article
stringlengths 7.34k
10k
|
---|
bir şahsın insani gelişimine aykırı düşen bir inanca bağlı kalmaması" ilkesi ile çelişmekteydi. Keenan konserin çoğunu "izleyicilere bir koyun gibi meleyerek geçirdi.".
Tool daha sonra Lollapalooza festivali turunda da birkaç konser verdi ve menajerleri ile festivalin kurucularından olan Ted Gardner tarafından ikinci sahneden birinci sahneye alındı. Tool'un memleketi olan Los Angeles'daki son konserinde, komedyen Bill Hicks grupta tanıştı. Hicks grup üyeleriyle arkadaş oldu ve ""Undertow""'un alt notlarında bahsedildikten sonra onlara önemli bir lham kaynaklığı yaptı. Hicks ayrıca 60,000 kişilik izleyici kitlesinden bir konserde şaka amaçlı olarak hareketsiz durmasını ve kaybolmuş lensini bulması için yardım etmelerini istedi. Bu konserler sonucu gerçekleşen popülerite artışı ""Undertow""'un 1993 Eylül'ünde altın sertifika almasını sağladı. 1995'de albüm platin sertifika ile ödüllendirildi. Albüm kapağının Wal-Mart gibi dağıtıcılar tarafından sansürlenmesine rağmen bu büyük bir başarıydı. The single "Sober" became a hit single by March 1994 and won the band Billboard's "Best Video By A New Artist" award for the accompanying stop motion music video.
Tool'un sonraki teklisi "Prison Sex"'i yayınlaması ile, grup yeniden sansürün hedefi oldu. Şarkının sözleri ve klibi çocuk istismarı ile ilgiliydi ve bu durum tartışma uyandıran tepkiler doğurdu; Keenan'ın şarkı sözleri: ""Az önce ne olduğunu hatırlamam çok uzun zamanımı aldı. Ben çok genç ve namusluydum o zamanlar, biliyorsun canımı acıttı, ama ben nefes alıyorum, demek ki muhtemelen hayattayım."" idi. Klip çoğunlukla gitarist Adam Jones tarafından oluşturulmuştu ve o klibi şarkının temasının kendi sürreal yorumlaması olarak görmekteydi. Bazı çağdaş gazeteciler klibi övüp sözleri "metaforik" olarak görürken, MuchMusic'in Amerika kolu Keenan'ın grubu mahkemede temsil etmesini istedi. İlgili klibin fazla müstechen ve açık olduğuna hükmedildi veMTV birkaç yayından sonra klibi akışından çıkardı.
Eylül 1995'de, grup ikinci stüdyo albümünün kaydına stüdyoda başladı. O zaman Tool, şu ana kadarki tek üye değişimini yaşadı; grubun basçısı D'Amour gruptan diğer projelere devam etmek için sulhen ayrıldı. Justin Chancellor, grubun önceden birlikte turladığı Peach'in bir üyesi, eninde sonunda D'Amour'un yerine geçti. Chancellor, Kyuss' Scott Reeder, Filter'ın Frank Cavanaugh'u, Pigmy Love Circus'un E. Shepherd Stevenson'u ve ZAUM'un Marco Fox'u gibi isimler arasından seçildi.
Paul D'Amour'un gruptan ayrılması ile, Justin Chancellor basçı olarak gruba katıldı ve kaydı çoktan başlamış olan ""Ænima""'ya devam edildi. Grup, kayıt sırasında King Crimson'ın bazı albümlerinin yapımcılığını üstlenmiş olan David Bottrill'den yardım aldı. Bu süreç dahilinde Adam Jones ise "Ænima"'nın Grammy ödülü adayı olmuş kapağını tasarlamak için Cam de Leon ile işbirliğine girdi. Albüm 1 Ekim 1996 tarihinde yayımlandı.
Albüm, ,5 yıl önce vefat eden komedyen Bill Hicks'e adanmıştır. Grup, Hicks'in düşünceleri ve eserleri üzerine bir farkındalık yaratmayı amaçlamışlardı ve bunun başlıca nedeni grubun ve komedyenin "benzer konseptleri iletmesiydi". Özellikle, "Ænima"'nın son parçası "Third Eye"'yı Hicks'in bir performans klibi takip etmektedir. Aynı zamanda hem "Ænima"`nın lentiküler kaplaması ve albümün ana parçası "Ænema"'nın nakaratı Hicks'in "Arizona Bay" adlı gösterisinden bir skeçe gönderme yapmaktadır. Bu skeçte Hicks, Los Angeles'ın Büyük Okyanus'a düştüğünü hayal etmektedir.
İlk tekli olan "Stinkfist" kısıtlı radyo yayınına maruz kalmıştır: Şarkı radyo programları tarafından kısaltılmakla birlikte, MTV (U.S.) "Stinkfist"'in müzik klibini isminin yaptığı müstechen çağrışımlar nedeniyle "Track #1" olarak adlandırmış ve şarkının sözlerini değiştirmiştir MTV'nin "120 Minutes" adlı programını yayımlayan Matt Pinfield, bu sansürle ilgili şikayette bulunan bir dinleyiciye videoyu sunarken yüzünü elinin önünde sallayarak ve isim değişikliğini açıklayarak durum ile ilgili üzüntüsünü ifade etmiştir.
Grup, "Aenima"'nın yayımlanmasından 3 hafta sonra, Ekim 1996'ta tura başladı. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sayısız konserden sonra grup Mart 1997'nin sonlarına doğru Avustralya ve Yeni Zelanda'da sahne aldı. O senenin 1 Nisan'ı grup ilk 1 Nisan şakasını yaptı. Kabir Akhtar, grubun yarı resmi fan sayfasının yöneticisi, bir tur otobüsü kazası sonrası "grubun en az üç üyesinin hayati tehlikede olduğunu" yazdı. Bu şaka medya tarafından büyük yankı uyandırdı ve MTV gibi kanallarda haber olarak yayınlandı. Akhtar daha sonra bir özür mesajı yayımladı ve fan sayfasının ileride "bu tarz şakalara alet olmayacağını" iddia etti. Buna rağmen site daha sonraki 1 Nisan şakalarıan devam etmiştir. Tur sonraki gün devam etti.
Grup, Temmuz 1997'de Lollapalooza festivalinde ana grup olarak sahne aldı. Bu performansları "The New York Times"'dan büyük övgü elde etti:
'90'ların ortasında alternatif rock'ın popülaritesinde bir azalma gözükmesine rağmen, "Ænima" satış olarak Tool'un başarılı çıkış albümüne yetişmiştir Progresif rock etkileşimli "Ænima", grubu alternatif metal tarzının en önemli temsilcilerinden biri haline getirmiştir: Albümün "Ænema" adlı şarkısı Grammy ödülü almış ve albüm birçok yayının "1996'nın En İyi Albümleri" listesinde yer almıştır. Bu yayınlar arasında"Kerrang!", ve "Terrorizer" dergisi de yer almaktadır.
Aynı yıl başlayan bir hukuki süreç grubun yeni bir albüm üzerinde çalışmasını engelledi. Volcano Entertainment—Tool'un Zoo Entertainment'ten sonraki plak şirketi— kontrat ihlalleri olduğunu öne sürerek dava açtı. Volcana Entertainment'e göre Tool diğer plak şirketlerinin tekliflerini göz önüne geçirerek kontrat ihlali yaptı. Takiben, Tool kontratta bir yenileme seçeneği olmadığını öne sürerek bir karşı dava açtı. Bunun sonucunda iki taraf da dava mahkemeye gitmeden anlaştı. 1998'ın Aralık'ında Tool Volcano Entertainment ile 3 albümlük yeni bir kontrat imzaladı. 2000 yılında grup o zamanki menajerleri Ted Gardner'ı kovdu. Bunun üzerine Gardner, grubu kar anlaşmaları üzerindeki komisyon üzerine dava etti.
Bu zamanlarda, Keenan Toool'un gitar teknisyeni Billy Howerdel'in kurduğu A Perfect Circle'a katılırken, Jones ise Melvins'in Buzz Osborne'u ile işbirliğine girdi ve Carey Dead Kennedys solisti Jello Biafra ile diğer projelerde çaldı. Her ne kadar bu dönemlerde Tool'un dağılacağıyla ilgili söylentiler ortaya çıkmış olsa da, Chancellor, Jones ve Carey Keenan'ın dönüşünü beklerken yeni albüm üzerinde çalışıyordu. 2000 yılında, grup "Salival" konser albümünü (CD/VHS ve CD/DVD formatlarında) çıkararak söylentilere son verdi. CD aynı zamanda Led Zeppelin'in "No Quarter" şarkısının bir cover'ını ve Peach'in "You Lied" şarkısının canlı versiyonunu içermekteydi. Albümün VHS versiyonu dört müzik videosu bulundururken ve DVD versiyonu ise beş farklı müzik videosu bulunduruyordu. Her ne kadar "Salival"'dan müzik videosu çıkmamış olsa da, "Opiate" döneminden kalma olan , the gizli parça "Maynard's Dick" kısa bir süreliğine FM radyo akışında yerini buldu. Birkaç DJ'in radyoda çalınmasına karar verdiği şarkı "Maynard's Dead" adıyla yayınlandı.
Ocak 2001'de, Tool yeni albümleri, "Systema Encéphale'ı "duyurdu"." 12 Şarkılık bu albümde "Riverchrist", "Numbereft", "Encephatalis", "Musick", ve "Coeliacus" gibi şarkılar bulunmaktaydı. Napster gibi dosya paylaşım platfromlarında şarkıların isminde bir sürü gerçek olmayan dosya paylaşıma girdi. Bu sırada Tool üyeleri, sanatçıların performanslarının ve kariyerlerinin, albüm satışları ile doğrudan ilişkisi olduğundan dolayı, dosya paylaşım platformlarının eleştrisini yapmaktaydı.
Björn Gelotte
Björn Gelotte (doğum yılı:1975) İsveçli grup In Flames'in sözyazarı ve gitaristi.
Gruba baterist Daniel Erlandsson ayrıldıktından sonra dahil olmuş, sonraki iki albümde (The Jester Race ve Whoracle) baterist olarak yer almıştır. Gelotte, Glenn Ljungström gruptan ayrıldıktan sonra gitara geçmiş, boşalan davulcu kadrosuna da Sacrilege grubundan Daniel Svensson gelmiştir. Son olarak Svensson'un gelmesiyle de grup kadrosunu günümüze kadar korumuştur.
Björn Gelotte, In Flames'e katılmadan önce Sights adlı grubun üyesi idi.
Yan Proje olarak, Jesper Strömblad ile birlikte, Björn'ün kızkardeşinin de üyesi olduğu All Ends adlı gruba söz yazmaktadır.Fakat In Flames'in yoğun turneleri ve konserlerinden dolayı her iki grup da beraber bir projede yer alamamaktadır.
Versus the World
Versus the World, İsveç death metal grubu Amon Amarth'ın dördüncü stüdyo albümü.
Kansas (müzik grubu)
Kansas, ABD'li progresif rock grubu.
Progresif rock müziğinin ilk temel taşlarını oluşturmuşlardır. 70'lerin başında Topeka'da kurulmuştur. Grup, müzik hayatları boyunca 8 Altın Plak, 3 Platin Plak, 1 Platin Konser Albümü ödülü almayı başarmıştır. Ayrıca Kansas'ın en bilinen şarkısı Dust In The Wind'in 45'liği bir milyondan fazla satmıştır. Grup 200 haftadan fazla "Billboard" listelerinde yer almıştır. Dream Theater gibi günümüzün Progresif rock gruplarını en çok etkileyen grup olmuşlardır. Always Never The Same albümünü Londra Senfoni Orkestrasıyla birlikte kaydetmişlerdir.
2000 yılında grubun ilk elemanlarından Kerry Livgrenle birlikte tüm şarkıları yeni olan Somewhere To Elsewhere albümünü çıkarmışlardır. İlk kurulan kadrodan geriye davulcu Phil Ehart ve gitarist Rich Williams kalmıştır. Kadrolarında daha evvel şu an Deep Purple'da bulunan Steve Morse'un da çaldığı Kansas halen müzik yapmaktadır. Şu anki kadrosu; Phil Ehart (davul), Billy Greer (basgitar, vokal), David Ragsdale (keman, vokal), Steve Walsh (solist, klavye) ve Richard Williams'tan (gitar) oluşmaktadır. Bütün grup üyelerinin ortak özelliği, bir dönem Kansas eyaletinin Manhattan şehrinin Bonanza köyünde yaşamış olmalarıdır.
Yıldız topolojisi
Yıldız (Star) Topolojisi, en bilinen bilgisayar ağı topolojilerinden beri.
En basit haliyle, bir Merkezi anahtarı, hub veya mesaj iletimi için bir araç davranan bilgisayar yıldız ağ oluşur. Bu diğer tüm düğümlerle bağlandığı merkezi bir düğümünden, oluşur; Bu orta d |
üğüm hub'ı üzerinden tüm düğümler için ortak bir bağlantı noktası sağlar. Yıldız topolojisinde her düğümü (bilgisayar iş istasyonu veya herhangi bir diğer periferik) hub veya anahtar adı verilen Merkezi düğüme bağlı. Anahtar sunucu ve ikincil istemcileri.[1] Yani, Merkez ve yaprak düğümlerin ve aralarında, iletim hatları bir yıldız topolojisi ile birlikte grafik oluşturur. Orta düğüm pasif ise, kaynak düğümü çift yönlü iletim zaman (yani ve orta düğüm) gecikmiş kendi iletim artı orta düğüm üretilen herhangi bir gecikme yankı alımı tahammül gerekir. Etkin bir yıldız ağ genellikle yankı ile ilgili sorunları önlemek için bir araç olan aktif bir merkez düğümü vardır.
Yıldız topolojisi tüm sistemleri merkezi bir düğüme bağlanılarak ağ hata olasılığını azaltır.[Açıklama gerekli] bus tabanlı ağa uygulandığında, bu merkezi hub tüm yayınlar, bazen kaynak düğümü dahil olmak üzere ağdaki tüm periferik düğümlere periferik herhangi bir düğümden alınan rebroadcasts. Tüm periferik düğümleri, için gönderme ve alma Merkez düğümünün, tarafından böylece tüm diğerleri ile iletişim kurabilir. Periferik düğüm Merkezi düğüme bağlantı bir İsale Hattı yetersizliği diğer aygıtlardan periferik düğüm izolasyonu neden olur, ama belgili tanımlık sistem dinlenme etkilenmeyecektir.[2]
Bu da doğrudan bir merkezi ağ hub, anahtar veya yoğunlaştırıcısına bağlı her düğüm (dosya sunucular, iş istasyonları ve çevre birimleri) ile tasarlanmıştır.
Star ağ üzerindeki hub, anahtar veya yoğunlaştırıcı hedefine devam etmeden önce geçer. Hub, anahtar veya yoğunlaştırıcı yönetir ve ağ tüm fonksiyonlarını kontrol eder. Ayrıca veri akışı için bir Tekrarlayıcı olarak görür. Bu yapılandırma bükümlü çift kablo ile yaygındır. Ancak, bu aynı zamanda koaksiyel kablo veya optik fiber kablo ile kullanılabilir.
II. Albert
II. Albert, Avrupa'daki bazı hükümdarların adı:
N/A
N/A ya da n/a, tablo ile bilgilendirmede kullanılan İngilizce bir kısaltma. Üç farklı anlamı vardır.
Uygulanabilir değil anlamına gelir. İki veya daha fazla elemanın birbiriyle uyuşmadığını, ilgisi bulunmadığını, bunlarla işlem yapılamayacağını ifade eder. Sonuç uygulanabilir değildir. Örneğin, bir spor müsabakası sonuçları tablosunda satırların ve sütunların başında takım isimleri bulunur ve aynı takım kendi ismiyle karşılaşırsa tabloda X sembolüyle veya "n/a" ifadesiyle gösterilir.
Cevap yok anlamına gelir. Cevabı bilinmeyen veya belli olmayan işlemlerin sonucu "n/a" ifadesiyle gösterilir.
Mevcut değil anlamına gelir. Herhangi bir ögenin ya da komutun mevcut olmadığını göstermek amacıyla kullanılır.
Tecvid
Kıraat ilmi içinde yer alan Tecvid, Kur'an okuma usulü ve ilmidir. Harflerin çıkış yeri, sıfatı, uzun veya kısalığı, genişlik veya darlığı, birleştirme ve ayırma, kalın ve ince vurguları konuları bu ilmin konularıdır, aynı zamanda Kur'anı kuralına uygun okumaktır.
Kelime manası olarak Tecvid (cewede) kökünden gelip, bir şeyi güzel yapmak, süslemek, hoşça yapmak manasına gelir. Cewde Arapça’da kalite demek olur ki, bir şey çok güzel olduğu zaman kullanılır. Kur'an-ı Kerim' i çok güzel ve kuralına göre okuyan insana, Kuran'ı okumasıyla güzelleştiren manasında “mucevvid” denir.
Terim manası ise harfin hakkının verilerek çıkış yerine göre, gerek zati (her zaman onda bulunan, yani harften ayrılmayan, Belirtilmediğinde genellikle namazın bozulduğu) gerekse arızi (değişikliğe uğrayan başka bir deyişle; harften kalktığında harfin zatını değiştirmeyen, namazın bozulmasına neden olmayan) sıfatların hakkı verilerek Kur'an-ı Kerim'in okunmasıdır.
Aşir okumasında tertil denilen usul uygulanır. Tertil, Kuran'ın tecvid usullerini tam uygulayarak ağır okumak demektir. Hatim ve namazda tedvir -hızlı okuma- yapılır. Çok hızlı okumaya hadr denir.
Fakat hızlı okuma veya yavaş okuma, tecvid kurallarını kusursuz yerine getirmekle yapılır. Hızlı okunduğunda tecvid kurallarında eksiklik olmamalıdır.
Türkiye'de okutulan en meşhur tecvid kitabı Karabaş Tecvidi'dir.
Altınoluk (dergi)
Altınoluk, Türkiye'de aylık olarak yayınlanan İslami dergi. İlk sayısı 1986'da çıkmıştır. "Altınçocuk" ve "Şebnem" adlı iki ek dergi ile birlikte yayınlanmaktadır.
Musa Topbaş tarafından organize edilen Erenköy Cemaati'nin İstanbul kolu tarafından, 1986 yılında yayınlanmaya başladı. İlk sayısı Mart 1986'da çıktı.
"Altınoluk", İslamcı bir çizgide Türkçe içerikle yayın yapmaktadır. Dergiye göre İslami bir toplumu yöneten devlet, Kur'an ile Muhammed'i esas alan hükûmlerle yönetilmelidir.
Derginin ilk sayısından itibaren, aile ve çocuk odaklı "Yuvamız" adlı eki de verilmeye başlandı. Mart 2002'de dergi ile birlikte kitap olarak yayınlanan kadın ile aile odaklı "Şebnem", Temmuz 2002'de ek dergi olarak üç ayda bir dergiyle birlikte verilmeye başlandı. Temmuz 2006 itibarıyla her aylık yayına başladı. "Yuvamız" ise adını "Altınçocuk" olarak değiştirmiş olarak yayın hayatını sürdürmektedir.
Altınoluk
II. Albert (Belçika Kralı)
II. Albert (d. Albert Félix Humbert Théodore Christian Eugène Marie; 6 Haziran 1934), Belçika'nın 6. kralı. 9 Ağustos 1993 - 21 Temmuz 2013 tarihleri arası kral olarak görev yaptı.
Kral III. Leopold ve Kraliçe Astrid'in ikinci çocuğudur. Kral olmadan önceki unvanı Liège Prensi'dir. Kardeşi, Kral I. Baudouin'in ölümünden sonra 9 Ağustos 1993'te kral oldu. Kral II. Albert, 3 Temmuz 2013 tarihindeki bir canlı yayında tahtı oğlu Prens Philippe'ye devredeceğini duyurdu ve 20 yıldır sürdürdüğü görevinden Belçika'nın bağımsızlık günü olan 21 Temmuz'da ayrıldı. Kral Albert, sağlığının görevini istediği gibi yürütmesine engel olmasını sebep gösterdi.
Hatim
Hatim, Kur'an'a bakarak veya ezberden baştan sona okunmasıdır. Anlamını bilmese bile İslam dünyasında Kuran'ı küçük yaşta ezberlemek bir peygamber tavsiyesidir. kur'an'ı ezberleyen kişiye hafız denir. Ramazan ayında hatim indirmek, camide imamı takip ederek hatim indirilir. Buna mukabele adı verilir. Hafızların hatimden genellikle camide hatim duası okunur.
Kur'an'ın bölünmüş olduğu 30 parçadan (fasikül) her birine cüz denir. Kur'an'daki bütün cüzler 20 sayfadır. Sadece son cüz 23 ya da 24 sayfadır.
Kuran, "sûre" adı verilen bazı ana bölümden oluşur. Kur'an 114 sûreden müteşekkildir. Bu surelerin 86'sı Mekke'de, 28'i Medine'de gelmiştir. Medine'de gelen sureler Bakara, Ali İmran, Enfal, Ahzab, Maide, Mümtahine, Nisa, Zilzal, Hadid, Muhammed, Rad, Rahman, Dehr, Talak, Beyyine, Haşr, Nasr, Nur, Hac, Münafikun, Mücadele, Hucurat, Tahrim, Cuma, Tegabun, Saf, Feth ve Berae'dir.
Hatim etmenin sevabı çok büyüktür.
Çakal (film, 1997)
Çakal (İngilizce özgün adıyla "The Jackal"), yönetmenliğini Michael Caton-Jones'un üstlendiği, aksiyon-gerilim türündeki 1997 yapımı Amerikan filmi.
Rus mafya babasının oğlu FBI tarafından Moskova'da bir gece kulübünde Rus militanlarına öldürtülür. Bunu üzerine FBI'a savaş açan mafya babası bu amacına ulaşmak için "Çakal" olarak tanınan ve gerçek kimliği konusunda kimsenin bir bilgisi olmayan soğukkanlı bir katili 70 milyon dolar karşılığında Amerikalı üst düzey bir yöneticiyi öldürmesi için tutar. Bu sırada Amerika'da Çakal'ın planları öğrenilmiştir. FBI Başkan yardımcısı Preston hayatının en zorlu işiyle karşı karşıyadır. Çakal'ın hedefinin FBI başkanı olduğu tahmin edilmektedir. Ancak kimsenin Çakal'ın kimliği hakkında bilgi sahibi olmaması yüzünden yakalanması mümkün olmamaktadır. Preston'a yardımcı olabilecek kişi sayısı da sınırlıdır. Önce KGB'nin yerine kurulan Rus istihbaratı GRU'nun kadın ajanı Valentine Koslova'yla işbirliği yapar ancak bu yeterli olmaz. Çünkü Çakal'ı teşhis edebilecek birine ihtiyaçları vardır. Bu yüzden Çakal'ı tanıyan iki kişiden biri olan IRA tetikçisi Declan Marqueen ile bir anlaşma yapılır ve hapisten çıkarılır. Üyeleri birbirine uymayan bir ekip kurulur, Çakal'ın peşine düşer ve Washington-Londra-Helsinki-Moskova arasında bir kedi fare oyunu başlar. Bruce Willis ve Richard Gere'in başrollerini paylaştığı film 1998'de vizyona girmiş, o yılın en sevilen filmlerinden biri olmuştur.
Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi
Hayvan hakları bildirgesi (ya da İngilizce adıyla Universal Declaration on Animal Welfare), hayvanların da insanlar gibi birer canlı olduğunu, onlarında hakları olduğunu belirten bir bildirgedir. Bu bildirge onlara zulüm etmeyi önlemek ve onların refah standartlarını geliştirmek için önerilen bir hükümetler arası anlaşmadır. Beraber yaşadığımız ve aynı dünyayı paylaştığımız hayvanların tıbbi ve kozmetik deneylerde kullanılması, derileri için vahşice öldürülmeleri, eğlence amaçlı avlanmaları veya bizi eğlendirmek amaçlı kötü muamele ile eğitilmeleri, hayvancılık sektörüne hayvan yetiştiren firmaların uygunsuz alanlarda besicilik yapması gibi ihlaller hayvan hakları tarafından denetlenmektedir.
Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi 15 Ekim 1978 tarihinde Paris'teki UNESCO Merkezinde törenle ilan edilmiştir. Bu metin, 1989 yılında Hayvan Hakları Federasyonu tarafından tekrar düzenlenerek 1990 yılında UNESCO Genel Direktörü'ne sunulmuş ve aynı yıl halka açıklanmıştır.
Hayvan hakları evrensel bildirgesi 14 maddeden oluşmaktadır:
1. Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.
2. Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremezler. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.
3. Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.
4. Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üretme hakkına sahiptir. Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.
5. Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar uyumlu bir biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.
6. İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına |
uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız bir davranıştır.
7. Bütün çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.
8. Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.
9. Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse de bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de acı çektirmeden ve korkutmadan olmalıdır.
10. Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır.
11. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur.
12. Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir soykırım, yani bir suçtur.
13. Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaktır.
14. Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmaktadır.
Godsmack
Godsmack 1995 yılında kurulmuş bir Amerikalı Hardrock/Heavy metal grubudur. Grup şu ana kadar 6 albüm yayınlamıştır. 2003 yılında çıkan Faceless albümünde davulcu değişikliği yaşanmıştır ve Tommy Stewart yerine Shannon Larkin gruba dahil olmuştur.
Godsmack grubunun 2000 yılı albümü Awake'den çıkardığı Vampires isimli single, 2001 yılında "En İyi Enstrümental Parça" dalında Grammy ödülü adayı olmuştur. Fakat gruptaki kimse bunu çok önemsememektedir. Çünkü kazayla kaydettikleri bu şarkı için: "Neden aday olduğumuzu anlayamamıştım, bir anda kendimizi Joe Satriani ile aynı kategoride yarışırken bulmuştuk. Şarkıyı da yanlışlıkla kaydetmiştik zaten," diyor grubun solisti Sully Erna. Grubun ayrıca 2002 ve 2003 yıllarında iki adet Grammy adaylığı bulunmaktadır.
Olivier Panis
Olivier Panis (d. 2 Eylül 1966, Lyon) Fransız eski Formula 1 pilotudur.
Kariyerine kart yarışlarıyla başladı. Kart serisinden sonra Formula 3'te yarıştı. 1991 Formula 3 şampiyonsaında birinci oldu. 1993'te Formula 3000 şampiyonu oldu. 24 yaşında Formula 1 takımlarından Ligier'de yarışmaya başladı. 1994 yılında Hockenheim'de sürpriz bir ikincilik elde etti. Sonraki yıl yine sürpriz bir şekilde bu sefer Avustralya'da ikincilik yaşadı. 1996 Monako yarışında, yarışı bitiren dört araç arasında kazanan isim oldu. Yarışa 14'üncü başlamıştı. Daha sonra Prost takımında yarıştı. 2001 yılında BAR takımında görev aldı. 2003'te Toyota F1'ya geçti. Son olarak Toyota'da test pilotluğu yapan Panis, Eylül 2006'da Formula 1'i bıraktığını açıkladı.
Şehname
Şehname veya Şahname (Farsça: شاهنامه), Firdevsi'nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanıdır. İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir. 977 ila 1010 arasında yazılmıştır. 60.000 beyit civarında hacime sahiptir. Tek şair tarafından yazılan en uzun epik şiirlerdendir.
"Şehname", tarih öncesi zamanlardan başlayıp Sasani İmparatorluğu sonuna dek tüm eski İran krallarını inceler. Bunlar; "Keyûmers (Orta Farsça:Kayômart), Hōşeng, Tahmûrâs, Cemşid, Zahhak, Feridūn, Menûçehr, Key Kubad, Key Kâvus, Key Hüsrev, Bahman, Dārā (III. Darius), Iskandar (Büyük İskender), I. Ardeşir, I. Şapur, I. Hürmüz, V. Behram, I. Hüsrev, III. Yezdigirt" gibi krallar, ana tema Zabulistan prensi efsanevi kahramanı "Rostam" ("Rüstem"), "Esfandiār" (Goštāsp'ın oğlu) ve Afrāsiab gibi kahramanları ve suçluları içerir.
İranlıların Turanlılarla olan mücadeleleri İranlı hissiyatı ile yazılmıştır. Türkler'in İran'a göçleri ve hâkim olmaları sonrasında İranlıları (Farslar) onore etmek için Gazneli Mahmud'un teşviki ile kendisi de bir İranlı olan Tuslu Firdevs tarafından kaleme alınmıştır. Eserde geçen olaylar çoğunlukla İranlı Yunus ile Turan kralı Efrasiyab arasındaki epik çekişmeler şeklindedir. Şeytani güçleri olan Turan kralı Efrasiyab aslında gerçek bir tarihi kişilik olan Alper Tunga'dır.
Rivayete göre, Gazneli, sarayında Firdevsî’ye tarihî, efsanevî birçok resimlerle; av ve savaş silahlarıyla süslenmiş mükemmel bir mekân tahsis etmiştir. Firdevsî bunlardan esinlenmiş, özellikle ıssız bağlarda, zümrüt kırlarda gezerek; çimler ve serviler altında oturarak; suların çağıltısını, bülbüllerin ötüşünü dinleyerek bu destanı kaleme almıştır.
Edebiyat ve tarih yetkeleri tarafından destan olarak nitelendirilen Şehnâme’nin içeriğinde masalımsı bir hava da sezilir. Bununla birlikte Şehnâme’de mitolojik unsurlar da bir hayli fazladır. Hemen hemen her milletin edebiyatında o milletin tarihiyle ilgili bilgiler veren anlatılar mevcuttur. Sözgelimi; Türk milleti; Oğuz Kağan, Türeyiş ve Göç Destanı gibi, olayları kesin olarak bilinmeyen zamanlarda meydana gelmiş birçok anlatıya sahiptir. Sümerlere ait Gılgamış, Ruslara ait İgor, Britanyalılara ait Kral Arthur, Finlere ait Kalevala, Hintlere ait Ramayana, Antik Yunanlara ait İliada ve Odysseia destanları buna dair başlıca örneklerdir.
Belgelenmiş Šāh-nāma'nın resimli el yazmaları İlhanlılar döneminde (1256 - 1353) tarihleri arasında yazılmış ve böylece farklı bir edebi eser oluşturulmuştur.
Şehnâme’nin Firdevsî tarafından 10. yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehnâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şehnâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır.
Türk edebiyatında, Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddah tipindeki hikâyecilere Firdevsî’nin Şehnâme’sinden hareketle "“Şehnâme-hân (Şehnâme anlatıcısı)”" denildiği de görülmektedir. Evliya Çelebi de, Şehname'nin Bursa içindeki kahvelerde meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatır.
Osmanlı şairlerinin bu gelenekten oldukça etkilendikleri görülür. Özellikle Divan edebiyatının kuruluş ve gelişme yıllarında bu etki oldukça üst düzeydedir. Şiirde övülen kişiler Şehnâme kahramanlarıyla karşılaştırılmış; bu beyitlerin anlamsal kurguları, yine onlara telmihlerde bulunularak oluşturulmuştur.
Şehnâme’nin Divan edebiyatı üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. Bazı şairler, Şehnâme’yi manzum veya mensur olarak dönemin Türkçesine aktarmışlardır. Doğu kültürüne ait kimi mitolojik ögeler, imgesel değerleriyle, her devir Türk şiirine kaynak teşkil etmiştir. Özellikle Şehnâme’den etkilenme ve Şehnâmenin kahramanlarından esinlenme, Klasik Türk edebiyatı içerisinde daha yoğun olarak hissedilmekle birlikte; Türk halk edebiyatının çeşitli anlatım türlerinde (destan, masal, efsane vb.), Türk halk şiirinin içeriğinde ve çağdaş Türk şiirinde de sıkça karşılaşılan bir olgudur.
Şehnâme, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevsî’nin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb’ın İskit destan kahramanı olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir. İskitler çoğu araştırmacıya göre irani bir kavim ve Medler arasında absorbe olup kayboldular.
14. yüzyılın sonununda, her nasılsa, Firdevsî epiği, yerini çoğu kez daha kısa benzetme epiklere bırakmıştır. Çoğunlukla “ikinci“ veya “son“ olarak tanımlanan epikler ki bunlar "Garšāsp-nāma", "Borzu-nāma", "Bahman-nāma" ve "Sām-nāma" gibi epikler dahil edilir.
Türkiye Yelken Federasyonu
Türkiye Yelken Federasyonu (kısaca TYF), Türkiye'deki yelken faaliyetlerini yöneten kurum. 25 Mayıs 1957 tarihinde, 1923'te kurulmuş olan Türkiye Su Sporları Federasyonundan ayrılarak kurulmuştur. Uluslararası Yelken Federasyonu tarafından da tanınmaktadır.
Türkiye Yelken Federasyonunun tescil ettiği yelkenli tekneler Laser, 470, Finn, Europe, Mistral, Optimist, 420, Pirat, Dragon, yat ve radyo kontrollü yat sınıflarıdır.
Mary Mallon
Mary Mallon ya da Tifolu Mary (23 Eylül 1869 – 11 Kasım 1938), İrlanda'dan ABD'ye göç etmiş bir kadındır ve ilk sağlıklı tifo mikrobu konakçısı olarak bilinmektedir.
Amerika'ya göçmen taşıyan gemilerle gelip, konakçısı olduğu tifo hastalığını pek çok kişiye yaymış bir aşçı kadındır. Hastalık taşımasına rağmen bu kendisini etkilememekte (Subklinik enfeksiyon), ancak etrafındaki insanlara bulaşıp onları öldürmekteydi. Hayatı boyunca 53 kişiye hastalık bulaştırdığı tahmin edilmektedir. 3 kişinin ölümüne neden olmuştur.
İlk olarak 1907 yılında 3 yıllığına, sonra da 1925'ten ölene kadar hastanede karantina altına alınmıştır.
Birçok roman ve öyküye konu olmuştur. Tıp alanında bir inceleme konusu olmuş, hakkında birçok makale yazılmıştır.
Mallon karantinada hayatının geri kalanını geçirdi. Ölümünden altı yıl önce felç oldu. 69 yaşında 11 Kasım 1938 günü pnömoni yüzünden öldü. Otopsisinde safra kesesi içinde canlı tifo bakterileri bulundu. Vücudu yakıldı ve külleri Bronx'da Aziz Raymond Mezarlığı'na gömüldü.
Tehâfütü'l-Felâsife
Tehâfütü'l-Felâsife (Arapça: "تهافت الفلاسفة" Türkçe: "Filozofların Tutarsızlığı"), Eş'ariyye mezhebinden İmam El Gazali'nin 11. yüzyıla ait ve İbn-i Sina'nın erken dönem islâm felsefesini eleştirdiği ünlü eseridir.
Kitabın başında "Maksadü'l Felâsife" adı ile İbn-i Sina'nın felsefe doktrini özetlenir. El Gazali, bir filozofun fikirlerine karşı çıkmadan önce onu iyi anlamak gerektiğini söyler. Ayrıca felsefenin fizik, mantık, astronomi ve matematik gibi diğer dallarının sorunlu olmadığına değinerek filozofların metafizik için aynı mantık kurallarını uygulamadığını belirtir ve bu dalı eleştirir. Tehâfüt, İbn-i Sina'nın fikirlerini reddetmeye çalışan yirmi bölümden oluşur. On yedi bölümde İbn-i Sina ve takipçilerinin yanıldığı noktaları göstererek onları küfür ile itham eder. Diğer üç bölümde ise fikirlerinin tamamen islâm dışı olduğunu söyler. Filozoflara karşı öne sürdüğü suçlamaların arasında Allah'ın varlığı kanıtlayamamaları ve Allah'tan başka tanrı olmadığını kanıtlayamamalarıdır.
İbn Rüşd, Gazali'ye karşı "Tehafütü't Tehafüt"ü yazarak, El Gazali'ye "hem aklın bilgi için yetersizliğini söylüyorsun hem mantığa başvuruyorsun" diyerek karşı çı |
ktı. El Gazali gitgide mantığı bıraktı, tasavvufa yöneldi, felsefenin boş olduğunu vurguladı. Hâlâ günümüzde bu tartışma eksenli ilmi kutuplaşmalar mevcuttur. İslami çevreler günümüzde de bu tartışmayı sürdürmektedirler.
Gatalar
Gatalar, Zerdüştlük dininin kurucusu Zerdüşt tarafından yazılan Avesta'da toplanan kutsal dörtlükler. Eski İran dini Zerdüştlük ile ilgili günümüze ulaşan tek belgedir.
Bedri Ruhselman
Bedri Ruhselman (1898, İstanbul - 18 Şubat 1960, İstanbul), hekim, keman virtüözü ve neo-spiritüalizm'in ya da Türkçedeki adıyla, deneysel yeni-ruhçuluğun (neo-spiritualisme expérimental) kurucusudur.
Avrupa ve ABD'de spiritizm ve deneysel spiritüalizm adıyla bilinen, reenkarnasyonu ilke edinen ruhçuluğu geliştirmiş, ruhçuluğa yeni kavramlar getirmiştir. Türkiye'deki metapsişik çalışmaların öncüsü olarak kabul edilir. Hiç evlenmemiştir. Bedeni Zincirlikuyu mezarlığına defnedilmiştir.Önce noterde, sonra banka kasasında, 54 yılboyunca saklı tutulan, beklenen kitabı 2.4.2013 tarihinde MTİAD 1950 yayınevi tarafından yayınlanmıştır.
18 şubat 1960 tarihinde Harbiyedeki evinde bir kalb krizi neticesinde vefat etmiştir ( 19 şubat 1960 tarihli Milliyet gazetesi )
Hilye
Hilye, hilye-i şerîf, hilye-i saâdet ya da hilye-i nebî, Osmanlı hattatlarca 17. yüzyılda geliştirilen bir süsleme sanatı. Kelime anlamı olarak süs, ziynet, güzellik gibi anlamlara gelen hilye bunların yanında suret, sıfat, hilkat gibi anlamlar da taşımaktadır. Evlere hilye asılmasının ev halkını hastalıktan ve kötülükten koruyacağına dair bir inanış olmasına rağmen bu doğru değildir.
Hilye aslen Muhammed bin Abdullah'ı görenlerin göremeyenlere onu anlatımlarıdır. Bu anlatımlar içerisinde Ali ve Enes bin Mâlik gibi ilk müslümanların anlatımları önemli bir yer tutar. İslam adetleri Muhammed'in resminin çizilmesini hoşgörmediğinden dolayı onu sözle tasvir etme yöntemi tercih edilmiş ve hilye geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Osmanlı'da hattatlar bu anlatımları süslü bir biçimde levhalara işleyerek hilyeyi sanat haline getirmişlerdir.
Bilindiği kadarıyla tarihteki levha halindeki ilk hilyenin hattatının Hâfız Osman olduğu görüşü kabul görmektedir. En çok yazılan hilye ise Tirmizi'ye ait olan "Şemail"'de geçen Ali bin Ebu Talib tasviridir. Büyük ebatlarda ilk büyük hilye yazarının ise Kazasker Mustafa İzzet Efendi olduğu bilinmektedir. Türkiye'de şimdiye dek satılan en yüksek bedelli hilyenin yazarıysa 1.150.000 TL ile yine Kazasker Mustafa İzzet Efendi'dir.
Toplamda sekiz bölümün bulunduğu hilye dört ana bölümden oluşur. Bunlar "başmakam", "göbek", "kuşak" ve "etek"tir. Diğer dört bölüm ise ana bölümleri tamamlayıcı olarak işlev görürler.
Hilyenin en üst kısmında yer alan bu bölümde besmele yer alır.
Bu bölümde Muhammed ile ilgili kısa bir ayet bulunur. Bu ayet genellikle Enbiya Suresi'nin 107. ayeti yani ""biz alemlere ancak rahmet olarak gönderdik"" kısmı bulunur. Ancak bazı hilyelerde bu kısma ""ey habibim sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım"" manasına gelen ""levlâke levlâk lema halakatu'l-eflâk"" hadisi de yazılırdı.
Hilye metninin en uzun bölümünün yerleştirildiği bu bölüm yuvarlak veya ovaldir. Muhammed ile ilgili anlatımların yer aldığı bölümde şu bilgiler bulunur:
Göbek kısmına sığmayan hilye metninin devamı bu bölüme yazılır. Metnin son satırında ise hilye yazarının adı ve hilyenin yazılış tarihi yer alır.
Ana bölümlerin dışında kalan bu dört bölüm göbeğin etrafında yer alan dört daire şeklindedir. Çoğunlukla dört halifenin yazıldığı bu dört bölümde kimi zaman Muhammed'in dört ismi yer alır.
Ayrıca bazı hattatlar hilyelerinde dört yerine altı daireye yer verir. Bu fazladan iki daireye ise Muhammed'in torunları olan Hasan ile Hüseyin'in ismi yazılır.
Hilye içeriğinin birkaç yüzyıl sözlü olarak devam eden hadis ve rivayet kültürüne dayalı olması anlatımlardaki içeriğin özgünlüğü ve gerçekliği konusunda hadis ve siyerin içeriği ile aynı sakıncaları taşımaları sonucunu doğurmaktadır.
Basın-yayın
Basın-yayın (kitle iletişim araçları), günlük dilde radyo, televizyon, gazete, dergi gibi elektronik veya yazılı basın organlarını anlatmak için kullanılan bir terimdir.
Tarihten gelen süreç içerisinde baktığımızda, toplumların aydınlanmasında, reaksiyon göstermesinde basının önemli bir rolü vardır. Bu reaksiyon gerek iktidara, gerekse muhalif olanlara yönelebilir. Ancak burada önemli olan basının büyük kitleler üzerindeki etkisidir.
Dar anlamıyla basın, sadece gazete ve dergileri kapsamaktayken geniş anlamda basının belirli zamanlarda basılıp, her çeşit haber ve fikirleri topluma ulaştıran tüm yayın ürünleridir. Genellikle günlük basın ürünlerine gazete, haftalık, on beş günlük ve aylık basın ürünlerine de dergi denilmektedir.
İnsan, çevresinde ve dünyada olup bitenleri öğrenmek ve öğrendiklerini veya düşündüklerini başkalarına duyurmak ihtiyacındadır. Bu ihtiyaç az veya çok her insanın doğasında vardır. Bu ihtiyacın giderilmesi için girişilen çeşitli teşebbüsler sonunda bugün basın-yayın dediğimiz ve medeni toplumun dördüncü kuvveti saydığımız “basın müessesesi” doğmuştur.
Basın Kanununun 3. maddesine göre:
"Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir."
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 28. maddesine göre:
"Basın hürdür, sansür edilemez..."
Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 30. maddesine göre:
"Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz." ifadesi yer alır.
Med İmparatorluğu
Medler (, - "Mādhā") günümüzdeki İran'ın Kuzeybatı ve günümüzdeki Azerbaycan'ın Güney ve Güneydoğu kesimlerinde yaşamış halk.
Yunanlar bu halkın yaşadığı bölgeye Medya () adını vermişler. Medler ilk kez Asur kralı III. Salmaneser'in dönemindeki (MÖ 858-824) yazılarda "Mada" adı ile kaydedilmişler.
Yeni Babillilerle birleşerek Asur Krallığı'nı yıkan Medler, MÖ 6. yüzyılda Anadolu'dan Afganistan'a kadar büyük bir arazide imparatorluk kurmuşlardır.
MÖ 550 yılında, Büyük Kiros'un büyükbabası Med kralı Astiages'i yenmesi sonucunda Kiros, Ahameniş İmparatorluğu'nu henüz kraliyet iken Med İmparatorluğu'yla birleştirmiştir.
MÖ 330 yılında Ahamenişleri yenerek Medya'yı zapteden Büyük İskender, bölgeyi Makedonyalı komutan Peyton'un yönettiği Güney ve eski Ahameniş komutanı Atropat'ın yönettiği Kuzey kesimlere bölmüştür. İskender'in ölümünden sonra, Güney Medya Selevkos İmparatorluğu'na birleştirilirken, Atropat Kuzey Medya'da bağımsız Atropatena devletinin temelini koymuştur.
Medler İran'ın bir imparatorluk ve bir millet olarak kurulmasına, ve altın çağına Büyük erush döneminde ulaşan, ilk birleşik Pers / Med İmparatorluğu'nun oluşmasına önayak olmuşlardır. Bu durum (Aryani kültürel ve milli birlik) Pers İmparatoru Achaemenid'in büyükbabası Med Şâhı Astyages'i öldürerek Pers İmparatorluğu'nu kurmasına dek devam etmiştir. Bu noktaya dek, bütün İranlılar Mede veya Mada (Med) olarak adlandırılmıştır.
Med kralı Astiyag"ın yeğeni Kiros"un saray darbesiyle, siyasal otorite ilk defa Güneybatı İran'da yoğunlaşan Pers aristokrasisinin eline geçer ve kısa bir süre sonra MÖ 550'li yıllarda güçlü ve merkezi bir Pers imparatorluğunun kuruluşuyla Medler yıkılır.
Medler, isimlerini Medya'dan almış olan, günümüz İran'ında hüküm sürmüş bir halktır. Tarihçiler tarafından, Toros-Zagros dağ sistemi içinde ve Dicle'nin doğusunda yaşadıkları için, verimli ve üretken bir medeniyetin toplumu olarak adlandırılmışlardır.
Urartulardan sonra, bu sefer daha doğuda bulunan ve Mezopotamya medeniyetinin önemli kabilelerinden olan Gutilerin bir devamı gibi Babillerle ittifak halinde hareket eden Aryen kökenli Med aşiretler federasyonu, MÖ 625'lerde Asur İmparatorluğu'nu yıkar. Babil bir kez daha ve son olarak üstünlük kazanır. Medlerin federasyonu, yükselen Aryen-Pers kökenli Akhamenit hanedanlığıiçin bir geçiş rolünü oynar.
Kadim zamanlarda Medler diğer İranlılar'la kısmen karışmıştırlar (özellikle Persler'le). Bunun sonucu İran halkları (Farslar, Kürtler, Gilaki, Beluciler, Mazandaranlar, Peştunlar, Tatiler, Osetler, vb.) oluşumunu tamamlamışlardır.
Herodot, eserinde altı adet Med aşiretinin isimlerini listeler: ""Deiokes'in hükmü altında toplananlar yalnız Media ahalisiydi; Medler çeşitli boylardan oluşmuştu: Buslar, Paretakenler, Strukhatlar, Arizantlar, Budiler, ve Maglar." --- Med Boyları, Herodot Tarihi (1.101)"
Herodot aynı zamanda "Medlerin Perslele kesinlikle aynı aletlere; ve Medlerle Perslerin olağan giyimlerinin gerçekten farksız." olduğunun altını çizmiştir (7.62). "Bu Medler eski zamanlarda herkes tarafından Aryanlar olarak anılmış; fakat Laz-Kolhisliler, Atina'dan buraya geldiklerinde, isimlerini Media olarak değiştirdiler. Haddi zatında bu onların kendilerine verdikleri isimdi." --- Medler, Herodot Tarihi (7.7). Medea Yunan mitolojisi'nde Laz-Kolhis kralı Jason'un karısı ve Argonotlar'ın büyücüsüdür.
Medlerin tarihi ve kökeni çok belirsizdir, ne bir çağdaş bilgiye, ne de Medya'nın kendisine ait bir yazıt veya anıta sahibiz. Herhangi bir tarihsel değeri bulunmayan, Ctesias'ın anlattığı bir hikâye dışında (dokuz kralın isminin bulunduğu, MÖ 880'lerde Diod'da korunan Nineveh'in yok edilmesi gerektiğini söyleyen Arbaces ile başlayan bir liste. ii. 32 sqq. ve sonraki pek çok yazar tarafından kopyalandı; isimlerin bazılarının yerel geleneklerden türetildiği düşünülmekte).
Medler ve Kürtler
13. yüzyılda yaşayan Ermeni tarihçi Heyton (Hethum) şöyle der: ""Postea vero Sarraceni amiserunt dominium Egipti et Medi, qui Cordins vulgariter dicembantur; regni Egipti dominium occupaverun |
t"." ("Sonunda Araplar Mısır'ın yönetimini kaybettiler; ve Medler"; ""ki onlara Kürtler deniliyordu"." "Mısır'a egemen oldular".)
Josephus Medler ile ilişkilidir. (Tev. Madai) Japheth'in oğlu Madai Tevrat'ta bulunan bir kişiliktir. "Şimdi Grekler tarafından Media olarak anılan, Madeanlardan gelen Madai'den Japhet'in oğulları olan Javan ve Madai" Yahudiler'in Antik Tarihi, I:6.
Strabo, Ptolemeus, Herodot, Polybius, ve Pliny gibi öteki tarihçilere göre, "Mantiane", "Martiane", "Matiane", "Matiene" gibi isimler Medya'nın Kuzey kısımlarını adlandırmak için kullanılmıştır.
İranlı elementlerin diğer kabileleri yöneten İranlı isimleri taşıyan prenslerin vesilesi ile yavaş yavaş nasıl egemen hale geldiğini rahatlıkla görebiliriz. Fakat Gelae, Tapuri, Cadusii, Amardi, Utii ve kuzey Medya ve Hazar kıyılarındaki diğer aşiretler İranlıların egemenliği altında değildi. Polybius (V. 44, 9), Strabo (xi. 507, 508, 514), ve Pliny (vi. 46), "Anariaci"'yi bu aşiretler arasında saymışlardır; fakat "Aryan-olamayan" anlamına gelen onların ismi, büyük ihtimalle birçok ufak yerli aşireti ifade etmek için kullanılıyordu.
Medler, "Mada"' halkı, (Grek formunda , İyonik ), ilk olarak MÖ 836'da görülür. İlk kayıtlar Asurlu fatih III. Şalmanezer'in "Amadai"'de Zagros'a karşı olan savaşlarla bağlantılı olarak övüldüğüne rastlanmaktadır. Onun halefleri Medler'e karşı pek çok seferlerde bulunmuştur ("Madai").
Bu erken dönemde, Medler başka bir bozkır aşireti ile birlikte anılmıştır: Baskın bir grup olan İskitler'le. Bunlar yerel idareciler altında birçok farklı kasaba ve bölgeye ayrışmıştı; Asurlar'ın yazıtlarındaki isimlerde, Zerdüşt'ün Zerdüştilik dinine inandıkları gözlemlenmektedir.
Asur tarihçisi Julius Oppert Med etnik terimini, vatan ve ülke manasındaki Türkçe "mada" sözcüğüne bağlar ve Medlerin de Turanlı kavimlerden olduğunu ileri sürer. Med kral adlarının Aryanileşmiş Turani adlar olduklarını iddia eden Oppert’e göre, Heredot’un adını verdiği Med aşiretlerinden en az ikisi de Turani adlardır. Keza Fransız asıllı bilim adamı Lenorman’ın çalışmalarını ve bilgilerini esas alan Nyfalvy de Medlerin Turanlı olduğunu iddia eder. Şemsettin Günaltay da aynı esaslar üzerinde durmuş, yalnız Med devletinin hâkim unsurunu teşkil eden tabakanın Ön Turanlı olduğunu belirtmiştir.
Siyaksares
Büyük Siyaksares veya Hvakhshathra, M.Ö 625-585 yıllarında yaşamış olan, "Phraortes"'in oğlu, Medya devletinin en güçlü kralı. Siyaksares, Asurlular’ı yenerek şimdiki Afganistan, İran, Pakistan ve Türkiye'nin de içinde bulunduğu topraklarda güçlü bir imparatorluk kurdu.
Siyaksares henüz hükümdar iken İskit akınları ile karşı karşıya kaldı.İskitler tüm Asya'yı istila etmişlerdi ve Medler'de bundan nasibini almışlardı hatta İskitler merkez olarak Medya'yı tercih etmişlerdi. Tüm Asya'da 28 yıl boyunca ve Medler'i de 1 yıl boyunca ağir vergiler alarak, ülkeye ilgisizlik göstermeleri, halkın elindeki tüm mal varliğina el koymaları ve harabeye çevirmelerinden ötürü ülke yıkıntıya döndü. Ancak bir gece Siyaksares, İskitler'i davet etmiş ve onları sarhoş edip boğazlamıştı. Bu olaydan sonra Medler, Siyaksares önderliğinde tekrar Asya'ya hükmedip,antik çağin en büyük imparatorluğu haline geldiler.
Siyaksares,Medler'in başkenti olan Ekbatana'da doğdu.Babası Phraortes,Asurbanipal önderliğindeki Asurlular'a karşı savaşırken ölmüştü.O güne kadar Medler karmakarışık bir şekilde savaşiyorlardı ancak Siyaksares orduyu,kolordulara ayırara,mıraklılar,okçular,atlılar diye ayırdı ve beli bir düzene soktu.
Fetih hareketlerine başladı,önce Asur'a doğru yola çıktı Siyaksars,Medler'in en büyük arzusu olan Asur'u yenmeyi istiyordu.Çünkü Asur devleti Med halkına eziyet etmiş ve ilk başkaldırıp özgür olanda Medler'di.Ayric Siyaksares'in babası Phraostes'de Asurlular'a karşı savaşırken ölmüştü. M.Ö 612 yılında Medler Ninova'yı kuşatmış ve Asur imparatorluğunu yıkmıştı.Bin yıllık Asur hegamonyasi biterek Mezopotamya'da bir devir kapanmıştı.
Ardından Lidya'ya yürüdü ve Siyaksares komutasında Med ve II.Alyattes komutasında Lidya ordusu Kızılırmak dolaylarında karşı karşıya geldi ve savaş büyük bir şiddetle devam ederken tarih 28 Mayıs M.Ö 585'i gösteriyordu,Yunan filozof Thales'in de önceden öngördüğü gibi savaş meydanında Güneş tutuldu (Thales Tutulması).Medler için Güneş kutsal olduğundan bunu Tanrilar'in bir cezalandırması olarak yorumlayıp savaşı bitirdiler ve barış antlaşması yaptılar.
Siyaksares ordularını Asur'a çevirdi ve Ninova'ya doğru yol aldı.Ancak,İskitler,Med devletine doğru istila yoluna girmişlerdi.Savaştan çıkmış Med ordusu İskitler'le karşı karşıya geldi ve yenildiler.İskitler tüm Asya'ya yayıldılar.Ancak bir gece Siyaksares,İskitler'i davet etmiş ve onları sarhoş edip boğazlamıştı.Bu olaydan sonra Medler,Siyaksares önderliğinde tekrar Asya'ya hükmedip,antik çağin en büyük imparatorluğu haline geldiler.
Astiages
Astiages, Medya kralı Siyaksares´in oğlu ve Medya devletinin son kralı. Yaklaşık MÖ 500 civarında Pers kralı Kiros tarafından yenildi.
Dış kaynaklı kendini tanıma biçimi
İçinde bulunduğu realiteyi reddedip, Amerika'yı yeniden keşfeden ve "buldum, buldum" diye sevinen kisve...
Krezüs
Krezüs, Kroisos ya da Karun Lidya kralı. MÖ 560-546 yılları arasında tahtta kalmıştır.
Kroesus, Lidya´yı gücünün zirvesine taşımıştı. Kral Krezüs zamanında Lidya, ticaret ve altın madenciliği ile çok zenginleşti.
Batı Anadolu'daki Yunan şehir devletlerini istila ederek ve doğudaki seferleriyle devletinin sınırlarını şimdiki Kızılırmak sınırına kadar genişletti. Mermnad Hanedanı'ndan gelen Krezüs Lidya kralı Alyattes'in oğluydu. MÖ 549'da Perslere karşı Babilliler, Mısır ve Sparta ile ittifak kurmuştu. Bu ittifaka güvenerek Pers İmparatorluğu'na savaş açtı. Kapadokya'ya saldıran Krezüs, Pers kuvvetleriyle MÖ 547'de Pteria Muharebesi'nde karşılaştı ancak savaş alanında iki taraf da kesin bir sonuç elde edemedi. Beklediği yardım gelmeyince başkent Sard'a geri çekildi. Pers Kralı Sirus onu takip etti ve Lidya´yı Pers topraklarına kattı.
Karun antik ve ortadoğu halkları arasında "Karun kadar zengin" vb. birçok halk deyimine ve efsanesine konu olan, ismi zenginlik ile sinonim olarak kullanılan kişidir. Antik çağın bilinen en zengin kralı olan Krezüs mitolojiye göre her tuttuğunun altın olması için ilâhlara yalvarır; bu dileği kabul edilince mutluluğa erişeceğini sanır. Ancak çok zengin olduğu halde mutluluğu bir türlü bulamayan kral acı içinde kıvranarak ölür.
Tarihçi Taberi efsane ve deyimlerdeki kişinin Musa zamanında yaşayan farklı bir kişi (Koreh) olduğuna inanmıştır.
Kroesus'un Arap, Yahudi ve Pers medeniyetlerinde Karun şeklinde anılmaktadır.
Medya (anlam ayrımı)
Yeni Sabah
Yeni Sabah, 1938-1964 yılları arasında yayınlanan günlük gazetedir.
Türk basın tarihinde "Sabah" adıyla yayınlanan ikinci gazete olduğu için adında "Yeni" sıfatını kullanılmıştır; Sabah adlı gazetelerin ilki, 1922'de kapanan Sabah gazetesidir. 1985'te isim hakkını Dinç Bilgin'in satın almasıyla günümüzde yayımını sürdüren Sabah Gazetesi yayın hayatına girmiştir.
Gazete, İlhami Safa ve Cemalettin Saraçoğlu ortaklığında 1938'de kuruldu. Ertesi yıl İlhami safa hisselerini ortağına devrederek gazeteden ayrıldı. Gazetenin başyazılarını başlangıçta Hüseyin Cahit, ardından Cemalettin Saraçoğlu yazdı; genel yayın yönetmeni Murat Sertoğlu idi. Yazar kadrosunda Ref'i Cevat Ulunay, Sabri Esat Siyavuşgil, Kadircan Kaflı, Şükrü Baban gibi ünlü isimler yer aldı.
1948'de Hürriyet gazetesinin yayın hayatına girmesi Yeni Sabah'a tiraj kaybettirince Saraçoğlu, gazeteyi iplik tüccarı Safa Kılıçlıoğlu'ya sattı.
Yeni Sabah, 1950'lerde Hürriyet ile beraber Türkiye'nin iki büyük gazetesinden birisi konumuna geldi. Teleks ve telefonu ilk kullanan gazete oldu. Osman Karaca, Oğuz Akkan, Nezih Demirkent, Müşerref Hekimoğlu, Nezihe Araz, Hakkı Devrim, Altan Erbulak, Oğuz Aral, Esin Talu, Ali Oraloğlu, Ratip Tahir Burak bu dönem yazı kadrosundaydı.
10 Ocak 1961 günü basın çalışanlarının haklarıyla ilgili 212 Sayılı kanunun çıkması üzerine gazete sahiplerinin 3 gün süreyle gazete çıkarmama kararı almasına Yeni Sabah sahi Safa Kılıçoğlu öncülük etti. Aynı yıl gazete, o zamana kadar Türk basınından kimsenin gitmediği Moskova'ya Esat Mahmut Karakurt'u gönderdi; bu yüzden hükümet tarafından hakkında dava açıldı ve suçlu bulundu. Gazete, 30 Haziran 1964'te kapandı.
1985'te Yeni Sabah'ın isim hakkını, İzmir'de çıkan Yeni Asır gazetesinin sahibi Dinç Bilgin satın aldı. 22 Nisan 1985'te Sabah Gazetesi olarak yayın hayatına başladı.
(1999)TPE Boşta kalan İsim hakkını Almadan Sadece Basın ilan Kurumuna kayıtlı olarak Yeni sabah gazetesini 1999 yılında Kemal Yalçın Yerel olarak 2007 yılına kadar çıkardı.Daha sonrasında Gazete kapatıldı. 31 Aralık 2014 Tarihinde boşa düşen Yeni sabah ismini Osman Yolaçar Türk Patent ve Marka Kurumu'ne 31/12/2014 tarih ve 2014/111164 Başvuru numarası Müracaat ederek isim hakkını almış www.yenisabah.com.tr wep adresi ile haber portalı ile 31/01/2015 yılında Aktif haberciliğe başlamıştır.
Ur (antik kent)
Ur, bugün Tell el-Muqejjir (Tel el Mukayyer) Sümer topraklarında bir antik şehir. Ur, sözcük olarak Ön Türkçede "kent, şehir" olarak kullanılan bir tamgadır.
Dünyanın en eski şehirlerinden biridir. Irak Körfezi´nde Fırat nehri kenarında kurulmuştu. MÖ 3500'den MÖ 1850'ye kadar ticaret merkezi olarak işledi. MÖ 3000'den MÖ 2000'e kadar üç hükümdar ailenin yönetimindeydi. Bu dönemde Sümerlerin sınırları Asur´dan Elam´a kadar uzanmıştı. Tevrat´e göre İbranice´nin yaratıcısı Abraham (İbrahim) Ur´da doğmuştur. Ur Sümerler'in başkentiydi.
Mastodon
Mastodon ("Mamut"), file benzeyen, nesli tükenmiş bir tarih öncesi hayvanlara verilen ad.
Mastodonlar ilk olarak 40 milyon yıl önce Kuzey Afrika´da yaşadılar. Zamanla Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika'nın diğer bölgelerine yayıldılar.
Mastodonlar, filler ve mamutlardan tipik olarak daha kısaydılar. Çenelerinde ön dişleri vardı. Evrim süresinde bazı mastodon türleri ön dişlerini kaybetmiştir; bazılarının dişleri ise yassılaşmış |
tır. Bunlara kürek-dişli denir. Mastodonların dişleri 7.5 santimetre genişliğinde, 15 santimetre uzunluğundaydı. Her diş dört ya da altı mine tabakasından oluşurdu. Mastodonlar bunları yedikleri otları çiğnemekte kullanırlardı.
Portakal suyu
Portakal suyu, portakalın işlenmesiyle elde edilen meyve suyudur. Portakal ağacı meyvesinin doğrudan sıkılmasıyla veya konsantre hale getirilmiş meyve suyunun seyreltilmesi ile elde edilir. Yüksek miktarda C vitamini bulundurur.
Dosya:Oranges and orange juice.jpg
Takıntı
Takıntı ("Obsesyon"), ruhçulukta (spiritüalizm) ve ruhbilimde (psikoloji) farklı olarak tanımlanır ve farklı kavramları ifade etmek üzere kullanılır. Psikiyatri sözlüklerinde kısaca “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanır. Ruhçulukta ise, “bir bedensiz ruhun bir bedenliyi (insanı) hükmedecek derecede etkisi altına alması” olarak tanımlanır. Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi, birinde obsede edici etken bir fikir olarak kabul edilir, diğerinde ise bu etken bir fikir değil, bu tür fikirleri obsedeye (obsesyon olayına maruz kalana) aşılayan canlı bir varlıktır. Obsesyon (obsession) sözcüğü Latince’de “rahatsız etme” anlamında kullanılan “ obsideratum” ya da “obsidere” sözcüğünden türetilmiştir.
A- Psişik hallerle ilgili olanlar:
1- Hipnoz
2- İbadet veya meditasyon, konsantrasyon, izolman gibi birtakım mistik deneyimler sırasında kişinin kendisini çevreden yalıtması.
3- Üzüntü, sevinç gibi heyecan hallerinde aşırılık ve bu heyecanlara kapılarak kendini kaybetmek
4- Dalgınlık ve aşırı yorgunluk.
5- Hastalık komaları
B- Karakter özellikleriyle ilgili olanlar:
1- Bilgisizlik
a- Obsesyon hakkında bilimsel yazıları okumamaktan kaynaklanan bilgisizlik.
b- Ruhsal irtibat seansında bedensiz varlıkça verilen bilgilerin kontrolüne ve eleştirilmesine olanak veren bilgilerden yoksun olma.
c- Obsedör tarafından kullanılabilecek manevi (din,tasavvuf vs.) konulardaki bilgisizlik
2- Kişinin akıl ve muhakeme yeteneklerini gerektiği gibi kullanamaması
3- Temiz, saf kimselerin obsedör tarafından kullanılabilecek din, kutsallık duyguları, mistik eğilimleri ve karşısındakini yüceltme eğilimi.
4- İnangaçlık. Muhakeme etmeden akla her gelene veya her söylenilene inanmak.
5- Bağnaz (dogmatik) ve sabit fikirli olmak.
6- Cesaretsizlik. Obsedöre karşı gelecek cesareti gösterememe, her şeyine boyun eğme.
C- Ruhsal irtibat seansıyla ilgili olanlar:
1- Medyumun bilgi, görgü ve deneyim eksikliği.
2- Operatörün bilgi, görgü ve deneyim eksikliği.
Kimilerine göre, obsesyon olayının oluşması için bir bedensiz varlığın olması şart değildir. Yani insanlar arasında da oluşabilir. Obsedör varlıklar bedenlendiklerinde de saf, temiz insanları kandırarak çevrelerine bir sürü mürit toplarlar. Bu duruma örnek gösterilebilecek sayısız tarikat ve benzeri oluşumlar mevcuttur.
Obsesyon tanımında olduğu gibi beyni bazı düşünce ve davranışlar açısından yönetememe durumu. Tıbbi olarak 8/10 kişide rastlanılan yaygın bir hastalıktır. Fakat psikolojide;durum, obsede kişisinin sosyal yaşantı ve çevresine zarar veriyorsa hastalık kapsamına alınır. Bu ayrıntı çoğu insanda görülüyor olmasından kaynaklıdır.
- Kişinin, obsesyonu bir tepki olarak ya da katı bir biçimde uygulanması gereken kurallarına göre yapmaktan kendini alıkoyamadığı yineleyici davranışlar (örn. el yıkama, düzene koyma, kontrol etme) ya da zihinsel eylemler (örn. dua etme, sayı sayma, birtakım sözcükleri sessiz bir biçimde söyleyip durma)
- Davranışlar ya da zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurtulmaya ya da var olan sıkıntıyı azaltmaya ya da korku yaratan olay ya da durumdan korunmaya yöneliktir; ancak bu davranışlar ya da zihinsel eylemler ya etkisizleştirilmesi ya da korunulması tasarlanan şeylerle gerçekçi bir biçimde ilişkili değildir ya da açıkça çok aşırı bir düzeydedir.
Obsesif-Kompulsif Bozukluğun (OKB) çocuk ve ergenlerde sıklığı %0.3 –0.9 olarak bildirilmekle birlikte daha sık olabileceği düşünülmektedir.. En sık ortaya çıktığı yaş 7, ortalama başlangıç yaşı 10’dur. Ancak literatürde ve klinik pratikte çok daha küçük yaşlarda başlayan (2 yaşa kadar) olgulara rastlanmaktadır. Ortaya çıkışıyla ilgili birçok psikolojik kuram ortaya atılmışsa da artık OKB’nin biyolojik temelleri olan nöropsikiyatrik bir hastalık olduğu kabul edilmektedir.
Hastalık tipik olarak obsesyon ve kompulsiyolarla kendini gösterir.
Halk arasında ‘takıntı’ veya ‘vesvese’ olarak adlandırılan durumun tıbbi terim olarak karşılığı ‘obsesyon’ dur. Obsesyon, istenmeden gelen, uygunuz olarak yaşanan ve belirgin sıkıntıya neden olan, yineleyici düşünce, dürtü veya düşlemlerdir. Kişi bu düşünce, dürtü veya düşlemlere önem vermemeye, bunları baskılamaya veya başka bir düşünce ya da eylemle bunları etkisizleştirmeye çalışır. Kişi bu düşünce, dürtü ve düşlemlerin kendi beyninin bir ürünü olduğunun farkındadır. Ancak çocuklar bunu tam olarak ifade edemeyebilirler. Kişinin obsesyonlara tepki olarak yaptığı tekrarlayıcı davranış veya zihinsel eylemlere de tıp dilinde ‘kompulsiyon’ adı verilmektedir.
Örnek olarak bir kişinin ellerinin temiz olduğu bilmesine rağmen pis olduğunu düşünmesi ‘obsesyon’, bu düşünceden kurtulmak için gereksiz yere ellerini yıkaması ise ‘kompulsiyon’ dur.
Obsesyonlar ve kompulsiyonlar az oranda herkeste görülebilir, ancak bunlar kişinin yaşam kalitesini ve işlevselliğini bozuyor ve ciddi zaman kayıplarına neden oluyorsa hastalık kabul edilir ve tedavisi gerekir.
Yapılan çalışmalarda çocuklarda en çok görülen obsesyonların;
Sık rastlanılan kompulsiyonlar ise;
Yapılan nörokimyasal çalışmalar, beyin görüntüleme çalışmaları ve nöropsikolojik değerlendirmeler hastalığa beynin bazal ganglionlar ve frontal bölgelerindeki birtakım işlev bozukluklarının sebep olduğu, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin düzeylerinin de hastalığın ortaya çıkışıyla ilgili olduğunu göstermektedir. Hastalığın genetik olarak geçişiyle ilgili de güçlü kanıtlar vardır. Yine çalışmalar göstermiştir ki bazı OKB vakaları Tik bozukluğu ve Tourette sendromu ile birliktelik gösterebilmektedir ve bu da bu vakaların benzer genetik orjinden kaynaklanabileceklerini düşündürmektedir.
OKB’nin çocuklarda sanılandan çok daha fazla görüldüğü ancak , çocukların sıklıkla ayıplanacakları ve yanlış anlaşılacakları gibi düşünceler nedeniyle sıkıntılarını gizleme eğiliminde oldukları bilinmektedir. Anne- baba veya öğretmenler çocuklara yaklaşımlarında güven verici davranır, çocukların yanlarında rahat ve açık davranmasını sağlayabilirlerse , çocuklar da sıkıntılarını söyleme konusunda daha rahat davranacaktır.
Peki çocuklar takıntılarını nasıl dile getirirler? Sıklıkla konudan bahsederken sıkıntılı oldukları göze çarpar. Kendileri aslında bu şekilde düşünmek veya davranmak istemedikleri halde içlerinden bir sesin (bazen kendi düşüncesi olduğunu söylerler, bazılarıysa başka birisinin sesi olarak tanımlayabilir) belli davranış ve düşüncelere yol açtığını dile getirirler. Örn:içinden herhangi bir şeye küfür etmek gelmesi, rahatsız edici cinsel içerikli görüntülerin göz önüne gelmesi, bir şeyi iki kez yapmazsa kötü bir şey olacağı veya kapıyı kilitlemiş olmasına rağmen sanki kilitlemediğini düşünmesi ve tekrar tekrar kontrol etmek zorunda kalması gibi.
Bazen düşünceler eşlik etmeden sadece tekrar eden davranışlar (kompulsiyonlar) ortaya çıkabilir ve bunlar dışarıdan rahatlıkla gözlemlenebilir.
Tekrar hatırlatmakta yarar olduğu gibi obsesyon; düşünce takıntısı, Kompulsif ise obsesyonun davranışa yansımış halidir.
İnsanın kendi beynine hükmedememe durumu bellidir ki ruhsal yahut psikolojik olarak zayıflama anlarıyla bağlantılır. Bu durum çeşidine göre uzun yahut kısa vadeli olabilir. Genel olarak düşünsel Obsesif sorunlara neden olan ve tedavisini zorlaştıran maddeler aşağıdaki gibidir...
Takıntı (obsesyon) ya da saplantı psikiyatri sözlüklerinde “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” ya da “bilince takılarak korku ve bunalım yaratan, kişinin istemli çabalarına karşın kurtulamadığı ısrarla tekrar eden düşünce, hayal ya da tepiler olarak” tanımlanır.
Mikrop kapma düşüncesi, aykırı cinsel düşünceler ve küfürlü dinsel düşünceler takıntılara örnek olarak gösterilebilir.
Bu düşünceleri etkisizleştirmek için yapılan hareketlere ise kompülsiyon adı verilir. Mikrop kapma takıntısını gidermek üzere aşırı temizlik, küfürlü dinsel düşüncelere karşı dualar etme, birtakım kelimeleri sessizce tekrar edip durma veya içinden sayı sayma kompülsiyonlara örnek olarak gösterilebilir. Takıntılar kişinin anksiyetesini (kaygı) arttırırlar; kişi de anksiyetesinden kurtulmak için kompülsiyonlara yönelir.
Arabellek aşımı
Arabellek aşımı ya da arabellek taşkını (İngilizce "Buffer overflow"), iki yazılım arasında veri iletişimi için ayrılmış olan bir arabelleğe boyutundan daha fazla veri konulması ile ortaya çıkan durumdur.
Arabellek aşımı, eğer durdurulmaz ise, her türlü işlemi yapmakta kullanılabilir. Örneğin, Bl@ster virüsü Windows NT ailesindeki RPC modülündeki bir arabellek aşımı sorununu kullanarak yayılmakta idi.
Arabellek, veri kümelerinin tutulduğu bir bellektir, genellikle bir programın bir bölümünden diğerine veya programlar arasında veri taşınırken kullanılan alandır. Arabellek taşmaları genellikle hatalı biçimlendirilmiş girişler tarafından tetiklenebilir; Eğer bir kişi tüm girdilerin belirli bir boyuttan daha küçük olacağını varsayarsa ve arabellek de bu boyutta olursa, anormal bir hareket daha fazla veri üretirse arabelleğin sınırının dışına yazmasına neden olabilir. Bu aşım, komşu verilerin veya çalıştırılabilir kodun üzerine yazılırsa, bellek erişim hataları, yanlış sonuçlar ve çökmeler de dahil olmak üzere düzensiz program davranışıyla sonuçlanabilir.
Bir arabellek taşmasını istismar etmek bilinen bir saldırıdır. Birçok sistemde, bir programın bellek düzeni veya sistemin tamamı iyi |
tanımlanmıştır. Arabellek aşımına neden olacak şekilde tasarlanan verilerin gönderilmesi sonucu, çalıştırılabilir kod bulundurduğu bilinen alanlara kötü amaçlı kodların eklenmesi mümkündür. Arabellekler, işletim sistemi (OS) kodunda yaygın olarak kullanıldığından, ayrıcalık yükselmesini gerçekleştiren ve sonrasında bilgisayar kaynaklarına sınırsız erişim hakkı kazanan saldırılar yapmak mümkündür. Ünlü Morris solucanı, saldırı tekniklerinden biri olarak kullanılıyordu.
Arabellek taşmaları ile sıkça ilişkilendirilen programlama dilleri, bellekte herhangi bir bölümdeki verilere erişmek veya bu verilerin üzerine yazmak için yerleşik bir koruma sağlamayan ve bir diziye(yerleşik arabellek türü) yazılan verileri otomatik olarak kontrol etmeyen C ve C ++'tır. Sınır denetimi, arabellek taşmalarını önleyebilir, ancak ek kod ve işlem süresi gerektirir. Modern işletim sistemleri kötü niyetli arabellek taşmaları ile mücadele etmek için, özellikle bellek düzenini rastgele belirlerler veya arabelleklerin arasına kasıtlı olarak boşluk bırakarak bu alanlara yazılan eylemleri aramak için çeşitli teknikler kullanırlar ("kanarya").
Arabellek taşması, bir arabelleğe yazılan verilerin yetersiz sınır denetimi nedeniyle hedef arabelleğe bitişik bellek adresindeki veri değerlerini de bozmasından dolayı oluşur. Bu olay, ilk başta verilerin hedef arabelleğe sığmadığını kontrol etmeden verileri bir arabellekten diğerine kopyalarken oluşabilir.
Aşağıdaki örnek ifade C diliyle yazılmış bir programdır. Programda iki veri bellekte komşu olarak bulunmaktadır: A, 8 bayt uzunluğunda dizi arabelleği; B, iki baytlık big-endian tam sayı.Başlangıçta, A değişkeni hiçbir şey içermez ve sıfır bayttır; B, 1979 sayısını içerir.
Şimdi, program ASCII kodlaması kullanarak, stringini karakter karakter A dizisine atma işlemini gerçekleştirmektedir.
B'nin değerin A buffer'ından taşan bir karakter ile ve ardından gelen null ile yanlışlıkla değiştirilmiş oldu. Bu örnekte, "k" ve sonrasında gelen null değerleri B değerini 27392 olarak değiştirdi.
İşletim sistemleri bazen arabelleğin sınırlarını aşan veri yazma işlemlerini tespit eder ve süreci sonlandıran segmentasyon hatası verir.
Örnekteki arabellek aşımını engellemek için strcopy yerine strncopy kullanılmalıdır. strncopy A'nın alabileceği maksimum değeri parametre olarak alarak, bu değerden fazlasını engeller.
Arabellek aşımından bir güvenlik açığı olarak yararlanmak için kullanılan teknikler mimariye, işletim sistemine ve bellek bölgesine göre değişir. Örneğin heap(dinamik olarak kullanılan bellek) üzerindeki istismar kullanımı, call stack üzerindeki istismar kullanımı aynı değildir.
"Ana Madde : Yığın aşımı sömürüsü"
Teknik bilgiye sahip bir saldırgan, farklı yollarla programları manüpüle ederek yığın tabanlı sömürü gerçekleştirebilir. Bu yollar:
Yığın arabelleği taşmasını sağlamak için kullanılacak verilerin adresi öngörülemiyorsa, uzaktan kod yürütülmesine neden olan yığın arabellek taşması yararlanmak çok daha zor olur. Böyle bir arabellek taşmasını kullanmak için kullanılabilecek tekniğe "trambolin" denir. Bu teknikte, bir saldırgan savunmasız yığın arabelleğinde bir pointer bulur ve kabuk kodunun bu pointer'a göre konumunu hesaplar. Sonra, hafızada yer alan bir buyruğu tekrar yazarak ikinci bir zıplama ile çalıştırılmak istenen kabuk kod parçacağına ulaşır ve çalıştırır.
"Ana Madde : Öbek aşımı sömürüsü"
Öbek veri alanında meydana gelen bir arabellek taşması öbek taşması olarak adlandırılır ve yığın tabanlı taşmalardan farklı bir şekilde kullanılabilir. Öbek üzerindeki bellek, uygulama tarafından çalışma zamanında dinamik olarak ayrılır ve genellikle program verilerini içerir. Sömürme, uygulamanın bağlantılı liste işaretçileri gibi iç yapıların üzerine yazılmasına neden olacak şekilde bu verileri belirli yollarla bozarak gerçekleştirilir. Kanonik yığın taşma tekniği, dinamik bellek ayırma bağlantısını (malloc meta verileri gibi) üzerine yazar ve bir program işlev pointer'ı üzerine yazmak için sonuçtaki pointer değişimini kullanır.
JPEG'leri işleme konusunda Microsoft GDI+ güvenlik açığı, yığın taşması tehlikelerinden bir tanesidir.
Okunması veya çalıştırılmasından önce gerçekleşen arabellek manipülasyonu, sömürü girişiminin başarısız olmasına neden olabilir. Bu manipülasyonlar sömürü tehdidini hafifletebilir, ancak imkansız hale getiremezler. Bununla birlikte, bu filtreleri ve manipülasyonları atlamak için teknikler mevcuttur; Alfanümerik kod, polimorfik kod, kendini değiştiren kod ve libc-dönüş saldırıları. İzinsiz giriş tespit sistemleri tarafından tespit edilmesini önlemek için aynı yöntemler kullanılabilir.
Gerçek dünyadaki istismarlarda, istismarların güvenilir bir şekilde çalışması için üstesinden gelinmesi gereken çeşitli zorluklar vardır. Bu faktörler, adreslerde boş baytlar, kabuk kodunun yerinde değişkenlik, ortamlar arasındaki farklılıklar ve çalışma sırasında çeşitli karşı önlemler içerir.
"Ana Madde : NOP kızaklaması"NOP kızaklaması, yığın arabellek taşmasının başarıyla kullanılması için en eski ve en yaygın kullanılan tekniktir. Hedef alanın boyutunu etkili bir şekilde artırarak arabelleğin tam adresini bulma problemini çözer. Bunu yapmak için, yığının çok daha büyük bölümleri, işlem yapılmayan makine buyruk ile bozulmuştur. Saldırgan tarafından sağlanan verilerin sonunda, işlem yapılmayan yönergeler sonrasında, saldırgan, kabuk kodunun bulunduğu arabelleğin üst kısmına göreli olarak sıçrama yapmak için bir buyruk gönderir. NOP'ların bu koleksiyonuna "NOP-kızağı" adı verilir; çünkü, dönüş adresi, arabelleğin çalışmayan bölgesi içindeki herhangi bir adres üzerine yazılırsa, yürütme, işlem tamamlanıncaya kadar işlem yapmazlar. Sonunda atlamayla gerçek zararlı koda yönlendirilir. Bu teknik, saldırganın nispeten küçük kabuk kodu yerine NOP-kızağının nerede olduğunu tahmin etmesini gerektirir.
Bu tekniğin popülaritesi sebebi, saldırı önleme sistemleri sunan birçok satıcı, kullanılmakta olan kabuk kodunu algılama girişiminde bulunarak bu tür buyruk kümelerini aramaktadır. Bir NOP kızağının mutlaka sadece geleneksel olmayan işlemci buyruklarını içermediğini belirtmek önemlidir; Makine durumunu kabuk kodunun çalışmayacağı bir noktaya kadar bozmayan herhangi bir buyruk donanımdan destekli no-op'ların yerine kullanılabilir. Sonuç olarak, istismar yazarlarının kabuk kodu çalıştırma üzerinde gerçek bir etkisi olmayacak şekilde rastgele seçilmiş talimatlarla no-op kızağı oluşturmak için ortak uygulama haline geldi.
"Yazmaçlara atlama" tekniği, bir NOP kızağı için ilave alana ihtiyaç duymadan ve yığın ofsetlerini tahmin etmek zorunda kalmadan, yığın arabellek taşmalarının güvenilir bir şekilde kullanılmasını sağlar. Strateji, programın kontrollü arabelleğe ve dolayısıyla kabuk koduna işaret eden bir kayıtta bulunan bilinen bir işaretçiye atlanmasına neden olacak bir şeyle dönüş işaretçisini üzerine yazmaktır. Örneğin, A yazmacı, bir arabellek başlangıcındaki bir işaretçiyi içeriyorsa, yürütme akışını kontrol altına almak için bu kaydı operand olarak alan herhangi bir atlama veya çağrı kullanılabilir.
Birçok değiş tokuş ile çeşitli teknikler, arabellek aşımını saptamak veya engellemek için kullanılmaktadır. Arabellek aşımından kaçınmanın veya arabellek aşımını engellemenin en güvenilir yolu dil düzeyinde otomatik koruma kullanmaktır. Fakat bu tip bir koruma legacy code a uygulanamaz ve teknik, iş ve kültürel kısıtlamalar sıklıkla korunmasız bir dil gerektirir. Sonraki bölümler kullanılabilir seçenekleri ve uygulamaları tanımlamaktadır.
Assembly ve C / C ++, doğrudan belleğe erişime izin verdikleri için, arabellek aşımına karşı savunmasız olan popüler programlama dilleridir. C, belleğin herhangi bir bölümündeki verilere erişime veya üzerine yazmaya karşı hiçbir dahili koruma sağlamaz; Daha özel olarak, bir arabelleğe yazılan verilerin bu arabelleğin sınırları içerisinde olup olmadığını kontrol etmez. Standart C ++ kitaplıkları, güvenli bir şekilde veri arabelleği yapmanın birçok yolunu sağlar ve C ++'ın Standart Şablon Kütüphanesi (Standard Şablon Kütüphanesi), programcının verilere erişirken denetimleri açıkça çağırması durumunda isteğe bağlı olarak sınır denetimi gerçekleştirebilen kaplar sağlar. Örneğin, bir vektörün üye işlevi at () ile sınır denetimi yapar ve sınır denetimi başarısız olursa bir out_of_range istisnası atar. Ancak, sınırlar denetimi açıkça çağrılmazsa, C ++ sadece C gibi davranır. Arabellek aşımlarını önleme teknikleri C için de mevcuttur.
Güçlü olarak yazılan ve COBOL, Java, Python ve diğerleri gibi doğrudan bellek erişimine izin vermeyen diller, çoğu durumda arabellek aşımının engellenmesini sağlar. C / C ++ dışında birçok programlama dili çalışma zamanı denetimi sağlar ve bazı durumlarda C veya C ++ veri üzerine yazıp yanlış sonuçları elde edilene kadar başka yönergeleri yürütmeye devam ederken, bu programlar uyarı gönderen bir derleme zamanı denetimi sunar. Bu tür dillere örnek olarak Ada, Eiffel, Lisp, Modula-2, Smalltalk, OCaml ve Cyclone, Rust ve D gibi C türevleri dahildir. Java ve .NET Framework bayt kodu ortamları ayrıca tüm diziler üzerinde sınır denetimi gerektirir. Neredeyse her interpreted dillerde, iyi tanımlanmış bir hata koşulu bildirerek arabellek aşımlarına karşı koruma sağlayacaktır. Genellikle, bir dil, sınır denetimi yapmak için yeterli tür bilgileri sağladığında, bu seçeneği etkinleştirmek veya devre dışı bırakmak için bir seçenek sağlanır. Değişken kod analizi, birçok dinamik bağlı ve tür denetimi kaldırabilir, ancak zayıf uygulamalar ve beceriksiz durumlar performansı önemli ölçüde düşürebilir. Yazılım mühendisleri, hangi dil ve derleyici ayarlarını kullanmaya karar verirken, güvenlikle ilgili performans maliyetleri arasındaki dengeyi dikkatlice gözden geçirmelidir.
Arabellek aşımı sorunu, arabelleklerin düşük düzeyli temsilsel ayrıntılarını veri türleri için kapsayıcı olarak ortaya koyduğu için C ve C ++ dillerinde yaygındır. Dolayısıyla, arabellek aşımı gerçekleştiren kodda yüksek doğruluk derecesini koruyarak arabellek aşımlar önlenm |
elidir. Ayrıca, gets, scanf ve strcpy gibi sınırlamaları kontrol edilmeyen standart kitaplık işlevlerinden kaçınmak da önerilir. The Morris worm, fingerd'deki bir çağrı istismarını kullandı.
Sınır kontrolü de dahil olmak üzere arabellek yönetimini merkezi ve otomatik olarak gerçekleştiren iyi yazılmış ve test edilmiş soyut veri türü kitaplıkları, arabellek aşımlarının oluşumunu ve etkisini azaltabilir. Arabellek aşımlarının yaygın olarak gerçekleştiği bu dillerdeki iki ana yapı bloğu veri türü dizeler ve dizilerdir; Bu nedenle, bu veri türlerinde arabellek aşımlarını önleyen kütüphaneler gerekli kapsama alanının büyük çoğunluğunu sağlayabilir. Yine de, bu güvenli kütüphaneleri doğru bir şekilde kullanmamak, arabellek aşımlarına ve diğer güvenlik açıklarına neden olabilir; Ve doğal olarak, kütüphanedeki herhangi bir hata olası bir zayıflıktır. "The Better String Library" , Vstr ve Erwin güvenli kütüphane uygulamalarıdır. OpenBSD işletim sisteminin C kütüphanesi, strlcpy ve strlcat işlevlerini sağlar, ancak bunlar tam kasa kitaplığı uygulamalardan daha sınırlıdır.
Arabellek aşımı koruması, bir işlev geri döndüğünde yığının değiştirilmediğini kontrol ederek en yaygın arabellek aşımlarını saptamak için kullanılır. Değiştirilmişse, program segmentasyon hatasıyla çıkar. Bu tür üç sistem Libsafe "StackGuard" ve "ProPolice" gcc yamalarıdır.
Microsoft'un Data Execution Prevention (DEP) modunun uygulanması, pointer'ı Structured Exception Handler (SEH) için üzerine yazılmasını açıkça korur.
Yığın, biri veri için, diğeri işlev iadesi için iki kata bölünerek daha güçlü bir yığın koruması mümkündür. Bu bölünme, Forth languagede mevcuttur, ancak güvenlik temelli bir tasarım kararı değildir. Ne olursa olsun, geri gönderme adresi dışındaki hassas veriler üzerine yazılabiliyorsa bu, arabellek aşımları için tam bir çözüm değildir.
Arabellek aşımları işleçleri (depolanan adresler dahil) kullanarak işler. PointGuard, saldırganların işaretçiler ve adresleri güvenilir bir şekilde kullanmalarını önlemek için bir derleyici uzantısı olarak önerildi. Yaklaşım, işaretçileri kullanmadan önce ve sonra otomatik olarak XOR kodlamak için derleyici ekleyerek çalışır. Saldırgan (teorik olarak) işaretçiyi kodlamak / kod çözmek için hangi değeri kullanılacağını bilmediğinden yeni bir değer üzerine yazarsa nereyi işaret edeceğini bilemez. PointGuard hiç yayınlanmadı, ancak Microsoft, Windows XP SP2 ve Windows Server 2003 SP1'de başlayan benzer bir yaklaşım uyguladı. İşaretçi korumasını otomatik bir özellik olarak uygulamak yerine Microsoft, programcının takdirine bağlı olarak çağrılabilecek bir API yordamı ekledi. Bu, daha iyi performans sağlar (çünkü her zaman kullanılmaz), ancak yükü programcıya yükler, çünkü ne zaman kullanması gerektiğini bilmesi gerekir.
XOR doğrusal olduğu için, bir saldırgan, kodlanmış bir işaretçiyi yalnızca bir adresin alt baytlarının üzerine yazarak değiştirebilir. Bu, saldırganın birden fazla kere exploit girişiminde bulunması veya bir imlecin birkaç konumdan birine (bir NOP kızağı içindeki herhangi bir konuma) işaret etmesine neden olarak saldırıyı tamamlayabilmesi durumunda bir saldırının başarılı olmasına izin verebilir.
Yürütülebilir alan koruması, yığının veya yığının kod yürütülmesini önleyen arabellek aşımı korumasına bir yaklaşımdır. Bir saldırgan, bir programın belleğine rastgele kod eklemek için arabellek aşımlarını kullanabilir, ancak yürütülebilir alan koruması ile bu kodu yürütmeye yönelik herhangi bir girişim bir istisna yaratacaktır.
Bazı CPU'lar, yazılımla birlikte verilerin sayfalarını (yığın ve öbek içerenler gibi) okunabilir ve yazılabilir ancak yürütülebilir değil olarak işaretlemek için NX veya XD bitini destekler.
Bazı Unix işletim sistemleri (örneğin OpenBSD, macOS) yürütülebilir alan korumasına sahiptir (ör. W^X). Bazı isteğe bağlı paketler şunları içerir:
Microsoft Windows'un daha yeni sürümleri, Data Execution Prevention adlı yürütülebilir alan korumasını da desteklemektedir. Tescilli eklentiler şunları içerir:
Yürütülebilir alan koruması genellikle return-to-libc saldırılarına veya saldırgan kodunun yürütülmesine dayanmayan diğer saldırılara karşı koruma sağlamaz. Bununla birlikte, ASLR'yi kullanan 64-bit sistemlerde, aşağıda açıklandığı gibi, yürütülebilir alan koruması, bu tür saldırıların uygulanmasını çok daha zor hale getirir.
Adres alanı düzenini rastgele seçme (ASLR), genellikle çalıştırılabilir tabanı ve kütüphanelerin konumu, öbek ve istifin konumunu rastgele bir işlemin adres alanına dahil anahtar veri alanlarının konumlarını düzenlemeyi içeren bir bilgisayar güvenlik özelliğidir.
Fonksiyonların ve değişkenlerin bulunabileceği sanal bellek adreslerinin rastgele oluşturulması, bir arabellek aşımının istismarını daha zor hale getirebilir ancak imkansız hale getirmez. Benzer ancak daha az etkili bir yöntem, sanal adres alanındaki işlemleri ve kitaplıkları yeniden yapılandırmaktır.
Derin paket denetimi (DPI) kullanımı, ağ çevresine saldırı imzaları ve sezgisel yöntemler kullanarak arabellek aşımlarından faydalanmak için yapılan çok basit uzaktan girişimler tespit edebilir. Bunlar, paketler bilinen bir saldırı imzası taşırsa veya uzun bir No-Operation talimatları serisi (NOP-kızak olarak bilinir) algılanırsa paketleri engeller, bunlar, bir zamanlar, istismarın yükünün(exploit's payload) konumu hafifçe değişken olduğunda kullanılmıştır.
Paket tarama, bilinen saldırıları engelleyebileceğinden etkili bir yöntem değildir ve bir NOP-kızağının kodlanabilmesi için birçok yol vardır. Saldırganlar tarafından kullanılan kabuk kodu, algılamalı paket tarayıcılar ve saldırı tespit sistemlerinden kaçınmak için alphanumeric, metamorphic ya da self-modifying olabilir.
Arabellek aşımlarına sebep olan arabellek aşımlarını denetleme ve hataları düzeltme doğal bir biçimde aşımları önlemeye yardımcı olur. Bunları (arabellek aşımlarını) ortaya çıkarmak için kullanılan ortak bir otomatik teknik fuzzing'dir. Statik analizin yapabildiği gibi en iyi durum testi de arabellek aşımlarını ortaya çıkarabilir. Potansiyel bir arabellek aşımı saptandığında düzeltilmelidir. Bu, gelişmede olan test etme yaklaşımını yazılım için yararlı hale getirir ama artık devam ettirilmeyen veya desteklenmeyen eski yazılım için daha az yararlıdır.
Arabellek aşımları 1972’nin başlarında, Bilgisayar Güvenlik Teknolojisi Planlama Çalışmasının, "bu işlevi yerine getiren kod, kullanıcı tarafından yer paylaşımı için monitörün bölümlerine izin veren kaynağı ve varış adreslerini düzgün bir şekilde denetlememektedir. Bu durum kodu, kullanıcının makinenin kontrolünü ele almasına izin veren monitörün içine enjekte etmesinde kullanılabilir" tekniğini tasarladığında anlaşılmış ve kısmen kamuya açık olarak belgelendirilmiştir. Günümüzde monitör, çekirdek(kernel) olarak anılabilir.
Arabellek aşımının düşmanca kötüye kullanımının belgelenmiş en eski hali 1988’de olmuştur. Bu, Morris solucanının Internet üzerinden kendini çoğaltmak için kullandığı çeşitli kötüye kullanımlardan biriydi. Finger adındaki kötüye kullanılan bu program Unix üzerinden bir servisti. Daha sonra 1995’te, Thomas Lopatic arabellek aşımını bağımsız olarak yeniden keşfetti ve bulgularını Bugtraq güvenlik posta listesinde yayımladı. Bir yıl sonra 1996’ da, Elias Levy (Aleph One olarak da bilinen) "Phrack" dergisinde yığın tabanlı arabellek aşımı zafiyetlerini kötüye kullanmanın adım adım tanıtımı olan “Eğlence ve Kar için Yığını Parçalamak” raporunu yayımladı.
O zamandan beri, en az iki önemli internet solucanı, çok sayıda sistemin güvenliğini aşmak için arabellek aşımlarından yararlandı. 2001’de, Code Red worm bir arabellek aşımını, Microsoft’un Internet Information Services (IIS) 5.0 ’ lerinde kötüye kullanmıştır ve 2003’te, SQL Slammer solucanı, Microsoft SQL Server 2000 çalıştıran makinelerde kötüye kullanım göstermiştir.
2003’te, lisanslı Xbox oyunlarında ortaya çıkmış olan arabellek aşımları, konsolu donanım değişiklikleri gerekmeden çalıştırmak amacıyla, modchips olarak bilinen lisanssız yazılımlara (homebrew oyunları içeren) izin vererek kötüye kullanılmışlardır. The PS2 Independence Exploit'de aynı şeyi PlayStation 2 için elde etmede bir arabellek aşımını kullanmıştır. Twilight hack aynısını "The Legend of Zelda: Twilight Princess"’da bir arabellek aşımı kullanan Wii ile başarmıştır.
Yeni İstanbul
İstanbul veya Yeni İstanbul, 1949 yılından itibaren İstanbul’da yayınlanan Türkçe gazete.
Bu adı taşıyan ilk gazete, Abdullah Cevdet tarafından 1918'de çıkarılan ve kısa bir süre yayın hayatına devam eden gazeteydi. 1949'da tütün tüccarı Habib Edip Törehan tarafından Tünel'de basılmaya başlayan gazete de "Yeni İstanbul" adını taşıyordu. 1973'te adı "İstanbul" olarak değişen gazete web ofset tekniğiyle renkli olarak yayınlanmaya başladı. İlhan Turalı ve Oktay Verel yönetiminde 300 bin satış rakamına ulaşan gazete, apartman dairesi ve para yerine geçen özel kuponlarıyla tirajını hızla yükseltmeyi başardı. 1981'de bir süre kapandı ve sonra yeniden "Yeni İstanbul" adıyla yayımı devam etti.
1949-1964 arasında Habib Edip Törehan’ın çıkardığı gazeteyi 1964 yılından müteahhit Kemal Uzan satın aldı. Gazetenin daha sonraki sahipleri arasında Hami Tezkan, Gökhan Evliyaoğlu, Taha Akburak, Yavuz Uzan vardır.
Gazeteyi 1949-1964 arasında Habie Edip Törehan çıkardı. 1949'dan itibaren ekonomi sayfası içeren Yeni İstanbul, Türk gazeteleri arasında ekonomi sayfası açan ilk günlük gazete idi. Gazetenin bu sayfasında emtia borsalarından haber ve kotalara, gümrük oranları konusunda haberlere yer verildi.
Yayın hayatı boyunca kadrosunda Sacit Öget, Muzaffer Soysal, Faruk Sünter, Bedii Faik, Falih Rıfkı Atay, Reşat Nuri Drago, Fikret Adil, Hüseyin Avni Şanda, Ömer Sami Coşar, Refik Halit Karay, Baki Süha Ediboğlu, Tarık Buğra, İlhan Tarus, Azra Erhat, İlhan Selçuk, Hikmet Saim, Abdülhak Şinasi Hisar, Abdi İpekçi, Vedat Nedim Tör, Mehmet Kemal, Necip Fazıl Kısakürek, Vecdi Bürün, Halide Nusret Zorlutuna, Galip Erdem, Kâmil Turan, Orhan Koloğlu, Cemal Kutay, Teoman Erel, Ratip T |
ahir Burak, Hasan Sami Bolak ve Nurettin Topçu vardı.
Yeni İstanbul, Ocak 1961'deki basın grevine katılan gazetelerden birisi olduğundan, üç gün çıkmadı.
1964 yılında gazetenin el değiştirmesinden sonra yazı kadrosuna yeni ünlü isimler katıldı.
1975'de başyazarlığı Tekin Erer sürdürmekteydi. Gazete, 1981'den sonra bir süre sonra kapandı. 1986'dan itibaren tekrar "İstanbul" adıyla çıkarıldı. Halen yayın hayatına sürdürmektedir.
Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi
Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi (ABAM). Ankara merkezli araştırma kuruluşu. Merkezin başkanlığını Doç. Dr. Mehmet Özcan yapıyor. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu'na bağlı olarak çalışıyor.
Merkezin temel faaliyetleri yayıncılık, toplantılar, bilgilendirme ve eğitim olarak ön plana çıkıyor. STK statüsündedir.
İstanbul Ekspres
"İstanbul Ekspres"'i 1951'de Mithat Perin, Osman Karaca ve Abdi İpekçi ile çıkardı. Yazarları arasında Füruzan Hüsrev Tökin, Cevdet Perin, Gökşin Sipahioğlu vardı. Manşet ve fotoğraf düzeninde yenilikler yapan gazete, çoksatan akşam gazetesiydi.
Gazete, 6 Eylül 1955 günü manşetinde ""Atatürk’ün Selanik'teki evi bombalandı"" haberini yayınladı. Gazetenin Yazı İşleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu'nun kalıp değiştirerek girdiği bu haber üzerine yaşanan infial meşhur 6-7 Eylül Olayları patlamasına neden oldu. Olaylarda Rum, Ermeni ve Yahudilere ait işyerleri tahrip edildi, günde 30 bin satan İstanbul Ekspres, o haberiyle bir anda 296 bin tiraja ulaştı. Hükümet gazeteleri suçlar. Sıkıyönetimde gazete kapatılır.
Sardis
Sardis, Manisa'nın Salihli ilçesine bağlı Sart kasabası yakınlarında bulunan ve Lidya ("Lydia") devletine başkentlik yapmış antik kent.
MÖ 1300 de kurulup MS 1200 de yıkılmıştır.Salihli merkezine 9 km, İzmir'e 82 km uzaklıkta olup, İzmir-Ankara karayolunun iki yanına yayılmıştır. Sardes bilinen tarihe göre paranın ilk basıldığı yerdir. Ayrıca tarihteki ünlü Kral Yolunun başlangıcıdır. Uzun süre değerli taş olarak kullanılmış turuncu kuvars taşının Batı dillerindeki ismi olan ve "sard" kelimesi, taşın antik çağda çıkarıldığı Sart bölgesinden gelir. Halen burada Kuvars taşı ve altın çıkarımı devam etmektedir.
Sart'ta tarihte bilinen ilk tiyatro kalıntıları da mevcut olup gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca Sart'ın yaklaşık 5 km kuzeyinde "Bin Tepeler" ismiyle anılan yaklaşık olarak 85 tane mezardan oluşan Lidya kraliyet mezarlığı bulunmaktadır. Sart kasabasında Batı Anadolu'nun 7 tapınağından biri olan Artemis Tapınağı yer almaktadır.
Tarihi kütüphanesi ve kral tahtları halen büyük bir oranda sağlam kalmış ve ziyarete açıktır. Burada yer alan tarihi eserlerin çoğunluğu itibarıyla tıpkı aynı yapımıdır orijinalleri manisa etnografya müzesinde sergilenmektedir. İzmir - Uşak yolu üzerinde bulunması ziyaret için büyük kolaylık sağlar. Sardes antik kentinde bulunan başlıca tarihi yapılar şunlardır:
Fly Air
Fly Air (Fly Havayolu Taşımacılık A. Ş.) İstanbul,Türkiye merkezli bir havayolu şirketidir. İlk kurulduğu yıllar sadece "charter" seferler düzenleyen Fly Air, hâlen tarifeli seferler de düzenlemektedir.
Şirket, 2002 yılında kuruldu ve aynı yıl uçuşlara başladı. İlk uçuşunu Trabzon'a gerçekleştirdi. Ekim 2003'den itibaren de farklı yerel noktalara uçuşlar başlattı.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünce AOC (Air Operator Certificate) ruhsatı 25 Ocak 2007'de iptal edilmiştir.
Fly Air 2007 itibarı ile aşağıdaki noktalara uçuş gerçekleştirmektedir.
Yurt içi seferler:
İstanbul, İzmir, Antalya, Adana, Şanlıurfa, Mardin, Trabzon.
Uluslararası seferler:
Amsterdam, Brüksel, Eindhoven, Zürih, Tel Aviv.
Fly Air, Ağustos 2006 itibarı ile filosunda bulundurduğu uçaklar:
Metin Toker
Metin Toker (d. 1924, İstanbul - ö. 18 Temmuz 2002, Ankara), Türk gazeteci ve yazar.
Galatasaray Lisesi'ni (1942), ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisi Bölümü'nü bitirdi (1948). 1943-50 arasında "Cumhuriyet" gazetesinde çalıştı. 1950-53 arasında, Paris'te öğrenim gördüğü sırada "Cumhuriyet", "Zafer" ve "Yeni İstanbul" gazetelerinin Batı Avrupa muhabirliğini yaptı. 1953 yılında Paris Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Önceleri sıkı bir İsmet Paşa muhalifi iken ve Paşa hakkında sert yazılar kaleme aldığı "Zafer" gazetesinde yazarlık yaparken birdenbire muhalefete geçti. Türkiye'ye dönünce "Akis" dergisini yayımlamaya başladı (1954). Akis Yayınları adıyla bir de yayınevi kurdu. Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yaptı. 1955'te İsmet İnönü'nün kızı Özden Toker'le evlendi, bu evliliğinden üç çocuğu oldu. İsmet İnönü'nün damadı olduğu için "Millî Damat" lakabıyla da anılırdı.
Özden İnönü ile evlendikten sonra politik arenada adı daha çok duyulan Toker, 1967'ye kadar başyazarlığını yaptığı "Time" benzeri "Akis" dergisinde, haber dergiciliğinde devrim yaptı. O yılların siyasal iktidarlarına yönelttiği sert eleştiriler yüzünden sık sık yargılandı, bazılarında hapse girdi; Akis dergisindeki bir yazıda Demokrat Parti (DP) hükümetinin devlet bakanlarından Mükerrem Sarol'a hakaret ettiği gerekçesiyle 1957'de 7 ay 23 gün hapis cezasına çarptırıldı. 1967'de "Akis"'i kapattıktan sonra, önce "Hürriyet", ardından da "Milliyet" gazetelerinde "Not Defterinden" adlı köşesinde yazılar yazdı.
1977-80 arasında Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün seçtiği kontenjandan Cumhuriyet Senatosu'na girdi. 1980'li yılların başında siyaset yapmayı bırakıp tekrar siyaset üzerine yazmaya başladı. Kayınpederi olan İsmet İnönü'ye ilişkin anılarını anlattığı "İsmet Paşa İle On Yıl 1954-64" (1965-69, 4 cilt) adlı kitabını genişleterek, ilk kez 1970'te yayımlanan "Tek Partiden Çok Partiye (1944-1950)" adlı kitabıyla birlikte "Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları (1944-1973)" adıyla 1990-93'te 7 cilt olarak yeniden yayımlandı.
Uluslararası Basın Enstitüsü Şeref Üyesi ve Gazeteciler Cemiyeti Kurucu Üyesi olan Toker, 1983'te kurucuları arasında olduğu İnönü Vakfı yönetimindeki görevini de vefatına kadar sürdürdü.
18 Temmuz 2002'de, 9 yıldır tedavi gördüğü prostat kanseri nedeniyle yaşamını kaybetti.
Ersun Yanal
Kazım Ersun Yanal (d. 17 Aralık 1961, Buca), Türk futbolcu ve teknik direktör. Futbolculuk kariyerini sonlandırmış olup, Süper Lig takımlarından Trabzonspor'un teknik direktörlüğünü yapmaktadır.
Manisa Spor Akademisi mezunudur. Futbola Denizlispor' da başladı. Daha sonra Denizli Emsan Şirinköy İDY, Sarayköyspor, Manisaspor ve Nazillispor' da oynamıştır. Ersun Yanal , teknik direktörlüğe ilk olarak 1990 yılında ailesininde uzun yıllar ikamet ettiği Denizli' nin o dönem 3. Lig'de olan ilçe takımı Sarayköyspor' da başlamıştır. 1997-1998 yıllarında Yeni Salihlispor ile Afyonkarahisar Çay Belediyesi Kaymakamlık kupasını kazanmıştır. Denizlispor takımının 1998-2000 yıllarında 2 sezon teknik direktörlüğünü yapmıştır. 2007 yılında Manisaspor'dan istifa ettikten sonra 2007-2008 sezonunun 10. haftasında Trabzonspor' un başına gelmiştir. 27 Nisan 2009 tarihinde Trabzonspor kulübünden istifa etmiştir. Yanal, Manisaspor' dan önce Mandıraspor, Denizlispor, Gençlerbirliği, MKE Ankaragücü ve Türkiye millî futbol takımı nı çalıştırdı. Eskişehirspor' da Aralık 2011'de Skibbe'nin istifa etmesi üzerine teknik direktörlük görevine getirilmiştir. Ersun Yanal Eskişehirspor'da 2 sezon gorev yapmıştır. 2011-2012 sezonunda Süper Lig'i 5. Bitirip UEFA Avrupa Ligi'ne gitmeye hak kazanmıştır. 2012-13 sezonunu ise 8. bitirmiştir. Haziran 2013 itibarıyla bu görevi sona ermiştir. 28 Haziran 2013 tarihinde 1 yıllık sözleşme ile Fenerbahçe teknik direktörlüğüne getirilmiştir. Fenerbahçe ile 2013-2014 sezonunda 27 Nisan'da şampiyon olarak süper ligin en erken şampiyonluğa ulaşan teknik direktörü olmuştur. 9 Ağustos 2014'te Fenerbahçe'deki teknik direktörlük görevinden istifa ettiğini açıkladı. 3 Temmuz 2015 tarihinde Trabzonspor'daki sözleşmesi 450 Bin Euro bedelle karşılıklı olarak feshedildiği açıklanmıştır.
Ersun Yanal'ın yönetiminde 2003-2004 sezonunda Gençlerbirliği UEFA Kupası'nda sırasıyla Blackburn Rovers, Sporting Lizbon ve Parma'yı eleyerek 4.Tur'a kadar çıkmış; 4.turda o sezonun UEFA Kupası şampiyonu Valencia'ya ikinci maçta uzatma bölümünde yediği golle elenmiştir. O sene kupayı kaldıran Valencia CF'yı turnuva boyunca yenmeyi başarabilen tek takım Ankara'da 1-0'lık sonuçla Gençlerbirliği oldu.
25 Mayıs 2016 tarihinde yeniden Trabzonspor'la anlaşarak üçüncü kez bordo mavili kulübün başına geçti.
İzmir doğumlu. 1984 Manisa Celal Bayar Üniversitesi mezunudur.
Kaynak:
Özdeşleşme
Bireyin kendisini, kontrollü veya konrolsüz bir şekilde, bir amaç uğruna obje/suje ile birleşimi
+ Pozitif Özdeşleşme
+ Negatif Özdeşleşme
Gelişim sürecindeki bireyin belli bir seviyeye gelene kadar, içinde bulunduğu alanın, ana tesiri tarafından eğitime tabi tutulması
Örn:Anne-çocuk ilişkisi, Öğretmen-Öğrenci İlişkisi
Kişinin kendi iradesini başka bir üstün gücün iradesine koşulsuz teslim etmesidir.
Yolüstü, Ödemiş
Yolüstü, İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı bir mahalle.
Orbit Express Havayolları
Orbit Express Havayolları İstanbul, Türkiye merkezli bir kargo havayolu şirketidir. Havayolu 2003 yılında kuruldu ve Nisan 2003'de seferlere başladı. Uzak Doğu ve Avrupa'ya uluslararası seferler düzenlemektedir. Merkezi Atatürk Havalimanı, İstanbul'dur. Sirket baslangicta Airbus A-300B4-200 ucaklari ile operasyona basladi. (MSN 083 TC-ORG and MSN 173 TC-ORI ) 2005 yilina kadar devam eden Airbus operasyonuna daha sonra B-747-200F kargo ucaklari ile devam edildi. Air atlantadan satin alinan bu ucaklar (MSN 22363 TF-ARM ve MSN 22382 TF-ARN )once makedonya daha sonra afrika tescilli olarak 2013 yilina kadar isletildi. su an bu ucaklar C bakimi için Malezya Kuala Lumpur havalimaninda bulunmaktadirlar.
Orex ucus operasyonuna ACMI olarak kiraladigi ucaklarla devam etmektedir.
Teruzor
Teruzor () veya Pterosaurus, nesli tükenmiş bir uçan sürüngendir. 248 milyon yıl öncesinden 65 milyon yıl öncesine kadarki Mezozoik Çağ’da yaşamıştır. Tüm kıtalarda fosilleri bulunmuştur. Karada iki ayağı ve |
kanadının ucundaki elleriyle 4 ayaklı olarak hareket eder. Çok üstün bir uçuş tekniğine sahiptir. Kuşların aksine, dengesini sağlayabilmek için kuyruk yerine ibiğini kullanır.
Trilobitler
Trilobitler (Trilobita), eklembacaklılar (Arthropoda) bölümünün fosil sınıfıdır. Erken Kambriyen'den Geç Permiyen'e kadar yayılış gösterirler.
Cuauhtémoc
Cuauhtémoc (1495 - 1525), Meksika'nın son Aztek kralı. Aztek başkenti Tenoktitlan'ı (Meksiko), 1521'deki istilaya kadar İspanyollara karşı korumuştu. Tenoktitan'ın düşüşü Aztek medeniyetinin sonu olmuştu.
Cuauhtémoc, 1520'de Azteklerin başına geçti. 1525'de İspanyol Hernan Cortes Cuauhtémoc'u, şehri ele geçirdikten sonra İspanyollara karşı geldiği için öldürdü. Öldürülmeden önce işkence gördü. Bugün, Meksikalılar Cuauhtémoc'u ulusal kahraman olarak görürler.
FK Spartak Moskva
FK Spartak Moskova, Rusya'nın başkenti Moskova'nın futbol kulüplerinden biridir. Maçlarını UEFA'nın 5 yıldız verdiği stadlardan biri olan 84.475 kişilik Lujniki Stadyumu'nda oynayan Spartak Moskova kırmızı-beyaz renklere sahiptir. Spartak Moskova bugüne kadar 12 SSCB Şampiyonluğu ve 11 Rusya Şampiyonluğu kazanmıştır. Avrupa'nın 3 büyük kupasında da yarı final oynamayı başarmıştır.
7 Temmuz 2016 itibarıyla
Kızıl yıldız
Kızıl Yıldız ile aşağıdakilerden herhangi biri kastedilmiş olabilir:
Eğitim teknoloğu
Eğitim teknoloğu, Eğitim teknolojisi biliminin oluşturduğu bilgi ve ilkeler çerçevesinde çalışan profesyonellere verilen unvandır.
Eğitim teknoloğunun görevi insanların öğrenmelerini geliştirmek için kullanılacak süreç ve araçların çözümlenmesini, tasarlanmasını, geliştirilmesini, uygulanmasını ve değerlendirilmesini yapmaktır.
Eğitim teknologluğu lisans ve lisans üstü eğitim ile elde edilen bi unvandır. Türkiye'de üniversitelerin; Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi, Bilgisayar Sistemleri Öğretmenliği bölümlerinden lisans derecesi alan mezunlar "eğitim teknoloğu" sıfatına sahip olurlar.
Kate Price
Kate Price, vokalist, enstrümanist, şarkı sözü yazarı, kompozitör. Çağdaş müzik alanın en yetenekli sanatçılarından. Çok iyi bir vokalist, yetenekli bir şarkı yazarı-kompozitör ve mükemmel bir enstrümantalist olmak gibi yeteneklere bir arada sahip olan az sayıdaki sanatçıdan biridir.
Utah, Salt Lake şehrinde doğdu, Santa Barbara'da büyüdü. İlk müzik sevgisini erken yaşlarda Bulgar müziğini keşfederek yaşadı. 14 yaşında katıldığı "Santa Barbara Folklore Ensemble" topluluğunda ses gelişimi ve şarkı söyleme konusunda ilk deneyimlerini kazandı. Kısa sürede dans konusunda da yeteneklerini geliştirdi. 16 yaşında "Zdravitsa Balkan Dance Ensemble" topluluğunda koreograf ve vokal direktörlüğüne getirildi. Bu dönemlerde Afrika dansları ve modern dans çalışmaları da yaptı. Santa Barbara'nın zengin kültürel ortamı Kate Price'ı müzik, sanat ve edebiyat konusunda geliştirdi. Erken yaşlarından beri tutku ile bağlandığı "Hammer Dulcimer" çalmayı yirmili yaşlarında kafasına koymuştu. 1984'te ilk kayıt çalışması "Hungary Moon" ortaya çıktı. Kendisini müziği özgün kompozisyonlarla; etnik müzik armonileri ve antik etnik müzik çalgıları kullanımıyla harmanlayan bir besteci-kompozitör olarak olarak biçimlendirdi. 1984'te arkadaş olduğu Kenny Logins'in çeşitli albüm kayıtlarına sesi ile katıldı. 1984 yılındaki ilk çalışması "Hungary Moon" ile beraber üç tanesi uluslararası arenada "new age" ve etnik müzik konusunda meraklılarınca iyi tanınan ve çok beğenilen albümler olmak üzere yedi adet çalışması bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli sanatçı ve topluluklarla ortak çalışmaları bulunmaktadır.
Songs From the Witches Wood (2009),
Isle of Dreaming (2000,
Deep Heart’s Core (1995),
The Time Between (1993),
Belaich an' Doran (1991),
Dreams of Annwyn (1989),
Not Far from here (1987),
Hungry Moon (1984),
Eğitim teknolojisi
Eğitim teknolojisi "eğitim bilimleri" ailesinde yer almakla birlikte "bilgisayar bilimleri", "dizge kuramı", "bilişsel bilimler", "psikoloji", "toplumbilim" ve diğer bazı bilim dallarından beslenen, kendine has özellikleri olan, çokludisiplin bir bilim dalıdır. Daha çok bir toplum bilim paradigması içerisinde yer bulsa da doğa bilimleri ile de ilişki içerisindedir. Hem araştırma yöntemleri hem de oluşturulan bilginin uygulanması bağlamında doğa bilimleri ile kesişir.
Eğitim teknolojisi bilim dalını tanımlamak için birçok kurum ve örgüt tarafından birçok ifade ortaya atılmış ve/veya ilgili kurullarda ve toplantılarda kabul edilmiştir. Yukarıdaki ifade, eğitim teknolojisi bilim dalının uluslararası örgütü olan "Association for Educational Communications and Technology"'nin ("AECT") son eğitim teknolojisi tanımıdır.
Eğitim teknolojisi bir bilim dalının adı olmakla birlikte hem bu bilim dalı çerçevesinde geliştirilen tek bir uygulamanın ifadesi olarak hem de uygulayıcıların meslek adı olarak da kullanılır. Bu bağlamda "eğitim teknolojisi" bilim dalının ortaya koyduğu bilgi ve ilkeler doğrultusunda çalışan bireylere "Eğitim teknoloğu" denir. Ortaya çıkarılan teknolojilerin tamamına birden eğitim teknolojileri denir.
Eğitim Teknolojisi bilim dalını ifade etmek için "öğretim teknolojisi" ifadesi de kullanılabilmektedir. Ancak, öğretim teknolojisi eğitim teknolojisinin kapsadığı başka bir bilim dalıdır. Bizatihi kendisi değildir. Eğitim teknolojisi tüm öğrenmeleri hedef almakta iken öğretim teknolojisi kurumsal, tasarlanmış, müfredatlandırılmış ve istendik öğrenmeleri hedef almaktadır.
Eğitim teknolojilerine örnek vermek gerekirse kalem, kâğıt ve kitap gibi en eski teknolojiler sıralanabilir. Günümüzde elektronik donanımlar ve bu donanımlar üzerinde çalışan yazılımlar biçiminde de eğitim teknolojileri geliştirilmektedir.
Türkiye'de Eğitim Fakülteleri'nin, "Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü"'nü (Computer Education and Instructional Technology) tamamlamış ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Bilişim Teknolojileri Öğretmeni olarak adlandırılmış kişilerdir.
Atılgan
Atılgan aşağıdaki anlamlara gelebilir:
Tiger tankı
Tiger tankı şu anlamlara gelebilir:
Porsche Cayenne
Porsche Cayenne, Alman otomobil üreticisi Porsche tarafından üretimine 2002 yılında başlanan jip türündeki binek taşıtıdır. Araç VW'nin Slovenya'da bulunan fabrikasinda üretilmektedir. 2007 yılında makyajlanmıştır.
Patlıcan kebabı
Patlıcan kebabı, Gaziantep , Şanlıurfa ve Adıyaman yöresine ait olan ve özellikle yaz aylarında tüketilen kebaplardan biridir.
Patlıcanlar alaca soyulup yuvarlak dilimler halinde doğranır. Üzerine tuz serpilir, acı sularının süzülmesi için 60 dk bekletilip bol suda yıkanır ve kurumaya bırakılır. Patlıcanlar bir tavada zeytinyağı ile kızartılır. Kızartılan patlıcanlar tavadan çıkarılıp bir tepsi içerisine dizilir.
Diğer yanda kuşbaşı et bir tencereye konup çekinceye dek karıştırılır ve suyunu çektiğinde 1 çorba kaşığı zeytinyağında hafifçe kızartılır. Tepsiye önceden dizilen patlıcanların üzerine düzgün bir şekilde boşaltılır.
Salça sosu için domateslerin kabuğu soyulup çekirdekleri çıkarıldıktan sonra çok ince bir şekilde kıyılır, üzerine baharat ve tuz eklenir. Daha sonra, margarinle tavada salça kıvamına gelene dek pişirilip tepsideki malzemenin üzerine dökülür. Ardından karışıma et suyu da katılıp orta dereceli ateşte 10-15 dk pişirilir ve üzerine maydanoz serpip servis edilir.
Su korunumu
Herhangi bir amaç ile kullanılan suyun miktarını azaltarak elde edilen başarımın artırılmasını amaçlayan çalışmaların tümüne su korunumu denir. Diğer bir ifade ile harcanan birim su miktarına göre verimin arttırılmasıdır. Su korunumunun en önemli ayaklarından bir tanesi tarımsal amaçlı sulamaların başarımının arttırılmasıdır. Bunun dışında kent yaşamında kullanılan suların verimli kullanılması ve sanayide suyun verimi de su korunumu açısından önemli diğer konulardır.
Dünyanın %70'inin (1,4 milyar km³) sularla kaplı olmasına rağmen toplam suyun %2,5'i (35 milyon km³) kullanılabilir nitelikteki tatlı sulardır. Bunlardan ise sadece Yüzey ve Atmosferde bulunan suları kullanabilmekteyiz. Artan dünya nüfusu suyun önemini bu noktada daha da arttırmaktadır. Günümüzde 2 milyar kişinin temiz suya erişimi hali hazırda bulunmamaktadır. Önümüzdeki 30 yılın içinde su sıkıntısı olan ülkelerin sayısı 6 kat artacaktır. Yaşam için vazgeçilmez olan suyun temini için 120 ülkede 11 bin tesis tuzlu sudan içilebilir nitelikteki tatlı suya çevirim yapmaktadır. Tuzlu sudan tatlı su elde etmek bir çözüm gibi görünse de gerek maliyet gerekse bunun yeni sorunlara yol açacağı varsayımı nedeniyle mevcut suyun korunumu daha önemli bir hal almaktadır.
Ülkelerin su zenginlikleri ya da fakirlikleri, geleneksel yönteme göre kişi başına düşen su miktarına bakılarak ölçülmektedir. Bu bağlamda yılda 10 bin m³ ün üzerinde olan ülkeler su zengini, 3 bin ile 10 bin m³ arasındaki ülkeler yeterli suya sahip olan ülkeler, bin ile 3 bin m³ arsındaki ülkeler su sıkıntısı olan ülkeler, bin m³ altındaki ülkeler ise su fakiri sayılmaktadır. Ancak 3. Dünya su Forumu'nda geleneksel yöntemin doğruluğu tartışılmış ve alternatif olarak Su Fakirliği İndisi yöntemi önerilmiştir. Mevcut suyun kullanılabilirliği gibi birçok ayrıntıya dayanan bu yeni yöntem günümüzde daha kabul gören bir yöntemdir. Buna göre suyun varlığı kadar kullanımı ve mevcut suyun korunumu da ülkelerin su zenginlikleri üzerinde önemli bir etkendir.
Tablo dikkatli incelendiğinde su kaynakları yönünden oldukça zengin olan Kongo Cumhuriyeti, kendisine göre 2 kat daha az su kaynağına sahip Almanya'ya oranla su yönünden daha fakir durumdadır. Yine su kaynağı bakımından bir birine yakın değerlere sahip iki ülke olan İngiltere ile Türkiye kıyaslandığında, su kaynağının oranındaki dezavantajına rağmen İngiltere'nin diğer etmenler nedeniyle Türkiye'ye oranla su konusunda daha zengin olduğu görülmektedir. Tüm bunların dışında dünya nüfusundaki artış göz önünde bulundurulduğunda mevcut kaynakların öneminin artacağı da bir başka önemli husustur.
Su kullanım alanlarına göre bakıldığında tarım, kent yaşamı ve sanayi olmak üzere 3 temel aland |
a yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu kullanım alanlarının suya gereksinimleri, suyu kullanımları, geri dönüşümü ve yöntemleri farklılık gösterdiği için her alandaki su korunumu faklı olarak incelenmelidir.
Tarımda birincil olarak üretilmek istenen ürünün en fazla verim vermesi amaçlanmaktadır. Bunun için bitkilerin su ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla toprakta eksik bulunan ve yağışlar aracılığıyla karşılanamayan su, suni yollarla toprağa ilave edilmektedir. Bitkiler toprakta bulunan suların belirli bir kısmını kullanamazlar. Topraktaki su seviyesinin bitkiler tarafından kullanamadığı su seviyesine Devamlı solma noktası denilmektedir. Devamlı solma noktasına gelmiş bir toprakta bitkiler, geri dönüşü olmayan solma ile karşılaşırlar. Topraktaki su miktarı tarla kapasitesinden, devamlı solma noktasına yaklaştıkça bitkilerin suyu kullanabilmeleri için harcadıkları enerjide artmaktadır. Bu yüzden üretici toprakta bulunan su miktarını belirli düzeyde tutarak verimi maksimuma ulaştırmaya çalışır. Bu uğraşıların tümü tarımdaki su kullanımının da temel amaç ve hedeflerini belirler.
Tarımda suyun korunumu, suyun kaynağından iletileceği toprağa uygulanılmasına kadar her aşamada önemlidir. Su kaynağından uygulanacağı araziye kadar açık kanallar aracılığıyla taşınması halinde, buharlaşma ve açık kanalda gerçekleşecek sızma ve infiltrasyonlar sonucunda su kayıpları ilk aşamada başlayacaktır. Tarımsal arazi üzerinde suyun bitkilere taşınmasının da açık kanallar ile olması aynı sonuçlara neden olur. Suların kapalı borular ile taşınılması buharlaşma sızma ve infiltrasyon aracılığıyla gerçekleşen su kaybını önler. Tarımsal sulama sitemleri ise suyun sadece bitki kullanımı açısından etkili alanda depolanmasını sağlar. Ancak doğru sulama sistemlerinin doğru arazide kullanılmaması su korunumunun başarımı açısından kritik bir öneme sahiptir. Doğru şekilde planlanmış bir damla sulama sistemi su verimliliği açısından %90 - 95 oranında başarı sağlayabilmektedir. Açık sistemlerde ise bu başarım %50 yi geçememektedir. Diğer bir ifadeyle açık sulama yöntemleri ile sulanan arazilerdeki suyun yarısı boşa gitmektedir. Tarımda su korunumu erozyon ile mücadelede de önemli faydalar sağlayabilmektedir.
Günlük yaşam içerisinde insanlar duş almak, temizlik, hijyen, su içmek ve benzeri ihtiyaçlarını gidermek için suyu tüketmektedirler. Bu günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş olmasına rağmen gerçekte kullanılmayan büyük miktarda suyunda nedenidir. Örneğin, tıraş olurken akıtılan suyun büyük bir bölümü, kullanılmadan verimsiz bir şekilde kullanılmış sudur. Bulaşıkların yıkanmasında makinelerin kullanılması durumunda su tüketiminin azaldığına yönelik bazı bilimsel araştırmalarda mevcuttur. Tüm bu kullanılan suların birim miktarına düşen verimin arttırılması su korunumu için önemli bir adımdır.
Sanayide kimi kimyasal reaksyonların içerisinde veya üretilen ürünün üretim teknikleri gereği su kullanımı olabilmektedir. Burada suyun korunumu için önemli olan şey kullanılan suyun dikkatli kullanılması ve niteliğidir. Dünyada kıt olarak bulunan içilebilir suları kullanmak yerine niteliği daha düşük suların bu aşamalarda kullanımı su korunumu için önemli bir yer tutmaktadır.
TEMA su kaynakları
Ribeira de Pena
Belediyede 7 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Resende
Belediyede 15 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Penafiel
Belediyede 38 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Paredes
Belediyede 24 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Paços de Ferreira
Belediyede 16 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Mondim de Basto
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Marco de Canaveses
Belediyede 31 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Lousada
Belediyede 25 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Felgueiras (Portekiz)
Belediyede 32 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Cinfães
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Castelo de Paiva
Belediyede 9 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Baião (Portekiz)
Belediyede 20 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Amarante (Portekiz)
Belediyede 40 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Seia
Belediyede 29 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Gouveia
Belediyede 22 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Fornos de Algodres
Belediyede 16 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Porto de Mós
Belediyede 13 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Pombal
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Marinha Grande
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Leiria
Belediyede 29 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Batalha
Belediyede 4 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila de Rei
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Şehrin 2 km. yakınında Milriça dağları üzerinde Portekiz’in jeodezik merkezi bulunur. Yaklaşık 20 m. yüksekliğinde ve Picoto denilen bir yapı üzerinde bulunduğu noktanın koordinatlarını göstererek Portekiz’in jeodezik merkezini simgeler..
Sertã
Belediyede 14 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Proença-a-Nova
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Oleiros
Belediyede 12 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Mação
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila Nova de Poiares
Belediyede 4 bucak (Portekizce: "freguesia") yer almaktadır.
Tábua
Belediyede 15 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Penela
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
HKSM
Hamburg Kültür Sanat Merkezi, ("HKSM") Hamburg'da 2004 yılının nisan ayında kuruldu. Üç etkinlik yapan grup şimdilik etkinliklerine sadece web sayfası üzerinden devam etmektedir.
Hidroelektrik santrali
Hidroelektrik santrali, barajda biriken su yer çekimi potansiyel enerjisi içermektedir. Su, belli bir yükseklikten düşerken, enerjinin dönüşümü prensibine göre Yerçekimi Potansiyel Enerjisi önce kinetik enerji (mekanik enerji) ye daha sonra da türbin çarkına bağlı jeneratör motorunun dönmesi vasıtasıyla Potansiyel elektrik Enerjisi ne dönüşür. Fizikten bilindiği gibi 1 kg'lık bir kütle, 1 m yükseklikten düştüğünde
W (kg m²/sn²=N-m=joule)= m(kg)*g (m/sn²)*h (m)= 9.8 N-m'lik iş yapılmış olur.
Net düşüşü 100 m olan bir barajda 1 ton suyun yaptığı iş
W = 1000*9.8*100 = 980.000 N-m = 980 000 joule(j) dür.
Birbiri ile irtibatı bulunan iki su seviyesi arasındaki kot farkına denir. Bir hidroelektrik santralda düşüş ise üst su seviyesi ile çıkış su seviyesi arasındaki yükseklik farkıdır. Cebrî borular ve diğer yerlerdeki kayıplar göz önüne alınmazsa bu mesafeye net hidrolik düşü denebilir.
Yukarıdaki örneği devam ettirilirse 1 kWh= 3.600.000 j olduğundan, 1 ton suyun yaptığı iş ;
980 000/3 600 000= 0.27 kWh olacaktır.
Tersten okunduğunda
1 kWh enerji için, 3.600.000/980.000=3,67 m³ su harcamak gerekir.
1 kWh enerji için harcanan su miktarına Özgül su sarfiyatı denir. Net düşü ile ilgilidir. Baraj su seviyesi düştükçe Özgül Su Sarfiyatı yükselir. Yani aynı enerji için daha çok su harcanır.
İş= m*g*h = Q*1000*9.8*h/3600000 (kWh) olduğuna göre;
formula_1
formula_2 olur.
Yukarıdaki örnekte anlatılan işi 1 sn içinde yaptıran 980 000 N-m/sn lik güç tür. 1 N-m/sn = 1 watt olduğundan, eşdeğeri 980 kW'lık güçtür.
Yapılan işin, yükseklik (net düşü) ve türbin çarkından geçen suyun kütlesi ile, kütlenin de suyun debisi(Q m³/sn) ile doğru orantılı, ayrıca Güç=iş/zaman olduğu bilindiğine göre, sürtünme kayıplarını da göz önünde tutarak formüle edersek; formula_3
formula_4
formula_5
formula_6
formula_7
olarak bulunur.
Hidroelektrik santrallar, kaynağına göre, "rezervuarlı" ve "kanal tipi" olarak tesis edilebilirler.
Bir hidroelektrik santral binlerce parçadan meydana gelir. Ana bölümleri şunlardır:
Rezervuarlı santrallarda baraj, kanal tipi santrallerde tünel ya da açık kanal, nehir tipi santrallerde ise regülatör şeklinde olabilir.
İletim hattına suyun giriş yaptığı yapıdır. Izgaralar, kapak ve kapak açma-kapama mekanizmalarından oluşur. Rezervuarlı santrallarda su girişi, yüzen cisimlerin borulara girmemesi için baraj gövdesinin orta kotlarında yapılırlar.
Hidroelektrik tesisin işletmede öngörülen debideki suyu iletmesinde kullanılır. Trapez, duvarlı, kapalı duvarlı, tünel, veya doğrudan cebri borularla iletilebillir. Kanal sonu yükleme odasına bağlanır. Kanal boyunca sanat yapıları mevcuttur.
İletim hattı ile santral arasında , ölçüleri debi ve düşü ye göre hesaplanan kalın etli büyük çaplı çelik ya da CTP (Cam elyaf Takviyeli Plastik) borulardır. Santralın jeolojik yapısına göre gömülü oldukları gibi, görünür olanlarıda vardır. Türbin çarkını çeviren suyun geçişine olanak sağlar. İletim hattı bulunan HES lerde genellikle İletim Hattı ile Cebri boru arasında regülatörün yaptığı su dengelemesi gibi görev alan Yükleme Havuzu yapısı bulunur. İletim hattından gelen ve burada bulunan su iletim hattında oluşabilecek su seviyesi düşüklüğü durumunda cebri boruda basınç eksikliği oluşmasını engellemek amacıyla dengeleme işlevini yerine getirir.
Cebri boru sonuna monte edilen, salyangoz biçimindeki basınçlı su haznesi, suyun çarka çevresel olarak ve her bir noktadan eşit debide girmesini sağlar. Çevresel olarak sabit kanatçıkları suya yön verir, açılıp-kapanabilir kanatçıkları ise çarka verilen suyun debisini ayarlar. Çoğu santralda, cebri boru ile salyangoz birleşme noktasında kelebek ya da küresel tabir edilen, hidrolik basınç ile çalışan, cebri boru çapına uygun vanalar bulunur. Bazı santrallarda bu vana tesis edilmeyebilir.
Türbin çarkı, türbin şaftı, türbin kapağı, hız regülatör sistemi, basınçlı yağ sistemi, türbin yatağı, soğutma sistemi, kumanda panosu ve yardımcı teçhizattan oluşur. Türbin şaftı, suyun kanatlarına çarparak döndürdüğü türbin çarkı ile generatör rotoru arasında akuple olup generatör rotorunun dönmesini sağlar. Hidroelektrik santrallerinde 3 çeşit türbin kullanılır. Hes sant |
rallerinde kullanılan türbinler sırasıyla Kaplan, Francis ve Pelton türbinleridir.
Generatör rotoru, statoru, yatağı, ikaz(uyartım), soğutma sistemi, koruma sistemi, kumanda ve işletim sistemi, doğru akım sistemi, kesici ve ayırıcılar ile yardımcı organlardan oluşur. Rotor, çok güçlü tesis edilmiş yatak üzerinde sabit hızla döner. Dönüş sayısı, frekans ve kutup sayısı ile doğru orantılıdır. Devir sayısı, frekans ve kutup sayıısı arasındaki bağlantı aşağıdaki gibidir;
d/d=f*60/(kutup sayısı)*2
Enerji stator sargılarından alınır.
Gerilimi yükseltme ya da alçaltma işlevini üstlenmişlerdir. Tek fazlı, üç fazlı olabilirler. Her üniteye bir transformatör olabileceği gibi birden fazla üniteye bir transformatör de olabilir. Ana gövde, soğutma sistemi, yangın sistemi, koruma sistemi bölümlerinden oluşur.
Transformatörlerden çıkan yüksek gerilim enerjinin iletim hatlarına bağlantı noktasıdır. Kesiciler, ayırıcılar, topraklama sistemi, koruma sistemi, basınç sistemi, ölçü sistemi, iletim hatları üzerinden haberleşme sistemi kısımları vardır.
Ana teçhizatlardan ayrı olarak; ısıtma havalandırma sistemleri, aydınlatma sistemleri, doğru akım acil enerji, alternatif akım acil enerji (dizel generatör) sistemleri, sızıntı toplama havuzları, besleme pompaları, drenaj boşaltma pompaları, haberleşme sistemleri, kompresör ve tanklar gibi basıçlı hava sistemleri, yangın koruma ve söndürme sistemleri, bakım, onarım ve küçük imalat atölyeleri, montaj demontaj sahaları, vinçler, kreynler gibi taşıma, kaldırma sistemleri, arıtma sistemleri, ilk yardım bölümü, batardo kapakları,labaratuarlar vb bölümlerdir.
Hidrolik Santrallar su değirmeni çalıştırma ilkesine dayandığından Türbin Çarkına çarpan su türbin şaftını döndürerek Mekanik enerji üretir. Türbin şaftı direk veya bir dişli sistemi ile jeneratör Rotoruna bağlıdır. Jeneratör Rotoru üzerinde bulunan sargıların dışarıdan bir Doğru akım Güç Kaynağı ile uyartılması sonucu rotor çevresinde bir Manyetik alan doğar. Dönen rotorun etrafında oluşan manyetik alanın Stator sargılarının üzerinde İndüklenmesi ile stator sargılarında gerilim oluşarak elektrik enerjisi elde edilir.
Bir barajın yapımı ve öncesinde; uzun süreli yağış, su, jeolojik çalışmalar yapılması, su altında kalan arazi için ödenen istimlâk bedelleri, baraj yapım maliyetinin yüksek olması ilk yatırım maliyetinin çok fazla çıkmasına neden olur ki bu bir dezavantajdır. Ayrıca vahşi hayata ve doğal kaynaklara zararları, bölgesel kültürler ve tarihi yerlerin yok edilmesi (Zeugma, fırtına vadisi vs.), su kalitesine etki sorunu dezavantajlardan bazılarıdır. Su kaynağı bakımından zengin fakat yüksek debili akarsu bakımından fakir olan Türkiye'de
maliyeti düşük ve çevreye zararı daha az olan Kanal Tipi Santralleri kurmak zordur. Küçük bir kasabaya yetecek kadar enerji üreten bir tesis için bile pek çok ağaç kesip yol açmak zorunda kalınması doğaya geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir.
Dezavantajlarına karşın; ilk yatırım yapıldıktan sonra, enerji üretiminin ana kaynağı su olduğundan üretim maliyeti çok ucuz olmaktadır. Yakıtlı santralleri gibi hava kirliliği yaratmazlar. Türbinler hakkında daha detaylı bilgi için teklif hazırlama mühendislerine başvurulabilir.
Ayrıca barajların, elektrik üretiminin yanı sıra;
gibi yararları da bulunur.
Hidrolik Santralların yıllık üretimleri, kaynağa gelen su miktarıyla doğru orantılı olduğundan ve bir yıl boyunca gelen su insanoğlunun elinde olmayıp tam kapasite çalıştırmaya yetmeyebileceğinden, genel olarak puant santralı olarak çalıştırılırlar. Devreye alınış ve çıkarışları çok kolay ve hızlı olduğundan su rejimine bağlı olarak günün, enerji gereksiniminin çok olduğu- "ki buna puant saati denir" - saatlerinde çalıştırılarak, enerjiye az gereksinim olduğu zamanlarda devre dışı bırakılırlar. Bir Hidrolik Santral ünitesi tam kapasite ile çalıştırılmayabilir. Örneğin 100 MW güçteki bir ünite bir saat tam kapasite çalıştığında 100 000 kWh enerji üretebilir. Tam kapasite çalışma türbin kanatlarının önündeki su giriş kapakçıkları tam açıktır ve saniyede geçen su miktarı en üst düzeydedir. Ancak, sistemden çekilen enerji, kullanıcıların devreye girme, çıkmalarına göre an be an değişir. Sisteme anlık olarak istenilen enerjinin verilmesini üretim ünitesindeki regülasyon sistemi sağlar. Regülasyon sistemi, türbin kanatlarının önündeki su giriş kapakçıklarına otomatik olarak hükmederek daha az su girişine paralel olarak daha az üretim yapar. Bu olaya sistemde frekans tutma denir. Tüm elektrikli alıcıların sağlıklı ve verimli çalışabilmesi için frekansın, alıcılarda imalat sırasında belirlenen frekansa - Türkiye ve Avrupa ülkelerinde 50 Hz -uygun olması gerekir.
Termik santrallerin devreye alınış ve çıkarışları çok kolay ve hızlı değildirler. Buna karşın yakıtlarını istenilen miktarda elde etmek insanoğlunun elindedir. Devreye alınış ve çıkarışları sırasında çok verim kaybına uğrarlar. Kızgın buharın, enerji üretimine hazır hale gelmesi için kazanların uzun süre yakılması gerekir. Bütün bu nedenlerden ötürü [termik santraller arıza, revizyon, bakım vs. durumlar dışında 24 saat sürekli çalıştırılmak üzere plan ve dizayn edilmişlerdir.
Stator sargılarında elde edilen orta gerilim elektrik enerjisidir. Orta gerilim enerjinin şehirlere taşınması için çok büyük kesitli iletkenler gerektiği, bunun da olanaksız olması nedeniyle oluşan gerilim Transformatörler vasıtasıyla Yüksek gerilim e çıkarılır ve elektrik iletim hatları ile şehirlere taşınır. Yüksek gerilim enerji kullanıma sunulamıyacağına göre, bu kez de yerleşim yerlerindeki Transformatörler vasıtasıyla kademeli olarak Alçak gerilim e düşürülerek kullanıma sunulur.
Elektrik enerjisi depo edilemez ama su depo ederek elektrik dolaylı olarak depo edilebilir.
Unutulmuş Diyarlar
Unutulmuş Diyarlar (İngilizce: ) Zindanlar ve Ejderhalar oyunu için Kanadalı yazar ve oyun tasarımcısı Ed Greenwood tarafından yaratılmış hayali bir ortamdır. Genelde sadece "Diyarlar" olarak bilinen bu ortam, 1990'lı yıllarda en popüler Zindanlar ve Ejderhalar ortamı haline geldi. Özellikle yazar R.A. Salvatore'un yarattığı Drizzt Do'urden karakteri ve Baldur's Gate, Neverwinter Nights oyunları ile popülerleşti.
1980 sonlarından bu yana üretilen aksesuarlar oyunlar ve romanlarla, karakterleri, olayları ve yerleri son derece detaylı ve gelişmiş bir fantezi dünyasıdır. Eberron ile birlikte Wizards of the Coast'un hala materyel sağladığı iki rol yapma oyunu ortamından biridir. Unutulmuş Diyarlar sıradışı toprakların, tehlikeli yaratıkların, kudretli tanrıların, büyünün ve doğaüstü hadiselerin olduğu kurgusal bir ortamdır. Uzun zamanca önce Dünya ve Unutulmuş Diyarlar'ın birbiriyle daha yakın bağlar vardır. Zamanla Dünya'da yaşayanlar diğer diyarların varlığını unuturlar ve bu nedenle Unutulmuş Diyarlar tabiri ortaya çıkar. İlk Unutulmuş Diyarlar logosunda küçük rünik harflerle yazan (İngilizce: Herein lie the lost lands) bu eski bağlantıyı vurgulamak içindir.
Türkiye'de de gittikçe yaygınlaşan FRPlerin en ünlülerinden biri haline gelmiştir. Kitapları Arka Bahçe Yayıncılık ve Laika Yayıncılık tarafından çevrilip yayınlanmaktadır.
Unutulmuş Diyarlar'da geçen roman ve oyunlar genellikle Dünya benzeri bir gezegen olan Abeir-Toril'ın Faerûn kıtasına odaklanır. Dünyamızdan farklı olarak Unutulmuş Diyarlar'daki topraklarda İnsanlar dışında Elf, Cüce, Orc, Goblin gibi farklı ırklar vardır. Unutulmuş Diyarlar teknolojik olarak Dünya kadar gelişmiş değildir, bu bağlamda 13. veya 14. yüzyıl endüstri öncesi Dünya'sıyla benzerlikler taşır. Fakat farklı olarak büyünün mevcudiyeti Dünya'dakinden daha başka dinamiklerin oluşmasında etkendir.
Çok sayıda İmparatorluğa, krallığa, ulus devlet'e, bağımsız şehir devletlerine ev sahipliği yapar.
Los Altos, Orta Amerika
Los Altos (İspanyolcada "Dağlık Yerler") Orta Amerika'da, 1830'larda Orta Amerika Federal Cumhuriyeti'ne altıncı eyalet olarak bağlanmış olan bölgedir. Başkenti Quetzaltenango'dur ve şu anki Guatemala'nın batısı ve Chiapas'ın bazı bölümlerini kaplar.
Eyalet Guatemala ve Quetzaltango bir tarafta ve diğer tarafta ise batı Orta Amerika olmak üzere, aralarındaki siyasi farklılıklar ve gerginlikler nedeniyle oluşmuştur. Guetemala'dan ayrılık tartışmaları, Orta Amerika'nın bağımsızlığını İspanya'dan 1821'de aldıktan kısa bir süre sonra başlamıştır. Bu şekilde ayrı bir eyalet Kasım 1824'de federal anayasa meclisi ile sağlanmıştır, fakat Guatemala Şehri'nde bölünmeye karşı büyük bir karşıt kesim bulunmaktaydı.
Los Altos'un Guatemala'dan bağımsızlığını kazanması resmi olarak 2 Şubat 1838'de ilan edilmiştir. Federal hükümet Los Altos'u birliğin altıncı eyaleti olarak kabul etmiştir ve aynı yıl 5 Haziran'da Feneral Kongre'de temsilcileri bulunmuştur. Los Altos'un bayrağı Orta Amerika Birliği bayrağının biraz değiştirilmiş şeklidir. Arka planda ortada bulunan bir volkan ve quetzaldan (özgürlüğü sembolize eden yerel bir kuş) oluşmaktadır. Bu quetzalı sembol olarak kullanan ilk Orta Amerika bayrağıdır, 1871'den beri Guatemala bayrağı üzerinde bulunmaktadır.
Federasyonda iç savaş başladıktan sonra, Los Altos kendisini bağımsız bir cumhuriyet olarak tanımlamıştır. Quetzaltenango ve Los Altos'un büyük çoğunluğu Guatemala'ya Rafael Carrera'nın ordusu tarafından güç kullanılarak 1840'da geri getirilmiştir. 2 Nisan 1840'da Los Altos'un büyük çoğunluğu yakalanan hükümet yetkilileri Carrera'nın emri üzerine vurulmuştur. Bu huzursuzluktan faydalanan Meksika, modern doğu Chiapas'ı ilhak etmiştir.
1844, 1848 ve 1849'da Carrera'nın diktatörlüğüne karşı başarısız ayaklanmalar yapılmıştır.
Bölge bugün hala kolaylıkla ayırt edilebilmektedir ve "Los Altos" Guatemala'nın Quetzaltenango çevresindeki bölgesi için kullanılan bir takma addır. Benzer olarak Meksika'da bulunan kısımda "Los Altos de Chiapas" olarak bilinmektedir.
Los Altos
Los Altos çeşitli yerlerin adıdır, bunlar:
Los Altos ayrıca birkaç lisenin ismidir.
Los Altos ayrıca okul bölgesi ismidir:
Allan Lockheed
Allan Haines Lockheed (20 Ocak 1889 – 26 Mayıs 1969), Amerikalı uç |
ak tasarımcısıdır. Kardeşi Malcolm Loughead ile birlikte Lockheed Corporation adlı uçak şirketini kurmuştur.
Bastian Schweinsteiger
Bastian Schweinsteiger (1 Ağustos 1984 Kolbermoor, Almanya) MLS ekiplerinden Chicago Fire 'de forma giyen Alman millî futbolcudur. 2008 UEFA Avrupa Şampiyonasında Michael Ballack'ın millî takımı Bırakmasının ardından 2014 FIFA Dünya Kupası'nın ardından Philipp Lahm'ın da millî takımı bırakmasının ardından 1. kaptan olmuştur.
Schweinsteiger, profesyonel futbol kariyerine Bayern Münih'te ile başladı.
Schweinsteiger, 2002-03 sezonunda 14 maça çıktı ve hiç gol kaydedemedi. Bayern Münih forması ilk kez 7 Aralık 2002 tarihinde, Stuttgart maçında giydi. Maç 3-0 galibiyet ile sonuçlandı. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde Schweinsteiger ilk maçına 13 Kasım 2002 tarihinde, Lens karşısında çıktı. Maç 3-3 beraberlik ile sonuçlandı. DFB-Pokal'da Schweinsteiger ilk maçına 31 Ağustos 2002 tarihinde, Köln karşısında çıktı ve ilk golünü de bu maçta 2 gol atarak kaydetti. Maç 8-0 galibiyet ile sonuçlandı.
Schweinsteiger, 2003-02 sezonunda 26 maça çıktı ve 4 gol kaydetti. Bayern Münih adına ilk lig golünü ise 13 Eylül 2003 tarihinde, Wolfsburg ile yapılan maçta kaydetti. Maç 3-2 yenilgi ile sonuçlandı. DFB-Ligapokal'da Schweinsteiger ilk maçına 22 Temmuz 2003 tarihinde, Hamburg karşısında çıktı. Maç 7-4 yenilgi ile sonuçlandı.
Schweinsteiger, 2004-05 sezonunda 26 maça çıktı ve 3 gol kaydetti. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde ilk golünü de 6 Nisan 2005 tarihinde, Chelsea ile yapılan maçta kaydetti. Maç 4-2 yenilgi ile sonuçlandı. 2 Ağustos 2004 tarihinde, Bayern Münih DFB-Ligapokal'da SV Werder Bremen ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 18 kişilik kadroya dahil edilmedi. Maç 3-2 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFB-Ligapokal'ı Bayern Münih kazanmış oldu.
28 Mayıs 2005 tarihinde, Bayern Münih DFB-Pokal'da Schalke 04 ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 75 dakika görev aldı. Maç 2-1 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFB-Pokal'ı Bayern Münih kazanmış oldu. Schweinsteiger, 2005-06 sezonunda 30 maça çıktı ve 3 gol kaydetti. 29 Nisan 2006 tarihinde, Bayern Münih DFB-Pokal'da Frankfurt ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta forma şansı bulamadı. Maç 1-0 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFB-Pokal'ı Bayern Münih kazanmış oldu.
Schweinsteiger, 2006-07 sezonunda 27 maça çıktı ve 4 gol kaydetti. 5 Ağustos 2006 tarihinde, Bayern Münih DFB-Ligapokal'da SV Werder Bremen ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 45 dakika görev aldı. Maç 2-0 SV Werder Bremen galibiyeti ile bitti ve DFB-Ligapokal'ı SV Werder Bremen kazanmış oldu.
Schweinsteiger, 2007-08 sezonunda 30 maça çıktı ve 1 gol kaydetti. Bu sezon tek golünü 20 Ekim 2007 tarihinde, Bochum ile yapılan maçta kaydetti. Maç 2-1 galibiyet ile sonuçlandı. UEFA Avrupa Ligi'nde Schweinsteiger ilk maçına 20 Eylül 2007 tarihinde, Belenenses karşısında çıktı. Maç 1-0 galibiyet ile sonuçlandı. 28 Temmuz 2007 tarihinde, Bayern Münih DFB-Ligapokal'da Schalke 04 ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 18 kişilik kadroda yer almadı. Maç 1-0 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFB-Ligapokal'ı Bayern Münih kazanmış oldu. 19 Nisan 2008 tarihinde, Bayern Münih DFB-Pokal'da Dortmund ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 85 dakika görev aldı. Maç 2-1 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFB-Pokal'ı Bayern Münih kazanmış oldu.
Schweinsteiger, 2008-09 sezonunda 31 maça çıktı ve 5 gol kaydetti. 27 Ocak 2009 tarihinde, Stuttgart ile yapılan DFB-Pokal maçında Schweinsteiger 2 gol kaydederek başarılı performansını sürdürdü.
Schweinsteiger, 2009-10 sezonunda 33 maça çıktı ve 2 gol kaydetti. Bu sezon Dortmund ve Köln ile yapılan maçlarda 1'er gol atarak başarılı performansını sürdürdü. 15 Mayıs 2010 tarihinde, Bayern Münih DFB-Pokal'da SV Werder Bremen ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 90 dakika görev aldı ve 1 gol kaydetti. Maç 4-0 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFB-Pokal'ı Bayern Münih kazanmış oldu. 25 Mayıs 2010'da Bayern Münih UEFA Şampiyonlar Ligi'nde Inter ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 90 dakika görev aldı. Maç 2-0 Inter galibiyeti ile bitti ve UEFA Şampiyonlar Ligi'ni Inter kazanmış oldu.
Schweinsteiger, 2010-11 sezonunda 32 maça çıktı ve 4 gol kaydetti. Basel ve SV Werder Bremen ile yapılan maçlarda Schweinsteiger 2'şer gol kaydederek başarılı performansını sürdürdü. 7 Ağustos 2010 tarihinde, Bayern Münih DFL-Supercup'ta Schalke 04 ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 60 dakika görev aldı. Maç 2-0 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFL-SuperCup'ı Bayern Münih kazanmış oldu.
Schweinsteiger, 2011-12 sezonunda 22 maça çıktı ve 3 gol kaydetti.
12 Mayıs 2012 tarihinde, Bayern Münih DFB-Pokal'da Dortmund ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 90 dakika görev aldı. Maç 5-2 Dortmund galibiyeti ile bitti ve DFB-Pokal'ı Dortmund kazanmış oldu. 19 Mayıs 2012 tarihinde, Bayern Münih UEFA Şampiyonlar Ligi'nde Chelsea ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 120 dakika görev aldı. Maç 5-4 Chelsea galibiyeti ile bitti ve UEFA Şampiyonlar Ligi'ni Chelsea kazanmış oldu.
Schweinsteiger, 2012-13 sezonunda 28 maça çıktı ve 7 gol kaydetti.
12 Ağustos 2012 tarihinde, Bayern Münih DFL-Supercup'ta Dortmund ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta sakatlığından dolayı maçta forma giyemedi. Maç 2-1 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFL-SuperCup'ı Bayern Münih kazanmış oldu. 25 Mayıs 2013 tarihinde, Bayern Münih UEFA Şampiyonlar Ligi'nde Dortmund ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 90 dakika görev aldı. Maç 2-1 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve UEFA Şampiyonlar Ligi'ni Bayern Münih kazanmış oldu. 1 Haziran 2013 tarihinde, Bayern Münih DFB-Pokal'da Stuttgart ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 90 dakika görev aldı. Maç 3-2 Bayern Münih galibiyeti ile bitti ve DFB-Pokal'ı Bayern Münih kazanmış oldu.
Premier League ekiplerinden Manchester United 13 Temmuz 2015'te Schweinsteiger ile üç yıllık sözleşme imzaladı. Bayern Münih'e 15 milyon sterlin bonservis bedeli ödeyen Manchester United'ın teknik adamı Louis van Gaal, Schweinsteiger için övgü dolu sözler söyledi.
Bastian Schweinsteiger 21.03.2017 MLS ekiplerinden Chicago Fire ile bir yıllık sözleşme imzalandığı bildirildi. 32 yaşındaki futbolcunun yeni takımında da 31 numaralı formayı giyeceği belirtildi, ayrıca çıktığı İlk lig maçında bir gol attı..
Almanya U-21 ile ilk maçına 28 Mayıs 2004 tarihinde, İsviçre U-21 maçına çıktı. Maç 2-1 galibiyet ile sonuçlandı. Almanya U-21 adına ilk golünü ise 2 Haziran 2004 tarihinde, Portekiz U-21 ile yapılan maçta kaydetti. Maç 2-1 yenilgi ile sonuçlandı.
Almanya ile ilk maçına 15 Haziran 2004 tarihinde, Hollanda maçına çıktı. Maç 1-1 beraberlik ile sonuçlandı. Almanya adına ilk golünü ise 8 Temmuz 2006 tarihinde, Portekiz ile yapılan maçta kaydetti. Maç 3-1 yenilgi ile sonuçlandı ve maçın 2 golünü Schweinsteiger kaydetti. 6 Eylül 2006 tarihinde, San Marino ile yapılan maçta Schweinsteiger 2 gol kaydederek başarılı performansını sürdürdü.
29 Haziran 2008 tarihinde, Almanya 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasında İspanya ile finale kaldı. Schweinsteiger bu maçta 90 dakika görev aldı. Maç 1-0 İspanya galibiyeti ile bitti ve 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasını İspanya kazanmış oldu.
Son turnuvası 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası olmuştur. Schweinsteiger son golünü Ukraynayı 2-0 yendikleri maçta kaydetmiştir.
31.08.2016 tarihli Almanya-Finlandiya maçı ile 12 yıllık millî takım kariyerine son verdi.
Arne Friedrich
Arne Freidrich (d. 29 Mayıs 1979; Bad Oeynhausen, Batı Almanya) Alman eski futbolcu ve teknik direktör.
Almanya formasıyla 82 maça çıkan Friedrich, millî formayı ilk kez 21 Ağustos 2002'de, Bulgaristan ile oynanan ve 2-2 biten maçta giydi.
23 Haziran 2013 tarihinde jübilesini Chicago Fire takımında yaptı. 28 Ağustos 2014 tarihinde Almanya U-18 millî takımında yardımcı antrenör olacağı açıklandı.
Drow
Drowlar Zindanlar ve Ejderhalar adlı rol yapma oyununda geçen bir elf türüdür. Drowlar ilk RYO oyunlardaki şekilleri ile Greg Gygax tarafından yaratıldılar. İlk kez Zindanlar ve Ejderhalar'ın 1. sürümümde ki canavar kitapçığında yer alırlar.
Drowlar yeryüzü elflerinin bir türüdür. Uzun yıllar önce yeraltından yaşamaya başlamışlardır. Genellikle nefret dolu kötü ve şeytani bir ırk olarak tanımlanırlar. Hiçbir şekilde iyi bir duygu beslemezler. Çok nadir olmakla birlikte Drizzt Do'urden, Liriel Baenre, Quile gibi istisnalar da mevcuttur. Var oluşları yükseliş hiyerarşisine bağlıdır. Sadece gücü ve gücün geldiği yeri önemserler. Diğer elflerden daha verimli bir halktır. Yaşamları boyunca 10 çocuk veya daha fazlasını doğurabilirler. Ama ailedeki 3. erkek Lloth'a kurban edilir. Bu kurban etmenin amacı Lloth'un takdirini kazanıp daha fazla güçlenmektir.
Dişi drowlar erkek drowları hor görürler ve onlara ait oldukları yeri zevkle öğretirler. Ayrıca dişiler erkeklerden daha iri ve daha güçlüdür.
Soylu ailelerin dişi bireylerinin kaderleri doğdukları anda çizilmiştir. Lloth'un bir rahibesi olmak için eğitim alırlar. Erkek bireyler ise büyücü veya savaşçı olmak üzere eğitim alırlar.
En çok nefret ettikleri düşmanları deep gnomelardır. Onalrı buldukları yerke kesip doğramaktan büyük bir zevk alırlar. Eğer gnomelardan daha da çok nefret ettikleri ırk ise Faeriler(yeryüzü elfleri)dir. Faerileri karanlıkaltına kısılma nedeni olarak görürler ve bu öğretilerini daha çok küçükken drow çocuklarına öğretmeye başlarlar. Öyle ki drow çocukları çektikleri her sıkıntının suçunu faerilere atarlar. 20 yıl ya da daha az aralıklarla yeryüzüne akın düzenlerler ve yeryüzü elflerini öldürmeye giderler.
Ayrıca Drowlar, dark elf yani karanlık elf olarak da bilinirler. Tenleri siyah ve gri arası koyu bir tondadır. Drowların kötü olmasının hikâyesi şudur:
Lloth, Faerun varolmadan çok önce Seldarin’de alt düzeyde bir elf tanrıçasıydı. O zamanlarda ismi Araushnee olan Lloth, kader’in örücüsü olarak da bilinirdi. Araushnee bu küçük rolle zamanla elflerin baş tanrısı olan Corellon Larethian’ın gönlünü kazandı. İlişkileri sonucunda her ikisi de tanrıça ve tanrı o |
lan Ellistraee ile Vhaeraun dünyaya geldi. Fakat Araushnee kıskanç bir düzenbazdı ve Corellon üzerindeki etkisi fazla sürmedi. Corellon’un eşini ortadan kaldırıp, tanrıların ikamet ettiği yer olan Arvandor’u kontrolü altına almak için Corellon’un baş düşmanı orkların tanrısı Gruumsh ile birlik oldu ve Corellon’un aşığı pozisyonunu kullanarak ona suikast girişiminde bulundu. Seldarine’in İlk üyesi’ne yapılan bu suikast girişimi başarısızlıkla sonuçlandı, ve daha da kötüsü, Araushnee’den uzun süreden beri şüphelenen ve Seldarine’in en güçlü tanrıçası olan Sehanine Moonbow bu suikasti anladı ve Araushnee’ye karşı koydu. Araushnee o tanrıçayı da hapsetme girişiminde bulundu. Birçok üst düzey ve alt düzey orc, goblin, kobold, dev, ogre ve benzeri yaratıkların tanrılarıyla Araushnee, Gruumsh ile oğlu Vhaeraun birleşti. Zalim Tanrı Malar, Buz Kraliçesi Auril ve ilk iblis Ghaunadaur’un da aralarında bulunduğu bu tanrılar ordusu, Corellon ve aralarında Araushnee’nin kızı Ellistraee de bulunan Seldarine’in geri kalanıyla yüzleşmek için Arvandor’a yürüyüşe geçtiler.
Araushnee ve Vhaeraun, Corellon’a Seldarine için bu orduyla savaşacaklarına dair yalanlar söyleyerek düşmana el altından yardım ettiler, ama Sehanine Moonbow hapsedildiği yerden kaçmayı başarabildi ve aşığının ihanetini Corellon’a birbir anlattı. Düşman tanrılar Seldarine’in gücüyle ve Arvandor’un peri tanrılarının yardımıyla geri sürüldüler, Corellon ise Araushnee ile yüzleşti. Araushnee tanrıyı öldürmeye çalıştı, ama bu sefer Sehanine, Hanali Celanil ve Aerdrie Faenya da bu savaş katılarak tüm güçlerini birleştirdiler ve Corellon’un yeni eşi olan Angharradh’ı oluşturdular. Angharradh Araushnee’yi kolaylıkla defetti. Kalbi kırılmış Corellon, Araushnee’yi örümcek bedenli iğrenç bir iblise dönüştürerek Lloth ismini verdi ve Lloth’u Abyss’e sürdü. Ayrıca Vhaeraun’u ve her ne kadar masumluğundan haberi olsa da Ellistraee’yi de Lloth’un peşinde Abyss’e sürdü.
Lloth, Abyss’te birçok planının başarısızlığa uğradı binlerce yılın ardından ilk iblis Ghaunadaur’u kışkırtıp öfkesini arttırarak iblisin birçok kulunun sezgisinin yok olmasına neden oldu. Fakat, Lloth, Corellon ve Seldarine birliğine duyduğu intikam isteğini gerçekleştirme planları içindeyken iblisin ölümlüler üzerinde gücünü görerek iblis gibi kendisine ölümlü kullar aramaya başladı ve en sonunda çeşitli dünyalarda ama özellikle Abeir Toril’de ikamet eden kara elfleri buldu. Lloth kara elf kulları ile diğer elflerin arasını açtı ve kara elfleri tüm elf tarihindeki en kanlı savaşlar olan taç savaşları’na sürükledi, ardından kara elfler bu savaş yüzünden cezalandırılarak corellon tarafından karanlıkaltı’na sürüldü, Corellon’un kalbi tekrar kırılmış, Lloth ise intikamının bir kısmını almayı başarmıştı. Çünkü bu savaşlarda elflerin ormanları yanmış, onbinlerce elf ölmüş ve daha da önemlisi Corellon’un kulları olan kara elfleri kendisine çekmişti. Lloth’un liderliğinde drowlar yer altında şehirler buldular. Bunların en önemlilerinden biri Lloth rahibesi olan soysuz menzoberra tarafından bulunan menzoberranzan’dır. Örümcek Kralice içlerinde annesinden nefret eden Vhaeraun, isteksiz bir şekilde katılan Ghaunadaur, sonradan babası Corellon’un yanına dönüp iyi drowların tanrıçası olan Ellistrae, başka bir dünyanın drowu olup sonradan bir yaşayan ölü tanrısı olan ve Faerun’a gelip tanrı Orcus’u yerinden eden Kiaransalee ve Lloth’un ilahi hizmetkarı olan Vhaeraun’un oğlu Selvetarm’ın da bulunduğu Kara Seldarine’in lideri oldu.
Lukáš Zelenka
Lukáš Zelenka (d. 5 Ekim 1979), Çek futbolcudur. Sparta Prag'da yıldızı parlayan oyuncu RSC Anderlecht ve KVC Westerlo, Manisaspor forması giyen oyuncu, 2011-2012 sezonundan itibaren Macaristan'ın Budapeşte Honvéd FC takımında futbol yaşantısını sürdürmektedir. Kariyerindeki Tek Şampiyonluğunu Sparta Prag'ta yaşamıştır.
El Vusta valiliği
El Vusta Bölgesi (Arapça: منطقة الوسطى")", Umman'ın 9 yönetim bölgesinden birisidir.
Ülkenin orta kısmında bulunan bölgenin yönetim merkezi Hayma şehridir. Yüzölçümü 79,700 km², 2010 yılı nüfusu ise 32,746'dır.
El Vusta bölgesi'nde; Hayma, Duqm, Mahout ve Al Jazer vilayetleri bulunmaktadır.
Lockheed SR-71 Blackbird
Lockheed SR-71 gelişmiş, uzun mesafe, stratejik Mach 3+ keşif (casus) uçağıdır. En hızlı jet uçaktır.
1966 yılında üretilmiştir.Uçağın adı aslında RS-71'di; ancak dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Johnson'un uçağın geliştirme aşamasında uçağın adını yanlış telaffuz etmesi sonucu SR-71 olarak adlandırılmaya başlandı. YF-12A'dan geliştirilmiş olup, iki kişilik mürettebatı vardır. Clarence "Kelly" Johnson tafarından tasarlanmıştır. Radara görünmesine rağmen, çok hızlı olması en büyük özelliğidir. 1995 yılında kullanımdan kaldırılmıştır. Ayrıca bu uçakta radar yansımalarını önleyen siyah rengi ve görevi (gizli bilgiler toplamak) yüzünden "Blackbird (Karakuş) " adı verilmiştir. Uzun mesafelerde en iyi avcı uçaklarından daha hızlıdır (Mach 3 = Saatte 2.500 mil veya 3.500 km den fazla) ve saldırıdan korunacak bir irtifada (25.000 m - 95 bin feet ) uçabilir. Algılama cihazlarıyla ve hava-havaya veya karadan-havaya füzeleri şaşırtacak sistemlerle doludur. Kızılötesi kameralar , sıcaklık algılayıcıları ve üzerinde uçulan arazinin görüntülerini anında aktarmaya yarayan vericilerle donatılmıştır. Blackbird'ün algılayıcıları saatte 155.000 km den fazla bir alanı taramaya imkân verir. SR 71'ler soğuk savaş sırasında Rusyanın gizli birliklerini bulabilme nokta hedef tarifi sağlayan bir gizlilik projesidir. Bu çok önemli program 1990 Sovyet Birliğinin parçalanmasında büyük rol oynadığı bu buna benzer Amerikanın keşif uçakları ve ELF verici istasyonları buna benzer casusluk timlerinin bütünüdür. 1990'da yapılan testlerde, SR-71 lerin saatte 5682 km den fazla hız yapması durumunda, dış sıcaklığı 1500 F' a (yaklaşık 815 santigrat derece) ulaştığı halde uçağın hareket kabiliyetinde bir değişme olmadığı görülmüştür.SR 71 savaş uçağı temel olarak A-12 esas alınarak tasarlanmış ve modernize edilmiştir.Bu savaş uçağının rus hava kuvvetlerindeki karşılığı Tu-22 BLINDER (TUPOLEV) savaş uçağıdır.
Kulvarında dünyanın en hızlı ve en yüksek irtifada uçabilen operasyonel insanlı uçağıdır. Seri numarası 61-7958 olan bir SR -71 28 Temmuz 1976'da 85,069 feet (25,929 m)yükseklikle "mutlak irtifa rekorunu" ve 1,905.81 knots (2,193.2 mph; 3,529.6 km/h) ile "mutlak hız rekorunu" kırdı. Birkaç uçak bu irtifaya tırmanarak SR-71 e yaklaştı fakat uçuşu sürdüremedi.
Ayrıca 1 Eylül 1974'de Amerika Birleşik Devletleri Ordusu'ndan James V. Sullivan Maj, Noel F. Widdifield ve keşif sistem subayı yönetiminde New York'tan Londra'ya havalanan uçak, Önceden belirlenmiş rotada, hedefine 1 saat 54 dakika ve 56.4 saniye sonra ulaşarak bir rekor daha kırmıştır.
Sparrow
Sparrow, elektrikle çalışan, 21. yüzyılın çevre dostu, kent otomobili.
Araçta sadece sürücü için yer bulunmaktadır. İlk kez 1999 yılında piyasaya sürülmüştür. Üç tekerleği bulunan araç motosiklet sınıfında gösterilmektedir. Ağırlığı 720 kg, uzunluğu 254 cm, azami hızı 121 km/saat'tir.
Drake Boğazı
Drake Boğazı, Güney Amerika'da Horn Burnu ile Güney Shetland Adaları arasında boğaz.
Genişliği 1.800 km olan Drake Boğazı ("Drake Geçidi" de denir), batıda Büyük Okyanus'a, doğuda Atlas Okyanusu'na açılır. 1578'de boğazı bulan İngiliz denizcisi Sir Francis Drake, Hindistan'a ulaşan geçidi bulduğunu sanmıştı.1513'te Piri Reis'in çizdiği dünya haritasında Drake Boğazında bulunan yeraltı dağlarıda belirtilmiştir.
Drake
Ez-Zellaka Muharebesi
Ez-Zellaka Muharebesi (Arapça الزلاق) (23 Ekim 1086) Murabıt Yusuf bin Taşfin ve Kastilya Kralı VI. Alfonso arasında yapılmış olan muharebedir. Aragon Krallığı ise Kastilya'ya yardım etmiştir.
Yusuf ibn Taşfin üç Endülüslü liderin (III. Abbas el-Mu'tamid ve diğerleri) çağrısına yanıt vermiştir ve Endülüs'e Murabıtlar'dan 7000 savaşçı ile geçmiştir. Ordusuyla Endülüs'ün kuzeyine ez-Zellaka'ya varana kadar ilerlemiştir. Murabıtların ordusu Endülüs'ün her tarafından gelen savaşçılardan oluşuyordu ve yaklaşık 30000 savaşçıya ulaşmıştı. Kastilya Kralı VI. Alfonso savaş meydanına 60000 savaşçı ile gelmişti. İki lider savaştan önce mesajlarını birbirlerine iletmişlerdir. Yusuf ibn Taşfin düşmanına üç seçenek vermiştir: İslam'a geçmek, haraç vermek (cizye) veya savaşmak.
VI. Alfonso Murabıtlara karşı savaşmayı seçmiştir. Muharebe, Cuma günü şafakta VI. Alfonso'nun saldırısı ile başlamıştır. Yusuf ibn Taşfin ordusunu üç bölüğe ayırmıştır. İlk bölük III. Abbas el-Mu'tamid tarafından yönetilen 15000 savaşçıdan oluşuyordu, ikinci bölük Yusuf ibn Taşfin tarafından yönetilen 11000 savaşçıdan oluşuyordu ve üçüncü bölük ise ellerinde Hint kılıçları ve ciritleri ile 4000 siyah Afrikalı savaşçıdan oluşuyordu. III. Abbas el-Mu'tamid ve bölüğü VI. Alfonso ile öğleden sonraya kadar savaşmıştır, sonra Yusuf ibn Taşfin ve bölüğü savaşa katılarak VI. Alfonso'yu ve ordusunu çevrelemişlerdir. Alfonso'nun ordusu panik yapmış ve geri çekilmeye başlamıştır, sonra Yusuf üçüncü bölüğe saldırmaları ve savaşı bitirmelerini emretmiştir. Alfonso'nun ordusunun verdiği kayıp çok büyüktür (59500 ölüden fazla). Yalnızca 100 şövalye Kastilya'ya geri dönebilmiştir. VI. Alfonso savaştan sağ çıkmıştır fakat bacağını kaybetmiştir.
Savaş alanı "ez-Zellaka" (Türkçede kaygan zemin) olarak adlandırılmıştır, çünkü savaşçılar tüm savaş alanı boyunca o gün akan muazzam kandan dolayı kaymaktaydılar. Hıristiyan kaynakları Sagrahas savaşı olarak kullanmaktadır.
Genellikle sayıları abartan çağdaş kayıtlara rağmen, Kastilya ordusu yaklaşık 2000 atlı şövalye dahil 14000 adamdan oluşmaktaydı ve en azından ordunun yarısı ölmüştür. Yaralı Kral ve soyluların birçoğu hayatta kalmıştır, ancak Rodrigo Muñoz ve Vela Oveguez gibi bazıları ölmüştür. Murabıt tarafında da büyük kayıplar vardı, özellikle kampı savaşın ilk saatlerinde yağmalanan Davut ibn Aysa tarafından yönetilen ordu ve Badajoz valisi al-Mutawakkil ibn al-Aftas. Sevilla valisi el-Mu'tamid ilk çarpışmada yaralanmıştır fakat kahramanlığı E |
ndülüs kuvvetlerini, Alvar Fañez tarafından yönetilen Kastilya hücumundaki zor anlarda birleştirmiştir. Ölenler arasında Kurtuba'da ünlü bir imam olan Abu-l-Abbas Ahmad ibn Rumayla da vardır. Yusuf'un katliamdan dolayı cesaretinin kırıldığı söylenmektedir, ek olarak varisinin ölümünden dolayı Afrika'ya erken dönmek zorunda kalmıştır, böylece Kastilya ordusunda büyük kayıplar vermesine rağmen çok fazla toprak kaybetmemiştir.
Amfibiyen araç
Amfibiyen taşıt ,karada tekerlekli veya paletli otomobil , suda gemi olarak çalışabilen taşıtlardır. II. Dünya Savaşı sırasında başlıca iki türü ortaya çıkmıştır. ABD deniz piyadeleri için geliştirilen ve daha çok tanka benzeyen LVT ile kara kuvvetlerinin desteği ile geliştirilen hem lastik tekerlekli bir kara aracı hem uskurlu bir tekne olarak çalışan DUKW ‘dur. Amfibi araçlara benzemesine rağmen Hoverkraft gibi hava yastıklı araçlar amfibi sınıfına girmemektedir.
Zindanlar ve Ejderhalar
Zindanlar ve Ejderhalar (veya "Zindan ve Ejderha"), şu anda Wizards of the Coast tarafından yayınlanmakta olan bir masaüstü rol yapma oyunudur.
Orijinal Zindanlar ve Ejderhalar oyunu 1974 yılında Gary Gygax ve Dave Arneson tarafından o zamanlar Gygax'in firması Tactical Studies Rules (TSR) tarafından yayınlandı. Masaüstü oyunlarından türetilen Zindanlar ve Ejderhalar'ın basımı genelde modern rol yapma oyunlarını ve (devasa online rol yapma oyunu) endüstrisinin başlanıgıcı olarak görülmektedir.
Wizards of the Coast firması Zindanlar ve Ejderhalar (Dungeons and Dragons) masa üstü rol yapma oyunu için pek çok kitap çıkarmıştır ve hala da çıkarmaktadır. Bu kitapların büyük bir kısmı oyun kuralları, bazı değişiklik ve yenilikler ile ilgili kitaplardır. Zindanlar ve Ejderhalar dünyada en çok oynanan ve tanınan Masa Üstü Rol Yapma Oyunudur.
Zindanlar ve Ejderhalar oyununun en son piyasaya sürülen versiyonu 4 tür. Diğer sürümleri için artık kitap çıkarılmamaktadır.
3.5 Verisiyonundaki karakter sınıfları:
Yukarıda listenenler sadece 3.5 Oyuncunun el kitabında yer alan sınıflardır. Seçilebilecek başka sınıflarda mevcuttur. Türkiye'de Zindanlar ve Ejderhalar (Dungeons and Dragons) masa üstü rol yapma oyunu kural kitaplarının yalnızca biri Türkçeye çevrilmiştir. Bu kitap 3. versiyon Oyuncunun el kitabıdır. Yalnızca bu kitabın çevrilmesi bu oyunu Türkçe olarak oynamak ve öğrenmek isteyen oyuncular için yeterli değildir. Bu kitap hem eski versiyondur hem de oyunun tam anlamıyla oynanabilmesi için gerekli olan Monster Manual ve DM's Guide kitaplarıyda çevrilmeliydi, maalesef bu çeviriler yapılmamıştır. Bu da Oyuncunun el kitabı çevirisinin ZB ler için tam anlamıyla değil yalnızca oyuncular için işe yaradığı anlamına gelmektedir.
Boyut :OrtaHız :6 mTercihli Sınıf :SavaşçıAna Dil :Ortak Dil ve Cüce dili
Ek Diller :Dev Dili,Gnomca,Goblince,Orkça,Toprak Dili, Yer altı DiliYetenekler :Taş veya metallere paha biçmeye +2,Bu madenlerde zanaata +2Hünerler :"Taşkurnazı:"Taş yapılarını bir düzenbazın yaptığı gibi inceleyebilir,tuzakları bulabilir..
"Karanlık Görüşü:"Tam karanlıkta 18 m ilerisine kadar görebilir..Görülen sadece silüetlerdir…Kurtarmalar :Zehire,büyü ve benzerlerine +2 kurtarma;Devlere +4 kaçınma;Goblin türlerine +1 saldırıAvantaj :+2 DayanıklılıkDezavantaj :-2 Karizma
Cüceler Dağların içine oydukları devasa krallıklarında, klanlar halinde yaşarlar. Bu klanlar ayrı ayrı yaşamaktansa; bir araya gelirler, aralarında bir lider klan seçerler ve bu lider klanın reisi, krallığın da reisi olur. Cüceler gün ışığını pek az görürler ama bundan şikayet de etmezler. Onlar için değşiklik sorundan başka bir şey değildir. Diğer ırklara pek az güvenirler, bazen kuzenleri Gnom'lara bile. Yine de dostlarının sonuna kadar arkasındadırlar. Cüceler huysuz, sinirli ve sabırsızdır.
Boyut :OrtaHız :9 mTercihli Sınıf :BüyücüAna Dil :Ortak Dil ve ElfçeEk Diller :Ejder Dili,Gnolce,Goblince,Orkça,Silvan DiliYetenekler : Dinleme,Arama ve fark etme denemelerine +2 katkı…Ayrıca gizli bir kapıya 1,5 m yaklaşınca otomatik olarak fark ederler…Hünerler : Uzunkılıç,epe ve her türlü yay ile (Sınıfı ne olursa olsun) yeterlilik[U]Loşgörüş;[/U]Ay,yıldız meşale ışığı gibi ışıklarda insanlardan iki kat daha uzağı görebilirler…
Kurtarmalar : Uyku büyülerine bağışıklık,”Efsun” büyülerine +2 dayanıklılık..Avantaj :+2 ÇeviklikDezavantaj :-2 Dayanıklılık
Elfler dünya üzerinde yaratılmış en güzel ırklardan biridir. Pürüssüz tenleri ve renkli gözleri kalıtsal bir özelliktir; bir elfin bir insana çekici gelmemesi mümkün değildir. Lakin Elfler genelde ormanlık arazinin en derinlerinde, taş şehirlerden uzakta yaşamayı tercih ettikleri için, bir insanın bir elf görmesi pek de kolay değildir. Büyüye ve doğaya karşı ilgileri çok büyüktür. Ayrıca kılıç ve yay kullanmada ustadırlar. Çoğu elf genç yaşta büyü eğitimine başlar. Bu eğitimin gerektirdiği dsiplin, sabır ve ağırlık; elflerin yüzyıllarla ölçülen yaşam süreleriyle birleşince, onları duygusuz gösterebilir. Oysa bu soğukluk sadece olaylara daha geniş bir perspektiften baktıkları içindir. Gül goncasını seyreden bir elf mutlu, düşmanlarına ateş topları fırlatan bir elf sinirli, ve dostundan ayrıla bir elf hüzünlü olabilir. Ne olursa olsun elfler kibirlidir: Onlar insanları kaba, buçuklukları sıkıcı, gnomları önemsiz, cüceleri neşesiz bulurlar.yaklaşık 500 yıl yaşayabilirler
Boyut :KüçükHız :6 mTercihli Sınıf :Gözbağcı (İllüzyonist)Ana Dil :Ortak dil ve GnomcaEk Diller :Ejder,cüce dili, Elfçe,dev dili, goblince, orkçaYetenekler :Dinlemelere,Simya denemelerine +2 katkıKurtarmalar : Yanılsamalara +2 kurtarma,Devlere +4 kaçınmaHünerler : "Loşgörüş:"Ay,yıldız meşale ışığı gibi ışıklarda insanlardan iki kat daha uzağı görebilirler…
"Büyü:"Zekası 10’un üzeri olan Gnomlar Rakseden Işık,Heyula Seda ve Fevkalbeşer’in her birinden günde 1 defa yapabilir.Avantaj :+2 DayanıklılıkDezavantaj :-2 Güç
Keşfetme arzusu, zeka ve espriyle birleşince, ortaya Gnomlar çıkar. Onlar her yerde teknisyenler, mucitler ve simyacılar olarak hoş karşılanırlar. Cüce kuzenleri gibi yeraltında yaşamaktan hoşlanırlar ancak cüceler kadar büyük krallıklar oymazlar. Hayvanları, değerli taşları ve her türlü şakayı severler. Eğlencelidirler ama eğlence anlayışları biraz "farklı" -hatta "aşırı"- olduğu için, her zaman hoş karşılanmayabilir.
Boyut :OrtaHız :9 mTercihli Sınıf :Herhangi
Ana Dil :Ortak Dil ve ElfçeEk Diller :HepsiYetenekler : Dinleme,Arama ve fark etme denemelerine +1 katkı…Kurtarmalar : Uyku büyülerine bağışıklık,”Efsun” büyülerine +2 dayanıklılık..Hünerler : "Loşgörüş:"Ay,yıldız meşale ışığı gibi ışıklarda insanlardan iki kat daha uzağı görebilirler…"Elf Kanı:"Yarı Elfler bir yönleriyle Elf sayılırlar…Onların kullandıkları silahları ve büyülü eşyaları kullanabilirler…Avantaj :-Dezavantaj :-
Elfler her ne kadar insanlardan uzakta da yaşasa, bazen bir elf bir insanın yaşam enerjisine, insan da elfin güzelliğine tutulduğunda; dünyaya Yarı-Elf bir çocuk gelebilir. Yarı-elfler hem insandır, hem de elftir. Ama aynı zamanda ne insandır, ne de elftir. Elflerin yanında yetişen bir yarı-elf, çevresi tarafından çok "insansı" bulunur: sabırsız, kaba ve hızlı büyüyen bir "yarı-insan". Tersine, insanların yanında yetişen bir yarı-elf de çok "elfimsi" bulunur: soğuk, anlaşılmaz ve neredeyse ölümsüz. Bu yüzden çoğu yarı-elf göçebe ve gezgin hayatı tercih eder. Kendilerini hiçbir yere ait hissedememe duygusu onların her yöne yönelebilmelerini sağlar. Hem elfler gibi renkli gözlü ve zariftirler (ancak hiçbir zaman "gerçek" bir elf kadar değil) hem de insanlar gibi kaslıdırlar ve yüzleriyle vücutlarında kıllar çıkar.
Boyut :OrtaHız :9 mTercihli Sınıf :BarbarAna Dil :Ortak Dil ve OrkçaEk Diller :Ejder dili ,Dev dili, Gnolce , Goblince ve TamuYetenekler :-Kurtarmalar :-Hünerler : "Karanlık Görüşü";Tam karanlıkta 18 m ilerisine kadar görebilir.. Görülen sadece siluetlerdir…
"Ork Kanı:"Yarı orklar bir yönleriyle ork sayılır ve benzer silahları kullanabilirler…Avantaj :+ 2 GüçDezavantaj :- 2 Zeka ve Karizma
Boyut :KüçükHız :6 mTercihli Sınıf :DüzenbazAna Dil :Ortak Dil ve Buçukluk DiliEk Diller :Cüce Dili, Elfçe, Gnomca, Goblince , Orkça
Yetenekler :Tırmanma,Zıplama,Sessiz Hareket etme ve Dinleme denemelerine +2 katkı, Saklanma denemelerine +4.Kurtarmalar :Tüm kurtarma atışların +1 ; Korkuya karşı +2 kurtarmaHünerler :-Avantaj :+2 ÇeviklikDezavantaj :-2 Güç
Bir buçukluk yaklaşık olarak bir insan çocuk uzunluğunda ve ağırlığındadır. Ayrıca ırksal bir biçimde hiç sakalları çıkmaz. Bütün bu özellikler bir araya gelince de bir buçukluğu çocuklardan ayırmak birçok göz için zordur. Buçukluklar yapıları ve yetiştiriliş tarzları nedeni ile (ya da sadece "Yol Tutukusu" dedikleri şey yüzünden) genelde gezgindirler. Kaotik olmaya meğilleri vardır.
Dipnot; Zindanlar ve Ejderhalar ünlü yazar R. A. Salvatore'nin yazmış olduğu kitap serisidir. Bahsi geçen oyunun ismi bu seriden alınmıştır. Lakin bu kitap serisi Türkçeye "Unutulmuş Diyarlar" olarak çevirildiğinden, bu seri bu başlık altına toplanamamaktadır.
Richárd Réti
Richard Réti (d. 28 Mayıs 1889, Pezinok, Slovakya - ö. 6 Haziran 1929, Prag) Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (daha sonra Çekoslovakya) vatandaşı satranç ustası.
Viyana Üniversitesi'nde matematik ve fizik eğitimi alırken satranca merak saldı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra katıldığı uluslararası turnuvalarda iyi dereceler almaya başladı. 1924'te New York'da düzenlenen ve dönemin en ünlü satranççılarının katıldığı turnuvada aldığı beşincilik, en büyük başarısıdır. Bu turnuvada Réti, Dünya satranç şampiyonu Capablanca'yı da yenilgiye uğratmıştır.
Réti 1925'te yirmi dokuz masaya karşı körleme (tahtaya bakmadan) oynayarak bu alandaki dünya rekorunu kırdı. Bunlardan yirmi birini kazandı, altısında berabere kaldı ve sadece ikisini kaybetti. "Satrança Modern Görüşler" ve "Satranç Ustaları" adlı kitaplarında satranç konusundaki görüşlerini açıkladı. Réti, satranç öğrendiği dönemde tekdüze kurallara bağlanmış olan konumsal oyun anlayışını; yani "klasik" akımı reddederek hipermodern satranççılara katıldı.İşte bu yüzdendir ki "e4 |
-e5" klasik oyun stillerini oynamayıp; kendi adıyla anılan Réti Açılışı'nı (1.Af3 d5 2.c4) bulmuştur.
Ünlü satranç ustasının bu açılışı her ne kadar "İngiliz Açılışı" na benzese de merkez piyonlarının ilk hamlelerde kıpırdamazlığı onu ayıran en büyük özelliktir.Réti'nin beyazda oynadığı bu açılış, hipermodern satranç anlayışının temelini oluşturmuştur.
Ulm
Ulm, Almanya'nın Baden-Württemberg eyaletinde Tübingen ili'ne bağlı Alb-Donau ilçesi merkezi olan bir kenttir. Tuna Nehri kıyısındaki Ulm Stuttgart'a 90 km uzaklıktadır.
Tarihsel ve geleneksel olarak Ulm bir bağımsız İmparatorluk şehri (Reichsstadt)'dir. Uluslararası ünü Gotik mimari stilinde yapılmış dünyada en yüksek merkezi kulesi olan "Ulmer Munster" bulunması ile Albert Einstein'ın doğum yeri olmasıdır. Ulm II. Dünya Savaşı sırasında düzenlenen hava akınlarında büyük hasar görmüştur. Savaştan sonra şehirdeki tarihi binalar restore edilmiştir. 1967 yılında kurulan Ulm Üniversitesi şehrin gelişmesine önemli bir katkı sağlamıştır.
Ulm'ün resmen "kardeş şehri" bulunmamaktadır ama şu yabancı şehirlerle benzer statü ile uluslararası karşılıklı bağlantısı bulunmaktadır:
Buharlaştırıcı
Buharlaştırıcı (evaporatör, evaporatör veya soğutma serpantini), soğutma sisteminde, soğutucu akışkanın sıvı olarak girip buharlaşarak gaz olarak maddeden çekildiği bölümdür. Soğutucu, evaporatörün kanallarına girince ısıyı, soğutulan maddeden soğurur ve ısıyı ortamdan absorbe ederken de kaynamaya başlar ve buharlaşır. Bu işlemde evaporatör, tüm sistemin genel amacını (soğutma) gerçekleştirir.
Üreticiler, kullanıcıların ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla çok çeşitli evaporatörler geliştirmişlerdir. Vantilatörlü, serpantinli (fanlı) veya cebri konveksiyonlu tip evaporatör en çok kullanılanlardandır. Özel uygulamalar, temas donması için, yassı plaka yüzeylerin kullanımını gerektirebilirler. Ek yeri olmayan boru tesisatı, kenarlarından birbirine kaynaklı iki metal plakanın arsında şekillendirilir veya bu araya yerleştirilir ve plakaların arasındaki boşlukta vakum oluşturulur. Bu plakalar, gruplanarak soğutucuya bir seri akış kalıbı oluşturan raflar halinde de monte edilebilir.
Plakalı tip evaporatörler, küçük buzdolapları, dondurucular ve soda kaynakları gibi, seri üretimin ekonomik olduğu ve plakaların birçok şekle sokulabildiği yerlerde, geniş ölçüde kullanılmaktadır. Plakalı tip evaporatörler; düşük sıcaklıklı depo mahallerinin tesis edilmesinde de gruplar veya kümeler halinde monte edilir. Bu tip, kullanım ihtiyaçlarına bağlı olarak, seri veya paralel (boru) soğutucu akışkanı şeklinde bağlanabilir. Plakalı tip evaporatör, soğutmalı kamyon ve gemi depolarında, soğutulmuş ve dondurulmuş gıda ürünlerinin muhafazası için de kullanılır. ..
Çıplak borulu tip serpantin, bakır borulu yapılı küçük evaporatörlerde, hava veya bir sıvının soğutulması için kullanılabilirler. Çelik boru, soğutucu olarak amonyak kullanılan sistemlerdeki evaporatörlerde başka tip soğutucuları bulunduran büyük evaporatörlerde kullanılır. İnce bir hava tabakası, bir yalıtıcı gibi davranarak ve öncelikle yüzey alanına ve sıcaklık farkına bağlı olan ısı transferi işlemini yavaşlatarak, bir serpantinin yüzeyine yapışır. Bu ince hava tabakasının neden olduğu iletim kaybının üstesinden gelmek veya dengelemek için kullanılan metotlardan biri, yüzey alanını arttırmaktır. Evaporatör borularına kanatçık eklenmesiyle yapılabilir. Kanatçıkların eklenmesi hava tabakasını bertaraf etmez, hatta yapışıcı alanı arttırır, ancak ısı transferi içinde, serpantinin boyutunu arttırmaksızın daha fazla yüzey alanı sağlar.
Hava filminin sebep olduğu ısı transfer kaybını önlemenin diğer bir yolu, havanın evaporatör boyunca hızlı hareket etmesini sağlayacak bir fan veya vantilatör eklemektir. Bu tip evaporatör cebri soğutmalı evaporatördür. Serpantinin tasarım ve kullanımına bağlı olarak, fan, havalı serpantin boyunca hareketini, ya havanın indüklenmesiyle ya da zorla sirküle edilmesiyle sağlar. Bir fan kullanılması hava akışını ve havadan serpantinin içindeki soğutucuya olan ısı transferini arttırır. Çünkü büyük miktarda hava serpantinin yüzey alanıyla temas edecektir. Pek çok serpantin imalatçısı, ısı transferi ünitelerini şaşırtmalı boru sıraları şeklinde tasarlamışlardır. Böylece, bir vantilatörün kullanılmasıyla daha çok hava hacminin, ya boru yüzeyiyle ya da ona bağlı kanatçıklarla teması sağlanmış olur. Serpantindeki cebri veya indüklenmiş hava hareketinin sonucu, belli bir sürede daha çok havanın ısısını, serpantin içindeki soğutucuya bırakmasıdır.
Sıvı soğutmalı serpantinler; aynen hava soğutmalı serpantinler gibi, kullanım ve uygulama alanlarına bağlı olarak çeşitli şekilde tasarlanmıştır. Sıvılarla metaller arasında, hava ile metaller arasında olduğundan daha büyük ısı transferi olduğu için, bir [su] altı serpantininin, benzer koşullar altında, bir hava soğutmalı serpantini birkaç katı ısıyı çekme kapasitesi vardır. Sualtı serpantinler, soğutucuya ılık su veya diğer sıvılarla dolu kutular konulduğunda, “soğuk tutma” kapasitesinden çok yararlanılan su banyosu tip soğutucularda kullanılır.
Reichstag Yangını
Reichstag Yangını, Hitler'in sebep gösterip ülkede düzeni sağlamak adına 24 Mart 1933'te Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg'un imzasıyla elde ettiği diktatöryal güce kavuşmasından önce Alman parlamentosunun toplandığı Reichstag binasında (Almanca: "Reichstagsgebäude") 27 Şubat 1933 akşamı çıkmış olan yangındır.
1933 yılının Ocak ayında, komünistlerin bir genel grevle tüm ekonomiyi işlemez hale getirerek bir “devrimci durum” yaratacakları ya da ülkede iç savaş çıkacağı konusundaki endişeler o derece derinleşmişti ki, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg Hitler'i, Katolik Merkez Partisi'yle bir koalisyon kurarak istikrarlı bir hükümet kuracağı umuduyla şansölye olarak atamıştır.
Reichstag yangını, Hitler'in şansölye (başbakan) atanmasından sonraki ilk politik manevralarından biri olan genel seçim kararından sonra, tüm partilerin seçim çalışmalarını sürdürmekte olduğu bir dönemde gerçekleşmişti.
Yangının, kundaklama olduğu ortadadır. Soruşturma kısa sürede polisi, Marinus van der Lubbe adında psikolojik sorunları olan bir komüniste götürdü. Lubbe, yangını çıkaranın kendisi olduğunu itiraf etti. Yangının sorumlusu olarak Lubbe ve komünist liderler yargılanmış olsalar da, yangının gerçek sebebi anlaşılamamıştır. Parlamento binasını nasyonal sosyalistlerin kundakladığı iddiası da mevcuttur fakat bu da şaibelidir.
Yangının ertesi günü Hitler, Hindenburg'a, anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalattı. İzleyen günlerde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ve Alman Ulusal Halk Partisi dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durdurulduğu gibi Almanya Komünist Partisi'nin parlamentodaki 181 milletvekili ve parti ileri gelenleri tutuklanmıştır.
Gerçek Reichstag binası Reichstag Yangını'ndan sonra kullanılamazdı, bu yüzden Kroll Opera Binası bir yasama meclisine dönüştürüldü ve Üçüncü Reich döneminde yapılan tüm parlamento oturumlarının yeri olarak görev yaptı. Hem Reichstag binasına bakan elverişli konumu hem de oturma kapasitesi için seçildi. Kroll Opera Evi, 12 Kasım 1943'te Müttefikler'in bombardımanıyla harabeye döndü (tesadüfen, ilk Nazi Reichstag'ın seçiminin onuncu yıl dönümünde). Daha sonra 1945 yılında Berlin Muharebesi'nde esasen tahrip edildi.
T-Rex (otomobil)
T-Rex, üç tekerlekli motosiklettir.
Şehiriçi kullanım içindir ve tek kişiliktir. Benzin ile hareket eder, 1994 yılında üretime başlanmıştır.
Ağırlığı; 410 kg, uzunluğu; 3,5 m, hızı; 225 km/h.
Liebherr T 282B
Dünyanın en büyük kamyonlarından biridir, dizel ve/veya elektrikle çalışır, madenlerde kullanılmak üzere tasarlanmıştır (2004). Altı tekerleklidir. 365 ton yük taşıyabilir.
Ağırlığı; 203 ton, uzunluğu; 14,5 m, hızı; 65 km/saattir.
Dönen Alçak Olsun
Dönen Alçak Olsun (albüm), Uğur Işılak'ın 1998 yılında piyasaya sürülen ve Türkiye'de dinleyicilerin beğenisine sunduğu yedinci albümdür. Yapımı Ulus Müzik tarafından üstlenilen eserdeki parçaların söz ve müzikleri Uğur Işılak'a aittir.
David Draiman
David Draiman (d .13 Mart 1973; Brooklyn, New York, ABD) ünlü ABD'li nu metal ve hard rock grubu Disturbed grubunun vokalistidir. Draiman, yapılan bir ankette "En İyi 100 Metal Vokalisti" arasından 42. sırada yer almıştır. Sanatçı, Disturbed'ün Indestructible albümünün ilk single'ı Inside the Fire'da bir kız arkadaşının intiharını ele almıştır.
"The Sickness" (2000)
"Believe" (2002)
"Ten Thousand Fists" (2005)
"Indestructible" (2008)
"Asylum" (2010)
"The Lost Children" (2012)
"Immortalized" (2015)
Atina (anlam ayrımı)
Doğan Holding
Doğan Holding veya Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş., Aydın Doğan ve ailesinin sahibi olduğu Adil Bey Holding'in bünyesinde bulunan ağırlıklı olarak medya ve enerji sektörlerinde iş yapan, 20 bine yakın kişinin istihdam edildiği Türkiye merkezli holding şirketidir.
Doğan Holding, çoğunluk hisselerini elinde bulundurduğu Doğan Yayın Holding çatısı altında Hürriyet, Posta, Radikal ve Fanatik gazetelerini yayınlamaktadır. Hürriyet, Hürriyet Daily News ve Radikal'i yayınlayan, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. ile Posta ve Fanatik'i yayınlayan Doğan Gazetecilik A.Ş. halka açık şirketler olarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda işlem görmektedirler. Türkiye'deki ulusal televizyon kanallarından Kanal D, CNN TÜRK, Dream TV, Slow Türk, Radyo D de Doğan Holding kuruluşlarındandır. 2007 yılında faaliyete başlamış olan dijital platform D-Smart da bir Doğan Holding girişimidir.
Doğan Holding, elinde bulunan Petrol Ofisi'nin yüzde 54.14'lük hissesini Avusturyalı OMV şirketine satmıştır.
Kamuoyunu Aydınlatma Platformu'na şu açıklamada bulunmuştur:
Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş., Ray Sigorta A.Ş. sermayesinde sahip olduğu ve şirketin sermayesinin yüzde 10'una karşılık gelen 1 milyar 370 milyon 698 bin 559 adet hissenin tamamının Vienna Insurance Group AG Wiener Versicherung Gruppe'ye (VIG), 2 adedinin TBIH Fi |
nancial Services Group N.V.'ye olmak üzere, toplam 22.907.030 dolar bedelle hisse devrinin tamamlandığını açıklamıştır.
Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş.'den, Kamu Aydınlatma Platformu'na (KAP) yapılan açıklamada, "Hisse bedelleri bugün, (22.907.030 dolar), nakden ve peşin olarak tahsil edilmiş, hesaplarımıza geçmiş ve hisse devirleri yapılmıştır. Hisse devri sonrasında, TTK ve VUK'a göre tutulan yasal (solo) kayıtlarımızda, yaklaşık 22,2 milyon TL tutarında "iştirak hissesi satış kazancı" oluşması beklenmektedir. SPK düzenlemeleri kapsamında UFRS'ye uygun olarak hazırlanan konsolide finansal tablolarımızda oluşacak "iştirak hissesi satış kazancı" ise ayrıca hesaplanacaktır" denildi.
Milliyet ve Vatan gazeteleri ile bu gazetelerin internet portalları, 2011 yılı itibarıyla Demirören&Karacan ortak girişimi olan DK Gazetecilik'e satılmıştır.
Idefix ve Prefix markalarının sahibi Elektronik Bilgi İletişim Hizmetleri Reklamcılık ve Ticaret A.Ş.’nin hisselerinin tamamı Doğan Müzik Kitap Mağazacılık Pazarlama A.Ş.’ye geçti. D&R, bu satın almayla en büyük mağazası olarak tanımladığı D&R online satış mağazasını büyütmüş oldu. Şirket, Prefix’i satın alarak online toptan satış kanalına da giriş yaptı. CD, kitap satış ve dağıtımı yapan www.idefix.com web sitesinin yıllık ziyaretçi sayısı 16 milyonu buluyor. www.prefix.com.tr web sitesinden ise toptan satış yapılıyor. www.idefix.com ve www.prefix.com.tr web siteleri üzerinden 2012 yılında yaklaşık 24 milyon TL net satış yapıldı. Bu satışın yüzde 56’sı 200 bin adet siparişle www.idefix.com web sitesi üzerinden gerçekleşti.
TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nun Petrol Ofisi hakkındaki raporunda, Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK), birleşme şartına dikkat çekerek, SPK'nın İş-Doğan A.Ş'den, teminatsız kalabilecek alacaklar için her tür ve miktarda teminatın derhal yerine getirileceğini garantisiyle Petrol Ofisi ile birleşip, borçlarını Petrol Ofisi'nin karına yükleyen İş-Doğan A.Ş'ın usulsüzlük yaptığı iddia edilmektedir.
Raporda hisse senetlerinin rehnedilmesinin kamunun alacağını tehlikeye attığı da belirtilmiştir. 05.06.2003 tarihinde Özelleştirme İdaresi'nin faiz hariç anapara alacağı 271.2 trilyon lira iken, İdare lehine rehnedilmiş hisselerin değerinin 261.5 trilyon lira olduğu vurgulanmıştır. 30.06.2003 tarihinde ise aynı orandaki hisselerin değerinin 236.3 trilyon liraya düştüğü belirtilmiştir.
Doğan Grubu bünyesinde incelemelerini sürdüren Maliye Bakanlığı denetmenleri 2005–2006 ve 2007 yıllarına ait incelemeleri sonucunda Doğan Yayın Holding’e 1.88 milyar TL vergi aslı, 1.88 milyar TL vergi zıyaı cezası, toplam 3 milyar 755 milyon TL ceza kesmiştir. Maliye Bakanlığı yılın ilk aylarında yine Doğan Yayın Holding’e 2006’daki Doğan TV hisselerinin yüzde 25’nin 375 milyon Euro’ya satışını 2007’de yapmış gösterip vergi kaçırdığı gerekçesiyle 826 milyon lira ceza kesmiştir.
Cezanın temelinde DYH'nin 26 Aralık 2006'da Alman Axel Springer AG'ye yüzde 25'lik yasal ortak olma sınırını aşması bulunmaktadır. DYH'ye bağlı Doğan TV'nin içindeki şirketlerin, sırasıyla D Yapım, D Prodüksiyon ve Alp Görsel aracılığıyla şirket silsilesinin artırıldığı, ardından Doğan TV'nin Axel Springer AG'ye devredildiği Maliye Bakanlığı müfettişleri tarafından tespit edilmiştir.
Gecikme faiziyle birlikte 4 milyar 823 milyon lirayı bulan vergi cezası ve teminat talebi gruba bağlı şirketlere ilgili vergi daireleri tarafından ayrı ayrı tebliğ edilmiştir. Halkalı Vergi Dairesi, Doğan TV Holding AŞ, Alp Görsel İletişim Hizmetleri AŞ'ye, Kocasinan Vergi Dairesi Müdürlüğü de Doğan Prodüksiyon Hizmetleri AŞ ve Doğan TV Holding AŞ'ye 24 Eylül 2009'da tebligat göndermiştir.
Sabah Gazetesi'nin 07.10.2009 tarihli haberine göre, şirketin mali müşaviri N.T. ve mali danışmanı N.G. yürütmeyi durdurma davasının açıldığı 2 Ekim Cuma günü İstanbul Vergi Mahkemesi'nde 8 saat süren görüşmeler yapmış ve ikilinin kesilen cezalara karşı açtığı davaları, hedefledikleri mahkemelere düşürmek için görevli personele bayram harçlığı adı altında ödeme yaptığı belirtilmiştir. Doğan Grubu'nun bugüne kadar açtığı 60 davanın büyük bölümünün aynı mahkemelere düştüğü ve 6. Vergi Mahkemesi'nin bu süreçte ön plana çıkartılması bu iddiayı kuvvetlendirici bir unsur olarak gösterilmiştir.
Doğan Yayın Holding, Doğan Holding bünyesinde bulunan gazete, dergi, kitap, radyo ve televizyon yayıncılık, yapımcılık, basım, dijital medya, dağıtım, perakende ve alternatif telekom alanlarında faaliyet gösteren bir şirkettir. 1997 yılında kurulmuştur. 26 Ağustos 2014 yılında Doğan Holding ile birleşmesiyle sonucu sona ermiştir.
Kaynak: Doğan Yayın Holding
Anthrax
Anthrax, New York City merkezli, ilk albümünü 1984'te çıkarmış olan Thrash Metal grubudur. Grup 1980'lerin thrash metal sahnesinde oldukça popülerdi. Thrash Metal'in Big Four ismiyle adlandırılan, 4 büyük grubundan biridir. (Megadeth, Metallica, Slayer)
Anthrax 1981 yılında Scott Ian ve Dan Lilker adında iki gitarist tarafından kuruldu. Grubun adını biyoloji ders kitaplarında anlatılan bir hastalıktan aldılar, çünkü telaffuzu onlara yeterince kötü gelmişti. John Connelly de onlarla beraber çaldı fakat hiçbir zaman grubun bir üyesi olmadı. John Connelly grup ile beraber birçok şova katıldı fakat sonunda Dan Lilker ile birlikte 1984'te Nuclear Assault grubunu kurarak ayrıldı. Anthrax'ın ilk kadrosunda bateride Dave Weiss, basta ise Kenny Kushner de bulunuyordu. Kushner, grubun gereksinimlerini karşılayamayacağını düşünerek ayrıldı ve yerine Paul Kahn katıldı. Paul Kahn da fazla kalamadı. Onun yerine Dan Lilker basgitarı üstlendi ve Greg Walls gruba lead gitarist olarak katıldı. Geçici olarak vokalistlik yapan, Scot Ian'ın 14 yaşındaki kardeşi Jason Rosenfeld'in yerine de vokale Neil Turbin geçti. Bir süre sonra da Weiss'in yerine Greg D'Angelo geldi.
Neil Turbin, gruba 1982 Ağustos'unda katıldı ve iki hafta sonra 12 Eylül 1982'de Great Gildersleeves'da çaldılar. Bu kadro ile Temmuz 1982'de NWOBHM soundunda bir demo kaydettiler. 1983'ün yazında Greg Walls ayrıldı. Yerine Bob Berry dahil oldu. Berry kısa bir süre sonra ayrıldı ve yerine New Jersey'li thrash grubu Overkill'den Dan
Spitz geldi. Spitz ile beraber ikinci bir demo kaydedildi. Eylül'de Charlie Benante, Greg D'Angelo ile yer değiştirdi. Bu kadro ile "Soldiers of Metal" 7" teklisi Manowar'dan Ross the Boss yapımcılığında piyasaya çıktı. Bu tekli grubun Megaforce Records ile bir anlaşma yapmasını sağladı. 1983'ün sonlarına doğru ilk albümleri "Fistfull of Metal"'i kaydettiler. Ultra hızlı rifflerle dolu thrash ve speed metal arası soundları büyük ilgi gördü. Grubun şarkı sözleri de şeytan, cadı gibi abuk subuk uçuk temalar yerine günlük hayatın problemlerinden oluşuyordu. Ocak 1984'te piyasaya sürüldü ve bunu bir Amerika turu takip etti. Bu tur sırasında Danny Lilker ve diğer grup elemanları arasında bazı gerginlikler oluşmaya başladı. Sonrasında ayrıldı ve John Connelly ile birlikte Nuclear Assault'u kursu. Greg D'Angelo da 1984'te White Lion'a katıldı.
Charlie Benante'nin yeğeni Frank Bello, Lilker'ın yerine basgitarist olarak gruba dahil oldu. Kısa bir süre sonra, 1984 Ağustos'unun sonlarına doğru Neil Turbin, hayran kitlesine karşı gösterdiği ukala tutum yüzünden gruptan kovuldu. Matt Fallon (Skid Row'un Sebastian Bach'tan önceki vokalisti) geçici olarak vokali üstlendi.
Bir şans eseri, (müzik firmalarıyla aynı adı taşıyan) Megaforce grubunun vokalisti Joey Belladonna ile tanıştılar ve zar zor kadrolarına dahil ettiler. Joey Belladonna, 27 Şubat 1985'te grupla beraber ilk konserine çıktı ve Armed and Dangerous" adlı EP'yi kaydettiler. Bu EP Island Records'un oldukça dikkatini çekti ve grup Megaforce’u bırakıp bu şirkete geçti. Aynı yıl Anthrax'ın yeni albümü "Spreading the Disease" piyasaya çıktı ve bunu Amerika ve Avrupa turu izledi. Takip eden albüm "Among the Living", 1986'da kaydedildi ve Ocak 1987'de piyasaya çıktı. Albüm Anthrax için büyük bir sıçrama oldu. Çünkü parçalar sadece müzikal anlamda değil, şarkıların temaları olarak da hayli şaşırtıcıydı. “Among The Living” şarkısı Stephen King’in The Stand kitabından, “I am the Law” parçası Judge Dredd adında bir çizgi roman karakterinden, “Efilnikufesin N.F.L” parçası ise Blues Brothers lideri John Belushi’nin aşırı dozdan ölümünden esinlenmişti. "Indians" ve "Caught in a Mosh" bugün hala Anthrax'ın klasikleri arasında anılır. Aynı zamanda bu albüm, albümün çıkışından altı ay kadar önce hayatını kaybeden eski Metallica basçısı Cliff Burton'a adanmıştır. Bu başarılı albümden sonra Metallica ve
Metal Church ile bir Avrupa turnesine çıktılar.
12 Eylül 1988 tarihinde “State of Euphoria” albümü çıktı. Albümde Anthrax’ın “Make Me Laugh”, “Schism”, “Antisocial”, “Now It’s Dark” gibi en sevilen parçaları bulunuyordu. Orijinali bir Fransız heavy metal grubu Trust'a ait olan "Antisocial" şarkısı MTV'nin rotasyonuna girmiş ve devamlı çalınmaktaydı. 1989’un sonlarında yeni albümleri “Persistence Of Time” için çalışmaya başladılar. Albüm 1990’da çıktı. Albümün soundu önceki Anthrax albümlerine göre daha ciddi ve olgundu.
1991'de "Attack of the Killer B's" EP'si kaydedildi. EP'de "I'm the Man"'in yeni bir versiyonu ve "Bring the Noise" coveri da bulunuyordu. Vokalde Scott Ian bulunmaktaydı. Kısa bir süre sonra Joey Belladonna, Anthrax'a olan ilgisini kaybettiği gerekçesiyle gruptan çıkarıldı. Gruba henüz dağılmış olan Armored Saint grubundan John Bush dahil edildi. Bush on yıl önce Metallica tarafından kendilerine katılması için davet edilmiş fakat o Armored Saint'de kalmayı tercih etmişti. Bu sırada grup Island Records ile yollarını ayırdı ve Elektra Records ile anlaşarak 1993'te "Sound of White Noise" albümünü piyasaya sürdü. Albümde eski thrash metal soundu ile yeni grunge akımı etkileri hissedilmekteydi. Buna rağmen albüm oldukça pozitif eleştiriler aldı. Albüm listeler en üstten giren Anthrax albümü oldu. Billboard 200 listesine 7. sıradan girdi.
"Sound of White Noise" ile "Stomp 442" arasındaki dönemde gitarist Dan Spitz gruptan ayrıldı. 1995'te grup "Stom |
p 442"'yi piyasaya sürdü. Spitz'in ayrılmasından dolayı lead gitarda bazı şarkılarda Paul Crook ve bazı şarkılarda ise Pantera'dan Dimebag Darrell vardı. Stomp 442, aslında iyi bir albüm olmasına rağmen Elektra'nın ilgisizliği ve promosyon yetersizlikleri yüzünden istenilen başarıyı sağlayamadı ve Anthrax Elektra ile olan anlaşmasını sona erdirdi. Öte yandan Stomp 442, kapağında geleneksel Anthrax logosu olmayan ilk albümdür. Anthrax, bağımsız bir şirket olan Ignition Records ile anlaştı ve 1998'te "" albümünü çıkardı. Bir önceki albümde olduğu gibi lead gitarlar Crook ve Darrel tarafından paylaşılmıştı. Aynı zamanda Phil Anselmo da konuk sanatçı olarak katkıda bulundu. Fakat ne yazık ki albümün çıkışından hemen sonra yapımcı şirket iflas etti ve kapandı. Albümü piyasada bulmak oldukça zordu. Bu da albümün başarısını engelledi. Tekrar toparlanan grup Beyond Records ile anlaşarak greatest hits albümü "Return of the Killer A's"'i çıkardı.
2001'de Amerika Birleşik Devletleri'nde "şarbon saldırıları" sırasındaweb sitelerinin içeriğini değiştirerek, halkın kolay bir şekilde web tarayıcılarının adres satırına anthrax.com yazarak, hastalık ile ilgili bilgi alabilmelerini sağladılar.
2001'de yeni gitarist Rob Caggiano gruba katıldı ve iki yıl sonra 9. stüdyo albümleri olan "We've Come for You All"'u Sanctuary Records etiketi ile piyasaya sürdüler.
2004 yılının başında tekrar stüdyoya girerek "The Greater of Two Evils" için çalışmaya başladılar. Albümün içeriği grubun erken dönemdeki çalışmalarının şu andaki kadrosu ile stüdyoda canlı olarak kaydedilmesiyle oluşturulmuştu. Albümden kısa bir süre sonra basçı Frank Bello, Helmet grubuna katılacağı için gruptan ayrılacağını açıkladı ve yerine turlarda çalmak üzere Fates Warning ve Armored Saints üyesi Joey Vera katıldı.
1 Nisan 2005'te grup Scott Ian, Charlie Benante, Dan Spitz, Joey Belladonna ve Frank Bello'dan oluşan "Among the Living" kadrosunun tekrar bir araya geldiğini açıkladı. Bu kadro ile bir turneye çıktılar. Turne sonunda herkes bu kadrodan yeni bir albüm bekliyordu. Fakat 24 Ocak 2007'de Scott Ian Blabbermouth.net'e bir mesaj yolladı,
Sonunda çalışmaya dönüyoruz. Şikago'ya çalışmaya ve kayıt yapmaya gidiyoruz. [...] Bir sorun var... vokalist yok. Biz bu tur sırasında teklifimizi yaptık ve doğrudan destek olduk fakat Joey [Belladonna] daha fazla devam etmek istemediğini belirtti. Birleşme bitti. Bu işi yapmaya çalıştık fakat sanırım bir problem var. [...] Biz denedik ve sonunda Joey kararını verdi.
Bu duyurudan sonra John Bush'un dönüşüyle ilgili spekülasyonlar başladı. 7 Şubat'ta Bush, Anthrax'a tekrar dönmeye hazır olmadığını açıkladı. Mayıs 2007'de Scott Ian, Anthrax'ta kim şarkı söyleyecekse Haziran sonuna kadar belli olacak dedi fakat Aralık ayına kadar belli olmadı.
10 Aralık 2007'de grubun yeni vokalisti duyuruldu. Yeni vokalist Dan Nelson oldu. Aynı sıralarda Rob Caggiano'nun da tekrar lead gitarist olarak döndüğü duyuruldu.
28 Mayıs 2008'de Anthrax 19 aydan beri ilk şovuna Şikago'da The Double Door'da çıktı. 17 Ağustos 2008'de Güney Kore'de ilk kez çaldılar. 22 Aralık 2008'de aylık Food Coma köşesinde Scott Ian, yeni albüm için 4 Kasım'dan beri stüdyoda olduklarını açıkladı.
7 Mart 2009'da Anthrax Iron Maiden'ın ön grubu olarak kariylerinde ilk defa Bogota, Kolombiya'da çaldı. 21 Temmuz 2009'da menajer Izvor Zivkovic, Dan Nelson'un sağlık sorunları
sebebiyle gruptan ayrıldığını açıkladı.
3 Eylül 2009'da John Bush'un Japonya'daki Loud Park '09 festivalinde Anthrax'la beraber olacağı açıklandı. Avustralya'da Soundwave 2010 festivalinde de vokallerde John Bush vardı.
Anthrax büyük dörtlünün (Metallica, Megadeth ve Slayer) bir parçası olarak Sonisphere 2010 festivaline katılacağını açıkladı. Bu dört büyük grubun ilk kez aynı sahneyi paylaşması anlamına geliyordu.
Joey Belladonna'nın yaz 2010 gösterileri ve yeni albüm için gruba geri döndüğü belirtildi.
Anthrax, 16 Haziran 2010'da Metallica, Megadeth ve Slayer ile varşova, Polonya'daki Bemowo Havaalanında sahneye çıktı. Bu Sonisphere festivalinin ilk konseriydi. Bu konseri 22 Haziran 2010'da Sofya, Bulgaristan takip etti. Sofya konseri sinemalarda HD olarak canlı yayınlandı. Grup 26 Haziran'da Bükreş, Romanya'da ve 27 Haziran 2010'da da İstanbul, Türkiye'de sahneye çıktı.
Uzun Yürüyüş (roket)
Uzun Yürüyüş, Çin yapımı taşıyıcı tipi roket serisinin adı.
1994 yılından bu yana on kez fırlatılmıştır, Uzun Yürüyüş-2F roketi, insanlı uzay uçuşu için özel olarak tasarlanıp üretilmiştir.
Diyaliz
Diyaliz, böbrek yetmezliği olan kişilerde, vücutta biriken fazla sıvı ve atık maddelerin yarı geçirgen bir membran (zar) aracılığıyla temizlenmesi işlemidir.
Diyaliz tedavisinin iki farklı türü vardır;
Diyaliz teknolojisinde sağlanan gelişmeler diyalize girenlerde öncelikle yaşam süresini uzatmış daha sonra da yaşam kalitesinin artması sağlanmıştır. Türkiye'de de 2005 sonu istatistiklerine göre yaklaşık 35.000 kişi yaşamlarını diyaliz tedavisiyle sürdürmektedir.
Santrifüjleme ile ayrılamayan, çökmeyecek kadar çok küçük tanecikleri (kolloitler, çapları 1-100 nm arasında değişen tanecikler) içeren sıvı-katı karışımları ayırmak için "diyaliz" işlemi uygulanır.
Diyalizde kan, delik çapları 1-5 nm olan selofan, hayvan derisi, parşömen gibi süzgeç görevi gören yüzey alanı genişyarı-geçirgen bir zar kullanılır. Bu zardaki deliklerden küçük moleküller geçebilirken daha büyük ve gerekli moleküller (proteinler veya kolloidler) geçememektedir.
Tıpta, hemodiyaliz, fistül, greft ya da kateter adı verilen uygun bir vasküler giriş yolu kullanılarak hastadan alınan kanın, bir makina ve pompa yardımıyla diyalizör adı verilen bir süzgeçten (yapay böbrek) geçirilirken sıvı ve solüt içeriğini düzenleyerek hastaya geri verilmesine verilen addır. Genelde haftada 3 kez 4 saat süren seanslar şeklinde uygulanır.
Periton diyalizi, hastanın karın boşluğuna küçük bir ameliyat ile yerleştirilen, ince, yumuşak, silikondan yapılmış kalıcı bir tüp (kateter) aracılığı ile verilen özel olarak hazırlanmış bir solüsyon ile, hastanın kendi karın zarı ("periton") kullanılarak hastanın kanının zararlı maddelerden arındırılması ve vücuttaki sıvı dengesinin sağlanması işlemidir.
Periton diyalizi esnasında hazırlanmış olan bu özel solüsyon karın boşluğunda 4 ila 6 saat arası bekletildikten sonra yeni ve temiz solüsyonla değiştirilir. Bu bekleme süresi boyunca hastanın kanında bulunan üre, kreatin gibi vücuttan atılması gereken maddeler ve vücutta biriken fazla sıvı solüsyona geçer. Bu solüsyonun karın boşluğu içine verilmesi ve tekrar geri alınması işlemi herhangi bir makina aracılığı ile değil yer çekimi kuvveti kullnılarak yapılır. Bu tip diyaliz işlemine sürekli ayaktan periton diyalizi (SAPD) denir.
Böbrek yetmezliği çeken hastaların belirli zamanlarda bağlanmak zorunda kaldıkları suni böbrek makinesine verilen addır.
İki tüpten oluşan bu makinenin tüplerinden biri hastanın bileğindeki atardamarına, diğeri ise toplar damarına bağlanır. Tüpün içerisinde kanın düzenli akışını sağlayan iki pompa bulunur. Hastanın zararlı maddelerle kirlenmiş kanı birinci tüple alınır ve diyaliz solüsyonunun içinden geçirilerek bu zararlı maddelerden arındırılır. Daha sonra temizlenen kan diğer tüple yeniden damara verilerek diyaliz işlemi sonuçlanmış olur. Fakat diyaliz makinesi kalıcı tedavi sağlamaz.
TCG Gayret (D-352)
TCG "Gayret" (D-352), Türk Deniz Kuvvetleri'nde 22 yıl kullanılmış, Gearing sınıfı bir muhrip. Türkiye satın almadan önce USS "Eversole" (DD-789) ismiyle ABD Deniz Kuvvetleri'nde kullanıldı. Geminin ikinci ismi 1915-1942 yılları arasında yaşamış, Midway Savaşında hayatını kaybetmiş olan donanma pilotu Teğmen John T. Eversole'un adından gelmektedir.
"Eversole" 8 Ocak 1946'da Todd-Pacific Shipyards şirketi tarafından, ölen Teğmen Eversole'un annesi S. R. Eversole sponsorluğunda suya indirilmiş, 10 Mayıs 1946'da B. P. Ross komutasında göreve başlamıştır.
"Eversole", ana limanı olan San Diego Donanması Limanı'na Kore Savaşı'nın ilk zamanları olan 6 Ekim 1946'da varmıştır. Çin ve Japonya'da devriye görevi yapmıştır. 1 Mayıs 1950'de San Diego'dan ayrılmış ve 8 Şubat 1951'de dönmüştür. Kuzey Kore hedeflerine hava saldırısında bulunmuştur.
Kore Savaşı'ndaki ikinci seferi 27 Ağustos 1951'den 10 Nisan 1952'ye dek sürmüştür. "Eversole" Hungham, Wonsan ve diğer hedef nokatalrına bombardıman yapmış, Kanada, Birleşik Krallık, Hollanda, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore gibi diğer ülkenin gemileriyle birlikte refakat ve koruma görevlerinde bulunmuştur. 17 Kasım 1952'den 29 Haziran 1953'e kadar rutin görevlerde bulunmuştur.
1954'den 1962'ye dek "Eversole", Uzak Doğu'ya yıllık seferlerde bulunmuştur. Tayvan, Japonya ve Filipinler'de devriye görevi yapmıştır. 1957 ve 1958'de Avustralya'ya gitmiş ve barış gücü harekâtlarına katılmıştır.
Görev ve tatbikatlar boyunca sık sık kuzeybatı Pasifik limanları ve Hawaii Adalarını ziyaret etmiştir.
11 Temmuz 1973'te, "Eversole" Türkiye'ye satılmış ve Türk Deniz Kuvvetleri'nde TCG "Gayret" (D-352) ismi ile göreve başlamıştır.
"Gayret" 1995 yılında emekliye ayrılmıştır. 20 Ağustos 1997 tarihinde Türkiye'nin ilk müze gemisi olarak hizmete açılmıştır.
"Eversole" Kore Savaşı'nda gösterdiği başarılardan dolayı yedi ödül almıştır.
Arif Erdem
Arif Erdem (d. 2 Ocak 1972, İstanbul), Türk eski millî futbolcu, teknik direktör.
Arif Erdem 2 Ocak 1972 yılında Makedonya, Kumanova göçmeni Arnavut kökenli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Futbola Zeytinburnuspor'da başlayan Arif, 1991 yılında transfer olduğu Galatasaray'da sembol isim haline gelmiş ve 2000 yılındaki efsanevi Galatasaray kadrosunun içinde yer almıştır. Evli ve bir erkek bir kız olmak üzere 2 çocuk sahibidir.
Küçük yaşta futbola ilgi duyan Arif, amatör olarak futbola başladığı Zeytinburnuspor'da kısa sürede profesyönelliğe yükselerek 1991 yılında Galatasaray'a transfer oldu. Galatasaray'a geldiğinde 19 yaşında olan Arif, Karl Heinz Feldkamp yönetimindeki gençleştirilmiş takımın içinde kısa sürede kendine yer buldu.
|
Galatasaray'ın 1993-94 sezonunda o zamanlar yeni bir uygulama olan UEFA Şampiyonlar Ligi'nde elemelerinde karşılaştıkları İngiltere'de oynanan Manchester United maçında gösterdiği performans ve attığı gol ile takımının Şampiyonlar Ligi'ne katılan ilk Türk takımı olmasında önemli rol oynadı ve Avrupa'da gelecek yıllara damga vuracak futbolcular arasında gösterildi.
1993 yılında Karl Heinz Feldkamp yönetimindeki Galatasaray ile katıldıkları bütün kupaları alarak rekor kırmış oldular.
1996 yılında Fatih Terim'in Galatasaray'ın teknik direktörü olması ile yeni oluşturulan sistemde kilit isimlerden biri oldu. Arka arkaya elde edilen şampiyonluklar ve Avrupa başarıları sonunda 2000 yılında UEFA Kupası'nı kazanan takımın içinde yer aldı.
UEFA Kupası zaferi ile Avrupa'dan gelen teklifler neticesinde millî takımdan arkadaşı Tayfun Korkut ile birlikte İspanya'nın Real Sociedad takımına transfer oldu. Burada gerek yaşam tarzı, gerekse dil problemi yaşamasından ötürü yarım sezon oynadığı Real Sociedad'tan ayrılarak eski takımı Galatasaray'a dönüş yaptı.
Dönüş yaptığı Galatasaray forması ile 2001-2002 sezonu gol krallığını attığı 21 golle birlikte İlhan Mansız ile paylaştı. İkinci Galatasaray serüveni ile birlikte takımda abilik görevi üstlenerek, burada iki şampiyonluk daha yaşayan Arif, aktif futbol hayatına Galatasaray'da veda etmiştir.
Galatasaray'da gösterdiği üstün başarılar neticesinde önce Türkiye U-21'in daha sonra da Türkiye millî futbol takımının değişmez isimleri arasında yer aldı. Millî takımda bulunduğu süre içinde 60 kez millî olan Arif, millî forma altında 11 gole imza attı.
Fatih Terim yönetimindeki Türkiye U-21 ile 1993 yılında katıldıkları Akdeniz Oyunları'nda şampiyonluk elde eden takımda gelecek vadeden oyunculardan biriydi.
1996 yılında düzenlenen ve Türkiye'nin ilk katıldığı Avrupa şampiyonası olan EURO 96'ya katılan takımın için yer aldı.
Daha sonra Mustafa Denizli yönetiminde 2000 Avrupa Futbol Şampiyonasına katılan millî takım ile birlikte Çeyrek Final oynayan takımda görev aldı.
2002 yılında Şenol Güneş'in başında bulunduğu millî takımında vazgeçilmezlerinden olan Arif, 2002 yılında Japonya ve Güney Kore'de düzenlenen FIFA Dünya Kupası'nda dünya üçüncülüğü elde eden takımda görev alarak millî forma ile son kez resmi bir turnuvaya katılmış oldu.
Ağustos 2006 itibarıyla İstanbul Başakşehir'de Galatasaray'dan tanıdığı Abdullah Avcı'nın yardımcılığına geldi. Bu görevinde başarılı olup takımının Bankasya 1. Lig'den Süper Lig'e çıkmasına katkısı oldu. 5.5 yıl Abdullah Avcı'nın yardımcılığını yaptı, 17 Kasım 2011'de Abdullah Avcı'nın görevinden ayrılıp Türkiye millî futbol takımının başına geçmesinden sonra İstanbul Başakşehir'de teknik direktörlük görevine getirildi.
2011-2012 sezonunda İstanbul Başakşehir'in başında ligi altıncı sırada bitiren ve Süper Final Avrupa Grubu'nu 3. sırada tamalayan Erdem, 14 Mayıs 2012 tarihinde kulübüyle karşılıklı anlaşarak yollarını ayırmıştır.
Arif Erdem 2012-13 sezonu öncesi Temmuz ayında Denizlispor'un başkan adayı olan Süleyman Urkay tarafından kulübün başına teknik direktör olarak getirilmek için görüşmelere başlanmıştır.
FETÖ/PDY soruşturması kapsamında Hakan Şükür, İsmail Demiriz ve Uğur Tütüneker ile birlikte örgüt üyeliği iddiasıyla hakkında gözaltı kararı verilmiştir. Arif Erdem ise daha önce yaptığı açıklamalarda "(..)"Yüce Türk Adaleti önünde hesap vermesini en çok ben isterim!! Hiçbir terör örgütü ile vatanıma ve milletime zerre miktar zarar verebilecek bir oluşumun içerisinde olmadım, olmam da asla mümkün değil."" ifadelerini kullanmıştır. Gözaltı kararından bir gün sonra ise basına yansıyan haberlerde Arif Erdem'in 23 Temmuz tarihinde İpsala Sınır Kapısı üzerinden Yunanistan'a gittiği belirtilmiştir.
14 Temmuz 2017 tarihinde çıkan KHK ile Hakan Şükür ile birlikte kendisine verilen tüm madalyalarının geri alınmasına karar verildi.
Yeşil Hilal
Yeşil Hilal, Amerika Birleşik Devletleri'nin Soğuk Savaş döneminde, güneyindeki bağımsız Müslüman ülkeler ve birlik üyesi Türk ve Fars asıllı Müslüman ülkelerdeki İslamcı duyarlılıkları kullanarak Sovyetler Birliği'ni zayıflatma stratejisi.
Afganistan'ın 1979 yılında Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi ardından bu strateji, güç ve önem kazanmıştır. Afganistan'da ABD'nin yoğun silah ve eğitim desteği ile sürdürülen yıpratma savaşı, Sovyetler Birliği'ni askeri ve ekonomik olarak güç durumda bırakırken, Türk ve Fars asıllı Sovyet Cumhuriyetleri'nde İslamcı eğilimler güç kazanmıştır.
Afganistan'daki savaş sırasında, El-Kaide yapılanmasının unsurları daha sonra örgütlenmek üzere, bir araya gelmişlerdir. Usame bin Ladin, bu dönemde güçlü bir Suudi müteahhit olarak gittiği Afganistan'a yığdığı iş makineleri ile lojistik destek amaçlı yollar ve korunma amaçlı sığınaklar inşa etmiştir.
Arius
Arius (; 256 - 336), İskenderiye'de Baucalis Kilisesi'nde görev yapmış Libya kökenli çileci Hristiyan bir din adamıdır. Tanrı'nın doğası hakkındaki öğretisi, Baba'nın Oğul üzerindeki kutsallığının altını çizmesi, ve teslis inancına muhalefeti, 325 yılında Roma İmparatoru Konstantin tarafından toplanan Birinci İznik Konsili'nde onu ana konu haline getirmiştir.
İmparatorlar Licinius ve Konstantin, Roma İmparatorluğu'nda zamanın Hristiyanlığını meşru ve resmi hale getirdikten sonra, yeni tanınan Katolik Kilisesi tek ve berrak teoloji arayışına girdi. İskenderiyeli Athanasius'da aralarında olduğu Teslis savunucuları, Arius ve Aryanizm'i, Tanrı Baba ile Nasıralı İsa'nın "aynı mahiyetten" eş-tözlü ve eş-ebedi/ezeli olduklarını söyleyen denklik üzerine kurulu Teslis inancı Kristolojisi ile aynı fikirde olmayanları tanımlamakta kullanmışlardır.
Arius'un teolojisini destekleyen bütün yazılar ortadan kaldırılmış veya gizlenmiş olsalar da, karşı olanların yazıları Arius'un teolojisini "Baba Tanrı"nın, "Oğul"dan önce var olduğu bir dönem olduğu şeklinde tanımlamaktadır. Birlikte hareket eden tüm muhalefete rağmen, 'Arian' ya da teslis karşıtı kiliseler, Gotlar arasında ve Alman krallıklarında, Avrupa ve Kuzey Afrika'da yaşamışlardır. Beşinci ve yedinci yüzyıllardan sonra askeri fetihler ile bastırılmışlar ya da kraliyetler gönüllü olarak Katolik inancına dönmüşlerdir.
"Aryanizm" isim olarak öğretinin kaynağının Arius olduğuna işaret etse de, Oğul'un Baba ile kesin ilişkisi üzerine tartışma Arius ile başlamamıştır. Bu konu, onun gelişinden onlarca yıl tartışılmıştır, Arius, ihtilafı toparlamış ve İzmitli Eusebius gibi "Arian" destekçileri uzun erimde daha etkili kanıtlıyabilecekleri kilise çapındaki izleyicilere taşımıştır. İzmitli Eusebius, Kayseryalı Eusebius ile karıştırılmamalıdır. Gerçekten bazı sonradan gelen "Arian" destekçileri bu ismi öğretilerinin kendileri ile ilişkili olmadıklarını beyan ederek, inkar etmişlerdir. Arius ve hasımları arasındaki tartışma bu konuyu teolojik olarak öne getirmiş ve Arius'un ilan ettiği doktrin onun tarafından oluşturulmasa da "onun" olarak kullanılmıştır.
Arius'un hayatını ve doktrinini anlatmak onun hiçbir orijinal yazması günümüze gelmediği için oldukça zor bir iştir. İmparator Konstantin, Arius hala yaşarken, hepsinin yakılmasını emretmiştir, bu temizlikten arta kalanlar ise Ortodoks muhalifleri tarafından yok edilmişlerdir. Bu çalışmalara, Onu "Kafir" olarak ilan eden kilise adamlarının yazmalarında yapılan alıntılarda yaşamaktadır. Bu, hepsi olmasa da bazılarının güvenilirliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır.
Arius, muhtemelen Antik Libya'dan Berberi kökenlidir. Babasının adı Ammonius'tur. Arius'un, Aziz Lukianos'un hocalığında Antakya'da tefsir okulunda öğrenci olduğuna inanılmaktadır. İskenderiye'ye döndüğünde, Arius, Roma zulmünden korkup Hristiyanlığı red edenlerin geri kabulü ile ilgili tartışmada Likopolisli Meletius'un tarafını tutan tek kaynağa göre, Meletius'un himayesinde diyakoz olarak atanmıştır. 311 yılında Meletius'u desteklediği için piskopos Peter tarafından aforoz edilmiştir, fakat Peter'in ardılı Achillas yönetiminde, Arius komünyona tekrar kabul edilmiş ve 313 yılında İskenderiye'nin Baucalis bölgesine papaz olarak atanmıştır.
Rakipleri tarafından karakterine çok seyrek dil uzatılsada, Arius, kişisel çileci başarıları olan, saf ahlak ve inanış sahibi olarak ortaya çıkar. Arius'un rakibi Salamisli Epiphanius'u yorumlayan Katolik Kilisesi tarihçisi Warren H. Carroll onu ""uzun ve sade, ayırt edilen ve parlak hitaplı. Kadınların çok sevdiği, güzel davranışlarla etlileyen, çileci görünümü dokunan. Düşünsel üstünlüğünün aurası ile insanları etkileyen"" olarak tanımlamaktadır.
Arius ayrıca rakipleri tarafından kafir olarak tanımlanırken aşırı liberal ve teolojisini gevşetmekle suçlanmıştır. Fakat bazı tarihçiler Arius'un oldukça muhafazakar olduklarını belirtirler, ve kendi bakışına göre Hristiyan Teolojisinin nasıl bu kadar rahat Yunan Pagan Felsefesi ile karıştırılmasından ızdırap duyduğunu belirtirler.
Arius, dördüncü yüzyılın Hristiyan dünyasını sarsan ve kilisenin ilk Ekümenik konsil'in toplanmasına neden olan büyük teolojik ihtilafta olan Arian İhtilafı'nda rolü nedeniyle çok önemli yer tutar. Bu ihtilafın merkezinde Tanrının oğlunun doğası ve Onun Tanrı Baba ile olan kesin ilişkisi yer alır.
Teslis savunucu tarihçi Konstantinopolisli Socrates, İskenderiye Piskoposu olarak Achillas'ı takip eden İskenderiyeli Aziz Alexander'ın Baba ile Oğul'un benzerliği ile ilgili vaaz verdiğinde adının ihtilafa çekilmesine Arius'un ateşlediğini bildirir. Arius'un Alexander'ın konuşmasını Sabellianism'in canlanması olarak yorumlamıştır, konuşmayı kınamış ve sonra ""eğer Baba Oğlu başlatmışsa, Baba yaratılışın başlangıcında var ise ve bu kanıta dayanarak, Oğul'un olmadığı bir zaman vardır. Sonuçta mantıksal olarak şu sonuca ulaşılır ki: Onun "[Oğul]" kendi mahiyeti hiçliktendir"" Bu yorum Arius'un doktrininin temelini oluşturur.
Konstantinopolisli Socrates, Arius'un düşüncelerinde Hristiyan babası şehit Aziz Lukianos'un öğretilerinin etkileri olduğuna inanır. Arius'un patriği İskenderiyeli Aziz Alexander, Konstantinopolis Patriği Alexander'a yazdığı mektup |
ta, Arius'un Lukianos'un teolojisinden türettiğini yazmıştır. Alexander'ın mektubunun hızlı amacı, Arius'un yaydığı doktrinleri şikayet etmektir, fakat Alexander'ın Arius'a karşı kafirlik suçlaması bulanıktı ve diğer otoriteler tarafından desteklenmedi. Ayrıca Alexander'ın mektubunun o günlerin diğer polemikçilerinin çoğunda olduğu gibi oldukça ağzı bozuk bir dili vardı. Üstelik, Alexander'ın kendisi bile Lukianos'u Arianizmi desteklemekle suçlamadı, yerine Lukianos'u kafir eğilimleri "ad invidiam" olmakla suçlamıştır ki bu da açıkça, ona göre, öğrencisi Arius'a geçmiştir.
Rus tarihçi Alexander Vasiliev, Lukianos'u "Arius'tan önce Arius" olarak tanımlamıştır.
Üçüncü yüzyıl Hristiyan alimlerinin çoğu gibi, Arius, geniş şekilde ilk büyük Hristiyan teoloğu olarak kabul edilen Origenes'in yazılarından etkilenmiştir.
Fakat, Arius'un "Logos" üzerine Origenes'in teorilerini destek olarak kullanması, bu ikilinin her konuda aynı fikirde olması anlamına gelmez. Arius açıkça, "Logos"un başlangıcı olduğunu ve Oğul'un ezeli olmadığına inanır. Karşıt olarak, Origenes, Oğul'un Baba'ya olan ilişkisinin başlangıcı olmadığına ve Oğul'un "ezeli üretildiğine" inanmaktaydı.
Arius, Origenes'in doktrinine itiraz etti, kendiside Lukianos'un öğrencisi olan İzmitli Eusebius'a yazdığı mektupta bunun hakkında şikayet etmiştir. Diğer taraftan, bu noktada Origenes ile aynı fikirde olmasa da, Arius, "Logos"un Baba'dan farlı muhteviyattan olduğunu ve Baba'nın iradesi ile yaratıldığını belirten ifadeler içeren Origenes'in yazılarında teselli bulmuştur. Ancak, Origenes'in teolojik spekülasyonları sıklıkla herhangi bir tartışmayı bitirmekten çok derinleştiridi, hem Arius hem de muhalifleri tartışmaları sırasında bu zamanının saygı duyulan teoloğunu otoritesine başvurabilmişlerdir.
İlk olarak, İskenderiye piskoposu Alexander, Arius hakkında ne yapacağı konusunda emin olmamış gibi görünür. Arius'un sorduğu soru iki kuşak önce çözümsüz olarak bırakılmıştı; eğer bir manada karar verilse, bu karar "homoousion" (Arius'a muhalif Athanasius ve teslis taraflarlarınca benimsenen Baba, Oğul ve Kutsal Ruh aynı muhteviyattandırlar ve eşit dereceli tanrılardırlar fikri) fikrinin rakiplerinin lehine olurdu. Sonuç olarak, Alexander, Kilisenin esenliği için tehdit oluşturmaya başladığına inana kadar ihtilafın devam etmesine müsaade etmiştir. Bir kez karara varınca, yerel kardinaller konsilini toplamış ve görüşlerini almıştır. Bu konsil Arius'a karşı karar almış ve Alexander, Arius'u görevden almış, Onu ve destekçilerini aforoz etmiştir.
"Aryanizm", İskenderiye piskoposluk bölgesinde daha fazla duramadı. Piskopos Alexander sonunda dik başlı papaza karşı harekete geçtiğinde, Arius'un doktrini onun gördüğünün çok ötesine yayılmıştı, tüm kilisede tartışma ve rahatsızlık konusu olmuştu. Konstantin'in 313 yılında yayınladığı Milan Fermanı ile kanuni hale gelen Kilise artık Roma İmparatorluğu'nda güçlü bir kuvvet olmuştu. İmparator, 316 yılındaki Donatist İhtilafı da dahil birçok ekümenik konuyu kişisel alakasına almıştı ve Arian tartışmasına bir son vermek istiyordu. Bunu sona erdirmek için Córdoba Kardinali Hosius'u araştırması ve mümkünse ihtilafı çözmesi için gönderdi. Hosius, İmparator'dan açık bir mektup ile donatılmıştı: ""Binaenaleyh sizlerin her biri diğerine nezaket gösterecek, sizin sadık kulunuzun tarafsız nasihatlarını dinleyeceksiniz"" Fakat Hosius'un çabalarına rağmen tartışma hiddetlenerek devam etti, Konstantin 325 yılında eşi benzeri görülmemiş bir adım attı: Muhtemelen Hosius'un tavsiyesi ile İmparatorluğun dört bir tarafındaki kilise piskoposluk bölgelerinden bu sorunu çözmesi için bir Konsil çağırdı.
Roma Britanyası hariç tüm İmparatorluğun bölgeleri, Konsil'e bir ya da daha fazla temsilci yolladılar; kardinallerin çoğunluğu Doğu'dan geldiler. Papa I. Sylvester, çok yaşlı olduğu için kendisi katılamamış, yerine iki rahipten oluşan delegasyonu katılmıştır. Piskoposu Alexander gibi Arius'un kendisi de Konsil'e katıldı. Ayrıca Kayseryalı Eusebius, İzmitli Eusebius ve hayatının çoğunu Aryanizm ile mücadele ile harcayan ve Konsil tarafından uyarlanan Teslis Dogmasının şampiyonu olan genç papaz Athanasius da katılmıştır. Ana oturum toplanmadan önce, Hosius İznik'te başta Alexander ve taraftarları ile buluştu. Konsil, İmparatorun başkanlığında toplantı, İmparator, bazı tartışmalara katıldı, hatta bazılarını kendisi yönetti.
Birinci İznik Konsili, İzmitli Eusebius'un liderliğinde 22 kardinal Arius'u destekliyorlardı. Fakat Arius'un bazı yazdıkları yüksek sesle okununca, çoğu katılımcı tarafından kafirlikle suçlandılar.
Tanrı Baba ile Nasıralı İsa'nın "aynı mahiyetten" eş-tözlü ve eş-ebedi/ezeli olduklarını söyleyen denklik üzerine kurulu Teslis inancını savunanlara, genç rahip Athanasius liderlik ediyordu. Bunun yerine Nasıralı İsa'nın Tanrı Baba'dan zaman ve töz olarak sonra geldiğini savunanlara ise Rahip Arius liderlik ediyordu. Yaklaşık iki ay, taraflar pozisyonlarını haklı çıkarmak için Kutsal Kitap'a başvurarak argümanlarını sunup, tartıştılar. Arius, Oğul'un hiçlikten Tanrı tarafından tüm zamanlardan önce ilk yaratılanı olduğunu belirtmeye devam ediyordu. Ve kalan her şeyin Oğul'dan yaratıldığını belirtiyordu. Böylece, sadece Oğul'un doğrudan Tanrı tarafından yaratıldığını ve üstelik Oğul'un Tanrı'yı, baba yaptığını söylüyordu, ayrıca Oğul'un var olmadığı bir zaman vardı. Oğul, kendi özgür iradesine muktedirdi ve böylece "O, en doğru his ile oğuldu, O, Baba'dan sonra gelmeliydi, sonuç olarak O henüz yokken bir zaman vardı ve bu yüzden O sonlu bir yaratılmıştı." Arius, Yuhanna İncili'nde 14:28 ayetine vurgu yapıyordu: "Çünkü Baba benden üstündür." Ve ayrıca "Yahya O’na tanıklık etti. Yüksek sesle şöyle dedi: ‘Benden sonra gelen benden üstündür. Çünkü O benden önce vardı’ diye sözünü ettiğim kişi budur." Sonuç olarak Arius, Baba'nın ilahiliği, Oğul'unkinden büyüktür ve Oğul Baba Tanrı'nın altında, onunla akran değil ve eş-ebedi/ezeli değildir görüşünde ısrar etti.
Konstantin'in etkisi ile, kardinallerin çoğunluğu daha sonra ""İznik Amentüsü"" olarak bilinecek amentü üzerinde ittifak ettiler. Bu amentü, "eştözlü" ya da "muhteviyatta bir" anlamlarına gelen "homoousios" kelimesini içeriyordu ki bu da Arius'un inançlarına uygun değildi. 19 Haziran 325 tarihinde Konsil ve İmparator İskenderiye ve çevresindeki kiliselere bir yazışma yayınladılar: Arius ve iki yandaşı (Theonas ve Secundus) aforoz edildiler ve İlirya eyaletine sürgüne gönderildiler. Kararı üç diğer destekçisi İzmitli Eusebius, İznikli Theognis ve Halkedonlu Maris yalnızca İmparatora saygıdan imzalamışlardı. Fakat Konstantin, bu üç kişinin samimiyetinden daha sonra şüphe etti ve Arius için açıklanan karara onları da ekledi.
Fakat İznik'te Homoousian taraftarlarının zaferi kısa süreli yaşadı. Arius'un sürgününe ve Konsil'in amentüsünün sözde sonucuna rağmen, Arian İhtilafı tekrar başladı. Piskopos Alexander 327 yılında öldü, İskenderiyeli Athanasius, ruhbanlıkta yaş ile ilgili şartı karşılamasada onun ardılı oldu. Arian ve Teslis taraftarları arasındaki ihtilafı ortadan kaldırmak isteyen, Konstantin sonunda İznik Konsil'inin sürgün ettiklerine daha hoşgörülü hale geldi.
Konsil ya da kararlarını hiçbir zaman reddetmesede, İmparator temel olarak Filistin' sığınmış olan Arius'a izin vermiş ve onun birçok taraftarı evine dönmüştür, Arius kendi Kristolojisini formüle ederken, en sakıncalı bulunan fikirleri eleştirilerinde dile getirmemiştir. Athanasius, daha sonra geri çağrılsada 335 yılında Birinci Sur Sinodu'nda kınanıp, sürgüne gönderilmiş ve ertesi yıl toplanan Kudüs Sinod'un da Arius, komünyona tekrar kabul edilmiştir. İmparator, Konstantinopolis Piskoposu Alexander'a, kardinallerin tüm itirazlarına rağmen Arius'u kabul etme emri vermiştir; Alexander, bu olmadan önce, Arius'un helak olması için ısrarla dua etmiştir.
Arius'un düşmanı Socrates, Arius'un ölümünü şöyle anlatmıştır:
Çoğu İznik Amentüsu taraftarı Hristiyan, Arius'un ölümünün onun kafir görüşlerinin mucizevi bir sonucu olduğunu iddia ettiler. Birçok son dönem yazar ise Arius'un rakipleri tarafından zehirlenebileceğini iddia etmektedirler.
Adaşının ölümü ile, Arian İhtilafı da sona erdi ve onyıllar ya da yüzyıllar boyunca Batı'nın gündemine tekrar gelmedi.
Tarihçiler, Konstantin'in hayatı boyunca bir Hristiyan olarak hiçbir zaman vaftiz olmadığını, ölüm yatağında Arian olan İzmitli Eusebius tarafından vaftiz edildiğini bildirirler.
Konstantin'in ardılı İmparator II. Constantius, bir Arian sempatizanıydı.
Julianus'un İmparatorlukta paganizm'i geri getirmesinin yıkıcı çabalarından sonra, kendiside bir Arian olan İmparator Valens, İznik taraftarı piskoposlara eziyet etmiştir. Fakat Valens'in ardılı I. Theodosius, Aryanizm'i Doğu Roma İmparatorluğu elitleri arasından imparatorluk fermanı, eziyet ve Arius'un yeniden lanetlendiği İznik amentusunun tekrar doğrulanıp genişletildiği 381 yılında toplanan İkinci Ekümenik Konsil'i çağırarak etkili bir şekilde silmiştir. Böylece Aryanizm imparatorluğun Alman olmayan tebaasında genellikle son bulmuştur.
Batı Roma İmparatorluğu'nda olaylar farklı ilerlemiştir. II. Constantius'un hükümdarlığında, Arian Gotlar, Kardinal İzmitli Eusebius tarafından kutsanıp, insanlarına dini öğretmesi için gönderilen Piskopos Ulfilas (Wulfila), tarafından Hristiyan yapılmışlardır. Başarısı, Aryanizm'in Gotlar ve Vandallar arasında, Krallarının İznik ametüsüne bağlı komşularına boyun eğdikleri ya da gönüllü İznik ametüsünü kabul ettikleri sekizinci yüzyılın başlarına kadar yaşamasını sağlamıştır. Arianlar, ayrıca Kuzey Afrika, İspanya ve İtalya'nın bazı bölgelerinde de altıncı ve yedinci yüzyıllarda bastırılıncaya kadar yaşamışlardır.
Onikinici yüzyılda yaşayan Muhterem Peter, Peygamber Muhammed'i "Arius'un halefi ve Deccal'ın habercisi" olarak görmüştür.
Protestan Reform hareketi sırasında, Polonyalı Brethren olarak bilinen Polonyalı bir tarikat Kutsal Teslis'i reddetmeleri nedeniyle sıklıkla Arian olarak isimlendirilmişlerdir.
Kendisine Arian Katolizminin Kutsal Katolik ve Apostolik Kilisesi diye |
n bir İngiliz kilisesi, Arian öğretilerini izlediğini iddia etmekte ve 16 Haziran 2006 tarihinde Arius'u Aziz ilan etmiştir.
Yehova Şahitleri genellikle rakipleri tarafından, "Modern Arianlar" ya da "yarı-Arianlar" olarak bazen adlandırılırlar.
Teoloji ve doktrin olarak önemli benzerlikler olmasına rağmen, Yehova Şahitleri, Arianlardan, Oğul tamammıyla Baba'yı tanıyabilir söylemi (Arius'un kendisinin itiraz ettiği şey) ve Yehova Şahitleri'nin Kutsal Ruh'un kişiliğine itirazı ile ayrılmaktadırlar. Arius, Kutsal Ruh'un başlangıca sahip kişilik ya da yüksek dereceli melek olan bir varlık olarak düşünürken Yehova Şahitleri, Kutsal Ruh'un başlangıcı ve gerçek kişiliği olmayan ama Tanrı'nın "işleyen gücü" ya da "enerji" ya da "kutsal nefes" olarak düşünürler. Yehova Şahitleri İsa'ya Tanrı'nın Oğlu ve Mesih olarak hürmet gösterip, kutsayıp ve Ona bir arabulucu ya da önder olarak dua ederken, en yüksek ibadet ve bağlılığı Baba Tanrı'ya verirlerken orijinal Arianlar genellikle doğrudan İsa'ya dua ederlerdi.
İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi ("Mormonlar") üyeleri, bazen rakipleri tarafından, Arian olmakla suçlanırlar. Fakat bu kilisenin Kristolojisi, Arian Teolojisinden birçok önemli noktada farklılık gösterir.
İskenderiyeli Alexander, Konstantinopolis Patriği Alexander ve İzmitli Eusebius'a yazdığı mektupta, Arius'un düştüğüne inandığı hataların detayını vermektedir. Alexander'a göre, Arius düşünmektedir ki:
Alexander ayrıca Arius'un şiirsel "Thalia" eserinden de bahsetmiştir:
Kristoloji biliminin teolojik bir parçası olarak Baba ile Oğul arasındaki ilişki ile ilgili soru, Arius'tan 50 yıl önce ortaya çıkmıştı, Samsatlı Pavlus Baba ile Oğul arasındaki ilişkiyi tanımlamakta Yunanca aynı mahiyette anlamına gelen "homoousios" kelimesini kullanınca 269 yılında görevden alınmıştı. Sabellian eğilimlerinin olduğu zamanda bu terim gösterilen olaylara rağmen etki alanı anlamıyla tatmin edici olarak tarif edilmemişti. Pavlus'un görevden alınmasını takip eden tartışmalarda, İskenderiye kardinali Dionysius, Arius'un daha sonra kullandığına çok benzer bir dil kullanmıştır ve bu güne ulaşan mektuplaşmalarda Pavlus'u böyle bir terminoloji kullanmakla itham etmiştir. Dionysius, geniş tereddüt içeren bir açıklama ile cevap vermiştir. Antakya Synod'u, İskenderiye kardinali Dionysius diğerinin savunmasını üstlenmesine rağmen Samsatlı Pavlus'u kınamış, "homoousios" kelimesini onaylamadığını ifade etmiştir. İhtilah daha sonra Arius önderlik ettiği fikirlere dayansada, konu hakkında açık bir karara varılamadı; İskenderiye'nin entelektüel atmosferinde, tartışma gelecekte daha da yoğunlaşarak tekrar yüzeye çıktı.
Arius, Oğul ve Söz (Logos) hakkında aşağıdaki doktrinleri kabul etmiştir, İsa ile ilgili Yuhanna 1:1 ""Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı."" ayetine bakılmalıdır.:
Tanrı'yı oluşturan üç kişiliği arasında farkları vurgulamak için, Arius ὁμοιούσιος (homoioúsios, ὁμός, homós, "aynı" kelimesinden ziyade ὅμοιος, hómoios, "benzer" kelimesinden gelir) terimini kullanmayı tercih etmiştir fakat homoousios terimi, hem Batı hem de Doğu'da İznik Ortodoksluğunun kalıcı işareti olmuştur.
Athanasius'a göre, Arius "Thalia" ("bereket", "iyi yiyecek" ya da "şölen") isimli bir şiir yazmıştır: onun "Logos" üzerine görüşlerinin özeti. "Thalia"nın bir parçası Athanasius'un "Arianlara karşı Dört Söylev"ında alıntılanmıştır.
"Thalia"dan ayrıca:
Sonuç olarak, tüm çağlardan önce Tanrı'nın ilk düşüncesi Oğul'un yaratılmasıdır demektedir Arius, böylece zaman, "Logos" ya da Söz'ün Cennette yaratılması ile başlar.
"Thalia"nın bu bölümünde, Arius Baba'nın Oğula temel anlaşılmazlığını anlatmaya çalışmaktadır:
Burada, Arius Oğul'un eğer ezeli değilse nasıl hala Tanrı olabildiğini açıklar:
Arius'a atfedilen, İskenderiyeli Alexander'a yazılmış üç kaybolmamış mektup, İzmitli Eusebius'a mektubu, ve Konstantin'e ikrarı. Ayrıca, başkaları tarafından Arius'a adreslenmiş ve rakiplerinin polemik içeren çalışmalarında yorumlanmış birçok mektup günümüze ulaşmıştır. Bu şekilde kullanılan ve Arius'un mektuplarından alındığı söylenen yorumlar sıklıkla kısadır, ayrıca ne kadar kesinlikte Arius'un gerçek düşüncelerini temsil ettiği ya da onu yorumladığını söylemek zordur.
Arius'un düz yazı ve şiir karışımı ünlü eseri "Thalia"sının küçük parçaları yorumlar içinde günümüze gelmiştir. Bu çalışmadan iki referans rakibi Athanasius tarafından kaydedilmiştir: İlki "Arianlara karşı Söylev"de Arius'un öğretisinin lahiyasıdır, 1:5-6. Bu açıklamayı, aralara serpiştirilmiş olumsuz yorumlara sahip olduğu için, tamamen güvenilir olarak kabul etmek oldukça zordur. İkinci alıntı ise "Arminum and Seleucia Konsilleri üzerine" dökümanıdır, sayfa 15. Bu bölüm tamamen düzensiz bir şiirdir ve doğrudan alıntı ya da alıntıların yorumlanması olarak gözükür; Athanasius dışında bir başkası tarafından yazılmış olabilir, belki de Arius'a sempati ile bakan birisi. Şiir vezni formundaki ikinci alıntı, rakipleri tarafından Arius'a atfedilen özellikleri içeren birçok ifadeyi içermez ve Arius'a atfedilen diğer metin parçalarına benzer. Ayrıca Oğul hakkında bazı olumlu ifadeler de içerir. Fakat bu alıntılar oldukça doğru gözükseler de, onların asıl metinleri kayıptır, bu nedenle Arius'un düşünce sisteminin tamamını yeniden kurmak mümkün değildir.
Rumi takvim
Rumi takvim, Hicret'i (Gregoryan 622) başlangıç kabul eden güneş yılı esasına dayalı bir takvim. Dünya'nın Güneş etrafında dolanımını esas alan Şemsî Takvim düzeninde, 13 Mart 1840'ta uygulanmaya başladı. Kamerî takvim sisteminde bir yıl 354 gün, Şemsî takvim sisteminde ise Dünya'nın Güneş etrafında dolanımı esas alındığından bir yıl 365 gün olarak hesaplanır.
Tanzimat Dönemi'ne kadar Osmanlı Devleti'nde Hicrî takvim her sahada resmi takvim olarak kullanılıyordu. Yılbaşı 1 Muharrem'di. Tanzimat Dönemi'nde, 13 Mart 1840 Miladi tarihi, 1 Mart 1256 Cuma günü olarak Rumi takvimin yılbaşı kabul edildi. Bu tarihten sonra çift takvim uygulaması başladı, aynı anda hem Hicri takvim hem de Rumi takvim 1870 miladi yılına kadar birlikte uygulandı. Hicri takvim ay yılına göre, Rumi takvim ise güneş yılı esaslı hesaplandığı için, Hicri takvimde senenin son günü rumi takvimin çakışan senesinden her yıl 11 gün daha geriye düşüyordu. İkililiğin önlenmesi için o tarihten sonra artık sadece Rumi takvim kullanılmaya başlandı. Rumi takvim, Batının kullandığı Gregoryen miladi takvimden 13 gün gerideydi. Rumi ile miladi arasında -her iki takvim de güneş yılı esasına göre düzenlendiği için- aradaki 13 günlük fark sabitti, böylece Hicri takvimin aksine mevsimlerin hep aynı aylara denk gelmesi temin edilmiş oldu, yıl farkı da takvimin başladığı zamanki fark olan 584 yıla sabitlenmiş oldu. Bu fark; Rumî Takvim'in Jülyen Takvimi'ni, Miladî takvimin ise Gregoryen Takvimi'ni esas almasından ileri gelir. 8 Şubat 1332 tarih ve 125 sayılı kanunla Jülyen esaslı Rumî takvim yürürlükten kaldırılarak Gregoryen esaslı Rumi takvime geçildi. Bu değişiklik Miladi takvimde 1917 senesine denk gelir.
26 Kanunievvel (Aralık) 1341 (M. 1925) tarih ve 698 sayılı Kanun'la Rumi takvim başlangıcı olan 1300'lü seneler terkedilip batılı ülkelerin kullandığı 1900'lü seneler resmen uygulamaya konuldu. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nde Rumî 1341 senesinden itibaren seneler 1925 ve devamı şeklinde adlandırılmaya başlandı. Bu son olay Türkiye'de "Takvim İnkılabı" olarak ya da saat ve ölçü birimlerinde yapılan değişiklikle birlikte "Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik" olarak da bilinir.
Türkiye Cumhuriyeti'nde mali yılbaşı uygulaması 1983'e kadar 1 Mart yılbaşı kabul edilerek uygulanmaya devam etti.
Abdullah bin Ümmü Mektum
Abdullah bin Ümmü Mektum (Arapça: عبد الله بن أمّ مكتوم) (d. ? - ö. 636), gözleri görmeyen bir sahabedir.
İslamiyet’ten önce adının Husayn olduğu, Muhammed’in kendisine Abdullah ismini verdiği söylenmektedir. Medineli alimler adını Abdullah, Iraklılar ise Amr şeklinde kaydeder. Soyu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş olup babası Kays, Kureyş kabilesinin Âmir b. Lüey oğulları kolundandır ve Hatice bint Hüveylid’in dayısının oğludur. Mekke’de İslamiyet’i ilk kabul edenlerden biri olan İbn Ümmü Mektum burada İslam peygamberi Muhammed'e müezzinlik yaptı. İbn Ümmü Mektum, Hicretten sonra Medine’de halka Kur’an öğretmekle meşgul oldu. Peygamber çeşitli nedenlerle Medine dışına çıktığı zaman İbn Ümmü Mektum ona vekalet etti ve geride kalanlara namaz kıldırdı. Bu görevin kendisine on üç defa verildiği kaydedilmektedir. 636 yılında meydana gelen Kadisiye Muharebesi'ne katıldığı, savaştan sonra Medine’ye dönünce muhtemelen savaşta aldığı yaralar yüzünden vefat ettiği veya Kadisiye’de şehit düştüğü rivayet edilmiştir.
Muhammed Mekke’de bazı paganlara Müslümanlığı anlattığı bir sırada İbn Ümmü Mektum yanına gelerek Allah’ın ona öğrettiği meseleleri kendisine anlatmasını istemiş, Muhammed’in onun bu davranışından dolayı hoşnutsuzluk göstermesi üzerine kendisini uyaran ayetler (Abese Suresi) bildirilmiştir. Daha sonra Peygamber’in İbn Ümmü Mektum’a iltifat edip ikramda bulunduğu ve, “Ey kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı zat, merhaba!” diye hitap ettiği bilinmektedir.
İslamiyet’te özürlülerle ilgili çeşitli hükümlerin belirlenmesi İbn Ümmü Mektum vesilesiyle mümkün olmuş, onların vekil bırakılmaları, imamlık yapmaları, savaşa iştirak etmeleri, farz namazlara katılmaları, korunma amacıyla köpek beslemeleri gibi konular açıklık kazanmıştır. Kör oluşu yanında evinin camiye uzaklığını da ileri sürerek Muhammed’den cemaate gelmemek için izin istemişse de bulunduğu yerden ezanı duyduğu için bu isteği uygun görülmemiş, ancak mazereti sebebiyle köpek beslemesine izin verilmiştir. İbn Ümmü Mektum, Medine döneminde de Bilal Habeşi ile birlikte Peygamber’in müezzinliğini yapmıştır.
Hacerü'l-esved
Hacerü'l-Esved (Arapça: الحجر الأسود), Kabe'nin duvarında yer alan ve Müslümanlarca kutsal sayılan siyah ve parlak taş. Hac sırasında hacılar tavaf ederken her bir dönüşte bu taşı selamlar, el sürer veya öperler.
Hacer'ül-Esved hakkında çe |
şitli araştırmalar yapılmıştır.
Haceü'l Esved'in yaklaşık 50 santimetre ebatlarında bir meteor parçası olduğu iddia edilmektedir. Günümüzde bu taşın parçaları gümüş bir çerçeve içinde tutuluyor. Bunun Emevilerin Mekke'yi ele geçirme sırasında verdikleri hasarla ilgili olduğu düşünülmektedir.
Hacer'ül Esvet İslam öncesi Arabistan'da Kutsal sayılan bir taştır. Prof.Hikmet Tanyu bütün dinlerde kutsal bir karataş'ın bulunduğunu ifade etmiştir.
Rivayete göre İslam öncesi dönemde Kabe hasar görmüş ve yeniden yapılmıştır. Bu inşaat sırasında siyah taşın kimin tarafından yerine yerleştirileceği ve bu onurun kime ait olacağı sorunu kabileler arasında paylaşılamayan bir onur konusu olmuş ve bu sorun Muhammed'in hakemliği ile çözülmüştür.
Muaviye'nin ölümü sonrasında çıkan iç karışıklıklarda Kabe Yezid'in askerlerince mancınıklar kullanılarak taşa tutulmuş, isabet alan karataş üç parçaya bölünmüş, Kabe yıkılmıştır.
929'da Büyük Karmat generali Ebu Tahir Mekke'yi zapt ederek Kabe'yi yağmalamış ve Kabe hazinesi ile birlikte Karataş'ı alıp götürmüştür. Taşın bir kısmı 1051'de geri getirilerek yerine konulmuştur.
Rivayete göre İbrahim peygamber bu taşı Kabe'nin köşesine yerleştirmiştir. Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadise göre Hacer'ül-Esved Allah'ın sağ elidir. Hacılarla musafahasını onunla yapar.
Tirmizî'nin Sünen'inde kaydedilen bir hadise göre taşın cennetten indiği, ilk zamanlar bembeyaz olduğu ancak günahkarların günahlarıyla karardığı ifade edilir.
Bir hadisinde Peygamber Muhammed, “Taşa (yani taş dediği Hacer-ül Esved’e) cahiliyet kirlerinden bir şey dokunmasaydı, ona sürünen sakat ve hastalar mutlaka şifa bulurlardı. Yeryüzünde ondan başka cennetten gelmiş hiçbir şey yoktur.” demiştir.
İkinci halife Ömer bin Hattab'ın bu taş için, "Biliyorum ki sen faydası ve zararı olmayan bir taşsın. Allah Resulü'nün seni öptüğünü görmeseydim seni öpmezdim" dediği rivayet edilir.
Hans Küng
Hans Küng, Alman din bilgini. Musevilik, Hıristiyanlık, İslam. Bu üç dinin aynı kökene sahip olduğunu söylemiştir. Bir ve aynı olan Tanrı'nın bu üç dinde aynı köklerde konuştuğunu ifade etmiştir.
Cantabria
Kantabria, İspanya'nın kuzeyinde Santander ili ile aynı bölgeye sahip bir özerk bölgedir.
Şemail
Tabiatlar, huylar anlamındaki şemail, bir kimsenin dış görünüşü, fizyonomisini anlatan terimdir. Özel olarak Muhammed'in dış görünüşünü anlatan eserdir.
Şemail-i şeriflerde veya hilyelerde peygamberin fizik görünüşü, hilkati, sureti ayrıntılı şekilde anlatılmıştır.
Hadislerden bize gelen bilgilere göre peygamberin şemaili şöyledir:
Boyu ne çok uzun ne de çok kısaydı, kırmızıya çalan duru parlak beyaz tenli, yuvarlak ve ayın ondördü ışık saçan parlak yüzlü, gözleri iri ve simsiyah, kirpikleri uzun ve sık idi. Gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı. Bakışları anlamlıydı. Alnı geniş ve olup, hilal kaşlıydı. İki kaşının arasında belirgin bir kan damarı vardı. Kızdığı zaman bu damar morarır ve küt küt atardı. Gülümsediği zaman dişleri inci gibi parlardı. Sesi kalın idi. Çok tatlı konuşuyordu. Konuşması tok ve kararlı idi. Boynu, halis gümüş parlaklığında mermerden bir heykelin boynu gibi idi. Boynundan açık kalıp güneş ve rüzgarın dövdüğü kısmı altın savatlı gümüş bardak gibi parlardı. Gömlek altında kapalı kalan kısmı ise ay gibi parlaktı. Elbiselerini çıkardığı zaman omuzları dökülmüş gümüş yuvarlağını andırıyordu. Terlediği zaman terleri yüzünden inci tanesi gibi dökülür ve teri misk gibi kokardı. Saçı, erkek saçının en güzeli idi. Saçlarının rengi parlak kuzguni siyah idi. Fazla kıvırcık olmadığı gibi fazla düz de değildi. Taradığı zaman adeta bükülmüş bir ip gibi tarak izleri saçında belli olurdu. Saç ve sakalında on yediyi geçmeyen beyaz tüy vardı. Hanımlarının odalarında güzel koku arar ve eline geçtiği zaman da ondan sürünürdü. Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı. Heybetli, gürbüz ve iri yapılıydı. Siması hakim, edası şahaneydi. Göğsü ve karnı aynı hizada idi. Göğsünden göbeğine kadar kıllar bir hat teşkil ediyordu. Meme ve karın kılsızdı. Göğsü genişti, göğsünün düzlüğü aynayı, beyazlığı da ayı andırırdı. Mafsalları ve baldırları iri idi. Şişmanlığı orta derecede olup etleri sarkmamıştı. Cildi yumuşak ve sıkı etliydi. Vücudunun bütün azaları birbiri ile uyumlu olup yakışıklı bir yapıya sahipti. Döndüğü zaman, vücudunun tamamı dönerdi. Salınmadan, kibarca yürürdü. Yukardan aşağı inercesine adımını rahat atardı. Yürüyüşte O'ndan daha hızlısı yoktu öyle ki sanki yer kendisine dürülmekteydi. Yukarı bakmazdı. Yere bakışı göğe bakışından daha uzun sürerdi. Daima düşünceliydi. Uzaktan bakıldığında insanların en güzeli ve en sevimlisi görünümündeydi; yakından bakıldığında da tatlı ve hoş bir görünüşü vardı. Perde arkasında duran bir gelinden daha hayalı idi. İnsanların en güvenilir olanıydı.
Hüsn-ü hat
Hilye
Dennis Bergkamp
Dennis Nicolaas Maria Bergkamp (d. 10 Mayıs 1969 Amsterdam), Hollandalı emekli millî futbolcudur. AFC Ajax, Internazionale, Arsenal ve Hollanda'da oynadı. Bergkamp en iyi maçlarını golcü ortasaha olarak oynadı. Taktiksel bilgisi ve becerikli pasları onu oyunun en muhteşem oyuncularından biri yaptı. Sıklıkla forvet arkası pozisyonu tanımlamak için onun ismi kullanılır. O kendi neslinin en iyi oyuncularından birisidir. Pele tarafından yaşayan en iyi 125 oyuncu arasına seçildi. Aynı zamanda FIFA yılın oyuncusu ödülünde iki kez üçüncü 1 kez 2. oldu.1997 yılında İngiltere'de yılın futbolcusu seçilmişir.
Bergkamp 12 yaşında meşhur AFC Ajax genç sistemine katıldı. Profesyonel kariyerine 14 Aralık, 1986'da teknik direktör Johan Cruijff ile Roda JC'e karşı oynayarak başladı, ve aynı sezon 14 maçta forma giydi. 1987 yılında Ajax'ın kazandığı UEFA Kupa Galipleri Kupası finalinde Lokomotive Leipzig'e karşı yedek olarak forma giydi.
Bir sonraki sezonda, Bergkamp Ajax'ın sürekli oynayan bir oyuncusu oldu, Hollanda ligini 1990'da, UEFA Kupasını 1992'de ve KNVB bekeri 1993'te kazandı. 1991'den 1993'e kadar Bergkamp Hollanda gol kralıydı ve 1992 ve 1993 de "yılın oyuncusu" seçildi. Toplamda, Bergkamp kendi şehrinin kulübü için 185 maçta 128 gol attı.
1993 yazında, Bergkamp ve Ajax'dan takım arkadaşı Wim Jonk, Internazionale ile sözleşme imzaladı. Buna rağmen, İtalya'da geçirdiği yıllar çok başarılı değildir. 1994 yılında ikinci UEFA Kupasını kazanmasına rağmen, İtalyan defansif oyun tarzına uyum sağlamakta zorluklar yaşadı. 52 maçta sadece 11 gol atabildi. Bergkamp'ın düşük formuna İtalyan basını ile yaşadığı soğuk ilişkiler hiç yardımcı olmadı, doğrusu bazı takım arkadaşları ile de arası soğuktu.
Inter'de geçirdiği iki mutsuz sezonun ardından, Bergkamp 1995 yılında £7.5m karşılığında Arsenal patronu Bruce Rioch tarafından transfer edildi. Bergkamp Ağustos 1995'te Middlesbrough'a karşı forma giydi fakat İngiliz oyun tarzına alışması gerekiyordu; Southampton'a karşı ilk golünü atana kadar bu onun sekiz maç gol atamamasına sebep oldu. Yavaş fakat kesin adımlarla, Bergkamp'ın kişiliği takımın golcüsü Ian Wright'ın arkasında forvet oynadıkça yerine oturmaktaydı. Beraber etkili bir ikili oluşturmuşlardı.
Bergkamp'ın Arsenal'e gelişi çok önemlidir. Sadece o 1991 yılındaki Heysel faciasından sonra bir İngiliz kulübüne gelen ilk dünya çapında yabancı oyuncu olduğu için değil, aynı zamanda 1990'ların ortasında girdiği durgunluk döneminden sonra klubün tekrar başarılara dönmesinde çok büyük katkıda bulunduğu için de önemlidir. Arsenal ikinci başkanı David Dein'in sayesinde Bergkamp'ın transfer edilmesi diğer üst sınıf oyuncuların alınmasını da kolaylaştırarak Arsenal tarihindeki en önemli imza olmuştur.
Bergkamp, Arsenal'de formunun zirvesine Arsène Wenger'in Eylül 1996 takıma gelmesi ile ulaştı. Arsenal Premier League ve FA Cupı kazanarak 1997-1998 sezonunda duble yaptı (Bergkamp'ın kupa finalini sakatlık nedeni ile kaçırmasına rağmen) ve Bergkamp yılın oyuncusu seçildi. Eylül 1997 de "Match of the Day"'in ayın golü yarışmasında Leicester City'ye karşı yaptığı hat-trick ile birinci, ikinci ve üçüncü seçilen ilk ve tek futbolcudur. O sezon 16 gol atmıştır, çok daha fazlasının da hazırlayıcısı olmuştur. Aynı sezonun sonunda, Hollanda'nı 1998 FIFA Dünya Kupasında dördüncü olmasına yardımcı oldu. Bu kupada Arjantin'e karşı çeyrek finalde tüm zamanların en güzel gollerinden birini attı.
İlerleyen sezonlarda Bergkamp Arsenal takımında düzenli olarak oynamaya devam etti. 2002 yılında tekrar duble yaptı, 2003 yılında FA Cup'ı ve 2004 yılında üçüncü kez lig şampiyonluğunu kazandı. Kulübün yerel başarıları Avrupa kupalarında yaşanamadı, 2000 UEFA Kupası finalini Galatasaray'a karşı penaltılar ile ve 2006 Şampiyonlar Ligi finalini Barcelona'ya karşı kaybettiler.
2005'te, Arsenal'in yeni sözleşme yapma konusundaki isteksizliği sebebi ile, Bergkamp'ın kulüpten ayrılması ve futbolu bırakması yönünde spekülasyonlar başladı. Bergkamp, ilk kulübü Ajax'ın kendisini istemesine rağmen Arsenal ile 2005-2006 sezonu için yeni bir sözleşme yapmaması halinde futbolu bırakacağını açıkladı. Arsenal'in penaltı atışları ile Manchester United'ı yendiği FA Cup Finalinden sonra, Bergkamp ile bir yıllık sözleşme imzalandı. Arsen Wenger'in 30 yaşının üzerindeki oyuncularla bir yılın üzerinde sözleşme yapılmasını engelleyen kuralı ile Bergkamp Highbury'de ki son sezonuna başladı.
15 Nisan 2006'da, West Bromwich Albion'a karşı kendi evlerinde yapılan mücadelede, Arsenal taraftarları orijinali "Taraftarlar Günü" olan organizasyonu (Arsenal'in Highbury stadını bırakıp Emirates stadına taşınması dolayısıyla daha önceden belirlenmiş Highbury'deki son yıllarını kutladıkları organizasyon) "Dennis Bergkamp Günü" olarak değiştirdiler, Bergkamp'ın Arsenal'de ki günlerini bu şekilde kutladılar. Bergkamp ikinci yarıda oyuna girdi, Robert Pirès'in attığı galibiyet golünün hazırlayıcısı oldu. 89uncu dakikada Bergkamp Arsenal forması ile son golünü attı ve maç 3-1 bitti. Bu Bergkamp'ın profesyonel futbol yaşamındaki son golü oldu.
Bergkamp resmi olarak profesyonel futbol hayatına 2006 Şampiy |
onlar Ligi Finalinde Barcelona maçı ile 17 Mayıs 2006 veda etti. Arsenal forması ile oynadığı son maç aynı zamanda Highbury stadında oynanan son maçtı. Bergkamp, Arsenal için 315 maçta 163 gol attı, ve Arsenal kariyerinde 177 asist yaptı. Bu onu Premier League tarihindeki en çok asist yapan üç oyuncudan biri yaptı.
Bergkamp, ilk millî formayı 1990 yılında İtalya'ya karşı giydi. İlk büyük turnuvası 1992 Avrupa Futbol Şampiyonası'ydı. Bergkamp oyunu ile herkesi etkiledi (özellikle İnter'in listesine girdi ve daha sonra İnter ile sözleşme imzaladı), fakat Hollanda yarı finalde penaltılar ile elendi.
Bergkamp 1994 FIFA Dünya Kupası'nda oynadı, takımının tüm maçlarında forma giydi, Brezilya'ya karşı muhteşem bir gol ettı, maçı HolLanda 3-2 kaybetti. Hollanda 96 Avrupa Şampiyonası'nde başarısızdı, Bergkamp'ın bir golüne ve Patrick Kluivert'ın bir golüne rağmen İngiltere'ye çeyrek finalde elendiler.
1998 FIFA Dünya Kupası'nda, Bergkamp üç gol attı, en çok hatırlananı çeyrek finalin son dakikasında Arjantin`e attığı gol oldu. Bergkamp, Frank de Boer'den gelen uzun topu yakaladı, Arjantin defans oyuncusu Roberto Ayala'yı geçmek için topu terse çekti, ve son olarak yarım vole ile topu Arjantin kalecisinin sağından ağlara yolladı. Üç zeki sağ ayak dokunuşu ile son saniyelerde takımını yarı finale taşımayı başardı. Hollandalı radyo spikeri golden sonra sekiz defa "Dennis Bergkamp" diye bağırdı.
2000 Avrupa Şampiyonası'na favorilerden biri olarak katıldılar. "Ölüm grubu"ndan çıktıktan sonra yarı finalde penaltılar ile İtalya'ya kaybettiler. Bergkamp turnuva boyunca gol atamadı fakat hala takımda önemli bir rol oynuyordu. Mağlubiyetten sonra, Bergkamp millî takımda artık oynamayacağını açıkladı. Çünkü bir sonraki büyük turnuva olan 2002 FIFA Dünya Kupası Japonya ve Güney Kore'de oynanacaktı ve Bergkamp'ın uçak korkusu onun kupaya gitmesini engelliyordu. Bunun adaletsizlik olduğunu fark edene dek, eleme maçlarında oynamadı.
Millî kariyerini, Hollanda millî takımının tüm zamanların en çok gol atan oyuncuları listesinde birinci olarak sona erdirdi, 79 maçta 37 golle. Rekoru şu anda Patrick Kluivert tarafından geçilmiştir.
Bergkamp, Arsenal'in yeni stadı Emirates Stadium'da ilk maça çıkma onuruna ulaştı. 22 Temmuz 2006'da, yeni stadyumda Arsenal ile Ajax arasında onun adına bir jübile maçı oynandı. Bergkamp santra vuruşunu babası Wim ve oğlu Mitchel ile beraber yaptı. İlk yarı Arsenal ve Ajax'ın mevcut kadroları ile oynandı, ikinci yarıda ise iki takımın ünlü eski oyuncuları maç yaptılar; örneğin Arsenal'den Ian Wright, Patrick Vieira ve David Seaman, ve Ajax'tan Marco van Basten, Danny Blind, Johan Cruijff, Frank ve Ronald de Boer. Arsenal maçı Thierry Henry ve Nwankwo Kanu'nun goleri ile 2-1 kazandı; Klaas Jan Huntelaar Ajax adına maçın ilk golünü attı.
Dennis Bergkamp, Henrita Ruizendaal ile evlidir ve dört çocuk babasıdır: kızları Estelle, Yasmin, Saffron ve oğlu Mitchel.
Bergkamp'ın en iyi arkadaşı Marc Overmars'dır. 1994 FIFA Dünya Kupası'nda Hollanda'nın çeyrek finalde Brezilya'ya 3-2 kaybetmesinden sonra geri dönüşte uçakta yapılan bir şaka Bergkamp’ın kariyerini ve kişiliğini önemli ölçüde değiştirdi. Gazetecilerin uçakta bomba olduğuna dair yaptığı şaka yollu haberler ve uçağın dönüş yolunda tesadüf bu ya arızalanması Bergkamp’ı fena halde korkuttu. Karaya indiklerinde psikolojik olarak çöken yıldız oyuncu bir daha uçağa binmeme kararı aldı.
Zaragoza
Zaragoza (eskiden; Latince: "Caesaraugusta"; İngilizce: "Saragossa"), Aragon Özerk Bölgesinin başkenti ve Zaragoza ili'nin merkezidir.
Zaragoza Ebro Nehri ve onunla birleşen "Huevra Çayı" ve "Gallego Çayı" nun geniş vadisinde ve bu vadi bölgesinin hemen hemen ortasında kurulmuştur. Bu vadi arazisi "Los Monegros" adı verilen çöl tarzından, yeşil meralar, sık ormanlar ve yüksek tepeler ve dağlar gibi çok değişik arazi tarzı gösterir.
Zaragöza'nın en ünlü binaları Arap yapısı olan "Aljaferia Sarayı", "Catedral del Salvador" yahut "La Seo Katedrali" ve "Basílica de Nuestra Señora de El Pilar" yahut "Basılıca del Pilar" Bazılıkası ile şehirdeki bulunan birkaç diğer bina İspanya'da müslümanlarin ülkeden atıldıktan sonra Arap ve Hiristiyan mimarı stilleri karışımından ortaya çıkartılan Aragon tipi "Müdejar Mımarı Stili"'nin en güzel örnekleri olduğu kabul edilmektedir. Bu binalar İspanya için UNESCO Dünya Mirasları listesine konulmuşlardır.
Antik "İberler"in bir kabilesi olan "Sedatanı"'nın günümüzdeki Zaragöza mevkinde "Salduie" adlı bir köyde orurdu=kları bildirilir. Antik Romalı kaynakları bu yerleşkeyi "Salduba" olarak anmıştırlar. Augustus "Kantabriya Savaşı" sonunda ordusunda bulunan askerlere bir mükafat olarak bu yerleşkeyi koloni yapmalarını finanse etmiş ve bu yeni Romalı kolonisine kendi adına atıfla "Caesaraugusta" adi verilmiştir. Bu koloninin tam ne tarihte kurulduğu belirli değilse de bu tarihin MÖ. 25 ile M.12 arasında bir yılda olduğu kabl edilmektedir. Roma İmparatorluğu'nun devam ettiği yuzyillarda bu Roma şehri olağanüstü olaylarla karşılaşmadığı için belgelerde görülmemektedir. 5. yy. da batı Roma barbar kavimler göçleriyle karşılaştığı zaman "Caesaraugusta" İspanya'ya göç eden "Visigotlar"'ın eline geçti.
Emevi Araplar İberik yarımadasını ellerine geçirip bu yörelerde yerleşmeye başladılar. 714'te Berber ve Arap orduları o zamana kadar "Caesaraugusta" olarak biline yerleşkeyi ellerine geçirdiler ve bu yerleşkeye Sarakuşta (سرقسطة) adını verdiler. Bu şehir Arapların Pireneleri doğudan geçmeleri için bir üs oldu. Şehir Kurtuba Emirliği hakimliği alyina geçti ve Kuzey İspanya'da en büyük müslümanlar kontrolü altında olan şehir hüviyetini aldı.
777'de Frankların Kralı Şarlman Pirenelerin kuzeyinde de bulunan ve daima isyan eden Baskları tamamen bastırmak için İspanya'ya girerek Sarakusta şehrini eline geçirmek için şehri kuşatmaya aldi. Fakat sert direniş ve Basklarin Franklarin gerisinde devamlı baskınlari dolayısıyla bundan vazgeçerek Pirene'ler kuzeyine geri çekilmek zorunda kaldı. Avrupa edebiyatının ilk edebi eserlerinden biri olan "Chanson de Roland" bu geri çekilmedeki zorlukları konu alır.
Emeviler Kurtuba Halifeliği'nin zaten salantıda olması ve Halife III. Hişam (1027–1031) ölmesiyle çökmesi ile Arap Endülüs'te irili ufaklı bağımsız Taifa emirlikleri kuruldu. Arap Sarakusta 1018-1116 döneminde böyle bir Sarakusta Taifa Emirliği başkenti oldu. Bu dönemde 1018-1038 arasında emirler "Banu Tucibi" sülalesindedi. 1038'de emirliği "Banu Hud" sülalesi aldı. Bu sülaleden emrler Afrika'dan Endülüs' geçen Murabitler ile uğraşmaları gerekti. "Banu Hud" emirleri bu çok sert Musulmanlarla uğraşabilmek için Hıristiyanlarla müttefiklik yapmaya zorlandılar. Önceden Kastilya kralının komutanlığını da yapan Valensiyalı El Cid Sarkusta Emirleri Yusuf al-Mu'taman ibni Hud ve Emir II. Mustain'in Arap ordularının komutanlığını yaptı. El Cid'in ölümünden sonra 1100'de Mürabitler Ebro Nehri'ni geçtiler ve Hıristiyan Aragon Krallığı ile komşu oldular. Mayıs 1110'da en nihayet Banu Hud emirleri Murabitlere tamamen yenilip Sarakusta'dan atıldılar.
Son Sarkusta Emiri Abdülmelik İmadeldevle Sarakusta'dan çekildikten sonra askerleri ile Hıristiyan Aragon Kralı I. Alfonso Savaşçı'nın emrine girdi. Bundan sonra Aragon Kralari ordularında Sarkusta şehrinde doğup büyümüş müslüman askerleri devamlı olarak tutmaya başladılar.
1118'de Aragon kiralı I. Alfonso Savaşçı Zaragöza'yı Murabitler'den alip eline geçirdi ve bu şehri Aragon Krallığı başkenti yaptı. Fakat I. Alfonso 1134'te çocuksuz ölünce krallık karıştı. Zaragoza "Leon ve Kastilya Kralı" VII. Alfonso tarafından zaptedildi. Bu kral Zaragoza'yı 1137'de terketti; ama şehrin hakimiyeti Kastilya'ya bağlı olan Barselona Kontu olan İV. Ramon Berenguer eline geçti.
İspanya Engezisyonu döneminde Zaragoza iki çok gizemli ölüme sahne oldu. Bunlar Dominquite del Val adlı Bazilika korosunda şarkı söyleyen bir genç çocuk ve Pedro de Arbues adlı bir engezisyon sistemi görevlisi idi. Özellikle bu ismi taşıyan bir genç çocuğun nasıl ve kim tarafından öldürüldüğü ve hatta böyle bir kişinin yaşayıp yaşamadığı hala tartışılmaktadır. Fakat bir "kıskanç bir yahudi" tarafından "katil" edildigi rivayetleri koyu Katolikler tarafından şehirde yüzyıllarda yaşamış olan Yahudilere hücum etmeye bir fırsat olarak kabul edildiği gerçektir. Bütün Yahudileri genç Hiristiyan çocuk düşmanı olmakla itham ederek şehirdeki tûm Yahudilere (yüzyillar sonra "pogrom" olarak adlandıracak) antisemitik hücumlar başladı. Pek çok Yahudi öldürülüdü; çok sayıda Yahudi Zaragoza'dan kaçtı ve kalanlar da din değiştirip Katolik olmaya zorlanıp Zaragoza'da "Yahudi Sorunu" güya çözülmüş oldu.
Zaragoza Napolyon'un İspanya istilasına karşı yapılan Yarımada Savaşı (1807-1814) sırasında iki defa kuştamaya uğradı. "Birinci Zaragoza Kuşatması" Haziran-Ağustos 1808'de oldu. "İkinci Zaragoza Kuşatması" ise Aralık 1808'den Şubat 1809'a kadar sürdü. Bu kuşatma Fransız ordularının ilerleyişini durdurmakla beraber, Şubat'ta şehir teslim olduğu zaman şehir savunucuları 60.000 kadar ölü zayiat vermislerdi ve Zaragoza tamamiyle harabeye dönmüştü.
19. ve 20. yy başlarında ta "İspanya İç Savaşı" baslayana kadar İspanya'da kırsal köy ekonomisi büyük bir çekilme gösterdi. Buna karşılık sanayi geliştiren şehirler, özellikle Zaragoza şehri, hızla iktisadi gelişme gösterdi. İspanya Iç Savaşı;ndan sonra II. Dünya Savaşı'nda "tarafsız" İspanya ve harpten sonra General Franko'nun muhafazakar tutumuna rağmen Zaragoza gittikçe hızlanarak büyümeye devam etti. Aragon bölgesi ve Zaragoza, hizla sanayileşen İspanyol ekonomik mucizesinin başını çeken bölge ve şehirlerden başta gelenlerden oldu.
20.yy üçüncü çeyreğinde Zaragoza bir seri felakete sahne oldu. 1979'de cikan "Hotel Corona" yangınında en az 80 kişi öldü. Buna Bask ülkesinden gelen ayrımcı Bask milliyetçilerinin sebep olduğu iddia edilmekle beraber resmen bunun bir kaza olduğu kabul edilmiştir. Yine de bu yangını kimin ne için çıkardığı bilinmediği iddia edilmektedir. 1987'de Baskli ayrımcı milliyetçiler Zaragoza askeri kış |
lasında bomba patlatıp içlerinde çocuklar da bulunan 11 kişinin ölmesine neden oldular. Bu küstah hücumu protesto olarak 250.000'den daha fazla sayıda İspanyol şehirde yürüyüşler yaptılar.
Zaragoza'in coğrafi koordinatları 42°51′K , 2°41′B olur. Şehrin önemli Aragon Bölgesi ve İspanya şehirlerinden uzaklıkları şunlardır:Alicante: 512 km ; Barselona: 296 km ; Bilbao: 303 km ; La Coruña: 802 km ; Madrid: 324 km ; Pamplona: 179 km ; Sevilla: 853 km;
Valensiya: 325 km; Valladolid: 441 km ; Huesca: 71 km; Teruel: 175 km
Zaragoza belediye sınırları içinde nüfus (2010 tahmini) itibarıyla 701.090 kişi olup nüfus yoğunluğu 659,8 kişi/km² olur. Böylelikle Zaragoza, nüfus itibarıyla İspanya'da şehir sıralamasında 5. sırayı alır. Fakat şehrin etrafında belediye sınırları dışında şehir varoşları bulunur ve bunlarla bir büyük metropoliten Zaragoza oluşur. Metropoliten Zaragoza'nın nüfusu (2006 tahmini ile) 783.763 kişidir.
Zaragoza belediye sınırları içinde nüfusun gelişmesi şu gösterimde izlenebilir:
Temmuz 2005'ten itibaren Sazgoza belediye idaresi yerel idareyi halak indirmek maksadi ile sehir yerel idaresi icin 15 "bolge (distirito)" kurmustur. Bunlar ve bunlarin altında bulunan semt ve koyler su listede gorulebilir:
Zaragöza etkinlikleri ile de çok popüler olmuştur. Her yıl 12 Ekim'de yapılan "Pilar'lı Bakire Meryem" adına yapılan "Fiesta el Pilar" şenliği İspanya'nın her tarafından katılıcı bulmaktadır. Bu festival ayın 12'inden önceki ilk hafta sonu başlayıp ertesi Pazar bittiği için tahminen 10 gün kadar sürmektedir. Bu festival etkinliklerinden biri olan "Çiçek Sunma" resmigeçitine 2009'da 400 kadar grup ve 450.00 kişi iştirak ettiği ve bu geçitin 8 saatten uzun sürdüğü bildirilmektedir. Bundan başka "Meyve Sunma" geçiti ve "Rosario de Krital" adlı camdan yapılma içi aydınlatılmış dini heykel taşıyan 30 kadar vasıtadan oluşan dinsel resmigeçitler vardır. Bunların yanında özel kıyafetler giyinmiş "devler" ve "cabezudos" adı verilen 9 karakter çocukları eğlendirir; daha yaşlılar için geçici lunaparklar kurulur; bira festivalleri yapılır. Şehirde bulunan iki tane birinci kategori boğa güreşi arenası da dolup taşar.
Zaragoza'nin şu kardeş şehirleri bulunmaktadır:
Murcia
Murcia İspanya'nın Murcia özerk bölgesinde Murcia ili'nde bir kent. Murcia Özerk Topluluğu'nun ve Murcia ili'nin başkentidir.
Murcia Iberik Yarımadası'nın güney-batısında Segura ırmağının kıyısında kurulmuştur. Kent iklimi tipik Akdeniz iklimidir ve sıcak yazlar, ilik kışlar ve nispeten az ilkbaharda yagisları vardir. Murcia'nin diğer bazı Iberik yarımadası şehirlerinden uzaklıkları: 396 km Madrid; 82 km Alicante, 145 km Albacete, 219 km Almería ve 279 km Granada.
Murcia belediye sınırları içinde nüfus (2010 tahmini itibarıyla) 441.345 kişidir ve nüfus yoğunluğu 500,47 kişi/km² olur. Kent ve şehirleşmiş varoşları ile metropoliten büyük Murcia nüfusu (20190 tahmini ile) 689,591 kişidir ve boylece İspanya'nın 12. büyük metropolu olur.
Murcia belediye sınırları içinde nüfusun gelişmesi şu gösterimde izlenebilir:
Murcia'nin şu kardeş şehirleri bulunmaktadır:
Kastilya-La Mancha
Kastilya-La Mança (İspanyolca: ""), İspanya'da Özerk Bölge. Yüzölçümü 79,463 km² nüfusu ise 1,977,304'dir. Başkenti Toledo şehridir. Önemli şehirleri Albacete, Ciudad Real, Cuenca ve Guadalajara'dır.
Ekstremadura
Ekstremadura İspanya'da Özerk Bölge. Yüzölçümü 41,634 km² nüfusu ise 1,083,879 kişidir. Başkenti Mérida şehridir. Önemli şehirleri Cáceres, Badajoz, Plasencia ve Mérida'dır. Bölge iki ile ayrılmaktadır. Badajoz ve Cáceres. Bu iki il İspanya'nın en büyük illeridir. Bölge Başbakanı Parti Popular (Halk Partisi)'nden José Antonio Monago 'dır.
Bölge Roma İmparatorluğu'nun Lusitania eyaletinin sınırları içerisindeydi.
Amerika'ya keşfe giden pek çok conquistador bu bölgeden yetişmiştir. Latin Amerika'daki pek çok şehre bu bölgede yer alan şehirlerin ismi verilmiştir. Şili'nin Başkenti olan Santiago şehri Santiago de Nueva Extremadura adıyla kurulmuştur.
Bölgede İspanyolca ağırlıklı olarak kullanılan dil olup, ayrıca Latin dillerinden Ekstremaduraca ve Portekizce de konuşulmaktadır.
Extremadura Özerk Topluluğu içinde iki il bulunmaktadir.:
Mescid-i Nebevî
Mescid-i Nebevî veya Peygamber Mescidi (), Hicret'ten sonra Medine'de İslam peygamberi Muhammed ile arkadaşları tarafından inşa edilen, Muhammed'in kabrinin de içerisinde bulunduğu mescit. "Nebevi" Arapçada "peygambere ait" anlamına gelir, "Mescid-i Nebevî" tamlamasının anlamı ise "Peygamber Mescidi"dir. Mekke'de bulunan Mescid-i Haram'dan sonra Müslümanlara göre ikinci en kutsal mescittir.
Mescid-i Nebevî ya da Mescid-i Nebi ilk inşasında basit yapılıydı. Hurma kütüklerinden sütunları, hurma dallarından çatısı, taşlardan duvarları vardı. Hemen bitişiğindeki ev kısmı da (bugün kabirdir) kerpiçtendi. Minberi, mihrabı yoktu. Muhammed cuma konuşmalarını minber olmadığından bir ağaç kütüğünün üstünde yapardı. Mescidin Suffa denilen bir bölümü fakirlere ayrılmıştı.
654 yılındaki deprem ve yangında bu mescit yanmıştır. Emeviler, Abbasiler, Memlükler ve Osmanlılar dönemlerinde yeniden yapılmıştır. Halifeler Ebu Bekir ve Ömer bin Hattab'ın kabirleri de buradadır.
İslam peygamberi Muhammed 24 Eylül 622'de Medine'ye vardığında Ensar ve Muhacirler'den oluşan Müslümanlar onu şehrin girişinde karşıladı. Kendisini çok sayıda davet eden olduğundan ve kimseyi kırmak istemediğinden, devesi Kasvâ'yı serbest bırakmalarını ve onun çöktüğü yere en yakın evde konaklayacağını söyledi. Kasvâ Malik b. Neccaroğulları'nın evlerinin önünde, hurma kurutulan bir düzlükte çökünce, buraya en yakın olan evin sahibi Ebû Eyyûbb el-Ensarî ye konuk oldu. Muhammed, Kasvâ'nın çöktüğü ve Sehl ile Süheyl adında iki yetim çocuğa ait olan bu boş araziyi, sahiplerine Ebu Bekir tarafından ödenen 10 dinar karşılığında, herkesin namaz ibadetini yerine getirebileceği ve toplantı yapabileceği bir mescit (cami) inşa etmek amacıyla satın aldı. Eylül 622'de temeli atılan bu yapı, 623 nisanında bittiğinde takriben 35 m eninde ve 30 m genişliğinde (yaklaşık 1022 m²), taş temel üzerine pişirilmemiş kerpiçten örülü duvarlarlı üç kapılı bir şekildeydi. Çatısı ise hurma yapraklarıyla oluşturulmuştu. Muhammed'in de taş ve kerpiçlerin taşınmasında Müslümanlara eşlik ettiği rivayet edilir.
Mescid ilk yapıldığında batıda Babürrahme, doğuda Babücibril ve güneyde Babülcenubî olarak 3 kapısı vardı. Kıble Kudüs'ten Kabe'ye çevrildikten sonra güney kapısı kapatılarak kuzeye başka bir kapı açılmıştır (günümüzde ise Mescid-i Nebevi'nin 41 ana giriş ve çıkış noktası bulunmaktadır). Hicret'ten sonra Medine'deki Müslümanların sayısı günden güne artmaya başladı ve mescit namaz kılanlara dar geldi. Bunun üzerine Muhammed mescidi genişletmeye karar verdi. Mescid-i Nebevî'nin başlangıçta kapılarından hiçbiri kadınlara tahsis edilmemişti ancak camiye giden kadınların sayısında artış olunca kapılardan biri kadınlara ayrıldı ve bu kapıdan erkeklerin girmesi yasaklandı .Hicri Takvim'e göre 7. yılda Hayber'in alınmasının ardından mescit takribi olarak 20m en ve 15m boy eklemesi ile iki misli genişletildi. Böylece mescid 50 x 50 m'lik bir kare şeklini aldı. Yükseklik 3.5 m'ye yükseldi ve toplam 35 sütun kapsadı. Bu eklenen alanını Osman bin Affan satın almıştır. Halife Ebu Bekir döneminde mescit aynı kalmıştır.
Devletin sınırlarının genişlemesi ile beraber İslam Devleti'nin nüfusu arttı. Halife Ömer bin Hattab mescidi genişletme kararı aldı. H. 17. yılda Halife Ömer mescitte büyük bir restorasyona girişti. Mescid-i Nebevi, takribi olmak üzere Kıble yönünden 5 m, batı yönünden 10 m ve kuzey yönünden 15 m genişletildi. Böylece mescidin eni 60 m, boyu ise 70 m'ye ulaştı. Yapı malzemesi olarak yine aynı malzemeler kullanıldı. Hurma kütüklerine dayandırılarak 5–6 m yüksekliğinde ve 2 metrelik kalınlığa sahip hurma yapraklarıyla örtülü bir çatı inşa edildi.
Halife Ömer döneminde yapılan restorasyon Halife Osman bin Affan döneminde namaz kılanların ve ziyaretçilerin ihtiyacını karşılamamaya başladı. H. 29. yılında mescid Kıble, Batı ve Kuzey yönünden genişletilip aynı zamanda yükseltildi. Malzeme olarak kireç ve işlenmiş taş kullanıldı, sütunlarda tadilat yapılarak taş ile inşa edildi. Halife Ali bin Ebu Talib döneminde mescit aynı kalmıştır.
Sonraki yöneticiler mescidi genişletmeye ve süslemeye devam ettiler. M. 707'de, Emevilerin altıncı Halifesi I. Velid (705-715) eski yapıyı değiştirerek yerine, Peygamber'in türbesini de içine alan, daha büyük bir yapı inşa etti. Bu mescid 84 x 100 m boyunda, taş zeminli, taş sütunlarla destekli tik çatılı idi. Şam'daki Emevi Camii'ndeki ve Kudüs'deki Mescid-i Aksa'daki gibi (aynı Halife yaptırmıştır), duvarlar Kıpti ve Rum ustalarca mozaik ile süslendi. Avlu'nun dört tarafı bir galeri ile çevrildi, her köşeye bir minare dikildi. Kible duvarına küçük kubbeli bir mihrab inşa edildi.
Halife Mehdi (M. 775-785), I. Velid’in eklemiş olduğu bölgenin kuzey kısmını genişletmek için yenilemiştir. Mescide 20 kapı eklemiştir: doğu ve batı duvarlarına sekizer, kuzey duvara dört kapı.
Memluk Sultanı Mansur Kalavun zamanında, Peygamber Muhammed'in yatırı üzerine bir kubbe, Bab es-Selam’ın dışarısında da bir şadırvan inşa edilmiştir. Sultan Nasır Muhammed önceden yıkılan dördüncü minareyi tekrar imar etmiştir. 1481’deki bir yıldırımın çarpmasıyla mescidin birçok yeri hasar gördükten sonra, Sultan Kayıtbay doğu, batı ve kıble duvarlarını yeniden imar etmiştir. Ayrıca Yeşil Kubbe'yi taşıyan sütunları ve perdeli duvarı inşa ettirmiştir.
1571 ila I. Dünya Savaşı ve "Çöl Kaplanı" Fahrettin Paşa'nın Medine Müdafaası'na kadar Osmanlı İmparatorluğu Medine'ye hükmetmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) caminin doğu ve batı duvarlarını yeniden inşa etti, ve "Süleymaniyye" olarak bilinen kuzeydoğu minareyi ekledi. Peygamber'in mihrabı "Şafi'iyya"'nın yanına, "Ahnaf" adında yeni bir mihrab ekledi, ve Peygamber'in türbesinin ("Hücre-i Saadet") üzerine çelik saçla kaplı yeni bir kubbe yerleştirdi. Kanuni Sultan Süleyman, Babürrahme (batı kapısı)'yi yeni |
leterek sağ ve sol taraflarına Muhammed'in alemlere rahmet olarak gönderildiğini bildiren ayet ile Osman Bey'den Kanuni'ye kadar olan Osmanlı sultanlarının isimlerini yazdırmıştır.III. Murad (1574–1595) zamanından bugün de kullanılan minber inşa edildi. 1817'de II. Mahmud, kubbe ile kaplı mescidin güneydoğu tarafına "Ravza-i Mutahhara" inşasını tamamladı. Kubbe 1839'da yeşile boyandı ve o günden itibaren "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) olarak bilinir.
Sultan I. Abdülmecid (1839–1861) zamanında, Peygamber'in türbesi, üç mihrablar, minber ve "Süleymaniyye" minaresi hariç, bütün camii yeniden tanzim edildi. Kuzey tarafına bir abdesthane yapılarak genişletildi. Güney tarafındaki namaz yeri enine doğru iki misli büyütüldü, ve küçük kubbeler ile kaplandı. Kubbelerin içi Kuran'dan ayetler ve Kaside-i Bürde şiirinden beyitlerle süslendi. Kible duvarı Kuran'dan hatlarla yazılı cilalı döşemelerle kaplandı. Namaz yeri ve avlunun yerleri mermer ve kırmızı taş ile döşendi. Çevrili olan alanın batısına beşinci minare, "Mecidiyye", inşa edildi.
Mescid günümüzde etrafını kuşatan mermer kaplı avlusu dahil toplam 400.000 mdir.
Mescid-i Nebevi'nin ilk inşasında mescidin doğu duvarına bitişik Muhammed ve ailesi için iki oda yaptırıldı. Bu odaların sayısı daha sonra dokuza kadar yükseldi. Daha sonra Muhammed, Ebu Bekir ve Ömer buraya defnedilmiştir. Dördüncü bir yer boş bırakılmıştır. Ahir Zaman'da, İsa'nın inip Deccal'ı öldürüp dünyada bir müddet kalıp vefat ettiğinde buraya gömüleceği rivayet edilmektedir. Birkaç defa tadilat geçirdikten sonra II. Mahmud zamanında üzerine kubbe yapılmış ve üzerine kurşun dökülmüş, daha sonra da bu kubbe yeşile boyandı.
"Yeşil Kubbe" anlamına gelir, mescidin yeşil kubbesine verilen addır. Hücre-i Saadet'in üzerindedir.
Peygamberi'in içinde namaz kılmayı teşvik ettiği Hücre-i Saadet ve Minberi arasında kalan kısım, "Ravza-i Mutahhara" veya "Riyazul Cenne" olarak bilinir. Buranın cennetten bir bölüm gibi olduğu hadislerde bildirilmektedir.
Muhammed, mescidinde cemaate hitap ederken dayanması için hurma ağacından olan büyük bir kütüğü kullanmaktaydı. Daha sonra cemaatin Muhammed'in yüzünü göremeyip sesini de işitememesi üzerine hicri 7. (628) veya 8. (629) yıllarda ılgın ağacından 50 x 125 cm ebadında ve bir metre yükseklikte, arkasında 3 sütunu bulunan 3 basamaklı ilk minber yapılmıştır. İlk halifeler Muhammed'e hürmetten dolayı üçüncü basamağı kullanmamışlar ve bu basamağı bir tahta parçasıyla kapatmışlardır. Osman devrinde minber üzerine bir kubbe yapılarak kumaşla örtülmüş, ayrıca merdivenler abanoz ağacıyla kaplanmıştır. Muaviye bin Ebu Süfyan zamanında ise minber altı basamak daha yükseltilmiştir. Bu ilk minber 654 (1256) senesine kadar kullanılmıştır. Aynı yıl meydana gelen yangında minber yanınca Yemen hükümdarı Melikü’l Muzaffer Şemseddin tarafından gönderilen minber 656 (1258) yılında yerine yerleştirilmiştir.
Bu tarihten sonra 666 (1268)’da Sultan Baybars, 797 (1395)’de Memluk sultanı Berkuk, 820 (1417)’de bir başka Memluk sultanı Şeyh el-Mahmudî tarafından minber yenilenmiş veya yenisi gönderilmiştir. 886 (1481) senesinde minber tekrar yanınca Medineliler tarafından tuğla alçıdan yapılan minber, 888 (1483) senesinde Sultan Kayıtbay tarafından gönderilen mermer minberle değiştirilmiştir. 998 (1590) tarihinde Osmanlı sultanı III. Murad’ın İstanbul’da imal ettirip süslettirdiği mermer minber, Medine’ye gönderildiğinde Kayıtbay’ın minberi Kuba Mescidine taşınmıştır. Halen Sultan III. Murad’ın minberi Mescid-i Nebevî’de kullanılmaktadır.
Kate Bosworth
Catherine "Kate" Ann Bosworth (d. 2 Ocak 1983, Kaliforniya), ABD'li sinema sanatçısı.
1998 yılında oynadığı "The Horse Whisperer"’daki rolünün ardından 2002 yapımı "Blue Crush" filmindeki başrolüyle tanınan Bosworth, "Superman Returns" (Süpermen Dönüyor) filminde Lois Lane’i canlandırıyor.
Keira Knightley
Keira Knightley (d. 26 Mart 1985, Teddington), Oscar'a aday gösterilmiş İngiliz sinema oyuncusu. Yönetmenliğini Joe Wright'ın yaptığı Jane Austen'ın Gurur ve Önyargı kitabından uyarlanan Aşk ve Gurur isimli 2005 yapımı filmde canlandırdığı "Elizabeth Bennet" rolü ile Oscar, Altın Küre, ve Satellite ödüllerine aday gösterildi. 20 yaşında Oscar'a aday gösterilen Knightley, En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü'ne en genç aday gösterilen 3. kişi oldu.
Keira Knightley, İngiliz tiyatrocu ve sinemacı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Will Knightley bir aktör, annesi Sharman Macdonald eski bir aktris ve bir oyun yazarı idi. Caleb isminde 1979 yılı doğumlu bir erkek kardeşi vardır. Teddington School ve Esher College'da eğitim gördü. Eğitiminin ilk yıllarında okuma ve yazma zorlukları çekti, disleksi hastasıydı.
8 yaşında ülkesinde televizyon filmlerinde oynamaya başladı. A Village Affair (1994) Innocent Lies (1995), Treasure Seekers (1996) ve Coming Home (1998) gibi çeşitli filmlerde rol aldı. 1999'da yeniden çevrilmeye başlanan Yıldız Savaşları filminin ilkinde Kraliçe Amidala'nın yerine geçen nedime Sabé rolünde idi. Makyajları tamamlandığında Padmé Amidala rolünü oynayan Natalie Portman'la kendisini anneleri bile birbirlerinden ayıramamıştı. Ancak tanınmasını sağlayan film hiç beklenmedik bir filmdi. Hint kadın yönetmen Gurinder Chadhanın futbolcu olmak isteyen Hint bir kızın hikâyesini anlattığı küçük bütçeli "Bend it Like Beckham" (Hayatımın Çalımı Beckham) filminde oynayarak birden sadece İngiltere'de değil bütün dünyada adını duyurdu. Film Altın Küre'ye aday gösterilirken Knightley Londra Film Eleştirmenleri Birliği'nden (London Critics Circle Film Awards) En İyi Yeni Yüz ödülü almış, Çevrim içi Film Eleştirmenleri Topluluğu ve Phoenix Film Critics Society Awards'da En İyi Çıkış Yapan Oyuncu dallarında ödüle aday gösterilmişti. 2003 yılında Amerikalı yapımcı Jerry Bruckheimer, ona Karayip Korsanları filminde baş kadın oyuncu rolünü verdi. Johnny Depp ve Orlando Bloom'la oynadığı bu film senenin en çok izlenen filmlerinden biriydi ve 5 dalda Oscar'a aday gösterilmişti Knightley 2005'te, Pride and Prejudice filmindeki rolüyle "En İyi Kadın Oyuncu" dalında Akademi Ödülü’ne aday gösterildi.
2006 yılında Akademi Ödülleri'ni dağıtan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi'ne (Academy of Motion Picture Arts and Sciences) üye olması için davet aldı. 7 Temmuz 2006'da gösterime girdi. Alessandro Baricco'nun romanından uyarlanan "Silk" isimli filmde ve James McAvoy, Vanessa Redgrave ve Brenda Blethyn'ın yer aldığı, Ian McEwan'ın romanından uyarlanan "Atonement" isimli filmde rol aldı. Knightley bu filmdeki performansı ile En İyi Kadın Oyuncu-Drama dalında bir kez daha Altın Küre'ye aday gösterildi.
Knightley 2008 yılında gösterime girmesi beklenen "The Edge of Love" filminin kadrosuna katıldı. Filmde Cillian Murphy ve Sienna Miller da yer almaktaydı. Bu filmin senaryosunu Knightley'nin annesi Sharman Macdonald yazmıştır. Macdonald Keira için Caitlin rolünü yazsa da Knightley Vera rolünü oynamayı tercih etmiştir."The Duchess" filminde Ralph Fiennes ile birlikte rol almış ve Devonshire düşesi Georgiana Cavendish'i canlandırmıştır.
Scarlett Johansson ile birlikte Vanity Fair dergisinin mart 2006 sayısında poz verdi. Nisan 2006'da Chanel'in yeni yüzü ilan edildi.
Bir ara Pirates of the Carribean filmindeki rol arkadaşı Orlando Bloom ile çıkıyorlardı. Bu ilişki 2008 yılının başlarında sona erdi.
Bir süredir rock müzik grubu Klaxons üyesi James Righton ile birlikte olan 28 yaşındaki Knightley, Fransa'da gerçekleştirilen sade bir törenle dünya evine girdi.
LIT
LIT, Microsoft Reader yazılımının kullandığı dosya formatıdır. Özellikle e-kitaplarda hacimsel ve görsel avantajları nedeniyle tercih edilir. Ayrıca salt metin (TXT) dosyasına çevrimi rakibi PDF kadar kolay olmadığından e-kitaplarda daha üst düzey bir telif koruması sağlar. Ancak PDF kadar yaygın değildir.
Microsoft Reader Ana Sayfa
Selcen, Çal
Selcen, Denizli ilinin Çal ilçesine bağlı küçük bir mahalledir. 1992 yılında Belde olan Selcen 2014 yılında 6360 Sayılı Kanunla kapatılmıştır.
Selcen mahallesi Denizli il merkezine 70 km, Çal ilçesine 2 km uzaklıktadır.
Son birkaç yılda Denizli'deki tekstil fabrikalarının kar oranlarının düşmesi üzerine ikincil sektörlerden biri olarak tercih edilen şarap üretimini geliştirmeye başlayan ilçede 3 yılda 4 adet şarap üretim tesisi kurulmuştur. Kasabada şarap sektörü son yıllarda geçmişinde birikimi ile artmış ve dünyanın dört bir yanına şarap ihraç eden bir bölge haline gelmiştir. en büyük üretimi ezel şarapçılık yapmakta olup yıllık üretimi 500.000 litre civarındadır. Aynı zamanda köy halkı yaklaşık olarak 500 yıldır şarap üretmektedir.
Ülkü Ocakları
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı ya da kısa adıyla Ülkü Ocakları. Ülkü Ocakları, Türkiye'nin yanı sıra dünyanın birçok ülkesinde de şubelere sahiptir.
Ülkü Ocakları, Türk-İslâm Ülküsü'nü, ülkücülüğü ve Türkçülüğü savunan bir gençlik teşkilatlanmasıdır. 1960'lı yılların sonunda üniversitelerde, yükselen komünizm ve sol hareketlere karşı olarak kurulmaya başlanmıştır. Sonrasında üniversiteler dışındaki yerlerde de faaliyetler göstermiştir. 1980 öncesi dönemde önemli bir yere sahiptir. 12 Eylül Darbesi'nden sonra etkinliğini yitirmiş ve şiddet olaylarından çekilmiştir. Günümüzde dernek statüsünde faaliyet göstermektedir. Bir sivil toplum kuruluşudur.
Alaattin Aldemir Gençlik Kültür ve Sanat Ocakları genel başkanlığının ardından Ülkü Ocakları genel başkanı olmuştur. Daha sonra Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı'nı kurmuş olup aynı zamanda kurucu genel başkanlık yapmıştır.
Devlet Bahçeli'nin MHP Genel Başkanlığı'na seçilmesiyle birlikte Ülkü Ocakları'nın yapısında da önemli değişimler başlamıştır. Ülkü Ocakları'nın kapatılarak yerini Gençlik kollarına bırakacağı iddiaları tüm teşkilatlar büyük yankı bulmuştur. Bu çerçevede Ülkü Ocakları'nın MHP'den bağımsız bir şekilde sürdürülmesi kararını almıştır. Bu karar çevresinde Atila Kaya Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı'na getirilmiştir.
Atila Kaya, Azmi Karamahmutoğlu'ndan sonra yaklaşık 6 yıllık Ülkü Ocakları Genel Başkanl |
ığı'ndan sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından parti divanına yan kuruluşlardan sorumlu genel başkan yardımcısı olarak alınmıştır. Yapılan son Genel Seçimlerde İstanbul Milletvekili seçilen Atila Kaya, milletvekilliği dönemini sürdürmektedir.
Atila Kaya'nın genel başkanlığı döneminde Ülkü Ocakları 2.başkanı olan Alişan Satılmış, Devlet Bahçeli'nin Ülkü Ocakları'nın başına getirdiği ikinci isim olmuştur. Alişan Satılmış yaklaşık 1,5 yıl Genel Başkanlık yaptıktan sonra yerine üniversite öğrencisi Harun Öztürk getirilmiştir. Alişan Satılmış Genel Başkanlıktan alındıktan sonra bir süre Ortadoğu Gazetesi'nde yazarlık yapmıştır.
Ocak başkanlarının yaş ortalaması 26 civarına çekilerek önemli bir gençleştirme operasyonu yapılmıştır. Bu dönemde eğitim faaliyetleri üzerinde hassasiyetle durulmuş ve yayın politikası internet üzerinden de güçlendirilmiştir. Liderik okulları açılarak liderlikte yeni döneme geçilmiş ve daha iyi bireyler kazanmak için güçlendirmeler yapılmıştır. 7 yıl görev yaptıktan sonra 10 Mayıs 2012 tarihinden itibaren görevden ayrılmıştır. Aynı gün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından Genel Başkan Başdanışmanı ve Gençlik Kuruluşları Koordinatörü olarak atanmıştır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından Vekaleten Ülkü Ocakları Genel Başkanlığına Mayıs 2012'de atanan Olcay Kılavuz 9 Aralık 2012 tarihi itibarıyla Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanlığına getirilmiştir. Daha öncesinde Niğde Ülkü Ocakları İl Başkanlığı ve Teşkilatlardan sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuştur. Bu dönemde kültürel ve sosyal faaliyetlerin arttığı, Ülkü Ocaklarının eğitim programlarının geliştiği görülmüştür. Ülkü Ocakları'nın etkinliklerinde görev almaya hazır olduğunu söyleyen Osman Öztunç’u Genel Merkez Sanatçısı yapmıştır.
Son dönemlerde, teşkilat yönetimlerinin daha da merkezileştirilmesi ve disiplinin sağlanması için, Devlet Bahçeli'nin isteğiyle mahalle ya da köy gibi çok küçük yerleşim birimlerindeki ocaklar kapatılmıştır. "Ülkü Ocakları" adlı dergi Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı tarafından çıkarılmaktadır. "Ülkü Ocakları" dergisinin bazı temsilcilikleri aynı zamanda Ülkü Ocakları'nın şubeleri olarak kullanılmaktadır.
Ülkücü Hareket'in kızılelması olan Turan davasına katkıda bulunmak ve dergisine Yaş Türkistan yani Genç Türkistan adını veren Mustafa Çokay Beğ'in aziz hatırasını canlandırmak amacıyla Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezinin hazırladığı “Yaş Türkistan (e-dergi) 3 Aylık Fikir ve Kültür Dergisi” çıkarılmaktadır. Günümüz teknolojisinden faydalanarak hazırlanan dergi internet dergisi formatındadır. Bu dergi internetten ulaşılabilmesi yönüyle de Türk siyaset ve fikir alanında da ender yayınlardan olma unvanına sahiptir. Dergiye ulaşmak ve detaylı bir malumat almak isteyenler adresinden dergiye ulaşabilirler.
Ülkücü Hareketin önemli yayın organlarından biri olan Genç Arkadaş, 15 Ocak 1975’te İstanbul Ülkü Ocakları tarafından çıkarıldı. 15 günde bir yayınlanan ve logosunun altında “Bütün karanlıklar seninle aydınlanacak” sloganı bulunan Genç Arkadaş, 1 Ağustos 1976’dan itibaren Ülkü Ocakları Derneği Genel Merkezi tarafından yayınlanmaya başladı. Yayın yeri Ankara’ya taşınana Genç Arkadaş dergisi Şubat 1979 kadar yayınlandı. 1990'ların sonunda Genç Ülküdaş adıyla tekrar yayın hayatına başladı ve daha sonrasında tekrar Genç Arkadaş adını almıştır. Dergi bir müddet ara verdikten sonra Ülkü Ocakları Genel Merkezi tarafından "Genç Arkadaş (e-dergi) Fikir ve Kültür Dergisi" olarak Ekim 2011'de tekrar yayına başlamıştır. Teknolojisinden faydalanarak hazırlanan dergi internet dergisi formatında olup oldukça kullanışlı bir yapıdadır.
Liseli Bozkurtlar, 1969 yılında Alparslan Türkeş'in desteğiyle emekli binbaşı Dündar Taşer tarafından kurulan Ülkü Ocakları'nın lisedeki yapılanmasına verilen isimdir.
12 Eylül darbesi öncesi Sacit Çeyiz, Cevat Kahraman, Ayhan Yazıcı, Muzaffer Taş, Yavuz Sonbay olmak üzere 100'ün üzerinde ülkücü liseli öldürülmüştür. Ankara Kurtuluş Lisesi'nde okuduğu sırada, 11 Nisan 1980 cuma günü Abdi İpekçi Parkı'nda öldürülen Sacit Çeyiz ülkücü liseliler adına büyük çalışmalar yapmış, 1976 yılında kendi imkanlarıyla milliyetçi çizgide "Liseli Genç" , 1978 yılında ise "Liseli Arkadaş" dergisini çıkarmıştır.
Sacit Çeyiz'in 'Liseli Arkadaş' dergisinde yazdığı yazının ilk cümlesi şöyleydi:
"Ülkücü, Ülküsünü bütün unsurlarıyla yaşayan, göründüğü gibi olma gayretinde olan insandır."
12 Eylül 1980 darbesi sonrası Ülkücü Kuruluşların kapatılması sonucu hareket 1990'lı yıllara kadar sekteye uğradıysa da Ülkü Ocakları'nın açılmasıyla birlikte yeniden yapılanma sürecine girmiştir.
Türkiye'nin birçok lisesinde yapılanan Liseli Bozkurtlar'ın amacı lise gençliğinin milli ve manevi duygulardan yoksun yetişmesini önlemektir. Bu amaçla her lisenin Ülkü Ocakları çatısı altında haftalık seminerleri yapılmaktadır. Bu seminerlerde pozitif bilimlerin yanında dini eğitimler de verilir.
TDEAV faaliyetleri Amerika Birleşik Devletleri merkezli olarak Türk Dünyası'nın geniş bir bölgesinde devam ettirmektedir. TDEAV Türk Dünyası'ndan Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerine lisans ve yüksek lisans eğitimi için gelen öğrencilere burs sağlamakta ve Newyork Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (NASA) isimli lobi merkezini fonlamaktadır. TDEAV'nin 5 yıllık master planında Newyork ve Boston'da 2 yeni Türk evi kurulması öngörülmüştür. TDEAV politika ve eğitim merkezi olarak iki ana kolda örgütlenmiştir. Politika ve strateji dairesi Türk Dünyası'nda siyasi parti, dergi ve basın yayın kuruluşlarının kurulması ve yönetilmesi, eğitim ve arge dairesi ise Türk Dünyasından ABD'ye gelen doktora öğrencileri ile ilişkiler ve burs konularında faaliyet göstermektedir
Tekdüzen
Tekdüzen, Muhasebe sistemidir. 1.1.1994'ten itibaren tekdüzen sistemine geçilmiştir. Amaç, gerçek ve tüzel kişilerin defter tutma faaliyetlerinin güvenilirliği, tutarlılığı, denetim kolaylığıdır. Tebliğ olarak "Resmi Gazete"'de yayımlanmıştır (26.12.1992-21447).
Tebliğin düzenlemesi muhasebe kavramları, politikaları, mali tablolar, hesap planı ve işleyişidir.
Simya
Simya veya alşimi; (Arapça'daki "al-Kimiya" kelimesinden gelir, İngilizce'ye "alchemy" olarak geçmiştir). Hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe disiplinine işaret eden bir terimdir. Simya; kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanat'ı bünyesinde barındırır.
Simya ile en az 2500 yıldır uğraşıldığı bilinmektedir. Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Antik Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır. Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19. yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya ilgi duyulmuştur.
Batı simyası her zaman, kökleri ünlü simyacı Hermes Trismegistus'a uzanan ve bir felsefi-spiritüel sistem olan Hermetizm'le yakından bağlantılı olmuştur. Bu iki disiplin (simya ve Hermetizm) 17. yüzyılın önemli bir ezoterik ekolü olan Gül-haçlılar'ın doğuşunda etkili olmuştur. Erken modern dönemde, simya kimyaya dönüşmeye başlarken simyanın mistik ve hermetik dalları modern spiritüel simyanın odak noktası olmaya başlamıştır.
Günümüzde simya, mistik, ezoterik ve sanatsal yönleri nedeniyle bilim tarihçileri ile filozofların ilgi alanına girmektedir. Simya, modern bilimin temelini atan disiplinlerden biridir ve günümüz kimya ve metalürji endüstrilerinde kullanılan birçok madde ve işlem eski dönem simyacılarının keşfidir.
Simyanın birçok yönü bulunmasına karşın günümüz popüler kültüründe (sinema ve edebiyattaki simya/simyacı imgelemlerinin de etkisiyle) simya denince akla madenleri altına çevirmeyi deneme işlemi gelmektedir.
Simyacılar hakkındaki genel görüş onların sözde bilim adamı (pseudo-scientist), hatta kaçık ya da şarlatan oldukları yönündedir. Bunun nedeni simyacıların kurşunu altına çevirmeye çalışmaları, evrenin dört elementten (toprak, hava, su ve ateş) oluştuğuna inanmaları ve zamanlarının büyük çoğunluğunu mucize ilaçlar, zehirler ve sihirli iksirler hazırlamaya harcamalarıdır.
Bazı simyagerler gerçekten kaçık veya şarlatan olsa da, çoğu entelektüel akademisyenler ve önemli bilim adamlarıdır. Mesela, Newton ve Robert Boyle'un simyacı olduğu bilinmektedir. Bu gibi yenilikçi kişiler kimyasal maddelerin doğasını ve işleyişini araştırmayı denemişlerdir. Bu gibi simyagerler fiziki evrenin sırlarını keşfetmeye çabalarken deney yapmaya, geleneksel bilgi ve tekniklere, genel-geçer ampirik ilkelere ve kuramsal fikirlere dayanmak zorundaydılar.
Aynı zamanda, simyagerler kimyasal süreçlerde, fiziki durum ve görünüşün büyük ölçüde değiştiği durumlarda dahi, "bir şeyin" muhafaza edildiğini kabul ederler. Bu "bir şey" ya da "öz" maddelerin bazı temel prensiplere sahip olduğu, prensiplerin birçok dış görünüş altında gizli halde bulunabileceği ve bu prensiplerin uygun işlemler sonucu ortaya çıkartılabileceği görüşü ile ilintilidir.
Simyagerlerin en çok bilinen iki hedefi madenlerin altına dönüştürülmesi ve bütün hastalıkları iyileştirecek ve hayatı sonsuz biçimde uzatacak "pancea" (ölümsüzlük iksiri) yaratılmasıdır. Orta Çağ'dan itibaren Avrupalı simyagerler hem madenleri altına çevirecek hem de ölümsüzlük iksiri yaratılmasında kullanılacak efsanevi bir madde olan "felsefe taşı"nın (philosopher's stone) bulunması için büyük çaba sarfettiler. Simyagerler, yüzyıllar boyunca büyük saygınlık gördüler ve destek aldılar. Bu saygınlık ve desteğin nedeni ne hedefleri (altın ve pancea) ne de yazınlarına hakim olan mistik ve felsefi görüşlerdi. Saygınlık ve desteğin nedeni zamanlarının kimya endüstrisine yaptıkları katkılardı. Bu katkılar arasında barutun keşfi, madenlerin test ve rafine edilmesi, metaller üzerindeki çalışmalar, mürekkep, kozmetik, boya üretimi, deri boyanması, seramik ve cam üretimi, likör ve esans üretimi vb. sayılabilir. (Avrupalı simyagerler arasında "aqua vitae" (Ab-ı hayat, Bengi Su, Hayat Suyu) üretiminin de popüler bir deney olduğu düşünülmektedir.)
Diğer tar |
aftan, simyacılar hiçbir zaman sanatlarının fiziksel (kimyasal) boyutlarını metafizik yorumlamalardan ayırma eğilimi göstermediler. Hatta, Antik Çağ'dan Modern Çağ'a uzanan dönemde "metafizikten yoksun fizik", "fiziksel tezahürden yoksun metafizik" gibi tatmin edici kabul edilmeyecektir. Kimyevi konseptler ve süreçler için ortak terminoloji eksikliği ve de gizliliğe duyulan ihtiyaç simyacıları Hristiyan ve pagan mitolojisi, astroloji, kabala ile diğer mistik ve ezoterik alanlarda kullanılan terim ve sembolleri kullanmaya itmiştir. Bu nedenle en basit kimyasal tarif bile çapraşık büyülü sözler gibi gözükmüştür. Ayrıca, simyacılar düzensiz deneysel verileri bu mistik ve egzoterik alanları kullanarak teorik bir çerçeveye oturtmaya çalışmışlardır.
Orta Çağ'dan itibaren bazı simyacılar, giderek, bu metafizik boyutları simyanın gerçek temelleri olarak ve kimyasal maddeler, fiziki haller ve materyal süreçleri ise spiritüel varlık, durum ve transformasyonların tek metaforu olarak kabul etmeye başladılar. Ayrıca, hem adi metallerin altına çevrilmesi hem de mükemmel olmayan, hastalıklı, ahlaksız ve kısa ömürlülükten, mükemmel, sağlıklı, ahlaklı ve ölümsüzlüğe doğru bir evrimi sembolize eder ve bu noktada felsefe taşı ise bu evrimi mümkün kılan mistik bir anahtardır. Simyacının kendisine uygulandığında bu çifte amaç, onun cehaletten aydınlanmaya doğru evrimini sembolize eder; simyager açısından bu noktada felsefe taşı, bu evrimin gerçekleşmesini sağlayacak bazı gizli spiritüel gerçekleri ve güçleri ortaya çıkarmak için bir araçtır. Bu görüşe uygun olarak yazılan metinlerde, kriptolu simya sembolleri, şemaları ve metne ait imgeler çok anlamlı, alegorilerle dolu ve kriptolu başka çalışmalara göndermeler yapacak biçimde kullanılmıştır ve bunların gerçek anlamlarının anlaşılması amacıyla "deşifre" edilmeleri gerekmektedir.
Bazı Hümanist bilginler, ruhani ve tabiat üstü alegorileri (metafizik yorumların şekillerle ifadesi) simyanın en doğru ve değerli açısı (ifadesi, görünüşü) olarak görürler ve kimyanın simyanın bir uzantısı olarak gelişmesi, orijinal Hermetic geleneğinin
bir bozulmuşu (yozlaşmışı) olduğunu iddia etmektedir. Bu spiritüel simyanın çağdaş uygulayıcıları tarafından kabul edilmiş bir görüştür. Diğer bir yandan, çoğu bilim adamı bu görüşün karşısında yer almaya eğilimli olmuştur; onlara göre; simyanın metafiziksel yolda giden tarzı hiçbiryere varmayan "yanlış bir dönüş" iken, simyanın maddelerle uğraşan tarafı modern kimya biliminin gelişmesi için gerekli olan "doğru yol"du. Diğer bir bakış açısına göre, bazı pratisyenlerin tecrübesiz yorumlarının ya da diğerlerince teşvik edilen hileli beklentilerinin, daha gerçekçi simyacıların katkılarını azaltmayacağıydı.
Okültizm'in dallarından biri ya da kapsadığı alanlardan biri olarak görülen simya kimi kaynaklarda iç (ezoterik) simya ve dış (egzoterik) simya olarak ikiye ayrılmaktadır. Dış simyadaki bütün kavramlar Hermes Trismegistus inisiyasyonundaki ezoterik bilgilerin anlaşılamamış sembollerinden ibarettir. Örneğin, dış simyada madenlerin birbirine dönüşümünü sağlamak anlamına gelen “büyük eser” (magnum opus), iç simyada, inisiyatik bir eğitimin sonunda elde edilen spiritüel “aydınlanma”yı ifade eder. İç simyada inisiyasyonlardaki küçük misterlere ve büyük misterlere vakıf olma “küçük eser” ve “büyük eser” diye adlandırılmıştır. “Büyük eser”i gerçekleştiren kişinin “büyük sanat”ın sonunda “felsefe taşı”nı elde etmiş, “ölümsüzlük iksirini”ni içmiş olması, inisiyatik süreç sonunda aydınlanmış olmasını simgelerdi. “İlk madde”yi (materia prima) elde etmek ise, tüm madenlerin türediği madde cevherini elde etmek değil, ruhsal varlığın ilk halini, yani maddi dünyada doğmadan önceki saf hali, saf şuur halini elde etmek anlamına geliyordu. Metalin altına dönüşmesi sembolizminde simgelenen bir anlam da ‘aura’nın arınması, altın parlaklığını gösterecek bir saflığa ulaşmasıdır. Hermes Trismegistus’a dayanan ezoterik sembollerin, o sembolleri anlayabilecek inisiyatik eğitimden geçmemiş olanların eline geçmesi dış simyayı doğurmuştur. Bu bakımdan kimi yazarlar dış simyayı okültizm kapsamında, iç simyayı ezoterizm kapsamında ele alırlar.
Görüşme
Görüşme yahut mülakat, gazetecilikte demeç almak üzere birisiyle yapılan konuşma veya bilimsel araştırmalarda ve anket araştırmalarında kullanılan çoğunlukla yüz yüze yapılan haber ve bilgi toplama işidir.
Görüşmeler kaydedicilerle sesli ve görüntülü olarak arşivlenmektedir. Uzun süren görüşmeye ve bunun sonucuna röportaj denir. Türkiye'de röportaj edebiyatında Hikmet Feridun Es, Mete Akyol, Uğur Dündar, Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Abdi İpekçi, Leyla Umar, Mehmet Ali Birand; dünyada Oriana Fallaci örnekleri vardır.
Önceden hazırlık yapılmamış görüşmelerde görüşmecinin ustalığı gerekir. Görüşülen kişi ve görüşme konusu hakkında asgari bilgi toplanmalıdır. Bilimsel araştırmalarda ve belgesellerde önçalışma yapılmazsa konu hakkında gereken tam bilgi toplanamaz. Yazılı, görüntülü ve sesli görüşme tekniklerinin anında verilmesi 21. yüzyılda geliştiği için, görüşmecinin teknik hıza yetişmesi, bilgi hızına bağlıdır. Özellikle gazetecilikte haber yarışında güncel kişiyi önce bulan ve konuşturan kazanır. Sadece konuşturmak yetmez, güncel konuyu genişletip yenilikler getiren görüşme yapması da gerekir.
Bir Hollywood yıldızıyla görüşmek, magazin ve televole görüşmesi yapmak için uzmanlaşma gerekmez ama ciddi konularda, siyaset ve ekonomi konularında görüşmecinin uzman olması gerekir. Oriana Fallaci görüşme türüne getirdiği sivri dillilik ile tanındı. Ayetullah Humeyni röportajında başörtüsünü çıkarmasıyla görüşmeye öznelliğini kattı.
Kimi politik görüşmeler tehlikelidir, görüşmecinin hayatını koyduğu politik ve bilimsel görüşmeler olabilir.
Görüşmede basın ahlak yasaları ve bilimsellik esastır. Eğer görüşülen kişi, söylediklerinin bir kısmını yazdırmaz veya görüntülendirmezse görüşmeci buna uyar. Görüşmecinin bilinen soruları sorması görüşmeye bir özellik kazandırmaz. Herkesin bildiğini yinelemek olur. Sarsıcı sorularla muhatap sıkıştırılırsa kamuoyunun beklediği bilgi sağlanabilirse görüşme tam olur. Görüşmeci savcı veya polis gibi sorgulayamaz.
Kameranın yaygınlaşması görüşmeciyi ikinci plana itmiştir. Bu durumda kamera görüşmeciden daha fazla bilgi vermektedir. Bir politikacıyla görüşürken, bir sürü konuşma olmuş ama hiçbir şey söylenmemiş gibi olurken, kameranın politikacının mimiklerini kaydetmesi, uyuklamasını vermesi görüşmeden daha çarpıcı hale gelmiştir.
Görüşülen kişi taraflı olabilir, yalan söyleyebilir, gerçeği gizleyebilir, soru sormaya fırsat vermemecesine kesintisiz boş laf üretebilir. Görüşmeci de taraflı olabilir ama kamuoyunu yanıltıcı bilgi veremez.
Niyazi Karasar, "Bilimsel araştırma Yöntemi", Ankara 1994, 5.bs.
Association for Educational Communications and Technology
Association for Educational Communications and Technology (Eğitimsel İletişimler ve Teknoloji Derneği) Eğitim Teknolojisi bilim dalının uluslararası örgütüdür. Eğitim Teknolojisi profesyonellerinin ve akademisyenlerinin üyesi olabildiği derneğin merkezi Amerika Birleşik Devletleri'ndedir ve dili İngilizcedir.
Kısaltması AECT olan dernek başta Educational Technology Research and Development olmak üzere süreli yayınlar ve başta Handbook of Research for Educational Communications and Technology olmak üzere akademik kitaplar yayınlamaktadır. Educational Technology Research and Development ( ETR&D, Eğitim Teknolojisi Araştırma ve Geliştirme ) süreli yayını eğitim teknolojisi alanındaki en prestijli hakemli dergidir.
Kuruluşa ve yayınlarına kendi sitesinden ulaşılabilir.
LeAnn Rimes
LeAnn Rimes, tam adı "Margaret LeAnn Rimes" olan 28 Ağustos 1982 Jackson, Missisippi doğumlu ABD'nin en ünlü country müzik şarkıcılarındandır. Şarkı söylemeye 3 yaşında başlamış ve şimdiye değin 37 milyonun üstünde albüm satmıştır.
Henüz 7 yaşındayken, bir Dallas Müzikal ürünü olan ""Christmas Carol""u söylemiştir. Daha sonra ""Dallas Kovboyları Futbol Oyunları""nın açılışında ""The Star Spangled Banner""ı söylemiştir. 11 yaşına geldiğinde yalnızca Dallas'ın yerel müzik marketlerinde bulunabilen ""All That"" isimli albümünü çıkardı. Bu, ""Curb Records""un ilgisini çekti. 1996 yılında ise 14 yaşındaki LeAnn Rimes ilk uzun metrajlı albümünü çıkardı. 1997 yılında çıkardığı ""You Light Up My Life : Inspirational Songs"" isimli albümüyle daha önce hiçbir Country şarkıcısının başaramadığı, 3 Bilbord Listesine, Pop, Country ve Modern Hıristiyan dallarında giriş yapmayı başardı. Aynı yıl piyasaya çıkardığı ""How Do I Live"" isimli parçasıyla Billbord dergisinin ""Hot 100"" listesinde 69 hafta boyunca 1 numara kalarak kırılması güç bir rekora imza attı.
Ayrıca yazılma aşamasında yardım ettiği ""Holiday In Your Heart"" isimli bir kitabın televizyon serisinde oynadı. 15 yaşındaki bir yıldız için güzel bir yıl geçiren LeAnn Rimes bir ""Amerikan Müzik Ödülü"", 2 ""Grammy Ödülü"", 3 ""Country Müzik Akademisi Ödülü"", ve 4 ""Bilbord Müzik Ödülü"" kazandı. 1998 yılında ise ""Yükselen Aktris Dalı""nda ""Lone Star Film & Televizyon Özel Ödülü""nü kazandı. 1999 yılında, aralarında ""Crazy"" ve ""I Fall to Pieces"" şarkılarının da bulunduğu 11 ayrı ülke dilinde hazırlanmış bir albüm piyasaya sürdü. 2000 yılında yaptığı film müziskeri ile de adından sıkça söz ettirdi. Küçük bir bütçeyle çekilen ""Coyote Ugly"" filminde hem oynadı hem de film müzikleri için aralarında ""Can't Fight The Moonlight"" gibi başarılı bir şarkının da bulunduğu 4 adet Diane Warren şarkısı seslendirdi.
2006 yılında Avrupa'da ""Whatever We Wanna"" isimli pop öğelerinin ağırlıklı olduğu bir albüm çıkardı. Albümde bulunan 15 şarkıdan 10'unun sözlerinin yazımında yardımcı olmuştur. Kendisiyle ilgili diğer ilginç bir özellik de kendisi gibi başarılı Country şarkıcısı olan ""Shania Twain"" ile aynı gün doğmasıdır. LeAnn Rimes, 23 Şubat 2002'de bir dansçı olan Dean Sheremet ile evlenmiştir.
Bayramın Olsun
Bayramın Olsun, Ümit Besen'in çıkartmış olduğu 3. albümüdür.
Araştırma tekniği
Bilimsel araştırma v |
e yazmanın bir usulü vardır. Tez, rapor, kitap gibi formlar halinde yapılan çalışmalarda standart haline gelmiş teknik bulunmaktadır.
Sayfa düzeni, satır ve paragraf düzeni, numaralandırma sistemi, bölümlendirme, başlıklar, imlâ, dilbilgisi halinde bunlar sıralanmaktadır.
Sayfa düzeni sayfanın alt, üst ve yan boşluklarını ayarlamaktır. Word ilk açıldığında bunları varsayılan ayarlarla sunar, özelleştirmeyle istenilen biçimlendirme sağlanabilir.
Başlık konuyla doğrudan ilgili olur. Fontlar yazıyla uyumlu yapılır. Çok fazla altbaşlık verilirse, eğer altbaşlıkların metinleri azsa araştırma başlık enflasyonuna uğrar.
Bölümlendirme üç ana bölümden ibarettir: Ön bölüm, metin bölümü, son bölüm.
Önsöz araştırmanın tanıtımı, amacın belirtilmesidir. Uzun olmaz. Grafikler 1.1, 1.2 sistemiyle numaralandırılır. Grafikler -her tür tablo, çizelge, şekil- listesi yapılır. Metinde kullanılan kısaltmalar bir listeyle gösterilir. Giriş'te konu kısaca anlatılır, yöntem belirtilir. Kuramsal çerçeve bilgisi verilir.
İçindekiler: Ön bölüm sayfaları romen rakamlarıyla sayfalandırılır. Girişten itibaren arap rakamları kullanılır. İçindekileri numaralandırma sistemi şöyledir:
I. A. 1. a. (1) (a) (i) (ii) sırasına göre. Bu yaygın sistemdir. İkinci sistemde 1, 1.1, 1.2, 1.2.1, 1.3, 2, 2.1, 2.1.1 kullanılır.
Alıntı yapılan yahut özet halinde başvurulan kaynaklar verilir. Yazarlar soyadına göre dizilir. MLA sistemi yaygındır. Yazar, eserin tarihi, adı, yer, zaman. Kitap ve makaleler ayrı ayrı veya hepsi bir arada verilebilir. Kaynakça yazılış sistemi tutarsızlığını önlemenin en iyi yolu MLA'dır. APA sistemi de yaygındır.
Alıntı biçimine İngilizcede citation denir. Doğrudan yapılan alıntılar tırnak içinde veya küçük puntoyla aktarılır. Dört satırdan fazla aktarmada blok yapılır.
Hasangazi, Ulukışla
Hasangazi, Niğde ilinin Ulukışla ilçesine bağlı bir köydür.
Köyün adını nereden aldığı tam olarak bilinmemekle beraber, yerel söylentilere göre; Hasangazi ismi, Kurtuluş Savaşı zamanında Fransızları Gülek Boğazı'ndan geçirmeyerek Hasangazi ve çevre köylerin işgal edilmesini önleyen Hasan isimli bir Kuva-yi Milliye subayından gelmektedir.
Köyü çok seven Hasan Subay savaşta gazi olduktan sonra hayatını bu köyde devam ettirmiş ve hayata gözlerini bu köyde yummuştur. Hasan Subay'ı çok seven köy halkı da köyün adını Hasangazi olarak değiştirmiş ve Hasan Subay'a da köyde bir türbe yaptırmışlardır. Fakat söylentinin aksine köyde böyle bir türbe bulunmadığı gibi Kurtuluş Savaşından birkaç yüzyıl öncesine ait Osmanlı belgelerinde köyün adı Esengazi olarak geçmektedir. Ki yerel ağızda hece başlarındaki H harfinin yutularak söylenmesi halen süregelen bir özelliktir. Dahası köyün adı Ulukışla Kuva-yi Milliye Karar Defterinde dahi Hasangazi olarak geçmektedir. Nümismat Ömer Diler, Anadolu Selçuklu Devletine ait "Lu'lu'a" sikkelerinin Hasangazi köyünde basıldığını saptamıştır. Jeopolitik konumu nedeniyle merkez köy yapılmıştır. Son zamanlarda yayla kültürünün gelişmesiyle birlikte Çukurova'nın sıcaklarından kaçan Adanalılara ve Mersinlilere ev sahipliği yapmaya başlamıştır. TCDD Gümüş istasyonu, Hasangazi köyüne bağlıdır.
31.12.2013 itibarıyla Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre 514'ü erkek 416'sı kadın olmak üzere toplam nüfusu 1000'dir. Hasangazi, Niğde ili içindeki 130 köy içinde ise nüfus büyüklüğü bakımından 28. sıradadır.
Hasangazi, Ulukışla'ya 16 km Niğde'ye 70 km Mersin'e de 135 km uzaklıktadır.
Hasangazi'de yetiştirilebilen ürünler;
Buğday, arpa, çavdar, fasulye, nohut, korunga, mercimek, soğan, patates, ahududu, böğürtlen, elma, armut, kiraz, vişne, üzüm, kayısı, zerdali, lahana, domates, biber, soğan, kabak, hıyar, maydanoz, nane, mısır, ayva, ceviz, şeftali, erik, çilek ve fındıktır.
Köyde ilkokul, ortaokul ve sağlık ocağı bulunmaktadır. Ayrıca kanalizasyon, içme suyu, telefon, ADSL şebekesi de mevcuttur.
Adriano Celentano
Adriano Celentano (d. 6 Ocak 1938), İtalyan şarkıcı, güfteci, komedyen, aktör ve televizyon sunucusu.
Celentano, Milano'da "Il ragazzo della via Gluck" adında bir şarkı da yazdığı Via Gluck'ta doğmuştur. Eskiden saat tamirciliği yapmıştır. Bir kadın gelip eski bozuk bir saatini ona verip ortadan kaybolmuştur ve kadın o saati verdikten sonra kariyeri başlamıştır. Bu saatin kendisi için uğurlu olduğunu söylemiştir. Daha sonra Puglia'dan İtalya'nın kuzeyine taşınan ailesi için de bir şarkı yazmıştır.
Celentano, Avrupa rock müziğinin öncülerinden Ghigo Agosti'nin öğrencisidir.
Onun esas idolü Elvis Presley'dir. Ayrıca, Hula hoop modasının en bilinen dansçısıdır.
Ornella Muti, Eleonora Giorgi ve karısı Claudia Mori ile filmlerde roller almıştır. Ayrıca İtalyan TV şovlarında da çalışmıştır. Rosalinda Celentano, Adriano Celentano ve karısı Claudia Mori'nin kızıdır.
Kürdoloji
Kürdoloji veya Kürt çalışmaları, Kürtçe, Kürtler, Kürt kültürü, geleneği vb. üzerine farklı disiplinler ile akademik olarak inceleme ve araştırma yapmayı amaçlayan öğreti. Günümüzde Kürdoloji şeklinde bir disiplinin olduğunu söylemek mümkündür. Bunun tek başına İranoloji ve Türkoloji gibi ayrı bir disiplin olmadığı görüşü de hâkim paradigmalardandır. Genel olarak ilk varoluş yeri Kürt nüfusunun yoğunlukta ve etkinlikte olmadığı ülkelerdir. Bu konuda Sovyetler Birliği ve Rusya'daki çalışmalar öne çıkmıştır. Sovyet ulus sistemi ve Kürt milliyetçi hareketinin de katkısı olmuştur. Sovyetlerdeki önemli dört Kürdoloji merkezi Leningrad, Erivan, Moskova ve
Bakü’de ortaya çıktı. 1934 yılındaki Erivan Kongresi sonrasında "Kürdoloji" kavramı yaygın hale geldi. Potansiyeli olmasına rağmen günümüzde az gelişmiş durumdadır.
Owen Wilson
Owen Cunningham Wilson (d. 18 Kasım 1968; Dallas, Teksas), Amerikalı oyuncu ve senarist. En çok "The Haunting" ve "The Royal Tenenbaums" adlı filmlerdeki rolleriyle tanınır. "Tenenbaum Ailesi" filmi için yazdığı senaryo ile Oscar'a aday gösterilmiştir. İrlanda asıllıdır. Kardeşi Luke Wilson da kendisi gibi oyuncudur.
Abaza Mehmed Paşa
Abaza Mehmed Paşa (1576-1634) Osmanlı veziri, valisi, devlet adamı, kumandanı ve aynı zamanda isyancı lideriydi. Celali isyanları diğer birçok liderleri gibi hem Osmanlı Devleti'nin yüksek kademelerinde görev aldı, hem de Osmanlı Devleti'ne karşı bayrak açtı.
Abaza asıllı ve köle kökenli bir devlet adamı olan Abaza Mehmed Paşa Halep valisi Canbulatoğlu Ali Paşa'nın hazinedarı olarak kariyerine başladı. Canbulatoğlu ailesi Halep'in nesilden nesile geçen valileriydi. Abaza Mehmed Paşa, Canbulatoğlu Ali Paşa'nın başlattığı Celali isyanlarında onun yanında yer aldı. 1607 yılında Canbulatoğlu'nun Amik ovasında Osmanlı sadrazamı Kuyucu Murat Paşa 'nın ordularına yenilmesi sonucu esir düştü. Yeniçeri ağası Halil Paşa'nın araya girmesi sonucu ölümden kurtuldu ve bundan sonra Halil Paşa'nın himayesinde Osmanlı hizmetine girdi.
Halil Paşa Osmanlı hanedanından bir kızla evlenerek Damat Halil Paşa oldu. Kaptan-ı Derya tayin edilince Abaza Mehmed Paşa'yı Derya Beyi yaptı. Abaza Mehmed Paşa Silahtarlık, Halep ve Maraş valiliği yaparak Osmanlı Devleti kademelerinde yükseldi. Osmanlı-İran Savaşları sırasında Erzurum valisiydi. 1617 yılında Damat Halil Paşa sadrazamlığa getirldi ve Serdar-ı Ekrem sıfatıyla İran'a giderken Abaza Mehmed Paşa'yı da beraberinde götürdü.
İran'la yapılan savaşlar Doğu Anadolu'da halk arasında büyük sancılara neden olmuştu. Örneğin Erzurum'da Osmanlı-İran Savaşları dolayısıyla çok sayıda yeniçeri bulunuyordu. Savaşlar sırasında çok sıkıntıya düşmüş olan Erzurum halkı ile halka kötü davranan yeniçeriler arasında büyük bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştı. Bu arada Osmanlı padişahı Genç Osman yeniçeriler tarafından tahttan indirilmiş ve acımasızca öldürülmüştü. Bu olaylar sonucu Abaza Mehmed Paşa yeniçeri ocaklarının kaldırılması gerektiği sonucuna vardı. O yüzden 1624 yılında kendi valilik bölgesindeki birçok yeniçeriyi yakalatıp öldürterek bir Celali isyanı başlattı.
Abaza Mehmed Paşa kendi bölgesindeki yeniçerileri öldürtmekle kalmayıp yeniçerileri tamamen ortadan kaldırmak amacıyla ordusuyla İstanbul'a doğru yola çıktı. Halktan vergi topladı. Otuzbin kişilik bir kuvvetle Sivas'ı ele geçirdi. Ankara'yı kuşattı. Bursa'yı da kuşattı ama alamadı. Niğde'ye geri çekildi. Bu yenilgilere rağmen uzun bir süre boyunca Erzurum'u yeniçerilere ve Osmanlı Devleti'ne karşı bir ayaklanma merkezi haline getirmeyi başardı. 15 Ekim-25 Kasım 1627 tarihleri arasında eski patronu Damat Halil Paşa'nın komutasındaki bir ordu Erzurum kalesini kuşattı ama Abaza Mehmed Paşa'nın komutasındaki direnişi kıramayarak geri çekildi. Ertesi yıl 6 Eylül 1628 tarihinde IV. Murat'ın yeni sadrazamı Gazi Ekrem Hüsrev Paşa'nın komutasındaki ordu tekrar Erzurum kalesini kuşattı. 14 gün süren bir kuşatma sonunda Abaza Mehmet Paşa'nın Erzurum'daki direnişini kırarak Erzurum'un kontrolünü ele geçirmeyi başarabildi.
Abaza Mehmed Paşa yenildikten sonra İstanbul'a getirildi. İdam edilmesi beklenirken tam tersine zekası ve cesaretinden etkilenen IV. Murat tarafından affedildi ve 22 Eylül 1628 tarihinde Bosna beylerbeyliğine atandı. 1633 yılında IV. Murat Abaza Mehmed Paşa'ya antlaşma koşullarına uymayan Lehistan'a girmesini emretti. Vidin'de Kırım, Eflak ve Boğdan'dan gelen birliklerle buluşan Abaza Mehmed Paşa Lehistan'a girdi. Abaza Mehmed Paşa'nın Lehistan'dan çok miktarda esir ve ganimet alarak geri dönmesi üzerine Lehistan elçisi Trebzinski barış istedi. Yıllık vergi ödemek ve Dinyester nehri üzerindeki kaleleri yıkma koşuluyla Osmanlılar bu barış isteğini kabul ettiler.
Lehistan tekrar antlaşma hükümlerine uymayınca 15 Nisan 1634 tarihinde IV. Murat bizzat ordularının başına geçerek Lehistan'a hareket etti. Abaza Mehmed Paşa artık padişahın en yakın çevresine girmiş ve bu seferde padişahın hemen yanında yer almıştı. 27 Nisan 1634 tarihinde ordular Edirne'ye vardığında Lehistan tekrar barışa razı oldu. IV. Murat İstanbul'a geri döndü. IV. Murat Abaza Mehmet Paşa'nın cesaretini ve kahramanlığını çok beğenmekle birlikte her zaman için bir ayaklanma çıkaracağından kuşkulanıyordu. Rum ve |
Ermeniler arasında çıkan bir anlaşmazlıkta, Abaza Mehmet Paşa'nın Ermenilerden rüşvet alarak onlara çıkar sağladığı gerekçesiyle 1634 yılında idam edildi. Kuyucu Murat Paşa türbesine gömüldü.
Abaza Mehmet Paşa kendisine has giyimiyle ilgi toplardı.(Abaza kesimi "Çerkeska") Giyimi diğer Osmanlı Devlet adamları ve hatta padişah tarafından taklit edilmişti.
Mandy Moore
Amanda Leigh "Mandy" Moore (d. 10 Nisan 1984, Nashua, New Hampshire), ABD'li şarkıcı ve kadın sinema oyuncusudur.
Orlando'da büyüdü. İlk albümü 15 yaşında çıkardığı 'Candy' albümüdür.
TCG Çanakkale (S-333)
TCG "Çanakkale" (S 333) "(USS "Bumper" SS-333"), bir Balao sınıfı denizaltıdır. Batı Hint Okyanusu'daki "Bumper" isimli bir balığın ardından isimlendirilen araç 16 Kasım 1950'ye kadar ABD donanmasında görev yapmıştır. Türk Deniz Kuvvetleri'ne verilen denizaltı, donanma tarafından 11 Ağustos 1976'ya kadar kullanılmıştır. 16.11.1950-04.05.1972 tarihleri arasında aktif hizmet vermiştir.
6 Ağustos 1944'te Electric Boat Co., (Groton, Conn.) tarafından üretilmiş ve 9 Aralık 1944'te göreve başlamıştır. 22 Nisan ve 15 Ağustos 1945 tarihleri arasında Java ve Güney Çin Denizi'nde ve Siam Körfezi'nde iki seyir görevi tamamlamıştır. Bu görevlerede 1189 tonluk bir tankeri batırmış, demir atmış küçük bir tankere hasar vermiş ve 4 değişik küçük deniz aracını topa tutarak batırmıştır.
TCG Çanakkale, Bumper ismi ile ABD ordusunda hizmet verirken II. Dünya Savaşı'ndaki katkılarından ötürü madalya ile ödüllendirilmiştir.
FC København
FC Kopenhag veya FC København, Danimarka'nın önde gelen futbol kulüplerinden birisidir. 1992 yılında Kıta Avrupası'nın en eski futbol kulübü Kjøbenhavns Boldklub ile Boldklubben 1903 kulüplerinin futbol takımlarını birleştirmesiyle kurulan ekip maçlarını Kopenhag'daki 38,065 kişilik Parken Stadı'nda oynamaktadır. Kulüp UEFA Şampiyonlar Ligi'nde gruplardan bir üst tura yükselen ilk Danimarka takımıdır.
2015-2016
Brenner Geçidi
Brenner Geçidi, Alpler'de, 1.370 metre rakımlı bir geçittir.
Romalılar döneminde Germen ülkesi ile Kuzey İtalya arasındaki başlıca yolu oluşturan Brenner Geçidi, günümüzde de Avusturya ile İtalya arasındaki en önemli geçittir. Geçitten geçen ilk karayolu 1772'de yapılmış, 1864-1867 arasında Innsbruck'u Bolzano'ya bağlanan demiryolu hattı döşenmiştir.
Honda Racing F1
Honda F1, Japon otomobil üreticisi Honda'nın Formula 1 takımıdır. Eskiden BAR Honda olan ismi, Honda takımının hisselerin tamamını almasıyla Honda F1 Racing Team oldu. Takım son kez 2008 sezonunda yarıştı, sezon sonunda ekonomik kriz yüzünden Formula 1'den çekildi. Ross Brawn tarafından satın alınan takımın adı Brawn GP olarak değiştirildi. Takımın son sezonundaki pilotları pilotları Brezilyalı Rubens Barrichello ve İngiliz Jenson Button da Brawn GP adına yarışmaya başladı.
Botulizm
Botulizm veya botulismus, Clostridium botulinum bakterisinin ürettiği toksinden kaynaklanan bir zehirlenme türü. Çoğunlukla, evde hazırlanmış ve uygun şekilde sterilize edilmemiş konservelerden kaynaklanır. Bununla birlikte açık yaralardan da enfeksiyon kapılabilir. C. botulinum bakterisi toprak altında oksijensiz ortamda yaşar ve ısıya dayanıklı sporlar üretir. Sporların tamamen yokedilmesi için, gıdaların en az 120 °C sıcaklıkta kaynatılması gerekir ki bu sıcaklığa ancak düdüklü tencerede veya endüstriyel ocaklarda ulaşılır. Normal tencerede kaynatma yeterince güvenli değildir. Ancak, konservede üreyen bakterilerin ürettiği zehir ısıya çok dayanıklı değildir ve gıdalar yemeden önce en az 2 dakika 70 °C sıcaklıkta pişirilirse toksinler tamamen yokolur.
Botulizm, ender rastlanan ancak tehlikeli bir Klostridial enfeksiyondur. Botulismus, genel olarak toksienfeksiyöz bir hastalıktır. Hem etkenin patojenik etkisi hem de ürettiği botulismus toksini etki gösterir.
"C. botulinum" Van Armenger (1896) tarafından incelenmiş ve tanımlanmıştır. Araştırmasında, tam olarak dumanlanmamış jambon yediği için zehirlenen bir grup insanı ve jambonları incelemiş ve ölen bir hastanın karaciğer ile jambondan "C. botulinum" izole etmiştir. Yine aynı araştırmacı bu etkene ait toksinleri de ortaya koymuştur.
Tavuklarda ise 1913 yılında ortaya koyulmuştur.
"Clostridium botulinum" adlı bakterinin organizmaya girmesi sonucunda ortaya çıkan botulizmin nedeni, konserveler, özellikle de mikroorganizmanın dirençli sporları normal pişirme yöntemleri sırasında ölmediklerinden, evde yapılan konservelerdir.
Ayrıca bebeklerde, "C. botulinum" sporlarını içeren bal ve bal içeren gıda maddelerinin tüketilmesi sonucunda botülizm görülebilmektedir.
Bundan başka portantre olarak adlandırılan ve vücudun herhangi bir yerinde bulunan yara vb bölgelerden etkenin dokulara invaze olması (istila etmesi) şeklinde ortaya çıkar.
Bakteri, bedende enfeksiyona yol açmamakla birlikte ürettiği güçlü toksin, gözlerde uyum felci, çift görme, ağız kuruluğu, halsizlik, baş ağrısı gibi ilk belirtilerden sonra, ishal ve kusmaya neden olur; kalp ritm bozuklukları ve solunum felcine yol açarak hastayı ölüme sürükleyebilir.
Tedavide özel botülizm serumuna başvurulur.
Hastalıktan korunma, konservelerin sağlık kurallarına uygun hazırlanmasına, kutusunun bir yanı bombe yapmış konservelerin satın alınmamasına dayanır.
Sığır, koyun ve keçilerde "Clostridium botulinum" tip C ve tip D’ nin oluşturduğu bir toksienfeksiyondur. Sığır botulismusuna Lamziekte de denmektedir.
Mera veya yemlerin fosfor ve proteince yetersizliği hayvanları kokuşmuş kadavra artıklarına (yabani su kanatlıları, kemirici ve sürüngen hayvanlar) yönelterek hastalık çıkışında önemli bir role sahiptir. Etken sporu ve botulismus toksini içeren materyalin alımı ile sporlar bağırsaklarda germinatif (üreme) faza geçerek toksikasyonu oluşturabileceği gibi bazen 1 g toksik materyalin alımı bir sığırın doğrudan ölümü için yeterli olabilmektedir.
Ölüm sonrası kaslara geçen etken yeni hayvanlar için öldürücü olmayı devam ettirir. "Cl. botulinum" toksini acetil kolin sentezini engeller ve motorik sinir sisteminde paralize neden olur ve paraliz sonucu oluşan bulgularla seyreder. Mortalite %90-95’e çıkabilir.
En etkin, en pratik, en ekonomik koruma aşılama ile sağlanır.
Botülizme neden olan toksin, Allergan firması tarafından Botox markası adı altında pazarlanmaktadır. Kozmetik kullanımının yanı sıra Botox, nörolojide servikal distoni, blefarospazm, ve çeşitli fasiyal sinir (C.N. VII) rahatsızlıklarında ve dermatolojide hiperhidrosis (aşırı terleme) tedavilerinde de kullanılmaktadır.
Hayvanlarda botulizme karşı koruyucu aşı, Dollvet firması tarafından Botudoll markası adı altında pazarlanmaktadır.
Williams Martini Racing
Williams F1, Formula 1 tarihinin çok başarılı ekiplerinden biridir. 9 markalar şampiyonluğu bulunan Williams Formula 1 tarihinde Scuderia Ferrari ve McLaren ile
birlikte 100 yarış kazanma başarısı gösteren 3 ekipten biridir.Williams adına 2010 yılında Rubens Barrichello ve Nico Hülkenberg yarışmaktadır.Takımın test pilotu ise Valtteri Bottas'dır. 2006 yılında Cosworth motorunu kullanan Williams,2007-2009 yılları arasında Toyota motoru kullanmıştır.2010 yılında yeniden Cosworth motoruna dönmüştür. 2012 yılında tekrar Renault motoru kullanılmaya başlanmış fakat istenilen sonuçların gelmemesi üzerine ortaklık sona erdirilmiştir. 2014 yılından itibaren Mercedes motoru kullanılmaya başlanmıştır. 2017 F1 sezonunda Lance Stroll ile Felipe Massa takımın ana pilotları olarak görev yapmışlardır. Sezon sonunda Felipe Massa emekliye ayrılınca, onun yerine 2018 sezonunda Sergey Sirotkin'in katıldığı açıklanmıştır.
Takım Honda'nın Mclaren'i tercih etmesiyle büyük bir güç kaybına uğradı.1989'da Renault ile yapılan anlaşma önündeki 10 yılda gelecek olan parlak zeferleri müjdeliyordu.İlk şampiyonluk 1992'de Nigel Mansell ile sonraki hemen bir yıl sonra "profesör" Alain Prost'un geri döndüğü ve son sezonu olan 93'te geldi.1994'te dönemin en iyi pilotu Ayrton Senna ile sözleşme imzalandı.Ancak sezonun 3.yarışı olan Imola GP'sindeki o uğursuz hafta sonunda Schumacher'in önünde yarışı lider götürürken Tamburello virajında direksiyon milinin kırılması sonucu saatte 250 km/h hızla duvara çarparak hayatını kaybetti.Willams 1996'ta Damon Hill, 1997'de de J.Villeneuve ile kazandığı şampiyonlukların ardından Renault'un F1 den çekilmesi ile bir daha toparlanamamış bir orta sıra takımı hüviyetine bürünmüştür.
Williams F1 Team'in Resmi Web Sitesi
Belediye meclisi
Belediye Meclisi, belde halkının genel oyuyla seçilen bir genel karar organıdır. Üye sayısı ise belediyenin nüfusuna göre değişir, ancak dokuzdan az olamaz. Meclis, kendisinin karar vereceği bir aylık tatil dışında her ay toplanır. Belediye Meclisine, belediye başkanı başkanlık eder.
Belediye meclisi üyelikleri için son genel nüfus sayımı sonuçlarına göre aşağıdaki üye sayıları geçerlidir.
Fare
Fare, kemiriciler (Rodentia) takımının Myomorpha alt takımından, başta ev faresi ("Mus musculus") olmak üzere çok sayıda küçük memelinin ortak adı.
Belirli bir taksonomik gruba karşılık gelmeyen "fare" adı, bilimsel adlandırmada özellikle Muridae familyasının üyeleri ile Cricetidae familyasının Hespromyini oymağı (Yeni Dünya fareleri) için kullanılır. Bununla birlikte Muridae familyasının "Rattus" cinsini oluşturan ve halk arasında lağım faresi ya da keme olarak da bilinen kemiricilere sıçan denilir. Cricetidae familyasının "Microtus" cinsini oluşturan ve tarla faresi olarak da bilinen kemiriciler ise fare türü değildir.
Çok hızlı kaçabilen ve çok hızlı üreyen hayvanlardır, yeryüzünün bütün karalarına dağılmışlardır.
Yanaklarından omuzlarına kadar inen küçük astarlı iki dış çene keseleri vardır. Fareler bu keselerde yiyecek taşırlar, temizlemek gerektiğinde de içini dışına çıkararak çevirip temizlerler. Avurdu keseli fare yuva yaparken toprağı güçlü ön pençeleriyle kazar. Kıvrık kesici dişlerini sert toprak ve taşları yerinden oynatmak için kullanır. Kesici dişleri sürekli olarak büyüdüğü için aşınan yüzeyler hemen yenilenir.
Tahıl, kök, meyve, ot, böcek gibi çok çeşitli yiyece |
klerle beslenirler.
Ayrıca, farelerin genetik yapısı ile insan genetik yapısının ileri düzeydeki benzerliği ve üreme hızları dolayısıyla, kobay olarak yaygınca kullanılırlar.
Tarlalara, ambarlara ve evlere dadanarak insanın besin kaynaklarına ortak olurlar. İnsan eliyle yapılmış korunaklı yapılarda yaşamayı yeğleyen birçok tür, depolanmış yiyecekleri tüketen, her çeşit gereci kemiren, hatta hantavirüs,tifüs, veba gibi salgın hastalıkları taşıyabilen önemli zararlılardır. Doğada yaşayan ve kalabalık sürüler halinde bulunduklarında zaman zaman tarım ürünlerine büyük zararlar verebilir. Birçok yabanıl hayvanın en önemli besinlerinden biri olan fareler bu yönleriyle doğal dengeyi koruyan hayvanlar olarak da kabul edilir.
Fare hayvanlar âleminin birer üyesi olup kemirgenler içinde incelenen memeli bir hayvandır. Fareler diğer haşerelerden farklı bir yapıya sahiptirler. Dünyanın her yerinde yaşayan ve hepçil hayvanlardır. Yapıları türlerine bağlı olarak değişmektedir fakat vücut biyolojileri aynıdır. Fare iskelet sistemine sahiptir. Bu bakımdan vücut yapısı gelişmiş bir haldedir.
Farelerin bedeninde toplamda 4 ayağı vardır ve ayaklarının ucunda parmakları vardır ve her parmağının uç kısmında tırnakları bulunur bu sayede çok yüksek yerlere tırmanırlar ve çok hızlı koşarlar. Bazı fare türlerinde ön ayaklar kısa halde arka ayaklar ise çok uzun olmaktadır. Tıpkı kanguru faresinde olduğu gibi ön ayaklar çok kısa arka ayaklar ise çok uzundur.
Farenin bedeninin bitiminde uzunca kuyrukları bulunur bazı türlerinde bu kuyruk bedenin 2 katı kadar olabilmektedir. Fare kuyruğunu genellikle tutunma aracı olarak kullanır.
Farelerin baş kısmında ağız yapıları bulunur ve ağzının içinde sıralı halde dişleri vardır. Farenin dişlerinin özelliği çok sert cisimleri dahi kemirebilirler.
Bazen mermer gibi sert cisimleri dahi kemirirler. Bu kemirilme aşamasında farenin dişleri körelir fakat farenin dişlerinin özelliği dişlerin kendisini yenilenmesidir. Farelerin tükürük salgısı da narkoz etkisinde insan ve hayvanları pasif durumda yakaladıkları zaman, özellikle geceleri bu canlıların kulak, burun, dudak ve parmaklarını kemirerek yerler.
Tükürüğünün özelliğinden dolayı canlılar bunu fark etmezler.
Fareler'de burun başın ön kısmındadır ve çok güçlü koku alma hissine sahiptirler. Fareler birçok hayvanı kokusundan tanır. Ve yiyeceklerin kokusunu da çok uzaktan algılarlar. Farelerde ağız ile burun arasında bıyıklar vardır.
Farenin başının önünde bulunan 2 adet göz ve 2 adet dış kulak yapıları vardır. Kulaklar bazı farelerde çok büyük bazılarında ise çok küçüktür.
Fareler beslenmek için yaşadığı yere göre farklı maddeleri seçerler. Bazı fareler tarlalarda ve ekinler arasında yaşarlar ve bitkilerle beslenirler.
Bazıları lağımda. Bazıları sularda bazıları da tamamen doğada yaşarlar ve yaşadığı çevreden beslenirler. Bunun yanında fareler besin olarak böcekleri, ölü hayvan leşlerini ve atık olan her şeyi yerler.
Fareler çeşidine ve türüne göre faklı sayıda çoğalırlar. Bazı fare türleri yılda 4 bazıları ise 6 defa yavrularlar. Fareler diğer haşerelerden farklı olarak üremede canlı yavru doğururlar. Yani fareler herhangi bir yere yumurta bırakmazlar.
Evinizde fare olup olmadığını anlamak için temizlik yaptığınızda eğer evde fare pisliği var ise mutlaka evinizde fare var demektir. Fare pisliği pirinç tanesi büyüklüğünde ve siyah renktedir.
Farelerin genetik yapısı tıpkı insanlara benzer bu bakımdan insanlara çok faydası vardır. Gelişen ilaç sanayisi ve tıp fareleri insan yerine kobay olarak kullanmaktadır. Bu da bilim açısından çok önemli bir güzelliktir.
Fareler yaşadığı yere göre farklı isimler alırlar. Tarlada yaşayan fareler tarla faresi, lağımda yaşayanlar lağım faresi veya evlerde yaşayan küçük farelere ev faresi denir.
Boksör (köpek)
Boksör (Almanca: "Boxer"), orta irilikte, dolgun ama güçlü ve kendine özgü bir biçimi olan bekçi köpeği ırkı.
Cesareti ve dayanıklılığı, zeka, her canlının yavrularına karşı sempati duyması, koruyucu, kollayıcı gözüpeklik, çeviklik ve gücü birleştiren boksörün yüksekliği, omuzdan yere kadar yaklaşık 53–64 cm, ağırlığı 30 kg kadardır. Kısa, parlak, yumuşak derisi, kızıl ya da kahverengi zemin üstüne benekli ya da çizgili ya da ayak, göğüs ve kafada beyaz çizgilidir. Burnunun ucundan ağızın ve çenenin sonuna kadar siyah bir renge sahiptir.
İlk olarak 19. yüzyıl'da Almanya'da üretilen boksör ırkı, buldog ve mastif kırmasıdır. 1950'lerin ortasında beğenilen ırklar arasına girmişse de günümüzde eskisi kadar yaygın değildir. Bütün buldoglar gibi, modern boksörün ataları, köpek ve boğa dövüşleri için yetiştirilirlerdi. 19. yüzyıl'da bu sporlar yasa dışı sayılınca boksörler Almanya'da polis köpeği olarak yetiştirilmeye başlanmıştır.
2006 Tayland darbesi
Eylül 2006 Tayland darbesi Tayland Kraliyet Ordusu tarafından başbakan Thaksin Shinawatra hükümetine karşı yapılmıştır. Darbe Tayland'daki uzun bir politik krizin arkasından gelmektedir.
19 Eylül 2006'da Bangkok devlet binasının çevresinde 14 tankın pozisyon aldığı ve ortalama 50 askerin binaya giriş yaptığı rapor edilmiştir. Olay sırasında başbakan Thaksin New York'taki Birleşmiş Milletler binasindan Korgeneral Sonthi Boonyaratglin işten çıkarmış ve Bangkokta olağanüstü hal ilan etmiş, Genelkurmay başkanı Ruangroj Mahasaranond'ın olağanüstü emirleri yerine getirmesini emretiği rapor edilmiş. Thailandın anayasası askıya alınmıştır..
Tayland milli televizyonu askeri kuvvetlerin Bangokun kontrolünü "kanun ve düzeni sağlamak" için aldığını beyan etmiş ve sonrasında vatansever müzik eşliğinde Kral Bhumibol Adulyadej'ın görüntülerini yayımlamıştır. BBC World, CNN, CNBC ve Bloomberg Television gibi yabancı haber kanalarının yerel yayını durdurulmuş fakat uluslararası yayına devam etmeleri engellenmemiştir. Televizyon görüntüleri Amerikan yapım M113 Zırhlı personel taşıyıcıları be M998 HMMWV araçlarını şehrin sokaklarında gösteriyordu. Yerel bütün televizyonlar döngü halinde her şeyin çabucak halledileceğinine dair ordunun konuşmasını yayımlıyolar.
Tayland ordu televizyonun yayınına göre "Politik Reform Konseyi" yönetimi ele geçirmiştir ve aşaıdakini belirtmiştir:
Associated Presse göre, Tayland ordusu Korgeneral Sondhi Boonyaratkalinin yönetimi ele geçirdiğini ve geçici başbakan Chitchai Wannasathit ile Savunma bakanı Thammarak Isaragura na Ayuthayanın tutuklandığını doğruladı.
Darbe aylardır süren Taylanda kargaşa olduğu ve ordunun darbe planlarının olduğu yonundeki söylentilerinden sonra gelmiştir. Temmuz 2006'daki Thaksin taraftarı olduğuna inanılan yaklaşik yüz orta rütbeli subayın tayini ordu içinde görüş ayrılıklarının olduğu yönündeki körüklüyordu. Darbe Taylandın demokrasiye 1992'deki daha önceki darbeden sonra gelmektedir.
BBC Newsun raporuna göre darbenin liderleri Kral ile bu akşam görüşüp kurmak istedikleri geçici hükümeti tartışıcaklar. Birleşmiş Milletler Tayland başbakanının birkaç saat içinde konuşma yapmasına olanak sağlamak için programı değiştirdiklerini beyan etmiştir.
Sergey Sergeviç Prokofyev
Sergei Sergeyevich Prokofiev, (Rusça: "Серге́й Серге́евич Проко́фьев"; "Sergey Sergeyeviç Prokofiev"; (d. 23 Nisan 1891 Sontsovka, Rusya, şimdi Ukrayna – ö. 5 Mart 1953 Moskova, Rusya) birçok değişik müzik türünü ustalıkla icra edebilen, bu özelliği ile 20. yüzyılın en önemli yorumcularından sayılan ünlü piyanist ve besteci.
Prokofiev; Sontsovka, o zamanlar Rusya İmparatorluğu'nda şu an ise Donetsk Oblast, Ukrayna'da bulunan bir köyde dünyaya geldi. Annesi bir piyanist babası ise zengin bir ziraat mühendisi idi.
Prokofiev'in olağan dışı müzik yeteneği 5 yaşında ortaya çıktı. Müzik eğitimi, annesinden aldığı piyano dersleriyle başladı. Bir süre sonra, dinleyicilerini aile dostları ve komşuların oluşturduğu konserler vermeye başladı. Üzerine eserler yazmak amacıyla temalarını not aldığı, küçük köpek yavruları adını verdiği bir not defteri tutmaktaydı. Annesi, St. Petersburg da oturan babasını ziyarete gittiğinde, büyük şehrin müzik ortamını görmesi için Sergei'yi de yanında götürürdü. Bu geziler sayesinde Prokofiev, Rus bestecilerinin büyük çaplı yapıtlarını dinleme fırsatı bulmuştu. 7 yaşında ise satranç oynamayı öğrendi ve bu oyunu zamanındaki şampiyonlarla boy ölçüşebilecek kadar ustaca oynadı. Prokofiev'in hayatı boyunca bu ikili (müzik ve satranç) bir tutku olarak kaldı.
1902 yılında yorum dersleri almadan önce bile birkaç tane yenilikçi eser bestelemişti. İlk zamanlarında ürettiği bir Fa majör eserinde siyah notalara dokunmayı sevmediğinden si bemolü kullanmamıştı. Yeteri kadar teorik alt yapıyı öğrendikten sonra kendi tarzını oluşturacak denemelere başladı.
1910 yılında babasının ölmesi ile birlikte ekonomik desteği de sona erdi, ama bu süreye kadar edindiği ünü ile kendi yaşamını geçindirebilecek kadar para kazanabildi.
1918 yılının Mayıs ayında hem Rusya'daki devrimin etkisi ile huzursuz ortamdan kaçmak hem de kendi deneysel müziğini yapabileceği daha rahat bir ortam bulmak için kalıcı bir süreliğine olmak üzere Amerika'ya doğru hareket etti.
Müziğinin olgunlaşmasında önemli bir yere sahip olan film müziğine duyduğu ilgiden dolayı film endüstrisinde bulundu. Kendine ve diğer birtakım Rus bestecilerine ait kaydı bulunmayan piyano eserlerinin kayıtlarını yaptı.
San Fransisko'ya ulaştıktan sonra hemen diğer ünlü Rus sığınmacılarla karşılaştırıldı. Bundan sonra da New York'ta bir solo konser vermek üzere yolculuğa çıktı. Bunu diğer konserler izledi. Bir opera bestelemek için bir anlaşma imzalamasına rağmen çeşitli sorunlardan dolayı bu opera macerası başarıya ulaşamadı ve bu başarısızlık Prokofiev'in Amerika macerasının da sonu oldu. 1920 yılında Rusya'ya başarısız bir şekilde dönmek istemediğinden dolayı Paris'e gitti. Burada kendisinin müziğine daha hazır olan bir ortam bulan Prokofiev yarım bıraktığı işlerine geri döndü ve onları bitirdi.
1930'lu yılların başında Prokofiev'in evine duyduğu özlemin artması ile eserlerinin prömiyerlerini daha sık olarak kendi ülkesinde yapmaya başladı.
1934 yılında Prokofiev kalıcı olarak S |
ovyetler Birliği'ne geri döndü. Ailesi ise kendinden bir yıl sonra geri dönebildi. Sovyetler Birliği'ndeki değişen politikalar sayesinde kendine daha özgür bir alan bulabildi, yalnız bu politikalar Rus yorumcuların neredeyse tümüyle dışarı ile olan ilişkisini koparıyordu.
1941 yılında geçirdiği ilk kalp krizi ile bozulmaya başlayan sağlığı savaş ve savaş sonrası yıllarda giderek bozularak 5 Mart 1953 günü 62 yaşında iken ölmesine neden oldu.
Aspergillus oryzae
Aspergillus oryzae (Çince: 麴菌, 麴霉菌, 曲霉菌, pinyin: qū meí jùn, Japonca: 麹, 麹菌, koji veya koji-kin) Çin mutfağı ve Japon mutfaklarında kullanılan, soya fasulyesini fermente edip miso ve soya sosu üreten bir mantardır. Mantar ayrıca her iki çeşit ülkenin kültüründe de pirinç, patates ve tahıllardaki nişastayı şekere dönüştürüp sake, şoçu ve huangjiu fermantasyonu için kullanılır.
Japon mutfağında koji olarak adlandırılan mantar kültürünün hazırlanmasında pişmiş pirinç, arpa veya soya fasulyasına "A. orizae" sporları serpilir. 3-4 gün boyunca %90-95 nem ve 42 °C'de bekletilir, düzenli alıklarla karıştılır. Her bir pirinç tanesi böylece ince bir miselium tabakası ile kaplanır. Sporlar oluşmadan mantarın büyümesi durdurulur. Kojide çeşitli enzimler mevcuttur, bunların arasında amilaz, proteazlar, sulfatazlar, nükleazlar, fosfatazlar, transglikozidazlar ve diğerleri sayılabilir. Koji, sonra deniz tuzu ve soya fasulyesi ile karıştırılarak miso yapımında kullanılır.
"Kırmızı "kōji-kin"", başka bir tür olan "Monascus purpureus"'tur.
"A. oryzae" genom dizini Japon biyoteknoloji şirketleri tarafından çözülmüştür . Sekiz kromozom toplam 37 milyon çift bazdan oluşur. Bu organizmayla aynı cinsten olan genetik model organizma Aspergillus nidulans ve insanlarda hastalık etmeni olan Aspergillus fumigatus'a oranla genomu üçte bir daha büyüktür . Fazladan olan genlerin çoğu ikincil metabolit üretimiyle ilişkili olduğu tahmin edilmektedir. Genom dizini belirlenmiş olan suş, RIB40 veya ATCC 42149 olarak adlandırılır, doğal-tiptir, endüstride de kullanılır.
Kuzu tandır
Tandır kebabı (4 Kişilik)
Malzemeler
Hazırlanışı
Kuzu kolu yıkayıp fırın tepsisine yerleştirin. Üzerine limon suyunu sıkıp tuz ve kara biber serpin.
Domates, soğan ve sivri biberleri küçük küçük doğrayıp kuzu kolun yanına yerleştirin. Kızgın fırında 45 dakika pişirin.
Patatesleri yağda kızartıp etin yanında servis yapın.
Kerry King
Kerry King (d. 3 Haziran 1964; Los Angeles, Kaliforniya) ABD'li thrash metal grubu Slayer'ın Jeff Hanneman ile birlikte iki asıl gitaristinden biridir.
Slayer'ı grubun diğer gitaristi Jeff Hanneman ile birlikte kurmuştur. Kısa bir süre Megadeth ile de çalışmıştır. Ayrıca Beastie Boys'un No Sleep Till Brooklyn adlı şarkısında konuk olarak çalmıştır. Yine aynı grubun Fight For Your Right isimli parçasının klibinde de oynamıştır. Kerry King'in tercihi olan B.C. Rich'in en iyi modellerinden biri Warlock'tur ve bu modelde ismini taşıyan KKV tasarlanmış ve üretilmiştir.
9'da 9
9'da 9, 1998 yılında Raks müzik çıkışlı 9 ayrı şarkıcının yeraldığı albümdür. Parça listesi şöyledir:
Kola
Kola; karamel ile renklendirilen, şekerli veya tatlandırıcılı, kafein içeren, alkolsüz, sodalı bir içecek. Botanikte Cola acuminata olarak geçen ağacın meyveleri ve onun meşrubat olarak kullanılan haline verilen isimdir. Bu meyvenin tohumunun kırmızı bir suyu vardır.
Dünyadaki kola piyasasının büyük çoğunluğunu ortaklaşa olarak ellerinde tutan Coca-Cola ve Pepsi firmaları Amerikan menşei olduğu için, kola içeceği, özellikle de Coca-Cola markası sıklıkla Amerikan, İsrail, Batı veya emperyalizm karşıtı protestoların merkezinde yer alır. Bunun en yakın zamandaki örnekleri Danimarka'daki karikatür krizi ve Irak'ın İşgali esnasında yaşanan kola boykotlarıdır.
Educational Technology Research and Development
Educational Technology Research and Development, (ETR&D, Eğitim Teknolojisi Araştırma ve Geliştirme ) Eğitim Teknolojisi bilim dalının uluslararası akademik örgütü olan Association for Educational Communications and Technology'nin (AECT, Eğitimsel İletişimler ve Teknoloji Derneği) yayınladığı süreli bir akademik dergidir.
ETR&D, eğitim teknolojisi alanındaki en saygın hakemli dergidir. İki bölümden oluşan derginin birinci kısmında alanda yapılan araştırmalar ikinci kısmında ise geliştirilen teknolojilere ağırlık verilmektedir.
Korkusuz Korkak
Korkusuz Korkak, 1979 yapımı komedi türündeki Türk filmi. Başrolünde Kemal Sunal'ın oynadığı filmin yönetmenliğini Natuk Baytan yapmıştır.
Bir şirkette masa başı bir işte çalışan ve fakir bir adam olan Mülayim, kirasını bile ödeyememektedir. İş arkadaşları tarafından ezilen ve ev sahibi tarafından evden atılmakla karşı karşıya kalan Mülayim tam bu dönemde ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenir. Doktor 6 ay sonra öleceğini, son günlerini dilediği gibi yaşamasını tavsiye eder.
Birden değişen Mülayim iş arkadaşları ve patronu tarafından ezilmek bir yana, kendisi patron gibi davranmaya başlar. Mahalleye bırakılmış bir bomba ile oyuncak gibi oynayıp, patlattığı için bombacı Mülayim lakabı takılır. Ancak bu arada aldığı son piyango biletine büyük ikramiyenin çıktığını öğrenir. Altı ay ömrü kaldığını düşünerek, tüm parasıyla bir umumi tuvalet yaptırır. Bu arada mafya babası Ayı Abbas ile Mülayim arasında mücadele başlayacaktır. Ölmek için 6 ay beklemeye sabredemeyen Mülayim, Sansar Selim aracılığıyla kendisini öldürmek üzere Gaddar Kerim'i tutar. Kerim, Abbas'ın adamlarını bertaraf eder. Bu arada aslında gayet sağlıklı olduğunu, doktorun bir hata yaptığını öğrenen Mülayim artık eskisi gibi korkusuz değildir. Hemşire Sevil Mülayim'e yardımcı olur ama Mülayim korkusunu engelleyemez. Etrafındaki herkesi, kendi tuttuğu ve kimliğini bilmediği kiralık katil sanmaktadır. En sonunda Gaddar Kerim ve Ayı Abbas tarafından sıkıştırılan Mülayim tuhaf bir şekilde her ikisinin elinden de kurtulacaktır.
Öğretim teknolojisi
Öğretim teknolojisi, kurumsal, tasarlanmış, müfredatlandırılmış ortamlardaki "istendik öğrenme"nin geliştirilmesi için kullanılabilecek süreç ve araçların çözümlenmesini, tasarlanmasını, geliştirilmesini, uygulanmasını ve değerlendirilmesini inceleyen bilim dalıdır.
Tanımdan da anlaşıldığı üzere öğretim teknolojisi Eğitim teknolojisi'nin eğitim teknolojisi bilim dalının uluslararası örgütü olan Association for Educational Communications and Technology (AECT, Eğitimsel İletişimler ve Teknoloji Derneği) tarafından oluşturulmuş tanımına oldukça benzemektedir.
Zaten eğitim teknolojisi ve öğretim teknolojisi arasındaki temel fark eğitim teknolojisi tüm eğitim faaliyetlerini göz önünde bulunduruyorken öğretim teknolojisinin daha çok örgün eğitim kurumlarındaki öğrenmeler üzerinde duruyor olmasıdır. Bu bağlamda öğretim teknolojisinin eğitim teknolojisinin bir dalı olduğu söylenebilir. Veyahut da eğitim teknolojisinin öğretim teknolojisini de kapsayan daha geniş bir paradigma olduğu belirtilebilir.
Eğitim bilimleri
Eğitim bilimleri ya da pedagoji, eğitimi inceleyen bilim dallarının tamamına verilen addır. Eğitim bilimleri ailesi özellikle son yüzyıl içerisinde büyük bir gelişim kaydetmiş, 1960 sonrasında, post-sputnik döneminde hızlanarak bugünkü geniş aileyi oluşturmuştur. Eğitim bilimleri aşağıdaki şekilde listelenebilir:
Bu alanlara başkaları da eklenebileceği gibi alanların her birisi kendi dallarına ayrılırlar.
Metropolis Pt. 2: Scenes From A Memory
Metropolis Pt. 2: Scenes From A Memory, 1999 yılında, Dream Theater'ın 5. albümü olarak yayınlandı. Nicholas'ın kendi iç çekişmeleri ve onun geçmiş yaşamında Victoria Page olarak yaşadığı aşk, cinayet ve sadakatsizlik üzerine yoğunlaşmaktadır.
Adından da anlaşılacağı üzere "Metropolis Pt. 2: Scenes From A Memory"; grubun ikinci albümü "Images and Words"'te yer alan bir şarkı olan ""ın devamı niteliğindedir. Bununla birlikte grup bu şarkıyı Metropolis Pt. 1 olarak isimlendirirken, bu şarkının devamının da olacağını bildirmek amacını gütmüyorlardı. Aslında bu şekilde isimlendirmelerindeki tek amaç bir şakadan ibaretti. Grubun fanlarının yoğun isteklerinin ardından grup "Part 2" üzerinde çalışmaya başladılar.
Önceleri, grup elemanları, Part 2 üzerinde bir albüm değil de bir şarkı olarak çalışmaya başlamışlardı. İlk olarak, grubun dördüncü albümü Falling Into Infinity çalışmaları sırasında, 1996/97 yıllarında Part 2'nin adı geçmeye başladı. Şarkı hiçbir zaman yayınlanmamıştı, ayrıca albümün kayıt şirketi de o zamanlarda bir çift diskli albüm çıkartma niyetinde değildi, bu sebeple şarkı bir kenara atıldı. Grup klavyede Derek Sherinian ile birlikte, daha sonraları tekrar üzerinde çalışılmak üzere 23 dakikalık bir demo kaydında bulundular. Mike Portnoy'un kaydın dağıtılmamasına dair tüm ısrarlarına rağmen, bu kaydın sadece 12 dakikalık bir versiyonu internet yolu ile dağıtıldı. Beşinci albümün kayıt aşamalarına gelindiği zaman, grup tekrar bu kayda geri döndü ve bu şarkıyı tam bir albüm haline getirdiler.
Albümün çıkmasının hemen ardından yapılan dünya turunda, albümün tamamı çalındı. 2000 yılında, dünya turunun Kuzey Amerika bölümünün son konseri, grup üyelerinin albüm hakkında görüşlerini ve albümün hikâyesini de içeren adıyla bir DVD'de satışa sunuldu. Bu albüm, ayrıca Jordan Rudess'in de yer aldığı ilk albüm olma özelliğini taşıyor.
Albümün son şarkısı ayrıca Dream Theater'da yeni bir müzikal deneyimin oluşmasına da olanak sağladı. Bu albümden itibaren albümlerin son şarkılarının son saniyeleri, bir sonraki albümün ilk parçasının ilk saniyelerinden oluşmaktaydı. Bu gelenek, Dream Theater'ın 2002 tarihli Six Degrees of Inner Turbulance ve 2004 tarihli Train of Thought ve 2006 tarihli Octavarium ve son olarak 2007 tarihli Systematic Chaos albümlerinde de devam etti.
Bu albüm, Guitar World dergisinin Ekim 2006 tarihli sayısında da tüm zamanların en başarılı 100 gitar albümü sıralamasında 95. sırada yer almıştır.
John S. Pemberton
John Stith Pemberton (8 Temmuz 1831–16 Ağustos, 1888), ABD'li eczacı. Coca-Cola'nın ilk üreticisi.
Pemberton'un 1886 yılınd |
a bir ilaç olarak ürettiği şurup, küçük değişikliklerle alkolsüz bir içecek olarak küresel bir tüketici kitlesine Coca-Cola markası olarak ulaşmıştır.
Ann Eliza Clifford Lewis ile evlenmiştir. 1854'te Charley Pemberton adında tek oğulları doğmuştur.
Turgut Sunalp
Turgut Sunalp (d. 31 Ağustos 1917 İstanbul - ö. 28 Ağustos 1999, İstanbul, Türkiye), Türkmen-Boşnak asıllı Türk asker, diplomat ve siyasetçi.
Macide Kezer (Dizdarevic) ve Abdullah Sunalp (Biberovic) çiftinin oğludur. 1936 yılında İstanbul'da Harbiye'den, 1945 yılında İstanbul'da Harp Akademileri'nden mezun oldu. 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra ilk Türk alay komutanı olarak adaya çıktı. 1962 yılında Tuğgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbe ile Genelkurmay Harekât Daire Başkanlığı görevinde bulundu. 1964 yılında Tümgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbe ile Erzurum 29. Tümen Komutanlığı ve İstanbul'da Kara Harp Akademisi komutanlığı yaptı. 1968 yılında Korgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbe ile Brüksel NATO Türk Askeri Heyeti Başkanlığı, Kocaeli'de 15. Kolordu Komutanlığı görevini yaptı. 1972 yılında Orgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbe ile Genelkurmay II. Başkanlığı ve Harp Akademileri Komutanlığı görevinde bulundu,1975 yılında Ege ordusunu kurdu ve kurucu komutanlığını yaptı. 1976 yılında emekli olduktan sonra 1980-1982 yılları arasında Kanada'da Ottawa büyükelçiliği görevinde bulundu.
12 Eylül Darbesinden sonra siyasi parti çalışmalarına izin verilmesiyle, 41 arkadaşı ile birlikte Milliyetçi Demokrasi Partisi'ni (MDP) kurdu ve partinin Genel Başkanlığı'na seçildi. Orgeneral Kenan Evren'in seçimden bir gece önce yaptığı televizyon konuşmasında, seçmenleri Milliyetçi Demokrasi Partisi'ne oy vermeye çağırması, Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi'nin iktidara gelmesini engelleyemedi. 1983 genel seçimlerinde liderliğindeki MDP 71 sandalye kazanarak üçüncü parti olarak meclise girdi. 17. dönem İzmir Milletvekilliği yaptı. 1985 yılında partinin genel başkanlığından ayrıldı.
28 Ağustos 1999 tarihinde kalp ve böbrek yetmezliği nedeniyle yaşamını kaybetti. Evli ve 2 çocuk babasıydı.
Smirnoff
Smirnoff, İngiliz firması Diageo'ya ait bir votka markası.
Millî Güvenlik Konseyi
Millî Güvenlik Konseyi, 12 Eylül Darbesi ile ülke yönetimine el konulmasından sonra yasama yürütme ve yargı yetkilerini kullanmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan cuntadır. 7 Kasım 1982 Türkiye anayasa referandumu ile onaylanan Anayasa'nın Geçici 1. maddesi uyarınca Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçilerek yedi yıllık görev süresi başlamış oldu. Millî Güvenlik Konseyi'nin varlığı da, 6 Kasım 1983 tarihindeki genel seçimlerin ardından, TBMM'nin Başkanlık Divanı'nın oluştuğu 7 Aralık 1983'de sona ermiştir. Anayasa'nın Geçici 2. maddesi uyarınca, Millî Güvenlik Konseyi üyeleri, 6 yıl süreyle Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi sıfatını aldılar.
Akademi Ödülleri
Akademi Ödülleri, bilinen adıyla Oscar, dünyada en bilinen film ödülüdür. Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi ("Academy of Motion Picture Arts and Sciences") tarafından 1929'da Los Angeles'da verilmeye başlandı. Törenler yılda bir kez ve çoğunlukla Şubat ayında yapılır.
Akademi ödülleri, Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (AMPAS) tarafından verilir. 2007'den itibaren oy verecek 5830 üyeye sahiptir. 1311 üye sayısı ile oyuncular bu üyelerin yaklaşık %22'lik bir kısmını oluştururlar.
88. Akademi Ödülleri töreni 28 Şubat 2016'da Hollywood'daki Dolby Tiyatrosu'nda düzenlendi. 89. Akademi Ödülleri töreni ise 26 Şubat 2017'de yine Hollywood'daki Dolby Tiyatrosu'nda düzenlenecektir.
Ödülün orijinal ismi "Academy Award of Merit" idi. Ödüle neden Oscar dendiğini tam bilinmemekle birlikte hakkında pek çok söylenti vardır. Bir söylentiye göre Bette Davis'in heykelciği ilk kocası Harmon Oscar Nelson ile özdeşleştirmesi sonucunda, başka bir söylentiye göre ise Akademi'nin kütüphanesinde görevli Margaret Herrick'in heykelciği amcası Oscar'a benzetmesi ile ödülün adı Oscar olarak kaldı. Akademi, Oscar ismini 1939 yılına kadar resmi olarak kullanmamıştır.
Oscar ödül heykelciğini Metro Goldwyn Mayer'in sanat yönetmeni "Cedric Gibbons" tasarladı. Cedric Gibbons, o anda beş parçalı bir film makarası üstünde elinde kılıcıyla dikilen bir şövalye taslağını çizdi. Bu film makarasının beş halkası oyuncular, film yazarları, yönetmenler, yapımcılar ve teknisyenleri temsil eder. George Stanley heykeli son haline getirdi. Heykelcik 34 santim yüksekliğinde, 3,85 kilo ağırlığında ve 24 ayar altınla kaplıdır.
Oscar heykelciğini kazananlar bu ödülü satamazlar. Eğer ödülden kurtulmak istiyorlarsa ancak Akademi'ye 1 dolar karşılığında satabilirler.
Bütün üyeler akademiye katılmak üzere öncelikle bir davet alırlar. Üyelik "Board of Governors" tarafından verilir. Üyelik için sinema alanında seçkin bir kariyere sahip olmak ön koşuldur. Genellikle bir akademi ödülünü kazanmak, akademiye katılmak için bir davetle sonuçlanmasına rağmen, üyelik otomatik değildir.
Yeni üyelik teklifleri yıldan yıla düşünülür. Akademi, 2007 itibarıyla oy verecek 5830 üyeye sahiptir. Akademi üyeliği, sinema filmlerinde farklı disiplinleri temsil etmek için 15 dala bölünmüştür. Bunlar; oyuncular, yönetmenler, sinematograflar, sanat yonetmenleri, film editorleri, müzik, yapımcılar, halkla iliskiler, kısa filmler ve animasyon, ses, gorsel efektler, yazarlar, belgeseller.
Bir filmin Oscar'a aday gösterilebilmesi için 40 dakikadan uzun olması, ABD-Los Angeles ili sınırları içinde en az bir sinemada paralı gösteriminin gerçekleşmiş olması ve gösterimin en az bir hafta sürmüş olması şartı aranıyor.
Akademinin tüm üyeleri kendi dallarında ödül için adaylarını önerir. Tüm üyeler En İyi Film Akademi Ödülü için oylamaya katılabilir. Böylelikle tüm dallarda adaylar belli olur. Adaylar belli olduktan sonra ödülün kimlere gittiğini belirlemek için ikinci bir oylama yapılır.
88. Akademi Ödülleri'nin tüm adaylarının beyaz olması ırkçılık tartışmalarına neden oldu. Oscar'da ırkçılık yapıldığı eleştirilerine destek veren birçok ünlü Hollywood yıldızı 88. Oscar ödül törenini boykot edeceğini açıkladı. Ayrıca sosyal medya kullanıcıları #OscarsSoWhite (Oscar çok beyaz) etiketiyle bu durumu protesto etti. Ayrıca 88. Akademi Ödülleri'nde sunuculuk yapan Chris Rock, konuşmasında ""Beyaz insanların ödül töreni olarak da bildiğiniz tören başladı"" ifadelerini kullanmıştır.
TUAL
Grup Tual, 1995 yılında Göksel Öncan (davul), İskender Türsen (bas), Sezi Çeşitli (vokal), Ertuğrul Perşembe (gitar) ve Mahmut Perşembe (gitar) tarafından kurulan Türk Pop-Rock müzik grubudur.
1995 yılında kurulan grup; 1997 Mart ayında kendi isimleri ile aynı adlı "Tual" albümünü, 2002 Eylül ayında "Pencere" albümünü, 5 Mayıs 2005 tarihinde "Tual-2005" albümünü, 23 Mayıs 2008 tarihinde ise "Yalınayak" adlı son albümlerini çıkarmışlardır.
Tual, Hepsi Boş, Pencere, Karanfiller, Acının öyküsü, Alyans, Selvinaz, Ayrılık, Tiryakinim, Deliriyorum, Ulan, Avare , Kasım gibi pek çok popüler şarkıya imza atmıştır.
2007 yılı başında Tual'den ayrılan İskender Türsen, Tual grubunun ilk elemanlarından davulcu Göksel Öncan ve Gitarist Ertuğrul Perşembe ile bir araya geldi. Gruba Klavyeci Mustafa Aykurt, basgitarist Özgür Murat Aratan ve aynı zamanda grubun son çıkaracağı albümün prodüktörlüğünü de üstlenen gitarist Şadi Arda Kaynak'ın da katılımıyla "Grup Tual" adıyla yollarına devam etme kararı aldılar. Grup son albümünü resmi web sitesi olan http://www.gruptual.com dan üye olanların ücretsiz olarak şarkıları download edebileceği şekilde dinleyicilerin beğenisine sunmuştur.
Yirmibir
Yirmibir, şans ve taktiğe dayalı bir iskambil oyunudur.
18. yüzyılda oynanmaya başlanmıştır. Günümüzde bu oyunun orijinal versiyonu Fransız kumarhanelerinde halen oynanmaktadır. Birçok meraklısı bulunan "vinght-et-un" oyunu günümüz 21 oyununun temellerini oluşturmuştur.
Oyuncular:
Dağıtıcı:
Her tur sonunda oyuncuların ellerindeki toplam sayılarla kasanın elindeki toplam sayı karşılaştırılarak hangi oyuncunun ne kadar kazandığı veya kaybettiği bulunur.
_________________________________
Oyuncular ellerindeki kartlara, kart toplamlarına göre aşağıdaki tabloları kullanarak stratejiler geliştirebilir.
k : kart al
a : kart almaz
ç : çifte katla
b : ikiye böl
vk : izin veriliyorsa vazgeç/yoksa kart al
bk : bölmeden sonra çifte katlamaya izin veriliyorsa böl yoksa kart al
0 : 10 değerindeki herhangi bir kart
Satırlar oyuncunun elindeki kartları ve/veya toplamını, sütunlar ise dağıtıcının elindeki açık kartı göstermektedir.
Oyuncunun elindeki kart toplamlarına göre:
8 ve daha düşük toplamlar için oyuncu her zaman kart almalıdır.
17 ve üstü toplamı olan sert eller için oyuncu kart almaz demelidir.
Oyuncunun elinde bir A ve başka kart var ise:
Oyuncunun elinde aynı karttan iki adet var ise:
Lucky-7 size dağıtılan 1., 2. ve 3. kartların 7 olup olmamasına göre size değişik oranda kazançlar sağlayan bir türü.
Spanish 21 Kazanma şansı diğer blackjack oyun versyonlarına göre daha düşük olan bir türdür. İspanyolcada 21 sinek diye de bilinen bu oyun türünde, 10 numaralı kartlar desteden çıkartılmıştır. Bu nedenle kazanma şansı %7 oranında düşüş göstermektedir. Ancak buna karşılık kazanılabilinecek ödül miktarı daha yükselmektedir.
Vegas Style Vegas-Style oyununda klasik oyuna nazaren 21 sayısını geçmeniz kartlarınızın, yani elinizin yanmış olduğu anlamına gelmemektedir. Kazanma şansınız hala bulunmaktadır!
I. Dünya Savaşı Batı Cephesi
Batı Cephesi, Almanya'nın batısında kalan Avrupa topraklarında, esas olarak Belçika, Hollanda ve Fransa'yı içine alan cephedir.
Almanya’nın savaş stratejisi, Schlieffen Planı’na dayanmaktadır. Bu plana göre; seferberliğini iki haftada tamamlayabilecek olan Fransa 39 günde savaş dışı bırakılacak ve müteakiben d |
oğu cephesine dönülerek seferberliğini geniş coğrafyası içerisinde en az altı haftada ve güçlükle tamamlayacağı değerlendirilen Rusya'ya taarruz edilecekti.
Batı Cephesi savaşları 4 Ağustos 1914 tarihinde Alman ordularının Belçika’ya saldırmasıyla başlamıştır. Ancak Belçika ordusu hiç umulmadık bir direnme gösterdi. Alman birlikleri Liège kentini, planlandığı gibi 24 saat sonunda değil, 13 günlük çatışmanın ardından ele geçirip Fransa içlerine ilerlemek zorunda kaldılar.
Fransa topraklarında ilerleyen Alman orduları, Paris’e 70 km kala, Marne nehri geçişlerinde sert bir Fransız direnişiyle karşılaştılar. 6-12 Eylül tarihlerindeki, I. Dünya Savaşı’nın en kanlı savaşlarından olan Marne Savaşı ardından Batı Cephesi’nde hatlar kilitlenmiştir. İki taraf da siperlere yerleştiler ve defalarca yenilenen karşılıklı taarruzlardan bir sonuç elde edemediler.
Siperden sipere karşılıklı taarruzlar 1915 yılı boyunca da yenilenmiştir. Her iki taraf açısından da ağır kayıplara karşın cephe hattında sonuç alıcı bir değişme olmamıştır. 1915 yılındaki Batı Cephesi savaşlarının önemli bir yanı da ilk kez zehirli gaz kullanılmış olmasıdır.
Rusya’nın askeri gücünün artık zayıflamış olduğunu düşünen Alman Genel Kurmay Başkanı Erich von Falkenhayn, önemli ölçüde takviye ettiği kuvvetlerle Verdun üzerinden genel bir taarruz başlattı. 21 Şubat 1916 tarihinde başlayan Verdun Savaşı 24 kmlik dar bir cephe hattından yoğun bombardımanla başlatılmıştır. Başlangıçta Fransız birliklerinde dağılma belirtileri ortaya çıkmışsa da Mareşal Petain yeni yollar açtırarak cepheyi sürekli olarak cephane yönünden desteklemiştir. Fransız topçu bataryalarının sürekli ve etkili ateşi, Alman ilerlemesini güçleştirmiş, sonunda ise durdurulmasında önemli unsur olmuştur. I. Dünya Savaşı'nın en kanlı savaşlarından olan Verdun Savaşı, taraflara toplam 650 binin üzerinde kayba malolmuştur.
Haziran ayı sonuna kadar Alman birlikleri yine de düzenli ama ağır da olsa ilerleme kaydetmişlerdi. Ancak Fransız ve İngiliz Yurtdışı Sefer kuvvetinin Somme ırmağı kıyılarında başlattıkları karşı taarruz, Alman ilerlemesini durdurmuştur. Dört ay süren Somme Savaşı’nda Alman birlikleri eski mevzilerine çekilmek zorunda kalmışlardır. Ağır kayıplarla sonuçlanan Somme Savaşları da Alman kuvvetlerini Fransız topraklarından çıkartmakta beklenen başarıya ulaşmamıştır.
1916 yılında yaşanan başarısızlıklar üzerine R.G. Nivelle Fransız Orduları Başkomutanlığına atandı. Nivelle, Fransız ordularının baş rolü oynayacağı bir genel karşı saldırıyla Almanları Fransa topraklarından çıkartmayı öngören bir savaş planı önermiştir. İngiliz birliklerince cephenin kanatlarından yapılacak tespit taarruzlarının hemen ardından Fransız birliklerinin cephenin merkez bölümünde başlatacakları bir karşı taarruz planıdır bu. Plan konusunda İngiliz hükümetiyle mutabakat ancak Nisan ayı sonlarında sağlanabildi. Bu arada Almanlar ise merkez bölgeyi takviye ettiler ve bir miktar geri çekilerek boşalttıkları bölgeyi mayınladılar. Neticede Fransız saldırısı ağır kayıplarla başarısız olmuştur.
Temmuz ayında İngiliz birliklerinin başlattıkları saldırılar, cephe hattında kayda değer bir değişme yaratmadığı gibi 250 bin kayba yol açmıştır. Orduda, yer yer ayaklanmalara kadar varan huzursuzlukları bastıran General Petain’in yürüttüğü taarruzlar ise bazı stratejik noktaların ele geçirilmesiyle sonuçlanmıştır.
İtilaf Devletleri açısından Batı Cephesi’nde 1918 yılının ilk aylarındaki temel sorun, Alman kuvvetlerinin Doğu Cephesi’nden aktardıkları kuvvetler karşısında, Amerikan birlikleri kıtaya ulaşıncaya kadar direnebilmektir.
Alman saldırısı 21 Mart 1918 tarihinde başlatılmıştır. Kısmî başarılar sağlayan Alman taarruzları, Temmuz ayı ortalarında Fransız birliklerinin hafif tankların desteğinde giriştikleri karşı saldırılarla durmuş, hemen ardından da düzensiz bir geri çekilmeye dönüşmüştür.
Eylül ayında Amerikan birliklerinin de katıldığı bir harekat planlanmıştır. Bu plana göre İtilaf Orduları dört kol üzerinden saldırıya geçerek Alman cephesinin geri bağlantısını keseceklerdir. Çeşitli nedenlerle bu amaca ulaşılmamış olmasına karşın harekat Alman Genel Kurmayı üzerinde savaşın geleceği ile ilgili genel bir umutsuzluk yaratmıştır. 3 Ekim 1918 tarihinde ABD ile gizli ateşkes görüşmelerine başlanmıştır.
R. A. Salvatore
Robert Anthony Salvatore (d. 20 Ocak 1959) ABD'li fantezi kurgu ve bilim kurgu yazarıdır. En çok Unutulmuş Diyarlar romanları, İblis Savaşları Destanı ve Yıldız Savaşları romanları ile bilinir.
Salvatore , Massachusetts'de doğdu. Yedi kişilik bir ailenin en küçüğü idi. Karısı Diane ve üç çocuğu ile birlikte halen orada yaşamaktadır. İyi bir sporcu olan Salvatore, beyzbol, halter ve buz hokeyi ile uğraşmaktadır. Faal olarak hokey koçluğu da yapmıştır. Kendisine yılbaşı hediyesi olarak gelen J. R. R. Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi'ni okuduktan sonra bilgisayar okumak isteyen Salvatore, edebiyat ve gazeteciliğe yöneldi. İletişim diploması aldığı üniversiteden bir de İngilizce diploması aldı. Yazar olmadan önce barlarda sorun çıkaranları dışarı atarak hayatını kazanıyordu.
İlk basılan ilk romanı 1988'de TSR'dan çıkan Buzyeli Vadisi Üçlemesi'nin ilk kitabi olan Kristal Parçası'dır. New York Times Bestseller listesinden aylarca inmeyen eserlere imzasını attı. Unutulmuş Diyarlar için birçok kitap yazdı. Ayrıca İblis Savaşları Destanı, kendi oluşturduğu kurgusal dünya Corona'da geçen birkaç roman ve Yıldız Savaşları romanları yazdı.
En tanınmış karakterleri arasıda drow Drizzt Do'Urden yer alır.
Romanlara ek olarak Unutulmuş Diyarlar: Şeytan Taşı "(Demon Stone)" adlı video oyunun da hikâyesini yazdı. Oyun Atari tarafından yayınlandı.
Yoğun ve ayrıntılı savaş sahneleri ile tanınmaktadır. Bunda eski bir boksör ve kabadayı olmasının etkisi olduğu sanılmakta.
James T. Kirk
James Tiberius Kirk (2233 - 2293/2371), kurgusal Uzay Yolu evreninde geçen 'nin ve onu temel alan filmlerin başrol oyuncusudur. Aktör William Shatner tarafından canlandırılmıştır. Kaptan Kirk Yıldız Gemisi Atılgan'ın (NCC-1701 ve daha sonra NCC-1701-A) kumandanıdır.
İlk göründüğünde (ikinci pilot bölüm "Where No Man Has Gone Before") Kirk'in ortanca ismi R. olarak verilmişti. Fakat bundan sonra hep T. oldu. Tiberius ismi ilk olarak 1974 yapımı Uzay Yolu: Animasyon Seri'nin bölümünde geçti. Açıklamaya göre Kirk'ün büyükbabası Samuel Roma İmparatoru Tiberius'a hayranlık duymaktaymış. İsim en sonunda ile resmiyet kazandı.
Kirk'ün maceraları ve taktikleri Alfa ve Beta Dörtlüklerinde efsanedir ve 24. yüzyılda bile bahsedilmektedirler.
Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi
Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi, 5237 nolu Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, üçüncü bölümünün son maddesi. Üçüncü bölümde ""Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar"" ele alınmaktadır. 30 Nisan 2008 tarihinde kabul edilen Türk Ceza Kanunu'nun bu maddesinde Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama ile ilgili durumlar yer almaktadır. Günümüzde bu madde hakkında birçok tartışma yaşanmaktadır.
Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama ile yargılananlar cezalandırılır
"(1)" Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
"(2)" Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi 1. fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
"(3)" Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
"(4)" Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
MADDE 301.– Maddenin birinci fıkrasında, Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılamak, suç olarak tanımlanmıştır.
Maddede geçen Türklük deyişinden (kavramından) maksat, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Türk Milleti kavramı bu varlıktan geniştir; Türklük ve Türk ırkıyla ilgili tüm konu ve kavramları kapsar. Cumhuriyet deyişinden, Türkiye toprakları üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti anlaşılmalıdır.
Suçun maddî ve manevi unsuru aşağılamaktır. Bu aşağılamanın en azından dolaylı yoldan veya kısmen gerçekleşmesi gerekir. Aşağılamak, suçun konusunu oluşturan değerlere duyulan saygınlığı azaltma zedeleme ve yıpratmaya yönelik söz fikir davranışlardan ibarettir.
Maddenin ikinci fıkrasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî teşkilatını istihbarat ve emniyet teşkilatını söz düşünce ve fiillerle aşağılamak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Bu hüküm karşısında, örneğin iktidarın tahkir ve tezyifi hâlinde fiilin Hükûmete yönelik bulunduğu hususunda duraksanmayacak işaret ve alâmetler varsa, fiilin cumhuriyete yönelik olduğu kabul edilecektir.
Üçüncü fıkrada bu suçun konusu, işlendiği yer ve faili bakımından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâli kabul edilmiştir. Buna göre, Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, ceza üç kat artırılacaktır.
Ermeni Soykırımını kabul eden birçok yazar bu suçtan hapis cezasına çarptırılmıştır. Yapılan yeni düzenlemeyle ceza kapsamına yalnızca kişi ve kurumlar değil, internet siteleri de girmektedir. Alttaki liste TCK 301'e göre yargılanan veya mahkûm olan yazarları ve gazetecileri içerir.
TCG Gelibolu (F-493)
TCG "Gelibolu" (F-493), USN'deki adı: USS "Reid" (FFG-30), Türk Deniz Kuvvetleri'nde hizmet etmekte olan Gabya sınıfı fırkateynlerden biri.
Güdümlü füze donanımlı Oliver Hazard Perry sınıfı fırkateyn'in 21. gemisi USS "Reid" (FFG-30) olarak ABD Deniz Kuvvetleri'nde hizmet etmiştir. İsmini denizci "Samuel Chester Reid" (1783-1861)'den almıştır.
"FY78" programının bir parçası olarak 23 Ocak 1978'de Kaliforniya'daki "Todd Shipyards'a" sipariş edilmiştir. "Reid" 8 Ekim 1980'de hazırlanmış, 27 Haziran 1981'de suya indirilmiş ve 19 Şubat 1983'de g |
öreve başlamıştır.
18 Ağustos 1990'da Reid, belirlenmiş rotası dışına çıkan bir Irak tankerinin geçiş yönüne ateş ederek "Çöl Kalkanı Operasyonu’nun" ilk atışlarını yapmıştır.
25 Eylül 1998’de ABD Donanması'ndan emekliye ayrılmış ve 5 Ocak 1999’da "TCG Gelibolu (F-493)" adını alarak Türkiye’ye satılmıştır. Sancak çekme töreni 23 Şubat 1999 tarihinde San Diego, ABD'de yapılmıştır. Birleşmiş Milletler'in (UN) Lübnan görevini yerine getirmiştir.
Dornbirn
Dornbirn, Avusturya'nın kuzeybatısındaki sınır kentlerinden biridir. 2006 yılı, şehir nüfusu 45000'dir. Vorarlberg eyâleti'nin en büyük şehridir. Çevresinde Feldkirch ve Bregenz şehirleri bulunmaktadır. Almanya, İsviçre, Lihtenştayn'a olan yakınlığından dolayı "Dört ülke şehri" de denilmektedir. Endüstriyel olarak çevre şehirlerden daha gelişmiştir. Avusturya'da yaşayan Türk çoğunluğu bu ilde bulunmaktadır. Bölgenin ve ülkenin iyi okullarından biri olan Fachochschule Vorarlberg bu şehirde bulunmaktadır.
Lejyoner hastalığı
Lejyoner hastalığı, "Legionella pneumophila" adlı bakterinin etken olduğu hastalık. Akciğerlere yerleşip zatürreye yol açar.
İlk kez, 1976 yılında Philadelphia'da bir otelde Amerikan Lejyonerlerinin toplantısına katılanlarda bir salgın olarak gelişmiş. İzole edilen bakteri, lejyonerlerin anısına "Legionella pneumophila" olarak adlandırılmıştır.
Suda bulunan çeşitli bakterilerin sebep olduğu bu hastalığın önlenmesi için suyun dezenfekte edilmesi ve uygun sıcaklıklarda depolanmasıyla sağlanabilir.
Athletic Bilbao
Athletic Club de Bilbao, İspanya'nın Bask Bölgesi'nin futbol takımıdır. 1929'dan beri La Liga'da mücadele eden kulüp Real Madrid ve FC Barcelona ile birlikte ligden hiç düşmemiş üç takımdan birisidir. Athleic Bilbao 8 kez La Liga'yı, 24 kez de Copa del Rey'i kazanmayı başarmıştır.
Bask Bölgesi'nin diğer takımlarından farklı olan Athletic Bilbao bölge haricinde hiçbir oyuncuyu takımında oynatmaz. Takım bu geleneğini yıllardır sürdürmektedir. Formasına hiçbir zaman reklam almayan Bilbao temsilcisi 110 yıl sonra bu geleneğe son vererek 2008 yılı başlangıç olmak üzere, 2011'e kadar Bask kökenli bir petrol şirketinin forma reklamını almıştır. Tarihi boyunca kadrosunda İspanya dışı vatandaşlığı olan futbolcular 3 tane olup, bu futbolcular; Bixente Lizarazu, Fernando Amorebieta ve Aymeric Laporte'dur.
Athletic Bilbao'nun kullandığı San Mames Stadı 1913 yılında inşa edilmiş olup La Liga'da maç yapılan en eski stadyumdur.
Erhan Cerrahoğlu
Erhan Cerrahoğlu (yazar, yapımcı, yönetmen) 1969 yılında Ankara'da doğdu.
İskenderun Demir Çelik Lisesi'nin ardından, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi ve aynı okulda "Halkla İlişkiler" masterı yaptı. 1993 yılında Demo Prodüksiyon'u kurdu ve çeşitli şirketler için tanıtım kampanyaları ve organizasyonlar hazırladı.
1995 yılından itibaren değişik kurum ve kuruluşlar için tanıtım filmleri ve belgeseller gerçekleştirdi, çeşitli yabancı kanalların Türkiye'de hazırladığı belgesellerde yerel yapımcılık yaptı. 2003 yılında çektiği "Haliç Yaşıyor" belgeseli, yurtiçi ve yurtdışında festivallerde gösterildi ve Yaşayan Marmara Festivali'nde "En iyi ulusal film" ve "En iyi uluslararası film" ödüllerini aldı.2006'da Yazıp Yönettiği "Barışı Taşıyan Vapur:Kurtuluş" belgeseli ile MGD Altın Objektif Ergil Tezerdi Jüri Özel Ödülü'nü adı.
Akıl Defteri
Akıl Defteri (Özgün adı: "Memento"), 2000 yılı Amerikan yapımı Christopher Nolan tarafından yazılıp yönetilen daha önce kardeşi Jonathan Nolan tarafından yazılmış kısa hikâye "Memento Mori"den uyarlama psikolojik gerilim filmidir. IMDb'de tüm zamanların en iyi filmleri arasında 891.000+ oyla 8.5 puan ile 47. sıradadır. BBC tarafından yayımlanan ve dünya çapında 117 film eleştirmenin görüşleriyle oluşturulan "21. Yüzyılın En İyi Filmleri" listesinde 25. sırayı almıştır.
Leonard, eşini öldürenlerden intikam almak istemektedir. Çok ender rastlanan ve tedavisi olmayan hafıza kaybı hastalığına sahiptir. Karısının ölümünden önceki olayları detaylarıyla hatırlayabilmesine karşın yeni hatıraları hatırlayamamaktadır. Ne yaptığını ve kiminle konuştuğunu anımsayamaz.
Cafer Sayılır
Cafer Sayılır (d. 1888 {Rumî 1304}, Türkmentokat, Eskişehir - ö. 6 Mayıs 1947), TBMM 4. dönem Eskişehir milletvekili.
Topaloğlu Mustafa Efendi'nin oğlu olup, annesinin adı Fadime'dir. İlk öğrenimini köyünde tamamladıktan sonra ailenin sahip olduğu arazide çiftçilikle meşgul oldu. I. Dünya Savaşı seferberliğinde askere alınarak önce Yemen, sonra Çanakkale cephelerinde savaşa katılarak yaralandı, 11 sene boyunca askerlik yaptı.
Milli Mücadelede köy muhtarı olarak Yunanlara karşı çıkması ve köyünü savunması nedeni ile tutsak edildi, ancak kısa bir süre sonra kaçıp kurtulmayı başardı.
TBMM'nin IV. Dönem yapılan seçimlerinde Atatürk'ün teklifi ile Eskişehir milletvekili seçildi. 4 Mayıs 1931'de Meclise katılarak II. toplantı yılı başından itibaren dönem sonuna kadar Tarım Komisyonunda çalıştı ve HP ocak başkanlığı yaptı.
Meclisten ayrıldıktan sonra köyüne dönerek tarım ile uğraşısını sürdürdü. 6 Mayıs 1947'de vefat etti. Eskişehir - Odunpazarı Mezarlığında toprağa verildi.
Soyadı Kanunu çıkınca Atatürk tarafından kendisine "Sayılır" soyadı verildi.
Acıgöl (Göller Yöresi)
Acıgöl (Çardak Gölü), Afyonkarahisar ve Denizli il sınırları içerisinde bulunan tektonik göl. B Sınıfı Sulak Alan olarak koruma altına alınmıştır.
Acıgöl, 41,34 km - 41,5 km arasındaki yüzölçümü ile Denizli ilinin en büyük gölüdür. Denizli yönünde Çardak ilçesi ile Afyon yönünde Dazkırı ilçesi arasındadır. Gölün yaklaşık 20 km'si Afyon ili içerisinde kalmaktadır.
Gölün denizden yüksekliği 842 m olup derinliği ise 150 cm ile 210 cm arasındadır, yaz mevsiminde suyu azalır ve yer yer kurur. Göl yaz mevsiminde ve yağış azlığı görülen yıllarda büyük oranda kurur. Tuzluluğu iyice artan göl, tuzlu göller sınıfından "playa" sınıfına dahil edilir. 1970'de 160 km olan göl alanı 2008'de 50 km'ye düşmüştür. Yağışın yeter Göl suyu, çevresindeki dağların küçük derelerinden, kaynaklar ve yağışlardan beslenmektedir.
Denizli’nin Çardak ilçesinde bulunan Acıgöl, Türkiye'nin tek, dünyanın ise ikinci büyük, temiz ve doğal sodyum potansiyeline sahip kapalı havzasıdır. Ülkemizdeki sodyum sülfatın %98’i doğal kaynaklardan, bu miktarın ise %90’ı Denizli'deki Acıgöl’den sağlanmaktadır.
Göl yatağında jips ve tuz katmanları, tuzlu su ortamında oluşan mikroorganizmalar ve yataktaki sülfür bakterilerince ayrıştırılarak mirabilit cevheri şeklinde sodyum sülfat oluşmaktadır. Gölden çıkarılan tuz, potasyum, sodyum ve sülfat gibi maddeler çevredeki işletmeler tarafından değerlendirilmekte, örneğin sodyum sülfat, kâğıt, cam, deterjan, tekstil ve benzeri sanayilerde kullanılmaktadır.
Göl civarında 20 familyaya ait 176 kuş türü tespit edilmiştir. Ayrıca dünyada ender bulunan Dişli Sazancık (Aphanius transgrediens) yalnızca Acıgöl'de bulunmaktadır. Dişli sazancık Acıgöle güneyden dökülen 20-25 kaynaktan yalnızca 1-2'sinde yaşamaktadır. Göle sonradan bırakılan sivrisinek balığı (Gambusia holbrooki) dişli sazancıkların yavru ve yumurtalarını yemektedir. Alan ve besin rekabetine girmektedir.
Ancak çevredeki evlerden kaynaklı atıklar ve fabrikaların üretim faaliyetleri, sucul yaşamı olumsuz etkilemekte ve göl çevresindeki canlı çeşitliliği ve sayısında düşüşe yol açmaktadır.
Şişede Bulunan Not
Şişede Bulunan Not, özgün adı MS. Found in a Bottle olan, ilk kez 19 Ekim 1833'te Baltimore Saturday Visitor'da yayımlanan Edgar Allan Poe öyküsüdür. Gazete tarafından düzenlenen bir yarışmada bu öykü birincilik kazanmıştır.
Ailesinden ve ülkesinden uzakta olan isimsiz bir anlatıcı, bir kargo gemisinde yolcu olarak Batavia'dan (şimdiki adıyla Cakarta) yola çıkar. Yolculuğun başlamasından birkaç gün sonra rüzgar kesildiği için, gemi bir süre yoluna devam edemez. Ardından gemiye çarpan devasa bir dalga, anlatıcı ile yaşlı bir İsveçli dışında herkesi denize sürükler. Tayfun tarafından güneye doğru sürüklenen gemi büyük siyah bir kalyon ile çarpışır. Gemi batarken, sadece anlatıcı kalyona tırmanarak kurtulmayı başarır. Kalyonda, anlatıcıyı göremeyen oldukça yaşlı adamlardan oluşan bir mürettebat vardır. Anlatıcı kaptanın kamarasından yazı malzemesi çalar ve sonunda denize atacağı günlüğünü yazmaya başlar. Bu kalyon da yine güneye doğru sürüklenmektedir ve mürettebat geminin Antarktika'ya ulaşıp buzullara çarparak batması ihtimalini umutla beklemektedir. Sonunda gemi buzların arasındaki bir açıklıkta bulunan büyük bir anafora kapılır ve batmaya başlar.
"Şişede Bulunan Not" Poe'nun, "Girdaba İniş" ve "Nantucketlı Arthur Gordon Pym'in Öyküsü" gibi deniz öykülerinden biridir. Öyküdeki korku unsuru insan keşfinin uzağındaki bir dünyanın fiziksel tasvirinden kaynaklanır. Öykünün başındaki açılış kısmında anlatıcı gerçeklere sonuna kadar bağlı kalacağından bahseder. Ancak bu gerçekçilik, gemi anaforda alçaldıkça kaybolur.
"Baltimore Saturday Visiter"'ın 15 Haziran 1833 tarihli sayısında, gazetenin yayıncıları olan Charles F. Cloud ve William L. Pouder, 1 Ekim 1833'e kadar gönderilecek öykülerin en iyisine 50 dolar, yüz dizeyi geçmeyen şiirlerin en iyisine ise 25 dolar ödül verileceğini açıkladı. Poe yarışma için "Şişede Bulunan Not" da dahil olmak üzere altı öykü gönderdi. Jüri üyeleri olan John Pendleton Kennedy, Dr. James Henry Miller ve John H. B. Latrobe, Latrobe'un evinde ekim ayında toplandı ve yazarın adını görmeksizin inceledikleri öyküler arasından Poe'nun bu öyküsünü birinci seçti. Ödül gazetenin 12 Ekim tarihli sayısında açıklanırken öykü de ilk defa 19 Ekim tarihli sayıda şu notla yayınlandı: "Komitenin 50 dolarlık ödüle layık gördüğü öykü aşağıdadır. Öykünün anlatım tarzının oldukça görsel bulunacağını düşünüyoruz."
Poe'nun şiir yarışması için gönderdiği "Coliseum" ise ödül kazanamadı ancak öyküden birkaç gün sonra aynı gazetede yayımlandı. "Şişede Bulunan Not"'nın ikinci basımı 26 Ekim'de "Newburyport People's Advocate"'ta yer aldı.
Öykünün, diğer öykülerle birlikte "Tales of |
the Folio Club (Folyo Kulübü'nün Öyküleri)" başlığı altında bir kitapta yer alması planlanmıştı. "Folyo Kulübü", yazarın deyişiyle "edebiyatı yok etmek isteyen bir grup mankafa'dan" oluşan kurmaca bir edebi cemiyetti. Kitap fikri, bazı yönlerden Geoffrey Chaucer'ın Canterbury Hikayeleri'ne benziyordu. Cemiyetin her aylık toplantısında bir üye bir öykü sunacaktı. "Saturday Visiter" gazetesi öykü başına 1 dolar ücret karşılığında abonelik için reklam yapmaya başladı. Ancak gazete bir hafta sonra, yazarın Philadelphia, Pennsylvania'da yayımlanacağını söyleyerek öykülerini geri çektiğini duyurdu.
Eğirdir Gölü
Eğirdir Gölü, Isparta ili sınırlarında yer alan bir tatlı su gölüdür.
yeryüzünün; 35o 37ı 41ıı Kuzey – 38o 16ı 55ıı Kuzey enlemleri ile ; 030o 44ı 39ıı Doğu – 030o 57ı 43ıı Doğu boylam koordinat sistemlerinde yer alır. Dik kayalara, düz ve sığ bir tabana sahip olan gölün, kıyı uzunluğu 150 km dir. Eğirdir Gölü’nde Kemer Boğazın Kuzeyinde yer alan bölümü Hoyran, Güneyinde yer alan bölümü Eğirdir bölümü olarak bilinmektedir. Eğirdir Gölü’nün yüzey alanı insanların su kullanımına bağlı olarak farklılık göstermektedir. Karstik yapıdaki gölün özelikle batı kesimlerinde yer alan düdenlerin bir kısmı kapatılmıştır. Farklı amaçlarla kullanılmak üzere (içme suyu, tarım vb.) gölde DSİ tarafından çok sayıda pompaj istasyonları kurulmuştur. Eğirdir Gölü’nün en önemli özeliklerinden bir diğeri denizle olan bağlantısıdır. Kovada kanalı ile Kovada Gölü’ne gelen sular Kovada Vadisi’nden, Aksu Çayı’na oradan da karstik yollarla Akdeniz’e boşalmakta idi. Son yirmi yıldır gölün suları Çandır Ovası’nda yaptırılan Karacaören I ve II Barajlarına gelmektedir. Eğirdir Gölü ile Kovada Gölü arasında doğal bağlantıyı oluşturan 22 km’lik Kovada Kanal’ın yer almaktadır.
Kemer Boğazı; Doğu-Batı doğrultusunda daralma göstererek yaklaşık (göldeki su sevisine bağlı olarak farklılık arz etmekte) 1,8 km’lik mesafe ile gölün iki bölümlü görünüm almasına neden olmaktadır.
Eğirdir göl çukurluğunun plüvyal dönemlerdeki karstik olaylar sonucu oluştuğu ve yine bu dönemde su ile dolduğu belirtilmiştir. Göl çukurluğunun tektonik kökenli, su birikiminin Neojen sonrasında geliştiğini. Holosen'de büyük bir polyenin çökmesi sonucu ortaya çıktığını, göl içindeki küçük adaların da bunun delili, olduğunu, söylemektedir, tektonik kökenli çukurluğun karstik olaylarla mevcut şeklini kazandığını gölün plüvyal dönemde geliştiğini belirtmiştir. Anadolu'nun eski iklimi ile birleştirilerek Eğirdir dahil yöredeki büyük su kütleleri plüvyal göller şeklinde gruplandırılmaktadır .Kaynağı Gölcük, maar volkanizması olan döküntü tüllerin kolüvyum konileri içinde yer alabilmesi, Eğirdir gölünü çevreleyen yamaçların en azından Orta-Üst Pliyosen öncesinde yaratılması ile mümkündür.
Türkiye’nin en büyük 2. tatlı su gölüdür. Eğirdir Gölü’nün maksimum su kotu ile çevrelenen su alanı “I. Derece Doğal Sit Alanı” olarak belirlenmiştir. Maksimum su kotundan itibaren 300 metrelik bir bant ise “III. Derece Doğal Sit Alanı” olarak kabul edilmiştir. Eğirdir Gölü, “A Sınıfı Sulak Alan” listesindedir Eğirdir Gölü havzası içerisinde Kovada Gölü Milli Parkı ve Gelincik Dağı Tabiat Parkı bulunmaktadır.
Gölü besleyen en önemli su girdileri; gölün tabanından kaynayan su kaynaklarıdır. Aynı zamanda çevre dağlardan inen ve yağış suları ile beslenen irili ufaklı çok sayıda dere ve çay vardır. Bunlardan en önemlileri; Yalvaç ilçesinden gelen ve Gelendost ilçesinden göle karışan Akçay, Uluborlu ve Senirkent ilçelerinden geçerek göle inen Pupa Çayı, Hoyran ovasından inen Değirmen Çayı ve Aksu çayından bir kanalla göle bağlanan Aksu Deresi’dir. Eğirdir Gölü, Isparta ilinin ve çevresindeki yerleşim birimlerinin içme suyu ihtiyacını karşılar. Aynı zamanda Isparta, Gönen, Uluborlu, Senirkent, Yalvaç, Gelendost ve Eğirdir ovalarında sulama suyu olarak kullanılır. Ovaların göl kıyılarına açıldığı gölün sığ kısımları tamamen saz ve kamışlarla kaplıdır. Göl, kapalı havzaya sahip olduğu halde tabanından bol miktarda kaynak suları ile beslenmekte ve göl suyunun 1/3’ü her yıl yenilenmektedir. Gölün giderleri, DSİ pompa istasyonları, Kovada Kanalı ve yazları aşırı buharlaşmadır. Gölde bulunan balık türleri Sazan, Çim Sazanı, Sudak, Eğrez ve son yıllarda ortaya çıkan Gümüş balığıdır. Kerevit, Yengeç, Su yılanı, Su faresi, Kurbağa ve Su kaplumbağası da gölde bulunan diğer canlılardır. Göl, yaban hayatı için de önemli bir yer tutar. Tepeli dalgıç, Yumurta piçi, Karabatak, Balıkçıl türleri, Angıt, Bozkaz, Sakar meke, Benekli su tavuğu, Uzunbacak, Bıyıklı sumru, Saz delicesi, Martı çeşitleri gibi yerli türler ile birlikte Pelikan, Flamingo, Kuğu, Sakarca kazı, Bozkaz, Fiyu, Kılkuyruk, Yeşilbaş, Elma baş, Macar, Kız kuşu, Su çulluğu ve Tepeli pakta gibi kışlayan ve konaklayan türleri bünyesinde barındırır.
Gölde, Eğirdir’e bir karayoluyla bağlanmış bulunan iki küçük adacık bulunmaktadır. Birincisi Can Ada, ikincisi ise Yeşilada’dır.
Can Ada; Eğirdir ile Yeşilada arasında yer alan ve 7 dönümlük (7000 m²) bir alana sahip olan küçük bir adacıktır. Yerleşim alanı olmayıp, çadır ve karavan turizmi ile piknik alanı olarak kullanılmaktadır. Atatürk'ün Eğirdir'i ziyareti sırasında Canada, 1 Şubat 1933 tarihli Belediye encümeni kararıyla kendisine hediye edilmiş, daha sonra Atatürk'ün mirasçılarına, onlardan da Eğirdir Belediyesine geçmiştir.
Yeşil Ada : Eğirdir'in en güzel turizm bölgesi olan adada, doğa güzelliklerinin yanında Aya Stefanos Kilisesi gibi tarihi zenginliklerde bulunmaktadır. Yerli ve yabancı turistlere hizmet veren balık lokantaları ve ev pansiyonculuğu gelişmiştir.
Christopher Nolan
Christopher Edward Nolan (d. 30 Temmuz 1970, Londra), İngiliz-Amerikan film yönetmeni, senarist, yapımcı, görüntü yönetmeni ve editör. Gelmiş geçmiş en yüksek hasılat yapan yönetmenlerden birisidir ve 21. yüzyılın en başarılı ve beğeni toplayan film yapımcıları arasındadır.
1998 yılında "Takip" filmiyle ilk yönetmenlik denemesini yaptı. İkinci filmi "Akıl Defteri" ile dikkatleri üzerine çekti ve En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü adaylığı elde etti. Bu başarısı ona büyük bütçeli "Uykusuz" ve "Prestij" filmlerini çekme fırsatı verdi. "Kara Şövalye Üçlemesi" ve "Başlangıç" filmleriyle mali ve eleştirel başarı ve ikinci En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü adaylığını elde etti.
Nolan Londra'da doğdu. İngiliz babası Brendan James Nolan bir reklamcılık yöneticisi, Amerikalı annesi Christina ise uçuş görevlisi ve İngilizce öğretmeni olarak çalıştı. Çocukluğu Londra ve Chicago arasında geçmiş ve hem İngiliz hem de Amerikan vatandaşlığına sahiptir. Matthew Francis Nolan adında sabıkalı bir abisi ve Jonathan adında bir kardeşi vardır. Yedi yaşında film çekmeye başladı, babasının Super 8 kamerasını ödünç aldı ve kendi aksiyon figürleriyle kısa filmler çekti. Nolan bir "" hayranıydı ve sekiz yaşlarındayken "Space Wars" adını verdiği stop motion animasyon filmi yaptı. Amcası NASA'da çalışıyordu, Apollo roketleri için rehberlik sistemleri kuruyordu ve ona birkaç görsel gönderiyordu. 11 yaşındayken film yönetmeni olmak istiyordu.
Nolan'ın ailesi, gelişim yıllarında Chicago'ya taşındığında Adrien ve Roko Belic'le film yapmaya başladı. Belic kardeşlerin 1999 yapımı Akademi adayı "Genghis Blues" belgeselinde jenerikte isminin karşısına kurgusal yardım yazdırarak işbirliğine devam etti. Nolan, foto muhabiri Dan Eldon'un 1990'lı yılların başında düzenlediği dört Afrika ülkesinde bir safari belgelemesi üzerine Roko Belic'in yanı sıra Jeffrey Gettleman ile birlikte çalıştı. Nolan Hertford Heath, Hertfordshire'daki bağımsız bir okul olan Haileybury ve İmparatorluk Hizmet Koleji'nde eğitim gördü ve daha sonra Londra Üniversitesi Akademisi'nde İngiliz dili edebiyatı okudu. Film yapım tesisleri olduğu için özellikle burayı seçti. Okul yılı boyunca 35 mm uzun metrajlı filmler sahneledi ve elde ettiği parayı 16 mm film yapmak için kullandı. Nolan kolej yıllarında iki kısa film yaptı. Birincisi, "Image Union"'da (PBS'deki bağımsız bir film ve video vitrini) gösterilen gerçeküstü 8 mm "Tarantella"'ydı (1989). İkincisi bir hafta sonu sınırlı oyuncu, ekip ve donanım ile siyah beyaz çekilen "Larceny"'ydi (1995). Yatırımı Nolan tarafından yapıldı ve toplumun ekipmanlarıyla çekildi. 1996'da Cambridge Film Festivalinde gösterildi ve Londra Üniversitesi Akademisi'nin en iyi kısa filmlerinden biri olarak düşünülüdü.
Mezuniyet sonrası Nolan, senaryo okuyucu, kamera operatörü ve kurumsal video ve endüstriyel film yönetmeni olarak çalıştı. Ayrıca üçüncü kısa filmi "Doodlebug"'u çekti.
1998'de Nolan, yapımcılığını yaptığı ve arkadaşlarıyla çektiği ilk uzun metraj filmini yönetti. Film, Nolan'ın Londra'daki yaşam deneyiminden esinlendi. "Takip" 3.000 £ tutarında mütevazı bir bütçeyle yapıldı ve bir yıl boyunca hafta sonlarında çekildi. Nolan, Emma Thomas ve Jeremy Theobald ile filme ortak yapımcı oldu ve yazımını, görüntü yönetmenliğini ve kurgusunu kendisi yaptı.
"Takip" filminin başarısının sonucunda Nolan çıkış filmi "Akıl Defteri"'ni yapma fırsatını elde edebildi. Chicago'dan Los Angeles'a bir yolculuk sırasında kardeşi Jonathan kendi kısa hikâyesi ""Memento Mori"" için bir fikir sundu. Nolan hikâyeyi tersine çeviren bir senaryo geliştirdi. Filme $4.5 milyonluk bir bütçe verildi. "Akıl Defteri" galasını Eylül 2000'de Venedik Uluslararası Film Festivali'nde yaptı. Gişede ve eleştirel anlamda başarı yakalayan film Akademi ve Altın Küre adaylığı dahil birçok başarı elde etti.
"Akıl Defteri"'ndeki çalışmalarından etkilenen Steven Soderbergh, Nolan'ı psikolojik gerilim filmi "Uykusuz"'u yönetmeye yönlendirdi. Warner Bros. ilk başta daha tecrübeli bir yönetmen istedi ancak Soderbergh ve Section Eight Productions, Nolan'ın yanı sıra kendisinin seçtiği görüntü yönetmeni Wally Pfister ve editör Dody Dorn için savaşıyordu. $46 milyonluk bir bütçeyle, "yönetmenin daha önce yapmış olduğu herhangi bir şeyden çok daha fazla bir geleneksel Hollywood filmi" olarak tanımlandı. Film aynı adlı 1997 Norveç yapımı filminin yeniden yapımıydı. Eleştirmenlerden olumlu |
yorumlar aldı ve $113 milyonluk hasılatı ile gişede başarı sağladı. Özgün filmin yönetmeni Erik Skjoldbjærg, Nolan'ın sürümünden memnun kalmıştı ve film için "iyi hazırlanmış, akıllı bir film ... ve gerçekten iyi yönetmen tarafından ele alınmış" dedi.
"Uykusuz"'dan sonra Nolan başrolünde Jim Carrey'in yer aldığı Howard Hughes biyografi filmi tasarladı. Bir senaryo yazmıştı ancak Martin Scorsese'nin Hughes'ın biyografisini yaptığı öğrendiğinde isteksizce senaryosunu rafa kaldırdı ve diğer yapımlara geçti. Nolan tarihsel film "Truva"'yı yönetmesi için gelen tekliften geri döndü ve Ruth Rendell'in suç romanı "The Keys to the Street"'i uyarlama üzerinde çalışarak Fox Searchlight Pictures için yönetmeyi tasarladığı bir senaryo yazdı ancak sonunda önceki filmleriyle benzerlik taşıdığından bahsederek yapımı bıraktı.
2003 yılının başında Nolan, yeni bir Batman filmi yapma fikriyle Warner Bros'a yaklaştırıldı. Karakter ve öyküden etkilenerek çizgi romana kıyasla daha çok klasik bir dramayı andıran bir film yapmak istedi. Nolan'ın bu noktada üstlendiği en büyük yapım olan "Batman Başlıyor", hem eleştirel beğeni hem de ticari başarı için Haziran 2005'te gösterime girdi. "Batman Başlıyor" 2005'in en fazla hasılat yapan ABD'de beşinci, dünya çapında ise 9. filmi oldu. Film En İyi Sinematografi Akademi Ödülü ve 3 BAFTA adaylığı elde etti.
Batman'ın devam filmlerine geri dönmeden önce Nolan, Christopher Priest'in romanından uyarlanan "Prestij" adlı filmi yazdı ve yönetti. 2001'de, Nolan "Uykusuz" filmi için yapım sonrası aşamasındayken kardeşi Jonathan'dan filmin senaryosunu yazmasına yardım etmesini istedi. Nolan başlangıçta filmi 2003'ün başında yapmayı tasarlamıştı fakat "Batman Başlıyor"'u yapmayı kabul ettikten sonra yapımı erteledi. İki Akademi adaylığı elde eden film dünya çapında $109 milyonun üzerinde hasılat elde etti.
Temmuz 2006'da, Nolan "Batman Başlıyor"'un devam filmini "Kara Şövalye" olarak açıkladı. 2008'de gösterime giren "Kara Şövalye", 2000'li yılların en iyi filmlerinden biri ve şimdiye kadar yapılmış en iyi süper kahraman filmlerinden biri olarak gösterildi. Eleştirel olarak ve gişede başarı sağlayan film dünya çapında $1 milyardan fazla hasılat elde etti. 81. Akademi Ödülleri'nde 8 dalda adaylık elde etti ve En İyi Ses Kurgusu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini kazandı.
"Kara Şövalye"'nin başarısından sonra Warner Bros. "Başlangıç" filmi için Nolan ile masaya oturdu. 16 Temmuz 2010'da gösterime giren film eleştirel ve ticari başarı elde etti. Film dünya çapında $820 milyondan fazla hasılat etti ve En İyi Film dahil 8 Akademi adaylığı elde etti ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü kazandı.
Nolan 2012'de üçüncü ve son Batman filmi "Kara Şövalye Yükseliyor"'u yönetti. Başlangıçta seriye dönmek konusunda tereddütlü olmasına rağmen kardeşi ve David S. Goyer ile bir hikâye geliştirdikten sonra seriye dönmeyi kabul etti. 20 Temmuz 2012'de gösterime giren film eleştirel başarı sağladı ve dünya çapında $1 milyardan fazla hasılat elde etti.
Goyer, 2010 yılında "Kara Şövalye Yükseliyor"'un hikâye tartışmaları sırasında Nolan'a Superman'i modern bir bağlamda sunma fikrinden bahsetti. Goyer'in fikrinden etkilenen Nolan, "Çelik Adam" fikrini Warner Bros'a sundu. Warner Bros Nolan'ı yapımcı, Goyer'i yazar olarak tuttu. Nolan filmi yönetmesi için Zack Snyder'a teklif götürdü. İyi bir gişe başarısı yakalayan film eleştirel anlamda orta seviyede kaldı.
Ocak 2013'te Nolan'ın "Yıldızlararası" adlı filmi yazıp, yöneteceği ve yapımcı olacağı duyuruldu. Taslağı ve senaryosu Jonathan Nolan tarafından yazılan filmi aslında Steven Spielberg yönetecekti. Film kuramsal fizikçi Kip Thorne'un bilimsel kuramlarına dayanıyordu. 5 Kasım 2014'te gösterime giren film olumlu yorumlar aldı ve dünya çapında $670 milyon hasılat elde etti. Film 87. Akademi Ödülleri'nde beş adaylık elde etti ve En İyi Görsel Efekt ödülünü kazandı. Nolan 2016 yılında eşi Thomas ile "" filmine yönetici yapımcı oldu.
Aralık 2015'te Nolan'ın "Dunkirk" adlı filmi kendi senaryosundan yöneteceği ve yapımcı olacağı duyuruldu. Film 21 Temmuz 2017'de gösterime girmesi üzerine ayarlandı.
Birçoğu tarafından yazar bir film yapımcısı olarak görülen Nolan'ın sıklıkla kentsel mekanlar, takım elbiseli adamlar, sessiz tonlar ve konuşma sahneleri üzerinde duran görsel tarzı modern mekanlar ve mimari ile geniş yakın çekimde çerçevelendi. Estetik olarak yönetmen, stüdyo çalışmalarında belgesel tarzı aydınlatmayı, doğal mekanları ve gerçek çekim yerlerini tercih eder. Nolan tüm filmlerinin kara filmden büyük ölçüde etkilendiğini söyledi.
Nolan üstkurmaca elemanlar, oval kesim, tekbencilik bakış açısı, doğrusal olmayan öykü anlatımı, dolambaçlı konular ve tarz ve şeklin birleşimi ile sürekli olarak deneme yapmıştır.
Besteci David Julyan'la çalıştığı dönemde Nolan'ın filmleri minimalist ifadeler ve ortam dokuları ile yavaş ve atmosferik müzikler içeriyordu. Nolan 2005'te Hans Zimmer ile çalışmaya başladı. Zimmer ile Nolan'ın filmlerindeki ses manzarası gittikçe gür ve hareketli hale gelmek üzere gelişti.
Nolan film yapım sürecini sezgi ve geometrinin birleşimi olarak nitelendirdi. Nolan daha az güvenilir ve film için daha düşük görüntü kalitesi sunduğunu hissettiği dijital ara ürünlerin ve dijital sinematografinin kullanılmasına karşı çıkıyor. Özellikle anamorfik 35 mm, VistaVision, 65 mm ve IMAX gibi daha kaliteli, daha geniş biçimli film stoku kullanımını savunuyor.
Nolan filmlerinde özel efektler için bilgisayar üretimli imgeleme miktarını en aza indirmeyi, ancak mümkün olduğunda pratik efektleri kullanmayı ve yalnızca kamerada görüntülenen unsurları geliştirmek için imgeleme kullanmayı tercih ediyor.
Nolan'ın çalışmaları öznel tecrübe, hafızanın bozulması, insan ahlakı, zamanın doğası ve kişisel kimliğin inşası gibi varoluşsal, etik ve epistemolojik konuları araştırıyor. Karakterleri genellikle yalnızlık, suçluluk, kıskançlık ve açgözlülük korkuları ve endişeleri ile karşı karşıyayken duygusal açıdan rahatsız ve manevi açıdan belirsizdir.
I Ayrıca editör II Ayrıca görüntü yönetmeni III Ayrıca besteci
Christopher Nolan 3 Akademi, 3 Altın Küre ve 3 BAFTA adaylığı elde etti. Ayrıca 2001 AFI Ödülleri'nde "Akıl Defteri" ile yılın senaristi ödülünü kazandı ve "Kara Şövalye" filmi ve bundan sonraki diğer tüm filmleri AFI tarafından yılın en iyi 10 filminden biri olarak seçildi. Eleştirmenlerin Seçimi Film Ödülleri'nde "Akıl Defteri" ile En İyi Senaryo, "Kara Şövalye" ve "Başlangıç" filmleriyle En İyi Aksiyon filmi ödülünü kazandı. Saturn Ödülleri'nde filmleriyle aday olduğu 15 adaylıktan 10'unu kazandı. Londra Film Eleştirmenleri Dairesi Ödülleri'nde "Akıl Defteri" ile Yılın İngiliz Senaristi ve "Uykusuz" ile Yılın İngiliz Yönetmeni ödüllerini kazandı.
İkonografi
Dinî Simgebilim, sanat tarihi biliminin bir dalıdır. Bilim adamlarınca "ikonografi" adıyla anılır. İkonografi dinî bir konunun sanata aktarılması sonucu ortaya çıkarılan sanat eserlerini inceleyen ve dinî simgebilimin tarihsel gelişimini gözlemleyen bilim dalıdır.
Osetya
Osetya, (Osetçe: Ирыстон; Iryston, Rusça: Осетия; Osetiya, Gürcüce: ოსეთი; Oset'i) Kafkasya'da bulunan bir bölge.
Kafkas sıradağlarının kuzey ve güney yamaçlarına yayılmış dağlık bir bölge olan Osetya, kuzeyde Stavropol Kray (Rusya Federasyon), doğuda Çeçen ve İnguş Cumhuriyetleri, batıda Kabartay-Balkar Cunhuriyeti ve güneyde de Gürcistan'la komşudur. Tarihsel ve kültürel olarak hemen hemen bütünlük arz eden tek bir ülke olan Osetya, Büyük Kafkaslar'ın ikiye böldüğü iki parçadan oluşur: Kuzey Osetya ve Güney Osetya... Kuzey, Rusya Federasyonu'na bağlı özerk bir cumhuriyettir. Güney ise, 1991 yılında çıkan çatışmalar sonrasında Gürcistan'dan bağımsızlığını ilan etmiştir. De facto bağımsız geçen senelerden sonra Ağustos 2008 yılında Gürcistan'la yeni bir savaş yaşanmış; savaşa Rusya Federasyonu müdahale etmiş ve Güney Osetya'yı bağımsız bir devlet olarak tanımıştır. Nikaragua ve Venezuela da Güney Osetya'nın bağımsızlığını tanımıştır. Ülke ismini, çoğunluğu oluşturan Oset halkından alır. Ülkede Osetler dışında Ruslar, Gürcüler, Ermeniler, diğer Kafkasyalı halklar ve başka uluslar yaşar.
Osetya, en erken tarihöncesi dönemlerden beri bir yerleşim yeriydi. Milattan önce ikinci binyılın sonu ve binyılın ortalarına tarihlenen bir geç bronzçağı-demir çağı uygarlığı olan Koban kültürü, Kafkaslar'da bir özgün medeniyet olarak burada ortaya çıktı. Bu kültür, ismini aldığı Osetya'nın Koban köyünde bir sel sonucu kayan toprak altından çıkan savaş baltaları, hayvan figürlü heykelciklerle tanındı. Koban uygarlığı, erken dönemlerden başlayarak İskitler'le ilişkiye girmeye başladı.
Yunan kaynaklarının "Skithoi", Perslerin ise "Saka" ismini verdiği Avrasyalı bu göçebeler, MÖ 8. yüzyılda tarih sahnesine çıkmalarıyla, Kafkasya ile her zaman ilgili oldular. İran ve Anadolu üzerine yaptıkları seferlerde, bu bölgeyi bir geçiş noktası ve üs olarak kullandılar. Kafkasya'da bulunmuş birçok kurgan, İskitler'in yerli Kafkas kavimleriyle ilişkilerinin derinliğini ve uzun süren İskit etkisini ortaya koyar. İskitler yerli Kobanlılar'la da son derece yakın ilişkideydiler ve Osetya'nın her iki kısmı, İskit yerleşimlerine kucak açtı.
Osetya'nın bugünkü etnolinguistik yapısını belirleyen en önemli unsur Alanlar oldu. Alanlar da, İskitler gibi, göçebe bir kavimdi ve onlara yakın bir dil konuşuyorlardı. Milat sıralarında, daha doğudaki yurtlarından ayrılıp Karadeniz civarına yerleştiler. Hun istilası sırasında bir kısmı Batı Avrupa'ya göçtü. Kafkasya'da kalanlar 8.-13. yüzyıllarda güçlü bir feodal krallık kurdular. Fakat bu devlet, Cengiz Han orduları tarafından yıkıldı. Alan nüfusu kıyıma uğradı. Daha sonra gelen Timur istilaları da, Alanların toparlanmasına fırsat vermedi. Osetya'nın dağlık bölgelerine çekilen Alanlar, bugünkü Oset halkını meydana getirdi.
Süleyman (anlam ayrımı)
Süleyman aşağıdaki anlamlara gelebilir:
SunExpress
SunExpress ("Güneş Ekspres Havacılık A.Ş.") Antalya,Türkiye merkezli bir havayolu şirketidir. Havayolu, Türkiye |
'nin popüler tatil yörelerinden Avrupa'ya tarifeli ve charter uçuşlar düzenlemektedir. SunExpress'in merkezi Antalya Havalimanı, Antalya'dır. İkinci merkezini Mart 2006'da İzmir'de açmıştır. Türkiye içindeki üçüncü merkezini ise 2008'de İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı'nda açmıştır.
SunExpress 2010 yılında, Türkiye’de ilk kez Anadolu şehirlerinden Almanya’nın önemli merkezlerine tarifeli direkt uçuşlara başladı. 2011 yılı ortasında Almanya merkezli "SunExpress Deutschland" isimli ikinci şirket kuruldu. Bu şirketin IATA kodu XG, ICAO kodu ise SXD'idir. SXD Anadolu kentlerinden Almanya’ya direkt sefer düzenlemesinin yanı sıra KızılDeniz,Kuzey Afrika ve Kanarya Adaları’nı da charter seferler düzenlemektedir. Geçtiğimiz yıl ise Erbil (Irak) ve Varna (Bulgaristan) duraklarını uçuş ağına ilave etti.
SunExpress Ekim 1989'da kuruldu ve Nisan 1990 tarihinde Antalya'dan Frankfurt, Almanya'ya ilk charter uçuşunu düzenledi. Türk Hava Yolları ve Lufthansa şirketleri tarafından kurulmuştur. 1995 yılında Lufthansa kendi payını Condor Havayolları'na (şimdi Thomas Cook Havayolları) devretti. 2006 yılında Lufthansa eski hisselerini geri aldı. Havayolu şirketinin %50'si Türk Hava Yolları'na %50'si de Lufthansa ya aittir. 2004 yılında 1.35 milyondan fazla yolcu taşımıştır. SunExpress Türkiye'de ISO 9001, ISO 14001, ISO 10002 ve OHSAS 18001 sertifikalarına sahip havayolu şirketidir.
SunExpress, Almanya başta olmak üzere, uzun süre Avrupa ile Antalya arasında turistik charter seferleri düzenleyen SunExpress, 2001 yılında başlattığı Antalya-Frankfurt uçuşlarıyla, Türkiye’nin yurtdışına tarifeli sefer düzenleyen ilk özel havayolu oldu.
O günden bu yana tarifeli uçuşlarının sayısını hızla artıran SunExpress, 2006’nın Mart ayında 2. merkezini İzmir’de açtı ve buradan iç hat seferlerine başladı. SunExpress, iç hat seferleriyle birlikte İzmir’i Anadolu şehirlerine aktarmasız uçuşlarla bağlayan ilk havayolu oldu ve halen İzmir’den Türkiye’nin farklı bölgelerine en çok uçuş gerçekleştiren havayolu şirketi olarak faaliyetlerine devam ediyor.
SunExpress 2010 yılında, Türkiye’de ilk kez Anadolu şehirlerinden Almanya’nın önemli merkezlerine tarifeli direkt uçuşlara başladı ve yolcu avantaj programı SunPoints’i müşterilerinin hizmetine sundu. SunExpress, 2011 yılına gelindiğinde ise Almanya’daki kardeş kuruluşu “SunExpress Almanya”yı kurdu ve Almanya ile Türkiye arasındaki uçuşlarının yanı sıra Almanya’da Mısır’ın Kızıl Deniz bölgesi ile İspanya’nın Kanarya Adaları’na da turistik uçuşlar düzenlemeye başladı. Geçtiğimiz yıl Frankfurt – Hahn ve Varna (Bulgaristan), bu yıl içerisinde ise Batman, Bremen, Enfidha (Tunus), Lefkoşa (KKTC) ve Strazburg desinasyonlarını uçuş ağına dahil etmiştir.
SunExpress 2013 yaz tarifesinde Türkiye ve Almanya merkezli operasyonlarında, haftada 800’den fazla tarifeli ve charter uçuş gerçekleştiriyor. SunExpress’in, Türkiye ve Avrupa genelindeki birçok ülkeden 3.800’ü aşkın çalışanı bulunuyor.
SunExpress Havayolları, geçtiğimiz yıldan beri AnadoluJet ve Nisan2013’den itibaren ise Türk Hava Yolları için wet-lease operasyonunu yürütmektedir.
SunExpress’in pek çok departmanı, açılışı 8 Haziran 2012’de gerçekleştirilen “SunExpress Plaza” isimli binada görev yapıyor. Antalya’da toplam 8.019 metrekare alan üzerine kurulu ve 87 ofis alanı, 12 toplantı, 10 briefing, 6 eğitim ve 1 simulatör odası ile 270 kişilik oturma kapasiteli 1 oditoryuma sahip olan “yeşil” bina, çatısındaki güneş panelleriyle kendi enerjisini üretebiliyor ve güneşin yararlı ışığını binaya dağıtırken, istenmeyen sıcaklığı dışarıda bırakan yepyeni teknolojiler kullanıyor.
Kuruluşunun 25. yılı olan 2014 senesinde SunExpress 1 milyar 25 milyon Euro ciro elde etmiştir. 2014'te 7 milyon 300 bin yolcu taşırken, doluluk oranı ise %85 olmuştur.
Antalya Havalimanı´ndan sağlanan iç hatlar uçuş noktaları:
Antalya Havalimanı´ndan sağlanan dış hatlar uçuş noktaları:
İzmir Adnan Menderes Havalimanı'ndan sağlanan iç hatlar uçuş noktaları:
İzmir Adnan Menderes Havalimanı'ndan sağlanan dış hatlar uçuş noktaları:
Ayrıca bünyesinde bulundurduğu teknik servis ile yabancı havayolunun teknik hizmet talebine de cevap vermektedir.
SunExpress filosu (Ekim 2016)
Ankair
Ankair İstanbul, Türkiye merkezli bölgesel bir havayolu şirketidir. Avrupa ve Orta Doğu'ya tarifesiz uçuşlar düzenler. Ankair Havayolları'nin merkezi Atatürk Havalimanı, İstanbul'dur.
Havayolu şirketi, 27 Eylül 2005 tarihinde kuruldu ve 2 adet Airbus A310 ile uçuşlara başladı.
Ankair Havayollarının, Temmuz 2006 itibarı ile filosunda bulundurduğu uçaklar:
Hâfız
Hâfız (Arapça: ), Arapça'da "korumak, ezberlemek" anlamına gelen hıfz () kökünden türemiş bir sıfattır ve "koruyan, ezberleyen" demek olup şu anlamlara gelebilir:
Corendon Airlines
Corendon Turizm Grubu bünyesinde kurulan Corendon Airlines, Türk tescilli bir hava yolu operatörüdür. Corendon Turizm Grubu’nda ayrıca Hollanda, Belçika ve Almanya'da operasyon düzenleyen tur operatörleri, Avrupa ve Türkiye'de otelleri bulunan bir otel zinciri ve incoming şirketleri yer almaktadır.
Corendon Airlines, 2004 yılında kurulmuş ve ilk uçuşunu 12 Nisan 2015 tarihinde Sabiha Gökçen’den Amsterdam’a gerçekleştirmiştir. 2011 yılında Hollanda tescilli Corendon Dutch Airlines isimli kardeş şirketi kurulmuştur. Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı Yıldıray Karaer’in yürüttüğü Corendon Airlines’ın filosunda 11'i Türkiye; 3'ü Hollanda tescilli olmak üzere 14 adet Boeing 737-800 bulunmaktadır.
IATA üyesi Corendon Airlines; ayrıca AOC, IOSA, JAR-OPS 1, ISO 9001, ISO 10002, ISO 14001, ISO 27001, JAR 145 ve Engelsiz Havayolu belgelerine sahiptir.
11 Nisan 2014’de Almanya'dan Antalya'ya uçuşlar düzenlemeye başlayan Corendon Airlines, pazarın en büyük tur operatörleri ile yaptığı iş birliği sonucu her sene sunduğu koltuk sayısını artırarak yükselen bir başarı grafiği sergilemiştir. Havayolu, 2016 Ekim ayı itibarıyla Rusya'dan da Türkiye'ye uçuş düzenlemeye başlamıştır.
Türkiye turizmine önemli katkılar sağlayan Corendon Airlines, yılda yaklaşık 2,5 milyon yolcu taşımaktadır.
Full charter, split charter, sub charter ve wet lease operasyonları yöneten havayolu; Hollanda, Belçika, Almanya, İskandinav ülkeleri, Finlandiya, Fransa, İtalya, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Polonya, İsrail, İran başta olmak üzere 40'tan fazla ülkede yaklaşık 150 havalimanından uçuşlar düzenlemektedir.
Rolf Kasparek
Rolf Kasparek (d. 1 Temmuz 1961; Hamburg, Almanya), Alman heavy metal grubu Running Wild'in kurucusu ve lideridir. Grupta gitaristlik ve vokalistlik görevlerini üstlenmektedir.
Freebird Hava Yolları
Free Bird Hava Yolları ("Hürkuş Hava Yolu Taşımacılık ve Ticaret A.Ş.") İstanbul, Türkiye merkezli bir hava yolu şirketidir. Tüm Avrupa'ya charter uçuşlar düzenler.
Freebird, Haziran 2000 yılında kurulmuş ve 2001 yılında, 3 adet MD-83 tipi uçakla operasyona başlamış olan uluslararası bir charter havayolu şirketidir. Türk özel sektör havayolu taşıyıcıları arasında sağlam bir altyapı üzerinde hızlı yükselişiyle dikkat çeken Freebird, filosunda bulunan 6 Adet A320 ve 2 adet A321 uçağı ile Avrupa ve Ortadoğu'da operasyonlarına devam etmektedir. Ayrıca, Freebird, Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından, Yolcu / Kargo Taşımacılığı, Bakım Kuruluşu ve Eğitim Kuruluşu olmak üzere 3 ayrı faaliyet alanında yetkilendirilmiştir.
Freebird, havacılık sektöründe temsil, gözetim, yakıt, denetleme, brokerage ve güvenlik alanında 85'ten fazla şirkete yer hizmetleri veren Gözen Holding'in bir şirketidir.
2002 yılında, TÜV Rheinland tarafından ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi alan Türkiye'deki ilk Havayolu şirketi ve 2006 yılında ise IATA (Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği) tarafından, IOSA (IATA Operasyonel Emniyet Denetimi) tescilini alan ilk özel havayolu şirketi olmuştur.
Free Bird Hava Yolları, Mart 2013 itibarı ile filosunda bulundurduğu uçaklar:
Ortalama uçak yaşı Kasım 2016 itibarı ile 8,0'dir.
Oscar
Galaktik Dörtlükler (Uzay Yolu)
Galaktik Dörtlükler, Uzay Yolu hayali evreninde Samanyolu galaksisi dörtlük adı verilen dört parçaya bölünmüş ve bu parçalarda sektör adı verilen alt parçalara bölünmüşlerdir.
Mahmud Gaznevî
Mahmud Gaznevî veya Gazneli Mahmud (2 Kasım 971 - 30 Nisan 1030), (Farsça "Yemin el-Devlet Mahmut") (Tam ismi: "Yemin el-Devlet Abdülkasım Mahmut ibn Sebük Tigin"), 998-1030 yılları arasında Gazne Devleti'nin hükümdarı.
Sultan Mahmud 2 Kasım 971 yılında Buhara'da doğmuştur. Babası bir memlük komutanı olan Sebük Tegin, annesi ise Zabulistan bölgesinde asil bir Fars hanedanına mensup bir prensesti. Bu sebeple şairler, Mahmut'a zaman zaman "Mahmud-ı Zâbulî" olarak hitap etmişlerdir. Daha gençlik yıllarında devlet idaresinde görev almaya başlayan Mahmut'un Gazne dışındaki ilk görev yeri Zemindaver bölgesiydi. 994 yılında Samanoğulları Horasan valisinin ayaklamnası üzerine I.Nuh'un Sebük Teginden askeri yardımda bulunması üzerine isyan bastırılmıştır. Samani hükümdarı tarafından Sübek Tegin'e "Nasıruddin Ved-dünya" (Din ve Dinyanın yardımcısı), kendisine ise "Seyfüddevle" (Devletin Kılıcı) unvanı verilmiştir.
Sebük Tegin'in 997 yılında ölmesi üzerine; ölmeden önce küçük oğlu İsmail'in tahta geçmesini vasiyet etmesinden dolayı İsmail, babasının ölüm haberini aldıktan sonra Belh'e gelerek hükümdarlığını ilan etti. O sırada Nişabur' da Horasan valiliği yapmakta olan Mahmut, kardeşinin hükümdarlığına itiraz ederek toplamış olduğu askerleriyle birlikte Gazne'ye kardeşinin üzerine saldırıda bulundu. 998 yılında yapılan Gazne Muharebesinde İsmail yenilerek, bir kaleye sığınır ve belli bir süre sonra da ağabeyine teslim olur. Yaklaşık 7 aylık bir saltanattan sonra 998 yılında ağabeyi tarafından öldürülmüştür.
Gazneli Mahmud tahta geçti 998 yılından 1030 yılına kadar 32 yıl hüküm sürmüştür. Bu süre içerisinde göstermiş olduğu azim ve faaliyetlerle, Orta Asya'nın büyük ve güçlü bir devletine hakim olmuştur. İlk seferini 1000 yılında Sistanda hüküm süren Seferîler üzerine düzenlemiştir. Art arda yapmış olduğu akınlarla ha |
zırlıksız olan Emir Halef ibn Ahmed'i yenilgiye uğratmış ve bölgeyi kolayca ele geçirmiştir. Güçlü Gazne ordusu karşısında hiçbir başarı elde edemeyen Halef, tazminat ödemek ve adına hutbe okutarak sikke bastırmak suretiyle Mahmut'un hakimiyetini tanımıştır. 999 yılında Karahanlıların, Samanî Devletini yıkması üzerine bağımsızlığını ilan etmiştir. 1000 yılında Abbasi Halifesi Ahmed "el-Kâdir bi’l-Lâh"'a göndermiş olduğu elçilerle bağımsızlığını bildirdi. Halife de Mahmut'a sultanlığını tanıyan değerli bir hil'at, taç ve bayrak ile ele geçirdiği ülkelerin hükümdarlığını tanıyan bir Menşûr yollamıştır. Bu olaydan sonra Samanoğulları topraklarının mirasçısı olduğunu ileri sürerek Karahanlılar üzerine sefere çıktı. Çok çekişmeli geçen çarpışmalar sonucunda Karahanlılar yenilgiye uğratıldı. İki devlet arasında yapılan anlaşmalardan sonra oğlu I. Mesut ile beraber, Karahanlı Kağanı'nın birer kızıyla evlenerek, baba-oğul Karahanlılara damat olmuşlardır.
Gazneli Mahmud, devletin kuzeyini güvence altına aldıktan sonra Hindistan'a, Putperestlerle mücadele ederek Müslümanlığı yaymak için 1001-1027 yılları arasında 17 sefer düzenlemiştir.
Sultan Mahmud, hayatının büyük bir kısmını savaş meydanlarında geçirmiş, özellikle Hindistan'a yaptığı seferler onu çok yormuş ve hastalanmasına sebep olmuştu. Doktorların önerilerine rağmen hiç dinlenmiyor ve bir hükümdarın yapması gereken vazifeleri yerine getiyordu. Genellikle tarihçiler, Sultan Mahmut'un verem hastalığından öldüğünü kabul ederler.
Mahmud, 1029-1030 kışını Belh'te geçirdi. Fakat bu şehrin havasından dolayı Gazne'ye döndü. Burada da sağlığına kavuşamayan Sultan Mahmud, 30 Nisan 1030 tarihinde 59 yaşındayken öldü.
Sultan Mahmud zamanında en başarılı devrini yaşayan Gazneliler, Dandanakan Muharebesi'nden sonra zayıflamışlar ve yıkılış sürecine girmişlerdir. Gaznelilere, Afgan yerlilerinden olan Gurlular 1187 yılında son vermiştir.
Kısaltma
Kısaltma, herhangi bir sözcük veya sözcük grubunu oluşturan harflerin bir kısmı kullanılarak oluşturulmuş kısa sözcük. Kısaltmalar tek bir harften oluşabildiği gibi, harf ve noktalama işaretlerinden veya noktalama işareti olmaksızın yan yana dizilmiş harflerden de meydana gelebilir.
Kısaltmaların başlıca iki tür kullanımı vardır:
Kısaltmalar okuma ve yazmayı hızlandırır. Günümüzde bilgisayar, akıllı telefon gibi cihazların kullanımının yaygınlaşması sonucu kısaltma kullanımında artış görülmüştür.
Aşağıda kısaltmalar ile ilgili bazı kurallar listelenmiştir. Bu kuralların bir kısmı Türkçeye iyice yerleşmiş ve kısaltmanın kaynağı olan açık kavramdan daha çok kullanılır hâle gelmiş pek çok kısaltma için geçerli değildir.
İsimleri yazarken soyaddan önceki bir veya iki adın kısaltmasında iç noktalar arasında boşluk bırakılmaz, ikinci noktadan sonra bırakılır ("Ş.S. Aydemir", "M.K. Atatürk" gibi). Sayfa, cilt kısaltmasından sonra bir boşluk bırakılır ("s. 100", "c. 1" gibi). Kurum kısaltmalarında noktadan sonra bir boşluk bulunur ("Gen. Kur. Bak." gibi).
Yaşar Nuri Öztürk
Yaşar Nuri Öztürk (d. 5 Şubat 1951, Bayburt – ö. 22 Haziran 2016, İstanbul), Türk İslam felsefesi profesörü, gazeteci, yazar, avukat, televizyon programcısı, siyasetçi, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurucu dekanı.
Yaşar Nuri Öztürk, Bayburtlu bir anne ile Sürmeneli bir babanın çocuğu olarak 5 Şubat 1951 Pazartesi günü Bayburt'ta doğdu. Trabzon'un Sürmene ilçesinin Fındıcak köyünde büyüdü. Çoğu Çaykara'da bulunan Niyazoğlu sülalesindendir. İlk eğitimini babasından Kur'an okuyarak aldı ve dokuz yaşında hâfız oldu. On yıllık klâsik medrese eğitiminden sonra hukuk ve ilahiyat tahsilini tamamladı. 12 yıl imamlık ve vaizlik yaptıktan sonra üniversiteye tekrar dönerek 1980 yılında "İslâm Felsefesi" konulu doktorasını tamamladı ve 1986 yılında aynı dalda doçent oldu. Orta Doğu, Balkanlar, Avrupa ve Afrika ülkeleri, ABD, Güney Kore ve Japonya'da kendi alanı ile ilgili akademik araştırmalar yapan Öztürk, ayrıca Fransa'da Grenoble Üniversitesinde çalıştı. New York'ta "İslâm Düşüncesi ve Çağdaş Sûfî Düşünce" dersleri okuttu.
Time Dergisi’nin gerçekleştirdiği ‘20. Yüzyılın En Önemli Kişileri’ (The Most Important People of the 20th. Century) anketinin ‘En Önemli Bilim Adamları ve Islahatçılar’ (The Most Important Scientists and Healers) listesinde, dünya kamuoyunca belirlenmiş yüz ismin ilk onu arasında yer aldı.
Türkçe, Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca dillerinde çeşitli çalışmaları bulunan Yaşar Nuri Öztürk, 1978 ve 1982'de "Türkiye Millî Kültür Vakfı" ödülünü kazandı.
Yurt dışında ve yurt içinde pek çok yerde İslâm dininin zihniyeti, insan ve insan hakları konularında konferanslar verdi. Türkiye'de Kur'ân-ı Kerîm'in Özüne Dönüş Hareketi'nin öncüsü olan Yaşar Nuri Öztürk aynı zamanda da, Türk üniversitelerinde öğretim üyesi ve dekan olarak 26 yıl görevde bulundu. ABD-New York’ta (The Theological Seminary of Barrytown) bir yıl misafir profesör olarak “İslâm Düşüncesi” dersleri okuttu. Aynı süre içinde The World Scripture’ın İslâm bölümünün hazırlanışında görev aldı. Büyük çoğunluğu İslâmiyet hakkında seksene yakın kitabı vardır. Özellikle onun "Kur’an’daki İslâm" adlı ansiklopedi vasfındaki kitabı, Yaşar Nuri Öztürk tarafından çoğu konferansında telkin edilmektedir.
Trabzon yıllarında ilkokulu dışarıdan bitirerek Trabzon İmam Hatip Lisesi’ne girdi, [İmam hatipten 1968’de birincilikle mezun oldu ve İstanbul’a geldi. İlahiyat ve hukuk okudu.
Üniversite sonrası asistanlığın yanı sıra avukatlık stajını sürdürdü. Bir yandan da Son Havadis, Tercüman gibi gazetelerde yazılar yazdı. 1980’de İslam felsefesi dalında doktorasını verdi. Ardından Milltown’da lisansüstü düzeyinde İslam felsefesi dersleri verdi. 1987’de Türkiye’ye döndü ve o günlerde TRT’de Asaf Demirbaş’ın sunduğu bir dini programa çıktı. Böylece akademik çevrelerdeki tanınırlığı ülke geneline yayıldı.
1978 ve 1982’de “Türkiye Millî Kültür Vakfı” ödülünü kazandı. Çalışmaları Türkçe, Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca dillerinde yayımlandı.
1992 yılında İstanbul Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi kuruldu. 1993’te fakülteye kurucu dekan olarak atandı.1993-2002 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dekanlığını yaptı. Yaşamı boyunca çeşitli üniversitelerde öğretim üyesi ve dekan olarak 26 yıl görev yaptı.
İlk tercümesi Elmalılı M. Hamdi Yazır tarafından yapılan Kur'an'ın, yorum katılmamış, İkinci Türkçe çevirisini yayınlamıştır. 1993 - 2011 yılları arasında üç yüzü aşkın baskı yapan bu çeviri, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin En Çok Baskı Yapan Kitabı ve Kur'an-ı Kerim meali” sayılmaktadır.
1990’lı yıllarda Hürriyet gazetesinde yazıları yayımlandı. Yurt gazetesinde ve son olarak da Aydınlık’ta yazdı. Aydınlık gazetesinde 26 Kasım 2015’te başladığı yazılarını 23 Haziran 2016’ya kadar sürdürdü. Habertürk, Halk TV, Kanal Sokak TV, Show TV gibi farklı kanallarda televizyon programlarında Kur’an yorumları yaptı.
14 Şubat 2013 tarihinde TRT sanatçısı Nazlı Kanaat ile nişanlanmıştır.
Öztürk, İstanbul İli'nin Beykoz ilçesine bağlı Paşabahçe semtinde ikamet etmekteydi. "Saba Tümer ile Bugün" programında Kur'an meali yorumlamış; Facebook, Twitter ve telefon üzerinden gelen sorulara cevap vermiştir.
Yaşar Nuri Öztürk,3 Kasım 2002 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden İstanbul milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Daha sonra CHP’den istifa etti. İstifasına, “Birikiminin halka ve ülkeye hizmette daha etkin ve yoğun biçimde kullanılacağı vaadiyle girdiği CHP’de çok kısa bir süreden sonra hayal kırıklıkları yaşamasını, 23-24 Ekim 2003 tarihlerindeki kurultayda da çok çirkin bir siyaset oyunuyla dışlanmasını” gerekçe gösterdi. CHP’nin yönetim kadrosu ve dönemin genel başkanı Deniz Baykal ile ters düştüğü noktaları ise şöyle açıklamıştı:
"“Laiklik anlayışındaki farklılık, dine bakışlarındaki farklılık, halkla bütünleşme konusundaki ısrarı, ideoloji eksenli siyasete karşı oluşu, partideki ağır demokrasi noksanı, dünyadaki derin etkili değişimlerin muhasebesinin CHP yönetimince yapılamaması, Batı’nın yeni sömürü yönteminin bir ifadesi olan IMF’cilik ve küreselleşme yıkımını durduracak politikaların oluşturulamaması.”"
CHP’den istifasının ardından 16 Şubat 2005’te Halkın Yükselişi Partisi’ni kurdu ve bu partinin genel başkanlığını dört yıl boyunca sürdürdükten sonra 19 Ekim 2009 tarihinde üniversite ile çok ilgilenemediği gerekçesiyle genel başkanlıktan istifa ederek aktif siyasî hayatını son verdi.
2011 yılından beri mide kanseri ile mücadele eden Yaşar Nuri Öztürk, 22 Haziran 2016 Çarşamba günü İstanbul'daki evinde hayatını kaybetti. Cenaze namazı Üsküdar Şakirin Camii'nde kılınan Öztürk, Kanlıca Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Onun aslında Hanefilik ile itikaden pek ilgisi bulunmadığını ifade ediyor:
Ayrıca “İmâm Zeyd” ile olan fikrî benzerliğine de şu cümlelerle değiniyor:
Bâtınî-Karmatîlik konusundaki görüşlerini ise ""Hallâc-ı Mansûr"" isimli iki ciltlik eserinin birinci cildinde açıklıyor. Birinci cildin ilk elli sayfalık giriş kısmı Karmatîler'in kurdukları toplumcu sistemin ne kadar başarılı olduğundan bahsetmektedir.
Kur'an-ı Kerîm’e göre reenkarnasyonun olası olduğunu ayetlerden örnekler vererek savunan Yaşar Nuri, buna inanmayanların ise bir tür tabuculuk içinde olduklarını söylüyor. Ona göre Kur'an-ı Kerîm reenkarnasyona mesnet olacak onlarca ayet barındırmaktadır. Süleyman Ateş'in Cennet ve Cehennem'i reenkarnasyon ile izah ettiğini söylüyor. Reenkarnasyonun müteşabih bir ahiret inancının bir tür yorumu ve işleyişi olduğunu da ekliyor.
İslam tarihinde reenkarnasyon konusu hakkındaki görüşlerini, olarak belirtiyor.
Kur'an bu Dünya'ya iki defa gelip üçüncü kez gelmek isteyip de kendilerine müsaade edilmeyenlerden bahsediyor ve onlara üçüncüyü gidemezsiniz dendiğini söylüyor. Fakat bu durumun herkes için bağlayıcı olmadığını belirtiyor. Ona göre, kimi bir kez gelir adam gibi yaşar ve tekâmülünü tamamlar. İçlerinde Süleyman Ateş'in de bulunduğu birçok tefsir aliminin müteşâbih olan Cennet-Cehennem gibi kavramların açılımını reenkarnasyonla ve |
rdiklerini kuvvetle yineliyor. Bununla beraber, Kur'an-ı Kerîm'in böyle ayrıntılar vermediğini de ekliyor. Fakat, ona göre insan tekâmülünü bir şekilde tamamlamaya mecburdur. Reenkarnasyonun da bu tekâmülü tamamlamanın yollarından biri değil, yegâne yolu olduğunu vurguluyor. diyor.
Yaşar Nuri, bu konudaki görüşlerini şeklinde dile getiriyor.
Cem Karaca (futbolcu)
Cem Karaca (d. 8 Mayıs 1976, Hofheim), eski Türk futbolcu.
Bir dönem Yimpaş Yozgatspor ve Fenerbahçe forması giymiş ancak Fenerbahçe'de başarılı olamayıp kariyerini Konyaspor, Kayserispor ve Sivasspor takımlarında sürdürmüş Türk futbolcudur. Sol kanat oyuncusudur. 2007-2008 sezonu başında İstanbulspor'a transfer olmuştur. 2011-2012 sezonunda Almanya'da, Türkspor Wiesbaden'de 6. Klasda forma giyip antrenörlük yapmaktadir.
Aspergillus nidulans
Asklımantarlar bölümünde yer alan pek çok ipliksi mantarlardan biri olan Aspergillus nidulans, ökaryotik hücre biyolojisini çalışmak için kullanılmış önemli bir araştırma organizmasıdır . Elli yıldan fazla bir süreden beri üzerinde çalışılmakta olan bu organizma Aspergillus türlerinin metabolizmasını anlamak için bir temel oluşturmuştur.
"A. nidulans"'ın genom dizini 2005 yılında yayımlanmıştır. Otuz milyon baz çiftinde oluşmakta olup, yaklaşık 9500 proteinkodlayıcı genden oluştuğu tahmin edilmektedir.
Ovacık, Çeşme
Ovacık, İzmir'in Çeşme ilçesine bağlı bir mahalle.
Saif Said Şahin
Saif Said Şahin (Arapça: سيف سعيد شاهين) "Stephen Cherono" (d. 15 Ekim 1982, Keiyo), Katarlı uzun mesafe koşucusu.
1999'da dünya gençler şampiyonu, 2003'te 3000 metre engellide dünya şampiyonu.
Kitap terimleri
abartma (padding)- İkincil kaynaklardan önemsiz bilgileri aynen alarak metni olduğundan önemli göstermeye çalışmak.
açıklamalı bibliyografya (annotated bibliography)- Kaynakları sunarken eser ve yazara ilişkin kısa bilgiler eklemek.
ana başlık sistemi (major subject heading system)- Her paragrafa başlık verilmesi.
anahtar kelime (keywords)- Metnin anafikrini bulan kelime.
aşırma (Plagiarism)- Bilerek başkasının fikriyatını kopyalama ve kaynağı belirtmeme.
aynen alıntı (quotation)- Alıntıların virgülüne kadar aynen alınması.
barkod (barcode)- Fiyatlandırma, resmi işlemler ve kütüphane için arka kapakta kullanılan numara sistemi.
baskı bilgisi (colophon)- İkinci sayfada verilen künye bilgileri.
baskıya hazır nüsha (camera ready copy)- Eserin dizgi ve tasarımını yazarın hazırlaması ve yazıcı çıktısı alması.
başlangıç sayfaları (front matter)- Giriş bölümüne kadar olan ve romen rakamlı sayfalar.
bibliyografya (bibliography)- Kaynakça. Yararlanılan kaynakların yazar,eser adı, yayınevi, cilt, sayfa, yer, tarih bilgileri.
blok alıntı (block quotation)- Beş satırdan fazla alıntının aynen ve farklı puntoda yazılması.
boş sayfa (flyleaf)- Forma hesabına göre metnin sonunda kalan birkaç sayfa.
büyük ebatlı kitap (folio)- Normal boyun birkaç katı.
cilt payı (gutter)- Kitabın sayfalarında metnin kenarındaki boşluk.
ciltleme (binding)- Formaları dikerek veya yapıştırarak kitap haline getirme.
cümle planı (sentence planing)- Başlıkların tam bir cümle biçiminde yazılması.
dizi yayın (serials)- Belirli bir ad altında sırayla giden yayın. (100 Soruda Dizisi gibi).
düzeltme (proofs)- Bir metnin yazım, noktalama, dilbilgisi hatalarının düzeltilmesi.
editör (editor, copy editor)- Metni anlam ve yayınlama açısından denetleyen kişi.
filigran (watermark)- Kağıt içine gömülü, sadece ışığa tutulunca görülen simge.
ikincil alıntı (internal notation)- Bir metne değil, içindeki bir referansa gönderme.
ilk taslak (rough draft, first draft)- Kabaca dizilmiş ilk çıktı.
kamu alanı (public domain)- Telifsiz, izinsiz bir eserden yararlanabilme.
karakter aralığı (keerning)- Karakterler arası boşluk ayarlaması.
kelime arası boşluk (tracking)- Bir satırdaki kelimelerin arasındaki boşluk düzeni.
kısaltılmış versiyon (abridged)- Bir metnin orijinalinden farklı kısa sürümü.
kısım (part)- Eserdeki bölümlerin üstündeki bölüm.
kısım bölüm sistemi (part-chapter)- Avrupa'da kısımlar ana, bölümler ikinci bölümdür. Bizde de bu usul kullanılır.
kitabe (epigraf)- Metne başlarken veya her bölüm başında kullanılan, bir özdeyiş veya önemli bir alıntı.
kitap ebadı (book sizes)- En boy.
kitap incelemesi (book review)- Tanıtım yazısı.
bilgi notu (running foot)- Asteriksle belirtilen, numara dipnotundan ayrı bilgi notu.
dizi başlık (running head)- Kitabın üst bandında her sayfada çizgi üstünde bölüm adlarının yazılması.
logo (device)- Yayınevinin simgesi. Kapak, içkapak, cilt sırtına konur.
im (bullet)- Listeleme işaretleri. Yıldız, kare, köprü vb.
künye (copyright page)- Birinci saayfadan sonra gelen sayfadaki künye bilgileri.
metin sınırı ("text margins") - Sayfada salt metnin olduğu alan.
not sistemi ("note system")- Kaynakların dipnot ve sonnot gösterilmesi sistemi.
notlar ("notes") - Not sisteminde, yazar-tarih sisteminde bölüm sonlarında notların verilmesi.
sağ sayfa ("recto") - Kitabın sağ sayfaları sürekli tek rakamlı gider.
sol sayfa ("verso") - Kitabın sol sayfaları sürekli çift rakam gider.
taslak ("manuscript") - Yayına hazırlanan kopya, aydınger baskısı.
uluslararası numara ("ISBN") - Uluslararası ortamda kitabın kimlik numarasaı, 10 rakamlı.
yazar-tarih sistemi ("author-date system") - Metin içinde alıntıların kaynaklarının parantez içinde gösterilmesi.
Ektirli, Karpuzlu
Ektirli, Aydın'ın Karpuzlu ilçesine bağlı bir mahalle.
Yusuf Niş
Yusuf Niş (d.1949, Ankara.) — sinema yönetmeni.
Yusuf Niş 1969'da Kara Harb Okulu'nu bitirmiştir.
1975'de "Yarış" isimli filmle yapımcı olarak sinemaya girmişdir. 1981'de "Yorgun Savaşçı" filminde Halit Refiğ'in asistanlığını yapmıştır. Sine-sen, Film-Yön, Se-tem kuruluşlarında yer almıştır. Zeki Ökten, Bilge Olgaç ve Daver Atabey'in filmlerinde yönetmen yardımcılığı ve yapım koordinatörlüğü yapmıştır.
1986'da "Bir Daha Umut" sinema filmiyle yönetmenliğe başlamış, TRT'nin çocuk dramalarını yönetmiştir.
1991-2000 yıllarında reklam filmleri yönetmiştir.
2002'yılında Muğla'ya yerleşmiş ve Muğla Üniversitesi'nde sinema dersleri vermiştir. Muğla ve yöresine ait belgeseller yapmiştır.
2005-2008 yılları arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteklediği "Delbeğin Son Kadınları", "Öyküleyen Eller: Mehmet Bal" ve "Sinema Erdemdir: Zeki Ökten", " Asistanlar- Bir Ustaya çırak olsam" belgesellerini yapmıştır. Ege filmcilik Ltd.şirketini kurmuştur.
2012 "Bir Don Juan Öldürmek" sinema filmimin Genel Koordinatörlüğümü yapmıştır.
2014 Senaryosunu da yazdığı "İki Bayram Arası" sinema filminin çekimi için İzmir'de çalışmalarını sürdürmektedir.
Ho Chi Minh
Ho Chi Minh (Türkçe söylenişi: Ho Şi Minh; 19 Mayıs 1890 - 2 Eylül 1969), Vietnam bağımsızlık hareketinin önderi ve Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin ilk başkanı.
Ho Chi Minh, Vietnamca da "Işığa Kavuşturan" anlamına gelir ve halkı tarafından sevgiyle "Ho Amca" olarak anılır. Vietnam'da, o dönemde Fransız Çinhindi'nin egemenliği altındaki Nghe An'da doğan Ho Chi Minh'in asıl adı Nguyan That Thanh'dı.
Öğrencilik yıllarında ülkesindeki Fransız yönetimine karşı yürütülen eylemlere katıldı. Ülkesinden ayrılarak iki yıl boyunca bir şilepte çalıştı; Akdeniz ve Afrika limanlarında dolaştı. Fransız sömürge yönetimi altındaki ülkeleri yakından tanıdı. Daha sonra gittiği Fransa'da sosyalist dünya görüşünü benimsedi. 1920'de Fransız Komünist Partisi'nin kurucuları arasında yer alan Ho Chi Minh, yazdığı yazılarla çevresindeki Vietnamlı gençleri bilinçlendirerek onları ülkelerinin bağımsızlık mücadelesi için eğitti. 1925'te Çin'de, Kanton'da yaşayan siyasal sürgünleri örgütleyerek Vietnam Devrimci Gençlik Birliği'ni kurdu. 1930'da Ho Chi Minh'in öncülüğünde kurulan Çinhindi Komünist Partisi, yoksul köylülere toprak dağıtmayı ve yabancı işletmeleri kamulaştırmayı amaçlayan bir programı benimsedi. Ho Chi Minh'in eylemlerinden tedirgin olan Fransız yönetimi, yokluğunda ona ölüm cezası verdi.
II. Dünya Savaşı sırasında, 1940'ta Japon birlikleri Çinhindi'ne girdi. Ho Chi Minh 1941'de, 30 yıllık bir ayrılıktan sonra gizlice ülkesine döndü. Fransız sömürgecilerine ve Japon işgalcilerine karşı halkın çeşitli kesimlerini harekete geçirecek bir gerilla savaşı için hazırlığa başladı. Gizlilik koşullarında sürekli ad değiştirmesi gerekiyordu, son olarak aydınlatan anlamına gelen Ho Chi Minh adını aldı. Bu arada gerilla savaşı üzerine kitaplar yazdı. II. Dünya Savaşı'nda Japonlar'a karşı mücadelede destek bulmak amacıyla Çin'e gitti; ama Çan Kay-Şek onu tutuklattı. 18 ay süreyle çok ağır koşullarda yaşamak zorunda bırakıldı. Carnet de prison ("Hapishane Defteri") adlı şiir kitabını da bu dönemde yazdı.
Japon işgaline karşı gerilla savaşını sürdüren Vietnam direniş güçleri, çok geçmeden Vietnam'ın önemli kentlerini geri almayı başardı. Ho Chi Minh, 2 Eylül 1945'te 500 bin kişilik bir kalabalığın önünde bağımsız Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilan etti. Tam da bu sırada, II. Dünya Savaşı sona ererken, Japonlar'ı silahsızlandırmak amacıyla Güney Vietnam'a giren İngilizler, bölgenin yeniden Fransızlar'ın eline geçmesine yardımcı oldular. Vietnam direniş savaşı sekiz yıl sürdükten sonra 1954'te Fransızlar'ın kesin yenilgisiyle son buldu. Ne var ki, savaşın sonunda yapılan görüşmeler sonucu, ülke Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam olarak ikiye bölündü ve Ho Chi Minh yönetimine ülkenin yalnızca kuzey kesimi bırakıldı. Güney Vietnam ise çok geçmeden ABD'nin siyasal ve iktisadi denetimi altına girdi. Ulusal bağımsızlık ve iki Vietnam'ın birleştirilmesi için, ABD ve Güney Vietnam yönetimine karşı 1955'te başlayan savaş, 1975'te Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin kesin zaferiyle sonuçlandı. Ho Chi Minh iki Vietnam'ın birleştiğini göremeden, 1969'da savaş sürerken öldü.
Aspergillus
Aspergillus, dünyanın her yerine yayılmış yaklaşık 200 mantar (küf) türünden oluşmuş bir cinstir. Yuvarlak hücrelerden oluşmuş mayalardan farklı olarak, "Aspergillus"lar hif olarak adlandırılan hücre zincirlerinden oluşan ipliksi |
mantar türleridir. Doğada saman ve çürüyen bitki artıklarında yaşarlar.Hayvanlarda, özellikle kuşlarda solunumla ilgili ciddi bir hastalık olan Asperjilloz hastalığına yol açar.
"Aspergillus" ilk 1729'da İtalyan rahip ve biyoloğu Pietro Antonio Micheli tarafından, "Nova plantarum genera juxta Tournafortii methodum disposita" olarak kataloglanmıştır. Mantarın şekli ona Hıristiyan ayinlerinde kutsal su serpmeye yarayan "aspergillum"u hatırlattığı için bu ismi kullanmıştır.
Aspergillus türleri aerobiktirler ve bol oksijenli hemen her ortamda rastlanırlar, yüzeyde küf olarak büyürler. Mantarlar genelde bol karbonlu yüzeylerde, glikoz gibi monosakkaritler ile büyümelerine karşın, "Aspergillus" amilaz enzimleri salgıladığı için nişasta gibi polisakkaritleri de kullanabilir. Bu yüzden Aspergillus türleri ekmek ve patates gibi nişastalı yiyeceklerin bozulmalarında sıkça görülür, ayrıca çoğu bitki ve ağaç üzerinde de büyürler.
Glikoz, früktoz, maltoz ve nişasta gibi karbon kaynakları ile büyüyebilmelerinin yanı sıra çoğu "Aspergillus" türü besin maddelerinin çok düşük konsantrasyonda olduğu veya başka organizmaların kullanmadığı besin kaynaklarının olduğu ortamlarda da büyüme yeteneğine sahiptir. Bunun başlıca örneği olan "A. niger", nemli duvarlar üzerinde büyür, banyolardaki küfü oluşturur.
"Aspergillus" türleri, hem birincil hem ikincil metabolitlerin üretimi nedeniyle ticari önemi en büyük olan mantar türü sayılabilir. 'A. niger"in en önemli kullanımı sitrik asit üretimidir; bu organizma dünya çapındaki üretiminin %99'u olan yılda 4,5 milyon ton sitrik asitten sorumludur. "A. niger" ayrıca hem kendisine hem başka organizmalara ait enzimlerin üretimi için kullanılır, bunlara örnek glikoz oksidaz ve tavuk yumurta "lizozim"idir. Bu kullanımlarda kültür katı yüzey üzerinde değil (ancak Japonya'da bu hâlâ yapılır), sıvı ortam içinde, biyoreaktörde büyütülür. Bu sayede büyümeyle ilgili en önemli parametreler ince bir şekilde kontrol edilebilir. Ayrıca elde edilmek istenen kimyasalı veya enzimi kültür ortamından ayrıştırmak çok daha kolay olduğu için bu yöntem daha ekonomiktir.
"A. nidulans" bir araştırma organizması olarak uzun yıllardır kullanılmaktadır. Onun ve "A. fumigatus", "A. oryzae" ve "A. niger" gibi çeşitli Aspergillus türlerinin genom dizinleri yakın yıllarda çözülmüştür.
Bazı "Aspergillus" türleri patojendir, insan ve hayvanlarda ciddi hastalıklara yol açabilirler. Envazif etmen olanlardan en yaygınları "Aspergillus fumigatus" ve "Aspergillus flavustur. Alerjik hastalığa neden olanlar arasında en yaygın olanlar "Aspergillus fumigatus" ve "Aspergillus clavatustur. Diğer bazıları zirai patojendir. Aspergillus türlerinin bazıları tahıl ürünlerinde hastalık yapar, aflatoksin dahil çeşitli mikotoksinler üretirler.
Aspergillosis (veya aspergilloz), "Aspergillus" cinslerinin neden olduğu bir hastalık grubudur. Belirtiler arasında ateş, öksürük, göğüs ağrısı veya nefessizlik olabilir, bunlar başka hastalıklarda da görüldüğü için tanı koymak zordur. Bağışıklık sistemi zayıflamış veya başka akciğer sorunları olan hastalar buna müsaittir.
İnsanda hastalığın başlıca biçimleri:
Asan A (2004, updated: February 10, 2015). Aspergillus, Penicillium, and Related Species Reported from Turkey. Mycotaxon. 89 (1): 155-157. Link: http://www.mycotaxon.com/resources/checklists/asan-v89-checklist.pdf
Copa América
Copa América CONMEBOL'un düzenlediği Güney Amerika Futbol Şampiyonası'na verilen addır. Normalde 2 senede bir düzenlenir ama gelişen olaylara göre tarihi değişir.
CONMEBOL üyesi olan Arjantin,
Brezilya, Bolivya, Kolombiya, Paraguay,Peru, Şili, Uruguay, Venezuela ve Ekvador'un katıldığı turnuvaya, üye olmayan iki takım daha davet edilir. Böylece turnuva 12 takımla oynanır.
Vajinit
Vajinit, vajina mukozasının enflamasyonudur ve genelde aşağıdaki üç kategoriye ayrılır:
Vajinit başta zararsızdır. Ancak, eğer enfeksiyöz bir organizma ona neden olmuşsa (örneğin klamidya), uterustan fallop tüplerine ve yumurtalıklara yayılabilir. Hamilelik sırasında olan enfeksiyonlar çocuğun erken ve düşük kilolu doğmasına neden olabilir. İlerlemiş bir enfeksiyon kısırlığa yol açabilir.
Vajinitte genelde kaşınma ve yanma olur, ayrıca akıntı da olabilir. Kızarma ve şişme daha ender olur. Bazı enfeksiyonlar cinsel ilişki ve işemeyi acılı yapabilirken bazıları ise çok az bir belirti gösterebilir. Bazı enfeksiyonlar tedavi edilmedikleri takdirde ciddi komplikasyonlara yol açabilirler. Bu belirtilerin çeşitli nedenleri olabileceği için bir doktora danışılması gereklidir.
Görüntü genelde enfeksiyon etmenini tanımaya yararlı olabilir.
Üreme çağında kadınların vajinasının içi az derecede asittir (pH 3.8-4.2), bundan östrojen hormonu sorumludur . Bu asit ortam çoğu patojenin büyümesine engel olur, dolayısıyla Vajinanın normal florası asit ortamda büyüyebilen ve zararsız olan mikroorganizmalardan oluşur. Bunların arasına bulunan laktobasillerin salgıladığı hidrojen peroksit , onu imha edemeyen ve aralarında patojenler de olan bazı organizmaları öldürür. Genelde vajinanın asitliğinin azalmasına (yani pH'sinin yükselmesine) veya mikroorganizmalar arasındaki dengeyi bozabilecek başka durumlar (antibiyotik kullanımı, irritasyon, vd.) enfeksiyon olasılığını artırır. Bunlar arasında hormonal değişiklikler (adet döneminde veya hamilelikte), doğum kontrol ilaçları ve gereçleri, vajinal ilaçlar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, cinsel ilişki ve stres sayılabilir.
Bu bakterilerin miktarının azalması durumunda doğal olarak vajinada bulunan "Gardnerella vaginalis", "Mobiluncus" türleri, "Mycoplasma hominis" ve/veya "Peptostreptococcus" türleri çoğalır ve bakteriyel vajinit meydana gelir. Bakteriyel vajinit, vajinitin başlıca nedenidir.
"Candida albicans"'ın neden olduğu mantar enfeksiyonları oldukça yaygındır. Deri ve bağırsak doğal florasının bir parçası olan "C. albicans" anormal durumlarda vajinaya yayılabilir. Vajinadaki normal bakteriler mantarın büyümesine engel oldukları için antibiyotik kullanımı mantar enfeksiyonuna yol açabilir. Candida enfeksiyonu hamile, şişman ve diyabetli kadınlarda daha sık görilir. Bağışıklık yetmezliği durumlarında da (AIDS veya bazı ilaçların kullanımında) da mantar enfeksiyonunun gelişme olasılığı daha yüksektir. Oral seks yoluyla da Candida vajinaya yayılabilir.
Bazı vajinal enfeksiyonlar cinsel yolla aktarılır. Bunlar arasında klamidya enfeksiyonları, herpes, frengi, belsoğukluğu ve trikomoniyaz sayılabilir.
Diyabetli kadınlarda sıkça Candida vajiniti olur.
Jinekolojik muayenedede vajinit kontrol etmek için pH değerine bakılır ve akıntı varsa ondan alınan bir örnek mikroskopla incelenir. Tanı mikroskop incelemesi ve akıntının kültürlenmesi ile olur:
Tedavi enfeksiyon etmeninin cinsine bağlıdır.
Bakteriyel vajinit antibiyotikle tedavi edilir. Vajinanın asitliğini artırıcı propionik asit melhemi bakteri büyümesini azaltır. Cinsel yolla geçmişse eşin de tedavisi gerekir. Sıkı ve nem tutan iç çamaşırlardan kaçınılmak gerekir.
Mantar enfeksiyonu antimantar ilaç kullanımı ile tedavi edilir. Bu ilaçlar genelde reçetesiz satılır. Ancak belirtilerin nedeni mantar değilse bu ilaçların kullanımı asıl tedaviyi geciktirmek ve komplikasyon riskini artırmaktan başka bir işe yaramaz. Tedavi sırasında cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır.
Mantar enfeksiyonu riski yüksek olan kadınlar, (zayıf bağışıklığı olanlar, diyabetliler veya uzun süre boyunca antibiyotik almakta olanlar) enfeksiyonun geri gelmemesi için koruyucu olarak anti mantar almaları gerekebilir.
Mantar vajinitinde bildiğimiz ev yoğurdunun 5 mililitrelik enjektör aracılığıyla vajen içine 7 gün günde bir kez enjekte edilmesi, herhangi bir kimyasal ajan almadan %75 hastada iyileşme sağlayabilir. Bu tedavi özellikle gebeler için daha uygun gözükmektedir. (Enjektörü derinize batırmadan yapmalısınız.)
Trikomoniyaz için metronizadol kullanılır. Organizma, enfekte olmuş kadınların erkek eşlerinde de %80 oranında bulunur. Cinsel yolla bulaştığı için eşin de tedavisi gerekir.
Hormonal vajinit intravajinal östrojen ile vajina dokusunun güçlendirilmesi şeklinde olur.
İrritan vajinitin tedavisi iritasyonun nedenini bulup ondan kaçınmaktır.
Trikomoniyaz ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar, prezervatif kullanımı ile engellenbilir.
Mantar nemli ortamda büyüdüğü için genital bölgenin kuru tutulması gerekir. Islak mayoyla oturulmamalı, pamuklu iç çamaşırı giymeli, giyinmeden evvel genital bölge iyice kurutulmalıdır.
Tuvalet temizliğinde bağırsakta bulunan bakteri ve mantarların vajinaya geçmemesi için önden arkaya doğru silinmeli.
Alerjik vajinitten sakınmak için kokulu, parfümlü tuvalet kağıdından, kokulu ve renkli sabundan, kokulu veya deodoran hijyenik bağları kullanılmamalı. Köpüklü banyo, hijyenik kadın spreyleri ve vajinal duşlar da kullanılmamalıdır.
Mukesh
Zoravar Chand Mathur, (d. 22 Temmuz 1923 – ö. 27 Ağustos 1976). Delhi doğumlu Hint şarkıcı. Genelde "Mukesh" olarak anılır. Lakabı "altın sesli adam"dır. Muhammed Rafi ve Kishore Kumar'la beraber Bollywood'un en ünlü playback şarkıcılarından biriydi.
Onuncu sınıftan sonra okulu bıraktı. Delhi'de kamu hizmetlerinde kısa bir süre çalıştı. Bu süre içerisinde amatör ses kayıtları yaptı ve yeteneklerini geliştirdi.Mukesh'in sesi, kızkardeşinin düğününde şarkı söylerken Motilal (Hindistan'da popüler bir aktör, yönetmen, aynı zamanda Mukesh'in uzak bir akrabası) tarafından farkedildi.İlk iş fırsatını 1945'te Pehli Nazar'ın filmi için seslendireceği şarkıda kazandı. İlk söylediği şarkı "Dil Jalta Hai to Jalne De" idi. Kısa bir süre BellSouth'da bilgisayar programcısı olarak çalıştı.
1950'li ve 1960'lı yıllarda Bollywood'un efsanevi aktörü ve yönetmeni Raj Kapoor'un en iyi playback şarkıcılığını yapan kişi olarak ünlendi.Raj Kapoor'un ünlü filmi Awara'nın müziklerini seslendirdi.
1976'da bir konser için gittiği Amerika Detroit'te kalp krizinden öldü.Cenazesi Lata Mangeshkar'la Hindistan'a nakledildi. Hindistan'da sinema şahsiyetlerinin, sinema şirketlerinin, hayranlarının , birçok ünlü insanın katıldı |
pı görkemli bir cenaze töreni düzenlendi. Ölümünün ardından Raj Kapoor "Sesimi kaybettim" dedi.
Mukesh'in ölümünden sonra, henüz duyulmamış şarkıları,1977'de Dharam Veer, Amar Akbar Anthony, Khel Khilari Ka, Darinda, and Chandi Sona filmleriyle sevildi.Mukesh'in oğlu Nitin Mukesh 1980'li yıllarda ibaetle ilgili dini müzikler yapan ünlü bir şarkıcıydı.
Raj Kapoor
Raj Kapoor (Hintçe: राज कपूर; 14 Aralık 1924; Peşaver - 2 Haziran 1988; Yeni Delhi), Hint sinema oyuncusu ve yönetmeni. Bollywood'un en gözde sanatçılarındandır. Tanınmış sinema ve tiyatro sanatçısı Prithviraj Kapoor'un dört çocuğunun en büyüğüdür. Kardeşlerinden ikisi de oyunculuk yapmıştır. Türkiye'de özellikle Avare (1951) filmiyle tanınmıştır.
Kapoor ailesi Faysalabad olarak bilinen adı daha sonra Lyallpur olarak anılan bugün Pakistan sınırları içerisinde Punjab kasabasından göç etmiş bir ailedir. Raj Kapoor 14 Aralık 1924 yılında şu an Pakistan’ın kuzeybatısındaki sınır kasabası Peşaver’de doğdu. Meşhur sahne ve sinema oyuncusu Prithviraj Kapoor ile karısı Smt. Ramsarni (Rama) Devi nee Mehra en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduğunda ona Ranbirraj Kapoor ismi verilmiş. İki erkek ve bir kız kardeşi (Urmila Sial) olan Raj Kapoor’un diğer iki küçük erkek kardeşleri de oyuncuydu.(Shamni ve Shashi Kapoor.) 1946'da 22 yaşında geleneksel olarak ailesi tarafından ayarlanmış (bizdeki görücü usulü gibi) Jabalpurlu Krishna Malhotra ile evlendi. Krishna Raj Kapoor'un ilk kuzeninin dayısının kızıdır. Krishna’nın erkek kardeşi Premnath da en az Rajindernath (Hint filmlerinin komik oyuncusu) kadar iyi bir oyuncudur.
Bir yıl sonra Kapoor çiftinin büyük oğulları Randhir Kapoor doğar; sonraki yıl da kızları Rotu, ikinci oğul Rishi Kapoor 1952'de ikinci kız Reema 1956'da son numara Rajiv Kapoor ise 1962'de dünyaya gelir. Randhir Kapoor, Rishi Kapoor ve Rajiv Kapoor Hint film endüstrisinde uzun süre oyuncu, yönetmen veya yapımcı olarak yer almışlardır. Hint Sinemasının Meşhur film yıldızları Karisma Kapoor ve Kareena Kapoor; Raj Kapoor ve karısının en büyük oğlu olan Randhir Kapoor ve karısı Babita’ nın kızlarıdır. Raj Kapoor adı aynı zamanda 1950’lerde gayrimeşru olarak uzun süre romantik ilişki yaşadığı meşhur Nargis ile de anıldı. Çift Avara ve Shri 420 gibi birçok filmde beraber rol aldı.
Raj Kapoor kariyerine Kidar Sharma’nın yanında klaketçi olarak başladı. 1935’te Onbir yaşında ilk defa “İnquilab” filminde rol aldı. Raj Kapoor büyük çıkışını Kidar Sharma’nın filmi Neel Kemal (1947) başrolüyle gerçekleştirdi. 1948 yılında 24 yaşında kendi film stüdyosu “R.K. Films” i kurdu ve döneminin en genç film yönetmeni unvanını aldı. Yapımını, yönetimini ve başrolünü üstlendiği ilk filmi “Aag” ı daha sonra birçok filmde beraber rol alacağı “Nargis” ile oynadı. 1949 Nargis ve Dilip Kumar (eski oyuncu ve Hint parlamenter) ile MehboobKhan’ın (Hint sinemasının öncülerinden ) klasikleşen sinema filmi “Andaz” ile yıldızlaştı ve oyuncu olarak ilk büyük başarısını gösterdi. Barsaat (1949), Avara (1951), Shree 420 (1955), Chori Chori (1956), Jis Desh Men Ganga Behti Hai (1960) ve Sangam (1964) gibi yapımını yönetimini ya da başrolünü üstlendiği filmlerle gişe rekorları kırdı.
“Sangam” dan sonra Raj hırslarının arzularının üzerine giderek tamamlanması 6 yıldan fazla süren ve yayınlandıktan sonra da gişe başarısızlıkları yaşayan Mera Naam Joker (Benim adım Joker), filmi Kapoor’u finansal krize soktu. Bu başarısızlığa rağmen film daha sonları yanlış anlaşılan klasikler arasına girdi. Raj Kapoor bu filmi kendi filmleri içerisinde en iyisi olarak tanımlar.
Raj Kapoor daha sonra yapımını ve yardımcı oyunculuğunu üstlendiği büyük oğlu Khandir’in başrolu oynadığı ve ilk yönetmenlik denemesi olan ve ortalama bir gişe başarısı gösteren Kal Aaj Aur Kal filmiyle ekonomik olarak toparlandı. Bu film Raj’ ın babası Prithviraj Kapoor’ un son filmi olarak da anılabilir. Raj yapım ve yönetimini kendinin üstlendiği muazzam gişe başarısı sağlayan Bobby filmi ise sadece ikinci en büyük oğlu Rishi’nin kariyerine adım atmasını değil aynı zamanda daha sonra çok meşhur olacak yeni neslin sevgilisi Dimple Kapadia ‘nın da tanınmasını sağladı. Dimple ilk defa bir Hint filminde bikini giyindi.
1970'lerin sonu 1980'lerin başında Raj birkaç filmde daha oynadı ama daha çok yapımcılık ve yönetmenlik üzerine eğildi. Satyam Shivam Sundaram (1978), Prem Rog (1982) ve Ram Teri Ganga Maili (1985) gibi gişe başarıları yakalayan kadın ergenliği konularına odaklandı. Raj Kapoor’un son göründüğü film Vakil Babu (1982) oldu. 1984 piyasaya çıkan televizyonlar için İngiliz yapımı “Kim” adlı filmde ilk kez ufak bir rol aldı. Kapoor ömrünün son yıllarında astımdan çok sıkıntı çekti. 63 yaşında astıma benzer bir hastalık yüzünden 1988'de öldü. Ölmeden önceki zamanlarda bir Hint ile Pakistanlının aşk hikâyesini anlatan Henna isimli sinema filmi üzerinde çalışıyordu. Film daha sonra oğlu Randhir tarafından 1991'de tamamlandı ve muazzam bir başarı yakaladı.
Raj Kapoor’un filmlerinde müzik seçici yönetmen olarak Shankar Jaikishan( Hint Film endüstrisinin üretken ikilisi. Yaklaşık 150 Hint film müziğini yaptılar. Dönemlerinin en çok kazanan bestecileri) ikilisiyle çalıştı. Kapoor bu ikili ile onunda kendisinin oynadığı yirmi filmde çalıştı. Kapoor’un Barsaat, Awara, Aan, Aag gibi hit filmlerinde mandolin çalan Faizullah Abdul Rahim Taghioff önemli bir yere sahiptir. Bunun istisnası Jagte Raho filminin bestecisi Bengalli meşhur besteci Salil Choudhury ile Ab Dilli Dur Nahin filmidir. Yalnız Bobby filminde ünlü Boolywood bestecileri Laxmikant - Pyarelal ile çalışmıştır.
Birçok filminde Raj Kapoor’ un şarkılarını seslendiren Mukesh dir. Bollywood’un Hint “playback şarkıcısı” Mohammed Rafi ve Kishore Kumar ile birlikte 1950-1970 arası Bollywood erkek birçok oyuncularını seslendiren üçlünün lideriydi.
Ulusal Onur ve Takdirler
Filmfare Ödülleri (Hindistan’da bir dergiden adın alan en eski ve en önemli sinema ödülü)
Raj Kapoor tam 18 “Filmfare Ödülü”ne aday gösterildi
Bengal Film Gazetecileri Birliği Ödülleri
Raj Kapoor film eleştirmenlerinin ve doğal olarak da film fanatiklerinin beğenisini kazanmıştır. Film tarihçileri ve sinema tutkunları Raj’ın sık sık tüm sıkıntılara rağmen neşeli ve dürüst avare-serseri benzeri rol oynadığından beri ondan Hint sinemasının Charlie Chaplin’ i olarak bahseder. Ünü tüm dünyaya yayılmıştır. Afrika’nın büyük bölümünde, Orta Doğu’da, eski Sovyet Birliği’nde, Çin’de ve Kuzeydoğu Asya’da izleyicilerin hayranlığını kazandı ve filmleri dünya çapında ticari başarılar sağladı.
Birçok Raj Kapoor filmi derinlikli konulara sahiptir. Filmleri Aag, Shri 420 ve Jis Desh Men Ganga Behti Hai (Ganj Nehrinin aktığı ülkede) yeni bağımsız Hindistan fikrini ve filme giden halkı duygularla yüreklendirmiştir. Raj Kapoor aşağıdaki meşhur şarkı sözlerini Shri 420 filminde işledi.
Mera joota hai Japani ----- Bu ayakkabılarım Japon malı
Ye pataloon Inglistani ----- Bu pantolonum İngiliz
Sar pe lal topi Roosi ----- Başımdaki Kırmızı şapka Rus
Phir bhi dil hai Hindustani ----- Ama kalbim hala Hindu
Şarkı hâlâ oldukça popüler ve film, Shri 420'den beri çekilen filmler içinde "1 numara" olarak kabul ediliyor. Hint yazar Mahasweta Devi 2006'daki Frankfurt Kitap Fuarı açılış konuşmasındaki şovunu direk içinden gelerek kulandığı bu lirik ifadeleri yurtseverliği ve ülkesine borçlu olduğuyla noktaladı.
Raj Kapoor dikkatli bir müzik ve güfte seçicisiydi. Seçtiği birçok parça unutulmaz hit parçalar arasına girdi. Müzik yönetmenleri Shankar ile Kaikishanı ve söz yazarı Hasrat Jaipuri’yi, Kapoor tanıttı. Kapoor aynı zamanda görsel tarzda, güçlü duygusallığı ile anılır. Kapoor müzik tarafından oluşturulan atmosferi tamamlamak için çarpıcı görsel kompozisyonlar, özenli sahneler ve dramatik ışıklandırma kullanıyordu. Kapoor; oğlulları Rishi ve Rajiv mesleğe başlamalarına vesile olduğu ve daha sonra kariyerlerini yeniden canlandırdığı gibi Nimmi , Dimple Kapadia ve Mandakini gibi Hint sinemasının kadın yılzdızlarını da tanıtıp meşhur etti.
Chaves Belediye Stadyumu
Estádio Municipal de Chaves Portekiz'in Chaves belediyesinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
stadyum Çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in G. Desportivo de Chaves takımının maçlarını yaptığı stadyum 19.000 seyirci kapasitelidir.
Günhoşlar, Geyve
Günhoşlar, Sakarya ilinin Geyve ilçesine bağlı bir mahalledir.
Sakarya il merkezine 50 km, Geyve ilçesine 20 km uzaklıktadır.
Mahallede ilköğretim okulu yoktur. Mahallede, içme suyu şebekesi ve kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi de yoktur. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.
Münir Nurettin Selçuk
Münir Nurettin Selçuk (1900, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu - ö. 27. Nisan 1981, İstanbul, Türkiye), Türk musikîşinas, bestekâr, ses sanatçısı.
1900'de İstanbul Sarıyer'de doğdu. Doğum yılı farklı kaynaklarda 1899, 1901 ya da 1902 olarak da gösterilmiştir. Mülgâ Dâire-î Sâadet Âmiri, Divân-ı Hümâyun muavini ve Dârülfünûn ilâhiyat şubesi muallimlerinden Mehmed Nuri Bey ile Fatma Hanife Hanım'ın oğludur.
Anne tarafından Germiyanoğulları Beyliği'ni kuran âileye mensuptur. Münir Nurettin Selçuk, 1928 senesinde Enise Selçuk ile evlenmiş ve eşinin vefatına kadar (1966) evli kalmıştır. Bu evliliğinden kızı Meral Selçuk; Şehime Erton'la olan ilişkisinden ise Timur Selçuk ve Selim Selçuk dünyaya gelmiştir. Roksan Selçuk, Mercan Selçuk ve Hazal Selçuk'un ise dedesidir.
On beş yaşında Dâr-ül Feyz-î Musikî Cemiyeti'ne öğrenci olarak girdi. 1907'de Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi'ni bitirip Kadıköy Sultanîsi'ne yazıldı. Aynı yıl Darülelhan'a da girdi, Zekaizade Ahmed Efendi'den dört yıl ders aldı.
Ailesinin ısrarı ile ziraat öğrenimi için gittiği Macaristan’dan 1917 yılında geri döndü. Dâr-ül Feyz-î Mûsikî Cemiyeti'ne devam etti. Ahmet Irsoy ve Bestenigâr Ziya Bey'den müzik dersleri aldı. Münir Nurettin, bestekârlığa 1920 yılında Tevfik Fikret’in “"Bu bir terânedir"” şiir |
ine yaptığı bir besteyle başladı. İkinci olarak “"Sensiz ey şûh gözlerim avâre kalbim ağlıyor"” güfteli şarkısını besteledi ve bu iki eserden sonra yirmi yıl süreyle beste yapmadı.
1923 yılında askerliği sırasında Mızıka-î Hümâyûn’da, sonradan da Riyâset-î Cumhur Mûsikî Heyeti’nde çalışan Münir Nurettin Bey, eski okuyuşla yeni anlayışı birleştirerek alışılagelenden çok farklı bir üslupla, 1928’de Sahibinin Sesi firmasında ilk plaklarını yaparak dikkatleri üzerine çekti. Aynı yıl Paris’e giderek ses tekniği konusunda öğrenim gördü. Aynı zamanda özgün bir ses tekniği eğitimi görmüş ilk Türk müziği ses sanatçısı olan Münir Nurettin, 19'uncu yüzyıl İtalyan opera şarkıcılığının izlerini taşıyan icrâ üslûbu Bel Canto'dan etkilendi.
Türk müziği tarihinde ilk kez solist olarak konser veren Münir Nurettin Bey, ilk solo konserini 1930 yılında, şimdiki Dormen Tiyatrosu’nda vererek büyük ilgi topladı ve hayranlık uyandırdı. Konserlerde frak giyen ve ayakta şarkı söyleyen, aynı zamanda koro eşliğinde solo okuma geleneğini de ilk kez uygulayan sanatçı oldu. Batıdan gelen opera, tango gibi etkileri, kendi Türk müziği okuyuş üslûbuna dahil etti.
Beste çalışmalarına asıl 1940-1941 yıllarından sonra başlayan Münir Nurettin, İstanbul’a döndükten sonra otuz yılı aşkın bir süreyle İstanbul Belediye Konservatuarı icrâ heyetinde görev yaptı. Birçok genç kuşak sanatçısının yetişmesine katkıda bulunan Selçuk’un özel olarak ders verdiği kişiler arasında Türk müziği ses sanatçısı olan Alâeddin Yavaşça da vardır.
Yeşilçam'a da giren Selçuk, Muhsin Ertuğrul'un ilk müzikal film denemesi olan "Allah'ın Cenneti" filminde rol aldı.
Münir Nurettin Selçuk, 27 Nisan 1981'de evinde vefât etti. İstanbul Âşiyan Mezarlığı'na defnedildi.
Águeda Belediye Stadyumu
Estádio Municipal de Águeda Portekiz'in Águeda belediyesinde 2003 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Stadyum çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in C.R. Agueda takımının maçlarını yaptığı stadyum 10.000 seyirci kapasitelidir.
Dr. Magalhães Pessoa Stadyumu
Dr. Magalhães Pessoa Stadyumu (), Portekiz'in Leiria belediyesinde 2003 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Çoğunlukla futbol müsabakaları yapıldığı stadyum 24.771 seyirci kapasitelidir.
Estadio El Helmantico
Estadio El Helmantico, İspanya'nın Salamanca şehrinde 1970 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum
Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakalrı yapılmaktadır. İspanya'nın UD Salamanca takımının maçlarını yaptığı stadyum 17.341 seyirci kapasitelidir.
1 Mayıs Stadyumu
Estadio Primeiro de Maio Portekiz'in Braga şehrinde 1950 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Çoğunlukla futbol müsabakaları için kullanılan stadyum 28.800 seyirci kapasiteliydi. Bu stadyum 2003 tarihinde kapatıldı ve onun yerine Estádio Municipal de Braga açıldı.
25 Nisan Belediye Stadyumu
Estádio Municipal 25 de Abril Portekiz'in Penafiel belediyesinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Çoğunlukla futbol müsabakaları yapıldığı stadyum 8.500 seyirci kapasitelidir.
Marcolino de Castro Stadyumu
Estádio Marcolino de Castro Portekiz'in Feira belediyesinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
stadyum Çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in CD Feirense takımının maçlarını yaptığı stadyum 14.000 seyirci kapasitelidir.
Estadio Mediterráneo
Mediterraneo Stadyumu, İspanya'nın Almeria şehrinde 2004 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum
Mediterraneo stadyumunda çoğunlukla Futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın UD Almeria takımının maçlarını yaptığı stadyum 20.000 seyirci kapasitelidir.
Capital do Móvel Stadyumu
Estádio Capital do Móvel, Portekiz'in Paços de Ferreira şehrinde 1973 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakaları yapıldığı stadyum 5.250 seyirci kapasitelidir.
Bobby Lashley
Franklin Roberto Lashley (d. 16 Temmuz 1976), WWE'de güreşmiş bir Amerikan güreşçisidir. WWE'den ayrılınca UFC ve AAA'ye gitmiştir. 2009 TNA Lockdown programında TNA debutunu yapmıştır. Ekim 2006'da kemer şansı verilmiştir.
Kendisi JBL'i yenerek "Amerikan şampiyonu" olmuştur. Ardından King Booker'la çekişti ve onu yendi. Ardından Bobby Lashley ECW'ya geçer ve ECW'nİn ana kemerini kazanır.Ancak kemerini mcmahon'un oyunları karşısında kaybeder. Wrestlemania 23'de Donald Trump ve Mr. McMahon iddiaya girerler ikisi de güreşçi seçiceklerdi kazanan kaybedenin saçını kesecekti. Donald Trump Bobby Lashley'i seçti Mr. McMahon ise Umaga'yı. Ardından Stone Cold Steve Austin olaya karıştı ve hakem oldu. Lashley maçı kazandı ve Mr. McMahon saçından oldu. Ardından Lasley ECW kemerini Mr. McMahon'a kaybetti. One Night Stand'ta kemerini geri kazandı.
Draft'ta RAW 'a transfer olmakla beraber kemerini kaybeder. Kemeri alır ve ikiye ayırır. Lashley RAW'da rakibini en kısa sürede yenen kişi olur ve WWE kemeri için maç yapmaya hak kazanır. Ama Great American Bash'de Cena kemerini korur. Her ne kadar şanssızlık ve sakatlıkla boğuşsa da başarılı bir güreşçidir. Ancak sadece yetenekli ve vücutlu değildir. WWE'deyken en güçlü isimlerden biriydi. Şu anda WWE'den ayrılmıştır. Kendisi ayrılmak istemesede diva sevgilisi Kristal'e yapılan haksızlıklardan dolayı, WWE onu ve sevgilisinin kontratını feshetmiştir. Şu anda MMA'e katılmak için antrenman yapmaktadır. Kendisi 31 Ekim 2008'de American Fight League'de göründü. MMA'de Joshua Franklin adlı rakibini saniyeler içinde yenerek sadece güreşte iyi olmadığını kanıtlamıştır. 20 Nisan 2009'da, TNA'ın PPV'si olan Lockdown 2009'da TNA debutunu yapmıştır. TNA'de ayda sadece 4 gün çalışarak geri kalan vaktinde dövüş maçlarına odaklanacağını söylemiştir.
Big Show
Paul Donald Wight (d. 8 Şubat 1972), Amerikalı profesyonel güreşçi. Daha çok bilinen adıyla Big Show, WWE ile sözleşmesi bulunmaktadır.
Wight, 7 kez Dünya Şampiyonu olmuştur. 2 kez Dünya Ağırsıklet Şampiyonu, WCW Dünya Ağırsıklet Şampiyonu, WWF/E Şampiyonu ve ECW Dünya Şampiyonu olmuştur. Kendisi bu 4 farklı şampiyonluğa sahip olan tek güreşçidir. Wight ayrıca, bir kez WWE Kıtalararası Şampiyonluğu, bir kez WWE Birleşik Devletler Şampiyonluğu ve iki kez WWE Hardcore Şampiyonluk kemerlerini kazanmıştır. Wight, 11-kez Dünya takım şampiyonu olmuştur, WWE'de Dünya Takım Şampiyonluğunu 5 kez, (2 kez The Undertaker, ve bir kez Kane, Chris Jericho ve The Miz ile.) WWE Takım Şampiyonluğunu üç kez (Jericho, Miz ve Kane ile bir kez), ve WCW Dünya Takım Şampiyonluğunu üç kez (Lex Luger, Sting ve Scott Hall ile bir kez.) kazanmıştır
Şimdilerde Team Cena vs Team Authority maçında Team Cena takımında bulunup ancak Survivor Series'deki maçta Ryback ve Erick Rowan elenir geriye Dolph Ziggler, Big Show ve John Cena kalır. Dolph Ziggler yerde herkes Big Show ve John Cena'nın Team Authority takımına saldıracağını zanneder ama Big Show, John Cena'ya KO Punch çeker ve gidip Triple H'nin elini sıkar ve heel olup The Authority üyesi olur.
The Authority Takımı 2016'da dağılır ve The Wyatt Family Roman Reigns, Dean Ambrose ve Chris Jericho'ya saldırır ve Big Show onları kurtarır ve Face Turn yapar. Big Show birkaç ay ortalıkta görünmedi. 5 Aralık 2016'da yapılan Raw şovunda Kevin Owens göründü ve Big Show'u çağırdı ve Seth Rollins'le kapışır ve Big Show, Kevin Owens'a Chokeslam yaptı ve bilerek ringden ayrıldı ve Seth Rollins yenmiş oldu.
Erken kariyer
Wight; Aiken, Güney Karolina'da doğdu. Wight, okuldan sonra sıçrayan, ödül avı ve telefon görüşmelerini cevaplama da dahil olmak üzere çeşitli işlerde çalıştı. İkinci bir karaoke şirketi yaparak, sabahın radyo programında canlı bir mikrofon amatör yarışmasında Danny Bonaduce ile tanıştı. Bonaduce, Wight'ı arkadaşı Hulk Hogan'a tanıttı. Rosemont Horizon'da yaklaşan bir gösteri için düzenlenen Dünya Şampiyonası Güreşi promosyonunun bir parçası olarak gayrı resmi bir basketbol maçı düzenlediler. Hogan, Wight'ın kalabalığı nasıl çalıştığını çok beğendi ve onu Dünya Şampiyonası Güreş Ressam Yardımcısı Eric Bischoff'a önerdi. Wight, Horizon şovuna gitti ve Ric Flair, Arn Anderson (erkek çocuk kahramanı) ve çıplak bir Paul Orndorff ile tanıştığı soyunma odasına davet edildi. Daha sonra orada Bischoff'la tanıştı ve anlaşmaya vardı.
Wight daha önce, Ufuk'ta, bir imza oturumu sırasında, WWF'ye katılmayı araştırmaya çalışmıştı. Denetleyici ve gözlemci Bob Collins, tecrübesi olmadığını kabul ettikten sonra onu geri çevirdi. Larry Sharpe'in Canavar Fabrikasına 5000 dolar ödedi, ancak o sırada Sharpe'in gutundan dolayı, yalnızca çok az eğitim almıştı (Johnny Polo ona yaka ve dirsek kilidini öğretti). Oradayken, bir deneme şeridi açtı ve Philadelphia barında tanıştığı Mike Chioda'ya verdi. Chioda, Wight'ın bir başka güreşçi olduğunu varsaydığı için Pat Patterson'a, onu izlemekten hiç hoşlanmayan Kurrgan'a iletti. Ancak WCW'de Dev başlangıcını görünce Patterson, hatasını Vince McMahon'ın hoşnutsuzluğundan anladı.
World Championship Wrestling
WCW Dünya Ağır Siklet Şampiyonu (1995–1996)
WCW Dünya Ağır CIn 1995'te Wight, (daha sonra düşmüş olmasına rağmen) Andre'nin oğlu olarak fatura edildiği Dünya Şampiyonası Güreşi (WCW) ile imzalandı ve buna göre "The Giant" adlı halka adını Kevin Sullivan'ın üyesi olarak kullandı. Doom karanlık zindan. Wight, diskalifiye etme yoluyla Hulk Hogan'ı yenerek Halloween Havoc'ta profesyonel bir başlangıç yaptı (Jimmy Hart'ın maç sırasında müdahale etmesi sayesinde). Bunu yaparken Dev, WCW Dünya Ağır Sampiyonu oldu; daha sonra başlığın diskalifiye etme zaferi üzerinde el değiştirmesi yönünde bir hüküm yer aldı; Normal koşullar altında yapamaz. Ancak bir hafta sonra The Giant maçın tartışmalı bitirmesi nedeniyle unvanını kaldırdı.
The Giant, boş başlık yeniden kazanma girişimi, Randy Savage'ın şampiyon olmasına izin vererek ve Hogan birbirlerini yok ederek başarısız oldu. The Giant, Ric Flair ile Şampiyonlar XXXII'nin Çatışması'nda Hogan ve Savage'i yenmek için bir araya geldi ancak SuperBrawl VI'da kafes maçında kesin olarak Hogan tarafından dövüldü. Loch Ness ile kısa |
bir kavga sonrasında, The Giant, Dünya Zafer Şampiyonasını Flair'i yenerek tekrar kazandı. Hogan Yeni Dünya Düzeni'ni (NWo) kurduktan sonra, Scott Hall ve Kevin Nash'in girişiminden sonra Hog Wild'taki unvana Dev'i mağlup etti.
The nWo (1996–1999)
The Giant, 23 gün sonra, Ted DiBiase'in parasını, Lex Luger ve Four Horsemen ile yüzleşerek başlıca motivasyonu olarak göstererek, nWo'ya katıldı. Dev Savaşı sırasında savaş kraliyetini kazandıktan sonra The Giant, Hogan'a Dünya Şampiyonası Şampiyonası başlık maçı istedi. Bunun için 30 Aralık'ta nWo'dan atıldı. Sting ve Luger ile birlikte NWo ile mücadele ederek WCW Dünya Tag Ekip Şampiyonasını iki kez kazandı.
1997'de The Giant, nişan üyesi Nash ile sürekli kavga etmeye başladı; Dev'i kaçırdı ve Starrcade'deki maçlarını göstermedi. Souled Out'daki 1998'de, ikisi nihayet ringde bir araya geldi; Nash, imzasını taşıyan jackknife powerbomb son işlemcisini beceremediğinde, Giant'ın boynunu kazayla yaraladı. Nash, Dev'i düzgün hareket ettirecek kadar kaldıramadı ve onu kafasına bıraktı. Spikerler, Nash'i desteklemek için ringe giren Hulk Hogan ve Eric Bischoff'un da dikkatini çekti ve karakterini korumakta zorlandı. [Yazar] The botch, hikâye dizisine dahil edildi, buna göre Nash kasıtlı olarak Boynunu kırmak için dev başında. Nash nWo'yu terk edip kendi istikrarlığını kurduğunda, The Wolf NWo Wolfpac'ı Nash ve müttefiklerine karşı koymak için orijinal nWo'ya tekrar katıldı. NWo ile geri döndü, The Giant bir kez sting ile isteksiz bir ortak olarak (The Giant, nWo'ya döndükten sonra maç imzalandı) iki kez daha Tag Team Championships kazandı ve bir kez Scott Hall'le birlikte. İki hakimiyet arasındaki ara boyunca, şampiyonluğun sadece yarısını Sting'e kaybederek, şampiyonluğunu koruyan ve yeni bir ortak seçebilen bir single maçında kaybetti.
11 Ekim 1998'de Nitro'nun atağında Bill Goldberg, Dev'i diskalifiye edilmeyen bir maçla mağlup etti. Gücü göstermek için Goldberg, Dev üzerinde Jackhammer'ı vurmadan önce gecikmiş bir dikey suplex uyguladı. Ocak 1999'da nWo Hollywood ve nWo Wolfpac ahırları yeniden birleştikten sonra Hogan, grubun bir "devi" için sadece bir yer olduğunu açıkladı ve Dev ile Nash'in bu noktada güreşmesini zorladı. Nash, Scott Hall ve Eric Bischoff'un devrilmesinin ardından Dev'i mağlup etti. Dev sonra tüm nWo tarafından saldırıya uğradı. WWE Network'ünden Pazartesi Gecesi Savaşı özelliğinin "Bir Ordu Oluşturma" bölümünde Wight, ana olay katılımcılarının yaptıklarının bir kısmını gerçekleştirdiğini ve Eric Bischoff'un talebi üzerine maaşının artırılmadığını belirtti; Sonuç olarak Wight, WCW sözleşmesinin 27 Şubat doğum günü olan 8 Şubat 1999'da sona erme izni verdi.
World Wrestling Federation/Entertainment
The Corporation (1999–2000)
Wight, 9 Şubat 1999'da Dünya Güreş Federasyonu ile on yıl arasında bir sözleşme imzaladı ve Vince McMahon'un The Strip'in Aziz Sevgililer Günü Katliamı: Evinde Ölmek Üzerine Kötü Üye Oldu. McMahon'un Steve Austin'e karşı yürüttüğü kafes maçı sırasında Wight yüzüğün altındaki tuval boyunca yırttı ve Austin'e saldırdı. Austin'i kafesin yanına attığında, kafes kırıldı ve Austin yere dışarı çıktı, yani maçı kazandı. Wight daha sonra McMahon'un uygulayıcı olarak görev yapıyordu.
Wight, "Big Show" Paul Wight olarak değiştirilmeden önce birkaç hafta boyunca "Big Nasty" Paul Wight olarak gösterildi (kaynak belirt). Daha sonra kademeli olarak gerçek adını attı ve sonunda "Büyük Şov" olarak geçti. McMahon, The Corporation üyesi The Rock'ın WrestleMania'da unvanını koruduğunu garanti altına almak istedi, bu nedenle Wight, WrestleMania XV'de insanlığı gündeme getirme hakkı için Wight'la güreşmek zorunda kaldı. İnsanlık güçlüğüne neden oldu, ancak sürecin diskalifiye edildiği, hakem olamayacağı anlamına geliyor. İnsanoğlu resmi olma hakkını kazandı ancak Wight'la yaptığı maçtan sonra hastaneye kaldırıldı (en sonunda Şampiyona maçı sırasında geri döndü.). Öfkeli bir McMahon Wight'ı tokatladığında McMahon'a yumruk attı. Wight, Foley'le olan kavgasını Kazan dairesi kavgasında yüzünü dönmeden önce ve İnsanlar, Test ve Ken Shamrock'u Birlik olarak bilinen ve Kurum'a karşı savaşan ve daha sonra Kurumsal Bakanlık olarak bilinen bir istikamete katmadan önce sonuçlandırdı. Raw'un 10 Mayıs bölümünde Show, Undertaker'ın menajeri Paul Bearer'e karşı çıldırdı. Raw'un 7 Haziran bölümünde Big Show, WWF Şampiyonası için Undertaker ile karşı karşıya kaldı. Müteahhit bir dalış çamaşırı demeti girişiminde bulundu, ancak Wight onu yakaladı ve Müteahhit üzerindeki yüzüğü kullanarak bir şakeslam yaptı; Hakem maçı durdurmak zorunda kaldı ve Undertaker unvanını korudu. Bradshaw, Faarooq ve Mideon maçının ardından Big Show'a saldırmak için koştu ve hepsi de şok edildiler. Big Show ve Undertaker daha sonra, X-Pac ve Kane'e karşı güreş olan, muhtemelen tekrar bir topuk çeviren bir ittifak kurdu. Bir takım olarak Show ve Undertaker WWF Tag Takım Şampiyonasını iki kez kazandı.
Undertaker yaralardan sakatlandıktan sonra Big Show, Big Boss Man dönen yüzüyle bir kavga başlattı. Big Show'un babasının kanserden ölümle kansızlığa uğradığı bildirildikten sonra (gerçekte Wight'ın babası yıllar önce öldü), Patron Man çarpı polis arkadaşlarından birinin Show'u babasının öldüğünü bildirdi ve sonra Show'un gözyaşı yumağına alay ettirdi. Birkaç hafta sonra, Big Show'un babası (kayfabe) öldükten sonra, Patron Man saldırgan bir şiir okuyarak on çan ücretini kesintiye uğrattı. Daha sonra Patron, cenaze törenini işgal etti ve tabutu Blues Brothers Bluesmobile ile ikiye katlamak için bir zincir kullandı; tabuta sıkı sıkı sıkıya bağlı Big Show ile ona tutundu. Big Show, Survivor Series'de Big Boss Man, Prens Albert, Mideon ve Viscera'yı 4-1'lik bir eleme maçında ele geçirdi. Big Boss Man maçtan ayrıldıktan sonra sonunda maçı kazandı ve sayıldı. O gecenin ilerleyen saatlerinde Wight, yaralı Steve Austin'in yerini WWF Şampiyonası için Üçlü Tehdit maçında ele geçirdi. Rock'u da içeren bu maçta, Triple H'yi WWF Şampiyonu olmak için tutturdu. Armageddon 1999'da Show, Prens Albert'in müdahalesine rağmen, WWF Şampiyonasını korumak için Boss Man'ı yenmişti [29].
Raw'un 3 Ocak 2000 bölümünde Triple H, WWF Şampiyonası için Big Show'u yendi. Wight, unvanını kazanmaya çalışırken, The Rock'ı antagonize ettiği Royal Rumble maçına katıldı ve böylece topuk sürecine başladı. Rock onu Royal Rumble'ı kazanmak için elemiş. Wight, kazandığına ikna oldu ve sonunda Rock'un ayaklarının yere çarpıp giden yolda olduğunu gösteren bir video şeridi üretti. Daha sonra No Way Out'da The Rock ile bir maç gösterildi, WrestleMania şöhreti vuruldu. Wight, Shane McMahon'un müdahale ettiğinde The Rock'ı yenerek bir kasa atışı ile The Rock'ı yok etti. Rock başlığı kaldırmak için umutsuzca ve sonunda Raw 13 Mart bölümünde Big Show ile bir maç için kabul etti - o kazanırsa, WrestleMania başlık maçı Üçlü Tehdit maçı olacak ve kaybolursa, o emekli olurdu WWF. Shane McMahon, şimdi Big Show'un şampiyon olma hedefini aktif biçimde destekledi ve kendini özel konuk hakem olarak atadı. Bununla birlikte, Rock, Vince McMahon, Shane'e saldığında zafer kazandı ve şahsen bir Rock Bottom'u takiben üç sayı yaparak hakem gömleğini giydi.
Raw'un 20 Mart bölümünde Triple H, maçın WrestleMania'da Big Show'u sabitlemezliği şartıyla The Rock ve Big Show'a karşı unvanını savundu. Linda McMahon, WrestleMania'da bu maçın gerçekleşmeyeceğini belirtti. Çünkü Triple H, Dörtlü Adam olarak Mick Foley ile birlikte, Ölümcül Dörtlü Eleme maçında şampiyonu savunacaktı. Big Show, WrestleMania 2000'deki maçtan çıkan ilk adam oldu ve diğer üç maçtan sonra Tors ona karşı birlikte çalıştı.
Şampiyonluk hüküm sürüyor (2000–2004)
WrestleMania'dan sonra Big Show, yüzünü çevirdi ve Rikishi'yi Showkishi, Barbadın Shonan'ını Berzerker ve The Big Showbowski olarak Val Venis'i canlandıran diğer güreşçileri taklit ederek komik bir hile yaptı. Arkadaşı ve rol modeli Hulk Hogan'ın giyindiği Backlash'ta kurt açısını Showster olarak yenmiş, skullcap / peruk ve sarı taytlarla tamamladı. Shane, Big Show'un antikalarını onaylamadıktan sonra Show, Shane McMahon'la anlaşmaya başladı. Yargı Günü 2000'de Shane, Big Boss Man, Bull Buchanan, Test ve Albert'in müdahalesinin ardından Wight'u Falls Count Anywhere maçında yenmiştir. Wilt iki ay sonra görünüşe göre Shane'e intikam almak niyetinde döndü. Bunun yerine, Undertaker'a saldırarak topuğa döndü ve Shane ile bir kez daha savuşturarak Shane, Chris Benoit, Kurt Angle ve Edge ve Christian'la "The Conspiracy" olarak bilinen kısa ömürlü bir istikrar oluşturdu. Undertaker bir sahneyi sahneye koyduktan sonra WWF televizyonundan yılın geri kalan kısmına kaldırıldı. Big Show, bir WWF gelişim bölgesi olan Ohio Vadisi Güreşine gönderildi ve kilo vermek ve kardiyovasküler yeteneğini geliştirmek.
Show, 2001 Royal Rumble'da döndü, ancak The Rock tarafından elendi. Wight, çabucak ortadan kaldırılmasıyla öfkelendi ve arena ayrılmadan önce yayın kürsüsünde Rock'ı seçti. Daha sonra WrestleMania X-Seven'de Raven da bulunan Üçlü Tehdit maçında Kane'e kaybettiği WWF Hardcore Şampiyonası için yarışmaya başladı.
The Invasion boyunca Big Show bir yüz olarak geri döndü ve WWF'ye sadık kaldı. Backlash'taki Last Man Standing maçında WCW'nin ekran sahibi Shane McMahon'la karşı karşıya kaldı ve Testten etkilenerek yenildi. Yazılı olmayan bir kulis röportajından sonra Big Show gözyaşlarına boğuldu ve arenadan kaçtı. Show, aynı zamanda Survivor Series'deki muzaffer WWF Ekibinin bir parçasıydı, oysa ilk ortadan kaldırdı.
Big Show, WrestleMania X8'den kısa süre sonra, Stone Cold'un X-Pac ve Scott Hall ile olan bir takma takım maçı sırasında şok ederek topuğa döndü ve süreçte nWo'ya katıldı. Judgment Day'da, Big Show ve Ric Flair, Austin tarafından bir Handikap maçı ile yenildi. Kevin Nash'in dağılmasından sonra istikrar dağılmıştı. NWo dağıldıktan sonra Show, Jeff Hardy, Booker T ve Dudley Boyz'a karşı kaybettiği maçlarda Raw'da pek az başarı elde etti.
2002 yılının sonlarında Big Show, SmackDown! Ile işlem gördü! Hemen WWE Şampiyonası için Brock Le |
snar'a meydan okudu. Bu süre zarfında, Big Show yeni bir kostüm giydi ve siyah kot giyerek yeni bir saç stili ve yüz saçını aldı. Big Show, iki kez WWE Şampiyonu olan Brok Lesnar'ı Survivor Series'de yenerek, Lesnar'ın yenilgisiz çizgisini Paul Heyman'ın yardımıyla bitirdi. Bir ay sonra Armageddon'da Kurt Açı unvanını kaybetti. Royal Rumble'da Big Show, Lesnar'a Royal Rumble eleme maçını kaybetti. Big Show, Big Show ve eşi A-Train'in WrestleMania XIX'teki Undertaker'a kaybetmesine neden olan boynunu inciterek, Big Show'un sahneden atmasının ardından daha sonra Undertaker ile kavga etmeye başladı. Lesnar ile kavgasını yeniledi, WWE unvanı için dört kere güreşte bulundu (Jüri Bayramı'nda bir sedyeyle oynanan maç dahil), ancak unvan kazanma girişiminde başarısız oldu. 12 Haziran 2003 SmackDown olayında, Lesnar halatlardan Big Show'a çarpılarak halka patladı, iki halka direk hareket etti ve üç sıra halat indi. Hakem EMT, sağlık görevlisi, antrenör ve daha da fazla hakem çağırdı. Bu unvanını Lesnar'ın elinde tuttu ve ikisi de hastaneye gitti. 26 Haziran 2003'te SmackDown !, Big Show, Shelton Benjamin ve Charlie Haas atağı Bay American'ı (maskeli bir Hulk Hogan), Brock Lesnar'ı ve Kurt Angle'ı altı kişilik bir takımı maçında gösterdi; Amerika. Bu, Hulk Hogan'ın Bay America olduğu son görüntüsü oldu. Bundan sonra birkaç ay boyunca, WWE, Big Show'u Hogan'dan emekli olan kişi olarak ikna etti. Hayır Merhamet'te Big Show, Amerika Şampiyonası için Eddie Guerrero'yu yendi ve daha sonra WWE Şampiyonu Brock Lesnar ile ittifak kurdu. 2004 yılında Royal Rumble'da Chris Benoit tarafından elendi.
Big Show, WrestleMania XX'den hemen önce yola çıkan bir Lesnar'ı terk etti. Görüntüleme başı ücretle Big Show, Amerika Şampiyonasını John Cena'ya kaybetti. SmackDown'un 15 Nisan 2004'teki bölümünde Big Show, o gece Eddie Guerrero'yu yenemediği takdirde çıkmayı vadetti. Guerrero, Frog Splash gerçekleştirdikten sonra Guerrero'ya gitti ve Torrie Wilson'ın kendisini kaybetmekten dolayı güldüğüne inanıp arabasını kaldırdı ve onu bir çıkıntıya kaldırmakla tehdit etti. Sonra SmackDown Genel Müdürü! Kurt Angle, Big Show'a birtakım nedenlerle konuşmaya çalışmak için çıkıntıya çıktı, ancak Angle'ı çıkıntıdan boğarak şaşkınlık içinde durdu, Angla'nın başının arka tarafına kanamanın sebep olmasının yanı sıra, boğazını oynatarak bacağını kırdı. Gösteriden sonra, Big Show ne görüldü ne de Aylarca WWE televizyonundan.
Çeşitli feudları (2004-2005)
2004 yılının ortasında, Big Show, yeni Genel Müdür Theodore Long tarafından eski haline getirildi, çünkü Eddie Guerrero ve Kurt Angle arasındaki Lumberjack maçında müdahale etti. Big Show, Anger ile savaşmayı seçerek, Guerrero ya da Angle Without No Mercy ile yüzleşmek için bir tercih yaptı. Big Show olayda Angle yenilgiye uğradı. Maçtan önceki haftalarda Angle, bir dart tabancası kullanarak Ring'in ortasında sakinleşti ve başını tıraş ettiğinde "haysiyetini kaybetti" iddia etti. No Way Out'da, ilk Barbed Wire Cage maçında WWE Şampiyonası için JBL ile karşı karşıya kaldı. JBL'yi yüzüğü şakirterek kapıdaki kilidi kırdı ancak JBL tuvalin altından sürünerek kazandı. Saldırıya uğrayan JBL'yi göster ancak Kabine, Batista Kabine'e saldırana ve John Cena, JBL'e saldırdığı sırada Big Show'a saldırdı.
WrestleMania 21'de Big Show, Sumo Grand Şampiyonu Akebono ile çalıştı; bu maç, Akebono'nun sportif bir efsaneye dönüştürüldüğü Japonya'da güçlü bir izleme başına ödeme yapan kitleyi çekmek için gösteriye eklendi. Maçtan önceki haftalarda Big Show, Luther Reigns tarafından yüzük ağırlıklı Akebono'nun hareket edebildiğini göstermek için bir cipin üzerine çıktı. Big Show, WrestleMania 21 de Akebono'ya kaybetti. Big Show, daha sonra Carlito Caribbean Cool ve koruması Matt Morgan ile anlaşmaya vardı.
27 Haziran'da Big Show, 2005 WWE draft'da Raw'a geri draft edildi, SmackDown için altı kişilik Elimination maçına katılmasını engelledi! Şampiyona. Gene Snitsky'yi Tag Team maçında başarılı bir şekilde tutturdu, bu da her iki erkek arkadaşı sahneyi tırnakladığında bir single maçına dönüştü. Birkaç hafta boyunca planlı muhaliflerini ezmeden Wight, Snitsky ile olan rekabete döndü. 22 Ağustos'ta, Snitsky'nin sahne arkasında görüşülen kişi olan Maria ile taciz edilmesini engelledi. 29 Ağustos'ta Snitsky Big Show, bir maç kazandıktan hemen sonra ring zili ile Big Show'a çarptı. Sonuç olarak Big Show ve Snitsky, Big Show'un Snitsky'yi yendiği Unforgiven'de bir maça yerleştirildi. 26 Eylül'de Big Show, Snitsky'yi bir Sokak Savaşı'nda tekrar mağlup etti
Kane ile takımlaşma ve feudu (2005-2006)
17 Ekim'de Big Show, Edge'i mağlup etti ve böylece, John Cena ve Kurt Angle ile yüzleşen anketin galibi Taboo Tuesday 2005'deki WWE Şampiyonası için Üçlü Tehdit maçında bir çevrimiçi görüş anketine girildi. Anket, Shawn Michaels tarafından kazanıldı, diğer iki güreşçi Dünya Tagu Takım Şampiyonası için yarıştı. Big Show, Dünya Takım Ekibi Şampiyonası için Lane Cade ve Trevor Murdoch'ı yenmek için Kane ile bir araya geldi.
Survivor Series 2005'ten önceki haftalarda Big Show, Raw ve SmackDown arasındaki rekabete dahil oldu! Markalar. Big Show ve Kane, 11 Kasım SmackDown bölümünü istila etti! Edge ile birlikte Batista'ya saldırdı (işlem sırasında kendisine kazara yaralandı.) Raw, Big Show ve Kane'in 14 Kasım bölümünde SmackDown yenildi! Güreşçiler ve WWE Etik Takım Şampiyonları MNM'yi markalar arası, başlığı olmayan bir maçta hüküm sürüyor. [49] Big Show ve Kane, 21 Kasım'da Batista'yı arabanın ön camına çift cıkırdama takarak "yaraladı". [50] Survivor Series, Show, Kane, Carlito, Chris Masters ve ekip kaptanı Shawn Michaels Raw'ı Team SmackDown !: JBL, Rey Mysterio, Bobby Lashley, Randy Orton ve Batista ile bir maçta temsil etti. Takım SmackDown! Orton'un tek kurtulan olduğu maçı kazandı. SmackDown! 'Un 29 Kasım bölümünde, Big Show, Rey Mysterio ile markalararası tanıtım maçında güreşirken, Kane de maça müdahale etti ve maçın yarışmacı ilan edildi. Maçtan sonra Big Show ve Kane, Müteahhit onları ringden kovana kadar Mysterio'ya saldırdı. Big Show ve Kane SmackDown'a geri döndüler! 2 Aralık'ta JBL, maçı terk ettikten sonra Mysterio ve JBL'yi mağlup ederek hakemin onu göze batırdığını iddia etti. Maçtan sonra Big Show ve Kane'nin Mysterio'ya saldırma girişimleri bir kez daha engellendi, bu sefer Batista onları görmeye geldi. Sonuç olarak, SmackDown'ın 16 Aralık bölümünde Big Show ve Kane, Armageddon 2005'de Batista ve Mysterio, Smackdown Etiket Birimi Şampiyonlarıyla yüzleşmek üzere rezerve edildi. Her bir brandan Tag Takım Şampiyonlarını birbirlerine karşı çeken maçı kazandılar.
Raw'ın 12 Aralık bölümünde Big Show, Yeni Yıl Devrimi 2006'daki Bir Eleme Odası'nda WWE Şampiyonasında yapılan bir maç için eleme maçında yer aldı. Big Show rakibine kaybetti, Shawn Michaels, diskalifiye ederek Triple H, Michaels'ı bir sandalyeyle vurduktan sonra kasıtlı olarak Big Show'a maçı ve şampiyonayı vurdu. [56] Misilleme sırasında Wight, o akşamki kene ile oynadığı üçlü maçı Triple H'ye mal etti. Raw'ın 26 Aralık bölümünde Big Show ile Triple H arasındaki yılbaşı devrinde yapılan maç sırasında Triple H, bıçak ağzı ile chokeslam'ı kullanırken Big Show'un görünüşte iyiliğini elinde Big Show'a vurdu. Ertesi hafta, Big Show, Triple H tarafından tutulan bir sandalyeye bir delik açmak için cast tarafından sağlanan dolguyu kullanarak Triple H'ye saldırdı ve Triple H'nin atması tasarlanan yayın tablosundaki bir monitörü yok etti. Onu ve ringden Üçlü H'yi peşinden sürüklüyor. Yeni Yıl Devrilmesinde, Triple H, bıçakla başında çarptıktan sonra Wight'ı yenmiştir.
Ardından, Big Show, 2006 Road to WrestleMania Turnuvasında sekiz katılımcıdan biriydi ve WrestleMania Turnuvası galibi WWE Şampiyonasında bir şans yakalayacaktı. Raw'ın 13 Şubat bölümünde Big Show, çift sayımla biten bir maçta turnuva yarı finallerinde Triple H ile karşı karşıya kaldı. Sonuç olarak Big Show ve Triple H, Rob'in 20 Şubat bölümünde Raw yarışmasında kazanan oyuncuyu belirlemek için Triple Threat maçında Rob Van Dam'ı (karşı karşıya kalan yarı finallerin galibi) karşı karşıya kalmıştı. Maç RVD'yi taktıktan sonra Triple H tarafından kazanıldı.
Turnuvayı takip eden haftalarda Big Show ve Kane, Chris Masters ve Carlito ile çekişerek, WrestleMania 22 için bir Dünya Etiket Takım Şampiyonası başlık maçının planlanmasına yol açtı. Wight ve Kane, Big Show'un WrestleMania'daki ilk zaferini altı yenilgiyle uğraştıktan sonra Carlito ve Masters'ı yenerek bozguna uğrattı. Sonraki akşam Big Show ve Kane, Spirit Squad üyelerine Kenny ve Mikey'den gelen Dünya Takımı Şampiyonasını Spirit Squad üyelerine kaybetti. Bir hafta sonra Spirit Squad üyeleri Johnny ve Nicky'yi bir rövanşla karşı karşıya kaldıklarını ancak Kane, "Spirit Squad" ın diğer üyelerine saldırmak için ringe girdikten sonra diskalifiye edildi. Kane ve Big Show arasındaki devam eden kavga, Backlash 2006'da, yarışmacı olmadığı bir kararda sona eren bir maçla sonuçlandı.
ECW Dünya Şampiyonu ve ayrılması (2006-2007)
7 Haziran'da WWE-ECW Head to Head'da Big Show, yeni çıkardığı ECW markasına hazırlandı; O ECW liste üyelerine karşı Raw ve SmackDown üyelerinin üyeleri dahil olmak üzere yirmi adam savaşı kraliyet sırasında bir ECW gömlek ortaya çıkarmak için onun Raw gömlek kaldırıldı. Big Show, Randy Orton'u ortadan kaldırarak ECW maçını kazandı. Big Show, Tajiri, Süper Çılgın ve The Full Blooded Italians'a saldıran Tag Team'le tekrar karşılaştıktan sonra One Night Stand'da göründü.
ECW'nin Sci Fi konusundaki 4 Temmuz bölümünde Big Show, Van Dam'ı, Van Dam'da üç sayı yapmayı reddeden ECW Genel Müdürü Paul Heyman'ın yardımıyla Philadelphia'daki bir ECW gösterisinde ECW Dünya Ağır Siklet Şampiyonasını kazanmak için yendi. Van Dam, Big Show'da Five Star Frog Splash'ı gerçekleştirdikten sonra. Heyman daha sonra, Big Show'ın ECW unvanını kazandığını söyleyerek Big Show'tan Van Dam'ı bir sandalyeye boğmak için talimat verdi. Heyman ve Big Show'un kutladığı gibi Big Show, ringe içki içip boş bardaklar atarak unvanını kazandığında taraftarlar neredeyse isyan et |
ti. Zafer onu WWE Şampiyonasını, WCW Dünya Ağır Şampiyonasını ve ECW Dünya Ağır Şampiyonasını düzenleyen ilk profesyonel güreşçi yaptı. Ayrıca, ECW unvanını elinde tutmayan ilk ECW Orijinalidir. Önümüzdeki haftalarda Wight, şampiyonluğunu korumak için Ric Flair ve Kane gibi diğer markalardan birçok güreşçi yendi fakat Batista ve Undertaker'ı diskalifiye etme nedeniyle kaybetti. İlk Büyük Punjabi Hapishanesi maçında Büyük Amerikan Basında Undertaker'ı kaybetti; SmackDown tarafından çıkarılan Büyük Khali'nin yerine geçti! Genel Müdür Theodore Long ve maçtan hemen önce Müteahhit'e yapılan bir saldırıda ceza olarak Big Show ile yer değiştirdi. Ayrıca SummerSlam'da yenen Sabu ile kısa bir kavga çıktı.
Cyber Pazar günü Show, Şampiyonlar Şampiyonu bir maçta John Cena ve King Booker ile yüzleşti. [80] Taraftarlar, King Booker'ın Dünya Ağır Siklet Şampiyonası'na katılmak için oy kullanmaya karar verdiler. [80] Booker, o sırada Cena ile çatışma başlamış olan Kevin Federline'dan gelen müdahaleyi takiben maçı kazandı. [80] Survivor Series'te Cena, Big Show'u Big Show'a tutturduktan sonra, Cena ve Bobby Lashley'in maçın hayatta kalanları olarak bıraktığı, geleneksel 10 kişilik Survivor Series etiket ekibi maçında Big Show'la güreşti. Big Show daha sonra SmackDown'u terk eden Lashley ile anlaşmaya başladı! Aralık ayında ECW Şampiyonası için Kesilmesi İçin Aşırı Silahsızlanma Odası maçına katılmak için ECW brandına katılmak. Lashley, yüzü ile pleksiglas podlardan birini kırarak Big Show'u patlattıktan sonra unvanını kazanmak için mağlup etti. Big Show, başarısız bir rövanştan sonra 6 Aralık 2006'da ECW'de sürdürdüğü sakatlanmalar iyileştirmek için ringden ayrıldı. İki aylık hareketsizlikten sonra, Wight'ın sözleşmesi 8 Şubat 2007'de sona ermişti.
Memphis Güreşi (2007)
WWE'den iki ay sonra ayrılan Wight, WWE'nin 27 Nisan 2007'de PMG Clash of Legends'de eski NWo ortağı Hulk Hogan'la yaptığı bir karşılaşmadan Jerry Lawler'ı değiştirmesiyle yerini aldı. Wight, Paul "The Great" Wight olarak tanıtıldı. "Big Show" un köle ismi olduğunu ve artık onun sahibi olmak istemediğini belirtti. Hogan maçı Wight'ı götürüp bodyslamladı ve bacağını düşürdükten sonra kazandı.
WWE'ye geri dönüşü
Unified WWE Tag Team Champion (2008–2010)
Gözle görülür derecede daha ince ve daha sıkı bir Wight, Aralık 2006'dan bu yana yaralanmalara başladığında 108 Pound'u kaybettiğini belirten No Way Out'daki son kullanılan halka adı Big Show'da WWE'ye döndü. Big Show daha sonra bir topuk gibi göründü. Yine şampiyon Edge ile yaptığı Dünya Ağır Siklet Şampiyonası maçından sonra Rey Mysterio'ya saldırmaya teşebbüs ederek tekrar açtı ancak Mayweather, Big Show'a meydan okumak için kalabalıktan sonra boxer Floyd Mayweather Jr ile fiziksel bir karşılaşmaya girdi. Karşılaşma, Mayweather'ın Big Show'un burnunu delme kombinasyonuyla kırmasıyla sona erdi. Big Show daha sonra SmackDown markasına atandı.
Ancak, kavga ilerledikçe, kalabalık Big Show'la daha fazla dolaşıyordu, böylece roller değişti ve Mayweather topuk taktiklerini kullanmaya başladı ancak Big Show yüz çevirdi. WrestleMania XXIV'deki Mayweather'a, pirinç parmaklar ile çene atışından sonra nakavt ederek kaybettim. Big Show, Big Show ile Khali'yi bozguna uğratan Backlash'ta sonuçlanan The Great Khali ile kavga etti.
Bir Gece Standında, Singapur'da Cane maçında CM Punk, John Morrison, Chavo Guerrero ve Tommy Dreamer'ı mağlup gösterin. Maç boyunca Morrison dizine bir Singapur baston sallamış sonra dikişleri gerektiren kaş boyunca derin bir döküntü aldı ve Show'un adımlarla düşmesine yol açtı. Düştüğü zaman basamaklar kazayla sağa kaydı ve Show in Show'ı vurdu. Kazanma, Henry'nin Kane'i tutarak kazandığı ECW Şampiyonası için Şampiyonlar Gecesi'nde Kane ve Mark Henry ile yüzleşmek için çekişme getirdi.
Big Show, Vickie Guerrero ile birlikte Undertaker'la devam eden mücadelesinde, Unforgiven'in topuklarını yeniden döndürerek ve ardından Undertaker'ın SmackDown'daki maçlarının çoğunu, özellikle de Triple H, Jeff Hardy, Chavo Guerrero ve The Great'e karşı müdahale ederek ona karşı savaşırken gördü. Khali. Undertaker'ı No Mercy olarak nakavt ile yenmeye gitti. Bununla birlikte, Show'un fanatiklerinden biri olan Cyber Sunday'de Last Man Standing maçında ve Survivor Series'te Casket Match'de oy kaybetti. Show daha sonra, SmackDown'daki Undertaker'a karşı bir Çelik Kafes maçını kaybetti ve çatışmayı sona erdirdi. No Way Out'da, Show, WWE Şampiyonası için Eliminasyon Odasında güreşirken, Üçlü H tarafından ortadan kaldırılan üçüncü kişi olduktan sonra kayboldu. Mart ayında John Cena, Big Show'un Vickie Guerrero ile gizli ilişkileri olduğunu açığa vurdu. WrestleMania XXV'de Show, Şampiyon Edge ve John Cena'nın yer aldığı Dünya Ağır Siklet Şampiyonası için Üçlü Tehdit maçında yer aldı. Bir kez daha, Cena kazandığı için başarısız oldu.
13 Nisan'da Big Show, 2009 WWE brandında kapsamında Raw brandına hazırlandı. Backlash'da Big Show, Cena ile Edge arasındaki Dünya Ağır Siklet Şampiyonası için Last Man Standing maçına müdahale etti ve Cena'nın bir spot haline atılmasıyla Edge'in kazandığı ve Cena'nın ağır yaralandığını gösterdi. John Cena ile kavga etmeye devam etti, hakaret ederek Hakim Gününde kendisine kaybetti ve Aşırı Kurallarda, Cena'yı 22 Haziran'ın Cevresinde bozguna uğratmadan önce kavgayı sona erdirdi.
Şampiyonların Gecesi'nden önceki haftalarda Big Show, diğerleri arasında ABD şampiyonu Kofi Kingston ve Evan Bourne'a sürekli saldırdı. Daha sonra Kingston'la birlikte ABD Şefliği üzerinden hak iddia etti ve Night of Champions'taki altı paket zorluğunda kendine yer buldu. Big Show, Edge'in yaralanmaya meyilli olmak için ihtiyaç duyması nedeniyle Chris Jericho'nun yeni etiket ekibi ortağı olarak tanıtıldı ve böylece ABD Başlığı için altı paket zorluktan kovuldu. Birlikte, Jeri-Show, The Legacy'e karşı Birleşik WWE Takım Şampiyonasını başarıyla savunmayı başardı. Jeri-Show, SummerSlam'da Cryme Tyme, Breaking Point'de MVP ve Mark Henry ile Rey Mysterio'da ve Batista'da Cehennem'de bir Cebe karşı unvanını başarıyla savundu. Bragging Rights'de Big Show, Team Raw'ı temsil etti, ancak ekip arkadaşlarına ihanet edip saldırdı ve Team Attack takımına kazandırdı ve böylece Dünya Ağır Siklet Şampiyonasında bir fırsat elde edebildi. Big Show, Undertaker ve Jericho'ya karşı üçlü bir tehdit maçında Survivor Series'de şampiyonluğunu aldı ancak Undertaker başarıyla unvanını korudu.
Jeri-Show, TLC'de unvanını kaybetti: Tablolar, Merdivenler ve Sandalyeler maçında D-Generation X (DX) için Tablolar, Merdivenler ve Sandalyeler. SmackDown listesinin bir üyesi olan Jericho, Raw'da sadece şampiyon olarak görülebilir ve bu nedenle Dock, Jericho'yu gösteri dışı bırakmak için kasıtlı olarak bir rövanşta diskalifiye olur. Sonunda, takımların kesin bir finiş ile bir maçları vardı, DX kazandı, Jeri-Show'un son erdi.
DX'in yeni tag team ortağı The Miz ile Straight Edge Society (CM Punk ve Luke Gallows) da dahil olmak üzere Üçlü Tehdit Etiketi Ekip Elimination maçında yer aldı. 16 Şubat'ta kendisi ve Miz, ECW'nun son bölümünde Yoshi Tatsu ve Goldust'a karşı unvanını başarıyla savunmuşlardı. Raw, Show ve Miz'in 1 Mart bölümünde DX tekrar mağlup edildi. WrestleMania XXVI'de Show ve Miz, unvanını bir daha korumak için John Morrison ve R-Truth'u yendi. Aşırı Kurallar'da ShoMiz, onları yenen takımın sonraki gece Raw'da maçacağı bir takımı takım elbisesi maçında yer aldı. ShoMiz, merdiven maçında John Morrison ve R-Truth, sonra MVP ve Mark Henry'nin ilk iki takımını yendi. Daha sonra başlık şampiyonu olan The Hart Dynasty.'e kaybettiler. Raw, Show ve Miz'in 26 Nisan 2010 bölümünde, şampiyonlukları son buldu.
Çeşitli feudları ve şampiyonluk peşinde (2010-2011)
Unvan kaybından sonra, Miz'e knockout punch saldırdı ve Teddy Long'un yanına gitti . 2008'den beri ilk kez yüzünü çevirdi. Gelecekte, 2010 WWE Brandı'nın bir parçası olarak Big Show, SmackDown brandına geri çekildi.
SmackDown'un 30 Nisan olayında branda geri döndü ve daha sonra Dünya Ağır Siklet Şampiyonası için bir numaralı yarışmacı olarak seçildi ve daha sonra "Dünya Şampiyonası Adresi Eyaleti" ni vermekle birlikte Dünya Ağır Siklet Şampiyonu Jack Swagger'ı yarıda kestiği gece. Ve onu bir knocked'le devirdi. SmackDown'un 7 Mayıs bölümünde Big Show, Swagger / Kane ana etkinliği sırasında ringe girdi. Swagger diskalifiye edildikten sonra, Show, anons masasından şaklayarak şutunu attı. Ayrıca Swagger'ın başarı kutlamasını bozdu ve önümüzdeki hafta yaptığı maçını Kofi Kingston'a mal etti. Big Show, Limit'in Üzerinde diskalifiye etme yoluyla Jack Swagger'ı mağlup etti. Smackdown'ın 27 Mayıs bölümünde General Manager Thedore Long, WWE Fatal 4-Way'de Dünya Ağır Siklet Şampiyonası maçı için eleme maçlarını planladı ve Big Show, Jack Swagger'ı Sınırın Aşımında diskalifiye etme yoluyla zaten niteliklendirdi. WWE Fatal 4-Way'de Rey Mysterio, CM Punk ve World Heavyweight Title için Swagger ile karşı karşıya kaldı ancak Mysterio unvanını kazandı. Ertesi gece, Swagger yeni bitirme hamlesini The Ankle Lock'u başlattı ve Big Show'da uyguladı ve ayak bileğini yaraladı ve kavga etmeye devam etti. İki hafta sonra Smackdown'da Big Show, aynı hareketle ayak bileğini yaralayan Rey Mysterio'yu Swagger'dan kurtardı. O gecenin ilerleyen saatlerinde Big Show, Swagger'ı çift sayımla savaşırtu. Yakında, CM Olayı Para Öncesi Cuma gecesi ona karşı karşıya kalan ve onun kel kafasını ortaya çıkarmak için onu maskesiz bırakarak CM Punk ve Straight Edge Derneği ile kavga etmeye başladı. Banka sözleşmesindeki Para için merdiven maçını kazanamadığı zaman, SES'in gizemli maskeli üyesiyle savaştı ve Joey Mercury olarak onu maskesiz bıraktı. Show'un Straight Edge Topluluğu'ndaki kararı, bunları SummerSlam'da ve CM Punk'ın Night of Champions [Şampiyonların Gecesi] nde 3 Handikap maçında yenerek onlarla devam etti. Big Show, SmackDown'un 8 Ekim bölümünde Ekip SmackDown'un Bragging Rights için kaptanı oldu. Olayda Big Show, maç sırasında Sheamus ile sayılamadı ancak ekibi sonuçta Edge ve Rey Mysterio takımdan ayrıldı. Re |
y Mysterio'nun Survivor Series için yaptığı ekipte Mysterio'nun yanı sıra kurtulduğu yerdeydi. SmackDown'ın sonraki bölümünde, Ring of King için eleme için başarısız oldu, çünkü kişisel ring spikeri Ricardo Rodriguez'in müdahalesi sayesinde Alberto Del Rio tarafından mağlup edildi.
SmackDown'un 7 Ocak 2011 bölümünde Big Show, eski Nexus lideri Wade Barrett'ın karışması nedeniyle kaybeden Dünya Ağır Salı Şampiyonası için 1. yarışmacı belirlemek için Ölümcül 4 Yönlü bir maça katıldı. Önümüzdeki hafta Show, Barrett ile karşı karşıya kaldı ve eski Nexus üyeleri Heath Slater ve Justin Gabriel ona saldırdığında DQ aracılığıyla kazandı. Bir süre sonra, Hezekiel Jackson ona yardım etmiş gibi görünüyordu, bunun yerine Big Show'a saldırdı. Önümüzdeki hafta Barrett, Slater, Gabriel ve Jackson Corre'yi kurduklarını bildirdi. Sonraki hafta Corin, Ezekiel Jackson'ın büyüklüğü ve gücü nedeniyle Show'a saldırmaya devam etti. Elimination Chamber'da Show, Elizabeth Chamber maçına katıldı ve Wade Barrett'ı Kane tarafından yok edilmeden elendi. Big Show önümüzdeki haftalarda Corre ile anlaşmaya vardı.
SmackDown'ın 4 Mart bölümünde Big Show, Corre'nin Kane adına müdahale edilene kadar Kane ile yüzleşti. Bununla birlikte, bir iletişim yanlışlığı Kane'in Corre'yi açmasına neden oldu. Big Show ve Kane, Corre'yi üstlenmek için bir araya geldi. WrestleMania XXVII'de Big Show ve Kane, Corre'yi yenmek için Santino Marella ve Kofi Kingston'la bir araya geldi. SmackDown'da 22 Nisan'da oynanan ikili, Corre üyeleri Justin Gabriel ve Heath Slater'i yenerek WWE Tag Team Şampiyonasını kazandı ve ikinci şampiyonluğu bir takım olarak kazandı. Big Show, 2011 WWE brandı'nın bir parçası olarak Raw'a brandı olarak hazırlandı. O ve Kane New Nexus'la kavga etmeye başladılar. Extreme Rules'de Wade Barrett ve Ezekiel Jackson'a karşı unvanları savunan Kane ve Big Show, Sınırın Aştı'nda CM Punk ve Mason Ryan'ı bir sonraki gün Raw'da Michael McGilligutty ve David Otunga'ya kaybettiler. sonra Show, Alberto Del Rio'nun arabasıyla ring spikeri Ricardo Rodriguez tarafından tahrik edildi ve neredeyse bir ay boyunca sakatlanması üzere serbest bırakıldı. Del Rio ve Rodriguez'e saldıran Kane ve Del Rio arasındaki bir maç sırasında geri döndü.
Show, daha sonra, Big Show'daki hayal kırıklıklarına ve Del Rio'ya yönelik öfkenin yanlışlıkla Mark Henry'ye yönlendirildiği için, 17 Haziran'daki SmackDown bölümünde saldırıp yaralandıktan sonra Mark Henry ile kavga etmeye başladı. Henry, Capitol Punishment'daki maçında Big Show'a saldırarak misilleme yaptı. Bir anons masası vasıtasıyla Show'un teknik nakavt ile kaybetmesine neden olan "World's Strongest Slamı" ile ona saldırıyorlardı. Henry aynı şeyi Kane'de ertesi gün Raw'da yayın masasında kendi güreşi maçından sonra ve yine 27 Haziran bölümünde yaptı. Henry daha sonra Big Show ile Alberto Del Rio arasındaki çelik kafes eşleşmesi sırasında kafesin kapısını kırarak Del Rio'nun kaçmasına izin verdi. Daha sonra kafese kapıyı kırarak Show'a saldırdı ve kafesi şiddetle kırdı. 17 Temmuz 2011'de Money in the Bank'da Henry, Big Show'u yendi. Maçtan sonra, Henry Show'un fibula kırılarak yaklaşık üç aydır hareketsiz kalmasını sağladı.
Filmografi
Dr. Manuel de Mello Stadyumu
Estádio Dr. Manuel de Mello Portekiz'in Barreiro belediyesinde 1952 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Stadyum çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in FC Barreirense takımının maçlarını yaptığı stadyum 10.500 seyirci kapasitelidir.
İş Kuleleri
İş Kuleleri İstanbul ilinin Beşiktaş ilçesinin Levent semtinde yer alan, 2011'e kadar Türkiye'nin en yüksek binası unvanını korumuş yapı.
1995 yılı yaz aylarında başlanan inşaatı resmen 26 Ağustos 2000 tarihinde tamamlandı. İş Kuleleri Türkiye İş Bankası'na ait üç gökdelenden oluşmaktadır. Kule 1, İş Bankası'nın kullanımına ayrılmış olup, Kule 2 ve Kule 3 İş Bankası'nın bazı iştiraklerine ve İş Bankası'ndan bağımsız olup, kiracı şirketlere ayrılmıştır.
Kule 1, 3.000'den fazla personele hizmet vermektedir. Açıldığı günden beri bankanın imajında çok önemli bir yer tutmaktadır. İş Kuleleri aynı zamanda Türkiye'nin en iyi korunan binalarından biridir. Özellikle 11 Eylül Saldırıları'ndan sonra bu kulenin güvenliği özellikle artırılmıştır. İş Kuleleri kompleksinde ayrıca bir tiyatro/konser salonu, İş Sanat galerisi, alışveriş merkezi, lokantalar ve garaj bulunmaktadır.
İş Kuleleri, antik tapınakları andıran granit yüzeyli, kahve-bej renklerin hâkim olduğu başlangıç katları ile tezat oluşturan metal-cam karışımı mavi-gri yapıdan oluşmaktadır. Antik ve modern bu unsurların bileşimi, postmodern mimari örneği olarak nitelendirilmiştir.
İlgi çekici diğer yapısal özellikleri;
Tıbbi antropoloji
Tıbbî antropoloji (uygulamalı) antropolojinin alt dallarındandır. Tıbbî açılardan birey ve toplumu inceleyen tıbbî antropoloji nispeten yeni bir bilim dalıdır. Sağlık, hastalık, tedavi gibi fenomenlerin kültürel, toplumsal ve biyolojik izdüşümlerini inceler. Bunun dışında çok farklı konuları da inceleyen tıbbî antropolojinin gelişimi çoğu antropolog tarafından 4 evrede tanımlanmaktadır. 1870’lerde ortaya çıkan kültürel antropoloji, bugün tıbbî antropoloji altında incelenen çoğu konu, kavram ve sorunu ele almıştır. Tıbbî antropoloji terimi 1963 yılından bu yana antropologların sağlık, hastalık ve bunlarla ilgili hemşirelik / bakım uygulamalarının sosyal süreçleri ve kültürel temsilciliğine ilişkin deneysel araştırma ve teoriler geliştirmek için bir etiket olarak kullanılmıştır 1970’lerle birlikte tıbbî antropoloji odak noktasını yerli tıp anlayışlarından, çoğunlukla kendi toplumları içinde yer etmiş, biyomedikal kurumlara ve bu kurumlara ilişkin kavramlara çevirmiştir. Son dönemlerde ise tıbbî antropologlar tıbbın araştırma ile ilişkin konularını incelemeye başlamışlardır. Tıbbî antropoloji, antropoloji ve tıbbın yanı sıra, sosyoloji, epidemiyoloji, etyoloji, ekoloji, ekonomi gibi farklı bilimlerden de kavram ve metodoloji açısından yararlanır.
Bugün birçok üniversitede bölümü bulunan tıbbî antropoloji, sosyal bilimlerle tıbbın incelenmesi hususunda önemli bir bilim dalıdır. Sivil sağlık örgütlerinden, tıp sistemlerinin incelenmesi ve değerlendirilmesine kadar birçok çeşitli meseleyi konu almaktadır.
Ayrıca yakın bir gelecekte de hızla ilerlemekte olan moleküler antropoloji kavramı da gerek tıp hizmetlerinin daha çok insana uygun hale getirilmesinde gerekse ilaçların daha insana uygun şekilde üretilmesine olanak sağlayacak bir bilim dalıdır.Türkiye'de bu konuya giderek artan bir hassasiyetin olduğu bunun da gelecek kuşaklar için artı bir değişim olduğunun bilinmesinde büyük yarar vardır. Moleküler Antropoloji insan ve de diğer canlıların evrimsel ilerleme ve değişim süreçlerini moleküler düzeyde inceleyerek olası moleküler bazda değişimin yönünü saptamaya ve de gelişen nesillerin olası moleküler altyapılarını tanımlayarak mevcut hastalıkların ve de tedavilerin incelenmesini amaçlamaktadır.
Râbıta (tasavvuf)
Râbıta, bir tasavvuf terimi. Tasavvufta belirli tarikatlarda bulunan bir uygulamaya verilen isimdir. Etimolojik açıdan râbıta sözcüğü "rabt" kökünden türemiştir ve “birleştirmek” ve “bağlamak” anlamlarına gelmektedir. Tasavvufta ise müridin, konsantre olup şeyhini aklında canlandırarak şeyhinden yardım istemesi, şeyhinin yardımı ile Allah'tan feyz alması anlamına gelir.
Özellikle Nakşbendi ve Süleyman Hilmi Tunahan cemaatinde önemli bir yere sahip olan râbıtanın genelde benzer olmakla birlikte farklı tanımları vardır. Ünlü mutasavvıflardan Abdülhakîm Arvâsî’nin "Râbıta-i Şerîfe" isimli, râbıtayı anlatan risalesinin Necip Fazıl Kısakürek tarafından sadeleştirilmiş nüshasında râbıta şöyle tanımlanmaktadır: “"Râbıta, İlâhî-Zâtî sıfatlarla tahakkuk etmiş ve müşahede makamına varmış bir kamil ve mükemmele kalp bağlayıp, huzur ve gıyabında o zatın suretini hayâl hazinesinde muhafaza etmekten ibarettir".”
Râbıtadan bir tasavvuf terimi olarak ilk kez bahseden eser "Raşahât Ayn’ul-Hayât"’tır. Ali bin Hüseyn el-Vâiz el-Kâşifî el-Beyhaki tarafından Farsça kaleme alınan eserde çeşitli yerlerde râbıta sözcüğü geçmektedir. Râbıtanın tam bir tanımı veya uygulanışına dair herhangi detaylı bir bilgi içermez. Râbıtanın ilk detaylı açıklaması ve tanımı Nakşibendî Silsile-i Sadat’ında da yer alan ünlü mutasavvıf Hâlid-i Bağdâdî tarafından yapılmıştır. Halid Bağdâdî’nin ilgili eseri Muhammed Esad Efendi’ye yazdığı bir mektuptur ve "Risaletün fi Tahkıyk’ır-Râbıta" olarak adlandırılmıştır. Bu eser salt râbıtaya ilişkin yazılmış ilk eserdir. Bu eserin ardından, büyük oranda bu esere dayanan ve sadece râbıtayı konu alan çeşitli eserler de kaleme alınmıştır, örneğin: "er-Rahme’tül-Hâbita fi Tahkıyk’ır-Râbıta", "İsbât’ul-Mesâlik fi Râbıta’tıs-Sâlik", "Râbıta-ı Şerîf"
Râbıta dinî veya ruhanî bir uygulama olarak çeşitli kurallara sahiptir. Bu kurallardan belki de en önemlisi Allah'da fânî olmuş (bakınız: Allah'ta fânî olmak) yani en üst seviyeye ulaşmış bir şeyhe râbıta yapılmasıdır. Ölü şeyhlere de râbıta yapılabilir. Râbıtayı bir farz olarak kabul eden mutasavvıflar olsa da genelde tasavvufî çevreler râbıtayı yararlı ve gerekli görmekle birlikte tam olarak bir ibadet veya farz olarak yorumlamazlar.
Rabıta müridin mürşidinin suretini hayalinde canlandırmasıdır. Şazelilik gibi bazı tarikatlarda rabıtanın bulunmayışı uygulamanın tüm tasavvuf yollarında olmadığının bir göstergesidir. Özellikle Nakşibendilikte rabıtanın önemi zikirden bile daha fazladır. Uygulamada bazı çeşitlilikler olsa da genel olarak gözler kapalı şekilde mürşitin göz önüne getirilir ve ondaki ilahi bir nurun müride aktığı hayal edilir. Diğer bazı tarikatlarda imajinasyon, mürşidin suretini canlandırmak şeklinde değil de Allah'ın isimlerinden birini veya zat ismini (Allah) zikrederken harflerinin zihinde canlandırılması şeklinde gerçekleştirilir.
António Coimbra da Mota Stadyumu
Estádio António Coimbra da Mota Portekiz'in Estoril belediyesinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakala |
rı yapılmaktadır. Portekiz'in GD Estoril-Praia takımının maçlarını yaptığı stadyum 8.000 seyirci kapasitelidir.
José Bento Pessoa Belediye Stadyumu
Estádio Municipal José Bento Pessoa Portekiz'in Figueira da Foz şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Çoğunlukla futbol müsabakaları yapıldığı stadyum 10.000 seyirci kapasitelidir.
Portimonense Stadyumu
Estádio do Portimonense Portekiz'in Portimão belediyesinde 1970 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in Portimonense S.C takımının maçlarını yaptığı stadyum 9.500 seyirci kapasitelidir.
FC Vizela Stadyumu
Estádio do Futebol Clube de Vizela, Portekiz'in Caldas de Vizela belediyesinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in FC Vizela takımının maçlarını yaptığı stadyum 3.500 seyirci kapasitelidir.
Alfredo Marques Augusto Stadyumu
Estádio Alfredo Marques Augusto Portekiz'in Moscavide belediyesinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Stadyum çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in CD Olivais e Moscavide takımının maçlarını yaptığı stadyum 7.000 seyirci kapasitelidir.
Juanes
Juan Esteban Aristizábal Vásquez ya da bilinen adıyla Juanes, (9 Ağustos 1972), Kolombiyalı müzisyen.
Medellin doğumludur. Küçüklüğünden itibaren babası ona "Juan" yerine "Juanes" şeklinde hitap etti. (Juanes, ilk iki adı olan Juan Esteban'ın kısaltmasıdır.) İleriki yıllarda arkadaşları arasında böyle anıldı, Andrés García, Fernando "Toby" Tobón ve José David Lopera ile birlikte "Ekhymosis" adlı rock grubunu kurarak başladığı müzik kariyerinde de bu ismi kullandı.
Juanes 2004 yılında çıkardığı "Mi Sangre" (Benim Kanım) albümü ile, özellikle "La Camisa Negra" (Kara Gömlek) adlı hit parçasıyla uluslararası müzik piyasasında sesini duyurdu. Sanatçı son çıkarttığı albümünde başarısıyla da latin müziğinin Shakira, Thalía, Enrique İglesias gibi devleri arasında sayılmaktadır.
"Fíjate Bien"'den:
"Un Día Normal"'dan:
"Mi Sangre"'den:
"La Vida...Es Un Ratico"'dan:
"P.A.R.C.E."'dan:
Okuryazarlık oranına göre ülkeler listesi
Birleşmiş Milletler 2005 Yılı Gelişme Programı Raporu'na göre ülkelere göre okuryazarlık oranları listesi.
"Okuryazarlık"tan kastedilen ülkeden ülkeye değişebildiği ve okuryazarlık oranlarıyla ilgili veri toplama yolları da yine ülkeden ülkeye farklılıklar gösterdiği için, aşağıdaki çizelgede yer alan bilgilerin tam bir kesinlik taşımayabileceği gerçeği dikkate alınmalıdır.
Vehbi Hacıkadiroğlu
Vehbi Hacıkadiroğlu, 1919'da Alanya'da doğdu. Çok sayıda felsefe metni üretmiş ve bunlarla özellikle bilgi konusu başta olmak üzere birçok felsefi/kavramsal soruna dair kendine özgü felsefi açılımlar geliştirmiş bir felsefecidir. Yayımlanmış pek çok makale ve çevirileri de vardır.Vehbi Hacıkadiroğlu "meslekten" felsefeci değildir ve felsefeye geç bir yaşta başlamıştır, ancak bununla birlikte filozof ismini hak edecek şekilde felsefeyle ilgili olmuş ve felsefi metin üretmek anlamında en yetkin ve zengin isimlerin başında yer almıştır. Tamamen kişisel bir gayretle 1987 yılından itibaren çıkarmaya başladığı Felsefe Tartışmaları adlı felsefe dergisi ile Türkiye'de felsefenin kendisine alan bulmasına katkı sağlamış, uzun yıllar bu dergi aracılığıyla felsefecilerin buluşmasını, tartışmasını, düşünce alışverişini mümkün kılmıştır. Bu katkıları dolayısıyla Türkiye Felsefe Kurumu tarafından 1988 yılında ve Muğla Üniversitesi tarafından 2000 yılında onur plaketi verilmiştir. Doğan Özlem, Hayrettin Ökçesiz, Ahmet İnam, Kaan H. Ökten, Cemal Yıldırım ve Şükrü Argın gibi isimler tarafından derlenen "" adlı kitap onun "düşünürlüğünü" irdelemekte ve anmaktadır.
22 ocak 2007 tarihinde aramızda ayrıldı.
Vehbi Hacıkadiroğlu'nun hemen hemen bütün temel felsefi sorunlara dair belli başlı geliştirdiği fikirleri ve önermeleri söz konusudur. Felsefenin ne olduğunun yeniden tanımlanmasından özgürlük hukukuna kadar birçok konuda kapsamlı çalışmaları mevcuttur. Ancak sürekli bir ilgiyle özellikle bilgi sorunu ekseninde durduğu ve sürekli bu bağlamda yeni şeyler söylemeye çalıştığı bilinir.Locke'un birincil ve ikincil bilgi kaynaklarını değerlendirme sorunu, Hume'un neden ve etki ilişkisini değerlendirme sorunu ve Kant'ın önsel bilgi sorununu özellikle değerlendirir.Bilgi Felsefesi kitabı başta olmak üzere onun çoğu çalışması, bilgi sorununu,sürekli olarak "bilginin doğası ve kaynakları" bağlamında değerlendirir.Duyum, deneyim, deney, nedensellik, tümdengelim, tümevarım, ereksellik gibi kavramlar onun felsefi soruşturmasının merkezi kavramları olarak iş görür ve yeni içerik ve açıklamalara yönlendirilirler.Vehbi Hacıkadiroğlu, tümellerin savunusu yapar; birçok kitabında, makalesinde ve yaptığı çevirilerde "duyu organlarımızın bize ne ölçüde bilgi verebildikleri sorununu" irdeler.Görme, işitme, tatma, dokunma ve koku alma gibi duyumlar aracılığıyla elde edilen bilgi ne tür bir bilgidir; bilgi olarak değeri ve kuramsal sorunlara getirdiği çözümler nelerdir.Hacıkadiroğlu, deneycilik ve rasyonalizm geleneklerinin tartışmasını kendine özgü tarzda yürüttüğü ve birçok felsefi ayrımı geliştirmeye çalıştığı görülür.Bilginin kaynağının öznel deneyim (ya da daha doğru bir deyişle öznel izlenimlere dayalı deneyim) olduğu iddiasını bir yanılgı olarak görürken, bilginin deney yoluyla elde edilmekte olduğu görüşünü destekler.Aristotelesci geleneğe karşı bir alamda Bacon'cu (Sir Francis Bacon) bir yaklaşım söz konusudur denilebilir.Böylece Hacıkadiroğlu, Hume'un öğrenmeyi neden ve etkinin ararda gözlemlenmesiyle açıklayışını eleştirir, ve tüm bu felsefi geleneğin eleştirisini belirli bir şekilde Kant'ın Hume'e yönelik itirazları ve eleştirileri çerçevesinde değerlendirir. O, dünya hakkında bilgi veren önermelerin kesin olamayacağı yönündeki Humecu görüşün eleştirisini, bazı önermelerin (matematiksel önermeler gibi) hem dünya hakkında bilgi verdiklerini ve hem de kesin olduklarını söyleyen Kantgil eleştiriden hareketle yapmaktadır. Onun sürekli etrafında döndüğü, etkileşim halinde olduğu, yetersizliklerini eleştirdiği ve yeniden değerlendirmeye çalıştığı düşünürler özelikle Locke, Hume ve Kant'dır.
José Zorrilla Stadyumu
Estadio José Zorrilla İspanya'nın Valladolid şehrinde 1982 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum
Stadyumda çoğunlukla Futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Real Valladolid takımının maçlarını yaptığı stadyum 26.512 seyirci kapasitelidir.
CD Trofense Stadyumu
Estádio do Clube Desportivo Trofense Portekiz'in Porto şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum
Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in CD Trofense takımının maçlarını yaptığı stadyum 5.000 seyirci kapasitelidir.
Heliodoro Rodríguez López Stadyumu
Estadio Heliodoro Rodríguez López İspanya'nın Tenerife şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum.
Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın CD Tenerife takımının maçlarını yaptığı stadyum 24.000 seyirci kapasitelidir. O Kanarya Adaları alanının en büyük alana sahip stadyum yapma, 107 x 70 metre boyutları vardır.
Covilhã Spor Kompleksi
Complexo Desportivo da Covilhã, Portekiz'in Covilhã belediyesinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur.
Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Portekiz'in Sporting da Covilhã takımının maçlarını yaptığı stadyum 6.125 seyirci kapasitelidir.
José Rico Pérez Stadyumu
Estadio José Rico Pérez İspanya'nın Alicante şehrinde 1974 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum.
Stadyumda çoğunlukla Futbol müsabakaları yapıldığı stadyum 29.584 seyirci kapasitelidir.
Manuel Martínez Valero Stadyumu
Estadio Manuel Martínez Valero İspanya'nın Elche şehrinde 1976 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen stadyumdur.
Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Elche CF takımının maçlarını yaptığı stadyum, 38.740 seyirci kapasitelidir.
Estadio Francisco Artés Carrasco
Estadio Francisco Artés Carrasco İspanya'nın Lorca şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum
Stadyumda çoğunlukla Futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Lorca Deportiva takımının maçlarını yaptığı stadyum 8.000 seyirci kapasitelidir.
Benteng Stadyumu
Benteng Stadyumu, Endonezya'nın Tangerang şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur.
Benteng Stadyumu'nda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persikota ve Persita Tangerang takımlarının maçlarını yaptığı stadyum 20.000 seyirci kapasitelidir.
Humboldt pengueni
Humboldt pengueni ("Spheniscus humboldti"), penguengiller (Spheniscidae) familyasının "Spheniscus" cinsinden bir penguen türü. Adını, bu hayvanları tarif eden ilk batılı gözlemci Alexander von Humboldt'dan alır. Bu penguenler küçük koloniler halinde, Güney Amerika'nın batı sahillerinde, Humboldt Akıntısı'nın soğuk bölgelerinde yaşarlar.
Yetişkin humboldt penguenleri yaklaşık 60 santimetre boya erişirler. Penguenin gövdesinin üst kısmı siyahımsı gri olup düzensiz gri beneklerin olduğu alt kısmı beyazdır. Göğsünde bulunan nal şeklinde bir bant ve başından geçen beyaz bir şerit, karakteristik özelliğidir.
Humboldt penguenleri genelde gruplar halinde hamsi ve sardalya sürülerini avlarlar. Ağırlık olarak sığ sularda yaşar ve yer altına, mağaralara veya kayalar arasındaki yarıklara yuva kurarlar.
Humboldt penguenleri tehdit altındaki kuş türlerinden sayılırlar. Yaşam alanlarındaki aşırı boyutta balıkçılık ve insanlar tarafından avlanmaları, sayılarının belirgin bir şekilde gerilemesine yol açmıştır. Sık görülen bir durum da, penguenlerin balıkçı ağlarına yakalanarak boğulmalarıdır.
Tridadi Stadyumu
Tridadi Stadyumu, Endonezya'nın Kediri şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Tridadi Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsabakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın PSS Sleman takımının maçlarını yaptığı stadyum 12.000 seyirci kapasitelidir.
Brawijaya Stadyumu
Brawijaya Sta |
dyumu, Endonezya'nın Kediri şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur.
Brawijaya Stadyumu'nda çoğunlukla futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persik Kediri takımının maçlarını yaptığı stadyum 10.000 seyirci kapasitelidir.
Tugu Stadyumu
Tugu Stadyumu, Endonezya'nın başkenti Cakarta'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Tugu Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persitara Jakarta Utara takımının maçlarını yaptığı stadyum 5.000 seyirci kapasitelidir.
Pogar Bangil Stadyumu
Pogar Bangil Stadyumu Endonezya'nın Pasuruan şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Pogar Bangil Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persekabpas Pasuruan takımının maçlarını yaptığı stadyum 10.000 seyirci kapasitelidir.
Surajaya Stadyumu
Surajaya Stadyumu Endonezya'nın Lamongan şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Surajaya Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persela Lamongan takımının maçlarını yaptığı stadyum 12.500 seyirci kapasitelidir.
Persiba Stadyumu
Persiba Stadyumu Endonezya'nın Balikpapan şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Persiba Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persiba Balikpapan takımının maçlarını yaptığı stadyum 15.000 seyirci kapasitelidir.
Pendidikan Stadyumu
Pendidikan Stadyumu Endonezya'nın Wamena şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Pendidikan Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persiwa Wamena takımının maçlarını yaptığı stadyum 20.000 seyirci kapasitelidir.
Mandala Krida Stadyumu
Mandala Krida Stadyumu Endonezya'nın Yogyakarta şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Mandala Krida Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın PSIM Yogyakarta takımının maçlarını yaptığı stadyum 25.000 seyirci kapasitelidir.
Maesa Stadyumu
Maesa Stadyumu Endonezya'nın Minahasa şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Maesa Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persmin Minahasa takımının maçlarını yaptığı stadyum 15.000 seyirci kapasitelidir.
Gajahmada Mojosari Stadyumu
Gajahmada Mojosari Stadyumu, Endonezya'nın Mojokerto şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Gajahmada Mojosari Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persegi Mojokerto takımının maçlarını yaptığı stadyum 10.000 seyirci kapasitelidir.
Gelora Kieraha Stadyumu
Gelora Kieraha Stadyumu Endonezya'nın Ternate şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Gelora Kieraha Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın Persiter Ternate takımının maçlarını yaptığı stadyum 15.000 seyirci kapasitelidir.
Mulawarman Stadyumu
Mulawarman Stadyumu Endonezya'nın Bontang şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Mulawarman Stadyumu'nda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Endonezya'nın PKT Bontang takımının maçlarını yaptığı stadyum 12.000 seyirci kapasitelidir.
Železnik Stadyumu
Železnik Stadyumu Sırbistan'ın Voždovac şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Železnik Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın FK Voždovac takımının maçlarını yaptığı stadyum 12.500 seyirci kapasitelidir.
Olimpiyat Stadyumu (Münih)
Münih Olimpiyat Stadı; 1972 Yaz Olimpiyatları'nın oynandığı sahaydı. Daha önce 80.000 kişilik olan statın kapasitesi güvenlik gerekçesiyle 69.250 kişi indirilmiştir. Bu statta ayrıca Almanya'nın Hollanda'yı 2-1 yendiği 1974 FIFA Dünya Kupası finali ve 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası finali de oynandı. Günther Behnisch ve Frei Otto tarafından inşa edildi. Bayern Münih ve TSV 1860 München kulüpleri 2005 yılına kadar bu stadı kullanıyordu. Daha sonra 2005-2006 sezonundan itibaren her iki takım da 2006 FIFA Dünya Kupası açılış maçının oynandığı Allianz Arena'ya taşındı. Michael Jackson, AC/DC, Bon Jovi, Robbie Williams ve The Rolling Stones gibi ünlü gruplar ve sanatçılar bu statta konser verdi. Ayrıca Guns N' Roses "Estranged" isimli klibini de Haziran 1993'te bu statta çekti.
Amerika Birleşik Devletleri bayrağı
Amerika Birleşik Devletleri bayrağı, Amerika Birleşik Devletleri'nin bayrağıdır. Kırmızı, beyaz ve mavi renklerden oluşur. Toplamı 13 olan şeritlerin altısı beyaz, yedisi kırmızıdır, ülkenin kuruluş döneminde Birleşik Krallık'a başkaldıran Onüç Koloni'yi simgelerler. Sol üst köşedeki mavi dikdörtgenin içinde ülkenin eyaletlerini simgeleyen 50 adet beyaz yıldız vardır. Onüç Koloni ABD'nin kurucu devletleridirler. Bayraktaki renklerin ifade ettiği anlamlar şu şekildedir:
ABD bayrağı son halini alana kadar 26 kez değiştirilmiştir. 47 yıl boyunca 48 yıldızlı bayrak kullanıldıktan sonra 4 Temmuz 1959'da 49 yıldıza, 1960 yılındaysa 50 yıldıza geçilmiştir. Amerikan bayrağı 56 yıldır değişmemiştir.
Aşağıda 28 tane Amerika Birleşik Devletleri'nin sahip olduğu bayrak listesi gösterilmiştir, 48 yıldızlı bayrağa kadar yıldızların duruş pozisyonları belli değildi. Ayrıca bayrağı sahip olduğu renk tonları 1934 yılına kadarda standartlaştırılmamıştı .
Tosawi
Tosawi "(Tosawai, Toshaway, Toshua ya da Gümüş Bıçak)" Comanche'lerin şefi.
Kızılderililerin asimilasyonu sırasında Cobb kalesine kabilesi getiren Şef Tosawi; General Philip Sheridan ile tanıştırıldığında eksik İngilizcesi ile "Tosawi; iyi Kızılderili" diyebildi. Bunun üzerine General Sheridan "Gördüğüm en iyi Kızılderili, ölü Kızılderilidir" dedi. Teğmen Charles Nordstrom tarafından yayılan bu söz zamanla Amerikan özdeyişi haline geldi.
Manuelito
Manuelito (1818-1893), Kızılderili Navaho kabilesinin en önemli savaşçı reislerindendir; 1855'te Navaho'lar arasında yapılan bir seçimle reisliğe getirilmiştir.
Maȟpíya Lúta
Mahpiya Luta (Lakotaca: Maȟpíya Lúta «kızıl bulut/red cloud» < "maȟpíya" «bulut/cloud» + "lúta" «kızıl/red» ; İngilizce tercüme adı: Red Cloud «Kızıl Bulut») (1822– 10 Aralık 1909), Oglala Lakotalarından Siyu reisi ve savaş lideri.
1866-1868 yıllarında Amerikan ordusuyla önemli savaşları olmuştur. 1868 Fort Laramie Antlaşmasında imzası ("Makh-pi-ah-lu-tah" [Red Cloud]) vardır
Hideki Tōjō
1933 yılında Tümgeneral rütbesine terfi etti ve Ordu Bakanlığı bünyesinde Personel Daire Başkanı olarak görev yaptı. 1934 yılında IJA 24. Piyade Tugay Komutanlığı'na atandı. 1935 yılının Eylül ayında, Mançurya'da Kwantung Ordu Kempeitai üst komutasını devraldı. Siyaseten, faşist, milliyetçi ve militarist olduğu kadar hızlı karar alabilme yeteneğine sahip olduğu gerekçesiyle kendisine "Razor" lakabı verildi.
1945 yılında Japonya'nın kayıtsız şartsız teslim olmasından sonra, ABD'li general Douglas MacArthur, Tojo da dahil olmak üzere 40 savaş suçlusu zanlısının tutuklanması için emir yayınladı. Setagaya'daki Tojo'nun evi gazeteciler ve fotoğrafçılar ile kuşatıldı. Amerikan askeri polisi 8 Eylül 1945'de evini kuşattı. 11 Eylül'de evin içerisinden boğuk bir ateşlenmiş silah sesi duyuldu. Bir tabanca ile göğsünden kendisini vurarak intihara teşebbüs ettiyse de kurtarıldı.
12 Kasım 1948 tarihinde Uzak Doğu Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi tarafından "Provokasyon olmaksızın Çin'e saldırmak, Fransa'ya, ABD'ye, Büyük Britanya'ya, Hollanda'ya saldırmak, savaş suçlularına kötü muameleye izin vermek" ve ayrıca Başbakanlığı sırasında, Japonya'nın etki alanlarında yapılan ve yaklaşık 8 milyon kişinin ölümü ile sonuçlanan katliamlardan da sorumlu tutularak A Sınıfı savaş suçlusu olarak ölüm cezasına çarptırıldı ve 23 Aralık 1948 tarihinde asılarak idam edildi. Yaptığı son açıklamalarda, Japon askeri tarafından işlenen zulümler için özür diledi ve yıkıcı hava saldırıları ve iki atom bombalı saldırı geçiren Japon halkına karşı merhamet göstermek için Amerikan askerlerine çağrıda bulundu.
Tōjō'nun "adam"ları genelde "San Kan Shi Gu" (三奸四愚 / Üç Kurnaz Dört Aptal) olarak tanınmıştır.
Nobusuke Kishi
II. Dünya Savaşı sırasındaki hükümetteki bakanlık görevleri dolayısıyla savaş sonrası kurulan Uzak Doğu Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi'nce A Sınıf Savaş Suçlusu olarak hüküm giydi. Fakat arkadaşlarının idamının ardından, ABD'nin SSCB tehdidine karşı milliyetçi siyaset strajesi doğrultusunda serbest bırakıldı. 1960 yılında ABD ile yapılmış olan Güvenlik İşbirliği Anlaşması'nın yenilenmesi konusundaki ısrarcı tutumu ülkede büyük çapta protesto gösterilerine ve hükümet krizine yol açtı. Başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldığı gün göstericiler tarafından fena biçimde darp edildi.
Torunu Shinzō Abe 2006 yılında Japonya başbakanı oldu.
Ertuğ Tüfekçioğlu
Türk yönetmen.
1976 yılında Ankara’da doğdu. İstanbul'da liseyi bitirdi. Daha sonra Kaliforniya'daki (SMC) Santa Monica Halk Okulu’nda önlisans derecesini alırken, İtalya’ya dil ve İtalyan kültürü öğrenmeye gitti. Geri geldiğinde USC yani Güney Amerika Evrenkenti’nde Sinema-Televizyon Okulunda yapım bölümüne kabul edidi. 2000-2002 yıllarında bu okulda okurken, bir takım kısa filmler, deneme reklamları yaptı ve yönetti. Öğrenci filmi Zarpa!, 2001 yılında Ann Arbor Filim Festivali'nde oynadı.
2003 yılından beri, Jason E. Baldwin’in Los Angeles'da açtığı Califa Yapımcılık 'ta çalışmakta ve 2004 yılında kurulan TurksInEntertainment Birliği'nde de gönüllü olarak yöneticilik yapmaktadır.
Direk Aşk yani Love is Blind
Well Sooted yani Gönlümün İsi
" dağıtımcı Big Film Shorts"
Ya Tutarsa? yani What If It Could Happen?
Dig Comics yani Çizgi Roman Sevin
" dağıtımcı Olmos Productions"
Mokri Dolac Stadyumu
Mokri Dolac Stadyumu Bosna-Hersek'in Posusje belediyesinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Mokri Dolac Stadyumunda çoğunlukla Futbol müsbakaları yapılmaktadır. Bosna-Hersek'in NK Posušje takımının maçlarını yaptığı stadyum 12.000 seyirci kapasitelidir.
Grbavica Stadyumu
Grbavica Stadyumu Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna'da 1954 tarihinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum.
Grbavica Stadyumunda çoğunlukla Futb |
ol müsbakaları yapılmaktadır. Bosna-Hersek'in FK Željezničar takımının maçlarını yaptığı stadyum 20.000 seyirci kapasitelidir.
Gönül Yarası
Gönül Yarası, başrollerinde Şener Şen, Meltem Cumbul ve Timuçin Esen'in oynadığı, yönetmenliğini Yavuz Turgul'un yaptığı 2005 yapımı sinema filmi. 7 Ocak 2005'te vizyona girmiştir. Film Akademi Ödülleri'nde de ‘En İyi Yabancı Film’ dalında Türkiye’yi temsil etmiştir. Film ayrıca, Dünya'nın (Meltem Cumbul), bir Türkü Bar'da söylediği Etek Sarı türküsü, aynı barda Neşet Ertaş'ın seslendirdiği "Karlı Dağlar", Aynur Doğan'ın seslendirdiği "Dar Hejiroke" şarkılarına da yer verilmiştir. Yapımcı firmalardan biri olan Filmacass, resmi Youtube hesabına filmin tamamını yüklemiştir. Film, bazı sahnelerde gözüken mikrofonlar sebebiyle izleyiciden ve film eleştirmenlerinden bu konuda olumsuz yorum almıştır. Filmi 898 bin kişi sinemada izlemiştir.
Bütün hayatını Anadolu’nun ücra köşelerinde öğrencilerine adamış, bunun uğruna karısı ve çocuklarından bile vazgeçmiş bir öğretmen Nazım (Şener Şen). Psikopat kocasından kaçıp, kızıyla birlikte İstanbul’a yerleşen ve bir pavyonda çalışan türkücü Dünya (Meltem Cumbul). Eski karısı Dünya’ya takıntılı bir aşkla bağlı, gözü kara, sevdası için dünyayı yakacak kadar çılgın bir adam: Halil (Timuçin Esen). Nazım Bey, Anadolu’da öğretmenlik yapmaktadır. Emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşir ve emekli maaşının bağlanmasını beklerken arkadaşı Takoz’un (Sümer Tilmaç) taksisinde çalışmaya başlar. Dünya ise pavyonda çalışan ve eski kocası Halil ile başı belada olan zor durumda bir kadındır. Bir gün, Nazım’ın taksisine bindiğinde her ikisinin de hayatı değişir. Nazım, Dünya’yı her gün işe götürüp getirmeye başlar. Bir gün Dünya’nın eski kocası pavyonu basınca, Nazım, Dünya ve küçük kızına sahip çıkar.
Filmde Meltem Cumbul tarafından Ayrılık Ateşten Bir Ok ve Etek Sarı şarkıları kendi sesiyle seslendirilmiştir. Filmin bir sahnesinde Neşet Ertaş'ın "Karlı Dağlar" şarkısına yer verilmiştir. Başka bir sahnesinde Aynur Doğan'ın "Dar Hejiroke" şarkısına yer verilmiştir.
Baba (roman)
Baba, Amerikalı yazar Mario Puzo'nun yazdığı orijinal olarak 1969'da G.P. Putnam's Sons tarafından yayınlanan bir romandır. ABD'ye yerleşmiş Don Vito Corleone'nin reisliğindeki Sicilyalı bir Mafya ailesi ailesinin hikâyesini anlatmaktadır. Roman 1945 - 1955 yılları arasında geçmekte ve Vito Corleone'nin çocukluktan yetişkinliğe kadar geçmişi de irdelenmektedir.
Kitabın başlığı ve yer altı dünyasıyla olan ilişkisi tartışma yaratmıştır. Puzo'nun "Godfather - Baba" başlığını bir mafya babasını belirtmek için kullanması onun muhabirlik deneyiminden esinlendiği pek çok yerde karşımıza çıksa bile bu terime ilk defa Mafya'la bağlantılı Joe Valachi'nin 1963'teki Organize Suçlar Üzerine Kongre Kapalı Oturumu'ndaki ifadesinde rastlanmaktadır.
Baba unvanı verilen Vito Corleone'nin soyadı Sicilya'nın Corleone şehrinden gelmektedir. Benzer şekilde Corleone'nin annesinin evlenmeden önceki soyadı Corigliano, yer altı faaliyetleriyle bilinen Calabria'nın Corigliano Calabro şehrinden gelmektedir. Vito'nun dört biyolojik çocuğu vardır: Santino Corleone, Fredo Corleone, Michael Corleone ve Constanzia Corleone. Ayrıca enformal olarak evlat edindiği Tom Hagen Corleone Ailesi'nde "consigliere - danışman" olarak görev almıştır. Vito ünlü bir şarkıcı ve film yıldızı Johnny Fontane'in vaftiz babasıdır.
New York'taki beş aile şunlardır: Stracci, Tattaglia, Corleone, Cuneo ve Barzini.
Ayrıca New York'un kanlı anlaşmalarla ya da yasal olmayan operasyonlarla ilgilenmeyen ama bu beş aile arasında barışı koruyucu görevi olan Bocchicchio Klanı da vardır. Ülke genelinde on aile daha vardır:
Tramonti Ailesi - Florida
Zaluchi Ailesi - Detroit
Falcone Ailesi - Los Angeles
Molinari Ailesi - San Francisco
Panza Ailesi - Boston
Forlenza Ailesi - Cleaveland
Capone Ailesi - Chicago
Bocchicchio Ailesi - (Merkezleri belirtilmemiştir)
On aileden ikisine değinilmemiştir.
1972 yılında Don Vito Corleone'yi Marlon Brando'nun, Michael Corleone'yi Al Pacino'nun oynadığı ve Francis Ford Coppola'nın yönettiği romandan uyarlama film sinemalarda oynamaya başladı. Mario Puzo senaryo ve diğer produksiyon konularında danışmanlık görevini üstlenmiştir. Yaklaşık 134 milyon $ hasılat yapan ve aralarında üç Akademi Ödülü, beş Altın Küre ve bir Grammy olan pek çok ödül kazanan film bütün zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösterilmiştir. Akabinde çekilen "Baba II" filmi altı Akademi Ödülü kazanmış ve En İyi Film Oscar'ını alan en iyi devam filmi olmuştur.
Film pek çok açıdan benzer olmakla birlikte bazı karakterlerle ilgili geçmişe yönelik belli ayrıntılara yer vermektedir. Bu ayrıntılardan bazıları gerçekten film olarak beyaz perdeye yansıtılımış ve "Baba Efsanesi" gibi versiyonlarda yer almıştır. Johnny Fontane'in Hollywood'daki yükselişiyle ilgili kısımlar filme dahil edilmemiştir. Romanla film arasındaki en büyük fark romanın daha mutlu bir sonla bitmesidir. Romanda Michael Corleone'in eski eşi ve iki çocuğunun annesi Kay Corleone'nin oğullarının babasının işinin başına geçmesini kabullenmiştir.
Video oyunları üreten Electronic Arts firması Baba'nın video oyunu adaptasyonunu 21 Mart 2006'da piyasaya sürmüştür. Oyuncu Corleone ailesindeki bir "asker" olarak oyunu sürdürmektedir. Ölümünden kısa süre önce Marlon Brando Vito Corleone'nun seslendirmesinde görev almış ve ölümünden sonra da oyun dublör sesiyle tamamlanmıştır. Francis Ford Coppola 2005 yılının nisan ayında Paramount Pictures tarafından oyunla ilgili bilendirilmediğini ve bu oyunu onaylamadığını açıklamıştır. Al Pacino da oyunun seslendirilmesinde görev almamış ve Michael Corleone başkası tarafından seslendirilmiştir. Film referans alınarak hazırlanmış bir kutu oyunu da bulunmaktadır.
Pai Mei
Pai Mei (Çince: 白眉; Wade-Giles: Pai Mei; pinyin: Bái Méi; kelime anlamı "Beyaz Kaş") Quentin Tarantino’nun filmi Kill Bill’de bir karakterdir. Bu karakter Çin’de yaşamış Bak Mei adlı bir savunma sanatı ustasından esinlenilerek yaratılmıştır. Filmde Gordon Liu tarafından canlandırılan Pai Mei, Beatrix Kiddo, Bill ve Elle Driver’ın ustasıdır. Gordon Liu'nun ağabeyi Chia-Liang Liu, 1980 yapımı "Hung wen tin san po pai lien chiao" adlı filmde Pai Mei’ye karşı dövüşen bir kahramanı canlandırmıştı. Kill Bill'in Pai Mei versiyonu diğer filmdekilere göre daha az kötüdür; daha önceki filmlerde Pai Mei ağzı bozuk, vatan haini olarak resmedilmiştir.
Bill Kiddo’ya Pai Mei’yi anlatırken şöyle der:
Bill ardından Kiddo’ya Pai Mei'yin "Beş Nokta Avuç Patlayan Kalp Tekniği"’nden bahseder. Bu teknikte kalbini çevreleyen beş noktaya vurulduğunda, rakip beş adım attıktan sonra kalbi tam anlamıyla patlamaktadır. Bill Pai Mei’yin bu tekniği kimseye, hatta kendisine bile öğretmediğini söyler. Ancak filmde Kiddo’nun bu tekniği öğrendiğini görürüz. Kiddo bu tekniği kullanarak Bill’e saldırı ve onu öldürür.
Önce Pai Mei Kiddo'yu eğitmek istemez, kadınlara karşı (özellikle de beyaz ve Amerikalı kadınlara) açık bir nefret sergiler. Ancak Bill onu ikna etmeyi başarır. Pai Mei en başından itibaren Kiddo'ya sürekli hakaret eder. Kiddo sinirlenmesine rağmen karşılık vermeye cesaret edemez. Pai Mei onun öfkesini farkeder ve ona bir kılıç alıp kendisiyle dövüşmesini söyler. Pai Mei silahsız olarak Kiddo'yu kolayca alt eder; ve bundan sonra her dediğine "bir köpek gibi" itaat etmesini söyler.
Elle Driver Pai Mei'in yanında eğitimi sırasında ona hakaret eder, ona "zavallı yaşlı deli" der. Pai Mei anında sağ gözünü oyar. Driver ise onu zehirleyip öldürerek öcünü alır.
TCG Pirireis (S-343) (1960)
TCG "Pirireis" (S-343), (İlk adı USS "Mapiro" (SS-376)) "Balao" sınıfı bir denizaltıdır. ABD donanmasında kullanılan "mapiro" adını Meksika ve Orta Amerika'nın Atlantik kıyıları ve Karayiplerde yaşayan bir balıktan almıştır.
"Mapiro", "Manitowoc Shipbuilding" şirketi tarafından 30 Mayıs 1944 yılında hazırlanmış, 9 Kasım 1944 yılında "Philip H. Ross", sponsorluğunda suya indirilmiştir. 30 Nisan 1945 tarihinde "Yarbay Vincent A. Sisler" komutasında göreve başlamıştır.
Michigan Gölü'nde yapılan denemelerin ardından, "Mapiro" "Locport" yüzer limanına girmiş ve Güney Pasifik'teki görevine hazırlanmak için Chicago ve Mississippi nehirlerinden New Orleans'a çekilmiştir. 31 Mayıs'ta Panama Kanalı'nı geçerek, eğitim için 5 Haziran'da Balboa'ya gelmiştir. 15 Temmuz'da "Pearl Harbor'a" varmıştır.
"Mapiro" savaş devriye görevine Mariana Adaları'ndan 4 Ağustos'da başlayıp, 16 Ağustos'da Saipan yakınlarına ulaşmıştır. Eylül'de batı kıyılarına dönene dek, gözetleme devriye görevinde kalmıştır, 25 Ağustos'da pasif hale geçmek için San Francisco'ya varmıştır.
"Mapiro", 16 Mart 1946'da görevden alınmış ve 1 Ocak 1947'de "Mare Adası'ndaki" Pasifik Reverse Filosu'na girmiştir.
1960'da, "Mapiro", "Fleet Snorkel" tipi bir denizaltıya dönüştürülmüştür. 18 Mart 1960'da "Askeri Yardım Programı" dahilinde Türkiye'ye kiralanmıştır. Türk donanması tarafından TCG "Pirireis" (S-343) olarak yeniden adlandırılmıştır. Daha sonra "Pirireis", 16 Mayıs 1960'da San Francisco'dan ayrılıp, Panama Kanalı'nı geçerek İstanbul'a gelmiştir. 23 Haziran 1960'da "Pirireis" Gölcük'e varmış ve Türk donanmasına katılmıştır. Türk Donanması'nda 18.03.1960-20.11.1973 tarihleri arasında hizmet vermiştir.
1 Ağustos 1973'de denizaltı ABD Donanma Kütüğü'nden ayrılarak tamamıyle Türkiye'ye satılmıştır. 1973 yılında Türk donanması tarafından görevine son verilmiştir. Bundan sonra yine aynı isim ve borda numarasıyla 08.02.1980-13.08.2004 tarihleri arasında görev yapan Tang sınıfı bir denizalti İzmir'de müze gemi olarak sergilenmektedir.
Justin
Maden suyu
Maden suyu, jeolojik ve fiziksel olarak koruma altında tutulan yeraltı sularından kuyu açılarak veya kaynaktan doldurularak elde edilmiş, çözünmüş katı madde içeriği toplam 250 ppm'den daha az olmayan sulara verilen isimdir.
Çözünmüş mineral tuzları, elementler ve gaz içerirler. Mineralli suları diğer sulardan ayıran özellik, kaynağından elde edildiği anda özel miktar ve oranlarda mi |
neraller ve iz elementler içermeleridir. 500 ppm'den daha az mineral içerenlere "düşük mineralli" su, 1500 ppm'den daha fazla içerenlere "yüksek mineralli" su denilmektedir.
Maden suyu ise yerin en derin katmanlarından çıkar, çıktığı yerin jeolojik özelliklerini taşır ve magmadan aldığı karbondioksit gazının basıncı vasıtasıyla yer yüzüne çıkar. Yeryüzüne çıkarken geçtiği katmanlardan mineralleri de alarak yol alır. Bu durumda maden suyu mineralce çok zengindir.
Maden suyu ihtiva ettiği alkali oluşturucu minerallerle vücudun çeşitli elektrolitlerinin konsantrasyonunu düzenler ve özellikle sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve fosfat yoğunluğunu dengeler. Bu mineraller, organizmanın biyokimyasal reaksiyonlarına aktif olarak katılır ve düzenler.
Ziraat Bankası
T.C. Ziraat Bankası A.Ş., Türkiye'deki üç kamu bankasından biri. 1863'te, Osmanlı Devleti döneminde Mithat Paşa tarafından kurulan Memleket Sandıkları'nın devamını niteliğindedir.
Ahmet Şefik Mithat Paşa, 1863 yılında Pirot Kasabası'nda kurduğu ilk Memleket Sandıkları oluştururken Türk gelenekleri arasında zaten varolan ve karşılıklı yardımlaşma esasına dayanan imece geleneğinden esinlenmiştir.
1867 yılında “Memleket Sandıkları Nizamnamesi”nin yürürlüğe girmesiyle Osmanlı Devleti’nin her yanında Sandıklar faaliyete başlamış ve uzun yıllar başarıyla hizmet vermiştir.
15 Ağustos 1888’de Menafi Sandıkları’nın yerine işlevlerini üstlenecek modern finans kuruluşu olarak Ziraat Bankası resmen kurulmuş, o tarihte faaliyette bulunan Menafi Sandıkları da Banka şubelerine dönüştürülerek faaliyete başlamıştır.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra ülkenin işgale uğraması üzerine işgal altındaki topraklarda bulunan şubeler, Yunanların İzmir'de kurdukları "Ziraat Bankası İdare Merkezi"ne bağlanmıştı. 1920'de TBMM'nin açılmasından sonra TBMM kontrolünde bulunan yerlerdeki şubeler Ankara şubesine bağlandı. 1922'de İzmir ve İstanbul teşkilatları da Ankara'ya tabi oldu ve banka tekrar bütünlüğe kavuştu. 1924 yılında çıkarılan kanunla banka, bir devlet kurumu olmaktan çıkarılıp bir anonim şirket haline geldi. 1975'te Hamburg'da temsilcilik, Kıbrıs'ta 3 şube açıldı. 1977'de bölge müdürlükleri kuruldu ve yerinden yönetim anlayışına geçilmeye başladı. 1981'de Türkiye'nin ilk banka müzesi olan Ziraat Bankası Müzesi kuruldu. 1988'de ilk defa tarımı desteklemede bir bölge tek başına ele alınarak GAP bölgesi üreticilerine, bölgenin özelliklerine uygun kredi desteği verilmeye başlandı. 1989'da ilk kredi kartı verildi, ilk tüketici kredisi verildi, altın satışına (Ziraat Altın) başlandı; bankanın ilk yatırım fonu kuruldu. 2001 yılında Türkiye Emlak Bankası, Ziraat Bankası ile birleştirilerek kapatıldı. 2001 Türkiye ekonomik krizinin ardından diğer kamu bankalarıyla ortak bir yönetim kurulu tarafından yönetilmeye başlandı, bu uygulama 2005 yılında sona erdi.
Bankanın New York, Londra, Bakü, Sofya, Tiflis, Bağdat, Erbil, Lefkoşa, Girne, Gazimağusa, Güzelyurt, Akdoğan, Karakum, Karaoğlanoğlu, Atina, İskele, Gönyeli, İskeçe, Rodos, Gümülcine ve Cidde'de şubeleri, Karaçi ve Tahran'da ise temsilcilikleri bulunmaktadır. 2003 yılında Ziraat Bankası'nın 140. yıldönümü anısına PTT tarafından "Ziraat Bank" logolu posta pulu yayınlanmıştır.
Trent Reznor
Trent Reznor, Nine Inch Nails isimli tek kişilik müzik girişiminin yaratıcısıdır. 5 yaşında piyano çalmaya başladı. 1983'te liseden mezun oldu ve Allegheny College'de bilgisayar mühendisliği okumaya başladı. Fakat bölümünü 2. senesinde bırakarak müzik kariyerine başlama kararı aldı. Innocent, Exotic Birds gibi elektronik müzik öğeleri içeren çalışmalarda yer aldıktan sonra Nine Inch Nails projesini başlattı, Nothing Records'u kurdu. Keşfettiği Marilyn Manson uzun süre bu şirkete bağlı çalıştı. Şirket 2004 yılında faaliyetlerine son verdi.
"Hurt" isimli şarkısı Johnny Cash tarafından yorumlanmış ve Nike reklamlarında duyulan sözler ve ezgi bu yapıta aittir. Soundtrack albümlerde de oldukça aktif rol almıştır. The Crow'un film müzikleri albümünde aslen bir Joy Division şarkısı olan Dead Souls adlı parçayı, Natural Born Killers'da da "A Warm Place", "Burn" ve "Something I Can Never Have"'i icra etmiştir.
Trent Reznor tüm canlı performanslarda Dean marka gitarları kullanmaktadır. The Machinist filminde Christian Bale'in canlandırdığı Trevor Reznik karakterinin ismi Trent Reznor'dan türetilmiştir.
Justin (isim)
→Diğer kullanımlar için Justin sayfasına bakınız.
Justin, günümüz Avrupası ve Amerika Birleşik Devletleri'nde sıklıkla kullanılan bir erkek adıdır. Latince Justinus (Iustinius) isminden türemiştir. Justinus ismi ise "adil" anlamına gelen Latince kelime "Justus"tan kaynaklanmaktadır.
Mahayana
Mahāyāna, (Sanskrit महायान "mahāyāna", kelime olarak ‘Büyük Taşıt’ (“Maha” “büyük”, “yana” ise “taşıt”) anlamına gelir; Çince: 大乘, "Dàchéng"; Japonca: 大乗, "Daijō"; Vietnamca: "Đại Thừa"; Korece: 대승, "Dae-seung"; Thai: มหายาน, "Maha Yan" ) Budizm’in üç ana kolundan biridir. Kaynağı Hint yarımadasıdır. Budizm’i Hinayana ve Mahayana olarak sınıflandırır. Vajrayana ise Mahayana Budizm’inin bir uzantısıdır. MS 1. yüzyılda Orta Asya ve Çin’e geçmiş, buradan da Doğu Asya’ya yayılmıştır. Günümüze halen uygulanmakta olduğu yerler Hindistan, Çin, Tibet, Japonya, Kore, Vietnam ve Tayvan’dır.
Mahayana’nın ayrı bir okul olarak ortaya çıkışı MÖ 1. yüzyılda Kuşan İmparatorluğu (günümüzde Pakistan içinde bir bölge) sınırları içinde gerçekleşmiştir. Burada bir hayli geliştirildikten sonra yaklaşık MS 2. yüzyıl civarında Çin’de yayılmaya başlamıştır. Mahayana Budizminin kökeni kesin olarak bilinemese de, kimi araştırmacılar tarafından "Ekavyavaharika", "Lokottaravadin" ve "Sautranika" gibi eski okullarla arasında benzerlikler kurulmaktadır. Ancak 2. yüzyılda Nagarjuna tarafından kurulan Madhyamika okulu ilk Mahayana Budist okul olarak kabul edilir.
Mahayana yolunu benimseyenler, Budizm’in daha ortodoks kolu olan Theravada’yı ("eskilerin yolu)" biraz da küçümseyici bir ifadeyle Hinayana (küçük taşıt) olarak adlandırır. Günümüzde Sri Lanka, Myanmar, Tayland, Laos ve Kamboçya’da yaygın olan Theravada Budizmi ile Mahayana arasındaki temel ayrım Buda’nın doğası ve Budizm’de izlenmesi gereken ideal konularında ortaya çıkar. Theravada’da Buda’nın yolunu izleyip nirvanaya ulaşan kişiye arhat adı verilir. Mahayanacılar ise arhat idealini dar ve bencil bir amaç sayarlar ve karşılık olarak bodhisattva idealini savunurlar. Bodhisattva aydınlanmaya erişmiş, ancak Buda olmayı erteleyerek dünya üzerindeki tüm duyarlı canlılar Budalığa erişmedikçe doğum ölüm döngüsünden (samsara) ayrılmayı reddeden, yardıma ihtiyacı olanın yardımına koşan kişidir. Dolayısıyla bodhissatva’nın en önemli erdemi "şefkat" (karuna), Theravada’nın bilgelik erdeminden daha üstün sayılır.
Hinayana sözcük olarak “ küçük araba” ya da “ küçük yol” anlamına gelmektedir. Hina, yani “küçük” kelimesi, ruhu harekete geçirmeyi ifade etmektedir. Dört Yüce Gerçekten birincisi olan, acıların kavranması, edinilmiş davranışlarla acılardan kurtuluşu hedefler. Her kim bu söz konusu ruhsal enginliğe ulaşırsa (feragat olarak da adlandırılır) Mahayana’dan Hinayana’ya geçer. Bu arzular insan denilen canlı için bir nevi ufak güdülemedir. Her kim acılardan kurtulmak isterse, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeli ki büyük ruh enginliğine ulaşsın ve Mahayana’ya geçebilsin. Mahayana Budizm’inde acılardan kurtulma isteği her bir kişi için, daha doğrusu bütün canlılar için geçerlidir. Bir kişinin huzuru bütün insanlığın huzuru anlamına gelmektedir.
Yunan ve Roma kültüründe ortaya çıkmış Yeni Platonculuk (Neoplatonizm) ve Mahayana Budizm’inin Hıristiyanlık üzerinde önemli etkileri vardır. Bu birçok kültürü ve dini birbirine bağlayan bir köprü görevi görür. Örneğin bugün birçok İslam ülkeleri vaktiyle Yunan ve Budizm kültüründen etkilenmiştir; ancak Mahayana Budizm’inde bu konuda güvenli olarak yeterli bilginin mevcut olmadığını göstermektedir.
Yeni Platonculuk (insanların ruhlarını kapladığı görülen derin dinsel ilgi) Yunan akılcılığının içinde felsefi olarak ele alınır.
Büyük araba ya da büyük yol anlamına gelir ve amacı Samsar’dan bütün dünyevi zevklerden kurtulmaktır. Dharma çarkının ikinci evresinin öğretileri Buda aracılığıyla, Nagarjuna (Budist düşünür) ve Asanga (Budist topluluğu) tarafından ortaya konulmuştur. Bu bilgilere Buda’nın ölümünden yaklaşık 500 yıl sonra ulaşılmıştır. Mahayana Budizm’inin iki yolu vardır: Esas yol olan Nagarjuna ve geniş yol denilen Asanga. Birincisi yani Nagarjuna boşluk (Shunyata)
Asanga ise kendi yararından çok başkalarının yararını düşünen (özgeci) Bodhisattva davranışları üzerinde durmaktadır. Mahayana yandaşları, bu öğretilerin saklı kaldığı için yayılma imkânı bulamadığını belirtiyorlar. Nagarjuna Nagas’ın tantrik güçleri aracılığıyla boşluğa giden öğretileri oluşturur. Asanga ise inziva hayatından 12 yıl sonra ortaya çıkmış ve acıları etkilemiştir. Bunun sonucunda Buda Maitraya’nın öğretilerini elde etmiştir.
Bu düşünceye göre Buda ölmeden önce öğrencilerine yüksek düzeyde bir eğitim vermiştir ve geri kalan öğretileri Dharma çarkının ikinci evresini oluşturmaktadır. Bu evre daha sonralarda Mahayana geleneğinden (Küçük yol) etkilenmiş olan Dharma çarkının ilk evre öğretileri, aynı zamanda Mahayana’nın da bölümlerindendir ve bireysel kurtuluşa hizmet etmektedir. Mahayana yandaşları tarafından uygulanmaktadır. Çarkın üçüncü evresinin öğretileri (evrelerden oluştuğu için çark olarak nitelendirilir). Vajrayana Budizm’ine aittir. Elmas araba -Elmas Yol anlamına gelmektedir ve Buda Doğası, Utara-Tantra- Shastra metinlerinde yer almaktadır.
Başkalarına yardımı esas alan Mahayana öğretisinin bir sonucu, öğrenci öğretmen uyumudur. Örneğin, Buda Amida’ya aşırı güvenmek, buna örnek olarak gösterilebilir. Buda Amida içimizdeki öğretmen anlamına gelir. Kişinin kendi acılarıdır. İyi bir Bodhisattva olan öğretmen, Prajnaparamita’yı (Sutra) anlayıp öğrenendir. Ancak bilinmesi gereken en önemli şey; Mahayana okulunda öğretmenin kendi yolundan, bağımlılık yaratmadan öğrenciyi a |
ydınlığa ulaştırmasıdır. Aydınlığa giden yola, kişinin gücü ve motivasyonuyla çıkılır. Mahayana öğretmenleri, Bodhisattva’ları harekete geçirir ve on kuralı oluştururlar. Öğrencilere, Buda’nın öğretilerini öğreterek ve bunları uygulamaya sokarak yardım ederler ve onları aydınlığa ulaştırırlar. Bu nedenle Mahayana okulundaki öğretmenler “Buda” gibi kabul görürler. Öğrencinin bu duruma muktedir olması ve gerçekten bir motivasyonla kendini geliştirmesi gerekmektedir.
Hint Budist üstat Arjadeva’ya göre bir öğrenci şu özellikleri barındırmalıdır: tarafsız, zeki, istekli ve öğretmeye hevesli. Ayrıca hem iyi bir dinleyici hem de iyi bir öğretici özelliklerine sahip olabilmelidir. Öğrenci, bir mezhep yandaşı olmamalıdır (örneğin geleneğe ya da bir dine bağlı taraf tutmaması gerekir). İyi ve kötüye giden yolun ayrımını yapabilecek beceriye sahip olması gerekmektedir. Son olarak, öğrenci hakiki, özgeci bir motivasyonu barındıran kişi olmalıdır.
Yine üstat olan Asanga’ya göre, geleceğin Budası Maitreya’nın açıklamasına bakılırsa, bir öğretmen şu özelliklere sahip olmalıdır: Bir Mahayana öğreticisi olarak kendine güvenmeli, disiplinli olmalı ve öğretilerin sonucunda etkileyici bir sükûnete kavuşmuş olmalıdır. Öğrencilerden üstün olan, azimli, insanlara huzur veren, yazılı kaynakları iyi bilen, işine şevkle bağlı özelliklere sahip olmalıdır. Çıkarsız hizmet verebilmelidir. Bir öğretmen, boşluğu ifade eden Shunyata gibi gerçekliğin etkileyici bilgisine sahiptir ve öğrencilere bunları öğretebilme yeteneğine sahiptir. Öğrencilerin üzerlerinden korkaklık duygusunu atmalarını sağlar, onları yormadan, her birine devamlı cesaret verir.
Buda öğretisinin ilk evresi, dört yüce gerçekle özetlenebilir. Dört Yüce Gerçekten, ilki yaşamın bütünüyle acı çekmek olduğu üzerinde durur. Amaç; açgözlülük, kin, cahillik gibi ruha acı veren kirlerden (Kleshas) arınarak acılardan kurtulup, özgürlüğe kavuşmaktır. Bu acılar, insan psikolojisinin temelini oluşturur. Kişi, ruhun bu zehirlerinden arınmayla ikinci gerçek olan acıların nedenlerini sorgulamaya geçer ve dördüncü gerçek olan sekiz aşamalı yolu pratik bir şekilde hayata geçirmesiyle Nirvana’ya ulaşır. Acılardan kesin kurtuluş olan Nirvana’ya ulaşmak ancak üçüncü gerçeklik aşamasında, Buda’nın onayıyla mümkündür. Budizm’e göre acılardan kurtulmuş, Nirvana’ya ulaşmış kişi artık iç huzura ermiş demektir. Gelişimin bu evresini tamamlamış, Nirvana’ya ulaşmış kişilere “Arhat” adı verilir. Ancak, Mahayana Budizm’ine göre bu kurtuluş ya da aydınlanma ile (Arhat ideali) kişi Buda unvanı alır. Bu bilgelik, Buda olmayı ve dünya üzerindeki bütün canlılara yardım edebilmeyi sağlar. Mahayana’ya göre bir Buda, kişinin geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki bütün Karmalarını bilir ve böylelikle bir Arhat olarak bencillikten uzaklaşıp başkalarına daha iyi yardımlarda bulunabilir. Öğrencilerin (Shravakas), Prateyabuddhas’ların (hiçbir öğreti yardımı almadan, kendi kendine aydınlığa ulaşmış kişilerin aydınlığa erişmesi ile Buda aydınlığı birbirinden farklıdır. Bu nedenle Buda’nın aydınlanması Mahayana Budizm’inde “Tam Aydınlık” olarak adlandırılır. Bu üç tür aydınlanmaya ulaşmak için bazı yollar vardır. Tam Aydınlığa giden yol Mahayana’da yer almaktadır ve Shravakas’ların izlemesi gereken sekiz aşamalı yolu içermektedir. Mahayana Budizm’ini takip eden bir kişi Bodhisattva’nın ilk seviyesini aştığı zaman Nirvana’ya ulaşabilir.
Mahayana metinleri muhtemelen MÖ 1. yüzyılda yazılmaya başlandı. Prajna-Paramita sutralarında olduğu gibi kimi sutralar, Buda’nın saklı kalmış vaazları olarak tanıtılır. Kimilerinin ise diğer sutralarla birlikte kulaktan kulağa aktarıldığı, sonradan yazıya geçirildiği iddia edilmektedir. Kimi kaynaklar ise bu sutraların Buda döneminden sonra saklandığını, ancak daha sonraları mitolojik yollarla tekrar ortaya çıktığını savunur. Sutralara ek olarak yorumlardan oluşan çeşitli Mahayana metinleri de bulunmaktadır.
Tarihsel olarak en eski olduğu ispatlanan Mahayana metinleri, Prajna-Paramita Sutraları, Avatamsaka Sutra, Lotus Sutra, Vimalakīrti Sutra, ve Nirvana Sutra’dır.
Mahayana Budistler kimi zaman Shakyamuni Buddha'nın öğretilerini üç genel kategoriye ayırır; buna "dharma çarkının evreleri" adı verilir: Hinayana, Prajna Paramita, ve Tathagatagarbha öğretileri.
Budizm Çin ve Tibet’e yayıldıktan sonra Mahayana metinleri buralarda çevrilmiş ve Platform Sutra ve Sutra of Perfect Enlightenment gibi yeni metinler de eklenmiştir. Chan ustası Linji’ye ait Linji Lu’da daha sonradan eklenenler arasındadır. Budizmin Doğu Asya’da gelişimine paralel olarak Kore ve Japonya’da değişik metinler Mahayana metinlerine dahil edilmiştir. Örneğin, Kore’de Jinul yazmaları, Japonya’da Dogen'nin Shobogenzo’su gibi.
Farklı Mahayana okullarında okutulan, Sanskritçe’den çevrilmiş eserler (Mahayana Sutra’ları), Pali- Kanon’dan (Budizm Kitabı) daha önemli ve ileri seviyede olan eserlerdir. Tripataka’nın (Budizm Kitabı) yanı sıra söz konusu bu kitaplar, Mahayana Sutra’larını içermektedir. Bu kitapta Shakyamuni Buda‘nın öğretileri Mahayana Budistleri tarafından bir araya getirilmiştir. Daha sonralarda Theravada Budistleri, bunları toplamış, bu nedenle öğretilerin temelleri sadece Pali-Kanon’larda yer almış ve bu kitabı kutsal kabul etmişlerdir. Theravadalılar’ın Mahayana kitaplarını neden reddettikleri ayrıntılı olarak Shantideva (Güney Hindistan Kralının oğlu) tarafından yazılan Bodhicharyavatara eserinin 9. bölümünde tartışılmaktadır. Bu reddediş ve ilgili diğer konular, Buda‘nın ölümünden yaklaşık 500 yıl sonra ortaya çıkan Pali metinlerinde de yer almaktadır. Bu yüzden, Mahayana yandaşları Pali metinlerini de kabul etmemişlerdir.
Amitabha Budizm’i, duyular üstü Buda Amitabha’nın öğretilerini içeren, Mahayana okullarının yöneldiği Budist görüşüdür. 1.–2. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış, 5. yüzyılda Çin’e kadar ulaşmış ve Çin okullarınca benimsenmiştir.
Amitabha Budizm’i genelde Amidizm olarak nitelendirilir. Japoncada Amida, Sanskritçede ise Amitabha kelimeleriyle karşılık bulmaktadır. Amidizm, ruhani özelliklere sahip, Buda Amitabha’nın önderi olduğu bağımsız bir Budizm akımıdır. Bu Budizm’in temelini Amitabha’ya duyulan güven ve “Arık ülke” de yeniden doğumun beklentisi oluşturmaktadır. Arık ülke, Buda ve Bodhissattvalar’ın yaşadığı düşünülen, acılardan, kötülüklerden arınmış temiz, saf ülke anlamına gelmektedir. Günümüz insanlarının Nirvana’ya ulaşması mümkün olmadığı için onlara yardım edecek tek kişi Amitabha’dır. Çünkü Amitabha diğer varlıkları aydınlığa ulaştırmak için Bodhisattva’lık yemini etmiştir, diğer insanların tekrar doğumunu sağlamadıkça aydınlığa ulaşmamaya ant içmiştir. Bu nedenle her kim ona güvenir, onun adını içtenlikle anarsa, huzur dolu, cennet misali bir dünya olan Arık ülkede tekrar doğacaktır ve Nirvana’ya ulaşabilecektir.
Bugün Çin, Kore, Japonya, Tayvan, Vietnam, Singapur gibi Uzak Doğu ülkelerinde Amitabha’ya saygı duyulur ve onun Budist öğretisi geniş bir alana yayılmıştır. Meditasyon okullarında ise çok öneme sahip değildir ve sadece alt tabaka işçi sınıfı arasında yayılma gösterebilmiştir.
Çoğu Mahayana Okulu et yemeyi yasaklamıştır. Lankavatara Sutra’sının 8. bölümünde, Bodhisattva’ların neden et yemedikleri ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır. Mahayana inancına göre, et yemek korkuya neden olduğundan etten uzak durulmuştur. Et yenilmemesinin diğer bir nedeni de acılardan kurtulmaktır. Özellikle Tibet Budizm’indeki Mahayana okullarında ise sadece iklimsel duruma bağlı olarak et yenmektedir.
Kafkas Dil Grupları ve Halkları listesi
Kafkas dil grupları ve halkları listesi:
Tarihçiler tarafından "Diller ülkesi" olarak tanımlanan Kafkasya'da bugün hâlâ onlarca farklı dil ve bu dillere ait yüzlerce farklı lehçe konuşulmaktadır. Tarihin uzun dönemlerinde çok farklı uygarlıkların kesişim noktası olması, birçok etnik grubun yurt edindiği ve birbiriyle kaynaştığı bir yer olmasının yanında dağ yaşamının getirdiği konservatif yapı, bu bölge için ortaya çok ilginç bir dil haritası çıkmasını sağlamıştır.
Bölgede konuşulan diller üç ana dil ailesi içinde yer alır:
Dodurga, Tokat
Dodurga, Tokat ilinin merkez ilçesine bağlı bir köydür.
Dodurga, Oğuzlar'ın Üçoklar ve Bozoklar olarak ikiye ayrılan 24 boyundan Bozoklara mensuptur. Dodurga ismi eski Türkçeden geliyor. Bugünkü moğolcada ve eski bazı kaynaklarda 'tıdırga, tuturga, toturga' ve dodriaga dan geldiğine dair bilgiler mevcut. Anlamı "yurt kuran, yer tutan" olarak geçer. Tabi buraraki bilgileri çeşitlendirmek mümkün, doğruluk derecesi en yüksek olanlar bunlar.Sembolü de doğan kuşu, bazı kabullere göre kartal kuşudur.( Bazı kaynaklarda kartal başka bir obanın sembolüdür.) Ayrıca işaret olarak eskiden kullanılan (uygur alfabesi) semboller de vardır
Tokat merkezine 40 km uzaklıktadır.
Köyün iklimi, Karadeniz iklimi etki alanı içerisindedir.
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi yoktur ancak PTT acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
MÖ 83
Rüştü Demirci
Rüştü Demirci (d. 6 Temmuz 1929 Sarayköy, Denizli-ö. 5 Ocak 1991 İstanbul), Türk müzisyen.
1980'lerde birçok taverna sanatçısının söylediği "Adımız çıktı ayyaş" ve "Dalgalandım da Duruldum" şarkılarının sahibidir. "Dalgalandım da Duruldum" şarkısını Bursa'nın Çekirge semtinde vermiş olduğu konserlere her gün gelen ve sanatçıya hiç yüz vermeyen güzel bir kadına yazmıştır. Hayri Şahin, Müslüm Gürses ve Erkin Koray sanatçının birçok bestesini okumuştur. Bu besteler Marşandiz adlı stüdyoda plak olarak kaydedilmiştir. 1990 yılının yılbaşı akşamında solunum yetmezliği nedeniyle kaldırıldığı Taksim İlk Yardım Hastanesi'nde 5 Ocak 1991'de sabaha karşı vefat etti ve Zeytinburnu'nun Merkezefendi mahallesindeki Kozlu Mezarlığına defnedildi.
MÖ 100
Erciyes
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Böl |
ümü
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi (BÖTE) Bölümü, Eğitim fakültelerinin 1998 yılında yeniden yapılanması sonucunda birçok eğitim fakültesinde bu bölümler oluşturulmuştur. Bölüme sadece Türkiye'deki üniversitelerde rastlanmaktadır. Lisans mezunları Bilgisayar Öğretmeni ve Öğretim Teknoloğu ünvanını taşımaya hak kazanır. Lisans programındaki bilgisayar eğitimi ile mezunlar bu iki meslek dışında Yazılım Tasarımcısı ve Yazılım Geliştirimi olarak da istihdam edilmektedir. Lisans programının iki ana amacı bulunmaktadır: Birinci amaç ilk ve orta öğretimde görev alacak olan, temel mesleki bilgi ve becerileri kazanmış bilgisayar öğretmenleri yetiştirmektir. İkinci ana amaç ise, öğrenci kitlesinin pedagojik düzeyine ve müfredata uygun öğretim materyali ve eğitim yazılımı tasarlama, geliştirme, uygulama ve değerlendirme alanlarında donanımlı BDÖ (Bilgisayar Destekli Öğretim) uzmanları yetiştirmektir. 1998 öncesi için daha fazla bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
http://myozden.blogspot.com.tr/2014/04/bilgisayar-ve-ogretim-teknolojileri.html
Kayıp Sembol
Kayıp Sembol (İngilizce: The Lost Symbol), Amerikan yazar Dan Brown'un 2009'da çıkan kitabıdır. "Da Vinci Şifresi" kitabından sonra Washington D.C.'de geçen bir gerilim romanıdır.
Satışı Türkiye'de 8 Aralık 2009 tarihinde başlamıştır ve Brown kitabına Harvard Üniversitesi profesörü sembol bilimci Robert Langdon karakterini de katmıştır.
Bilgisayar Öğretmenliği
Bilgisayar Öğretmenliği, ilk ve orta eğitim kurumlarında görev yapan ve öğrencilere bilgisayar kullanmayı öğreten profesyonel eğitimcilerin meslek adıdır. Bilgisayar öğretmeni olabilmek için, üniversitelerin Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü lisans programlarından mezun olmak gerekir.
BÖTE nedir ne değildir?
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği, Eğitim fakültelerinin 1998 yılında yeniden yapılanması sonucunda birçok eğitim fakültesinde oluşturulmuştur bir bölümdür. Lisans mezunları meslek liseleri ve teknik liseler , ilköğretim ve ortaöğretim okullarında Bilgisayar Öğretmeni olmaya ve Öğretim Teknoloğu ünvanını taşımaya hak kazanır. Tüm eğitim ve öğretim süreçlerinde materyal tasarlayacak ve geliştirecek beceri ve birikime sahip olurlar. Ders programı hem bilgisayar hem de eğitim alanından dersleri kapsamaktadır. Bazı Üniversiteler’deki BÖTE bölümleri çok daha özel alan dersleri barındırabilmektedir. O nedenle çok net ve açık bir biçimde disiplinlerarası bir eğitim ve öğretim içeriğine sahiptir diyebiliriz. BÖTE bölümü, farklı disiplinlerde proje geliştirmiş, çalışmalar yapmış öğrenciler mezun eder. O nedenle zengin bir iş imkanı sunar. Tabii bu zengin alternatif seçenekleri yeni mezunların karar verme sürecini geciktirmektedir. Birçok mezun’da da kimlik bunalımı yaratmakta kimi zamanda geç kariyer planları hazırlanmasına sebep olmaktadır.
Bir BÖTE mezununu bekleyen en büyük sıkıntı yukarıda bahsettiğim “kimlik bunalımı” yani kariyer planı hazırlamaktır. Çünkü normal şartlarda BÖTE öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulmuş bir bölümdür. Ama barındırdığı dersler ve eğitim hayatınız boyunca edindiğiniz deneyimler sizi farklı çalışma alanlarında da rol sahibi edebilir. Bu nedenle bu bölümü okuyacak öğrencilerin mutlu olabilmesi için muıhakkak eğitim yılları esnasında kendi arzuları ve istekleri doğrultusunda bir kariyer planı çıkarmaları gerekmektedir.
BÖTE okumaya karar veren bir öğrenci hangi üniversitede okuyacak sorusunun yanıtı ise çok daha çetrefilli ve karmaşık bir hal almaktadır. Aslında bakılacak olursa zorunlu derslerin tümü YÖK tarafından belirlenmiş ve üniversiteler tarafından da uygulanmaktadır. Ama bazı üniversitelerin öğrencilerine sağladığı seçmeli dersler öğrencinin kariyer planında çok büyük değişiklikler yaratabilmektedir. Bazı üniversitelerde seçmeli dersler eğitim ağırlıklı olurken bazı üniversitelerde de yazılım ağırlıklı olabilmektedir. Bu nedenle aday BÖTE tercih edecekse muhakkak okumak istediği üniversitelerin ders programlarına bir göz atmalı ve seçmeli derslerini de incelemelidir.
Ayrıca, BÖTE öğrencileri yeni sağlanan denklik programlarıyla ERASMUS öğrenci değişim programlarından da faydalanabilmektedir. O nedenle okuyacağınız üniversitenin bu tip programlara sahip olması da kariyeriniz için önem taşımaktadır.
Bazı üniversitelerde BÖTE ingilizce olarak okutulmaktadır. Bu durum KPSS gibi yerel sınavlarda terim ve içerik açısından sorun çıkartsa da akademik kariyer yapmak isteyen adaylar için önemli bir avantaj yaratmaktadır.
Üniversiteler artık Bologna süreciyle beraber ders içerikleri ve planlarını da yayınlamaya başladılar. O nedenle okumaya karar verdiğiniz üniversitelerin sitelerini ziyaret ederek özellikle teknik ders içeriklerini inceleyiniz. Çünkü bazı bölümlerde verilen teknik ders içerikleri yetersiz ve kapsamı azdır. Bu noktada meslek lisesi okuyanlarının büyük bir avantajı olacak çünkü okurken gördükleri dersleri baz olarak üniversitede alacakları dersleri kıyaslayabilirler. Böylece daha iyi bir fayda-zarar analizi yapabilirler. Diğer liselerde okuyan BÖTE adaylarının ise muhakkak bir araştırma yapması hatta birilerine danışmaları faydalı olacaktır.
Rome: Total War
Rome: Total War ya da kısaca RTW, MÖ 270 ve MS 14 yılları arasında Roma Cumhuriyeti ve erken Roma İmparatorluğu döneminde geçen bir strateji oyunudur. Creative Assembly tarafından geliştirilmiş ve Activision tarafından 22 Eylül 2004’te piyasaya sürülmüştür.
Binlerce askerden oluşan antik ordularla muazzam savaşların cereyan edebildiği oyunda yeni bir 3 boyutlu grafik motoru kullanılmıştır. Bu yeni grafik motoru sayesinde savaş meydanında 30.000 kişilik ordular bulunabilmektedir. Orduların strateji ekranında birbirlerine kılıç çektikleri bölgenin, strateji haritasındaki coğrafi koşullarının aynısıyla savaş meydanına aktarılması oyunun göze çarpan özelliklerindendir. Örneğin genel haritada Konstantinopolis’te karşılaşan ordular, savaş ekranında da kurgusal bir arazide değil, Konstantinopolis'in oyuna birebir aktarılmış halinde savaşmaktadırlar. Oyun ayrıca Hannibal Barca, Vercingetorix, Jül Sezar gibi tarihe mal olmuş kişiliklerin yerine geçme, üç Romalı aile "Julii", "Brutii", "Scipii" ile dünya hakimiyeti için mücadele etme; Yunan şehir devletleri, Kartaca, Britanya, Selevkoslar ve Mısırlılar ile tarihi baştan yazma şansını oyunculara sunmaktadır. (Bu ülkeler ile oynayabilmek için oyunda ilerleyip Roma ailelerinden biriyle biraz önce anılan ülkeleri işgal etmeniz gerekmektedir.)
Şehir savaşlarına ve kale kuşatmalarına eklenen birkaç yeni özellikle beraber oynayış, oyunun önceki serileri olan ve ile benzerlikler göstermektedir.
Piyasa sürülmeden önce onlarca övgü alan oyunun grafik ve simulasyonları oyunun piyasaya sürülmesi ile beraber History Channel ve BBC'deki programlarda tarihi savaşların yeniden canlandırılmasında kullanılmıştır. Oyun motorunun gelişmişliği sayesinde tarihî savaşlar, bu programlarda su götürmez bir mükemmellikte yeniden canlandırılabilmiştir.
27 Ekim 2005 tarihinde oyun için Barbarian Invasion "(Barbar İstilası)" adıyla yeni bir genişleme paketi piyasaya sürülmüştür. Söz konusu ek paket MS 363 ve MS 476 yılları arasında geçmektedir.
Dünyaya hakim olma felsefesi etrafında geçen oyunda oyuncuların güçlü ordular kurarak en yakın şehirleri en hızlı şekilde şekilde işgal etmeleri gerekmektedir. Bunu yapabilmek içinse teknolojide ileri gidebilmeli, en gelişmiş şehirleri kurarak en modern askerleri üretebilmeli, büyük limanlar, tarım alanları, ticaret yerleri ve geniş ticaret yolları kurarak ya da maden işleyerek gelirin arttırılması gerekmektedir. Bunun yanında da eğlence binaları inşa ederek ve vergi sistemini adaletli bir şekilde ayarlayarak halkın gönlü hoş tutulmalı. Hatta savaş gemileri ile düşman ülke limanları abluka altına alınarak, onların ticaretlerine dolayısıyla da gelirlerine darbe vurulmalı. Oyunu bitirebilmek için belli sayıda şehri ele geçirmek ya da Senato’ya ve dolayısıyla cumhuriyete son verip Roma'da imparatorluğun ilan edilmesi gerekmektedir.
Oyunda üç Romalı hane bulunmaktadır. Bunlar "Julii Hanesi", "Brutii Hanesi" ve "Scipii Hanesi"'dir. Bunlara ek olarak bir de S.P.Q.R. yani Senato bulunmaktadır. Bu üç hane ve S.P.Q.R. birbirleri ile müttefik olarak oyuna başlamaktadır. Aralarında savaşamayan bu gruplar isterse birbirine yardım edebilir, isterlerse rüşvet ile diğer grup ordu ve generallerini kendi saflarına çekebilirler. S.P.Q.R. bu üç haneye de farklı görevler vermektedir. Bu görevler isteğe bağlı olarak yapılabilir ya da yapılmayabilirler. Yapıldıkları takdirde S.P.Q.R. tarafından hane ödüllendirilir ve S.P.Q.R.'daki nüfuzları artar. Yapılmadığı takdirde de S.P.Q.R. tavır alır, gerekirse de maddi ceza verir.
Ek olarak S.P.Q.R.'un gözleri özellikle popüler olan hanenin her daim üzerindedir. Fetihler artıkça hanenin popülerliği de paralel olarak artar. Ve bir hane lideri S.P.Q.R.'dan daha fazla güçlendiğini takdirde S.P.Q.R. o haneyi kendisine tehdit olarak görür. Bu aşamadan sonra S.P.Q.R. o hane liderine intihar etmesini emreder. Eğer lider görevi yerine getirir ve intihar ederse yerine varisi geçer, kabul edilmediği takdirde Roma için iç savaş kaçınılmazdır. Ve bir hane yeterli popülerliği elde ederse diğer Roma hanelerine saldırabilir. Bu popülerliği elde etmek içinse 35 bölgenin işgal edilmesi gerekmektedir. Ayrıca halk popülaritesi tam seviye olduğunda da saldırı yapılabilir.
Oyuna başlarken Roma ordusu diğer ülke ordularına göre, daha iyi eğitilmiş ve daha iyi teçhizatlandırılmış askerleri ile üstün bir konumdadır. Nispeten biraz daha zayıf olan Roma süvarileri ordunun aksayan tek yanı olarak kabul edilebilir. Oyuna Gaius Marius reformları da eklenmiştir. MÖ 220 ile MÖ 180 yılları arasında gerçekleşen reform ile Roma ordusu geleneksel hastati, principes, triarii yapılanması yerine, meşhur lejyoner yapılanmasına geçmiştir ve daha iyi atlı birlikler yetiştirebilmektedir. Ordunun teçhizatları ise paralel olarak gelişmiştir.
Oyundaki üç Romalı hane Jül Sezar, Marcus Junius Brutus ve Afrikalı Scipi |
o'dan esinlenilerek Julii, Brutii, Scipii olarak adlandırılmıştır. Gerçekte Scipii ve Brutii haneleri yoktu. Marcus Junius Brutus "Junii", Afrikalı Scipio ise "Cornelli" hanesine mensuptular.
Oyundaki üç haneli Roma sistemi de tarihî gerçeklere uymamaktadır. Roma Cumhuriyeti S.P.Q.R. tarafından yönetilirdi. Aileler sadece küçük bölgeleri idare edebilir, işgal edilen bölgelere ise S.P.Q.R. tarafından yeni bir yönetici atanır, işgal edilen şehir ve topraklar işgal eden generale ve aileye bırakılmazdı. Zaten generaller dahi S.P.Q.R. ve yöneticiler tarafından atanır, oyundakinin aksine generaller şehir yönetiminde söz sahibi olamazlardı.
Oyundaki birkaç askerî birlikte tarihi gerçekleri yansıtmamaktadır. Şehir Kohortları adlı birlik oyunda Roma'nın en nüfuzlu askerleri olarak gösterilir fakat bu birlikler gerçekte yangın kalelerinde ve gece gözlemlerinde kullanılmıştır.
Oyunda barbarlar bazı özel avantajlara ve dezavantajlara sahiptirler. Örneğin barbarlar taştan kaleler, ticaret gelirini arttıran ve stratejik yararlar sağlayan otobanları yapamazlar. Daha önemlisi barbarların teknoloji ağaçları üç şehir seviyesi ile sınırlanmıştır. Diğer ülkeler ise şehirlerini 5. seviyeye kadar geliştirebilmektedirler. Bununla birlikte barbarlarda nüfus artışı daha hızlı olmakta, şehirler daha çabuk seviye atlayabilmekte ve böylelikle yetkin askerleri hızlıca yetiştirebilmektedirler. Barbar orduları doğal olarak organize olmamış ordulardır fakat barbar savaşçıları son derece iyi savaşabilen askerlerdir.
Bugünkü Fransa ve Kuzey İtalya'da yer alan Galyalılar geniş topraklara sahip olarak oyuna başlamaktadırlar. Bu ise ticaret alanının genişlemesine ve tarımdan gelecek gelirlerin artmasını sağlamaktadır. Orduları ise piyadeler, okçular ve kısıtlı süvari birliğinden oluşmaktadır. Ordunun ön saflarında "Warband" adındaki birlik bulunur. İleride çıkardıkları "Chosen Swordman" ve "Forester Archer" ile son derece güçlü ordular kurabilirler. Roma senatosunun ilk hedeflerinden biridir. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilirse kilit açılır ve oyuncu bu ülkeyle de oynayabilme imkanı kazanır.
Bugünkü Britanya ve Belçika'da yer alan Britanyalılar geniş topraklara sahip olarak oyuna başlamaktadırlar. Hem Britanya hem de Avrupa topraklarında kurulduğundan dolayı güçlü bir donanmaları vardır ve bu da deniz ticareti gelirlerini artırmaktadır. Orduları ise piyadeler ve warbandlerden oluşmaktadır. Bu birimlerin giderlerinin az olması nedeniyle ordu da kalabalık olur. Ayrıca atlı savaş arabaları da üretilebilir. "Druids" ve "Head Hunters" birimleri ile düşmanlarının başına oldukça bela olabilmektedirler. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilirse kilit açılır ve oyuncu bu ülkeyle de oynayabilme imkanı kazanır.
Bugünkü Almanya ve Hollanda'da yer alan Cermenler verimsiz topraklarda oyuna başlamaktadırlar. Topraklarının verimsiz olması ve ticaret gelirlerinin olmaması mecburi olarak fetih yapılmasını gerektirir. Yunanistan, Makedonya ve Traklar'dan sonra falanks uygulayan tek ülke olan ve zırh delici baltalı berserkerlere sahip olan Cermenler etraflarındaki ülkelerden çok kolay toprak alırken savunma konusunda bu kadar iyi değillerdir. Barbarlardaki en güçlü piyade ordusuna sahiplerdir ve İskitlerle beraber ordusunda kadın savaşçı birim olan iki topluluktan biridir. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilirse kilit açılır ve oyuncu bu ülkeyle de oynayabilme imkanı kazanır.
Bugünkü İspanya'da yer alan İspanyollar Galya ve Kartacalılar ile savaş halinde oyuna başlamaktadırlar. Güçlü piyadelerinin yanında son derece iyi mızraklı birliklere sahiplerdir. Ordusu hem barbar hem Kartaca özellikleri taşır. Bu yüzden oyundaki tek yarı barbar devlettir. Özellikle "Bull Warriors" birimleri oyundaki en iyi piyadelerden biridir. Kuşatma silahları bulunan ender barbar ülkelerdendir. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilse dahi oyunda yönetilemez.
Bugünkü Romanya'da yer alan Daçyalılar güçlü komşular ile oyuna başlamaktadırlar. Yunanistan, Makedonya gibi güçlü askerî birliklere sahip ülkelere karşı ayakta durmaya çalışan Daçya ordusu ağır piyadelere ve "Falxmen" denilen ellerinde bir çeşit orak bulunan piyadeye sahiptir. Oyun başında okçu birliğe sahip tek barbar ülkedir. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilse dahi oyunda yönetilemez.
Bugünkü Rusya ve Ukrayna'da yer alan İskitler akıncı atlılara ve ağır süvarilere sahiptir. Oyundaki tek Türk kavmi olan İskit ordusunun büyük bölümü atlı okçulardan oluşur. Oyundaki en iyi atlı birimler İskitlerindir. Özellikle "Head Hunting Maiden" atlıları rakip tanımaz. Kuşatma araçlarına sahiptirler. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilse dahi oyunda yönetilemez.
Bugünkü Yunanistan ve Türkiye'de yer alan Yunanlar çok önemli kolonilere sahip olarak oyuna başlamaktadırlar. Bir deniz devletleri birliği görünümünde olan Yunan Şehirleri güçlü donanmaları sayesinde ticaret ilişkilerini sıkı tutmaktadır. Hoplitler sayesinde ok ve mızraklı birliklere karşı nispeten korunmalı bir durumda bulunan Yunan ordusu atlı birliklere karşı başarılı saldırılar yapabilmektedir. Ayrıca cretean archers adındaki iyi eğitimli kısa mesafe okçularına sahiplerdir. "Armoured Hoplites", hoplitlerden daha dayanıklı birliklerdir ve ordunun belkemiğini oluştururlar. Sparta Hoplitleri ise sıkışmadıkları ya da pusuya düşmedikleri sürece pes etmeden savaşan azimli savaşçılardır. Falanks modundan çıkarıldıktan sonra herhangi bir birliğe kılıçlarını çekerek büyük bir hızla saldırırlar ve birliğin içinde yarık açarlar. Sparta Hoplitleri oyundaki en iyi savunma birliklerinden biridirler. Ancak bu başarıyı atlı birliklerde gösteremezler. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilirse kilit açılır ve oyuncu bu ülkeyle de oynayabilme imkanı kazanır.
Bugünkü Romanya, Bulgaristan ve Türkiye'de yer alan Traklar da tıpkı Yunanlar gibi güçlü donanmaya sahiptir. Yarı çıplak güçlü piyadelere sahiplerdir. Falanks birlikleri de vardır. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilse dahi oyunda yönetilemez.
Bugünkü Yunanistan'da yer alan Makedonlar Büyük İskender'in güçlü ordularına sahiptir. Makedon Falanksları ordunun bel kemiğidir. Uzun mızrakları ve yakından dövüşe dayanıklı zırhları olmasına karşın okçulara karşı dezavantajları vardır. "Royal Pikemen" birimi oyundaki en iyi falanks birimidir. İskitlerle beraber oyundaki en iyi atlı birliklere sahiptirler. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilse dahi oyunda yönetilemez.
Bugünkü Irak ve Kuveyt'in hakimiyetindeki Mezopotamya'da yer alan Selevkoslar verimli topraklardan dolayı tarımda gelişmişlerdir. Ayrıca Akdeniz'e kıyısı olması nedeniyle deniz ticaretinden de gelir elde etmektedirler. Makedonlar ile benzer ordu yapısına sahip olan Selevkos ordusu aynı zamanda Pers kültürünü de içerisinde barındırır. Makedon Falanksları, hoplit, tırpanlı atlı arabalar, fil birlikleri, cataphract ve lejyoneri de içerisinde bulunduran Selevkos ordusu oyundaki en alternatifli birliklere sahip ordudur. Ama genelde bu orduları onları ayakta tutamaz. Oyun içerisinde 100-150 sene içerisinde yıkılmış olurlar. Ayrıca 4 devletle hep savaş halindedir. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilirse kilit açılır ve oyuncu bu ülkeyle de oynayabilme imkanı kazanır.
Pontuslular oyundaki Yunan kültürünü temsil eden son ülkedir. Doğu Karadeniz taraflarında oyuna başlarlar. Fars etkisi görülse de orduları genelde Yunan birimleri ağırlıklıdır. Falanksları, ciritçi süvarileri, zırhlı atlıları ve savaş arabaları mevcuttur. Güçlü birimleri bulunan Pontus'u iyi idare edenler çok kısa zamanda Anadolu'ya hakim olabilirler. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilse dahi oyunda yönetilemez.
Bugünkü Tunus'da yer alan Kartacalılar İspanya, Sicilya ve Sardunya'da da kolonilere sahip olarak oyuna başlamaktadırlar. Ticaret gelirleri oldukça yüksektir. Yetkin piyadeleri, güçlü atlıları ve filleri, nispeten zayıf okçu birlikleri ile çeşitlilik gösteren Kartaca ordusunun en önemli gücü fillerdir. "Sacred Band" piyadeleri, Roma lejyonlarıyla başa çıkabilen oyundaki ender birimlerdendir. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilirse kilit açılır ve oyuncu bu ülkeyle de oynayabilme imkanı kazanır.
Bugünkü Cezayir'de yer alan Numidyalılar küçük bir Batı Afrika krallığıdır. Topraklarının çoğu çöllerle kaplı olduğundan tarım yok denecek kadar azdır. Ciritçi süvarileriyle dikkat çeken bir orduya sahip olan Numidya hafif mızraklı piyadeleri de ordusunda bol miktarda bulundurur. Oyunun ileri zamanlarında deve sürücülerine de sahip olurlar. Düzgün piyadesi bulunmayan bu devletin lejyon birimine sahip olması oyunun ilginçliklerindendir. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilse dahi oyunda yönetilemez.
Bugünkü Mısır'da yer alan Mısırlılar bulundukları iklim gereği hafif zırhlı askerlere sahip olarak oyuna başlamaktadırlar. Yunan ordusu benzeri piyade birliklerine sahip olan Mısır ordusu sıradan okçu birlikleri ve chariotlara sahiptir. Diplomatik anlaşmalara genellikle sadık kalmaz ve ihanet ederler. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilirse kilit açılır ve oyuncu bu ülkeyle de oynayabilme imkanı kazanır.
Partlar, Ahameniş İmpratorluğunu yıkan İskender İmparatorluğu yıkıldıktan sonra İran'a hakim olan Fars kökenli bir krallıktır. Oyuna Irak ve Hazar Denizi taraflarında başlarlar. Ordusu piyade açısından oldukça kısırdır. Fakat atlılar konusunda oyundaki en güçlü devletlerdendir. Ağır zırhlı atlıyı tarihte ilk bulan ve kullanan devlet Partlardır. Katafrakt olarak sadece atları kullanmazlar, develi katafraktlarıda vardır. Zırhlı olmasa da ordularında fil bulundururlar. Atlı okçularıyla vur kaç saldırları için idealdirler. Roma hanelerinden biriyle ülke fethedilerse kilit açılır ve oyuncu bu ülkeyle oynayabilme imkanı kazanır.
Antik Ermeniler bugünkü Azerbaycan, Gürcistan tarafında oyuna başlarlar. Farsi bir topluluk olan Ermenilerin ordusu çeşitli piyadelere, ağır zırhlı katafraktlara, atlı okçulara hatta lejyoner birimine kadar çeşitlilik gösterir. Orta güçte bir orduları vardır. Dikkatli kullanılırlarsa oldukça tehlikelidirler. Pontu |
s'un en büyük düşmanlarıdır. Roma hanelerinden biriyle bu ülke fethedilse dahi oyunda yönetilemez.
Asiler oyunun özel bir parçalarıdırlar ve üç grupta toplanırlar. Bu iç grup Haydut ve Korsanlar, Kaçaklar ve Özgür Köleler, Özgür Krallıklar ve İsyancı Şehirler şeklindedir. Amaçları toprak fethetmek değil, orduların yolları üzerinde pusu kurarak ganimet elde etmektir.
Bu asiler birçok metot kullanarak para çalmanın yollarını ararlar. Yol keser, ticarete ket vurur, ordulara pusu kurar, deniz ticaretini baltalayıp limanların ticaret yapmasını engellerler. Tedbir alınmadığı takdirde büyür ve tehdit oluşturmaya başlar.
Bu asiler genellikle işgal edilen topraklarda varlık gösterirler. Özgür Köleler organize olamamış özgürlük isteyen insanlardan oluşur. Kaçaklar ise daha düzenli ve güçlü ordulara sahip olup tehlike arz ederler. Özellikle bir general etrafında birlik olduklarında şehirlerde isyan çıkarıp işgalci ülkeyi şehirden kovabilirler.
Bu asiler özgürdürler. Fakat bir ülke gibi organize olmuş şekilde değil şehir devleti halinde yaşarlar. Güçlü ordular kurduklarında asi şehirleri işgal etmek oyunculara zor anlar yaşatabilir.
"Rome: Total War" oyunculara tarihî savaşları yaşama ve yeniden senaryo yazma imkanı tanır. Oyuncu genellikle rakibe oranla sayıca az olan ordunun kontrolü eline alır. Oyunda mevcut olan tarihî savaşlar şunlardır:
Barbar Invasion, Avrupa ve Ortadoğu'daki barbar milletleri kontrol altına alma veya yönetme amacını güden bir genişletme paketidir. Ayrıca bu yeni paket oyuna din gibi önemli bir detayı da eklemektedir. Sefer MS 363 ve MS 476 yılları arasında gerçekleşir.
Alexander, oyuncuyu Büyük İskender'in yerine koyarak bilinen dünyanın yeniden fethedilmesini amaçlar. Sefer MÖ 336 ve MÖ 323 yılları arasında gerçekleşir. Oyuna büyük mali sıkıntılarla başlanıyor. Oyunun amacı 100 tur içinde haritanın her yerini ele geçirmektir. Oyunun Mac sürümü Feral Interactive tarafından 5 Şubat 2010 tarihinde yayınlanmıştır.
Oyun oyuncular tarafından tarihî gerçekliğe uymamakla, oyunun yapımcısı Creative Assembly ise tarihi gerçekleri kurban etmekle suçlanmaktadır. Roma Cumhuriyeti'nin askerî ve politik dört ayrı kısımdan oluşması, Mısır birlikleri ve binalarından müteşekkil yeni bir krallığın olması, barbar kabilelerinin ve Yunan şehir devletlerinin tek bir güç olarak birleştirilmesi oyundaki tarihî yanlışlıklar olarak örneklendirilmektedir. Roma Cumhuriyeti'nin Yunan şehir devletlerine ve Galya'ya nazaran daha merkeziyetçi ve birlik içinde olması gerektiği de savunulmaktadır.
Bu eleştiriler sonrasında oyunu eleştiriler dikkate alınarak daha gerçekçi ve tarihî gerçeklere sadık olan, oyundaki hataları gideren , Europa Barbarorum ve Rome Surrectum adıyla üç mod yayınlanmıştır. Bu paketlerde oyunun tarihinden devletlere, oyundaki binalardan şehirlere, birliklerden komutanlara kadar birçok şey elden geçirilmiş ve oyun daha gerçekçi bir zemine oturtulmaya çalışılmıştır.
"Rome: Total War" oyun siteleri ve dergilerinden yüksek puanlar alan, sayısız ödül kazanan ve profesyonel eleştirmenler tarafından 2004'ün en iyi strateji oyunlarından biri olarak nitelendirilen bir oyun olmuştur.
Bu kısımda metinde yazan ülke, birlik ya da tanımların oyundaki orijinal karşılığı verilmiştir.
Mutant
Mutant, organizmaların X, Y, Z, Gama ve benzeri hiper ışınımlara maruz kalması sonucunda hücre çekirdeğindeki DNA dizilimlerinde ve sarmallarında bozulmalar sonucunda canlının fizyolojik ve biyolojik özelliklerinde gözle görülür değişmelerin görülmesidir.
Karl Steuerwald
Karl Steuerwald (1905, Strazburg - 1989), Alman dilbilimci ve öğretmen.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra ailesiyle Rheinland-Pfalz'a yerleşti. 1924-28 yıllarında Frankfurt, Berlin ve Münih üniversitelerinde Alman, Latin ve İngiliz dilleri ve edebiyatları üzerinde çalışarak öğrenimini Londra argosuna ilişkin teziyle 1929'da tamamladı. 1930'da İstanbul Alman Lisesi'ne modern diller öğretmeni olarak atandı. 1931'de Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Alman Dili ve Edebiyatı öğretmeni oldu. Bu görevi sırasında, zamanın başbakanı İsmet İnönü'nün Almanca öğretmenliğini de yaptı. 1935-44 yılları arasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde ordinaryüs profesör olarak hizmet gördü. Birkaç yılını Almanya'da geçirdikten sonra Türkiye'ye dönerek 1953-56 yılları arasında İstanbul Alman Lisesi'nin müdürlüğünü yaptı. Bundan sonraki yaşamının önemli bölümü Almanca - Türkçe sözlük hazırlama çalışmalarıyla geçti.
Novus Ordo Seclorum
Novus Ordo Seclorum, Latincede "Çağların yeni düzeni" anlamına gelir.
ABD'deki 1 dolarlık banknotların üzerinde yazılıdır.
Dizin
Dizin veya indeks; kitap, dergi gibi bilgi kaynaklarının içindeki bilgi parçacıklarına ulaşmak için konu başlık, yer adları kişi adları gibi erişim uçlarına ulaşmak için kullanılan ayrıntılı alfabetik listedir. Dizin genellikle yayımlanan eserin sonuna konulur. Dizinin amacı eserin içinde bulunan kavramların kolay bir şekilde bulunmasına yardımcı olmaktır. Dizin basılı kaynak olan kitaplarda kullanılması dışında bilgisayarlarda da kullanılmaktadır. Dizin; yazar adı dizini, makale adı dizini, konu dizini ve yayın tanıtım dizini olarak dörde ayrılmaktadır.
Bir kitabın sonunda yer alan Dizin kitabın standart bölümlerinden biridir. Kitapta geçen bütün kelimeler ve kavramlar dizinde yer alır. İki şekilde yazılabilir: Genel Dizin şeklinde tek, veya Ad dizini ile konu dizini ayrılmış şekilde. Dizinin biçimi alfabetiktir ve her kelimenin karşısında bulunduğu sayfanın numarası yer alır. Eğer kelime dipnottaysa, dn. kısaltmasıyla gösterilir. Dizin, bir kitabın baskıya hazır son çıkışı üzerinden hazırlanır. Genel kural olarak bir dizine bütün kelimeler alınır. Sosyal bilimlerde yapılan dizinlerde kelimeler tek tek sıralandığı gibi, hiyerarşik olarak sıralanabilir. Dizinin hazırlanmasında artık bütün kitabı okuyup elle tek tek kelimeleri çizerek bunları dizgi yoluyla biçimlendirmek yerine otomatik dizin programları, dizin yazılımları kullanılmaktadır. Concordance türü yazılımlarda metin text olarak açılıp taratıldığında bütün kelimeler sıralanmaktadır. Sadece bunların ayıklanması, düzenlenmesi yazara kalmaktadır. Bazı yazılımlar, metni verdikten sonra küçük büyük harf ayrımına göre sıralamakta, türe göre bulmaktadır. Aslında dizin işini KÖ ve KS, yani kelime işlemcilerden önce, kelime işlemcilerden sonra diye ikiye bile ayırmak mümkündür. Microsoft Word gelişmiş özellikleriyle bütün basit masaüstü yayıncılık işleri için komutlar sunmaktadır. Özel olarak yayın işinde kullanılan QuarkXPress ve Indesign da en çok kullanılan yazılımlardır. Bir kelime işlemcide veya text editöründe öncelikle aranacak komut Sort (Sırala) komutudur. Bir kitapta dizin bölümü sağ sayfadan başlar. Sayfa düzeni iki sütunludur. Maddeler bir satır arayla yazılır. Punto, küçüktür, 8-10 punto. Numaralar sağa bloktur. Maddeler özel isim değilse küçük harfle başlar. Maddeler hiyerarşikse 0.63'lük tab yapılır. Maddeden sonra virgül konulur ama kullanmayanlar da vardır. Bkz. ve ayr.bkz. kısaltmaları italik yazılır. Alfabetik sıralamada bazı programlarda Türkçe ı ve i harflerinin yeri değişik olabilir. Dizinin uzunluğu yazara, yayıncıya bağlıdır, basit olarak iki formalık bir kitap için bir sayfa yeterlidir.
Ayak fetişizmi
Ayak fetişizmi, ayaklar ve ayak parmaklarının boyu, topuklar ve tabanı, uzun tırnak, temizliği veya kirliliği, ayakkabılı ve çoraplı giyinik durumu veya kokusundan cinsel çekilim duyulması. Karşı cinse veya kendi cinsleri arasında yapılabilir. Ayakseverler haz duydukları ayakları öpmekten, yalamaktan, okşamaktan ve koklamaktan zevk alırlar.
Ayak fetişizminin erkekler arasındaki en yaygın fetişizm türü olduğu bildirilmiştir.
Fetişizm, bir objeye olan aşırı bağlılık olarak tanımlanabilir, çorap, ayak v.b şeyler olabilir. Fetişizm denince ilk akla gelen ayak, çorap ve ayakkabıdır ancak çok fazla türleri olan fetişizm çeşitleri göbek, kulak, el, üniforma ve benzerleridir.
Yapılan bir araştırmaya göre erkeklerin % 1,14 ünün ayak fetişisti olduğu belirtilmiştir. Bu araştırma çok objektif olmamakla birlikte, daha ciddi bir araştırma yapılana kadar referans gösterilebilecek bir veridir. Yahoo grupların ayak fetişizmiyle ilgili olanlarının diğer gruplara oranlayarak bu sonucu elde etmiştir.
Unkapanı
Unkapanı, İstanbul'da bir semt. Osmanlılar zamanında bazı satış yerlerinde Arapçada "Kabban" adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, bu tip yerlere "Kapan" denirdi. O dönemde un ve tahılların muhafaza edildiği hanlar burada bulunuyordu. Bugünkü Unkapanı sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt 19. yüzyılda bu ismi almıştır. Ayrıca kapanlara getirilen ürünlere göre yağkapanı ve balkapanı (Sirkeci'de Balkapanı Hanı) adını alan çeşitleri de vardır. Ayrıca Türkiye müzik piyasasının merkezi olan, plakçılar ve müzik yapımcılarının bulunduğu İMÇ Blokları için kullanıldığından, bu semt Unkapanı Plakçılar Çarşısı'dır.
Ali Coşkun
Kylie Minogue
Kylie Ann Minogue (; d. 28 Mayıs 1968, Melbourne) -genellikle yalnızca Kylie olarak anılır- Avustralyalı şarkıcı, şarkı yazarı ve oyuncu. Kariyerine Avustralya televizyonlarında çocuk oyuncu olarak başladı ve "Neighbours" dizisindeki Charlene Robinson rolüyle ünlendi. 1987'de PWL ile anlaştı ve bir sonraki yıl ilk stüdyo albümü "Kylie"yi yayımladı. Daha sonra aynı şirket aracılığıyla "Enjoy Yourself" (1989), "Rhythm of Love" (1990) ve "Let's Get to It" (1991) adlarını taşıyan üç stüdyo albümü daha çıkardı. 1992'de çalışmaya başladığı Deconstruction Records etiketiyle "Kylie Minogue" (1994) ve "Impossible Princess" (1997) albümlerini piyasaya sürdü. Parlophone ile anlaşmasının ardından Minogue, dans odaklı "Light Years" (2000) albümü ve "Spinning Around" single'ıyla tekrar ön plana çıktı. "Fever" (2001) albümünden çıkan "Can't Get You Out of My Head", yaklaşık altı milyon kopya satarak 2000'lerin en başarılı single'ları arasına girdi. Minogue daha sonra "Body Language" (2003), "X" (2007), "Aphrodite" (2010), "Kiss Me Once" (2014), "Kylie Christmas" (2015) ve " |
Golden" (2018) albümlerini yayımladı.
Minogue; "The Loco-Motion", "Especially for You", "Better the Devil You Know", "Confide in Me", "Slow", "2 Hearts" ve "All the Lovers" gibi pek çok hit single'a imza attı. 2005'te adlı turnedeyken kendisine meme kanseri teşhisi kondu ve turnesini iptal etti. Tedavi olduktan sonra adlı turneye çıktı. Oyuncu olarak "Kırmızı Değirmen" (2001), "Jack & Diane" ve "Kutsal Motorlar" (2012) filmlerinde rol aldı. 2014'te "The Voice UK" ile Avustralya'daki "The Voice"ın üçüncü sezonlarında jürilerden biri oldu.
Minogue, dünya genelinde 70 milyondan fazla kayıt sattı ve aralarında ARIA Ödülleri, BRIT Ödülleri ve bir Grammy Ödülü'nün de bulunduğu ödüller kazandı. Sık sık "Popun Prensesi" ve "Popun Tanrıçası" unvanlarıyla anıldı. Ticari ve eleştirel başarı yakalayan pek çok dünya turnesine çıktı ve canlı performanslarından ötürü "Yılın Avustralyalı Sanatçısı" dalında bir Mo Ödülü aldı. Kraliçe II. Elizabeth, "müziğe katkılarından dolayı" 2008'de kendisine Britanya İmparatorluk Nişanı (OBE) verdi. Aynı yıl Fransız kültürünün zenginleştirilmesine sağladığı katkılardan ötürü Fransa hükûmeti tarafından Sanat ve Edebiyat Nişanı Şövalyesi ilan edildi. 2011'de hit şarkısı "I Should Be So Lucky", Avustralya'daki National Film and Sound Archive'ın Sounds of Australia siciline eklendi. Aynı yıl meme kanserine karşı farkındalık yaratmadaki çalışmalarından ötürü kendisine Birleşik Krallık'taki Anglia Ruskin Üniversitesi'nden Sağlık Bilimleri Fahri Doktorası verildi. Kasım 2011'de ARIA Müzik Ödülleri'nin 25. kuruluş yıl dönümünde, Avustralya Kayıt Endüstrisi Birliği tarafından ARIA Hall of Fame'e kabul edildi.
Kylie Ann Minogue, 28 Mayıs 1968'de, Ronald Charles Minogue ve Carol Ann Jones'un kızı olarak Melbourne, Avustralya'da doğdu. Beşinci kuşak Avustralyalı olan babası İrlandalı soyundan gelmektedir ve babasının annesi Maesteg, Galler kökenlidir; Carol'ın annesi ise İngiltere asıllıdır. Jones on yaşına kadar Galler'de yaşadı; daha sonra annesi ve babası, Millie ve Denis Jones, daha iyi bir hayat için Avustralya'ya taşınmaya karar verdiler. Kylie'nin doğumundan kısa bir süre önce, Ron muhasebeci olurken Carol profesyonel bir dansçıydı. Kylie'nin erkek kardeşi Brendan, Avustralya'da haber kameramanlığı yapmaktadır; en küçük kardeşi Dannii Minogue ise pop şarkıcısı ve televizyon sunucusudur. Minogue ailesi geçimini sağlayabilmek için sık sık Melbourne'un çeşitli banliyölerine taşındı ve Kylie'ye göre bu durum, bir çocuk için rahatsız ediciydi. Dannii'nin doğumundan sonra aile, Oakleigh South'a taşındı. Paraları kısıtlı olduğundan Ron kendilerine ait olan otomobil şirketinde muhasebecilik yaptı, Carol ise yerel bir hastanede çaycı olarak çalıştı.
Surrey Hills, Melbourne'a taşındıktan sonra Minogue, kısa bir süre Studfield İlkokulu'na gitti, ardından Camberwell İlkokulu'na geçti ve sonrasında Camberwell Lisesi'nde okudu. Okul yıllarında arkadaş edinmekte zorlandı. Liseden yüksek dereceli Sanat, Grafik ve İngilizce diplomasıyla mezun oldu. Lise yıllarında kendisini "ortalama zekâlı" ve "oldukça gösterişsiz" olarak tanımladı.
Kylie ve Dannii, oyunculuk kariyerlerine çocukken Avustralya televizyonlarında başladılar. Kylie on bir yaşından sonra "The Sullivans" ve "Skyways" gibi dizilerde küçük rollerde yer aldı ve 1985'te "The Henderson Kids"deki ana karakterlerden Char'ı canlandırdı. "The Henderson Kids"in çekimleri nedeniyle okuluna ara veren Kylie, annesi Carol'ın etkilenmemesi üzerine eğlence sektörüne girebilmek için bağımsız olması gerektiğini düşündü. Çekimler sırasında rol arkadaşı Nadine Garner, sözlerini unuttuğu için yapımcılar tarafından azarlanan ve sette ağlayan Minogue için "kırılgan" değerlendirmesini yaptı. Minogue, yapımcı Alan Hardy tarafından alınan kararla dizinin ikinci sezonundan çıkarıldı. Hardy daha sonra bu durumun "Kylie'nin başına gelen en iyi şey" olduğunu belirtti.
Kariyerine müzik alanında devam etmek isteyen Kylie, Dannii'nin şarkıcı olarak yer aldığı haftalık müzik programı "Young Talent Time"ın yapımcıları için bir demo hazırladı. Kylie televizyondaki ilk performansını 1985'te bu programda sergiledi ancak kadroya çağrılmadı. 1986'da "Neighbours" dizisinin kadrosuna tamirci Charlene Mitchell rolüyle katıldı. "Neighbours", Birleşik Krallık'ta popüler oldu ve Kylie'nin karakteri ile Jason Donovan'ın canlandırdığı Scott Robinson karakteri arasındaki ilişki, 1987'de 20 milyon Britanyalı tarafından izlenen bir düğün bölümüyle sonuçlandı. Kylie, bir etkinlikte dört Logie Ödülü alan ilk kişi ve halkın oyları sonucu Altın Logie alan en genç kişi oldu.
Fitzroy FC yararına düzenlenen ve "Neighbours"da rol alan diğer oyuncuların da katıldığı bir konser sırasında Minogue, oyuncu John Waters ile "I Got You Babe"i ve konser sonunda "The Loco-Motion"ı seslendirdi. 1987'de Mushroom Records ile albüm anlaşması imzaladı. İlk single'ı "The Loco-Motion", Avustralya single listelerinde yedi hafta zirvede kaldı ve ülkede 1980'lerin en çok satan single'ı oldu. Minogue, yılın en çok satan single'ı dalında ARIA Ödülü aldı. Single'ın başarısının ardından Mushroom Records'ın yöneticisi Gary Ashley eşliğinde yapımcılar Stock Aitken Waterman ile çalışmak için İngiltere'ye gitti. Minogue'u çok tanımayan ve kendisinin geleceğini unutan yapımcılar, "I Should Be So Lucky"yi Minogue stüdyonun dışında beklerken yazdılar. Şarkı; Almanya, Avustralya, Birleşik Krallık, Finlandiya, Hong Kong, İsrail ve İsviçre'de bir numaraya kadar yükseldi. Minogue ise art arda ikinci kez yılın en çok satan single'ı dalında ARIA Ödülü kazandı ve "Özel Başarı Ödülü" aldı.
Minogue'un çıkış albümü "Kylie", Temmuz 1988'de yayımlandı. Dans odaklı pop melodilerinden oluşan albüm, pek çok hafta zirvesinde yer aldığı UK Albums Chart'ta bir yıldan uzun süre varlık gösterdi. Albüm ABD'de altın sertifika alırken "The Loco-Motion" single'ı ABD "Billboard" Hot 100 listesinde üç numaraya kadar yükseldi ve Canadian Singles Chart'ta zirveye çıktı. "Got to Be Certain" ise şarkıcının Avustralya listelerinde art arda bir numara olan üçüncü single'ı oldu. Minogue aynı yıl müzik kariyerine odaklanmak için "Neighbours" dizisinden ayrıldı. Ayrıca "Especially for You" şarkısında Jason Donovan ile düet yaptı. Birleşik Krallık'ta bir numara olan şarkı, Aralık 2014'te bu ülkedeki bir milyonuncu kopyasını sattı. İleriki yıllarda Minogue, kendisini beğenmeyen bazı eleştirmenler tarafından "öten muhabbet kuşu" olarak adlandırıldı. Öte yandan Chris True, AllMusic'te "Kylie" albümü için yaptığı değerlendirmede "Sevimliliği, bu oldukça yavan şarkıları dayanılır kılıyor." sözleriyle Minogue'un çekiciliği ile müziğinin sınırlamalarını aştığını ifade etti.
Minogue'un ikinci albümü "Enjoy Yourself", Ekim 1989'da yayımlandı. Albümden yayımlanan "Hand on Your Heart" ve "Tears on My Pillow" single'ları listelerde bir numara oldu. Buna rağmen Minogue, Amerikalı müzik şirketi Geffen Records'tan çıkarıldı. Şarkıcı daha sonra Şubat 1990'da ilk dünya turnesi olan Enjoy Yourself Tour'u başlattı ve Asya, Avrupa, Avustralya ve Birleşik Krallık'ta konserler verdi. Ayrıca "Do They Know It's Christmas?"ın yeni versiyonunda yer alan sanatçılardan biri oldu.
Oyuncu olarak yer aldığı ilk filmi "The Delinquents", Aralık 1989'da gösterime girdi. Film, Birleşik Krallık'ta £200.000'den fazla hasılat elde ederken Avustralya'da 1989'un en çok hasılat elde eden dördüncü yerli filmi ve 1990'ın en çok hasılat elde eden yerli filmi oldu.
Minogue'un üçüncü albümü "Rhythm of Love", Kasım 1990'da yayımlandı. Albümde dans müziğinin adult ve daha sofistike bir tarzına yer verilirken bazı yorumlara göre Minogue'un yapımcı ekibine ve "girl next door" imajına başkaldırısının ilk işaretleri görüldü. Daha olgun bir dinleyici kitlesi tarafından kabul görmek isteyen Minogue, "Better the Devil You Know" ile başlamak üzere video kliplerinin kontrolünü eline aldı ve kendisini cinselliğinin farkında olan bir yetişkin olarak sundu. Michael Hutchence ile olan ilişkisi de önceki kişiliğinden ayrılışının bir parçası olarak görüldü. "Rhythm of Love"dan çıkan single'lar Avrupa ve Avustralya'da iyi satış yaptı. Daha sonra Minogue, Şubat 1991'de Rhythm of Love Tour'u başlattı.
Minogue'un dördüncü albümü "Let's Get to It", Ekim 1991'de yayımlandı ve UK Albums Chart'ta on beşinci sıraya kadar yükselerek şarkıcının bu listede ilk ona giremeyen ilk albümü oldu. Albümden çıkan ilk single "Word Is Out", şarkıcının UK Singles Chart'ta ilk ona giremeyen ilk single'ı olurken daha sonra yayımlanan single'lar "If You Were with Me Now" ve "Give Me Just a Little More Time" ilk beşe girdi. Minogue, albüme destek olmak amacıyla aynı ay Let's Get to It Tour'u başlattı. Müzik şirketiyle yaptığı sözleşmenin 1992'de sona ermesi sonrasında kendisine yapılan sözleşme yenileme teklifini geri çevirdi. Daha sonra Stock Aitken Waterman tarafından hareketlerinin bastırıldığı yönündeki görüşlerini ifade etti ve "Başlangıçta bir kukla gibiydim. Müzik şirketim bana at gözlüğü takmıştı. Sağa sola bakamıyordum." açıklamasında bulundu.
Minogue'un ilk derleme albümü "Greatest Hits" Ağustos 1992'de yayımlandı ve Birleşik Krallık'ta bir, Avustralya'da ise üç numaraya kadar yükseldi. Albümden çıkan single'lar "What Kind of Fool" ve Kool & the Gang'in "Celebration" şarkısının cover versiyonu, UK Singles Chart'ta ilk yirmi içerisinde yer aldı.
Minogue'un 1993'te Deconstruction Records ile sözleşme imzalaması, bazı müzik eleştirmenleri tarafından şarkıcının kariyerindeki yeni bir aşama olarak değerlendirildi. Şarkıcının beşinci albümü "Kylie Minogue", Eylül 1994'te yayımlandı. Albümün yapımcılığını, daha önce şarkıcının PWL tarafından yayımlanan son single'ı olan Finer Feelings'in de yapımcılığını yapan Dave Seaman ve Steve Anderson'ın oluşturduğu Brothers in Rhythm üstlendi. Albümün çıkış single'ı "Confide in Me", Avustralya single listesinde dört hafta zirvede kaldı. Albümün diğer iki single'ı "Put Yourself in My Place" ve "Where Is the Feeling?", UK Singles Chart'ta ilk yirmiye girerken 250.000 kopya satan albüm UK Albums Chart'ta dö |
rdüncü sıraya kadar yükseldi.
Bu dönemde Minogue, "The Vicar of Dibley" adlı komedi dizisinin bir bölümüne konuk oldu. Avustralya'daki "Who" dergisinin kapağında "Dünyadaki En Güzel 30 Kişi"den biri olarak yer alan Minogue'u gören yönetmen Steven E. de Souza, şarkıcıya "Son Savaş" ("Street Fighter") filminde Jean-Claude Van Damme ile rol almasını önerdi. "The Washington Post"tan Richard Harrington, ABD'de $70 milyon hasılat elde eden filmi izledikten sonra Minogue için "İngilizce konuşulan ülkelerdeki en kötü kadın oyuncu" benzetmesini yaptı. Minogue daha sonra Pauly Shore ve Stephen Baldwin ile birlikte 1996 yapımı "Bio-Dome" filminde başrolde yer aldı. Ayrıca 1995'te "Hayride to Hell" adlı kısa film ile 1997 yapımı "Diana & Me" filminde de rol almıştı.
Minogue, 1995'te Avustralyalı şarkıcı Nick Cave ile "Where the Wild Roses Grow" şarkısında düet yaptı. Cave, "pop müziğin en sert ve üzücü sözlerinden birine sahip" olduğunu belirttiği "Better the Devil You Know" şarkısını duyduğundan beri Minogue ile çalışmayı düşünmekteydi. Şarkının video klibinde John Everett Millais'nin "Ophelia" (1851-52) tablosundan esinlenilirken Minogue, suda süzülen ve üzerinde yılan dolaşan öldürülmüş bir kadın olarak gösterildi. Avrupa'daki bazı müzik listelerinde ilk ona girerken Avustralya'da iki numaraya kadar yükseldi. Şarkı ayrıca "Yılın Şarkısı" ve "En İyi Pop Yayımı" dallarında ARIA Ödülü kazandı. Cave ile verdiği konserlerin ardından Minogue, "I Should Be So Lucky"nin sözlerini Londra'daki Royal Albert Hall'da şiir olarak okudu.
1997'ye gelindiğinde Minogue, yaratıcılığını geliştirmesi yönünde kendisini teşvik eden Fransız fotoğrafçı Stéphane Sednaoui ile ilişki yaşıyordu. Japon kültürüne olan ortak ilgileri sonucu Minogue'un altıncı albümü "Impossible Princess"in fotoğrafları ve Towa Tei ile düet yaptığı "" şarkısının video klibi için "geyşa ve manga birleşimi bir kadın süper kahraman" yarattılar. Minogue; Shirley Manson, Garbage, Björk, Tricky ve U2 gibi sanatçıların yanı sıra Pizzicato Five ve Towa Tei gibi Japon pop şarkıcılarının müziklerinden esinlendi. Albümde Manic Street Preachers üyeleri James Dean Bradfield ve Sean Moore gibi müzisyenlerle iş birliği yapıldı. Minogue, çoğunlukla bir dans müziği albümü olan bu albümle bağımsız sanatçı olmaya çalıştığı yönündeki görüşlere karşılık verdi. Kariyerinin ilk yıllarında gelişen kendisiyle ilgili algılardan kurtulmaya yeltendiğini kabul eden Minogue, "üzücü eleştirileri unutup geçmişi kabullenmeye, kucaklamaya ve kullanmaya" hazır olduğunu belirtti. "Did It Again" için çekilen video klipte şarkıcının eski imajları yeniden oluşturuldu. Galler Prensesi Diana'nın ölümünün ardından Birleşik Krallık'ta "Kylie Minogue" adıyla yayımlanan albüm, Minogue'un kariyerinde en az satış yapan albüm oldu. Yıl sonunda bir Virgin Radio reklamında "Kylie'nin albümlerini iyileştirmek için bir şey yaptık: onları yasakladık." ifadesi kullanıldı. Albüm, Avustralya'da albüm listesinde otuz beş hafta kaldı.
Minogue'un 1998'deki Intimate and Live adlı turnesi talep üzerine uzatıldı. Victoria Başbakanı Jeff Kennett, Melbourne'da Minogue için bir resepsiyon verdi ve Minogue; aralarında 1998 Sydney Mardi Gras, Melbourne'daki Crown Casino'nun açılış töreni, 1999'da Sidney'deki Fox Stüdyoları'nda Marilyn Monroe'nun "Diamonds Are a Girl's Best Friend" şarkısını seslendirmesi ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü iş birliğiyle Dili, Doğu Timor'da verdiği Noel konserinin de bulunduğu canlı performanslarıyla Avustralya'daki tanınırlık düzeyini korudu.
Deconstruction Records'tan ayrıldıktan sonra Pet Shop Boys ile "Nightlife" albümündeki bir şarkıda düet yaptı ve William Shakespeare'in "Fırtına" oyununu oynadığı Barbados'ta birkaç ay geçirdi. Ardından "Sample People" filminde rol aldı ve film için Russell Morris'in "The Real Thing" şarkısını yeniden yorumladı. Nisan 1999'da Parlophone Records ile anlaşma imzaladı. Parlophone, Minogue'u eskiden olduğu gibi bir pop sanatçısı yapmak istedi. Öte yandan Minogue, 2000 yapımı Avustralya filmi "Haykırış"ta ("Cut") Molly Ringwald ile birlikte rol almıştı.
Minogue, Eylül 2000'de yedinci stüdyo albümü "Light Years"ı yayımladı. Albümde disko etkileri taşıyan dans şarkılarına yer verildi. Olumlu eleştiriler alan albüm; Asya, Avrupa, Avustralya ve Yeni Zelanda'da başarılı oldu. Albümün çıkış single'ı "Spinning Around", Minogue'un Birleşik Krallık'ta son on yılda bir numara olan ilk single'ı olurken şarkıya çekilen klipte Minogue, daha sonra kendisiyle özdeşleşen altın rengi kısa şort giydi. İkinci single "On a Night Like This" Avustralya'da zirveye çıkarken Birleşik Krallık'ta iki numarada yer aldı. Minogue'un Robbie Williams ile düet yaptığı "Kids" şarkısı da Birleşik Krallık'ta iki numaraya kadar yükseldi.
Minogue, Sidney'de düzenlenen 2000 Yaz Olimpiyatları'nın kapanış töreninde ABBA'nın "Dancing Queen" şarkısı ile kendi single'ı "On a Night Like This"i seslendirdi. Daha sonra Avustralya ve Birleşik Krallık'ta biletleri önceden tükenen On a Night Like This adlı turneye çıktı. Burlesk ve tiyatroyu birleştiren turne; "42nd Street" gibi Broadway gösterilerinin, "Gönül Kimi Severse" ("Anchors Aweigh"), "South Pacific" gibi filmlerin, 1930'ların Fred Astaire ve Ginger Rogers müzikallerinin ve Bette Midler'ın canlı performanslarının tarzına atıfta bulundu. Minogue, "Yılın Sanatçısı" dalında bir Mo Ödülü kazandı. Ayrıca 2001'de "Yeşil Peri" rolüyle "Kırmızı Değirmen" ("Moulin Rouge!") filminde yer aldı.
Ekim 2001'de sekizinci stüdyo albümü "Fever" yayımlandı. Albümde 1980'lerin elektropopu ile birleştirilen disko ögelerine yer verildi. Avustralya, Birleşik Krallık ve Avrupa genelinde bir numara olan albüm, dünya çapında sekiz milyondan fazla sattı. Albümün çıkış single'ı "Can't Get You Out of My Head", kırktan fazla ülkede bir numara olması ve beş milyon kopyadan fazla satmasıyla Minogue'un kariyerindeki en başarılı çalışması oldu. Minogue aralarında "En Mükemmel Başarı" ödülünün de bulunduğu dört ARIA Ödülü ve "En İyi Uluslararası Kadın Solo Sanatçı" ve "En İyi Uluslararası Albüm" dallarında iki BRIT Ödülü kazandı. "Can't Get You Out of My Head"in Amerika radyolarında fazla çalınmasının ardından Capitol Records, şarkıyı ve "Fever" albümünü 2002'de ABD'de yayımladı. Albüm "Billboard" 200 listesine üç numaradan girerken "Can't Get You Out of My Head" Hot 100 listesinde yedi numaraya yükseldi. Daha sonra yayımlanan "In Your Eyes", "Love at First Sight" ve "Come into My World" single'ları da dünya genelinde başarılı oldu ve Minogue'un adı Kuzey Amerika'da da anılmaya başladı. Albümün başarısının ardından Jingle Ball festivali kapsamında ABD'de konserler verdi. Nisan 2002'de o güne kadar çıktığı en büyük turne olan KylieFever2002'yu başlattı. Aynı yıl içinde Avrupa'da 2005'te vizyona giren "Doogal'ın Sihirli Yolculuğu" adlı animasyon filminde seslendirme yaptı. 2003'te "Love at First Sight" ile En İyi Dans Kaydı dalında bir Grammy Ödülü adaylığı elde etti ve sonraki yıl aynı ödülü "Come into My World" ile kazandı.
Kasım 2003'te Londra'daki Hammersmith Apollo'da gerçekleştirilen ve yalnızca davetlilerin katıldığı Money Can't Buy konserinin ardından dokuzuncu stüdyo albümü "Body Language" yayımlandı. Disko tarzının azaldığı albümde Scritti Politti, The Human League, Adam and the Ants ve Prince gibi 1980'lerin sanatçılarından esinlenildi ve bu sanatçıların tarzları hip hop ile harmanlandı. Albümün satışları "Fever"ın başarısının ardından beklentilerin altında kaldı; fakat ilk single "Slow", Avustralya ve Birleşik Krallık'ta bir numara oldu. Albümden daha sonra "Red Blooded Woman" ve "Chocolate" single'ları yayımlandı. "Slow", ABD'de Hot Dance Club Songs listesinde bir numara oldu ve En İyi Dans Kaydı dalında bir Grammy Ödülü adaylığı elde etti. İlk hafta ABD'de 43.000 kopya satan "Body Language"in satışları ikinci hafta düşüş gösterdi.
Minogue, Kasım 2004'te ikinci greatest hits albümü "Ultimate Kylie"yi yayımladı. Albümden "I Believe in You" ve "Giving You Up" olmak üzere iki single çıktı. "I Believe in You" daha sonra En İyi Dans Kaydı dalında Grammy Ödülü'ne aday gösterildi.
Minogue, Mart 2005'te adlı turneye çıktı. Avrupa'da verdiği konserlerin ardından Melbourne'a gitti ve meme kanseri olduğunu öğrenince turneyi iptal etmek zorunda kaldı. Kasım 2006'da Sidney'de verdiği konserle turneye devam etti. Minogue'un sağlık durumu göz önünde tutularak dans hareketleri yeniden düzenlendi, gücünü koruyabilmesi için kostüm değişiklikleri daha yavaş yapıldı ve daha uzun molalar verildi. Basın kuruluşları Minogue'un enerjik bir performans sergilediğini bildirirken "Sydney Morning Herald", gösteriyi "muhteşem" ve "gerçek bir zafer" olarak değerlendirdi.
Minogue, Kasım 2007'de "geri dönüş" albümü olarak değerlendirilen "X" adlı onuncu stüdyo albümünü yayımladı. Elektro tarzındaki albümde Guy Chambers, Cathy Dennis, Bloodshy & Avant ve Calvin Harris ile iş birliği yapıldı. Minogue'un meme kanserinden edindiği deneyimlerin albümde konu edilmemesi bazı eleştirilere yol açtı. "X" ve çıkış single'ı "2 Hearts", sırasıyla Avustralya albüm ve single listelerine bir numaradan girdi. İlk başta Birleşik Krallık'ta düşük satış yapan "X", daha sonra ticari başarısını artırdı. Albümden yayımlanan diğer single'lar "In My Arms" ve "Wow", UK Singles Chart'ta ilk ona girdi. ABD'de albüm, 2009 Grammy Ödülleri'nde En İyi Dans/Elektronika Albümü dalında adaylık elde etti.
Albümünün tanıtımına ek olarak Minogue, 2006 ve 2007'de sırasında kaydedilen "" belgeselinde yer aldı. Şarkılar söylediği ve Mathew Horne, Dannii Minogue, Jason Donovan ve Simon Cowell ile yaptığı komedi skeçlerine yer veren "The Kylie Show"u hazırladı. Daha sonra "Doctor Who"nun "Voyage of the Damned" adlı 2007 Noel özel bölümünde Astrid Peth karakterini canlandırdı. 13,31 milyon kişinin izlediği bölüm, dizinin 1979'dan beri en çok izlenen bölümü oldu.
Minogue, £10 milyon yapım maliyetiyle o güne kadar çıktığı en pahalı turne olan KylieX2008'in Avrupa ayağını Mayıs 2008'de başlattı. Turne genel olarak eleştirel ve ticari başarı yakaladı. |
Minogue daha sonra Fransa'daki en yüksek kültürel onurun üçüncü seviyesi olan Sanat ve Edebiyat Nişanı Şövalyesi ilan edildi. Temmuz'da Galler Prensi tarafından resmen Britanya İmparatorluk Nişanı Subayı rütbesine getirildi. Ayrıca 2008 BRIT Ödülleri'nde "En İyi Uluslararası Kadın Solo Sanatçı" ödülünü kazandı. Eylül'de Dubai'deki Atlantis Otel'in açılışında sahne alarak ilk Orta Doğu konserini gerçekleştirdi ve Kasım'dan itibaren KylieX2008 turnesini Güney Amerika, Asya ve Avustralya'daki şehirlerde sürdürdü. Yirmi bir ülkeye uğrayan turne, bilet satışlarından yaklaşık $70.000.000 gelir elde etti ve Ağustos 2009'da son buldu.
Minogue, 2009'da James Corden ve Mathew Horne ile birlikte BRIT Ödülleri'ni sundu. Daha sonra ilk Kuzey Amerika turnesi olan ve ABD ile Kanada'daki konserleri kapsayan For You, for Me'yi başlattı. Ayrıca bir A. R. Rahman şarkısını seslendirerek "Blue" adlı Hintçe filmde yer aldı.
Temmuz 2010'da Minogue'un on birinci stüdyo albümü "Aphrodite" yayımlandı. Albümün yönetici yapımcısı olan Stuart Price aynı zamanda Minogue, Calvin Harris, Jake Shears, Nerina Pallot, Pascal Gabriel, Lucas Secon, Keane üyesi Tim Rice-Oxley ve Kish Mauve ile birlikte şarkı yazımına katkıda bulundu. Eleştirmenlerden olumlu tepkiler alan albüm, Minogue'un Birleşik Krallık'ta bir numara olan ilk şarkısından tam yirmi iki yıl sonra bu ülkede listeye bir numaradan giriş yaptı. Albümün çıkış single'ı "All the Lovers" listelerde başarılı oldu ve Minogue'un Birleşik Krallık'ta ilk ona giren otuz üçüncü single'ı oldu. Daha sonra yayımlanan "Get Outta My Way", "Better than Today" ve "Put Your Hands Up (If You Feel Love)" single'ları ise UK Singles Chart'ta ilk ona giremedi. Buna rağmen albümden çıkan tüm single'lar ABD "Billboard" Hot Dance Club Songs listesinde zirveye çıktı.
Minogue ayrıca elektropop ikilisi Hurts ile grubun "Happiness" albümünde yer alan "Devotion" şarkısında düet yaptı. Daha sonra Taio Cruz'un "Higher" single'ında konuk sanatçı oldu. Kasım 2010'da "Let It Snow" ve "Santa Baby" gibi Noel şarkılarına yer veren "A Kylie Christmas" adlı bir EP yayımladı. 2011'de adlı turneye çıktı ve Avrupa, Kuzey Amerika, Asya, Avustralya ve Afrika'da konserler verdi. Yüzden fazla kişinin görev aldığı turne, şarkıcının o güne kadarki en büyük turnesi oldu. Konsepti beğenilen turne olumlu tepkiler aldı.
Minogue, 2012'de müzik endüstrisindeki yirmi beşinci yılı nedeniyle "K25" olarak bilinen ve bir yıl süren kutlamaları başlattı. Minogue'un diskografisindeki şarkıların B yüzlerini, demolarını ve az bilinenlerini seslendirdiği Anti Tour adlı turneye çıkmasıyla yıl dönümü etkinlikleri başladı. Daha sonra Mayıs'ta "Timebomb" single'ını, Haziran'da "The Best of Kylie Minogue" greatest hits albümünü ve Ekim'de "K25 Time Capsule" single box setini yayımladı. Bunun yanında aralarında Sydney Mardi Gras, Kraliçe II. Elizabeth'in tahttaki altmışıncı yılı nedeniyle düzenlenen "Diamond Jubilee Concert" ve BBC Proms'un da bulunduğu dünya genelindeki çeşitli etkinliklerde sahne aldı.
Minogue ayrıca Ekim 2012'de "The Abbey Road Sessions" adlı bir derleme albüm yayımladı. Albümde Minogue'un önceki şarkılarının yeniden düzenlenmiş ve orkestral versiyonlarına yer verildi. Londra'daki Abbey Road Studios'da kaydedilen albümün yapımcılığını Steve Anderson ve Colin Elliot üstlendi. Eleştirmenlerden olumlu tepkiler alan albüm, Birleşik Krallık'taki listeye iki numaradan girdi. Albümden "Flower" ve "On a Night Like This" single'ları yayımlandı.
Minogue aynı zamanda "Jack & Diane" adlı ABD bağımsız filminde cameo görüntüsüyle, Fransa filmi "Kutsal Motorlar"da ise başrol oyuncusu olarak yer aldı. "Jack & Diane" 20 Nisan 2012'de Tribeca Film Festivali'nde, "Kutsal Motorlar" da 2012 Cannes Film Festivali'nde gösterildi.
Ocak 2013'te Minogue, müzik kariyerinin başından beri menajerliğini üstlenen Terry Blamey ile yollarını ayırdı. Bir sonraki ay Roc Nation ile bir menajerlik anlaşması imzaladı. Eylül'de İtalyan şarkıcı Laura Pausini'nin İtalya'da bir numara olan ve 2013 Dünya Müzik Ödülleri'nde "Dünyanın En İyi Şarkısı" dalında adaylık elde eden "Limpido" single'ında konuk sanatçı oldu. Aynı ay BBC One'da yayımlanan yetenek yarışması "The Voice UK"de bir sezon yer alacağı açıklandı ve The Black Eyed Peas üyesi ve yapımcı will.i.am, Kaiser Chiefs'in solisti Ricky Wilson ve pop şarkıcısı Tom Jones ile birlikte jüri koltuğunda oturdu. Kasım'da şarkıcının, Avustralya'da gösterilen "The Voice"ın üçüncü sezonunda jüri olacağı duyuruldu.
Minogue, Mart 2014'te on ikinci stüdyo albümü "Kiss Me Once"ı yayımladı. Sia, Mike Del Rio, Cutfather, Pharrell Williams, MNEK ve Ariel Rechtshaid albüme katkı sağladı. Albüm Avustralya'da bir numara olurken Birleşik Krallık'ta iki numaraya kadar yükseldi. Albümden çıkan "Into the Blue" ve "I Was Gonna Cancel" single'ları, UK Singles Chart'ta ilk ona giremezken sırasıyla on iki ve elli dokuz numarada yer aldı. Ağustos'ta Minogue, 2014 İngiliz Milletler Topluluğu Oyunları'nın kapanış töreninde sahne aldı. Eylül'de Kiss Me Once Tour adlı turnesini başlattı. Aynı ay Londra'da düzenlenen iTunes Festival'da sahne aldı.
Ocak 2015'te Minogue, Giorgio Moroder'in "Right Here, Right Now" single'ında konuk vokalist olarak yer aldı. Mart'ta Minogue'un Parlophone Records ile olan sözleşmesi sona erdi. Aynı ay Minogue, "kariyerini daha fazla kontrol altına almak" için Roc Nation ile yolunu ayırdı.
Minogue, Nisan'da ABC Family dizisi "Young & Hungry"nin iki bölümünde teknoloji muhabiri Shauna karakterini canlandırdı. Bunun yanında 2015 yapımı felaket filmi "San Andreas"ta Dwayne Johnson ile birlikte rol aldı. Eylül 2015'te Fernando Garibay ile birlikte hazırladığı "Kylie + Garibay" adlı bir EP yayımladı. Garibay ve Giorgio Moroder albümün yapımcılığını üstlendiler. Minogue, Kasım'da Nervo'nun "The Other Boys" şarkısında Jake Shears ve Nile Rodgers ile birlikte yer aldı. Şarkı, Minogue'un ABD'deki Dance Chart'taki on üçüncü bir numaralı şarkısı oldu ve sanatçının bu listede en çok bir numaralı şarkısı olan sekizinci şarkıcı olmasını sağladı. Aralık 2015'te Minogue, BBC Radio 4'un "Desert Island Discs" programına konuk oldu. Program kapsamında ABBA'nın "Dancing Queen", Prince'in "Purple Rain" ve INXS'in "Need You Tonight" şarkılarını seçti. Minogue, "Kylie Christmas" adını verdiği ilk Noel albümünü Kasım 2015'te yayımladı. 2016'da "" filminin tema şarkısı "This Wheel's on Fire"ı seslendirdi. "Kylie Christmas", Kasım'da "" adıyla tekrar yayımlandı.
Minogue, Şubat 2017'de BMG Rights Management ile yeni bir kayıt anlaşması imzaladı. Aralık 2017'de Minogue ve BMG, şarkıcının yeni albümünü Avustralya ve Yeni Zelanda'da yayımlaması için Mushroom Music Labels'ın alt kuruluşu Liberation Music ile ortak bir anlaşma yaptılar. Minogue 2017'de on dördüncü stüdyo albümü için aralarında Amy Wadge, Sky Adams, DJ Fresh, Nathan Chapman, Richard Stannard, The Invisible Men ve Karen Poole'un da bulunduğu şarkı yazarı ve yapımcılarla çalıştı ve albümün kayıtlarını Londra, Los Angeles ve Nashville'de gerçekleştirdi. "Golden" adı verilen albümün yayım tarihi 6 Nisan 2018 olarak belirlendi.
Minogue'un ses türü sopranodur ve ses aralığı yaklaşık 3,5 oktavdır. Minogue'un "Aphrodite" albümünü değerlendiren Dara Hickey, sanatçı için "Bugüne kadarki en yüksek ses aralığından şarkı söylüyor." diye yazdı. "Madison" dergisinden Fiona MacDonald’a göre Kylie, "hiçbir zaman cesur fakat sorgulanabilir sanatsal kararlar almaktan kaçınmadı".
Minogue kariyeri boyunca pop, dans ve disko tarzında şarkılar yaptı. Stock Aitken Waterman ile hazırladığı ilk stüdyo albümleri daha fazla bubblegum pop etkisi taşıdığından eleştirmenler tarafından Amerikalı şarkıcı Madonna ile karşılaştırılıyordu. AllMusic'ten Chris True, sanatçının çıkış albümü "Kylie"yi değerlendirdi ve müziğini "1980'lerin sonundaki tipik Stock Aitken Waterman bubblegum popu" şeklinde nitelese de Minogue'un 1980'lerin sanatçılarına kıyasla daha fazla kişilik gösterdiğini belirtti. Üçüncü albümü "Rhythm of Love" 1990'ların başında yayımlandığında ise yaptığı değerlendirmede "Şarkı yazımı daha güçlü, yapım dinamik ve Kylie vokal olarak daha güvenli." diye yazdı. Aynı dönemde sanatçı için "Şirinliğini ve bubblegum pop imajını daha olgun olanıyla, bunu da daha seksi olanıyla değiştirmeye başladı. Michael Hutchence ile olan ilişkisi ve ilk iki albümüne egemen olan bakire imajı, basının ve hayranlarının ona nasıl davrandığının yanında müziğinin gelişimini de etkilemeye başladı." ifadelerini de kullandı.
Altıncı stüdyo albümü "Impossible Princess"te Minogue'un şarkı yazımı ve müziğinin özü değişmeye başladı. Minogue sürekli sözcükleri bir yere not alıyordu, cümlelerin yapısını ve anlamını keşfediyordu. Daha önce şarkı sözü yazmasına rağmen bunlar için "Risksiz, yalnızca titizlikle uyaklanmış ve hepsi bu." yorumunu yaptı. Eleştirmenlere göre dans-pop ve trip hop müziği birleştiren albüm, müzikal tarz bakımından sanatçının önceki çalışmalarından ayrıldı. "Slant Magazine"den Sal Cinquemani, albümün Madonna'nın "Ray of Light" albümüyle benzerlik taşıdığını ve Minogue'un "Britpop ve 1990'ların ortasındaki elektronika hareketlerinden esinlendiğini" belirtirken ""Impossible Princess" risk almak isteyen bir sanatçının çalışması." sözlerini kullandı. Minogue'un sonraki albümü "Light Years", "21. yüzyılın başlangıcındaki günün bir gereği olan saf dans-popun yeniden doğuşu tarafından geliştirildi". Dokuzuncu albümü "Body Language", müziğini elektro ve hip hop gibi tarzlara genişletme konusunda "başarılı" bir girişim oluşuyla geçmişteki çalışmalarından bütünüyle farklıydı. Dans müziği ile funk, disko ve R&B tarzlarını birleştiren albüm, "Q"nun "2003'ün En İyi Albümleri" listesine girdi.
Minogue, onuncu albümü "X" ile pop müziğe dönüş yaptı. Verdiği bir röportajda albümün "pop, elektro ve kişisel anların birleşimi" olduğunu belirtti. Buna rağmen aralarında Chris True'nun da bulunduğu bazı eleştirmenler albümün yeterince "tutarlı" olmadığını belirtti ve True daha sonra albümdeki şarkılar için "Soğuk, hesaplanmış dans-pop parç |
aları." değerlendirmesini yaptı. AllMusic'ten Tim Sendra, sanatçının on birinci albümü "Aphrodite" için "Geçmişin tatlı aşk şarkılarından veya neşeli dans marşlarından nadiren uzaklaşıyor." ve "Minogue'un en iyi yaptığı iş olan ışıltılı disko pop müziğe sahip." ifadelerini kullandı. Bunun yanında "Çeşitli yapımcılar dikkatlerini dans pistine veriyor, dev hoparlörlerden çalınması için özel olarak oluşturulmuş hissi veren parlak ve şık parçalar yapıyor." dedi ve "Aphrodite"yi "Minogue'un en iyi albümlerinden biri" olarak değerlendirdi.
Roy Shuker'e göre Minogue'un bir şarkıcı olarak ciddiye alınma çabaları, kendisinin bulunduğu noktaya gelmek için "yeterince çalışmadığı" ve "Neighbours" dizisindeki rolü için yarattığı imajı sömüren üretilmiş bir pop yıldızından fazlası olmadığı algısı nedeniyle başlangıçta kesintiye uğradı. Minogue bu bakış açısını kabul etti ve "Bir plak şirketinin parçasıysanız bir dereceye kadar üretilmiş bir ürün olduğunuzu söylemek adil olur diye düşünüyorum. Bir ürünsünüz ve bir ürünü satıyorsunuz. Bu demek değil ki siz yeteneksizsiniz ve neyi yapıp neyi yapmayacağınızla ve nereye gitmek istediğinizle ilgili yaratıcı ve mesleki kararlar almıyorsunuz." dedi.
1993'te Baz Luhrmann, Minogue'u Marilyn Monroe ile çeşitli çalışmalar yapan fotoğrafçı Bert Stern ile tanıştırdı. Minogue'un Los Angeles'ta fotoğraflarını çeken Stern, şarkıcıyı Monroe ile kıyasladı ve kendisinde Monroe'da olduğu gibi zayıflık ve erotizmin bir arada bulunduğunu ifade etti. Minogue kariyeri boyunca kendisi için yeni bir "görüntü" yaratmaya çalışan fotoğrafçılarla çalışmayı seçti ve ortaya çıkan fotoğraflar, yenilikçi "The Face"ten daha sofistike "Vanity Fair" ve "Vogue"a kadar çeşitli dergilerde yer aldı. Stilist William Baker, Minogue'un yalnızca albüm satmaya odaklanan diğer pop şarkıcılarına kıyasla Avrupa'nın ana akım popüler kültürüne daha başarılı giriş yapmasının bir nedeninin de bu olduğunu belirtti.
Minogue 2000'de tekrar ön plana çıktığında, kariyerini eleştirmenlerin umduğundan daha uzun süre sürdürdüğü için kendisinin müzikal güvenilirlik elde ettiği düşünüldü. Saf "girl next door" imajından uzaklaşarak işveli ve neşeli bir karaktere sahip daha sofistike bir sanatçıya dönüşmesi Minogue'a yeni hayranlar kazandırdı. "Spinning Around" klibi, bazı yayın organlarının kendisinden "SexKylie" diye bahsetmesine neden oldu ve seks, sanatçının sonraki kliplerinin güçlü bir ögesi hâline geldi. William Baker, Minogue'un seks sembolü oluşunu "iki ucu keskin bir kılıca" benzetti ve "Onun çekiciliğini her zaman müziğinin gelişmesi ve albümlerinin satması için kullanmaya çalıştık. Fakat şimdi bu durum kendisinin aslında bir pop şarkıcısı olduğu gerçeğini gölgeleme tehlikesi doğurdu." dedi. Minogue sanatçı olarak yirmi yılı geride bıraktığında "moda belirleyicisi" ve "kendisini sürekli yenileyen bir stil ikonu" olarak tanımlandı. Minogue çıktığı turnelerde başarılı oldu ve dünya genelinde 70 milyondan fazla kayıt sattı.
Minogue kariyeri boyunca Madonna'dan esinlendi ve onunla karşılaştırıldı. Yapımcısı Pete Waterman, başarısının ilk yıllarında Minogue hakkında şu gözlemi yaptı: "Yeni Prince veya Madonna olmayı aklına koymuştu. [...] Madonna'dan dört kat fazla satış yapıyor olmasına rağmen yine de onun gibi olmak istemesi inanılmazdı." Minogue'un 1991'deki Rhythm of Love Tour adlı turnesi Madonna'nın bir önceki yıl çıktığı Blond Ambition World Tour ile görsel açıdan büyük benzerlik taşıdığı için Minogue olumsuz tepkiler aldı ve eleştirmenlerce Madonna wannabe ilan edildi. "The Daily Telegraph"tan Kathy McCabe, Minogue ile Madonna'nın müzik ve modada benzer tarzları takip ettiğini belirtti ve "Popüler kültürde gerçekten ayrıldıkları nokta insanlara yaşattıkları şokta. Minogue'un klipleri bazılarının nefesini kesebilir ama Madonna gezegendeki hiçbir sanatçının yapamadağı kadar dinî ve siyasi tartışmanın fitilini ateşledi. [...] Kısaca Madonna karanlık güç, Kylie aydınlık güç." dedi. "Rolling Stone"da yer alan bir değerlendirmede, ABD hariç tutulduğunda Minogue'un dünya genelinde "Madonna ile boy ölçüşebilecek bir ikon" olarak kabul gördüğü ifade edildi ve "Madonna gibi Minogue da usta bir şarkıcıdan ziyade eğilimleri önceden görebilen uyanık biri." yorumu yapıldı. Minogue, Madonna hakkında "Pop ve moda konusunda dünyada sahip olduğu büyük etki, onun yarattığı akımlara dirençli olmadığım anlamına geliyordu. Madonna'yı çok beğeniyorum fakat yapılabilecek her şeyi yaptığı için başlangıçta benim gibi sanatçıların işini zorlaştırdı." ve "Madonna popun kraliçesi, ben prensesiyim. Bundan çok mutluyum." sözlerini söyledi. Kylie medya tarafından seks sembolü ilan edildi.
Londra'daki Madame Tussauds, Ocak 2007'de Minogue'un dördüncü balmumu heykelini görücüye çıkardı. Yalnızca Kraliçe II. Elizabeth'in Minogue'dan daha fazla heykeli yapıldı. Aynı hafta sanatçının ellerinin bronz dökümü Wembley Arena'nın "Ün Meydanı"na eklendi. 23 Kasım 2007'de, Minogue'un bronz heykeli Melbourne'da kalıcı olarak sergilenmeye başladı.
Mart 2010'da yapılan bir araştırmaya göre Minogue, "Britanya'daki en güçlü ünlü" ilan edildi. Araştırma pazarlamacıların ünlüleri nasıl tanımladığını ve ortaklıkları nasıl markaladığını incelemekteydi. Millward Brown'ın Birleşik Krallık sorumlusu Mark Husak, "Kylie genellikle evlat edinilmiş bir Britanyalı gibi kabul görüyor. İnsanlar onu tanıyor ve seviyor." dedi. Kasım 2013'te "Men's Health", "Tüm Zamanların En Seksi 100 Kadını" listesinde Minogue'u altmış üçüncü sıraya koydu. "Sunday Times" Zenginler Listesi'ne göre Minogue'un mal varlığı Mayıs 2011'de £40 milyon düzeyindeydi. Nisan 2015'te güncellenen listede sanatçının tahminî kazancı £55 milyon (AU$106,61 milyon) olarak açıklandı.
Bazı çevrelerce gey ikonu olarak kabul edilen Minogue, "Ben geleneksel bir gey ikonu değilim. Hayatımda hiç trajedi yok, yalnızca trajik kostümler var." ve "Gey dinleyicilerim en baştan beri benimle ... Beni evlat edinmiş gibiler." sözleriyle bu durumu desteklemektedir. Minogue, gey dinleyicilerinin varlığından 1988'de birkaç drag queen Sidney'deki bir barda kendi şarkılarını seslendirdiğinde haberdar oldu ve benzer bir gösteriyi daha sonra Melbourne'da gördü. Böyle "değer bilen bir topluluğa" sahip olduğu için çok minnettar olduğunu belirtti ve bu durumun kendisini dünya genelindeki gey mekânlarında performans sergilemesi ve 1994 Sydney Mardi Gras'da ana sanatçı olarak yer alması konusunda yüreklendirdiğini ifade etti. Minogue dünyadaki en büyük gey hayran kitlelerinden birine sahiptir. Minogue'un kız kardeşi Dannii de gey hayranlara sahiptir ve bir gey ikonu olarak kabul edilmektedir. Minogue, Eylül 2007'de "The Sun" tarafından tüm zamanların en büyük gey ikonu seçildi.
Minogue'a 17 Mayıs 2005'te, 36 yaşındayken meme kanseri teşhisi kondu. Bu nedenle sanatçı, Showgirl: The Greatest Hits Tour'un geri kalanını erteledi ve Glastonbury Festivali'nden çekildi. Melbourne'daki tedavi sürecinde özellikle Avustralya'da medyanın yoğun ilgisiyle karşılaştı ve Başbakan John Howard, şarkıcıyı destekleyen bir açıklamada bulundu.
Medya mensupları ve hayranlar Minogue'un Melbourne'daki evinin dışında toplanmaya başladığında Victoria Başbakanı Steve Bracks, Minogue ailesinin Avustralya mahremiyet yasalarıyla korunan haklarının ihlal edilmesine göz yumulmayacağı konusunda uluslararası medyayı uyardı. Bracks'in açıklamasının ardından medyanın genel tutumu tepki çekti ve özellikle paparaziye eleştiriler yöneltildi. Minogue, 21 Mayıs 2005'te Melbourne'daki Cabrini Hastanesi'nde ameliyat oldu ve kısa süre sonra kemoterapi görmeye başladı.
8 Temmuz 2005'te Melbourne'daki Royal Children's Hastanesi'nde tedavi gören kanserli çocukları ziyaret ederek ameliyattan sonra ilk kez halkın karşısına çıktı. Daha sonra Fransa'ya döndü ve Paris'teki Institut Gustave Roussy'de kemoterapi tedavisini tamamladı. Aralık 2005'te Showgirl turnesi sırasında kaydedilen "Over the Rainbow" single'ını yalnızca dijital ortamda yayımladı. İyileşme döneminde yazdığı "The Showgirl Princess" adlı çocuk kitabı Ekim 2006'da yayımlanırken "Darling" adlı parfümü Kasım'da satışa çıktı. Bu parfümü Pink Sparkle, Couture ve Inverse gibi eau de toilette parfümler izledi. Konser turnesi için Avustralya'ya dönen Minogue, hastalığı ile ilgili konuştu ve kemoterapi tedavisini "atom bombasına" benzetti. 2008'de katıldığı "The Ellen DeGeneres Show"da kendisine yanlış teşhis konduğunu söyledi ve "Beyaz önlüğü ve büyük tıbbi gereçleri olan biri her zaman haklı olacak değil." dedi fakat daha sonra hekimlere saygı duyduğunu belirtti. Mayıs 2008'de Fransa Kültür Bakanı Christine Albanel, "Doktorlar artık genç kadınları düzenli kontrolden geçmeleri konusunda özendiren bir 'Kylie etkisi' olduğunu bile söylüyor." dedi.
Minogue hiperglisemiktir. Mart 2015'te yaptığı bir açıklamada "Şeker benim dostum değil, bende hiperglisemi var." dedi. Minogue tartışmalı Taş Devri diyetini uygulamaktadır.
Minogue; sağlık araştırmaları ve yaşam kalitesi alanları ile diğer alanlarda insani yardım çalışmalarına katılmaktadır. Söylediği şarkılarla pek çok kez para toplanmasına yardımcı oldu. 1989'da yardım amacıyla Band Aid II grubunun parçası olarak "Do They Know It's Christmas?" şarkısını kaydetti. 2010'da Helping Haiti adı altında başka sanatçılarla birlikte "Everybody Hurts"ün 1993 versiyonunu yeniden yorumladı. 2010 Haiti depreminden etkilenenler için para toplamayı amaçlayan single'ın gelirleri "The Sun"ın Helping Haiti fonu ile Disasters Emergency Committee'ye gitti. Minogue ayrıca 2005'te, tsunaminin vurduğu Tayland'da bir hafta geçirdi. 'un devam ettiği sırada Japonya'da meydana gelen 2011 Tōhoku depremi ve tsunamisinin ardından diğer uluslararası sanatçılar gibi ülkedeki konserlerini iptal etmemeye karar verdi. "Konserler vermek için buradaydım ve bunları iptal etmemeye karar verdim. Neden iptal etmemeyi seçtim? İyice düşündüm ve bu kolay bir karar değildi." dedi. Japonya'da bulunduğu sırada Avustralya Büyükelçiliği'nde düzenlenen yardım etkinliğine Avustralya Başbakanı Julia Gillard ile birlikte katıldı.
2008'de Mi |
nogue, istismar edilen çocuklar için kullanılmak üzere Birleşik Krallık'taki ChildLine ve National Society for the Prevention of Cruelty to Children adlı yardım kuruluşları yararına para toplamayı amaçlayan bir kampanyaya desteğini açıkladı. Yaklaşık $93 milyon yardım elde eden kampanya ile ilgili olarak "İstismar edildiğini birine söyleyecek cesareti bulmak, bir çocuğun vereceği en zor kararlardan biri." dedi. 2010 ve 2012'de American Foundation for Aids Research (amfAR) tarafından düzenlenen AIDS Support Gala'ya destek oldu. Uzun zamandır katkı sağladığı kuruluşun Los Angeles, New York ve Paris'teki üç galasına ev sahipliği yaptı.
2005'te kendisine meme kanseri teşhisi konduktan sonra bu hastalıkla mücadeleye destek vermeye başladı. Mayıs 2010'da ilk kez meme kanseri ile ilgili bir kampanya düzenledi. Daha sonra yaptığı bir açıklamada "Fashion Targets Breast Cancer'ın bu yılki kampanyasında yer almak benim için çok şey ifade ediyor. Breakthrough Breast Cancer tarafından gerçekleştirilen hayati çalışmalar için para toplanması çabalarını gönülden destekliyorum." dedi. Ayrıca kampanya için fotoğrafçı Mario Testino'ya poz verdi. Kanseri yendikten sonra 2010'da, kansersiz geçirdiği beşinci yılını kanserle mücadele eden kuruluşlar yararına para toplamak için bir yardım konseri vererek kutladı. Nisan 2014'te kanser araştırmalarına katkı sağlayan bir yardım kuruluşu olan One Note Against Cancer'ı hayata geçirdi. Yardım amacıyla yayımladığı "Crystallize" single'ının notalarını eBay üzerinden satışa çıkararak bağış topladı.
Minogue, "Neighbours" dizisinde yer aldığı süre boyunca rol arkadaşı Jason Donovan ile birlikte oldu. 1989-91 arasında INXS grubunun solisti Michael Hutchence ile ilişki yaşadı. Daha sonra 2002 Grammy Ödülleri töreninde tanıştığı Fransız oyuncu Olivier Martinez ile birlikte olmaya başladı. İkilinin ilişkisi Şubat 2007'de sona erdi. Martinez'in sadakatsiz olduğu yönünde basında yer alan yanlış suçlamalardan üzüntü duyduğu belirtilen Minogue, Martinez'i savundu ve meme kanseri olduğu dönemde kendisinden çok destek gördüğünü ifade etti. 2008-13 arasında manken Andrés Velencoso ile ilişki yaşadı.
VH1, Şubat 2012'de Minogue'u "Müzikteki En Büyük Kadınlar" listesinde 47. ve "Video Döneminin 50 Büyük Kadını" listesinde 49. sıraya koydu. Channel 4, şarkıcıyı dünyanın en büyük pop yıldızları arasında gösterdi. Official Charts Company, sanatçının 10,1 milyondan fazla satışla Birleşik Krallık'taki en çok satan on ikinci şarkıcı ve en çok satan üçüncü kadın şarkıcı olduğunu duyurdu. British Phonographic Industry'ye (BPI) göre tüm stüdyo albümleri sertifika alan Minogue'un single'ları ile birlikte toplam 27 sertifikalı kaydı bulunmaktadır. Birleşik Krallık'ta art arda dört onyılda ilk beşe giren albümü bulunan Minogue'un bu başarısı, Ocak 2011'de "Guinness Dünya Rekorları" tarafından tescil edildi. Sanatçı, Eylül 2011'de VH1'ın "En Seksi 100 Sanatçı" listesinde 27. sırada yer aldı. 2008'de yirmi yılı aşan kariyeri ve bir "pop ve tarz ikonu" oluşu nedeniyle Music Industry Trusts ödülüne layık görülen Minogue, bu ödülü alan ilk kadın sanatçı oldu. "Better than Today" ve "Higher" şarkılarının ABD Hot Dance Club Songs listesinde sırasıyla birinci ve üçüncü olmasıyla Minogue, "Billboard" listelerinde ilk üçte iki şarkısı bulunan ilk sanatçı olarak tarihe geçti.
Smh.com.au'dan Dino Scatena, "Çeyrek yüzyıl önce bir simbiyotik olaylar dizisi, Avustralya popüler kültürünün temel yapısını değiştirdi ve Melbourne'dan gelen 19 yaşındaki bir dizi oyuncusunun uluslararası bir pop ikonuna dönüşümünü başlattı." diye yazdı. Daha sonra "80'lerin kötü permalı saçlarına ve sorgulanabilir vokal yeteneğine sahip bu küçük, toy dizi yıldızının Avustralya'nın en başarılı sanatçısı ve dünyaca ünlü stil idolü olacağını kim düşünebilirdi?" dedi. Minogue, kariyeri boyunca moda ve müzik alanında kendisini yenilemesiyle bilinmektedir. "Fabulous Magazine" sanatçı için "Yenilenmenin Uzmanı" ifadesini kullandı. "The Age"den Larissa Dubecki, Kasım 2006'da "Vogue Australia" için poz veren Minogue'dan "Yenilenmenin Annesi" olarak bahsetti ve "Bu açığa çıkarma, kariyerinin her yönü ve hastalığı gibi akıllıca yönetildi. Ünlüler, aynı köpek balıkları gibi hareketsiz duramazlar; ilerlemeye devam etmezlerse ölürler. Kylie, neredeyse bir düzine kimliğe bürünerek kendisini ilk yıllarında eleştirenlerin üstesinden geldi." dedi. "Madison"dan Fiona MacDonald, "Kylie bir ikon, dünyada ön adıyla tanınan az sayıdaki şarkıcıdan biri. Ve yine de uluslararası bir müzik yıldızı, stil ikonu ve fahri Britanyalı olmasına rağmen o iki hece, okaliptüsün kokusu veya sıcak bir gündeki barbekü gibi hâlâ Avustralyalı görünüyor." yorumunu yaptı.
Minogue, kariyeri boyunca bazı hit şarkıları ile pek çok başarı ve ödül elde etti. Dünya genelindeki listelerde bir numara olan "Can't Get You Out of My Head", Ocak 2012'de "NME" tarafından hazırlanan "Tarihteki En İyi Pop Şarkıları" listesinde dördüncü sırada yer aldı. Ayrıca onyılın en çok çalınan parçası olduğu belirtilen şarkı, 2001'de Birleşik Krallık'ta en çok satan üçüncü single ve en çok çalınan şarkı oldu. "Can't Get You Out of My Head" şu anda Birleşik Krallık'taki "Tüm Zamanların En Çok Satan 100 Single'ı" listesinde 72. sırada bulunmaktadır. "Spinning Around" single'ı da, eleştirmenlerin "mükemmel tabloid haberi" olarak değerlendirdiği video klibinde Minogue'un giydiği kısa şort nedeniyle sanatçının kariyerinde simgesel bir konumda bulunmaktadır. Minogue, 2004'te "Come into My World" ile En İyi Dans Kaydı dalında kendisinin ilk Grammy Ödülü'nü kazandı. "Slant Magazine", şarkının klibini "Best of the Aughts: Music Videos" listesinde birinci sıraya koydu. 2007'de Fransız gitarcı Noël Akchoté, yayımladığı "So Lucky" albümünde Minogue tarafından kaydedilen şarkıların solo gitar versiyonlarına yer verdi.
Minogue'un çağdaş müzikte pek çok onursal takma adı bulunmaktadır. Yayın organları tarafından Amerikalı şarkıcı Madonna ile karşılaştırılan Minogue, Madonna'ya Popun Kraliçesi dendiği için Popun Prensesi olarak adlandırıldı. Temmuz 2000'de "Birmingham Post", "Bir zamanlar, daha kimse Britney, Christina, Jessica veya Mandy'nin adını bile duymamışken Avustralyalı şarkıcı Kylie Minogue, Popun Prensesi olarak listeleri kasıp kavurdu. 1988'de 'I Should Be So Lucky' single'ı ile beş hafta zirvede kalan Minogue, art arda ilk ona giren on üç çalışmasıyla Birleşik Krallık listelerindeki en başarılı kadın sanatçı oldu." diye yazdı. Kimi zaman şarkıcıya Popun Tanrıçası dendi. "Light Years" albümüyle ana akım disko müziğine geçiş yapan Minogue, eleştirmenlerce Disko Kraliçesi olarak da adlandırıldı. "" kitabını Minogue ile birlikte yazan William Baker, sanatçının "Better the Devil You Know" şarkısı hakkında konuşurken "Parça dans pistine iyi aktarıldı ve Kylie'nin uzun yıllar yeni disko kraliçesi ve popun prensesi olarak anılacağının bir işaret oldu." dedi. AllMusic'ten Jon O'Brien, şarkıcının "" adlı box seti için yaptığı değerlendirmede "Kylie'nin kendisinden beklenen o karakteristik albümü yapması gerekiyor ve gönülsüzce yaptığı son albümleri artık kendisinin zamanının geçtiğini düşündürebilir. Fakat bu box set onun hâlâ tüm zamanların en önemli pop prenseslerinden biri olduğunu doğruluyor." ifadesini kullandı. Kasım 2011'de, ARIA Müzik Ödülleri'nin yirmi beşinci kuruluş yıl dönümünde Avustralya Kayıt Endüstrisi Birliği, Minogue'u ARIA Hall of Fame'e kabul etti.
Aralık 2006'da "Sugar"ın düzenlediği ankete katılan genç kızlar, Minogue'u en çok esinlenilen ünlü seçti. Derginin editörü Annabel Brog, "Kylie bundan daha fazla esin kaynağı olamazdı. O içten, harika ve yetenekli biri. Ayrıca bu yıl ne kadar güçlü olduğunu da gösterdi." dedi. Amerikalı şarkıcı Lady Gaga, "destekleyici bir kadın" olduğunu belirttiği Minogue'a Twitter'dan teşekkür etti. Minogue'a kanser teşhisi konduğu dönemde Madonna, yayımladığı açıklamada kendisine iyi dileklerini iletti ve "Kylie son derece yetenekli olmasının yanında bir savaşçı ve onun bu savaşı kazanacağını biliyorum." dedi. 2011'de kendisi de kansere yakalanan televizyon sunucusu Giuliana Rancic, Minogue'un yaşadıklarını "etkileyici" olarak niteledi ve "Teşhis konduktan sonra ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Google'dan aratıyorsunuz. İnternet'e girip Minogue'un başından geçenleri okudum ve hastalığımı halka anlatacak gücü buldum." dedi. Aralarında Alex Turner, Little Boots, September, Marilyn Manson ve Lady Gaga'nın da bulunduğu müzisyen ve sanatçılar Minogue'un kendilerini etkilediğini ifade etti.
Baki Adam
Baki Adam (d. 1962, Tavas, Denizli), Türk din tarihçisidir.
Denizli'nin Tavas ilçesine bağlı Balkıca, Tavas köyünde doğdu. İlk öğrenimini köyde, orta öğrenimini 1975-1982 yılları arasında Denizli İmam Hatip Lisesi'nde tamamladıktan sonra 1987'de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi. 1987 yılında Dinler Tarihi'nde yüksek lisansa başladı ve 1988 yılı şubat ayında aynı fakültenin Dinler Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak atandı.
1989'da, "Dinlerde Hacc İbadeti Üzerine Bir Araştırma" isimli tezini vererek yüksek lisans öğrenimini tamamladı. Doktora çalışmalarının sürdüğü 1991-1992 yıllarında, araştırmalarda bulunmak üzere sekiz ay İsrail'de Tel-Aviv'de kaldı. 1994 yılı Haziran ayında "Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat ve Yahudi Hayatındaki Yeri" isimli doktora teziyle doktor unvanını aldı.
27 Kasım 1997 yılında da doçent, Aralık 2003'te de profesör oldu.
Halen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak çalışan Adam, 1996 yılından beri lisans ve lisans üstü seviyede çeşitli dersler vermektedir.
Verdiği yüksek lisans dersleri:
-Dinler Tarihi Metodolojisi
-Kutsal Metinler
-Yahudiliğe Giriş
Verdiği doktora dersleri:
-Yahudiliğin Esasları.
-Din ve mitoloji
Akademisyen Baki Adam, çeşitli düzeylerde İngilizce, Arapça ve İbranice biliyor.
GDO'ya Hayır Platformu
GDO'ya Hayır Platformu, Mart 2004'te İstanbul'da kurulan, başta ekolojik ürün üreticileri ve ekoloji örgütleri olmak üzere tüm ülkede örgütlü çevre plat |
formlarını oluşturan yerel derneklerden ve konuyla doğrudan ilgili STK'lardan oluşmaktadır. Genetiği değiştirilmiş organizmalara karşı muhalefet yürütmektedir. ""Yaşam Patentlenemez"" başlıklı Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Deklerasyonu'nu yayınlayarak faaliyetlerine başlamıştır. Son olarak ikinci ekoloji şenliğini düzenleyen platform tohum kanununa karşı düzeyli bir muhalefet yürütmüştür.
Andrew Mango
Andrew James Alexander Mango (14 Haziran 1926, İstanbul - 6 Temmuz 2014, Londra) İngiliz-Rus kökenli varlıklı bir ailenin üç oğlundan biri olan İngiliz yazar. BBC’de 14 yıl boyunca Türkçe Yayınlar bölümünün yöneticiliğinde bulundu.
Andrew Mango İstanbul’da doğdu. İstanbul İngiliz Erkek Okulu (English High School For Boys) mezunudur. Yüksek öğrenimini, Londra’daki School of Oriental Studies’de Farsça ve Arapça öğrenerek yaptı. Büyük İskender olayının islamiyet içinde yer alan biçimleri üzerine yaptığı araştırmayla doktorasını verdi. 1947’de öğrenciyken katıldığı BBC’de on dört yıl boyunca Türkçe Yayınlar bölümünün yöneticiliğinde bulundu. Burada Güney Avrupa ve Fransızca Yayınlar Müdürüyken 1986’da emekliye ayrıldı. O günden bu yana, bütün çalışmalarını Türkiye’yle ilgili konularda araştırmalara ayırıyor. Sık sık Türkiye’yi ziyaret eden Andrew Mango Londra’da oturuyor. Mango’nun, Türkiye’yle ilgili ilk yazısı 1957 yılında Political Quarterly adlı dergide yayınlandı. Turkey ve Discovering Turkey adlı tanıtıcı çalışmalarını Turkey: The Challenge of a New Role (1994) adlı kitabı izledi. Türkçe’de Atatürk (Modern Türkiye’nin Kurucusu) 2000 yılında yayımlandı.
6 Temmuz 2014 tarihinde 88 yaşında Londra'daki evinde hayatını kaybetti.
Bizans İmparatorluğu'nun tarih, sanat ve mimarisi hakkında uzman olan Cyril Mango'nun kardeşidir.
Aykon Doğan
Aykon Doğan (1936, Isparta, Türkiye), Türk siyasetçi.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye bölümünü bitirdi. Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanı, Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü, AET Brüksel Daimi Temsilciliği, Müsteşar Yardımcılığı, Bakanlık Müşavirliği, XVIII.,XIX. ve XX. Dönem Isparta Milletvekiliği ile Devlet Bakanlığı yaptı. Evli ve 3 Çocuk babasıdır.
Ali Dinçer
Ali Dinçer (1945, Razgrad - 18 Nisan 2007, Ankara), Türk siyasetçi. Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanlığı (1977-80), milletvekilliği ve devlet bakanlığı yaptı. Öldüğünde TBMM başkan vekiliydi.
1945 yılında Bulgaristan'ın Razgrad şehrinde doğdu. ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. 1977'de Cumhuriyet Halk Partisi'nden Ankara Belediye Başkanlığı görevine seçildi. Belediye başkanlığını 12 Eylül Darbesi'ne kadar sürdürdü. Bu görevi sırasında Türkiye Belediyeler Birliği ve İslam Ülkeleri Başkentler Birliği Kurucu Başkanlığı yaptı. 19. dönemde Sosyaldemokrat Halkçı Parti’den (SHP), 20. dönemde CHP’den seçilerek iki dönem Ankara milletvekilliği yapan Dinçer, 52. hükümette de Devlet Bakanlığı görevinde bulundu. Dinçer, 22. dönemde CHP’den Bursa milletvekili olarak parlamentoya girdi. Bu dönemde TBMM Başkanvekilliğinde bulundu.
Uzun süre lenf kanseri tedavisi gören Ali Dinçer, tedavi sürecinde karaciğerinin yetersiz kalması nedeniyle sarılık hastalığına tutuldu. Sarılık tedavisi kapsamında karaciğer yetmezliği sorununu çözmek için karaciğer nakli kararı alan İbni Sina Hastanesi doktorları, aranan uygun karaciğerin İstanbul'da bulunması üzerine harekete geçti. Dinçer, uygun karaciğerin uçakla Ankara'ya getirilmesinin ardından nakil için ameliyata alındı (22 Aralık 2006). 13 Nisan yüksek ateş nedeniyle hastaneye kaldırılan ve 16 Nisan 2007'de durumu ağırlaşan Dinçer, yatırıldığı İbni Sina Hastanesi'de iki gün sonra yaşamını kaybetti. TBMM ve Kocatepe Camii'nde düzenlenen törenlerin ardından Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Caz müziği sanatçısı Yıldız İbrahimova ile evli olan Ali Dinçer bir kız çocuk babasıydı.
Behçet Kemal Çağlar
Behçet Kemal Çağlar (d. 23 Temmuz 1908, Erzincan - ö. 24 Ekim 1969), Türk şair. Faruk Nafiz Çamlıbel ile birlikte Onuncu Yıl Marşı'nı yazmıştır.
Cumhuriyet döneminin ünlü şairlerinden Behçet Kemal Çağlar Kayseri’nin Şabanbeyzadeler namıyla bilinen ünlü bir ailesinden Şaban Hamdi Bey’in oğludur. Babasının memuriyeti sırasında bulunduğu Erzincan’ın Tepecik köyünde 1908 yılında doğdu. Babası Kayseri'nin Bünyan Çağlayanı kıyısında yerleşmiş Burunguz isimli Türkmen oymağındandır, annesi Balıkesir'in Çepni yörüklerinden Kolağası Ahmet Ağa'nın kızıdır. Behçet ismi babasının amcasının ismi olarak, Kemal'de hürriyet kahramanı Namık Kemal'e izafetle verilmiştir.
1913 senesinde Behçet Kemal, Bolu'da İmaret İlkokuluna başlamıştır. İlkokul yıllarında bile dedesinden kendisine geçen yeteneğiyle şiir ezberlemeye ve okumaya meraklı olan Behçet Kemal'e öğretmenleri okulun bahçesinde yüksek bir yere çıkararak babasının ezberlettiği şiirleri okuturlardı.
Normal tahsiline 1915 yılında Konya'da başlamış, ilk olarak Mevlana türbesinin arkasındaki Numune Mektebi'ne devam etmiş, ertesi yıl, Konya Sultanisi'nin ilk kısmına devama başlamıştır.
1916 senesinin sonbaharında babası Kudüs Ziraat Müdürlüğü'ne tayin edildiğinden birkaç ay Kudüs'te kalmıştır.
Kudüs'ten Kayseri'ye gelen Behçet Kemal, ilk, orta ve lise tahsilini Kayseri'de yapmıştır. 1925 senesinde sınavla Zonguldak Maden Mühendis mektebine girmiş ve 1929 senesinde yüksek maden mühendisi olarak birincilikle bu mektepten mezun olmuştur. Maden Tarama Enstitüsü merkez mühendisi olarak Ankara'da göreve başlamıştır.
Halkevlerinin açılışında yazdığı ve şahsen rol aldığı Çoban Piyesi ve ardından yazdığı ve oynadığı Ergenekon Piyesi dolayısıyla büyük Atatürk'ün dikkatini çekmiştir. Değerli, ünlü yazarlar ve politikacılar ile yakın münasebetler kurmuş, ancak kişisel hiçbir karşılık beklemeyen derin vatan ve Atatürk devrimleri hayranlığıyla hepsinin sevgi ve takdirini kazanmıştır. 1935'te Halkevleri müfettişi olarak görevlendirilmiş, bu görev ile yurdun her tarafını dolaşmış; halk şiirleri ve halk sanatı ile yakından ilgilenmek fırsatını bulmuştur.
Öncelikle Atatürk ve millî şiir temasında tanınmış, derin yurt sevgisi olan bir insandı. Gericiliği önlemede çaba harcamış, haftalık dergiler ve günlük gazetelerde bu konularda makaleler yazmıştır. Atatürk'ün ölümü Behçet Kemal'in ruhunda derin bir acı yaratmış, memleketin ve milletin kurtulmasında Atatürk'ün başarılarının hayranı olarak, kendisini Atatürk'e ve O'nun devrimlerine adamasına sebep olmuştur.
TBMM VII.ve VIII. (24 Ocak 1949 istifa) Dönem Erzincan milletvekili hizmet etmiştir. 15 Ocak 1949' da Şemsettin Günaltay' ın başbakanlığa atanmasının ardından Atatürk devrimlerinden ödün verildiği gerekçesiyle partisinden de milletvekilliğinden de istifa etmiştir. Daha sonra sırasıyla Robert Kolej'de öğretmenlik, Kurucu Meclis Devlet Başkanı Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961), TRT Yönetim Kurulu Başkanlığı, Akbank Neşriyat Müdürlüğü, TRT Program Uzmanlığı görevlerinde bulundu.
Kendi dilinden yaşamını 1966 yılında şöyle anlatmıştır:
1942 yılına 34 yaşındayken Kayseri'de yazdığı bir şiirinde ise kendini şöyle tanımlıyordu:
Behçet Kemal, sanat yolculuğuna nasıl bir düşünce ve inançla çıktığını 1935 de Yücel Dergisi'nde şöyle belirtiyordu:
İlk şiiri arkadaşlarıyla çıkardıkları "Hep Gençlik" dergisinde yayımlanan Behçet Kemal, daha sonra "Türk Yurdu" ve "Hayat" (1927) dergilerinde göründü. Ulus'ta yayımlanan kimi şiirlerinde "Ankaralı Aşık Ömer" adını kullanmış, 1949'da "Şadırvan" dergisini çıkarmıştır. İstanbul Radyosu'nda, 27 Mayıs'tan önce ve sonra, aralıklı olarak "Şiir dünyamız" programını yönetmiştir.
Behçet Kemal'in şiiri biçim ve öz olarak iki kaynaktan beslenir: Halk şiiri ve Kemalizm. Giderek ulusal duyguları dile getiren deyişleri ve yurt güzellikleri bile bu özle belirlenir. Hecenin olanaklarını, en yüksek sesi verebilmek için zorlar.Birey için değil, kalabalıklar içindir şiiri.
Kayseri Valiliği
Tuncay Özilhan
Tuncay Özilhan (d. 9 Temmuz 1947), Anadolu Grubu'nun Yönetim Kurulu Başkanı olan Türk iş adamı.
1947'de İzzet ve Türkan çiftinin çocukları olarak Kayseri'de doğan Tuncay Özilhan, liseyi Saint Joseph Lisesi'nde üniversiteyi ise İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’de tamamladı. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek, Long Island Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansı (MBA) yaptı.
1977 yılında Erciyas Biracılık Genel Müdürlüğü ile başlayan iş hayatı, Anadolu Endüstri Holding Bira Grubu Koordinatörlüğü, Anadolu Endüstri Holding Genel Koordinatörlüğü ve 1984 yılında atandığı Anadolu Grubu İcra Başkanlığı görevleri ile devam etti.
Özilhan, 18 Ocak 2001'de yapılan olağan genel kurul sonucunda TÜSİAD'ın 11. başkanı oldu. Üç yıl bu görevde kaldıktan sonra 22 Ocak 2004'te görevini Ömer Sabancı'ya devretti.
Tuncay Özilhan, babasının kurucu ortağı olduğu Anadolu Grubu'nda Mayıs 2007'den beri Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini sürdürmektedir.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı, DEİK Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı ile Türk–Rus İş Konseyi Yürütme Kurulu Başkanlığı, Estonya Fahri Konsolosu ve Anadolu Efes Başkanı olan Tuncay Özilhan, Emine Özilhan’la evli ve üç çocuk sahibidir. Oğlu İzzet Özilhan oyuncu Yasemin Ergene ile evlidir.
Avni Kantan
Avni Kantan (1910 - 7 Nisan 1966), Türk asker ve bürokrat.
Harp Okulu mezunudur. 1932 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri'nde değişik rütbe ve görevlerde hizmet verdikten sonra Millî Emniyet Hizmetleri'ne atandı. Yönetici olarak hizmet verdi, yurt dışı görevde bulundu. Temmuz 1965 - Mart 1966 tarihleri arasında Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na vekalet etti.
Grammy Ödülleri
Grammy Ödülleri, (Gramofon ödüllerinden ismi gelmektedir) Amerika kökenli müzik ödülleridir. Amerikan müzik endüstrisinde büyük bir öneme sahip Grammy Ödülleri, 1957’den bu yana tertip ediliyor. Ödülleri veren kurum ise NARAS (the recording academy) adlı bir akademi. Sinema dünyasının ilgisinin toplandığı Oscar Ödülleri kalibresinde bir öneme sahip olan Grammy Ödülleri 108'den farklı kategoriyi ve 30 farklı müzik türünü kapsamaktadır.
31 Grammy ödülü ile |
Sir Georg Solti Grammy'i en çok kazanan sanatçıdır. Bunun yanı sıra 27 Grammy ödülüyle Alison Krauss, Grammy'i en çok kazanan kadın sanatçı olmayı başarırken 22 Grammy ödülüyle U2, ödülü en çok kazanan grup unvanına sahiptir. Ayrıca 20 Grammy ödülü ile Beyoncé, 18 Grammy ödülü ile Michael Jackson ve Adele, Rihanna, Eminem, Alicia Keys, LeAnn Rimes, Norah Jones, Taylor Swift ve Madonna gibi ünlüler de Grammy rekorcularından birkaçıdır.
Fiziki coğrafya
Fiziki coğrafya (aynı zamanda jeosistemler ve fizyografi olarak da bilinir) coğrafyanın büyük alanlarından biridir. Fiziki coğrafya; insan coğrafyasının alanı olan kültürel çevre aksine, atmosfer, hidrosfer, biosfer ve jeosfer gibi doğal çevrelerin süreç ve değişimlerini inceleyen doğa bilimi dalıdır.
Fiziki coğrafyanın yapısı içinde; Dünya birkaç küre veya çevreye ayrılarak incelenir. Bunlardan başlıcaları; atmosfer, biosfer, buzulküre, jeosfer, hidrosfer, litosfer ve pedosferdir. Fiziki coğrafya araştırmaları genelde disiplinler arasıdır ve sistemsel yaklaşımı kullanır.
Fiziki coğrafya aşağıda listelenen birkaç alt alana ayrılır:
Fiziksel coğrafya ve doğa bilimleri dergileri sürekli iletişim içerisinde olarak, üniversite ve araştırma enstitülerince yapılan çalışmaları belgelerler. Birçok dergi özel bir alana yönelip, sadece o alandaki araştırmaları yayınlar. Araştırmalar bilimsel makale formatında paylaşılır. Bunun yanı sıra halkın anlayacağı dilde makalelerde içerir. Fiziksel coğrafya üzerine yayın yapan dergiler şunlardır:
Coğrafya Klasik Yunan döneminden beri tamamen doğa bilimiydi. Yapılan çalışmaların arasında en iyileri; Eski çağlarda:Strabo (Coğrafya), Eratosthenes (Coğrafya) ve Dionisio Periegetes , Yeni çağlarda ise: Alexander von Humboldt (Kozmoloji) tarafından yapılmıştır. 16. yüzyılda Martín Fernández de Enciso'nin (Summa de Geografía) eseri ile Coğrafyanın bir bilim olarak temelleri atılmıştır.
19. yüzyıldaki iki tarihi olay Coğrafya biliminin gelişmesi için çok büyük etki yaratmıştır. Bu olayların ilki;Avrupalı kolonicilerin pazar ve hammadde bulmak için; Asya,Afrika,Avustralya ve hatta Amerika'ya sanayi devrimi sayesinde açılmalarıdır. Bu da kolonici güçlerin kontrolü altındaki ülkelerin üniversitelerinde, Coğrafyanın gelişimini hızlandırmıştır.
Bu konuda en etkin rol oynayan imparatorluk Rusyaydı.18. yüzyılın ortalarında Sibirya’daki fırsatların incelenmesi için Rus Coğrafyacılar araştırmalara başladı. Bunların arasında Rus coğrafyacılığının temelini atan Mikhail Lomonosov vardı.1755'te Moskova üniversitesini kurarak Coğrafya eğitimi ve coğrafya çalışmalarını destekledi. 1758'de bilimler akademisinde Coğrafya bölümü başkanı olarak atandı. Lomonosov'un çizgisinde devam eden Rus okulları bu disiplinde etkin olmayı sürdürdüler. Bu dönem içerisinde disipline katkıları olan Rus Coğrafyacılar: NM Sibirtsev, Pyotr Semyonov, K. D. Glinka, Neustrayev'dır.
İkinci Önemli olay ise 19. yüzyılnın ortalarında Darwin'in everim teorisi ile yaşandı. Bu sayede biyocoğrafya doğdu.
Diğer önemli olaylar ise William Morris Davis'in Coğrafya bilimini 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında Amerika'da yayması ve Coğrafi döngüler konusunda yaptığı devrimlerle yaşanmıştır. Teorileri sayesinde dağlar ve diğer yer şekillerinin hangi etkenler sayesinde oluştuğu anlaşıldı. Bu döngülerin, Jeolojik süreçlerin(Volkanizma, Tektonik yükselme, Çatlaklar) hafifliğinin ortadan kalkmasıyla oluştuğunu açıkladı
Akarsular dağların arasında V şekilli vadiler oluşturmaya başlar. Bu ilk aşamadan sonra yüzey dağınık ve sarp bir haldedir. Zamanla akıntılar vadileri, rüzgarında yardımıyla daha geniş bir hale getirebilir ve bu da tepeleşen yükseltileri oluşturur. Sonuç olarak her şey en alçak noktada, bir düzlükte birleşir. Buna David's Penepleni (yontuk Ova) adı verilir. Bu süreç böyle tekrarlanarak devam eder.
David's in bu teorisi tamamen doğru olmasa da Coğrafyada devrimsel nitelik taşıyordu. Uygulamaları sayesinde birçok alt alan oluştu.
Ajuda (Lizbon)
Ajuda, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 3,15 km yüzölçümüne sahip, 17.961 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). Bucak, 1551 yılında kurulmuştur. 1755 depreminde kasabanın büyük bir kısmı yıkıma uğramıştır.
Halkalı solucanlar
Halkalı solucanlar (Annelida) Polymera olarak da bilinir. Segmentleri dıştan belirgin olarak görülen bir omurgasız hayvanlar şubesidir.
Deniz, tatlı su ve karalarda yaşarlar. Vücut uzun ve segmentlidir. Vücut segmentler septum adı verilen bölmelerle birbirlerinden ayrılmıştır. Baş bölgesine prostomium, posterior
uca ise pigidium adı verilir. Prostomium ile pigidium birer segment değildirler. En yaşlı segment başın hemen arkasındaki segmenttir. Çeşitli organlar her segmentte tekrarlanır.
Protostome grubuna dahillerdir. Gerçek sölom bulunur. Sölomları şizosöl (Schizocoelous) tiptir. Boşaltım organları segmental sıralanmış nefridium’lardır. Vücudun ön ve arka uçlarındaki birkaç segment hariç, her segmentte bir çift nefridium bulunur.
Vücut yüzeyi ince esnek kutikula ile kaplıdır. Bazılarında kitinden kıllar bulunur. İp merdiven sinir sistemi gelişmiştir.
Prostomiumun sırt tarafında iki loplu bir beyin gangliyonu vardır. Duyu organları kimyasal duyu organları ve gözlerden ibarettir. Kapalı dolaşım sistemi bulunur. Annelidler hermafrodit hayvanlardır. Gonadları gayet basit yapılıdır. Rejenerasyon özellikleri çok iyi gelişmiştir. 9 bin türü bulunur. Bir kısmı mikroskobiktir.
Annelida'da vücut planı
TCG Gediz (F-495)
TCG "Gediz" (F-495) USN'deki adı: USS "John A. Moore" (FFG-19), Türk Deniz Kuvvetleri'nde hizmet etmekte olan Gabya sınıfı fırkateynlerden biri.
Oliver Hazard Perry sınıfı güdümlü füze fırkateynlerin onbirincisi olup komutan John A. Moore'un (1910–1944) ardından isimlendirilmiştir.
28 Şubat 1977'de San Pedro Kaliforniya'da FY77 programı dahilinde Todd Shipyards'a ısmarlanan fırkateynin yapımına 19 Eylül 1978'de başlanmış ve 20 Ekim 1979'da bitirilip denize indirilmiştir. 14 Kasım 1981'de görevlendirilen gemi, 1 Eylül 2000'de Türk Deniz Kuvvetleri'ne verilmiştir.
Alcântara (Lizbon)
Alcântra, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 4,39 km yüzölçümüne sahip, 14.443 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). Bölgede bir zamanlar bulunan Roma köprüsüne istinaden adı Arapça "köprü" anlamına gelen "el kantara" sözcüğünden gelir.
İcao alphabet
1956`dan beri geçerli olan ve icao tarafından belirlenmiş standart kodlama alfabesi. Harfler ve okunuşları aşağıdaki gibidir.
Hortumlu solucanlar
Rhynchocoela ya da Hortumlusolucanlar; Nemertinleri ya da kurdelesolucanlarını kapsayan gruptur. Parazit olmayan, genellikle denizlerde yaşayan canlılardır. Vücutları uzayıp, yassılaşmıştır ve yüzeyi silli epitel ile örtülüdür. Proboscis adı verilen organlara sahiptirler. Asölomat yapıda, ağız ve anüs bulunduran bir sindirim sistemleri vardır. Basit bir üreme yapıları ve kapalı dolaşım sistemleri vardır. Yaklaşık 650 türü bulunan omurgasızlar şubesidir.
Alto do Pina
Alto do Pina, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,82 km yüzölçümüne sahip, 10.253 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Karameh Muharebesi
Karameh çarpışması, 21 Mart 1968 tarihinde İsrail birliklerinin Karameh Kampı'na yaptıkları saldırılarla El Fetih örgütünün gösterdiği direnişe verilen isim.
1968 boyunca el Fetih örgütünün merkezinin bulunduğu, Filistin mülteci kamplarının yer aldığı el Karameh kasabası İsrail Ordusu tarafından birçok kez hedef alındı. Şehrin Arapça adının anlamı "haysiyet"tir ve 1967 Arap yenilgisinden sonra sembolik önemini artırmaktadır. Buraya düzenlene operasyon, el Fetih ve diğer militan örgütler tarafından işgal altında bulunan Batı Şeria'da roketli saldırılara karşı misilleme amaçlıdır. Said Aburiş'e göre Ürdün hükümeti ve birkaç el Fetih komandosu Arafat'ı geniş çaplı bir İsrail saldırısının hazırlıklarını karşı uyarmış, George Habbaş'ın yeni kurulmuş Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ile Nayef Hayatme'nin fraksiyoner Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) örgütleri şehri terketmiştir. Her ne kadar el Fetih sempatizanı Ürdünlü bir general tarafından kasabayı terkedip tepelere saklanması önerildiyse de Arafat buna karşı çıkmış, ve "Arap dünyasında çekilmeyecek ya da kaçmayacakların da olduğuna tüm Dünya'yı inandırmak istiyoruz" demiştir. Aburiş, el Fetih'in Arafat'ın emriyle kasabada kaldığını, Ürdün Ordusu'nun eğer ağır çarpışmalar olursa devreye girme kararı verdiğini yazar.
Arafat FKÖ'nün başkanı olduktan sekiz ay kadar sonra, el Fetih yetkilileriyle birlikte Mısır başkanı [[Cemal Abdülnasır]] ile ilk resmî görüşmesinde, [[Kahire]], 1969.
21 Mart gecesi İsrail Ordusu ağır silahlarla, zırhlı araçlarla ve savaş uçaklarıyla el Karameh'e saldırdı. El Fetih'in kaçmaması İsrail askerlerini şaşırttı. İsrail kuvvetleri harekâtı genişletince Ürdün Ordusu da müdahil oldu ve İsrailliler büyük bir savaş çıkmasını önlemek için geri çekilmek zorunda kaldı. Çarpışmanın sonunda yaklaşık 150 el Fetih militanı, yirmi Ürdün askeri ve yirmi sekiz İsrail askeri ölmüştür. Arapların ölü sayısının daha çok olmasına rağmen, İsrail'in hızlı geri çekilmesi nedeniyle el Fetih kendisini muzaffer saymıştır. Arafat savaş alanında bulunmuştur ama katılımının detayları belirli değildir. Ancak hem müttefikleri hem de İsrail haberalma örgütü çarpışma sırasında sürekli olarak adamlarını yerlerinden ayrılmama ve çarpışmaya devam etme konusunda cesaretlendirdiğini belirtmiştir.
Çarpışma "Time" tarafından detaylı olarak izlenmiş ve Arafat'ın portresi 13 Aralık 1963 sayısının kapağında çıkarak Dünya Arafat'ın resmiyle ilk defa tanışmıştır.Savaş sonrası ortamda bu önemli dönüm noktasında Arafat ve el Fetih ortaya çıkmış ve İsrail'e karşı çıkmaya cesaret eden ulusal kahraman olarak görülmeye başlamıştır. Arap dünyasından gelen toplu takdirler sonucu finansal bağışlar önemli ölçüde artmış ve el Fetih silah ve mühimmatı gelişmiştir. İçlerinde binlerce Filistinli olmayan Arabın da bulunduğu birçok gencin katılımıyla örgütün üye s |
ayısı artmıştır.
3 Şubat 1969'da toplanan Filistin Ulusal Konseyi'nde Yahya Hammuda Filistin Kurtuluş Örgütü liderliğinden çekildi. Yerine geçen Arafat, iki yıl sonra Filistin Devrimci Kuvvetlerinin başkomutanı oldu ve daha sonra 1973'te FKÖ'nün siyasal kolunun da başına geçti
Alvalade (Lizbon)
Alvalade, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,58 km yüzölçümüne sahip, 9.620 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). Bucağın ismi Arapça "duvarlarla çevrili, içinde yaşanılan yer" anlamına gelen "el Balade" sözcüğünden gelmektedir.
Ameixoeira (Lizbon)
Ameixoeira, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,62 km² yüzölçümüne sahip, 9.644 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). 1541'de bucak statüsü almıştır.
Kılımsısolucanlar
Nematomorpha ya da Kılımsısoluncanlar (Atkılı Solucanları); aşırı şekilde incelmiş, boyları bir metreye kadar uzayabilen, kahverengi ya da siyah solucanlardan oluşan bir omurgasız hayvanlar şubesidir.
Yalancı sölom bulundururlar, ayrı eşeylidirler. Erginler serbest yaşar, sindirim kanalı bulundurmazlar. Larvaları ise eklembacaklılarda parazit olarak bulunurlar. Yaklaşık 230 türü bilinmektedir.
Anjos (Lizbon)
Anjos, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,48 km yüzölçümüne sahip, 9.738 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). 1564'te Santa Justa'dan ayrılarak bucak statüsü verilmiştir.
Yareta
Yareta ("Azorella yareta"), maydanozgiller (Apiaceae) familyasından çok yavaş büyüyen ve büyük bir yastık oluşturan, taş sertliğinde bir bitki türü. "And yastığı" adı da verilir.
Başlıca olarak And Dağları'nda, Peru, Bolivya ve Şili'de 3500 ve 4000 metre arasındaki yükseklikte yetişir. Bitki yıl boyunca yeşil olup, pembe renkten lila rengine kadar çiçeklenir. Olağanüstü şekilde iklim şartlarına uyum sağlar. Besleyici madde açısından fakir zeminde büyüyerek, çok fazla suya gereksinim duymasa da bol güneşe ihtiyaç duyar.
Bitkinin çiçekleri böcekler tarafından döllenir.
Beato (Lizbon)
Beato, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,41 km yüzölçümüne sahip, 14.241 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). 1756'da Santa Maria dos Olivais'ten ayrılarak bucak statüsü verilmiştir.
Beşir Cemayil
Beşir Cemayel, (d. 10 Kasım 1947 - ö. 14 Eylül 1982) Lübnan Falanjları Partisi genel başkanı ve eski Lübnan devlet başkanı.
Cemayel seçimden üç hafta sonra bombalı bir suikast sonucu öldürülmüştür. Bu suikast üzerine, İsrail'in desteğiyle Falanjistler bir operasyon düzenleyip Sabra ve Şatilla göçmen kamplarındaki yaklaşık 3 bin Filistinli sivile karşı Sabra ve Şatilla katliamını gerçekleştirmişlerdir.
Benfica (Lizbon)
Benfica, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 7,94 km yüzölçümüne sahip, 38.523 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). Lizbon'un en büyük parkı olan Monsanto Parkı Benfica bucağındadır.
Başı dikenli solucanlar
Başı dikenli solucanlar (Acanthocephala), sindirim sistemleri olmayan omurgasız hayvanlar şubesi. Baş kısımlarında geriye doğru duran dikenler vardı. Yaklaşık 500 kadar türü bilinmektedir.
Stator
Stator: Fransızca state kelimesinden türeyen stator kelimesi dönel makinalarda dönmeyen sabit kısıma verilen isimdir. Buhar türbininin sabit kanatlarını taşıyan gövdesine stator adı verilir. Yine alternatörlerde, elektrik motorlarında ve değirmenlerde de dönmeyen kısımlara stator denir.
Elektrik makinalarında bakır tellerin yerleşeceği oluklar bulunur. Genelde tek tek kesilen silisyum kaplı stator saçları bir araya getirelerek paket yapılır ve daha sonra bu stator oluklarının içine bobin kangalları yerleştirilerek bobinaj yapılır.
Derisi dikenli solucanlar
Kinorhyncha (Yunanca'da. "kīneō" 'hareket' + "rhynchos" 'hortum') ya da Derisi dikenli solucanlar; okyanus kıyılarındaki çamurlu zeminlerde galeriler açarak yaşayan omurgasız hayvanlar şubesidir.
Yalancısölom bulundururlar, küçük yapılıdırlar. Vücutları kısa ve dikenlerle kaplıdır. İleri geri oynayabilen dikenli hortumları vardır. Yaklaşık 100 civarında türü bilinmektedir.
MÖ 247
Campo Grande (Lizbon)
Campo Grande, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 2,44 km yüz ölçümüne sahip, 11.148 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). Bucakta, Lizbon Üniversitesi'nin bir fakültesi bulunmaktadır.
Campolide
Campolide, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 2,79 km yüzölçümüne sahip, 15.928 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). 7 Şubat 1959'da São Sebastião da Pedreira'dan ayrılarak bucak statüsü verilmiştir.
Karnı kıllı solucanlar
Gastrotricha (Yunanca'da "gaster" "karın" ve "thrix" "kıl") ya da Karnı kıllı solucanlar; boyuna dizilen siller ile hareket eden , yalancısölomları bulunan omurgasız hayvanlar şubesidir.
Mikroskobik, solucan benzeri canlılardır. Yaklaşık 400 türü bulunmaktadır.
Carnide (Lizbon)
Carnide, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 4,02 km yüzölçümüne sahip, 21.097 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). 1279 yılında bucak statüsü verilmiştir.
Castelo (Lizbon)
Castelo, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,05 km yüzölçümüne sahip, 587 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). São Jorge Kalesi burada bulunur. 1147'de bucak statüsü alan Castelo, Portekiz'in en eski bucaklarından biridir.
Zırhlı solucanlar
Loricifera ya da Zırhlısolucanlar; okyanusların dibinde yaşayan, vücutları plaklarla zırh şeklinde örtülmüş omurgasız hayvanlar şubesidir.
Başlarında çok sayıda diken vardır, yalancısölom bulundururlar, içeri çekilebilen tüp şeklinde bir ağızları vardır. Mikroskobik yapıdadırlar. Türleri halen keşfedilmektedir.
Charneca (Lizbon)
Charneca, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,70 km yüzölçümüne sahip, 10.509 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). Bazen bucak için "Charneca do Lumiar" adı da kullanılır.
Coração de Jesus (Lizbon)
Coração de Jesus, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,54 km yüzölçümüne sahip, 4.319 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Tekerlekli hayvanlar
Rotifera, çarklı hayvanlar ya da tekerlekli hayvanlar; solucan benzeri mikroskobik omurgasız hayvanlar şubesidir.
Tatlısularda bulunurlar. Vücut, gövde ve ayaktan oluşur. Sindirim sistemleri gelişmiştir. Başlarında halka şeklinde bir sil demeti bulunur. Bu siller hareketleri sırasında tekerlek görüntüsündedirler. Rotifera'da erkek bireyler çok küçülmüş ya da yokturlar. Yaklaşık 1.500-2.000 türü bilinmektedir.
Encarnação (Lizbon)
Encarnação, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,15 km yüzölçümüne sahip, 3.182 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Graça (Lizbon)
Graça, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,34 km yüzölçümüne sahip, 6.960 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). 1755 depreminden sonra kurulan bu bucak artık varolmayan Santo André ve Santa Marinha bucaklarının birleşmesiyle oluşmuştur ancak 19. yüzyılın ortasına kadar resmiyet kazanmamıştır.
Lapa (Lizbon)
Lapa, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,72 km yüzölçümüne sahip, 8.671 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Bu bucakta Portekiz'de bulunan yabancı büyükelçiliklerin büyük bir kısmı bulunmaktadır. Bu ülkeler arasında Avusturya, Bulgaristan, Kanada, Çin, Finlandiya, Endonezya, İrlanda, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Birleşik Krallık, Romanya, İsveç ve İsviçre sayılabilir.
Aynı zamanda Portekiz Cumhuriyet Meclisi ile Portekiz Başbakanının resmî ikametgâhı da bu bucakta yer almaktadır.
Lumiar
Lumiar, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 6,28 km yüzölçümüne sahip, 35.585 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Kadehimsi solucanlar
Entoprocta (Yunanca'da "entos" içeri + "proktos" anüs), Kamptozoa ya da Kadehimsi solucanlar; bir yere bağlanarak yaşayan, poliplere banzeyen fakat daha karmaşık yapılı omurgasız hayvanlar şubesidir.
Mikroskobik canlılardır. Yalancısölomları ve gelişmiş sindirim sistemleri vardır. Yaklaşık 75 türü bilinmektedir.
Vittorio Emanuele II Abidesi
Vittorio Emanuele II Abidesi veya Altare della Patria (Ulusun Mihrabı) ya da Il Vittoriano, İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan ünlü yapı. Venedik Meydanı ve Capitoline Tepesi arasında yer alır. Abide 1885 - 1911 yılları arasında Giuseppe Sacconi tarafından Birleşmiş İtalya Krallığı'nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele'yi onurlandırmak için yapılmıştır.
Abide beyaz, saf mermerden yapılmış olup görkemli merdivenlere ve heykellere sahiptir: Uzun corinthian sütunları, at üstündeki Vittorio Emanuele heykeli, sağ ve sol üst köşelerde yer alan tanrıça Victoria'nın üstünde olduğu dört at heykeli. Abide aynı zamanda I. Dünya Savaşı sonrasında inşa edilen Meçhul Asker Mezarlığı'nı da içermektedir. Yapının girişi de Birleşmiş İtalya müzesine ev sahipliği yapmaktadır.
Newfoundland
Umut Sarıkaya
Umut Sarıkaya (26 Nisan 1980, Divriği) Türk karikatürist, yazar ve gemi inşaat mühendisi.
26 Nisan 1980 tarihinde Sivas'ın Divriği ilçesinde ilkokul öğretmeni baba ve işçi annenin çocukları olarak doğan Umut Sarıkaya 1 yaşında iken ailesiyle birlikte halen yaşadığı Sarıyer'in Çayırbaşı mahallesine taşındı. Lise hayatını ticaret lisesine gitmek istemesine rağmen babasının isteğiyle Yeni Levent Lisesinde fen bilimleri üzerine tamamlayan Sarıkaya bu dönemde abisinin okuduğu "Leman" ile mizah dergileriyle tanışarak dergiyi takip etmeye başladı ve karikatür çizmeye de bu dönemde başladı. Umut Sarıkaya, lisenin ardından 1996 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesinin gemi inşaat mühendisliği bölümüne girdi ve bu dönemde Ahmet Yılmaz ile Cem Yılmaz'dan etkilenerek çizdiği karikatürler ilk defa "Leman"ın amatör çizerler köşesinde yayınlanmışsa da Kaan Ertem'den özgün olmadığı eleştirisini aldı. Lisans eğitimi süresince amatör olarak "Leman"ın yanı sıra "HBR Maymun", "Aksak Kurbağa", "Soytarı", "Solak" ve "Atom"da da çizimleri yayınlandı. 2001 yılında "Gemi Kökenli Deniz Kirl |
enmesi" başlıklı bitirme teziyle mezun oldu, mezuniyetinin ardından kısa dönem askerlik ve terhis olmasını takiben dört ay Tuzla'da gemi mühendisliği yaptı.
2002 yılında "işini sevmesine rağmen sosyal olma zorunluluğu" nedeniyle mühendisliği bırakan ve "Kemik" dergisinde çeşitli köşeler hazırlayan çizer ardından "Penguen"de Bülent Üstün'ün isim babası olduğu "İşimdeyim Gücümdeyim" adlı karikatür köşesi ve "Benim de Söyleyeceklerim Var" başlıklı yazılarıyla ismini duyurdu. Bu dönemde aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsünde yüksek lisans yapmaya devam etti. 2007'de bir grup arkadaşıyla birlikte "Penguen"den ayrılarak "Uykusuz"un kurucularından oldu ve yüksek lisans eğitimini yarıda bıraktı. 2014'ün sonlarına doğru "Uykusuz"dan ayrılarak çizmeye ara veren Sarıkaya 26 Şubat 2015 tarihinde tek başına hazırladığı "Naber" adlı üç aylık dergiyi yayınladı. Sarıkaya halen bu dergiyi çıkarmaktadır.
Gani Müjde
Gani Müjde (d. 27 Kasım 1959, İstanbul), Türk yazar, karikatürist, senarist, yönetmen ve sunucudur.Güngören İzzet Ünver Lisesi ve Mimar Sinan Üniversitesi Sinema - Televizyon Bölümü mezunudur.
Kosova-Prizren göçmeni bir ailenin dördüncü ve son çocuğudur. Lise yıllarında karikatüre olan ilgisi nedeni ile Gırgır dergisine gidip gelirken zamanla dergide çalışmaya başladı. Sekiz yıla yakın bir süre Gırgır ve Fırt dergilerinde çalıştı. Laklak adlı dergide bir süre editörlük yaptı. Sonra bir grup arkadaşı ile birlikte ayrılıp Limon dergisini kurdu. Bu dergide "Peynir Gemisi" başlığı altında sürekli yazılar yazmaya başladı. Tükenmezkalem adlı bir yazım ve prodüksiyon şirketi kurdu. Şu anda ise Komedi Türkiye isimli bir yarışma programında jürilik yapmaktadır. Aynı zamanda Gülse Birsel ile birlikte programın skeçlerini yazmaktadır.
Sanatçı Belma Canciğer ile evlidir. Ece Su ve Arda adında iki çocuğu vardır.
= Tufan Karaköse =
Gani Müjde (d. 27 Kasım 1959, İstanbul), Türk yazar, karikatürist, senarist, yönetmen ve sunucudur.Güngören İzzet Ünver Lisesi ve Mimar Sinan Üniversitesi Sinema - Televizyon Bölümü mezunudur.
Kosova-Prizren göçmeni bir ailenin dördüncü ve son çocuğudur. Lise yıllarında karikatüre olan ilgisi nedeni ile Gırgır dergisine gidip gelirken zamanla dergide çalışmaya başladı. Sekiz yıla yakın bir süre Gırgır ve Fırt dergilerinde çalıştı. Laklak adlı dergide bir süre editörlük yaptı. Sonra bir grup arkadaşı ile birlikte ayrılıp Limon dergisini kurdu. Bu dergide "Peynir Gemisi" başlığı altında sürekli yazılar yazmaya başladı. Tükenmezkalem adlı bir yazım ve prodüksiyon şirketi kurdu. Şu anda ise Komedi Türkiye isimli bir yarışma programında jürilik yapmaktadır. Aynı zamanda Gülse Birsel ile birlikte programın skeçlerini yazmaktadır.
Sanatçı Belma Canciğer ile evlidir. Ece Su ve Arda adında iki çocuğu vardır.
Discovery
Discovery şu anlamlara gelebilir:
Tepen Kuş
Tepen Kuş ("Tene angop'te") (1835-1875) Kızılderili kabilesi Kiowa'ların şefi.
Black Hawk
Kara Şahin (şef)
Kara Şahin ("Makataimeshekiakiak", kendi dilinde: "Mahkate:wi-meši-ke:hke:hkwa") (d. 1767 - ö. 3 Ekim 1838) Kızılderili kabilelerinden Sauk'ların şefi.
Sauk Sautenuk bölgesinde (bugün Rockford'un bir bölümü) doğan kızılderili şefi Kara Şahin, Sac et Fox yerlilerinin şefi olduğu sırada kabilesinin Illinois ile Mississippi arasındaki av topraklarını terk etmesini öngören 1804 anlaşmasını kabul etmedi. 1812 savaşında İngilizler'e katıldı. 1815 yılında toprakları terk etme anlaşmasını kabul etmek zorunda kaldıysa da, anlaşmanın içeriğini öğrenince karşı çıkıp direnişe geçmesi üzerine Başkan Jackson, Kara Şahin'in üzerine üç kolordu gönderdi ("Kara Şahin savaşı", 1832). Ele geçirilen Kara Şahin, kent kent dolaştırılıp teşhir edildikten sonra 1833 yılında serbest bırakıldı. O tarihten sonra bir daha hiçbir yerde görülmedi. 1838 yılında Des Moines yakınlarında cesedi bulundu.
Necip Gülses
Necip Gülses (d. 13 Ekim 1952, İstanbul), Türk müzisyen, bestekâr.
Annesi Zeliha Hanım, babası Hafız Ali Gülses’tir. İlkokulu İstanbul Vefa Atatürk İlkokulu’nda, orta ve lise tahsilini de Vefa Lisesi’nde tamamlamıştır.
İlk musîki derslerini babası hafız ve mevlithan Ali Gülses’ten aldı. 1976 yılında girdiği İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nı 1980 yılında başarı ile tamamladı. Konservatuarda İhsan Özgen ile tambur çalıştı ve 1981 yılında asistanı oldu. 1980-82 yılları arasında Isparta’da yedek subay olarak askerliği yaptı. 1983 yılından itibaren İ.T.Ü. Türk Musîkisi Devlet Konservatuarı’nda kadrolu tambur öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1985 yılında TRT'nin açmış olduğu yetişmiş sanatçı sınavını kazanarak kadrosunu TRT İstanbul Radyosu'na aldırdı.
Ünlü ney sanatçısı Kudsi Erguner ile “İstanbul Türküleri ve Rembetiko”, “Viyana’dan İstanbul’a Şarkılar (Shubert-Şevki Bey)”, “Osmanlı Davulları” isimli projelerinde yer aldı.
Türk müziğinin divan, şarkı, fantezi, ilahi, mandıra, sirto, peşrev ve sazsemâisi formlarında birçok eser besteleyen Sanatçı, 1996 yılında Milliyet Gazetesi’nin düzenlediği yılın en sevilen on şarkısı anketinde “Sen Vur Da Tamburun Tellerine Yâr” isimli şarkısı ile ödül aldı. 1997 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin düzenlediği “Tamburi Cemil Bey Saz Eseri Yarışması”nda uşşak sirtosuyla birinci mansiyon ödülünü layık görüldü.
“Tambur Öğrenme Kılavuzu” isimli bir kitabı olan Necip Gülses, birçok Türk müziği albümünün müzik yönetmenliğini ve düzenlemelerini yaptı;
Bunlardan bazıları; Melihat Gülses’in seslendirdiği “İstanbul’dan Atina’ya Türküler”, “Hüznün Hikayesi”, “Narçiçeğim 1 ve 2” albümleri; Alâeddin Yavaşça'nın seslendirdiği “Alâeddin Yavaşça” albümü; İnci Çayırlı’nın seslendirdiği “Bir tanem” albümü; Münip Utandı ve Güzün Değişmez’in seslendirdiği “Bursa Şarkıları” albümü; Umut Akyürek’in seslendirdiği “Tıbbiyeli Bestekârlar” albümü ve Aylin Şengün Taşçı’nın seslendirdiği “Aşktan yana” isimli albüm.
2005 yılında UNESCO tarafından hazırlanan “Corbus” (Akdeniz Ülkeleri Bestekârları) isimli kitabın Türkiye ile ilgili bölümünde, Tamburi Cemil Bey’in hayatı ve eserleri bahsini yazdı. Tambur icracılığının yanı sıra TRT İstanbul Radyosunda İcra Denetim Kurulu üyeliği de yapan bestekâr ve ressam olan Necip Gülses, aynı kurumda ses sanatçısı olan Melihat Gülses’le evli olup iki çocuk babasıdır.
Discovery Uzay Mekiği
Uzay Mekiği Discovery (OV-103) NASA'ya ait olan uzay mekiği filosunun geriye kalan üç uzay aracından biridir. İlk uçuşunu 1984 yılında yapmıştır. Uzay araştırmalarında ve Uluslararası Uzay İstasyonu'nun yapım aşamasında görev almıştır. Challenger ve Columbia facialarından sonra uzay uçuşlarına tekrar başlanıldığında kullanılan mekiktir. Emekli olmadan önceki son uçuşunu 24 Şubat 2011 tarihinde yapmıştır.
Alfred Stieglitz
Alfred Stieglitz (d. 1 Ocak 1864 – ö. 13 Temmuz 1946) elli yıldan daha uzun olan kariyeriyle fotoğrafın, resim ve heykel gibi sanatlarla birlikte kabul görmesine yardımcı olan ABD'li fotoğrafçı. Birçok fotoğrafının bu sanat dallarına görünürde benzemesiyle ve Georgia O'Keeffe ile evliliğiyle tanınır.
Stieglitz altı çocuğun en büyüğü olarak dünyaya Hoboken, New Jersey'de geldi ve Manhattan'ın Yukarı Doğu Yakasında (Upper East Side) büyüdü. 1881 yılında ailesiyle birlikte Almanya'ya göç etti. Ertesi sene Stieglitz, Berlin'deki Technische Hochschule Üniversitesi'nde makina mühendisliği okumaya başladı ve kısa bir sonra fotoğraf bölümüne geçiş yaptı. Avrupa'nın kırsal kesimlerini fotoğraf makinasıyla birlikte gezerek Alman sahillerinde çalışan birçok köylüyü bunun yanında Almanya'nın el değmemiş ormanlarını fotoğraflayarak çok sayıda ödül kazandı ve 1880'lerde tüm Avrupa'nın dikkatini çekti.
1893 yılında New York'a dönüşünün ardından, hayatı boyunca aşık olduğu kendinden yaşça küçük olan Emmeline Obermeyer ile evlendi ve 1898 yılında Kitty adlarında bir çocukları oldu. Emmeline'in babasının ve kendisinin verdiği paralar Stieglitz'in çalışmadan yaşamasını olanaklı kıldı. 1893'ten 1896'ya kadar "American Amateur Photographer" dergisinde editörlük yaptı ancak editörlük yönteminin kaba, zorba olduğu birçok abonenin dergiden uzaklaşmasıyla kanıtlandı. İstifaya zorlandıktan sonra o zamanlar "New York Camera Club" olarak bilinen "The Camera Club of New York" 'a dönüş yaptı ve kulübün haber bültenini "Camera Work" olarak bilinen ciddi bir sanat dergisi içinde tekrar donattı. O her basılmış görüntünün bir resim olabileceğini, bir fotoğraf olamayacağını duyurdu. Stieglitz'in hangisinin hangisi olduğuna karar vermesini olanaklı kılan hesap yine kendisinin bilimsel yöntemiydi.
Amerika'daki moda olan büyük fotoğraf kulüpleri onu tatmin etmedi; 1902 yılında Photo-Secession olarak bilinen, üyeleri arasında Edward Steichen, Gertrude Kasebier, Clarence White ve Alvin Langdon Coburn gibi fotoğrafçıların olduğu grubu, sanat dünyasının fotoğrafı "çevreyi ayırt etmenin tek ifadesi" olarak tanımasına zorlamak amacıyla kurdu. Photo-Secession kendi sergilerini kurdu ve "Camera Work" adındaki üç ayda bir çıkan dergide bunları yayımladı.
1905 – 1917 yılları arasında "Little Galleries of the Photo-Secession" adındaki geleriyi yönetti. 1910 yılında Albright-Knox Sanat Galerisi'nde bir sergi düzenlemesi için davet edildi, bu sergi ziyaretçi sayısıyla rekorlar kırdı. O hala "fotoğraflar fotoğraflara benzer" görüşünde ısrarlıydı, böylece fotoğraftaki gerçekçilik resimlerin daha soyut hale gelmelerini olanaklı kıldı. Bu soyut sanata kayış, "Camera Work" abonelerini ve izleyici halkı çok şaşırttı.
Stieglitz 1918 yılında eşi Emmeline'den ayrıldı, hemen ardından, eve geldiğinde Georgia O'Keeffe'nin fotoğraflarını çekerken bulduğu Stieglitz'ı evinden attı ve Stieglitz, Georgia O'Keeffe'nin yanına taşındı. Çift 1924 yılında evlendi ve Stieglitz fotoğrafçılıkta (hayatı boyunca karısının yüzlerce fotoğrafını çekmiş olmalı), karısı ise Stieglitz tarafından ün sahibi olarak her ikisi de başarılı oldular. Ancak evlilikleri Gregoria'nın hastalık hastalığı ve baskınlığı yüzünden zoraki bir hal aldı. 1930'larda Gregoria altı ayını |
ondan uzak bir biçimde New Mexico'da geçirdi.
1930'larda, Stieglitz bir kısmı Dorothy Norman'ın nü fotoğrafları olan bir seri fotoğraf çekti. Bu çekilen fotoğraflar çoğunlukla, insan vücudunun mahrem olmayan yerlerinin artistik potansiyel taşıdığının anlaşıldığı ilk fotoğraflar olarak kabul edilir. Yine bu yıllarda, Stieglitz ticari olmayan, New York City galerilende iki sergiye başkanlık yaptı.
Stieglitz'in fotoğrafla olan aktif alakası geçirdiği kalp rahatsızlığına bağlı olarak 1937'de bitti. Daha sonraki on yıl boyunca George Gölü'nde tatil yaptı ve karanlık odaya çevirdiği bir kulübede çalışmalarına devam etti ve O'Keeffe ile birlikte Manhattan'daki, ilk gökdelen olan Shelton Oteli'nde yaşamına devam etti. 1946'nın 82. günüde öldüğünde hala birbirlerinin sadık birer destekçisiydiler.
İngilizceden çevirisi http://www.hufot.org/index.php/dokumanlar/ceviriler/75-alfred-stieglitz adresinden alınmıştır
Uluslararası Hukuk Araştırmaları Merkezi (Türkiye)
Uluslararası Hukuk Araştırmaları Merkezi. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu'na bağlı araştırma merkezidir.
Ankara merkezlidir. Başkanı; Prof. Dr. Ercüment Tezcan'dır. Diğer araştırmacılarından bazıları: Doç. Dr. Yücel Acer (Deniz ve Su Hukuku), Doç. Dr. İbrahim Kaya (Uluslararası Güvenlik Hukuku), Doç. Dr. Mehmet Özcan (Avrupa Birliği Hukuku), Yrd. Doç. Dr. Vedat Laçiner (Uluslararası İş Hukuku).
Göksu Parkı
Ankara'nın büyük parklarından biri olan Göksu Parkı, Eryaman'daki eski Susuz göleti üzerine kuruludur. Park, 2003 yılı Haziran ayı sonunda hizmete açılmıştır. Toplam kullanım alanı 508.000 m²'dir. Bu alanın 127.189 m²'si göletten oluşmaktadır. Restorant, kafe, dinlence ve piknik yerlerinin dışında lunapark bölümleri ile yürüyüş ve koşu yolları bulunmaktadır. 127.189 m²'lik gölette balık tutulabilen 9 adet yüzer iskele, 250.200 m²'lik yeşil alanda 1.6 km. ahşap yürüme yolu ve 13.000 m² piknik alanında 473 barbekü mevcuttur. Şehrin son zamanlarda gelişmesi sayesinde şehir merkeziyle iç içe geçmiştir. 12 Şubat 2014'te yapımı tamamlanan Batıkent-Sincan metro hattıyla ulaşımı daha kolay bir hale gelmiştir.
Göksu Parkı Kızılay'a 25 km uzaklıktadır. Otomobille İstanbul Yolu Eryaman ayrımından, toplu taşıma ile 540 Eryaman-Sıhhiye ve 541 Eryaman-Ümitköy Metro otobüsleri ve Ulus-Eryaman dolmuşlarıyla ulaşılabilir. Ayrıca OSB-Törekent-Kızılay metrosuyla, Eryaman 1-2. durağında inilerek ulaşılabilir.
Hronis Edonidis
Chronis Aidonidis (d. 23 Aralık 1928), Yunan halk müziği sanatçısıdır.
Yunanistan'ın Dimetoka yakınlarındaki Karoti köyünde doğdu.
Telegram
Telegram,
2003 MTV Film Ödülleri
2003 MTV Film Ödülleri, 31 Mayıs 2003 tarihinde Los Angeles'da sahiplerini bulan ödüllerdir. Ödül töreninin sunuculuğunu Seann William Scott ve Justin Timberlake üstlenmiştir. Törende, The Matrix Reloaded filminin parodisi de gösterilmiştir.
Ödülü aldığı zaman yaptığı konuşma sırasında Daveigh Chase'in aşırı derecede gerginleşerek heyecanlanması üzerine ödülü ona takdim eden Ashton Kutcher ve P. Diddy sahneye geri gelmişlet ve Chase'ye konuşmasını tamamlamasında yardımcı olmuşlardır.
Rising Force
Neoklasik akımın başlangıcı sayılabilecek olan albüm Yngwie Johann Malmsteen'in ilk albümüdür. Ayrıca söz konusu sanatçının ilk solo albümüdür.
Trilogy (Yngwie J. Malmsteen albümü)
Triology, Yngwie J. Malmsteen'ın 1986 tarihli albümüdür.
Odyssey (Yngwie Malmsteen albümü)
Odyssey, Yngwie Malmsteen'in 1988'de çıkardığı albüm.
Emre Şen
Emre Şen, (d. 8 Nisan 1973, Ankara). Türk piyanist.
İtalyan basınının “piyanonun şeytani meleği” diye tanımladığı, müzik çevrelerinde “Emre Chopin” lakabıyla anılan bir sanatçı, halen Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde Piyano Bölümü'nde öğretim üyesidir.
İlk müzik eğitimini TED Ankara Koleji'nde okurken aldı. Profesyonel müzik hayatı ise Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'na geçmesiyle başladı. Piyano eğitimini Ankara'da Prof. Nimet Karatekin ve Prof. Ersin Onay'la, Roma'da Marcella Crudeli ile, New York'ta Oxana Yablonskaya'yla ve Londra'da Kevin Kenner ile yaptı.
Piyano eğitimine, 13 yaşında, Nuriye Arıkan'dan özel piyano dersleri alarak başladı. Emre Şen 1986 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı Piyano Bölümü'ne girdi ve bir yıl boyunca Prof. Nimet Karatekin'le çalıştı. 1987 yılından itibaren, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Piyano Bölümü'nde Prof. Ersin Onay ile çalışmalarına devam etti. 17 yaşında katıldığı İstanbul Mozart Yorum Yarışması’nda Birincilik Ödülü kazandı ve Avusturya Kültür Ofisi’nce gönderildiği Salsbourg Mozarteum Yaz Okulu’nda ünlü Polonyalı pedagog Andrej Jasinski ile çalıştı. Bilkent Üniversitesi'nde 8 yıl sürdürdüğü eğitimi boyunca BASO (Bilkent Akademik Senfoni Orkestrası) eşliğinde konserler ve resitaller verdi.
1995 yılında kazandığı 5. Roma Uluslararası Piyano Yarışması Birincilik Ödülü, Emre Şen’e Avrupa’da bir konser turnesi imkânı sundu ve bu dönem İtalya basını onu “Piyanonun Şeytani Meleği” olarak tanımladı. Aynı yıl kazandığı bursla Paris École Normale de Musique piyano bölümüne girdi. Bu süreçte, çalışmalarını İtalyan Piyanist Marcella Crudeli ile Roma'da sürdürdü ve Paris'teki okulun "Diplôme Supérieur de Concertiste" sınıfını piyano ve oda müziği dallarında birincilikle bitirdi. İki yıl sonra bu sınıfın birincileri arasında yapılan seçmelerde Albert Roussel Komitesi tarafından yine birincilik ödülü aldı.
1998 yılında bir yıl boyunca Amerika'da, New York'ta, Oxana Yablonskaya ile çalışan Emre Şen, lisans diplomasını 2000 yılında Üstün Yetenekler Yasası kapsamında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'ndan Sanat Teşvik Ödülü alarak aldı. Lisans üstü eğitimini, Amerikalı piyanist Kevin Kenner'la çalışarak, Londra'daki Kraliyet Koleji'nde üstünlük derecesi ve konçerto dalında birincilikle tamamladı.
Emre Şen, Türkiye'de İstanbul Müzik Festivali başta olmak üzere Ankara ve Anadolu Festivalleri'nde solo ve orkestra eşliğinde konserler verdi. Rusya, Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere, İsrail, Polonya, Bulgaristan, Meksika, Avustralya ve Japonya'da verdiği konserler sonrasında yabancı basında kendisinden övgüyle söz edildi. 2001 yılında BBC Filarmoni Orkestrası, İş Bankası’nın etkinlikleri kapsamında Türkiye’de yapacakları konser için bir yarışma düzenledi. Viyolonsel, keman ve piyano dallarında katılan adaylar arasından seçilen Emre Şen, İstanbul’da BBC Filarmoni Orkestrası’yla Tschaikovsky’nin Birinci Piyano Konçertosu’nu seslendirdi ve bu konser İngiltere BBC3 radyo kanalında yayınlandı.
Emre Şen 2000 yılından itibaren Geştalt Psikoterapisi alanına yöneldi. Bu alanda Ankara'da 2003-2006 yılları arasında Doç. Dr Ceylan Daş'ın yaşantısal çalışma gruplarına katıldı. 2008 yılında, master düzeyinde Geştalt Psikoterapisi eğitimi almak üzere İngiltere'nin York şehrinde psikoterapist olarak eğitim almaya başladı. Geştalt kuramını sanatsal ifade ve performans ile birleştirerek "Sanatta Geştalt Yaklaşımı" adı altında bir yöntem geliştirdi ve Bilkent Üniversitesinde iki yıl boyunca bu alanda ders verdi.
Halen yurt içinde ve dışında konserler vermekte ve yaşantısal çalışma grupları düzenlemeyi sürdürmektedir.
Beni Beklerken
Beni Beklerken, Sibel Oral'ın GOA'dan çıkan 224 sayfalık ilk romanıdır. Günümüz Türkiye'sinde yaşayan iki genç kızın kendileriyle ve yaşadıkları toplumla hesaplaşmalarını, ödeşmelerini konu alıyor.
romanla ilgili yazarla yapılmış bir röportaj
romanın özeti
Yılanlı Sütun
Yılanlı Sütun (Burmalı Sütun), İstanbul’un Sultanahmet semtinde yer alan Hipodrom'dan (bugünkü At Meydanı) kalan, birbirine dolaşmış üç piton yılanının tasvir edildiği bronzdan yapılmış Antik Yunan anıtı.
İstanbul’un Klasik döneminden günümüze kadar ulaşmış en eski büyük boyutlu anıttır. 29 boğumu günümüze ulaşan bronz sütun, MÖ 479'da Pers ordusu karşısında birleşen Yunan şehirlerinin kazandığı zafer anısına yapılmış ve Delfi'deki Apollo mabedine dikilmişti. Eserin İstanbul’a İmparator Konstantin tarafından 324 yılında getirildiği kabul edilir. Şehri böceklere ve sürüngenlere karşı korumak için büyülü güçlere sahip olduğuna inanılırdı. Günümüze 5metrelik bölümü gelebilmiştir; alt ve üst kısmı kırıktır.
Yılanlı Sütuna ait yılan kafalarından ikisi kayıptır; üçüncü kafa İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir.
MÖ 479 yılında Platea Savaşında Persleri yenen birleşmiş 31 Yunan şehri, savaşta elde ettikleri bronz ganimetleri eriterek bu eseri yaptırtmış ve Delfi’deki Apollo mabedinin karşısına dikmişlerdi.Apollon’un üç başlı bir yılanı öldürdüğüne dair mitolojik anlatı nedeniyle sütunun yapımında birbirine dolanmış üç yılandan figürü seçilmişti.
Sütun, çan biçimli bir kaidenin üzerinde yer almaktaydı. Sütunu oluşturan yılanların kafaları üzerine ise altın veya altın kaplama olduğu düşünülen kazan yerleştirilmişti. Kazanda hiç söndürülmeyen bir ateş yanmaktaydı. Yekpare döküm tekniği ile içi boş olarak yapılmış olan sütun 6,5 m yüksekliğiydi; yüksekliği kazanla birlikte 8metreyi buluyordu.
Savaşın kahramanı Sparta kralı Pausanias, anıtın kaidesi üzerine kendisini zaferin tek kahramanı gibi gösteren bir yazıt yazdırmıştı. Fakat kısa bir süre sonra yazıt Spartalıların isteği üzerine silinerek, Perslerin yenilmesinde rol oynayan 31 Helen şehir devletinin adları doğrudan doğruya sütun üzerine kazınmıştır. Sütuna kazınmış isimler, bugün Kuzeydoğu yönüne rastlayan (Sultanahmet Camisi’ne bakan) yüzünde halen görülebilmektedir. Lakonya alfabesine göre yazılmış olan yazıtlar 13. kıvrımda başlamakta, alt alta gelmek suretiyle 2. kıvrıma kadar devam etmektedir. 3. ve 13. kıvrımlar arasındaki 11 kıvrımın üzerinde yazı bulunmaktadır. Bu listede yalnız Plataia Savaşı‘na değil, tüm Pers savaşlarına katılan Helen şehir devletlerinin zikredildiği anlaşılmıştır.
Sütun’un sanatçısı ve yapım yeri bilinmemekle birlikte dönemi itibarı ile bronz döküm tekniği ile ünlü Yunanistan’daki Aigina Adası’nda yapılmış olmasının muhtemel olduğu ifade edilmektedir.
Sütunun üstüne yerleştirildiği düşün |
ülen altın kazan, MÖ 357-346 yılları arasında savaş masraflarını karşılamak için eritilmiştir Bu tarihten sonra, anıtın sadece üç yılan sarmalından oluşan ve bugün "Yılanlı Sütun" olarak adlandırdığımız sütun kısmı kalmıştır. Sütunun Delfi tapınağına dikildikten sonra tapınağı ve şehri yılan, akrep gibi zararlı sürüngen ve böceklere karşı koruması için güçlü büyüler yapıldığına inanılmaktaydı.
Yazılı kaynaklara göre sütunun MS 4. yüzyılda en geç MS 5. yüzyıl başında adandığı yer olan Delfi’den alınarak Constantinopolis’e getirildiği düşünülür. Bilim adamlarının büyük bölümü, Sütun’un MS 4. yüzyılda, Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olan Constantinopolis’e, Büyük Konstantin tarafından getirildiğini kabul etmiştir. Constantinapolis şehrinin kurulduktan sonra yılan ve böcek istilasına uğradığı ve İmparator Konstantin'in yeni başkenti zararlı hayvanlardan kurtarmak için sütunu şehre getirmeyi saplantı haline getirdiği söylenir.
Sütunun yerinden alınırken ya da Constantinopolis’te yeni yerine yerleştirilirken tabanında kayıplar yaşadığı düşünülür. Tahminlere göre sütun, daha önce başka bir yerde iken 9. yüzyılda Hipodrom’da spinanın üstüne yerleştirilmiştir.
Sütunun 1204‘te Haçlılar tarafından eritilmek veya talan edilmekten kurtulmasının sebebi çeşme olarak yararlı bir işlevi olmasından kaynaklandığı düşünülür; bu tarihten sonra daha ne kadar çeşme olarak hizmet verdiği tam olarak bilinmez.
Yılanlı Sütun üç yılan başlı haliyle son olarak Avrupalı gezgin A. De la Motraye’nin 1699 tarihli gravüründe göründü. Yılan başlarının nasıl sütundan koptuğuna dair çeşitli rivayetler vardır. Topkapı Sarayı kütüphanesinde bulunan Hümernâme’de Fatih Sultan Mehmet‘in Ameydanı‘na geldikten sonra kargısını fırlatıp yılanın alt çenesini kırdığı anlatılır Evliya Çelebi'ye göre; ""Yılanlı Sütun, İstanbul'daki 17. tılsımlı burma direktir. Bu sütunun tılsımı ile şehre yılan gibi hayvanlar girmemektedir. Bu direk üç başlı ejderha suretini gösterip başının birisini bir yeniçeri kılıç ile bir vuruşta kırmıştır. O tarihte kısmen tılsımı bozulmuş olup, İstanbul içine yılan, çiyan ve akrep gibi hayvanlar yayılmışlardır."" Silahtar Silahdar Fındıklılı Mehmet Ağa’nın 'Nusretname' adlı eserinde anlattığına göre, 20 Kasım 1700 tarihinde yılanların başları boyunlarından itibaren kopmuş ve kaybolmuştur. Bu tahribatın 5 Mayıs 1700‘de kalabalık bir ekiple İstanbul‘a gelen ve hipodroma yakın bir yerde misafir edilen Polonya elçisi Viniava Lescynski‘nin adamları tarafından yapıldığı ileri sürülmektedir
Kaybolan yılanbaşlarından birisinin üst çene ve başın üst yarısına ait parçası o tarihte Ayasofya'yı onaran mimar Fossati tarafından 1848 yılında bulunmuş ve yetkililere teslim edilmiştir. Buluntu, İstanbul Arkeoloji Müzesi Çağlar Boyu İstanbul Sergi Salonunda sergilenmektedir. Yılanın üst çenesi ile başının üst yarısını oluşturan kısma aittir. Çene üzerinde üçgen iri dişler belirgin durumdadır. Gözler derin oyulmuş çizgilerle belirtilmiş yuvarlak çukurlar halindedir.
Yılanlı Sütunun çevresinde 1855-1856‘da İngiliz arkeolog Charles Thomas Newton çalıştı ve sütun, kaidesiyle birlikte meydana çıkarıldı. Anıtın üzerindeki yazıtlar da Dethier, Mordtmann ve Frick gibi bilginler tarafından okunmuş ve değerlendirildi. Sütunun Yunan tarihçi Pausanias'ın MS 2. yüzyılda Delfi'deki Apollon Tapınağı'nda gördüğü anıt olduğu teşhis edildi.
İkinci arkeolojik araştırma 1927 yılında İngiliz arkeologlarından Stanley Casson tarafından İngiliz Akademisi adına hipodrom ve çevresinde büyük çapta yürütülen kazılar esnasında yapıldı. Yılanlı Sütunun Bizans İmparatorluğu‘nun son zamanlarında buraya getirilerek dikilmiş olduğu ve çeşmeye dönüştürüldüğü ortaya çıkarıldı.
Faruk Ilgaz
Faruk Ilgaz (d. 1922 - ö. 16 Temmuz 2014, İstanbul) Türk spor adamı.
1922 yılında doğan Ilgaz, 1939 yılında Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. 1967'de Adalet Partisi kontenjanından İstanbul Belediye Başkan vekilliğine seçildi. 1968 yılında, İstanbul Belediye Başkanı Haşim İşcan'ın görevi başında yaşamını kaybetmesi nedeniyle başkan vekili sıfatıyla Haziran ayındaki seçimlere kadar yaklaşık 3 ay bu göreve vekalet etti.
1956 yılında Fenerbahçe yöneticisi olan Ilgaz, 1965'te 2. Başkanlığa getirildi. 1966-1974 ve 1976-1980 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı yapmıştır. Fenerbahçe Spor Kulübü en fazla kupayı Faruk Ilgaz'ın başkanlığı döneminde kazanmıştır. Başkanlık yaptığı yıllar, Fenerbahçe'nin en çok şampiyonluk yaşadığı dönemler oldu.
15 Temmuz 2014 tarihinde hastaneye kaldırılıp, 16 Temmuz 2014 sabaha doğru 92 yaşında vefat etmiştir. Cenazesi Sahrayıcedid Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Sibel Oral
Sibel Oral 1979 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. 2000 yılında müzik dergileriyle başladığı gazetecilik mesleğine farklı yayın kuruluşlarında muhabir olarak devam etti. İlk romanı Beni Beklerken 2006 yılında ikinci romanı Zayi "Harp ve Darp Ülkesinde Bir Selvi" ise 2011 yılında yayınlandı. 2009 yılından beri çalıştığı Taraf Gazetesi'nin Kültür Sanat Editörlüğü'nün yanı sıra ilk sayısı 11 Şubat 2011'de yayımlanan Taraf Kitap'ın da editörlüğünü sürdürmektedir.
http://www.sibeloral.com
Avrupa Komisyonu
Avrupa Komisyonu (İngilizce: "European Commission") ya da tam adıyla Avrupa Toplulukları Komisyonu (İng: "Commission of the European Communities"), yaklaşık 16.000 personelle desteklenip 28 komisyon üyesinden oluşan Avrupa Birliği politikalarının tasarlayıcısı ve koordinatörü, başka bir deyişle Avrupa Birliği'nin yürütme organıdır. Mevzuat önerileri hazırlayıp, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi'ne sunar. Bu organlarca hazırlanan bütçe ve programları uygulamakla yükümlüdür.
Komisyon topluluk antlaşmalarının koruyucusudur ve Avrupa Adalet Divanı ile birlikte Avrupa birlik hukukunun doğru uygulanmasını sağlar. Uluslararası platformlarda ve uluslararası antlaşmaların müzakerelerinde bilhassa ticaret ve iş birliği alanında Avrupa Birliği'ni temsil eder. Komisyon üyelerinin her biri farklı bir politika alanından sorumlu bir genel müdürlüğe başkanlık eder. Bu üyeler kendi ulusal hükümetlerinin isteklerinden bağımsız hareket etmek zorundadırlar.
Komisyonun başkanlığına, 2004 yılı Kasım ayında Avrupa Parlamento'sunda yapılan güvenoylaması sonrasında 5 yıllığına Jose Manuel Barroso getirilmiştir. Başkan ve Komisyon üyeleri üye ülke hükümetleri tarafından uzlaşma yoluyla atanır ve ancak Avrupa Parlamentosu tarafından görevinden alınabilir.
Komisyonun başkanlığına, 1 Kasım 2014'te Jean-Claude Juncker getirilmiştir.
Madalena (Lizbon)
Madalena, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,11 km yüzölçümüne sahip, 380 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
François Villon
François Villon, Orta Çağ'ın en tanınan Fransız lirik şairi. Üç eşit stanzın ardından daha kısa bir bitiriş stanzını içeren bir yazın biçimi olan çeşitli balatlar besteledi. Aynı zamanda aşk, başarısızlık ve ölüm temalarıyla ilgilenen uzun şiirler de yazdı.
Villon'un yazını geniş bir ton aralığında, kinayeli aşağılama ve grotesk görsellikten tutku gibi konulardaki daha narin pasajlara uzanmıştı. Başyapıtı, 2000 dizelik otobiyografik şiiri "Grand Testament"tir (1461).
Vasiyetname, Asılmışlar Baladı ve Mezartaşı gibi eserlerin yazarıdır. Modern Fransız şiirinin kurucusu sayılır.
Philippe de Commines
Philippe de Commines, Fransız edebiyatının erken dönemlerinde lirik şair. Yazdığı "fabliaux"larla ünlüydü.
Eserleri arasında erken yazın manzume romanslarından sonra ortaya çıkan romanslar bulunur. Tarihi belgeler bu tip yazının ana unsurudur. Commines' in yanı sıra dönemin en bilinen diğer tarihi yazarları Jean Froissant, Jean de Joinville ve Geoffroy de Villehardouin´dir.
Jean Froissart
Jean Froissart, Fransız edebiyatının erken dönemlerinde lirik şair. Yazdığı "fabliaux"larla ünlüydü.
Eserleri arasında erken yazın manzume romanslarından sonra ortaya çıkan romanslar bulunur. Tarihi belgeler bu tip yazının ana unsurudur. Commines' in yanı sıra dönemin en bilinen diğer tarihi yazarları Philippe de Commines, Jean de Joinville ve Geoffroy de Villehardouin´dir.
Jean de Joinville
Jean de Joinville, Fransız edebiyatının erken dönemlerinde lirik (Lirik şiir) şair. Yazdığı kısa ve taşlamalarla dolu mizahi öykülerle ("fabliaux") ünlüydü.
Eserleri arasında erken yazın kafiyeli kurgulardan ("romans") sonra ortaya çıkan kurgusal çalışmalar bulunur. Tarihi belgeler bu tip yazının ana unsurudur. Commines'in yanı sıra dönemin en bilinen diğer tarihi yazarları Philippe de Commines, Jean Froissant ve Geoffroy de Villehardouin´dir.
Geoffroy de Villehardouin
Villehardouinli Geoffrey (Fransızca: Geoffroi de Villehardouin) (d. 1160- ö. yaklaşık 1212), Fransız edebiyatının erken dönemlerinde lirik şair. Yazdığı "fabliaux"larla ünlüydü.
Zamanının en önemli tarihçisi kabul edilir, Dördüncü Haçlı Seferi'ne katılarak canlı tanıklığı ile kaleme aldığı 13 Nisan 1204 tarihinde Konstantinopolis için doğu ve batı Hristiyanları arasında gerçekleşen savaşı anlattığı "De la Conquête de Constantinople" ("Konstantinopolis'in fethi üzerine") en bilinen eseridir.
Eserleri arasında erken yazın manzume romanslarından sonra ortaya çıkan romanslar bulunur. Tarihi belgeler bu tip yazının ana unsurudur. Commines' in yanı sıra dönemin en bilinen diğer tarihi yazarları Philippe de Commines, Jean Froissant ve Jean de Joinville´dir.
Heptaméron
L'Heptaméron, Fransız yazar Marguerite de Navarre'nın Rönesans dönemi hikâye koleksiyonu.
1494'ten 1525'e kadar Fransız ordusu İtalya'yı işgal altında tuttu. Bu istilalar Fransa için İtalyan edebiyatı ve sanatıyla teması beraberinde getirmişti. Bu ilişki sayesinde Fransız rönesansı hız kazandı. 1500'lerin başında Kral I. Francis ve kız kardeşi Marguerita de Navarre hümanistlerin ve tebalarındaki diğer yazarların taslaklariyla ilgilendi. Marguerite de bir yazardı. Kendi hikâye koleksiyonu "Heptameron"u (1558) İtalyan Rönesans yazarı Giovanni Boccaccio'nun 1300'lerde kaleme aldığı "Decameron" üzerine yazmıştı.
Marguerite de Navarre
Marguerite de Nava |
rre (11 Nisan 1492 – 21 Aralık 1549), Fransız Rönesans yazarı ve Fransa Kralı I. François'nın kardeşi.
1500'lerin başında Kral I. François ve kız kardeşi Marguerita de Navarre hümanistlerin ve tebalarındaki diğer yazarların taslaklarıyla ilgileniyordu. Navarre de bir yazardı. Kendi hikâye koleksiyonu "Heptaméron"u (1558) İtalyan Rönesans yazarı Giovanni Boccaccio'nun 1300'lerde yazdığı "Decameron" üzerine yazmıştı.
François Rabelais
François Rabelais (d. 1483 ile 1494 yılları arasında, Chinon, Fransa - ö. 9 Nisan 1553, Paris), Fransız yazar, doktor, Rönesans düşünürü, keşiş ve Antik Grekçe bilgini. İsminin harflerinin yerini değiştirerek oluşturduğu Alcofribas Nasier mahlası veya Séraphin Calobarsy olarak da tanınır. Tarihsel olarak elimizdeki bilgiler ve eserlerden onun bir fantezi, hiciv, grotesk, müstehcen güldürü ve şarkı yazarı olduğunu biliyoruz. Bir baba ile oğlunun hikâyelerinden oluşan "Gargantua ve Pantagruel" baş yapıtlarıdır. Rabelais klasik dünya edebiyatının büyük yazarları arasında sayılmakta ve modern Avrupa edebiyatının kurucularından olduğu kabul edilmektedir. Hümanizmin öncülerindendir, Desiderus Erasmus'la çağdaştır. Jean Paul Sartre, Rabelais'nin üslubuna hayranlığını saklamaz ve onun Avrupa düşüncesinin ve Hümanizmin tekamülü açısından önemini Erasmus ile Montaigne arasında köprü olmak derecesinde görür.
Bir avukatın oğludur. Fontelay-le-Comte'daki Fransiskan okulunda eğitim gördü ve orada bir rahip oldu. Rabelais burada Yunanca ve Latince öğrendi ve eski eserleri (hümaniteleri) okudu. Ayrıca bilim, filoloji ve hukuk alanında da çalışmalar yaptı ve bu çalışmaları onun,aralarında Guillaume Budé'nin de bulunduğu çağının Hümanistleri tarafından, tanınmasına neden oldu. Çalışmalarının Fransisken Kilisesi tarafından yönlendirilmesi onu bezdirdi ve Papa VII. Clement 'ye bir dilekçe yazarak Fransisken Kilisesinden ayrıldı. Montpellier Üniversitesi'nde tıp öğrenimi gördü. Lyons’a doktor olarak gönderildi. Doktorasını verdiği sıralarda, ünlü eserleri ‘Gargantua’ ile ‘Pantagruel’ yayımlanmıştı.
Bu eserleri yüzünden Kilise ve Sorbonne'luların lanetine uğradı, eseri sansürlendi ve toplandı, Rabelais Metz’e kaçtı. Hayatının geri kalan yıllarını Quimper yakınlarında geçirdi. Rabelais, Yunan ve Latin Edebiyatı’nı en ince ayrıntısına kadar bilen, Fransız rönesansının en büyüklerinden sayılır. Coşkun bir yaşama sevgisiyle, öğrenme aşkıyla doludur. Eserlerinde canlı, mizah yüklü bir üslûpla yeni insanı yaratmaya çalışmıştır.
Pleiade
Pleiade (La Pléiade), Rönesans dönemi Fransız edebiyatında geleneksel tarzı kırıp Yunan ve Roma modelli yeni bir Fransız edebiyatı yaratmaya çalışan yedi şairden oluşan edebi grup.
Pierre de Ronsard grubun önderiydi. Şiirleri aşk ve gençliğin geçmesi gibi temaları betimleyen pastoral tarzda eski yazı biçimlerini kullanir. Ronsard´ın şiirlerinin kolay çekiciliği, dünyevi tecrübenin önemine derin adamışlığı saklar. Yazını, yaşlılık ve ölüm gibi bu tecrübelerin acı yanlarının korkusuzca üzerine gitme becerisini gösterir.
Pierre de Ronsard
Pierre de Ronsard, (11 Eylül 1524 – 28 Aralık 1585) Rönesans dönemi Fransız edebiyatında geleneksel tarzı kırıp Yunan ve Roma modelli yeni bir Fransız edebiyatı yaratmaya çalışan yedi şairden oluşan Pleiade grubunun önderi.
Şiirleri aşk ve gençliğin geçmesi gibi temaları betimleyen pastoral tarzda eski yazı biçimlerini kullanır. Ronsard'ın şiirlerinin kolay çekiciliği, dünyevi tecrübenin önemine derin adamışlığı saklar. Yazını, yaşlılık ve ölüm gibi bu tecrübelerin acı yanlarının korkusuzca üzerine gitme becerisini gösterir. Helene için sone adlı şiiri Orhan Veli tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Joachim du Bellay
Joachim du Bellay, (d. 1522 - ö. 1 Ocak 1560) Fransız Rönesans şairi; Pleiade grubunun üyesi.
Fransız edebiyatında Italyan Rönesansi´ndan ödünç aldığı sone bicimini ilk kullanan sairdir. du Bellay, "Fransız Edebiyatı´nın Savunması ve Yüceltilmesi" adlı önemli bir makale yazdı (1549). Makalede, Orta Çağ boyunca çoğu sair tarafından kullanılan Latince´yi savunan şairlere karşı Fransızca´yı savundu. Du Bellay, Fransızca´nin Latince ya da Yunanca´nın rakibi olamadığını kabul etmekle beraber bu iki dilin olanaklarının çokça kullanılması nedeniyle solmaya yüz tuttuğunu, ancak Fransızca´nın bu sorunun çözümüne yeni bir soluk getirebileceğini düşünmekteydi. Fransız yazarlarını, Fransızca´yı Yunanca ve Latince´den alıntılarla, lehçe ve teknik deyimler açısından güçlendirme çağrısı yaptı.
Étienne Jodelle
Étienne Jodelle, (1532-1573) Fransız edebiyatındaki Pleiade grubunun üyesi Rönesans şairi ve oyun yazarı.
Étienne Jodelle bir dramatistti. İlk Fransiz komedisi "Eugene" (1552) ve ilk trajedi "Kleopatra Mahkumu" (1552) onun eserleridir.
İsmail Gaspıralı
İsmail Gaspıralı (Gasprinskiy) (20 Mart 1851 - 24 Eylül 1914), Kırım Tatarı fikir adamı, eğitimci ve yazar-yayıncı. Gaspıralı, Rus İmparatorluğu'nda Türk ve İslam toplumlarının eğitim, kültür reformu ve modernleşmeye ihtiyacını betimleyen Müslüman aydındır. Soyadı, Kırım'daki Gaspra şehrinden gelmektedir.
Kırım’ın Bahçesaray şehri yakınlarındaki Avcıköy’de doğdu. Gaspıra, İsmail Bey’in babasının doğduğu yerin adıdır. İsmail Bey’in babası, Çarlık ordusundan emekli bir teğmen olan Mustafa Alioğlu, annesi Kırım asilzadelerinden İlyas Mirza Kaytafoz’un kızı Fatma Hanım’dır. İsmail Bey, ilk öğrenimini Bahçesaray’da bir Müslüman mektebinde aldıktan sonra, on yaşlarındayken Akmescid Erkek Ortaokuluna başladı. Burada iki yıl okuduktan sonra, önce Voronej’de bir askeri okula, ardından da Moskova’daki Harp Okuluna girdi. 1867’de altıncı sınıftayken, arkadaşı Mustafa Mirza Davidoviç ile Girit isyanında Rum asilerine karşı mücadele eden Osmanlı güçlerine katılmak üzere İstanbul’a gitmek için Kırım’a geldi. Buradan gizlice Odessa’ya geçtiklerinde İstanbul’a gidemeden yakalandılar. Bu olay, Gaspıralı’nın askerî öğrenciliğinin sona ermesine sebep oldu. Moskova’ya tekrar dönemedi.
1868’de, daha 17 yaşındayken Bahçesaray’daki Zincirli Medresede Rusça öğretmenliğine başladı. Öğretmenliği esnasında Rus edebi ve felsefi eserlerini okudu. 1872’de Kırım’dan ayrılarak İstanbul, Viyana, Münih ve Stuttgart üzerinden Paris’e gitti. Paris’te bulunduğu iki yıl süresince, meşhur Rus edebiyatçısı İvan Turgenyev’in yanında yardımcılık ve bunun yanı sıra tercümanlık yaptı.
Daha sonra, uzun zamandır hayalini kurduğu Osmanlı zabiti olma amacıyla 1874’te İstanbul’a gitti. İstanbul’da kaldığı yaklaşık bir yıllık zaman zarfında, çok istediği zabit olma fikrini gerçekleştiremedi ve Kırım’a geri döndü.
1878 yılında Bahçesaray belediyesine başkan yardımcısı seçilen İsmail Bey, bir yıl sonra da başkanlığa getirildi ve 1884 yılına kadar, beş yıl boyunca bu görevde bulundu. 1881 yılında Akmescid’de çıkarılmakta olan Tavrida gazetesinde Genç Molla takma adıyla, daha sonraları kitap haline de getirilen Rusya Müslümanlığı adını taşıyan yazılarını yazı dizisi halinde yayımladı. Türkçe bir yayın organı çıkarmak için yaptığı resmi girişimleri reddedilmiş ancak gazetenin bütün içeriğinin Rusçasıyla birlikte yayınlanması şartıyla Türkçe bir gazete çıkarma izni aldı. İlk sayısı 22 Nisan 1883’te Bahçesaray’da çıkan ve haftada bir gün yayınlanan bu gazetenin adı, Şinasi Efendi’nin Tercüman-ı Ahvâl’inden esinlenilerek konulan Tercümân-ı Ahvâl-i Zaman’dı. Daha sonra,1903 yılında haftada iki gün çıkmaya başlayan gazete, 1912’den itibaren günlük olarak yayınlanmaya başlandı. Gaspıralı, bir yandan gazete çıkarmaya gayret ediyor, bir yandan da "usûl-i cedîd" okulları üzerinde çalışıyordu. Bu amaçla, yurt içi ve yurt dışı pek çok ziyaretlerde bulundu. 24 Eylül 1914’te Bahçesaray’da öldü.
Türkçü Turancı görüşün ideologlarındandır. Gaspıralı düşüncelerini 1883'te kurduğu ve 1918'e kadar varlığını sürdüren "Tercüman" adlı gazetesiyle yaymıştır. Yayınlarında Türk halklarını birlik ve dayanışmaya çağırdı.
sözüyle Türk halklarındaki birlikteliğin temel ilkelerini oluşturmuş ve günümüzde de bu söz bu birlik mücadelesinin hedefini göstermektedir.
Gaspıralı, Tercüman gazetesinde, bütün dünya Türklüğünün anlayabileceği ortak bir edebi dil geliştirmeye çalışmış, bu edebi dilin de Osmanlı Türkçesi olmasını istemişti.Ancak, Osmanlı Türkçesinin Arapça,
Farsça terkip ve ibarelerle dolu olması, diğer boyların bu Türkçeyi anlamalarını zorlaştırıyordu. Gaspıralı bu terkip ve ibareleri attı, yerlerine Kırım ve diğer coğrafyalardaki lehçelerden alıntılar yaptı.
Gaspıralı Müslüman Türk kızlarının eğitiminde de öncülük yaptı. İlk usûl-i cedîd kız mektebini ablası Pembe Hanım Bolatukova’ya 1893’te Bahçesaray’da açtırdı. 1905 yılı sonlarında Bahçesaray’da yayın hayatına giren Âlem-i Nisvân (Kadınların Dünyası), sadece Kırım Tatarları’nın değil bütün Rusya Türkleri’nin tarihlerindeki ilk kadın dergisi oldu ve Gaspıralı’nın sahipliğinde kızı Şefika Gaspıralı’nın idaresinde bir yıl kadar yayımlanabildi. Rusya’daki Türkler’in ilk çocuk dergisi olan Âlem-i Sıbyân da ilk defa Mart 1906’da Tercüman’ın ilavesi olarak okuyucuya sunulmaya başlandı. Derginin yayımı düzensiz aralıklarla 1915’e kadar sürdü. Birinci sayısı Nisan 1906’da yayımlanan mizah dergisi Ha Ha Ha ise ilginç içeriğine rağmen uzun ömürlü olamadı ve muhtemelen beş sayı çıkabildi.
Gaspıralı, 1881 tarihli bir yazısında:
diyerek düşüncelerini ortaya koymuştur.
Gaspıralı, İslam Birliği'nin ("İttifaq-i Müslimîn") kurucularından biridir; 1907'de kurulan birlik Rus İmparatorluğu'ndaki Müslüman Türk entelektüelleri birleştirmiştir. Ayrıca ilk Rus Müslüman kongresinin organizatörlerinden biriydi ve Rusya'daki Müslüman insanlar için sosyal ve dinî reformlar oluşturmayı amaçlıyordu.
Phil Ehart
Phil Ehart (d. 4 Şubat 1951), Kansas grubunun bateristidir. Kansas'ın Coffeyville şehrinde doğmuştur. Daha evvelki grubunun adı White Clover'dır. Yaşayan en iyi rock davulcularından biridir. Always Never The Same albümünü Londra Senfoni Orkestrasıyla kaydetme fikri ona aittir. Son albümlerde yapımcı olarak da yer almaktadır. Richard Williams ile birlikte tüm Kansas albümlerinde çalmı |
ştır. Grubun diğer elemanlarının aksine hiç solo albüm çıkartmamıştır.
31 Mart Vakası
31 Mart Vakası ("İsyanı", "Ayaklanması", "Olayı" yahut "Hadisesi"), II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'da yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır. Rumî Takvim'e göre 31 Mart 1325'te (13 Nisan 1909) başladığı için bu adla anılmıştır.
On üç gün süren ayaklanma, II. Meşrutiyet döneminin en önemli olaylarından biri olarak kabul edilir. Askeri bir isyan olarak ortaya çıkmasına rağmen isyana dahil olan softaların propagandaları sonucu sonradan dinî bir hal almıştır. Sebepleri tam olarak belirlenemeyen bu olayın planlı ve bilinçli bir hareket olup olmadığı kesinlik kazanmamıştır. İsyanın ilk günü hükûmet istifa etmiş, isyancı askerler yedi gün süre ile İstanbul'a hakim olmuştur.
Bir milletvekili, bir Nazır ve tespit edilemeyen sayıda asker ve sivilin hayatını kaybettiği isyan, Selanik'te bulunan Üçüncü ve Edirne'de bulunan İkinci Ordulara mensup askerlerin oluşturdukları, Rumeli halkının gönüllü katıldığı “"Hareket Ordusu"”’'nun İstanbul'a gelmesi ile bastırıldı. Üç gün süren çarpışmaların ardından sıkıyönetim ilan edildi; padişah II. Abdülhamit tahttan indirilip yerine V. Mehmed Reşad tahta çıktı. İsyana katılanlar ve destekleyenler yargılanarak 70 kişi idam edildi, 420 kişi ise çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.
Olay kimi arşiv belgelerinde "“hareket-i irtica”, “hadise-i irtica”", kimi belgelerde de "“hadise-i ihtilaliye”, “hareket-i ihtilaliye”, “harekât-ı iğtişaşiye”" ve "“vakıa-i ihtilaliye”" tabirleri ile ifade edilmektedir. Türk siyasi tarihine "irtica" kavramının, bu olay ile birlikte girdiği kabul edilir. Ancak kimi araştırmacılar olayı bir irtica ayaklanmasından ziyade amacına ulaşamayan bir askeri darbe girişimi olarak değerlendirilir.
31 Mart Vakası'nda ölenlerin anısına İstanbul'da Abide-i Hürriyet adıyla bir ulusal anıt inşa edilmiştir.
1908 yılında Meşrutiyetin ilanı ile birlikte Osmanlı Devleti’nde yeni bir siyasal yapılanma ve yeni bir zihniyet yapısının yanı sıra, bu yeni zihniyetten rahatsızlık duyan bir kesim ortaya çıkmış; gerek sivil toplumda gerekse ordu içinde artan kutuplaşma ve gerginlikler isyan ortamı doğurmuştur.
Meşrutiyeti ilan etmiş olmasına rağmen iktidarı tam olarak ele geçirememiş olan ve hükûmet üzerinde dolaylı bir denetim kuran İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin devlet kademelerinde kadrolaşması politik istikrarsızlığa yol açmıştı. Cemiyet ile ters düşen memurların görevlerinden uzaklaştırılmaları, cemiyete girdiğini ispat için yemin etmeyenlerin tutuklanması, farklı siyasi oluşumlara hayat tanınmaması huzursuzluk nedeniydi. İttihat Terakki’yi ve hükûmeti eleştiren gazetelere hatta bu gazeteleri satan bayilere baskı uygulanması isyan ortamını doğuran uygulamalardandı.
Bu ortamda Meşrutiyetin İlanı’ndan birkaç ay sonra İstanbul’da irtica yanlısı bir takım küçük ayaklanmalar meydana geldi, ancak kısa sürede bastırıldı. 7 Ekim 1908'de Fatih Camisi'nde "Kör Ali" ve "İsmail Hakkı" adlarında iki hocanın arkasına takılan halkın Yıldız Sarayı’na kadar gidip Meşrutiyet aleyhine gösteri yapmaları bu isyanlardandır.
Henüz tam egemen olamadıkları Kâmil Paşa kabinesine karşı ellerini güçlendirmek isteyen İttihatçıların Eylül ayı sonlarında Selanik’te 3. Ordudan getirilip Taşkışla’ya yerleştirdikleri üç Avcı Taburu, bir gerginlik konusu idi. Bu taburlara o günlerde cemiyetin destekçisi olarak bakılıyordu. Cemiyet, Bulgar tehdidini öne sürerek İstanbul’daki Avcı Taburlarının sayısını arttırmak isterken Kâmil Paşa hükûmeti kendisine karşı bir ihtilalde kullanılacakları endişesi ile taburların biran önce gitmesini istiyordu.
Ekim 1908’de ordu içinde “"alaylı"” ve “"mektepli"” subaylar meselesinden doğan hoşnutsuzluklar arttı. Eski sisteme göre yetişmiş alaylı subayların kısa süre içinde ordudan tasfiye edileceği söylentileri, alaylı subayların mekteplilerle ilişkilerini her geçen gün biraz daha bozdu. Ordudaki disiplinsizliğin en önemli sebebini ibadet bahanesiyle talimden kaçmak olarak gören cemiyetin, ibadete karşı politikaları ise askeri din propagandasına açık hale getirdi.
Bu dönemde "Volkan" ve "Mizan" gibi gazetelerin yayınlarında kullandıkları kışkırtıcı üslup, İttihat ve Terakki'nin uygulamalarından zarar görenler üzerinde etkili oldu. Özellikle Derviş Vahdeti’nin çıkardığı "Volkan" gazetesi 31 Mart Olayında önemli rol üstlendi. İngilizler tarafından finanse ve himaye edilen ve yer yer Prens Sabahattin'in Adem-i merkeziyetçi görüşlerine de yer veren "Volkan" gazetesi, alaylı subaylar ve asker kesimi arasında taraftar kazanmış İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin yayın organı haline gelmişti.
Askerlerin hoşnutsuzlukları ordu içinde çeşitli isyan hareketlerine yol açtı. 31 Mart öncesindeki en önemli askeri isyan, "Taşkışla Olayı" idi. Askerlik sürelerini doldurarak terhis olmayı bekleyen 87 eratın, askerlik sürelerinin tekrar uzatılması üzerine Ekim 1908’de Taşkışla'da ayaklanması, kanlı bir şekilde bastırıldı. Aralık 1908’de bir tiyatro oyununda oyunun erlere yasak edilmesi ikinci bir ayaklanmaya sebep oldu. Erlerin ""bize yasaksa subaylara da yasak olmalıdır"" diyerek tiyatroyu basması sonucu şiddetli çarpışmalar gerçekleşti. Askeri kesimdeki ayaklanmalar, 23 Ocak 1909’da Harp Okulu öğrencilerinin ayaklanması ile devam etti. Öğrenciler, Okul Nizamnamesi'nin aşırı sertliği ve yabancı dil öğrenmekte güçlük çekmekten şikayetçi idi; olay, 60 öğrencinin okuldan kovulması ile sonuçlandı. Mart 1909’da ise Abdülhamit’in özel muhafız alayının bir bölümünü oluşturan Arnavut ve Arap asıllılardan oluşan Zuhaf Alayı'na, geleneklere aykırı şekilde, Türk askerlerinin katılmak istenmesi sırasında olaylar yaşandı. Bütün bu olaylarda hep Selanik'ten getirilmiş olan avcı taburlarının ayaklanan birliklere karşı kullanılmış olması Birinci Ordu içerisinde avcı taburlarına karşı genel bir düşmanlık duygusunun doğmasına yol açtı.
Toplumdaki bir başka çatıma konusu “"Asker – Medreseliler"” çatışması idi. Medreselilerin askerlik hizmetinden muaf tutulmasını haksızlık olarak değerlendiren Harbiyeliler, muaflığın devamı için medrese mensuplarının hiç olmazsa basit bir okuma-yazma sınavına tabi tutulmalarını istiyordu. Şeyhülislamlık ile Harbiye Nezareti arasındaki pazarlık sonucu medreselilerin birkaç satır yazı yazmalarını, birkaç basit cümle okumalarını ve Namaz, Oruç bahislerinden sorular içeren bir sınava tabi tutulmaları kabul edildi. Bu karar, medreselilerde Harbiye Nazırı’na karşı büyük öfke doğurdu.
İttihat ve Terakki ile çatışan Kamil Paşa hükûmetinin 4 Şubat 1909’da Meclisin vermiş olduğu “âdem-i itimad” oyları ile düşürülmesinden sonra sadarete Hüseyin Hilmi Paşa’nın getirilmesi ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hükûmeti resmen ele geçirmiş oldu.
Toplumda artan kutuplaşmalar ve tahammülsüzlüklerin sonucu olarak çeşitli siyasi cinayetler işlendi. 7 Nisan 1908 Çarşamba günü "Serbesti" gazetesi başmuharriri Hasan Fehmi bir köprü üzerinde arkadaşı Ertuğrul Şakir’le yürürken öldürülmesi bu cinayetlerdendi. Hasan Fehmi’nin öldürülmesinde İttihat ve Terakki’nin parmağının olduğu iddia edilmiş; bu cinayetten sonra Cemiyete karşı oluşan olumsuz hava, kimi İttihatçıların partiden istifasına yol açmıştır. Oldukça hareketli fikir ve eylem ortamı "Serbesti" gazetesi başyazarı Hasan Fehmi’nin öldürülmesi ile şiddete dönüştü.
Rumeli'den İstanbul'a getirilip Taşkışla’ya yerleştirilmiş olan 4. Avcı Taburu, 12-13 Nisan 1909 gece yarısı (Rumi takvimle 30 Mart'ı 31'e bağlayan gece) başlarında çavuşları olmak üzere ayaklanmış ve kışladaki komutayı ellerine geçirerek bazı subayları hapsetmiştir. Sabaha doğru askerle kışladan çıkıp Ayasofya Meydanı'na ilerlerken isyan diğer kışlalara da yayıldı. Sayıları 5-6 bini bulan askerler, ""şeriat isteriz, padişahım çok yaşa"" sözleriyle meydanda toplandılar. Onlara katılan yüzlerce hoca ve medrese öğrencisi de gelerek mektepli subayların orduyu frenkleştirmeye çalıştıkları, bütün bunların İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başı altından çıktığı, din hükümlerinin ayaklar altına alındığını ifade eden konuşmalar yaptılar.
Ayaklanmacılar, kalabalığın artmasından sonra meydana yakın bir mesafedeki Meclis binasını kuşattılar. Hükûmetten Harbiye Nazırının ve Mahmut Muhtar Paşa’nın görevlerinden alınmasını, eski Harbiye Nazırı Nâzım Paşa’nın yeniden göreve getirilmesini istediler. Şeyhülislam Ziyaettin Efendi'yi aracı kıldılar. Kısa bir süre içinde İstanbul'un tüm semtleri isyancı erler tarafından kontrol altına alındı. İsyancıların isteklerinin kabul edildiği kararını alan Osmanlı kabinesi bunu isyancılara ulaştırmaya çalışırken isyancılar kuşattıkları meclis binasın işgal ettiler. Adliye Nazırı Nâzım Paşa, Ahmed Rıza Bey'e benzediği için; Lâzkiye Milletvekili Aslan Bey de Hüseyin Cahit Bey sanılarak öldürülürken, Bahriye Nazırı Rıza Paşa ağır yaralandı. Milletvekilerinin öldürülmesi, Şurayı Ümmet ve Tanin basımevlerinin yağma edilmesi üzerine padişahın isteği ile kabine istifa etti. İsyancıların görüşleri doğrultusunda 14 Nisan 1909'da Tevfik Paşa Kabinesi kuruldu ve göreve başladı.
“Aff-ı Şahâne" adı verilen genel af ilan edildi ancak umulduğu gibi isyancıların zorbalığı sona ermedi. Aralarında Şerif Sadık Paşa ve Katibi Esat Bey, Süvari Teğmeni Selâhattin Mümtaz ve Üsteğmen Yusuf Nurettin’in bulunduğu bazı subaylar öldürüldü. İsyancıların İstanbul içerisinde küçük gruplar halinde dolaşarak silah atmaya, Türk kadınlarının Beyoğlu'na çıkmasına engel olmaya, Frenk gömleği giyen kimseleri tartaklamaya başladıkları görüldü. Asâr-ı Şevket Zırhlısı Kaptanı Deniz Binbaşılarından Ali Kabuli Bey'in, kendi gemisinin erleri tarafından sokaklarda sürüklenip Yıldız Sarayı'na kadar götürülerek Abdülhamit'in gözleri önünde öldürülmesi, isyancıların en vahşi eylemlerindendi.
31 Mart İsyanı sırasında Selanik'ten gelen Hareket Ordusu'nun (Selanik Ordusu) Yıldız Sarayı'nı yağmalamasına Yıldız yağması denmiştir. Meşhur 31 Mart ayaklanmasını bastırmak üzere İstanbul'a yürüyen Hareket Ordusu'ndaki askerler Yıldız Sarayı'nı basıp giyecek ve yiyecek çalmışlar, sarayda tahribata yol açmışlardır.
|
Tahsin Demiray "Yıldız yağması" başlıklı de şu bilgiyi vermektedir:
İttihatçılar Abdülhamit'i Yıldız'dan ani olarak uzaklaştırmaz, sarayın mücevher, zümrüt, yakutaltın, inci vesaire kıymetli her nesi varsa oradan aldırmışlardır. Değeri milyonlar tutan ve aynı zamanda tarihi hazine teşkil eden küçük parça eşya büyük sandıklara doldurulup hemen harbiye nezaretine getirilip orada büyük dış kapının yanlarındaki -bugün biri rektörlük, diğeri Türkiyat Enstitüsü olan- binaların alt katlarına yerleştirilmişlerdir.
Bu nakil işine nezaret eden Şehremini Ebubekir H.N.Tepeyran hatıralarında: Bizzat mühürlediğim kapılar sonradan açılmıştır." diyor ve talanı anlatıyor.
Memduh Paşa da: Yıldız Sarayında hizmetle mevki tutmuş olanlar, hal'iden bir gün evvel kuvve-i müsellaha (Silahlı güç, Ş.A) ile çıkarılıp hırpalanmış ve tevkif hücrelerine sokulmuşlardır. Kadın Efendiler, Şehzadelerle Sultanlar ve Cariyeler ayrıca çıkarıldıklarından sarayın Hazinesinde mevcut cevahir ve nukut (Nakit paralar, Ş.A) memurini askeriye vasıtası ile ahz ve nakledilmiştir." demektedir.
Selanik, İstanbul’daki isyandan Jandarma Yüzbaşısı İsmail Canbulat Bey’in ilettiği “"Meşrutiyet mahvoldu"” ibareli telgrafıyla haberdar oldu. Selanik’te isyana karşı büyük bir miting tertip edildi. Serez’de ve diğer Makedonya şehirlerinde de isyana büyük tepki doğdu; padişaha, sadarete ve Meclis-i Mebusan’a protesto telgrafları çekildi.
Selanik'teki İttihatçılar arasında İstanbul üzerine bir kuvvet yollamak konusunda bir fikir birliği meydana gelmişti. 14 Nisan günü Selanik’te genel seferberlik ilan edilerek Selanik Redif Tümeni'nin bütün taburları silahaltına alındı. Bu birliklere Edirne'de bulunan İkinci Ordu Birlikleri ve Selanik çevresinde sivil gönüllüler de katıldı. Özgürlük kahramanı olarak tanınan Resneli Niyazi Bey de, Resne'de bir araya getirdiği
gönüllülerle birlikte bu hareketin içinde yer aldı. Toplanan bütün kuvvetlerin başına Selanik IX. Redif Fırkası (tümeni) Kumandanı Hüsnü Paşa getirildi, Kurmay Başkanlığına da Kolağası Mustafa Kemal Bey atandı. Mustafa Kemal Bey, Selanik’ten İstanbul’a hareket eden orduya “"Hareket Ordusu"” adını verdi.
Hareket Ordusu, 14 Nisan akşamı trenle İstanbul’a hareket etti. İstanbul önlerine geldikten sonra 19 Nisan’da İstanbul halkına ordunun amacını açıklayan bir beyanname yayımladı. Hüseyin Hilmi Paşa’nın imzasıyla yayımlanan beyannameyi Mustafa Kemal kaleme almıştı.Beyanname, telgrafla Erkan-ı Harbiye-yi Umumîye'ye iletildi ve sokaklarda halka dağıtıldı.
Hareket Ordusu İstanbul’a girme hazırlığında iken komuta değişikliği yapıldı; ordunun komutanlığına Mahmut Şevket Paşa atandı. Hareket Ordusu Kurmay Başkanlığı Binbaşı Enver'e verildi. Mahmut Şevket Paşa 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece orduya İstanbul içlerine ilerleme emri verdi. İsyancıların en yoğun direnme noktaları Taşkışla, Davutpaşa ve Taksim Kışlaları'nda olmuş ve kanlı çarpışmalar gün boyu sürdü. Hareket Ordusu İstanbul'u asilerden temizledikten sonra birliklerini Yıldız Sarayı'na yönlendi. İki günlük kuşatmadan sonra 27 Nisan'da Hareket Ordusu saraya girerek denetimi ele geçirdi.
Hareket Ordusu'nun İstanbul'da duruma tamamen hâkim olmasıyla birlikte, Padişah II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi konusu gündeme gelmiştir. Ayaklanmanın tamamen bastırılmasıyla kendisini güvende hisseden Meclis-i Mebûsan 25 Nisan'da Yeşilköy'den Ayasofya yakınındaki kendi binasına geri döndü ve 27 Nisan 1909'da bu konuyu görüşmek üzere toplandı. Sultan Abdülhamit'in hilafet ve tahttan indirilmesi oy birliği ile kabul edildi. Abdülhamit'in yerine kardeşi Veliaht Mehmet Reşat Efendi'yi getiren Meclis, bu kararı Abdülhamit'e bildirmek üzere dört kişilik bir kurul oluşturdu. Abdülhamit, Selanik'te sürgüne gönderildi. Osmanlıların birlikteliklerinin devam etmekte olduğunu göstermek maksadıyla dört kişilik kurulda Ermeni ve Yahudi milletvekillerine yer verilmişti ancak bu ileride İttihatçıların şiddetle eleştirilmelerine, siyonistlikle suçlandırılmalarına sebep olmuştur.
Olayların sona ermesiyle İstanbul'da sıkıyönetim ilan edilmiş; isyana karışanların tespiti yapılmış ve geniş çapta tutuklamalar başlamıştır. Suçluların yargılanarak cezalandırılması amacıyla üç "Divan-ı Harp"; tutuklananların ilk sorgulamalarını yapmak üzere "Tahkik Heyetleri"; halkın bu olaylara karışan kimseler hakkında bildiklerini haber verebilmesi için "Tedkikât Heyetleri" oluşturuldu. Yargılamalar sonunda 70 kişi idama, 420 kişi müebbet ve 6 aydan başlayan çeşitli hapis, yüzlerce kişi de süresiz sürgün cezalarına çarptırıldı. İdama mahkum olanların cezaları Beyazıt ve Ayasofya meydanlarında, Köprübaşı’nda, Kasımpaşa’da darağaçları kurularak infaz edildi. Ege'den yabancı bir ülkeye kaçmak için trenle İzmir'e gitmeye çalışırken yakalanan Derviş Vahdeti'nin yargılanması bir aydan fazla sürdü. Akıl sağlığının bozuk olduğu yönündeki savunmasına itibar edilmedi, 19 Temmuz 1909'da Ayasofya Meydanında asılarak idam edildi.
31 Mart şehitleri için yaptırılan ve açılışı 23 Mayıs 1911 tarihinde gerçekleşen Abide-i Hürriyet’e 2 subay ve 42 askerin cenazesi yerleştirildi.
Mártires
Mártires, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,10 km yüzölçümüne sahip, 341 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Tanınmış Portekiz şair ve yazar Fernando Pessoa (1888 - 1935) bu bucakta doğmuştur.
Marvila (Lizbon)
Marvila, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 6,29 km yüzölçümüne sahip, 38.766 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Mercês (Lizbon)
Mercês, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,30 km yüzölçümüne sahip, 5.093 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Nossa Senhora de Fátima (Lizbon)
Nossa Senhora de Fátima, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,87 km yüzölçümüne sahip, 27.111 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia"). 1959 yılında kurulan bu bucak Lizbon'un en yeni bucaklarından birisidir.
Pena (Lizbon)
Pena, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,49 km yüzölçümüne sahip, 6.068 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Penha de França
Penha de França, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,66 km yüzölçümüne sahip, 13.722 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Prazeres (Lizbon)
Prazeres, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,48 km yüzölçümüne sahip, 8.942 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Sacramento (Lizbon)
Sacramento, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,08 km yüzölçümüne sahip, 880 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santa Catarina (Lizbon)
Santa Catarina, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,21 km yüzölçümüne sahip, 4.081 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santa Engrácia
Santa Engrácia, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,57 km yüzölçümüne sahip, 5.860 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santa Isabel (Lizbon)
Santa Isabel, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,62 km yüzölçümüne sahip, 7.270 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santa Justa (Lizbon)
Santa Justa, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,24 km yüzölçümüne sahip, 700 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santa Maria de Belém
Santa Maria de Belém, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 3,39 km yüzölçümüne sahip, 9752 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santa Maria dos Olivais (Lizbon)
Santa Maria dos Olivais, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 10,66 km yüzölçümüne sahip, 46.410 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santiago (Lizbon)
Santiago, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,06 km yüzölçümüne sahip, 857 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santo Condestável
Santo Condestável, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,01 km yüzölçümüne sahip, 17.553 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santo Estêvão (Lizbon)
Santo Estêvão, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,18 km yüzölçümüne sahip, 2.047 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Santos-o-Velho
Santos-o-Velho, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,51 km yüzölçümüne sahip, 4.013 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Cristóvão e São Lourenço
São Cristóvão e São Lourenço, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,08 km yüzölçümüne sahip, 1.612 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Atlantis Uzay Mekiği
Uzay Mekiği Atlantis, (OV-104) NASA'ya bağlı uzay mekiği filosuna ait uzay aracıdır. İnşa edilmiş olan dördüncü işlevsel mekiktir. İlk uçuşunu Ekim 1985'te gerçekleştirdi. Atlantis son uçuşunu 8 Temmuz 2011'de yapmış ve NASA'nın mekik programı bitmiştir.
São Domingos de Benfica
São Domingos de Benfica, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 4,30 km yüzölçümüne sahip, 33.678 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Francisco Xavier (Lizbon)
São Francisco Xavier, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 2,10 km yüzölçümüne sahip, 8.100 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São João (Lizbon)
São João Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,56 km yüzölçümüne sahip, 17.073 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São João de Brito
São João de Brito, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 2,28 km yüzölçümüne sahip, 13.449 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São João de Deus
São João de Deus, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,90 km yüzölçümüne sahip, 10.782 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Jorge de Arroios
São Jorge de Arroios, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,13 km yüzölçümüne sahip, 17.403 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São José (Lizbon)
São José, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,34 km yüzölçümüne sahip, 3.279 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "f |
reguesia").
São Mamede (Lizbon)
São Mamede, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,60 km yüzölçümüne sahip, 6.004 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Koşuk
Türkler islamiyet öncesi belli dönemlerde, "sığır töreni" adı verilen av törenlerinde, "Toy / Şölen"
adı verilen kurban törenlerinde ziyafetler ve kazanılan savaşlar sonunda, tüm boyların
erkekleri bir araya gelerek eğlenirdi. Bu eğlencelerde söylenen çoklukla aşk, doğa ve
yiğitlik konularını işleyen ve "kopuz" adı verilen sazla birlikte söylenen şiirlere "koşuk" adı verilir. Koşuklar İslamiyet sonrası edebiyatta yerini: Halk edebiyatında koşmalara, Divan edebiyatında ise gazellere bırakmıştır. Koşuklar dörtlük biçiminde yazılmış ve hece ölçüsüyle söylenmiştir. Uyak düzenleri: aaab, cccb, dddb şeklindedir.
São Miguel (Lizbon)
São Miguel, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,06 km yüzölçümüne sahip, 1.777 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Nicolau (Lizbon)
São Nicolau, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,25 km yüzölçümüne sahip, 1.175 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Paulo (Lizbon)
São Paulo, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,41 km yüzölçümüne sahip, 3.521 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Sebastião da Pedreira
São Sebastião da Pedreira, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 1,05 km yüzölçümüne sahip, 5.871 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Vicente de Fora
São Vicente de Fora, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,31 km yüzölçümüne sahip, 4.267 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Sé (Lizbon)
Sé, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,12 km yüzölçümüne sahip, 1.160 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Bucak adını sınırları içerisinde bulunan Lizbon Katedrali'nden ("Sé de Lisboa") alır.
Socorro (Lizbon)
Socorro, Portekiz'de Lizbon belediyesine bağlı olan, 0,11 km yüzölçümüne sahip, 2.676 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Milas-Bodrum Havalimanı
Milas-Bodrum Havalimanı (IATA: BJV, ICAO: LTFE) Muğla ilinde Bodrum ile Milas ilçeleri arasında bulunan uluslararası havalimanı.
1980'li yılların sonunda hizmete giren Bodrum-Imsık Havaalanı, coğrafi şartlar nedeniyle ancak küçük kapasiteli uçakların kullanabildiği kısa bir piste sahipti. Bu yüzden Bodrum ve çevresindeki turistik destinasyonlara yapılacak havayolu ulaşımı için yeni bir havalimanının inşası zorunlu hale gelmişti.
Ağustos 1994'te temeli atılmasına rağmen, yapımcı firmanın işi tasfiyesi nedeniyle yarım kalan inşaatını tamamlamak üzere Ağustos 1995'te yeni bir ihale düzenlendi. Nisan 1997'de, daha sonra yıkılan iç hatlar hizmet binası ile açılan havalimanı için, içerisinde biriktirdiği potansiyel ve çevre turizm merkezlerine katkılardan dolayı kısa zamanda yenileme çalışmasına girildi. 1998 yılında, Cumhuriyet'in İlanı'nın 75. yılı için yapılan ve halen kullanımda bulunan dış hat terminalinin yapımı ile Türkiye'nin en önemli havalimanları arasında girmiştir. Havalimanı gün geçtikçe kendini yenileyen ve güçlenen dinamik bir yapıya sahiptir.
İç ve dış hatlar terminal binalarının artan yolcu trafiğine cevap verememesi nedeniyle, yap-işlet-devret modeline göre 5.000.000 yolcu/yıl kapasiteli, 95.683 m² kapalı alana sahip yeni bir dış hatlar terminal binası yapılarak 16 Mayıs 2012 tarihinden itibaren hizmet vermeye başlamıştır.
Mart 2014'te düzenlenen ihalede 717 milyon euro + KDV ile en iyi teklifi veren TAV (Tepe Akfen Vie) Havalimanları Holding, Milas-Bodrum Havalimanı'nın 2035 sonuna kadar işletme hakkını elde etti. TAV, Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) ile havalimanının işletmesine dair imtiyaz sözleşmesini imzalanmasının ardından Temmuz 2014'te iç hatlar terminalinde operasyona başladı. Şirket dış hatlar terminalini ise 22 Ekim 2015'te devraldı.
Sınırları içerisinde olduğu Milas ilçesi ve Bodrum'un isimlerini alan havalimanı, bu bölgede turizm sektörüne önemli bir ivme kazandırmıştır. Ayrıca Muğla ili dışında da Aydın ili'ne bağlı olan Didim, Kuşadası, Söke gibi turizm merkezlerinin de ulaşımında çok önemli bir yer tutmaktadır. Havalimanı Bodrum'a 32 km, Milas'a 12 km, Muğla'ya 76 km ve Didim'e 82 km uzaklıktadır. Havalimanına önce Bodrum Havalimanı ismi verilmesi planlanmıştır, ancak coğrafi olarak Milas ilçesi sınırlarında yer aldığından Milaslılar itiraz etmişlerdir ve ismi Milas-Bodrum havalimanı olarak belirlenmiştir.
Back to Basics
Back to Basics şu anlamlara gelebilir:
Poul-Henning Kamp
Poul-Henning Kamp (genellikle "PHK" olarak bilinir), Danimarkalı FreeBSD geliştiricisidir. MD5 şifre algoritmasında en çok emeği geçenlerden birisidir.
Poul-Hennig aynı zamanda Varnish projesinin takım lideri ve geliştiricisidir.
Ross Buz Sahanlığı
Ross Buz Şelfi, (81 °30`G 175 °00`B) Antarktika'daki Ross Denizi'nin yarısını örten, birkaç yüz metre kalınlıkta sürekli bir buz tabakası. Buz şelfi, 525.000 km²'lik alanıyla (Kaynak: "Alfred Wegener Institut", diğer kaynaklar 487.800 km² kabul eder) Fransa'dan biraz küçük olup böylelikle Antarktika'nın en büyük buz şelfi bölgesidir. Alman kutup araştırma istasyonu Neumayer'in verilerine göre 5.000 km² alanı olan (Diğer kaynaklar 8.000 km² üzerinde verir) Ekström Buz Şelfi ile karşılaştırıldığında, Ekström Buz Şelfi ufacık kalır.
Buz şelfi, deniz üzerinde yüzen büyük bir buz tabakası olarak tanımlanır. Bu tabaka kendisini aralıksız besleyen bir buzul üzerinden karaya bağlanır. Kara tarafındaki tabanında, buz şelfleri 800 den 1500 metreye kadar bir yüksekliğe sahipken ön kısımlarda sadece 100 ile 200 metre kalınlıktadır. Tabakanın azalan kalınlığının sebebi, sürekli kütle kaybına yol açan, alt kısımlarındaki erime süreci ve buz içindeki akış sürecidir.
Ross Buz Şelfi'nin dikey cephesi (Kırılma kenarı) 800 kilometreden daha büyük bir uzunluğa sahiptir ve deniz üzerinde 15 ile 50 m arasında yükselir. Yani serbest olarak deniz üstünde yüzen buzun, yaklaşık %90'ı deniz seviyesinin altındadır.
Ross Buz Şelfi, 28 Ocak 1841'de onu keşfeden İngiliz kaşif ve denizci James Clark Ross'ın adıyla anılır. Ross ön cephenin kartografisini doğuya doğru yaklaşık 160ºB noktasına kadar yapmıştır. Ross Buz Şelfi'nin büyük kısmı, hakları Yeni Zelanda'ya ait olan Ross Dependency'dedir.
Ross Buz Şelfi, 1912 yılında kutup araştırmacısı Robert Falcon Scott ve onun keşif gezisine katılanların son istirahatgahı olmasıyla üzücü bir üne sahiptir. Öncesinde, Scott'ın gezisi, Ross Denizi'ni geçen ve Ross Buz Şelfi'ne ulaşan ilk keşif gezisiydi.
Söyleyeceklerim Var
Söyleyeceklerim Var (albüm), Uğur Işılak'ın 2000 yılında piyasaya sürülen Türkiye'de çıkardığı sekizinci albümüdür. Parçaların söz ve müzikleri Uğur Işılak'a aittir.
"Haydi Anadolu" adlı parçası ise birçok siyasi parti, dernek ve kuruluş tarafından kullanıldı.
Deşt-i Kıpçak
Deşt-i Kıpçak, (Farsça: دشت قپچاق, "Deşt-i Ḳipçaḳ") Kafkas Dağları’nın kuzeyinde, Dinyester ile İrtiş ırmakları arasındaki bölgenin tarihsel adı. "Kıpçak çölü" veya "Kıpçak bozkırı" anlamına da gelir. Heyhat sahrâsı ya da kısaca Heyhat olarak da bilinir.
Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi'nde Heyhat sahrâsının coğrâfî komşuları Kafkasya tarafında Çertez vilâyeti (Çerkesya?), Kırım, Alman vilâyeti (Cermanya), Leh diyârı, Krakov vilâyeti ve kuzeyde Moskof (Rusya) olarak zikredilir. Çelebi, Heyhat sahrâsının doğu sınırı olarak İdil Nehri'ni gösterir. Eserinin bâzı yerlerinde Deşt-i Kıpçak ve Heyhat sahrâsını birlikte, ayrı yer adları olarak zikreder. Bununla birlikte Heyhat'ın coğrâfî konumu ile ilgili verdiği bilgiler, Heyhat ve Deşt-i Kıpçak'ın aynı bölge olduğunu göstermektedir (İdil Nehri'nin batısı, Moskof ülkesinin güneyi, Kırım'ın kuzeyi, Lehistan'ın doğusu).
Orta Asya'nın batısından başlayıp Tuna Nehri kıyılarına, kuzeyde Orta İdil bölgesine, güneyde Kırım'a kadar uzanan Deşt-i Kıpçak bölgesinde oluşan Türk yazı dili Kıpçakça olarak bilinir ve üç kolda gelişim göstermiştir.
İrtiş Nehri yöresinden batıya doğru göç eden Kıpçaklar, bugünkü Rusya ve Ukrayna’nın bütün güneyini ele geçirdiler ve bu topraklarda göçebe bir devlet kurdular. Kıpçakların bölgede kurduğu bu devletin egemen olduğu topraklar "Deşt-i Kıpçak" olarak adlandırıldı ve 18.yüzyıla kadar kullanıldı. 13. yüzyılda Moğolların Kıpçak egemenliğine son vermesinden sonra bölge Altın Orda Devleti adını aldı. Deşt-i Kıpçak adı da kullanılmaya devam etti. Kıpçak bozkırlarının bir kısmı daha sonra "Kazak bozkırları" adıyla anılmıştır.
Deşt-i Kıpçak topraklarından değişik bölgelere dağılan Kıpçakların bir bölümü, Mısır’da Bahriye Memlûkleri olarak bilinen hanedanı kurdular.
Ahmad at-Tini (1235-1318), an-Nuveyri (1279-1332), el-Dimeşkî (1301-1399), İbn Haldun ve İbn Dukmak gibi ortaçağ âlimlerinin eserlerinde Batı ve Doğu Kıpçak boy birliğinin etnonimi hakkında değerli bilgiler vardır. 1220’lerde Batı Deşt-i Kıpçak’a yapılan Moğol hücumu ile ilgili İbn Haldun’un yazdığı ilginç bir belge vardır.
Batı Deşt-i Kıpçak Kıpçakları şu boylardan oluşuyordu:
Ebu Hayyan'ın çağdaşı 14. yüzyılın İslâm tarihçilerinden el-Dimeşkî Altın Ordu topraklarındaki Kıpçak boy adlarını sıralayarak onların hepsinin Türk olduğunu zikretmektedir. Bunlar; Tokus-oba (dokuz oba), Yet-oba (yedi oba), Boruç-oğlu, Bergü, Kangaroğlu, Ançoğlu, Duna, Kara-Baroğlu, Çur-Tan, Kara Börklü, Kotan, Barak, Yimek, Borlu, İleris, Tok, Kumandur, Berendi, Beçene, Uzun, As (Az).
Kara film
Kara film (Fransızca: film noir), öncelikle, kahramanlarını çürümüş ve itici algılanabilecek bir dünyanın içine yerleştiren Hollywood suç filmlerini tanımlamak için kullanılan bir sinema terimidir. Hollywood'un klasik kara film dönemi, 1940'ların başından 1950'lerin sonuna kadar uzanır. Bu dönemin az ışıklı, siyah beyaz çekilmiş kara filmleri, Alman Dışavurumcu sinemasından etkilenmiştir. Diğer taraftan ilk örnek teşkil eden hikâyeler ve klasik kara filmlere yönelik tutum, Büyük Bunalım döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan suç f |
ilmlerinden doğmuştur.
İlk kez 1946 yılında Fransız eleştirmen Nino Frank tarafından Hollywood filmleri için kullanılan kara film terimi, zamanında klasik kara filmler yapmış ve yapmakta olan film yapımcıları ve oyuncular tarafından bilinmiyordu. Pek çoğu, kara filmlere imza atmış olmasına rağmen, böyle bir tür yarattığının farkında olmadığını itiraf etmiştir. Kara film akımının kriterleri, tarihçiler ve eleştirmenler tarafından sonradan belirlenmiştir.
""Kara film akımını düşsel, tuhaf, erotik, karışık ve zalim olarak nitelendirerek işi basite alıyor olabiliriz…"" Bu, Fransız eleştirmenler Raymond Borde ve Etienne Chaumeton'un 1955 yılında yazdıkları "Panorama du film noir americain 1941-1953" ("Amerikan Kara Filminin Panoraması" ) kitabında giriştikleri, kara film akımını ilk tanımlama çabasıdır ve konu üzerine yapılan sonraki birçok çalışmada temel olmuştur. Araştırmacılar her kara filmin bu beş özelliği eşit miktarda içermediğini -kimisinin daha düşsel, kimisinin özellikle acımasız olabileceğini- göstermek için çaba sarf etmiştir. Kara film için yapılan tanımların çokluğundan da anlaşıldığı üzere 50 yılda ortaya konulabilmiş net ve kısa bir tanım yoktur. Fransız eleştirmenlerin uyarısı işe yaramıştır: kökleri, sonuçları ve doğası itibarıyla bambaşka olan bu alana dair yapılacak genellemeler yetersiz kalacak ve basite indirgemeyle sonuçlanacaktır.
Kara filmler, gangster ve polis filmlerinden toplumsal filmlere kadar uzanan bir dizi türü kapsar ve Hollywood'un ana akımını oluşturan basit filmlerden abartılı olanlara kadar çeşitli görsel yaklaşımlar benimser. Pek çok eleştirmen, kara filmi başlı başına bir tür olarak ele alırken, aksini savunanlar da vardır. Genellikle kentsel dekorla ilişkilendirilmekle birlikte pek çok klasik kara film, küçük kasabalarda, banliyöde, kırsal bölgede ya da yolda geçer; bu nedenle Western filmlerinde olduğu gibi dekor, türü tanımlamak için yeterli olmaz. Aynı şekilde, özel dedektif ve femme fatale tiplemeleri, genellikle kara filmle ilişkilendirilen film karakterleridir ama kara filmlerin çoğunluğunda ikisine de rastlanmaz. Dolayısıyla tür tespiti için gangster filmlerinde olduğu gibi karakter temelli bir yaklaşımda da bulunulamaz. Kara filmlerde doğaüstü (bkz: korku filmi), spekülatif (bkz: bilim kurgu filmi) ya da müzikal motifler de yoktur. Benzer bir durum screwball komedisi denilen filmler için de söz konusudur. Bu filmler eleştirmenler tarafından bir tür olarak kabul edilir ama temel bir kriterleri yoktur. Daha çok filmlerdeki genel düzen ve tümünde görülmeyen bazı temel ilkelerin varlığıyla tanımlanırlar.
Bununla birlikte kara filmin kendine haslığı yüzünden bu alanın uzmanları, örneğin sinema tarihçisi Thomas Schatz, kara filmin bir tür değil de bir üslup olduğunu vurgular. Kara film çalışmalarında uzmanlaşmış ve kitapları Amerika'da en çok basılan eleştirmen olan Alain Silver bir döneme ve bir görüngüye atıfta bulunur; kara filmin diğer belirgin türlerin sahip olduğu tutarlı bir dizi görsel ve tematik kodu olduğunu dahi iddia eder. Diğer eleştirmenler kara film terimini bir "atmosfer", bir "hareket", bir "seri" anlamında ya da o dönemde çekilmiş birkaç filme işaret etmek için kullanırlar.
Kara filmin kökeni yalnızca sinemada değil diğer sanatsal ortamlarda da bulunmaktadır. Klasik üslupla bağlantısı olan düşük aydınlatma düzeni, Maniyerist ve Barok dönem sanatçılarının 15. ve 16. yy.larda geliştirdiği resimde gölgelendirme (chiaroscuro) ve keskin kontrastlar kullanma (tenebrizm) geleneğiyle ilişkilidir. Kara film estetiği, 1910’ların ve 1920’lerin tiyatro, fotoğraf, resim, heykel ve mimarisiyle yakın ilişki içinde bulunan Alman Dışavurumculuğu’ndan derin biçimde etkilenmiştir.
Hollywood film sanayisinin patlama yaşaması ve daha sonra Nazi iktidarının Dışavurumcu harekete dahil olan ya da onlarla çalışan pek çok sinemacıyı göç etmeye zorlaması, kara film yolunda pek çok fırsat kapısı açmıştır. En ünlü klasik kara filmlerin bazılarına imza atan Fritz Lang, Robert Siodmak ve Michael Curtiz gibi yönetmenler dramatik ışık teknikleri ve psikolojik olarak etkileyici mizansenlerle katkıda bulunmuştur. Lang’ın 1931 yılında çektiği başyapıtı M, dönemin kara film karakteristiği barındıran başlıca suç filmlerinden biridir. Kara film tipinde bir olay örgüsüne sahiptir, kahramanı ve takipçileri suçludur. "M" aynı zamanda klasik dönemin pek çok Amerikan kara filminde rol alacak olan Peter Lorre'nin başarılı oyunculuğuyla da dikkat çekmiştir.
1931 yılına gelindiğinde, yılda altı film çeken Curtiz beş yıldır Hollywood'daydı. Onun "Sing Sing'te 20.000 Yıl" (20,000 Years in Sing Sing, 1932) ve "Özel Dedektif 62" (Private Detective 62, 1933) filmleri kara film olarak sınıflandırılabilecek erken dönem Hollywood sesli filmlerindendir. Dışavurumcu eğilim taşıyan ve özellikle özgür bir üsluba sahip filmler arasında, Universal Stüdyolarının "Drakula" (1931), "Mumya" (1932) (ilkinin sinematografı olan Berlin'de eğitim görmüş Karl Freund ikincisinin yönetmenliğini yapmıştır) ve yönetmenliğini Edgar G. Ulmer'in yaptığı "Kara Kedi" (The Black Cat, 1934) gibi filmler vardır.
Universal'in korku filmleri hem öykü hem duyarlılık bakımından kara film türüne en çok yaklaşan filmlerdir; bununla birlikte İngiliz sanatçı James Whale tarafından yönetilen ve Amerikalı sanatçı Carl Laemmle Jr. tarafından filme alınan "Görünmez Adam" (The İnvisible Man, 1933) ve "Şangay Ekspresi" (The Shangai Exspress, 1932) ve Viyana'da doğan ama Amerika'da büyüyen Josef von Sternberg'in yönettiği "Şeytan Bir Kadındır" (The Devil Is a Woman, 1935) gibi filmler de erotizmleri ve barok görsel üsluplarıyla klasik kara filmin temel özellikleriyle uyumludur. Sternberg'in sessiz filmi "Yeraltı"' nın (Underworld, 1927) ticari başarısının nedeni Hollywood'un gangster filmleri akımını reddetmesidir. Bu türdeki "Küçük Sezar" (Little Caesar, 1931), "Halk Düşmanı" (The Public Enemy, 1931) ve "Yaralı Yüz" (Scarface, 1932) gibi popüler yapımlar, dönemin film kahramanlarının ahlaki olarak ayıplanacak özellikler taşımasının örnekleridir.
Klasik kara film, romantik, kaderci yaklaşımıyla ve lanetlenmiş kahramanları kutsamasıyla bilinen 1930'ların Fransız şiirsel gerçekçiliğinden de önemli oranda etkilenmiştir. Kara filme etki eden bir diğer akım da belgeselimsi havasıyla 1940'ların İtalyan Yeni Gerçekçiliğidir. Warner Bros draması "Ben Bir Prangalı Hapishane Kaçağıyım" (I Am a Fugitive from a Chain Gang, 1932) bu duyarlılıkları taşıyan bir filmdir. Klasik kara film dönemine ait "Çıplak Şehir" (The Naked City, 1948) (yön: Jules Dassin), ve "Sokaklarda Panik" (Panik in the Streets, 1950) (yön: Elia Kazan) gibi filmler set dışında yapılan çekimler ve profesyonel olmayan oyuncularla Yeni Gerçekçi yaklaşıma eğilim göstermiştir. Artık kara film olarak sayılan birkaç film de, sıradan kahramanlar kullanmaya başlayarak yeni gerçekçiliğe kapı aralamıştır. Bunun en ünlü örneği yine Viyana'da doğan ve Berlin'de eğitim gören Amerikalı yönetmen Billy Wilder'ın "Kayıp Haftasonu" adlı filmidir (The Lost Weekend, 1945). (Sırası gelmişken belirtmek gerekir; yeni gerçekçilik etkilenimlerine dair ilk örneklerden birisi Siodmak ve Wilder'ın beraber yazdığı ve Siodmak ile Ulmer'in yönettiği "Menschen am Sonntag" adlı filmdir).
Bir kara film olmasa da, Orson Welles'in yönettiği 1941 yapımı "Yurttaş Kane"'deki (Citizen Kane) Sternbergyen görsel karışıklık ve dış ses anlatımıyla ilerleyen karmaşık yapı birçok kara filmde kullanılmıştır.
Kara filmi etkileyen başlıca edebi eserler Amerikan dedektif ve suç kurgularının "hard boiled" adı verilen ekolüdür. Dashiell Hammett (ilk romanı "Kızıl Hasat", 1929) ve James M. Cain (ilk romanı "Postacı Kapıyı İki Kere Çalar", 1934) gibi yazarlar ekole öncülük etmiş, Black Mask gibi dergiler yaygınlık kazanmasını sağlamıştır. "Malta Şahini" (The Maltese Falcon, 1941), "Cam Anahtar" (The Glass Key, 1942) gibi klasik kara filmler, Hammett'in romanlarından uyarlanmıştır; Cain'in romanı "Çifte Tazminat" (Double Indemnity, 1944), "Mildred Pierce" (1945), "Postacı Kapıyı İki Kere Çalar" (1946) ve "Sevginin Sevimli Taklidi" adlı öyküden uyarlanan "Az Kırmızı" (Slightly Scarlet, 1956) filmlerine temel oluşturmuştur. Klasik dönemden on yıl önce Hammett'in bir hikâyesi, Rouben Mamoulian'ın yönettiği, Sternberg'le düzenli olarak çalışan Lee Garmes'ın süpervizörlüğünü yaptığı "Kent Sokakları" (City Streets, 1931) adlı gangster melodramına kaynaklık etmiştir. Pek çok kara film karakteristiğini hem üslup hem de öykü bazında barındıran "Kent Sokakları", Lang'ın "M"'sinden bir ay önce gösterime girdiği için, ilk büyük kara film olma iddiasını taşır.
Raymond Chandler 1939 yılında yazdığı "Büyük Uyku" (The Big Sleep) adlı eseriyle kısa sürede hard boiled ekolünün en ünlü yazarı haline gelmiştir. Chandler yalnızca romanlarıyla büyük kara filmlere kaynaklık etmekle kalmamış –örneğin "Cinayet, Tatlım" (Murder, My Sweet, 1944; "Uğurlar Olsun, Aşkım" adlı eserinden uyarlamadır), "Büyük Uyku", (The Big Sleep, 1946) ve "Göldeki Kadın" (Lady in the Shadow, 1947) – kendisi de "Çifte Tazminat", "Mavi Dalya" (The Blue Dahlia, 1946) ve "Trendeki Yabancılar" (Strangers on a Train, 1951) filmlerinin senaryolarını yazarak önemli bir senarist haline gelmiştir. Chandler da, Hammett gibi romanlarının merkezine özel dedektif olan kahramanını yerleştirirken, Cain daha az kahramanvari roman kişileri yaratmıştır ve cinayetin çözümünden ziyade psikolojik ifade üzerinde yoğunlaşmıştır. Cain'in yaklaşımı hard boiled türünün kara roman olarak adlandırılan alttürüne yerleştirilir. 1940'larda, bu öykülerin en doğurgan ve başarılı yazarlarından biri Cornell Woolrich olmuştur (takma ad olarak kimi zaman George Hopley ya da William Irish isimlerini de kullanmıştır). Başka hiçbir yazarın basılmış eserleri, klasik dönem kara filmine temel oluşturmak konusunda Woolrich'inkiler kadar verimli olmamıştır. 13 eseri filme çevrilmiştir ("Kara Melek" (Black Angel, 1946), "Şafağa Kadar" (Deadline at Dawn, 1946), ve "Gecede Korku" (Fear in the Night, 1947) vb.).
Sıklıkla gözden k |
açırılan ama kara filme kaynaklık eden çok önemli bir isim daha vardır: William R. Burnett. İlk romanı "Küçük Sezar" 1929 yılında yayımlanmıştır. 1931 yılında Warner Bros'un dikkatini çekmiş, sonraki yıl Burnett'tan "Yaralı Yüz" filmini senaryolaştırması istenmiştir ve yine aynı yıl öykülerinden biri, "Şehrin Canavarı" (Beast of the City) adıyla sinemaya uyarlanmıştır. Bu filmler çok erken çekilmiş olmalarına rağmen, kimi eleştirmenler onları kara film olarak niteler. Burnett'ın karakteristik anlatımcı tutumu, "hard boiled" yazarları ve onların kara filmci ortakları arasında bir yere denk düşer – roman kişileri hep kahramanvari, gangstervaridir. Klasik dönem boyunca Burnett'ın hem öyküleri hem senaryoları, şimdi geniş kitleler tarafından kara film olarak bilinen yedi filme temel oluşturmuştur: "Yüksek Zirve" (High Sierra, 1941), "Bu Silah Kiralıktır" (This Gun for Hire, 1942) ve "Asfalt Orman" (The Asphalt Jungle, 1950).
1940'lar ve 50'ler genellikle Amerikan kara filminin "klasik dönemi" olarak bilinir. "Üçüncü Kattaki Yabancı" (Stranger on the Third Floor, 1940), ilk "gerçek" kara film olarak kabul edilmektedir. "Şehir Sokakları" ve Fritz Lang tarafından yönetilen "Hiddet" (Fury, 1936), "Hayata Bir Kez Geliyorsun" (You Only Live Once, 1937) gibi diğer II. Dünya Savaşı suç melodramları bazı eleştirmenler tarafından mükemmel kara filmler olarak kabul edilirken, çoğunluk bunları "ilk-noir" ya da benzeri terimlerle kategorize eder. Pek çok eleştirmen, klasik kara film döneminin iki on yılı (40'lar ve 50'ler) arasında dikkate değer bir fark olduğunu söyler. Hikâyenin başkahramanın gözünden anlatılması tekniğinin kayboluşundan başka ne gibi bir farklılık olduğu konusunda ortak görüş yoktur, ancak 1950'lerin kara filmlerinin daha "aşırı" (extreme) olduğu konusunda ortaklaşılır.
Orson Welles'in "Habisin Dokunuşu" (Touch of Evil, 1958) filmi klasik dönemin son filmi olarak kabul edilir. Bazı akademisyenler kara filmin aslında sona ermediğini, ama üslubunun Hollywood'un önderliğinde değişik yönlere doğru gelişen yapım şartlarıyla güncellenip, şekil değiştirdiğini söylerler –bu bakımdan, kara film geleneğinde olan ama daha sonra çekilen filmler, klasik kara filmin devam eden bir parçası olarak görülür. Bununla birlikte eleştirmenlerin çoğu klasik dönemden sonra yapılan filmlerin hakiki kara filmlerden başka bir şey olduğu görüşündedir. Onlara göre gerçek kara film, geçici ve sınırlı bir coğrafyaya aittir; bu nedenle klasikleri taklit etmeye çalışan sonraki filmler onlardan ayrılır çünkü yaratıcıları artık kara film diye bir üslubun farkındadır. Yukarıda da bahsedildiği üzere, kara filmin klasik döneminde bu kavram henüz oluşmuş değildir.
Klasik dönem filmlerinin çoğu büyük yıldızların oynadığı düşük bütçeli filmlerdir (B-film) ve yazarları, yönetmenleri, sinematografları ve ekip elemanları kimi zaman Hollywood'un kara listesinde olan (Komünist Parti sempatizanı olmalarından şüphelenilen) kişiler olmuştur. Kendilerini tipik büyük film kısıtlamalarına sokmamışlardır. Amerikan film piyasasının sınırlamalarını belirleyen yapım kodunun, hiçbir film karakterinin cinayetten çıkar sağlamaması gerektiği yönünde bir kural getirmesine karşın özellikle B tipi kara filmde bu, çok zaman yapılmıştır. Tematik olarak kara filmler sıklıkla, sorgulanabilir erdemlere sahip bir kadını hikâyenin merkezine alır ve bu ayırıcı özelliklerden biridir. Bu damardan giden dikkate değer bir film Billy Wilder'ın yönettiği, Barbara Stanwyck'in Phyllis Dietrichson (Sternberg'in yönettiği filmlerde sıradışı bir kariyer yakalayan Marlene Dietrich'e atıf yapılmıştır) rolüyle unutulmaz bir femme fatale oynadığı "Çifte Tazminat" adlı filmdir. Tamamen A sınıfı bir yapım olan filmin ticari başarısı ve aldığı yedi Oscar ödülü onu olasılıkla en etkileyici erken dönem kara filmlerden biri yapmış, daha sonra "kötü kız filmleri" olarak bilinecek pek çok filme öncülük etmiştir.
Geleneksel A sınıfı filmlerin, dramatik olmakla birlikte, olumlu, güven tazeleyici bir mesaj aktarmak, saklı bir kamera ve montaj tekniği kullanmak, yumuşak ışıkla aydınlatılmış sahneler ve ihtişamlı dekorlar kullanmak gibi kuralları vardır. Kara film yapımcıları bunu altüst ederek; güvensizlik, kinizm ve absürdlük hissi veren kasvetli, sofistike dramalar yaratmışlardır, genellikle dekor kullanmaksızın şehirde çekim yapmışlar ya da bütçe dostu bir minimalizmi benimsemişler, çarpıcı bir dışavurumcu ışık kullanımına başvurarak rahatsız edici kamera açıları ve karmaşık geri dönüşler kullanmışlardır. Kara film üslubu yavaş yavaş Hollywood'un ana akımını da etkilemiştir.
(Yönetmenleriyle ve dikkate değer kara film oyuncularıyla birlikte)
Gerçekte kim olduğu bilinmeyen bir yönetmen tarafından yönetilen "Üçüncü Kattaki Yabancı" (Stranger on the Third Floor) bir RKO B sınıfı film iken; önceki dönemlere ait sürekli üne dayalı filmler Wilder, Alfred Hitchcock ve Malta Şahini (The Maltese Falcon) filminde yönetmen olarak sahneye ilk kez çıkan John Huston gibi adlarıyla ün yapan yönetmenler tarafından A sınıfı filmler grubuna uygun görülmüştür. Otto Preminger’nin "Laura" (1944) filmi ile gelen başarısı ün yapmasını sağlamış (Dana Andrews ile yaptığı; "Düşmüş Melek" (Fallen Angel,1945) ve "Kaldırımın Sonlandığı Yer" (Where the Sidewalk Ends, 1950) adlı klasik kara filmler altına girilen borcun hakkını verir) ve "Issız Bir Yerde" (In a Lonely Place) filmi Nicholas Ray’in kariyerinde benzer bir şeye yol açmıştır (diğer kara filmleri- "Gece Yaşarlar" (They Live by Night,1948), "Tehlikeli Zeminde" (On Dangerous Ground, 1951)- ilk sahneye çıkışını içerir). Orson Welles’in finans konusunda dile düşen sorunları vardır fakat çektiği üç kara filmin bütçesi oldukça iyidir: "Yabancı" (The Stranger) (en geleneksel filmi) ve "Habisin Dokunuşu" (Touch of Evil) (açıkça kişisel bir çalışma) filmlerinin her ikisi de daha düşük bütçeye sahiptir ama reklamlarının yapılması yeterli olmuştur; "Şangay’dan Gelen Kadın" (The Lady from Shanghai) ise A sınıfı düzeyinde tam destek almıştır; Fritz Lang’ın kara filmlerinin çoğu da (ki bunlar arasında Edward G. Robinson'ın oynadığı "Penceredeki Kadın" (The Woman in the Window, 1945) ve muzip bir şekilde eğlendirici olan "Scarlett Caddesi" (Scarlett Street, 1945) filmleri de vardır) benzer şekilde orta düzeyde bütçeler ile üretilmiştir. Raoul Walsh, çalışkan bir yönetmen olarak ilk yarım yüzyılı boyunca çok fazla adını duyuramaz, fakat üç klasik kara filminin (başrolde "Humphrey Bogart"ın oynadığı "İnfazcı" (The Enforcer, 1951), bu grubu tamamlar) hiçbiri bütçe olarak ortanın, kalite olarak da yüksek seviyenin altında değildir. Evvelce belirtilenlere ek olarak, yüksek bütçeli Hollywood kara filmlerinin diğer yönetmenleri arasında Edward Dmytryk ("Cinayet Sevgilim" (Murder, My Sweet), "Çapraz Ateş" (Crossfire, 1947)), Henry Hathaway ("Karanlık Köşe" (The Dark Corner, 1946), "Ölüm Öpücüğü" (The Kiss of Death, 1947)) ve John Farrow ("Büyük Saat", (The Big Clock, 1948), "Onun Tarzında Bir Kadın" (His Kind of a Woman, 1951)) gibi isimler vardır.
Buna rağmen, kara film olarak kabul edilen Hollywood filmlerinin büyük çoğunluğu B sınıfı filmdir; bunlardan bir kısmı kendi A sınıfı filmlerinin altındaki "iki film birden" gösterimlerinde kullanılmak için büyük stüdyolar tarafından yapılmıştır; bir kısmı ise oldukça iyi monogram resimlerinden (ki bu yöntem ile birçok A sınıfı yapımını taklit etme çabasıyla belli filmler için fazla savurganlık yapılmıştır) Producers Releasing Corporation (PRC) gibi daha zayıf girişimlere kadar farklı yöntemleri içeren daha küçük, dolayısıyla yoksun stüdyo (poverty row studios) olarak adlandırılan stüdyolarda yapılmıştır; ve bir kısmı da bağımsız, çoğunlukla aktörlere ait ve en büyük dağıtım şirketlerinden biri ile anlaşmalı şirketler tarafından yapılmıştır. Robert Wise, bir diğer filmi de: "Öldürmek için Doğmuş" (Born to Kill, 1947)’tur) ve Anthony Mann ("T-Men" (1947), "Acemi Anlaşma" (Raw Deal,1948)) yüksek bütçeli yapımlar üzerinde düzenli bir çalışmaya terfi etmeden önce, çoğunluğu kara film olan bir dizi etkileyici B sınıfı film yapmışlardır. Jacques Tourneur, bazı eleştirmenler tarafından klasik kara filmler arasında en iyisi olarak seçilen "Geçmişten" (Out of the Past) adlı A bütçeli filmini yönetmeden önce 30’un üstünde Hollywood B filmi yapmıştır (ancak şu an çoğu tamamen unutulmuştur). Samuel Fuller (bir diğer filmi de: "Ölüler Ülkesi A.B.D" (Underworld U.S.A, 1961)’dir), Joseph H. Lewis ("Çılgın Silah" (Gun Crazy, 1949), "Büyük Caz Topluluğu", (The Big Combo, 1955)) ve Phil Karlson ("Kansas Kenti Güvende" (Kansas City Confidential, 1952), "Rico Kardeşler" (The Brothers Rico, 1957)) çektikleri B sınıfı filmler ile büyük kazançlar elde etmişlerdir. 1945’te Edgar G. Ulmer, tüm zamanların en çok rağbet gören kara film klasiklerinden olan "Sapma"yı (Detour, 1945) PRC’de yapar. B sınıfı film; 1940’ların sonlarında ve 1950’lerde Ida Lupino'ya Hollywood’da tek kadın yönetmen olma fırsatını sağlamıştır; kendisinin en iyi bilinen filmi, şirketi The Filmakers’da yapılan ve RKO ile dağıtımı yapılan "Otostopçu" (The Hitch Hiker, 1953)’dur. Bu film, Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Film Tescili (National Film Registry) için gün verilen büyük stüdyolar dışında çekilen 7 kara filmden biridir; diğerleri "Sapma" (Detour), "Çılgın Silah" (Gun Crazy), "D.O.A", "Ölüm Gibi Öp" (Kiss Me Deadly), "Başarının Mis Kokusu" (Sweet Smell of Success) (bundan önceki dört filmin dağıtımı "United Artists" tarafından yapılmıştır-stüdyosuz stüdyo (studio without studio)) ve "Habisin Gücü" (Force of Evil,1948). Metro-Goldwyn-Mayer’ın yönetmeni Abraham Polonsky ve yıldızı parlayan John Garfield’ın her ikisi de 1950’lerde kara listeye alınır. Bağımsız yapım genellikle sınırlı olan koşullar anlamına gelmiştir; fakat her zaman değil - örneğin "Başarının Mis Kokusu" (Sweet Smell of Success), yapımcılarının orijinal planlarına rağmen ucuza çıkartılamamıştır; çoğunluk tarafından A bütçeli kara film olarak kabul edilse de özünde bir B filmi olduğu söylenebilir.
Belki de hiçbir |
yönetmen, Hollywood’a 1940’ta gelişinden önce bir dizi film çeken Robert Siodmak kadar bu ruhu veremez. Kendisi daha çok A özellikleri üzerinde çalışırken, bugün klasik kara film olarak kabul edilen 8 film çekmiştir (aynı durum, sadece Lang ve Mann’da görülebilir). Burt Lancaster’in ilk filmi "Katiller" (The Killers, 1946)’e ek olarak Siodmak’ın türe önemli katkıları arasında 1944’lerin "Hayalet Kadın" (Phantom Lady, 1944) filmi (bir seri başı B filmi ve Woolrich uyarlaması), alaylı bir şekilde adlandırılan "Noel Tatili" (Christmas Holiday, 1944) ve "Şehrin Feryadı" (Cry of the City, 1948) filmleri vardır. Yeniden Lancaster’in önderliğinde yapılan "Çapraz" (Criss Cross, 1949) filmi, Siodmak’ın; B filminin etkilerini nasıl bir kara filme kazandırdığını örnekler. Daha düşük bütçelerde; karakterde ve mesajda kendini belli eden, nispeten daha serbest olan kısıtlamalara ek olarak, B yapımının doğası tamamen ekonomik nedenlerle kendini kara filme verir: loş aydınlatma sadece elektrik maliyetlerinde tasarruf sağlamamış ayrıca ucuz örtü kullanımına imkân vererek bu yönde de bir kazanç sağlamıştır (sis ve duman da ayrıca bu amaca hizmet eder); gece çekimleri, aceleye getirilen yapım programları tarafından zorlanmıştır; çok açık olmayan motivasyonlara ve merak uyandıran yumuşak geçişlere sahip olay örgüleri çok hızlı yazılan senaryoların bir sonucudur, ancak tüm sahneleri çekmek için yeterli zaman ve para mevcut olmamıştır. "Çapraz" (Criss Cross) filminde, Siodmak; femme fatale rollerini en anlaşılır şekilde oynayan Yvonne De Carlo ile bütünleştirerek, karizmatik çapkın adam rollerinden birinde Dan Duryea ve silahlı bir soyguncuya dönüşen bir Amerikan askeri ve perişan olmaya kararlı saplantılı romantik biri olarak zaten yıldızı parlamış olan Lancaster ile tüm etkileri göstermeyi başarmıştır.
Bazı eleştirmenler klasik kara filmi yalnızca Birleşik Devletler'e has saymaktadır; örneğin, Alain Silver ve Elizabeth Ward: "Western türüyle birlikte kara film yerli bir Amerikan türü olma payesini taşımaktadır… tamamen Amerikan film üslubundadır." Bununla birlikte çoğu sinemacı kara filmi uluslararası bir fenomen olarak görür. Klasik dönem olarak kabul edilen dönemin başından önce bile Hollywood dışında, kara filmi önceleyen filmler yapılmıştır. Buna örnek olarak Jules Duvivier'in yönettiği "Pepe ve Moko" (Pepe le Moko, 1937) ve Marcel Carne'nin yönettiği "Gün Doğar" (Le Jour se leve, 1939) gibi Fransız yapımları gösterilebilir.
Klasik dönem boyunca da Birleşik Devletler dışında, özellikle de Fransa'da çekilmiş, Amerikan kara filminin tarzını, temalarını ve duyarlılığını paylaşan ve bu nedenle kara film olarak nitelenebilecek filmler yapılmıştı. Belirli durumlarda bu filmlerin Hollywood kara filmiyle olan ilişkisi çok bellidir. Amerika'da doğan yönetmen Jules Dassin [Hollywood kara listesi|Hollywood'un kara listesine] alındığı için 1950'lerin başında Fransa'ya taşınmış ve en ünlü Fransız kara filmlerinden birine imza atmıştı: "Bela" (Rififi, 1955). Kara film olarak sınıflandırılan diğer tanınmış Fransız filmleri arasında Henri-Georges Clouzot'nun yönettiği "Altıncılar Rıhtımı" (Quai des Orfevres, 1947) ve "Şeytan Ruhlu İnsanlar" (Les Diabliques, 1955) adlı filmler; Jacques Becker'in yönettiği "Altın Miğfer" (Casque d'or, 1952) ve "Touchez pas au grisbi" (1954) adlı filmler; Louis Malle'ın yönettiği "Darağacı Asansörü" (Ascenseur pour l'echafaud, 1958). Fransız Yönetmen Jean-Pierre Melville klasik dönemde "Sen Bu Mektubu Okurken" (Quand tu liras cette lettre, 1953), "Kumarbaz Bob" (Bob le flambeur, 1955) gibi ve sonrasında da "Le Doulos" (1962), "Samuray" (Le Samourai, 1967) ve "Kızıl Çember" (Le Cercle rouge, 1970) gibi trajik-minimalist kara filmleriyle tanınmaktaydı.
Klasik dönemde Büyük Britanya'da çekilen birkaç film de zaman zaman kara film olarak değerlendirilir. Bunlar arasında John Boulting'in yönettiği "Brighton Kalesi" (Brighton Rock, 1947); Alberto Cavalcanti'nin yönettiği "Kaçak Oldum" (They Made Me a Fugitive, 1947); Michael Powell ve Emeric Pressburger'ın yönettiği "Küçük Arka Oda" (The Small Back Room, 1949) ve Lewis Gilbert'in yönettiği "Karanlık Gölge" (Cast a Dark Shadow, 1955) gibi filmler vardır. Fransa'ya gitmeden önce Jules Dassin klasik dönemin son İngilizce filmini Birleşik Devletler'de çekmesi için politik baskı gördü. "Gece ve Şehir" (Night and the City, 1950) çoğunlukla bir Amerikan filmi olarak görülmesine rağmen, film teknik olarak bir Birleşik Krallık yapımıdır ve bütçesini 20th Century-Fox'un İngiliz kanalı sağlamıştır. En ünlü Britanyalı kara film, Carol Reed'in yönettiği "Üçüncü Adam" 'dır (The Third Man, 1949). "Brighton Kalesi" gibi o da Graham Greene'in bir romanından alınmıştır. Tamamen Britanya yapımı olmasına rağmen bazen klasik Hollywood kara filmi olarak nitelenen film II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından Viyana'da çekilmiş, Joseph Cotten ve Orson Welles de filmde rol almıştır.
İtalya'da Luchino Visconti Cain'in "Postacı Kapıyı iki Kere Çalar" romanını "Takıntı" (Ossessione, 1943) adıyla uyarladı ve film en büyük kara filmlerden biri ve yeni gerçekçiliğin ufkunu açan bir eser olarak görüldü. Japonya'da ünlü yönetmen Akira Kurosawa kara film olarak görülebilecek birkaç film çekti: "Sarhoş Melek" (Drunken Angel, 1948), "Sokak Köpeği" (Stray Dog, 1949) ve "Yüksek ve Alçak" (High and Low, 1963).
En önemli "yeni kara filmler" (bu terim genellikle klasik geleneğe atıfta bulunan filmler için kullanıldı) arasında, en kasvetli kara roman yazarlarından Amerikalı David Goodis'in bir romanından uyarlanan, François Truffaut'nun yönettiği "Piyanisti Vurun" (Tirez sur la pianiste, 1960) filmi vardır. Post-klasik (klasik sonrası) dönemde pek çok ülkede kara suç filmleri ve melodramlar çekildi, bazıları tam olarak özfarkındalık taşıyan yeni kara filmlerdi, bazıları da klasik kara film geleneğiyle birlikte hardboiled duyarlığını paylaşıyorlardı. Önemli örneklerden bazıları: "Konformist" (Conformista, 1969, İtalya), "Kumdan Kale" (Suna no Utsuwa, 1974, Japonya), "Amerikalı Arkadaş" (Der Amerikanische Freund, 1977, Almanya), "Suç Unsuru" (The Element of Criem, 1984, Denmark), "Yaşlar Akarken" (As Tears Go By, 1988, Hong Kong), "Uykusuz" (Insomnia, 1997, Norveç), "Krupiye" (Croupier, 1998, BK) ve "Kör Kuyu" (Blind Shaft, 2003, Çin).
"Sessizliğin Gürültüsü" (Blast of Silence, 1961), Korkusuzlar (Cape Fear, 1962) gibi 1960’ların başında çekilen bazı kara filmler ile 1950’lerin sonlarında çekilen kara filmler arasına bir çizgi çekmek zor olduğu halde; klasik sonrası dönemde yeni eğilimler kendini gösterdi. John Frankenheimer tarafından yönetilen "Mançuryalı Aday" (The Manchurian Candidate, 1962), Samuel Fuller tarafından yönetilen "Şok Geçidi" (Shock Corridor, 1962) ve deneyimli kara film aktörü William Conrad tarafından yönetilen "Beyin Fırtınası" (Brainstorm, 1965) filmlerinin hepsi de, klasik kara filmden türetilmiş üslupsal ve renksel çatılar dahilinde zihinsel bozukluklara değinir. Farklı bir mizaçta olmak üzere; Arthur Penn (açıkça Truffat’ın "Piyanisti Vurun" (Tirez sur la pianiste) filminden ve diğer "Fransız Yeni Dalga" filmlerinden ilham alarak çektiği "Mickey Bir Numara" (Mickey One, 1964) filmi ile), John Boorman ("Fransız Yeni Dalga"nın tamamen içinde olmasına rağmen benzer şekilde etkilenerek çektiği "Dönüşü Olmayan Yol" (Point Blank, 1967) filmi ile), ve Alan J. Pakula ("Klute" (1971) filmi ile) seyirciyi kendi filmlerine çekmek için; kasıtlı olarak adlarını orijinal kara filmlerle bağdaştırma amacı güden filmler çektiler. Tarihsel modellerin yeniden canlandırılması, reddedilmesi veya yeniden tasarlanmasına yönelik yapılan, klasik döneme ait eğilimlerin bilinçli olarak onaylanması; çoğu eleştirmene göre döneme "yeni" ibaresini kazandıran özelliklerdi. "Ölüm Gibi Öp" (Kiss Me Deadly) filminin de aralarında bulunduğu, son zamanlarda yapılan birkaç klasik kara filmin, anlayış olarak öz-farkındalığa sahip olmasına ve geleneksel olanı aşmış olmasına rağmen; hiçbiri, zamanın çoğu seyircisinden açıkça yüksek veya orta bütçeli bir bahşiş alamadı. Şaşmaz bir yeni kara film mizacına sahip olan popüler suç dramalarının ilki bir film değil; Blake Edwards tarafından yaratılan "Peter Gunn" adlı TV dizisiydi.
Kara film gelenekleri ile olan açık ilişki; (ki doğası gereği çok farklı yorumlara izin verir) bu geleneklerin belirgin eleştirilerine zemin hazırlar. Bu açıda çalışılan ilk büyük film (ki yeninin en yenisi olarak düşünülebilir); Bogart'ın ve onun cinayet filmlerinin etkisinde kalarak yapılan, ve yeni bir gün için yeni bir stil oluşturulmasını sağlayan, Fransız Yönetmen Jean-Luc Godard'in yönettiği "Serseri Aşıklar" (À bout de souffle, 1960) adlı filmdir. "Peter Gunn" üzerinde çalışan yönetmen Robert Altman, 1973'te "Uzun Elveda" (The Long Goodbye) filmi ile, kara film dindarlığına olan kızgınlığını gösterdi. Raymond Chandler'ın romanından alınan, putkırıcı (ikonoklast) bir tarza sahip, Bogart'ın en ünlü karakterlerinden birinin rolünü oluşturan orijinal dedektif Philip Marlowe; gülünç bir şekilde o zamana ait törelerle ve ahlakla ilgisi olmayan; şanssız, uyumsuz biri olarak yeniden canlandırıldı. Altman'ın kara film efsanesini altüst etmesi, güncel eleştirmenleri kızdıracak şekilde saygısızca olurken, aynı sıralarda Woody Allen "Tekrar Çal, Sam" (Play It Again Sam, 1972) filmi ile, klasik tarza olan bağlılığını sevgi ile sürdürüyordu.
Dönemin en çok alkışlanan yeni-kara filmi, Roman Polanski'nin 1974'te yönettiği "Çin Mahallesi" (Chinatown) filmidir. Robert Towne tarafından yazılan ve 1930'ların Los Angeles eyaletini anlatan alışıldık kara film sahnelerini içeren filmde, masumiyet önemini kaybetmiş ve yerini daha zalim bir içeriğe bırakmıştır. Polanski ve Town, adeta geriye dönerek kara filmi kara bir zirveye taşırken; Martin Scorsese ve film yazarı Paul Schrader, kara filme Amerika'nın iki yüzüncü yıldönümünde, o günlere damgasını vuran "Taksi Şoförü" (Taxi Driver, 1976) filmi ile boş konuşan, dik kafalı bir tutum getirdiler. 1978'de Walter Hill, Jean-Pierre Melville tarafından soyut bir ruh halind |
e hayal edilmiş olabilen "Şoför" (The Driver) adlı bir kovalamaca filmi yazdı ve yönetti. Sam Peckinpah'nin "Firar" (The Getaway,1972) adlı filminin senaryosunu yazan, Jim Thompson tarafından yazılan bir romandan uyarlama yapan ve bunun yanında iki tane de sıkı dedektif filmini uyarlayan ("Hickey ve Boggs", (Hickey and Boggs 1972) filminin orijinal senaryosu için ve Hammett ve Chandler'a edebi olarak yol gösteren Ross Macdonald'ın romanından uyarlanan "Boğulma Havuzu" (The Drowning Pool, 1972) adlı filmi için) Hill; 1970'lerin kara filminde açık bir biçimde ana kişilik olmuştur. 1970'in en güçlü kara filmlerinden bazıları, klasiklerin yeniden uyarlanmış şekliydi; yeni-kara filmler ise varsayılan biçimde yapıldı: Altman'ın; Ray'in "Gece Yaşarlar" filmi ile aynı kaynak üzerine kurulu olan üzücü filmi; "Bizim Gibi Hırsızlar" (Thieves Like Us, 1973) ve Mitchum'un rol aldığı, daha sonradan Chandler tarafından "Cinayet, Tatlım" (Murder, My Sweet) şeklinde değiştirilen; "Elveda Güzelim" (Farewell My Lovely, 1975) filmi buna örnek olarak gösterilebilir. Dönem boyunca Amerikan televizyonunda yaygın olan dedektif dizileri, köklü gelenekleri farklı biçimlerde değiştirdi; fakat en derin kara film tarzını isteyen izlence, "Uzun Elveda" (Long Goodbye) tarzında mizah içeren bir korku geçidi idi: genellikle doğaüstü olaylar gibi tuhaf araştırmalar yapan bir Chicago gazetesi muhabirinin önemli bir rol oynadığı; "Gece Avcısı" (, 1974–75) filmi buna örnek olarak gösterilebilir.
80'lerle birlikte Scorsese'nin (Schrader'la beraber yazmışlardı) siyah beyaz filmi "Öfkeli Boğa" (Raging Bull) çekildi; eleştirmenlerden onaylı bir başyapıttı – 1980'lerin en harika filmi olarak görülüyordu – ve aynı zamanda film bir geri dönüştü: bir boksörün ekseninde çürümeyi anlatıyor, hem tematik olarak hem de görsel ambiyans olarak "Beden ve Ruh" (Body and Soul, 1947) ve "Şampiyon" (Champion, 1949) gibi filmleri hatırlatıyordu. 1981'de Lawrence Kasdan tarafından yazılıp yönetilen popüler film "Vücut Isısı" (Body Heat) klasik kara film unsurlarına başvuruyor ve bu sefer mekân olarak nemli, erotik bir Florida dekoru kullanıyordu. Filmin başarısı büyük Hollywood stüdyolarının riskten kaçındığı bir dönemde, yeni-kara filmin ticari olarak geçerli olduğunu onaylıyordu. Yeni-kara film akımı, "Kara Dul" (Black Widow, 1987), "Paramparça" (Shattered, 1991) ve "Son Tahlil" (Final Analysis, 1992) gibi filmlerde iyice belirgin hale geliyordu. Geride kalan 25 yıl boyunca, yeni kara film üslubunda en sık ve yüksek bütçeli işler çıkaran yönetmen, "Hırsız" (Thief, 1981), "Öfke" (Heat, 1995), "Soydaş" (Collateral, 2004) filmleriyle ve 80'lerde çektiği "Miami Vice", "Suç Öyküsü" (Crime Story) gibi dizilerle Michael Mann oldu. Mann'ın çalışmaları, klasik kara film temalarının ve mecazlarının çağdaş bir dekor ve güncel bir görsel stille harmanlandığı, rock ya da hip hop müziğin kullanıldığı çalışmalar oldular. "Çin Mahallesi" (Chinatown) filmine benzer bir şekilde, onun daha karmaşık halefi olan Curtis Hanson'un Oskar ödüllü "L. A. Sırları" (L.A. Confidential, 1997) adlı filmi James Ellroy'un romanından esinlenilmişti. Bu film karşıt bir eğilimi ifade etmektedir; bir retro kara film özelliği taşır, çürümüş polisler ve femme fataller sanki 1953'ten filmin çekildiği tarihe alınmış gibidir.
Çok daha düşük bütçelerle çalışan Joel ve Ethan Coen kardeşler klasik kara film esinleri taşıyan önemli çalışmalar yaptılar. "Kansız" (Blood Simple, 1984), "Fargo" (1996) gibi filmler yeni kara film üslubunun en önemli çalışmaları arasındadır, "Orada Olmayan Adam" (The Man Who Wasn't There, 2001) filmi, yukarıda adı anılan 'Darağacımı Yükseğe Kur' filmini aynalıyor gibi duran bir sahne barındırmaktadır. Coen kardeşler Dashiell Hammet'ın "Kızıl Hasat" ve "Cam Anahtar" filmlerinden esinlenilen "Miller Kavşağı" (Miller's Crossing, 1990) filmiyle kara filmle gangster filminin diğer türlerini çaprazlama yoluna gittiler. Bir komedi filmi olan "Büyük Lebowski" (The Big Lebowski, 1998), Chandler'a bir adak ve Altman'ın "Uzun Elveda"'sına (The Long Goodbye) bir saygı gösterisiydi. Ancak çağdaş filmler arasında belki de hiçbiri, senarist-yönetmen Quentin Tarantino'nun çektiği "B filmi ruhu taşıyan A filmleri" kadar iyi bir biçimde klasik kara filmi yansıtabilmiş değildir; onun çektiği "Rezervuar Köpekleri" (Reservoir Dogs, 1992) ve "Ucuz Roman" (Pulp Fiction, 1994) filmleri, Coen kardeşleri hatırlatır bir biçimde umarsızca özgönderimseldir, bıyık altından gülen bir duyarlılığa sahiptir. Dönemin dikkate değer kara filmleri arasında (bunların kimisi retrodur kimisi ise çağdaş) John Dahl'ın "Red Rock West" (1992) ve "Son Ayartma" (The Last Seduction, 1993) filmleri, Jim Thompson'dan yapılan "Toplu Cinayet" (The Kill-Off, 1989), "Karanlıktan Sonra, Tatlım" (After Dark, My Sweet, 1990), Yasak İlişkiler (The Gifters, 1990) ve "Kaçış" (The Getaway, 1994) adlı 4 roman uyarlaması, "Sıcak Bölge" (The Hot Spot, 1990), "Miami Blues" (1990) ve "Olağan Şüpheliler" (The Usual Suspects, 1995) gibi filmler vardır. Televizyonda "Ek İş" (Moonlighting, 1985-89) adlı dizi klasik dönemde bulunan espri anlayışına duyduğu sıra dışı bir saygı gösteriyordu. 1983 ve 89 arasında Mickey Spillane'in özel dedektifi Mike Hammer Stacy Keach tarafından oynandı ve daha sonra 97-98'de bunun başarısız bir tekrarı çekildi. İngiltere'de çekilen ve Dennis Potter tarafından yazılan mini dizi "Şarkı Söyleyen Dedektif" (The Singing Detective, 1986) Philip Marlow adlı gizemli bir yazarın hikâyesini anlatıyordu; bu dizi en başarılı yeni-kara filmlerden biri olarak görüldü ve bazı eleştirmenler onu tüm zamanların en başarılı televizyon yapımı olarak gösterdi.
2000'lerin en önde gelen kara film yönetmenleri arasında "Memento" (2000), "Uykusuz" (Insomnia, 2002) ve "Batman Başlıyor" (Batman Begins, 2005) filmlerinin yönetmeni Christopher Nolan vardır. Son dönemdeki bazı örnekler "Soğutucu" (The Cooler, 2003) ve "Buz Hasatı" (The Ice Harvest, 2005) ve "Max Payne"in bilgisayar oyunu olabilir. 2005 yılında yönetmen Shane Black, ilk öykülerini 1920'lerde basan Bretty Halliday'in bir suç romanından kısmen etkilenerek "Öp Öp Vur Vur" (Kiss Kiss Bang Bang, 2005) adlı filmi çekti. Filmin yalnızca kara filmin değil yeni-kara filmin konvansiyonlarının da farkında oluşu onu belki de yepyeni-kara film yapmaktadır. Sean Penn'in "Rehin" (The Pledge, 2001) adlı filmi Friedrich Dürrenmatt'ın özgönderimsel romanından uyarlanmış olmakla birlikte, bir dereceye kadar kara film özellikleri göstermekteydi. Yeni-kara filmin belki de en büyük ticari başarısını Robert Rodriguez'in yönettiği, siyah beyaz stilize, tuhaf görüntülerin kullanıldığı "Günah Şehri" (Sin City, 2005) adlı film kazandı. "Günah Şehri", Spillane'in ve diğer ucuz roman yazarlarının çalışmalarına çok şey borçlu olan Frank Miller'in çizgi romanından uyarlanmıştı. Benzer bir şekilde Sam Mendes'in yönettiği "Azap Yolu" (Road to Perdition, 2002), David Cronenberg'in yönettiği "Şiddetin Tarihi" (A History of Violence, 2005) filmleri de çizgi romanlardan esinlenilmişti. Özellikle bu ikinci film pek çok eleştirmene göre son on yılın en iyi kara filmiydi. Bazıları televizyon dizisi olarak ortaya çıktı (Veronica Mars, 2004) ve "Tuğla" (Brick, 2005) adlı dizi "teen noir" (ergenlik çağındaki gençleri konu alan kara filmler) akımı olarak çıktı. Böyle filmlerde gençler tehlikedeki arkadaşlarını kurtarmak için yetişkin rolüne girerler. Veronica Mars adlı dizinin –feminist etkiler de taşımaktadır - aynı adlı başkahramanı babası için özel dedektif olarak çalışan ve boş zamanlarında cinayetleri çözen bir ergendir.
Bu akımın kökeni "Taksi Şoförü" (Taxi Driver), "Beyin Fırtınası" (Brainstorm), "Zirve" (White Heat) ve "Üçüncü Kattaki Yabancı" (Stranger on the Third Floor) hatta Fritz Lang'ın filmi "M"ye kadar izlenebilir. David Lynch'in çalışmaları olan "Mavi Kadife" (Blue Velvet, 1986), "Benimle Ateşte Yürü" (Fire Walk With Me, 1992), "Kayıp Otoban" (Lost Highway, 1996), "Mulholland Çıkmazı" (Mulholland Drive, 2001) adlı filmler, "İkiz Tepeler" (Twin Peaks, 1990-91) serisiyle birlikte kara filmin giderek kendine özgü bireysel bir bakışa yöneldiğini gösterdi ve ruhsal sorunları olan yahut sosyopat eğilimler gösteren başkahramanlar, Lynch'in o kadar karakteristik yönleri haline geldi ki, çalışmaları diğerlerinden ayrı bir sınıfa, psiko-kara film sınıfına dahil edilmeye başlandı. "Mavi Kadife" filminin ardından David Cronenberg tarafından yönetilen "Çıplak Şölen" (Naked Lunch, 1991) ve "Çarpışma" (Crash, 1996) filmleri iki benzer adaptasyondur. Yönetmen David Fincher da bunu "Yaratık 3" (Alien 3, 1992), çok başarılı bir yeni kara film olan "Yedi" (Se7en, 1995) ve artık piyasaya sürüldüğü zamankinden daha çok ses getiren bir psiko-kara film olan "Dövüş Kulübü" (Fight Club, 1999) filmleriyle izledi. Nolan'ın "Memento"'su da, "Takip" (Following, 1998) adlı filmiyle birlikte bir psiko-kara film sayılabilir. 2000'li yıllarda Park Chan-wook adlı Güney Koreli yönetmen psiko-kara film türündeki en ünlü yönetmenlerden biri haline gelmişti.
Klasik dönemden sonra kara filmi etkileyen en önemli trendlerden biri bilim kurgu oldu. "Groundstar Komplosu" (The Groundstar Conspiracy, 1972) adlı film Welles adlı amansız bir dedektif olan amnezik bir karakteri merkezine alır. "Soylent Green" (1973) distopik bir yakın gelecek dünyasını resmeden ilk büyük örnektir. Başrolünü Charlton Heston'un oynadığı filmde kara filmin izleri açıktır. Filmin yönetmeni Richard Fleischer daha önce pek çok başarılı B türü kara filme imzasını atmıştır, bunlar arasında "Zırhlı Araç Soygunu" (Armored Car Robbery, 1950) ve "Dar Sınır" (The Narrow Magrin, 1952) gibi filmler vardır. Klasik kara filmin kinik ve üslupçu perspektifi, 1980'lerin başında bilim kurgu türünün siberpunk alttürüne ilham verdi ve yönetmenliğini Ridley Scott'un yaptığı "Blade Runner" (1982) adlı film bundan doğrudan etkilenenlerin başında gelir. Film klasik kara film türüne pek çok açık saygı gösterisinde bulunur (Scott sonradan keskin bir kara suç melodramı olan "Biri Beni İzliyor" (Some |
one to Watch Over Me, 1987) adlı filmi çekecekti). Siberpunk'ın ve kara bilim kurgunun sonraki örnekleri arasında "Alien 3", "Gattaca" (1997), "Dark City" (1998), "On Üçüncü Kat" (The Thirteenth Floor, 1999) ve "Azınlık Raporu" (Minority Report, 2002) filmleri gösterilebilir. "Kabuktaki Hayalet" (1. ve 2. filmler) (Ghost in the Shell, 1995/Ghost in the Shell 2: Innocence, 2004) adlı ikileme de kara bilim kurgu olarak gösterilebilir.
Kara filmin, çok farklı tarzlarda, çok fazla sayıda parodileri yapıldı. 1945'te Danny Kaye'in, ilk kasıtlı kara film parodisi olarak bilinen "Harika Adam" (Wonder Man) filminde yıldızı parladı. Aynı yıl Deanna Durbin; bir kara film güldürüsü olan, (Cornell) Woolrich etiketli melankolik bedbahtlıkla alay eden "Trendeki Kadın" filminde ön planda şarkı söyleyen bir oyuncuydu. Bob Hope, kaba bir dedektifle karıştırılan bir bebek fotoğrafçısını canlandırdığı "Gözde Esmerim" (My Favorite Brunette, 1947) filmi ile dedektif kara film parodisini resmen başlattı. Her ikisi de kurnaz ve kendinden emin Robert Mitchum'ın hizmetlerinden yararlanan; Don Siegel tarafından yönetilen "Büyük Soygun" (The Big Steal, 1949) ve "Onun Tarzında Bir Kadın" (His Kind of Woman) filmleri, kendi kendisinin parodisini oluşturan klasik kara filmin açık örnekleridir. Vincent Minnelli'nin "Grup Vagonu" (The Band Wagon, 1953) filminde yer alan "Kız Avı" (Girl Hunt) balesi; dansta yer alan on dakikalık bir kara film tasfiyesi ve istismarıydı. Carl Reiner'in fars üslubundaki siyah beyaz kara film pastişi "Ölü Adamlar Ekose Giymez" (Dead Men Dont Wear Plaid, 1982), en bilinen çağdaş güldürü parodisidir. "Stockholmlü Kadın" (The Lady from Sockholm, 2005); tamamen uydurma bir kastla, tarzın klasik öğelerini mizahla istismar ederek yapılan bir kara film parodisidir.
Kara film parodileri daha koyu tonlara da sahip olabilirler. Irving Lerner tarafından yönetilen ve alay ettiği filmler kadar iç karartıcı bir sona sahip olan ultra düşük bütçeli Columbia Pictures yapımı "Anlaşmalı Cinayet" (Murder by Contract, 1958) adlı film, kara filmde 81 dakika uzunluğunda bir şaka gibidir; şu anki yeni-kara filmi ilk olarak niteleyen kasıtlı örnek olarak düşünülebilir ve Melville'nin alkışlanan filmi "Samuray" (Le Samouraï) için bir ilham kaynağı olarak görülmektedir. 1970'lerin mükemmel kara filmlerinden biri olan "Taksi Şoförü" (Taxi Driver); filmi, cinayet filmini absürt bir uca götürerek ve sonrasında, önceden tahmin edilmeyen her olası sonu planlayan bir sonuç (çok sevinçli, trajik, hilekar bir şekilde kararsız) önererek ve hepsini filmde bir kere deneyerek, karanlık cinayet filmini eleştirel bir biçimde yapısökümüne uğratır. "Sıçrama" (Splatter) filmi utanmaz bir şekilde hafife alan Coen'lerin "Basit Kan" (Blood Simple) adlı filmi; hem titiz bir pastiş, hem de klasik kara filmin bir abartısıydı. Charles Willeford'ın bir romanından uyarlanan "Kadın Takipçisi" (The Woman Chaser, 1999) adlı film; sadece kara film tarzına değil, Hollywood film yapım sürecine de göndermede bulunur; filmin her karesi görünüşe göre bir Marlowe nüktesinin görsel dengi olarak tasarlanmıştır – komiktir ancak can yakar -.
"Balyoz" (Sledge Hammer, 1986-88) gibi TV dizilerinde, "Garfield'ın Bebekleri ve Mermileri" (Babes and Bullets, 1989) gibi çizgi filmlerde, "Calvin ve Hobbes"daki Tracer Bullet gibi karikatür karakterlerinde, yani farklı ortamlarda hem kara filmin, hem de hard boiled geleneğinin (kara filmin yayıldığı kaynaklardan bir tanesidir ve şu anda kara filmin gölgesinde kalmıştır) parodileri yapıldı.
Kara filmler, yalın aydınlık/karanlık kontrastlarını ve dramatik gölge örüntülerini üreterek sade ışıklandırma sistemlerini kullanmaya yöneldiler. Bir aktörün, duvarın veya bütün ortamın üstüne düşen Venedik perdelerinin gölgeleri; kara filmde ikonsal bir görüntüdür ve yeni-kara film döneminden önce de zaten bir klişe olmuştu. Siyah-beyaz sinema fotoğrafçılığı birçoğu tarafından klasik kara filmin temel özelliklerinden biri olarak görülürken, "Onu Cennete Bırak" (Leave Her to Heaven, 1945), "Niagara" (1953), "Biraz Kırmızı" (Slightly Scarlet) ve "Baş Dönmesi" (Vertigo, 1958) gibi renkli filmler değişen sayıda eleştirmen tarafından kara film olarak kabul edilirler.
Kara film ayrıca Hollanda olarak adlandırılan, dar açı çekimi ve geniş açı objektif kullanımı ile de bilinir. Kara filmde oldukça yaygın olan diğer dezoryantasyon yöntemleri; bir veya daha fazla aynadan yansıtılan insanların çekimlerini, kavisli veya buzlu camdan veya diğer bozucu nesneler aracılığıyla ("Trendeki Yabancılar" (Strangers on a Train) filminin boğulma sahnesi esnasında uygulandığı gibi) yapılan çekimleri ve bazen garip olan doğa üzerindeki özel efekt sonuçlarını içerir. 1940'ların sonlarında, dekor dışında çekim çoğu kez gece için gece (night-for-night) serilerini içeren- kara filmde giderek daha çok sık kullanılmaya başlandı.
Kara filmler, çok sık 'geriye dönüş', 'ileriye gidiş' tekniklerini ve hikâyeyi yarıda keserek hikâyedeki sıralamayı belirsizleştiren diğer teknikleri içeren, anlaşılması olağanüstü bir şekilde güç konulara sahip olmaya meyillidir. Sesin sonradan eklendiği anlatım da -çoğunlukla karakteristik olarak başkahraman tarafından, nadiren ikinci bir karakter veya görünmeyen, her şeyi bilen anlatıcı tarafından- bir yapılanma yöntemi olarak bazen kullanılır. Bugün, hem geriye dönüş (flashbacks) hem de sonradan dış ses kullanılarak yapılan anlatım, hızlı bir şekilde yeni-kara film içtenliğini yakalamayı düşünen filmlerde sık kullanılmaktadır. Diğer Hollywood filmlerine göre, kara filmlerin neredeyse her sahnede başkahramanı daha çok ön plana çıkardıkları görülür. Sinemaya ait hikâye anlatımındaki cesur deneyimlere bazen kara filmlerde de başvuruldu: örneğin "Göldeki Kadın" (Lady in the Lake) bütünüyle başkahraman Philip Marlowe tarafından çekilir; yıldız (ve yönetmen) Robert Montgomery'nin yüzü sadece aynalarda görülür.
Suç (genellikle cinayet), hemen hemen her kara filmde bir öğedir; standart sorun olan hırsa ek olarak, kıskançlık da sık sık bir suç motivasyonu olur. Bir suç soruşturması -özel bir dedektif, bir polis dedektifi (bazen yalnız rol alan) veya ilgili bir amatör tarafından- en yaygın fakat egemenlikten uzak temel konudur. Diğer yaygın konularda, başkahramanlar; soygun, dolandırıcılık veya zinalı olaylar içeren tehlikeli komplolarda filme dâhil edilirler. Sahte şüpheler ve suçların ayıplanması; ihanetler ve aldatmalar olarak çok sık kullanılan konu öğeleridir. Amnezi, kara filmde; gerçek hayatta olduğundan daha yaygındır ve sigara içmek neredeyse zorunlu olarak görünebilir.
Kara filmler standarttan daha hatalı ve ahlaken daha şüpheli olan kahramanlar etrafında dönmeye meyillidir, bu tür kahramanlar genelde bir çeşit enayidirler. Kara filmin tipik kahramanları çoğu eleştirmen tarafından "sosyal yabancılaşma" ifadesiyle tanımlanır; Silver ve Ward'un deyimiyle, "varoluş acısıyla doludurlar". Belli örnek karakterler çoğu kara filmde rol alırlar-sıkı dedektifler, "femme fatale"ler, rüşvet yiyen polisler, kıskanç kocalar, cesur hasar tespitçileri ve bezgin yazarlar. Yeni kara filmin kasti doğasına ait çoğu film incelenecek olursa, dedektif ve femme fatale'in kara filmin kendini birlikte en çok tanıttığı karakter türleri olarak görülür, fakat klasik kara film olarak kabul edilen filmlerin bir azınlığı her ikisini de niteler. Bir delil olarak, yukarıda listelenen, klasik dönemin göze çarpan 35 Amerikan kara filminden sadece dördü yıldıza bir dedektiflik rolü verdi -"Malta Şahini" (The Maltese Falcon), "Büyük Uyku" (The Big Sleep), Maziden Gelen (Out of the Past) ve Öp Beni Öldüresiye (Kiss Me Deadly). Diğerlerinden sadece 5 tanesi kolaylıkla "dedektif hikâyeleri" olarak nitelendirilebilirler-"Laura", "Katiller" (The Killers), "Yabancı" (The Stranger), "Yüksek Isı" (The Big Heat) ve "Habisin Dokunuşu" (Touch of Evil).
Kara film çoğu kez şehirsel bir dekorla bütünleştirilir ve birkaç şehir -özellikle Los Angeles, San Francisco, New York ve Chicago-çoğu klasik filmin çekim yeridir. Birçok eleştirmenin gözünde, kara filmde şehir; bir "labirent" olarak gösterilir. Barlar, salonlar, gece kulüpleri ve oyun odaları sık sık aksiyonun geçtiği sahneler olur. Önemli sayıda kara filmin zirveleri gözle görülür biçimde karışık ve sık sık rafineriler, fabrikalar, trenlerin geçtiği alanlar, elektrik santralleri gibi endüstriyel mekânlarda geçer -en iyi ve tartışmalara yol açan sonuç "Beyaz Öfke" (White Heat) filmindedir.
Kara film aslında sık sık karamsar olarak tanımlanır. En tipik olarak kabul edilen kara film hikâyeleri, istenmeyen durumlarda tuzağa düşen (genelde buna sebep olmayan ancak olayların daha da sarpa sarmasından sorumlu olan), rastgele çabalayan, kaderi umursamayan ve sık sık mahkûm olan insanları anlatır. Filmler içsel olarak bozulmuş bir dünyayı anlatıyor olarak görülür. Klasik kara film, çoğu eleştirmen tarafından dönemin Amerikan sosyal görünümü ile bağdaştırılmıştır-özellikle 2. Dünya Savaşı'nı izlediği söylenen yüksek düzeyde bir kaygı ve yabancılaşma duygusuyla birlikte. Nicholas Christopher'in fikri bunu temsil eder niteliktedir: "sanki bir savaş ve sonucunda oluşan sosyal patlama, milli ruhla susturulmuş, serbest bırakılmış iblisler". Özellikle 1950'lerde ve Read Scare'in zirvede olduğu dönemde çekilmiş olan kara filmlerin kültürel bir paranoyayı yansıttığı söylenir.
Kara filmler; sade "siyah-beyaz" kararlarına odaklanmak yerine, nadiren birden fazla anlama gelebilen, göreli, ahlaksal ikilemleri sorgulamaya yönelirler. Kesin ahlaksal kurallar üzerine kurulu amaçları izleyen karakterler; "sonuçlar anlamları doğrular" fikrine izin vermek için gönüllü olmanın ötesindedirler. Örneğin; "Yabancı" (The Stranger) filminde, dedektif; bir Nazi savaş suçlusunun izini sürmekle o kadar kafayı bozmuştur ki; hedefini ele geçirmek için diğer insanları ölümcül tehlikelere maruz bırakır.
Kara filmin rengi kötümser olarak kabul edilir; bazı eleştirmenler onu daha karanlık olarak görürler-Robert Ottoson'a göre, "ezici bir çoğunlukta siyah"tır. İtibarlı eleştirmen (ve f |
ilm yapımcısı) Paul Schrader, 1972'de yazdığı orijinal bir raporda, kara filmin bir tonla tanımlandığını yazmıştır, bu tonu "umutsuz" olarak algıladığı görülür. Diğer bir yandan, "Büyük Uyku" (The Big Sleep) ve "Şangaylı Kadın" (The Lady from Shanghai) gibi eksiksiz kara filmler sıkı hazır cevaplarıyla ün yapmıştır, sık sık cinsel imalarla ve öz-dönüşlü mizahla fikir aşılamışlardır.
Buzdağı B-15
Buzdağı B-15, 2000 yılında Antarktika'nın Ross Buz Sahanlığı'ndan kopan ve 2002 birçok parçaya ayrılan devasa bir buzdağı.
Mart 2000'de buzdağı B-15, Ross Buz Sahanlığı'ndan koparak kuzeye doğru denizde ilerler. Alanı yaklaşık 11.600 km² tutar (yaklaşık Jamaika büyüklüğünde). B-15'in yavrulanmasıyla (parçalanma) Ross Buz Sahanlığı, ilk kez Robert Falcon Scott tarafından 1911 yılında ölçülen büyüklüğüne döner.
B-15, Transantarktik Sıradağları'nın Ross Buz Sahanlığı boyunca komşu olan McMurdo Boğazı'nı tıkar. Böylelikle boğaz, değişen akıntılar sebebiyle güçlü bir şekilde buzlanır. Bu bölgenin içinde yaşayan Adelie pengueni kolonisi, denize giden yolun uzamasından mağdur olur ve popülasyonlarında belirgin bir gerileme görülür.
Kasım 2002'de "B-15" birçok parçaya ayrılır. Bu sırada oluşan "B-15 A" 122 km uzunluğunda ve yaklaşık 27 km genişliğinde olup 3.100 km² alana sahiptir. Hatta yayılımı Lüksemburg'un alanından biraz daha büyük olup dünya denizlerinin serbest yüzen en büyük doğal objesidir.
Sully Erna
Salvatore "Sully" Paul Erna ( 7 Şubat 1968 - Lawrence, Massachusetts) Godsmack grubunun Amerikalı vokalisti ve söz yazarıdır. Erna, aynı zamanda bateri ve ritim gitar da çalmaktadır. Skylar Brooke Erna adında bir kızı ve Maria adında bir ablası vardır. "Hit Parader" dergisinin 2006'da yaptığı bir oylamada en iyi #47. vokalist seçilmiştir.
2010 yılında Lisa Guyer'le birlikte çıkardığı Avalon (albüm) isimli albümü ile Godsmack'in kısa bir dinlenme sürecine girdiğini açıklamış, 2 yıl aradan sonra Live & Inspired albümü ile Godsmack'in hızlı bir dönüş yaptığını duyurmuştur.
Sully 3 yaşında bateri çalmaya başladı. Babası, Salvatore Erna, trompetçiydi ve Sully'nin onu izlerken boş bir gitar kutusunda uyuyakaldığı bodrum katında provalar yapardı. Harika büyükbabası ise (her yıl doğum gününün şerefine müzesinde resmi asılan) Sicilya'da ünlü bir besteciydi. 11 yaşına geldiği zaman müzikleri dinlemek, çalmak ve notalarını okumak onun için daha da kolay bir hale geldi. Ders almayı bıraktı ve Aerosmith, Led Zeppelin, Motörhead gibi grupların kayıtları üzerinde pratik yapmaya başladı.
14 yaşında, Dave Vose yeni öğretmeni oldu. İlk defa 1993 yılında Strip Mind adında bir grupla anlaştı fakat ilk albümleri "What's in Your Mouth" 50,000'den az satış yaptı ve grup ilerleyen zamanlarda kendi kendine dağıldı. Sully, asıl başarısını Godsmack'le yakaladı. Godsmack konserlerinde baterist Shannon Larkin'le yaptıkları "Batalla de los Tambores" (Bateriler Savaşı) şovu izlenmeye değerdir. Ayırca "IV" albümündeki Shine Down şarkısında mızıkayı da ne kadar iyi çaldığını göstermiştir. Son zamanlarda ise Godsmack'ten uzaklaşarak solo kayıt almaya başladı. Son akustik turunu Nevada, Las Vegas'daki The House of Blues'da (28 Haziran) tamamladı.
Hoobastank
Hoobastank, ABD'li Alternatif Rock müzik grubudur. İsmini "Hooba!" ve "The Stank" kelimelerinden almıştır.
Hoobastank 1994 yılında Kaliforniya Los Angeles’da kuruldu. Vokalist Doug Robb’ın Battle Of The Bands adlı liseler arası yapılan bir müzik yarışmasında gitarist Dan Estrin ile tanışmasının ardından, basçı Markku Lappalainen ve davulcu Chris Hesse’in katılımıyla şekillenen Hoobastank, kendilerinin çıkardıkları “Muffins” ve “They Sure Don’t Make Basketball Shorts Like They Used To” adlı demolarla daha önce Incubus’le çalışmış olan Jeremy Wasser’ın bazı şarkılara saksafonuyla eşlit etmesiyle itibar kazandı.
2000 yılında Island Records’la anlaşmaya varan Hoobastank, 2001 yılında kendi isimlerini taşıyan ilk albüm “Hoobastank”i çıkardı. Çıkan ilk single Crawling In The Dark Modern Rock listesinde 3 numaraya kadar yükselirken, hemen ardından çıkan 2. single Running Away ilk single’dan daha başarılı oldu ve Modern Rock listesinde 2 numara oldu.
Hoobastank 2003 yılında P.O.D. ve The Crystal Method’un prodüktörü Howard Benson ile 2. albüm için stüdyoya girdi. Ancak kayıtların başlamasından bir ay sonra gitarist Dan Estrin bisikletiyle ciddi bir kaza geçirmesi kayıtların yarım kalmasına neden oldu.2003’ün Ekim ve Kasım aylarını konserlerle geçiren grup, nihayet Aralık 2003’de 2. albümleri The Reason u çıkardı. Albümden gelen ilk single “Same Direction”, listelerde 9 numara olurken, 2004’ün ilk yarısında yayınlanan The Reason single’ı hit oldu ve Modern Rock listesinde 1 numaraya kadar yükseldi.
3. stüdyo albümü “Every Man for Himself”, Mayıs 2006’da çıktı. Basçı Markku Lappalainen’in yer almadığı albümden çıkan ilk single “If I Were You” oldu.
Grup 2007 yılının başlarında Amerika, Asya, Avustralya ve Güney Afrika'da turnelere katıldı.
Eski üyeler
Esra Kızıldoğan Uygur
Esra Kızıldoğan, Türk tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu.
2001 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitirdi. Bahçeşehir Üniversitesi İleri Oyunculuk Bölümü'nde yüksek lisansını tamamladı.
Neron
Nero Claudius Caesar Augustus Germanicus (15 Aralık 37 – 9 Haziran 68), esas adı Lucius Domitius Ahenobarbus olan ve aynı zamanda Nero Claudius Caesar Drusus Germanicus olarak da bilinen, Julio-Claudian Hanedanı'nın beşinci ve son Roma İmparatoru. Nero, büyük amcası Claudius tarafından tahtın vârisi olarak evlatlık edinilmiştir. Nero Claudius Caesar Drusus olarak, İmparator Claudius'un ölümünün ardından, 13 Ekim 54'te Roma tahtına oturmuştur.
54 - 68 yılları arasında İmparatorluğu yöneten Nero, saltanatı boyunca dikkatini daha çok diplomasi, ticaret ve imparatorluğun kültürel sermayesinin arttırılması üzerine yöneltmiştir. Tiyatrolar yapılmasını emretmiş ve atletizm yarışmaları düzenlemiştir. Saltanatı sırasında, Part İmparatorluğu ile başarılı bir savaş yapılmış ve ardından barış müzakereleri yürütülmüş (58–63), 60–61 arasındaki Britinya İsyanı bastırılmış ve Yunanistan'la diplomatik bağlar güçlendirilmiştir. 68 yılında bir askeri darbe ile devrilen Nero, Roma Senatosu'nun idam tehdidi altında, katibi Epaphroditos'un yardımıyla kendini öldürmek zorunda kalmıştır.
Popüler tarih Nero'yu çapkın ve zorba olarak hatırlar; imparator ve Hıristiyanlara ilk zulmedenlerden biri olarak bilinir. Bu hikâyeler, bazı erken dönem Hıristiyan yazarlarla birlikte tarihçiler Tacitus, Suetonius ve Cassius Dio'un anlattıklarına dayanır. Öte yandan bazı eski kaynaklara göre Nero, halkın gözünde hükümdarlığı sırasında ve sonrasında oldukça popülerdi. Nero, güzel sanatlar, müzik ve spor etkinliklerinin coşkulu bir hamisiydi. Kendisini eleştirenler bunun imparatorluğun zararına olduğunu iddia etmişlerdir. Nero'nun saltanatını gerçekle kurguyu birbirinden tamamen ayırarak ele almak mümkün değildir. Fakat Nero'nun Roma yanarken lir çaldığı bilgisi yanlıştır. Yangın sırasında Nero, yangından 56 kilometre uzakta deniz kenarındaki yazlık evindeydi. Nero, haberi aldığında hemen Roma'ya gitti ve yangın söndürme çalışmalarına başladı.
Nero, 15 Aralık 37'de Lucius Domitius Ahenobarbus adıyla, Başkent Roma yakınlarındaki liman kenti Antium'da doğmuştur. Nero, Gnaeus Domitius Ahenobarbus ve İmparator Caligula'nın kız kardeşi Genç Agrippina'nın tek oğludur. "Nero" sözcüğü, Hint-Avrupa dil ailesine mensup Osco-Umbrian dil grubundan Sabelik dilinde: "güçlü, yiğit ve mutlu" anlamlarına gelir.
Lucius'un babası Lucius Domitius Ahenobarbus, aynı ismi taşıyan Konsül Gnaeus Domitius Ahenobarbus ve Aemilia Lepida'nın oğullarıdır. Gnaeus, aynı zamanda Marcus Antonius ve Küçük Octavia'nın kızları Yaşlı Antonia tarafından torunudur. Yine Octavia'dan dolayı İmparator Augustus'un 2. kuşak yeğenidir. Nero'un babası "praetor" olarak görev yapmıştır ve geleceğin imparatoru Caligula'ya doğu seyahatinde eşlik eden görevlilerinin arasından bulunmuştur. Nero'un babası, tarihçi Suetonius tarafından bir katil olarak tasvir edilmiş ve İmparator Tiberius tarafından vatana ihanet, zina ve ensest ile suçlanmıştır. Tiberius'un ölümü bu suçlamalardan kurtulmasını sağlamıştır. Gnaeus, Lucius henüz üç yaşındayken ödem (ya da "su toplanması") sonucu 39 yılında ölmüştür.
Lucius'un annesi Genç Agrippina, Augustus ve karısı Scribonia'nın kızları Yaşlı Julia ve kocası Marcus Vipsanius Agrippa tarafından torununun kızıdır. Agrippina'nın babası Germanicus, Augustus'un karısı Livia'nın ve öte yandan Marcus Antonius ve karısı Octavia'nın torunudur. Germanicus'un annesi Küçük Antonia, Genç Octavia ve Mark Antony'nin kızıdır. Octavia ise Augustus'un ikinci büyük kız kardeşidir. Germanicus aynı zamanda Tiberius'un evlatlık oğludur. Birçok antik tarihçi Agrippina'yı üçüncü kocası İmparator Claudius'u öldürmekle itham ederler.
Lucius'un imparator olması öngörülen bir şey değildi. Dayısı Caligula saltanatına başladığında yirmi dört yaşındaydı ve kendine bir vâris yapmak için yeterince zamanı vardı. Lucius'un annesi Agrippina, Caligula'nın gözünden düşmüş ve kocasının ölümünün ardından 39 yılında sürgüne gönderilmişti. Caligula, Lucius'un verasetini üstüne aldı ve yetişmesi için onu daha az varlıklı olan teyzesi Domitia Lepida'nın yanına gönderdi.
Caligula'nın hiçbir vârisi olmadı. Karısı Caesonia, küçük kızları Julia Drusilla ile birlikte 41 yılında öldürüldü. Bunun ardından Caligula'nın amcası Claudius imparator oldu. Claudius, Agrippina'nın sürgünden dönmesine izin verdi.
Claudius, Messalina ile evlenmeden önce iki evlilik yapmıştı. Önceki evliliklerinden aralarında genç yaşta ölen Drusus da olmak üzere üç çocuk sahibi olmuştu. Messalina ile olan evliliğinden Claudia Octavia (d. 40) ve Britannicus (d. 41) adlarından iki çocuğu daha olmuştu. Messalina, 48 yılında Claudius tarafından idam ettirildi.
49 yılında Claudius Agrippina ile dördüncü evliliğini yaptı. Claudius, politik olarak yardımı olacağını düşündüğü için Lucius'u resmi olarak 50 |
yılında evlatlık edindi ve adını "Nero Claudius Caesar Drusus" olarak değiştirdi. Nero, üvey kardeşi Britannicus'dan daha büyüktü ve böylece tahtın vârisi haline geldi.
Nero, 51 yılında henüz on dört yaşındayken yetişkin ilan edildi. Senatoya girmenin ilk basamağı olan prokonsül olarak atandı, Claudius'la birlikte halk önünde görünmeye başladı ve sikkeler üzerinde tasvir edilmeye başladı. 53 yılında üvey kardeşi, Claudia Octavia ile evlendi.
Claudius 54 yılında öldü ve Nero imparator ilan edildi. Rivayetler oldukça fazla olmakla birlikte birçok eski tarihçi Claudius'un Genç Agrippina tarafından zehirlendiğini iddia eder. Nero'nun Cladius'un ölümü konusunda ne kadar bilgi sahibi olduğu ya da işin içinde ne ölçüde yer aldığı bilinmemektedir. Ancak Suetonius:
Nero, on altı yaşında o güne kadarki en genç imparator olarak başa geçti. Eski tarihçiler Nero'nun saltanatının ilk dönemlerinde, özellikle de ilk yılında, annesi Genç Agrippina'nın, hocası Lucius Annaeus Seneca ve Praetorian Prefect'i Sextus Afranius Burrus'un fazlasıyla etkisi altında kaldığını aktarırlar. Nero'nun yönetiminin ilk birkaç yılı "iyi bir yönetim" örneği olarak bilinir. İmparatorlukta olan bitenler etkin bir şekilde yürütüldü ve Roma Senatosu devlet işleyişinde elde ettiği etkinin keyfini çıkardı.
Nero'un saltanatının hemen başlarında Agrippina ve Nero'nun iki akıl hocası Seneca ve Burrus arasındaki nüfuz mücadelesi nedeniyle sorunlar baş gösterdi. 54 yılında Agrippina, Nero'nun Ermeni heyetini kabul ettiği sırada hemen yanına oturmayı denedi ancak Seneca onu durdurarak olası bir diplomatik skandalı büyümeden engelledi. Nero'nun arkadaşları da Agrippina'ya güvenmiyorlardı ve Nero'yu annesine karşı dikkatli olması konusunda uyarıyorlardı. Nero'nun Octavia ile olan evliliğinde mutsuz olduğu bu sebeple de eski bir köle olan Claudia Acte ile bir ilişkiye girdiği aktarılır. 55 yılında, Agrippina Octavia'dan yana olaya müdahil oldu ve oğlunun Acte'den ayrılmasını talep etti. Nero, Seneca'nın da desteği ile annesinin kişisel ilişkilerine karışmasına engel oldu.
Anlatılana göre Agrippina oğlu üzerindeki etkisinin azalmasıyla tahta çıkması için daha genç bir adaya yöneldi. O sırada henüz on beş yaşında olan Britannicus yasal olarak hâlen bir çocuktu ancak yetişkinliğe ulaşmasına az kalmıştı. Tacitus'un anlattığına göre, Agrippina kendisinin desteğyle Claudius'un öz oğlu Britannicus'un develet nezdinde Nero'nun yerine tahtın gerçek vârisi olarak görüleceğini umut ediyordu. Ancak genç adam yetişkinliğe adım atmasından bir gün önce aniden ve şüpheli bir şekilde öldü. Nero, Britannicus'un bir sara nöbeti sonunda öldüğünü ilan etti ancak eski tarihçilerin hemen hepsi Britannicus'un Nero tarafından zehirlettirildiğini iddia ederler. Tarihçi Suetonius olaydan şöyle bahseder;
Britannicus'un ölümünü ardından Agrippina, Octavia'ya iftira atmakla suçlandı ve Nero tarafından imparatorluk sarayından gönderildi.
Nero zaman içerisinde yavaş yavaş gücünü artırdı. 55 yılında, Agrippina'nın müttefiklerinden Marcus Antonius Pallas'ı hazinedeki görevinden uzaklaştırdı. Pallas, Burrus'la birlikte imparatorluk tahtına Faustus Cornelius Sulla Felix'i geçirmeye çalışmakla suçlandı. Genç Seneca ise Agrippina ile ilişki kurmak ve zimmetine para geçirmekle itham edildi. Seneca, kendini, Pallas ve Burrus'u temize çıkarmayı başardı.
58 yılında, Nero arkadaşı ve aynı zamanda geleceğin imparatorlarından Otho'nun karısı Poppea Sabina ile romantik bir ilişkiye girdi. Anlatılanlara göre Octavia'dan boşanarak Poppaea ile evlenmesi Agrippina hayatta olduğu sürece siyasi açıdan mümkün olmadığından 59 yılında Nero annesinin öldürülmesini emretti. Bazı modern tarihçilere göre ise Nero'yu annesini öldürtmeye iten şey Agrippina'nın Nero'nun yerine tahta Rubellius Plautus'u geçirmeyi planlamasıydı. Suetonius'a göre, Nero annesini önceden planlanmış bir deniz kazasında öldürtmeyi planlamıştı ancak Agrippina kurtulunca, idam ettirdi ve intihar süsü verdi.
62 yılında Nero'nun akıl hocası Burrus öldü. Buna ilaveten, Seneca bir kere zimmetine para geçirmekle suçlandı. Seneca Nero'dan kamu işlerinden emekli olmak için izin istedi. Nero Claudia Octavia'dan kısır olduğu gerekçesi ile boşandı ve Poppaea ile evlenebilmek için onu sürgüne gönderdi. Halkın tepkisi üzerine, Nero Octavia'nın sürgünden geri dönmesini kabul etmek zorunda kaldı, ancak dönüşünden kısa bir süre sonra Octavia idam edildi.
Nero ve Senato'ya karşı ilk vatana ihanet suçlaması 62 yılında yapıldı. Senato, bir şölen sırasında Nero hakkında olumsuz konuşan praetor Antistius'u ölüme mahkûm etti. Daha sonra Nero bir kitabında Senato'ya iftira atan Fabricius Veiento'nun idam edilmesini emretti. Tacitus Gaius Calpurnius Piso önderliğindeki suikast komplosunun o yıl başladığını yazar. Gücünü sağlamlaştırmak için, Nero 62 ve 63 yılları boyunca aralarında Pallas, Rubellius Plautus, Faustus Cornelius Sulla Felix ve Doryphorus'un da bulunduğu birçok kişiyi öldürttü. Suetonius'a göre bu süreçte Nero, "herhangi bir ayrım ya da ılımlılık göstermeden canının çektiği herkesi öldürttü."
Nero gücünü sağlamlaştırmak için ufak ufak Senato'nun gücünü de el koyuyordu. 54 yılında, Nero Senato'ya Cumhuriyet döneminde sahip olduğuna eşdeğer güçler vadetti. 65 yılına gelindiğinde, senatörler ellerinde hiç güç kalmadığından şikayet ediyorlardı ve bu Pisonia Tertibi'ne yol açtı.
Nero'un 55 yılında tahta geçmesinin hemen ardından, Roma'ya tabi Ermenistan krallığı kendi prensi Rhadamistus'u devirdi ve yerine Part prensi Tiridates'i getirdi. Bu hareket, Romalılarca topraklarının Partlar tarafında işgali olarak algılandı. Roma, genç imparatorun bu durumla nasıl başa çıkacağı konusunda kaygılıydı. Nero vakit kaybetmeden Gnaeus Domitius Corbulo komutasındaki orduyu bölgeye gönderdi. Partlar geçici olarak Ermenistan'ın kontrolünü Roma'ya bıraktılar.
Barış çok uzun sürmedi ve 58 yılında savaş tam anlamıyla başladı. Part Kralı I. Vologases kardeşi Tiridates'in Ermenistan'ı terk etmesine karşı çıktı. Persler Ermenistan topraklarının tamamını işgale başladılar. Komutan Corbulo, Part ordusunun büyük bölümünü aynı yıl içerisinde ortadan kaldırdı. Tiridates geri çekildi ve Roma, Ermanistan'ın büyük bölümünün kontrolünü ele geçirdi.
Nero'nun bu ilk zaferi halk tarafından coşkuyla karşılandı. Tigranes adında, Roma'da yetişmiş bir Kapadokya soylusu Nero tarafından Ermenistan'ın yeni yöneticisi olarak atandı. Corbulo, başarılarından dolayı Suriye valiliği ile ödüllendirildi.
62 yılında, Tigranes Part şehri Adiabene'ye saldırdı. Roma ve Part İmparatorluğu bir kere daha savaştaydılar ve bu durum 63 yılına kadar devam etti. Partlar, Roma eyaleti Suriye'ye yönelik bir saldırı hazırlığına başladılar. Her ne kadar Corbulo Nero'yu savaşı sürdürmeye ikna etmeye çalıştıysa da Nero barış anlaşması yapamyı tercih etti. Roma'da, doğudan yapılan gıda tedariği ve bütçe açıkları konusunda bir endişe vardı.
Barış anlaşmasının sonucunda Tiridates yeniden Ermenistan kralı oldu ancak tacını Roma'da İmparator Nero'nun elinden giydi. Gelecekte, Ermenistan kralı bir Part prensi olacaktı ancak ataması Romalıların onayına tabi olacaktı. Tiridates, Roma'ya gelmeye merasimlerde bulunmaya zorlanması Roma'nın hâkimiyetini sembolize ediyordu. Roma halkının, bu anlaşma sayesinde kurtulan hayatlardan dolayı oldukça mutlu olduğu anlatılır.
63 yılında yapılan bu barış antlaşması, siyasi açıdan Nero için çok önemli bir zaferdi. Nero, İmparatorluğun Doğu eyaletlerinde ve doğal olarak Part İmparatorluğunda da oldukça popüler hale geldi. Partlar ve Romalılar arasındaki barış, Roma İmparatoru Trajan'ın Ermenistan'ı işgal ettiği 114 yılına kadar yaklaşık 50 yıl boyunca sürdü.
Hatta, Nero'dan son derece olumsuz bahseden Suetonius bile, Nero ve Partlarla ilgili olarak şöyle der:
Saltanatı boyunca, Nero sık sık toplumun alt sınıflarını koruyan ve memnun eden politikalar yürüttü. Bu sebeple Nero popülerlik takıntısı olmakla eleştirilmiştir.
Nero, 54 yılında Senato'ya daha fazla otonomi sözü vererek hükümdarlığına başladı. İlk yılında, Senato'nun övgüleri arasında yasama konusunda başkalarının onu dikkate almasını yasakladı. Nero'nun başlangıçta yönetimden uzak durduğu ve bu süre içerisinde zamanının çoğunu genelevleri ya da tavernaları ziyaret ederek geçirdiği bilinir.
55 yılıyla birlikte, Nero yönetimde daha faza etkin bir rol almaya başladı. 55 ve 60 yılları arasında dört kez Konsül olarak görev yaptı. Bu dönemle ilgili eski tarihçiler kendisinden olumlu bahseder ve sonraki yıllardaki yönetimiyle olan farklılığına dikkat çekerler.
Nero, alt sınıfların haklarını korumak için çalışmıştır. Bu sınıfın muhatap olduğu kefalet ve cezalar için sınırlamalar getirilmiştir. Aynı zamanda, kanun adamlarının alacağı ücretler de sınırlıydı. Senato'da azat edilmiş köle sınıfının kötü davranışları üzerine tartışmalar vardı ve efendilerin gerekli durumlarda özgürlüğü geri alabilmesi talep ediliyordu. Nero azatlı köleleri destekledi ve patronların bu tip haklar elde etmesini engelledi. Senato'nun, bir kölenin işlediği suçtan ait olduğu evdeki tüm kölelerin sorumlu tutulmasına yönelik bir kanun geçirme denemesi Nero tarafından veto edildi.
Yolsuzlukları azaltmak Nero’nun saltanatında önemli bir yer tutmuştur. Yüksek dereceden memurların fakirlerden çok fazla vergi topladığı suçlamaları üzerine, Nero vergi toplama ayrıcalığını daha düşük seviyeden yetenekli komisyonculara verdi. Nero, "magistra" ya da vekillerin, rüşvet almak için bir toplanma yeri olabileceği korkusuyla, halka açık eğlencelere gitmesini yasakladı. Buna ilaveten, haraç ve rüşvet suçundan tutuklanan birçok devlet görevlisi görevden uzaklaştırıldı.
Nero’un eylemleri fakirlerin ekonomik durumlarına yardım etmeyi amaçlıyordu. Fakirlerin haddinden fazla vergilendirildiği yönünde yeni şikayetler gelmeye başlayınca Nero tüm dolaylı vergileri yürürlükten kaldırmaya teşebbüs etti. Senato bu eyleminin fazla aşırı olacağı konusunda onu ikna etti. Bir uzlaşma göstergesi olarak, vergiler % 4,5'dan % 2,5'a düşürüldü. Buna ilaveten, gizli devlet vergi kayıtları h |
alka açık hale getirildi. Yiyecek ithalindeki giderleri düşürmek için, ticaret gemilerinin vergiden muaf olduğu ilan edildi.
Nero candan bir sanat ve gösteri aşığıydı. Bir dizi gymnasium ve tiyatro inşa ettirdi ve oyunculara Yunan tarzı elbiseler giydirdi. Çok büyük gladyatör oyunları düzenlendi. Ayrıca quinquennial Neronia festivalini başlattı. Festival, oyunlar, şiirler ve tiyatro gösterileri içeriyordu. Tarihçiler, o dönemde tiyatronun aşağı tabaka için olduğu şeklinde bir inanış olduğuna ve onları ahlaksızlık ve tembelliğe ittiğine inanıldığına işaret eder. Kimileri Yunan etkisini küçümsemişlerdir. Bazıları ise gösteriler için yapılan devasa harcamaları sorgulamışlardır.
63 yılında bütçe krizinin ilk göstergeleri ortaya çıkmaya başladı. Part savaşı ve gıda nakliyesi sırasında kaybolan kargolar Roma'daki yiyecek fiyatlarını tehdit etmeye başladı. Nero, kamu fonlarının yönetimine yeniden atamalar yaptı, bütçe sorumluluklarını sıkılaştırdı ve hazineye özel bir bağışta bulundu. Ardından Partlarla barış seçeneğini tercih etti. 64 yılında, Roma yandı. Nero, yeniden yapılanma için bir kamu yardım çabasını harekete geçirdi. . Varsıl çiftlik sahiplerinin yaşadığı eyaletler yangının ardından ağır biçimde vergilendirildiler.
Nero'nun saltanatının sonlarına doğru bir seri büyük imar projeleri hayata geçirildi. Sıtmayı önlemek için, Nero Ostia bataklıklarını Roma yangınından çıkan molozlarla doldurttu. Yangının ardından büyük Domus Aurea sarayını yaptırttı. 67 yılında, Nero Korint Boğazı'na bir kanal kazdırmaya teşebbüs etti. Bu ve diğer projeler devlet bütçesinin yapısını daha kötü hale gelmesine yol açtı.
Selefleriyle karşılaştırıldığında, Nero'nun saltanatı sırasında Roma'ya görece bir barışın hakim olduğu söylenebilir. Part savaşı, iktidarda bulunduğu süre içinde meydana gelen hemen hemen tek büyük savaştır. Savaştan nefret etmesi nedeniyle hem eleştirilmiş hem de övülmüştür. Birçok Roma imparatoru gibi Nero da saltanatı boyunca çok sayıda isyan ve iktidar mücadelesiyle yüzleşmek zorunda kalmıştır.
60 yılında, Vali Gaius Suetonius Paulinus ve birliklerinin Druidlere ait Mona Adası (Anglesey Adası) kuşatmasıyla meşgul olduğu bir sırada, Britanya eyaletinin güneydoğu bölgesindeki kabilelerden Iceniler, kraliçeleri Boudica'nın önderliğinde ayaklandılar. Boudica ve birlikleri, Suetonius Paulinus'un 61 yılında geri dönerek kontrolü ele alıp isyanı bastırana kadar geçen süre içinde üç şehri yerle bir etti. Nero, Suetonius Paulinus'un başka isyanlara yol açabileceği kaygısıyla onun yerine daha pasif olan Publius Petronius Turpilianus'u atadı.
65 yılında, Gaius Calpurnius Piso adında bir devlet görevlisi, Nero'ya karşı aralarında praetorian tribün Subrius Flavus ve bir centurion olan Sulpicius Asper'in de olduğu kişilerin yardımıyla bir komplo düzenledi. Tacitus'a göre, komplocuların çoğunun arzusu "devleti imparatordan kurtarmak" ve Cumhuriyet'i yeniden tesis etmekti. Azat edilmiş bir köle olan Milichus bu tertibi öğrendi ve Nero'nun sekreteri Epaphroditos'a haber verdi. Bunun sonucunda tertip başarısız oldu ve aralarında Nero'nun eski arkadaşlarından şair Lucan'ın da bulunduğu komploya adı karışan kişiler idam edildi. Nero'un eski akıl hocası Genç Seneca komplocularla planı konultuğunu kabul etmesi üzerine intihara zorlandı.
66 yılında, Yunanlar ve Yahudiler arasında dinî gerilimlerden kaynaklanan Yahudi İsyanı baş gösterdi. 67 yılında Nero, Vespasianus'u düzeni sağlaması için Yahudiye eyaletine gönderdi. Sonunda isyan 70 yılında Nero'nun ölümünden sonra bastırılabildi. Bu isyan Romalıların Kudüs duvarlarını yıkmaları ve Kudüs Tapınağı'nı tahrip etmeleri nedeniyle ünlüdür.
67 yılı sonları ya da 68 yılı başlarında, Galya'daki Gallia Lugdunensis eyaleti valisi Vindex Nero'nun vergi politikalarına karşı ayaklandı. Yukarı Germania valisi Virginius Rufus isyanı bastırması için bölgeye gönderildi. Vindex, destek elde etmek amacıyla Hispanya'daki Hispania Citerior eyaleti valisi Galba'yı imparator olması için çağırdı. Virginius Rufus, Vindex'in birliklerini bozguna uğrattı ve Vindex intihar etti. Galba, bir devlet düşmanı ilan edildi ve lejyonu Clunia şehrinde kuşatıldı.
Nero, imparatorluğun kontrolünü askeri olarak sağlamayı denedi ancak Roma'daki düşmanları eldeki fırsatı hemen kullanıldı. 68 yılı Haziran ayıyla birlikte senato Galba'yı imparator seçti ve Nero halk düşmanı ilan edildi. Praetorian muhafızlara, kendisi de imparator olma hayalleri kuran praetorian prefect Nymphidius Sabinus tarafından Nero'ya ihanet etmeleri için rüşvet verildi. Praetorian muhafızlar Nero'yu tutukladılar ve sonradan aktarıldığına göre intihar etmeye zorladılar.
Nero'nun ölümünün ardından, Roma Dört İmparator Yılı olarak da bilinen bir iç savaş dönemine girdi. Nero'nun ardılları iktidar mücadelesine girdiler. Galba, Otho ve Vitellius, Nero'un generali Vespasianus'un Yahudiye eyaletinden dönerek Roma'da düzeni sağlamasına kadar geçen sürede bir birleri ardınca kısa süreler için imparator oldular.
Büyük Roma Yangını, 64 yılının 18 Haziran'ını 19 Haziran'a bağlayan gece patlak verdi. Yangın, Circus Maximus'un güneydoğu köşesinde çabuk tutuşan mallar satan dükkânlarda başladı.
Nero, dört atın çektiği yarış arabaları kullanmaktan, arp çalmaktan ve şiir okumaktan hoşlanırdı. Hatta imparatorluğun her tarafında diğer sanatçılar tarafından seslendirilen şarkılar düzenlemişti. Başlangıçta, Nero sadece özel dinleyiciler için şarkı söylerdi.
64 yılıyla birlikte, Nero popülaritesini arttırmak için Neapolis'te halk önünde söylemeye başladı. Yine 65 yılında quinquennial Neronia fetivalinin ikincisinde de şarkı söyledi. Söylendiğine göre Nero ilgi arzuluyordu ancak tarihçilerin , aynı zamanda yazdığına göre Nero halk içinde şarkı söylemesi için Senato, yakın çevresi ve diğer insanlar tarafından cesaretlendirilmişti. Antik tarihçiler ısrarla şarkı söyleme konusundaki tercihini utanç verici bularak eleştirirler.
Bu eleştiriler, günümüzün meşhur "Roma yanarken keman çalıp şarkı söylüyordu" söylencesine de kaynaklık eder. Her ne kadar Nero lir çalabiliyor idi ise de keman çalamazdı; çünkü kemanın icat edilmesine daha çok vardı (Keman 13. yüzyılda icat edilmişti). 13. Yüzyılda ortaya çıkan "İtalyan Lir'i" (lira de braccio) modern keman'ın erken bir formudur ve bu karışıklık günümüz söylencesine yol açmıştır.
Nero, 67 yılında düzenlenen Olimpiyat Oyunları'na Yunanistan ile olan ilişkileri geliştirmek ve Roma hakimiyetini göstermek için katılmaya ikna edildi. Nero bir yarışmacı olarak on atlı araba yarışına katıldı ve arabadan düşmesi sonucu ölümün kıyısından döndü. Aynı etkinliklerde aktör ve şarkıcı olarak da boy gösterdi. Nero tüm bu yarış ve rekabet sırasında her ne kadar sendelemiş olsa da, zafer tacları kazandı ve Roma'ya döndüğünde bunlar için bir geçit resmi düzenledi. Bu zaferler imparator olması nedeniyle hakemler tarafından Nero'ya rüşvet olarak verilmiştir.
67 yılı sonları ya da 68 yılı başlarında, Gallia Lugdunensis eyaleti valisi Vindex Nero'nun vergi politikalarına karşı ayaklandı. Germanya superior valisi Virginius Rufus isyanı bastırması için bölgeye gönderildi. Vindex, destek elde etmek amacıyla Hispanya'daki Hispania Citerior eyaleti valisi Galba'yı imparator olması için çağırdı. Virginius Rufus, Vindex'in birliklerini bozguna uğrattı ve Vindex bir suikaste kurban gitti. Galba, devlet düşmanı ilan edildi ve lejyonu Clunia şehrinde kuşatıldı.
Nero, imparatorluğun kontrolünü askeri olarak sağlamayı denedi ancak bu fırsat Roma'daki politik düşmanları tarafından hemen aleyhinde kullanıldı. 68 yılı Haziran ayıyla birlikte Senato, artık Galba'nın imparator olmasını onaylamış. ve Nero "halk düşmanı" ilan edilmişti. Praetorian muhafızlara, kendisi de imparator olma hayalleri kuran praetorian prefect Nymphidius Sabinus tarafından Nero'ya ihanet etmeleri için rüşvet verildi.
Tarihçi Suetonius'a göre, Nero geride kalan arkadaşlarıyla beraber Roma'nın varoşlarında bulunan Via Salaria'ya kaçtı. Her ne kadar kaçması konusunda uyarıldıysa da, Nero kalarak intihara hazırlandı. Anlatılanlara göre, praetorian muhafızlar onu tutuklamak için odaya girdiklerinde o çoktan sekreteri Epaphroditos'un yardımıyla kendini hançerlemişti. Bir Roma askeri figürü görmesi üzerine "sadakat budur" dediği anlatılır. Cassius Dio'nun anlattığına göre, son sözleri " Ey Jüpiter, içimde nasıl bir sanatçı yok oluyor!" olmuştur
Ölümüyle birlikte, Julio-Claudian Hanedanı sona ermiştir. Bunu Dört İmparator Yılı olarak da bilinen bir kaos dönemi takip etmiştir.
Tarihçi Tacitus'a göre, Nero'un ölümü Senatörler, soylular ve üst sınıftan kişilerce memnuniyetle karşılanmıştı. Diğer taraftan alt tabakadakiler, köleler, arena ve tiyatronun müdavimleri ve "Nero'nun meşhur aşırılıklarıyla desteklenenler" bu haberle adeta yıkılmıştı. Nero'ya sadık, ancak onu devirmek için rüşvet almış olan ordu mensupları ise karışık duygular içinde olduklarını söylüyorlardı.
Dört İmparator Yılındaki iç savaş tarihçiler tarafından sıkıntılı bir dönem olarak tanımlanır. Tacitus'a göre bu istikrarsızlığa, Nero ve öncüllerinde hemen fark edilen "imparatorluk kanının" yeni adaylarda olmayışından kaynaklanan itimatsızlık neden olmuştur. Galba kısa saltanatına Nero'nun birçok müttefikini ve gelecekteki olası düşmanlarını idam ettirerek başlamıştı. Bunların arasında imparator Caligula'nın oğlu olduğu iddia edilen Nymphidius Sabinus'ta vardı.
Otho, Galba'yı devirdi. Anlatılnalara göre Otho birçok asker tarafından Nero'ya benzediği için seviliyordu. Yine anlatılanlara göre, birçok Romalı onu Nero gibi selamlamıştı. Otho, "Nero" adını bir soyadı gibi kullandı, çok sayıda heykelini yeniden diktirdi. Vitellius, Otho'yu devirdi. Vitellius saltanatına, Nero adına düzenlenen ve neredeyse tüm şarkıları Nero tarafından yazılmış büyük bir cenaze töreni ile başladı.
İç savaş ve Flavius Hanedanlığı sırasında halkın Nero'ya karşı olan aşırı hassasiyeti devam etti. Bu durum, özellikle en popüler olduğu doğu eyaletlerinde özellikle hâkimdi. Philostratus şöyle yazar:
Nero'nun 68 yılındaki intiharından sonra özellikle de |
doğu eyaletlerinde Nero'nun aslında ölmediği ve bir şekilde geri geleceği şeklinde yaygın bir inanış ortaya çıkmıştı.
En az üç "sahte" Nero'nun liderliğinde isyanlar çıktı. Yüzü Nero'ya çok benzeyen ve onun gibi kithara ve lir çalan ilki, 69 yılında Vitellius zamanında ortaya çıktı. Onun gerçekte kim olduğunu bilen birkaç kişi bulunduktan sonra, yakalandı ve idam edildi. Yine İmparator Titus (79-81) zamanında Nero'ya benzeyen ve yine lir eşliğinde şarkı söyleyen bir başkası da Asya'da ortay çıkmış ancak o da ilkiyle aynı akıbeti paylaşmıştır. Nero'un ölümünde yaklaşık 20 yıl sonra İmparator Domitianus zamanında üçüncü bir taklitçisi ortaya çıkmıştır. Partlar tarafından desteklenen bu üçüncüsünü bu işten vazgeçmeye ikna etmek çok zor olmuştu ve neredeyse bir savaşa neden oluyordu.
Nero’nun çağdaşı herhangi bir tarihsel kaynağın günümüze kadar ulaşmamış olduğundan dönemiyle ilgili tarih yazımı sorunludur. Taraflı ve hayali olduğu söylenen günümüze kalmamış anlatımlar Nero'yu ya aşırı derecede eleştiriyor ya da göklere çıkartıyordu. Orijinal kaynakların bazı olaylarla çeliştiği de söylenir. Bununla birlikte, adı geçen kayıp birincil kaynaklar, gelecek kuşak tarihçiler tarafından Nero hakkında yazılmış ve günümüze kalmış ikincil ve üçüncül derecede kaynakların temelidir. Çağdaşı olan tarihçilerden birkaçının ismi bilinir; Fabius Rusticus, Cluvius Rufus ve Yaşlı Pliny adındaki bu yazarlar Nero'yu kınayan ve şimdi hepsi kayıp olan eserler yazmışlardır. Yine bazı Nero yanlısı anlatımlar da vardı ancak kimin tarafından yazıldıkları ya da neden Nero'yu övdükleri belli değildir.
Nero hakkında bilinenlerin büyük bölümünün kaynağı üçü de patrici sınıfından olan tarihçiler Tacitus, Suetonius ve Cassius Dio'dur. Tacitus ve Suetonius, Nero hakkındaki anlatımlarını ölümünden yaklaşık elli yıl sonra, Cassius Dio ise yaklaşık yüzelli yıl sonra kaleme almışlardır. Bu kaynaklar, Nero'nun döneminde gerçekleşen Claudius'un ölümü, Genç Agrippina'nın ölümü ve 64 yılındaki Büyük Roma Yangını gibi bazı konuları inkar eder ancak, Nero'yu kınamak konusunda uyumludurlar.
Az miktardaki diğer kaynakların Nero hakkındaki bilgileri sınırlı ve değişik bakış açılarına sahiptir. Günümüze ulaşmış birkaç yapıt Nero'yu oldukça olumlu olarak resmeder. Bazı kaynaklar ise, Nero'yu yetenekli ve özellikle doğu eyaletlerinde olmak üzere oldukça popüler birisi olarak tasvir ederler.
I. Konstantin, 4. yüzyılda Hıristiyanlığın hamisi haline geldi ve tahta çıktığında kendisini aynı zamanda Hıristiyan Kilisesinin Yüksek Rahibi ilan etti. Bu tarihten sonra Roma üzerinde Hıristiyan etkisi başlar. Bu şartlar altında Nero'nun Hıristiyanları cezalandırdığı yolundaki kayıtlar, zaten olumsuz olan Nero algısını daha da kötüleştirmiştir.
Cassius Dio (155 civarı-229) Romalı bir senatör olan Cassius Apronianus'un oğludur. Hayatının büyük bir kısmını kamu hizmetinde geçirmiştir. İmparator Commodus zamanında senatör ve Septimius Severus'un ölümünden sonra Smyrna valisi olarak görev yapmıştır; hemen ardından 205 yılı civarında Suffect Konsül ve daha sonra Afrika ve Pannonia prokonsül'lüğü yapmıştır.
Dio "Roma Tarihi" adlı eserinin 61 ile 63. kitapları arasında Nero'nun saltanatını tasvir eder. Bu kitaptan kalan parçalar 11. yüzyıl keşişi olan İoannis Xiphilinus tarafından özetlenmiş ve değiştirilmiştir.
Yunan tarihçi ve filozof olan Dio Chrysostom (40 civarı-120), Roma halkının Nero'dan çok memnun olduğunu ve ellerinde olsa ilelebet hüküm sürmesine razı olacaklarını yazar.
Epiktetos (55 civarı-135), Nero'un katibi Epaphroditos'un kölesidir. Nero'nun karakteri hakkında birkaç olumsuz yorumda bulunur ancak saltanatı hakkında herhangi bir gözlem aktarmaz. Nero'yu şımarık, öfkeli ve mutsuz bir adam olarak tasvir eder:
"[refah ve mutluluk] imparatora ait bir güç mü? Değil. Eğer öyle olsaydı Nero mutlu olurdu."
"Sadece onun Nero'nun damgası olmadığını gör. Hiddetli mi, sinirden kudurmuş mu, kusur mu arıyor? eğer kapris onu ele geçirirse, önüne gelen herkesin kafasını kırarmı?"
Tarihçi Josephus (37 civarı-100), Nero'yu bir tiran olarak adlandırsa da, Nero'ya karşı bir önyargı olunduğunu ilk ima eden kişidir.
Bir tarihçiden ziyade şair olan Lucanus (39 civarı-65), Nero'nun saltanatınına iltifat eder. Önceki dönemlerdeki savaş ve çekişmelerden farklı olarak Nero'nun saltanatı sırasındaki barış ve refah hakkında yazmıştır. İronik bir şekilde sonradan Nero'yu devirmeye yönelik bir komplo içinde yer almış ve idam edilmiştir.
"Atinalı" Philostratus II (172 civarı-250) "Tyana'lı Apollonius'un Hayatı" adlı eserinde Nero'dan bahseder (Kitaplar 4–5). Nero hakkında genellikle olumsuz bir bakış açısına sahip olsa da, Nero'nun doğuda sevildiğinden bahseder.
Yaşlı Pliny 'nin (24 civarı-79) Nero Tarihi günümüze ulaşmamıştır. Ancak Pliny'nin "Doğal Tarihler" ("Naturalis Historia") adlı eserinde de Nero'dan birkaç yerde bahseder. Pliny Nero hakkında en olumsuz düşünen tarihçilerden birisidir ve onu "insanlığın düşmanı" olarak adlandırır.
Plutarch (46 civarı-127) Galba ve Otho'nun hayatlarını aktarırken dolaylı olarak Nero'dan bahseder. Eserlerinde Nero bir tiran olarak tasvir edilmiştir.
Nero'nun öğretmeni ve akıl hocası olan Genç Seneca (MÖ 4 civarı-65), bekleneceği üzere Nero hakkında olumlu yazmıştır.
Suetonius (69 civarı-130) equestrian sınıfına mensuptur ve İmparatorluk yazışmalarından sorumlu birimin başıdır. 121 yılında Hadrian tarafından işten çıkartılınca, anekdotlara dayanarak ve sansasyonel bakış açısıyla imparatorların biyografilerini yazmaya başlamıştır.
Kitabının Nero'nun hayat hikâyesiyle ilgili olan bölümünde, ona olan düşmanlığı açık olarak anlaşılır ve bu durum bazı modern tarihçilerin, Suetonius'un verdiği bilgilerin doğruluğunu sorgulamasına neden olmuştur. Örneğin Nero'nun deliliğinin kanıtı olarak gösterilen aşağıdaki paragraf tamamen propaganda amaçlı yazılmış olabilir, :
Tacitus'un (56 civarı-117) "Yıllıklar" adlı kitabı, 66 yılından sonrası eksik olsa da, Nero hakkında yazılmış olanlar arasında en detaylı ve kapsamlı olanıdır. Nero'ya karşı hoşgörülü değildir ancak diğer tarihçilere nazaran sansasyonel hikâyeleri daha az kullanmayı tercih etmiştir. Tacitus, Julio-Claudian hanedanı imparatorlarını genellikle adaletsiz olarak tanımlar. Ayrıca bu hanedan hakında yazılmış olanların tutarsız olduğunu söyler.
66 yılı sonlarında, Kudüs ve Caesarea'da Yahudiler ve Yunanlar arasında çatışmalar patlak verdi. Talmud'daki bir Yahudi efsanesine göre, Nero Kudüs'e gelmiş, adamlarına her dört yöne de birer ok atmalarını emretmiş ve sonra atılan tüm oklar şehre düşmüştü. Ardından, oradan geçmekte olan bir çocuğa o gün öğrendiği bir dizeyi tekrar ettirmiş, çocuk bu dizenin anlamının "Edom üzerine intikamımı İsrailoğulları eliyle getireceğim." olduğunu söylemişti.. Nero, bu dizelerden Tanrının Kudüs Tapınağı'nın yıkılmasını istediğini ancak eğer bu gerçekleşirse onu cezalandıracağı sonucunu çıkararak dehşete düştü. Nero, "Tapınağının viran olmasını istiyor, ancak suçu benim üzerime yıkmak istiyor" dedi. Bunun üzerine Roma'ya kaçtı ve olası bir cezalandırmadan kurtulmak için Yahudiliği kabul etti. Vespasian'ı karışıklığı bastırması için görevlendirdi. Talmud, Simon bar Kokhba'nın Roma'ya karşı olan isyanının önemli destekçilerinden bilge Reb Meir Baal HaNess'in Nero'nun soyundan olduğunu söyler.
Erken dönem Hıristiyan söylenceleri, Nero'yu genellikle Hristiyanları ilk cezalandıran ve aynı zamanda Petrus ve Pavlus'un katili olarak kabul takdim eder. Yine erken dönem Hristiyanları arasındaki yaygın bir inanışa göre Nero Sahte Mesih olarak kabul edilirdi.
Hıristiyan olmayan tarihçilerden Tacitus, Nero'nun 64 yılındaki yangından sonra Hristiyanları yaygın olarak cezalandırdığını ve idam ettirdiğini yazar. Suetonius ise Nero'nun Hristiyanları yangınla ilişkili olduklarından dolayı değil, tanrıya şükretmek için cezalandırdığını aktarır.
Hristiyan yazar Tertullianus (155 civarı - 230), Nero'nun Hristiyanlara ilk zulmeden olduğunu söyleyen ilk kişidir. Şöyle yazar; "Kayıtlarını kontrol et. Orada, bu öğretiyi cezalandıran ilk kişinin Nero olduğunu göreceksin." Yine tarihçi Lactantius da ( 240 civarı - 320) Sulpicius Severus gibi Nero'dan "Tanrının hizmetçilerini ilk cezalandıran" diye bahseder. Ancak bazı kaynaklar Hıristiyan ilk cezalandıran kişi olarak, onları Roma'dan kovan Claudius'u gösterirler.
Nero'nun bir havarinin katili olduğunu iddia eden ilk metin, yazarı belirsiz " İşaya’nın Yükselişi" adında 2. yüzyıla ait bir eserdir. Bu metin, "annesinin katili ve kendisi bir kral olan (bu kişi), İsa'nın on iki havarisine işkence edendir. On ikiden biri, onun ellerine teslim edilmişti." şeklindedir
Caesarea Maritima Piskopos'u Eusebius (275 civarı - 339), Aziz Pavlus'un Nero'nun saltanatı sırasında Roma'da başının kesildiğini yazan ilk kişidir. Piskopos, her ne kadar Nero'nun işkencelerinin Petrus ve Pavlus'un ölümüne yol açtığını söylese de, Nero'nun onların öldürülmesi için özel bir emir vermediğini de ekler. Diğer birkaç kaynak Pavlus'un Roma'da iki yıl kaldığını ve daha sonra İspanya'ya geçtiğini yazar.
Apokrif "Petrus'un İşleri" adlı eser (200 yılı civarı), Petrus'un ilk olarak Nero'nun saltanatı sırasında (Nero tarafından değil) Roma'da baş aşağı çarmıha gerildiğini yazar. Kitap, Pavlus'un hala hayatta olduğunu ve Nero'nun tanrının emriyle Hıristiyanları daha fazla cezalandırmaması için ebedi kılındığını yazarak biter.
4. yüzyılla birlikte, birçok yazar Nero'nun Petrus ve Pavlus'un katili olduğunu yazmaya başlar.
"İşaya’nın Yükselişi" adlı eserin ilk metni, Nero'nun bir Sahte Mesih olduğunu iddia eder. Metnin çevirisi şöyledir; "Annesinin katili kanunsuz bir kral...gelecek ve dünyanın tüm gücü onunla birlikte olacak ve ona, o ne kadar arzu ederse o kadar kulak verecekler."
2. yüzyılda yazılmış Sibylline Oracles, Kitap 5 ve 8, Nero'nun geri geleceğinden ve yıkım getireceğinden bahseder. Hristiyan toplumu içinde bu bahsedilenlerden ayrı olarak var olan bir inanışa göre Nero sahte mesih olarak geri gelecektir.
Genellikle ahlaksızlığın ya da kötü yöneticiliğin bir |
örneği olarak değerlendirilmiştir;
Sheffield United FC
Sheffield United Football Club, İngiltere'nin Güney Yorkshire bölgesindeki, Sheffield şehrinde kurulmuş profesyonel futbol kulübüdür. Maçlarını 33,000 kişi kapasiteli Highfield'deki Bramall Lane Stadyumu'nda oynamaktadır. Bu takımın en büyük başarısı, 1897-1898 sezonunda İngiltere 1. liginde şampiyon olmasıdır.
Semir Aslanyürek
Semir Aslanyürek (d. 1956, Antakya), yönetmen.
1956 yılında Antakya'da dünyaya gelen Semir Aslanyürek, eğitimini Suriye ve SSCB'de gördü. Suriye'de Tıp ve güzel sanatlar eğitimi aldı. Ardından SSCB'ye geçip yedi yıl sinema eğitimi aldı. Eğitimini tamamladıktan sonra 1986'da Türkiye'ye döndü. Kısa bir tutukluluk dönemi geçirdi.
İlk filmi Vagon'la Altın Koza yarışmasına katıldı. Filmin kurgusunun karmaşıklığı dikkat çekiciydi. Film, kendisinin de kabul ettiği üzere Rus sinemasına daha yakındı. Ardından yıllar sonra, bir nevi kendi biyografisi olan ve 27 Mayıs Darbesi dönemini anlattığı filmi Şellale'yi çekti. Eve Giden Yol filmini 2006 yılında tamamladı.2009'un Haziran ayında Hatay'da Yedi Avlu isimli yeni filminin çekimleri tamamlanmıştır.
Sanatçı, toplumsal sinema akımındandır.
Janine Jansen
Janine Jansen (7 Ocak 1978, Soest), Hollanda doğumlu keman ve viyola sanatçısıdır.
Altı yaşında müzik eğitimine keman çalarak başlayan sanatçı, 1998 yılında Utrecht Konservatuvarı’ndan birincilikle mezun oldu. 2002 yılında Londra'da verdiği konserde Çaykovski'nin keman konçertosunda gösterdiği performans ile göz dolduran Jansen, genç yaşına rağmen birçok ülkenin önemli orkestraları ile çalıştı. Jansen'in Coosje Wijzenbeek, Philippe Hirschhorn ve Boris Belkin ile çalışmaları vardır. Genç yaşına rağmen kariyerinde zirve yakalayan Hollandalı keman sanatçısı Jansen, Türkiye'de ilk kez Mersin Uluslararası Müzik Festivali'ne konuk oldu.
Müzisyen bir babanın kızı olan Janine Jansen'in iki erkek kardeşi de müzisyendir. Aynı zamanda bas solist Peter Kooy'un kız kardeşi olan annesi de klasik müzik solistidir. İsveçli orkestra şefi Daniel Blendulf ile evlidir.
Aldeia do Mato
Aldeia do Mato Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 31,40 km yüzölçümüne sahip, 560 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Alferrarede
Alferrarede Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 23,62 km yüzölçümüne sahip, 3831 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Alvega
Alvega Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 56,44 km yüzölçümüne sahip, 1.729 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Bemposta
Bemposta, Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 187,73 km yüzölçümüne sahip, 2252 nüfuslu (2001) bir bucaktır. (Portekizce: "freguesia")
Carvalhal (Abrantes)
Carvalhal, Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 17,45 km yüzölçümüne sahip, 1.006 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Concavada
Concavada, Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 19,89 km yüzölçümüne sahip, 734 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Fontes (Abrantes)
Fontes Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 28,48 km yüzölçümüne sahip, 819 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Martinchel
Martinchel Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 17,10 km yüzölçümüne sahip, 713 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Mouriscas
Mouriscas Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 34,98 km yüzölçümüne sahip, 1.946 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Pego (Abrantes)
Pego Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 36,08 km yüzölçümüne sahip, 2570 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Rio de Moinhos (Abrantes)
Rio de Moinhos Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 20,06 km yüzölçümüne sahip, 1.388 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Rossio ao Sul do Tejo
Rossio ao Sul do Tejo Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 6,61 km yüzölçümüne sahip, 2.227 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Facundo
São Facundo Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 77,93 km yüzölçümüne sahip, 1.133 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São João (Abrantes)
São João Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 2,27 km yüzölçümüne sahip, 1850 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
São Miguel do Rio Torto
São Miguel do Rio Torto, Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 52,25 km yüzölçümüne sahip, 3.422 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Mermer artığı
Mermer artığı, mermerin ocaktan çıkarılması, ocaktan çıkarılan blok mermerin fabrikada işlenmesi esnasında ortaya çıkan ve mamül mermer üretiminden geriye kalan bütün mermer parça ve tozlarıdır.
Bu artık parçaların şekil ve boyutları; ocaklarda kullanılan madencilik ekipmanlarına, fabrikalarda kesilebilecek blok mermerin büyüklüğüne, fabrikalarda kullanılan kesme makinalarının özelliklerine ve bunlarla birlikte mermerin yapısında bulunan arızalara bağlı olarak değişmektedir.
Ocaklarda bulunan mermerler doğal bir kaya halindedirler. Ocak kazı ekipmanlarıyla blok mermer üretimi yapılırken kesme işlemi esnasında az miktarda mermer kırıntısı ve tozu oluşmaktadır. Bunların da ocak içerisinde dağılması ve kirlenmesi nedeniyle fazla bir önem taşımadığı tespit edilmiştir.
Ocakta ana kütleden koparılan ve çok iri boyutlarda olan blokların sayalanması (Belirli ebatlarda blok elde edilmesi için alt, üst ve yanlardan kesilmesi.) esnasında “Kapak” adı verilen parçalar ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca, mermer ocağında bulunan arızalar, faylar ve benzeri nedenlerden dolayı, blok üretimi yapılırken ortaya çıkan ve blok elde edilemeyen iri boyuttaki molozlar açığa çıkmaktadır. Bunlara ocak pasası denilmektedir. Mermer ocaklarında oluşan bu atıklar ocakların kenarlarında biriktirilerek kendi haline terk edilmekte mozaik yapımında kullanılmak üzere kullanılma üzere, isteyen firmalara çok düşük fiyatlarla satılmaktadır.
Fabrikalarda bloklardan belirli ebatlarda plakalar elde edilmektedir. Başlangıçta bu plakaların boyutları uygun ölçülerde olmadığından, ebatlandırma esnasında kenarlarından parçalar açığa çıkmaktadır. Bununla birlikte blok ve plakalarda bulunan çatlak veya kırıklardan dolayı plakalar kırılmakta ve böylece küçük boyutlarda parça plaka artıklar oluşmaktadır. Mermercilikte bunlara “Paledyen” adı verilmektedir.
Elmas soketli, dairesel testereli taş kesme makinalarında (S/T); bloklardan plaka elde edilmesi esnasında, blokların alt kısımlarından açığa çıkan ve plaka mermer elde edilmesi mümkün olmayan iri boyuttaki mermer artıkları oluşmaktadır. Bunlardan zaman zaman mutfak taşı evyesi elde edilmektedir.
Mermerciler için en önemli sorunlardan birisi; mermerin kesilmesi esnasında makinaların kesme işlemini yapan testerelerin ağzından çıkan çok küçük boyuttaki mermer tozu artıkların oluşumudur.
Kesme işlemi sulu olarak yapıldığından, açığa çıkan tozlar su ile birlikte taşınmakta ve çökeltme havuzlarında toplanmakta ya da yeni yöntem uygulanan çökeltme tanklarında susuzlaştırılıp presleme makinalarında sıkıştırılarak kek haline getirilmektedir. Her iki halde de açığa çıkan artıklar
presleme makinalarında sıkıştırılarak kek haline getirilmektedir. Her iki halde de açığa çıkan artıklar doğaya atılmaktadır veya tekrar kullanılabilmektedir.
Kapaklar; ocaklarda büyük boyutlardaki blokların sayalanması esnasında alt, üst ve yan yüzeylerden açığa çıkan, fabrikalarda bloktan plaka mermer elde edilmesi esnasında bloğun alt kısmından açığa çıkan ve çoğu zaman bir tek düzgün yüzeye sahip olan iri boyuttaki mermer parçalarıdır.
Ocaklarda mermerin yapısından kaynaklanan arızalar (kırık, çatlak, fay vs.) nedeniyle blok üretimi esnasında ortaya çıkan şekilsiz ve iri boyuttaki mermer parçalarıdır.
Plaka mermerden ebatlı mamül elde edilirken, plakaların kenarlarından kesilip atılan ve başka ebatlı bir ürün elde edilemeyen plaka parçası mermerlerdir.
Fabrikada mermerin makinalarda kesilip işlenmesi esnasında açığa çıkan ve hemen hemen tamamı 1 mm’nin altında olup çoğunluğu 150µ’un altında boyuta sahip olan mermer tanecikleridir.
Sulu kesim yapılması nedeniyle şlam halinde oluşan mermer tozu artıklarının oluşum üniteleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
Kesme işlemi; 1 mm veya daha küçük tanelere sahip zımpara tozları ya da 1–5 mm boyutlu metal granül parçacıkları tarafından gerçekleştirilmektedir. Kesmede esas; lamaların sinüsoidal gel-git hareketleri esnasında, aşındırıcı tanelerin mermer yüzeyine sürttürülerek aşınmanın yaptırılmasıdır. Bu esnada mermer yüzeyinden 0,3 mm ve daha küçük boyutlardaki mermer taneleri koparılarak su ile birlikte havuzlara taşınmaktadır.
Bu tip katraklarda kesme işlemi; çelik lamaların üzerine kaynak edilmiş elmas soketlerle gerçekleştirilmektedir. Lamaların sinüsoidal hareketleri sonucu mermer yüzeyine sürttürülen elmas soketler aşındırma ve koparma işlemi yapmaktadırlar. Kesme işlemi sonucu açığa çıkan mermer tozu tanecikleri genelde 0,1 mm ya da daha küçük boyutlara sahiptir.
Bunlar; S/T, başkesme, yankesme ve köprükesme denilen makinalardır. Çelik gövdeli dairesel diskin ucuna 2-3 aralıklarla kaynak yapılmış 2–4 cm büyüklükteki elmas soketlerin mermer yüzeyine sürttürülmesi sonucunda, mermer taneciklerinin kopartılmasıyla kesme işlemi gerçekleştirilmektedir. Kesme işlemi sonucu açığa çıkan mermer tanecikleri genellikle 0,15 mm ve daha küçük boyutlardadır. Soketlerin aşınması sonucu 0,1 mm veya daha küçük boyutlarda da olabilmektedir.
Cilalamada; değişik boyuttaki aşındırıcı tozların manyezit veya sentetik bağlayıcılarla bağlanılarak, belirli şekil ve boyutta imal edilen ve “Abrasiv” denilen aşındırıcı parçalar kullanılmaktadır.
Abrasivlerin yüksek hız ve basınçla plaka üzerinde dönmesiyle mermer yüzeyinden tanecikler koparılarak cilalama işlemi yapılmaktadır. Bu ünitelerde açığa çıkan mermer artıklarının tane boyutu 75µ veya daha küçüktür. Abrasivlerin aşınmasıyla artık içine karışan tanec |
iklerin miktarı % olarak yok denebilecek kadar az ve boyutları 75µ’dan küçüktür.
Yapılan araştırmalar sonucunda, Afyon’daki mermer fabrikalarında yılda yaklaşık olarak 80.000 m³ Afyon mermerinin işlendiği tespit edilmiştir.
Mermer işleme fabrikalarında kullanılan kesme makinalarının her bir bıçağı (disk veya kama) kesme işlemi esnasında bloğunda yaklaşık 7–8 mm kalınlığındaki mermer dilimini toz haline dönüştürmektedir. Bloğun 2 cm’lik ya da 3 cm’lik kesim durumuna göre %20-30 oranında toz oluşmaktadır. Plaka kalınlığı 1 cm olacak olursa; açığa çıkan toz miktarı oranı daha fazla olmaktadır. Genellikle 2–3 cm kalınlıkta plaka üretimi yapılmasıyla birlikte 1 cm’lik kesim ve diğer mermer işleme işlemleri de göz önüne alınarak oluşan toplam toz miktarı; toz oluşum oranı ortalama %30 alınarak hesaplanmıştır. Mermer ortalama yoğunluğu 2,7 ton/m³ dür.
Afyon mermerlerinden açığa çıkan toplam toz miktarı (m³ olarak):
80.000 m³ x 0,30 = 24.000 m³
Açığa çıkan toplam toz miktarı (ton olarak):
24.000 m³ x 2,7 ton/ m³ = 64.800 ton
Bir bıçağın toz haline dönüştürdüğü mermer diliminden yola çıkılarak toplam artık toz miktarı hesap edilecek olursa; diğer toplam ile hemen hemen aynı olduğu görülecektir. Hesaplamada 1 m³’lük bir blok esas alınmıştır (boyutları 1x1x1 m’dir).
Blokta toz haline dönüşen dilim sayısı : 100 cm / 2,8 cm = 36 adet
Kesilen dilimlerin toplam hacmi : 36 x 0,008 m x 1 m x 1 m = 0,288 m³
Bu durumda Afyon mermerlerinden açığa çıkan toplam toz miktarı
Concorde
Concorde, yolcu uçağı olarak hazırlanmış hava taşıtı.
Dünyada sesten hızlı uçakla uçan ilk insan, II. Dünya Savaşı pilotlarından Charles Yeager'di.
Concorde'un yapımına giden yolda ilk fikir, 1956 yılında ortaya çıktı ve bu amaçla ilk olarak, İngiltere'de "Sesten Hızlı Uçak Komitesi" adıyla bir komite kuruldu.
Fransa'da 1962 yılında aynı yönde bir proje üzerinde çalışmaya başladı. Sonuçta iki ülke, Concorde projesinin İngiliz-Fransız ortak yapımı olarak gerçekleştirilmesi konusunda anlaştı.
ABD, 1965 yılında Başkan Lyndon B. Johnson'ın ağzından "kendi sesten hızlı yolcu uçağını geliştireceğini" açıkladıysa da Başkan Richard Nixon, 1971 yılında imzaladığı bir kararla bu projeyi tarihe gömdü.
Concorde uçağı, ilk uçuş denemesini 2 Mart 1969'da Fransa'nın Toulouse kentinde yaptı. Concorde'un ilk ticari uçuşu ise Londra-Bahreyn arasında gerçekleşti. Fransız Concorde'unun ilk uçuşu da Paris-Dakar arasında yapıldı. Air France, 1977 yılından itibaren Paris-New York arasında sesten hızlı uçaklarla yolcu taşımaya başladı.
Concorde'un ülkemize 1976-1977 yıllarında Air Condor ve Air France şirketleri envanterinde kayıtlı uçaklarıyla sınırlı uçuşları olmuşsa da İstanbul Atatürk Havalimanının teknik altyapısı o yıllarda gerekli donanımı sağlayamadığı için ilerleyen yıllarda bu uçuşlardan vazgeçilmiştir.
Concorde uçakları, normal uçuşlarında saatte 2 bin 132 kilometre hıza erişiyor ve yerden 18 bin 200 metre yüksekten uçuyordu. Uçaklar, Atlantik'i normal koşullarda 3 saatte aşabiliyordu.
Başlıca amacı hız yapmak olan Concorde uçaklarının dış yüzeyi, çok hafif ve ısıya dayanıklı titanyum maddesinden üretildi. Uçuş sırasında sürtünme nedeniyle uçağın dış cephesindeki sıcaklık 92, burun kısmındaki sıcaklık ise 130 dereceye çıkıyordu. Isınma nedeniyle uçağın boyunun uçuş sırasında 7.5 santim uzadığı saptandı.
Dev yolcu uçakları 200 yolcuyu rahatlıkla taşırken, dar gövdeli Concorde'un yolcu kapasitesi 125 kişiydi. Yolcuların büyük çoğunluğunu zengin ve ünlüler oluşturuyordu, çünkü Concorde'un New York-Paris arasında tek gidiş için bilet fiyatı 12 bin doları buluyordu. 30 yıllık macerası boyunca toplam 16 Concorde uçağı üretildi. Bunların tanesinin maliyeti 42 milyon dolardı.
Concorde Uçağı Sesüstü olarak tasarlanmıştır. 25 Temmuz 2000 tarihinde Paris-Charles de Gaulle Havaalanı'ndan kalkışından 1,5 dk sonra geçirdiği kaza ile uçuşları durdurulmuştur. Güvenilirliğinin az, yüksek maliyeti ve sınırlı yolcu kapasitesi olduğu için üretimden kaldırılmıştır.Concorde uçaklarının son ticari seferi, 24 Ekim 2003'te Londra-NewYork arasında yapıldı.
Concorde uçuş süresinin %60'ında full power & afterburn kullanmaktadır. Afterburn yakıt tüketimini oldukça artırmaktadır.
Klasik bir Concorde 1 yolcusu için 100 km'de 20 litre kerosen tüketmektedir. 6000 km'lik Paris-New York uçuşunda 1 yolcusu için 1200 litre kerosen harcar. Tek bir yolcunun sadece yakıt maliyeti 1,080 TL'ye ulaşmaktadır. İşletme maliyetleri, uçuşun bakım maliyetleri ile bu rakam katlanarak artar. 2003 yılında bir kişilik bileti 6000$ ulaşmıştır. Concorde tek bir operasyon da 90,000 litre yakıt tüketmektedir. 3 saatlik tek bir seferde uçak 82,000 TL yakıt masrafı yapmaktadır. 1 concorde kaldırmak 6 adet boeing 747 seferine eşdeğer maliyet gerektirir. (B747-400 bir yolcu için operasyon maliyeti 100 km de yalnızca 3.2 lt'dir)
( 1 lb = 0,453592 kg )
Thrust SSC
Thrust SSC (Thrust SuperSonic Car), dünyadaki sesten hızlı ilk otomobildir. Jet yakıtı ile çalışmaktadır. Tek kişiliktir. Durması için 4 tekerleğe bağlı fren sistemi ve paraşüt kullanılmaktadır. 160 km/h hızla giderken 4 saniyede, 960 km/h hızla giderken 16 saniyede durabilmektedir. Deneme aşamasında 1/25 küçültülmüş haline Cray 92 testi yapılmıştır. Nevada Çölü'nde yapılan pistte hiçbir çakıl taşı parçası kalmamıştır. Tekerlekleri özel alüminyum alaşımdır ve pist boyunca hiç aşınma göstermemiştir.
Ağırlığı: 10,5 tondur.
Uzunluğu: 16,5 m'dir.
Hızı: 1240.77 km/saattir.
15 Ekim 1997 Tarihinden beri dünya kara hız rekorunu 1228 km/S hız ile elinde tutmaktadır.
Yapılan rekor denemeleri aşağıda verilmiştir:
Scrubs (dizi)
Scrubs ABD yapımı bir komedi dizisidir. Yayınlandığı ilk günden beri sadık bir izleyici kitlesine sahiptir. Türkiye'de CNBC-e ve Dizi Smart kanallarında yayınlanmaktadır.
Dizi çoğunlukla, Bill Lawrence tarafından yaratılmış olan, kurgusal Sacred Heart hastanesinde geçer. Baş karakter John "J.D." Dorian'ın kafasındaki sesler ve hayal dünyası ile renklendirilen bir anlatım tekniği izlenir. Konusu ise şöyledir: Tıp okulundan yeni mezun olan J.D. ve üniversiteye başladığı günden beri en iyi arkadaşı olan Turk, Sacred Heart hastanesinde stajyer olarak çalışmaya başlarlar. J.D.'nin hayatı, kendisiyle aynı anda stajyerliğe başlayan depresif genç kız Elliot ile tanışınca ona karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Turk ise, 8 yıllık hemşire olan latin kökenli Carla'dan hoşlanır. Elbette, uzun sürecek olan bu stajyerlik döneminde yediği içtiği ayrı gitmeyen iki arkadaşın başına gelecek en önemli şey aşk değildir. J.D'nin, hastanedeki ilk gününde tanıştığı vurdumduymaz başhekim Dr. Kelso ve kendine has tedavi yöntemleri olan Dr. Cox arasında bir seçim yapması gerekmektedir. Acaba önündeki uzun stajyerlerik döneminde hangisi J.D'nin akıl hocası olacaktır ? Sorunlar sadece bunlarla sınırlı da değildir tabii... Hastaneye adım attığı anda tartıştığı ve doktorluğu boyunca kendisine hayatı zindan edecek olan hademeye de dikkat etmelidir J.D. ... Tabii bütün bu karakterler birleşince de ortaya bir komedi şöleni çıkması gayet doğaldır...
John Dorian, Elliot Reid ve Christopher Turk'ün stajyer olarak ilk yıllarını konu alır.
ABD'de 2 Ekim 2001 yılında başlamış, 21 Mayıs 2002'de sona ermiştir.
Doktorların hastanedeki ikinci yıllarını anlatır.
26 Eylül 2002 ve 17 Nisan 2003 tarihleri arasında yayınlanmıştır.
Doktorların hastanedeki üçüncü yılını anlatır. J.D., 3 yıldır peşinden koştuğu Elliot'u tavlamayı başarır, ancak sonra onu aslında hiç istememiş olduğunu fark eder. Sezon sonunda Turk ve Carla evlenirler.
2 Ekim 2003 ve 4 Mayıs 2004 tarihleri arasında yayınlanmıştır.
J.D. ve Elliot artık birer uzman doktor olmuşlardır. Hastanede 4. yıllarına gelmişlerdir ve eğitim süreçleri kısmen bitmiştir. Sezon sonunda J.D. ayrı eve çıkar.
31 Ağustos 2004 ve 10 Mayıs 2005 tarihleri arasında yayınlanmıştır.
Artık Elliot farklı bir hastanededir ve J.D. de eğitim sürecini tamamlayıp, gerçek bir doktor olmuştur. J.D. artık kendi stajyerlerini bile eğitmeye başlamıştır.
3 Ocak ve 16 Mayıs 2006 tarihleri arasında yayınlanmıştır.
John ilk radevusunda çıktığı kız arkadaşını hamile bırakmış ona tam olarak aşık olamadığı için babalık görevinde zorluklar onu beklemektedir. Elliot ise evlenmek üzere olduğu sevgilisinden ayrılır. Olaylar daha karışık bir hal almaya başlar.
30 Kasım 2006 ve 17 Mayıs 2007 tarihleri arasında yayınlanmıştır.
25 Ekim 2007 ve 8 Mayıs 2008 tarihleri arasında yayınlanmıştır. Bu sezonun sonunda Scrubs ekibi, NBC Televizyonu ile yollarını ayıracaktır.
8.Sezon son sezon olarak açıklanmış, 6 Ocak ve 6 Mayıs 2009 tarihleri arasında yayınlanmıştır. Scrubs, "My Finale:Part 2" bölümüyle sona ermiştir. Bunun nedenleri arasında Zach Braff ve Judy Reyes'in diziden ayrılma haberi, birçok kez yayından kaldırılma noktasına gelen Scrubs'ın limitini aşmış olması gibi nedenler vardır.
1 Aralık 2009'da ABC kanalında başlamış, 17 Mart 2010'da 13. bölümüyle sona ermiştir. 14 Mayıs 2010 tarihinde NBC kanalı dizinin iptal edildiği açıklanmıştır.
PW-5
Politechnika Warszawska PW-5 Smyk, yarışmalar için tasarlanmış bir planördür.
Varşova Teknoloji Üniversitesi'nde geliştirilmiştir. Motorsuz hava taşıtlarındandır. Basit yapısı ve düşük maliyetiyle planör yarışmalarında birincilik almıştır. Tek kişiliktir. 200 kadar üretilmiştir.
Ağırlığı 190 kg, uzunluğu 6,22 m, hızı: 220 km/saattir.
Samiotissa
Samos adası na ait Kalamatianos şarkı.
Aliye Rona
Aliye Dilligil Rona (1921 – 29 Ağustos 1996), Türk sinema ve tiyatro oyuncusu. Sayısız karakter rolünde oynamış, özellikle sert Anadolu kadınlarını canlandırmıştır.
1921'de Suriye'nin Dera kentinde dünyaya geldi. Avni Dilligil'in kızkardeşidir. Beyoğlu Akşam Kız Sanat Okulu'nda okudu. 1930'ların sonlarında Kadıköy Halkevi'nde amatör olarak tiyatro oyunculuğuna başladı. Ulvi Uraz, Avni Dilligil ve Arena tiyatrolarında sahneye çıktı. İzmir Şehir Tiyatrosu'nda birlikte çalıştığı Zihni Rona ile evlendi.
Sinema oyunculuğuna 1947 yılında "Kerim'in Çilesi" filmiyle başlayan Aliye Rona, Türk s |
inemasında, uzun yıllar karakter rollerinin değişmez ismi oldu. Uzun yıllar dublaj da yapan Rona, sinemada çilekeş, direnen, dikbaşlı, hakkını hukukunu arayan, kavgacı, töreci köylü kadını ve ana rollerini canlandırdı.
Yaklaşık yarım asırlık sanat hayatı boyunca 204 filmde rol aldı. 1965'te "Hepimiz Kardeşiz", 1967'de "Zalimler", 1968'de "Son Gece" ile Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En Başarılı Yardımcı Kadın Oyuncu" ödüllerini aldı. 1969 Adana Altın Koza Film Festivali'nde "Kuyu" filmiyle "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" seçildi.
Ömrünün son yıllarında sağ tarafına felç inen ve tekerlekli sandalyeye mahkûm olan Rona, Pendik'te bulunan bir huzur evinde kalıyordu. Bu huzur evinde yaşanan sağlık ve şiddet olayları televizyon haberlerinde gündeme gelmiş ve Aliye Rona burada kötü bir halde bulunmuştur. Yine bu huzureviyle ilgili haberler sırasında son isteğinin "Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ı oynamak" olduğunu belirtmiştir. 29 Ağustos 1996 tarihinde kaldığı huzur evinde geçirdiği beyin kanaması nedeniyle vefat eden sanatçı Karacaahmet Mezarlığı'nda aile kabristanına defnedildi.
Nâm-ı Kemâl fıkraları
Nam-ı Kemal, Osmanlıcada bir fıkra veya kısa hikâye anlatılmaya başlarken kullanılan ve "adamın biri" anlamına gelen bir terimdir. Sonradan bu terim kullanılarak anlatılan fıkraların neredeyse tamamının müstehcen bir karakter alması, ve halk dilinde de, "Nam-ı Kemal" yerine, tamamıyla yanlış ve ses benzerliği dışında hiçbir dayanağı olmayan bir şekilde vatan şairi Namık Kemal'e atfedilmeye başlaması ile bu terim evrim geçirmiş olmaktadır. Bu terim ile özdeşleştirilerek anlatılan ve zamanla hayli zengin bir literatür oluşturmuş olan Nam-ı Kemal fıkralarının veya, yanlış şekliyle, Namık Kemal fıkralarının, müstehcenliği özellikle fallus abartmalarını zemin almaktadır.
The Creative Assembly
The Creative Assembly, 28 Ağustos 1987 yılında Tim Ansell tarafından kurulan İngiliz oyun geliştirme şirketidir. Total War serileri (, , ), şirketin en önemli ve en çok ilgi çeken çalışmalarıdır. 1993 ile 2000 yılları arasında EA Sports'un distribütörlüğü altında spor oyunları da geliştiren şirket, 2005 yılında SEGA tarafından satın alındı. 90 öncesi birçok İngiliz oyun geliştiricisi gibi onlar da DOS, Amiga ve ZX Spectrum için oyunlar geliştirdiler. Stunt Car Racer, Shadows of the Beast ve Fifa İnternational Soccer bu platformlar için en meşhur oyunlarıdır. Bir süreliğine EA Games'in Avustralya'daki stüdyolarını da kullanan 1999 Cricket World Cup adlı oyunu mezkur stüdyoda geliştirdi.
Spor oyunları üreten bir şirket olarak bilinmesine rağmen, asıl ününü Total War serisini geliştirmesi ile kazandı. İlk oyunu Sengoku zamanında Japonya'da geçen diğer Total War serileri gibi sıra tabanlı ve gerçek zamanlı stratejinin harmanlandığı bir oyun. 'ı ve takip etti ve bu seri şirkete haklı bir ün kazandırdı.
Sega, "Creative Assembly"nin spor oyunlarındaki başarısı ve Total War serisinin potansiyelini hesaba katarak şirketi yaklaşık 30 milyon dolara satın alarak Avrupa'daki yatırımlarının bir parçası haline getirdi.
Namık Kemal
Namık Kemal (d. 21 Aralık 1840, Tekirdağ - ö. 2 Aralık 1888, Sakız Adası), Türk milliyetçiliğine ilham kaynağı olmuş, Genç Osmanlı hareketi mensubu yazar, gazeteci, devlet adamı ve şairdir.
Yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarına bağlı bir Tanzimat Devri aydınıdır. Bu kavramları Türk fikir hayatına ve edebiyatına sokan kişi kabul edilir. Heyecanlı, kavgacı kişiliği, akıcı, parlak üslubu nedeniyle devrinin diğer yazarlarından daha fazla tanındı. “"Vatan Şairi"” ve “"Hürriyet Şairi"” olarak anılan Namık Kemal, şiirin yanı sıra tenkit, biyografi, tiyatro, roman, tarih ve makale türlerinde eserler verdi. Özellikle Türk edebiyatının ilk edebi romanı olan "İntibah" ve batılı anlamda Türk edebiyatının sahnelenen ilk tiyatro eseri olan "Vatan yahut Silistre" eserleriyle ünlüdür. Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü eserleri ve fikirleriyle etkiledi.
21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da dünyaya geldi. Babası Yenişehirli Mustafa Asım Bey, annesi bir Arnavut olan Fatma Zehra Hanım’dır.
Tekirdağ’daki evlerinin civarında bulunan tekkenin şeyhi Tokatlı Hafız Ali Rıza Efendi kendisine “Mehmet Kemal” adını verdi. Çocukluğu annesinin babası Abdülatif Paşa’nın yanında geçti. Abdülatif Paşa, Tekirdağ (Tekfurdağ) sancağında vali yardımcısı idi ; Afyonkarahisar sancağına tayin edildiğinde ailece Afyon’a taşındılar. 1848 yılında annesi Fatma Zehra Hanım’ı Afyon’da kaybetti. Mehmet Kemal, yaşamını dedesinin yanında sürdürdü.
Abdülatif Paşa’nın değişik kentlerde görev yapması nedeniyle düzenli bir eğitime devam edemedi. Özel dersler aldı ve kendi kendini yetiştirmeye çalıştı. Arapça ve Farsça öğrendi. Dedesi Afyon’daki vali yardımcılığı görevinin ardından ailesiyle İstanbul’a gelmişti. Orada, 3 ay Bayezid Rüştiyesine ve ardından 9 ay Valide Mektebi’ne devam etme fırsatı buldu.
Dedesinin Kars’a mutasarrıf olarak atanması sebebiyle 1,5 yıl Kars’ta yaşadı. Karslı şair ve müderris Vaizzade Seyid Mehmet Hamid Efendi'den divan edebiyatını öğrendi. Avcılık, atıcılık, cirit dersleri aldı. Kars’ta görevi sona eren dedesi ile 1854’te İstanbul’a döndü. Burada görüp yaşadıkları ileride yazacağı tiyatro eserlerine ilham vermiştir. Namık Kemal, Midilli'de sürgüne gönderildiği sırada Abdülhak Hamit'e gönderdiği bir mektupta “nişanlısının arkasına düşerek, gönüllü nefer yazılmış, Kars'a kadar gelmiş ve bir taburun trampetçiliğinde bulunduğu halde şehit olmuş Kürd kızın cenazesini gördüğünden bahseder. Vatan yahut Silistre piyesinin konusunu oluşturan erkek kıyafetine girip nişanlısının ardından Silistireye giden Zekiye'yi buradan etkilenerek yarattığı düşünülür
1855’te babasının Bulgaristan Filibe mal müdürü, dedesinin Sofya kaymakamı oluşu ile Sofya'ya gitti. Kars’ta öğrendiği aruz ve hece vezinlerini Sofya'da kaldığı dört sene boyunca pekiştirdi. Sofya’da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Binbaşı Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra Mehmet Kemal’e yazıcı, kâtip anlamlarındaki “Namık” adını verdi. O günden sonra Namık Kemal olarak anılmaya başladı. 18 yaşına kadar kaldığı Sofya’da komşuları Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesime Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Feride ve Ulviye adında iki kızı ve Ali Ekrem adında bir oğlu dünyaya geldi.
1857’de İstanbul’a döndü ve Bab-ı Ali Tercüme Odası'nda stajyer olarak memurluğa başladı. 1858’de büyükannesi Mahmude Hanım’ı, 1859’da büyükbabası Abdülatif Paşa’yı kaybetti. Babasının ikinci evliliğini yaptığı Dürrüye Hanım’ın Kocamustafapaşa’daki evinde yaşadı. Babasının bu evliliğinden Naşit adında bir kardeşi oldu. 1859’da Gümrük Kalemi’nde çalışmaya başladı.
İlk şiirlerini Sofya’da yazan Namık Kemal, İstanbul’a geldiğinde kısa sürede şairler arasında tanınmıştı. Henüz Batı edebiyatı ile bir teması yoktu. İstanbul’da divan edebiyatı geleneğini takip ettiren şairlerle tanıştı. Arap ve Fars edebiyatlarını öğrenmeye çalıştı. Leskofçalı Galip Bey adlı şair ile yakın dostluk kurdu. Bu şairin başkanlığında kurulan Encümen-i Şuara adlı şairler topluluğuna katıldı.
1863’ten itibaren dört yıl yeniden Tercüme Odası’nda görev aldı. Bu yeni görevi sırasında batıyı tanıyanlarla tanışma imkânı buldu ve gözlerini batı kültürüne çevirdi. Edebiyatta batılılaşmanın ilk adımlarını atan İbrahim Şinasi ile tanışması hayatını değiştirdi. Sanat ve hayat görüşü değişti. Batı edebiyatını öğrenmeye başladı, ilgisi nesre yöneldi. Tarih ve hukuk alanında kendini geliştirmeye çalıştı. Tercüme odasının bir kâtibinden Fransızca dersleri aldı. Tasvir-i Efkar’da fıkra ve tercüme yazılar kaleme aldı. İlk defa Şinasi’de gördüğü “"hak, millet, vatan, hürriyet, millet meclisi"” gibi kelimeleri yaygınlaştırdı.
1865’te Şinasi, "Tasvir-i Efkar" gazetesini kendisine bırakarak Fransa’ya gidince Namık Kemal, tek başına gazeteyi çıkardı. Aynı dönemde İttifak-i Hakimiyet adlı (daha sonra "Yeni Osmanlılar Cemiyeti" adını alacak) gizli derneğin kurucuları arasına girdi.
(Sağırahmetbeyzâde Mehmet Bey'in öncülüğündeki derneğin diğer kurucuları Menâpirzâde Nuri Bey, Kayazade Reşat Bey, "Mir'at" mecmuasının sahibi Mustafa Refik Bey, Suphipaşazade Ayetullah Bey ve Ziya Bey'dir). Derneğin amacı bir anayasa hazırlanmasını ve parlamenter bir yönetim sistemi kurulmasını sağlamaktı. Namık Kemal gazetesinde, bu görüşler doğrultusunda ve hükümet aleyhine şiddetli makaleler yayınladı. “"Şark Meselesi"” üzerine yazdığı bir makale, gazetenin 1867’de kapatılmasına ve kendisinin Erzurum vali muavini olarak atanmasına yol açtı.
Namık Kemal, hükümet tarafından gönderildiği Erzurum’a gitmek yerine Ziya Paşa ile birlikte Paris’e kaçtı. O ve arkadaşlarını Paris’te yaşayan Mısırlı prens Mustafa Fazıl Paşa davet etmiş ve maddi himayesine almıştı. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan ancak Sultan Abdülaziz’in bir fermanıyla Mısır yönetimindeki haklarından mahrum edilen Mustafa Fazıl Paşa, kendisini Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin reisi ilan etmiş ve Avrupa’ya davet ettiği örgüt üyelerinin finansörlüğünü üstlenmiş birisiydi. M. Fazıl Paşa’nın desteğiyle Londra’da ""Muhbir"" adlı gazeteyi çıkardılar ancak Namık Kemal, Ali Suavi ile yaşadığı anlaşmazlık üzerine Muhbir'den ayrıldı. Aynı yıl Sultan Abdülaziz Uluslararası Paris Sergisi’ni görmek üzere şehre gelince Fransız hükümeti Genç Osmanlılar’ı ülkeyi terk etmeye davet etti. Namık Kemal, bazı arkadaşlarıyla birlikte Londra’ya gitti ve orada "Hürriyet" gazetesini çıkardılar. Bu arada Mustafa Fazıl Paşa, Paris’e gelen Abdülaziz’le ilişkilerini düzeltmiş ve onunla İstanbul’a dönmüştü. Giderken gazeteyi çıkarmaya devam etmelerini, desteğinin süreceğini söylediyse de İstanbul’a döndükten sonra fikrini değiştirdi ve geçici olarak Hürriyet’i kapatmalarını istedi. Bunun üzerine Namık Kemal ile Ziya Paşa gazeteyi kendi imkânları ile çıkarmayı denediler. Bir süre sonra arkadaşları ile arası bozulan Namık Kemal vazgeçti ve 1870’te Sadrazam Âli Paşa ile barışıp yurda döndü.
Siyasetten uzak durmak, yazı yazmamak koşuluyla affedilmiş olan Namık Kemal, İstanbul’a döndü |
kten sonra "Diyojen" adlı mizah dergisinde imzasız fıkralar yazdı; Sadrazam Ali Paşa’nın ölümünden sonra 1872’de "İbret" gazetesini çıkararak yeniden muhalefete başladı. Gazete sık sık kapatıldı ve sonunda sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı eleştiren yazılar yüzünden Namık Kemal, İstanbul’dan uzaklaşması için mutasarrıf olarak Gelibolu’ya atandı.
Birkaç ay kaldığı Gelibolu’da ""Vatan yahut Silistre"" adlı oyunu ile ""Evrâk-ı Perişan"" adlı eserini tamamladı. Gelibolu’nun bazı sorunları ile ilgilendi ve su davasını halletti. Rumeli fatihi Gazi Süleyman Paşa'nın Bolayır’daki kabrini ziyaret etti. Ebüzziya Tevfik Bey'e burada gömülmeyi vasiyet etti.
Namık Kemal, bir yandan da "İbret" gazetesine “"BM"” (Baş muharrir) ve Ebuzziya’nın çıkardığı "Hadika" gazetesine “"N.K"” imzası ile yazı göndermeye de devam ediyordu. Gelibolu’da salgın haline gelen kuduz hastalığını önlemek için köpekleri sürgün etmesi bahane edilerek Gelibolu mutasarrıflığı görevinden alındı.
Osmanlı hükümeti tarafından açığa alınan Namık Kemal 1872’nin son günlerinde Gelibolu’dan İstanbul’a döndü, İbret’in başına geçti. Çok geçmeden bir makalesi nedeniyle hakkında soruşturma açılıp gazetesi tekrar kapatılınca tiyatro ile ilgilenmeye başladı. Vatan yahut Silistre oyunu, 1 Nisan 1873 gecesi İstanbul’da Güllü Agop’un Gedikpaşa’daki tiyatrosunda sahnelendi. Oyunun sahnelenmesi halkı coşturup olaylar çıkmasına neden olmuştu. Bu konuda İbret’te yayımlanan yazılardan sonra gazete bir daha çıkmamak üzere kapatıldı; Namık Kemal ve dört arkadaşı yargılanmadan sürgüne gönderildiler. Namık Kemal Mağusa'ya, Ahmet Mithat ile Ebüzziya Tevfik Bey Rodos'a, Menapirzade Nuri ve Bereketzade Hakkı Beyler de Akka'ya sürüldü.
Namık Kemal'in Mağusa (Kıbrıs) sürgünlüğü 38 ay sürdü. Mağusa'da son derece olumsuz koşullar altında yaşamak zorunda kaldı, pek çok kez sıtmaya ve başka hastalıklara yakalandı. Edebiyatçı Namık Kemal, birkaçı dışında eserlerinin tamamını bu dönemde Kıbrıs'ta vermişti.
Sürgün dönüşü İstanbul’da bir kahraman gibi karşılandı. "Hürriyet Kasidesi" adlı eserini sürgün sonrasında tekrar başkente geldiği dönemde kaleme aldı. Tahta çıkışından 93 gün sonra akıl bozukluğu gerekçesiyle indirilen V. Murat’ın yerine Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamit, ilk Osmanlı Anayasası’nı oluşturmak için bir komisyon kurdu. Namık Kemal, bu komisyonun bir üyesi oldu. Ancak şair, padişahın aleyhine bir tehdit beyti yazıp bunu mecliste okuyunca mahkemede yargılandı. Söylediği Arapça beyit, “"Bir şey, ikilendi mi, muhakkak üçlenir de"” anlamındaydı ve tıpkı Abdülaziz ve V. Murat gibi Abdülhamit’in de tahttan indirilebileceğini ima ediyordu. Namık Kemal, asayişi bozduğu gerekçesiyle suçlu bulunup 6 ay hapis cezasına çarptırıldıysa da sonradan beraat etti. Girit Adası’nda ikamete mecbur edildi. Kendi isteği üzerine ikameti Midilli Adası’na çevrildi. 2.5 yıl sonra Midilli mutasarrıfı olarak görevlendirildi. Midilli'de tanıdığı genç yaştaki Hüseyin Hilmi Paşa'yı ömrü boyunca koruyup destekledi. Hüseyin Hilmi Paşa, yıllar sonra 1909'da sadrazamlığa kadar yükselmiştir.
1879'dan itibaren 5 yıl süren Midilli’deki görevi sırasında kaçakçılıkları önledi; hazine gelirini arttırdı. 20 Türk ilkokulu açtı. Türklerin hayat seviyesini yükseltti. Adalarda yaşayan Türk ahalisinin sorunlarını dile getiren bir rapor hazırlayıp Bâb-ı Âli'ye sundu. 1882’de Nişan-i Osmanlı madalyası ile ödüllendirildi. "Vaveyla", "Murabba", "Vatan Mersiyesi" gibi şiirlerini burada yazdı. Magosa’da yazmaya başladığı "Celaleddin Herzemşah" adlı eserini tamamladı. Bu eser, okunmak için yazılmış 15 perdelik tarihi bir oyundur. Harzemşahlar Devleti’nin son hükümdarı Celaleddin Harzemşah etrafında gelişen oyunda İslam birliği düşüncesini işledi. Abdülhamit, bu eserinden ötürü onu bâlâ rütbesi ile ödüllendirdi.
Namık Kemal’in Midilli’de kaçakçılıkla mücadelesinden çıkarları zarar görenlerin şikâyetinden sonra 1884’te Rodos mutasarrıfı oldu. Rodos adasındaki çalışmaları da padişahın imtiyaz madalyası ile ödüllendirildi. Rodos’ta, Osmanlı tarihi hakkında eser yazmaya başladı. İngiliz ve Yunanların şikayeti üzerine 1887’de Rodos’taki görevi sona erdi. Sakız Adası mutasarrıfı oldu.
Sakız Adası’nın kuru havası nedeniyle rahatsızlanan Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü 48 yaşında hayatını kaybetti. Adada bir caminin haziresine defnedildi. Arkadaşı Ebüziyya Tevfik, şairin Bolayır’da gömülme arzusunu Padişah II. Abdülhamit’e iletince naaşı Gelibolu’ya nakledildi. Bolayır’da Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa’nın türbesinin yanına gömüldü. Birkaç yıl sonra Sultan Abdülhamit bir türbe yaptırdı. Türbenin planını Tevfik Fikret çizdi. 1912 Mürefte-Şarköy depreminde sütunlar zedelendiği için halen mermer kaplı bir kabirde bulunmaktadır..
Namık Kemal’in ölümünden sonra II. Abdülhamit, şairin oğlu Ali Ekrem’i sarayda görevlendirdi, babası Mustafa Asım’ı ise saraya müneccimbaşı tayin etti.
Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset adamlarından birisidir.
“Toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir. Sanatı, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanmıştır.
Eserlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlamıştır.
Divan edebiyatının süslü-sanatlı düz yazısı yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi amaçlayan yeni bir düzyazıyı kullanmıştır.
Eserlerinde noktalama işaretlerini kullanmıştır.
Gençliğinde Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazmış, Avrupa’ya gittikten sonra yeni edebiyatı benimsemiş ve o yolda yapıtlar vermiştir.
Namık Kemal, Fransız edebiyatını örnek almış, romantizmin etkisinde kalmıştır.
Şiirleri biçim bakımından eski, konu bakımından yenidir. Yurt, ulus, özgürlük gibi konuları işlemiştir. Ayrıca şiirlerinde mücadeleci tipte bir insan yaratmıştır.
Celaleddin Harzemşah adlı tiyatrosunda Tiyatro ile ilgili düşüncelerini açıklamış, tiyatroyu “eğlencelerin en faydalısı” olarak nitelemiş, halkın eğitilmesinde okul gibi görmüş, sahne dili ve tekniği yönünden başarılı yapıtlar vermiştir. Tiyatrolarının hepsi dram türündedir.
Oyunları
Haydar Zorlu
Haydar Zorlu (4 Mayıs 1967, Mikail Köyü, Karlıova, Bingöl), Türk asıllı Alman bir oyuncudur.
İlkokulu Bayburt, Karlıova, Elazığ ve Mersin`de okudu. 1979`dan beri Köln de yaşayan Zorlu 1987 de Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 1 yıl okudu. 1988 de profesyonel oyunculuğa başlamakla birlikte Hukuk Fakültesini bırakıp 1988-1994 yılları arasında Köln Üniversitesi Felsefe Fakültesinde Germanistik, İspanyolca, Siyasal Bilimler ve Pedagoji okudu. 1991 de Alman yapımı olan, WDR kanalının Türkiye´yi tanıtma amacıyla çektiği, Almanya, Avusturya ve İsviçre’de yayınlanan "Ver elini Türkiye / Türkiye - Ülke, İnsanlar ve Türk Dili" adlı dizide başrol oynadı. Zorlu`nun görev aldığı tiyatrolar arasında Oberhausen Şehir Tiyatrosu, Köln Arkadaş Tiyatrosu, Wupper Tiyatrosu, Kölner Künstler Tiyatrosu, Christallerie Wadgassen ve Freies Werkstat Theater Kön bulunmaktadır. 2009 dan beri başrolünü oynadığı Türk-Alman operası “Masalın İçindeki Masalın Masalı” Dortmund Operası`nda 2011 de sahne almaya devam edecek. New York’ta sinema oyunculuğu eğitimi aldıktan sonra Tatort-in der Falle (Olay yeri), Reise in die Nacht (Geceye Yolculuk), Ein starkes Team (Güçlü Bir Ekip) gibi filmlerin yanı sıra , Verschollen (Kayıp), Ein Fall für Zwei (Avukat ve Dedektif), Wilde Engel (Çılgın Melekler), Soko 5113 gibi dizilerde oynadı.
2006 dan beri Avusturya' nın en başarılı dizisi olan ve ORF kanalında yayınlanan, Reinhard Schwabenitzky' nin yazdığı ve yönettiği "Oben Ohne" adındaki dizide başrol oynamaktadır. Bu güçlü populeritesi olan dizinin 90 dakikalık bir hikâyesi "Türk Gelin" adında bir film olarak Mayıs ve Haziran 2010`da Marmaris ve Salzburg`da çekildi.
Zorlu Köln' de aralıksız 10 yıl boyunca oynadığı "Anrheiner" adlı WDR dizisini 2008 de bırakıp, ta 1991`de Türkiye`de Amfitiyatro`ları dolaşırken hayalini kurduğu Faust projesini gerçekleştirdi.
Planör
Planör, (Fransızca: "Planeur", süzülerek uçmak) üzerinde hiçbir güç kaynağı olmadan uçabilen sabit kanatlı hava taşıtı. Bazı planörlerin motorlu modelleri de vardır.
Kokpiti tek veya çift kişilik olabilir. Vinç sistemiyle ya da bir uçağın çekmesiyle havalanırlar. Belli bir yükseklikte çekici ile bağlantısını koparıp atmosferdeki hava akımlarından yararlanarak uçabilirler. Özellikle düzenlenen yarışmalarda amaç, en kısa zamanda en uzun yolu katetmektir.
Planörün mucidi 1886 yılında bir deneme uçuşu esnasında düşerek ölen Otto Lilienthal'dır. Bugün planörcülük birçok ülkede sevilerek yapılan hava sporlarının başında gelmektedir. Türkiye'de de en eski hava sporlarından olup, Türk Hava Kurumu Planör Uçuş Okulu 1935 yılında Eskişehir'in İnönü ilçesinde açılmıştır.
Günümüzde kullanılmakta olan planörler kontraplak ve fiberglas gibi çok hafif malzemelerden yapılmaktadır. Dar gövdesi planörün havayı kolayca yarmasını sağlar, kanatları ise kaldırma kuvvetinden daha fazla faydalanabilmek için ince ve uzun olarak tasarlanmıştır. Planörün motoru olmadığından kanat şekilleri havada kalmasına yardım etmelidir.
Planör yarışmaları "mesafe" (en uzun mesafeye erişmek), "zaman" (en kısa sürede belirli bir mesafeye gidebilmek), irtifa (en yükseğe çıkabilmek) ve "aerobasi" alanlarında gerçekleştirilir.
Fıstığımsı solucanlar
Fıstığımsı solucanlar ya da Sipuncula; segmentsiz, tıknaz yapıda vücuda sahip, deniz halkalı solucanlarına benzeyen omurgasız hayvanlar şubesidir.
Hortumları ileri geri çekilebilir yapıdadır. Trokofora larvaları görülür. Yaklaşık 300 kadar türü tanımlanmıştır.
Kaşığımsı solucanlar
Kaşığımsı solucanlar ya da Echiura; kaşığa benzeyen görünümde, halkalı deniz solucanlarına benzeyen bir omurgasız hayvanlar şubesidir.
Hortumları ileri geri çekilemez. Trokofora larvası görülmesi ve embriyonik gelişimleri dolayısıyla Fıstığımsı solucanlar şubesine benzerlik gösterir. Yaklaşık 140 kadar türü bilinmektedir.
Yırtıcı deniz solucanları
Yırtıcı deniz solucanları ya da Priapulida; denizlerde tüneller açabilen bir omurgasız hayvanlar şubesidir.
Hortumları ileri geri çekilebilir, gerçek sölom bulundurur |
lar. Oldukça yırtıcılardır. Yaklaşık 15 türü bilinmektedir. Fosil ata türleri de bulunmuştur.
Blonde Redhead
Blonde Redhead müziği alternatif rock veya indie rock olarak tanımlanan grup. Kazu Makino, Maki Takahashi ve İtalyan ikiz kardeşler Simone Pace ve Amedeo Pace tarafından kurulmuştur. Grup ismini 1970 ve 80`lerin New York`lu grubu DNA`nın bir parçasından alır.
Blonde Redhead ilk olarak Sonic Youth`un bateristi Steve Shelley`in ilgisini çekti ve Steve 1993`te yayımlanan grubun ismini taşıyan ilk albümlerini çıkarmasında yardımcı oldu. Kısa bir süre sonra Maki Takahashi gruptan ayrıldı ve grup yoluna 3 kişi olarak devam etti. Üçüncü albümleri "Fake Can Be Just As Good" kayıtlarında basçı Vern Rumsey gruba misafir olarak katıldı. Bu albümden sonra yollarına bir basçı olmadan devam ettiler. Dördüncü albümleri "In an Expression of the Inexpressible" sırasında Fugazi grubundan Guy Picciotto prodüktör olarak gruba katıldı, bazı şarkılara katkıda bulundu ve son iki albümleri "Melody of Certain Damaged Lemons" ve Misery Is a Butterfly kayıtlarında da gene prodüktör olarak çalışmaya devam etti.
Kendine has bir kitleye sahip olan grupta, en başta Sonic Youth etkileri görülse de son albümlerinde tamamen farklılaşmıştır. Blonde Redhead, vokalist Kazu Makino`nun yüksek, gizemli sesi, melodik ve melankolik müzikal altyapısıyla göze çarpmaktadır.
Melody of Certain Damaged Lemons ve Misery Is a Butterfly albümleri arasındaki süre Makino`nun geçirdiği at kazası ve bundan toparlanma sürecinden dolayı uzundur.
Sakallı solucanlar
Sakallı solucanlar ya da Siboglinidae (eski Pogonophora); ince kıl şeklinde 10–85 cm uzunluğunda, arka kısımlarında segment bulunduran omurgasız hayvanlar şubesidir. Bu deniz solucanları, deniz sedimanının içinde açtıkları uzun kitin tünellerde yaşarlar. Ağızları ve sindirim sistemleri yoktur. Vücutlarının ön kısımlarında taç şeklinde yerleşmiş 200 kadar dokungaç bulunur. Yaklaşık 100 kadar türü bilinmektedir.
DMO
Reamonn
Reamonn, bir Alman rock grubudur.
1999 yılında çıkardıkları "Supergirl" single ile Almanya'da Top10'a girdi.
Refik Halit Karay
Refik Halit Karay (15 Mart 1888, İstanbul – 18 Temmuz 1965, İstanbul), Türk yazar.
Bolu Mudurnu'dan İstanbul'a göçen Karakayış ailesinden Maliye Başveznedarı Mehmed Halit Bey'in oğlu olarak 15 Mart 1888’de İstanbul’da doğdu. Galatasaray Sultanisi'nde ve "Hukuk Mektebi' nde" okudu. Maliye Nezaretinde memur olarak çalıştı. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra gazetecilik ile uğraşmaya başladı; "Tercüman-ı Hakikat" gazetesinde mütercimlik ve muhabirlik yaptı. Yazıları yüzünden ilk önce Sinop'a daha sonra Çorum, Ankara ve Bilecik'e sürgün olarak gönderildi. İstanbul'a dönünce bir süre Türkçe öğretmenliği yaptı. PTT (Posta ve Telgraf Teşkilatı) Genel Müdürlüğüne getirildi. Bu sırada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na üye oldu ve "İstiklal Savaşı" aleyhine yazdığı yazılarından ötürü vatan hainliği suçuyla yüzellilikler listesine girerek Beyrut ve Halep'te sürgün hayatı yaşadı.
Mustafa Kemal Atatürk'e yazdığı şiir ve mektuplarla 150'likler listesindekilerin affedilmesinde çok büyük rol oynadı. Af kanunu ile 16 senelik sürgün hayatının ardından temmuz 1938 de yurda döndü, daha önceden çıkardığı "Aydede" adlı mizah dergisini tekrar yayınladı. Türk Edebiyatı'nda ilk defa Anadolu'yu tanıtan eserleri ile ismini duyurmuş, yergi ve mizah türündeki yazıları ile de ün yapmıştır. Gözleme dayanan eserlerinde, tasvirler, portreler, benzetmeler kullanarak, sade, akıcı dili, güçlü tekniği ile 20. yüzyıl romancıları arasında seçkin bir yere sahip olmuştur. İstanbul'u bütün renk ve çizgileriyle yansıtarak Türkçeyi ustalıkla kullanan Refik Halit, Türk edebiyatına birçok eser kazandırmıştır.
18 Temmuz 1965’te İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.
Dil solucanları
Dil solucanları ya da Pentastomida; vücutlarının ön kısmında biri ağız olarak kabul edilen beş delik bulunan, sistematik yeri tam olarak kesinleşmemiş omurgasız hayvanlar şubesidir.
Çoğunlukla omurgalıların solunum sistemlerinde yaşayan parazit solucan benzeri gruptur. Dolaşım, solunum ve boşaltım sistemleri bulunmaz. Sinir sistemleri halkalı solucanlara ve eklembacaklılara benzer. Boyları yaklaşık 14 cm'dir. Yaklaşık 100 kadar türü bilinmektedir.
İngiltere'de bulunmuş olan 425 yıllık dil solucanı fosilleri, bu canlının milyonlarca yıldır değişmeden kaldığını gözler önüne sermiştir.
Misery Is a Butterfly
Misery Is a Butterfly Blonde Redhead grubunun yayımladığı 6. stüdyo albümü.
Su ayıları
Su ayıları, sakal hayvancıkları, Tardigrada, Yavaşadımlılar (Latince tardus yavaş; gradi adımlamak); ince segment ve kutikula bulunduran, 4 çift kısa bacağı olan omurgasız hayvanlar şubesidir. Mikroskobik canlılardır.Dünya'nın en küçük hayvanlarıdır. Tatlısularda ve nemli alanlarda yaşarlar. Vücutları genel görünüşüyle silindir şeklinde, karın tarafları düzdür. Koni şeklinde uç baş sayılır, ayrıca bir baş oluşumu görülmez. Solunum organları yoktur. Ayrı eşeylilerdir. Vücut hücreleri sabittir. Yaklaşık 1,150 türü bilinmektedir. Olağanüstü ortam koşullarına dayanıklıdır. Genlerinin incelenmesi sonucu, önce tatlı suda ortaya çıkan tardigrade'in yüksek adaptasyon becerisiyle toprak üzerine de sıçradığı anlaşıldı.Uzayda yaşayabildiği keşfedilmiştir.
(Su ayıları, uzay ayıları, pudgy wudgies veya yosun yavruları olarak da bilinir) sekiz ayaklı, parçalı mikro hayvanlardır ] İlk kez Alman zoolog Johann August Ephraim Goeze tarafından 1773'de keşfedildi. Tardigrada adı ("yavaş adım" anlamına geliyordu) üç yıl sonra İtalyan biyolog Lazzaro Spallanzani tarafından verildi. Tepelik yağmur ormanlarından Antarktika'ya, dağlık alanlardan derinliğe kadar her yerde bulunurlardı. [9]
Tardigratlar bilinen en dayanıklı hayvanlardan biridir: bilinen diğer yaşam biçimlerine hızla ölümcül olan aşırı koşullardan kurtulabilirler. 1 K (-458 °F ila -272 °C) ila yaklaşık 420 K (300 °F; 150 °C) arasında değişen sıcaklıklara dayanabilirler, [10] en fazla okyanus siperlerinde yaklaşık altı kat daha fazla baskı uyguluyorlar, [ Zor koşullarda yaşayan Tardigratlar, bir insanın ölümcül dozundan yüzlerce kat fazla dozda Siklomorfoz.
Bununla birlikte,
Genellikle, tardigratlar tamamen yetiştirildikleri zaman yaklaşık 0,5 mm (0,02 inç) uzunluğundadır. [2] Kısa boylu ve dört çift ayaklı, hepsi de "diskler" olarak bilinen dört ila sekiz pençeli tombullar. [2] Dördüncü, gövde terminal segmentine yönlendirilir ve ilk olarak alt tabaka kavramak için kullanılır, ilk üç çift bacak yönlendirilir ve birincil lokomotif araçlardır. Tardigratlar yosunlarda ve likenlerde yaygındır ve bitki hücreleri, algler ve küçük omurgasız hayvanlar üzerinde beslenir. [18] Yukarıdakilere ilaveten, öğrenciler ve amatör bilim insanları için erişilebilir hale getiren çok düşük güçlü bir mikroskop kullanmak mümkündür.
Tardigrades, Ecdysozoa süperfilitesinin bir parçası olan Tardigrada filumunu oluşturur. Kambriyen dönemde, 530 milyon yıl önce fosiller bulunan eski bir gruptur. [19] Tardigratlar dünya çapında, Himalayalar [22] (6.000 m'den (20.000 ft) üzerinde), derin deniz (4.000 m'nin (13.000 ft) altında) ve kutup bölgelerinden ekvatora kadar çeşitli bölgelerde yaşamaktadırlar.
TOKİ
TOKİ (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı), Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı'na bağlı, özellikle sosyal konut üretimi için kurulmuş olan kamu kuruluşudur. 1984 yılında Genel İdare dışında "Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı" kurulmuştur. Sonraki yıllarda hem ismi hem de faaliyet alanlarında değişiklikler olmuştur. Kurumun amacı dar ve orta gelirli vatandaşların nitelikli konut ihtiyacını karşılamaktır.12 Şubat 2012 sonu ile toplam 81 il, 800 ilçe ve 2246 şantiyede 524.698 konut yapmıştır. Hedef Türkiye Cumhuriyeti'nin 100.yılı olan 2023'te toplam 1.000.000 konuttur.
TOKİ, evlerinin depremden zarar görmediğini yazı açıklama yaparak duyurdu.. TOKİ projelerinde; 26 Eylül 2012 tarihi itibarıyla konutların geç teslim edilmesi veya buna bağlı bazı sebepler nedeniyle alıcılar tarafından açılan 21 bin 127 adet tazminat davası bulunmaktadır..
Kütük ayaklılar
Kütük ayaklılar ya da Onychophora; kısa ve segmentsiz birçok ayağa sahip solucan benzeri omurgasız hayvanlar şubesidir.
Vücutları saydam, üreme bölgeleri silli, vücut duvarları kaslı yapıda olmasıyla halkalı solucanlara benzerlik gösterirler. Antenleri ve gözleri Polychaeta ve eklembacaklılara benzer. Ağızları, kutikulaları, beyin, dolaşım ve solunum sistemleri ile de eklembacaklılara benzer özellik gösteren canlılardır. Vivipar olarak ürerler. Yaklaşık 70 kadar türü bilinmektedir.
Fantezi müzik
Fantezi müzik;Türk sanat müziği kalıplarının dışına çıkılarak oluşturulan, Türkiye'ye özgü bir müzik türü. Özellikle seksenlerde parlayan bu tarzdaki eserler; serbest yapıda, çoğunlukla birkaç bölümlü, her bölümü başka bir tempo ya da ayrı bir usulle bestelenmiş şekildedir.
Dallı bacaklılar
Dallı bacaklılar ya da Brachiopoda; iki sert kabuğa sahip deniz omurgasız hayvanları şubesidir. Dış görünüşleriyle midyelere benzerler. Ergin dönemde vücutları sap ya da bir kabukla bir yere bağlıdır. Yaklaşık 280 yaşayan, 30.000 ise fosil türü bilinmektedir.
Cinuçen Tanrıkorur
Cinuçen Tanrıkorur (20 Şubat 1938 - 28 Haziran 2000), Türk bestekar ve ud virtüözü.
BS Player
BS Player, DivX oynatmaya yarayan program. Otomatik altyazı tanıma, alt yazı düzeltimi ve buna benzer birçok kolaylık sağlayan özellikleri bulunmaktadır.
Windows 2000, Windows XP ve Windows 7'de çalışan program, pek çok ses ve video formatını desteklemekle birlikte (ASF, ASX, AVI, DAT, DivX, M2V, M2P, M3U, MKV, MP3, MP2, MPEG, MPG, OGG, OGM, VOB, WAV, WMV), video gösterimi alanında odaklanmıştır.
Çoğu diğer oynatıcılar gibi, gerekli codeclerin önceden yüklü olmasını gerektirir.
BS Player PRO ürününü 29,90€ ödeyerek temin edebilirsiniz. Bir lisansı en fazla üç bilgisayarda kullanabilirsiniz. BS Player PRO ile Youtube videolarını direk kaydedebilme, teletekst kullanabilme, gelişmiş alt yazı düzenleyicisi, ağınızdaki dosyaları kullanabilme, uy |
arlanabilir ekolayzır, e-posta ile teknik yardım alabilme gibi avantajlardan faydalanabilirsiniz.
Atnalı ağızlılar
Atnalı ağızlılar (Phoronida), omurgasız deniz hayvanlarıdır. Salgıladıkları sıvılarla oluşturdukları derimsi tüp içinde yaşayan solucan benzeri canlılardır. "U" şeklinde sindirim sistemleri vardır. Sindirim sistemlerinin giriş kısmı silli dokungaçlar ile çevrilidir. Yaklaşık olarak 18 türü bilinmektedir.
Robert Hooke
Robert Hooke (d. 28 Temmuz 1635 – ö. 3 Mart 1703), İngiliz doğa filozofu, mimar ve birden fazla branşta ihtisas sahibi olmuş bilge birisiydi.
Onun erişkin yaşamı üç farklı dönemden oluşmuştu: paradan yoksun bir bilimsel araştırmacı; büyük bir servet elde etti ve 1666’daki büyük Londra yangınından sonra, sıkı çalışmasının ve büyük dürüstlüğünün vermiş olduğu ün aracılığıyla ayakta kaldı ama sonunda hasta oldu ve kıskanç entelektüel anlaşmazlıkların bir parçası oldu. Bu durumlar onun göreceli tarihsel bilinmezliğine katkıda bulunmuş olabilirdi.
Büyük Londra Yangınından sonra, o bir zamanlar eş zamanlı olarak Kraliyet Derneği deneylerinin sorumlusu ve konsey üyesi, Gresham geometri profesörü ve yangından sonra araştırmaların yarısından fazlasını yerine getirdiğini gösteren kapasitedeki bir Londra araştırmacısıydı. Ayrıca onun zamanındaki önemli mimarlardan birisi olmasına rağmen, şu anda onun yapıtlarından birkaç tanesini görebiliriz ve bunlardan bazılarına genel itibarıyla yanlış atıfta bulunuyor. Londra’da etkisinin bugün bile sürmeye devam ettiği, bir takım planlama sistemlerinin düzenlenmesinde büyük katkısı vardı. Allan Chapman onu “İngiltere’nin Leonardosu” olarak nitelendiriyor.
Hamilik, Yenileme ve Aydınlanma çağı süresince Oxford’da bir bilim tarihi kitabı olan, Robert Gunther’in Early Science in Oxford’u kitabının on dört cildinden beşini Hooke’a adamıştır.
Hooke, Hamilik zamanı boyunca, John Wilkins’in önderliğinde olduğu coşkulu Kralcıların sıkıca kenetlenmiş bir grubun üyesi olduğu, Wadham Koleji’nde eğitim gördü. Burada Thomas Willis ve Robert Boyle’nin asistanı olarak işe alındı. Boyle’nin gaz kanunu deneylerini kullandığı vakum pompalarını inşa etti. Bazı ilk Gregoryen teleskoplarını inşa etti ve Mars ve Jüpiter’in rotasyonlarını gözlemledi. 1665’de, Micrographia adlı kitabıyla bilimsel araştırmalar için mikroskop kullanımını canlandırdı. Hooke’un, fosiller üzerindeki mikroskobik gözlemlerine dayanarak, biyolojik gelişimin ilk savunucularından birisi olmuştu. Işığın dalga teorisinden çıkarım yaparak, ışık kırılma olayını araştırdı ve maddenin ısındığında genleştiğini ve havanın uzak mesafeler tarafından ayrılmış, küçük parçalardan oluştuğunu ilk iddia eden kişi oldu. Harita yapımı ve araştırma alanı çalışmalarına öncülük etti ve ilk modern kuşbakışı görünüşlü harita yapımına dâhil oldu. Londra’nın şebeke sistemi için düzenlediği plan, hali hazırda var olan yolların yeniden inşa edilmesi lehine reddedildi. Ayrıca Hooke, yerçekiminin ters kare yasasını izlediğini gösteren deneysel bir kanıta çok yaklaştı ve böyle bir ilişkinin gezegenlerin hareketlerini yönettiği, daha sonradan Isaac Newton tarafından geliştirilecek bir fikir, varsayımında bulundu. Hooke’un bilimsel işlerinin çoğu Kraliyet Derneği deneylerinin sorumlusu olduğu zamanlarda onun yeteneğiyle yapıldı.
Hooke’un önceki hayatı hakkında bilinen çoğu şey, 1696’da başladığı ve asla bitiremediği bir otobiyografiden gelmektedir. Richard Waller’ın 1705’de yayınladığı The Posthumous Works of Robert Hooke adlı kitabın girişinde bundan bahsediliyor. Waller’ın işi, John Ward’ın Lives of the Gresham Professors’ü ve John Aubrey’in Brief Lives’ı ele alarak, Hooke’un çağdaş biyografisini gösteren başlıca yakınlığı oluşturmaktı ve hücreyi ilk o bulmuştur .
Babası John Hooke, annesi Cecily Gyles olan Robert Hooke, 1635’de Wight adası üzerindeki Freshwater’da doğdu. Robert, ikisi kız ikisi erkek olan ailenin son erkek çocuğuydu ve en genç kardeşi ile arasında yedi yaş fark vardı. Babası, Freshwater kilisesindeki bütün azizlerin papazı olan, bir İngiltere kilisesinde rahipti ve ayrıca Robert’in iki amcası da papazdı. Robert Hooke’dan da eğitiminde başarılı olup kiliseye katılması bekleniyordu. John Hooke ayrıca yerel bir okulun sorumlusuydu. Böylelikle Robert’i eğitebildi ama oğlunun sağlık yönünden narin olmasından dolayı eğitiminin bir bölümünü evde verdi. John, Wight adasına kaçtığında, Kral taraftarıydı ve Charles I’e olan saygısını sunmak için giden bir grubun üyesiydi. Robert sadık bir monarşist olarak büyüdü.
Robert Hooke, gençken hayatı boyunca çeşitli şekillerde sürdüreceği ilgi alanları olan gözlem, mekanik işler ve çizim’e hayran kalmıştı. Pirinçten yapılma bir saati dağıttı ve denilenlere göre yeterince iyi çalışan tahtadan bir kopyasını yaptı. Kömür, tebeşir ve demirden kendi malzemelerini yaparak çizmeyi öğrendi.
1648’de babasının ölümü üzerine, Robert Hooke’un bir çırak satın almasına olanak sağlayacak 40 £ gibi bir miktar para bırakıldı. Babası, hayatı boyunca sağlığının kötü olduğunu ama mekanik becerisinin iyi olduğunu bildiği için, Robert’in belki bir saatçi veya ressam olabileceği fikrini hiç aklından çıkarmadı. Hooke zeki bir öğrenciydi. Çırak için sürekli Londra’ya gitmesine ve Samuel Cowper ve Peter Lely ile kısaca çalışmasına rağmen, yakın zamanda Dr. Richard Busby’nin müdürlüğünü yaptığı Westminster okuluna girebildi. Hooke hızlıca Latince ve Yunanca da uzmanlaştı, İbranice üzerine çalışmalar yaptı ve Öklid Elemanları üzerinde uzmanlaştı. Onun hayatı boyunca çalıştığı makine bilimine başladı.
Öyle görünüyor ki Hooke, Busby’nin okulun esas işine paralel olarak eğittiği bir grup öğrencilerinden birisiydi. Günümüz söylentileri Busby’nin okulda fazla görülmediğini söylüyor ve aynı pozisyon da diğerlerinin doğru olduğu görünüyor. Coşkulu ve açık sözlü bir Kraliyetçi olan Busby, tüm söylentilere göre Careolan İngiltere’de gelişmeyi başlatan ama Hamiliğin sözlü İncilsel öğretimleri ile anlaşmazlık içinde olan, yeni doğmuş bilimsel araştırma ruhunu korumaya çalışıyordu. Busby ve onun seçtiği öğrencilerine göre, Anglican kilisesi Tanrı’nın çalışma prensibinin içinde araştırma ruhunu destekleyen bir yapıydı, araştırmak ve oluşumu üzerinde çalışmalar yapmak için Tanrı tarafından seçilmişler ve daha az yetenekli olanlara bunları açıklaması için öğretmen olarak atanmış papazlıklar. Busby’nin “en iyi bilge ve en iyi bay ve daha önce Westminster okulunda eğitilmiş olup mükemmel piskoposluk yapacak birisi olarak tanımladığı” hamam ve kuyuların Psikoposu olan George Hooper örnek olarak gösterilebilir.
1653’te Hooke (organ müzik aleti üzerinde yirmi derslik bir kurs alan) Oxford Christ Kilisesinde yer alan bir koro şarkıcılığını garanti altına aldı. Hooke’un büyük bir hayranlık büyüttüğü Thomas Willis tarafından kimyasal madde yardımcısı olarak işe alındı. Hooke orada, doğa filozofu olan Robert Boyle ile tanıştı ve 1655’den 1662’ye kadar Boyle’nin “machina Boylena” sını veya hava pompasını inşa ederek, çalıştırarak ve göstererek, onun asistanı olarak çalışmayı elde etti. 1662 veya 1663’e kadar Beşeri Bilimler Yüksek Lisansı almadı. 1659’da, Hooke Wilkins’e bazı havadan daha ağır bir uçuş metodunun elementlerini tanımladı ama sonucunda insan kasının görevlendirmek için yetersiz olduğu kanıtına vardı.
Hooke Oxford’daki günlerini bileme olan hayat boyu tutkusuna bir yatırım olarak nitelendirdi ve orada edindiği arkadaşları kariyeri boyunca kendisine olağanüstü bir önem teşkil ediyordu, özellikle Christopher Wren. Wadham, Hooke üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olan, John Wilkins’in rehberliği altındaydı. Wilkins de bir Kraliyetçi ve ciddi bir şekilde çalkantı ve zaman belirsizliğinin bilincinde biri idi. Hamilik tarafından bir tehdit olarak algılanan bilimsel çalışmayı muhafaza etmek için acil koruma hissi vardı. 1658’de yapılan ve 1660’da yayınlanan Boyle’nin deneyleri dışında, birkaç kayıt hayatta olmasına rağmen, Wilkins’in çalışmalarındaki “felsefi toplantılar” önemliydi. Bu grup Kraliyet Derneği’nin çekirdeğini oluşturmaya devam ediyordu. Hooke’un “herhangi büyük bir işi yerine getirmek için berbat” diye düşündüğü Ralph Greatorex’in pompasını ele alarak, Boyle’nin deneyleri için yeni bir hava pompası geliştirdi.
Boyle’nin sahip olmadığı ama Hooke’un özellikle çok istekli bir göze sahip olduğu ve uzman bir matematikçi olduğu biliniyor. Gunther, Hooke’un muhtemelen gözlemleri yaptığını ve Boyle’nin kanunlarının matematiklerini geliştirebileceğini öne sürüyordu. Tartışmasız, çok açık ki Hooke Boyle’nin en değerli asistanıydı ve ikisi de karşılıklı yüksek bir saygıyı hak ediyorlardı.
Kraliyet Derneği 1660 yılında kuruldu ve Nisan 1661’de dernek zayıf cam borularındaki su yükselmesi üzerinde bir kısa yol müzakeresi yaptı, Hooke bunun borunun iç çapıyla alakalı olduğunu rapor etti (kılcal aksiyon olarak adlandırılan şey yüzünden). Bu olgunun açıklaması Mikrografi Gözlemleri 6.sorun’da yayınlandı. Hooke ayrıca bu gözlemde, “yerçekiminin akışkanlığı”’nın doğasını keşfetti. 5 Kasım 1661’de, Robert Moray adlı bir beyefendi, derneğe deney yetkisi veren bir müdürün atanmasını önerdi ve oybirliği ile bu atama Hooke’a verildi. Derneğe hizmet vermesi için salan Dr. Boyle’nin, teşekkürleriyle birlikte ataması 12 Kasım’da yapıldı.
1664’de, John Cutler adında bir beyefendi, derneğe Makine Dersi’nin kurulumu için 50 £ değerinde yıllık bir bağış bağladı ve, dernek arkadaşları bu göreve Hooke’u atadılar. 27 Haziran 1664’de, Hooke ofise onaylatıldı ve 11 Ocak 1665’de, bıçakçıların yıllık gelirine £30 ek gelirli bir yaşam için Ofis Müdürü olarak adlandırıldı.
Kraliyet Derneği’nde Hooke’un rolü onun kendi metotlarından olan deneylerini ve üyelerin önerilerini göstermekti. Önceki dönemlerinin arasında, gösteriler havanın doğası hakkındaki, kapsamlı sıcak hava ile kapatılan cam kabarcıklarının bölünmesi ve Pabulum geçmişi ve flammae ‘nin tek ve aynı olduğunu gösteren tartışmalardı. Hooke, havanın içeri pompalanması ve akciğerlerden çıkarılması şartı ile göğüs kafesi açık olmasına rağmen bir köpeğin hayatta tutulabileceğini |
gösterdi ve toplardamar ve atardamar kanının farklılığını not etti. Ayrıca yerçekimi konusunda, objelerin düşmesi hakkında, vücudun ağırlığı hakkında, farklı yüksekliklerde barometrik basıncın ölçülmesi hakkında ve sarkacın 200 ft uzunluğa ulaşması hakkında deneyler vardı.
Aygıtlar, güneş veya diğer yıldızların hareketinde ikinci bir arkı ölçmek ve ofgunpowder* gücünü ölçmek için tasarlandı. Özellikle daha iyi olan saatler için diş çıkaran bir makine el ile yönetilebilirdi. Bu buluş Hooke’un ölümüyle sürekli kullanımdaydı.
1663 ve 1664’te, Hooke kendi mikroskobik gözlemlerini üretti. Sonradan, 1665’te Micrographia adlı kitapta sıraya koyulmuştu.
20 Mart 1664’te, Arthur Dacres ve Hooke Gresham kolejine Geometri Profesörü olarak atanmayı başardı. 1691’de Hooke Fizik’te Doctor derecesi aldı.
Dr. Hooke’un Thomas Newcomen ile Newcomen’in buhar motoru icadı ile bağlantılı bir haberleşmesinin olduğu hakkında geniş çapta bir hikâye var. Bu hikâye, 1936’da Newcomen Derneği’nin eski başkanı olan Rhys Jenkins tarafından tartışıldı. Jenkins, Britannica ansiklopedinin üçüncü baskısında bulunan, Dr. John Robison(1739-1805) tarafından oluşturulan ‘Buhar Makinesi’adlı makalenin kökeninin izinden gitti. Bu bize bunun Kraliyet Derneği’ne ait olan Hooke’un kâğıtları arasında bulunabileceğini, Hooke’un hemşerisi olan Newcomen kullanımı için gözlemlerin bazı notlarının olduğunu söyler. Hooke bu kuralın üstüne bir makine inşa etmekten Newcomen’ı vazgeçirdi.Jenkins, Robinson’un makalesinde birkaç hatayı belirtiyor ve Newcomen olarak okunan adın, aslında, Hooke’un yazıştığı olarak bilinen Newton olup olmadığını sorguluyor. Kraliyet Derneği tarafından elde tutulan Hooke’un belgelerinin H. W. Dickinson tarafından yapılan bir araştırmadaki bu bilgiler 18. Yüzyılın ortalarından beri birbirine bağlı, Newcomen ve Hooke arasında hiçbir mektuplaşma olmadığını ortaya çıkardı. Jenkins şu sözleriyle sonlandırdı, “ne şekilde olursa olsun yazılı deliller çıkana kadar, bu hikâye buhar makineleri tarihinden çıkarılmalı. ”.
1936’dan beridir araya giren zamanda, böyle bir delil bulunamadı ama hikâye devam ediyor. Örneğin 2011’de yayımlanan bir kitapta, 1703’de yazılan bir mektupta, Newcomenin pistonu hareket ettirmek için yoğuşmalı buhar kullandığını, Hooke’un ortaya çıkardığı söyleniyor.
Söylentilere göre Hooke sadık bir arkadaş ve dosttu ve hayatının önceki dönemlerindeki Wadham kolejinde coşkulu Kraliyetçiler grubuna, özellikle de Christopher Wren’e her zaman sadakatli olmasına rağmen, en azından sonraki hayatında çabuk öfkelenen, gururlu ve entelektüel rakiplere gücenme eğilimde olan birisiydi. Ölümünden sonra itibarı kötüye gitti ve bu genellikle, Isaac Newton ile yerçekimi, gezegenler ve ışık üzerindeki çalışmaları ile olan saygınlığı konusundaki anlaşmazlığına bağlanıyor. Oldenburg’un, Hooke’un kol saati maşasının detaylarını başkalarına sızdırdığı veya verdiği hakkındaki, Oldenburg ile Hooke arasındaki anlaşmazlık, çok iyi bilinen diğer bir örnektir.
Kraliyet Derneği’nin başkanı olan Newton, Hooke’u örtbas etmek için çok uğraştı. Tek bilinen erkek portresini yerle bir eden diye söyleniyordu. Wren’in ilk yaşamı, Wren’in oğlu tarafından yazılan “Parentalis” ve bu kitapta Wren’in işini abartma eğiliminde olması, Hooke’u örtpas etmeye yardımcı olmadı. Hooke’un ünü, yirminci yüzyıl boyunca Robert Gunther ve Margaret Espinasse’nin çalışmaları vasıtasıyla yeniden canlandı. Göreceli bilinmezliğinin uzun bir süresi sonrasında, şu anda çağının en önemli bilim adamlarından biri olarak tanınıyor.
Hooke şifre kullanacak ve fikirlerini koruyacak kadar zekiydi. Kraliyet Derneği’nin deneylerinin sorumlusu olarak Hooke, derneğe gönderilen her fikrin gösterilmesiyle sorumluydu ve sonradan bu fikirler için bazı değerler farz ettiğini gösteren deliller var. Hooke ayrıca, kendi düşüncelerini geliştirmek için, son derecede meşguldü ve bu yüzden yapamama veya bazı durumlarda isteksiz oluyordu. Bu büyük bir bilimsel yol alma zamanıydı ve aynı zamanda değişik yerlerde sayısız fikirler geliştiriliyordu.
Bunlardan hiçbiri Hooke’un yaratıcılığını, dikkat çekici deneysel becerisini ve sıkı çalışma yeteneğini dağıtmadı. Onun yerçekimi hakkındaki fikirleri ve ters kare yasası hakkındaki öncelikli iddiaları, aşağıda özetlenmiştir. Ona barometre, optik ve esneklik alanlarındaki düzeltme ve icatları için büyük sayıda patentler bağışlandı. Hooke’un, Kraliyet Derneği’ndeki sayfaları (Newton yönetimi devraldığında, ortalıktan kayboldu ve sonra yeniden ortaya çıktı) modern bir değerlendirme başlatacak.
Hooke’un kişiliğinin hoş olmayan tarafları hakkında çok fazla şey yazıldı. Hooke’un ilk biyografi yazarı tarafından yapılan yorumla başlarsak, Richard Waller, Hooke’un bizzat kendisinin “aşağılık bir herif, efkârlı, güvensiz ve kıskanç” olduğunu söylüyor. Waller’ın yorumları neredeyse iki yüz yıl diğer yazarları etkiledi. Hooke’un bir resmi huysuz, bencil, anti-sosyal aksi birisi olarak çoğu eski kitaplarda hâkimiyet kuruyor. Örneğin, Arthur Berry “Hooke, zamanın en iyi bilimsel keşiflerinin değeri olduğunu iddia etti.”’ini söyledi. Sullivan, “Hooke, kesinlikle ahlaksız birisi.” olduğunu ve “Newton ile olan ilişkisinde rahatsız edici endişeli bir kibirliliğe” sahip olduğunu yazdı. Manuel, Hooke’u, “küçümseyici bir mizaç” ve “sert dile” sahip birisi olarak tanımladı. Andrade olumlu yaklaştı ama yine de Hooke’u tanımlama da “zor”, “şüpheli”, ve “asabi” gibi sıfatlar kullandı.
1935’de Hooke’un günlüğünün yayınlanması, özellikle Espinasse’nın dikkatli bir şekilde detayına indiği adamın diğer tarafları açıklığa kavuşturuldu. Espinasse, “Hooke’un suratsız ve kıskanç keşiş olarak karalayan resimlerin kesinlikle yanlış.” olduğunu yazdı. Hooke, saatçi olan Thomas Tompion ve çalgı aleti tamircisi olan Christopher Cocks gibi tanınmış esnaflarla etkileşim içindeydi. Hooke, çoğu ilgilerini paylaştığı Christopher Wren ile sıklıkla buluşurdu ve John Aubrey ile biten bir arkadaşlığı vardı. Ayrıca, Hooke’un günlüğü, sık sık kahve evlerinde, meyhanede ve Robert Boyle ile birlikte akşam yemeklerindeki buluşmalarıyla ilgiliydi. Lab yardımcısı olan Harry Hunt ile birlikte çoğu gün çay içerdi. Ailesi içersinde, Hooke, bir yeğenini ve bir kuzenini evine alarak, onlara matematik dersi verirdi.
Robert Hooke hayatının büyük bir kısmını Wight adasında, Oxford’da ve Londra’da geçirdi. Hiç evlenmedi ama günlüğü gösteriyor ki bazı ilişkileri vardı. 3 Mart 1703’te, Hooke, Gresham kolejindeki odasında bulunan, birikmiş büyük bir miktar parasıyla, Londra’da hayatını kaybetti. Helen Bishopsgate sokağındaki kiliseye gömüldü ama mezarının kesin yeri bilinmiyor.
1660’da, Hooke, adını taşıyan ve esnek yaydaki uzantılı gerilimin doğrusal dönüşümünü tanımlayan esneklik kanununu keşfetti. Bu keşfi ilk olarak “ceiiinosssttuv” kelimesini çevirerek tanımladı. 1678’de "Ut tensio, sic vis" olarak yayınladığı “uzantı varsa güçte var” anlamındadır. Hooke’un esneklik üzerindeki çalışması, denge yayı veya sarmal yayın gelişimiyle son
buldu, ilk sefer için, bir taşınabilir kronometrenin zamanının uygun doğruluğunu korumasına olanak sağlar. Bu buluşun önceliği üzerinde Hooke ve Christian Huygens arasındaki acı bir anlaşmazlık, ölümlerinden sonra yüzyıllardır devam etmekteydi; ama Hooke’un folyosunda 23 Haziran 1670 tarihli, Kraliyet Derneği’nden önce denge kontrollü saatin gösterimini tanımlayan bir not, Hooke’un iddiasını kolaylaştırmak için tutuluyor.
Hooke’un esneklik kanununu çeviri sözcük olarak ilk duyurması, 20.yüzyıl bakış açısından ilginç geliyor. Bu bazen, detayları yayınlamaksızın bir keşife öncelik vermek için Hooke, Huygens, Galileo ve diğerkiler gibi bilim adamları tarafından kullanılan bir methottu. Hooke 1662 yılında, yakın zamanlarda kurulmuş olan Kraliyet Derneği’nin deney sorumlusu oldu ve haftalık yapılan toplantılarda deneylerin sorumluluğunu üstlendi. Bu Hooke’un 40 yıl boyunca elinde tuttuğu bir pozisyondu. Bu pozisyon Hooke’u, Britanya’da bilimin yoğunlunda ve ötesinde tutmasına rağmen, aynı zamanda Huygens, Isaac Newton ve Kraliyet Derneği’ndeki Henry Oldenburg gibi diğer bilim adamları ile bazı hararetli tartışmalara yol açtı. 1664’de, Hooke, Londra’da Greshan kolejine Geometri profesörü olarak ve mekanikte Cutlerian derslerine atandı.
8 Temmuz 1680’de, Hooke cam tabakların titreşim modu ile ilişkili düğümlü modellerini gözlemledi. Un ile kaplı bir cam tabağın köşelerine bir yay çevirdi ve düğümlü modellerin oluşumunu gördü. Akustik biliminde, Hooke, Kraliyet Derneği’ne, Müzik tonlarının belirli boyutlarda kesilen çarkların dönmesiyle oluşturulduğunu gösterdi.
Çoğu yenilikleri çekimi iletmek için çevre aracı olarak aether teorisine veya ayrılmış gökcisimleri arasındaki itemeye bağlıyken, Hooke yerçekiminin çekim ilkesine 1665’de Micrographia adlı kitabında itiraz etti. Hooke’un 1666 yılında Kraliyet Derneği’nde yerçekimi üzerine olan dersi iki ilke daha kattı. Bunlar; bütün cisimler bazı güçler tarafından yönü değiştirilene kadar düz bir çizgi üzerinde hareket eder ve çekim gücü yakın cisimlerde daha güçlüdür. Dugal Stewart, Elements of the Philosophy of the Human Mind adlı kitabında, dünyanın sistemi hakkında Hooke’un kendi sözlerinden alıntı yapmıştı.
1666 yılında bir sohbette Hooke “Açıklayacağım.” demiştir ve devam eder “Herhangi birinden çok farklı dünyanın sistemi kabul edilmiştir. Dünya şu pozisyonlarda bulundu. 1- Gök cisimler sadece kendilerinin uygun merkeze olan parçalarının yerçekimine sahip değil, ayrıca faaliyet alanı içerisinde karşılıklı olarak birbirlerini çekerler. 2- Basit bir harekete sahip olan tüm cisimler, dışarıdan etkileyecek olan bir daire, elips veya diğer eğriler olarak nitelendireceğimiz gücün, onun yönünü değiştirmediği sürece, düz bir çizgide hareket etmeye devam edecektir. 3- Cisimler birbirine yaklaştıkça, bu çekim kat kat fazlalaşır. Mesafenin artışı ile bu güçlerin azalmasına sebep olan orantıyı, kabul ediyorum henüz keşfedemedim…”
Hooke’un 1670 yılında Gresham’daki dersleri açıklıyor ki yerçekimi “bütün gök cisimlere” uygulanıyor ve ilkeler ekledi; yerçek |
imi gücü mesafeyle düşüyor ve böyle bir gücün yokluğunda cisimler düz bir çizgi üzerinde hareket ediyor.
Gözlemlerden Yararlanarak Dünya’nın Hareketini Kanıtlama Girişimi’ne ek olarak, Hooke 1674 yılında, bir şekilde gelişmiş şekli olan “Dünya’nın Sistemi” hakkındaki fikirlerini tekrar yayınladı. Hooke, güneş ve gezegenler arasındaki karşılıklı çekimleri açıkça kabul etti.
Ancak, Hooke’un açıklamaları 1674’e kadar, ters kare yasası uygulanır veya bu çekimlere uygulanabilirliği hiçbir şey ifade etmedi. Hooke’un yerçekimi fikirleri, önceki hipotezlerinden daha çok evrenselliğe yaklaşmasına rağmen, yerçekimi hakkındaki düşünceleri henüz evrensel değildi. Ayıca, Hooke beraberinde bir kanıt veya matematiksel gösterim de bulunmamıştı. Bu iki yönden, Hooke 1674’de şunu belirtti: “Yerçekimsel çekimin birkaç aşamasının ne olduğunu ben henüz deneysel olarak doğrulamadım.” ve, önergesine göre : “Bu sadece şu anda benim ima ettiğim şey ve hazırlamakta olduğum kendime ait olan birçok şey var, bu yüzden çok fazla devam edemiyorum.. ”.
Kasım 1679’da, Hooke, Newton ile mektuplaşmaya başladı (bütün metin yayınlandı.). Hooke’un görünüşteki amacı, Newton’a Kraliyet Derneği’nin mektuplaşmasını yönetmek için atandığını söylemekti. Bu yüzden, Hooke üyelerin araştırmaları veya diğer üyelerin araştırmaları hakkındaki görüşlerini duymak istiyordu ve sanki Newton’un ilgisini kışkırtacakmış gibi, Newton’a bir liste vererek, çeşitli durumlar hakkında ne düşündüğünü sordu. Bu listede şunlardan bahsediliyordu; merkezi cisme doğru teğet ve çekici bir hareket tarafından doğrudan hareketle gezegenlerin gök hareketlerini birleştirmek, esnekliğin nedenlerinin hipotezini oluşturmak, gezegen hareketleri hakkında Paris’ten yeni bir hipotez oluşturmak, ulusal anketler geliştirme çabaları ve Londra ve Cambridge arasındaki enlem farklılığının sonucuna ulaşmaktır.
Newton’un yanıtı, dünyanın hareketini ortaya çıkaracak karasal deneyler hakkında kendi hayal gücünü sunmaktı, bir cismi havada askıya aldı ve sonra düşmesi için bıraktı. Asıl sonuç, Newton’un düşen cisim hakkında düşündüğü şeyin, deneysel olarak dik düzlemden yönünün sapmasıyla Dünya’nın hareketini ortaya çıkardığını göstermekti ama Newton, eğer dünya spiral şekilli yolunda olmasaydı dünyanın hareketinin nasıl devam edebildiğini düşünmeye devam etti. Hooke, Newton’un cismin hareket etmeye devam ettiği hakkındaki fikrine katılmıyordu. Daha kısa yazışmalar gelişti ve sonuna doğru, Hooke‘un 6 Ocak 1679-80 Newton’a yazdığı yazıda, “çekim her zaman merkez karşıtından mesafeye çift orantıdadır ve sonucunda hız çekimle çift orantıdadır. Kepler karşıtlığın uzaklığa oranını varsayıyor (Hooke’un hız hakkındaki çıkarımı aslında yanlış.).” konular varsayımları hakkında konuşma yapılmıştır.
1686’da Newton’un ilk kitabı ‘Principia’, Kraliyet Derneği’ne sunulduğunda Hooke, merkezden olan uzaklığın karesi olarak alınan “yerçekimi düşüş kuralının ulusu”’nu Newton’un ondan aldığını iddia etti. Aynı zamanda (Edmon Halley’in güncel raporuna göre), Hooke “üretilen eğrilerin gösterimi”’nin tamamen Newton’a ait olduğunu kabul etti.
Son günlerde, ters kare kanununun önceki tarihi hakkında bir değerlendirme de “1660’ların sonuna kadar, yerçekimi ve uzaklığın karesi arasındaki ters orantının varsayımı oldukça yaygındı ve farklı nedenlerden dolayı farklı bir takım insanlar tarafından geliştiriliyordu” yazıyordu. 1660’larda Newton’un kendisi dolaylı varsayımlar altında gezegensel hareketi gösterdi. Dairesel yöndeki güç merkezdeki mesafe ile bir ters kare ilişkisine sahipti. Mayıs 1686’da Hooke’un ters kare yasası iddiasıyla karşı karşıya kalan Newton, Hooke’un fikrin sahibi olduğuna inanılan kişi olmadığını, Hooke’dan önce diğerlerinin vasıtasıyla önceki işin alıntı olması dâhil sebepler göstererek bunu yalanladı. Hooke, matematiksel gösterimleri ve kanıtı olmadan varsayımlar yaparak sadece yaklaşık olarak merkezden gelen mesafenin geçerli olduğunu tahmin edebilirken, Newton şunu iddia etti: eğer ters kare orantısını ilk defa Hooke’dan duymuş bile olsam hala, matematiksel gelişimlerimi ve gösterimlerimi gösterme hakkım olacaktı ki bu gelişim ve gösteriler, gözlemlerime güvenilmesine olanak sağlıyor ve bu da fikirlerimin doğruluğunu kanıtladığımın bir göstergesidir.
Öte yandan Newton ‘Principia’’nın bütün basımlarında, Hooke’un (yalnızca Hooke değil) güneş sisteminde ters kare yasasını ayrı ayrı takdir ettiğini kabul etti ve onayladı. Newton 1.kitabının 4.önermesinin dip notunda bu bağlamda Wren,Hooke ve Halley’e teşekkür etti. Newton, Halley’i tanıdı, onun 1679-80 yıllarında Hooke ile olan mektuplaşması Newton’un astronomi alanındaki uyuyan ilgisini yeniden canlandırdı ama Newton’a göre bu demek değildi ki, Hooke Newton’a yeni veya orijinal bir şey söyledi: ‘Henüz işteki ışığım için ona borçlu değilim. Fakat Elips hareketini bulmuş gibi yazı içinde onun dogmatikliği ve bu gibi şeylerin üstünde düşünmek için benim diğer çalışmalarımdan bana vermesinin bir oyunuydu.’.
İki adam arasındaki zıtlıklardan birisi de Newton, matematiksel analizler ve uygulamalarında olduğu kadar optik araştırmalarında de bir öncüyken, Hooke, büyük kapsamda yaratıcı bir araştırmacıydı, geliştirilmemiş yer çekimi gibi Hooke’un bazı fikirleri geride bıraktığını öğrenmek hiç de şaşırtıcı değil. Bu, sırayla 1759’da Newton ve Hooke’un ölümünün ardından daha anlaşılabilir oluyor. Yerçekimsel çalışmalarda hakkı olan güzide matematiksel astronom Alexis Clairaut, Hooke’un yerçekimi üzerine yayınladığını inceledikten sonra değerlendirmesini yaptı. “Kimse Hooke’un bu fikrinin Newton’un şanını düşürdüğünü düşünmesin.” yazdı ve ekledi, “Hooke örneği” , “ bir an için görülen bir doğru ve ispat edilmiş doğru arasındaki mesafenin ne olduğunu göstermeye“ hizmet ediyor.
Hooke zaman tutma bilimine, onun zamanının gelişmelerine derinlemesine katılarak, çok büyük ölçüde önemli katkıda bulunmuştur: saatler için daha iyi bir düzenleyici olarak sarkacın tanıtımı, saatlerin zaman tutuşunu geliştirmek için yay kovanı ve denizde boylamı bulmak için duyarlı zaman tutucu kullanılabileceği önerisi.
1655’de Hooke’un otobiyografik notlarına göre, Hooke, John Ward’ın iyi niyeti sayesinde astronomiyi kendisi öğrenmeye başladı. 1657 – 1658’de Hooke kendini sarkacın gelişimine adadı. Giovanni Riccioli’nin çalışmalarından yararlanarak ve yerçekimi ve zaman tutma mekaniğini çalışmaya devam ederek, sarkaç mekanizmaları üzerinde geliştirmeler yapmaya başladı.
1717’de Paris’te yazan Henry Sully çapa maşasını, Londra’da Gresham kolejinde önceki zamanların geometri profesörü olan Dr. Hooke’un hayran duyulan icadının mucidi olarak tanımlamıştır. Ayrıca William Derham’da bunu Hooke’a atfediyor.
Hooke boylam çizgisini belirlemenin bir yolunu düşündüğünü kaydetti (sonra navigasyon için ciddi bir problem) ve Boyle ve diğerlerinin yardımıyla, Hooke bunun patentini almaya yeltendi. Bu süreç içerisinde, Hooke kendinin düzenlemiş olduğu, denge miline bağladığı spiral yay ile oluşturulmuş bir cep saati tanıttı. Hooke’un en büyük hatası bu fikrin sömürülmemesi için yeteri kadar kazançlı anlaşma koşullarını güvence altına almamasıdır. Sonuç olarak bu fikir rafa kaldırıldı ve Hooke’un bundan sonraki icatların da daha fazla kıskanç olmasına sebep oldu. Ward, Aubrey, Waller ve diğerlerinin yaptığı gibi, uygun güveni belirtmek için gerçek delilleri var, misal, Şubat 1675’de Journal de Scavans’de kendi yaptığı işini yayınlayan Chiristiaan Huygens’dan 15 yıl önce, Hooke denge yayını bağımsız olarak geliştirmişti.
1665 yılında, Hooke, mikroskop ve teleskopta olduğu kadar biyolojide de yapmış olduğu gözlemleri tanımlayan, “Micrographia” adlı kitabını yayınladı. Biyolojik organizmaları tanımlamak için, bitki hücrelerinin petek hücrelerine olan benzerliğiyle önerilen bir ifade olan hücre ifadesini türetti. Hooke’un Micrographia kitabı için gözlemlerini yaptığı, aslında orijinal olarak Londra’da Chiristopher White tarafından oluşturulan el yapımı, deri ve altından yapılmış mikroskop Washington DC’ de Ulusal Sağlık ve Tıp Müzesi’nde sergileniyor.
Micrographia Hooke’un veya belki Boyle ve Hooke’un yanma üzerindeki fikirlerini içeriyor.
Hooke’un deneyleri onu şu sonucu çıkarmasına sebep oldu: yanma havayla karışan bir madde içeriyor, bugünkü bilim adamlarının da kabul ettiği bir ifadedir ama bu geniş çapta anlaşılmadı, en azından on yedinci yüzyılda. Hatta Partington şunu iddia edecek kadar ileri gitti: “eğer Hooke yanma üzerindeki deneylerine devam etmiş olsaydı, oksijeni keşfetmesi mümkün olurdu.”.
Micrographia’daki gözlemlerden biri de fosil ağaçtı, sıradan bir ağacı karşılaştırdığı mikroskobik yapı. Bu, taşlaşmış ağaçlar ve fosil deniz kabukları gibi fosilleşmiş objeler, örneğin amonoidler, taşlaşmış mineralle dolu olan su ile dolu, yaşayan şeylerden geriye kalanların olduğu sonucunu çıkarmasına sebep oldu. Hooke, böyle fosiller dünya üzerinde geçmiş yaşamın tarihi hakkında, güvenilir ipuçları sağlayacağına ve teolojik olarak kabul edilmeyen yok olma içeriğini bulan, John Ray gibi modern doğacıların itirazlarına rağmen, bazı durumlarda bazı jeolojik afetler vasıtasıyla nesli tükenmiş olan türlerin açıklanabileceğine inanıyordu.
Charles Lyell Pirinciples of Geology (Jeolojinin İlkeleri) kitabında şunları yazmıştır:
Robert Hooke öldükten sonra gerçekleştirilen çalışmalar 1705’de ortaya çıktı. Doğanın organik ve inorganik krallığındaki önceki değişimlerin sebebine gelince, onun bilimsel incelemesi o çağın en iyi felsefi ürünüdür. Bir ıvır zıvır. Çürük bir kabuk görünebilir bazılarına ama, doğanın bu anıtları madeni para veya madalyalardan daha gerçek olan antik çağın sembolleridir. Çünkü kitaplar, el yazımları ve yazıtlar gibi bunlardan en iyileri taklit edilebilir veya sanat ve tasarımla yapılabilir.
Hooke’un mücadele ettiği zorlu problemlerden birisi de bir yıldıza olan uzaklığı ölçmekti (güneşin aksine). Seçilen yıldız Gamma ve Draconis’di ve kullanılacak method parallax determinasyonuydu. Birkaç aylık bir gözlemden sonra, 1669 yılında Hooke arzu edilen sonucun elde edileceğine inandı. Hooke’ |
un malzemelerinin, ölçümü başarılı bir şekilde yapabilmesi için çok özensiz olduğu biliniyor. Gamma ve Draconis, 1725 yılında James Bradley’in ışık sapmasını keşfettiği yıldızlarla aynıydı.
Hooke’un astronomideki faaliyetleri yıldız mesafesi çalışmalarından da öteye uzandı. Hooke’un Micrographia adlı kitabı, ay’ın kraterleri kadar Pleiades yıldızı hakkında da birçok örnek içeriyor. Hooke, böyle kraterlerin nasıl oluştuğunu anlamak için deneyler yaptı. Ayrıca Satürn’ün halkalarını ilk gözlemleyicilerindendi ve çift-yıldız sistemlerini ilk gözlemleyendi.
Katkısının az olduğu bilinen, ancak türünün ilk örneğinden biri, Hooke’un insan hafızası üzerindeki bilimsel modeldir. Hooke, Kraliyet Derneği’nde 1682’deki bir dersinde, insan hafızasının, bundan önceki başlıca felsefik modellerle biraz benzerlik taşıyan, mekanik bir model olduğu ileri sürdü. Şifreleme, hafıza kapasitesi, yineleme, geri alma, unutma ve bileşenlerine değindiği modeldi. Richard Semon’un 1919/1923 yılında yapmış olduğu çalışmayla aynı benzerlikleri paylaşan, yaklaşık olarak iki yüz yıl gözden kaçırılan bu çalışma fiziksel ve beyinin içerisine yerleştirilmiş hafızaydı. Modeldeki en ilginç nokta, (1) uyarıya imkan tanıyor ve baştan aşağı şifreleme üzerinde etkiye sahipti; (2) benzerlik ve ipucuna bağlı geri alma için rezonans kullanıyor; (3) yeni hafızaları açıklıyor; (4) tekrarlama ve hazırlamayı dikkate alan tek bir sistem sunuyor, ve (5) unutmanın kuvvet yasası açık bir şekilde modelin varsayımından elde edilebilir. Bu ders 1705’de ölümünden sonra yayınlandı çünkü hafıza modeli, nadiren ışığın doğası üzerinde bir dizi çalışmaların içine yerleştiriliyordu. Baskılar küçük partiler şeklinde bir Newtonian bilim çağında yapıldığı ve yayınlanana kadar zamanın dışında olduğu için bu çalışmanın az eleştiri aldığı tahmininde bulunuyordu. Bu başarının devamını engelleyen, dikkat, kodlama ve geri alma süreciyle alakalı bazı seviyede Hooke’un yardım istediği modern hafıza psikologlarının manevi ruhlarının itirazıydı.
Hooke London şehrinin araştırmacısı ve, Bloomsbury’de Montagu Hanesi, Kraliyet Greenwich Gözlemevi, Londra’nın Büyük Yangın Anıtı ve kötü şöhretli Bethlem Kraliyet Hastanesi’nin dizaynı üzerinde çalışmış ve 1666 yılındaki Büyük Yangın’dan sonra Londra’yı yeniden inşa etmeye Wren’e yardım etmiş Christoper Wren’in baş asistanıydı. Hooke tarafından dizayn edilmiş diğer yapılar arasında Londra Kraliyet Hekimler Koleji (1679), Warwickshire’daki Ragley Salonu, Wiltshire’daki Ramsbury Köşkü ve Buckinghamsire’da Milton Keynes yerleşim yerindeki Willen’de Mary Magdalene sokağındaki mahalle kilisesi de yer almaktadır. Hooke’un Christopher Wren’e katkılarıyla bunların içerisine, kubbesini Hooke’un tasarladığı bir yapı metodu kullanılan Paul’s Cathedral ‘de eklenmiştir. Hooke ayrıca, Samuel Pepys’in günlüğünden kalma el yazılarının bulunduğu, büyük ihtimalle Büyük Londra Yangını hakkında tanıklılığının alıntı yapıldığı, Pepys Kütüphane’sinin tasarımında da bulunmuştu.
Tamamlandıktan sonra Hooke’un tipik olarak kesin ölçümleri, rüzgârda sütunun hareketinin bu amacı kullanışsız yaptığını göstermesine rağmen, hevesli astronomlar, Hooke ve Wren, yıldız geçişlerini gözlemlemek için bilimsel işleyişe hizmet eden bir teleskop tasarladılar. Bunun mirası, merkezi sütunun olmadığı döner merdiven yapısında ve yer seviyesinin aşağısındaki bir yerde sabit kalan gözlem odasında, gözlemlenebilir.
Büyük Yangın’dan sonraki restorasyonda, Hooke, Londra’nın geniş bulvarlı ve arterli sokaklarının bir ızgara desende, ki bu kullanıldı, yeniden dizayn edilmesini önerdi. Bu öneri mülkiyet hakları üzerindeki tartışmalar tarafından engellendi çünkü mülkiyet sahipleri gizlice kendi sınırlarını değiştiriyorlardı. Bir araştırmacı olarak kabiliyeti ve bir arabulucu olarak ince bir anlayışı yüzünden, bu anlaşmazlıkların çoğunu halledebilecek bir rağbetteydi.
Hooke’un mimari çalışmalarını daha fazlası için, By Cooper kitabına bakınız.
Hooke’un biyografi yazarı, Allan Chapman, Newton veya onun rahip yardımcılarının, Hooke’un portresini bilerek imha ettiği hakkındaki efsane iddiaları reddetmesine rağmen, Robert Hooke’un onaylanmış hiçbir portresi bulunmamaktadır. Bu durum bazen Hooke ve Newton arasında hararetli çatışmalara yol açıyor. Alman antikacı ve âlim Zacharias Conrad von Uffenbach, Kraliyet Derneği’ni 1710 yılında ziyaret etti ve ziyaretinde özellikle Boyle ve Hooke’un portrelerinin ona gösterildiği değindi (çok fazla benzerlik olduğu söyleniyor) ama Boyle’nin portresi hayatta kalırken, Hooke’un portresi açıkça kaybolmuştur.
Hooke’un zamanında, Kraliyet Derneği Gresham kolejinde buluşurdu ama Hooke’un birkaç içinde ölümüyle, Newton derneğin başkanı oldu ve yeni bir buluşma yeri için planların temeli atıldı. Birkaç yıl sonra,1710 yılında, yeni mahalleye taşınıldı ve Hooke’un Kraliyet Derneği’ndeki portresi kayboldu ve bir daha bulunamadı.
Hooke’un görünüşü hakkında yazılan iki güncel açıklama hala devam ediyor. Birincisi, Hooke’u orta çağda ve yenilikçi güçlerinin yüksekliğindeyken tanımlayan, onun yakın arkadaşı John Aubrey tarafından kaydedildi,
"O orta boylu, çarpık, soluk yüzlü ve yüzü biraz aşağıda ama kafası büyük, gözleri göz kamaştırıcı, hızlı olmayan yeşil gözlüdür. Narin, kahverengi ve mükemmel dalgalı bir saçı vardır. Ilımlı ve ölçülü birisiydi."
İkincisi, Richard Waller tarafından yazılan, Hooke’un yaşlı bir adam olarak oldukça kötüleyici bir tanımıdır,
"Kişiliğine gelirsek, alçak, oldukça çarpık birsiydi. Kendisinden ve diğerlerinden duyduğum kadarıyla, yanlış büyüdüğünden 16 yaşına kadar yoksuldu. Her zaman soluk ve sıskaydı ve, sonradan hiçbir şey ama derisi ve kemikleri Meagre Aspect gibi, gözleri yeşil ve dolu gençlik dönemlerindeki keskin marifetli bakıyor gibi; burnu ince, ortalama uzunluk ve büyüklükte; ağzı oldukça geniş ve üst dudağı ince; çenesi keskin ve alnı geniş; kafası ortalama büyüklükte. Kesilmemiş ve sıska yüzü üzerinde, koyu kahverengi upuzun ve sarkmasını önemsemediği saçı."
Time dergisi iddialara göre 3 Temmuz 1939’da Hooke’un bir portresini yayınladı. Ancak Ashley Montagu tarafından kaynağın izi sürüldüğünde, doğrulanabilir bir bağlantı eksikliği bulundu. Montagu, Hooke’un görünüşü hakkında yazılan iki güncel açıklamanın birbiriyle bağdaştığını buldu ama bu Time’ın portresi ile eşleşmiyordu.
2003’te, tarihçi Lisa Jardine, Hooke’un bir portresinin keşfedildiğini iddia etti ama bu iddia da Cincinnati Üniversitesindeki William Jensen tarafından çürütüldü. Jardine tarafından belirtilen portre de Fleman bilge Jan Baptist van Helmont’u tasvir ediyordu.
Hooke’un diğer olası benzerlikleri aşağıdakileri içeriyor:
2003’de tarih ressam Rita Greer Hooke’u anmak için masraflarını kendisinin karşıladığı bir proje başlattı. John Aubrey ve Richard Waller tarafından yazılan güncel açıklamayla uygun olacak şekilde, Rita Greer Robert Hooke projesi Hooke’un boyanmış ve çizilmiş inandırıcı resimlerini üretmeyi hedeflemişti. Greer’in yapmış olduğu Hooke resimleri, hayatı ve çalışması, UK ve US’de TV programlarında, kitaplar ve dergilerde ve halkla ilişkilerde kullanılıyor.
Zilhicce
Zilhicce, Hicri takvime göre yılın 12. ve sonuncu ayı. İslam dininin beş temel gereklerinden olan hac ibadetinin yapıldığı aydır.
Mübarek Aylar'ın ikincisidir. Ayrıca haccın bir parçası ve tamamlayıcısı olan kurban kesme ibadeti de bu ayda yapılır. İslam aleminde bu gün Kurban Bayramı olarak kutlanır.
Kuran-ı Kerim'de Hac Suresi:
Gayda
Gayda kamıştan yapılmış çift düdük ve tulumdan oluşan, tiz sesli, nefesli bir enstruman adı olup Trakyalı, Bulgar, Makedon ve İskoçların millî çalgısıdır.
İskoç Gaydası, İrlanda Savaş Gaydası en tanınmış modelleridir.
Kuzeydoğu Anadolu’da tulum (Türkçe), dankiyo (Rumca), tsimpona(Latince), guda (Lazca) adlarıyla bilinen sürekli pes ses veren ek boruya (İngilizce drone)sahip olmayan çeşitlerinin yanı sıra Trakya ve Balkanlar da gayda adıyla bilinmektedir.Meleyen Keçi adlı Macaristan'da 20. yüzyılın başlarında yapılan bir türü vardır.Bu alette körük kol altına alınır.Oğlak derisinden yapılma tulumu şişirmek için tulumun içine hava pompalanır.Bir kamışı bulunan kıvrımlı borudan, dem sesinde sürekli pes bir ses çıkar.Tulum, bunun yanı sıra çifte dedende bulunan çift kamışa üfürme yapar.Çifte dedende melodi çalmaya olanak veren parmak delikleri vardır.Fransa'nın Bretanya bölgesinde koyun postundan yapılan basit bir gayda'dır.İlk önce üfleme borusundan üflenerek tulum şişirilir.Ardından dem borusuyla dedeni seslendirmek için bu tulum sıkıştırılır.Bu tür gaydalara Asya,Afrika ve Avrupa'nın her yerinde rastlanır.Eski Tulumun sesi İskoç gaydalarından rahatlıkla ayırt edilebilir.
Üzeyir Garih cinayeti
Üzeyir Garih cinayeti, 25 Ağustos 2001'de iş adamı Üzeyir Garih'in Yener Yermez adında bir kişi tarafından öldürülmesi olayıdır.
1929 İstanbul doğumlu Alarko Holding'in kurucularından Yahudi asıllı Türk iş adamı Üzeyir Garih, 1951'de İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Carrier'in Türkiye şubesinde çalışmaya başlamış, 1954 yılında İshak Alaton'un teklifiyle Alarko Kolektif şirketinin eş ortağı olmuştur. Garih, o tarihten ölümüne kadar Alarko Şirketler Topluluğu'nda İshak Alaton'la birlikte başkanlık görevini aralıksız sürdürmüştür.
Üzeyir Garih 25 Ağustos 2001 sabahı sahibi olduğu Alarko Holding'e gidip Bulgaristan Başbakan Yardımcısı Nikolay Vassilev ile görüştü. Koruması ve şoförü izinli olan Garih, saat 12.50'de holdingden çıktı, 14.00'te Eyüp Sultan'a gitti. Türkiye'nin Cumhuriyet dönemindeki ilk Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarının da bulunduğu Hüseyin Şeyh Türbesi yanına geldikleri sırada Garih 10 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Bir süre sonra Garih'in cesedi mezarlık görevlileri tarafından bulundu. Fevzi Çakmak Mezarlığı'ndaki görevliler tarafından polise yapılan ihbar üzerine İstanbul Emniyet Müdürvekili Hasan Özdemir ve birimler mezarlığa gitti. Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarının yanında Garih'in bıçaklanarak öldürülmüş cesedini buldu. Kimlik ve kredi kartlarından ölen kişinin Üz |
eyir Garih olduğu anlaşıldığında ise cenaze olaydan iki saat sonra Adli Tıp Kurumu morgu'na götürüldü.
Bazı görgü tanıkları cinayetin faili olarak çevresinde "Deli Fuat" olarak tanınan 14 yaşındaki Fuat N.'yi gösterdi. Garih'ten sadaka aldığını belirten 8 yaşındaki Yeşim adında bir kız çocuğu, polise Fuat N.'yi Garih'in yanında gördüğünü ve bir süre konuştuklarını anlatmıştı. Üstelik F.N.'nin aynı gün bıçak bilettiği tespit edilmişti. Bunun üzerine Fuat N. polis tarafından gözaltına aldı. Faili yakaladığından emin olan polis bazı gazetecilere F.N.'nin sorguda cinayeti nasıl ve neden işlediğini anlattığına dair sonradan yanlış olduğu anlaşılan bazı ifadeler sızdırdı. Medyaya bilgi veren polisler Fuat N.'nin ifadesinde sık sık mezarlığa gelen Garih'ten para aldığını ve bu şekilde birbirlerini tanıdığını söylediğini belirterek, "O gün de para istedim vermeyince de önce sırtından sonra da diğer yerlerinden bıçakladım. Cüzdanındaki paraları da alıp kaçtım" dediğini ve uçucu madde bağımlısı olduğunu söyledi.
Ancak, gözaltanına alındığı ilk günün geç saatlerine kadar Fuat N., kendisini sorgulayan polisleri, Garih cinayetini işlemediğine ikna etti. Evinde yapılan incelemelerde herhangi bir bulguya rastlanmayan Fuat N. serbest bırakıldı. Fuat N. serbest kaldıktan sonra şu açıklamayı yaptı:
""Otoparkın oradayken Tuğba adındaki bir kız, bana ve Yeşim adındaki arkadaşıma Üzeyir Garih'i göstererek, 'Her cumartesi buraya geliyor ve para dağıtıyor' dedi. Bunun üzerine Yeşim'le yanına gittik, bize 200'er bin lira para verdi. Ondan sonrasını bilmiyorum. Ben mezarlığa girmedim. Çünkü mezarlıkta başka çocuklar vardı, onun için oraya giremezdim"" Fuat N., Garih'in yanından ayrıldıktan sonra, Eyüp'teki bir kokoreççinin bileyletmek üzere kendisine bir bıçak ve para verdiğini söyledi. Bu
işi hallettikten sonra evine döndüğünü, Televizyon seyrederken birinin öldürüldüğü haberini duyduğunu anlatan Fuat N., daha sonra lastikçilik yapan Tuncay adlı bir kişinin yanına gittiğini belirtti ve:
""Bir süre sonra babamla birlikte polisler oraya geldi. Polisler babama, benim cep telefonu çaldığımı söylemişler. Alıp götürdüler beni. Sordukları soruların yanıtlarını bilmediğimi söyleyince beni çıplak halde klimalı soğuk bir odaya attılar. Yarım saat beklettiler. Üzerimde şortum kalıncaya kadar soydular, hayalarımı sıktılar ve cinayeti anlatmamı istediler. Orada hem çok üşüdüm, hem de korktum. 'Bu işi sen yaptın, doğruyu söyle, kafanı kopartırız' dediler. Onlara 'Valla ben yapmadım' dedim.""dedi.
Cinayetin failinin Fuat N. olmadığı anlaşılınca İstanbul polisi olayın ikinci günü soruşturmaya yeniden başladı. Garih'in kayıp cep telefonu ve cinayet aleti bıçağın bulunması için 200 polis mezarlığa sevk edildi. Üzeyir Garih'in çalınan cep telefonunun sinyallerini takip eden polis, konuşmanın Hasdal Kışlası'ndan yapıldığını tespit etti. Alınan özel izinle kışlada büyük bir arama yapan İstanbul polisi, Garih'e ait cep telefonunu bir askerin üzerinde buldu. Üzerinden Garih'in telefonu çıkan asker cep telefonunu aynı kışladaki arkadaşı Yener Yermez'den aldığını söyledi. Ancak Yener Yermez'in firarda olduğu anlaşıldı. Hırsızlıktan sabıkası olan ve geçmişte cinayetten hüküm giyen katil zanlısı Yermez, Şartlı Tahliye Yasası'ndan 23 Aralık 2000 tarihinde tutuklu bulunduğu Kayseri Cezaevi'nden tahliye edildikten sonra askere alınmıştı.
Emniyet tarafından bütün yurtta aranan 1975 doğumlu katil zanlısı cinayetten 10 gün sonra memleketi Kayseri'ye giderken yakalandı. Yermez'in yolcu olarak bulunduğu Ankara'dan 4 Eylül 2001 günü saat 06.00'da hareket eden şehirlerarası otobüs, saat 11.00 sıralarında Kayseri'ye 12 kilometre uzaklıktaki bir noktada durduruldu. Yermez'i daha önce hırsızlıktan yakaladığı için iyi tanıyan, bu nedenle arama yapan ekipte görev alan Hırsızlık Büro Amirliği'nde çalışan komiser Hasan Kahraman, kimlik kontrolü için otobüse girdiğinde, orta sıralarda cam kenarında oturan ve yakalanmamak için top sakal bırakıp, gözlük takan Yermez'i tanıdı. Otobüsten indirilen Yermez Kayseri emniyetine götürüldü.
Yermez emniyetteki ifadesinde, Garih cinayetini başından sonuna kadar anlattı. Yermez işlediği cinayeti şöyle itiraf etti:
""Adını o zaman bilmediğim ve sonradan Garih olduğunu öğrendiğim iyi giyimli kişiden, mezarlıkta para istedim. Zira cebimde 2 milyon lira vardı. O da para vermedi ve bana 'Koskoca adamsın, para istemeye utanmıyor musun? Aslan gibi delikanlısın, git çalış' dedi. Çok öfkelendim. Gidip, bir yerden bıçak satın alıp geldim. Üzeyir Garih orada duruyordu. İlk bıçak darbesini vurdum. Yaralanan Garih, cüzdanını çıkarıp bana parayı verdi. Sonra saydım 200 milyon liraydı. Ancak bir defa bıçaklamıştım, kanı görünce, bıçaklamaya devam ettim. Sonra cep telefonunu aldım. İmdat isteyerek bağırdığını görünce, çok sayıda bıçak darbesi daha vurup kaçtım. Sokaklarda gezip, geceleri çöplüklerde yattım.""
Yener Yermez hakkında Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde idam istemiyle dava açıldı. Daha sonra, dava sürecinde idam cezasının kaldırılması nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi ve bir yıl süren yargılama sonucu Yermez, müebbet hapis ile cezalandırıldı ve sonucunda hapse gönderildi.
Garih cinayeti 2008 yılındaki Ergenekon operasyonu ile birlikte tekrar gündeme geldi. Cinayetin Ergenekon ile ilgisi olduğu yönünde birçok iddia ortaya atılırken 2009 Ocak ayında Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Zekeriya Öz, Yener Yermez'in ifadesini almıştır.
Ergenekon davası sırasında Üzeyir Garih cinayetinin de gündeme gelmesi üzerine, Üzeyir Garih'in yakın bir çalışma arkadaşı, cinayet günü Üzeyir Garih'in torunun da asker kıyafeti giyen kişilerce kaçırıldığını ve eğer herhangi bir açıklama yaparlarsa çocuğun da öldürüleceğini söyleyerek kendilerini tehdit ettiklerini açıkladı.
Zanlı Yener Yermez de cinayeti, bazı 'güçler' tarafından tehdit edildiği için işlemek zorunda kaldığını iddia etti. Yermez'in avukatı Mustafa Yalçınkaya, müvekkilinin olayı kimlerin kendisinin üstüne yüklediğini açıklayamadığını, cinayetin birden fazla faille işlendiğini ve olayda ikinci bir kesici alet bulunduğunun Adli Tıp Kurumu tarafından açıklandığını iddia etti.
Ayrıca, Ergenekon davası sanığı Ümit Sayın'dan ele geçirilen belgeler arasında Üzeyir Garih'in olay günü üzerinde bulunan gömleğindeki bıçak darbelerini gösteren bir şema bulundu.
Yener Yermez'in Garih cinayetinden yaklaşık beş ay önce gazeteci Tuncay Güney ile beraber otomobil kaçakçılığı suçlamasıyla gözaltına alınan teğmen Murat Oğuz'un Hasdal Kışlası'nda çaycılığını yaptığı ortaya çıkmış, Yermez'in Ergenekon sanıklarında albay Fikri Karadağ'ın emrinde çalıştığı ve Ümraniye'de ele geçirilen bombaların sahibi Oktay Yıldırım ile aynı kışlada askerlik yaptığı anlaşılmıştır.
Adalet Kasrı
Adalet Kasrı, Edirne Sarayı'nda kasır. Sarayın sağlam kalan tek binası.
Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin düzenlendiği Sarayiçi semtindedir. Edirne Sarayı'na Kanuni Sultan Süleyman zamanında eklendi. Kanuni'nin kanunlarını burada yazdırdığı söylenir. Kasrın önünde iki taş vardır. Bunlardan sağdaki, "seng-i arz", halkın dilekçelerini değerlendirilmek için üzerine bıraktığı taştı. Soldaki, Seng-i İbret'te ise ölüm cezasına çarptırılanların kesik başları sergilenirdi.
Günümüzde Edirne Müzesi Müdürlüğüne ait bir yapı olup, zaman zaman resim sergileri açılmaktadır.
Yosun hayvancıkları
Yosun hayvancıkları ya da Bryozoa (Ectoprocta); mikroskobik sucul omurgasız hayvanlar şubesidir. Genellikle sesil ve dallanmış koloniler oluştururlar. "U" şeklinde sindirim sistemleri ve beslenmeyi sağlayan silli dokungaçları vardır. Gerçek sölom bulundurmalarına rağmen, yalancısölomlu Entoproct türlerine benzerler. Yaklaşık 4.000 kadar türü bilinmektedir.
Kıllıçeneliler
Kıllıçeneliler, Ok solucanları ya da Chaetognatha; serbest yüzen, planktonik deniz omurgasız hayvanları şubesidir. Gerçek sölomları, karmaşık sindirim sistemleri ve çepeçevre orak şeklinde kancalarla donatılmış güçlü ağızları vardır. Yaklaşık 60 kadar türü bilinmektedir.
Natalie Imbruglia
Natalie Jane Imbruglia, şarkıcı, söz yazarı, model ve aktris. 4 Şubat 1975'te Sidney’de doğmuştur. 1990’lı yılların başlarında Avustralya’da yayımlanan "Neighbours" adlı dizide Beth Brennan’ı canlandırmıştır. Diziden ayrılışından 3 yıl sonra "Torn" isimli parçasıyla müzik kariyerine başlamıştır. 1997 yılında çıkardığı "Left of the Middle" albümü dünya çapında 7 milyon satmıştır. Sonrasında piyasa sürülen "White Lilies Island" (2001) ve "Counting Down the Days" (2005) albümleri önceki kadar iyi satmamasına rağmen İngiltere’de müzik listelerinin bir numarası olmuştur. Ardından 2007 yılında yayımladığı "Glorious: The Singles 97–07" adlı derleme albümündeki single parçası "Glorious", İngiltere’nin müzik listelerinde 23. sırada kendine yer bulmuştur. Sinema oyunculuğu kariyerine 2003 yılında rol aldığı "Johnny English" filmiyle başlamış, daha sonra 2009 yılında yayımlanan "Closed for Winter" filmiyle devam etmiştir. 2009 yılında piyasaya sürülen "Come to Life" adlı albümü Avustralya, İngiltere ve Avrupa ülkelerinde beklenen ilgiyi görmemiştir. Ünlü sanatçının 2015 yılında bir albüm çıkartması planlanıyor.
Sebze çorbası
Sebze çorbası
Çorbanın içine koyulacak sebzeler isteğe bağlı olarak belirlenir.
Tüm sebzeler yıkanır, irice doğranarak düdüklü tencereye konulur. Tuz ve zeytinyağı eklenerek yarım saat kadar haşlanır. Sebzeler haşlandıktan sonra süzülerek bir kaba alınır. Kevgirden veya mutfak robotundan geçirilerek püre haline getirilir. Sebzelerin suyu kaynamaya bırakılır. İki yumurta sarısı bir limonun suyu ile bir kapta tuz eklenerek çırpılır. Kaynayan sebze suyundan biraz alınıp bu karışıma eklenerek ısınması sağlanır. Tencerede kaynamakta olan sebze suyu karıştırılırken limon ve yumurtadan oluşan terbiye eklenerek karıştırılmaya devam edilir. 3 dakika sonra püre haline getirilmiş olan sebzeler eklenerek 5 dakika daha kaynatılır. Üzerine kıyılmış maydanoz eklenerek sunulur. İsteğe bağlı olarak sebze püresi ile birlikte baharatta eklenebilir. Daha kıvamlı ol |
ması istenirse sebzeler süzüldükten sonra kaynamaya bırakılan sebze suyuna pirinç ya da şehriye eklenebilir.
Asi Nehri
Asi Nehri (Orontes ), (العاصي) Lübnan'daki Bekaa Vadisi'nin doğu kısmından doğar ve Türkiye Hatay ilinden Akdeniz'e dökülür. Asi Nehri'nin toplam uzunluğu 556 km olup, 366 km Suriye'de, 98 km Türkiye'de, 40 km Lübnan'dadır. 52 km'si Türkiye-Suriye sınırını oluşturur. Antakya ile Akdeniz'e doğal su yolu bağlanmış olan Asi Nehri'nin ortalama su debisi 30 m³/sn dir. Kış mevsimi ile ilkbaharda taşkınlar nedeniyle pek çok su baskını yaşanmıştır.
Orontes olarak da adlandırılan Asi Nehri Lübnan'da Baalbek yakınında El-Bika kısmından dağlardan inen sellerin birleşmesiyle doğar sonra Suriye'ye girer. Humus yöresindeki bazaltı lav akıntıları etkisiyle yolunu saparak Hama kireçtaşı platolarına yönelir ve Gab sazlığına girer. Oradan çıktıktan sonra bir süre Suriye-Türkiye sınırında akar ve Hatay ilinden Akdeniz'e dökülür. Nehrin havzasını Büyük Rift Vadisinin parçası olan Ölüdeniz Fayı belirler.
Asi Nehri'nin toplam uzunluğu 386 km olup, nehrin büyük bölümü Suriye toprakları içinde bulunmaktadır. Türkiye topraklarındaki uzunluğu 88 km'dir. Havzasının ülkelere dağılımı şöyledir: %7 Lübnan, %67 Suriye, %26 Türkiye. Suriye-Türkiye sınırının 52 km'si Asi Nehri tarafından oluşturulur. Asi Nehri'nin 1950 yılında taşıdığı su miktarı 3.399,3 milyon m³'tür. Bu suyun %50'si Suriye, %41'i Türkiye, %9'u Lübnan'dan kaynaklanır
Asi Nehri Lübnan'dan Suriye'ye, Oradan da Türkiye topraklarına aktığı için "sınır aşan akarsu", Türkiye-Suriye sınırını oluşturduğu için "sınır oluşturan akarsu"dur.
Humus şehri yakınlarında geniş bir göl ve bataklık meydana getirir. Amik Ovası'nın sularını boşaltan Karasu (Küçük Asi), Harbiye Çağlayanının suları ile beslenir. Karasu'y alan Asi Irmağı, dar bir boğazdan geçerek Antakya'dan geçer. Burada ünlü Harbiye Çağlayanlarını meydana getiren ve gür kaynaklarla beslenen Defne Suyu'nu alır. Daha sonra genişliği 30-40 metreyi bulur Samandağ'ın güneyinde Akdeniz'e dökülür. Asi nehri hemen bütün yatağı boyunca yer yer ova ve tekne şekilli geniş vadiler, zaman zaman da dar ve derin boğazlar oluşturur, denize döküldüğü yerde geniş bir delta meydana getirmiştir.
Asi Nehri havzasında genel olarak Akdeniz iklimi görülür. Genelde yazlar kurak, kışlar yağışlıdır. Nehir de bu düzene uyar, kışın suları artar, yazın ise azalır. Yağış miktarı Lübnan'da 950–1270 mm, Suriye'de 760–1015 mm, Türkiye kısmında ise 505–1095 mm arasındadır. Akarsu Lübnan'da doğup Türkiye'de denize dökülmesine rağmen en fazla Suriye yararlanmaktadır.
Asi Nehri bulunduğu bölgede güneyden kuzeye; yani ters yönde akan tek nehirdir. Yerel halka göre ismini bu özelliğinden almıştır. Bazı inanışlara göre de Musa Kızıl Deniz'i asası ile ikiye ayırdıktan sonra Asi Nehri tersine akmaya başlamıştır.
Kış mevsimi ile ilkbaharda taşkınlar nedeniyle pek çok su baskını yaşanmıştır. Taşkınların sebebi çoğunlukla yağışlı dönemde Suriye'nin habersiz veya geç haber vererek barajlardan su bırakmasıdır.
Hatayı kendi toprağı olarak kabul eden Suriye yönetimi Asi Nehri'ni de sınır aşan su olarak görmemektedir. Böylece suyun büyük bölümünden yararlanmaktadır. 1950'li yıllarda Asi'de 3 milyar 399 milyon m³ akım gerçekleşirken, günümüzde %30 azalma ile 2 milyar 400 milyon m³ akım gerçekleşmektedir. 1939 yılında Türkiye'ye bırakılan su 1 milyar 670 milyon m³ iken %67 azalma ile 529 milyon m³'e düşmüştür. 1950 yılında Türkiye'ye girişte yapılan ölçümde yıllık ortalama akım 50,5 m³/sn iken, 2005'te 16,8 m³/sn'ye düşmüştür. 1975 yılında Asi'nin suları tarımsal sulamaya uygun iken günümüzde ağır metaller ve amonyak kirliliği görülmektedir.
Sibel Can
Sibel Can (d. Sibel Cangüre; 1 Ağustos 1970, İstanbul), Türk şarkıcı ve oyuncu. Kariyerine dansöz olarak başlayan Can, daha sonra şarkıcılık yapmaya başladı ve günümüzde televizyon ve sinema oyunculuğu ile sunuculuk da yapmaktadır.
Yugoslav göçmeni Engin Cangüre ve Mudanyalı Emine Gül Sezer Cangüre'nin ilk çocukları olarak Karagümrük semtinde doğdu. Sanatçının babası birçok ünlü soliste eşlik eden bir keman sanatçısıydı. Muzaffer adında bir kız kardeşi bulunmaktadır.
14 yaşındayken, gelen teklif üzerine oryantal olarak sahneye çıkmaya başladı. Babası ile beraber yurt içi ve yurt dışında yaptığı turnelerde hem oryantallik hem de solistlik yaptı. Dönemin bilinen mekanları Galata Kulesi ve Astorya gibi kulüplerde çıkan sanatçı, Nükhet Duru'nun, Fahrettin Arslan'a tavsiyesi üzerine Maksim Gazinosu'nda çıkmaya başladı ve henüz 17 yaşındayken assolist oldu. Sibel Can'ın yaşının küçüklüğü sebebiyle gazinonun kapatılması üzerine, sahneye çıkabilmesi için babasının girişimiyle açılan dava sonucunda, mahkeme kararıyla yaşı büyültülerek doğum tarihi 1964 olarak değiştirildi. Maksim Gazinosu'nda Muazzez Abacı, Neşe Karaböcek ve Emel Sayın gibi ünlü isimlerle çalıştı, Nükhet Duru tarafından keşfedilip Maksim Gazinosu'nun oryantal dansçısı olmuş, 1987 yılında Kervan Plak'tan ilk albümü olan "Günah Bize"yi çıkartan Sibel Can bu albümde Orhan Gencebay'ın büyük desteğini gördü. Albüm kısa zamanda satış rekorları kırdı. 1988 yılında aynı mekanda şarkı söyleyerek sahne almaya başladı. İlk dönem albümlerinde yapımcısı Orhan Gencebay olmuştur.
Neredeyse her yıl bir albüm çıkaran Sibel Can, 1995 yılında Raks Müzik'e transfer oldu. 1997 yılında çıkardığı "Bu Devirde" isimli dokuzuncu stüdyo albümünde sanatçı çıkış şarkısı olarak sözlerini Serdar Ortaç'ın yazdığı "Padişah" isimli şarkıyı seçmiş. Albümle birlikte başarılı bir çıkış gerçekleştiren sanatçı Tayfun Dinçer'in yönetmenliğinde çıkış şarkısına klip çekmiştir. Geniş hayran kitlesi elde etmiş ve albüm satışın ilk sıraya yerleşmiştir. Albüm Kariyeri boyunca konserler veren ve albümler yayınlayan sanatçı için Kadir Has bir iş yemeğinde "Bütün malım senin olsun Sibel" iltifatında bulunmuş protokolden dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Bu kız için değer vallahi" demiştir.
2000 yılında çıkarttığı "İşte Türk Sanat Müziği İşte Sibel Can" adlı albümle yeni bir döneme giren Sibel Can, 2001 yılından beri Emre Plak ile çalışmış ve 2007 yılında "Akşam Sefası" adlı albümünü çıkardı. Bu albümdeki "Çakmak Çakmak" isimli parçayla büyük başarı yakaladı. 2002'de "Papatya ile Karabiber" adlı sinema filminde başrolde yer aldı. 2006 yılında "Özledin mi?" albümü 200 binin üzerinde satış yaptığı için MÜ-YAP tarafından "Platin" ödülü ile ödüllendirilmiş, ödül programında Sibel Can aynı albümde yer alan söz ve müziği Sezen Aksu'ya ait "Lale Devri" adlı şarkısına yine Sezen Aksu ile düet yapmıştır. 2009 yılında "Benim Adım Aşk" isimli albümünü çıkardı. 2011 yılında Seyyah albümünü çıkardı, albümdeki Hançer adlı parçası ile başarısı daha da arttı ve son olarak 2012 yılının Nisan ayında Meşk adlı albümünü çıkardı. 2014 yılının Şubat ayında Galata adlı albümünü çıkardı.Bir dönem Kaşmir Halı reklamlarında oynamış,uzun yıllar bu markanın yüzü olmuştur.
2016 yılının Nisan ayında DMC Müzik'ten Arabesque adlı albümünü çıkaran Sibel Can, bu albümde efsane besteci Burhan Bayar'ın 80'li yıllara damga vuran ‘Gülüm Benim’, 'Sevmek', 'Bu da Geçer', 'Mavi Mavi' , 'Seninle ilk defa' , 'Yalnızım dostlarım', 'Mutlu Ol Yeter', 'Hasret Rüzgârları', 'Benim Hatım', 'Gurbet Geceleri' gibi sevilen şarkılarını seslendirdi. 9 Nisan 2016'da Bostancı Gösteri Merkezi'nde, 10 Ağustos 2016'da Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda konser veren ve ilk defa Arabesque albümünden şarkılar seslendiren Sibel Can, Bostancı konseri öncesi; "Beni arabeskin büyük ustası Orhan Gencebay keşfetti, o zamanlardan beri arabesk müziği çok seviyorum” demiştir. Sibel Can 10 Ağustos 2016 tarihindeki İstanbul Harbiye'de ki konserinde Ayla Çelik ile "Bağdat" adlı şarkıya düet yaparken, Rap müziğin sevilen isimleri Eypio & Burak King ikilisi ile birlikte arabesk rock tınıları ile de dikkat çeken "Günah Benim" adlı rap şarkıya düet yapmıştır. Can, konser öncesi verdiği röportajda 'Eypio ve Burak King'i çocuklarım sayesinde keşfettim. 100 milyonun üzerinde izlenmişler. İlk kez rap yapacağım için çok heyecanlıyım" demiştir. Ekim 2016'dan itibaren O SES TÜRKİYE yarışmasında jüri üyeliği yapmaktadır.Bu yarışmada Hadise, Sibel Can'la ilgili olarak "onu hiç böyle bilmezdim komik bir yanı da varmış"demiştir.2016'da Kasım ayında düzenlenen Altın Kelebek Ödül Töreni'nde yılın en iyi arabesk-fantezi müzik sanatçısı seçilmiştir.Bu yarışmada gecenin sunucusu Okan Bayülgen tarafından kilolarıyla ilgili espri yapılması üzerine hayranları tepki göstermiştir.Ancak Okan Bayulgen'e en büyük tepki Sibel Can'ın eski eşi Hakan Ural'dan gelmiş ve Bayülgen'i ağır bir şekilde eleştirmiştir. 2016 O Ses Türkiye programında jüridir. 2017'de yayımlanmaya başlayan "Sevda'nın Bahçesi" adlı dizide başrolde yer aldı.
1988 yılında o dönemin popüler isimlerinden olan Hakan Ural ile Zerrin Özer'in evinde gizlice evlendi. Bu evlillikten daha sonra Engincan ve Melisa adından iki çocuk dünyaya getirdi. Hakan Ural'dan 1999 yılında ayrıldı. Bir yıl sonra Sulhi Aksüt ile evlendi ve bu evlilikten Emir isminde bir erkek çocuk dünyaya getirdi. İlk eşinden iki, ikinci eşinden de bir olmak üzere üç çocuğu vardır. Sulhi Aksüt'ten 2010'da boşanmıştır.
Yarı sırtipliler
Yarı sırtipliler, Palamutbaşlı solucanlar ya da Hemichordata; denizlerde yaşayan ve solucana benzeyen en ilkel sırtipli hayvanlar şubesidir. Vücutları hortum (proboscis), yakalık (collar) ve gövde olarak üç bölüme ayrılmıştır. Korda (sırtipi) vücudun yalnız ön bölgesinde ve çok kısa olarak bulunur. Gerçek bir kuyruk bölgesinin olmaması bu grubu diğer sırtiplilerden ayıran önemli özelliğidir. Solungaç yarıkları ve notokord oluşumu kordalılardan farklı olduğundan yaklaşık 80 kadar tür içeren ayrı bir şube olarak tanımlanmıştır.
Balfour Deklarasyonu (1917)
Balfour Deklerasyonu, Lloyd George'un başbakanlığındaki Britanyalı savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour'un girişimiyle başlatılan ve sonuçta Filistin'de bir Yahudi devletinin -İsrail- kurulmasıyla sonuçlanan girişimdir. 1917 yılındaki |
bu deklerasyon, ilk Balfour Deklarasyonudur. Balfour girişimiyle 1926 yılında, Britanyalı sömürgeleri konusunda ikinci bir Balfour Deklarasyonu yapılmıştır.
Lord Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Lord Rothschild'e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini bildirmiştir. Britanyalıların Araplara yatırım yaptığı bir dönem olduğu için, bildiride ‘ülkedeki öteki sakinlerin medeni ve dinsel haklarının ihlal edilmemesi’ şart koşulmuştur. Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu topraklarının İngiltere ve Fransa arasında paylaşılması protokolü niteliğindeki Sykes-Picot Antlaşması ve Mekke Şerifi Hüseyin ile İngiltere'nin Mısır'daki Yüksek Komiseri McMahon arasında gizli olarak imzalanan McMahon Antlaşması ardından yapılan bu girişim, böyle bir maddeyi gerektirmiştir.
Balfour Deklarasyonu olarak bilinen bu mektupta İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, Siyonist lider Rothschild’e şöyle hitap etmekteydi:
"Saygıdeğer Lord Rothschild, Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudi Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu iletmekten memnuniyet duyarım.
"Majestelerinin Hükümeti, Filistin'de Museviler için bir millî yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin'deki mevcut Musevi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Musevilerin sahip oldukları hak ve politik statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır."
Bu deklerasyonu Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım.
Saygılarımla
Arthur James Balfour"
Bu mektupla Britanyalı Hükümeti, Müslüman Arapların çoğunlukta bulunduğu Filistin bölgesini Yahudilere yurt olarak göstererek, bu bölgede bir Yahudi Devleti’nin kurulmasını desteklemiş ve böylece İsrail Devleti’nin kurulması yolunda en büyük adımlardan biri atılmıştır.
Siyonist liderlerden H. Weizman ve N. Skoly’un çabalarıyla yayımlanan bu mektubun ardından yapılan girişimlerle Filistin bölgesi Yahudi göçmenlerin yerleşimine resmen açılmıştır. Ancak Filistin’e taşınan Yahudiler sadece bölgeye yerleştikten sonra kendi köylerini ve kibutzlarını korumak amaçlı haganah, palmach, Irgun gibi örgütleri kurdular. Filistin halkı kendi topraklarını zamanında zaten satmışlardı. Britanya toprak satımını durdurmuş ancak Ekim 1920 senesinde, 1. Dünya Savaşının bitmesiyle, tekrar izin vermişti. Yahudi nüfusunun artmasıyla, Filistinliler yahudi köylerine saldırıda bulundular. II. Dünya savaşının ardından 14 Mayıs 1948’de İsrail devleti ilan edilmiş ancak Filistinliler ve Arap devletlerinin savaş açmasıyla devam etmiş ve İsrail'in üstünlüğüyle sona ermiştir.
Bu mektup ve bunun ardından gelişecek olan olaylar, dünya Siyonist kesimin desteğinin İtilaf Devletleri yönüne çekilmesinde önemli rol oynamıştır. Ayrıca ABD tarafından da desteklenmiştir. Amerika, Orta Doğu'da bir Musevi devletinin bulunmasının, Orta Doğu politikaları için sağlam bir dayanak oluşturacağı varsayımında bulunmuştur.
Lord Balfour'un bu mektubu üzerine yürütülen girişimler, 1918 yılında Fransa'nın, hemen ardından da İtalya'nın desteğini sağlamıştır. ABD başkanı Thomas Woodrow Wilson, Ekim 1918 ayında deklerasyonu desteklediklerini açıklamıştır.
Söz konusu deklerasyon, Orta Doğu'da bir İsrail Devletinin kurulmasına giden sürecin önemli bir kilometre taşıdır.
Alişan
Serkan Burak Tektaş (d. 19 Haziran 1976; İstanbul), ya da bilinen adıyla Alişan, Türk şarkıcı, sunucu ve oyuncu.
İstanbul'un Beyoğlu ilçesinin Şişhane semtinde dünyaya geldi. Aslen Bingöllüdür. Sırasıyla Kuvay-ı Milliye ilkokulunu, Özel Şişli Koleji ortaokulunu, Özel Evrim Lisesini bitirdi. Çok istemesine rağmen Latin Dansları Okulu imtihanlarını 1 puanla kaybedip pilot olamadı ve İ.T.Ü Konservatuvar bölümünü kazandı. Müzik hayatının yoğunluğundan 3. Sınıfın sonunda devamsızlık yüzünden okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Müzik piyasasına atılana kadar adı Serkan Burak’tı. Müzik yeteneği, küçük yaşlarda ailesi tarafından anlaşıldı. Henüz iki yaşındayken, İbrahim Tatlıses'in "Sabuha", İzzet Altınmeşe'nin "Maden Dağı" adlı türkülerini ezbere okurdu. Okul yıllarında öğretmenleri ders arasında Alişan'a türkü söyletirlerdi. Bu, liseyi bitirene dek sürdü. Lise 1. sınıftayken, babasının maddi desteğiyle ilk kasetini yaptı. Ancak bunu, gerçek bir kaset çalışması olarak kabul etmiyor. İlk albümü 'Derdo - Elazığ'ın Güzelleri' albümünü 1991 yılında çıkartmıştır. İkinci albümü 'Delimisin Ne' albümünü 1994 yılında çıkartmıştır. Aşık Oldum'u 18 Nisan 1996 tarihinde Kral Müzik etiketiyle piyasaya çıkardı. Dedesi ve dayısının yakın dostu olan, Prestij Müzik'in ortağı Hilmi Topaloğlu tarafından keşfedilen Alişan, daha sonra firmanın diğer ortağı Mahsun Kırmızıgül’ün de desteğiyle ikinci albümü 'Sana Bir şey Olmasın'ı 25 Ekim 1997'de piyasaya çıkardı. Albümün çıkış parçası "Kralı Gelse" adlı parçayla müzik dünyasında büyük yankı uyandırdı. 1998 yılında Aynalı Tahir adlı diziyle Televizyon dünyasında yepyeni bir döneme imzasını attı. Üçüncü albümü 'Var Ya'yı 13 Şubat 1999'da Prestij Müzik etiketiyle piyasaya çıkardı. Bu albümle müzik piyasasındaki yerini perçinledi. 2000'de Kurt Kapanı dizisiyle yine adından çok söz ettirdi.
25 Mayıs 2001'de 'Alişan' albümüyle beraber Aşkına Eşkıya dizisini Malatya’da çekti. 18 Kasım 2002'de 'Söz Mü?', 21 Haziran 2003'te 1997-2002 arası çıkardığı albümlerdeki en sevilen eserlerinin toplandığı 'Keje', 30 Mart 2004'te 'Kalbim Ellerinde' albümüyle beraber Papatya İle Karabiber adlı filmde 'Karabiber' ve Cennet Mahallesi adlı dizide 'Ferhat' karakterlerini canlandırmıştır. 22 Mart 2005'te 'Olay Bitmiştir' albümünü çıkarmıştır.2003-2004 yılında 'Alişan'lı Gece' ve 2006 yılında manken Asuman Krause ile 'Mavi Ay' adında televizyon programlarını sunmuştur.2002 yılından beri ilişkide olduğu Mehmet Ali Erbil'in kızı Sezin Erbil'le 7 Ocak 2007'de nişanlanmıştır. 1 Mart 2007'de 'Ve Kimselere Güvenmiyorum' albümünü çıkarmıştır. Nişanlandıktan birkaç ay sonra aralarında çıkan anlaşmazlıkların büyümesi sonucu çift, ayrılmıştır ve Alişan o tarihte birkaç aylığına Macaristan'a gitmiştir. Döndükten sonra Ramazan ayı dolayısıyla Eylül ayında ilahi sanatçısı Sami Özer ile 'Senfonik Çağdaş İlahiler' adlı albümünü piyasaya çıkardı. 25 Haziran 2008 tarihinde 'Sevgilerimle' adlı albümüyle beraber Gonca Karanfil dizisinde 'Karanfil Kemal' ve Mert İle Gert adlı dizide de 1 bölüm konuk oyuncu olarak oynamıştır. Bunun dışında 2008-2009 dönemi 'İlle de Roman Olsun' ve 2009-2010 döneminde de 'Her şey Dahil' adlı 2 programı Çağla Şıkel ile beraber sunmuştur. 24 Şubat 2010 tarihinde vatani görevini yapmaya askere giden Alişan önce Manisa ardından Ankara’da hizmetini tamamlamıştır. 15 aylık bu görev sırasında vatanın her karışındaki askerlere moral gecelerinde 100'den fazla konser vermiştir. 7 Haziran 2011'de "10" albümünü çıkarmıştır. Bu albümün yapımında asker arkadaşı, besteci, söz yazarı Ceyhun Çelikten'in büyük katkısı olmuştur. Tekrardan 7 Kasım 2011'de "Melekler İmza Topluyor" adlı single albümünü çıkartmıştır. "Melekler İmza Topluyor" adlı şarkısını da Demet Akalın ile düet yapmıştır. Aynı yıl içerisinde (Fox TV)'de tekrar Çağla Şıkel ile Tabu adında yarışma programını sunmuştur. 2012 yılının başlarında Ayşe Özyılmazel ile birlikte Ayşe&Alişan adında sabah programını sunmuştur ve İbret-i Ailem adlı dizide 1 bölüm konuk oyuncu olarak oynamıştır. Mayıs ayında Ece Erken'in doğum gününe giderken Etiler'de trafik kazası geçirmiş ve boynunu hafif zedelemiştir. Ayşe Özyılmazel'in yaz sezonunda ayrılmasından itibaren ismi Alişan&Sevcan olarak değişen programı türkücü Sevcan Orhan ile sunmuştur ve 2013'ün ilk aylarında program ekranlara veda etmiştir. 9 Nisan 2013'te, 2 yıllık aradan sonra Poll-Production etiketiyle 'Seni Biraz Fazla Sevdim' albümünü çıkarmıştır. 2013 sonbahar döneminde bir dönem küs kalıp sonra barıştığı Çağla Şıkel ile "Her Şey Dahil" adında sabah programını sunmaya başlamıştır. 2014 yılının ortalarından beri sanatçı Emrah ile albüm çalışmaları yaptıktan sonra 20 Kasım 2014 tarihinde 'İhtiyacı Var' adlı albümünü yine Poll-Production etiketiyle çıkartmıştır. 2 yıl aradan sonra 2005 yılında çalıştığı Avrupa Müzik ile yeniden anlaşan şarkıcı, 3 Haziran 2016 tarihinde "Ölümsüz Aşklar" adında yeni bir single çıkarmıştır. Şarkının klibinde Çağla Şıkel eşlik etmiştir. 2016 yılından beri 360TV'de Çağla Şıkel ile birlikte "Herşey Dahil" programını sunmaktadır.
Adelie pengueni
Bu penguenin üst kısmı siyah, alt kısmı beyaz renktedir. Küçük bir gaga, beyaz göz çemberi ve sarı ayaklar karakteristik özelliğidir.
Adelie penguenleri, sıklıkla hatırı sayılır boyutlara ulaşabilen koloniler halinde yaşarlar ve ürerler. Ross Adası üzerinde yaklaşık yarım milyon bireyden oluşan adelie pengueni kolonisi vardır. Yerlerine çok bağlıdırlar. Antarktika yazında ana karada, diğer zamanlarda denizdeki parça buzlu alanların kıyısında yaşarlar. Sayıları yaklaşık 20 milyon olarak tahmin edilir.
Bu penguenlerin kuluçka periyodu Ekim ayında başlar. Dişiler bir araya yığılmış taşlardan oluşan yuvalara yumurtalarını bırakır ve tekrar yiyecek aramaya giderler. Erkekler, kuluçkayı üstlenirler. Takip eden 35 gün boyunca bu hayvanlar hiçbir şey yemezler ve derken yavrular yumurtadan çıkarlar. Bu esnada dişiler de döner ve yavruların yetiştirilmesinde yardımcı olurlar. Mart ayı gibi penguen civcivler yetişkin haline gelirler ve balık avlamak için onlar da denize dalarlar.
İkincil ağızlılar
Deutrostomia ya da Deuterostomes ( Deuterostomia; Yunanca'da "ikinci ağız") hayvanlar aleminin üst şubesidir. Protostomia'ya girmeyen hayvanları kapsayan ve alt alem olan Eumetazoa'nın Bilateria dalının bir taksonudur. Gelişim aşamalarındaki farklılık; ağzın embriyonik gelişim sırasında blastoporun bulunduğu kısmın aksi tarafında yeni bir delik açılmasıyla oluşmasıdır. Blastopor anüsü oluştururken, ağız kar |
ın tarafının ön ucuna yakın bir yerden ikincil olarak oluşur. Mezoderm ve sölom oluşumu Protostomia'dan farklıdır.
Deutrostomia'nın üç belirgin şubesi:
ve diğer ikisi;
Fatmir Sejdiu
Fatmir Sejdiu veya Fatmir Seydiu (d. 23 Ekim 1951) Kosova eski devlet başkanı. 1951'de Poduyeva Belediyesi'ne bağlı Pakaştiça köyünde dünyaya gelen Dr. Fatmir Seydiu, evli ve üç çocuk babası. Siyaset bilimi doktorası bulunan Seydiu, Priştine Üniversitesi'nde öğretim görevlisiydi. Fransızca ve İngilizce biliyor.
Alâeddin Konserveleri
Alâeddin Konserveleri, Türkiye'nin ilk balık konservesi üreticisi. 1929'de Alâeddin Kemerli tarafından kuruldu. Firma özellikle sardalya konserveleri ve ançuezleriyle tanınır. "Kızlı Marka" sardalyalar, firmanın en bilinen ürünüdür. Sardalya konservelerinin sade, domates soslu, zeytinli vs. çeşitleri vardır. Ton balığı, uskumru, domates salçası gibi başka konserve ürünleri de bulunur.
Ege ve Marmara denizlerinden avlanan sardalyalar, firmanın Gelibolu'daki fabrikasında işlenir.
20. yy.ın son yıllarından itibaren ton balığı konservelerinin yaygınlaşması ve avlanan sardalya miktarının fazla olmaması, firmanın üretimini kısıtladı.
Altus
Altus, Arçelik bünyesi altında ürün ve hizmet sunan beyaz eşya üreticisi. 4.000'in üzerinden satış noktası mevcuttur. Altus, beyaz eşya, ankastre cihazlar, elektrikli süpürgeler, klimalar, su ısıtıcıları ve küçük ev aletlerinden oluşan ürün çeşitliliğine sahiptir.
Kara yosunları
Kara yosunları (Bryophyta), ciğer otları, boynuz otları ve yapraklı kara yosunlarını kapsayan bitkiler bölümü.
"Bryopsida" tek sınıfını kapsar. Sistematikdeki yeri değişkenlik gösteren bir gruptur.
Çok hücreli, fotosentetik bitkilerdir. Kara yosunlarının iletim sistemleri ve gerçek kök, yaprak ve gövdeleri yoktur. Çoğu yapraklı olan küçük yapılı türler içerirler. Kök yerine bir ya da çok hücreden oluşan rizoidler (köksü yapılar) bulunur.
Kara yosunlarında "sporofit" ve "gametofit" evre olmak üzere 2 farklı yaşam evresi vardır.
Gametofit evrede bitki tamamen ince ve yumuşak yapraksı formda ve bir sapa bağlı olup, birkaç hücre kalınlığında olan yapraklar orta ana damar genellikle içermez. Döl almaşıyla eşeyli ürerler. Fotosentezin büyük bir kısmını gametofit nesil gerçekleştirir. Fotosentez sonucu oluşan besinlerini depolayan bitkilerdendirler. Yaklaşık 16.000 türü bilinmektedir.
Küçük bir gövdeye sahip olan bu bitki uç kısmında,içinde sporların üretildiği kesecikler taşır.Spor keselerinin içindeki sporların olgunlaşmasıyla keseler çatlar,içlerindeki sporlar rüzgarın etkisiyle etrafa yayılır.Nemli yerlerde çimlenen sporlar genç kara yosunu bitkisini oluşturur.
Kalecik (yapı)
50 m yüksekliğinde kayalık bir alana kuruludur. Çok az kalıntısı günümüze ulaşan kale, 1939 yılında Lake tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Kalenin kuzeybatısındaki sur, Urartu taş işçiliğinin seçkin bir örneğidir. Kalenin 60 m'ye varan en yüksek yerinde eskiden bir gözetleme kulesi olduğu anlaşılmaktadır. MÖ 10. yüzyıla tarihlenen kalede, 10 m derinliğinde kayaya oyulu su sarnıçları bulunmaktadır.
Back to Basics (Christina Aguilera albümü)
Back to Basics, Amerikalı pop şarkıcısı Christina Aguilera 'nın üçüncü stüdyo albümü. Albüm, ilk kez Japonya'da 9 Ağustos 2006 tarihinde piyasaya çıkmıştır.
Fitness
Fitnessın kelime anlamı "fiziksel uygunluk"tur. Günlük hayatta daha çok zindelik ve fiziksel uygunluk için yapılan egzersizlerin bütünü için kullanılır.
Fitness asla vücut geliştirme (body building) ile karıştırılmamalıdır. Vücut geliştirme profesyonel olarak müsabakalarda yarışmak için kas geliştirme iken fitness, zinde olmak ya da uğraşılan spora özgü fiziksel gereksinimleri sağlamak için vücudu fiziksel olarak hazırlamaktır.
Unutulmaması gereken şey fiziksel uygunluğun genel yanılgının aksine sadece kas gruplarını geliştirmekten ibaret olmadığıdır. Farklı sporlar ya da amaçlara göre fiziksel uygunluk kavramı da farklı anlamlara gelebilir. Örneğin; bir futbolcunun fiziksel uygunluk yani fitness düzeyi yaptığı iş gereği çeviklik, çabukluk, aerobik ve anaerobik enerji sistemlerinin gelişmiş olmasıyla meydana gelir. Bunun yanı sıra bir sumo güreşçisinin de fiziksel uygunluk düzeyi, onun yaptığı iş gereği bir futbolcuya göre daha yağlı bir vücut gerektirir. Yani ilgilenilmek istenilen alana bağlı olarak fitness farklı anlamlar ifade edebilmektedir.
Her kişiye ve belirlenen amaca göre antrenman programları farklılık arz eder. Fitness sporunda kesin bir antrenman standardından söz edilemez. Yani her yaşın, her hayat tarzının ve vücut tipinin birbirinden farklı olarak; bir uzman tarafından takip edilen çalışma programı olmalıdır. Bu spor belirli kalıp ve hedefleri olmadığından dolayı her yaşta yapılabilir. Örneğin 16 yaşında ya da 55 yaşında bu spora başlayabilirsiniz.
Kardiyovasküler egzersizler ya da kısaca kardiyo, yüksek kalp ritminde tekrarlayan hareketlerle yapılan egzersizlerdir. Bu tip egzersizlerde kas liflerini geliştirme ana hedef değil dolaylı şekilde ve sınırlı erişilen bir sonuçtur. Kardiyo egzersizlerinin temel hedefi kalp-damar sisteminin (kardiyovasküler sistem) performansını artırmak, aerobik ve anaerobik egzersizlerle kasların dayanıklılığını ve kondisyonunu artırmaktır. Kardiyo egzersizlerine örnek olarak yüzme, koşu, yürüyüş, bisiklet, ip atlama vb. verilebilir.
Yüksek oksijene ihtiyaç duyulan zamanlarda kardiyovasküler sistem çalışma hızını artırarak kaslara daha fazla oksijen taşımak ve kaslarda biriken karbondioksidi daha hızlı şekilde vücuttan uzaklaştırmaya çalışır. Bazen (örneğin koşu yaparken) metabolizmadaki bu artış oksijen ihtiyacını karşılamaya yetmez ve kaslar yüksek oranda oksijensiz solunum yapmaya başlarlar. Bu aşamadan sonra kaslarda yorgunluk ve oksijensiz kalma gibi rahatsız edici durumlar gözlenmeye başlar. Kardiyo egzersizlerinin temel amacı kasları ve kardiyovasküler sistemin çalışma temposunu artırarak kas kondisyonunu ve dayanıklılığı artırmaktır.
Ağırlık egzersizleri ile, belirli kas gruplarının ya da bütün kasların, tek tek ya da kas gruplarıyla beraber, aletli ya da aletsiz çalıştırılmasıyla sıkılaştırılması ve güçlendirilmesi amaçlanır. Esasen bütün sporlar dallarında fitnessta kullanılan egzersizler yer alır yahut bir spor dalına özel bir egzersiz fitnessta yer alabilir. Çünkü her spor dalında vücutta ağırlıklı kullanılan kas grupları vardır. Bu kas gruplarına kondisyon kazandırılması için yapılan egzersizlerin pek çoğu fitness egzersizleri olarak da kullanılmaktadır.
Ağırlık antrenmanları için pek çok farklı yöntem kullanılmaktadır. Bazı yöntemler ve eğitmenler vücudun kendi ağırlığını kullanırken bazıları salonlarda kullanılan makinelerle, daha izole bir çalışmayı tercih etmektedirler. Bu yöntemler arasında belirgin bir performans farkı bulunmamaktadır, seçim yapmak tamamen sporcunun kendi inisiyatifine ve imkanlarına kalmıştır.
Antrenmana başlamadan önce risklerini öğrenmek gerekir. Uygun kıyafet giyilmeli ve özellikle spor ayakkabı seçimine dikkat edilmelidir. Uzman eğitmenlerin vereceği antrenman programına uyulmalıdır. Sakatlanmamak için antrenman öncesi hafif hareketler veya fonksiyonel hareketlerle adalenin ısınması gerekmektedir. Ağırlık egzersizinde hareketlerin nizami yapılması önemlidir. Yeni başlanıyorsa hafif bir antrenman uygulanmalı zamanla ağırlıklar arttırılmalıdır. Ayrıca fitness sadece antrenmana dayanmaz, düzenli bir yaşamı ve kontrollü bir beslenmeyi de gerekli kılar. Beslenme konusu fitness yapanlar için çok önemlidir ve bu sporda başarının temel ayaklarından biridir.
Waterloo Muharebesi
Waterloo Muharebesi veya Waterloo Savaşı; 16-18 Haziran 1815 tarihlerinde gerçekleşen, Fransa İmparatoru Napolyon'un mutlak yenilgisiyle sonuçlanan ve Avrupalı güçler arasında 23 yıldır süren silahlı mücadelenin (Fransız Devrim Savaşları ve Napolyon Savaşları) sonunu getiren muharebe. Fransızcada Mont-Saint-Jean Muharebesi olarak da bilinir. Muharebe İngiltere-Prusya ittifakı ile Fransa arasında, Belçika'nın Waterloo kasabası yakınlarında gerçekleşmiştir.
1791'de Fransız kralı XVI. Louis'nin devrilmesi ve cumhuriyetin ilanı (bkz. Fransız İhtilali) Avrupa monarşilerinin başındaki hanedanları endişelendirdi. Avusturya ve Prusya hanedanları Avrupa krallıklarını devrik Fransız kralını desteklemeye davet etti (bkz. Pillnitz Bildirisi). Bunun üzerine Fransız cumhuriyeti Avusturya ve Prusya'ya savaş ilan etti ve Fransız Devrim Savaşları denen ve ilk baştaki amacı Fransız Devrimi'ni korumak olan savaşlar silsilesi başladı. Bu savaşlar esnasında yıldızı parlayan askeri okul kökenli general Napolyon Bonapart Kasım 1799'daki bir darbe ile iktidara geldi.
Fransız Devrimi'nin güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Devrim Savaşları Fransa'yı Avrupa'nın en güçlü ülkesi hâline getirmişti. Napolyon, bir diktatörlük hâline gelen Fransa'nın sınırlarını genişletmek amacıyla savaşlara devam etti ve Napolyon Savaşları denen dönem başladı. Yüz Gün denen dönemde gerçekleşen "Waterloo", Napolyon Savaşları'nı ve Avrupa'daki 23 yıllık güç mücadelesini sona erdiren savaş oldu.
Savaş, Belçika'nın Brüksel şehrinin 14,5 km ve Waterloo kasabasının (o dönemde köy) 2 km uzağında gerçekleşti.
Savaşta İngilizlere Dük Wellington, Prusyalılara ise Gebhard von Blücher komuta etti. Müttefikler, Fransa'nın kuzeydoğusuna doğru saldırmayı düşünürken Napolyon onlara Belçika'da bir engelleyici saldırıda bulundu, sonrasında bu Waterloo Savaşı'na dönüştü.
Öncelikle İngiliz ordusuyla karşılaşan Napolyon, üstün görünürken süvari birliklerinin yanlış bir manevrası hemen hemen savaşı İngilizlerin lehine çevirdi, daha sonra Prusyalıların yetişmesi Fransızların yenilgisini bozguna dönüştürdü ve savaş hemen hemen tüm Fransız ordusunun imhası ya da esaretiyle sonuçlandı.
Fransa monarşisinin yeniden kurulduğu bu muharebe sonrasında, Napolyon 1821 yılında öleceği Saint Helena Adasına sürgüne gönderildi.
Tunca
Tunca Nehri, Balkanlar’da, Bulgaristan ve Türkiye’de akan bir nehir. Meriç Nehri’nin kollarından biri.
Tunca, Bulgaristan'dan doğar |
ve Edirne'den Türkiye sınırlarına girer. Tunca Nehri'nin 12 kilometrelik bölümü Türk-Bulgar sınırını oluşturur. Meriç Nehrinin başlıca kollarındandır.
Baltalı Kapı
Baltalı Kapı, Antik Mylasa Kenti'nin giriş kapısı ve günümüzde Milas'ın kuzey kapısıdır. Esentepe'nin batısında, Hacıapdi Mahallesi sınırları içinde yer alır. 5 x 12 metre genişliğindedir. Adını kilit taşı üzerinde bulunan ve antik çağlarda "Labrys" adı verilen çift yüzlü balta figüründen almıştır. MÖ 1. yüzyılın sonunda yapılmıştır.
Duvardaki Resim
Duvardaki Resim, taverna müziği icracısı olarak bilinen Cengiz Kurtoğlu`nun 1986 yılında yayımladığı Unutulan albümünde yer alan parça. Şarkı Cengiz Kurtoğlu`nun "Unutulan, Gelin Olmuş Gidiyorsun, Liselim" parçaları gibi klasikleri arasında yer alır.
Parçanın başındaki 41 saniyelik org girişi ve ardından gelen ""Duvardaki resminle avunur gönlüm / Daha dün yanımdaydın şimdi nerdesin"" dizelerini barındıran naif vokal, taverna müziğinin önemli ve klasik bir örneğidir. Parça toplam 4 dakika 27 saniye sürmektedir.
Sanal gerçeklik
Sanal gerçeklik, insanların hem keşfedip hem de etkileşime girebildiği üç boyutlu bilgisayar teknolojileri ile oluşturulmuş ortama verilen isimdir. Çoğu sanal gerçeklik ortamı bir bilgisayar ekranı yoluyla edinilen görsel tecrübelerden ibarettir. Bunun yanında bazı ortamlar duyma, hareket gibi başka duyulardan da yararlanır.
AR / VR piyasası zaten milyar dolarlık bir piyasa haline geldi ve birkaç yıl içinde 120 milyar doların üzerinde pazarın büyümesini sürdürmesi bekleniyor.
Latincedeki "virtualis" kökeninden gelen sanallık, kavram olarak var olmayan ancak sanrılarla var olduğu kabul edilen şeyler için kullanılmıştır. Türk Dil Kurumu'nun karşılığını sanal olarak belirlediği, gerçekte var olmayan kavramlar, olgular ve mekanlar için kullanılır. Terimin kökü 'sanmak' fiilinden gelmektedir. Dolayısıyla sanal bir kavram gerçek ya da var olan değildir. Ancak yine de gerçeğin karşıtı da; yani sahte ya da yanlış da değildir.
Buradan yola çıkarak sanal gerçeklik kavramının gerçek dışı bir yaşam formu olduğu da düşünülemez. Aksine terimden gerçek yaşamın uç noktalarının sanal bir gerçeklik üstünde birbirine dokunduğu ortam algılanmalıdır.
Tevfik Başer
Tevfik Başer (d. 1951, Çankırı), Türk yönetmendir.
Lise eğitimini 1971 yılında Eskişehir´de tamamladı. 1973 yılında İngiltere’ye giden Tevfik Başer, burada grafikerlik, sahne tasarımı, fotoğrafçılık eğitimi aldı.
1978-1980 arasında o zamanki adıyla Eskişehir TV Enstitüsü’nde önce fotoğraf ve grafik sanatçısı, daha sonra da kameraman olarak çalıştı. 1980 yılında gittiği Almanya'daki Hamburg Güzel Sanatlar Akademisi’nin Görsel İletişim Bölümü’nden 1987 yılında mezun oldu.
1983’te "Zwischen Gott und Erde" adlı belgeseli yöneten Başer, 1986’da ilk uzun metrajlı filmi olan "40 m2 Almanya"’yı yönetti. "Sahte Cennete Veda" filmiyle Berlin Film Festivalinin yarışma bölümüne katıldı (1989), "Elveda Yabancı" yönetmenin 3.ncü filmidir. 1991 Cannes film festivalinin yarışma bölümüne katıldı. Senaryosunu yazdığı "Dilekler Zamanı" Almanyada Adolf grimme ödülünü kazandı.
Önemli Ödülleri:
40m2 Almanya:
Gümüş Leopar - Locarno,
Altın Sincap - Amsterdam,
Altın Aslan - Rotterdam,
Sahte Cennete Veda:
Civis ödülü Köln,
En iyi film ödülü-Strasbourg,
Elveda Yabancı;
En iyi yönetmen - Verona.
Eskişehir noterlerinden Eskişehir Esnaf Sarayı'nın yapılmasında büyük emekleri olan Musa Başer'in oğlu, Ecz. Prof Dr. Hüsnü Can Başer'in kardeşidir.
İftar topu
İftar Topu, Ramazan ayında Müslümanların oruçlu geçirdiği gün sonunda akşam ezanı vakti ile birlikte iftar vaktinin geldiğini haber veren top (son dönemde ses bombası) ateşi. Günümüzdeki gibi ses sistemlerinin olmadığı devirlerde zaruret bugün ise gelenek şeklinde Türkiye'nin birçok il ve ilçesinde devam ettirilir.
İftar
İftar (Arapça: إفطار) Ramazan ayında Müslümanların oruçlu geçirdikleri günün sonunda akşam ezanı okunduktan sonra (güneşin batmasında) yenilen yemeğe iftar denir.
Sahur
Sahur (Arapça: سحور / saḥūr /); Müslümanların oruç tutmadan önce, imsak vaktine kadar yedikleri, içtikleri sünnet olan vakit.
Amr bin el-Âs'ın rivayetine göre sahur hakkında bir hadis şöyledir;
Enes bin Mâlik'in rivayetine göre sahur hakkındaki diğer bir hadis şöyledir;
İftar çadırı
İftar çadırı, Müslümanları oruç tutarak geçirdikleri Ramazan ayında iftarlarını açmaları için kurulmuş büyük çadıra verilen ad. Şehirlerin belirli noktalarında belediyeler, dernek ve vakıflar ya da hayırseverler tarafından finanse edilir. İçinde bedava yemek dağıtımı yapılır.
İmsak
İmsak Ramazan ayında oruç tutacak Müslümanların sahur sonrasında sabah ezanı ile birlikte başlayan yeme ve içmeyi bırakma zamanıdır. Kelime manası, "kendini tutmak, bir şeyden el çekmek"tir. Takvimlerde, imsak'ın günlere ve illere göre başlama saatleri belirtilir. Geleneksel anlayışta sabah namazı İmsak'tan 15-20 dakika sonradır.
Orucun ne zaman başlayacağı (imsak) farklı görüşlere sebep olan bir konudur. İmsakı sabah namazından önce, sabah namazıyla birlikte, sabahın geç vaktinde ve güneşin doğmasıyla ilişkilendiren görüşler bulunmakta ve orucun başlamasını bu vakitlere göre belirleyen görüşler bulunmaktadır.
İmsakın zıddı iftardır. İmsak vaktinin başlangıcı, tan yerinin ağarmasıyla başlar. Bu vakit, takvimlerde imsak vakti olarak gösterilmektedir. İmsak vaktinden iftar vaktine kadar, ibadet niyetiyle; yemeden, içmeden, küfürden, cinsî münasebetten ve diğer orucu bozan şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir.
Resmi Diyanet Websayfası
İmsak Vakitleri
Özel Harp Dairesi
Özel Harp Dairesi, Soğuk Savaş dönemi Türkiyesi'nde, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde ABD'nin gizli servisi CIA ve NATO iş birliği ile kurulduğu ileri sürülen gizli örgüt.
Avrupa'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra muhaliflerin (o dönem komünistlerin) iktidara gelmesini önlemek için kurulan "Gladio" adlı kontrgerilla örgütünün Türkiye'deki uzantısına siyasi literatürde "Özel Harp Dairesi", eylemleri gerçekleştirenlere ise "Kontrgerilla" denmiştir.
NATO'nun Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulan NATO birimleri, Türkiye'de önce Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlenmiş sonra doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında ve bunun sivil uzantısı Kontrgerilla olarak faaliyet yürütmüştür.
Ağırlık
Ağırlık, bir cisme uygulanan kütle çekim kuvvetidir. Dünya'da bir cismi ele alırsak yükseğe çıkıldıkça ağırlığı azalır, kutuplara gidildikçe ağırlığı artar, ekvatora gittikçe ağırlığı azalır. Ağırlık birimi newton'dur ve simgesi 'N'dir.
Yatay bir taban üzerine konan bir cismin, o taban üzerine yaptığı basınca ya da bir noktaya asılı bir cismin, o noktaya uyguladığı yer çekimi kuvvetine verilen ad.
Bu bakımdan, ağırlığın yönü, yer çekimi kuvvetinin yönündedir. Bu da, cismin kütlesine ve o yerin ivmesine bağlıdır. İvme, yeryüzünde cismin bulunduğu yere göre değişebildiğine göre, kütlesi sabit olan bir cismin mutlak ağırlığı, küre üzerinde bulunduğu yere göre değişir.
Ağırlık Merkezi:
Bir cismin parçacıkları üzerine etki eden yerçekimleri bileşkesinin uygulama noktasına verilen isimdir. Boşluğa bırakılan her cisim, yerçekiminin etkisi altında kalarak düşer. Yerçekimi, cismin yere düşmesini, dolayısıyla bir ağırlığı olmasını sağlar. Yerçekimi kuvveti, kütlesi (m) olan bir nokta gibi tasarlanan cismin parçacıklarına ayrı ayrı etki yapar. Bir cismin ağırlık merkezi, o cismin meydana gelmesini sağlayan noktalar sisteminin, o noktada toplanmış ve yerçekimi kuvveti o noktaya etki ediyormuş gibi olan halidir. Bir cismin ağırlık merkezinin de. neyle elde edilmesi, onun şekline göre değişir.
Ağırlık merkezinin bilinmesi ,cisimlerin denge hallerini ve çeşitli yapıtların devrilmeden durabilmelerinin sağlanmasında yardımcı olur.
Nolan
Berk Hakman
Berk Hakman (d. 14 Ağustos 1981, Ankara), Türk oyuncu.
Kökleri Saraybosna'ya dayanan bir ailenin ikinci çocuğu olarak Ankara'da dünyaya gelmiştir. Akdeniz Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümüne bir süre devam etmiştir. Bu dönemde, okulun tiyatro kulübünün yanı sıra, yine Antalya'daki Tiyatro Atölyesi'ne girmiştir. Oyunculuk yapmaya karar vererek İstanbul'a yerleşmiştir. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı mezunudur. Kırık Kanatlar, Seher Vakti, Felek Ne Demek?, Hatırla Sevgili, Es-Es, Mazi Kalbimde Yaradır, Suskunlar ve Kaçak dizilerinde oynamıştır. 11 ödüllü Tepenin Ardı filminde başrol oynamıştır.
Babası, Erkin Koray'ın Yeraltı Dörtlüsü grubu elemanlarından Ataman Hakman'dır. Kendisi de bas, klavye, piyano, gitar, bateri ve trompet çalmaktadır.
Parazoa
Parazoa, hayvanlar aleminin Placozoa ve Porifera şubelerini kapsayan alt alemidir.
Paleozoyik'den önce ortaya çıktığı varsayılan ve Kambriyen öncesinden de fosilleri bulunan canlı grubu zamanımızda da yaşamaktadır. Işınsal simetrili ya da simetrisiz çok hücreliler grubudur. Vücut hücreleri diğer hücrelerden farklı olarak, "gerçek doku ve organlar" oluşturmazlar. Duyu, sinir ve kas hücreleri yoktur, vücutta belirgin bir ön ve arka kısım bulunmaz. Bütün yaşamsal olaylar, birbirinden az çok bağımsız olan hücreler tarafından yapılır. Hücre farklılaşmaları diğer çok hücrelilerinkinden farklıdır.
Parazoa'nın diğer çokhücrelilerden bağımsız olarak bir hücrelilerin yakalı kamçı taşıyan koloniyal kamçılılardan türediği sanılmaktadır. Yakalı kamçı hücreleri bu gruptan başka çokhücrelilerde bulunmayan hücrelerdir, koanosit hücrelerinin oluşumunu sağlamışlardır. (Nielsen, 1985). Sesil yaşam ve kamçılı hücrelerin korunması sonucu su kanalları sistemini oluşmuştur. Embriyonik gelişim sürecinde dıştaki kamçıların iç tarafa göç ettiği ve koanositleri oluşturduğu kabul edilmiştir.
Parazoa'ya ait şubeler;
ve
Placozoa
Placozoa, bilinen en basit ve ilkel çok hücreli şubesidir. Daha önceleri varsayılan radyal simetrili, basık, planoyit ataya benzerlik gösteren canlının simetrisinin birincil mi yoksa ikincil mi olduğu bilinmemektedir. Bu nedenle bazı bilim insanları bunların yassılaşmış blastula evresinden t |
ürediğine inanmış ve bu şubeyi ilkel bir grup olarak kabul etmemiştir.
1896 yılında Avrupa'da bir akvaryumda bulunan küçük, yassı vücutlu ya da küremsi yapıdaki canlıya Trichoplax adhaerens denilmiştir. Bu Placozoa şubesinin tek ve günümüzde yaşayan örneğidir. Hayvana benzeyen bu canlı, serbest yaşayan, 0.1–3 mm. çapında, gevşek yapılı, kasılgan bir yapıda vücudu vardır. Renksidirler, nesnelerin üzerinde silleriyle çok yavaş sürünür gibi hareket ederler. Bölünme ve tomurcuklanma ile eşeysiz olarak çoğalırlar.
Bölünme
Buzdağı B-15 A
Buzdağı B-15 A, Antarktika'da Kasım 2003'te, 11.655 km² büyüklüğündeki B-15'in "buz şelfi" içinde bir fırtına sonrasında parçalanmasıyla oluşmuş bir buzdağı.
122 km uzunluğunda ve yaklaşık 27 km genişliğinde olup 3.100 km² alana sahiptir. Hatta yayılımı Lüksemburg'un alanından biraz daha büyük olup dünya denizlerinin serbest yüzen en büyük doğal objesidir.
Bir buz dili ile çarpışması sonucu 5 kilometre kısalmıştır. Kopan buz dağının adı C-!6'dır.
Richard Musgrave
Richard Abel Musgrave (d. 14 Aralık 1910, - ö. 15 Ocak 2007), Alman kökenli ABD'li ünlü bir ekonomisttir. Kamu maliyesi teorisinin önemli profesörlerindendir.
Münih ve Heidelberg'de okudu. 1937'de Harvard'dan mezun oldu. Çeşitli ABD üniversitelerinde profesörlük ve Amerikan Hükümetine danışmanlık yaptı. Quarterly Journal of Economics akademik dergisinin editörüydü.
1959 yılında en önemli çalışması olan Kamu Maliyesi Teorisi "(The Theory of Public Finance)" kitabını yazdı. Musgrave yazmış olduğu bu kitapta kamu maliyesini kamu fonlarının etkin kullanımı olarak tanımladı. Musgrave, devlete üç yeni fonksiyon atfetmiştir. Bunları; tahsis, bölüşüm ve istikrar olarak sınıflandırmıştır. Piyasanın bu fonksiyonları gerçekleştiremeyeceğini ve bu nedenle devletin piyasalara müdahale etmesi gerekliliğini savunmuştur.
Olimpiakos Lefkosias
Olimpiakos Lefkosias (), Lefkoşa'da oynayan bir Kıbrıs Cumhuriyeti futbol kulübüdür.
Henkka Blacksmith
Henri "Henkka T. Blacksmith" Seppälä (7 Haziran 1980), Fin melodik death metal grubu Children of Bodom'un basgitaristi. Henkka, Henri'ye göre daha genel bir isimdir ve soyadındaki "Seppä" İngilizce'de "Blacksmith" anlamına gelmektedir. İsmindeki "T" harfi lakabı olan "Torso" için yazılmaktadır. Ayrıca Children of Bodom'un sözcülüğünü yapmaktadır.
Henkka, 1980'de Finlandiya'nın Espoo şehrinde doğmuş, 11 yaşında gitar çalmaya başlamıştır. Metal müzik dinlemeye Slayer ve Pantera gibi gruplar dinleyen ağabeyi sayesinde başlamıştır. Bundan önce sadece Poison ve Guns N' Roses gibi glam metal grupları dinlemektedir. Daha sonra daha sert müziğe ilgi duymuş ve 90'ların başında Burzum, Dissection ve Cannibal Corpse gibi black metal ve death metal gruplarını dinlemeye başlamıştır.
İlk grubunda çalmaya başladığında 13 yaşındadır. Grubunun ismi Aivokasvain (Beyin Tümörü) idi. 2 yıl bu grupta çaldıktan sonra ayrılmış ve ana enstrümanını basgitara çevirmiştir. Samuli Miettinen 1996 yılında Inearthed'ten ayrılınca Henkka, 5 telli bası ile gruba katılmıştır.
Henkka röpörtajlarda grubun öne çıkan üyesidir. Çünkü Henkka küçükken Fransız okulunda okumuştur ve Fince'nin yanında İngilizce, İsveççe ve Fransızca da bilmektedir.
Zaman buldukça Helsinki Üniversitesi'nde siyasal tarih ve siyasal bilimler çalışır. Bunun dışında boş zamanlarında en büyük tutkusu olan futbol ile uğraşır ve yüzer. Children of Bodom dışında bir grupta yer almaz ve tüm enerjisini ona harcamak istediğini söyler. Hayatındaki en önemli şeyler ailesi ve grubudur. Boyu 1.84'tür.
Türkiye'de turizm
Türkiye'de turizm, ülke ekonomisi için önemli bir sektördür. Turizm gelirlerinin ihracata oranı %16,7'dir. Ülkedeki turizm faaliyetleri Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın sorumluluk alanındadır. Türkiye'de ülkenin tarihini ve kültürünü yansıtan pek çok turistik yer mevcut olup ayrıca Akdeniz ve Ege Denizi'nin kıyısında turistik aktiviteler yapılmaktadır. Son yıllarda ülke, sağlık turizminde popüler hâle gelmiştir.
Türkiye'nin en büyük şehri olan İstanbul, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olması dolayısıyla da antik döneme sahip birçok yapıyı barındırmaktadır. Sultan Ahmet Camii, Ayasofya ve Topkapı Sarayı bunlardan birkaçıdır. Diğer önemli turizm alanları; Roma İmparatorluğu döneminden kalan Efes, Troya, Bergama, Side, Meryem Ana Evi'nin yanı sıra Kapadokya, Nemrut ve Pamukkale bölgeleridir.
Plaj bölgeleri, genellikle Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde yaşayan insanlar ve Batı Avrupa'dan gelen turistler için önemli bir turizm alanıdır. En önemli plajlar, Ege kıyılarından başlar ve Akdeniz'de Antalya yakınlarında son bulur. Bodrum, Çeşme, Fethiye, Marmaris, Kuşadası, Alanya önemli tatil yöreleridir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'de turistik bölge sadece Çeşme-Alanya hattında sıkışıp kalmıştır.
Anadolu toprakları ilk çağlardan itibaren gezginlerin önemli rotalarındandır. İlk ve orta çağda dini mekanlar ve termal kaynaklar ile ilgi çekmiştir. Selçuklular döneminde ticaret yolcuları Anadolu'da seyahatleri canlı tutmuştur. Osmanlılarda bu toprakların gerçek manada ilk turizm hareketi gerçekleşmiştir. 1863 yılında açılan Sergi-i Osmani etkinliğine Avrupa'dan özellikle Avusturya'dan turistler gelmiştir. Aynı yıllarda İstanbul'dan da yurt dışına turistler gitmeye başlamıştır.
1870 yılında Şark demiryolları İstanbul'u Paris'e bağlaması ile İlk otel (Pera Palas) açılmıştır (1890). Cumhuriyetin ilanından sonra daha sonra adı Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu olacak olan Seyyahın Cemiyeti kuruldu. 1957 yılından sonra turizm bakanlık seviyesinde yürütülmüştür.
Türkiye'ye gelen turist sayısı; 1950 yılında 30 bin, 1965'te 500 bin, 1985'te 2 milyon, 1990'da 5 milyon, 1997'de 10 milyon olmuştur.
24 Kasım 2015'te, Türkiye'nin sınırı ihlal ettiği gerekçesi ile bir Rus Su-24 savaş uçağını düşürmesinin ardından Rusya, Türkiye ile ilişkilerini askeri ve ekonomik olarak asgari seviyeye indirdi. Bu kapsamda Rusya’daki tur şirketlerinin Türkiye turu satmasını yasakladı. 2016'nın ilk beş ayında Antalya’ya gelen Rus turist sayısında bir önceki yıla oranla %96, Alman turist sayısında %30, Hollandalı turist sayısında ise %33 düşüş oldu. Ege ve Akdeniz sahillerinde 1.300 civarında otelin satılığa çıkarıldığı tahmin edilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, "bölgesel şartlar" nedeniyle turizm alanında bir daralma yaşandığını, Türkiye'nin bu krizden "güçlenerek çıkacağı" görüşünü dile getirdi.
Türkiye'de UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine alınan 17 eser bulunmaktadır:
İstanbul'un Tarihî Alanları, Kapadokya ve Göreme Milli Parkı, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Hattuşaş, Nemrut Dağı, Ksantos ve Letoon, Hierapolis ve Pamukkale, Safranbolu, Troya, Selimiye Camii, Çatalhöyük, Bursa ve Cumalıkızık, Pergamon, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri, Efes, Ani, Afrodisias.
Dünya Mirası Geçici Listesi'nde 66 kültürel, 2 doğal ve 3 karma olmak üzere 71 varlığı bulunmaktadır.
Kapadokya yöresindeki Ürgüp ve Göreme çevresinde oluşan peribacaları, kaya oyma kiliseler, yeraltı şehirleriyle yoğun bir turizm alanıdır. Ürgüp, Göreme, Derinkuyu, Uçhisar, Ihlara, Avanos ve Kaymaklı yöredeki turistik yerleşmelerdir. Yöreyi yılda yaklaşık 3 milyon turist gezmektedir.
UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan Pamukkale Denizli ilinde yer almaktadır. Fay hattından gelen sıcak suların taşıdığı kireçin çökelmesiyle oluşurlar. Travertenler, traverten havuzları, akan sıcak su görsel bir şölen sunar. Sularından yararlanmak amacıyla antik zamanlarda travertenlerin üst tarafına Hierapolis şehri kurulmuştur.
Özellikle karstik kayaçlardan oluşan Toros Dağları'nın batı ve orta bölümlerinde mağaralar gelişmiştir. Antalya yakınlarında bulunan Karain Mağarası'nda Paleolitik çağa ait yerleşim izleri bulunur. Damlataş Mağarası Alanya şehir merkezinde bulunur. Binlerce sarkıt, dikit duvarları süslemektedir.
Kıyı turizmi, deniz, kumsal, güneş, manzara, biyolojik çeşitlilik (balina kuş mercan), deniz ürünlerini kapsar. Kıyılarda oteller, kıyı düzenlemeleri, dalış sporları, kuş gözlemleri, bot gezileri, tıp hizmetleri, lokantalar ile düzenlenmelidir. Avrupalı turistlerin %63'ü kıyıları tercih etmektedir.
Türkiye'de Batı Akdeniz ve Ege kıyılarında çoğunlukla yabancılara dönük turistik oteller yer alırken, Karadeniz ve Marmara kıyılarında yerli turistlerin ikinci kontları bulunur.
Karadeniz kıyılarının iklimi kıyı turizmin gelişmesi için uygun değildir. Karadeniz'de; turizmi engelleyen yaz yağışları (batıda 1-2 gün, ortada 5-6 gün, doğuda 8-10 gün) bulunur, denize girme süresi 3 ay, günlük güneşlenme süresi 9-10 saat, bağıl nem %70'in üzerindedir. Akdeniz ikliminin hakim olduğu Ege ve Akdeniz kıyılarında; denize girme süresi Mayıs-Kasım arasında 7 ay, günde 11-12 saat güneşlenme süresi, yaz kuraklığı ve nemlilik %70'in altındadır. Doğu Akdeniz kıyılarında yaz sıcakların aşırı bunaltıcı olması turizmin gelişmesini engellemiştir.
Ege ve Akdeniz kıyılarında güneşlenme süresi, hava sıcaklığı, deniz suyu sıcaklığının yüksek olması, denize girme süresinin uzun olmasına neden olmaktadır. Koy ve körfezlerin fazla yer tutması kıyı turizminin gelişmesine katkı sağlar. Bu kıyılarımızda büyük oteller, tatil köyleri yapılmıştır.
Kıyı turizmi kriterlerinden biri de mavi bayrak sahibi olmaktır. Türkiye 2014 yılında en fazla mavi bayraklı sahile sahip 3. ülke iken 2015 yılında 2.liğe çıkmıştır. İspanya 578 plaj ile 1., Türkiye 436 plaj ile 2., Yunanistan 395 plaj ile 3.dür.
Turizm faaliyetlerini yılın tamamına yaymak için kış turizmine önem vermeye başlamıştır. On yıl önce kış sezonunda 2,7 milyon turist ağırlanırken 2014'te bu rakam 4.8 milyona ulaşmıştır. 51 kayak tesisi ve 9.549 yatak kapasitesi bulunmaktadır. Türkiye kayak tesisi açsından dünyada 18. sıradadır. Uludağ, Palandöken, Kartepe, Kartalkaya, Sarıkamış, Erciyes, Davraz Dağı Türkiye'nin önemli kayak merkezleridir.
Kruvaziyer gemileriyle yapılan turizm faaliyeti özellikle Akdeniz'de yoğunlaşmıştır. Akdeniz dünya kruvaziyer turizminde %21,7 ile Karayipler/Bahamalar'dan sonra (%34,4 |
) ikinci sırada gelmektedir. 2003 yılında Türk limanlarına 887 gemi ve 582.000 turist gelmiştir. 2013 yılında; 1.572 gemi ve 2.240.000 turiste ulaşmıştır. Türkiye'de 2013 yılı için en fazla kruvaziyer gemi Kuşadası'na demirlemiştir. Kuşadası limanına 2013'te 428 gemi ve 577.685 kruvaziyer turist gelmiştir.
Türkiye'de termal turizm özellikle iç turizm açısından önemlidir. 1300 termal, 2000'den fazla şifalı su kaynağına sahip olan Türkiye bu açıdan dünya 5.sidir. Hitit'lerden itibaren Anadolu topraklarında kaplıcalardan yararlanılmaktadır. Kestanbol kaplıcası, Hierapolis Roma döneminden, Yalova'daki Kurşunlu hamamı Bizans döneminden kalmadır. Türkiye'de kaplıca tesisinin açılması için, kaynak suyunun MTA tarafından hidrojeoloji analizi yapılması, Sağlık bakanlığı tarafından şifalı olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Türkiye'de 46 ilde 190 kaplıca bulunur. Yerli termal turistlerin çoğunluğu Marmara (%43,8) ve Ege (%26,6) bölgelerindendir. 2008 yılında Türkiye'ye 162.480 sağlık turisti gelmiş ve 282 milyon dolar harcama yapmıştır.
Türkiye'ye her yıl binlerce kişi tedavi olmak için gelmektedir. Türkiye özellikle saç ekimi alanında bir merkez olma yolundadır.
Özellikle Karadeniz Dağları ve Toros Dağları yaylalarında gelişmeye başlamıştır. Kültür bakanlığı 26 yaylayı turizm merkezi ilan etmiştir. Giresun Bektaş ve Kümbet, Ordu Çambaşı, Rize Anzer ve Ayder-Yukarı Kavran, Trabzon Erikbeli ve Şolma-Karadağ, Artvin Kaçkar, Bayburt Kop Dağı, Gümüşhane Zigana yaylalarında çalışmalar başlamıştır.
Yabancı turist sayısı 2002 ve 2010 yılları arasında, 12.8 milyondan 27.8 milyona ulaşmıştır, ki bu sayı Türkiye'yi "Yabancı Ziyaretçiler için En İyi 7 Ülke" arasına sokmuştur.
2013 yılı için; turizm gelirlerinin GSMHnın %4,2'sini, ihracatın %21,2'sini oluşturur. Türkiye'de turizm sektöründe 1.298.000 kişi istihdam edilmektedir. Gelen turistlerin çoğunluğu havayolu ile (%71,2), %21'i karayolu, %7,4'ü denizyolu ile gelmektedir.
Türk turizmciler 2015 yılında turist sayısının 42 milyonu aşmasını, gelirin 35-36 milyar dolara ulaşmasını beklemektedir. 2013 yılı itibarıyla turistik belge sahibi 3000 tesiste 755.000 yatak bulunmaktadır.
Turizm sektörü $71 milyar yatırım değerine sahiptir. Yıllık yenilenme ve yatırıma 2,5 milyar $ harcanmaktadır. 54 farklı sektörü doğrudan etkileyen turizm sektörü yıllık 26 milyar dolar satın alma yapmaktadır. Gıda ve içecek sektörüne 4 milyar dolar, tarıma 2 milyar dolar, seyahat firmalarına 4,8 milyar dolar katkı sağlar. 2014 dış ticaret açığının %32,4'ünü turizm gelirleriyle kapatılmıştır.
Türkiye'ye 2017 yılında en çok turist gönderen ülkeler aşağıdaki gibidir:
Ahmed Yüksel Özemre
Ahmed Yüksel Özemre (3 Nisan 1935 (nüfus kayıtlarında 25 Mayıs 1935); Üsküdar, İstanbul - 25 Haziran 2008), ilk Türk atom mühendisi ve yazar.
Haziran 1954'te Galatasaray Lisesi Fen Kolunu, Şubat 1957'de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Fizik Dalını lisans derecesinde bitirmiştir. 30 Temmuz 1958'de Saclay, Fransa'da bulunan Fransa Nükleer Bilimler Ve Teknoloji Millî Enstitüsü (Institut National des Sciences et Techniques Nucléaires) Atom Mühendisliği (Génie Atomique)'nden mastır almıştır. 3 Eylül 1973'de teorik fizik dalında kürsü profesörü olmuştur.
Evli, iki kız çocuğu ve bir de erkek torun sahibi olan Özemre, 25 Haziran 2008 tarihinde vefat etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ve Atom Enerjisi Komisyonu Başkanı (21 Ocak 1985 - 6 Nisan 1987)
Fazilet Vakfı Liseleri Bilim Danışmanı (1994 - 1995/İstifâ)
Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. (TEAŞ) Genel Müdürü Danışmanı (1 Haziran 1998 - 31 Mayıs 2000)
2002'de Üsküdar Belediyesince Çengelköyü Yıldırım Beyazıt Caddesi'nde yaptırılmış olan Kültür merkezine Ahmed Yüksel Özemre Kültür Merkezi ismi verilmiştir.
25 Haziran 2008 Çarşamba sabahı İstanbul'da tedavi görmekte olduğu hastanede geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir.
Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre'nin
başlıklı te'lif ders kitapları ve:
başlıklı tercümeleri, ve ayrıca da:
başlıklı te'lif kültür kitapları ile
isimli eserlerinin kritik edisyonları bulunmaktadır. Ayrıca:
isimli eserlerin de editörlüğünü yapmıştır.
Howard Hughes
Howard Robard Hughes Jr. (24 Aralık 1905; Houston, Teksas - 5 Nisan 1976; Las Vegas), ABD'li iş adamı, havacı, film yönetmeni, film yapımcısıydı ve dünyanın en varlıklı insanlarından biriydi.
Howard Robard Hughes Sr.'nın oğlu olan Hughes, on dokuz yaşındayken petrol delgi makineleri yapan bir fabrikanın başına geçti. Birkaç yılda önemli kazanç sağlayıp 1930'da sinema, 1931'de içki sanayiine girdi. Daha sonra havacılığa yöneldi. 1938'de kendi düşüncesine göre hazırlanmış bir uçakla rekor sayılacak bir sürede (3 gün, 19 saat) dünyanın çevresini dolaştı. TWA Havacılık Şirketi'nin hisse senetlerinin dörtte üçünü ele geçirerek bu alanda söz sahibi oldu.
II. Dünya Savaşı sırasında top ve askeri uçak yaptı. Kendi zamanında dünyanın en büyük uçağı olan Hughes H-4 "Hercules""i yapmış ve bir kez de olsa uçurmuştur. Uçak II. Dünya Savaşındaki alüminyuma getirilen kısıtlamalar dolayısı ile ağırlıklı olarak ağaç kullanılarak yapılmıştır. Uçağın kanat açıklığı olan 97,54 metre ve 8 motorlu yapısı ihtişamının ampirik bir göstergesidir.
Bir servet harcadığı "Cehennemin Melekleri" filminin çekimi uzun yıllar sürmüş, tamamlandığında ise büyük beğeni toplamıştır. 1948'de tekrar film yapımcılığına döndü. 1953'te bir tıbbi araştırma enstitüsü kurdu. Çevreyle ilişkisini keserek kapalı bir hayat yaşaması ve ölümüne kadar hiç kimseye görünmemesi ilginç yönlerinden birkaçıdır.
Howard Hughes obsesif kompulsif bozukluğu ile çevresindekiler ile sürekli sosyal ilişkilerde sorunlar yaşamıştır.
1950 yılında Howard Robard Hughes Jr. dünyanın en zengin insanı oldu. Serveti günümüzün parasıyla 12,8 Milyar Dolar olduğu anlaşıldı.
MK-82
Mark 82 (MK-82) ABD yapımı bir bombadır. Mark 80 serisinin en çok kullanılanıdır. Düşman tanklarına ve diğer yer hedeflerine ve de küçük binalara saldırılarda kullanılan basit, ucuz ve etkileyici bir serbest düşümlü bombadır. Fiyatı: 268.50 $
Yıldırım Gibi
Uğur Işılak'ın Türkiye'de piyasaya sürdüğü 10. çalışması. Akbaş Müzik/Türküola tarafından 2001 yılında piyasaya sürülen albümden "Yıldırım Gibi", "Eylül Yağmuru", "Canın Olayım" adlı parçalara klip çekildi.
Ben Ağlarsam Kıyamet Kopar
Ben Ağlarsam Kıyamet Kopar, iki yıl sonra yeniden sevenleri ile buluşan Uğur Işılak'ın 2002 yılında çıkardığı albümdür. Yapımı Ulus Müzik tarafından üstlenilen albümün prodüktörü İskender Ulus'tur. "Deliyar" ve "Bezmişim" adlı parçalara klip çeken şarkıcı bu albümde "Haydi Anadolu" adlı şarkısını da yeniden yorumlamıştır.
İlkbahar
İlkbahar veya ilkyaz, doğa döngüsünde kış ile yaz arasındaki mevsim. Kuzey yarım kürede Mart ve Haziran arasıdır.
İlkbaharda ağaçlar çiçek açar, hava sıcaklığı artmaya başlar. Bu mevsimde karların erimesi ve bol miktarda yağışın olması ile su yatakları olan dereler, göller, göletler ve barajlar su ile dolar. Bilhassa bu mevsimde yerel hava depresyonu olarak meydana gelen hava değişikliklerinde, halk arasında Kırk İkindi adı verilen sağanak yağışlar başlar. Bu yağışlarla şiddetli gök gürültüsü, yıldırım düşmesi, dolu tehlikesi ve sel felaketleri de görülür. Bazen bu yağışlar çiftçilere çok zarar verir.
İnsanlar üzerinde de sağlık açısından olumsuz etkileri olabilir. Yorgunluk, halsizlik ilkbaharın insanlar üzerindeki olumsuz etkilerindendir. Bu duruma tıp dilinde kısaca bahar yorgunluğu denir.
Sonbahar
Sonbahar veya güz, yaz ile kış mevsimleri arasındaki mevsimdir. "Güz", "Hazan" ve "Bağ bozumu" isimleriyle de anılır. Kuzey yarım kürede Eylül, Ekim ve Kasım; güney yarım kürede ise, Mart, Nisan ve Mayıs aylarına denk gelir.
Gündüzler kısalır, geceler uzar. Güneş, erken batar. Daha az ısı ve ışık verir. Serin, yağmurlu ve rüzgarlı günlerin sayısı artar. Kış mevsiminin habercisidir.
Ağaçların yaprakları sararmaya ve dökülmeye başlar. İğne yapraklı ağaçlar (Çam, ardıç vb.) yapraklarını dökmezler. Çiçeklerdeki çiçek sayısı azalır. Etraftaki otlar ve çimenler kurur.
Türk pop müziği
Türk pop müziği, Türk popüler müziği, Türkçe hafif müzik, hafif Türk müziği, Türk hafif müziği, Türkçe sözlü müzik, Türk popu, Türkçe sözlü hafif Batı müziği, Türkçe sözlü hafif müzik veya Anadolu pop alaturka ve halk müziği kalıpları üzerine modern müzik kalıplarının monte edilmesiyle oluşturulmuş bir Türk müziği çeşididir. Batı Avrupa melodileri baz alınarak geliştirilen Türk pop müziği, hem Klasik Türk müziğinden ve halk müziğinden yoğun olarak beslenmiş hem de popüler müziğin evrensel çizgilerine sadık kalmayı başarmıştır.
Türk pop folk müziği iki kısımda incelenir: Anadolu rock ve Anadolu pop. Türkülerin batı enstrümanları ile söylenmesi sonucu oluşmuş müzik türüdür. En önemli temsilcisi Modern Folk Üçlüsüdür. Selda Bağcan ve Gülden Karaböcek bu akımda önemli bir yer tutar. Barış Manço, Cem Karaca, Ersen ve Dadaşlar ile Edip Akbayram'ın da bu türde çalışmaları vardır. Kubat, Ayşegül, Orhan Hakalmaz ve Yavuz Bingöl bu akımda yer alan diğer günümüz sanatçılarıdır. Pop folk olarak adlandırılan Balkan ve Orta Doğu müziği etkili Arabesk müzikten tamamen ayrışmıştır.
Berke Özgümüş
Berke Özgümüş (d. 24 Aralık 1977, Adapazarı), Redd grubunun davulcusu, besteci ve davul hocası.
16 yaşında davul çalmaya başlayan Berke Özgümüş, 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi matematik bölümünü kazandı. Müzik hayatına Adapazarı'nda Rusty Nail grubu ile başladı. 1996-1999 yıllara arasında Pandora ve Iceberg gruplarıyla İstanbul'da çeşitli mekanlarda konserler verdi. Bora Uslusoy band haricinde, Acil Servis ve Mehmet Güreli Band'da çalan Berke Özgümüş, ayrıca Tahsin Ünivar, Nezih Yeşilnil, Birol Ağırbaş, Raci Pişmişoğlu, Demirhan Baylan, Kerim Çaplı ve de Yavuz Çetin ile birlikte çalışma imkanı buldu.
2006 yılında resmen Bulutsuzluk Özlemi'ne katılan Berke Özgümüş, Bulutsuzluk Özlemi'nin 2007'de Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda 20. yılını kutladığı Bulutsuzluk 20 Yaşında konserinde gruba |
eşlik etti. Bu konserde Redd ile tanışan Berke Özgümüş, Redd'in davulcusu Suat Ayyıldız'ın askere gitmesi sebebiyle gruba konserlerde eşlik etmeye başladı. Redd'in askere gitmeden önce kaydettiği Plastik Çiçekler ve Böcek albümünde gruba eşlik eden Berke Özgümüş, Redd grubunun 2009 yılı Nisan ayında çıkartmış olduğu 21 isimli albümde davulları çaldı, bu dönemde Bulutsuzluk Özlemi ile yollarını ayıran Berke Özgümüş, Redd grubunun canlı performanslarında gruba eşlik etti. 2007-2009 yılları arasında Modern Müzik Akademisi'nde (MMA) davul hocalığı yapan Berke Özgümüş, Ağustos 2009'da askere gitmiştir. Askerden döndükten sonra Ocak 2010 itibarıyla resmen Redd'e katılmış ve Redd'in 2010 yılında yayınlanan Prensesin Uykusu albümünde davulları çalmıştır. Berke Özgümüş aynı zamanda Legal Trio grubuna da sahnede eşlik etmektedir. Sahne dışında davul hocalığı yapan Berke Özgümüş birebir davul eğitimlerine devam etmektedir. Berke Özgümüş evli ve bir kız çocuk babasıdır.
Davullar
"Mirror Kit Handmade Ezel Mapple":*22"x18 Bas Davul
""21" Kit Handmade Ezel Mapple"
"Akustik Kit Handmade Ezel Mapple"
Ziller
Efektler
Aksamlar
Mikrofonlar
Elektronik
Baget
Ertuğrul Yalçınbayır
Ertuğrul Yalçınbayır (d. 1 Temmuz 1946; Hasköy, Bulgaristan), Türk siyasetçi ve avukat
Ertuğrul Yalçınbayır, 1 Temmuz 1946'da, Sabriye ve Fahrettin Yalçınbayır'ın oğlu olarak Hasköy, Bulgaristan'da doğdu. 4 yaşında ailesi ile beraber Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç etti. Bursa Erkek Lisesi'nde eğitim gördü. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra avukatlığa başladı. Bir süre Bursaspor genç takımında futbol oynadı.
1970'lerde bir süre CHP içinde görev aldı. 1980'li yıllarda Millî Görüş hareketine yakınlaştı.
1995 yılında Refah Partisi'nden Bursa milletvekili olarak TBMM'ye girdi. Ancak kısa zaman sonra parti yöneticilerini eleştirmesi Millî Görüş'ten kopmasına neden oldu.
1999 genel seçimlerinde Anavatan Partisi'nden tekrar Bursa milletvekili olarak TBMM'ye girdi. TBMM'de bu dönemde 312. madde, Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlık süresinin uzatılması ve başörtüsü gibi konularda ANAP yönetimiyle sorunlar yaşadı.
2001 yılında Anavatan Partisi'nden istifa etti ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi'nden Bursa milletvekili seçildikten sonra Abdullah Gül başkanlığında kurulan 58. Hükûmet'te başbakan yardımcılığı görevinde bulundu.
20, 21. ve 22. dönem Bursa milletvekilliği yaptı. Türkiye Futbol Federasyonu Müşahidliği ve Bursa Belediye Meclis üyeliği yaptı. Evli ve 2 çocuk babasıdır.
Formula 1 pistleri listesi
São Vicente (Abrantes)
São Vicente Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 38,64 km yüzölçümüne sahip, 10.698 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Souto (Abrantes)
Souto Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 15,02 km yüzölçümüne sahip, 567 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Tramagal
Tramagal Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 24,06 km yüzölçümüne sahip, 4.043 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Vale das Mós
Vale das Mós Portekiz'de Abrantes belediyesine bağlı olan, 23,42 km yüzölçümüne sahip, 747 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Pierre Rey
Pierre Rey (d. 27 Nisan 1930 - ö. 22 Temmuz 2006 ) Fransız roman yazarı.
1930 - 2006 yılları arasında yaşamış olan Fransız yazar Pierre Rey' in Türkçeye çevrilmiş romanları Para, Yunanlı, Kumar ve Dul olmak üzere dört tanedir. Para Pierre Rey'in en bilinen romanıdır.
Tunus millî futbol takımı
Tunus millî futbol takımı, Tunus Futbol Federasyonu tarafından kontrol edilen Tunus millî takımıdır ve lakapları "Les Aigles de Carthage"(Kartaca Şahinleri)'dir. Dört kez FIFA Dünya Kupası'na katılmayı başardılar. 1978 senesinde ilk kez bu katılan Tunus millî futbol takımı, ilk turu geçmeyi başaramamıştır. Fakat 1978'de Arjantin'de yapılan bu turnuvada, Dünya Kupası'nda Meksika'ya karşı Afrika kıtasından alınan ilk galibiyet olması dolayısıyla tarihe geçmiştir (3-1). Ayrıca bu turnuvada Batı Almanya karşısında kahramanca mücadele ederek, golsüz berabere kalmışlardır. 1978'den sonra geri dönmeleri tam 70 yıl aldı ve son üç turnuvaya (1998, 2002, 2006) katılmayı başardılar. Tunus 23 Haziran 2006'da 2006 FIFA Dünya Kupası'na Suudi Arabistan'la berabere kalarak ve İspanya ve Ukrayna karşısında başarılı oyununa karşın aldıkları yenilgilerin acısını çekerek veda ettiler.
Ayrıca Tunus, 2004 yılında ev sahipliği yaptığı Afrika Uluslar Kupası'nı kazanmıştır.
Aguiar da Beira (bucak)
Aguiar da Beira Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 27,72 km yüzölçümüne sahip, 1.478 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Dingyuan
Dingyuan () Çin savaş gemisi ve İmparatorluk Beiyang Donanması'nın amiral gemisidir. Eski kitaplarda ismi geleneksel olarak Ting Yuen veya Ting Yuan olarak geçer. Kardeş gemisi "Zhenyuan"‘dır.
"Dingyuan" "zırhlı taret gemisi" tipinde tasarlanmıştı. Zamanının en ileri savaş gemilerinden sayılır. Dönemin Büyük Britanya ve Almanya donanmalarındaki gemilerden daha iyi ya da eşdeğerdi. 94,5 metre uzunluğunda, 18,4 metre genişliğindeydi ve suya 5,94 metre batıyordu. 30 santimetre kalınlığındaki zırhı uzmanlara göre, dönemin tüm ateş güçlerine dayanabilecek nitelikteydi.
Gemi yüklüyken 7.670 ton ağırlığa ulaşıyordu, 6.000 beygir gücü vardı, saatte 14,5 deniz mili hız yapıyor ve 10 knotta (5,144 metre/saniye) 4.500 deniz mili mesafe alıyordu.
Ana silahı, iskelede ve geminin ortasında sancak tarafındaki iki top siperinde bulunan 4 adet 305-mm kalibre Krupp topuydu. İlk hızı 500 metre/saniye olan bu silahlar 7,8 kilometre menzile sahipti. Diğer iki 150-mm kalibre Krupp topu ise taretlere, pruva ve kıç tarafa yerleştirilmişti. Bu topların menzili 11.000 metreydi. Ayrıca 6 adet 37-mm tüfek ve üç adet su düzeyi torpil, tüplerinin üstünde bulunuyordu. Mürettebat yaklaşık 363 kişiydi. Gemideki iki hücumbot "Dingyuan'ın" hedef tarafından vurulma ihtimalini azaltarak savaş etkinliğini artırıyordu.
Gemide ayrıca, günde 300 kişinin su ihtiyacını karşılamak üzere 20 adet tuzlu su arıtıcısı bulunuyordu.
Qing Hanedanı (Çince: 清朝; "okunuşu Çinğ"), Britanya ve Alman hükümetleri ile görüşmelerin ardından 1881'de, geminin yapımı işini Almanya'nın Stettiner Maschinenbau AG Vulcan tersanesine 1,7 milyon tael gümüş (6,2 milyon Altın Alman markı)na vermiştir. Omurga 31 Mart 1881'de kızağa konulmuş, 28 Aralık 1881'de suya indirilmiş, deniz macerası ise 2 Mayıs 1883'de başlamıştır.
Dingyuan, teslimat için Alman mürettabat eşliğinde 1884'te yola çıkmış, fakat Çin'le, daha sonra Çin-Fransız Savaşı (1884-1885) ile sonuçlanacak bir anlaşmazlık içinde bulunan Fransa'nın isteği ile yolculuk ertelenmiştir. Dingyuan Fransa'nın Çin donanmasında yer alan gemilerinden çok daha güçlü bir gemiydi, bu nedenle çatışmada avantajlı durumdaydı özellikle Fooçov Savaşı'nda.
Dingyuan 1885'te yeniden yola çıkmış ve Çin'e ulaşmıştır. Aynı yıl, Weihai'de kurulan Beiyang Donanması, King Hanedanı'nın ilk modern donanması olarak Liugong Adası'nda konuşlandırılmıştır.
Qing Hanedanı 1890'ların ortasında, güçlenmekte olan Japon donanmasına rağmen, azalan gücü nedeniyle denizlerdeki yarışa katılma isteğini kaybetmiştir. İç bozulma, kaynakların azalması ve yetersizlik nedeniyle, İlk Çin-Japon Savaşı'nda İmparatorluk Japon Donanması Beiyang Donanması'nı kolaylıkla alt etmiştir. Dingyuan, Amiral Ding Ruchang'ın amiral gemisi olarak 17 Eylül 1894'teki Yalu Nehri Savaşı'nda hizmet etmiştir. 5 Şubat 1895'te Dingyuan Japon torpili ve sonrasında top ateşi ile vurularak ciddi hasar görmüştür. Kaptan Liu Buchan geminin deniz musluğunun açılarak batırılması emrini vermiştir.
Weihai Limanı Bürosu ve yerel Weigao Grup 50 milyon yuan (6 milyon $) yatırarak, Dingyuan'ın bir kopyasını yaptırmıştır. Orijinaliyle aynı ölçülerdeki kopyanın yapımı 20 Aralık 2003'te başlamıştır. "Kopya Dingyuan" şu anda yüzen müze gemi olarak çalışmaktadır. Dingyuan, Beiyan Donanması, İlk Çin-Japon Savaşı ile ilgili belgeler sergilenmekte ve deniz yaşamı sergileri yer almaktadır.
Hababam Sınıfı Askerde
Hababam Sınıfı Askerde, 2005 yapımı, Türk komedi filmi.
Yaşıtları çoktan iş güç sahibi olan Hababam Sınıfı'nın dur durak bilmez haylazlıkları artık dayanılmaz boyutlara gelmiştir. Okul müdürü Deli Bedri çareyi Hababam'ı askere göndermekte bulur.
Kalabalık Yalnızlara & Ozanca
Uğur Işılak'ın 2004 yılında iki albümünü birlikte çıkarttığı çalışmasıdır ve toplam 23 eser bulunmaktadır. Bu parçalardan "Sensiz Olmuyor", "Tek Seni Sevdim" şarkılarına klip çekilmiştir. Cd versiyonu özel kutusunda piyasaya sürülen çalışma'nın yapımını TZN Produksiyon, prodüktörlüğünü sanatçını kardeşi Murat Işılak üstlenmiş, dağıtımı ise Esen Plak tarafından gerçekleştirilmiştir.
Cd'de bulunan "25 soruda Uğur Işılak" adlı bölümde Işılak, iki albümü bir arada çıkarmasını ve albümlerin içeriğini şöyle açıklıyor; " İki yıldır albüm çıkartmıyordum. İki yılın yoğunluğunu ortaya koymak için dört albüm bile kafi gelmezdi normalinde. Ben iki albümle yetinmeye çalıştım. Kalabalık Yalnızlara adlı albümüm bugüne kadar yaptığım çalışmaların daha modern bir aranje anlayışıyla devamı niteliğindedir. Ozanca adlı albümüm ise ozanlık tarzının daha çağdaş ve evrensel boyutta icra edildiği bir çalışmadır. "
Girit Muharebesi
Girit Muharebesi (Almanca: "Luftlandeschlacht um Kreta"; Yunanca: "Μάχη της Κρήτης"; kod adı: Unternehmen Merkur, Merkür Harekâtı), II. Dünya Savaşı'nda 20 Mayıs 1941 sabahında Fallschirmjäger'lerin (Alman Paraşütçü Hafif Piyadesi) Girit Adasına havadan indirilmesi ile başlamıştır. İşgal amaçları bağlamında başarıya ulaştıysa da, Alman tarafının verdiği kayıpların büyüklüğü nedeniyle, Alman ordusu bir daha hava indirme operasyonu yapmamıştır.
Girit Muharebesi dünya tarihindeki en büyük hava indirme operasyonu olarak nitelenmekte olup ve tüm dünyada hava indirme tümenlerinde taktik açıdan öğretilen önemli bir muharebedir. |
Her ne kadar Müttefiklerin II. Dünya Savaşı'nda yapmış olduğu Market Garden Operasyonu'nda daha fazla sayıda paraşütçü komando kullanıldıysa da söz konusu operasyon zırhlı birliklerle desteklendiğinden, hava desteği dışında destek olmadan yapılan bu Alman saldırısı en büyük hava indirme operasyonu olarak kabul edilir.
Girit adasındaki İngiliz kontrolünün hava indirme birlikleriyle kırılabileceği fikri, Alman Hava İndirme Birlikleri komutanı general Student'e atfedilmektedir. Hitler'in de bu fikre olumlu bakması olağandır. Hitler, Romanya petrol tesislerine, Girit’teki İngiliz üslerinden yapılabilecek hava akınları dolayısıyla tedirgindir. Alman sanayinin ve ordusunun petrol gereksiniminin güvence altına alınmasının, savaşın sürdürülmesi yönünden ne denli yaşamsal öneme sahip olduğunu, Hitler çok iyi değerlendirmektedir.
25 Nisan 1941'de Hitler tarafından imzalanan 28 sayılı direktifle Girit’in istilası karara bağlanıyor. Merkür Operasyonu kodadıyla hazırlanan planın uygulamasında 7. Paraşüt Tümeni, havadan intikal deneyimi olmayan 5. Dağ Tümeni ve Planör alayı kullanılıyor. Harekat bin kadar Alman uçağı tarafından desteklenecektir.
General Student’in planı, Maleme plajına indirilen bir paraşütçü birliği yakındaki havaalanını ele geçirmesi tarzındadır. Hemen ardından harekata katılacak diğer birlikler ve malzeme bu havaalanına indirilecektir.
Sınırlı sayıdaki (3.000 kadar) Alman paraşütçünün adaya indiği 20 mayıs 1941 sabahı saat 08:00’da adada 28.600 İngiliz, Yeni Zelandalı ve Avustralyalı askerin yanı sıra iki de Yunan tümeni bulunmaktaydı.
Almanlar paraşütle, planörlerle ilk dalgada 2 bin askeri adanın kuzey batısındaki Maleme plajına indiriyorlar. Ve hemen ardından bu küçük birliği kısa sürede takviye ettiler. Adaya indirilen Alman askerleri kısa sürede 22.000’i bulacaktı.
Havaalanlarına indirilen paraşütçüler, yoğun bir direnişle karşılaştı. Daha sonra bırakılan planörlerden bazılarının denize düşmesi, bazılarının da kayalıklarda parçalanmış olmasına rağmen Almanlar durumlarını koruyabildiler ve bir köprübaşı elde ettiler.
Derme çatma motorlarla çıkarma yapmayı deneyen 5. Dağ Tümeninin iki taburu ise gece karanlığında İngiliz gemilerinin radarına yakalanınca 4 bin kadar kayıp vererek limanlarına dönmek zorunda kaldılar. Bu teknelerde bulunan tanksavar, uçaksavar ve toplar gibi ağır silahların adaya ulaştırılamamış olması da başlı başına bir şanssızlık olacaktır. Ağır silahlardan yoksun olan Alman birliklerine ciddi kayıp verdiren iki düzine İngiliz tankıyla, güç bela başaçıkabildiler.
Girit adasında hakim rüzgar, karadan denize doğru eser. Bunu bilen paraşütçüler, denize iniş yapmamak için adanın daha iç kesimlerine atladılar. Bir bölümü İngiliz hatlarının gerisine ya da içine iniş yaparak daha ilk anda savaş dışı kaldılar. Dahası malzeme taşıyan planörler için inişe uygun alanların olmaması, bir kısmının kayalıklarda parçalanmasına ve taşıdıkları malzemenin önemli ölçüde kullanılamaz hale gelmesine yol açtı.
Harekatın Almanlar açısından en kritik saatleri çıkarmanın yapıldığı 20 mayıs gecesidir. Gün boyu süren çatışmalarda herhangi bir hava alanının kontrolü ele geçirilememiştir. Harekata kumanda eden general Student, elindeki yedekleri Maleme hava alanına yapılacak bir taarruzda kullanmaya karar verir. Ertesi gün bu hava alanını ele geçip havadan ikmal ve takviye almaya başlarlar.
Harekatın ikinci gününde Churchill, Avam Kamarası’nda, adadaki Alman birliklerinin yok edildiğini bildirdiği saatlerde, adadaki müttefik birlikler, yetersiz eğitim ve teçhizata ve Yunanistan’dan güç bela tahliye edilmiş olmalarının moral bozukluğuna rağmen savaşarak, yoğun Alman saldırılarına direnmeye çalışmaktaydılar.
26 mayıs günü general Freyberg, durumun umutsuz olduğunu, direnme güçlerinin kalmadığını rapor etti. Müttefik unsurların tahliyesi 28 mayıs gecesi başlatıldı. 31 mayıs gecesine gelindiğinde ise tahliye tamamlanmıştı. 23 mayısta, yoğun Luftwaffe saldırılarına dayanamayan İngiliz donanması Mısır’daki limanlarına çekilmişken, “Orduyu göz göre göre ölüme bırakamayız” diyen amiral Cunningham, donanmasıyla bu tahliyeyi sağlamıştır. Yine Alman uçaklarının yoğun saldırısı altında gerçekleştirilmek zorunda kalınan tahliye, İngiliz donanmasına üçü kruvazör, altısı destroyer olmak üzere dokuz gemiye mal olmuştur. Üç zırhlı ve bir uçak gemisi, ki Akdeniz’deki tek İngiliz uçak gemisidir, olmak üzere on beş gemi de ağır hasar görmüştür.
Alman Haftalık Haberlerinden
Sil Baştan (Uğur Işılak albümü)
Sil Baştan Uğur Işılak'ın 2006 yılında piyasaya sürdüğü yedinci albümüdür. Yeni bir görünüm ile dinleyicilerin karşısına çıkan "Uğur Işılak" albümde 10 parça seslendirmiş, "Dokunma" ve "İki Gözümsün" adlı parçalara klip çekmiştir. Yapımını Olimpiyat Müzik'in üstlendiği eserin yapımcılığını Murat Işılak üstlenmiştir.
Su aygırı
Su aygırı ("Hippopotamus amphibius"), Nil aygırı olarak da bilinir, su aygırıgiller (Hippopotamidae) familyasından çok büyük memeli bir otobur hayvan. Bu familyanın diğer türü ormanda yaşayan cüce suaygırı ("Hexapotodon liberiensis") dır.
Bilimsel ismi olan "Hippopotamus", yunanca ἱπποπόταμος -"Nehiratı" ("ἵππος" = hippos - "At" ve "ποταμός" = potamos - "nehir") kelimesinin latince şeklidir. İsmine rağmen su aygırı, atlardan çok balinalara ve Yunuslara daha yakın akrabadır. Nil aygırı adı, ilk su aygırlarının bugün alt kısımlarında artık türü kurutulmuş olan Nil kıyılarında keşfedilmiş olmasına dayanmaktadır.
Yetişkin bir su aygırının omuz yüksekliği 1.50 m, vücudu 4.50 m uzunluğundadır ki bundan, gövdeye basık kuyruk 50 cm pay alır.
Su aygırı 2700 ile 4500 kg ağırlığındadır. Böylelikle gergedanlarla birlikte fillerden sonraki en büyük ikinci kara hayvanı konusunda rekabet halindedir. Bir su aygırı belli durumlarda saatte azami 48 km/sa. hıza ulaşabilir.
Su aygırının kafası çok büyük, geniş, basık, ve 450 kg'a kadar ulaşan ağırlıktadır. Kulaklar, gözler ve burun delikleri kafa profilinde oldukça yükselmiştir. Böylelikle hayvan su yüzeyinin altında yüzer ya da dinlenirken, sadece bu organlar sudan yükselirler.
Su aygırlarının 44 dişi vardır. Her iki yanda da 3 kesici diş, bir köpek dişi, dört öğütücü azı ve üç azı dişi bulunur. Alt çenedeki kesici dişler hemen hemen domuzlardaki gibi yatay dururlar ve devasa bir tehdit oluştururlar. Yukarıdaki köpek dişlerine karşı işleyip, karşılıklı birbirlerini keskinleştirerek tehlikeli bir silah olurlar. İşte bu dişleri, yüksek hızı ve iri cüssesi sayesinde su aygırı Afrika'nın beş büyüklerinden beşincisidir.
Kısa bacakları üzerindeki fıçı şeklindeki gövdesi hemen hemen çıplaktır. Gri-siyah deri rengi, deri çizgilerinde ve göz, kulak bölgesi çevresinde pembeleşir.
Tarihi zamanlara kadar su aygırı, Afrika'da Sahara'nın güney kesimlerinin yanında, Nil bölgesinde ve 3500 yıl önce ortadan kalktığı Mezopotamya ve Kuzeybatı Afrika'da da yaşamıştır. Ürdün Vadisi'nde daha 2000 yıl öncesine kadar bulunurdu. Bugün sadece, Afrika'da Sahara'nın güneyinde Aşağı Nil ve Kap bölgesi gibi geniş alanlarda yaşar ve Batı Afrika'nın geniş alanlarında kökü kurumuştur. Yavaş akan, kıyı şeridi ve kumsalı olan her büyüklükte akarsularda, sıcaklığı 18 ile 35 °C aralığında sularda bulunur. Otlamak için, akarsuyun yakın çevresinde otluk bölgelere ihtiyaç duyar.
Aşağıdaki koruma alanlarında su aygırları gözlemlenebilirler: Ndumo, Krügerpark, Moremi Game Reserve, Chobe, Mana Pools, Kafue, Südluangwa, Upemba, Tsavo, Arusha, Manyarasee, Ngorongoro, Salonga, Ruwenzori, Virunga, Murchinson Şelaleleri, Kraliçe Elizabeth, Meru ve Massai Mara, Malavi Gölü, Malombe Gölü, Shire Nehri, Zambezi.
Su aygırları 20'ye kadar hayvandan oluşan sürüler halinde yaşarlar. Grupların su ve karada sabit olarak sınırlandırılmış egemenlik alanları vardır. Alanın işaretlenmesi, erkek tarafından dışkısını dairesel kuyruk hareketi ile fırlatmasıyla olur. Yaşlı erkekler bazen tek başlarına olsalar da alışılmış olan, gruba liderlik yapmasıdır. Gruplar, dişiler ve yavrular bazen de genç erkeklerden oluşur.
Erkekler birbirlerine karşı kontrol alanlarını sert şekilde savunurlar. Birbirleriyle rekabet eden erkekler,ölümle de bitebilen ağır kavgalar yaparlar.
Su aygırları, suda bir hayata çok iyi uyum sağlamışlardır. Karada terleme suretiyle çok su kaybederken çok hızlı güneş yanığı olurlar. Suyun ve güneşin etkilerinden, uyarıldıklarında kuvvetli bir şekilde salgılanan pembe rengi sümüksü bir salgı ile korunurlar. Suyun altına sıkça burun deliklerinin üstüne kadar dalarlar. Bu delikler kapandığından, su aygırı rahatça 10 dakika su altında kalabilir. Su aygırları hayatlarını su içinde geçirselerde esasında kötü yüzücüdürler. Çoğunlukla akarsuyun zemininde yürür ya da kendilerini suya taşıtırlar.
Genelde geceleri karaya çıkarlar ve düzlüklerdeki otları yerler. Günlük bitki ihtiyacı 50 kg tutar. Yavaş akan nehirlerin yakınında bulunan, yeşil düz çimleri hatırlatan alanlar, su aygırlarının otlak alanlarıdır. Bu otlaklara ulaşmak için yine de günlük beş ile on kilometrelik mesafeyi geride bırakırlar. Bu esnada gruplar düzgün patikalar oluşturur.
Aslan ve timsahlar genç su aygırlarına saldırsalar da, gençler yetişkinler tarafından korunduklarından ender olarak başarıya ulaşırlar.
Su aygırları kuraklık zamanının başlangıcında çiftleşir ve sekiz aylık bir gebeliğin ardından yağmur zamanı tek bir yavru doğururlar. Doğum da döllenme gibi su içinde gerçekleşir. Döllenme sırasında dişi neredeyse tamamen suya bastırılır ve sadece hava almak için yüzeye çıkar. Yeni doğan aygır 30 ile 50 kg arasında olup, doğumdan hemen sonra yürüyebilir ve kendini zeminden su yüzeyine itebilir. Anneler su içinde yavrularını emzirdikleri ve yavrunun gece otlamaya giden annesini takip edebilmesi için bunu yapabilmeleri gerekliliktir. Yavrusuna şekil vermek, kendisine bağlamak için anne yavrusunu, ilk günlerde özellikle güçlü bir şekilde savunur ve hiçbir su aygırını yaklaştırmaz. Sonradan ikisi de gruba katılır. İlk haftalarda yavru sadece anne sütü ile beslenir, yavaş yavaş buna bitkisel besinler eklenir. Yaklaşık bir yılın sonunda g |
enç, sırf bitkisel gıda ile beslenir. Genç bir hayvan yedi yıla kadar bir süre annesinin çevresinde kalır. Yaklaşık 6 yıl sonra genç dişi su aygırı cinsel erginliğe ulaşır. Dişiler her iki yılda bir ürerler. Erkekler 6 ile 8 yıl arasında ergenliğe ulaşsalar da kendilerine ait bir alanları olmaz. Bu yüzden 20 yaşında veya daha geç çiftleşirler.
Vahşi hayattaki su aygırları 30 ile 40 yıl yaşarlar. Alışılmışın dışında uzun yaşayarak 53 yaşına ulaşmış su aygırı Bulette 1952–2005 yılları arasında, Berlin Hayvanat Bahçesi'nde yaşamıştır.
Su aygırları, lezzetli etleri, fildişine benzer dişleri ya da sadece zevkine insanlar tarafından her zaman avlanmışlardır.
Su aygırı yaygın görüşün aksine barışçıl bir hayvan değildir. Afrika'da timsah ya da aslan gibi pek çok büyük hayvandan daha fazla ölüm vakasına sebep olur. Saldırı sırasında başını kafasını bir şahmerdan gibi kullanırken, 50 cm bulan köpek dişleri aynı şekilde tehlikeli silahlarıdır. Bunlar yetişkin bir timsahı bir ısırıkta ikiye ayırabilirler. Su aygırı kayıklara saldırmaktan da çekinmezken, küçük olanlarını ters-yüz edebilecek durumdadır.
Carapito
Carapito Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 15,45 km yüzölçümüne sahip, 511 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Sil Baştan
Sil Baştan şu anlamlara gelebilir:
Cortiçada
Cortiçada Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 14,43 km yüzölçümüne sahip, 389 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Coruche (Aguiar da Beira)
Coruche, Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 8,57 km yüzölçümüne sahip, 208 nüfuslu (2001) bir bucaktır. (Portekizce: "freguesia").
Dornelas (Aguiar da Beira)
Dornelas Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 13,96 km yüzölçümüne sahip, 769 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Eirado
Eirado Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 11,74 km yüzölçümüne sahip, 272 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Forninhos
Forninhos Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 10,76 km yüzölçümüne sahip, 272 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Gradiz
Gradiz Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 13,71 km yüzölçümüne sahip, 212 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Pena Verde
Pena Verde Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 32,79 km yüzölçümüne sahip, 980 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Pinheiro (Aguiar da Beira)
Pinheiro, Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 17,66 km yüzölçümüne sahip, 287 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Kişniş
Kişniş ya da Aşotu ("Coriandrum sativum"), maydanozgiller (Apiaceae) familyasından, yaprakları maydanozu andıran, 20-60 santimetre yüksekliğinde, tüysüz, bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Bu bitkinin baharat olarak kullanılan kurutulmuş meyvesi veya tohumuna da kişniş adı verilir. Kişniş sözcüğü Türkçeye Farsça'dan geçmiştir. Anavatanı Akdeniz ülkeleridir. Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika'da yetişir.
Yumuşak, tüysüz bir bitkidir. 60 cm boya ulaşabilir. Yenen meyveleri 3–5 mm çapında top şeklindedir.
Baharatı kişniş bitkisinin küre biçimli sarımsı yeşilden, açık kahverengine kadar değişen renklerdeki meyvelerinin kurutulması ya da öğütülmesiyle elde edilir. Ayrıca bitkinin taze yaprakları salatalarda ve kökleri de baharat olarak kullanılır. Ferahlatıcı hoş bir kokusu, tatlımsı baharlı ve meyvemsi bir lezzeti vardır. Et yemeklerinde ve zeytinyağlı dolmalara çeşni katmak için kullanılan yaprakları, yakıcı bir tat verir.
"Buhur şekeri" olarak da adlandırılan renkli şekerle kaplanmış kişniş tohumu düğünlerde misafirlere ikram edilir.
Sequeiros (Aguiar da Beira)
Sequeiros Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 12,92 km yüzölçümüne sahip, 297 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Souto de Aguiar da Beira
Souto de Aguiar da Beira Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 16,60 km yüzölçümüne sahip, 369 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Valverde (Aguiar da Beira)
Valverde Portekiz'de Aguiar da Beira belediyesine bağlı olan, 7,37 km yüzölçümüne sahip, 203 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Portekizce: "freguesia").
Protozoa
Protozoa ("Yun." "protos" "πρῶτος" ilk, "zoia" "ζωα" hayvanlar) ya da tek hücreliler, genellikle mikroskobik, bir hücreli ve ökaryotik canlıları içeren bir Protista alt âlemidir.
Tek hücreli olmalarına rağmen, çok hücrelilerde görülen yaşamsal işlevlerin birçoğunu yapabilirler. Bu nedenle eski zamanlarda vücut maddesi hücrelere ayrılmamış hayvanlar olarak kabul edilmiş ve "Hücresizler" adıyla anılmıştır.
Sitoplazmalarında bulunan özelleşmiş yapılara "organel" denilmekte; hareket, sindirim, boşaltım gibi hayatsal faaliyetlerini bunlarla sağlamaktadırlar. Çoğu bir çekirdekli, (monoenergid), bir kısmı da her zaman çok çekirdek taşıyan (polienergid) canlılardır. Bazıları ise yaşamlarının belli bir kısmında çok çekirdek taşırlar. Organel olarak çekirdek, endoplazmik retikulum, ribozom, golgi aygıtı, mitokondri, lizozom, peroksizom, mikrotübüller ve filamentler bulundurular. Hareket organelleri olarak yalancıayaklar, kamçılar, siller, sirler ve tentaküller görülür. Beslenme şekillerinde ototrof, çürükçül, parazit, kommensal, miksotrof ya da heterotrof beslenme görülür. Boşaltımda en belirgin özelliklerinden biri, ritmik olarak şişen ve küçülen vurgan (kontraktil) kofulların bulunmasıdır. Birçok denizel türde ve parazitlerde bu vurgan kofullar görülmez. Çoğalmalarında, eşeysiz olarak; boyuna bölünme, çoğa bölünme, enine bölünme, zırh oluşturduktan sonra ikiye bölünme, hücre dışı tomurcuk oluşturma ve hücre içi tomurcuk oluşturma görülür. Eşeyli çoğalmalarında; kaynaşma (hologami), merogami ve konjugasyon görülür. Tek olarak ya da koloni şeklinde yaşayan tek hücreli canlılardır. Bugüne kadar 60.000 kadar türü tanımlanmış ve bunların yaklaşık 1/4'ü parazit olarak bilinir.
Bu grupta bulunan canlıların birçoğunun hem hayvan hem de bitki özelliği göstermeleri nedeniyle bakteriler ve küf mantarlarını ayrı bir grup içinde incelenmiş, bu gruba "Heterojen Protista" denilmiştir. Fakat bugün birçok bilim adamı Protozoa'yı ayrı bir grup olarak alıp, 4-5 sınıf altında incelemeyi uygun bulur. Yine de, bugüne kadar tartışmasız kabul edilen bir sistem kurulamamıştır. Akrabalık ilişkileri olmadan, hareket sistemlerine göre yapılan sınıflandırma şöyledir:
Saint Vincent ve Grenadinler
Saint Vincent ve Grenadinler (), Karayipler'de Küçük Antiller'in bir parçası konumunda olan ve coğrafi açıdan Orta Amerika'ya dahil edilen ada ülkesi. Ülkenin başkenti Kingstown'dur.
1783'te Versay Anlaşması ile İngiltere'ye bırakıldı. 1969'da devlet statüsü elde etti. 1979'da bağımsızlığını kazandı.
Volkanik bir yapıya sahiptir. Kuzeyden güneye uzanan engebeli dağ sırası bulunmaktadır. En yüksek noktası 1220 m'ye yükselen kuzeydeki Soufriere volkanıdır. Ülkeyi oluşturan adaların en büyüğü Saint Vincent'tir.
Tarım, ülke ekonomisinin büyük ve en önemli kısmını oluşturmaktadır. Tarımsal faaliyetlerde muz üretimi, tarımdan elde edilen toplam ürünün büyük kısmını teşkil eder. Hizmet sektörü ve gelişmekte olan turizm sektörü ülke ekonomisinin diğer alanlarını oluşturmaktadır.
Sarcomastigophora
Sarcomastigophora. Protozoa altaleminin bir şubesidir. Beslenme ve hareket organeli olarak kamçı ya da yalancıayak bulundururlar. Bir hücrelilerin en kalabalık grubudur. Kamçılılar ve kökbacaklılar olarak iki sınıfa ayrılırlar. Bazı kaynaklarda Mastigophora (Kamçılılar) ve Sarcodina (Kökbacaklılar) şube olarak alınıp, Sarcomastigophora'dan söz edilmez.
Joseph Chamberlain
Joseph Chamberlain ("Cozef Çembırleyn" okunur) (d. 8 Temmuz 1836, ö. 2 Temmuz 1914) 19. yy. sonu ve 20. yy. başı Britanyalı devlet adamı. Yayılmacı ve korumacı bir siyaset güttü. En önemli görevi 1895-1903 arasında yaptığı Sömürgeler Bakanlığıdır. Birleşik Krallık Başbakanı Neville Chamberlain'in (1869-1940) babası.
Kırmızı algler
Kırmızı algler ya da Rhodophyta, (Yunanca'da "rhodos" ve "phytos" = kırmızı bitki); deniz alglerinin büyük bir kısmını oluşturan bir Protista alemi şubesidir.
Klorofil a ve fikobilinler olarak bilinen kırmızı pigmentleri taşırlar. Yaprak, kök ve gövde şeklinde farklılaşmalar görülmez. Alg gövdesi jelatinimsi maddeyle sarılmıştır. Fotosentez yaparak, karbonhidratları özel bir tip nişasta olan "floridean" şeklinde depolarlar. Karmaşık yaşam döngülerinin hiçbir evresinde hareketli hücreler ve taşıyıcı hücreler görülmez. Bilinen yaklaşık 4.100 kadar türün 200 kadarı tatlısularda yaşar.
RJ45
RJ45 (Registered Jack 45)
Üzerinde 8 adet metal bağlantı noktası bulunan bağlayıcı (ing. connector). Bilgisayarlar arası iletişimde ve bilgisayarların yerel ağa bağlanmasında kullanılan ve eternet olarak isimlendirilen bağlantı kablolarının ucunda yer alır.
Telefon bağlantılarında kullanılan ve RJ11 olarak isimlendirilen bağlayıcının daha büyüğüdür.
RJ45 jakına kablo takılırken belirli bir standart vardır. Bu standartlar T568A ve T568B olarak adlandırılır. Bir ağ üzerinde kablolama yaparken bunlardan birisi tercih edilir.
8 tane kontak vardır, bunlar:
Işınlılar
Işınlılar ya da Radiolaria; ameböid hareket eden Protozoa altaleminin bir sınıfı ya da Protista aleminin bir şubesidir.
Radyolaryalar, Kambriyen'den günümüze kadar gelmiş pelajik tek hücreli organizmalar olup, özellikle pelajik çökellerin yaşlandırılması büyük öneme sahiptirler. Radyolaryalar ilk kes 1834 yılında Meyen tarafından tespit edilmiş ve 1858 yılında Müller tarafından adlandırılmışlardır. 19. yüzyılda Challenger Gezisi sonucunda, 1847 Ehrenberg (Barbodos’ta) ve 1862 -1887 yıllarında da Hackel tarafından önemli çalışmalar yapılmıştır.
Tek hücreli Radyolarya’nın çaplarının uzunluğu 100–2000 m. arasındadır. Koloni şeklinde olanlarının uzunluğu ise; 250 m. ye kadar olduğu gözlenmiştir. Her bir hücrenin protoplazması merkez kapsül denilen delikli, organik bir |
zar tarafından dıştaki ektoplazma ve içteki endoplazma kısımlarına ayrılır. Bu merkezi kapsülden dışarıya yalancı ayakları radyal şekilde çıkar.
Radyolarya denizel zooplankton olarak, aksopodlarıyla yakaladıkları organizmaları (planktonlar ve bakteriler) besin olarak kullanırlar. Bu besinler kalimma içindeki
boşluklarda sindirilir ve delikli merkezi kapsülden endoplazmaya geçerler. Fotik zonda yaşayan ve zooxonthellae (simbiyotik alg) içeren Radyolaryalar simbiyotik olarak yaşayabilirler. Radyolarya faunası yoğunluk ve çeşitlilik açısından genel olarak ekvator civarında bulunmasına rağmen kutup yakınlarındaki denizlerde de Diyatomlar'la beraber yoğun olarak bulunurlar.
20. yüzyılda 1960'ların sonu 1970'lerin başında kayaçlardan fosil çıkarmada yeni yöntemlerin bulunması, Taramalı Elektron Mikroskop'unun (SEM) çalışmalarda kullanılması ve Derin Deniz Sondaj Projesi'nin (DSDP) başlaması Radyolarya çalışmalarında çok hızlı ilerlemelere neden olmuştur. Bununla birlikte ülkemiz Radyolarya faunası ile ilgili yapılan çalışmalar çok sınırlıdır. Ülkemiz pelajik sedimanlar bakımından çok zengin olup bu sedimanların Radyolarya Faunasının saptanması ile geçmiş ortamlar ve Tetis Denizi’in gelişimi hakkında çok önemli ipuçları elde edilebilecektir.
Shine On You Crazy Diamond
Shine On You Crazy Diamond, Pink Floyd'un Wish You Were Here adlı albümünde yer alan bir şarkı olup toplamda 26 dakika sürmektedir. Teknik yetersizliklerden dolayı (plağın bir yüzüne sığmadığı için) ikiye ayrılmış, bu parçalar albümde açılış ve kapanış parçaları olarak yerini almıştır. 9 bölümden oluşmaktadır. İlk 5 bölümü albümün başında, son 4 bölümü ise sonunda yer almaktadır.
Şarkının, Pink Floyd'un ilk gitaristi Syd Barrett'a ithafen yazılmış olduğu söylenir; şarkı isminin birinci, üçüncü ve beşinci kelimelerinin baş harfleri onun ismini oluşturmaktadır (Shine On You Crazy Diamond).
1869 Maârif-i Umûmiye Nizamnâmesi
1869 Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi, Osmanlı Devleti'nin İdadi Mektebi adıyla, rüştiyelerden sonra gelen bir orta öğretim kurumu kurulmasını öngördüğü yasa.
Maaarif Nazırı Saffet Paşa tarafından 1869 yılında Osmanlı Devleti'nde orijinal adıyla Nezaret-i Celile-i Maarif-i Umumiye veya kısa adıyla Maarif Nazırlığı'nda (Osmanlı Milli Eğitim Bakanlığı'nda) yapılan değişiklikle klasik Osmanlı medrese eğitiminden vazgeçilerek ilk kez yeni bir eğitim nizamnamesi hazırlanmıştır. Bu nizamname ile idadilerin öğrenim süresi beş yıl olarak kabul edilmiştir. 1876 yılına kadar taşrada bir, İstanbul’da dört veya beş civarında idadi açılabilmiştir.
Pirliköy
Pirliköy (Bulgarca: Градница / "Gradnitsa"), Bulgaristan'da Dobriç ili'nde bir köy. Müslüman Türk köyü.
16. yüzyılda Karaman yöresinden gelen Türkmen boylarının Deliorman yöresine yerleştirilmesi sırasında kurulduğu tahmin edilmektedir. 1960'lara kadar ulaşım ve iletişim bakımından kapalı kalan köy o tarihe kadar yerel kültürel özelliklerini olduğu gibi koruyabilmiştir.
Köy halkı 93 Harbi'nden sonra belirli aralıklarla Türkiye'ye göç etmiş, son olarak 1976-1978 ve 1989 yıllarında verilen göçler nedeniyle köy nüfusu iyice azalmış bulunmaktadır.
Delikliler
Delikliler (Foraminifera), protistler (Protista) âleminin ameboid harekete sahip canlılar içeren bir şubesidir.
Çoğunlukla denizde, birkaç türü tatlısularda yaşayan kabuklu canlılardır. Dallanan ve yer yer birbirleri ile birleşen ince uzun yalancı ayakları ile diğer kökbacaklılardan ayrılırlar. İlkel gruplarda kabuklar; jelatin gibi bir salgı maddesi içine gömülmüş olan kum taneleri, sünger spikülleri ya da bunlar gibi yabancı cisimlerden oluşur. Gelişmiş gruplarda ise; kabuk kalsiyum karbonattan oluşur. Bazılarında kabuğun dışarı açılan büyük bir deliği vardır. Yalancı ayaklar bu delikten dışarı çıkar. Tek delikli kabuklulara "İmperforat" denir. Çoğunda büyük delikle birlikte birçok küçük delik de vardır. Bu kabuklulara ise; "Perforat" denir. Kabukluların deniz diplerinde birikmesi, değişik jeolojik zamanlaraki tebeşir ve kalker oluşumlarını sağlamıştır. Yalancı ayak olarak retikülopodlar görülür. Bunlar kabuktaki delikten dışarı çıkarak, besin yakalamada yardımcı olurlar. Besin olarak, algler, diyatomlar, bazı protistler ve kopepotlarla beslenirler. Çoğalmaları, çoğa bölünme ve döl değişimi ile olur. Fosiller iyi korunmuştur ve denizlerdeki çökeltilerin oluşumuna önemli katkısı vardır. Petrolün toplanması için ana kayaçları delikliler oluştururlar.
Türkiye’de bulunan 150 milimetre boyutunda dünyanın en büyük Foraminifera fosili Guinnes Rekorlar Kitabına girmiştir.
Modern foraminifer öncelikli olarak deniz organizmalarıdır, ancak yaşayan canlılar tuzlu, tatlı suda ve hatta karasal habitatlarda bulunmuştur. Türlerin çoğunluğu bentiktir ve başka 40 morfospes planktoniktir. Bununla birlikte, bu sayı, gerçek çeşitliliğin yalnızca bir kısmını temsil edebilir, zira birçok genetik olarak birbirinden farklı türler morfolojik olarak ayırt edilemez olabilir.""
Foraminiferler, bilinen en derin kısım olan Challenger Deep'i de dahil olmak üzere, Mariana Çukuru gibi okyanusun en derin kısımlarında bulunur. Karbonat tazminat derinliğinin altında olan bu derinliklerde, testlerin kalsiyum karbonatları aşırı basınçtan dolayı su içerisinde çözünebilir. Derin Çukurlarda bulunan foraminiferlerin karbonat testleri yoktur, bunun yerine organik maddelerden bir tanesi vardır.
Challenger Deep'de bulunan dört tane tür, okyanuslardaki herhangi bir yerden bilinmiyor; bunlardan biri bölgeye özgü endemik bir cinsi temsil ediyor. Resigella laevis ve R. bilocularis, Nodellum aculeata ve Conicotheca nigrans'tır (eşsiz cins). Çoğunlukla şeffaf organik materyalden oluşan, kil gibi görünen küçük (yaklaşık 100 nm) tabak içeren testler var.
Ölmekte olan planktonik foraminiferler sürekli olarak deniz tabanında yağışlar, mineralize testleri biriken tortuda fosil olarak korunmuştur. 1960'lı yıllardan başlayarak ve büyük ölçüde Derin Deniz Sondajı, Okyanus Sondajı ve Uluslararası Okyanus Sondaj Programlarının himayesinde ve petrol arama gayelerinin amaçları doğrultusunda gelişmiş derin deniz sondaj teknikleri, foraminifer fosillerini taşıyan tortul çekirdeklerini ortaya çıkarıyor. Bu fosil testlerinin etkin sınırsız kaynağı ve çekirdekler için nispeten yüksek hassasiyetli yaş kontrol modelleri, Juras ortasında uzanan evrim süreci son derece yüksek kaliteli planktonik foraminifera fosili kaydını üretti ve bilim adamları için sınama ve belgeleme için eşsiz bir kayıt sunuyor. Fosil kayıtlarının istisnai kalitesi, fosiller temelinde geliştirilecek türler arası ilişkilerin etkileyici detaylı bir resmini sağlarken, birçok durumda daha sonra mevcut örnekler üzerindeki moleküler genetik çalışmalarla bağımsız olarak geçerlilik kazanmıştır Karmaşık kabuk yapısına sahip daha büyük bentik foraminiferler, farklı bentik çevrelere karşı oldukça spesifik bir şekilde reaksiyona girer ve bu nedenle, toplulukların bileşimi ve belirli türlerin dağılım modelleri aynı anda alt tipleri ve ışık gradyanını yansıtır. Dünya tarihi boyunca, daha geniş Foraminiferler sıklıkla değiştirilir. Özellikle, belirli sığ su fasiyesi türlerini karakterize eden Foraminifer birlikleri ölüyor ve belirli bir zaman aralığının ardından, yeni bir evrimsel adaptasyon sürecinden çıkan aynı kabuk morfolojisi yapısına sahip yeni birlikler tarafından değiştiriliyor. Bu evrimsel süreçler, daha büyük Foraminifer'i Permien, Jura, Kretase ve Senozoik için indeks fosilleri olarak yararlı kılar.
Çeşitliliği, bolluğu ve karmaşık morfolojileri nedeniyle fosil foraminifer toplulukları, biyostratigrafi için yararlıdır ve 1920'de Alva C. Ellisor tarafından keşfedildiği gibi, tortul kayaçlara göre doğru tarihler verebilir. Petrol endüstrisi, potansiyel hidrokarbon yatakları bulmak için foram gibi mikrofosillere çok güveniyor.
Kalkerli fosil foraminifer, yaşadıkları eski denizlerde bulunan elementlerden oluşur. Bu nedenle, paleoklimatoloji ve paleoceanografide çok yararlıdırlar. Kararlı izotop oranlarını ve kabukların eser element içeriğini (testleri) inceleyerek geçmiş iklimin yeniden yapılandırılması için kullanılabilirler.Küresel sıcaklık ve buz hacmi, karbonun kararlı izotop oranlarını inceleyerek, oksijen izotopları ve karbon döngüsünün geçmişi ve okyanusal verimlilik ile açığa çıkabilir. Planktonik foramların fosil kayıtlarında görülen coğrafi desenler eski okyanus akımlarını yeniden yapılandırmak için de kullanılır.Bazı foraminifer türleri sadece belirli ortamlarda bulunur, çünkü eski denizel tortulların çökeldiği ortamı belirlemek için kullanılabilirler.
Canlı foraminifer toplulukları faydalı biyostratigrafi belirteçleri yapmak için aynı nedenlerle mercan resifinin göstergeleri de dahil olmak üzere kıyı ortamlarında biyoindikatör olarak kullanılmaktadır. Kalsiyum karbonat asidik koşullarda çözülmeye duyarlı olduğu için foraminifer, iklim ve okyanus asitlenmesinden dolayı özellikle etkilenebilir.
Foraminifer petrol araştırmalarında kullanılır ve petrol kuyularındaki sedimenter tabakaların yaş ve paleo-ortamlarını rutin olarak yorumlamak için kullanılır. Aglütinasyonlu fosil: Sedimanter havzalarda derin bir biçimde gömülü olan foraminifer, petrol üretiminde önemli bir faktör olan termal olgunluğun tahmininde kullanılabilir. Foraminiferal Colouration Index (FCI) renk değişikliklerini ölçmek ve gömü sıcaklığını hesaplamak için kullanılmaktadır. FCI verileri özellikle petrol üretiminin ilk aşamalarında (yaklaşık 100 °C) yararlıdır.
Foraminifera arkeolojide bazı taş hammadde tiplerinin kanıtlanmasında da kullanılabilir. Kireç taşı gibi bazı taş türleri, yaygın olarak fosilleşmiş foraminifer içerdiği bulunmuştur. Bir taş örneği içindeki bu fosillerin çeşitleri ve konsantrasyonları, bu numuneyi aynı "fosil imza" ı içeren bir kaynak ile eşleştirmek için kullanılabilir.
Altınsarısı algler
Altınsarısı algler ya da, Chrysophyta; diyatomları, sarı-kahve rengi, sarı-yeşil algleri kapsayan bir Protista alemi şubesidir.
Tatlı sularda, okyanuslarda ve acı sularda yaşarlar. Yaklaşık 13.000 kadar yaşayan türü bilinmekte |
dir.
Klorofil a, c ve fukoksantin pigmentlerini taşırlar. Fotosentez yaparak, karbonhidratlar ya da yağ damlacıkları depolarlar. Hücre duvarı selüloz, bazen silis kaplıdır.
Üremeleri eşeyli ya da eşeysizdir. Eşeysiz üreme bir ya da iki kamçılı zoosporlarla olur. Hareketli formlarda hücre uzunlamasına ikiye bölünerek iki tane zoospor meydana getirir. Eşeyli üremeleri iki kamçılı izogametlerle olur.
Yeşil algler
Yeşil algler ya da Chlorophyta (Antik Yunanca χλωρός chlōrós yeşil), tek hücreli ya da koloni oluşturan ya da çok hücreli türleri kapsayan bitkiler alemi şubesidir.
Klorofil a, b ve çeşitli karotenoidleri (karotin, lutein, ksantofil, pirenoidler) bulundururlar. Fotosentez ürünü karbonhidratları nişasta ve yağlar şeklinde depolarlar. Hücre duvarı bazı formlarda selüloz içeren polisakkaritlerden oluşur. Genellikle iki kamçı taşırlar. Bazen kısmi farklılaşmalar göstererek "tallus" oluştururlar. Çok hücreli olanlarda karmaşık hücre farklılaşması yoktur.
Yaklaşık 9.000'den fazla türü bilinmektedir. %90'ı tatlısularda, % 10'u ise denizlerde yaşayan türlerdir. Ayrıca nemli toprak ve kurak yerlerde yaşayanları da bulunmaktadır. Liken oluşumunu da katılırlar.
Eşeysiz ve eşeyli olarak ürerler.
Eşeysiz üremelerinde, zoospor ve aplonospor görülür. Armut görünüşünde olan zoosporlar eşit uzunluktadırlar (izokont) ve 2 ya da 4 kamçı bulundururlar.
Eşeyli üremelerinde, izogami, anizogami ve oogami görülür. Kalın çeperli zigotlarına ""kistozigot"" ya da "hipnozigot" denir. Zigotların büyük kısmı hematokrom bulundurduğu için kırmızı renkli görülürler.
Caen
Caen [], Fransa'nın kuzeybatısında bir dür. Calvados idari biriminin bir bölümü ve Basse-Normandie'nin ("Aşağı-Normandiya") başkentidir.
115.000 nüfuslu şehrin yerlilerine "Caennais" (ve kadınlara "Caennaise(s)") denir. Manş Denizi'ne 15 km uzaklıktadır. Şehirde nemli bir iklim hakimdir.
1944'te II. Dünya Savaşı'nda ve ondan 600 yıl önce 1346'da tamamen yıkılan şehir baştan inşa edilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı'nda Normandiya Savaşı sırasında, Caen, Temmuz başında serbest Almanlardan temizlendi. Özellikle Normandiya Çıkartması, 6 Haziran 1944 tarihinde İngiliz I. Kolordusu tarafından bir ay sonra şehir kurtulmuştur. Charnwood Operasyonu sırasında yoğun bir bombalama yüzünden şehrin %70'si tahrip oldu ve 2000 Fransız sivil öldürüldü. Savaş sırasında, kasabanın sakinlerinin çoğu, 800 yıl önce William tarafından inşa edien Abbaye aux Hommes'a sığındı. Bu Katedral ve üniversite tamamen İngiliz ve Kanadalı bombardıman uçakları tarafından tahrip edilmiştir.
Caen şehrinin şu resmî kardeş şehir anlaşmaları vardır:
Kahverengi algler
Kahverengi algler ya da Phaeophyta; çok hücreli alglerin büyük kısmını oluşturan Protista şubesidir.
Klorofil a, c ve fukoksantin pigmenti taşıyan, denizel çok hücrelilerdir. Fotosentez sonucu oluşan karbonhidratlarını "laminarin" şeklinde depolarlar. büyük deniz alglerinde belirgin hücre farklılaşmaları görülür ancak, yaprak, kök, gövde gibi oluşumlar taşımazlar. Hareketli hücreleri iki kamçı taşır. Yaklaşık 1.500 kadar türü bilinmektedir.
Kanal V
Kanal V, Antalya'da yayın yapan uydu televizyon kanalıdır. 20 Aralık 1992'te "Vip Tv" olarak Erdal Öner tarafından kurularak yayına başlamış olan kanal, 1998-2000 yılları arasında müzik kanalı olmuştur. 2000'li yılların başında Kadıahmetoğulları'nın satın almasından sonra ismi "Kanal Vip" olarak değiştirilmiş, bu değişimin ardından Çallı'dan Dokuma'daki yerine taşınmıştır. 2005'te "VTV" adı ile yayın yapmış, 2015 sonunda ismini "Kanal V" olarak değiştirmiştir.
2002'de Türksat Kablo TV üzerinden yayına başladıktan sonra 2011 başında Cumhuriyet Gazetesi Antalya temsilcisi Ahmet Oruçoğlu'nun satın almasının ardından 2012'de uydu üzerinden yayına başlamıştır. Antalya içinde karasal yayın ve Kablo TV'de, Türkiye sınırları içinde de Türksat 4A ve D-Smart platformlarında bulunmaktadır. Şubat 2017 itibarı ile Kanal V nin yeni sahibi Mehmet Okan KAYA olmuştur.
Kanal V web sayfası
Apache HTTP Sunucusu
Apache, açık kaynak kodlu ve özgür bir Web sunucu programıdır. Apache Yazılım Vakfı tarafından geliştirilmektedir.
Unix, GNU, FreeBSD, Linux, Solaris, Novell NetWare, Mac OS X, Microsoft Windows, OS/2, TPF ve eComStation işletim sistemleri üzerinde çalışabilir. Genelde her ay yenilenerek yeni sürümleri dağıtılmaktadır. World Wide Web'in genişlemesinde ve yayılmasında anahtar rol oynamıştır. Nisan 1996'dan bugüne Apache İnternet'teki en yaygın Web sunucusu olmuştur. Haziran 2008 itibarıyla Netcraft 'ın 172,338,726 Web sitesinden bilgi toplayarak yaptığı araştırmaya göre İnternet'teki sitelerin yüzde %49.12'si Apache kullanmaktadır ki bu değere de Kasım 2005'teki %70 civarındaki tarihi tepe noktasından aşağı inerek gelinmiştir. Netcraft'ın sitesindeki grafiğe bakıldığında Apache kullanımındaki bu düşüşün Microsoft sunucularının kullanımının artmasından kaynaklandığı netleşmektedir.
Yine Netcraft'ın sitesinden, Google 'ın kendi Web sunucusu olan GWS ("Google Web Server") 'ın da yaklaşık son bir yıldır ciddi bir çıkış içerisinde olduğu görülmektedir. GWS 'nin "server header" 'ları geliştirilerek derlenmiş bir Apache olduğu doğrulanmıştır.
GWS 'nin oran olarak yükselmesinin sebebi olarak ise zaten çok sayıda sunucuya sahip Google'ın GWS kullanmaya başlamış olduğu düşünülmektedir.
Hopiler
Hopiler (Hopice "Hopitu" ; İngilizce "Hopi"), ABD'de Arizona'da Hopi Rezervasyonnda yaşayan ve dilleri Uto-Aztek dillerie giren pueblo Kızılderili halkı. 6.946 etnik nüfustan anadillerini konuşabilen Hopilerin sayısı 2000 sayımına göre 5.260 kişidir.
Hopilerin kültürel açıdan Pueblo Kızılderilileri ile akrabalıkları oldukları düşünülür. Hopiler kiremitler ile inşa ettikleri çok katlı evler ile dikkati çekerler. MÖ 700'de bile çoktan iyi gelişmiş bir tarım kültürüne sahip oldukları bilinmektedir.
Adlarının sözcük anlamı “iyi, barışçı” ya da “akıllı” anlamına gelen Hopi Kızılderilileri, güneybatılı Pueblo adındaki gruptan gelmektedirler. Black Mesa'nın güneyindeki Arizona bölgesinin kuzeydoğusunda (Kolorado'daki Büyük Kanyon'un doğusunda) yaşarlar, günümüzde sayıları ancak 8 bini bulmaktadır.
Hopi kültürü metafizik bir görüşe sahiptir; bu görüşte zaman kaybolur; mekan başkalaşır. Hopi kültüründe evreni tarif eden öyle kavram ve soyutlamalar vardır ki, Batılı dillerde bunları açıklamaya yeterli sözcükler yoktur. Örneğin Hopi evren anlayışındaki “tezahür etmemiş evren” ile bizim yaşadığımız “tezahür etmiş ya da etmekte olan evren” kavramını bir Batı dilinin sözcükleriyle ifade etmek olanaklı değildir. Yine Hopiler'de rastlanan bir başka kavram yataylıktan dikeyliğe geçiş kavramıdır ki, bu kavrama yalnızca Asya şamanizminde rastlanmaktadır.
Hopi kültüründeki zaman anlayışı modern uygarlığın zaman anlayışından çok farklıdır; Hopi lisanında geçmişe, şimdiye ve geleceğe doğrudan değinen hiçbir sözcük ya da deyim yoktur. Buna rağmen olayları açıklamada hiçbir zorluk çekmezler.
Hopiler dünyanın üç kez yıkım geçirmiş olduğuna inanırlar. Üçüncü yıkımda baş rolü su oynamıştır. Tüm evrenin titreştiğini, titreşim içinde olduğunu ve yıldızların meskun olduklarını kabul eden Hopi inanışına göre, ataları Dünya-dışı kökenliydi. Hopiler’i inceleyen Dr. George Hunt Williamson’a göre, bu Dünya-dışı köken Mars gezegeni ve Sirius Sistemi ile ilgili olmalıydı. Mu araştırmacısı James Churchward, Hopiler’in, Pueblo Zuniler’inin ve Uygur Türklerinin kullandığı pek çok sembolün aynı olduğunu ve ortak kökenin Mu kıtası olduğunu ileri sürer. Hopiler'in 1970'li yıllardaki şefinin adı Beyaz Ayı'dır.
Hopi köyleri 3 mesada toplanır:
Arapaholar
Arapaholar ("larapihu"= "Ticaret yapanlar") Kolorado civarında yaşayan Algonkin halklarından bir Kızılderili halkı. Ova Kızılderilileri kültür grubuna dahildirler.
Bu isim hiç kuşkusuz, çok eski zamanlardan beri en fazla ticaret yapan kızılderili kabilesi için uygun bir isimdir. Arapaholar kendilerine "Invnaina" (bizim insanlardan) derler. Tarihte en önemli dostları olmuş olan Şayenler onlara "Hitaniwo'iv" (Bulut adamları) derler.
Çikasovlar
Çikasovlar Amerika Birleşik Devletleri'deki Kızılderili kabilelerinden biridir. Bir zamanlar bugün Mississippi olarak bilinen bölgede yaşayan Chickasaw kabilesinin büyük kısmı günümüzde Oklahoma'da yaşamaktadır. Chickasaw kabilesi, Chickasaw diline çok benzer bir dil kullanan Choctawlar'la akrabadır. (Her iki kabilenin dili de Muskogean dilleri'nin Batı kanadında yer alır.)
"Chickasaw", sözcüğün orijinali olan "Chikashsha"'nın İngilizce'deki söyleniş biçimidir ve "asi" ya da "Chicsa'dan gelen" anlamına gelir. Chickasawlar iki gruba ayrılır: "Impsaktea" ve "Intcutwalipa". Chickasawlar "Beş Uygar Kabile"den birisidir ve Kızılderililer'in yer değiştirmesi sırasında zorla Kızılderili topraklarına yerleştirildiler. Chickasaw Ulusu Amerika Birleşik Devletleri'de federal olarak tanınmış en büyük 13. kabiledir.
Lighthouse Family
Lighthouse Family 1990'lı yılların ortasından 2000'li yılların başına kadar eserler sunan İngiliz müzik grubu. Vokalist Tunde Baiyewu ve klavyeci Paul Tucker üniversitede tanıştıktan sonra grubu 1993'te kurdular. 1995 yılında ilk kez göze batmalarını sağlayan "Ocean Drive" albümü Birleşik Krallık'ta 1,6 milyon adetten daha fazla satılarak grubun Avrupa çapında bilinirliğini arttırdı.
Grup en son 2002 yılında "Whatever Gets You Through The Day" adlı albüme imza attıktan sonra, 2003'ün ilk aylarında "ağır tanıtım takvimleri" nedeniyle dağıldılar.
Bu, her iki müzisyenin de kendi başlarına çalışmalar yapmalarını tetikledi. Baiyewu 2004 yılında "Tunde" albümünü piyasaya sundu.
Çerokiler
Çerokiler (Çerokice ᏣᎳᎩ "Tsalagi"; İngilizce "Cherokee"), tarihi olarak yurtları Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğu eyaletleri (özellikle Georgia, Kuzey Karolina ve Güney Karolina ile Doğu Tennessee) olan ve daha sonra da beyazlarca yurtlarından zorla sürülen ve platolarda yaşamaya mahkûm edilen Kızılderili halkı. En yakın akrabaları İrokua (Iroquois) Kızılderilileridir. Çerokiler, Beş Uygarlaştırılmış Kabi |
leden biridir.
Günümüzde federal hükümet Çeroki nüfusunun 250 bin kadar olduğunu kabul etmektedir. Çeroki organizasyonlarının olduğu yerleşim yerleri; Oklahoma Tahlequah, Kuzey Karolina, Georgia'da Missouri ve Alabama. Diğer büyük ve küçük Çeroki organizasyonları Arkansas, Missouri, Tennessee gibi yerleşim yerlerinde bulunmaktadır.
Çerokice ya da Çeroki dili İrokua dillerinin tek başına Güney İrokua ("Southern Iroquoian") kolunu oluşturur. Diğer kol olan Kuzey İrokua dilleri içinde henüz soyu tükenmemiş olan "Seneca", "Cayuga", "Onondaga", "Oneida" ve "Mohawk" ile soyları tükenmiş "Susquehannock", "Wyandot", "Neutral", "Erie", "Nottoway", "Laurentian" dilleri yer alır.
Tunde Baiyewu
Tunde Baiyewu (d. 25 Kasım 1968) Lighthouse Family grubunun bir parçası olarak ünlenen vokalist. 2004 yılında kendi albümü "Tunde" piyasaya çıktı.
İngiltere'nin Londra kentinde doğan Baiyewu, beş yaşındayken babasının ölümü üzerine Nijerya'ya göçtü. Baiyewu göçten on yıl sonra İngiltere'ye dönerek muhasebe alanında üniversite öğrenimi gördü. Bir "şarkıcı aranıyor" ilanının peşine koşan Tunde Baiyewu, bu yolla daha sonra birlikte Lighthouse Family grubunu kurduğu Paul Tucker ile tanıştı.
Annesi Nijerya Devlet Başkanı Olusegun Obasanjo ile evlendi.
Nimipular
Nimipular ya da Nez Perce'ler ("Nez Percé" İngilizce okunuşu /ˌnɛzˈpɜrs/ Fransızca okunuşu /ne pɛʁse/) ABD'nin Kuzeybatı Pasifik bölgesi (Columbia Nehri Platosu)'nda yaşayan ve Sahaptin dillerinden Nimipucayı konuşan bir kızılderili kabilesidir. Tahminlere göre Lewis ve Clark'ın seferlerine kadar bu alanda 10.000'in üzerinde yerli halk yaşamaktaydı. Kabile şu anda Idaho'da bir rezervasyonda idare ve ikamet etmektedir. Nez Perçe'ler kendilerine kısaca "The people" veya "we the people" anlamına gelen Nimíipuu ismini vermişlerdir. Nez Percé ismi (anlamı hızmalı burun) Fransızca'dan, halkın burnuna taktıkları sallanan süsden esinlenerek, türeyen bir isimdir. Nehrin aşağısındaki kabileler boyunca daha sık olmasına rağmen özellikle bu kabile için verilen bir isimdir.
Nez Perce toprakları Lewis ve Clark gelene kadar yaklaşık 17,000,000 akre (69,000 km²)'lik bir alandı. Bölge Snake, Salmon ve Clearwater nehirlerinin çevrelediği Washingtonûn bir bölümü, Oregon, ve Idaho'yu kapsıyordu. Kabile 45° K ve 47° K enlemleri arasında, doğuda Bitterroots Dağı'ndan batıda Blue Mountains'e kadar uzanır.
Avcı
Avcı, yırtıcı veya predatör; av olarak adlandırılan diğer hayvanları veya organizmaları avlayıp öldüren organizma.
Avcılar Karnivor veya omnivor'dur.
Predatörlük durumu çok fazla ve oldukça önemli bir biyolojik olay olmasına rağmen, mekanizması ve populasyonlar üzerinde etkiler hakkında önemli sayılacak bilgiler oldukça azdır. Klasik olarak predatörlük teorisi, belirli biyolojik olaylar içerisinde küçük bir temele dayanır. Çok karışık değişkenlerin iyi bir şekilde açıklanması her predatör av interaksiyonunu etkiler ve farklı türlerin oluşturduğu birbirinin aynısı ve aynı faktörlerin etkisi altında kalan iki predatör av interaksiyonu bulmak mümkün değildir. Bu nedenle her bir predatör-av durumu şüphesizdir ki tektir. Fakat muayyen temel elementler her olayı etkiler ve bu nedenle bütün olaylar aşağı yukarı aynı temele benzer Predatörler yani bitkiye zarar veren canlılarla beslenerek zararlılarla mücadeleye katkı sağlayan canlılar.Bunlar iki grupta toplanabilir.Bir kısmı sadece belli böceklerle beslenirken diğer predatörlerin beslenmesi çok çeşitli böcekleri kapsamaktadır. Bunlar sadece bir konukçuya bağlı olmayıp, hayatları boyunca birden fazla konukçu üzerinde beslenen ve konukçularını arayarak bulan böceklerdir. Hem erginleri hem de ergin öncesi dönemlerinde avları ile beslenirler. Bazı predatörlerin erginleri ise sadece ballı madde, nektar, polen, su vb. maddelerle beslenirler. Predatör erginleri yumurtalarını avlarının bulunduğu yerlere bırakır ve yumurtadan çıkan larvalar avlarını arayarak bulur ve beslenirler. Beslenme ya çiğneyerek avını yeme veya avını emme şeklinde olmaktadır
Avcı ile parazit arasındaki fark; bir avcı avını tüketmek için onu öldürmek zorundadır, parazit içinse bu arzu edilir bir durum değildir çünkü parazit bu organizmanın üstünde veya içinde yaşar.
Niğbolu
Niğbolu (, "Nikopol"), Bulgaristan'ın Plevne ilinde bulunan bir şehir ve belediyedir. Şehir ülkenin kuzeyinde Tuna Nehri kıyısında yer almaktadır. Yüzölçümü 415.9 km² olan şehrin nüfusu Aralık 2009 tarihi itibarı ile 10,602'dir.
Niğbolu Muharebesi 1396 yılında burada yapılmıştır. Osmanlı döneminde Niğbolu Sancağı'nın merkeziydi. Nüfusunun yaklaşık %70'i Türklerden oluşmaktadır. Günümüzde 2 tane cami bulunmaktadır. Ayrıca kasabada bir de yatır vardır. Ali Koç Baba Türbesi burada bulunmaktadır.
Niğbolu belediyesine bağlı yerleşim yerleri;
Pastırma yazı
Pastırma yazı, genellikle sonbahar mevsiminin sonundaki (ekim ayının sonundan kasım ayının ortasına kadar) güneşli, hava sıcaklığının mevsime göre yüksek olduğu günler için kullanılan deyim. Bazı yıllar birkaç kez yaşanır, bazen de hiç görülmez. Genellikle birkaç gün ya da bir hafta kadar sürer. Gündüzler güneşli, hafif rüzgarlı ve puslu, geceler serin geçer; yağış olmamakla birlikte geceleri don görülebilir.
Pastırma yazı, kutuplardan gelen alçak bir soğuk hava kütlesinin hareketsizleşerek sıcak bir yüksek basınç merkezi oluşturması sonucu ortaya çıkar. Bu merkezin özelliği, istikrarlı bir katmanlaşma yaratan önemli sıcaklık değişimleridir. Sonuçta havanın dikey hareketi engellenir ve alçaklarda yoğunlaşan duman, toz vb havanın puslu olmasına yol açar.
Pastırma yazı deyimi, pastirmanin bu dönemde hazirlanmasi sebebi ile verilmiştir. Gece ve gündüz arası sicakliklarin birbirine yakin ve sıcak olmasi sebebi ile; pastirmanin en ideal sekilde kurumasi bu dönemde olur. Dünyanın pek çok yerinde yaşanan bu dönem Almanya'da "kocakarı yazı", İsveç'te "Azize Birgitta yazı", Amerika Birleşik Devletleri'nde "Yerli yazı" (Indian summer) gibi adlar alır.
Şavniler
Şavniler (Şavnice "Shaawanwaki, Shaawanooki, Shaawanowi lenaweeki" ; İngilizce "Shawnee"), şimdiki Ohio Eyaleti'nde Eric Gölü'nün tam altında yaşayan Algonkin halklarından bir Kızılderili kabilesidir. Komşu kabileler Delaware Kabilesi ve Illinois Kabilesi'dir.Güneydoğu'daki en yakın kabile ise Powhatan'dır.
Süper avcı
Süper avcı, normal şartlar altında doğada yetişkin halde iken başka türler tarafından avlanmayan veya av türlerini kontrol altında tutan avcı canlılar. Ayrıca süper yırtıcı, alfa yırtıcı, doruk yırtıcı, doruk avcı veya büyük avcı olarak da bilinir.
Bazıları sadece belirli sistemlerde süper avcı olabilir. Genelde bu türler uzun bir besin zincirinin en tepesinde yer alır ve bulundukları ekosistemin sağlığı açısından can alıcı bir rol oynar. İnsanlar için tehlikeli olmayan türler (baykuşlar, evcil kediler vb.) bile kendi ortamlarında zorlu avcılar olabilir.
Süper avcıların insan kültüründe önemli bir yeri vardır; genelde insanların doğanın önemli buldukları yönlerini yansıtır ve armalarda yer alır. İnsanlar de süper avcıdır. Hatta köpekler bile sürü halinde olduklarında veya dövüş veya saldırı eğitimleri varsa süper avcı sınıfına girebilir.
Pınar Altuğ
Pınar Altuğ Atacan (2 Eylül 1974, İstanbul), Türk oyuncu, sunucu ve eski manken.
Saint Benoît Fransız Lisesi'nde okudu. Lisedeyken mankenlik yapmaya başladı. 1994 yılında Miss Turkey seçilen Altuğ, 1997 senesinde girdiği İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme bölümünündeki eğitimini yarıda bıraktı.
1995 yılında televizyon hayatı başladı. 1995-1998 yılları arasında çeşitli magazin programlarında sunuculuk yaptı. 1999'da "Pınar'ın Yemek Zevki" adlı programı yapmaya başladı ve hemen ardından da mankenliğe veda etti.
2000 yılında "Kurt Kapanı" adlı dizide rol almaya başladı. Ardından "Çocuklar Duymasın", "Omuz Omuza", "Davetsiz Misafir" ve "İlk Aşkım" dizilerinde de rol aldı. 2003 yılında "Pınar'ın Mutfağından" adlı yemek kitabını çıkarttı. 2004 ile 2006 yılları arasında "Türkiye'nin Yıldızları" programını sundu. 2010'da ise "Çocuklar Duymasın"ın yeni versiyonunda rol almıştır.
2000 yılında "Umut Elçioğlu" ile evlendi ve olaylı şekilde boşandı. 2008 yılından beri "Yağmur Atacan" ile evlidir. 27 Ocak 2009 tarihinde Su adını verdikleri kızları oldu.
Algonkinler
Algonkinler (Algonkince "Omàmiwinini" [tekil] "Omàmiwininiwak" [çoğul] ya da "Anicinàpe" ; İngilizce "Algonquin, Algonquin proper, Algonkin", Fransızca "Algonquins"), Kanada'nın Québec ve Ontario eyaletinde yaşayan Anişinabelerden Algonkin halklarının Kuzey Algonkinleri grubundan Kuzeydoğu Kızılderilileri kültür grubundan bir Kızılderili halkı. Diğer Kanada Kızılderilileri gibi Algonkinler de yasal olarak Kızılderili rezervi adı verilen kamp benzeri toplama yerleşimlerde yaşamak zorundadırlar.
17. yüzyıl St. Lawrence ırmağının yukarı kesimi kıyılarında ve Ottawa ırmağının aşağı kesimi kıyılarında,yani günümüzdeki Kanada'nın Quebec eyaleti topraklarında, birbirinden bağımsız halde yaşayan Algonquinlere, bu adı, bölgeye gelen Fransızlar verdiler. Toplamacılıkla yaşayan Algonquıin ailesinden diller konuşup, uygarlıkları ve toplumsal örgütlenmeleri de birbirine benzeyen bu küçük kabileler, Kanada'ya yerleşme çabalarında ve Kuzey Amerika'nın doğu iç kesimindeki kürk ticaretini ele geçirme çabalarında, İrokuvalarla karşı Fransızlara destek oldular. Ama İrokuvaların yoğun saldırıları karşısında, köylerini ve av alanlarını terk etmek zorunda kaldılar. Bazıları batıya, Huron gölü bölgesine yerleşirken,bazıları da kuzeye ve doğuya doğru giderek İrokuvaların savaş alanlarının dışına çıktılar. İçlerinden bir bölümü daha sonra Fransız kolonisine dönerek, New France bölgesi 1763'te İngilizler tarafından alınıncaya kadar, Fransız-Kızılderili savaşları'nda Fransızlara yardım ettiler. Günümüzde, Kanada'da, özellikle Ontario ve Quebec'teki küçük rezervlerde, St. Lawrence-Ottawa kıyıları Algonquinlerinin torunları sayılan 2000 kadar kızılderili yaşamaktadır.
Algonkin adı en dar (Algonquin) anlamıyla Algonkinleri ve dillerini; en geniş (Algonquian |
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.