article
stringlengths 7.34k
10k
|
---|
belirtilmişse de mesihin gelmesi ile beraber Tevrat hükümleri nin yeniden geri döneceğini söylemiştir.
Antinomian olarak adlandırılan düşüncede daha yüce bir iyilik için daha küçük günahlar işlemek serbesttir. Bu düşünce inananlarına; iyi-kötü, ahlaklı-ahlaksız, günah-sevap kavramları arasında geçiş yapma serbestisi tanımakta.
Haertz gazetesine göre Türkiye'deki yapılanma 12 gizli kabbalistik okulda eğitim görmüş, 50 Ogan (ruhani lider) dan oluşmaktadır. Sabetay Sevi’nin taraftarlarına inanç esasları olarak 18 maddelik bir nizamname bıraktığı çeşitli kitaplarda yer almaktadır. Okunan kitaplar 'Zohar', 'Sefer Bahir', 'Sefer Yetsira' ve Musa'nın Beş Kitabı'dır, ancak Talmud okunmaz. Çocukların okuduğu meşhur dualardan: "Beşamı barohya ilen Sabetay Sevi, ese Sabatay Sevi etena dalay mandos" her sabah okunur.
Yılın çeşitli günlerinde ve her biri ayrı bir anlam taşıyan 10 tanedir.(Gövsa, Sabatay Sevi)
Bunların içinde en ilginci ise Mart 22’de yani baharın birinci gününde kutlanan Kuzu Bayramı. Bu kuzu bayramı hakkında Sabetay zümresi mensuplarından Karakaşzade Rüştü, 1924 tarihinde Vakit Gazetesi muharririne su izahatı vermişti: Kuzu bayramı 22 Adar’da (Mart) yapılır. Bu bayram geceye mahsustur. Her sene kuzu eti ilk defa bu bayram münasebeti ile ve hususi merasimle yenir. Bu merasimde en aşağısı ikisi erkek ikisi kadın olmak şartı ile evli dört kişinin bulunması lazımdır. Bu çiftlerin sayısı artırılabilir. Kadınlar iyi giyinmiş ve elmaslar ile süslenmiş oldukları halde sofra hizmetinde bulunurlar. Yemekten sonra biraz eğlenilir ve muayyen zamanda ışıklar söndürülerek karanlıkta kalınır... Bu bayram vesilesi ile doğacak çocuklar bir nevi kutsiyeti haiz tanınırlar. Ona 'Dört Gönül Bayramı' adı verilir. (Gövsa, Sabatay Sevi, S. 69)
İsrail’in ikinci Cumhurbaşkanı (1952-1965) olan tarihçi Itzhak Ben-Zvi (1884-1963), ”The Exiled and the Redeemed” adlı kitabında ”The Sabbateans of Salonica” başlıklı bir bölüme yer vermektedir. Bu eserde, Sabetaycı kökenli olup, Selanik’ten mübadeleyle gelerek İzmir’e yerleşen ve de gerçek anlamda ihtida eden Dr. İsmail Eden adındaki şahıstan öğrendiklerini nakletmektedir. Bu kişiye göre Sabetaycılık hareketi artık tamamen tarihe karışmıştır. Dr. Eden, ”eş değiştirme merasiminin” 1800’lerde Kapancıların lideri olan Derviş Efendi’nin Kabbalah ve Zohar’ı çarpıtarak yorumlamasıyla başladığını, 1870’lere kadar da (Sultan Abdülaziz dönemine dek) uygulandığını duyduğunu belirtmiştir. Fakat bu tarihten sonra Kapancılar zümresinde bu adete son verilmiştir.
Kısacası 1683-1800 ile 1870/1900 sonrası bu adet hiçbir Sabetaycı grupta (Yakubiler, Kapancılar, Karakaşlar) ya bilinmiyordu ya da uygulanmıyordu. Sabetaycıların kendilerine has 16 bayram ve ayini ayrı olarak, diğer Musevilerle müşterek birtakım bayram ve yortular da söz konusu. Bunlar, Yusuf Bayramı, Meyve Bayramı, Fecir Bayramı gibi isimlerle anılır. Ayrıca Sabetaycı her grubun da kendi içinde geliştirmiş olduğu bayramlar da var. Bunlardan Osman Ağa Bayramı en önemlilerindendir. Karakaşlar grubunun kurucusu Osman Aga, (daha sonra soyadı kanunu çıkınca bu aile fertleri Ogan soyadını almışlardır) için bu ritüel düzenlenir.
Bazı Sabetaycılar Ortodoks Yahudiler gibi, Şabat (cumartesi) günü iş yapmamak konusunda katı bir tutum sergilemektedirler.
1917 Selanik yangınında Sabetaycılıkla alakalı dökümanların bulunduğu kütüphanelerin bir kısmı yanmıştır. Bu yangından kurtulan belgeler nüfus mübadelesi sırasında İstanbul'a getirilmiştir. Ancak açıklanmayan bir nedenle bu belgeler şu anda cemaatin elinde olmayıp İsrail devletinin gizli arşivinde bulunmaktadır.
Huzursuz bacak sendromu
Huzursuz bacak sendromu (HBS), uyku ya da istirahat esnasında (otururken veya yatarken) bacaklarda hissedilen rahatsızlık, huzursuzluk, hareket ettirme ihtiyacı, uyuşma, karıncalanma bazen de tam olarak tanımlanamayan bir histir.
Bu his kişiyi özellikle geceleri rahatsız eder. Ağrının tarifinde de çeşitlilik olur ve kişi "bacaklarım kıpraşıyor", "gıdıklanıyor", "yanıyor", "karıncalar geziyor" gibi cümlelerle yaşadığı sıkıntıyı anlatmaya çalışır.
İki farklı Huzursuz Bacak Sendromu vardır.Primery ve Seconder HBS, Primery HBS'in ilaçsız tedavisi için FDA onaylı Relaxis adlı ürün hastaların kullanımına yeni sunulmuştur.
Her üç hastanın birinde ailevi geçiş yani genetik bir geçiş vardır. B12 Eksikliği, Demir eksikliği (Kansızlık), şeker hastalığı, gebelik ve kanser sebep olarak belirlense de hastaların yüzde doksan beşinde bir neden bulunamamaktadır.
Oldukça sık görülse de romatizmalı hastalıklarla karıştırıldığından hastalığın teşhisi bazen uzun sürmektedir. Daha çok romatizmal hastalıklarla karışmaktadır. Ağrının hareketle azalması ve istirahat ile tekrar başlaması bu hastalığın ayırıcı özelliğidir.
Bu garip his; ağrı, karıncalanma, uyuşma ve çekilme şeklinde tanımlanmaktadır. Bacaklar hareket ettirilerek geçici bir rahatlama sağlanabilir. Hastalar akşamları TV seyredemezler, misafirliğe gidemezler ve en önemlisi yattığında bacaklarındaki huzursuzluk hissinin harekete zorlaması nedeniyle uykuya dalamazlar, yataklarından kalkıp dolaşmak isterler. Aynı his gece yarısı uyanmalara ve uykuya dalma zorluğuna da yol açabilir. Bu hastalar uzun süreli istirahattan ve yolculuktan çok rahatsızlık duyarlar.
Her yüz kişinin biri ile beşinde rastlanacak kadar sık görülen rahatsızlıktır. İleri yaşla birlikte, sıklığında artış görülmektedir.
Altta yatan bir neden varsa (B12 Eksikliği, kansızlık, şeker hastalığı gibi) öncelikle onun tedavisi gerekmektedir. Sebebi belirsiz olan durumlarda ilaç tedavisi (Ropinirol, Pramipeksol, Klonazepam, Diazepam, Karbamazepin, Sinemet) verilebilir.
Huzursuz bacak sendromu olan kişinin bacaklarını hareket ettirmesi, sıcak sargı ile sarılması, yataktan kalkıp dolaşması ya da masajla kısa süreli de olsa bir rahatlama sağladığı ancak bu yöntemlerin sorunu geçici olarak gidermediği bilinmektedir.
Ünlü (müzik grubu)
Ünlü Almanya çıkışlı Türk-Alman rock müzik grubu.
1981'de Almanya'da "Fahrstuhl" (türkçe: Asansör) adıyla bir punk topluluğu olarak kuruldu.
1986 - 1992 arası çalışmalarına "The Lift" adıyla devam etti. Bu süreçte ilk albümleri "Under The Moon" çıktı.
1970'lerin Anadolu pop rockından etkilenen, Türk ve Alman müzisyenlerden kurulu topluluk, 1996'da "Ünlü" adını alarak "Son defa" albümünü çıkarttı. O yıl bu albüm öncesi ve sonrası çeşitli remikslerin yer aldığı iki ayrı single daha yayınlandı. 1998'de "Kafam" adlı bir single ve "O ve Z Hikayesi" adlı bir albümün ardından topluluk çalışmalarına son vermiştir.
2009 yılı itibarıyla tekrar bir araya gelmiş ve albüm çalışmalarına başlamışlardır.
İlk üyeleri :
Tayfun Ünlü (vokal)
Mehmet Ünlü (keyboard)
Sven Stichter (gitar)
Achim Geschwend (davul)(ayrıldı)
Achim Geschwend'in ayrılmasından sonra grup 2011 Türkiye turnesine Bodo Schopf ile devam etmiştir.
Stavros Kuyumcis
Stavros Koujioumtzis (Yunanca: Σταύρος Κουγιουμτζής) (1932, Selanik - 12 Mart 2005), Yunan besteci.
LDAP
Bu protokol, gibi indeks sunucuları tarafından kullanılmaktadır.
LDAP terimi şu hizmetleri kapsamaktadır:
LDAP protokolü message-oriented (mesaj kaynaklı) bir protokoldür. Bunun anlamı şudur: istemci istek içeren bir LDAP iletisi oluşturur, ve mesajı sunucuya gönderir, sunucu ise bu istemi işler, ve sonucu bir veya birden fazla LDAP mesajı olarak istemciye yanıtı gönderir.
LDAP mesaj tabanlı bir protokol olduğu için, istemci bir anda birden fazla istemde bulunabilir. Örneğin bir istemci aynı anda iki arama işlemini aynı anda yapabilir. Birden fazla işlemi aynı anda yababilmeyi mümkün kılması LDAP protokolünü buna izin vermeyen HTTP ve benzeri protokollere göre daha esnek ve verimli bir protokol yapmaktadır.
LDAP tüm kullanıcılarının en hızlı şekilde ve sürekli olarak bilgiye ulaşmalarını sağlayabilmek için, hızlı, ölçeklenebilir ve yönetilebilir bir ağ altyapısı kurmak için oluşturulmuştur. Bilgisayarların yoğun olarak kullanıldığı ağ üzerindeki IP (") adres ayarlarının otomatik olarak gerçekleştirilebilmesi amacıyla LDAP kayıtlarını kullanan bir otomatik IP atama sistemi kullanılır.
İstemci LDAP oturumunu, DSA (") olarak adlandırılan LDAP sunucusuna bağlanarak, varsayılan olarak TCP'nin 389. portundan başlatır. Daha sonra istemci, sunucuya bir işlem talebi gönderir ve sunucu da cevap döndürür. Bazı istisnai durumlar haricinde, istemci bir sonraki talebi göndermek için cevabı almayı beklemeye gerek duymaz; ve sunucu cevaplarını herhangi bir sırada gönderebilir.
İstemcinin aşağıdaki işlemleri talep edebilir:
Ayrıca; sunucu hiçbir talebe cevap vermeyen "İstenmeyen Bildirim (")" gönderebilir. Örneğin bağlantı zaman aşımına uğramadan önce...
LDAP bağlantısının güvenliğini sağlamanın bir diğer alternatifi ise SSL tüneller kullanmaktır. Bu, "ldaps" URL şemalarının kullanılarak, LDAP URLlerinde gösterilir. SSL üzerinden varsayılan LDAP portu 636'dır. SSL üzerinden LDAP kullanımı genelde LDAP Versiyon 2'de gerçekleştirilir, ama bu durum resmi bir standart olarak belirtilmemiştir. Bu kullanım, resmi olarak 2003'te bırakılan LDAPv2 süresince kabul edilmemiştir.
LDAP, ASN.1 'de tanımlanmıştır ve protokol mesajları BER ikili (") formatında kodlanmıştır. Yine de, bazı ADN.1 alanları/tipleri için metin sunumunu kullanır.
LDAP üç kategori içinde tanımlanabilecek 9 temel protokol operasyonuna sahiptir:
Viridian Şehri
Roket Takımı isimli pokemon hırsızları çetesinin lideri Giovanni çok güçlü pokemonlarıyla Ash'in en büyük rakiplerinden biri. Ash burada çok zorlanır ama sonuç olarak Giavanni'yi yener. Buraya gelene kadar çok savaş yapan Ash ve arkadaşları Brock, Misty çok deneyimli birer pokemon eğitmeni olmak için Giovanni'yi yenmek zorundadırlar.
Alman felsefesi
Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir anlamda felsefenin yurdu haline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.Bu anlamda Alman felsefesi belli bir düşünce geleneğine ya |
da filozof grubuna indirgenemez.Alman felsefesi denildiğinde ilk akla gelen Klasik Alman idealizmi olmaktadır, ancak Alman felsefecilerinin bundan çok daha fazla olduğu ve karşıt felsefi eğilimleri temsil eden Alman filozofların bulunduğu bilinmektedir. Leibniz, Friedrich Schelling, Johann Gottlieb Fichte, Kant, Hegel, Feuerbach, Marx, Arthur Schopenhauer, Nietzsche, Karl Jaspers, Goethe gibi ünlü filozoflar bulunmaktadır ve bunlar idealist, materyalist, duyumcu, rasyonalist, deneyci, aşkın idealist, diyalektik ya da diyalektik materyalist düşünce eğilimlerini temsil etmektedirler. Klasik Alman felsefesi, Alman İdealizmi olarak adlandırılır ve ana gövdesinde Kant ve Hegel gibi isimler yer alır.Öte yandan Feuerbach gibi klasik materyalizmin temsilcileri de bu felsefe içinde yerlerini almışlardır. Alman felsefesinin güçlü dalgasının geri çekilişi 20. yüzyılın başlarından itibaren görülebilir.Yine de bu dönemde Alman felsefesi fenomenolojinin ve varoluşçu felsefenin iki temel ismini ve yirminci yüzyılın iki başlıca filozofu olan Edmund Husserl, Martin Heidegger, Hannah Arendt'i yetiştirdi. 20.yüzyıl, Alman felsefesinin etkisizleşme zamanı olmakla birlikte bu iki filozofun yanı sıra Frankfurt Okulu gibi felsefi düşünceyi ayakta tutan ve gelişim yönünü tayin eden okulun gerçekleşmesi söz konusu oldu; Max Horkheimer, Theodor W. Adorno, Herbert Marcuse, Habermas gibi isimler yetişti.
Kant, eleştirel felsefenin öncü ismi olduğu gibi, kendi felsefi çalışmalarını çoğu yerde aşkınsal idealizm olarak da adlandırmaktadır. Felsefi eğitiminde Leibniz'den etkilendiği söylenebilir, ancak esas olarak felsefi düşüncelerinin gelişimi David Hume'un yanı sıra Rousseau etkisiyle ortaya çıkar. Empirizmin sınırlı bir felsefi yaklaşım olduğundan hareketle deney ve deneyim kategorilerini yeniden değerlendirir. Kendinde-şey ve kendi-için-şey (neumenon-fenomen) kavramları onun felsefi çalışmasının temel ilkeleridir. Böylece epistemoloji ile ontoloji arasına kesin/kategorik bir ayrım koymuş olmaktadır. Aklın sınırlarını soruşturmuş, metafiziğin olabiliriliğini değerlendirmis, bir etik felsefesi kurmuş, bilgi ve inanç üzerie felsefi soruşturmayı kendine özgü felsefi sistemini kurarak yürütmüştür. Kant genel bir egilim olarak felsefe tarihi icinde Alman idealizminin ilk kurucularından kabul edilmektedir. Kant aklı kurucu ilke olarak belirlemenin yanı sıra, felsefi çalışmasını aklın sınırlarını belirleme uğraşıyla da yönlendirir. O hem bilgiye geçerli bir kuramsal temel sağlamaya, hem de inanca yer açmaya çalışmış, modern zamanlarda metafizigin yerini sorgulamıştır. Kant sonrası felsefe büyük ölcüde ve esas olarak Kant'ın koyduğu kavram ve kategorilerle çalışmıştır.
Felsefede idealizm, nesnelerin bize göründüklerinden daha başka bir şey olduklarını ve kendi içlerinde bizim deneyimimizin ötesinde, ulaşılmaz bir gerçeklik taşıdıklarını savunan düşünce biçimidir. "Kendinde şey" nosyonu, zihnimizin nesneleri aslında oldukları gibi değil de göründükleri gibi algıladığı nosyonudur. Böylece zihinden bağımsız nesne düşüncesi İdealizm için anlamsız bir soru haline gelir.
1787 yılında Friedrich Heinrich Jacobi "İnanç Üzerine" ya da "İdealizm ve Gerçekçilik" adlı kitaplarında Kant'ın kendinde şey kavramına atıfta bulundu. Jacobi kendinde şey'in asla doğrudan bilinemeyeceği fikrine vardı. Ve buna çözüm olarak inancı ileri sürdü. Bir özne dış dünyadaki gerçekliğin temsille ya da kendi zihnindekilerle ilgili olduğuna inanmalıydı. Bu inanç bilinen ama mantıksal olarak kanıtlanmamış hakikatin sonucuydu. Kendinde şeyin gerçek varlığı böylece kendini gözleyen özneye açık ederdi. Bu yolla özne doğrudan zihnine görünenlerin ideal, öznel temsillerini bilir ve gerçek, nesnel kendinde şeyin kendi zihninin dışında olduğuna inanırdı. Jacobi dış dünyayı bir inanç nesnesine dönüştürerek inancı ve onun teolojik çağrışımlarını mazur göstermeye çalıştı.
Karl L. Reinhold 1790 ve 1792 yıllarında Kantçı Felsefeye ilişkin iki ciltlik yazılarını yayımladı. Bu yazılar karmaşık teknik dili nedeniyle anlaşılmaz olan filozofun düşüncelerinin net bir açıklamasını vermektedir.
Reinhold ayrıca insanların ve diğer hayvanların, kendinde şeyleri değil, nesnelerin ancak zihinlerinde oluşan görüntülerini bilebilecekleri yönündeki Kantçı iddiayı kanıtlamaya çalıştı. Buna kanıt getirebilmek için asla şüphe edilmeyecek bir aksiyom ortaya attı. Bu aksiyoma göre bilincin tüm bilgisi anlaşılabilirdi. Aksiyom şöyleydi: "Temsil özne tarafından bilinçte anlaşılır, bu anlama özneden nesneye doğru gerçekleşir ve ikisini de ilgilendirir."
Böylece Reinhold tanımlardan değil, bilinçli bir akıldaki zihinsel imgeleri ya da temsilleri ilgilendiren prensiplerden başladı. Bu yolla "bilgiyi" 1) bilen özne ya da gözlemci 2)bilinen nesne ve 3)öznenin zihnindeki imge ya da temsil bakımından inceledi. Aşkın idealizmi anlamak için üç bileşenden oluşan deneyimin derinlerine kadar düşünmemiz gerekir: özne, temsil ve nesne.
Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling 19. yüzyılda alman idealizminin öncü filozoflarından birisidir. Üniversitede Hegel ve Hölderlin ile birlikte Teoloji okudu. Üniversitede Kant ve Johann Gottlieb Fichte'nin felsefelerine yoğunlaştı. Spinoza'nın her zaman onun üzerinde derin etkisi olmuştur ve kendisi de Hegel'i etkilemiştir. Klasik Alman idealizmi olarak adlandırılan akımın kurucu isimlerinde birisidir. Doğada tam anlamıyla bir amaçlılık bulunduğunu düşünür; ona göre doğa "bilinçsiz bir zekanın" ürünüdür.
Alman idealizminin doruk noktası Hegel'dir.Diyalektik yöntemden hareketle hegel bütün idealist ögleri sistematize etmiştir. Hegel'in kurduğu sisteme 'diyaletik mantık' denilir. Buna göre bir fikir(yani tez), karşısındaki başka bir tezle(anti-tezle) karışır, bundan yeni bir anlayış doğar ki buna sentez denilir. Hegel felsefesi her şeyden önce bireylerin kendi kendilerine ilişkin olarak özgür bir bilince ulaştıkları bir insanlık tarihi felsefesidir. Ama bilinç kendi başına özgür değildir; bilincin özgürleşmesi 'Tinin fenolojisinde'nde betimlenen karmaşık bir süreçle gerçekleşir. Başlangıçta Schelling'in öznel idealizm felsefesine inanmış görünüyordu, sonradan kendine ayrı bir sistem kurup onun savunmasını yapmaya başladı. Schelling'in, Fichte'nin ve Kant'ın etkisi çalışmalarında görülür. Kurduğu bu felsefe sistemini 'phanomenologie de Geiste' adındaki eserinde anlatmıştır.
19. yüzyıl Alman felsefesinin materyalizm ayağını Feuerbach temsil etmektedir. Temel eseri Hıristiyanlığın Özü'dür.Felsefeye Hegel'in nesnel idealizmini benimseyerek başlamış, ancak kendi felsefi görüşlerini materyalizm ekseninde şekillendirmiştir.Onun felsefesi bir hümanizm ve doğalcılık olarak şekillenir. Marx üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Marks Feuerbach'ın felsefi materyalizmini dönüştürerek kullanacaktır. Feuerbach, doğayı temel almış, her şeyin öncesinde doğanın önceliğini vurgulamış ve düşünceyi de doğanın bir ürünü olarak değerlendirmiştir.
Marks, klasik Alman felsefesinin her iki yönden akımlarını alan ancak her birisini dönüştürerek yeni bir felsefi düşünüşe dönüştürmüş olan Alman filozoflarından.Diyalektik Materyalizm olarak bilinen felsefe geleneğinin öncü ismi Marks'tır. Hegel'den diyalektiği ve Feuerbach'tan materyalizmi alan Marks, bunların kendince gördüğü sınırlılıklarını, mekanik ve idealist ya da metafizik yanlarını aşma ya da onları eleştirel olarak değerlendirme iddiasındadır. Marks, felsefi olarak "maddenin düşünceden önce geldiği ilkesini" benimsemek anlamında materyalist, maddenin ve düşüncenin sürekli değiştiğini söylemek anlamında diyalektik felsefinin sürdürücüsü ve geliştiricisidir. Marks'a göre doğanın ve toplumun anlaşılması icin diyalektik ve materyalist bir görüş gereklidir. Böylece hem idealizmin soyut tasavvurları, hem de materyalizmin mekanik sınırlılıkları aşılabilecektir.
Ünlü Alman irrasyonalist düşünürlerin en belirgin isimlerinden biri sayılmaktadır. Schopenhauer felsefe tarihinin en ayrıksı filozoflarından biri kabul edilir. Karamsar ve kinik bir düşünce sistematiği geliştirmiş, akla kuşkuyla yaklaşmıştır. Nietzsche üzerindeki etkisi dolayısıyla isminin onun gölgesinde kaldığı söylenebilir, ama yakından incelendiğinde kendine özgülüğü ve düşünce yapısının çarpıcı yanları ortaya çıkar. Schopenhauer, tuhaf bir şekilde tedirgin edici bir filozof olarak kendini gösterir. "İstenç ve tasarım olarak dünya" adlı çalışmasıyla bilinmektedir. Burada ilkesel bir kavram olarak irade kavramını ortaya koymuştur. Dünyanın ve yaşamın özü olarak irade.Bu irade kendini doğada bir zorunluluk olarak gösterir, ki düşüncesindeki kötümserliğin ve karamsarlığın kaynağı burasıdır. İstenci yadsıyarak bu boyunduruktan nispeten kurtulan insanın, mutlu olamasa da, en azından istencin sebep olduğu acı, keder ve zorluklardan uzaklaşacaktır. Bu noktada Schopenhauer'in felsefî görüşleri Gautama Buda gibi filozoflarınkine ve bazı diğer Doğu felsefelerindeki görüşlere benzemektedir.
Nietzsche, yalnızca Alman felsefesinin değil genel olarak felsefe tarihinin en ayrıksı düşünürlerinden biri olarak değerlendirilir. Kendisinden sonraki felsefe ve düşünce yönelimlerini derinden etkilemiş ve belirlemiş bir düşürdür. Felsefi söyleminde şiirsel bir dil kullanmış, uç noktalardaki felsefi argümanlarıyla her zaman anlaşılmaz, yoruma açık ve çok katmanlı bir düşünür olarak yer almıştır. Nietzsche, felsefe tarihi içindeki metafizik geleneğe, gelenekselleşmiş akılcı söylemsel yapıya, soyut öğretilere itiraz eder ve bilinen anlamdaki felsefe yapma tarzlarını yadsır. Heidegger, Foucault, Sartre, Jacques Derrida, Richard Rorty gibi filozoflar; varoluşçuluk, yaşam felsefesi, dil felsefesi, postyapısalcı felsefe gibi felsefi akımlar Nietzsche tarafından derinden etkilenmişlerdir.
Jaspers'de Nietzsche ve Kierkegard'ın etkisi görülür, bununla birlikte o varoluşçu felsefeyi kendine özgü tarzda kurmuş ve geliştirmiştir. Jaspers varoluş problemini akıl aracılığıyla cözümleme yoluna gider, insanın gerçek bir ben'e ve varoluşa ulaşması için gerekli şartları belirlemeye çalışır. Jaspers için önemli olan varlık'tan önce oluş' |
tur, o böylelikle insan'ı düşüncenin merkezine koymayı, felsefeyi insan varoluşunun düşünülmesi noktasında konumlandırmayı hedefler.
Haraç
Haraç, Osmanlı Devleti'nde daha ziyade gayr-i Müslim halkı ilgilendiren vergilerden biridir.
İslâm vergi hukukunda olduğu gibi Osmanlılarda da Haraç iki kısma ayrılmaktadır. Bunlar Haraç-i Muvazzaf(yüzölçümüne göre) ve Haraç-i Mukasem(toprağın verimine göre) adını taşımaktadırlar. Haraç'ın bu iki kısmı da ser'î vergilerden olduğu için gerek ilk tarhı, gerekse ilk tahsili ile ilgili bir başlangıç tespit etmek mümkün değildir. Bununla beraber 17 Mayıs 1456 tarihli bir fermanda belirtildiğine göre Fatih Sultan Mehmet, babası II. Murat'ın Konstantin'de derbent bekleyen yirmi kadar kefereyi haraçtan muaf saydığı, kendisinin de buna aynen uyduğu görülmektedir. Bu belge, haraç uygulamasının kuruluş döneminde mevcut olduğunu göstermektedir.
Haraç-i Muvazzaf, arazi üzerine maktu bir şekilde konmuş bulunan akçe olup zaman ve mıntıkalara göre farklı isimler alıyordu. Bunların bir kısmı adeta toprağın ücreti olarak alınmaktaydı. Bu gruba girenlerden bir kısmı şöyle isimlendirmek mümkün olacaktır: Resm-i Çift, Resm-i Zemin, Resm-i Asiyâb, Resm-i Tapu, Bir kısmı da bir çeşit şahsî vergilere girmekteydi ki bunlar da: Resm-i Arûs, Resm-i Mücerred, Ispenç ve Dühan gibi isimler aliyordu. Biraz aşağıda görüleceği gibi Harac-ı Mukasem, Osmanlılar döneminde "öşür" kelimesi ile ifade ediliyordu.Öşür ile haraç arasında bir bağlantı bulunmaktadır.
Asurbanipal
Asurbanipal (Akatça: "Aššur-bāni-apli"; Aramice: "ܐܵܫܘܿܪ ܒܵܢܝܼ ܐܵܦܠܝܼ" ), MÖ 668-627 arasında hüküm sürmüş son büyük Asur kralıdır.
Başlangıçta Basra Körfezi'nden Kilikya, Suriye ve Mısır'a kadar uzanan bir imparatorluğun bu güçlü hükümdarının yaşam öyküsü, kendi yazdığı vakayinamelerdeki otobiyografik ögelerle kraliyet yazışmalarındaki bilgiler bir araya getirilerek büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.
Babası Asurahiddina hanedan içinde taht kavgasını önlemek amacıyla M.Ö. Mayıs 672'de Asurbanipal'i veliaht ilan etti. Başka anneden olan ama Asurbanipal'le eşit hakları bulunan kardeşi Şamaş-şum-ukin ise Babil veliahtı oldu. Asurbanipal'e öncelik tanınmasında ana Kraliçe Nakia-zakutu'nun etkisi olduğu düşünülebilir.
Asurbanipal, devlet işlerini öğrendiği yıllarda, kuzeydeki dağ kabilelerini denetlemekte ortaya çıkan sorunlarla uğraşarak deneyim kazandı. Nabu-ahi-eriba'dan tarih ve edebiyat dersleri aldı, komutan Nabu-şar-usur'dan askerlik öğrendi. Kendisinden önceki birkaç Mezopotamya kralı gibi, kutsal metinleri ve dinsel bilgileri özümledi, hem Sümer, hem de Akad dillerini öğrenerek bu dillerde yazılmış metinleri okudu. Ayrıca avcılık, okçuluk ve binicilikte kendini gösterdi. Kendi anlatımına göre, babası onu cesareti ve zekası nedeniyle kardeşlerinden önde tutmuştu. Savaşta nasıl dövüştüğüne ilişkin pek bilgi bulunmamakla birlikte, bu iddiayı doğru saymamak için de hiçbir neden mevcut değildir.
Asurbanipal kısa zamanda sarayın ve soyluların yönetiminde ağır sorumluluklar üstlendi. Hiçbir vali ya da yüksek memur ona danışılmadan atanmaz oldu. Devletin birçok inşaat işinin başında bulundu. Gönderdiği raporlarda ortaya koyduğu devlet adamı nitelikleri, babasının Mısır seferine çıkarken bütün devlet işlerinin sorumluluğunu ona bırakabilmesini sağladı.
Asurahiddina'nın MÖ 669 Aralık ayında Harran'da ölmesinden sonra, Asurbanipal hiçbir karışıklık çıkmadan iktidarı devraldı. Ana kraliçe ise hanedan üyelerinin ve saray ileri gelenlerinin ona bağlılık yemini etmesini sağladı.
Asurbanipal'in ilk işi, Nil Deltasını ele geçiren ve yörede destek kazanan Mısır firavunu Taharka'nın başlattığı ayaklanmayı bastırmak oldu. Hızlı bir askeri harekatla Taharka'yı çekilmeye zorladı. Bölgenin yönetim görevlerini yerli prenslere vererek bu yöneticileri Asur garnizonlarıyla destekledi. Prenslerin bazıları gizlice Taharka'yla işbirliği yapınca, bunlar Ninive'ye gönderildi. Bölgenin yönetimini yerli yöneticilere verme politikasına bağlı kalan Asurbanipal, delta bölgesinin en yüksek yöneticiliğine getirdiği I. Neko ile bir antlaşma yaptı. Ama Taharka'nın ardılı Tanutamon'un üst üste giriştiği saldırılar, Asur'un MÖ 664-663'te bir kez daha bölgeye müdahale etmesine yol açtı. Memphis'i ele geçiren Asur birlikleri Teb'i de yağmaladı. Asurbanipal gene de politikasını değiştirmedi ve MÖ 663'te ölen Neko'nun yerine yerli bir yönetici olan Psamtik'in geçmesini kabul etti. Mısır'da sağladığı bu barış, onun başka yerlere rahatça sefer düzenlemesine olanak verdi. MÖ 654'te Asur garnizonları Mısır'dan atıldı. Ama ticaret ilişkilerinin sürmesi nedeniyle, bu kayıp Asurbanipal'in konumunu sarsmadı.
Asurbanipal daha sonra, Mısır ve Lidyalıların bağımsızlık girişimlerini desteklemiş olan Fenike kenti Tyros'a (Sur) yürüdü. Tyros kuşatması başarıyla sonuçlandı, Suriye ve Kilikya hükümdarlarının yeniden Asur'a boyun eğmesini sağlandı. Bu başarı, ayrıca Lidyalı Gyges'in işgalci Kimmerlere karşı Asur'dan yardım istemesine yol açtı. Ama Lidyalı paralı askerker daha önce Mısır'a yardım ettikleri için bu istek geri çevrildi. Mannaililer karşısında askeri gücünü hemen kanıtlayan ve İskitler'in önderi Madyes'le ittifak kuran Asurbanipal Kimmerlerin ilerleyişini durdurarak dikkatini güney komşusu Babil'e çevirme olanağını buldu.
Asurbanipal, kardeşi Şamaş-şum-ukin'i Babil'in yerel yöneticisi olarak tanımış, ama yetkilerini sınırlamıştı. Buradaki Asur garnizonları ve devlet görevlileri Asurbanipal'e karşı sorumluydu. Basra ve Ur valilerini gene Asurbanipal atıyor, ayrıca Babilliler doğrudan ona başvurarak toprak bağışı alabiliyorlardı. İki kardeş, 16 yıl boyunca ilişkilerini barış içinde sürdürdüler. Elam tahtını zorla ele geçirip Asur topraklarına giren Tept-Humban öldürüldüğünde, Elam prensleri Humbanigaş ve Tammaritu, Asurluların yanında yer aldılar. Ülkeyi doğrudan Asur yönetimine bağlamak yerine bu prenslere Elam'da belli bölgelerin yönetimi verildi. Böylece Asurbanipal, büyük bir olasılıkla, hala güvendiği kardeşine de yardım etmek niyetindeydi. Bu sırada Babillilerin gönderdiği temsilcilerle görüşerek, Elam olayında suç ortaklığı eden Gambulu kabilesini cezalandırdı.
Uzun süre Babil'de kaldığı için yörenin geleneksel direniş ruhuyla dolan Şamaş-şum-ukin'in, kardeşinin yatıştırıcı politikasını zayıflık olarak değerlendirdiği ve bunu fırsat bilerek durumunu güçlendirmeye çalıştığı düşünülebilir. Nedeni ne olursa olsun, sonuçta Şamaş-şum-ukin, Asur İmparatorluğu'nun çevresindeki öteki toplulukları (Fenike, Mısır, Yahuda, Elam, Lidya ve Arap ve Keldani kabilelerini) bir araya getirip Asur'a başkaldırmaya yöneltti. Asurbanipal bu entrikalardan Babillileri sorumlu tutarak, belki bağlılıklarını da sınamak amacıyla, özel bir vergi koydu. Onların bu vergiyi ödemeyi kabul etmemesi üzerine askerlerini harekete geçirdi. Kardeşini doğrudan tehlikeye atacak yöntemlerde kaçındığını ve doğrudan harekete geçmek yerine kuşatmayı yeğlediğini düşündüren bir strateji uyguladı. Babil Vakayinamesi'ne göre "savaş üç yıl sürdü ve aralıksız çarpışmalar oldu". Elam, iç çekişmelerin getirdiği sorunlarla uğraştığı için ayaklananları destekleyemez durumdaydı; Babil'e sığınan Araplar, açlığın kol gezdiği bu kentten kaçtılar. Şamaş-şum-ukin MÖ 648'de, ateşe verilen sarayının içinde kendini öldürdü. Asurbanipal, Babil'e karşı duyduğu yakınlığı, onarım çalışmalarıyla ve Keldani soylusu Kandalano'yu genel vali atayarak ortaya koydu. Ama ayaklanmayı bastırmak için uzun bir süre daha uğraşmak zorunda kaldı. Arap kabilelerine baskınlar düzenledi, Nebatilerin önderi ile Uate ve müttefiklerini yenilgiye uğratarak Kadar kabilesini saf dışı etti. Elam'la daha zorlu bir mücadeleye girdi. Savaş M.Ö. 639'da Asurluların Susa'yı ele geçirmesine değin sürdü. Böylece "bütün dünya"ya egemen olan Asurbanipal, zaferini dört tutsak kralın çektiği arabasında katıldığı geçit töreniyle kutladı.
Düzeni korumak için giriştiği askerî harekâtlar, Asurbanipal'in bir yönetici olarak yeteneklerinin göz ardı edilmesine yol açmamalıdır. Lidyalıların ve Medlerin yayılması sonucunda kuzeydeki ve doğudaki ticaret yollarının kapanması tehlikesine karşın, Asurbanipal döneminde imparatorluk ekonomik bakımdan gelişti. Ama MÖ 631'den sonra kaynaklar yetersiz kalmaya başladı.
Asurbanipal'in ölümünden söz eden bir belge ele geçmemiştir. Ama babası gibi davranarak, oğulları Asur-etelilani ve Şin-şar-işkun'un, ülkeyi kendisinden sonra birlikte yönetmelerini sağalayacak bir düzenleme ile yetki alanlarını belirlediği sanılmaktadır. Ölümünden sonraki 20 yıl içinde imparatorluğun çökmesinin sorumluluğu Asurbanipal'in yönetimindeki zayıflıklara bağlanamaz. İmparatorluk iç çatışmalardan çok, dış baskılar yüzünden çökmüştür.
Asurbanipal dine çok bağlıydı. Asur ve Babil'deki önemli kutsal yerlerin çoğunu yeniden canlandırdı. Ninive'deki "Hanedan Evi" ve İştar Tapınağı, bunlar arasında en çok özen gösterdikleriydi. Birçok kararını verirken fal baktırdığı, bu konuya özel ilgi duyduğu bilinmektedir. Yeniyıl Bayramı'nı törenlerle kutlardı. Onu Kraliçe Asur-şharrat'la bahçede akşam yemeği yerken gösteren kabartmanın bu kutlamalardan birini betimlediği sanılmaktadır. Asurbanipal'in küçük kardeşleri yaşamlarını Harran ve Asur'da rahip olarak geçirdiler.
Asurbanipal, sanata düşkündü. Sümer, Babil ve Asur eserlerine sarayında yer verirdi. Şu anda Britanya Müzesi’nde sergilenen bu eserler Mezopotamya tarihi ile ilgili önemli bilgiler taşımaktadır.
Ninive'de Orta Doğu'nun ilk sistematik kitaplığını kurmuştur. Asurbanipal'in tarihteki önemi bilim, sanat ve din gibi konulara duyduğu ilgi sonucunda gerçekleştirdiği işlerden de kaynaklanır. Ninive'de Ortadoğu'nun sistemli biçimde toplanıp kataloglanmış ilk kitaplığını o kurmuştur. Bu kitaplıktan günümüze kalan yaklaşık 20.720 tablet British Museum'dadır. Asurbanipal'in yazıcıları, onun emri üzerine tapınak kitaplıklarında buldukları her türden metnin aslını ya da kopyasını topladılar. Bunlar Asur, Nimrud ve Ninive'den getirilen tablet koleksiyonuna eklendi. Bunların çoğu, gözlenen belli olaylara, insan, hayva |
n ve bitkilerin özellikleriyle davranışlarına, Güneş, Ay, gezegen ve yıldızların hareketlerine dayanan fal metinlerinden oluşur. Ayrıca, yazıcıların eğitimi için gereken Sümerce, Akadca ve başka dillerde sözlükler de vardır. Asurbanipal, büyü ve ayin metinleri ile dua, masal, atasözü gibi metinlerin yanı sıra gerek dinsel gerek din dışı pek çok yapıtı da kitaplığına getirtmişti. Yaradılış, Gılgamış, Irra, Etana ve Anzu gibi gelenksel Mezopotamya destanlarının günümüze kalabilmesinde en büyük rolü onun kurduğu bu kitaplık oynamıştır. Kitaplıkta el kitaplarının, bilimsel metinlerin ve Binbir Gece Masalları'ndan birinin ilk örneği olan "Nippur'la Yoksul Adam" gibi bazı halk öykülerinin bulunması, bu kitaplığın, yalnızca kahinlerin ve kralın manevi esenliğinden sorumlu olan başka kişilerin gereksinmeleri için kurulmuş olmadığını gösterir. Asurbanipal'in kişisel edebiyat merakına da karşılık veren bu kitaplığın kil tabletlerinin çoğunun üstünde, krallığa ait olduğunu gösteren simgeler vardır.
Asurbanipal güzel sanatların da koruyucusuydu. Ninive'de yeni yaptırdığı ya da onarttığı saraylarda, hükümdarlık döneminin tarihsel olaylarını ve törenlerini simgeleyen kabartmalar görülür. Bunların üsluplarında, daha önceki dönemlerinkilerle karşılaştırıldığında, dikati çekici bir gelişme görülür. Birçok kabartma ise eski dönemlerde rastlanmayan destansı özellikler taşır. Bu da Asurbanipal'in canlı ve güçlü kişiliğinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
McLaren
McLaren 1963'te Yeni Zelandalı Bruce McLaren (1937-1970) tarafından kurulan Formula 1 takımıdır. McLaren Honda adıyla yarışan takım Scuderia Ferrari'den sonra en başarılı ekiptir. Şu anda McLaren Honda adıyla yarışmaktadır. Bu takım; Formula 1'in yanı sıra Indianapolis 500 Mil Yarışı, Kanada-Amerika Challenge Kupası ve Le Mans 24 Saat Yarışı gibi organizasyonlarda da yer almıştır.Ünlü pilot Ayrton Senna da en başarılı sezonlarını burada yaşamıştır. Martin Withmarsh tarafından yönetilen takım McLaren Group'un bir kuruluşu olan McLaren Racing tarandan kontrol edilmektedir. 1999 yılında Mercedes takımın %40 hissesini satın almıştır. Ron Dennis ve Mansour Ojjeh'nin %30'ar hissesi bulunmaktadır. Son yıllarda Mercedes'in takımı tamamıyla alacağı söylentisi sık sık karşımıza çıkmaktadır ancak bu durum gerçekleşmemiş ve Mercedes kendi formula 1 takımını kurmuştur. McLaren'in 11 sürücüler şampiyonluğu, 8 de markalar şampiyonluğu bulunmaktadır. 2007 yılında suçlu bulundukları casusuluk skandalı nedeniyle tüm puanları silinmiştir.
Takım 1963 yılında Bruce Mclaren tarafından kurulmuş olsa da ilk Formula 1 yarışı 1966 yılında Monako Grand Prix'idir.
İlk şampiyonluk 1974'te Emerson Fittipaldi ile gelmiştir. Aynı yıl 1995 yılına kadar sürecek ünlü Marlboro sponsorluğu başlamıştır.
1981 yılında Ron Dennis'in takımı Project 4 ile McLaren'in birleşmesi sonucu bugünkü McLaren takımı ortaya çıkmıştır. Bundan sonra yapılan araçların ismi MP4 ile başlar. Çünkü Marlboro'nun takıma desteği Ron Dennis'in gelmesiyle devam etmiş ve arabanın ismi bundan sonra Marlboro Project 4 olmuştur. 1980'li yılların sonu Formula1 tarihinin efsane yarışlarına sahne olmuştur. İki büyük pilotun, Ayrton Senna ve Alain Prost'un aynı takımda yarışması Formula 1'de bir daha yakalanması zor bir mücadeleye fırsat vermiştir.
Williams Renault takımının güçlenmesiyle zor durumda kalan McLaren takımı Honda'nın motor sağlamaktan vazgeçmesiyle zirveden uzaklaşmıştır. 1995'te Mercedes'le motor anlaşması imzalamasından sonra yeni bir yapılanmaya giren McLaren, başarılı tasarımcı Adrian Newey'i de kadrosuna katarak eski günlerine tekrar dönmüş ve Mika Hakkinen'le 1998-1999 yıllarında şampiyon olmuştur.
Ayrıca McLaren şirketi 1994-1998 yılları arasında McLaren F1 isimli bir süperspor otomobil de üretmiştir.
McLaren takımı 1999'dan sonra bir türlü şampiyonluğa ulaşamamıştır. En son 2007 sezonunda Lewis Hamilton ve Fernando Alonso ile çok iyi bir çıkış yakalayan ve şampiyonluğa çok yaklaşmışken casusluk skandalı nedeniyle puanları silinen takım, bu skandala rağmen pilotlarının puanları silinmediği için sürücüler şampiyonasında iddiasını sürdürmüş, ancak son yarışa Hamilton'ın birinci, Alonso'nun ikinci olarak büyük bir avantajla girmelerine karşın, şampiyonluğu son yarışa klasmanda üçüncü olarak giren Ferrari pilotu Kimi Raikonen'e kaptırmışlardır. Takım, sezon sonunda kendileriyle sürekli problemler yaşayan Alonso ile yollarını ayırmıştır. 2008 Sezonuna güçlü bir giriş yapan takım inişli çıkışlı bir sezon geçirsede son yarış olan Brezilya Grand Prix'inde Lewis Hamilon ile pilotlar şampiyonu olup Hakkinen döneminde sonra takıma gerçek anlamda 1 ve 2 numarayı getirmiştir.
2010, 2011 ve 2012 yıllarında pilot değişikliğine gitmeyen takım, Red Bull Racing'in şampiyon tamamladığı bu sezonları sırasıyla iki kere 2. bir kere de 3. olarak tamamladı.
Takım, 2013 yılında Lewis Hamilton'ın Mercedes'e geçmesiyle açılan boşluğu Sergio Perez ile doldurdu. Şampiyonluk için yarışan rakipler performansına yetişemeyen MP4-28 ile McLaren 1980 sezonundan beri ilk kez bir podyum elde edemedi.
McLaren 2014 yılına büyük değişikliklerle başladı. McLaren Automotive ile ilgilenmek için takım patronluğundan ayrılmış olan Ron Dennis, sezon başı itibarile CEO olarak geri döndü ve MArtin Whitmarsh'ın görevine on verildi. 2013 yılında takıma katılan Sergio Perez'i Kevin Magnussen ile değiştiren McLaren sezona iki pilotun da Avustralya'da elde ettiği podyumlar ile başladı. Ancak aynı formu devam ettiremeyen takım, sezonu ikinci yıl art arda 5. sırada tamamladı.
2015 yılı yeni değişiklikleri beraberinde getirdi. 20 yıllık motor sağlayıcısı Mercedes ile yollarını ayıran McLaren, 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında birlikte büyük başarılar elde ettiği Honda ile anlaştı. 2007 sezonunun sonunda takımdan ayrılan Fernando Alonso, Jenson Button'ın takım arkadaşı olarak McLaren'a geri döndü. Kompleks güç ünitesini diğer sağlayıcılardan bir yıl sonra geliştirmeye başlayan Honda'nın da yaşadığı sorunlarla takım 2015 sezonu kış testlerini dayanıklılık problemleri ile geçirdi. Takım 2015 sezonunda özellikle motor açısından yaşadığı büyük sorunlara rağmen markalar şampiyonasında 27 puan ile 9. sırada yer aldı.
Panasonic Toyota Racing
Panasonic Toyota Racing F1, Japon otomobil firması Toyota'nın Formula 1 takımıdır. 2002'de Formula 1'de yarışmaya başlamıştır.2009 yılında maddi yetersizliklerden dolayı Formula 1'den çekileceğini duyurmuştur.Takım Formula 1'de yarışırken sponsoru Panasonic'ti.
Coşkun Can Aktan
Coşkun Can Aktan (d. 25.01.1963) Türk akademisyen. Sosyal bilimlerin muhtelif alanlarındaki eserleri ile tanınmış bilim insanı. Sosyal Bilimler Araştırmaları Derneği (SOBİAD) kurucusu ve halen Yönetim Kurulu Başkanı.
1979 yılında Ankara Maliye Okulu’ndan mezun oldu. Lisans ve lisans-üstü eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi’nde tamamladı. Yükseköğretim Kurulu eğitim bursu ile doktora tez çalışmalarını 1987-1989 yılları arasında Nobel Ekonomi Ödülü sahibi James M. Buchanan’ın direktörlüğünü yaptığı Kamu Tercihi Araştırma Merkezi’nde (Center for Study of Public Choice, George Mason University) sürdürdü. Earhart Vakfı’ndan sağladığı araştırma bursu ile aynı araştırma merkezinde 1994-1995 akademik yılında misafir araştırmacı olarak bulundu.
Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD) ve Friedrich Naumann Vakfı’nın araştırma bursu ile Almanya’da Albert Ludwigs Üniversitesi (Freiburg Üniversitesi) Ekonomi Politikası Enstitüsü’nde; İngiliz Kültür Heyeti (British Council) araştırma bursu ile Edinburgh Üniversitesi, Uluslararası Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (İskoçya-Birleşik Krallık) ; Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) araştırma bursu ile Los Angeles’teki California Üniversitesi (University of California of Los Angeles:UCLA) Ekonomi Departmanı’nda ; Yükseköğretim Kurulu bursu ile Belçika’da Vrije Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde ; Kenya’da Mount Kenya Üniversitesi, İşletme ve Ekonomi Fakültesi’nde misafir araştırmacı olarak çalışmalar yaptı.
2003-2006 yılları arasında Sağlık Bakanlığı’nda Bakan Danışmanı olarak görev yaptı ve Sağlıkta Dönüşüm Programı çalışmalarına katkıda bulundu.
Halen Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde görev yapmaktadır.
Profesör Aktan birçok uluslararası ve ulusal konferansın kuruculuğunu ve başkanlığını üstlendi.
Aktan, henüz e-arşiv ve e-kütüphane çalışmalarının başladığı yıllarda sosyal bilimler alanında Türkiye’nin ilk ve en kapsamlı dijital bilgi arşivlerinden birini kurdu:
Kamu Tercihi / Kamu Ekonomisi / Kurumsal İktisat / Anayasal Politik İktisat
Kazandığı ödüllerin sadece bir kısmı aşağıda not edilmiştir.
“Toplumsal Dönüşüm ve Türkiye” başlığını taşıyan kitabı ile 1997 Milliyet Ödülleri Yarışmasında Ekonomi dalında birincilik ödülü.
“Temiz Toplum ve Temiz Siyaset” kitabı ile 1993 Milliyet Ödülleri Yarışmasında Türkiye Sorunları dalında birincilik ödülü.
“Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme” kitabı ile 1987 Milliyet Ödülleri Yarışmasında Ekonomi dalında birincilik ödülü.
Perspectives on Economics, Politics and Ethics, Ankara: 2005.
Privatization and the Turkish Experience, Ankara: 2004.
Public Economics -A Study Book in English for Students of Economics & Public Finance- Izmir: 2001.
Sosyal Refah Devleti, İstanbul: Okutan Yayınları, 2008.
Kamu Tercihi, Ankara: Seçkin Yayınları, 2007.
Çok Uluslu Şirketler -Global Sermaye ve Global Yatırımlar-, Konya: Çizgi Kitabevi, 2006.
Vergileme Ekonomisi ve Vergileme Psikolojisi, Ankara: Seçkin Yayınları, 2005.
Kamu Ekonomisi ve Kamu Politikaları, Ankara: Seçkin Yayınları, 2005.
Altyapı Ekonomisi, Altyapı Hizmetlerinde Serbestleşme ve Özelleştirme, Ankara: Seçkin Yayınları, 2005.
Kamu Maliyesinde Çağdaş Yaklaşımlar, Ankara: Seçkin Yayınları, 2004.
Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet, Ankara: TİSK Yayını, 2004.
Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, Ankara: TİSK Yayını, 2004.
Rekabet Gücü ve Türkiye, Ankara: TİSK Yayını, 2004.
Yeni İktisat Okulları, Ankara: Seçkin Yayınları, 2004.
Değişim Çağında Yönetim, İst |
anbul: Sistem Yayınları, 2004.
Fırsat mı, Tehdit mi? Globalleşme, İstanbul: Zaman Kitabevi, 2004.
Temiz Topluma Doğru: Toplam Ahlak, İstanbul: Zaman Kitabevi, 2004.
Değişim Çağında Devlet, Konya: Çizgi Kitabevi, 2003.
Özlenen Üniversite, Yaşanan Üniversite, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2003.
Vergi, Zulüm ve İsyan, Ankara: Phoenix Yayınevi, 2002.
Türkiye Avrupa Birliği’nin Neresinde?, İzmir: EGİAD Yayını, 2001.
Politik İktisat, İzmir: Aklıselim Matbaası, 2000.
21. Yüzyıl ve Yeni Global Gerçekler, İstanbul: TÜGİAD Yayını, 2000.
Müdahaleci Devletten Sınırlı Devlete, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999.
Kirli Devletten Temiz Devlete, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları,1999.
Toplumsal Dönüşüm ve Türkiye, İstanbul: Milliyet Yayınları, 1999.
Nasıl Bir Para Sistemi? Parasal Disiplin ve Parasal İstikrar İçin Alternatif Öneriler, İstanbul: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, 1998.
Değişim ve Devlet, Ankara: TİSK Yayını, 1998.
Anayasal İktisat, İstanbul: İZ yayınları, 1998.
Değişim ve Yeni Global Yönetim, İstanbul : MESS Yayını, 1997.
Ekonomik Anayasa, İstanbul : TİSK İnceleme Yayını, 1996.
21. Yüzyıl İçin Yeni Toplumsal Sözleşme, İstanbul : T Yayınları 1996.
21. Yüzyıl İçin Yeni Bir Devlet Modeline Doğru : Optimal Devlet, İstanbul : TÜSİAD Yayını, 1995.
Temiz Toplum ve Temiz Siyaset, İstanbul : T Yayınları, 1994.
Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları, İstanbul :TÜSİAD Yayını, 1992.
Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi, İstanbul: AFA Yayıncılık, 1992.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme, İzmir: Bilkom Matbaası, 1987.
Danimarka millî futbol takımı
Danimarka millî futbol takımı, Danimarka'yı uluslararası arenada temsil eden futbol takımıdır. 1992 yılındaki Avrupa Futbol Şampiyonası'nı kazanma başarısı gösteren takım, 4 kez FIFA Dünya Kupası'na katılma başarısı göstermiştir.
Şampiyon İkincilik Üçüncülük Dördüncülük
Kirin Kupası'nda, 3 Haziran ve 7 Haziran 2016 tarihinde Bosna-Hersek ve Bulgaristan'a karşı maçları için çağrılan kadro.
Kumarhane
Kumarhane ya da kasino, çok sayıda oyuncunun aynı anda kumar oynayabildiği, oyun makineleri ve masaları bulunan yapı.
Kumarhanelere girmek pek çok ülkede 18 yaşının altındaki kişilere yasaktır. ABD başta olmak üzere Almanya, Fransa, Çin, İngiltere, Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs, İsviçre, Avustralya, Avusturya, İtalya, Monako ve daha birçok ülkede bulunmaktadır. Türkiye'de kumarhane açılması yasaktır, Kumarhane açan ya da açanlara hapis cezası uygulanmaktadır. ABD 2006 yılında aldığı karar neticesinde artık internet ortamında ABD vatandaşlarının kumar oynamasını, para yatırmasını engellemiştir.
Kumarın kesin kökeni bilinmemektedir. Çinliler kumarın tarihteki ilk kaydını M.Ö.2300'de defterlere girmiş olsalar da, kumarın tarihteki hemen her toplumda çeşitli şekillerde görüldüğü tahmin edilmektedir. Eski Yunan'dan Roma'ya, Napolyon'un Fransası'ndan Elizabethli İngiltere'ye, tarihin büyük kısmı şans oyunlarıyla ilgili hikâyelerle doludur.
Bilinen ilk Avrupa kumarhanesi, İtalya'nın Venedik kentinde 1638 yılında karnaval sezonu boyunca kontrollü kumar ortamı sağlamak amacıyla kurulmuş olan Ridotto'dur. İşletme 1770'de, şehirdeki soylu ve zenginlerin sayısındaki azalma nedeniyle kapatılmıştır.
Bu oyunlar kıt'a dan kıt'a ya farklılıklar göstermektedir. Makineler tarafından oynatılabildiği gibi krupiyer denilen kişilerce de oynatılabilirler.
Genelde iskambil kartları ,zarlar veya rulet adı verilen üstünde numaralar yazılı bir tekerlek kullanılır.Dünyada en yaygın olarak bilinen oyunlar şunlardır;
Rosenborg BK
Rosenborg BK, Norveç'in Trondheim şehrinin futbol takımıdır. 24 Lig, 10 Kupa Şampiyonluğu bulunan takım Norveç Ligi'nde üst üste 13 kez şampiyon olarak Norveç'te tarihe geçmiştir. Siyah-beyaz renklere sahip takım maçlarını 21,405 kişilik Lenkandel Stadyumu'nda oynamaktadır.
"13 Ekim 2017 itibarıyla güncellenmiştir."
Rakun
Rakun ("Procyon"), rakungiller (Procyonidae) familyasından memeli hayvan cinsi.
Rakun'un yurdu su yollarının, göllerin ve bataklıkların çevresidir. Geceleri buralarda su kıyılarına dadanan başka hayvanları avlar. İnce parmaklı rakun iyi bir yüzücüdür. Yüzerken balık, kerevit, kurbağa, semender ve midye gibi avları yakalar.
Fakat bu hayvan, yumurta, kuş, böcek, sıçan ve sürünen herhangi bir yaratıkla da aynı iştahla karnını doyurur. Mevsiminde cevize, meyvelere, özellikle çilek ve böğürtlene bayılır. Mısırlar olgunlaştığı zaman, mısır tarlaları da rakun'un gece baskınına uğrar.
Rakun'un, yiyeceği eti önce suya batırması âdeti ilgi çekicidir. Bundan ötürü kendisine «yıkayıcı» ("lotor") adı yakıştırılmıştır. Et parçası ne kadar temiz olursa olsun, onu o yakınlardaki bir suya iyice batırıp yıkamadan yemez.
Rakun'un parmakları uzundur. Dokunma duyusu çok gelişmiştir. Bir ağaç kovuğunda veya kayaların arasındaki ılık bir mağarada barınır. Bu etobur hayvan ağaca çok rahat çıkabildiği ve çok kere bu sayede hayatını kurtardığı halde, uyanık saatlerinin çoğunu yerde geçirir. Gündüzleri dinlenmek, geceleri ise yiyecek aramakla geçen uzun bir yazdan sonra inine çekilerek ilkbahara kadar uyur. Bu arada çiftleşmek veya karnını doyurmak için bazen uyandığı olur.
Erkek rakun, tıpkı ayı gibi, aile problemlerini hiçbir sorumluluk kabul etmemek suretiyle çözümler. Kış ortasındaki kısa bir flört devresinden sonra yine bekâr hayatına döner.
Spike
Spike, şu anlamlara gelebilir:
Jirondenler
Taşra burjuvazisidir. Fransız Devrimi süresince var olan ve jakobenlerle karşıt düşünceyi taşıyan bu grup aristokrasiye daha sıcak yaklaşmışlardır. Gironde Bölgesi milletvekili bu hareketin öncüsüdür. Halk bu hareketi dışlamıştır. Aydın sınıf tarafından oluşturulmuştur.
Alivre
Alivre, önceden satış veya forward sözleşmesi, satıcının bir ürünün belli bir vade içinde teslimini taahhüt etmesidir. Bu satış türü, ürünün belli bir vade içinde teslimini taahhüt etmekte olup, genellikle tarladaki mahsul ve ağaçtaki meyveler için yapılmaktadır.
Örneğin; tahmini olarak 100 m³ odun barındıran ve idare süresinin dolmasına 2 yıl kalan bir kayın ormanını açık artırmalı tahsisli kapalı zarf usulü ya da pazarlık usulü ile satış içerik ve şartlarını şartnamede belirterek şimdi satılabilir. Ürünü idare süresi dolunca üreterek alıcıya şartnamede belirtilen süre içerisinde teslim edilir. Alıcı bu süre sonunda ürününü hacim olarak alır ve geçen süre zarfında ormanın uğradığı olağanüstü kayıplardan sorumlu değildir.
Dikili satış yönteminden farkları
Alivreli satış yönteminde üretim tarihi ve teslim tarihi şartnamede belirtilir ve alıcı üretim ve teslim tarihini beklemek zorundadır ancak dikili satış yönteminde alıcı alım tarihinden sonra en yakın zamanda alanda üretime başlar ve sahayı şartnamede belirtilen süre sonunda satıcıya teslim eder.
İncunabulum
incunabulum veya incunable (tekil) incunables veya incunabula(çoğul) 1501 öncesinde Avrupa'da "basılmış" olan (yani el yazması olmayan) kitapları, sayfaları veya resimleri belirtmek için kullanılan bir terimdir. Latince beşik anlamına gelen incunabula, Jean-Claude Carrière'e göre, matbaanın icadından 31 Aralık 1500 gecesine kadar basılmış bütün kitapları kapsayarak basılı kitabın beşiğini temsil eder. Terim, Türkçede inkunabeller (Salgır, 1956) veya öncübasmalar olarak kullanılmaktadır. Bilinen ilk inkunabeller Johannes Gutenberg'in kırk iki satırlık Kitab-ı Mukaddes'idir.
1450 yılında 50.000 adet kitabın olduğu söylenir ve bu kitapların basılma amacı büyük ölçüde dindir.
Abdülkadir Salgır. (1956). Matbaacılığın İlk Ürünleri: İnkunabeller. Türk Kütüphaneciliği.5(3): 191-196.
Umberto Eco & Jean-Claude Carrière. (2011). Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın. Istanbul: Can Yayınları
Kısmi süreli çalışma
Kısmi süreli ya da part-time çalışma, tam bir iş gününden daha kısa gerçekleşen çalışma. Genellikle yarım gün ya da günün birkaç saati çalışma şeklinde gerçekleşir. Eğer çalışan sadece işverenin ihtiyacı olduğunda çalışıyorsa buna çağrı üzerine çalışma denir.
Teknolojideki gelişmelere bağlı olarak bazı işlerin ortadan kalkması, yenilerinin ortaya çıkması, birden fazla işte çalışmanın ve evden çalışmanın yaygın hale gelmesi gibi nedenlerle dünyada kısmi süreli çalışan kişi sayısı gitgide artmaktadır. Uluslarrası Çalışma Örgütüne göre, son 20 yılda gelişmiş ülkelerdeki kısmi süreli çalışan kişi oranı %25'den %50'ye çıkmıştır.
Resmi olarak, bir ayı tamamlamayan çalışanın çalıştığı gün adedine bakılmaksızın, o aya ait 15 günlük sosyal güvence primi yasal olarak iş veren tarafından yatırılmak zorundadır. Bununla birlikte çalışan genel sağlık sigortası (GSS) primini, 30 güne tamamlayacak şekilde kendisi ödemek zorundadır. Bu durum zaman zaman, özellikle ayda birkaç gün çalışan kişilerin, kazancından daha fazla GSS primi, ödemesi gibi olumsuzluklara neden olabilmektedir.
Emekli Sandığı
Emekli Sandığı Maliye Bakanlığı'na bağlı bir kurum olarak, Türkiye'de emekli olan memurların sosyal güvencesini sağlamakla yükümlü kurum iken, 16 Mayıs 2006 tarihinde kabul edilen 5502 sayılı "Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu" ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bağlı T.C.Sosyal Güvenlik Kurumu'na devir olmuştur. Bu tarihten itibaren Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı tek çatı altında toplanmıştır.
Emekli Sandığı'na bağlı memurlar sorgulama işlemlerini e-Devlet sistemi üzerinden gerçelştirmektedir. Emekli Sandığı hizmet dökümü SSK ve Bağ-Kur hizmet dökümü gibi internet üzerinden belge olarak almak mümkün. Ayrıca e-Devlet üzerinden bunun gibi onlarca hizmeti almak mümkün oluyor.
Esposende
Belediyede 15 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Terras de Bouro
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila Verde
Belediyede 58 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Braga
Braga, Portekiz'in en büyük üçüncü, Minho Bölgesi'nin en büyük şehridir. Şehir, ülkenin dinsel merkezi olarak kabul edilir. En önemli kilisesi Bom Jesus'tur. Kiliseye 116 metre merdiven çıkarak ulaşılır.
Belediyede 62 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Lawrence sakası
Lawrence sakası ("Car |
duelis lawrencei"), ispinozgiller (Fringillidae) familyasından bir saka türü. Kaliforniya'nın ormanlık bölgelerinde görülür. Dağılımı beslenme sahasına göre büyük ölçüde değişir.
Kuşun vücudundaki gri tüyler, sarı kanat işaretleri ve göğsün merkezindeki sarı bir yama onu yakın akrabalarından ayırır. Erkek Lawrence sakasının, siyah bir yüz, alın, ve çenesi ile geniş sarı kanatları vardır. Dişi, erkeğe benzerdir, ama daha soluk genelde tamamen gri bir baş ve yüz ile ince sarı ve gri kanat çizgileri vardır.
Lawrence sakaları genel olarak verimsiz, açık ormanlık bölgelerde yuva yapar. Alçak bir ağaç veya çalılıkta kurmuş olduğu sıkıca dokunmuş fincan şeklindeki yuvaya dişi 4 veya 5 mavimsi beyaz yumurta bırakır. Geç yuva yapıcılardır. Çünkü genç kuşlar yumuşak taze tohumlarla beslenir, bu yüzden yabani bitkilerin gelişip tohum vermelerini beklerler. Çoğunlukla yıllık bitkilerin tohumlarıyla beslenir. Bu kuşlar çiftler halinde yolculuk yapar.
Türün beslenme sahası, Baja Kaliforniya'nın kuzey kısmına ek olarak Kaliforniya'nın kıyısı ve dağ etekleri ile merkezi vadiyle sınırlandırılır. Bu sahanın içinde nüfusun dağılımı çoğunlukla geniş ölçüde yıldan yıla değişir. Gerçekten bazı yıllarda tür neredeyse onu besleyen sahadan uzaklarda görünür. Kışı geçirmek için yapılan göç hareketleri çok değişken ve karmaşıktır. Kış sahası, güney Arizona, güneybatı New Mexico, ve kuzey Meksika'yı içine alır. Bazı yıllarda, büyük sayılarda Kaliforniya'dan batı Teksas'a doğru göç hareketleri gözlenir. Ama diğer yıllarda neredeyse hiç görülmezler.
Bu türün yaşam sahasının büyük kısmı, artan insan nüfusunun etkisi altındadır.
Belmonte
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Özlüce
Özlüce, yerleşim yer olarak aşağıdaki listelenmiş illerinde bulunmaktadır:
Covilhã
Belediyede 31 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Fundão
Belediyede 31 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Ah! The Advent of the Great Demon Leader!
Ah! Do Demons Have Dignity?
Kapadokya'daki yeraltı şehirleri listesi
Carl Friedrich Gauss
Carl Friedrich Gauss ya da Gauß (30 Nisan 1777 – 23 Şubat 1855), Alman matematikçi ve bilim insanı. Katkıda bulunduğu alanlardan bazıları; sayılar kuramı, analiz, diferansiyel geometri, jeodezi, elektrik, manyetizma, astronomi ve optiktir. "Matematikçilerin prensi" ve "antik çağlardan beri yaşamış en büyük matematikçi" olarak da anılan Gauss, matematiğin ve bilimin pek çok alanına etkisini bırakmıştır ve tarihin en nüfuzlu matematikçilerinden biri olarak kabul edilir.
Gauss'un çocukluk yıllarından beri dahi olduğunu gösteren pek çok hikâye vardır, nitekim pek çok matematiksel keşfini henüz 20 yaşına gelmeden yapmıştır. Sayılar kuramının önemli sonuçlarını derleyip kendi katkılarını da ekleyerek yazdığı büyük eseri "Disquisitiones Arithmeticae"'yi 21 yaşında (1798) bitirmişse de, eser ilk olarak 1801'de basılmıştır.
Gauss, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na bağlı olan Braunschweig-Lüneburg Dükalığı'ndaki Braunschweig kentinde, Gebhard Dietrich ve Dorothea Gauss çiftinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası az eğitimli bir taş ve duvar ustasıydı, annesinin ise okuma-yazması bile yoktu. Efsaneye göre, Gauss henüz üç yaşındayken, babasının kâğıt üzerinde yaptığı hesapları kafasından kontrol edip düzelterek dehasını belli etti.
Bir başka meşhur hikâyeye göre, Gauss'un ilkokul öğretmeni J.G. Büttner, öğrencilerini oyalamak için 1'den 100'e kadar olan sayıları toplamalarını isteyince, Gauss cevabı birkaç saniye içinde bularak hem öğretmenini, hem de asistanı Martin Bertels'i hayrete düşürdü. Küçük Gauss, sayı listesinin iki zıt ucundan birer sayı alıp topladığında hep aynı sonucun çıktığını farketmişti: (1 + 100) = (2 + 99) = (3 + 98) = ... = (50 + 51) = 101, vs. Böylece 1'den 100'e kadar olan sayıların toplamı 50 × 101 = 5050 oluyordu.
Gauss, Braunschweig Dükü Karl Wilhelm Ferdinand'in verdiği burs sayesinde 1792-1795 arasında Collegium Carolinum'da (bugünkü adıyla Braunschweig Teknik Üniversitesi), 1795-1798 arasında da Göttingen Üniversitesi'nde öğrenim gördü. 1796'da kenar sayısı bir Fermat asalı olan her düzgün çokgenin, sadece cetvel ve pergel kullanılarak çizilebileceğini kanıtladı. Bu tür cetvel ve pergel problemleri Antik Yunan'dan beri matematikçileri meşgul etmekteydi, dolayısıyla da Gauss'un keşfinin önemi büyüktü. Gauss bu başarısından o kadar memnun oldu ki, mezar taşına bir düzgün onyedigenin oyulmasını vasiyet etti. Ne var ki, daireye çok yakın olan bu şeklin oyulması çok zor olacağından, vasiyetini yerine getirecek bir taş ustası bulamadı.
1796 Gauss için oldukça verimli bir yıl oldu. Düzgün çokgenlerle ilgili keşfinden bir ay kadar sonra, yine kendi keşfi olan modüler aritmetik fikrini kullanarak, sayılar kuramında "karesel karşılıklılık ilkesi" (Alm. "quadratisches Reziprozitätsgesetz") olarak bilinen çok önemli teoremi kanıtladı. İlk olarak Euler ve Legendre tarafından ortaya atılmış ama kanıtlanamamış olan bu teorem, ikinci dereceden denklemlerin çözülebilirliğinin belirlenmesini sağlıyordu. Yine aynı yıl içinde Gauss, asal sayıların tam sayılar arasındaki dağılımına ilişkin önemli bir sonuç buldu. Bundan kısa bir süre sonra da, her tam sayının en fazla üç üçgensel sayının toplamı olarak yazılabileceğini kanıtladı, ve 10 Temmuz 1796'da günlüğüne şu notu düştü: "Eureka! Num = formula_1." Ekim 1796'da ise katsayıları sonlu bir cisimden gelen polinomların çözümleriyle ilgili bir sonuç yayımladı. (Bu sonuç, 150 yıl sonraki Weil varsayımlarının da çıkış noktası olmuştur.)
Gauss, 1799'da bitirdiği doktora tezinde cebirin temel teoreminin bir kanıtını sundu. Bu çok önemli teorem, karmaşık sayılar üzerine tanımlanmış her polinomun en az bir kökü olduğunu söyler. Gauss'tan önce pek çok matematikçi bu teoremi kanıtlamayı denemiş, ama hiçbir kanıt genel kabul görmemişti. Gauss'un kanıtına da, o zamanlar henüz kanıtlanmamış olan Jordan eğri teoremini kullandığı için itiraz edildi. Bu itirazlar üzerine Gauss, hayatı boyunca üç değişik kanıt daha sunacak, 1849'daki son kanıtı tüm matematikçilerden kabul görecekti. Gauss bu kanıtlar üzerinde çalışırken, karmaşık sayılar kavramının olgunlaşmasına çok büyük katkıda bulundu.
1801'de yayımladığı "Disquisitiones Arithmeticae", sayılar kuramına modüler aritmetik gibi birçok yenilik getirdi. Aynı yıl içinde, İtalyan astronom Giuseppe Piazzi, Ceres asteroidini keşfetti, ama asteroidi ancak 40 gün kadar takip edebildikten sonra kaybetti. 24 yaşındaki Gauss, üç aylık bir çalışmadan sonra, Ceres'in tekrar görülebileceği pozisyonu hesapladı, ve 31 Aralık'ta iki ayrı astronom (Franz Xaver von Zach ve Heinrich Olbers), Ceres'i tam Gauss'un söylediği pozisyonda gözlemlediler. Zach, "Doktor Gauss'un zeki çalışması ve hesapları olmasaydı, Ceres'i tekrar bulamayabilirdik" diyerek Gauss'un katkısına teşekkür etti. O zamana kadar hala Dük'ün verdiği bursla geçinen ve bu durumdan memnun olmayan Gauss, astronomide kariyer yapmayı düşündü, ve 1807'de Göttingen Üniversitesi'nde astronomi profesörü ve gözlemevi müdürü olarak çalışmaya başladı. Hayatının sonuna kadar aynı üniversitede çalışacaktı.
Ceres'in keşfi sayesinde gezegen ve asteroidlerin Güneş çevresindeki hareketleriyle ilgilenmeye başlayan Gauss, 1809'da "Theoria motus corporum coelestium in sectionibus conicis solem ambientum" (Güneş çevresinde konik kesitler üzerinde hareket eden gök cisimlerinin hareketlerinin teorisi) adlı eserini yayımladı. Bu eser, günümüz bilimlerinde yaygın olarak kullanılan en küçük kareler yöntemini de ayrıntılı olarak ele alıyordu. (Aynı yöntem, 1805'te Fransız matematikçi Adrien-Marie Legendre ve 1808'de Amerikalı matematikçi Robert Adrain tarafından da tanımlanmış ve kullanılmıştı, fakat Gauss bu yöntemi 1795'den beri bildiğini iddia etti.)
Gauss en karmaşık hesapları aklından yapabilmesiyle de ünlenmişti. Anlatılana göre, Ceres'in izleyeceği yörüngeyi nasıl bu kadar hatasız hesaplayabildiği sorulunca, "logaritma kullandım" cevabını vermiş, logaritma cetvelini nasıl bu kadar hızlı kullanabildiği sorulunca da "cetvele ne gerek var, hepsini kafamda hesaplıyorum!" demiştir.
1818'de Hannover eyaleti için yüzey ölçümleri yapan Gauss, bu ölçümler için helyotropu (güneş ışığı ve aynalar yardımıyla doğrultu gözlemleri yapmaya yarayan aygıt) icat edip kullandı.
Gauss, Öklit dışı geometrilerin varlığını keşfettiğini, ama tepkilerden çekindiği için fikirlerini yayımlamadığını iddia etmiştir. Öklit dışı geometriler, Öklit aksiyomlarının bir kısmını atarak oluşturulan, sezgilerimizle çelişen fakat kendi içinde tutarlı geometrilerdir ve Einstein'ın genel görelilik kuramı gibi pek çok yeni fikrin doğumunu mümkün kılmışlardır. Gauss'un yakın arkadaşı Farkas Bolyai'nin oğlu János Bolyai, 1832'de Öklit dışı geometrilerle ilgili eserini yayımladığında, Gauss Farkas Bolyai'ye bir mektup yazdı ve "eseri övmek kendimi övmek gibi olur, çünkü eserin içeriği son 30-35 yıldır benim kafamda dolaşan fikirlerle neredeyse birebir örtüşüyor" dedi. Bu kanıtsız iddia, János Bolyai ve Gauss'un arasının açılmasına sebep oldu. (Gauss'un notları ve mektuplarından anlaşıldığı kadarıyla, Öklit dışı geometrilerle ilgili temel fikirleri János Bolyai'den önce keşfettiği doğrudur.)
Gauss, Hannover'de yaptığı yüzey ölçümleri sırasında, ölçüm hatalarının istatistiksel dağılımını veren (ve daha önce astronomi araştırmalarında da kullandığı) normal dağılım fikrini kafasında iyice belirginleştirdi. (Bugün normal dağılıma Gauss dağılımı da denmektedir.) Ayrıca bu ölçümler Gauss'un diferansiyel geometriye de (eğriler ve yüzeylerle ilgilenen bir matematik dalı) ilgi duymasını sağladı. 1828'de bu matematik dalının önemli teoremlerinden biri olan "theorema egregium"'u kanıtladı.
1831 yılında Gauss, fizik profesörü Wilhelm Weber'le beraber çalışmaya başladı. Bu beraberlik, manyetizma ve elektrik konularına pek çok yenilik getirecekti (kütle, uzunluk ve zamana bağlı yeni bir manyetizma birimi gibi). 1833'te Gauss ve Weber ilk elektromanyetik telgrafı icat ettiler, ve bu telgrafla gözlemevin |
i fizik enstitüsüne bağladılar. Gauss, hala müdürü olduğu gözlemevinin bahçesine bir manyetik gözlemevi kurulması talimatını verdi, ve Weber'le beraber Dünya'nın çeşitli yerlerindeki manyetik alanı ölçmek amacıyla bir "manyetik kulüp" (Alm. "magnetischer Verein") kurdu. Gauss'un bu sıralarda geliştirdiği, manyetik alanın yatay yoğunluğunu ölçmeye yarayan metod, 20. yüzyıl ortalarına kadar kullanılmaya devam etti. Gauss ayrıca, Dünya'nin manyetik alanının iç (çekirdek) ve dış (manyetosfer) kaynaklarını ayırmak için gereken matematiksel teoriyi de geliştirdi. Hayatının sonlarına doğru matematiksel yeteneklerinin köreldiğini hissedince edebiyatla ilgilenmeye başladı.
Gauss 23 Şubat 1855'te, 78 yaşındayken, yıllardır yaşadığı Göttingen'de hayata gözlerini yumdu ve bu şehirdeki "Albanifriedhof" 'a gömüldü. Cenazesinde damadı Heinrich Ewald ve yakın arkadaşı (aynı zamanda biyografisinin yazarı) Wolfgang Sartorius von Waltershausen birer konuşma yaptılar. Beyni araştırma için muhafaza edildi, ve bugün hala Göttingen Üniversitesi'nin tıp fakültesinde formalin içinde korunmaktadır.
Gauss ilk evliliğini 1805 yılında Johanna Osthoff ile yaptı. Bu evlilikten Joseph (1806-1873) adında bir oğlu ve Wilhelmine (1808-1846) adında bir kızı oldu. 1809'da, Louis adını verdikleri üçüncü çocuğun doğumu sırasında Johanna hayatını kaybetti, Louis de henüz bir yaşına gelmeden annesini takip etti. Gauss, bu ölümlerden dolayı girdiği depresyondan asla tam anlamıyla kurtulamadı. Louis'in ölümünden kısa süre sonra, 1810'da karısının arkadaşı Minna Waldeck ile evlendi. Bu evlilikten de üç çocuğu oldu: Eugen (1811-1896), Wilhelm (1813-1879) ve Therese (1816-1864). Minna 1831'de hastalıktan ölünce Gauss'a ölümüne kadar kızı Therese baktı. Eugen ve Wilhelm ABD'nin Missouri eyaletine yerleştiler.
Kişiliği
Gauss tam bir mükemmeliyetçi ve bir işkolikti. Bir hikâyeye göre, bir problem üzerinde çalışırken karısının ölmek üzere olduğu haberini alınca "biraz beklesin, bitirmek üzereyim" demişti.
Kafasındaki fikirler tam olgunluğa erişmeden onları yayımlamak istemezdi. Bu konudaki ilkesini "pauca sed matura" (az ama olgun) sözüyle özetliyordu. Ölümünden sonra incelenen günlükleri ortaya çıkardı ki, meslekdaşları tarafından yayımlanmış olan pek çok önemli matematiksel keşfi o daha önceden yapmış, ama yayımlamamayı tercih etmişti. Matematik tarihçisi Eric Temple Bell'e göre, Gauss günlüklerine yazdığı tüm matematiksel fikirleri hayattayken yayımlamış olsaydı matematik 50 yıl ileri atlamış olurdu.
Gauss, kendisini örnek alan genç matematikçileri desteklemediği için çok eleştirildi. Pek çok meslekdaşı onu mesafeli ve katı buluyordu. Gauss öğretmenlikten nefret ettiğini söylese de Richard Dedekind, Bernhard Riemann, Friedrich Bessel gibi bazı öğrencileri sonradan başarılı ve üretken matematikçiler oldular.
Gauss'un babasıyla arası iyi değildi. Babası Gauss'un matematik ve bilim okumasını istemiyor, kendisi gibi taş ustası olmasını istiyordu. Gauss, eğitimi boyunca babasından görmediği desteği annesinden gördü. Oğullarıyla da iyi geçinemeyen Gauss, Eugen'in ve daha sonra Wilhelm'in ABD'ye göç etmesine sebep oldu.
Gauss, yazdığı zeki kanıtları nasıl akıl ettiğini asla açıklamazdı. Kanıtı bir kere bulduktan sonra sanki vahiyle gelmiş gibi yazar, sonuca nasıl ulaştığı konusunda özellikle ipucu vermezdi.
Gauss, kişiselleştirilmiş bir Tanrı'ya inanmıyordu. Bu sebeple deist olduğu söylenebilir. Ayrıca bir monarşi destekçisiydi ve tüm Almanya'yı etkisi altına alan 1848 devrimlerini onaylamıyordu.
Gauss'un ismi matematik ve fizikte onlarca teorem, formül ve kavrama verilmiştir. Cgs sistemindeki manyetik alan birimi 1 Gauss'tur.
1989-2001 yılları arasında Gauss'un resmi, bir normal dağılım eğrisiyle beraber, 10 DM banknotlarının üzerine basılmıştır.
1977'de, Gauss'un 200. doğum günü şerefine, Doğu Almanya ve Batı Almanya'da ayrı ayrı hatıra pulları basılmıştır.
Ay'daki Gauss krateri, "1001 Gaussia" asteroidi ve Antarktika'da sönmüş bir volkan olan Gaussberg, Gauss'un anısına isimlendirilmiş bazı doğal oluşumlardır.
Almanya'nın Dransfeld kentindeki 51 metrelik beton gözlem kulesinin ismi Gauss Kulesi'dir.
Alman yazar Daniel Kehlmann'ın 2005 tarihli romanı "Die Vermessung der Welt" (Dünya'nın Ölçümü), Gauss ve Alexander von Humboldt'un hayatlarını konu almaktadır.
Ayrıca 2005 yılı Gauss yılı olarak anılmıştır.
Anayasal iktisat
Anayasal iktisat teorisi devletin gücü ve yetkilerinin nasıl sınırlandırılabileceğini ve nasıl sınırlandırılması gerektiğini inceleyen bir disiplindir. James M. Buchanan, anayasal iktisadı şu şekilde tanımlamaktadır:
Anayasal politik iktisat teorisinin felsefi temellerini sosyal sözleşme teorisi (ing: "social contract theory") oluşturur. Sosyal sözleşme, toplumda birlikte yaşayan bireylerin, temel hak ve özgürlükleri ile toplumun içerisinde uyulması gerekli olan kuralları içeren informel kurallar üzerinde görüş birliğine varmalarını ifade eder. İyi bir toplumsal düzenin temelleri, sosyal sözleşme içerisinde oluşturulmuş kural ve kurumlara dayalıdır. Sosyal sözleşme anayasal demokrasinin normatif ilkelerini içerir.
Sosyal sözleşme anayasalardan başlıca şekil ve amaç yönünden ayrılır:
Kamu tercihi teorisi, esasen anayasal iktisat teorisinin alt yapısını oluşturmaktadır. Kamu tercihi teorisinin gelişimi II. Dünya Savaşı'nı takip eden 1940’lı ve 1950’li yıllara rastlarken, anayasal iktisadın bir disiplin olarak doğuşu ve önem kazanması 1970’li yılların sonlarına rastlamaktadır.
Anayasal iktisat teorisi içerisinde devletin meşruiyyeti konusu felsefi düzeyde incelenmekte, bu çerçevede devletin bireylerin can ve mal güvenliğinin korunmasına karşılık, onun hak ve özgürlüklerine ne tür sınırlamalar getirebileceği konuları irdelenmektedir. Devletin egemenlik hakkının bir sonucu olarak bireyin politik hak ve özgürlükleri yanı sıra ekonomik hak ve özgürlüklerine hangi türde sınırlamalar getirebileceği ve bunların neler olması gerektiği konusu tartışılmaktadır. Örneğin; devletin vergi almak koymak ve değiştirmek, para basmak vb. yetkileri bu çerçevede inceleme konusu yapılmaktadır.Anayasl iktisat sdü de soru olarak sorulur.
Jimmy Floyd Hasselbaink
Jimmy Floyd Hasselbaink (d. 27 Mart 1972, Paramaribo), Surinam asıllı Hollandalı eski futbolcu, teknik direktör.
1994 yılında Samsunspora geldi, bir haftalık deneme sonunda dönemin teknik direktörü Gheorghe Mulțescu tarafından beğenilmedi. Karadeniz ekibinin beğenmediği Hasselbaink, Chelsea FC forması altında gol kralı olmuştur. Hollandalı yıldız Premier League ekibi Cardiff City´de futbolu bırakmıştır.
İspanya ve İngiltere gibi Avrupa'nın en zorlu iki liginde forma giymiş Premier League'de tecrübe sahibi olan futbolcu bir zamanlar Chelsea'de de oynamıştır.
İlginç ve beklenmedik goller atan zeki ve bitirici golcü Hollanda'nın ve dünyanın tanıdığı ve en iyi futbolculardan biridir. Ayrıca 1 kez İngiltere'nin en iyi futbolcusu ödülünü almaya hak kazanıp 2 kere üst üst üste ingiltere gol kralı olmuştur.2008 FA Cup finalinde Cardiff City ve Portsmouth FC arasında oynanan maçta futbol kariyerini noktalamıştır.
4 Aralık 2015 tarihinde EFL Championship ekiplerinden Queens Park Rangers'ın başına getirildi.
Mestan Efe
Mestan Efe, Aydın'ın Mesutlulu köyünden olup Kurtuluş Savaşı'nda Yunan kuvvetlerine ağır darbeler vurmuş, Aydın ilinin kurtuluşuna oğullarıyla birlikte katkıda bulunmuştur.
Kazan Devlet Üniversitesi
Avrupa'nın büyük üniversitelerinden olan Kazan Devlet Üniversitesi, Rusya'ya bağlı bir cumhuriyet olan Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da kuruludur. Kuruluş yılı 1804'tür. Üniversiteye bağlı 17 fakülte ve 105 akademik bölüm vardır.
Üniversite özellikle organik kimya üzerine çalışmalar yapmış Aleksandr Butlerov, Vladimir Markovnikov, Aleksandr Arbuzov ve ünlü rus matematikçi Nikolay Lobaçevski gibi isimlerle anılır.
Üniversite ayrıca 5 milyon üzerinde yapıt içeren bir kütüphaneye de sahiptir.
Üniversitenin resmi sayfası
Sarıgazi, Sancaktepe
Sarıgazi, İstanbul'un Sancaktepe ilçesine bağlı mahalle. İlk olarak Ümraniye'ye bağlı olarak 1992 yılında kurulan bir belde olan bölge, 2008'de Samandıra ve Yenidoğan ile birleştirilerek Sancaktepe ilçesini oluşturmuştur. Sarıgazi son yıllarda çok değişmesine rağmen
kendi özgün yapısını korumaya devam etmiştir. İlçe kaymakamlığı Sarıgazi'de bulunmaktadır.Belediye ise Sancaktepe Meydan Park'ına (Samandıra) taşınmıştır.
Simurg PİK
Simurg Zakatala futbol klubu Azerbaycan Zakatala kentinde kurulmuş bir Azeri futbol kulübü.
2005 yılında kuruldu. 2005-06 sezonunda Azerbaycan İkinci Ligi'nde oynadı ve 3. sırada yer alarak Azerbaycan Premier Ligi'nde oynamaya hak kazandı.
("Neftchi'den kiralık")
Robert Winston
Robert Maurice Lipson Winston, Baron Winston (d. 15 Temmuz 1940) İngiliz bilim adamı, politikacı ve sunucu.
Fikret Başkaya
Doç. Dr. Fikret Başkaya 1940 Denizli doğumlu, eleştirel yazılarıyla tanınan sol görüşlü yazar.
Lise eğitimini İzmir Atatürk Lisesi'nde yaptı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi iktisat ve maliye bölümlerini bitirdi. Paris ve Poitiers üniversitelerinde doktora öğrenimini tamamladı. Yurt dışında bulunduğu süre boyunca; azgelişmişlik, emperyalizm ve kapitalizmden sosyalizme geçiş sorunları üzerine birçok araştırma yaptı.
Türkiye'ye döndükten sonra askerliğini yaptığı Yedek Subay Okulu'nda 'sakıncalı er' sayılarak Erzurum'a (Oltu) sürgün edildi. Askerlik sonrası değişik kuruluşlarda araştırmacı olarak çalıştı. Bir süre Sosyal Hizmetler Akademisi'nde iktisat dersleri verdi. Abant Izzet Baysal Üniversitesi iktisat bölümü öğretim üyesi iken Paradigmanın İflası adlı kitabından ötürü Terörle Mücadele Yasası'na muhalefetten 20 ay hapis cezasına çarptırıldı. Haymana Kapalı Cezaevi'nde cezasını çekti. 2004'te, 1994 yılında "Gündem" gazetesinde yayımlanan ve hiçbir adli işleme konu olmayan makalelerine "Akıntıya Karşı Yazılar" adlı kitabında yer veren Doç. Dr. Fikret Başkaya'nın, "devletin manevi şahsiyetine hakaret ettiği" gerekçesiyle 3 yıl hapsi istendi . Ankar |
a 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davada Başkaya'nın 'eleştiri sınırları içinde kaldığı'na hükmedilerek hakkında beraat kararı verildi (2005) . 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı, Başkaya'nın 'Paradigmanın İflası' adlı kitabına sesli kitap projesinde yer verdi .
Fikret Başkaya 2007 yılı itibarıyla Özgür Üniversite'nin başkanlığı görevini sürdürmekte ve bu kuruluşta gönüllü olarak ders vermektedir.
Eskihisar, Yatağan
Eskihisar, Yatağan, Muğla ilçesine bağlı bir mahalledir. Sınırları içindeki 5 asırlık Şaban Ağa Camii, restore edilerek turizme kazandırılmıştır. Stratonikeia antik kenti içinde bulunan cami, Cumhuriyet dönemi öncesinde kilise olarak kullanılmıştı.
Yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken cami, Osmanlılar döneminde inşa edildi. Rumlarla Türklerin bir arada yaşadığı dönemlerde kilise olarak kullanılırken cumhuriyetin ilanından sonraki mübadelenin ardından, Şaban Ağa isimli bir hayırsever tarafından ibadet yeri eklenerek cami haline getirildi. Yatağan Termik Santralı’na üretim yapan kömür ocağının sahası içinde kalan Eskihisar mahallesi, yeni yerleşim birimine taşındıktan sonra ise cami tamamen kullanılmaz hale geldi. Fakat son yıllardaki çalışmalar sayesinde cami onarılmış ve yıkılmaktan kurtarılmıştır.
Khrysaor birliğinin bir kenti olarak bilinen Stratonikeia’ın eski adı İdrias idi. MÖ 281-261 yılları arasında tahtta bulunan Seleukos kralı Antiokhos’un karısı Stratonike adına kent yenilenmiştir. MÖ 133 yılında Pergamon krallığının Roma’ya miras kalması karşısında ayaklanan Aristonikos’un kente sığınması sırasında Romalılarca kuşatılmış, halkı açlıktan kırılmıştır. Bir zamanlar bol bulunan su kaynakları Eskihisar mahallesine çınarların gölgesinde ve ilkçağ anıtlarının yanıbaşında bir görsellik veriyordu.
Şimdi terkedilmiş olan Eskihisar mahallesinin kuzeydoğu köşesinde büyük kesme taşlar ile tahkim edilmiş kalenin yıkıntıları, kentin kuzey kenarında büyük bloklardan oluşan ana giriş kapısı, kentin tam ortasında en iyi durumda olan yapı Bouleuterion (meclis binası), batısında bu alanın anıtsal giriş kapısı(Serapis Tapınağı olduğu da söyleniyor), kentin batısında gymnasion, giriş kapısının önündeki kutsal yolun kenarında da oda mezarlar antik kent gezisinde karşınıza çıkacak kalıntılardır.
Kentin akropolü güneydeki dağın tepesinde. Çevresi surlarla çevrili. Karayolunun hemen altındaki bir teras üzerinde yazıtında imparator için yapıldığı yazılan küçük bir tapınağın kalıntıları göze çarpar.
Aşağıda büyük bir tiyatro çıkacak karşınıza. Yapılan kazılarla sahne binasının kalıntıları büyük ölçüde ortaya çıkarılmış.
5 asırlık ŞABAN AĞA camiinin onarımı yapılmış tekrar ayakta tutulmuştur.
Sinüs (matematik)
Matematikte sinüs, trigonometrik bir fonksiyon. codice_1 kısaltmasıyla ifade edilir.
Merkezi orijin olan 1 birim yarıçaplı çember üzerindeki bir noktanın y eksenine göre koordinatıdır. Orijinden noktaya çizilen bir doğrunun y ekseniyle yaptığı açı kullanılarak ya da aynı açıya sahip bir dik üçgende, bu açının karşısındaki kenarın hipotenüse bölümüyle hesaplanır.
sin A= [BC] / [AC]
Kosinüs
Merkezi orijin olan 1 birim yarıçaplı çember üzerindeki bir noktanın x eksenine göre koordinatıdır. Orijinden noktaya çizilen bir doğrunun x ekseniyle yaptığı açı kullanılarak ya da aynı açıya sahip bir dik üçgende, bu açının yanındaki kenarın hipotenüse bölümüyle hesaplanır. formula_1
Yannis Lavrentis
Yannis Lavrentis, Yunan atlet.
Atina'da düzenlenen 1896 Yaz Olimpiyatları'nda yarıştı. Maratonda yarışan 17 atletten biri olmakla birlikte yarışı bırakan 7 atletten de biriydi.
TYF
Vouzela
Belediyede 12 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Viseu
Belediyede 34 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila Nova de Paiva
Belediyede 7 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Tondela
Belediyede 26 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Sátão
Belediyede 12 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
São Pedro do Sul
Belediyede 19 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Santa Comba Dão
Belediyede 9 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Penalva do Castelo
Belediyede 13 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Oliveira de Frades
Belediyede 12 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Nelas
Belediyede 9 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Mortágua
Belediyede 10 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Mangualde
Belediyede 18 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Castro Daire
Belediyede 22 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Carregal do Sal
Belediyede 7 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Aguiar da Beira
Belediyede 13 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Simurg (anlam ayrımı)
Kore Dili ve Edebiyatı
Kore Dili ve Edebiyatı Kore dili ve edebiyatını öğretmek amacıyla eğitim veren bir akademik birimdir.
Türkiye'de bu alanda eğitim veren iki üniversite bulunmaktadır:
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Kore Dili ve Edebiyatı ABD Ankara, Sıhhiye'de Kore dilini, Kore kültürünü, Kore edebiyatını araştıran dört yıllık bir lisans programıdır. Türkiye'deki Koreanoloji çalışmalarının öncülüğünü yapmış ve 1988 yılında kurulmuştur. 1989 yılından itibaren Ana Bilim Dalı'na ilk öğrenci alınmıştır. Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M. Ertan GÖKMEN'dir. Ana Bilim Dalı ile ilgili bilgiler ile Kore hakkındaki genel bilgilere kuruculuğunu Prof. Dr. M. Ertan GÖKMEN'in yaptığı ve öğrencilerin katkılarıyla devam eden http://www.koreandepartment.com sitesinden de ulaşılabilmektedir..
2011 ÖSYM tarafından bölüm puan ve öğrenci bilgileri:
Erciyes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kore Dili ve Edebiyatı Ana Bil. Dalı Kayseri'de Kore dilini, Kore kültürünü, Kore edebiyatını araştırıp bu konuda eğitim veren dört yıllık bir lisans programıdır.
Kayseri Erciyes Üniversitesindeki Kore Dili ve Edebiyatı ABD 2003-2004 yılında ilk öğrencilerini almış ve 2007 yılında mezun etmiştir. Şu anda toplam öğrenci sayısı 118'dir.Mezun olduktan sonra Kore de eğitim hayatına devam eden öğrenci sayısıda azımsanacak kadar az değildir. Ayrıca bölüm hocalarının çabaları sayesinde her yıl birçok öğrenci değişim öğrencisi olarak Kore ye gidip, eğitim hayatına katkıda bulunmanın yanı sıra, kazandığı tecrübelerle de meslek hayatının zeminini oluşturmaktadır. Eğitimin yanı sıra çeşitli etkinliklerde faaliyet göstermektedir. Her yıl Geleneksel Kore Kültür Günleri ve çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. 30-31 Ekim 2007 tarihlerinde Kore Edebiyat Çeviri Enstitüsü ile '1.Kore Modern Edebiyat Yorum Yarışması' ve 'Kore Edebiyat Etkinliği' düzenlenmiştir. Ayrıca öğrencilerin katkıları ile her yıl nisan ya da mayıs aylarında düzenlenen kültür etkinliklerinde Kore kültürüne ve dansına dair birçok etkinlik izleyicilere sunulmaktadır. Son yıllarda Koreye olan ilginin artması bu bölüme talebinde artmasına neden olmuştur ve öğrenci seçimindeki puan listesi aşağıda detaylı olarak belirtilmektedir.
2011 ÖSYM tarafından bölüm puan ve öğrenci bilgileri:
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
Karlstad
Karlstad, İsveç'in güneyinde bulunan bir kenttir. Kent, Göller Yöresi'nin batı kuşağında, ormanlık bir bölgede kuruludur.
Karlstad, İsveç'in en uzun nehri Klarälven'in yine İsveç'in en büyük gölü olan Vänern Gölü'ne döküldüğü yerde kuruludur. Kent limanı Västerås'tan sonra İsveç'in en büyük ikinci göl limanıdır. Sembolü güneş olan Karstad kentinin nüfusu 2005 sayımlarına göre 60.000 sınırının hemen altındadır. Tarihi çok eskilere dayanan kent, İsveç'in sayılı Viking-Orta Çağ şehirlerinden biridir. Kentin açıklarında, Vänern Gölü'nde yer alan "Tingvalla", turistik değer taşımaktadır. Kent, 5 Mart 1584 tarihinde, sonradan "Kral Charles IX" olarak tahta çıkan "Dük Charles" tarafından şehir konumuna getirildi. Kral Charles'ın, sonrasında yine bu kentte "Kungsgården" (Kral'ın evi) adlı bir köşk yaptırdığı bilinmektedir.
Kentin ilk katedrali, 1724 ve 1730 yılları arasında mimar Christian Haller tarafından, Kungsgården'in bulunduğu yere inşa edildi. İsveç'te yaşanan darbe ve isyanların büyük kısmında ismi geçen Karlstad, 2 Temmuz 1865'te baştan sona yandı ve sadece katedralin çevresi yıkılmadan kaldı. Bu süreçten sonra yeniden toparlanan Karlstad, İsveç'in en büyük ve en çağdaş kentlerinden biri haline geldi. Hemen hemen her türlü spor dalında Avrupa'nın en önemli takımlara ve sporculara sahip olan Karlstad, bu bağlamda bir spor şehridir.
Acımak (roman)
Acımak, Reşat Nuri Güntekin'in 1928 yılında basılan kısa soluklu romanı. Eser küçük yaşta gördüğü kötü muamelelerden dolayı acıma duygusu olmayan bir öğretmeninin babasının vefatından sonra onun günlüğü okuyarak babası ve hayatı hakkındaki gerçekleri öğrenmesini konu alır.
Zehra mektebin başmuallimidir. Yeni eğitim öğretimin bütün gereklerini yerine getirir,öğrencilerle bire bir ilgilenir;fakat öğrencilerin yaptıkları yanlışları asla affetmez. İçinde hiç acıma duygusu hissetmez. Maarif Müdürü de Zehra'nın bu özelliğinden çok muzdariptir.Çeşitli zamanlarda uyarmış olmasına rağmen hiçbir değişiklik görmemiştir.
Maarif Müdürü Tevfik Hayri ile Vekil Şerif Hayri Bey Zehra'nın okulunu ziyarete giderler.Şerif HayriBey Zehra'ya babasının hasta olduğunu, bu nedenle İstanbul'a gidip babasını görmesini ister;fakat Zehra babasının olmadığını,o kişinin başka birisi olabileceğini söyler.
İki gün sonra Maarif Müdürü'ne bir telgraf gelir.Zehra'nın babası Mürşit Efendinin ölmek üzere olduğunu, muallimin hemen yola çıkmasını bildirir. Müdür Zehra'yı çağırtarak hemen gitmesini ister.Fakat Zehra yine karşı gelir. Müdür fazla üstelemez. Biraz sonra hazırlanmış, elinde çantasıyla Zehra gelir ve gitmeye karar verdiğini söyler.
Zehra İstanbul yolunda babasının ailesine yaptıklarını annesini, ablasını ve anneannesini nasıl öldürdüğünü ve en sonunda da kendisini bir yatılı okula verip hiç arayıp sormamasını düşünür. İstanbul'a varır. Eski komşuları Vehbi Bey kendisini karşılar. Niçin daha önce gelmediğini, babasının Zehra, Zehra diye |
öldüğünü söyler. Eve vardıklarında babasının başında birkaç kadın vardır. Babasını görmek istemez. Kendisine babasının eşyalarının bulunduğu sandığın anahtarı verilir. Aslında bunu hiç istemez fakat sandığı açar, içinde bir günlük vardır. Günlüğü okumaya başlar. Babasının ilk memuriyet yıllarını, annesiyle evlenmesini, anneannesinin davranışlarını okur. Zehra daha önce bildiği şeylerin hepsini tam tersi olduğunu öğrenir.Aslında bu olaylarda bütün suçlunun annesi ve anneannesi olduğunu anlar. Bundan sonra içinde bir acıma duygusu oluşur. Ama iş işten geçmiştir. Babasının yanına gidip onun yanında olmak istemesine rağmen tek yapabildiği dua edebilmekti.
Standard Oil Company
Standard Oil Company, 1870 yılında Ohio' da kurulan ve ABD Yüksek Mahkemesinin şirketin yasa dışı tekel olduğuna karar vermesi sonucunda 1911'de kapanan, dünyanın ve ABD'nin kendi zamanındaki en büyük petrol şirketidir.
1910-1937 yılları arasında ABD'nin en zengini olan John Davison Rockefeller'ın yanı sıra kardeşlerinden William Rockefeller, arkadaşlarından Henry Flagler, Samuel Andrews ve Stephen V. Harkness tarafından kuruldu. Şirketin başkanlığını yürüten John Davison Rockefeller ve arkadaşlarının geliştirdiği saldırgan ve çokça eleştirilen taktiklerle ilk önce Cleveland, Ohio şehirlerinde sonra ise bütün kuzeydoğu Amerika Birleşik Devletleri'nde çevresindeki çok sayıda küçük şirketi yuttu ve büyük bir tröst durumuna geldi.
15 Mayıs 1911'de Supreme Court of the United States'e üye oldu.
Özellikle ARAMCO'ya en büyük rakip petrol şirketiydi.
ARCO (Atlantic Richfield Company) BP,Exxon Mobil, ConocoPhillips (the Conoco side, which was Standard's company in the Rocky Mountain states) ARACOM
bu şirketlere bağladı.
1911 yılında şirketin batması ile bütün petrol şirketleri bağımsız oldular.
2016 yılı itibarıyla kazançlarının çoğunu kapsayan petrol piyasasından çekileceklerini beyan ettiler. Dünyanın daha temiz bir yer olması için çalışacaklarını ve petrolün dünyayı sona yaklaştırdığı belirten Rockefeller ailesine bağlı Standart Oil şirketi önümüzdeki günlerde kararlarını uygulayacaklarını belirtti.
Mustafa Kandıralı
Mustafa Kandıralı, İzmit'in Kandıra kazasında 1930 yılında doğdu. Klarnet çalar. 1960'lı senelerde ABD'de konser turu yapmis. Dünyaca ünlü klarnetçi. Hala hayatını sürdürmekte olmakla beraber diyabet hastalığının da etkisindedir.
On üç yaşında Kandıra’daki evinden kaçıp yürüyerek İstanbul’a gelen Mustafa Kandıralı 50 yılı aşkın bir zaman dilimi içindeki sanat yaşamına onlarca plak, 20’den fazla kaset sığdırdı. Yaklaşık yirmi yıl boyunca TRT’deki programlarıyla neşeli bayram sabahlarının simgesi haline geldi. Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Zeki Müren gibi değerli yorumculara eşlik etti. Yeteneği, çalışkanlığı, esprili mizacı, seyirciye ve çalışma arkadaşlarına olan saygısı ile müzik dünyasında bir ekol yarattı. Sadece Türkiye’de değil yurtdışında da bir klarnet ustası olduğunu ispat etti, hayranlar edindi. Louis Armstrong ile beraber çaldı. Dünyanın dört bir tarafında yapılan konserler ve resitallere katıldı. En iyi yetiştirdiği klarnet ustalarından birisi Yıldıray Deniz B., diğeri ise Hüsnü Şenlendirici'dir.
Hala çeşitli programlara katılır ve klarnet dünyasının ünlü isimleriyle klarnetle ilgili tecrubelerini paylaşmaktadır. Şu anki hayatını İse İstanbul'un Tuzla İlçesinde sürdürmektedir.
Kedigiller
Kedigiller (Felidae), etçiller (Carnivora) takımına ait bir familya.
Ortak özellikleri, görünüşleri ve davranışları ile familyanın en yaygın ve tanınmış mensubu olan ev kedisine benzemeleridir. Zarif vücutları, yumuşak tüyleri, kısa suratları ve çoğunlukla vücutlarına nazaran küçük bir kafatasları vardır. Kulakları dik ve sivri ya da yuvarlağımsıdır ve her yöne doğru çevrilebilir. En küçükleri 30 cm, en büyükleri ise 200 cm olur.
Gözlerini sağa ya da sola neredeyse hiç çeviremedikleri için, bakmak istedikleri yöne kafalarını çevirirler. Göz mercekleri, ışık miktarına göre değişir. Fazla ışıklı ortamlarda göz mercekleri çoğu kedigilde yandan incelir ve dik bir çizgi haline gelir, bazı türlerde ise küçük bir nokta hâlini alır. Karanlıkta göz mercekleri çok büyür. Kedigillerin gözlerinde "Tapetum lucidum" denilen bir tabaka vardır. Bu tabaka göz merceğinden geçen ışığı bir kere daha merceğe yansıtır ve böylece var olan ışık miktarını ikiye katlayarak geceleri çok rahat görmelerini sağlar. Ayrıca kedigillerin gözlerindeki görme reseptörlerinin sayısı insandakinin üç mislidir.
Kedigillerin gözlerine bakılarak keyif durumları anlaşılabilir. Eğer mercekler büyük ise kedi savunma pozisyonuna geçmiştir. Eğer mercekler çok küçükse, kedi mutlu demektir.
"Hissetme kılları" da denilen bıyıklar kedigillerin gece aktif olan hayvanlar olduğunu gösterir. Her bir vibrisin dibinde kan dolu bir kesecik vardır. Bu keseciğin çevresi çok hassas sinir uçlarıyla kaplıdır. Vibrissae sadece bıyık olarak hayvanın ağız bölgesinde değil, kaşlarında ve bacaklarında da bulunur. Hayvanın hareketiyle titreşime geçerler ve bu titreşimleri algılayan hayvan tamamen karanlık bir ortamda bulunsa bile çevresinin görüntüsünü kabaca canlandırabilir ve emin adımlarla hareket eder. Yeni doğmuş yavrularda bile tamamen gelişmiş olması, bu duyu organlarının kedigiller için ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Kedigiller müthiş bir duyma kabiliyetine sahiptir. Duyabildikleri frekans 65.000 Hz'e kadar varabilir, bu da insandakinin yaklaşık üç mislidir. Kedigiller iki kulağını birbirinden bağımsız şekilde farklı yönlere doğru hareket ettirebilir. Böylece tamamen karanlık bir ortamda bile, avladığı hayvanın bulunduğu noktayı ayrıntılı bir şekilde belirleyip, isabetli bir sıçrama ile yakalayabilir. Kulaklarında büyüyen kıllar yabancı maddelerin kulaklarına kaçmasını önler.
Bir kedinin kulaklarını yatırmasından, kendini savunmaya hazırlandığı anlaşılır.
Çiğnemeden yuttukları için ağızlarına aldıkları şeylerin tadını ve yenilir ya da yenilemez olduğunu çok çabuk ayırt edebilmeleri gerekir. Zımpara gibi olan dillerindeki küçük dikenlerin uçları hayvanın kendisine doğru dönüktür. Bu dikenlerle tüylerini tararlar ve yedikleri hayvanın etini kemiğinden ayırırlar. Dilin ön kısmındaki dikenlerde bulunan tat alma dokusu ile ekşi, tuzlu ve acı tatları ayrıt edebilirler ama tatlı (yani şekerli) tadı hissetmezler. Su içerken dillerini kıvırarak kepçe olarak kullanırlar.
Kedigillerin ağızlarında otuz tane diş ve bir diastema vardır. Bu diastema, hayvan ağzını kapatırken altta ve üstte bulunan yan dişlerin birbirine değmeden yan yana durmalarını sağlar. Yan ve tutma dişleri avladıkları hayvanı tutabilmelerini sağlar. Koparma dişleri ile büyük et parçalarını koparıp çiğnemeden yutarlar.
Kedigiller ayak parmaklarının uçları ile yürür. Ön patilerinde beş ve arka patilerinde dört parmakları bulunur.
Çita, balıkçı kedi ve yassıbaş kedi haricinde bütün kedigiller tırnaklarını parmaklarından dışarı uzatıp tekrar geriye çekebilirler. Yürürken kendiliğinden çıkmamaları ve böylece boş yere, yıpranmamaları için tırnaklarını çıkarmak için özel kasları vardır. Tırnaklar kullanılmadıkları zaman, derinin içinde saklı şekilde durur. Böylece kedigiller hiç ses çıkarmadan kurbanlarına usulca yanaşabilirler.
Kedigillerin hepsinin kuyrukları vardır. Dengelerini sağlamak ve kendi aralarında işaretlerle anlaşmak için kuyruk önemlidir. Bazı türlerde, örneğin vaşaklarda kuyruk çok kısadır.
Çoğu kedigil yalnız yaşar ve yalnızca çiftleşmek için partner arar, çiftleştikten sonra ayrılır. Yalnızca aslanlar büyük gruplar oluşturur ve erkek çitalar küçük bir grup içinde yaşar.
Günümüz bilim adamlarının görüşlerine göre kedigillerin ilk ataları 50-60 milyon yıl önce Eosen çağında, Viverridae familyasından koparak türemiştir. Bu kedigillerin ilk atalarının örneğin "Aelurogale" ve "Eofelis" cinslerine ait oldukları düşünülür. İlk kedigillerin ortaya çıkmasından sonra Nimravidae ortaya çıkmıştır ve böylece bu familya eski fikirlere göre kedigillerin ataları değil sadece kedigillerle akraba olan bir kardeş familyadır.
Kedigillere ait en eski kalıntılar Oligosen çağından kalmış 34 milyon yıllık fosillerdir. Bu fosillerde kedigillerin en eski atası olarak "proailurus" türü görünmektedir. Bu ev kedisi büyüklüğündeki kedi, tropik ormanlarda avlanmıştır.
"Proailurus" cinsinden iki büyük kol oluşmuştur; Kılıçdişli kediler (Machairodontinae) ve kediler (Felinae). 10.000 yıl önce "Homotherium" ve "Smilodon" cinslerinin en son temsilcileri de ortadan kaybolmuştur.
Kedinin ("Felis silvestris") 9 milyon yıl önce ortaya çıktığı düşünülür. En eski kalıntıları "Felis lunensis" türü olarak Asya'da bulunmuştur.
Kedigiller, Güney kutbunun haricinde dünyanın her kıtasında bulunur. Avustralya'da ve Okyanusya'da bulunan kedigiller insanlar tarafından götürülmüştür. Ayrıca 70. enlemin (paralelin) kuzeyinde de kedigiller bulunmaz.
Anadolu'nun tarihinde birçok farklı kedigil türüne rastlamak mümkündür. Bunlardan bazıları son buz devrinin bitmesi ile, bazıları da Roma İmparatorluğu döneminde avlanarak tükenmiştir. Ama bu tarihi son 200 yıla kısıtladığımızda bile aslan, kaplan, pars ve çita türleri ile karşılaşırız.
Anadolu'nun Batı, Orta, Güney ve Güneydoğu bölgelerinde yaşamış olduğu bilinen Asya aslanı en son 19. yüzyılın ikinci yarısında görülmüştür. Güneydoğu Anadolu'da yaşayan çita ise 19. yüzyıldan sonra bir daha görülmemiştir. Türkiye'nin en son Hazar kaplanı, 1970'te Hakkâri Uludere'de vurulmuştur. 2000'li yıllardan itibaren Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde birçok Anadolu parsı öldürülmüştür; son bilinenler Siirt'de (2010) ve Diyarbakır'dadır (2013, Avgan 2013). Orman Bakanlığının girişinde sergilenen leoparın da Bitlis'de vurulduğu bilinmektedir. Son yıllarda farklı alanlarda fotokapan çalışması yapılarak türün varlığı ispat edilmeye çalışılsa da henüz bir pars fotoğrafı çekilememiştir. Çekildiği iddia edilen fotoğraflardan hiçbir tanesinin leopar olduğu ispatlanamamıştır. IUCN kedi uzman grubu leopar olduğu belirtilen fotoğrafın evcil kedi boyutunda olduğunu tespit ederek, kabul etmemiştir.
Günümüzde Türkiye |
'de kedigiller familyasından leopar veya pars dışında yaban kedisi, Avrasya vaşağı, karakulak (ya da step vaşağı) ve saz kedisi (ya da bataklık vaşağı) olduğu bilinmektedir.
Wilson & Reeder, 2005 yılında çıkan kitabına göre:
Geleneksel olarak kedigiller familyası daima üç alt familyaya bölünmüştür, ama bu eskimiş sınıflandırmanın mantıklı olmadığı görüşü gitgide yayılmaktadır. Moleküler genetik araştırmaların sonunda, modern bilimde böyle bir ayrım artık yapılmamaktadır.
Kedigiller geleneksel sınıflandırmada üç alt familyaya bölünmüştür:
Uzun zaman kabul gören bu sınıflandırmada örneğin Puma, kedilere ait (Felinae) sayılırken, mermer kedisi büyük kedilerden sayılmakta ve bu ayrım modern bilimde saçma olarak değerlendirilmektedir. Daha eski sınıflandırmalarda sadece "Panthera" cinsine ait türler büyük kediler olarak adlandırılırken, bütün diğer türler "Felis" cinsine ait sayılmıştır ve böylece familyanın içindeki ayrıntılı akrabalıklar hiçbir şekilde belirtilememiştir.
Genel olarak, kükreyebilen kedilerin büyük kediler olarak adlandırılması kabul edilir. Küçük kediler kükreyemez ama keyiften hırlar. Büyük kediler sadece nefes verirken hırlayabilir. Küçük kediler hem nefes verirken, hem de nefes alırken hırlayabilir.
Bazı türlerin ticari değeri çok yüksek olduğunundan yatırım aracı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Örneğin 5000$ değerinde bir dişi İran kedisi sermaye olarak alınıp yine anlaşmalı bir erkek İran Kedisi ile çiftleştirilir. Doğan yavruların piyasa değeri genetik özelliklerine göre 1500$ ile 8000$ arasında değişmektedir. Böylece yüksek bir kar elde edilmiş olur.
Karina Lombard
Karina Lombard, (d. 21 Ocak 1969, Tahiti) ABD'li film oyuncusu.
21 Ocak 1969'da Tahiti'de doğdu. Annesi Lakota Kızılderililerindendir. Babası Rus, İtalyan ve İsviçre kökenliydi. Henüz bir yaşındayken babası onu Barselona, İspanya'ya götürdü. Daha sonra, İsviçre'de çeşitli yatılı okullarda okudu. Bu okullarda aldığı eğitim Lombard'ın İspanyolca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Almanca'yı akıcı biçimde konuşmasını sağladı.
18 yaşında New York'a geldi. Modellik yapmaya ve oyunculuk dersleri almaya başladı.
Karina Lombard, Calvin Klein'ın Kızılderili temalı bir reklamı için yapılan deneme fotoğraf çekimleri sırasında keşfedildi. Lombard'ın fotoğraflarından biri ilan panolarında sergilenmek üzere seçildi.
Tiyatro eğitimini ve deneyimini New York City'deki "Gallery Theatre", "The Neighborhood Playhouse", "The Lee Strasberg Theatre Institute" ve "The Actors Studio"da kazanmıştır.
Film oyuncusu olarak The L Word isimli dizinin birinci ve dördüncü sezonlarında oynadı ve The 4400 dizisindeki rolüyle dikkat çekti.
Osmanlı-İran Savaşları
Osmanlı İran Savaşları, 16. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında Osmanlı Devleti ile İran'da otoriteyi elinde bulunduran birbirinin devamı niteliğindeki çeşitli hanedanlar arasında gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti ile İran arasındaki ilk savaş 1514 Çaldıran Savaşı'dır. Son savaş ise 1821-1823 Osmanlı-İran Savaşı'dır.
Safeviler bu adı, evliyanın büyüklerinden Safiyyüddin-i Erdebili'den almışlardı. İlhanlılar devrinde büyük bir şöhrete kavuşan Safiyyüddin-i Erdebili, etrafında büyük bir talebe kütlesi toplamış ve devlet adamlarının saygısını kazanmıştı. Sünni itikadında olan Safiyyüddin-i Erdebili'nin torunları ve onun yolunda gidenler, Müslüman-Türk sultanları tarafından büyük hürmet gördüler. Bu devrede Bursa’da bulunan Osmanlı padişahları da çırağ akçesi adıyla Erdebil’deki dergaha yıllık hediyeler gönderirlerdi. Timur ve Akkoyunlu sultanlarının da büyük ilgi ve yakınlıklarına mazhar oldular.
Fakat zamanla bunlar arasına hurufiler karışıp, Safiyyüddin-i Erdebili'inin torunlarından Cüneyd’e hurufi fikirlerini telkin ettiler. Gizliden gizliye Sünnilik düşmanlığına başlayan Cüneyd, bu halini gizleyip dedelerinin nüfuzunu kullanarak, Akkoyunlu sultanı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Hadice Begüm’le evlendi. Bu evlilikten Haydar adında bir oğlu dünyaya geldi. Siyasete karışıp çeşitli ayaklanmalar düzenledi. Şirvan hükümdarı Halil ile yaptığı bir muharebede öldü.
Sunni düşmanlığına dayanan bir devlet kurmak isteyen, fakat başarılı olamayan Cüneyd’in yolunu oğlu Haydar devam ettirdi. Haydar, Uzun Hasan’ın kızı Halime Begüm Âlemşah’la evlendi. Bu evlilikten Şah İsmail dünyaya geldi. Âkkoyunlularla akrabalık bağlarını pekiştirip gücünü arttıran Haydar, babasının öcünü almak için Şirvan hükümdarı Ferruh Yesar üzerine yürüdüyse de 1488’de yapılan savaşta öldürüldü.
Bundan bir müddet sonra hareketin başına geçen İsmail, Akkoyunlu Devleti’nin içinde bulunduğu karışıklıktan istifade ederek, çoğu Anadolu’da bulunan birçok Türkmen kabilesini etrafında topladı. Karabağ ve Şirvan’ın bir kısmını ele geçirerek Azerbaycan üzerine yürüdü. Akkoyunlu hükümdarı Elvend Bey’i yenilgiye uğratıp, Tebriz’e döndü. Safevi Devleti’ni kurup şahlığını ilan etti (1501). Şiraz ve Kazerun’u alıp birçok sünni alimi ve müslümanı kılıçtan geçirdi. Yezd ve Isfehan’ı istila ederek Șii fikirlerini kabul etmeyen sünnileri öldürttü. Anadolu içlerine ve Osmanlı topraklarına da Șii fikirlerini yaymak için dai denilen propagandacılar göndererek isyan ve karışıklıklar çıkarmaya çalıştı.
Bu çalışmalar neticesinde Anadolu’da büyük bir isyan çıkaran ve Şahkulu diye bilinen Karabıyıkoğlu, Osmanlı kuvvetleri önünden kaçarak on beş bin kişilik kuvvetiyle Şah İsmail’e sığındı.
Bunun üzerine, ileri görüşlü bir devlet adamı olan II. Bayezid, Safevilere meyledenlerin İran’a gitmelerini yasakladı. Sınır eyaletlerine emirler gönderip, giriş-çıkışları kontrol altına aldı. Propagandalardan en çok etkilenmiş olan Hamid ve Teke havalisi şiilerini, yeni fethedilen Modon ve Koron şehirlerine nakletti.
1507 yılında Osmanlı topraklarından geçerek Dulkadirli şehirlerini yakıp yıkan Şah İsmail’in bu hareketine karşı II. Bayezid bir ordu gönderdiyse de, Şah İsmail Osmanlı topraklarından geçmek zorunda kaldığı için özür dileyince herhangi bir çarpışma olmadı.
Bu arada Trabzon valisi olan şehzade Selim, yıllardan beri Anadolu’daki çalışmalarını takib ettiği Şah İsmail’in Osmanlı topraklarından izin almadan geçmesine karşılık olarak sür’atle harekete geçti. Azerbaycan’a kadar İran arazisini çiğnedi. Üzerine gönderilen kuvvetleri mağlub ederek Safevi hanedanından şehzade İbrahim Mirza’yı esir edip Trabzon’a götürdü.
Şah İsmail ve Safeviler'in Anadolu'da Şiilik propagandası yapması ve Anadolu topraklarına göz dikmesi, Şehzade Ahmed, Şehzade Korkud ve Şahkulu İsyanı'na sebep olmaları, Osmanlı ülkesinde casusluk yaparak bilgi sızdırmaları, Osmanlılar'a karşı batıdaki Hristiyan devletlerle ve Memlükler, Dulkadiroğulları Beyliği gibi devlet ve beyliklerle ittifak arayışları vb. birçok sebeple Yavuz Sultan Selim doğu seferine çıkmıştır.
Yavuz Sultan Selim; ilk önce ağabeyleri olan Şehzade Ahmed ve Şehzade Korkud'un isyanlarını bastırarak ikisini de idam ettirdi. Ardından ihanet içindeki Sadrazam Koca Mustafa Paşa'yı da idam ettirdikten sonra İran'a doğru ilerlemeye başladı.
Şah İsmail; sürekli geri çekilerek geçtiği yerleri yakıp yıkıyor ve böylece Osmanlı ordusunda iaşe sıkıntısı vb. sebeplerle isyan çıkmasını, bu karışık durumda da Osmanlı ordusuna hücum ederek onları perişan etmeyi planlıyordu.
Fakat bu planı tutmayınca Çaldıran Ovası'na ordugah kurdu. Daha sonra Osmanlı ordusuda ovaya geldi ve harp başladı. Safevi ordusu savaşta ağır bir yenilgi aldı ve kumandanlarından Ustacluoğlu Mehmet Han'ı kaybetti. Şah İsmail ise canını zor kurtardı. Böylece Osmanlılar; doğudaki Safevi tehlikesini bertaraf etti ve Anadolu'daki Şii sorunu geçici olarak çözüldü. Ayrıca Van ve Kars hariç Doğu Anadolu'nun tamamı Osmanlı egemenliğine girdi ve bölgedeki tüm beyler ve aşiretler, Osmanlı egemenliğini kabul ettiler.
Bu zaferden sonra İran’ın payitahtı Tebriz’i ele geçirip bir müddet burada kalan Sultan Selim, kış mevsimini geçirmek için Amasya’ya çekildi. Kış geçince de Safeviler elinde bulunan ve Doğu Anadolu’ya hakimiyet bakımından çok mühim bir mevkide bulunan Kemah kalesini fethetti.
Bundan sonra İdris-i Bitlisî'yi, Safevilerin kontrolünde bulunan Diyarbakir yöresine göndererek, bölge halkının Osmanlılara tabi olmasını sağladı. Bu bölgeye gönderilen İran kuvvetleri üzerine de Bıyıklı Mehmed Paşa ve İdris-i Bitlisi'yi gönderdi. İran kuvvetleriyle yaptığı çatışmalarda büyük başarılar kazanan Bıyıklı Mehmed Paşa; Ergani, Sincar, Çermik, Birecik gibi şehirleri ele geçirdi. Bir senelik bir kuşatmadan sonra Mardin de teslim olunca; Hasankeyf, Musul, Kerkük, Urfa, Rakka gibi yerler de kolayca fethedildi. İran’ın bu bölgedeki hakimiyetine son verildi.
Şah İsmail'in 1524 yılında ölümüyle birlikten yerine oğlu I. Tahmasb geçti. Şah Tahmasb tahta çıktığında henüz 10 yaşındaydı. Bu yüzden ilk yılları savaşsız geçen Şah Tahmasp; tahta çıktıktan 10 yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu ile mücadeleye başladı.
1529 yılında İran’ın Bağdad valisi Zülfikar Han’ın Osmanlı Devleti’ne, buna karşılık Osmanlı Bitlis valisi Şeref Han’ın da İran’a iltihak etmeleri ortalığı karıştırdı, İran şahı I. Tahmasb, Osmanlı kuvvetlerinin Avrupa’da sefere çıkmasından istifade ederek Bağdad’a asker gönderip, Zülfikar Han’ı öldürttü ve yeni bir vali tayin etti. Osmanlılar ise Ulama Han’ı Bitlis valisi tayin edip eyalet kuvvetleriyle bölgeye gönderdiler. Ulama Han, İran’dan yardım alan Şeref Han’a karşı başarılı olamayınca, veziriazam Pargalı Damat İbrahim Paşa bölgeye hareket etti, Yoldayken Ulama Han’ın zafer haberi gelince mevsimin geçmesi sebebiyle kışı geçirmek üzere kuvvetleriyle Haleb’e gitti.
Kışı burada geçiren İbrahim Paşa, 14 Mayıs 1534’de Diyarbakır’a geldi. Kanuni Sultan Süleyman da 11 Haziran’da İstanbul’dan İran üzerine harekete geçti. Bu seferde Van ve Tebriz alınarak tahkim edildi. Tebriz merkez olmak üzere Azerbaycan valiliğine Ulama Han tayin edildi. Sonra Bağdad üzerine yürüyen ordu, burayı da mukavemetsiz ele geçirdi. Kışı Bağdad’da geçiren Kanuni Sultan Süleyman, Tebriz’i işgal edip Van’ı kuşatan Şah Tahmasb üzerine yürüdü. Şah Tahmasb tekrar geri çekilip İran içlerine gidince, Tebriz’e |
tekrar girildi. Uzun süre aranmasına rağmen İran ordusunun ortaya çıkmaması üzerine, ordu, Ağustos 1535’de İstanbul’a döndü.
1547 yılında Şah Tahmasb’ın kardeşi Elkas Mirza, Şirvan valiliğindeyken saltanat sevdasına kapıldığı için kardeşinin kaçarak İstanbul’a geldi ve Osmanlı Devleti’ne sığındı.
Kanuni Sultan Süleyman, uzun süredir Avrupa ile meşgul olmasından istifade etmeye çalışan Şah Tahmasb’ın, Doğu Anadolu’ya yeniden girip Van kalesi başta olmak üzere bazı yerleri işgal ettikten başka, Şiiliğin Anadolu içlerinde yayılmasını temin edecek propagandadan geri durmamış olması sebebiyle İran’a savaş açmak istiyordu. Şehzade Elkas Mirza’nın sığınma fırsatını kaçırmayarak İran ile savaşa karar verdi.
Ordu 29 Mart 1548 günü İstanbul’dan hareket etti. Elkas Mirza yanına verilen Osmanlı kuvvetleri ile öncü kuvvet olarak gönderildi. Tebriz’de bulunan Şah Tahmasb, Padişah’ın Hoy’a geldiğini öğrendiğinde savaşı göze alamayarak Kazvin’e çekildi. Osmanlı ordusu 27 Temmuz’da dördüncü defa Tebriz’e girdi. Tebriz’de beş gün kalan Sultan, Van’a gelip önceden muhasara ettirdiği kaleyi almak için harekete geçti. On gün dayanabilen Van kalesi, 25 Ağustos’da ele geçirildi. Kaleyi tahkim eden Sultan, buradan Diyarbakır’a, sonra da kışı geçirmek için Haleb’e geçti. Elkas Mirza’yı, maiyyetine verdiği aşiret kuvvetleriyle İran içlerine gönderip bölgeyi talan ettirdi.
1549 baharında Haleb’den ayrılan Sultan, Diyarbakır’a geldi. İkinci vezir Kara Ahmed Paşa’yı Gürcistan taraflarına gönderdi. Bu seferde Berakan, Gömge, Perak, Gemele, Samagar, Ahadır kaleleri ve mevkileri fethedildi. Bu sefer de İran ordusuyla karşılaşamayan Kanuni Sultan Süleyman 5 Kasım’da Diyarbakır’dan ayrılıp, 21 Aralık’ta İstanbul’a döndü.
Osmanlı ordusu Doğu Anadolu’dan ayrıldıktan sonra, 1551 senesine kadar herhangi bir saldırıda bulunmayan Şah Tahmasb, 1551 Ağustos’unda harekete geçerek Osmanlı sınırını geçti. Erciş, Adilcevaz ve Ahlat dolaylarını ele geçirdi. Erzurum önüne gönderdiği kuvvetleri, şiddetli mukabeleyle karşılaştı.
Bu tecavüzler sebebiyle Nahcıvan Seferi de adı verilen çünkü İran seferine çıkan Kanuni Sultan Süleyman, 1553-54 kışını Haleb’de geçirdi. Mayıs’da harekete geçen ordu, İran’a bağlı Şüregib, Şaraphane, Nilfirak’ı fethedip, 18 Temmuz’da Revan’a girdi. Buradan Arpaçay ve Karabağ'dan sonra Nahcivan’a gelen Sultan, Doğu Anadolu hakimiyetini pekiştirip Erzurum’a döndü ve kışı geçirmek için Amasya’ya çekildi. Kanuni Sultan Süleyman’ın olağan dışı olarak ikinci kışı da İstanbul dışında geçirmesi üzerine tekrar üzerine geleceğinden çekinen Şah, sulh çareleri aramaya başladı. Amasya’ya elçiler gönderdi. Uzun süren görüşmelerden sonra; Şiilerin, ilk üç Raşit Halifeden Ebu Bekir, Ömer bin Hattab, Osman bin Affan ile Muhammed'in eşi Aişe dahil sahabeye küfür ve iftira etmemeleri, Gürcistan’ın bir kısmı ile, Ardahan, Göle, Arpaçay ve çevresi Osmanlılarda kalmak üzere Amasya Andlaşması imzalandı (29 Mayıs 1555). Bu antlaşma sonrasında yirmi üç sene sürecek bir sulh devresi başladı (Bkz. Amasya Antlaşması).
1578 senesinde İran istilasında bulunan Dağıstan, Şirvan ve Gürcistan beylerinin İran bakilari karşısında Osmanlı Devleti’nden yardım istemeleri ve İran kuvvetlerinin Irak’ta Osmanlı topraklarına tecavüz ederek Amasya Antlaşması'nı bozmaları sebebiyle İran’a karşı harbe karar verildi.
İran serdarı tayin edilen Lala Mustafa Paşa, 5 Nisan 1578’de İstanbul’dan Üsküdar’a geçti. Karaman, Maraş, Erzurum ve Diyarbakır beylerbeyilik kuvvetleriyle Erzurum Aşkale’de birleşti. Van sınırında beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa’nın İran komutanı Emir Han’ın kuvvetlerini bozduğu haberini alan serdar, üzerine gelen Safevi ordusunu durdurma görevini Özdemiroğlu Osman Paşa’ya verdi. Emrindeki kuvvetlerle Çıldır gölünün kuzey batısına gelen Özdemiroğlu, burada yapılan savaşta, Tokmak Han komutasındaki İran kuvvetlerini rahatça bozdu. 5.000 ölü ve 500 esir veren Tokmak Han, savaş meydanını terketti (9 Ağustos 1578). Bu zaferden sonra Tiflis’e giren ordu, Şirvan taraflarına yöneldi. Karşısına çıkan 20.000 kişilik İran kuvvetlerini Koyun geçidinde karşılayan Özdemiroğlu bunları da bozguna uğrattı. Bu savaşta İran kuvvetlerinden esir alınan 5.000 kişi dışında hepsi öldürüldü (Ağustos 1578). Çıldır zaferiyle Gürcistan’ı alan Osmanlı ordusu (9 Eylül 1578), Koyun geçidi zaferiyle de, çoğunlukla sünni halkın yaşadığı Şirvan denen kuzey Azerbaycan’ı ele geçirdi.
Hazar kıyılarından meydana gelen Şirvan’ın doğu kesiminin Sünni halkı da kendilerine zulmeden İran’a karşı ayaklanıp, Safevileri kovdular. Osmanlı ordusu bu bölgeye rahatça girip Dağıstan’a yöneldi ve bu bölge de Osmanlı topraklarına katıldı.
Fethedilen yerlerde Özdemiroğlu Osman Paşa az bir kuvvetle bırakılarak 8 Ekim’de Lala Mustafa Paşa asıl orduyla Erzurum kışlağına çekildi. Bunu fırsat bilen Safeviler, 30.000 kişilik bir kuvvetle bölgeye girdiler. 14.000 kişilik kuvvetiyle bunlara karşı koyan Özdemiroğlu, Şamahı’da yapılan muharebede düşmana 15.000 ölü verdirip, 10.000’ini esir aldı. Safevilerden birkaç bin yaralı ve bozgun asker zor kaçabildi (Kasım 1578). Esir edilen Safevi ordusu komutanı Urus Han ile oğlu Dede Han, Ereş’de sünni halkı katlettikleri için idam edildi.
Özdemiroğlu’na ancak Safevi şehzadesinin karşı çıkabileceği fikriyle Safevi İmparatorluk veliahdı Hamza Mirza 100.000 kişilik orduyla bölgeye gönderildi. Bu orduda elliden fazla Safevi beyi ve sancakbeyi bulunuyordu. Osmanlı kuvvetleri ise, Özdemiroğlu’nun 13.000 ve bu arada yardıma gelen 25.000 kişilik Kırım atlılarından ibaretti. Yapılan muharebede düşmana büyük kayıplar verdiren Özdemiroğlu, kendisinin de az bir kuvveti kaldığından Şirvan’ı Safevilere bırakıp Dağıstan’a çekildi.
1579 yılında yapılan muharebelerde Erzurum ve Kırım’dan gelen kuvvetlerin yardımıyla Şirvan tekrar alınıp Safevilere ağır kayıplar verdirildi. Kars’a kale yapılıp, şehir imar edildi. 1580’de çarpışma olmadı. Serdar Lala Mustafa Paşa’nın yerine Koca Sinan Paşa getirildi. 1581’de Şirvan’ı almak niyetiyle 18.000 kişilik bir orduyla hareket eden Selman Han, Kırım kalgayı Gazi Giray tarafından perişan edildi. Ancak 300 tanesi kurtulabildi.
1583’de Ferhad Paşa İran serdarı oldu. 60.000 kişilik kuvvetle İstanbul’dan yola çıktı. Bunu öğrenen Safevi Gence beylerbeyi İmam Kulu Han, bu kuvvetler gelmeden Özdemiroğlu’nun kuvvetlerini ezmek isteyip, 50.000 kişilik kuvvetiyle Şirvan ile Dağıstan arasındaki Samur ırmağının güney kıyısına geldi. Oradan Bilasa ovasına indi. Bu ovada üç gün üç gece süren savaş sonunda Özdemiroğlu Osman Paşa büyük bir zafer kazandı. Bu sırada bölgeye yaklaşan Ferhad Paşa da zafer haberini alınca Revan üzerine yürüyüp bu şehri fethetti. Sonra da Bakü’yü alıp asker yerleştirdi.
1585 yılında veziriazam ve İran serdarı olan Özdemiroğlu Osman Paşa, 150.000 kişilik ordusuyla 25 Eylül’de Tebriz’i beşinci defa fethetti. Kaleyi muhkem hale getirip komutan tayin etti. Asker bırakarak Osmanli ordusu ile Tebriz’in yakinlarinda olan Şenb-i Gazan mevkiine geldi. Uzun süredir rahatsız olan Özdemiroğlu’nun hastalığı iyice ilerledi. Bu arada yanlış bir istihbaratla Özdemiroğlu’nun öldüğünü duyan Safevi veliahdı Hamza Mirza, 30.000 atlıyla gece baskını yaptıysa da başarılı olamayarak geri çekildi. Bu başarı Özdemiroğlu’nun duyduğu son zafer oldu ve 30 Ekim 1585 gecesinde vefat etti (Bkz. Özdemiroğlu Osman Paşa).
İran savaşının Irak cephesindeki savaşlar, kuzeydeki kadar olmamakla beraber, Osmanlı üstünlüğü burada da devam etti. 1578’de Dinever, Muhammere, Şüster, Dizful bölgeleriyle Basra körfezinin kıyı yakaları Osmanlılara geçti. Bağdad beylerbeyi Elvendzade Ali Paşa, Dizful meydan muharebesinde Safevileri bozunca (7 Kasım 1583), Batı İran’da Şafii mezhebindeki bölgeler, kabileler, beyler teker teker gelip Osmanlılara itaat arzettiler. Bu suretle güneyden kuzeye Huzistan, Luristan, Kirmanşah, Ardelan eyaletleri Osmanlı’ya geçti. 30 Ekim 1587’de Irak cephepsinde Çağalazade Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, Hemedan Safevi valisi Korkmaz Han emrindeki kuvvetleriyle Camasab çayı kenarında yaptığı meydan muharebesini kazandı. Safevilere ağır kayıplar verdirerek Korkmaz Han’ı esir etti.
Kafkas cephesinde 1587’de önemli bir olaylar olmadı. Serdar Ferhad Paşa 1588’de Sultan III. Murad’ın kesin emri üzerine Gence’yi fethetti. Şirvan beylerbeyi Cafer Paşa da Safevilerin Gence beylerbeyi Ziyadoğlu Mehmed Han kuvvetlerinin büyük bir kısmını imha etti.
Bu arada Horasan’da hüküm süren Sünni Şeybani hükümdarı Abdullah Han da Meşhed’i muhasara edip fethetti. Hindistan’daki sünni Ekber Şah’la da arası bozuk olan Şah Abbas üç ateş arasında kalınca, sulh istemek zorunda kaldı.
Şah Abbas, yeğeni Haydar Mirza’yı bir elçilik hey’etiyle beraber sulh rehinesi olarak gönderdi. 14 Ekim 1589’da Ferhad Paşa tarafından Hasankale’deki umumi karargahda karşılanan şehzade, 28 Ocak 1590’da İstanbul’a geldi.
Heyet başkanı Mehdi Kul Han, III. Murad tarafından kabul edildi. Konuşmasına izin verilince; Şah Abbas’ın bütün Osmanlı fütuhatını tanıdığını, şu anda fiilen iki devletin elinde bulunan yerlerin iki devlette kalması şartıyla sulh istediğini belirtip, Şah Abbas’ın; Osmanlı padişahının, saltanat süren kulları arasında bulunduğunu söyledi.
21 Mart 1590’da Ferhat Paşa Antlaşması imzalandı. Bu andlaşmaya göre İran, sünni tebeasının mezheb hürriyetine saygı göstermekten başka, sünni büyüklerine dil uzatmamayı da kabul ediyordu.
Osmanlı ile çok alçaltıcı bir sulh yaptığı, padişahı resmen üstün hükümdar tanıdığı kanaatinde olan Şah Abbas, bu sulh döneminde büyük askeri hazırlıklar yaptı. Papa, İspanya kralı ile uzun müzakerelerde bulunup, Osmanlı’ya karşı ittifak kurdu. İngiltere, İskoçya, Fransa, Rusya, Polonya, Hollanda gibi ülkelere elçiler göndererek Osmanlılara karşı harekete geçirmeye çalıştı. Sonra da sürpriz bir saldırı ile 26 Eylül 1603’de çeyrek asır önce Osmanlılara kaptırdığı ülkeleri geri almak için harekete geçti. 22 günlük bir kuşatmadan sonra Tebriz’i düşürdü. Sonra Güney Azerbaycan’ın büyük bir kısmını işgal etti. Aras’ın kuzeyine geçti. 26 Ekim’de Nahcivan eyalet |
ini işgal edip, altı ay süren çetin bir muhasaradan sonra Revan’ı aldı. Buradan Karabağ ve Şirvan taraflarını yağmalamak için akıncı kollarını gönderen Şah Abbas, kendisi de Kars’a gidip kaleyle şehirdeki camileri yakıp yıktı. Şehri harabeye çevirdi.
Tebriz’den sonra Nahcivan ve Revan’ın da (Erivan) Safevi hakimiyetine geçmesi, doğudaki Osmanlı nüfuzunun sarsılmasına sebeb oldu. Kürt beylerinden sonra Karabağ ve Şirvan’daki Türkmen oymaklarıyla Gürcistan prensleri de Osmanlı hakimiyetinden çıkıp Safevilere katıldılar.
Bu olaylar üzerine İran üzerine serdar tayin edilerek 15 Haziran 1604’de İstanbul’dan yola çıkan Çağalazade Sinan Paşa, kış mevsimi sebebiyle ileri gidemiyerek Van’a, oradan da Erzurum’a çekildi. 1605 Ağustos’unda Tebriz üzerine yürüyen Sinan Paşa, Urmiye meydan muharebesinde Şah Abbas’ın kumanda ettiği 50.000 kişilik Safevi ordusuna mağlub olup (9 Eylül 1605), Diyarbakır’a çekildi ve orada vefat etti (2 Aralık 1605). Safeviler ise Gence ve Şamahı’yı alıp Şirvan’ın mühim bir kısmını ele geçirdiler.
Yeni serdar sadrazam Kuyucu Murad Paşa, Tebriz üzerine yürüdüyse de Şah’ın sulh teklifi üzerine padişaha haber gönderip Diyarbakır’a çekildi ve orada vefat etti. Yerine sadrazam ve serdar olan Diyarbakır beylerbeyi Nasuh Paşa, İstanbul’a geldi ve İran’la İstanbul ateşkes antlasmasi imzaladı. Bu andlaşma ile çeyrek asır önce Safevilerden kazanılan 570.000 km²’lik toprağın 400.000 km²’si kaybedilmişti. Revan, Nahcivan, Karabağ, Güney ve Kuzey Şirvan Safevilere geçmiş, Gürcistan’ın büyük kısmıyla Dağıstan Osmanlılarda kalmıştı. Ayrıca İran her yıl 200 yük ipek, kumaş vb. kıymetli eşyayı harac olarak İstanbul’a gönderecekti. İki buçuk yıl süren bu sulh döneminden sonra, 22 Mayıs 1615’de İran’a savaş açıldı. Serdar-ı ekrem Kara Mehmed Paşa, Eylül ayında Haleb’e geldi. Kışı burada geçirip Nisan ayında harekete geçerek 1616 Eylül’ünde 100.000 kişilik ordusuyla Revan’ı kuşattı, fakat alamadı. Şah, Nahcivan taraflarında olmasına rağmen, Osmanlı ordusunun üzerine gelmediğinden, başka çarpışma olmadı. 1617’de Kırım hanı II. Canibek Giray 40.000 kişilik süvarisi ile Gence ve Nahcivan üzerine akın düzenleyip kışı yeni serdar sadrazam Halil Paşa ile beraber Diyarbakır’da geçirdi.
1618 Eylül ayında hızlı bir yürüyüşle Erdebil ile Tebriz arasında bulunan Pul-Şikeste mevkiine gelen Osmanlı kuvvetleri, yorgunluğunu üzerinden atamadan İran ordusunun pususuna düşünce, büyük kayıplar vererek yenildi. Toplanan savaş meclisinde geri çekilmenin çok kötü sonuç vereceği düşünülerek, ordunun Erdebil üzerine yürümesi kararlaştırıldı. Bu durumdan endişelenip sulh teklif eden Şah Abbas’la Erdebil surları önünde yapılan görüşmeler sonunda andlaşma imzalandı.
26 Eylül 1618’de Erdebil’de imzalanıp 29 Eylül 1619’da İstanbul’da Sultan Genç Osman tarafından da kabul edilen bu andlaşmaya göre; Kanuni devrinde Amasya Andlaşmasıyla tayin edilen sınırlar esas kabul edilecek, Kars ve Ahıska Osmanlılarda kalacak, Safeviler, Osmanlı hakimiyetinde bulunan Dağıstan’a taarruz etmeyecek ve esirler iade edilecekti. Ayrıca İran her yıl 100 yük ipek, kumaş v.s. kıymetli eşyayı harac olarak İstanbul’a gönderecek ve Sii buyuklerine sövmeyi terkedeceklerdi.
Sultan IV. Murad’ın tahta geçişinin hemen , evvelden beri Anadolu’da sürüp gitmekte olan isyanlardan biri de Bağdad’da baş göstermiş, burada bulunan on iki bin kişilik yerli kulu askerinin başında bulunup zengin ve nüfuzlu bir kişi olan Bekir Subaşı, şehri ele geçirmişti. Bağdad valiliğine tayin isteği İstanbul tarafından kabul edilmeyip, başka bir vali gönderilince de şehre almamıştı. Bunun üzerine bölgeye gönderilen Hafız Ahmed Paşa şehri kuşatınca, valilikten ümidini kesen Bekir Subaşı, mukavemet edemeyeceğini anlayarak, Şah Abbas’a haber gönderip Safevi tabiiyyetine geçmek istediğini bildirdi. Bunu bir müjde gibi karşılayan Şah Abbas, Osmanlı Devleti’yle arasındaki sulhu hiçe sayarak Bekir Subaşı’ya Safi Kuli Han’la hil’atlar gönderdi ve şehrin anahtarlarını istedi. Kendisi de 30.000 kişilik ordusuyla yola çıktı.
Bunu öğrenen Hafız Ahmed Paşa da Bekir Subaşı’ya haber gönderip, kendisine Bağdad valiliğinin verildiğini bildirdi. Bu vaziyet üzerine Bekir Paşa unvanını alan Subaşı, Safi Kuli Han’ın istediği anahtarları vermeyip, Şah’ın alakasına teşekkürle elçiyi başından savdı. Osmanlı valiliğini kabul ettiğini bildirip, itimad edemediğinden Hafız Ahmed Paşa’dan, Diyarbakır’a çekilmesini istedi. Bunu fırsat bilen Karçakay Han’ın emri altındaki İran ordusu Bağdad’ı kuşattı. Üç ay süreyle şiddetli bir savunma savaşı veren Bekir Subaşı, oğlunun ihanet edip, kale kapılarını açması sebebiyle esir düştü ve Bağdad Safeviler tarafından işgal edildi (28 Kasım 1623). Şii olmayı kabul etmeyen Bekir Paşa yedi gün İşkence yapıldıktan sonra, Dicle üzerinde petrol dolu bir kayığa bindirilip yakıldı. Bağdad kadısı Ömer Nuri Efendi, Ulu Cami hatibi Mehmed Efendi, yüzlerce Osmanlı subay ve me’muru, sünni eşraf aynı akıbete uğradı. Kadınlar ve kızlar İran umumhanelerine gönderildi.
Bu arada İstanbul’daki karışıklıkları ve Anadolu’da çıkan isyanları bastırmakla meşgul olan IV. Murad, Bağdad’la ilgilenemedi. Bu mes’eleleri hallettikten sonra sadrazam yaptığı Hafız Ahmed Paşa’yı serdar tayin ederek, Bağdad’a gönderdi.
5 Mayıs 1625’de Diyarbakır-Cülek ordugahına çıkan Hafız Ahmed Paşa, hazırlıklarını tamamladıktan sonra yola çıkıp Kasım’ın ortalarında Bağdad yakınlarına geldi. Bağdad’ın yakınlarındaki İmam-ı A’zam Ebu Hanife'nin mezarının bulunduğu Âzamiyye kasabasını ele geçirdi ve Bağdad’ı kuşattı.
Hafız Ahmed Paşa 100.000 kişilik bir orduyla Bağdad’a gelmesine rağmen, yeterli top getirmediği için şehrin iyice tahkim edilmiş olması gibi sebeplerden dolayı iki aydan fazla uğraştığı halde kaleyi düşüremedi. Bu arada Şah Abbas 30.000 kişilik bir orduyla yardıma geldi. İki ateş arasında kalmasına rağmen kuşatmayı uzun süre devam ettiren Hafız Ahmed Paşa, top, mühimmat ve iaşe bakımından zor bir vaziyette kaldığı için 3 Temmuz 1626’da kuşatmayı kaldırıp İstanbul’a döndü.
1629 senesinde Hemedan ve Bağdad üzerine serdar tayin edilen sadrazam Hüsrev Paşa, 9 Temmuz’da Üsküdar’dan harekete geçip, 1630 Mart ayında Kerkük civarına geldi. Nisan ayında gönderdiği kuvvetlerle; Kerbela, Necef ve Hille taraflarını ele geçirdi. 5 Mayıs 1630’da Hemedan yakınlarındaki gönderdiği 10.000 kişilik kuvvetle Mihriban kalesini aldı. Bu durum üzerine Safevi Hemedan valisi Zeynel Han 40.000 kişilik bir kuvvetle bölgeye geldi. Sabah başlayan muharebe ikindiye kadar Safevilerin üstünlüğüyle devam etmesine rağmen, kendilerinin dört katı kuvvetlerle çarpışan Osmanlı kuvvetleri Sivas valisi Halil Paşa’nın gayretiyle düşmanı bozdular. Zeynel Han kaçıp savaş alanını terketti.
Bu arada İran şahı Abbas ölüp, torunu Sam Mirza, Şah Safi unvanıyla yerine geçti. Osmanlı ordusu ise yoluna devam edip Hemedan’a girdi. Buradan İran’ın merkezi Kazvin üzerine gitmek isteyen Hüsrev Paşa, Dergüzin’e geldi. Burada toplanan savaş meclisinde, Kazvin üzerine yapılacak harekat görüşüldü. Mesafenin uzaklığı Safevilerin bütün yol boyunu tahliye ve tahrib ettikleri, iaşe tedariki zorluğu ve bilhassa su kıtlığı olabileceği gibi sebeplerle ordunun Bağdad üzerine yürümesi kararlaştırıldı.
14 Temmuz’da Nihavend civarındaki Cemhal ovasına gelen Hüsrev Paşa, Luristan hakimi Hüseyin Han’ın 12.000 kişilik bir kuvvetle mevzi alıp bir kısım kuvvetiyle de pusu kurduğu haberini alınca, Anadolu ve Rumeli beylerbeyilerini bir kısım kuvvetle bunların üzerine gönderdi. Yapılan çetin muharebe sonunda Safaviler mağlub edildi ve Hüseyin Han güçlükle kaçıp kurtuldu.
Ekim ayı başlarında Bağdat önlerine gelen Hüsrev Paşa şehri kuşattıysa da başarılı olamayıp dokuz gün sonra kuşatmayı kaldırdı.
1633 yılında büyük bir orduyla Van kalesini kuşatan Safevi ordusuna karşı Erzurum valisi Demirkazık Halil Paşa ve Diyarbakır valisi Murtaza Paşa gönderilerek düşman yenilgiye uğratıldı. Yine bu sebeple sadrazam Tabanıyassı Mehmed Paşa, şark seferine çıktı (20 Ekim 1633). 1633-34 kışını Haleb’de geçiren sadrazam Diyarbakır’a geçerek Padişah’ın gelmesini bekledi.
28 Mart 1635’de İran (Revan) seferi için İstanbul’dan ayrılan Sultan IV. Murad , Diyarbakır’dan yola çıkan veziriazam Tabanıyassı Mehmed Paşa’yla 17 Haziran’da Bayburt’ta birleşti. 50.000 askeri Erzurum’da bırakan Sultan IV. Murad, 200.000 asker ve 130 ağır muhasara topuyla yola çıktı. Padişah’ın Revan üzerine yürüdüğünü sezen Şah, son anda eyalet beylerbeyi Tahmasbkulu Han’ın savunduğu kaleye 12.000 tüfekli piyade sokup savunmayı çok güçlendirmişti. Şah kendisi de ordusuyla yakında olmasına rağmen, savaşı göze alamadığından ortaya çıkmadı. 27 Temmuz’da kaleyi kuşatan Sultan IV. Murad, vaktiyle Kanuni Sultan Süleyman’ın alamadığı kaleyi on bir günde aldı. Ordu, kale alındıktan sonra halktan tek kişinin burnu bile kanamadan şehre girdi. Buradan hareketle Safevi ordusunun peşine takılan Sultan IV. Murad, Aras boyunca güneydoğuya inmeye başladı. Fakat düşmana erişemedi. 1 Eylül’de Hoy’a gelen Sultan, 11 Eylül’de otuz iki yıl önce Safevilerin eline geçen Tebriz’e girdi. Bu, Tebriz’in Osmanlılarca 6. fethiydi. Tebriz’de dört gün kalan Sultan IV. Murad, hastalandığı için İsfehan’a gitmekten vaz geçip Diyarbakır üzerinden İstanbul’a döndü.
Osmanlı ordusu çekilir çekilmez harekete geçen Şah Safi, büyük bir orduyla Revan’ı kuşattı. Kış sebebiyle yardım gönderilemediğinden üç ay süren çetin bir savunma savaşı veren Murtaza Paşa’nın şehid olması üzerine kale teslim oldu. Safevi ordusu Tebriz ve Azerbaycan’ın büyük bir kısmını geri aldı. Bundan sonra güneye doğru inen Şah’ın karşısına az bir kuvvetle çıkıp savaşan Şam beylerbeyi Küçük Ahmed Paşa yenilip şehid düştü (2 Eylül 1636).
1637 yılında sadrazam Bayram Paşa’yı Anadolu’ya gönderip büyük harp hazırlıklarına girişen Sultan IV. Murad, 8 Mayıs 1638’de şeyhülislam Yahya Efendi ile beraber Bağdad seferi için yola çıktı. 17 Haziran’da Konya’ya, 22 Temmuz’da Haleb’e geldi. Birecik’te sadrazam Bayram Paşa kuvvetleri ile birleşti. Sadrazam Bayram Paşa’nın 26 Ağustos’da Urfa yakınlarında vefat etmesi |
üzerine Tayyar Mehmed Paşa’yı sadrazam yapan Sultan, 16 Kasım gecesi Bağdad’a geldi ve derhal tertipler yaparak kuşatmaya başladı.
Şehirde, Bektaş Han Türkmen’in kumandasında 40.000 askerlik çok kuvvetli bir Safevi garnizonu bulunuyordu. Şah Safi ise atlı kuvvetleriyle Kasr-ı Şirin’de olup, Osmanlı kuşatmasını gün gün takip etmesine rağmen müdahaleye cesaret edemiyordu. Sultan IV. Murad, 12.000 sipahiyi İran içlerine sokup Şehriban bölgesini çiğnettiği halde Şah’ı savaşa çekemedi. Şah, Bağdad’daki büyük kuvvetine güveniyor, Sultan IV. Murad’ın kuşatmadan bıkınca çekilip gideceğini zannediyordu.
Padişah’ın ve 86 yaşındaki şeyhülislam Yahya Efendi’nin de ön safta olduğu bu savaşta dehşetli vuruşmalar oldu. Kuşatmanın 37. gününde ön saflarda yalın kılıç çarpışarak askeri coşturan Tayyar Mehmed Paşa, birkaç kuleyi ele geçirdiği sırada alnından yediği bir kurşunla şehid oldu. Yerine sadrazam yapılan Kemankeş Mustafa Paşa, selefi gibi gayret edip birkaç kuleyi daha ele geçirdi.
Bu basarılar üzerine kuşatmanın 39. günü genel saldırıya karar veren Sultan IV. Murad, derhal hücumun başlamasını emretti. Sabah erkenden Osmanlı yürüyüşü büyük bir şiddetle gelişmeye başlayınca kale teslim, oldu. İç kalede direnmek isteyen 20.000 Safevi askeri kılıçtan geçirildi. Böylece 14 yıl, 11 ay önce bir ihanet sebebiyle Safevilere geçen Bağdad artık kesin olarak Osmanlı idaresine geçti (Bkz. Bağdad).
Buradan İsfehan’a yürümek isteyen Padişah, Diyarbakır’a gelince tekrar hastalığı nüksettiğinden yetmiş gün hasta yattı. Hasta yatağından İran içlerine akıncılar gönderdi. Veziriazam Kemankeş Mustafa Paşa da büyük bir kuvvetle İran içlerine doğru harekete geçtiği sırada Şah’ın barış isteğiyle gönderdiği elçiler geldi. Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa ile İran temsilcileri Saru Han’la Muhammed Kuli Han arasında yapılan görüşmeler sonrasında aşağı yukarı bugünkü Türk-İran sınırının tespit edildiği Kasr-ı Şirin Antlaşması imza edildi (17 Mayıs 1639). Bu andlaşmaya göre; Bağdad, Basra ve Şehrizor bolgelrinden oluıan Arab Irakı Osmanlılarda, Erivan Safevilerde kaldı. Ayrıca Safevilerin gerek Irak ve gerekse Kars, Ahıska ve Van taraflarına saldırmayacakları, Sunni buyuklerini kötülemeyecekleri de anlaşma şartları içinde açıkça ifade edilmişti (Bkz. Kasr-ı Şirin Antlaşması).
Uzun süren bir sulh devrinden sonra, on sekizinci yüzyılın ilk yarısında Afganistan’daki Üveysi hanedanı, İsfehan’a kadar İran topraklarını ele geçirdi. İran’daki Safevi hanedanını dağıttı. İran’ın bu zayıf durumundan faydalanmak isteyen Rusya da İran’a saldırınca sünni halkın yaşadığı Dağıstan halkı, 1722’de İran tabiiyyetinden çıkarak tekrar Osmanlı Devleti’ne tabi oldu. Bu durumda Safevilerle yapılan barışın geçersiz kalması sebebiyle İran’a müdahaleye mecbur kalan Osmanlı Devleti’nin, 1723 Temmuz’unda Gürcistan’ın İran’a tabi kısmına girmesiyle savaş başladı. Çeşitli cephelerde Tiflis, Gori, Güney Azerbaycan, Luristan, Ardelan, Kirmanşah, Hemedan ele geçirildi. Revan ve Tebriz eyaletlerine girildi. Bu suretle batı ve kuzeybatı İran ile Güney Kafkasya Osmanlı lehine İran’dan koptu. III. Murad devrindeki sınırlar yeniden tutulup Hazar’a erişildi. Bu fütuhat, Hemedan muahedesi ile Afganistan hükümdarı Eşref Han Üveysi tarafından tanındı.
Ancak bir müddet sonra ortaya çıkan Nadir Han Avşar, Üveysileri gasbedici ve gayri meşru ilan etti. Tahta geçirdiği çocuk yaştaki Safevi şahlar namına İran’da idareyi ele geçirip, doğuda Afgan ve batıda Osmanlı topraklarına karşı harekete geçti. 1730’da Osmanlıların fethettiği Nihavend, Tebriz, Hemedan ve Kirmanşah’ı geri aldı. Bunun üzerine III. Ahmed İran’a karşı savaşa karar verdiyse de, Patrona Halil isyanı çıkması sonucunda tahttan feragat ettiğinden sefer gerçekleşmedi.
III. Ahmed ’den sonra, I. Mahmud döneminde de savaş devam etti. Bağdad beylerbeyi serdar vezir Ahmed Paşa, Kirmanşah’ı geri alıp, Korican meydan muharebesinde 40.000 kişilik Safevi ordusunun dörtte üçünü imha ederek Hemedan’a girdi.
Tebriz fethine me’mur edilen serasker Hekimoğlu Ali Paşa ise, önce müstahkem bir mevki olan Ürmiye üzerine gidip burayı zaptetti. Bunun üzerine Tebriz jileri gelenleri orduya gelerek itaatlerini arzettiler. Bu arada yapılan görüşmeler sonunda İran’la andlaşma imzalandı. Serdar Ahmed Paşa’nın imzaladığı andlaşmaya göre, Aras Nehri sınır kesildi. Tebriz dahil Güney Azerbaycan, Hemedan, Kirmanşah, Luristan, Ardelan, Huzistan İran’da; Revan, Nahcivan, Şirvan, Arran yani Kuzey Azerbaycan, Doğu Gürcistan, Dağıstan Osmanlılarda kaldı. Osmanlı Devleti’nin Güney Kafkasya’yı elinde tutmak ve Hazar Denizi'ni sınır tutmak için Batı İran’ı feda etmesine rağmen andlaşma pek uzun sürmedi. Bir yıl sonra Nadir Han’ın Erbil’e taarruzuyla harb yeniden başladı.
Erbil’i aldıktan sonra büyük bir orduyla 12 Ocak 1733’de Bağdad’ı kuşatan Nadir Han, yedi ay uğraştıysa da şehri alamadı. 19 Temmuz 1733’de 80.000 kişilik orduyla Bağdad’a gelen vezir Topal Osman Paşa, on sekizinci asrın bütün dünyada en büyük askeri bilinen Nadir Han’ı, dokuz saatlik bir meydan savaşından sonra hezimete uğrattı. Canını zor kurtaran Nadir Han, bütün ağırlıklarını bırakarak kaçtı.
Ertesi yıl Nadir Han, Kerkük’te kışlayan ve ağır hasta olan Osman Paşa’yı ansızın basarak şehid etti. Kerkük’e girdi. Safevi hanedanına son verdiğini ilan edip, şahlığını ilan etti. Avşar hanedanını kurdu (27 Ocak 1736). Osman Paşa’nın yerine serdar olan Köprülüzade Abdullah Paşa’yı Arpaçay meydan muharebesinde yenip şehid etti. Osmanlı Devleti’nin Avusturya ve Rusya ile savaşa girmesinden istifade edip, Revan, Gence ve Tiflis’i alarak 1723’den bu yana Osmanlıların İran’dan fethettikleri bütün yerleri geri aldı. Kendisi Hindistan’ı işgale karar verdiğinden, Avusturya ve Rusya ile savaşan Osmanlı Devleti’nin de kendisiyle uğraşamayacağını bildiğinden, bu en avantajlı durumunda sulh istedi. İstanbul’da yapılan andlaşmayla 1639’da yapılan Kasr-i Şirin andlaşması esasları kabul edildi. Avşar hanedanı tanındı fakat Nadir Şah’ın ısrarla istediği Caferi mezhebinin beşinci hak mezheb olarak kabulü İslam uleması tarafından reddedildi.
Altı yıl süren bu barış devresinde sünni Hindistan Timuroğulları devletine büyük bir darbe vurup, Hinduların müslümanlara karşı güçlenmeleri gibi İslam tarihinde çok zararlı vak’alardan birine sebeb olan Nadir Şah, buradaki başarısına ve ele geçirdiği hazinelerin zenginliğine güvenerek 29 Mayıs 1743’de andlaşmayı bozarak Osmanlı Devleti topraklarına girdi. Irak, Kafkasya ve Doğu Anadolu’yu Osmanlılardan almak, Caferi mezhebini beşinci hak mezheb olarak Sultan I. Mahmud’a zorla kabul ettirmek istiyordu.
Hille’yi, bir müddet sonra da Kerkük’ü aldı. Büyük bir kuvvet ve 390 topla Musul’u kuşattı. On iki genel taarruzunda da başarılı olamadı. Musul’u savunan Kazıkçı Hüseyin Paşa’nın şiddetli direnişi nedeni çok zayiat verdiğinden geri çekildi.
1744’de tekrar harekete geçen Nadir Şah, bu sefer 150.000 askeriyle Kars’ı kuşattı. Kars savunmacısı serasker Hacı Ahmed Paşa’nın celadetli savunması karşısında çekilip gitmekten başka çare bulamadı. Bir kısım muharebelerden sonra Osmanlılardan bir şey koparamayacağını anlayan Nadir Şah, sulh istedi. 4 Eylül 1746’da İstanbul’da yapılan andlaşmada sekiz yıl önceki gibi Kasr-ı Şirin Andlaşması esasları kabul edildi. Caferi mezhebinin beşinci hak mezheb olarak kabul edilmesi yine reddedildi.
Bu andlaşma üzerine 75 yıllık bir sulh devri oldu. 1821’de İran tahtında olan Feth Ali Han, Osmanlı Devleti’nin Tepedelenli Ali Paşa ve Mora isyanının alevlendiği en buhranlı bir döneminde, fırsattan istifade ederek Osmanlı hudutlarına tecavüze başladı. Osmanlı Devleti meşgul olduğu için, veliahd şehzade Abbas Mirza, Doğu Anadolu’ya, diğer İran şehzadesi Mehmed Ali Mirza da Irak taraflarına saldırıp; Toprakkale, Bayezid, Eleşgird, Bitlis, Muş ve Erciş taraflarını işgal ettiler.
Fakat bu sırada İran ordusunda şiddetli bir kolera salgını başladı. Çok sayıda zayiata sebeb olan bu salgında şehzade Mehmed Ali Mirza da öldü. Ordusunun bu şekilde perişan olmasından sonra Şah Feth Ali Han sulha talib oldu ve I. Mahmud zamanında 4 Eylül 1746’da yapılan ateşkes esaslarına göre sulh aktedildi. Bundan sonra Osmanlı Devleti ile İran arasında savaş olmadı.
Fashion TV
Fashion TV, moda kanalıdır. 1996 yılında Fransa'da Michel Adam Lisowski tarafından kurulmuştur. 24 saat boyunca yayın yapmaktadır.
Salmanazar
Salmanazar, standart büyüklükteki Fransız şarap şişesinin 12 katı büyüklüğündeki şişedeki şaraba verilen ad. Bir Salmanazar şişesi 9 litreliktir. Bu isim, İncil´de de adı geçen Asur Kralı Shalmaneser (Şalmanezer)´den esinlenerek verilmiştir.
X Japan
, Toshimitsu "Toshi" Deyama ve Yoshiki Hayashi tarafından 1982 yılında kurulan bir Japon müzik grubudur. Asıl ismi X () olan grup, 1989'da yaptığı "Blue Blood" albümü ile büyük bir başarıya ulaştı. İlk olarak power/speed metal tarzı çalarak başlayan grup, daha sonrasında çekilerek progressive metal tarzı müzik çalmaya devam ettiler. Üç albümden sonra, X Japan grubu 1997 yılında dağıldı. Ancak on yıllık bir aradan sonra grup "I.V." şarkısıyla müziğe geri döndü. 2015 itibarıyla diskografilerinde 5 stüdyo albümü, 6 canlı albüm, 1 remix albümü, 11 derleme albüm, 21 single ve çevresinde 22 canlı video kaydı bulunmaktadır.
Birçok Japon grubu gibi, X Japan'ın üyeleri de verdikleri isimleri ya da sahne isimleri ile onurlandırılıyorlar.
Jaguar
Jaguar ("Panthera onca"), kedigiller (Felidae) familyasından ve "Panthera" cinsinin dört büyük kedisinden biri olan bir Yeni Dünya memelisidir. Diğer üç büyük kedi, Eski Dünya’nın kaplan, aslan ve parstır. Kaplan ve aslandan sonra en büyük üçüncü kedi olan jaguar Batı Yarımküresinin en büyük ve en güçlü kedisidir. Jaguar günümüzde Meksika’dan (bazen ABD’nin güneybatısında da görülebilir) Orta Amerika’ya ve Paraguay’ın güneyi ile kuzey Arjantin’e kadar dağılan bir alanda bulunmaktadır.
Benekli kedi, fiziksel olarak daha çok parsa benzese de daha güçlü yapısı, davranışsal ve habitat özellikleri ile kaplana daha yakındır. Tercih ettiği habitat cengel olsa da, ormanlık arazi |
den açık araziye kadar çeşitli alanlarda yaşar. Genel olarak su kenarlarında bulunur ve kaplan gibi yüzmekten hoşlanan kediler olarak dikkat çekerler.
Jaguar genel olarak yalnız dolaşan, avını izleyip pusuya düşüren bir avcıdır ve avını seçerken fırsatçı davranır. Aynı zamanda ekosistemi dengelemek ve av türlerinin nüfuslarını kontrol altında tutmak konusunda önemli rol oynayan hem süper hem de kilittaşı avcıdır. Jaguar, diğer kedilere göre bile oldukça kuvvetli bir çeneye sahiptir. Kuvvetli çenesi sayesinde zırhlı sürüngenlerin kabuklarını deler ve memeliler arasında sıradışı olan bir öldürme yöntemi kullanır. Beyne ölümcül darbeyi indirmek için doğrudan avının kafatasını iki kulağının arasından ısırır.
"Jaguar" kelimesinin etimolojisi tam olarak belli değildir. Bazı kaynaklar Güney Amerika Tupi dilinden Portekizce’ye geçtiğini belirtir. Başka bazı kaynaklar bu sözcüğün Guarani diline ait olduğunu savunur. Tupi dilindeki özgün ve tam isim "jaguara"dır ve aynı zamanda tüm etçil hayvanları tanımlamak için de kullanılır. Birleşik hâli olan "jaguareté" sözcüğündeki -"eté" "gerçek" anlamına gelir. Guarani dilindeki "yaguareté" sözcüğü de "gerçek yırtıcı hayvan", , "köpek gövdeli", ya da "yırtıcı köpek" diye farklı çevirilere sahiptir. İlk etimolojik raporlara göre "jaguara" sözcüğü "avını bir kerede öldüren hayvan" anlamına gelir ve bu bilgi birçok kaynakta bulunmaktadır. Ancak bu bilginin doğru olmadığı öne sürülmüştür. Birçok Orta ve Güney Amerika ülkesinde bu kediye "el tigre" ("kaplan") denir.
"Panthera onca" bilimsel adının ilk kısmının Yunanca "pan-" ("tüm") ve "ther" ("hayvan") sözcüklerinden türetildiği söylense de, bu da halk arasında yayılmış doğru olmayan bir etimolojik yorumdur. "Panthera" büyük olasılıkla Doğu Asya kaynaklıdır ve "sarımsı hayvan" ya da "beyazımsı sarı" anlamlarına gelir.
"Onca" sözcüğünün, hayvanın güçlü pençeleri nedeniyle "çengel" ya da "kanca" olduğu söylense de en doğru etimolojik yorum basitçe, hayvanın Portekizce ismi olan "onça"dan (on-sa) geldiğidir.
Jaguar "Panthera onca", "Panthera" cinsinin Yeni Dünya’daki tek temsilcisidir. DNA araştırmalarıyla elde edilen kanıtlara göre aslan, kaplan, pars, jaguar, kar parsı ve bulutlu pars ortak bir ataya sahiptir ve bu da yaklaşık altı ile on milyon yıl önceye dayanır. Fosil kayıtları, "Panthera" cinsinin 2 ile 3,8 milyon yıl önce ortaya çıktığını göstermektedir. Bulutlu pars ("Neofelis nebulosa") genel olarak bu grubun başına konur. Diğer türlerin evrim ağacındaki konumu değişik çalışmalarda farklılık gösterir ve henüz çözülememiştir. Çalışmaların çoğu kar parsını "Panthera" cinsine katar, kar parsının bilimsel adının "Uncia uncia" ya da "Panthera uncia" olması konusunda belirli bir ortak görüş yoktur.
Morfolojik kanıtlara dayanan Britanyalı zoolog Reginald Pocock, jaguarın daha çok pars ile bağlantılı olduğu sonucuna varmıştır. Ancak DNA kanıtları yetersizdir ve çalışmadan çalışmaya jaguarın konumu değişiklik gösterir. Avrupa jaguarı ("Panthera gombaszoegensis") ve Amerika aslanı ("Panthera atrox") gibi soyu tükenmiş "Panthera" türlerinin fosilleri incelendiğinde hem aslanların hem de jaguarların özelliklerini gösterdikleri görülür. Jaguar mitokondriyal DNA’sının analizi, türün ortaya çıkışını fosillerin belirttiğinden daha yeni bir tarih olan 280.000 ile 510.000 yıl öncesine dayandırmaktadır.
Jaguar alttürlerinin en son betimlemesi 1939 yılında Pocock tarafından yapılmıştır. Pocock, coğrafî orijin ve kafatası morfolojisine dayanarak sekiz alttürü belirlemiştir. Ancak tüm alttürleri dikkatle inceleyebilmek için yeterli sayıda örneğe sahip olmaması nedeniyle önerdiği alttürlerin bir kısmı için şüphelerini belirtmiştir. Daha sonraları çalışmalarının değerlendirilmesi sonucu yalnızca 3 alttür önerilmiştir: "P. o. onca", "P. o. paraguensis" ya da "P. o. palustris", "P. o. hernandesii"
Çok iyi tanımlanmış alttürler oluşturma konusunda son yıllarda yapılan çalışmalar da başarısız olmuştur ve artık kabul görmemektedir. Larson (1997) jaguarın morfolojik değişikliklerini incelemiş, güneyde ve kuzeyde yaşayanlar arasında farklılık olduğunu göstermiştir. Ancak varolduğu ileri sürülen alttürler arasında, alttür olacak kadar büyük farklılıklar bulamamıştır. Eizirik ve arkadaşlarının 2001 yılında yaptıkları genetik bir çalışma, belirgin bir coğrafi alttür dağılımının olmadığını göstermiş, ancak Amazon Nehri gibi büyük coğrafi engellerin farklı popülasyonlar arasındaki gen alışverişini sınırladığını da ortaya koymuştur. Sonraki daha detaylı bir çalışma, Kolombiya’daki jaguarların tahminî popülasyon yapısını doğrulamıştır.
Pocock'un alttür sınıflandırması hâlâ kedinin genel tanımları arasında belirtilmektedir. Seymore bunları üç alttürde gruplandırmıştır:
Jaguar güçlü kaslara sahip bir hayvandır. Vücut ölçüleri önemli değişiklikler gösterir. Ağırlığı genellikle 56–96 kilogram arasında dolaşsa da 131–151 kilogram gelen daha iri jaguarlarla (dişi aslan ve kaplanların ortalama ağırlığına erişir) 36 kilogram gelen daha küçük jaguarlar da kaydedilmiştir. Dişiler genelde erkeklerden %10–20 daha küçüktür. Kedinin boyu 1,62–1,83 metre arasında değişir ve bu boya kuyruk 75 santimetre daha ekler. Omuz yükseklikleri 67–76 santimetre arasındadır.
Bölgeler ve habitatlar arasında boyut farklılıkları da ortaya çıkarılmıştır. Kuzeyden güneye gidildikçe boyut büyür. Meksika’nın pasifik sahilinde Chamela-Cuixmala Biyosfer Rezervi’nde jaguarlar üzerine yapılan bir çalışma yaklaşık bir puma boyutlarında yalnızca 30–50 kilogramlık jaguarların varlığını göstermiştir. Buna karşın Brezilya’da Pantanal bölgesinde yapılan bir çalışmada da ortalama jaguar ağırlığı olarak 100 kilogram bulunmuştur. Orman jaguarları açık alanda bulunan jaguarlara göre daha koyu renklerde ve daha küçüktürler. Bunun nedeni büyük bir ihtimalle ormanlık alanlarda büyük otçul avların daha az olmasıdır.
Kısa ve kalın bacak yapısı jaguarın iyi tırmanmasını, sürünerek ilerlemesini ve yüzmesini sağlar. Kafa sağlamdır ve çene aşırı bir şekilde güçlüdür. Jaguarların tüm kedigiller içinde en güçlü ve memeliler içinde de ikinci en güçlü çeneye sahip olduğu önerilmiştir. Bu güçlülüğün nedeni jaguarların kaplumbağa kabuklarını bile delecek kadar güçlü olmak için adaptasyonudur. Vücut oranına göre ısırma gücünün karşılaştırması jaguarı aslan ve kaplanın önünde, bulutlu parsın yanında en üst sıraya oturtmuştur. National Geographic dergisinin özel bir sayısı da jaguarın dünyanın en kuvvetli kedisi olduğunu önermiştir. Bir jaguarın, 300 kg'lık bir boğayı bile çenesiyle 8 metre sürükleyebileceği ve en ağır kemikleri bile ezebileceği bildirilmiştir. Jaguar cengel içinde 300 kilograma kadar olan hayvanları avlar, kısa ve kalın fiziksel yapısı avına ve çevresine göre geçirdiği adaptasyonun bir sonucudur.
Jaguarın postu asıl sarımsı kahverengi renkteyse de kızıl-kahverengiden siyaha kadar çeşitlilik gösterir. Kedinin kürkü cengel habitatında kamufle olabilmek için gül tarzı beneklerle kaplıdır. Post üstündeki benekler bir jaguardan diğerine farklılık gösterir, gül şeklindeki benekler farklı tipte bir ya da birkeç benek içerebilir. Genellikle kafa ve boyundaki benekler dolu, boşluk olmayan beneklerdir. Kuyruk bölgesinde de aynı şeklde olan benekler birleşerek bir kuşak haline gelir. Göbek, boyunaltı ve ayakların dış yüzleri ile aşağı yanlar beyazdır.
Bu türde melanizm diye bilinen durum oluşur. Melanizme sahip tip benekli tipten daha az yaygındır. Güney Amerika bölgesinde yüzde altılık bir oran bildirilmiştir. Melanizm baskın allelin sonucudur. Melanizm olan jaguarlar tamamen siyah görünseler de yakından incelendiğinde benekler hâlâ görülebilirdir. Melanizmi olan jaguarlar halk arasında kara panter olarak bilinse de ayrı bir tür oluşturmazlar. Bazen beyaz panter diye adlandırılan nadir görülen albino bireyler, diğer kedilerde olduğu gibi jaguarlar arasında da görülür.
Jaguar parsa çok benzer ama daha kısa ve kalın yapısı vardır. İki hayvan, postlarının üzerindeki gül şeklindeki beneklerden ayırtedilebilirler. Jaguarın benekleri sayıca daha az ve büyüktür. Genelde koyu renklidir ve kalın çizgili beneklerin ortasındaki küçük benekler parsda bulunmaz. Jaguarın kafası daha yuvarlaktır, daha kısa ama kalın bacakları vardır.
Dişi jaguarlar cinsel olgunluğa yaklaşık iki yılda gelirken erkek jaguarlar üç ya da dört yıl sonra ulaşırlar. Doğal ortamında kedinin yıl boyunca çiftleştiği sanılmaktadır ancak av arttığında doğumların sayısı da artış gösterir. Esaret altındaki erkek jaguarlarda yapılan çalışma yıl boyunca çiftleşme varsayımını destekler. Semen özellikleri ve boşalma kalitesinde mevsimsel değişikliklere rastlanmamış ancak esaret altında üreme başarısının düşük olduğu gözlemlenmiştir. Dişilerin adeti 37 günlük çevrimin içinde 6–17 gün sürer ve dişiler idrar ile bıraktıkları koku ve daha yüksek ses tonu ile çiftleşmeye hazır olduğunu bildirir.
Eşler çiftleştikte sonra ayrılır ve yavruların bakımını dişi yapar. Hamilelik 93-105 gün arası sürer ve dişi sıklıkla iki bazen de dörde kadar varan sayıda yavrular. Yavrular doğduktan sonra anne erkeklerin etrafta dolaşmasına izin vermez. Kaplanlarda da görülen bu davranış yavru yamyamlığını önlemek içindir.
Gözü kapalı doğan yavrular iki hafta sonra gözlerini açar. Üç ayda sütten kesilen yavrular anneleriyle birlikte ava çıkmadan önce altı aylık olana kadar inlerinen ayrılmaz. Yavrular bir ile iki yıl arasında anneleriyle birlikte kaldıktan sonra kendilerine ait bir bölge oluşturmak için ayrılırlar. Genç erkekler önceleri göçmendir ve yaşlı erkeklerle kendilerine ait bir bölge oluşturana kadar itişip kakışırlar. Doğal yaşam alanlarında jaguarların yaşam süresi 12 yıl civarındadır. Esaret altında 23 yıl kadar yaşadıkları görülmüştür ki bu onları en uzun yaşayan kedilerin arasına sokar.
Kedilerin çoğunluğu gibi, anne-yavru gruplarının dışında jaguar tek başına dolaşır. Erişkinler genelde kur yapmak ve çiftleşmek için bir araya gelir ve kendilerine geniş bölgeler ayırırlar. Dişilerin 25 ile 40 km² lik bölgeleri birbirini kesebilir ama hayvanlar genellikle yüz yüze |
gelmekten kaçınır. Erkeklerin bölgeleri av ve yeterli alan durumuna göre yaklaşık iki katı yer kaplar ve birbirini kesmez. Pençe izleri, idrar ve dışkı bölgeyi belirlemek için kullanılır.
Diğer büyük kediler gibi jaguar da kükreyebilir. Genellikle, bölge ve eş için rakiplerini uyarmak amacıyla kükrerler. Doğal yaşam yerlerinde bireyler arasında karşılıklı kükremeler gözlemlenmiştir. Kükremeleri tekrar eden bir öksürüğe benzer ve bazen miyavlama ile homurdanma sesleri de çıkarırlar.
Çok nadir de olsa erkekler arasında çiftleşme nedeniyle kavga çıkabilir ama genellikle saldırgan davranışlarda bulunmadıkları gözlemlenmiştir. Çıkan kavgalarda anlaşmazlık konusu genellikle bölge hakimiyetidir. Bir erkeğin bölgesi içinde iki ya da üç dişinin bölgesi yer alır ama başka bir erkeğin girmesine tahammül edemezler.
Jaguar genellikle gece hayvanı olarak tanımlanırsa da daha çok yarı karanlıkta (gündoğuşundan önce ve günbatışından sonra) aktiftir. Erkekler de dişiler de avlanır ama erkekler daha büyük bölgede olduklarından her gün daha çok yol katederler. Av olduğu takdirde jaguar gündüzleri de avlanabilir. Zamanının %50-60’ını aktif olarak geçiren jaguar oldukça enerjik bir kedidir. Bulunması zor olan jaguarın doğal yaşam alanlarına kolay erişilemediğinden, gözlemlenmesi oldukça zor bir hayvandır.
Tüm kediler gibi jaguar yalnızca et ile beslenen bir etçildir. Fırsatçı bir avcıdır ve 85’e yakın türü avlar. Jaguar büyük avları tercih eder ve geyik, tapir, pekari, köpek ve kaymanları bile avlar. Ancak kedi, kurbağa, fare, kuş, balık, ve evcil hayvan gibi yakalayabildiği her türlü hayvanı yiyebilir.
Jaguar "Panthera" cinsinde yaygın olan derin ısırık ve boğma tekniğini kullansa da kediler arasında istisna teşkil eden kendine has bir öldürme yöntemini tercih ederek, köpekdişleriyle avının kulakları arasından şakak kemiklerini ısırarak doğrudan beynini deler. Emmons (1987) bu tekniğin Pleistocene dönemin sonunda türlerin yokolması ve jaguarların temel avlarının kaplumbağa olması nedeniyle kaplumbağa kabuklarını kırarak açabilmek için bir uyum sağlama olduğunu önermiştir. Kafatası ısırığını memeliler için uygulayan jaguar, cayman gibi avlarda ise arkaya sıçrayarak omuriliğine zarar verdiği avını hareketsizleştirir. Kaplumbağa kabuğunu kırabilecek güçte olsa da, kabuğun içindeki etleri sıyırarak da yiyebilir. Köpek gibi avlarda ise kafatasını kırabilecek bir pençe darbesi yeterli olur.
Jaguar eğer sürek avındaysa, avını izleyip pusuya düşürür. Orman patikalarında yavaşça dolanarak pusuya düşürmeden ve saldırmadan önce avını dinler ve izler. Jaguar saklandığı yerden ve genelde hedefinin ölü noktasından çevik bir sıçrayışla saldırır. Türün pusu yetenekleri, hem yerliler hem de saha araştırmacıları tarafından hayvanlar dünyasında eşine pek rastlanmayan bir yetenek olarak görülür. Pusu yeteneği büyük bir ihtimalle çok farklı ortamlarda süper avcı olmanın geliştirdiği bir yetenektir. Pusuda avın arkasından suya sıçramak da yer alır. Yüzerlerken çok rahat bir şekilde avlarını öldürebilirler. Öyle kuvvetlidirler ki genç bir inek ölüsünü dahi bir ağacın üzerine çıkarabilirler.
Avını öldürdükten sonra cesedini çalılığa ya da gözden uzak başka bir noktaya taşır. Avını karnından değil de boyun ve göğsünden yemeye başlar. Kalp ve ciğerlerden sonra omuzlarını yer. Türün 34 kilogramlık en zayıf üyelerinin günlük besin gereksinimlerinin 1,4 kilogram olduğu tahmin edilmiştir. 50-60 kilogram arasında esaret altındaki hayvanlar için günlük besin miktarı olarak 2 kilogramdan fazla et önerilmektedir. Doğal ortamlarında bu değer değişkenlik gösterir çünkü avının yakalanması ve öldürülmesinde önemli ölçüde enerji harcayan yırtıcı kedi bir kerede 25 kilogram et yedikten sonra açlık dönemine girer.
Fosil incelemelerine göre jaguar iki milyon yıllık bir yaşa sahiptir ve Pleistosen döneminde Bering kara köprüsünden geçtiğinden beri bir Amerikan kedisidir. "Panthera onca augusta" adı verilen en yakın atası günümüzdeki kediden daha büyüktür. Günümüzdeki dağılımı Meksika’dan Orta Amerika’ya ve Breziya Amazonu’nun büyük bir kısmı dahil olmak üzere Güney Amerika’ya uzanır. Bu dağılım içinde kalan ülkeler ABD, Arjantin, Belize, Bolivya, Brezilya, Ekvador, Fransız Guyanası, Guatemala, Guyana, Honduras, Kolombiya,Kosta Rika, Meksika, Nikaragua, Panama, Paraguay, Peru, Surinam, ve Venezuela yer alır. El Salvador ve Uruguay’daki jaguar soyu tükenmiştir.
Listeye ABD'nin eklenmesinin sebebi güneybatıda özellikle Arizona, New Mexico ve Teksas'da görüldüğü bildirilen jaguarlardır. 1990'ların başında, jaguarların yaşam alanları Güney Kaliforniya ve batı Teksas'a kadar kuzeye uzanıyordu. Jaguarlar, "Tehdit altındaki türler yasası" ile ABD’de koruma altına alınmış ve postu için hayvanların avlanması yasaklanmıştır. 2004 yılında doğal yaşamı koruma memurları Arizona’nın güneyinde jaguarları görüntülediler. Arizona’da sürekli bir popülasyonun yaşaması için yeterli bir av miktarı, öldürülmekten korunmaları ve Meksika’daki popülasyon ile bağlantılarının sağlanması gereklidir.
Türün tarihsel dağılımına Amerika Birleşik Devletleri’nin güney kısmının tamamına yakını, güneyde de Güney Amerika kıtasının hemen hemen tamamı dahildir. Toplamda kuzey sınırı 1.000 km, güney sınırı da 2.000 km gerilemiştir. 40 milyon ile 11,5 milyon yıl öncesine ait Buz Çağı'ndan kalma jaguar fosilleri Missouri'ye kadar kuzeydeki bazı kazı alanları da dahil olmak üzere farklı yerlerde günyüzüne çıkarılmıştır. Fosiller, günümüzdeki ortalama ağırlıktan oldukça fazla olan 190 kilogramlık jaguarların varlığını ortaya çıkarmıştır.
Kedinin habitatına Güney ve Orta Amerika’nın yağmur ormanları, kısmen sel altında kalan açıklık sulak araziler, ve kuru otlaklar dahildir. Jaguar, bunların arasında en çok yağmur ormanlarını tercih eder. Kedi, Arjantin pampaları, Meksika’nın kurak düzlükleri ve güneybatı ABD gibi kuru habitattaki yerini çok hızlı kaybetmiştir. Kedi tropik, subtropik ve kuru yaprakları dökülen ormanlara yayılmıştır. Su ile bir arada düşünülen jaguar genellikle nehir kenarlarında, bataklıklarda ve avlarını izlemeye yarayan yoğun yağmur ormanlarında yaşarlar. Jaguarlar 3.800 metre kadar yüksek rakımlarda da bulunur ama genellikle dağ ormanlarını tercih etmezler ve orta Meksika'nın yüksek platoları ile And dağlarında bulunmazlar.
Jaguar bir süper avcıdır, yani besin zincirinin en üstünde yer alır ve onu avlayan başka bir tür yoktur. Jaguar ayrıca kilittaşı tür olarak otçul ve tanecil hayvanların popülasyonlarını kontrol ederek orman sisteminin yapısal bütünlüğünü sağlar. Ancak jaguar gibi türlerin ekosistemler üzerinde tam olarak ne gibi bir etkisi olduğunu belirlemek oldukça zordur çünkü türün olmadığı ve bulunduğu bölgelerden veri toplamak ve insan aktivitesinin etkisini dikkate almak gerekir. Genel olarak kilit türlerin eksikliğinde orta büyüklükteki avcı türlerinin popülasyonunun arttığı ve bunun da birbirini izleyen negatif etkileri olduğu düşünülür, ancak saha çalışmaları bunun doğal bir değişiklik olacağını ve popülasyon artışlarının süreklilik arzetmeyeceğini göstermiştir. Dolayısıyla kilit tür varsayımı tüm bilimadamları tarafından desteklenmez.
Jaguarların diğer avcılar üzerinde de etkisi bulunur. Jaguar ve Amerika kıtasındaki ikinci büyük kedi puma, sıklıkla simpatriktir (aynı bölgeyi paylaşan birbiriyle bağlantılı türler) ve sıklıkla beraber incelenmişlerdir. Jaguar ile simpatrik olan pumalar genelde daha küçüktürler çünkü büyük avları jaguar, küçük avları da puma aldığından, bu pumalar normalden küçük kalırlar. Bu durum pumaların yararınadır. Küçük avlar dahil olmak üzere daha geniş av seçenekleri olan pumalar insanların değiştirdiği doğada jaguarlara karşı daha dayanıklıdırlar. Her iki tür de neredeyse tehdit altındaki tür olarak ilan edilmelerine rağmen puma önemli ölçüde daha büyük bir dağılıma sahiptir.
Jaguar, Doğa ve Doğal Kaynakların Korunması için Uluslararası Birlik tarafından neredeyse tehdit altındaki tür olarak değerlendirilmiş olup yakın gelecekte soyu tükenme tehdidi altına girebilir. Tarihsel kuzey yerleşim alanlarını hemen hemen kaybetmesi, şu anda bulunan yerlerde bölünmelerin artması bu durumun seçilmesinde etken olmuştur. Jaguar popülasyonu günümüzde azalmaktadır. Wildlife Conservation Society (Vahşi Yaşamın Korunması Topluluğu) tarafından yaptırılan detaylı çalışmalar sonucunda jaguarın tarihsel yaşam alanlarının %37’sini kaybettiği, %18’inde de durumunun ne olduğunun bilinmediği ortaya çıkarılmıştır. Ancak geriye kalan yaşam alanlarında, özellikle Amazon havzasında ve buraya komşu olan Gran Chaco ile Pantanal’da uzun dönem hayatta kalma olasılığı, umut verici bir şekilde, %70 olarak belirlenmiştir.
Jaguar için önemli riskler; habitatının olduğu ormanların yokedilmesi, insanlarla yiyecek için olan rekâbet ve besledikleri hayvanları avlayan kedileri öldüren çiftçilerdir. Bir kere alıştıktan sonra jaguarların beslenmesinin önemli bir kısmını büyükbaş hayvanlar oluşturur. Otlak yapmak için arazi açılması, tür için tehdit unsuru olsa da Güney Amerika’ya ilk kez büyükbaş hayvanlar getirildiğinde bu yeni avdan faydalanan jaguarların başlangıçta popülasyonu artmış olabilir. Beslenen hayvanları çok sık avlamaları nedeniyle çiftlik sahipleri sürekli çalışan jaguar avcıları kiralamıştır ve jaguarlar görüldükleri yerde öldürülürler.
Jaguar Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme’nin 1. maddesi ile korunmaktadır: Jaguar ya da herhangi bir parçasının uluslararası ticareti yasaklanmıştır. ABD, Arjantin, Fransız Guyanası, Honduras, Kolombiya, Nikaragua, Panama, Paraguay, Surinam, Uruguay ve Venezuela’da avlanmaları yasaklanmıştır. Brezilya, Guatemala, Kosta Rika, Meksika ve Peru’da avlanma yalnızca sorun çıkaran hayvanlarla sınırlandırılmış iken Bolivya’da jaguar avı hâlâ serbesttir. Ekvador ve Guyana’da tür herhangi bir koruma altında değildir.
Süregelen korunma çabalarının içinde çiftçilerin bilgilendirilmesi ve ekoturizmin gelişmesine yardımcı olunması yer alır. Jaguar genel olarak "şemsiye tür" olarak tan |
ımlanır yani yaşadığı yer ve habitat gereksinimi öyle geniştir ki onun korunma altında olmasıyla birçok küçük tür de korunacaktır. Korunma örgütleri, jaguara birbirine bağlı habitat sağlamaya çalışarak diğer türlerin de bu korunmadan yararlanması için çalışır.
Türün yaşadığı alanların tamamına ulaşılamadığı için (orta Amazon bölgesi gibi) sayılarını tahmin etmek zordur. Araştırmacılar genel olarak özel biyobölgeler üzerine yoğunlaşır ve tür genelinde bir analize pek rastlanmaz. 1991 yılında Belize’de 600 ile 1.000 hayvanın yaşadığı tahmin edilmiştir. Bir yıl öncesinde Meksika’nın 4.000 km² lik Calakmul Biyosfer Rezervi’nde 125 ile 180, Chiapas eyaletinde de 350 hayvanın yaşadığı tahmin edilmiştir. Guatemala’daki 15.000 km² lik komşu Maya Biyosfer Rezervi’nde 465 ile 550 hayvan olabilir. GPS-telemetrisi kullanılan 2003 ve 2004 yıllarındaki çalışmalarda kritik Pantanal bölgesinde 100 km² de altı ile yedi jaguar bulunduğu görülmüştür (bu sayı, geleneksel yöntemlerle yapılan bir çalışmada 10 ile 11 olarak hesaplanmıştı). Buradan anlaşılan, çoğunlukla kullanılan örnekleme yöntemlerinin kedilerin gerçek sayısını abarttığıdır.
Jaguar, uzun çağlar boyunca Orta ve Güney Amerika’da gücün ve kuvvetin sembolü olmuştur. Kolomb öncesi Mezoamerika kültürünün kaynaklandığı Olmek kültüründe belirgin bir "jaguaradam" kavramı gelişmiştir. Stilize jaguar ve jaguara benzeyen insan figürleri ve heykelleri bulunur. Daha sonraki Maya uygarlığında jaguarın ölüler ile yaşayanlar arasındaki iletişimi kolaylaştırdığına ve kraliyet ailesini koruduğuna inanılırdı. Mayalar bu güçlü kedileri ruhsal dünyadaki dostları olarak görmüş ve krallarına içinde jaguar sözcüğü geçen resmî adlar vermiştir. Aztek uygarlığı, yönetenlerin ve savaşçıların sembolü olarak jaguar imajını paylaştı ve jaguar güçlü tanrı Tezcatlipoca'nın totem hayvanı olarak görüldü.
Jaguar çağdaş kültürde sıklıkla karşılaşılan bir semboldür. Guyana’nın resmî hayvanıdır ve ülke armasında yer alır. Çok sıklıkla ürün adı olarak kullanılan jaguar en çok lüks araba markası olarak tanınır. 1960’ların başında Fender Müzik Aletleri sörf müziği yapanlara yönelik Jaguar adını verdikleri bir elektrogitar modelini üretti.
Şalmanezer
I. Şalmanezer, Asur Kralı. İncil´de, "Kayıp Kabileleri" Hindistan´a sürdüğü rivayet edilir. Kutsal kitapta yazdığına göre, Şalmanezer, Samarra’nın önünde yıl beklemiştir; ama sonunda şehir düşmüştür.
Ahmed Resmî Efendi
Ahmed Resmî Efendi (1700 - 1783), Küçük Kaynarca Anlaşması'nın müzakere ve imzasında Osmanlı Devleti heyetine reislik gibi kadersiz bir vazife ile tarihe geçmiş, ancak öncesinde Viyana ve Berlin'de önemli sefaret görevlerinde bulunmuş Osmanlı devlet adamıdır. Devlet adamlığının yanı sıra Sefaretname'si ve Osmanlı reisülküttabları ve kızlarağaları hakkındaki biyografik eserleri ile de tanınmış, önemli bir yazardır. Türkiye'nin ilk Berlin büyükelçisidir.
Sefaretnamesinin özellikle Berlin izlenimlerini ve yol güzergahını içeren kısımları, daha önce (1720) Paris'e gönderilen Türkiye'nin ilk Paris Büyükelçisi Yirmisekiz Mehmed Çelebi'nin tecrübeleriyle benzerlik taşımakta ve iki eser birbirlerini tamamlamaktadır. Her iki yazar da, tiyatroyu -"komedya denilen hayalhâneleri"- keşfederler, kadınlarla erkeklerin birlikte eğlendikleri bir ortama uyum sağlamakta güçlük çekerler. Tıpkı Paris halkı gibi Berlinliler de gördükleri ilk Türk olan Ahmed Efendi'yi, başında balkabağından büyükçe kavuğu, kaftanı ve maiyetinin şatafatıyla, pencerelerinden bir Şark tiyatrosunu izler gibi seyrederler.
Ahmed Resmî Efendi 1700 yılında Girit’te Resmo kentinde doğmuştur. Tahsilini tamamlamak üzere İstanbul’a gelmiş, reisülküttablardan Mustafa Efendinin yanında yetişmiş ve daha sonra onun damadı olmuştur. Öğrenimini tamamladıktan sonra devlet hizmetine girdi. Sırasıyla Selanik, İstanbul ve Gelibolu baruthanelerinde nezaret görevleri ile kethüdalıklarda ve dışişleriyle alakalı görevlerde bulundu. Sultan III. Mustafa’nın tahta çıkışını bildirmek üzere Avusturya’ya elçi olarak gönderildi (1757). Daha sonra maliye tezkirecisi ve Anadolu muhasebecisi olarak vazifelendirildi.
Prusya Kralı II. Frederik'in ülkesinde gerçekleştirdiği reformları duyan padişah tarafından, Prusya ile Rusya arasındaki yakınlaşmanın Osmanlı Devleti açısından getireceği riskleri incelemek, yolu üzerinde bulunan Osmanlı himayesindeki Lehlilere teminat vermek üzere elçi olarak Berlin’e gönderildi (1763). Böylece Osmanlı Devleti'nin ilk Berlin Büyükelçisi oldu. Bu vazifesini büyük bir titizlik ve dikkatle yapan Ahmed Resmi Efendi, İstanbul’a döndüğünde, sadaret mektupçuluğuna tayin edildi. Arkasından çavuşbaşı, matbah ve tersane emini ve ruznameci oldu. 1769’da sadrazam kethüdalığına getirildi ise de kısa süre sonra sadaret değişikliği yüzünden eski vazifesine döndü. 1771’de tekrar sadaret kethüdalığına atandı. Bu görevde iken Küçük Kaynarca Anlaşması'nın müzakere ve imzasında Osmanlı heyeti reisi oldu. İstanbul’a dönüşünde matbah emaneti, şıkk-ı sani defterdarlığı, cizye muhasebeciliği ve ruznamecilik vazifelerinde bulundu. 1783 Ağustos sonlarında İstanbul’da vefat etti.
Augusto Pinochet
Augusto José Ramón Pinochet Ugarte (d. 25 Kasım 1915, Valparaíso – ö. 10 Aralık 2006, Santiago), 1973 yılından 1990 yılına kadar Şili'yi dikta rejimi ile yöneten general. 1973'ten 1998'e kadar Şili ordusunun başkomutanı ve 1973'ten 1981'e kadar Şili Cunta Hükûmeti'nin başkanı.
11 Eylül 1973 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) destekli bir askeri darbeyle sosyalist Salvador Allende'nin Unidad Popular hükûmetini devirmiş ve ülkedeki sivil yönetimi kuruluşunun 48. yıldönümüne bir hafta kala sona erdirerek iktidara gelmiştir.
Pinochet dönemi çok sayıda insan hakları ihlalerinin yaşandığı bir dönem olarak kabul edilmesine karşın Pinochet taraftarlarına göre, Pinochet sayesinde ülkede büyük bir ekonomik kalkınma sağlanmıştır. 10 Aralık 2006'da, ev hapsinde tutulurken 91 yaşında kalp krizi geçirerek ölmüştür.
1915'te Valparaíso'da dünyaya geldi. Baba tarafı 18. yüzyılda Şili'ye göç etmiş Fransız Breton asıllı bir ailedir. Annesi Avelina Ugarte Martínez ise Bask asıllıdır. 1933'te girdiği Santiago'daki askeri akademiyi 1936'da bitirdi. Bir Şili heyetiyle ABD'de kaldıktan sonra 1970'te tümgeneral oldu.
1973'ün Ağustos ayında, darbeden 18 gün önce, bakan olan general Carlos Prats'ın yerine Salvador Allende tarafından Şili silahlı kuvvetler başkomutanlığına getirildi. Bunun üzerine askeri cuntanın başına geçti ve 11 Eylül 1973'te Başkan Allende'yi devirdi. Allende darbe sırasında askerlerin başkanlık sarayına düzenledikleri saldırı sırasında yaşamını kaybetti (Allende'nin ölüm nedeni kesinlik kazanamamıştır).
Yönetimi ele geçiren başında Pinochet'nin bulunduğu dört kişilik cunta bütün siyasi partilerin etkinliği durdurdu. Sosyalist muhalefete karşı acımasız ve kanlı bir kıyıma girişildi; darbenin ilk üç yılı içinde yaklaşık 130 bin kişi tutuklanırken, Pinochet'nin iktidarda kaldığı 17 yıllık dönemde yaklaşık 2.279 kişi siyasi nedenlerle öldürüldü, 1.000'den fazla insan "kayboldu", 30.000 civarında kişi işkence gördü ve sayısı birkaç bini bulan kişi sürgün edildi.
Mart 1974'te anayasayı yürürlükten kaldıran cunta, belirsiz bir süre iktidarda kalacağını açıkladı. Haziran 1974'te cuntanın öteki üyelerini birer danışman konumuna indirerek bütün iktidarı kendi elinde topladı. Aralıkta da devlet başkanlığını üstlendi. Bir geçiş döneminin ardından 1970 öncesindeki statükoya dönüleceğini düşünerek darbeye destek veren ılımlı ve liberal çevrelerin beklentisi boşa çıkarıldı. Bu arada muhalefete yönelttiği sert baskı uygulamaları uluslararası kamuoyunda yoğun tepkilere yol açtı. Allende yönetiminin son savunma bakanı olan Orlando Letelier ise büyük olasılıkla onun emriyle Eylül 1976'da Washington D.C.'de öldürüldü.
Pinochet, Allende hükümetinin ekonomi politikalarına son vererek ekonomik alanda liberal bir çizgi izlemeye başladı. 1975 yılının
ortalarından itibaren Pinochet kimi zaman “neo-liberal” kimi zaman “serbest piyasacı” olarak adlandırılan iktisadî
reformları uygulamaya koydu. Bu amaçla, “Chicago’lu çocuklar” olarak bilinen ve Chicago Üniversitesi’nde Milton Friedman’ın fikirlerinin etkisi altında yetişmiş iktisatçılara danıştı. Ülke ekonomisini uluslararası rekabete açtı. Serbest girişime ve hür teşebbüse dayalı yeni ekonomik politikaların uygulandığı bu dönemde, çalışanların yanı sıra orta sınıfın ve alt kesimin yaşam düzeyi hızla iyileşmeye yüz tuttu. Kişi başına düşen milli gelir süratle yükseldi. Ağır dış borç yükünden kurtulan Şili, Dünya Ekonomi Tarihi için örnek oluşturacak şekilde enflasyonu sıfıra yaklaştırdı ve işssizlik sorununu çok büyük ölçüde çözdü. Ekonomik ultra-liberalizmin uygulandığı Pinochet dönemi, başka yönleri yanında siyasi liberalizm ve demokrasinin ekonomik liberalizmin doğal bir parçası ve uzantısı olduğu tezinin doğrulanması olarak da Dünya literatürüne girdi.
Yeni anayasanın 1980'de, askeri rejimin sıkı denetimi altında düzenlenen halkoylamasında onaylanarak Mart 1981'de yürürlüğe girmesinin ardından da sekiz yıllık bir dönem için devlet başkanlığını üstlendi. Ayrıca ikinci kez seçilebilme hakkını saklı tuttu.
Pinochet yönetimine karşı zamanla güçlenen muhalefet, özellikle 1982-83 yıllarındaki ekonomik gerilemenin ardından açık eylemler düzenlemeye başladı. Demokrasiye daha kısa sürede dönmek istemiyle gerçekleştirilen bir dizi kitle gösterisi Pinochet'nin konumunu sarstı. Pinochet gittikçe genişleyen protesto eylemleri ve 1984'teki gerilla saldırılarının ardından sıkıyönetim ilan etti. Eylül 1986'daki bir suikast girişiminden ise yara almadan kurtuldu. Ocak 1987'de sıkıyönetimi kaldırarak siyasi partilerin kurulmasına izin verdi. Bir dönem daha iktidarda kalabilmek için halkoylamasına başvurduysa da seçmenlerin yüzde 54,6'sının hayır oyu vermesinin ardından iktidarı 1990'da sivillere devredeceğini duyurdu. 14 Aralık 1989'da yapılan seçimleri 17 siyasi partinin oluşturduğu Demokratik İttifak'ın adayı Hıristiyan Demokrat Patricio Aylwin, oyların yüzde 56'sını elde edere |
k kazandı. Pinochet, Alywin'in göreve başladığı 11 Mart 1990'da değin görevi sürdürdü. Genelkurmay başkanlığını ise 1998 yılına kadar sürdürdü. Ayrıca anayasaya yeni bir madde ekleterek, kendisine "hayat boyu senatör" olma hakkını tanıdı.
1991 başında, Pinochet döneminde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla silahlı kuvvetler hakkında soruşturma açıldı. Soruşturma sonuçları bazı yolsuzluklara Pinochet'nin aile üyelerinin de karıştığını gösteriyordu. Aynı yıl, Pinochet dönemindeki insan hakları ihlallerini soruşturmak için kurulan komisyon Başkan Aylwin'e kapsamlı bir reform sundu.
Ekim 1998'de bel fıtığı tedavisi için bulunduğu Londra'da, iktidarda olduğu dönemde İspanyol vatandaşlarının öldürülmesinden sorumlu tutularak, İspanya'nın suç duyurusunda bulunması üzerine tutuklandı. İspanya ayrıca Pinochet'nin iadesi için İngiliz hükümetine resmen başvuruda bulundu. Yaklaşık 16 ay Londra'da ev hapsinde tutulduktan sonra Mart 2000'de, Britanya İçişleri Bakanı Jack Straw'un Pinochet’nin sağlık durumunun yargılanmaya elverişli olmadığı yolundaki raporu temel alarak ülkesine dönmesine izin vermesiyle Şili'ye döndü.
10 Aralık 2006'da Şili saatiyle 14:15'te askeri hastanede yaşamını kaybetti. Şili hükümetinin Pinochet için devlet töreni yapılmayacağına karar vermesi nedeniyle yalnızca askeri tören düzenlendi. Hükümet ayrıca ulusal yas ilan edilmesi yönündeki talepleri de reddetti. Naaşı vasiyeti üzerine yakılarak ailesine teslim edildi. Ailesi, saldırı ihtimali nedeniyle kendisi için mezar yaptırmadı. Silahlı kuvvetler de küllerinin herhangi bir askeri tesiste bulundurulmasına izin vermedi.
Sefâretnâme
Sefaretnâme, özellikle Osmanlı Devleti döneminde, bir dış merkeze sefir (elçi) olarak atanan kişinin, döneminin siyaset ve diplomasisine, ve bu arada da sefirlik görevinde bulunduğu şehrin ve ülkenin güncel hayatına ilişkin izlenim ve görüşlerini kitap şeklinde bir araya getirdiği eserdir.
Divan edebiyatının çoğunlukla nesir şeklinde kaleme alınan önemli türlerinden biri olan sefaretnameler, aynı zamanda Osmanlı modernleşme ve diplomasi tarihinin önemli belgeleri arasındadırlar.
İlk örneklerine, genellikle 17. yüzyılın ikinci yarısından sonraki dönemde rastlanmış, aralarında oldukça fazla ilgi uyandırmış ve manzum örnekleri de bulunan bu eserlerin sayıları özellikle 18. yüzyılda yani Osmanlı’nın yavaş yavaş Batı’ya yönelişinin arttığı dönemlerde daha da çoğalmıştır. Sefaretnâme türündeki bilinen ilk vesika Avusturya'ya gönderilen Hacı Zağanos’un raporudur. Bu rapor Fatih döneminin ilk on yılına rastlar. Kimi kaynaklar, Kara Mehmet Çelebi'nnin Viyana Sefaretnâmesi'ni ilk sefaretname örneğ sayar. Sefaretnâmelerin sonuncusu ise İran’da 1872-77 yılları arasında elçilik yapan Mehmed Tahir Münif Paşa’nın risalesidir. En tanınmış örnekleri Yirmisekiz Mehmed Çelebi ve Ahmed Resmi Efendi'nin sefaretnameleridir.
Gözlem ve edebiyat yönünden ziyade, üstlenilmiş görev üzerinde yoğunlaşmış rapor özelliği olanlar ""takrir"" şeklinde anılırlar. Elçilerin gezip gördükleri yerlerin idarî, sosyal, askerî, kültürel ve teknik hayatları; maarif, sanayi ve medeniyet seviyeleri hakkında bilgiler verenler “"genel sefaretname"” şeklinde adlandırılır. Sefaretname ve takrirler, ait oldukları dönem hakkında verdikleri bilgilerin günümüz bakış açısının oluşturulmasına sağladıkları katkının yanı sıra, 18. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin reform arayışları süreci içinde kayda değer bir tarihi önem de arz etmişler, bu arayışlara kaynak oluşturmuşlardır. Çoğunlukla resimlendirilmiş lerdir.
Sayıları kırkın üzerinde olan sefaretnamelerin bir kısmı sonradan tarihçiler ya da vakanüvisler tarafından kaynak olarak kullanılmış ve bazıları da yayımlanmıştır. Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Paris Sefâretnâmesi orta öğretim ders kitaplarına girerek öğrencilere de sunulmuştur.
Günümüzde diplomatlar tarafından yazılmış anı kitapları sefaretname türünün uzantısı sayılabilir.
Stanley Ipkiss
Maske'nin çoğunlukla gerçek kimliğidir. Hiçbir işi beceremez ve çok sakardır. Kirada oturmaktadır ve tek dostu denebilecek köpeği Mailo ile birlikte yaşamaktadır.
Edge City bankasında memur.
Akyazı, Yapraklı
Akyazı, Çankırı ilinin Yapraklı ilçesine bağlı bir köydür.
Rivayete göre ticaretin kervanlarla yapıldığı dönemlerde, kervanlardan birisinin yolu köyün bulunduğu araziye uğrar. Kervan, köyün üst başına geldiğinde mola verir. O dönemlerde köyün olduğu arazi boştur. Mola yerinde kervan dinlenmeye çekilir. Kervancıbaşı bir müddet sonra vadiyi seyre dalar. Seyrettikçe gönlünü burukluk sarar. Bu burukluk içinde seyrettikçe seyreder. Bir ara dudaklarından şu sözler dökülüverir: "Ah yazı! Bir de suyun olsaydı... İşte o zaman değerine paha biçilmezdi."
Bu "Ah yazı" sözü zamanla dudaklarda tekrarlanır. Daha sonra burada bir köy kurulur. "Ah yazı" sözü zaman içinde "Ak yazı" olarak köye ad olarak yerleşir.
Ayrıca köylülerin anlattıklarına göre, 1071, Malazgirt Zaferi'nden sonra, Anadolu'da Selçuklu Türkleri'nin yurt tutmaya başladığı dönemlerde, köy buraya kurulmuştur. Bugünkü ilçe merkezi Yapraklı'nın henüz burada kurulmamış olması nedeniyle geniş bir araziye sahip olan Akyazı'nın sınırları o dönemde Çankırı merkez ilçeye bağlı Ahlatköy'ü içine alacak kadar uzanmıştır.
Akyazı köyünde okuma yazma oranı yüksektir. Türk-İslam gelenek ve görenekleri sürdürülmektedir. Köy tarihten itibaren çok misafirperver olmasıyla bilinir. Benli Muhittin Efendi Türbesi Akyazı köyünde bulunur. Osmanlı döneminde yaya olarak seyahat edildiğinden yolu Akyazı'dan geçen herkese ikramda bulunduğu söylenmektedir. Köy odası kültürü ile misafirperverlik anlayışı yüzyıllardır süregelmiştir.
Çankırı iline 26 km, Yapraklı ilçesine 8 km uzaklıktadır. Köy üç tarafı tepelerle çevrili bir vadi üzerine kurulmuştur. Köyün ön tarafında açık bir arazi yapısı göze çarpar. Doğusunda Kıvcak, güneydoğusunda Doğanbey, Tatlıpınar (Şıhosman), batısında Yapraklı ilçesi, güneybatısında Buluca, kuzeyinde Kavakköy ve kuzeybatısında İğdir köyleri yer alır. Köyün faydalanabileceği akarsu yoktur. Köyde kendiliğinden yetişen bir meşelik vardır. Doğal bitki örtüsü bakımından zayıflığından olsa gerek, suni bitki örtüsü de gelişmemiştir.
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Sebze ve meyvecilik yapılmasına rağmen ilerleme kaydedilememiştir. Köylünün kendi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde elma ve armut yetiştirilmektedir. Arpa, buğday, fiğ ve mercimek köyde yetiştirilen tarım ürünleri arasında başta gelir.
Köyün ekonomisini yakından ilgilendiren, hatta ekonomisinin temelini oluşturan küçükbaş hayvan yetiştiriciliğidir. Köyde toplam küçükbaş hayvan sayısı 750 iken, büyükbaş hayvan sayısı 150 kadardır. Ayrıca 70 dolayında kümes hayvanı beslenmektedir. 85 dolayında fenni arı kovanı vardır. Yörenin özelliğine uygun olarak köyde kurt, tilki, tavşan, sansar gibi yabani ve evcil hayvanlara; keklik, güvercin, bıldırcın ile yırtıcı kuşlardan doğan, kartal ve puhu kuşlarına da rastlanmaktadır.
Köyde, ilköğretim okulu kapalıdır. Köyün içme suyu şebekesi vardır. kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır. Köyde 1988 yılı itibarıyla 32 traktör, 10 kamyon, 1 otobüs ve 2 adet otomobil vardır. Bu araçlar köyün ulaşım ve taşıma işlerinde kullanıldığı gibi, söz konusu araçlardan tarım alanında da yararlanılmaktadır. Gölpınarı ve İğdir mevkilerinden gelen iki çeşme suyu vardır. Buna karşın, İğdir köyünden gelen suyun içilmezlik raporu olduğu kaydedilmektedir. Köyün kuzeyinde küçük bir karbonatlı su kaynağı olduğu ve bu suyun hazmı kolaylaştırdığı bilinmektedir.
Başucumda Müzik
Başucumda Müzik, Kürşat Başar'ın efsanevi bir aşk hikâyesini anlattığı romanı. eksik olan diğer kalbini evli bir adamda bulan küçük kız ve hayatı onsuz eksik yaşadığını anlayan beyefendi..hayatın aşk üzerine yorumu... söylemek istenen ama açılmayan dudaklara kilitlenen sözler ve eksik kalmış sözler... muhteşem bir hayat öyküsü. Kitabın, başta Menderes hükümetinin bir bakanı olan karakteri olmak üzere karakterlerinin ve ilişkilerin, gerçek hayattan etkilenerek çizildiği bizzat yazarı tarafından da doğrulanmıştır.
BASUCUMDA MUZIK
Arka kapaktan:
"
Eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün... Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın.'
Başucumda Müzik, bizi 'gerçekleşen bir rüya'ya götürüyor. 50'li ve 60'lı yılların karmaşasında unutulup gitmiş gizli bir aşk öyküsünü anlatıyor. Orada, sokaktan akordiyon sesinin geldiği bir bahar sabahında, unutulmaz cumartesilerde, unutulmuş şarkılarda eşsiz bir duyguyu, tutmak isterken avucumuzdan kayıp giden o rüyayı okuyacaksınız. Hem de çok tanıdık bir yakın tarihin çarpıcı gerçeğinin içinde..
fe.
Ayseki, Yapraklı
Ayseki Çankırı ilinin Yapraklı ilçesine bağlı köy.
Köyün adının nereden geldiği ve geçmişi hakkında bilgi yoktur.
Çankırı iline 42 km, Yapraklı ilçesine 22 km uzaklıktadır. Köy Güven Dağı üzerinde orman köyü olarak kurulmuş olup, arazisi dardır. Kendine bağlı Pirgayip ve Yeşilyurt mahalleleri bulunmaktadır. Doğusunda Sarıkaya, kuzeyinde Kavakköy, batısında Kıvcak, güneyinde Kullar ve Yakaköy köyleri ile çevrilidir.
Köyün iklimi, karasal iklim etki alanı içerisindedir.
Köyün ekonomik gücünü tarım ve hayvancılık teşkil eder. 1988 yılı tespitlerine göre köyde küçükbaş hayvan sayısı 1500, büyükbaş hayvan sayısı 360, kümes hayvanı sayısı 250, arı kovanı sayısı ise 70'tir. Yabani av hayvanları bakımından da oldukça zengin olan köyde kurt, tilki, tavşan, sansar ve domuz vardır. Değişik türde av kuşlarına da rastlanır. Bunların başında keklik, güvercin ve bıldırcın gelir.
Köy, orman bölgesinde yer alır. Çam, meşe, ardıç türü ağaçların |
yanında kavak, badem, elma, erik ve armut gibi ağaçlara da bol bol rastlanır. Tarım ürünü olarak; arpa, buğday, fiğ, korunga, mercimek, sebze olarak; fasulye, patates, soğan, kabak ve domates yetiştirilir.
Bademçay, Yapraklı
Bademçay, Çankırı ilinin Yapraklı ilçesine bağlı bir köydür.
Köyün adının nereden geldiği ve geçmişi hakkında bilgi yoktur.
Çankırı iline 46 km, Yapraklı ilçesine 27 km uzaklıktadır.
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamaktadır. Köyün içme suyu şebekesi ve kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı vardır ancak sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
İnka mitolojisi
İnka mitolojisi,mitolojik olan ve İnka inançlarının açıklanmasını veya sembolize edilmesini sağlayan birçok hikâye ve efsaneler içerir.
Peru´yu işgal eden Francisco Pizarro´nun İspanya birlikleriyle beraber bölgeye gelen Hıristiyan rahipler, İnkaların Kipus adını verdikleri hasırlara yazdıkları kayıtların hepsini yaktılar. Ancak bugünkü inanışa göre Kipuslar, fonolojik ve logografik verilerin üzerine kaydedilebildiği ikili bir sistemle yazılıyorlardı. Günümüzde İnkalarla ilgili bildiklerimiz ya Hıristiyan rahiplerin anlatımlarından, ya İnka mimarisi ve el sanatlarındaki işlemelerden (ikonografi) ya da yerli insanlarca dilden dile aktarılan mitler ve efsanelerden gelmektedir.
Manco Capac, Peru´daki İnka Hanedanlığı´nın efsanevi kurucusudur. Efsaneler hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bir efsanede, Viracocha´nın oğlu olduğu söylenir. Bir diğerinde ise Titicaca Gölü´nde Güneş Tanrısı İnti tarafından büyütüldüğü söylenir.
Manco Capac´nın iktidara gelişi hakkında da birçok efsane vardır. İlkinde, Manco Capac ve kardeşi Pachacamac, Inti´nin oğullarıdır. Manco Capac, babasi tarafından ateş ve güneş tanrısı olarak kutsanmıştır. Cuzco´ya ulasmak için yeralti tünelleri kazmıştır ve bir tapınak yapmıştır. Yolculukları sırasında Manco´nun kardeşlerinden birisi taşa dönüşmüştür ("huaca"). Bir diğer efsanede ise Cuzco´ya yeraltindna gitmek yerine Titicaca Gölü´nün içinden gitmişlerdir.
Tici Virachocha efsanesinde Manco Capac, Cuzco´nun 25 km güneyindeki Pacari-Tampu, bugün bilinen adıyla Pacaritambo´lu Tici Viracocha´nin oğludur. O ve erkek kardeşleri ("Ayar Anca","Ayar Cachi", ve "Ayar Uchu"); ve kız kardeşleri (Mama Ocllo, "Mama Huaco", "Mama Raua", ve "Mama Cura") Cuzco´ya yakın bir yerde yasadilar. Cesitlilik arz etmesine ragmen genel inanis, Manco´nun acgözlü davranarak diğer kardeşlerine ihanet edip onları öldürmesiyle beraber Cuzco´nun tek hakimi haline geldiğidir.
Roma İmpataratorluğu gibi İnkalar da hükümdarlıklarına kattıkları kültürlerin kendi dinlerini korumalarına izin vermiştir. İnka tanrılarından bazıları aşagıda listelenmiştir. Çoğunun görevleri birbiriyle kesişir.
Milo
Milo, Maske isimli filmde Maske'nin ara sıra maskeyi takan, çok zeki köpeğidir.
Peggy Brant
"Maske" ve Stanley'in ortak sevgilisi, kızıl-kahve saçlı haber muhabiri, ünlü gazeteci.
Maske'nin gerçek kimliğini bilen nadir insanlardandır. Stanley'i her ne kadar sevsede onun başını sürekli beladan belaya sokar.
Çünkü Peggy, büyük manşetler peşinden koşmaya bayılır. Fakat Edge City'de pek büyük olaylar olmayınca iş ona düşer veya Tempest gibi büyük suç makinalrına bir şekilde yardım eder sonra Maske'yi çağırır. Ya da maskenin pozlarını sürekli çekerek uydurmasyon haberler oluşturur.
Tempest
Maske'nin baş düşmanlarından en zekisi.
Tempest, Edge city'den başlayarak Dünya'yı ele geçirmek isteyen bir megalomanyaktır.
Alijó
Belediyede 19 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Ülkelere göre şehirler listesi
Aşağıda Birleşmiş Milletler tarafından bağımsız, egemen bir ülke olarak kabul edilen ve Birleşmiş Milletler'de üyeliği bulunan 193 ülke ile egemen bir devlet olarak kabul edilen ancak BM'de üyeliği bulunmayan Vatikan dahil toplam 194 ülkenin şehirler listesi ile yine ayrıca Birleşmiş Milletler üyesi en az bir ülke tarafından bağımsızlığı kabul edilen 9 ülkeye ait şehirler listesi yer almaktadır. Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkeler tarafından bağımsızlığı kabul görmeyen bu ülkelerin isimleri italik olarak yazılmıştır.
Armamar
Belediyede 19 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Motosiklet
Motosiklet, iki ya da üç tekerlekli, bisiklet benzeri, içten yanmalı motora sahip bir ya da iki kişilik ulaşım aracıdır.
İlk örnekleri bisikletlere motor takma girişimleriyle ortaya çıkmıştır. 1869 yılında ABD Massachusetts’li Sylvester Roper buhar gücüyle çalışan motosiklet benzeri bir taşıtı geliştirmeye çalışmıştır. 1893 yılında Felix Millet beş silindirli bir motoru bir bisikletin ön tekerleğine takarak bugünkü motosiklete oldukça benzeyen bir taşıt gerçekleştirmiştir.
Başarılı ilk iki tekerlekli motorlu taşıt tasarımını Fransız mucitler Michael ve Eugene Werner gerçekleştirmiştir. Werner kardeşler aracın motorunu, kadronun altına iki teker arasına yerleştirdiler. O tarihten sonra motosiklet tasarımlarında motor hep aynı yerde kalmıştır.
Üretilen motosikletlerde tip ayrımından çok kullanıcıların tercihleri öne çıkmaktadır. Örneğin hem gezi hem de spor motosikletlerinin özelliklerini tek motosiklette barındırma çabası sonucu üretilen gezi-spor motosikletleri çok fazla motor sever tarafından tercih edilmektedir. Tabii ki bu motosiklette gezi motosikletinin sürüş rahatlığı olmamasının yanında bir spor motosikletteki hız da beklenmemelidir. Sonuç olarak gezi motosikletinden daha iyi performansa sahip olup spor motosikletinden daha iyi sürüş rahatlığı sunan bir motosiklettir.
Kullanılmakta olan modern motosikletler aşağıdaki parçaların standart üretimi ile yapılmaktadır.
Bir motosikletin şasisi alüminyum ya da çelik desteklerin kaynak yardımı ile birleştirilmesi sonucu üretilir ve motorun ana iskeletini oluşturur. Bazı özel üretim motosikletlerde karbon-fiber ve titanyum kullanılır ki bu şekilde üretilmiş bir motosikletin maliyeti oldukça yüksektir. Motosikleti taşıyan ve dengesini sağlayan şasidir ve sağlamlığı önemlidir. Profesyonel motosikletlerin şasileri milimetrik hesaplarla dengelenir.
Motosikletlerde ön tekerin takıldığı ve sürücünün motosikleti kontrol edebilmesi için gerekli olan motosiklet gidonunun eklendiği parçadır.
Şu ana kadar üretilmiş hemen hemen tüm motosikletler benzinle çalışan içten yanmalı motorlar yardımı ile çalışmaktadır. Ancak bazı küçük Scooter tipi modeller elektrik motoru ile de çalışmaktadır.
Modern motosikletlerde genellikle beş ya da altı ileri vites bulunur. Yalnızca bazı özel motosikletlerde (Honda Goldwing ve BMW K1200LT modeli) geri vites sistemi de kullanılmaktadır.
Genellikle birbirine kaynak yardımı ile eklenmiş çelik ve alüminyum parçalardan oluşur. Bazı motosikletlerde gidon kaynak yapılmaksızın tek parça halinde de üretilmektedir.
Motosikletin en önemli bölümlerinden biridir. Çünkü motosikletin hareket yeteneği ve hızı tekerleklerin temas ettiği yüzeyin fiziksel yapısından fazlasıyla etkilenir. Dolayısıyla tekerleklerin üretimi artık neredeyse bir bilim dalı haline gelmiştir.
Motosikletlerde birbirinden bağımsız iki çeşit fren sistemi bulunur. Bunlar ön ve arka fren sistemleridir. Bazı modellerde bu iki sistem birbiriyle etkileşimli olarak dizayn edilmiştir. Ön fren arka frene göre daha güçlü ve etkilidir.
Modern dizayn motosikletlerde ön ve arka süspansiyonlar olmak üzere iki tip süspansiyon sistemi vardır ve bunlar doğrudan şasiye bağlıdır.
Özel arazi motosikletleri hariç hemen hemen tüm motosikletlerde hız göstergesi odometre (yol göstergesi) ve takometre standarttır. Yağ göstergesi ve benzin göstergeleri de günümüz modellerinde mevcuttur.
Carrazeda de Ansiães
Belediyede 19 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
FC Sochaux-Montbéliard
Football Club Sochaux-Montbéliard "(kısaca: FCSM)", Peugeot işçilerinin ortaklaşa kurduğu, Fransa'nın doğusundaki Montbéliard ve Sochaux kentinin Fransız futbol takımıdır. Sarı-lacivertli takım maçlarını, 20.000 kişilik Stade Auguste Bonal'da oynamaktadır. Son yıllardaki en büyük başarısı, 2007 yılındaki Coupe de France olan takım, 2011-2012 sezonunda ise Ligue 1'i 14. sırada tamamlamıştır. Takımın takma adı Les Lionceaux'dur.
"24 Temmuz 2012 itibarıyla"
"20 Temmuz 2012 itibarıyla"
Freixo de Espada à Cinta
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Alçak motosiklet
Alçak motosiklet olarak bilinen bu motosikletler chopper olarak sınıflandırılırlar. Chopper motosikletler aslında cruiser motosikletlerin kişinin isteğine göre düzenlenmesi sonucu ortaya çıkan bir motosiklettir.
Chopper motosikletlerin tarihi oldukça eskilere dayanmaktadır. 2. Dünya Savaşı sonrası evlerine dönüş yolunda olan kişilerin motosikletlerini daha hafif ve olduğundan biraz daha hızlı yapmak istemeleri sonucu ortaya çıkan yepyeni bir sınıftır. Chopper kelimesi ise kesmek kırpmak biçmek anlamına gelmektedir. Ayrıca bir helikopterin pervanesinin çıkardığı chop chop chop sesininde ilham kaynağı olduğu söylenenler arasındadır.
Her chooper kendi sınıfında tektir ve bir başka eşi benzeri yoktur. Sadece motor kısmı hariç, tamamen kişiye özeldir. Motor aksamı ve tekerleğe aktarma Dünya üzerindeki her chopper motosiklette aynıdır. Bu yönden bakarsanız aslında chopper motosikletlerin dünyada eşi benzeri olmadığı söylenemez ve birçoğunda kullanılan aksesuarlar aslında aynıdır. Örneğin, aynalar çoğu yaprak şeklinde ya da malta hacı şeklinde ayna kullanırlar.
Chopperlar üzerinde yaklaşık 256 adet parça kişiye özel olarak dizayn edilebilmektedir. Hız amacı gütmeyen sadece gezi amaçlı motosikletlerdir.
Lamego
Belediyede 24 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Spor motosikleti
Spor motosikleti, hız için tasarlanmış sürüş rahatlığının ikinci planda kaldığı bir motosiklet türüdür. Spor motosikletlerin sokak (street), arazi (off-road) ve ikili spor (dual-sport) olmak üzere 3 farklı çeşidi vardır.
1960'ların sonlarına kadar |
motosikletler 3 ana formatta üretilirdi:
Mesão Frio
Belediyede 7 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Enduro motosiklet
Enduro motosiklet, arazi motosikleti ile gezi motosikleti arası bir motosiklet tipidir. Daha çok hem gezi ve hem de arazide motosiklet kullanmak isteyenlerin tercih ettiği bir motosiklettir.
"ENDURO MOTOSİKLET"; her türlü arazi ve iklim şartlarında, kullanıcının (endurocu)da kabiliyetleri doğrultusunda ilerleyen motosiklet sınıfıdır.
Uzunyol/Büyük enduro, Hard enduro, soft enduro gibi kendi içinde sınıflara ayrılır.
Kullanış amacına göre, tek silindir veya çift silindirli, iki zamanlı(2T) veya dört zamanlı(4T) olabilmektedirler.
Moimenta da Beira
Belediyede 20 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Arazi motosikleti
Motosikletler arasında en hafifi arazi motosikletleridir. Ayrıca sele de diğer motosikletlere göre oldukça yüksektir.
Arazide rahat hareket sağlaması için yerden yüksekliği ve dolayısıyla sele yüksekliği diğer motosiklet türlerine göre fazladır. Aynı motoru paylaştıkları diğer motosiklet modellerinden, şanzımanları ve torklarıyla fark gösterirler. Arazide yüksek hız yerine güç gerektiği için torkları yüksek olur. Bu türün lastikleri toprakta iyi çekiş sağlamak için uzun ve sık dişlidir. Motorlardaki küçük değişiklikler büyük farklar yaratabilir. Örneğin bir egzoz değişimi motorun gücünü 6 beygire kadar artırabilir. Bu motorlar şehiriçi kullanım için değil sert arazi koşulları için üretilmişlerdir. Bu tür motosikletlere Cross motor denilmektedir. Cross ingilizce çapraz anlamı taşımaktadır dolayısıyla bu motorlar şekillerinden adlarını alırlar. Diğer motorlara göre en belirgin özellikleri yüksek boyu, güçlü amortisörleri ve yapısı, farklı sesi ve dişli lastikleridir. Atv Motorlardaki gibi On Road yani; şehir içi Off Road yani; arazi tipi gibi 2 versiyonu mevcuttur.
Gezi motosikleti
Gezi motosikleti, uzun yolcuklar için tasarlanmış oldukça rahat bir sürüş sunan motosiklet türü. Bu motosikletler tasarımları gereği daha uzun mesafeleri daha az duraklayarak almayı sağlayacak kapasitede üretilmiştir. Diğer motosiklet tiplerine göre daha büyük yakıt deposu, daha az yakıt tüketimi, rahat bir oturuş pozisyonu, yan ve arka çantalarla birlikte daha fazla yük taşıyabilme gibi özellikleri vardır. Birçok motosiklet firmasının "gezi" ya da "turing" tipi modelleri bulunur. Bu motosikletlerin dezavantajı, ağırlıklarının diğer motosikletlerden daha fazla olması ve şehir içi trafik sürüşlerinde geniş kalarak aralarda yol almalarının güç olmasıdır.
Çarmıh
Çarmıh, birbiri üzerine çapraz konmuş iki tahtadan oluşan darağacı. Geçmişte suçluların üzerine bağlanmak veya çivilenmek suretiyle cezalandırılmasında yaygın olarak kullanılmıştır.
Farsçadan Türkçeye geçen çarmıh sözcüğü dört ve çivi sözcüklerinden oluşmuştur.
Batılı dillerdeki cross ve kruco gibi karşılıklarından türetilmiş çarmıha germe anlamındaki crucifixion ve krucumado gibi kavramlar aslen Yunanca kökenli olup iki kelimeden oluşmuştur: ana-stauro (ἀνασταυρόω); stauros kelimesi "kazığa bağlamak", apo-tumpanizo kelimesi de "tahta üzerinde acı çektirmek" anlamına gelir ve bu iki kelime birleştiğinde "anaskolopizo" (ἀνασκολοπίζω "kazığa geçirmek") kelimesini oluşturur. Eski Yunan-Roman kaynaklarında "xylon" kelimesi "odun parçası" anlamında da kullanılıyordu; ama bu kelime daha çok darağaçları için geçerliydi, kazıklar için değil. Örneğin Aristofanes'in "Kurbağalar" komedisinde de bu anlamda geçmektedir: "Eğer tökezlersen, hiç olmazsa şerefli bir ağaçta asılırsın".
Latince "crux" kelimesi darağacı ya da kazık anlamına gelir ve muhtemelen Fenikece kökenlidir.
Geçmişte kurulu din ve düzene karşı suç işlediği için idamına karar verilenler çarmıha gerilerek öldürülürlerdi. Bunun için mahkûmun vücudu ve ayakları çarmıhın dikey tahtasına bağlanır, kolları yana açılarak elleri yatay tahtaya mıhlanırdı. Günlerce açıkta, aç, susuz ve tahtaya çivili kalan mahkûm, yavaş yavaş ve işkence çekerek ölürdü.
Romalı vali Pontius Pilatus döneminde de İsa Yahudi din bilginleri Farisiler tarafından böyle çarmıha gerilmişti. Çarmıha gerilme konusu utanç verici olarak nitelendiği için, uzun zaman Hıristiyanlarca ele alınamadı. 16. yüzyıldan sonra, pek çok ressam İsa'yı çarmıhta gösteren tablolar yaptı.
Johann Gottlieb Fichte
Johann Gottlieb Fichte ( 19 Mayıs 1762, Rammenau - 29 Ocak 1814, Berlin), ünlü Alman düşünürü. Felsefedeki en önemli kavrayışı, temel çıkış noktası kendi özgürlük anlayışıdır.
Fichte'ye göre, irade ya da ben, temel gerçeklik olup özgürdür, kendi kendisini belirleyen faaliyettir. Ben ya da irade dışında her şey ölü ve pasif bir varoluşu gösterir; yalnızca böyle bir faaliyet, kendi kendisini belirleyen tinsel bir faaliyet, gerçektir. İradenin kendisi, yaşam ve akıl, bilgi ve eylem ilkesidir, her türlü ilerleme ve uygarlığın harekete geçirici gücüdür; bilginin dayandığı temel, kuramsal düşüncenin birleştirici ilkesidir. Şu halde, felsefede yapılacak ilk iş, böyle bir faaliyetin niteliğine, hem kuramsal ve hem de pratik aklın koşullarına, ilke ve ön kabullerine ilişkin olarak ayrıntılı bir açıklama sunmaktır.
Bir dokumacının oğlu olan Fichte, yeteneği olduğunu fark eden bir zenginin himayesinde yüksek öğrenimini gerçekleştirebilmiştir. Fichte Kant'a büyük hayranlık duymuş, onu görmeye gitmiş ve "Versuch einer Kritik aller Offenbarung" ("Bütün Tanrısal İlhamların bir Eleştirisi") adlı eserini sunmuştur.
Onun felsefe konumu Kant, Friedrich Schelling, Hegel gibi isimlerin yanı sıra Alman felsefesinin temel taşları arasında yer alır. Alman idealizminin hem temellendiricisi hem de temsilcisi durumundadır. Kant sonrası Alman felsefesinin önde gelen isimlerinden biri olmuştur.
Metin Özarslan
Profesör Doktor Metin Özarslan, (d. 1962, Tortum, Erzurum, Türkiye), Türk akademisyen (Türk Halkbilimi Uzmanı), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi.
1987’de Erzurum Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevlerde çalıştı (1987-1996). 1992 ‘de Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı yüksek lisans programını ""Prof.Dr.Şükrü Elçin-Hayatı ve Eserleri Üzerine Bir Araştırma"" adlı tezle tamamladı. Askerliğini Burdur'da yaptı (1994). Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halkbilimi Anabilim Dalı'nda misafir öğretim görevlisi olarak ders verdi (1995-1996). Aynı Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı (1996). Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halkbilimi Anabilim Dalı doktora programını "Erzurum ve Çevresinde Âşıklık Geleneğinin Bugünkü Durumu" adlı tez ile tamamladı (1999). Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı bünyesinde yürütülen "Türk Dünyası Edebiyat Tarihi" Projesi (Fikir ve Edebiyat Metinleri Antolojisi) alt projesinde görev aldı. 2000-2001 öğretim yılında Hoca Ahmet Yesevî Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ve Dil Merkezi'nde dersler verdi. 2006 yılında doçent oldu. 2013 yılında profesörlüğe yükseltildi. Mesleki faaliyetlerle ve bilgi-görgü artırmak üzere Azerbaycan, Bosna-Hersek, İngiltere, İran, İskoçya, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs, Polonya, Rusya, Suriye, Ukrayna/Kırım'da bulundu. Hâlen Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Bölümü öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
Yannis Parios
Giannis Parios (d. 8 Mart 1946; Yunanca: Γιάννης Πάριος; gerçek adı Γιάννης Βαρθακούρης; Yanis Varthakuris okunur), Yunanistan'ın Paros Adasında doğdu. Yunan besteci ve şarkıcıdır.
Elli Kokkinu
Elli Kokkinu "Yunan:" Ελλη Κοκκίνου (d. 24 Temmuz, 1970; Atina, Yunanistan Krallığı) Yunan şarkıcı.
Namlu
Namlu, ateşli silahların, saçma, barut ve barutu ateşleyen kapsülden meydana gelen fişeğin ucundaki saçma(lar) veya mermiyi hedefe göndermesi için gerekli; yivli veya yivsiz, uzun delikli metal borudur.
Silahların sapından ucuna kadar olan kısım ve kurşunun fırlatıldığı yerdir. Namlu özellikle yivli silahlarda olmak üzere genellikle bir silahın en pahalı ve en maliyetli parçasıdır.
Penedono
Belediyede 9 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Oyak-Renault GSD
Oyak-Renault GSD, 1974 yılında fabrika bünyesinde kurulan dernek yapısındaki spor kulübü. Kuruluşundan sonra futbol, voleybol, basketbol, hentbol, masa tenisi, yüzme ve güreş branşlarında faaliyet göstermiştir. 2013-2014 sezonu başında kulüp, futbol branşını ve lig haklarını Yeşil Bursa'ya devretmiştir. Kulüp şu anda sadece TBL'de mücadele eden basketbol takımı ve 3. Lig'de yer alan futbol takımı ile faaliyetlerini 2011 yılına dek sürdürmüştür.
Basketbol takımı 2. Lig'e düşünce kulüp yönetimi liglerden çekilme kararı alıp altyapıda faaliyetlerini sürdürmeye başlamıştır.
Kızılay, Ankara
Kızılay Türkiye'nin başkenti Ankara'nın merkezinde bulunan Çankaya'da bir semttir.
Kızılay Meydanı'nı bünyesinde barındıran semt ismini, 1970'li yılların başında yıkılıncaya kadar mevcut bulunan, Kızılay meydanının hemen yanı başındaki, Kızılay Merkez binasından almıştır. Konumu itibarıyla ulaşımı çok kolay olan Kızılay'dan Ankara'nın her tarafına toplu taşıma araçlarıyla ulaşılabilir. Metro ve Ankaray'ın merkezi olan semtte dolmuş ve otobüs olanakları da vardır. Kızılay Ankara'nın kalbi konumundadır. Kültür ve eğlence aynı zamanda alışveriş merkezidir. Ünlü Kızılay Meydanı ile ünlenmiştir.
Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi
Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi, İstanbul ilinde bulunan bir Anadolu Lisesi'dir. 1929 yılında Yıldız Sarayı'nda II. Abdülhamit'in başhekimine ait evde 50. İlkokul adıyla öğretime açılmıştır. 1948-1949 öğretim yılında Yıldız İlkokulu adını almıştır.
Barbaros Bulvarı'nın açılışında yıkılan binanın yerine yapılan yeni binası 26 Eylül 1964 tarihinde açılmıştır. Hacı Ömer Sabancı Vakfı tarafından 1981 yılında yapılan birinci tadilat ve ek bina inşası s |
onunda Sakıp Sabancı'nın adı verilerek Sakıp Sabancı Yıldız İlköğretim Okulu adını almıştır.
1992 yılında Hacı Ömer Sabancı Vakfı tarafından ikinci ek bina ve tadilat çalışması yapılmış, 1992-1993 Öğretim yılından itibaren Sakıp Sabancı Lisesi adıyla eğitim hizmetine girmiştir. 1993-1994 öğretim yılından itibaren yabancı dil ağırlıklı lise programı uygulanan okul 1998-1999 öğretim yılında Anadolu lisesine dönüştürülmüştür. Öğretim süresi 4 yıldır.
Yeni TEOG sistemiyle birlikte de İstanbul'da giriş yüzdeliği olarak en yüksek 7. anadolu lisesidir . 2015 Teog sonuçlarıyla , ilk %0.52 diliminde bulunan öğrencileri almayı hedeflemektedir.
Kurumsal iktisat
Kurumsal iktisat 20. yüzyıl başlarında ABD'de ortaya çıkartılan ve geliştirilen bir ekonomik düşünce ekolüdür. Entelektüel temelleri Thorstein Veblen, John Rogers Commons ve Wesley Clair Mitchell ortaya atılmakla beraber zaman içerisinde çok geniş bir düşünce yelpazesini içersine almış bulunan bir ekonomik dusunce sisteminin adıdır.
Kurumsal iktisat esasen Neo-Klasik ve Marksist iktisadın görüşlerine alternatif fikirler üretme üzerinde yoğunlaşmış bir iktisadi düşüncedir. Bu düşünce akımına göre iktisat bilimi interdisipliner bir bilim dalıdır. İktisadi olayları incelerken sosyoloji, psikoloji, siyaset, maliye, yönetim, tarih gibi bilim dallarından yararlanılmalıdır. İktisadi olayların ve faaliyetlerin gelişiminde kurumların önemi büyüktür. Özellikle mülkiyet, piyasa yapısı gibi kurumlar ekonomik gelişme açısından oldukça önemlidir. Ekonomide istikrar için devletin ekonomiyi sürekli olarak izlemesi ve yönlendirmesi gerekli olup gelir dağılımının düzeltilmesi için de devlet müdahalesine ihtiyaç vardır.
Kurumsal iktisadın gelişimi I. Dünya Savaşından sonra hız kazanmıştır. Bu konuda özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde bir dizi konferans düzenlenmiş ve kurumsal iktisat alanında önemli adımlar atılmıştır. Kurumsal iktisat kavramı ilk olarak 1918 yılında Amerikan İktisat Derneğinin yıllık toplantısında kullanılmıştır.
Kurumsal iktisat iki kısma ayrılarak incelenmektedir.
""Eski kurumsal iktisat"" birbirinden bağımsız pek çok fikir adamının Neo-Klasik iktisada getirdiği eleştirileri konu edinmektedir. Eski kurumsal iktisat iktisadi olayların dinamik bir yapı sergilediğini bu yüzden de iktisadi kural ve kurumların zaman içerisinde değişmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
Eski kurumsal iktisat'ın en önemli temsilcileri:
"Yeni kurumsal iktisat" ekonomik düzenin sağlanması için kural ve kurumların önemine işaret eden çeşitli iktisat okullarının ortak adıdır. Bu bağlamda ekonomik yaşamda düzenin sağlanması için kural ve kurumların önemine işaret eden muhtelif iktisat okulları yeni kurumsal iktisat içerisinde incelenmektedir. Yeni kurumsal iktisat ise
Oliver Williamson’un 1975 yılında yayınladığı "Markets and Hierarchies: Analysis and Antitrost Implications (Piyasalar ve Hiyerarşiler: Çözümleme ve Antitröst İçerimler)" isimli eserinden sonra popüler olmuştur. Yeni kurumsal iktisat kavramını ilk kullanan Williamson olmasına karşın yeni kurumsal iktisatın fikri temellerinin Coase’un 1937 yılında yayınladığı "Tha Nature of the Firm (Firmanın Doğası)" adlı makalesi ile atıldığı ifade edilmektedir
Yeni Kurumsal İktisat içerisinde incelenen iktisat okulları ve temsilcileri:
Diesel
Diesel S.p.A (kısaca Diesel), İtalyan tasarımcı giyim firmasıdır.
Puma (şirket)
Puma AG Rudolf Dassler Sport (kısaca Puma), Alman spor giyim markasıdır. 1924'te Adidas'ın kurucusu Adolf "Adi" Dassler'ın abisi Rudolf Dassler tarafından kurulmuştur. Şu anda dünyanın en büyük spor giyim markalarından biridir.
Ferrari
BMW
DUCATI
Mercedes AMG
Mini
Guenter Lewy
Guenter Lewy (1923-) ABD'nin Massachusetts eyaletinde bulunan 'nden emekli profesör ve tarihçidir.
Guenter Lewy 1923 yılında Almanya'da doğdu. 1939 yılında on beş yaşındayken ailesiyle birlikte İngiliz mandası altındaki Filistin'e gitti. Sonra da ABD'ye yerleşti. Columbia Üniversitesi, Smith Koleji ve Massachusetts Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptı. Şimdi American Jewish Committe (Amerikan Yahudi Komitesi) tarafından yayımlanan muhafazakar eğilimli Commentary (Yorum) dergisinde yazarlık yapmaktadır. Vietnam Savaşı, Amerika Birleşik Devletleri tarihinde Komünizm ve Nazi Almanyası gibi birçok değişik konularda kitaplar yazdı.
Guenter Lewy 2005 yılında Ermeni kırımı ile ilgili yayımladığı kitabında Ermeni yazarlar tarafından geçmişte soykırımını desteklemek üzere öne sürülmüş bütün kanıtların güvenirliğini irdeledi. Kitabında Anadolu'dan techirleri sırasında ölen Ermenilerin sayısını 642.000 olarak belirledi. Techir sırasında Osmanlı devlet adamlarının Ermenilerin can güvenliğini sağlamakta çok yetersiz kaldığını ancak kasıtlı bir soykırım amacının bulunmadığı sonucuna vardı. Guenter Lewy'nin Ermeni meselesi hakkındaki "Osmanlı Türkiye'sindeki Ermeni Katliamları: Tartışmalı bir Soykırım" kitabı, soykırım tartışması açısından çok büyük önem taşımaktadır.
Ermeni tezini savunan yazarların daha önce Türk tezini savunan yazarlara karşı yönelttikleri eleştirileri Lewy için yapmak çok zordur. Lewy'nin Türkiye Cumhuriyeti veya Türk vatandaşlarıyla hiçbir organik bağı bulunmadığı için maddi veya manevi bir çıkar bulmak kolay değildir.
Guenter Lewy'nin 2005 yılında Middle East Quarterly dergisinde yayınlanan makalesi, yine Türk tezini güçlendiren bir bilimsel çalışma olmuştur. İttihatçı liderlere gıyaplarında ölüm hükmü veren 1919-20 askeri mahkemelerinde, savunma hakkının kullandırılmamasını eleştiren Lewy, müttefiklerin bile mahkemenin kararlarını ve işleyişini ciddiye almadığını detaylarıyla ortaya koymuştur. Ayrıca bazı Ermeni tarihçilerin belge derlerken bilimsellikten uzak tutumlarını da örnekleriyle göstermiştir.
Lewy, Türkçe anlamıyla "Osmanlı Türkiyesinde Ermeni Katliamları: Tartışılan bir soykırım" adlı araştırmasını 2005 senesinde yayımladı. Bu kitapta, birinci dünya savaşı sırasında gerçekleşen Ermenilerin Osmanlı devletinin güneyine tehcir edilmelerinin "soykırım" hukuk kategorisine girip girmediğini araştırdı. Yeni olmayan bilinen kaynaklarla çalıştı ve bu kaynakları ele alarak birbirine zıt iki iddiayı karşılaştırarak, hem tartışmalı olan hem de her iki tarafın kabul ettiği tartışmalı olmayan noktaları sundu.
Osmanlı devletinin Ermenileri ülke içinde tehcir etme kararı aldığında, ülke olarak var olma mücadelesi içinde olduğunu bildiriyor. Ermeniler, hem Rusya'da hem de Osmanlı devletinde yaşıyorlardı. Rusya ve Osmanlı devleti 1914 sonunda dünya savaşına girdiklerinde ve Rus orduları Osmanlı sahasına girmeye başladıklarında, eski gerginlikler yeniden canlandı. Çoktandır otonomi ve hatta bağımsız bir devlet isteyen Osmanlı Ermenilerinin çoğu Rus ve Ruslarla müttefik Batılı güçlerin sempatizanıydı. Osmanlı devletinde bir de gıda sorunları baş gösterdiğinde ve 1915te İngilizler Çanakkale'ye ayak basıp başkent İstanbul'un düşme tehdidi doğduğunda, ülkede panik doğdu ve Ermenileri tehcir kararı alındı.
Lewy'nin hesabına göre, toplam 642.000 Ermeni tehcir esnasında ve sonrasında öldü. Lewy savaş öncesi Osmanlı Ermenilerinin sayısını 1.750.000 olarak tespit ediyor. Savaş sonrası Ermenilerin sayısını ise 1.108.000 olarak tespit ediyor, ölü sayısını bu şekilde tahmin ediyor. Ermeniler üç sebepten dolayı öldüler: gıda yetersizliği, salgın hastalıklar ve katliamlar. Ölü sayısının Osmanlı Ermenilerinin %37sinin öldüğünü gösterdiğini bildiriyor.
Lewy, birçok olayın merkezi rejimin bu ölümleri planlayarak gerçekleşmediğine işaret ettiğini açıklıyor. Ölümlerin, yüz binlerce insanı çabuk bir şekilde ve olağanüstü ilkel bir taşıma sisteminin varlığı yüzünden Osmanlı bürokrasisinin imkânlarını aştığı için gerçekleştiği sonucuna varıyor.
Lewy, bilimsel soykırım iddiasının ispat olarak sunduğu üç ana kaynağın ve öne sürülen diğer kaynakların Ermeni katliamlarının, Birleşmiş Milletlerin soykırım tanımı içine girdiğini ispatlayamadığını açıklıyor. Soykırım iddiasının üç ana kaynağı olan İstanbul savaş suçları mahkemeleri, Teşkilât-ı Mahsusa'nın tehcirdeki rolü ve Andonyan belgeleri kaynaklarının soykırım iddiasını neden ispatlayamadığını kitabında inceliyor.
Bunun dışında bazıları tarafından soykırım uzmanı olarak görülen İstanbul doğumlu Ermeni yazar Vahakn N. Dadrian'ın yöntemlerini inceliyor ve sert bir şekilde eleştiriyor. Dadrian'ın, kasten tercüme hataları yaptığını ve seçici alıntı yaptığını, bu tarz yöntemler bilim ahlakıyla bağdaşmadığı için Dadrian'in bilimadamlığını kabul etmediğini bildiriyor.
Lewy ayrıca Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Birliği'nin tekses olarak Ermeni tehcirini soykırım olarak tanımlamasını ciddiye alamayacağını bildirdi. Bu birlik, Avrupalı ve Kuzey Amerikalı soykırım araştırmacılarını bir çatı altında toplayan bir organizasyon. Bu organizasyon 1997 senesinde çıkardığı bir kararla Ermeni tehcirini tekses olarak soykırım diye nitelendirdi. Lewy, bu organizasyonun kararını ciddiye almayışının sebebini, imza atanların çoğunun hiçbir arşive ayak basmamış oldukları veya bu konu hakkında köklü bir araştırma yapmamış oldukları için diye açıklıyor.
Lewy'nin kitabı için araştırma yaptığı arşivler şunlar: Berlindeki Alman dışişleri arşivi ("Politisches Archiv des Auswärtigen Amts"), Londra'daki İngiliz devlet arşivi ("Public Record Office"), Washington'daki Amerikan devlet arşivi ("National Archives and Records Administration"), Washington'daki Kongre Kütüphanesi arşivi ("Library of Congress"). Devlet arşivleri dışında yayımlanmış olan arşiv yayınlarını ve büyük sayıda ikincil kaynakları (anılar vs.) incelediğini bildiriyor. Bu uzun liste için kitabına bakınız.
Puma (anlam ayrımı)
Puma aşağıdaki anlamlara gelebilir:
Viktor Şklovskiy
Viktor Borisoviç Şklovskiy (24 Ocak 1893, Sankt-Peterburg - 6 Aralık 1984, Moskova), Rus eleştirmen, kuramcı ve yazar.
Yüzyılın başındaki Rus Fütürizm Hareketinin kuramcısı ve Rus biçimciliği ekolünün öncüsü. Şklovskiy'ye göre, sanat, her zaman için, kendi kendine yeterli arı (saf) biçimler sorunu olmuştur ve bu özellik, ilk kez Fütürizm tara |
fından kabul edilmiştir. Böylece Fütürizm, tarihteki ilk sanat eylemidir ve Biçimci ekol, ilk bilimsel sanat ekolüdür. Biçimciliği fütürizme bir köprü olarak kullanarak, Devrime bağlamak ister Șklovsky. Ancak, Biçimcilik, Şklovsky, Zhirmunskiy, Jacobson ve benzerleri tarafından temsil edildiği haliyle, olgunlaşmamış, sorumsuz ve kendini beğenmiş, diğer yandan kendi kendine yeterli bir olgu olarak gözükmektedir.
Şklovskiy'in şu sözleri anımsanabilir: ""Sanat her zaman hayattan bağımsız olmuştur ve sanatın rengi, hiçbir zaman Kent'in üstünde dalgalanan bayrağın rengini yansıtmamıştır.""
LG
LG Grup (İngilizce: LG Group, Slogan (İngilizce): "Life's Good" Türkçe : Hayat Güzeldir), (Korece: 엘지 그룹 "Elji Kŭrup"); Güney Koreli elektronik, cep telefonu ve petrokimyanın da dahil olduğu birçok alanda faaliyet gösteren şirketler topluluğu. LG, Koo ailesi tarafından yönetilen bir aile şirketidir.
Şirket, 1995'e kadar "Lucky - Goldstar"'ın bir kısaltması olarak "LG" ismini kullanmıştır. İsmini değiştirmeden önce Goldstar markası altında birçok elektronik ürün satışı yaparken, Lucky markası genellikle Kore dışında satılmayan diğer ev ürünlerinde kullanılmaktaydı. Lucky, özellikle ev temizliği ürünleri ve çamaşır temizliği ürünleri ile Güney Kore'nin ünlü markalarından biriydi.
LG Electronics, dünyanın dört bir yanında seksen bir tanesi yan kuruluş olmak üzere yüz on’u aşkın iş biriminde seksen iki bin kişiye iş imkânı sağlamaktadır. 2007 yılında $ 44 milyar’lık satış rakamına ulaşan LG, dört iş biriminden oluşmaktadır. Bunlar, Mobil iletişim, dijital aletler, dijital görüntü cihazları ve dijital medya. LG dünyanın önde gelen CDMA/GSM ahizesi, klima, önden- yüklemeli çamaşır makinesi, optik sürücüler, DVD oynatıcı, düz ekran tv ve ev sinema sistemleri üreticisidir.
1947'de In Hwoi Koo tarafından "Lak Hui Kimya Endüstrisi" (İngilizce: "Lucky Chemical Industry") adıyla kurulmuş ve 1952'de Kore'nin plastik sektöründe faaliyete başlayan ilk firması olmuştur. 1958 yılında, günümüzde LG Elektronik (İngilizce: LG Electronics) ismiyle faaliyet gösteren Goldstar firması kuruldu ve bir yıl sonra ilk Kore malı radyoyu üretmiştir. Bu yıllarda şirket petrokimya ve elektrik/elektronik olmak üzere iki temel faaliyet alanına ayrılmıştır.
1960'lı yıllarda petrokimya, enerji ve elektrik/elektronik alanlarında gelişmeye devam eden şirket, Goldstar markası ile 1960'ta ilk Kore malı fanı, 1964'te soğutucuyu, 1966'da siyah-beyaz televizyonu, 1968'de iklimlendiriciyi ve 1969'da çamaşır makinesi ile asansörü üretmiştir.
Cha-Kyung Koo 1969 yılında şirketin ikinci başkanı oldu, küreselleşen dünyanın farkına vararak, şirketin büyüme ve küreselleşme planlarını hazırladı. Ertesi yıl şirket hizmet sektörlerinde büyümeye ve araştırma-geliştirme faaliyetlerini arttırmaya başladı. 1983'te Lucky Kimya Endüstrisi yeniden yapılanarak, temel faaliyet alanı oldu ve kozmetik sektörüne tekrar önem verildi.
Bu sırada, elektronik alanında televizyon, görüntü kaydedici cihazlar, bilgisayarlar ve yarı iletken teknolojilere büyük yatırımlar yapılmaktaydı.
Şirketin 40. kuruluş yılında Seul'de yeni ofis binası LG Twin Towers inşa edilmiştir.
1990 yılında müşteri memnuniyetini ön plana çıkaran yeni yönetim sistemine geçen LG Grup'ta Bon moo Koo'nun 3. başkan olmuştur. 90'lı yıllarda şirket kimya, enerji, elektronik, haberleşme, bilgi sistemleri, finans ve çeşitli hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren şirket ismini duyurdu.
1 Mart 2003'te LG Grup, holding yönetimi haline gelmiş ve Kore'nin en büyük sanayi kuruluşu olmuştur. 2006 yılında Chocolate adlı telefon modeli ile Hong Kong tasarım ödülünü kazanıp ve ""BSC Management and Administration"" tarafından yılın en iyi şirketi seçilmiştir. Aynı yıl dünyanın en ince LCD ekranını (1.48 mm) ve en ince düz ekran televizyonunu (33 cm) tasarlamıştır.
2007 yılında 60. yılını kutlayan şirket, "Life is Good" (Türkçe: "Hayat Güzeldir") sloganını kullanmaya başlamıştır.
LG'nin Nortel firması ile iş ortaklığı ve bu iş ortaklığından doğan LG-Nortel Network adlı bir şirketi vardır. 2001'den beri Philips firması ile iki iş ortaklığı vardır ve bu ortaklıktan LG Philips Display ve LG Philips LCD adlı iki şirketi bulunmaktadır.
LG'nin ayrıca Hitachi firması ile CD ve DVD sürücü üretimine dayalı bir iş ortaklığı bulunmaktadır. (Hitachi-LG Data Storage)
Türkiye'de ise Arçelik ile klima üretim ortaklığı bulunmaktadır ([Arçelik-LG Klima A.Ş.]
Cross Purposes
Cross Purposes, Black Sabbath'ın 1994 yılında çıkardığı albümdür.
Tyr (albüm)
Tyr, Black Sabbath'ın 1990'da çıkan albümüdür.
1.Anno Mundi (the vision)
2.The Law Maker
3.Jerusalem
4.The Sabbath Stones
5.The Battle of Tyr
6.Odin's Court
7.Valhalla
8.Feels Good to Me
9.Heaven in Black
Salzburg
Salzburg (okunuş: "saltsbuıg"), Avusturya'nın orta-kuzey kesiminde yerleşim bölgesidir. Avusturya'nın bir eyâletidir. 150.000'lik nüfusuyla Avusturya'nın 4. büyük şehridir. Alp dağlarının eteğinde, Almanya sınırında, Viyana'nın 270 km. batısında yer alan aynı adlı eyaletin Başkentidir.
Salzach nehrinin kenarında yer alan bu kent, adını buranın ilk sakinlerinin hayatını kazandıkları zengin tuz çökeltilerinin almıştır.
Başlıca sanayi kolları arasında çalgı yapımcılığı, bira yapımcılığı, dokuma sanayii, çeşitli makineler ve elektrikli gereçler yapımı, basımcılık ve yayımcılık v.b. sayılabilir. Ama başlıca gelir kaynağını turizm oluşturmaktadır.
Mozart'ın doğum yeri olan kent, her yıl düzenlenmekte olan Salzburg Festivali ile binlerce klasik müzik hayranını kendisine çekmektedir. 27 Ocak 2006 tarihinde, Wolfgang Mozart'ın doğumunun 250. yıldönümü Salzburg'un tüm kiliselerinde kutlandı (sabah 8.00 yerel saatinde). Sonra kilise çanları çaldı. Büyük kutlamalar yıl boyunca gerçekleşmiştir.
Anschluss sırasında, Avusturya'nın bağımsızlığına ilişkin planlanan referandum öncesi 12 Mart 1938'de Nazi Almanyası tarafından ilhak edildi. Alman birlikleri şehre taşındı. Siyasi rakipler, Musevi vatandaşlar ve diğer azınlıklar daha sonra tutuklandı ve sürüldü. Sinagoglar yıkıldı ve Sovyetler Birliği'nden gelen mahkûmlar ve diğer milletler için birkaç savaş esiri kampları kuruldu. II. Dünya Savaşı sırasında, Salzburg-Maxglan toplama kampı burada yer aldı. Bu bir Roman kampı idi ve yerli sanayiye köle işgücü sağlandı. Müttefik bombardımanında 7.600 ev yıkıldı ve 550 kişi öldü. Özellikle Salzburg tren istasyonu çevresinde şehrin binalarının yüzde 46'sı yokoldu. Şehrin köprü ve katedralinin kubbesi yıkılmış olmasına rağmen Barok mimarisi bozulmadan kaldı. Sonuç olarak, bu tarz mimarisi kalan birkaç örneklerinden biridir. Amerikan askerleri 5 Mayıs 1945 tarihinde Salzburg'a girdi.
Salzburg şehrinin tarihi merkezi 1996 yılında UNESCO tarafından bir Dünya Mirası olarak ilan edildi.
Berlin Konferansı
Berlin Batı Afrika Konferansı, Afrika'nın Kongo Havzası'na ilişkin egemenlik haklarının tartışılması ve bir sonuca bağlanması için düzenlenen uluslararası bir konferanstır. Portekiz’in önerisi üzerine, 15 Kasım 1884-26 Şubat 1885 tarihlerinde düzenlenen konferansa İngiltere, Fransa, Avusturya, Almanya, İtalya, Rusya, Portekiz, İspanya, ABD, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika ve Osmanlı İmparatorluğu katılmıştır. Konferans başkanlığını Almanya şansölyesi (başbakan) Otto von Bismarck yapmıştır.
1870’li yıllara gelindiğinde Afrika’daki sömürgecilik yayılması, kaşiflerin gezilerine dayanıyordu ve bir anlamda “sözlü işgal” ilkesi geçerliydi. Kaşiflerin “keşfettikleri” geniş araziler, adına çalıştıkları, tarafından finanse edildikleri hükümete ait sayılıyordu. Sömürge yönetimlerini kurmakta olan ülkeler, bu şekilde askeri-siyasi olmayan tarzda sömürge alanlarını genişletmekteydiler. Bu durumu, kendi sömürge bölgeleri açısından tehdit olarak algılayan Portekiz, sömürge yayılmacılığının kurallara bağlanmasını istemiştir. Konferans sonunda oluşan sonuç belgesi, “fiili işgal” ilkesini benimsemiştir. Bunun anlamı, herhangi bir bölge üzerinde hak iddia edebilmenin, o bölgede askeri bir hakimiyet (işgal) kurmaya dayandırılmasıdır.
Konferans, sömürgeci yönetimlerin dünyanın değişik bölgelerini hızla işgal etmelerinin önünü açmıştır. Bu nedenle konferans, sömürgecilik tarihinin önemli kilometre taşlarından biridir.
Lateks
Lateks, papatya ve sütleğen gibi pek çok bitkiden çıkarılan süte benzer madde. Bitkinin kesilen bir kısmından süzülür ve hava ile karşılaştığında katılaşır. Kauçuk ağacından çıkarılan lateks, doğal kauçuğun başlıca kaynağıdır.
Lateks karmaşık bir sıvı bileşimidir ve içerisinde protein, nişasta, alkaloid, şeker, yağ, sakız, tanin, reçine gibi birçok madde bulunur. Birçok bitkide lateks beyaz renktedir, ancak bazı bitkilerde sarı, turuncu ya da kırmızı da olabilir.
Lateks kelimesi aynı zamanda, bitki özütü yapısının işlenerek üretilen, ince ve esnek olan malzemelerinde adlandırılmasında kullanılır (örnek olarak Lateks kumaş). Ayrıca Lateks, yüzey aktif maddelerinin emülsiyonu ile, monomerlerine polimerize olur ve sentetik halini de alabilir.
Lateks ambalaj sektöründe kullanılan yapıştırıcı maddelerden biridir. Sıvı halde iken sürüldükleri kâğıt yüzeyine tutunabilir ve kuruduğunda kâğıt olan kısımlara temas edince yapışmaz. Sadece lateks sürülmüş olan başka bir yüzey ile değdiğinde birbirine yapışır. Bu özelliğinden dolayı kutulama işlemi güçlük çıkaran büyük ya da uzun nesnelerin ambalajları lateks sürülmüş kenarlı olarak açık halde bulundurulur.
Lateks sürülmüş yüzeylerde çabuk kuruma istediğinde yapılacak uygulama fanlarla desteklenmiş hava akımı olan 20 °C ile 35 °C sıcaklıkta bir ortamdır. Aşırı sıcak ortamda lateks yumuşak bir hal alır, kuruma olmaz. Soğuk ortamda kağıda nüfuz etmesi zorlaşır. Eğer yapılabiliyorsa kükürtlü bir ortam lateksi daha iyi kurutur.
Lateks içeren ürünlerin temas ettiği deri yüzeyinde kızarıklık, kaşıntı, sulanma ve kabuklanma şeklinde belirtiler veren bir alerji türüdür. Bu tür alerjilerde, lateks proteinleri değil, doğal lateks maddesinin işlenmesi (örneğin, lastik eldiven üretimi) sırasında kullanılan merkaptobenzotiazol, tiuram ve karbamat g |
ibi maddeler sorumludur.
Ama temas egzaması nedeniyle cilt bütünlüğü bozulduğundan, bu hastalarda lateks proteinlerinin cilt çatlaklarından emilmesiyle zaman içinde gerçek lateks alerjisi ortaya çıkabilmektedir.
Tip I ya da erken tip aşırı duyarlılık olarak da adlandırılan bu hastalık, lateks allerjisinin en ciddi şeklidir. Hayati tehlike oluşturacak kadar ağır alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Bu alerji türünde doğrudan lateks maddesi içindeki proteinlere karşı alerji gelişir. Alerjiye yatkın bünyeli ("atopik") kişilerde görülür.
Alerjik nezle, göz alerjisi, alerjik astım ve anafilaksi (alerjik şok) bulgularına neden olur. Hava ile yayılan çok küçük lateks partikülleri solunum yollarına girdiğinde, polen veya ev tozu alerjilerinde olduğu gibi alerjik tepkimeleri başlatır.
Bu tepkimeler sonucunda; gözlerde kaşıntı ve sulanma, burun akıntısı, burun kaşıntısı, hapşırma, nefes darlığı, hırıltılı ve hışırtılı solunum, öksürük, göğüste sıkışma hissi, deride kaşıntılı kabarıklıklar (ürtiker) ve şişlikler (anjioödem) ve tüm belirtilerin bir arada görüldüğü, ayrıca kan basıncı (tansiyon) düşüklüğünün de eşlik ettiği anafilaksi görülür.
Lateks alerjisi,
Lateks alerjisi riski altında olan kişiler:
geçiren kişiler
Lateks alerjisi
Andorra millî futbol takımı
Andorra millî futbol takımı, Andorra'yı uluslararası organizasyonlarda temsil eden futbol takımı. Andorra Futbol Federasyonu'nun kontrolü altındadır.
Uluslararası futbolla yaklaşık 10 yıl önce tanışan Andorra, şimdiye kadar oynadığı uluslararası maçlarda sadece üç galibiyet alabildi. Beyaz Rusya, Arnavutluk ve Makedonya karşısında alınan bu galibiyetlerin tümü iç sahada oynanmıştı. Avrupa'da en çok ceza alan takım konumunda olan Andorra, 2006 FIFA Dünya Kupası elemelerinde en çok kart gören takım olarak da tarihe geçmiştir.15 yıl sonra ilk puanını 2017'de Rusya Elemelerinde oynananFaroe Adaları'na karşı 0-0 lık sonuçla almıştır.
6 Eylül 2015 itibarıyla;
Drizzt Do'Urden
Drizzt Do'Urden Unutulmuş Diyarlar ("Forgotten Realms") kurulumunda yer alan hayali bir kahramandır. Irkı olan drow'ların şeytan ve kötülük dolu adetlerini reddederek Karanlıkaltı'ndan (Underdark) ayrılmış ve yeryüzünde yaşamaktadır.
Drizzt Do'Urden bir drow'dur. Genel olarak Kara elf olarak da bilinirler. Diğer drow'lar gibi Drizzt'in cildi simsiyah saçları ise beyazdır. Drizzt'in en ayırt edici özelliği menekşe rengi olan ve öfkeli veya kararlı olduğu zamanlar hararetle parlayan gözleridir. Söylentilere göre mor renkteki gözleri ufak bir gri-elf mirasına bağlı olabilir. Genel olarak kürk yakalı, orman yeşili bir pelerin ve yüksek siyah botlar giymekte ve ucunda bir tek-boynuz (Tanrıçası Mielikki'nin sembolu) olan zincir taşımaktadır. Drizzt'in yeryüzüne çıkmasından bu yana yaklaşık olarak 20 yıl geçmesine rağmen Karanlıkaltı'nın zifiri karanlığına alışmış gözleri tam olarak gün ışığına adapte olamamış durumdadır. Şimdilerde yaklaşık olarak 70 yaş civarlarındadır. Elf kültürüne göre bir yetişkin bile olamayacak kadar gençtir. Drow'ların normal yaşam sürelerinin 700 ila 800 yıl arası olduğu sanılmaktadır.
Dışarıdan sakin bir görüntüye sahip olan Drizzt'in içinde sadece yeteneği ile yaşayabileceği Karanlıkaltı'ndan miras kalan bir öfke saklıdır. Ruhunun bu karanlık yönünü - bunu "Avcı" olarak adlandırmaktadır - kontrol altına almış olmasına rağmen zor durumlarda veya duygusal baskı altında bunu geri çağırabilir. "Avcı" Drizzt'in dövüş yeteneğini örnekleyen soğuk, ruhsuz bir katildir. "Avcı"'nın etkisi altında değilken Drizzt soğukkanlı, aklı başında, gerekmedikçe bir dövüşten sakınan (Ork, Goblin gibi ırklar hariç) barışsever biridir. Buna rağmen bile streotiplerin önyargılarında ki istisnalara açıktır. Durum gerektirdiği zamanlar inanılmaz derecede cüretkar hatta pervasız olabilir. Kendine öylesine güvenir ki birçok arkadaşı bir gün drow'un kendilerini içinden çıkamayacakları bir duruma sürekleyeceğine inanmaktadırlar. Yeryüzü dünyası için çok derin bir sevgi beslemekte ve birçoklarının ona önyargı ile yaklaşmasına rağmen buradaki yerini bağrına basmaktadır. Kendini tanımayanların bu önyargılarını pek umursamaz. Korku ve şaşkınlık olan ilk reaksiyona tepkisi içten bir gülümsemedir.
Drizzt'in favori silahı pala'dır (scimitar). Parıltı (Twinkle) ve Buzölüm (Icingdeath) adını verdiği iki tane pala taşır. Bunun yanında yoldaşı kara panter Guenhwyvar'ı çağıran siyah bir heykelciği vardır. Drizzt'in bir de Kör eden Vuruş Kolluğu ("Bracers of the Blinding Strike,") adını verdiği, takan kişiye hız veren büyülü bileklikleri vardır. Fakat bunları el bilekleri yerine ayak bileklerine takar. Bunun sebebi ayak oyunlarının çok önemli olması ve aynı zamanda Drizzt'in zaten çok hızlı olan kılıç hareketlerini daha da hızlandırırak kontrolden çıkmasını engellemektir. Yıllar boyu Drizzt kendinsine Bruenor tarafından verilmiş mithril bir zırh kullanmaktaydı fakat bu zırh zarar gördü. Şimdilerde ise en ölümcül saldırılar dışından tüm saldırılardan koruyan örümcek ipeğinden yapılma bir büyülü gömlek giymekte. Gömleğindeki adamantin özeldir, ve birçok drow zırhının aksine güneş ışığından zarar görmez.
Babası Zaknafein Do'Urden ile olan antrenmanları ve Melee-Magthere'deki eğitimi boyunca Drizzt pala kullanımını tercih etti ama bunun dışında drow'lar tarafından düşünülebilecek her türlü silahta uzmanlaştı. Bu yeryüzüne geldikten sonra da değişmedi. Drizzt'in dövüş sırasında doğaçlama olarak herhangi bir şeyi silah olarak kullanmakta bir eksikliği olmamasına rağmen genellikle iki büyülü palası Buzölüm ve Parıltı'yı kullanır.
Drizzt, Buzölüm'ü palanın ismini aldığı Beyaz Ejderhanın hazine yığınında buldu. Buzölüm ilk olarak "Kristal Parçası" adlı romanda yer alır. Genelde Buzölüm Drizzt'in sağ elinde yer alır.
Palanın kabzası siyah adamantindendir ve bir panter şeklindedir. Bıçağı ise gümüştendir ve elmas bir uçla son bulmaktadır. Drizzt'i kılıca çeken ilk şey ona yoldaşı Guenhwyvar'ı hatırlatan panter biçimi olmuştur. Silah ateşi absorbe ederek kullanıcısını ateş ve sıcağa karşı korur. Bu büyülü silah Drizzt'in hayatını iblis Errtu ile her karşılaşmasında kurtarmıştır çünkü ateş Errtu'nun doğasındadır. Buzölümüm iblislerle savaşmak için yaratılmış olması muhtemeldir çünkü ne zaman yakında bir iblis olsa Drizzt kılıçtan kaynaklanan bir açlık sezmektedir.
"…uncovering a gem-encrusted sword pommel, its black adamantite hilt masterfully sculpted into the likeness of the toothed maw of a hunting cat." — "The Crystal Shard"
"Ingeloakastimizilian" ya da daha bilinen ismi ile "Buzölüm", Reghed buzulunun Evermelt adlı kısmında bir buz mağarasında yaşayan beyaz bir ejderdir. Wulfgar ve Drizzt tarafıdan öldürülmüştür. Parıltı'ya çok benzer bir biçimde Buzölümde zayıf mavi bir parıltıya sahiptir ama sadece çok soğukta.
Parıltı Drizzt'in diğer palasıdır. Sol elinde (ve sağ kalçasında) bulunmaktadır. Drizzt Parıltı'yı büyücü Malchor Harpell'den Artemis Entreri'nin peşindeyken aldı. (Entreri Regis'i kaçırdığı zaman - "Buçukluğun Mücevheri") Parıltı ilk olarak daha sonraki "Buçukluğun Mücevheri" adlı romanda ilk olarak görüldü.("The Halfling's Gem")
Parıltı elfler tarafından dövülmüştür. Kabzasının ucunda bir elmas vardır ve mavi renkte parıldamaktadır. Yüzüklerin Efendisi'ndeki Bilbo ve Frodo'nun kılıcı Sting'den esinlenilmiş olması muhtemeldir.
" 'It was forged in the magic of the powers that all the surface elves hold dear,' said Malchor. 'Of the stars and the moon and the mysteries of their souls. You deserve it, Drizzt Do'Urden, and it will serve you well.' " — "The Halfling's Gem"
Diğer adı "Kalp Avcısı" olan Taulmaril aslında Catti-Brie'nin yayıdır. Ancak Catti-Brie Ork Kralı Obould'un Mithril Salonuna açtığı savaşta kalıcı olarak bacağından yaralandığı için Taulmaril'i kullanmaz ve büyüye yönelir ve Taulmaril de Drizzt'e kalır.
Sadece bir iki romanda anılmasına rağmen bu özel olarak yapılmış yay Drizzt'e Montolio Debrouchee tarafından kolcu eğitimini tamamlaması sonunda verilmiştir. Bunun dışında diğer romanlarda Drizzt isimsiz başka yaylar da kullanır.
"The Dark Elf Trilogy"
"The Icewind Dale Trilogy"
Legacy of the Drow
Paths of Darkness
*"Kristalin Hizmetkârı" (2000) aynı zamanda Jarlaxle ve Artemis Entreri'nin hikâyelerini anlatan "Sellswords" (Kiralık Kılıçlar) dizisinin ilk kitabıdır.
The Hunter's Blades
Transitions
Neverwinter Saga
[[Kategori:Zindanlar ve Ejderhalar karakterleri|Do'Urden, Drizzt]]
[[Kategori:Unutulmuş Diyarlar karakterleri|Do'Urden, Drizzt]]
Alzheimer
Sotis Volanis
Sotis Volanis (Yunan: Σώτης Βολάνης, 20 Şubat 1971), Çingene kökenli Yunan şarkıcı-şarkı yazarıdır. İlk albümünü 2002 yılında çıkaran Volanis bu albümde yer alan "Poso Mu Lipis" adlı şarkıyla iyi bir çıkış yapmıştır. Şarkı daha sonra Bulgar, Sırp, Arap, Türk ve İsrailli şarkıcılar tarafından kendi dillerinde tekrar yorumlanmıştır.
Natalia Dussopulos
Natalia Dussopulos ya da kısaca Natalia ("Yunan:" Ναταλία Δουσσοπούλου; d. 8 Nisan, 1983; Atina, Yunanistan) Türkiye'de kariyerine başlayan Yunan şarkıcı ve oyuncu.
1 yaşına gelmeden ailesi Londra’ya yerleşti. Londra’da bulunan Hellenic College’ de okudu. 14 yaşında Londra’nın en iyi yüzme takımında eğitim aldı. O yıllarda Dünya Gençler Yüzme Şampiyonası’nda Londra ve Yunanistan’ı temsil etti. 1 yıl sonra Amerika’da bulunan Pine Crest Secondary School adlı okulda yüzme eğitimi aldı.
1998 yılında İngiltere ve Yunanistan’da çeşitli demolar hazırlayarak müziğe başlangıç yaptı. 1999 yılında Londra’ya tatil için gelen Türkiye’nin Pop Starlarından Mustafa Sandal ile tanıştı. Natalia, Mustafa Sandal’a amacının iyi bir ses sanatçısı olmak olduğunu söyleyince Sandal onu albümündeki Hatırla Beni şarkısına Türkçe – Yunanca düet yapmaları için İstanbula davet etti. 2000 yılında yapılan düet albümün Cd'sinde yer aldı ve şarkıya bir de klip çekildi. Daha sonra Natalia müzikal yapısını güçlendirmek için New York’a yerleşir. Hip-Pop tarzında demolar yaptı. Yeni müzisyenlerle tanışarak ve yeni demolar yaparak kendini geliştirdi. Bu çalışmalara ara verip tat |
il yapmak isteyince Mustafa Sandal ’ı aradı. Ancak tatil için gelen Natalia’yı önce konserlerinde "Hatırla Beni" ve "Aşka Yürek Gerek" şarkılarına ikili düet yaptırır. Sonra stüdyoya alarak "Yok Gerekçem" adlı şarkıya düet yaptırır. Bu sırada ikili "Aşka Yürek Gerek" parçasını Türkçe ve Yunanca söylerler. Sonra şarkıya aşık olan ikili bu parçayada düet yapmaya karar verir ve bu şarkı albümün çıkış şarkısı olur ve klip çekilir. Klip beğeni toplar. Sadece birkaç gün Türkiye’de kalmayı planlayan Natalia yaklaşık 1 ay Türkiye’de kalır.
2004 yılında Natalia, Türk-Yunan dostluğunu pekiştirmek amacıyla yapılan "Yabancı Damat" dizisi ile oyunuculuğa başlar.
2004 yılında yayınladığı "Natalia" adlı albümü de en çok satan yabancı müzik albümlerinin başında gelir.
2006 yılında You're My Music / Sen Bana Şarkılar Söylettin adı altında
bir albüm yapar.. İstanbul ve Atina'da kaydedilen albümde Yunanca parçalar yanında
Zeynep Talu'nun sözleriyle 5 tane de Türkçe parça yer almıştır. Türkiye'ye
sevgisini Türkçe şarkılar söyleyerek gösteren Natalia, bu albümünde dans
parçalarından balatlara uzanan geniş bir yelpazede şarkılar söylememiştir.
Albümün pek çok şarkısının sözleri ve müzikleri de Natalia'ya aittir.
2006 yılında Atina'nın en büyük müzikholünde, Yunanistan'ın tanınmış erkek şarkıcıları Ramos ve Haci Yannis ile birlikte programlar yaptı.
"(2003 Erol Köse)"
"(2004 NR1 Music)"
"(2006 Yeni dünya Müzik)"
Vila Real
Vila Real belediyesi, Portekiz'in Norte bölgesine bağlı Douro altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 30 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila Real belediyesinin kardeş şehirleri:
Vila Flor
Belediyede 19 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila Nova de Foz Côa
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Torre de Moncorvo
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Tarouca
Belediyede 10 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Tabuaço
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Sernancelhe
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
São João da Pesqueira
Belediyede 14 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Santa Marta de Penaguião
Belediyede 10 bucak (Portekizce: "freguesia") yer almaktadır.
Sabrosa
Belediyede 15 bucak (Portekizce: "freguesia") yer almaktadır.
Peso da Régua
Belediyede 12 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Ankara Kalesi
Ankara Kalesi, Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunan tarihi bir kale. Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte MÖ 2. yüzyıl başında Galatların Ankara'ya yerleşmeleri sırasında kalenin var olduğu bilinmektedir. Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde birçok kez onarımdan geçmiştir. "Ankara Kalesi" dışarıdan görümüne göre daha büyüktür. Her yıl çeşitli festivallere de ev sahipliği yapmaktadır.
Kale tarih içinde çeşitli dönemler yaşamıştır. MÖ 2. yüzyıl başında Romalıların Galatya'yı işgalinden sonra kent büyüyerek kale dışına taştı. Roma İmparatoru Caracalla MÖ 217'de kalenin surlarını onarttı. MÖ 222 - 260 arasında İmparator Alexander Severus, Perslere yenilince kale kısmen tahrip edildi. 7. yüzyılın 2. yarısından sonra Romalılar kaleyi onarmaya başladı. Bizans döneminde İmparator II. Justinianos MS 668'de dış kaleyi yaptırmıştır, İmparator III. Leon 740'da kale duvarlarını onarırken iç kale surlarını yükseltmiştir. Bunun ardından İmparator I. Nikiforos 805'te, İmparator I. Basileios 869'da bu kaleyi onarmıştır. Kale 1073 yılında Selçukluların eline geçmiştir. 1101 yılında Haçlılarca ele geçirilen kale 1227 yılında tekrar Selçukluların hakimiyetine girmiştir. I. Alâeddin Keykubad kaleyi yeniden onartmış, 1249'da ise II. İzzeddin Keykavus kaleye yeni ilaveler yapmıştır. Osmanlı döneminde 1832'de Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa tarafından onarımdan geçirilmiş, kalenin dış duvarları genişletilmiştir.
Kalenin yerden yüksekliği 110 m'dir. Tepenin yüksek bölümünü kaplayan iç kale ve çevresini kuşatan dış kaleden oluşur. Dış kalenin 20'ye yakın kulesi vardır. Dış kale eski Ankara şehrini çevirir. İç kale yaklaşık 43.000 m²'lik bir yer kaplar. 14–16 m yüksekliğindeki duvarların üstünde çoğu 5 köşeli 42 kule vardır. Dış surları kuzey-güney doğrultusunda yaklaşık 350 m, batı-doğu doğrultusunda ise 180 m. boyunca uzanır. İç kalenin güney ve batı duvarları bir dik açı oluşturur. Doğu duvarı tepenin girinti çıkıntılarını izler. Kuzey yamaç ise farklı tekniklerle yapılmış duvarlarla korunur. Koruma düzeninin en ilgi çekici yanı; doğu,batı ve güney duvarları boyunca 15–20 m'de bir yer alan 42 tane beşgen burçtur. Dış kale ile iç kale, doğuda Doğukalesi'nde batıda hatip çayına bakan yamaçta birleşir. İç kale'nin güneydoğu köşesinde ise kalenin en yüksek yeri olan Akkale yer alır. Dört katlı olan iç kale Ankara taşından ve toplama taşlarla yapılmıştır. İç kalenin iki büyük kapısı vardır. Biri dış kapı, diğeri ise hisar kapısı adını taşır. Kapı üzerinde bir de İlhanlılar'a ait kitabe bulunur. Kuzeybatı kısmında Selçukluların yaptırdığını gösteren bir yazı bulunmaktadır. Duvarların alt bölümü mermer ve bazalttan yapılmıştır, üst kesimlerine doğru bloklar arasında tuğla bölümlerin büyük ölçüde zarar görmesine karşın, iç kale bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. 8 ve 9. yüzyılda kent istilalara uğrayınca, kaleyi hızla onarmak için, o sıralarda yıkıntı halinde olan Roma anıtlarının mermer blokları, sütun başlıkları, su yollarının mermer olukları kullanılmıştır. Kale yapısında rastlanan heykel, lahit, sütun başlıkları kalenin yapımı ve onarımında etrafta bulunan malzemelerden yararlanıldığını göstermektedir.
Piyale Paşa
Piyale Paşa (d. 1515 - ö. 21 Ocak 1578, Kıbrıs), Sultan I. Süleyman ve II. Selim döneminde 14 yıl kaptan-ı derya görevinde bulunmuş ve önemli zaferler kazanmış bir Osmanlı devlet adamı ve denizci askeridir.
Aslen Hırvat'tı. Babası sonradan Müslüman olarak Abdurrahman ismini almıştır. Mohaç Muharebesi'ndan sonra Macaristan'dan devşirilen bir çocuk olarak küçük yaşlarda Enderun'a getirilip burada eğitim görmüştür. 1547'de Kapıcıbaşı olarak saraydan çıkmıştır. Sonra Gelibolu sancak beyi olmuştur.
1553'te aldığı beylerbeylik ile kaptan-ı derya unvanı verilmiş ve kaptan-ı derya unvanını 1567 yılına kadar korumuştur. 1555 ilkbaharında emrinde olan 60 parça gemiden oluşan bir filo ile ve Turgut Reis'le birlikte Fransa'ya yardımla görevlendirildi. 1556 ilkbaharında Oran'a hücum etti ama şehrin İspanyol valisi Kont Alcaudete, Fas Sultanı Mohammed es-Şeyh ile ittifak yaptı ve Piyale Paşa kaleyi ele geçiremedi. 1557'de yine Turgut Reis'le birlikte Tunus'ta Bizerte'ye bir akın tertip etti ve bu şehir Osmanlılar eline geçti. 1558'de Majorca'ya bir akın düzenledi ve bu Balearık adasını eline geçirdi. Bu başarılarından dolayı Cezayir Beylerbeyi payesi verildi. Sakız ve Cerbe Adası'nı almış, Cezayir'in ele geçirilmesini tamamlamıştır. İspanya, İtalya ve Fransa sahillerinde 67 kadar küçük adayı ele geçirmiştir. İspanya Kralı II. Felipe'nin donanmalarını zayıflatmış ve ünlü kumandanlarını esir almıştır.
Osmanlı donanmasının bu başarılarına karşı olarak İspanya, Papalık Devleti, Malta, Napoli Krallığı, Cenova Cumhuriyeti ve Floransa Cumhuriyeti büyük bir ittifak kurarak Cerbe adasına hücum ettiler ve bu adayı ellerine geçirdiler. Piyale Paşa ve Turgut Reis bu müttefikler donanması ile 9-14 Mayıs 1560 tarihinde Tunus'un Cerbe sdası açıklarında Cerbe Deniz Muharebesi'ne giriştiler. Piyale Paşa kumandasındaki Osmanlı Donanması, İspanyol kuvvetlerinin başını çektiği Haçlı Donanmasını yenilgiye uğrattı. Osmanlıların önemli bir zafer kazandığı bu muharebede Hristiyanlar ittifakı 60 parça gemi kaybettiler ve 18.000 denizci zayiat verdiler. Bu zayiata giden İspanyol denizcilerinin 600'nun "oficiales" adı verilen gayet iyi eğitim ve tecrübeli gedikli denizci ve 2.400 tüfekçi ("arquebusier") olması bu galibiyetin önemini daha da açığa çıkartmaktadır. Cerbe adası da tekrar Osmanlılar eline geri geçti.
II. Selim'in kızı Gevherhan Sultan'la evlendi. 1564'de İspanya'a ait olan "Peron de Velz" adasını ele geçirdi. 1565'de Malta'nın Kuşatması'nda Turgut Reis ile birlikte görev yaptı. Fakat Turgut Reis'in çatışmalarda vurulması üzerine geri dönmek zorunda kaldı. 1566'da Sakız adasını fethetti. 1568'de kaptan-i deryalık görevi yanında üçüncü vezir oldu. Sonra Lala Mustafa Paşa serdarlığı altında Kıbrıs'ı almak üzere gönderildi. Buradaki başarısından dolayı ikinci vezir payesi verildi.
Bu görevde iken Piyale Paşa Kıbrıs' ta 1578 yılında vefat etti. Kasımpaşa'da kendi yaptırdığı Piyale Paşa Camii'nin yanındaki türbesine gömüldü.
Anaerobik
Anaerobik, teknik bir kelime olup "havasız" (buradaki hava genellikle oksijeni ifade eder) anlamına gelir.
Bu kelime aşağıdaki anlamlara da gelebilir.
Manşinel
Manşinel ("Hippomane mancinella"), sütleğengiller (Euphorbiaceae) Batı Hindistan ve tropik Amerika’ da yetişen bir ağaçtır. Boyu 3 metreden 15 metreye kadar uzanabilir. Düz ve açık kahverengi bir kabuğu; uzun dalları vardır. Yumurta şeklindeki yaprakları 10 cm uzunluğundadır ve dişli kenarlara sahiptir. Küçük ve pembe çiçeklere sahiptir. Elma şeklinde meyveleri vardır.
Sütlü sapı ve sarı-yeşil meyveleri oldukça zehirlidir. Hatta meyvelerden sıçrayan yağmur damlaları ya da çiğ deride yaralanmalara sebep olabilir. Yanan odundan gelen dumanı ise geçici körlüğe neden olabilir.
Mayoz bölünme
Mayoz bölünme bir diploid hücrenin ilk hücresi bölünerek genelde gamet olarak adlandırılan haploit hücrelere bölündüğü hücresel bir süreçtir. Gamet hücresinde kromozom sayısının azalmasıyla sonuçlanan "mayoz", Yunanca'da "Daha da küçültmek" anlamına gelen Meiounkelimesinden gelmektedir.
Mitoz bölünme ile alakası yoktur.
Mayoz Bölünme eşeyli üreme için gereklidir ve bu yüzden eşeyli üreyen tek hücreli organizmalar da dâhil tüm ökaryot hücrelerde görülür. Mayoz eşeysiz mitotik bölünmeyle üreyen arkealarda ya da prokaryotlarda meydana gelmez. Genetik çeşitliliği arttırır. Değişen çevre şartlarına uyumlu bir |
eylerin ortaya çıkma şansını arttırır. Arka arkaya mayoz olmaz. 1 hücre sadece 1 kez mayoz geçirebilir.
Mayoz sırasında kromozom içinde paketlenmiş olan uzun DNA segmentlerinden oluşan diploit üreme hücresinin genomu DNA replikasyonundan sonra iki bölünme geçirerek gamet olarak adlandırılan haploit hücreleri oluştururlar. Her gamet kromozomların bir setini ya da orijinal hücrenin genetik içeriğinin yarısını içerir. Oluşan bu haploit hücreler diğer cinsin haploit hücreleriyle ya da döllenme sırasında yeni bir hücre olan zigotu oluşturmak için birleşebilirler. Bu yüzden mayozun bölünme mekanizması döllenme sırasında birleşen iki genom ile eşteş bir olaydır çünkü her ebeveynden gelen kromozomlar mayoz sırasında genetik rekombinasyona uğrarlar. Dolayısıyla her gamet ve sonuç olarak her zigot kendi DNA'sında kendine özgü bir "İz/Tasarım" taşıyacaktır. Diğer bir deyişle, mayoz ve eşeyli üreme genetik varyasyonu oluşturur.
Mayoz, kromozomların yeniden dağılımını gerçekleştirmek için mitoz sırasında gerçekleşen aynı biyokimyasal mekanizmaları kullanır. Mayoza özgü birçok özellik bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi homolog kromozomlar arasında meydana gelen eşleşme ve genetik rekombinasyondur.
Mayozda da mitozda olduğu gibi profaz, metafaz, anafaz ve telofaz olarak adlandırılan dört evre vardır. Bu evreler arada interfaz olmaksızın peş peşe iki kez gerçekleşir ve sonuçta genetik özellikler bakımından 2 çeşit dört yavru hücre meydana gelir. Mayoz bölünme ile mitoz bölünme arasındaki en büyük farka profazda rastlanır.
Mayoz bölünme iki aşamada gerçekleşir. Bu aşamalar, Mayoz-1 ve Mayoz-2 olarak adlandırılır.
Profaz I
DNA ipliklerinin kısalıp kalınlaşmaya başlaması ile başlar. Bu evre sınırları kesin olmayan 5 evreye ayrılıp incelenir. Bu evreler;
Leptoten: Kromozomların mikroskopla seçilebildikleri andan itibaren başlar. İki eş kromatit birbirine sarılı halde bulunur. Ayrıca kromatinler üzerinde kromomer denilen ve koyu boyanan bölgeler fark edilir.
Zigoten: Biri anneden diğeri babadan gelen ve birbirlerine benzeyen homolog kromozomlar yan yana gelerek eşleşmeye başlarlar.Bu eşleşme bir uçtan diğer uca doğru devam eder. Bu evrede her biri iki kromatit taşıyan iki kromozomun yan yana durmasıyla sanki canlı n sayıda kromozom taşıyormuş gibi görülür. Görülen bu yapıya tetrat denir.
Pakiten: Homolog kromozomların eşleşmesi tamamlanır ancak kromozomlar kısalmaya devam eder. Ayrıca bu evrede mitozdan farklı olarak tetratlar arasında genetik madde alışverişi olur. Buna krossing-over denir. Bu olay homolog kromozomların birbiri üzerine çakışan (kiyazma "chiasma") kısmında gerçekleşir.
Diploten: Kromozomların sentromerleri ayrılmamıştır. Dört kromatit için iki sentromer vardır. Tetrat'taki homolog kromozomlar birbirinden ayrılmaya başlar. Ancak kiyazma bölgelerinde ayrılma olmaz ve kiyazmalar uca doğru kaymaya başlar.
Diakinez:Kromozomlar son halini alır. Çekirdekçik kaybolur. Çekirdek zarı parçalanır.
Tetratları oluşturan homolog kromozomlar karşılıklı olarak hücrenin ekvatoral düzlemine dizilir.
Homolog kromozom çiftleri hücrenin ekvator düzlemine rastgele dizilir.
Hücrenin ekvator düzleminde homolog kromozom çiftlerinin kaç farklı şekilde dizilebileceği 2 şeklinde ifade edilir. ( n haploit hücre sayısı)
Homolog kromozomlar birbirinden ayrılarak zıt kutuplara ilerler.
Mayoz bölünme gerçekleşirken krossing-over meydana gelmeyebilir. Bu yüzden krosing-over(gen transferi) çeşitliliğin temel nedeni değildir. Profaz l evresinde birbirine yapışan homolog kromozomlar Anafaz l'de rastgele ayrılacağı için bu evrede de gen çeşitliliği sağlanmış olur.
Hücrenin iki kutbunda bulunan kromozomlar uzayıp incelmeye başlar. Etraflarında çekirdek zarı oluşur. Sitoplazmanın boğumlanmasıyla da haploid sayıda kromozoma sahip iki yavru hücre oluşur.
Hayvansal hücrelerde: Çekirdek bölünmesi tamamlandıktan sonra sitoplazma ortadan boğumlanarak ikiye bölünür ve iki ayrı hücre oluşmuş olur.
Bitkisel hücrelerde: Oluşmuş olan iki çekirdekli hücrenin ortasında bir orta lamel (ara lamel) oluşur ve hücre duvarına kadar ulaşır. Dolayısıyla birbirine bitişik iki hücre oluşur.
Hücrenin iki kutbunda bulunan kromozomlar uzayıp incelmeye başlar. Etraflarında çekirdek zarı oluşur. Sitoplazmanın boğumlanmasıyla da haploid sayıda kromozoma sahip iki yavru hücre oluşur.
Buraya kadar geçen olaylar mayoz-I olarak adlandırılır. Bundan sonra mitozdakinin aksine arada interfaz evresi olmaksızın profaz-II'nin başlamasıyla mayoz-II başlar. Mayoz-II mitoz bölünmenin hemen hemen aynısıdır. Hücrelerdeki haploid kromozom sayısı korunarak profaz-II, metafaz-II, anafaz-II ve telofaz-II gerçekleşerek mayoz bölünmenin sonunda n kromozom sayısına sahip 4 yavru hücre meydana gelir.
Birinci bölünmenin telofazı ile ikinci bölünme arasında bir dinlenme devresi olmadan çekirdek zarı parçalanır. Birinci iğ iplikçiklerinin doğrultusuna dik yeni iğ iplikçikleri oluşur.
Her yavru hücrenin haploid (n) kromozomu ekvatoral düzlem üzerinde dizilir, cross over olmaz.
Mayoz bölünmenin 2. bölümü olan Mayoz 2'nin 3. evresidir. Ara evre olarak da adlandırılır. Bu evre mitozdaki anafaz evresine benzer. Ancak, mitozdaki anafazda kardeş kromatitler düzenli bulunurken bu evrede düzensiz bulunurlar. Bu da Mayoz bölünmede genetik çeşitliliği sağlar.
Kromozomların helezonları açılır, dolayısıyla görünmez olurlar. Çekirdek zarları oluşur sitoplazma bölünür. Böylece bir hücreden 4 tane haploid hücre meydana gelir.
'Sitoplazma bölünmesi'
Hayvansal hücrelerde: Çekirdek bölünmesi tamamlandıktan sonra sitoplazma ortadan boğumlanarak ikiye bölünür ve iki ayrı hücre oluşmuş olur.
Bitkisel hücrelerde: Oluşmuş olan iki çekirdekli hücrenin ortasında bir orta lamel (ara lamel) oluşur ve hücre duvarına kadar ulaşır. Dolayısıyla birbirine bitişik iki hücre oluşur.
Mayoz bölünme sonucunda n kromozomlu 4 hücre (gamet)oluşur.
Peygamberdevesi
Peygamberdevesi veya Mantid, Mantodea alttakımında yer alan ve hamam böcekleriyle birlikte Dictyoptera takımını oluşturan yaklaşık 1.800 böcek türünün ortak adıdır. Tropik ve sıcak bölgelerde yaşayan, başka böcekler üzerinden beslenen böcek türlerinden oluşan bir familyadır. Bazı uzmanlar Dictyoptera’nın bu iki alttakımını takım düzeyinde sınıflandırırlar. Bu türlerin çoğu tropikal ve subtropikal bölgelerde yaşar.
Peygamberdevesi olarak bilinmesinin nedeni, öndeki iki ayağının eklemlerden kıvrıldığında dua ediyor gibi görünmesidir.
Peygamber develeri yavaş hareket eden ve öngöğüs bölütleri çok uzamış olan böceklerdir. Ön bacaklarının birbirini eklemlenen biri dikenli iki uzun parçası (uyluk ve kaval kemikleri) kıvrıldığında avlarını yakalayıp parçalayan bir kıskaca dönüştürür. Peygamber devesi genellikle canlı böceklerle beslenir fakat protein ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadıkları zamanlarda memeli sınıfından olan cüce fare ve sinek kuşu yediklerine de rastlanmıştır. Vücutları uzun ve incedir. Üçgen kafa yapıları vardır. Ergin mantid, genelde 5 ile 13 cm arasındadır. Erkekler dişilerden daha küçüktür. Erkeklerin göğüsü 8 segmente dişilerinki ise 6 segmente ayrılır.
Kamufle olmak için üzerinde yaşadıkları bitkinin, yerin rengini alırlar. Yerde dolaşmaktan çok bitkiler arasında bulunmayı yeğlerler. Bir peygamber devesi yeşil ya da kurumuş bir yaprağa, ince bir dala, bir likene, parlak renkli bir çiçeğe ya da karıncaya benzer bir görünümde olabilir. Bu kamuflaj peygamber devesini düşmanlarından gizlemenin yanı sıra avına sezdirmeden yaklaşmaya ya da kurbanını hareketsiz bir biçimde bekleyerek tuzağa düşürmeye yarar. Karınca taklit eden türleri de bulunur.
Hareketsiz bir şekilde avlarını beklerler. Ön ayaklarında avını tutmak için kancalar ve dikenler vardır. Tehlike karşısında dikleşerek, kanatlı türleri ise kanatlarını hışırdatıp parlak uyarı renklerini gösterir.Bunun sebebi kendisini daha büyük göstermektir.
Peygamberdevesi kendinden küçük böceklerle (termit, karınca, hamam böceği, kakalak, sinek, kulağakaçan, kene, cırcır böceği, çekirge, tahta kurdu, tahta kurusu, vs.) beslenir. Ayrıca, yamyamlık vardır ve özellikle çiftleşme sırasında dişiler erkekleri yiyebilir (seksüel yamyamlık). Eğer protein ihtiyaçlarını tam karşılayamazlar ise büyük sürüngen veya iri haşerelerle (kertenkele, çıyan, akrep, örümcek, yılan, fare, vs.) ve bunun yanında küçük kuş türleriyle beslenmeye çalışır. Ender olarak bitki ile beslenir.
Dişi böcek çiftleşme sırasında, genelde erkek böceği yer ama erkek böcek kafası ve ayakları yense bile dişiyle çiftleşme yeteneğini kaybetmezler ve dişiler kozaya benzer büyükçe bir kapsül içinde yaklaşık 100-200 yumurta bırakırlar. Kapsül yumurtaları düşmanlardan ve kötü hava şartlarından korur. Dişi mantidlerin yumurtaları ağaç kabuklarında, çalılarda, kayaların üzerinde bulunur. Yumurtaları koyu kahverengi ve çizgilidir. Yumurtadan çıkan nimf'in kanatları yoktur. Ama vücudunun öbür bölümleri erişkinlere çok benzer. Nimfler erişkinler kadar oburdur ve birbirlerini bile yerler.
Peygamber develerinin büyük bölümü tropik ve astropik bölgelerde yaşar. En iyi bilinen türlerinden olan 7–12 cm uzunluğundaki "Mantis religiosa" Afrika’nın kuzeyinden Avrupa’nın içlerine kadar yayılmıştır. Yenidünya’daki peygamber develerinden "Hymenopus" Kanada’da yaşayan tek peygamber devesi türüdür ve bilinen en güzel peygamber devesi türüdür.
Pagan (ada)
Pagan, Büyük Okyanus'unda Mariana takımadalarına bağlı 50 kilometre karelik bir volkanik ada. 1981'de en aktif volkan olan Pagan Tepesi patlamış ve yerleşim alanlarının çoğunu tahrip etmişti.
Vale de Cambra
Belediyede 9 bucak (Portekizce: "freguesia") yer almaktadır.
Oliveira de Azeméis
Belediyede 19 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Santa Maria da Feira
Belediyede 31 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Arouca
Belediyede 20 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
São João da Madeira
8,11 km ‘lik yüzölçümüyle Portekiz’in en küçük belediyesidir.
Belediyede aynı adı taşıyan tek bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Palikir
Palikir, Kuzey Büyük Okyanu |
s´undaki Mikronezya Federal Devleti´ nin başkenti. Nüfusu 6 bindir. Ponpei adası üzerindedir.
Palikir´de genelde hükümet binaları vardır. Palikir´de çalışan insanların çoğu yakındaki Kolonya kentinde yaşarlar.
Giuseppe Meazza Stadyumu
San Siro veya Giuseppe Meazza Stadyumu, Milano'da AC Milan ve Internazionale Milano'nun maçlarına ev sahipliği yapan staddır. AC Milan San Siro; İnter ise Guiseppe Meazza Stadyumu adını kullanmaktadır. UEFA'nın stadyum kriterlerine göre 5 yıldızlı bir stadyumdur. Kapasitesi 80.000'dir.
İnşaatı 1925'te başladı. 1926'da açıldı ve açılış maçında Internazionale Milano, AC Milan'ı 6-3 yenmiştir. 1947 yılında İnter de burayı kullanmaya başladı. 1955 yılında 100.000'e kadar çıkarılan kapasite, daha sonra düşürülmüştür. 1934 ve 1990 FIFA Dünya Kupası'nda kullanılmıştır.
Victoria, Avustralya
Victoria, Avustralya'nın güneydoğusunda bulunan eyalet. Ülkenin kara parçasına dahil olan en ufak ama aynı zamanda en kalabalık ve kentleşmiş eyaletidir. Victoria 1800'lü yıllarda çiftçiler tarafından yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Altının keşfedilmesi eyaleti endüstriyel bir ticaret merkezine çevirmiştir. Eylül 2005'te Victoria'nın nüfusu yaklaşık 5,037,700'e ulaşmıştır ve Yeni Güney Galler'den sonra Avustralya'nın en kalabalık eyaleti konumuna gelmiştir. Victoria'nın başkenti ve en kalabalık şehri Melbourne'dir. Eyalet nüfusunun %70'i bu şehirde yaşar.
Avustralya Açık
Avustralya Açık, her yıl Ocak ayında Melbourne Park'ta düzenlenen, dört dünya Grand Slam tenis turnuvasından ilkidir. İlk olarak 1905 yılında düzenlenen turnuva, kronolojik olarak diğer Grand Slam turnuvaları olan Wimbledon,Fransa Açık (Roland Garros) ve Amerika Açık'tan önce düzenlenmektedir. Avustralya Açık, plexicushion olarak adlandırılan sert zeminde oynanmaktadır.
Avustralya Açık, Amerika Açık'tan sonra en yüksek katılımlı ikinci tenis turnuvasıdır. En önemli kortları Rod Laver Arena ve Hisense Arena'dır.
Avustralya Açık, ilk 1905 yılında Avustralasya Açık Tenis Şampiyonası adı altında, Britanya Milletler Topluluğu, Avustralya, Yeni Zelanda ve Amerikalı tenisçilerin katılımıyla oynandı. Arthur Curtis ile Rodney Heath arasındaki tek erkekler finali, 5 bin kişi tarafından izlenirken, turnuva sonraki yıl Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinde oynandı. 1912'de Hastings ile bir kez daha turnuvaya ev sahipliği yapan Yeni Zelanda, 1922'de Avustralasya Tenis Birliği'nden ayrılınca turnuva Tennis Australia'ya kaldı. 1927'de de turnuvanın adı The Australian Championships olarak değiştirildi.
1922, bayanlar mücadelesinin de başladığı sezon oldu. Margareth Molesworth ile Esna Boyd ile oynadığı finali 6-3 ve 10-8'lik setlerle kazanarak zafere ulaştı.
Dünya savaşı yıllarında, 1916-18 ve 1941-45 arasında oynanmayan turnuva, 1969'da açık dönemin başlamasıyla profesyonellere de kapılarını açtı. 1971'de Sidney'de düzenlendikten sonra Victoria eyaletinin başkenti Melbourne'e taşınan şampiyona, o tarihten bu yana bu kentte oynanmaktadır.
Yıllarca butik bir kulüp olan Kooyong Tenis Kulübü'nde düzenlenen turnuva, 1988'de dev bir tenis kompleksi olan Melbourne Park'ın açılmasıyla mekân değiştirdi. 1986'de tesis yapımı sürdüğü için oynanmayan turnuva, 1987'nin Ocak ayından itibaren takvimin ilk ayına geçti. 1977-85 döneminde ise Avustralya Açık, aralık ayında sezonun son grand slam turnuvası olarak oynandı.
Avustralya Açık, 1905'ten itibaren uzun süre tıpkı Wimbledon'da olduğu gibi çim zeminde oynandı. 1987'deki unutulmaz Stefan Edberg-Pat Cash finali çim zeminde oynanan son Avustralya Açık maçı olurken, 1988'de yeni açılan Melbourne Park ile (o zamanki adıyla Flinders Park), 'rebound ace' adı verilen sert zemine geçiş yapıldı. 266 bin seyircinin gelip, yeni tesislerinde seyirci sayısını ikiye katlayan turnuva, Graf ve Evert arasındaki bayanlar finalinde yağmur yüzünden kortun üstünün kapatılmasıyla ilk 'salon' grand slam finaline de tanıklık etti.
2000 yılında 15 bin kişilik ana korta ünlü Avustralyalı tenisçi Rod Laver'in adı verilirken, aynı yıl 65 milyon dolar harcanan 2. stadyum kortu Hisense Arena da hizmete açıldı.
Turnuva tarihindeki 3. zemin değişikliği ise 2008 yılında gerçekleşti. Oyuncuların rebaund ace zeminin sakatlıklara neden olduğu şeklindeki yoğun şikayetleri üzerine, Tennis Australia, yeni bir sentetik tabakadan oluşan yapay bir zeminle sert zemini değiştirdi. Sert zemin ve çim zemin arasında bir hıza sahip olan bu yapay zemin, 'sert zemin' olarak sınıflandırılmadığı için, tenis tarihinde ilk kez 4 grand slam turnuvası, 4 farklı zemine yayılmış oldu.
Avustralya Açık, 'seyirci dostu' grand slam olarak bilinirken, özellikle 2000'li yıllarda her sezon, bir önceki yıl elde ettiği biletli izleyici rakamlarının üzerine çıktı. 1989'da Flinders Park'ın 2. yılında 287 bin olan seyirci, 1998'de 434 bin 807'ye, 2000'de 501 bin 251'e, 2006'da ise 550 bin 550'ye yükseldi. 2010'da 653 bin 860 kişi ile seyirci rekoru kırıldı.
Ancak son dönemde seyirciler arasında artan gerginlikler yüzünden Tennis Australia'ya uluslararası federasyondan uyarı geldi.
Avustralya Açık 2008'in 4. günü olan 17 Ocak 2008'de, Melbourne Park'a akın eden 62 bin 885 seyirci ise, tenis tarihinde bir turnuvaya tek günde gelen en yüksek seyirci olarak kayıtlara geçti.
Paratoner
Paratoner veya yıldırımsavar, havadaki elektrik yükünü toprağa aktarmayı amaçlayan bir araçtır. İki bulutun sürtüşmesi, çarpışması veya kendi aralarında elektron boşalması yapmaları sonucu oluşan ışık görüntüsüne şimşek denir. Yıldırımdan korunmak için binaların ve evlerin gökyüzüne yakın olan yerlerine paratoner adı verilen aletler konulur. Bu aletler kısaca toprağa bağlanmış birer bakır çubuktur. Topraklama sayesinde bakır iletkene gelen yıldırım etkisiz hale getirilir.
Elektrik yüklerinin artı ve eksi olarak belirlenip adlandırılmasını sağlayan Benjamin Franklin (1706 - 1790)'dir. Franklin, yaptığı çeşitli deneylerin sonucunda elektriğin belirli ortamlarda fazla veya eksik ölçülerde bulunabilen bir sıvı olduğu görüşüne vardı. Her ikisinde de elektrik eksikliği ya da fazlalığı bulunan cisimlerin birbirini ittiğini, birinde eksiklik diğerinde fazlalık olan cisimlerin ise birbirlerini çektiğini ileri sürdü. Fazlalığı artı elektrik, eksikliği ise eksi elektrik olarak adlandırıldı.
Leiden şişesiyle ilgili deneyleri de sürdüren Franklin, Leiden şişesinden boşalan elektriğin oluşturduğu çatırtılar ve kıvılcımlar ile fırtınalı havalardaki gök gürültüsü ve şimşek arasında bir ilişki olması gerektiğini düşündü ve 1752'de, fırtınalı bir havada uçurduğu bir uçurtma ile bir Leiden şişesini yüklemeyi başardı. Franklin'in bu deneyden pratik yararlar elde etme yönündeki girişimleri paratonerin bulunmasına giden yolu açtı. Bu nedenle, yıldırıma karşı bir korunma aracı olarak kullanılan ve toprağa bağlı bir metal çubuktan ibaret olan paratonerin gerçek mucidi Franklin'dir. 1782 yılında ABD'nin Philadelphia kentinde paratoner kullanan konut sayısı 400'ü geçiyordu.
Sarıyer SK
Sarıyer Spor Kulübü, İstanbul'un Sarıyer ilçesinde aynı adı taşıyan spor kulübü.
1940 yılında kurulan kulübün renkleri lacivert-beyazdır. Lacivertin asaleti, beyazın ise temizliği simgelediği kabul edilmiştir. 1982-1994 ve 1996-1997 yılları arasında Türkiye 1. Ligi'nde oynamıştır. 1. Ligde oynadığı yıllar boyunca çok başarılı sonuçlar alan takım uzunca bir süre İstanbul'un 4. büyük takımı olarak gösterilmiş ancak 1990'lı yılların son bölümünde bölgede inşaatların yasaklanması ve akabinde zengin iş adamlarının Sarıyer'den el çekmeleri ve dolayısıyla kulübü yüzüstü bırakmaları neticesinde gerileme dönemine girmiştir. 2005 yılından bu yana 2. Lig de mücadele etmektedir. Maçlarını Yusuf Ziya Öniş stadında oynamaktadır. 10.000 kişi kapasiteli olan stadyumun tamamı koltuklu üstü kapalıdır.
Sarıyer Spor Kulübü'nün kuruluş çalışmaları üç önemli aşamadan geçerek gerçekleşmiştir. Bu üç aşama;
1- Sarıyer Gençler Cemiyeti
2- Sarıyer Gençler Mahfili
3- Sarıyer Gençlik Kulübü
Sarıyer Gençler Cemiyetinin kuruluş yılı büyük olasılıkla 1920'dir. Futbol ve voleybol oynanmış, at yarışları, yağlı güreşler yapılmış, tiyatro ekibi temsiller vermiştir. Cemiyetin futbol takımının forma rengi bordo-kavuniçidir. Sarıyer Gençler Cemiyeti ilk maçını Beykoz Zindeler takımı ile oynamış ve 2-2 berabere kalmıştır.
Sarıyer Gençler Cemiyeti mensupları, imkânsızlıklar içinde çalışmalarını azimle sürdürmüşlerdir. Fakat başta maddi imkânsızlıklar ve bugün saptanamayan çeşitli nedenler yüzünden Sarıyer Gençler Cemiyeti'nin faaliyetleri 1927-1930 yıllları arasında önce yavaşlamış, sonra da tamamen durmuş ve Sarıyer Gençlik Cemiyeti dağılmıştır.
Sarıyer Gençler Mahfili 1932 yılında Sarıyer'deki Sarıbaba Dergahında kurulmuştur. (Burası uzun yıllar Nakşi Dergahı olarak kullanılmış, tekke ve dergahların kapatılmasıyla bina bir süre Ali Kethüda Camii'nin tabutluğu olarak kullanılmış, daha sonra CHP semt ocağı olmuş ve nihayetinde de yeni kurulan Sarıyer Gençlik Mahfili'ne devredilmiştir.)
Sarıyer Gençler Mahfili'nde futbol, voleybol, güreş ve bisiklet sporları ile uğraşılmakta, müzik ve tiyatro çalışmaları yapılmaktaydı. Sarıyer Gençler Mahfili, devamı olduğu Sarıyer Gençler Cemiyeti'nin formasını aynen koruyarak maçlarına çıkıyordu. Sarıyer Gençler Mahfili, bilinen ilk maçını 18 Nisan 1932 tarihinde Çubuklu takımı ile oynamıştır. Bu maçta sağbek oynayan Muhterem Saygın'ın ayağı kırılınca maç yarıda bırakılmıştır. Sarıyer Gençlik Mahfili 1938 yılına kadar fevkalade faaliyet göstermiştir. 1938 yılında ise çalışmalar aksamış ve ağırlaşmıştır. 1938-1940 yılları arasında teşkilatlanma olmasa da Sarıyerli gençler Sarıyer Gençler Mahfili adı altında karşılaşmalara çıkmışlar e böylece çekirdek kadro korunmuştur.
Sarıyer Gençlik Kulübü'nün kuruluşu oldukça emek istedi. Başta Kaymakam Hüsnü Uğural ile Cahit Durmaz, Reşat Pamir, o dönemin futbol oynayanlarından Selahattin Yarar, Müfit Güven, Fikret Canlı, Sabri Erimli, İsmail Erönde, İsmail Kızıltuğ, Ahmet Canel, Nazım Özbay, Mustafa Kocamaz, Numan Uzun, A. Melih Kınalılar, Celâl Demir, Zekeriye T |
oksavul ve diğerleri kuruluşun gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa fazlasıyla yaptılar. Kulüp bir süre gayri federe olarak faaliyet gösterdi. Sarıyer gayri federe kulübü mensupları bir an önce federe olabilmek için dört elle işe sarıldılar. Tüzük ve diğer formaliteler hazırlanarak 1940 temmuzunda kuruluş başvurusu yapıldı. Böylece Sarıyer Gençlik Kulübü'nün kuruluşu 1940 olarak tescillenmiş oldu. Bu aşamada İstanbul Spor Kulübü'nün de kurucusu olan Kemal Halim Gürgen Bey Sarıyer Gençlik Kulübü'ne çok büyük maddi ve manevi destek vermiştir.
Bu isimleri ne kulübün arşivindeki tescil dosyasında ne Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü kayıtlarında ve ne de İstanbul Emniyet Müdürlüğü dernekler bürosundaki kulüp dosyasında bulmak mümkün değildir. Sonraki dönemlerde hayatta olan kurucu üyelerden alınan bilgiler, Sarıyer Gençlik Kulübü'nü kuranların kendi isimlerini açıkça belirtmeyerek kulübün kuruluşunu tüm Sarıyerlilere mâl etmek gibi örnek bir davranış gösterdikleri yönündedir.
Kurucuların saptanması uzun yıllar sonra 1630 sayılı dernekler yasasının değişmesi neticesinde spor kulüplerinin dernek statüsüne alınmasıyla kurucu üyelerin dernek tüzüğünde belirtilmesi zorunlu hale getirildi böyle olunca, 04.02.1979 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında hayatta olan kurucuların yaptıkları tespitle bu isimler Haydar Doğ (Tüccar), Yusuf Yarar(Kabzımal), Kâzım Esen(Öğretmen), Fikri Alipaşaoğlu (Benson-Emekli), Raşit Pamir (Ptt Müdürü), Salih Dikmen (Memur), Fahrettin Özbay (Memur), Kemal Yarar (Mühendis), İbrahim Bilgin (Tütüncü), Selahattin Yarar (Kabzımal), Cahit Durmaz (Berber), Fikret Canlı(Avukat), Mufit Güven (Memur) ve Muzaffer Erbaş (Kunduracı) olarak belirlendi ve tüzükte yer aldı. Kurucular incelendiğinde çoğunluğunun Sarıyer Gençler Cemiyeti ve Mahfilinde yönetici veya sporcu olarak görev alan isimler oldukları görülmektedir. İsimleri ölümsüzleşmiş olan bu 14 kişiden bugün sadece Av. Fikret Canlı hayattadır.
Sarıyer Gençlik Kulübü gayri federe olarak faaliyet gösterdiğinde forma renkleri: fes rengi ( bordo ) forma, sol göğüs üzerinde kavun içi (portakal rengi) yıldız ve beyaz şorttur. Ağırlıklı forma rengi - fes rengi - kavuniçidir. Bu renkler Sarıyer Gençler Cemiyetinin renkleridir. Bilahare kurulan Sarıyer Gençler Mahfili de bu renkleri kullanmıştır. Sarıyer Gençler Mahfili’nin faaliyetlerinin sona ermesi üzerine kurulan Sarıyer Gençlik Kulübü de aynı renkleri benimsemiştir.
Sarıyer Gençlik Kulübü federe olmak için yaptığı başvuruda renklerini fes rengi - kavun içi olarak belirtir. Fakat Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Sarıyer Gençlik Kulübü nün tescilini yapmış olmasına rağmen, renklerini lacivert beyaz olarak tescil etmiştir.Yani, kullanılmakta olan lacivert beyaz renkler Sarıyer Gençlik Kulübü ne B.T. Genel Müdürlüğünce verilmiştir.
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün tescil ederek emri vaki olarak bildirdiği lacivert beyaz renkleri, Sarıyer Camiası benimsemekte gecikmedi Lacivert “asaletin”, beyaz da ”temizliğin” simgesi olarak kabul edildi.
Lacivert beyaz renklerin kullanılması ve giyilecek kıyafetin tescili İstanbul Valiliği'nin 6 Aralık 1945 tarih ve 946 - 11 sayılı izinleriyle olmuştur. Bilahare kıyafet ve renklerin kullanılması izni Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünce 11 Nisan 1946 tarihinde onanmıştır.
Sarıyer Gençlik Kulübünün amblemi gibi kuruluşla birlikte tespit edildi. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tescil işlemlerini yaptıktan sonra, giyilecek kıyafetlerinde tescil ettirilmesi gerektiğini bildirdi. Hazırlanan amblem ve giyilecek kıyafet şekli kullanılacak renklerle birlikte resmileştirilerek Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne gönderildi. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 6 Aralık 1945 tarih ve 946- 11 numara ile bu renk kıyafet ve amblem şeklini tescil etti.
Lacivert beyaz renkler ambleminde renklerini oluşturuyordu.Amblemi çapraz şerit halinde beyaz renklidir beyaz renkler üzerinde eşit ağırlıklarla Sarıyer Gençlik Kulübü'nün baş harfleri olan "S.G.K" harfleri yer almaktadır. Bu amblem uzun yıllar yaka rozeti olarak kullanıldı. Yaka rozetlerinde lacivert üzerinde beyaz olarak kuruluş tarihi olan 1940 konuldu değişmeyen lacivert beyaz renklere karşın yaka rozetleri zaman zaman değişikliğe uğradı.
Sarıyer Gençlik Kulübünün amblemi 1981-82 sezonu içinde genel kurul kararı gerek görülmeden yönetim kurulunun B.T. Genel Müdürlüğüne yaptığı başvurunun kabulü ile değiştirildi. Bu değişiklikle kulübün kuruluştaki amblemi tarihe mal oldu. Yeni amblemde Sarıyer Gençlik Kulübünü elips şeklindeki beyaz üzerine "S" şeklini yaratan iki balık sembolize etmektedir. Elipsin etrafında Sarıyer Gençlik Kulübü - 1940 yazıları okunmaktadır.
İhsan Yalçın'ın başkanlığı döneminde 1991-92 sezonunda mücadele ettiği Balkan Kupası'nda Romanya'da 0-0 biten karşılaşmadan sonra İstanbul İnönü Stadı'nda oynanan 2. maçta Romanya'nın Oţelül Galaţi takımını 1-0 skorla yenerek bu kupayı kazanan 2. Türk takımı olmayı başarmıştır.
Bu kupayı ayrıca 1966-67 sezonunda Yunanistan'ın AEK Atina takımını yenen Fenerbahçe ve 1993-94 sezonunda Yunanistan'ın PAS Giannina takımını yenen Samsunspor takımları da kazanmıştır.
1982-1994. 1996-1997
1963-1969, 1971-1982, 1994-1996, 1997-2001, 2004-2005
2001-2004, 2005-
1969-1971
1940-1963
Şampiyonluk (1) : 1981-1982
İkinci (1) : 1995-1996
Şampiyonluk (1) : 2003-2004
Şampiyonluk (1) : 1970-1971
Çeyrek Final (7) : 1982-1983, 1987-1988, 1988-1989, 1989-1990, 1990-1991, 1992-1993, 1993-1994
*Kademe-Klasman grubu olan sezonlar birleştirilerek yazılmıştır.
*Play Off maç sonuçları da dahildir sezona
Samandıra, Sancaktepe
Sancaktepe İlçesi'ne bağlı Samandıra Beldesi 150.000 nüfusludur. Samandıra yakın zamana kadar nahiye ve köy vasfında kalmış, 1992 yılında belediye statüsüne kavuşarak hızlı bir şekilde gelişmiştir. Sınırları içinde Fenerbahçe Samandıra tesisleri ve Samandıra Askeri Havaalanı'nı bulundurur. 17 tane ilköğretim okulu bulunmaktadır. 2008 yılına kadar Kartal ilçesine bağlı olan Samandıra, 2008'de Sarıgazi, Yenidoğan beldeleriyle birlikte Sancaktepe ilçesine katılmıştır.
Samandıra'nın tarihte rastlanan ilk ismi Demeter'dir. Demeter Yunan Mitolojisinde tarım ve bereket tanrıçasıdır ve insanlara toprağı ekip biçmesini öğreten odur. Samandıra öylesine kusursuz ve doyumsuz bir toprak harikasıdır ki, insanlar onun güzelliğini, bu güzelliğin formu ve ideali olan tanrıça Demeter adıyla ifade etmekten kendilerini alamamışlardır. Ayrıca Samandıra, yabani hayvan çeşitliliğiyle av için de tılsımlı bir mekândı. Bu özelliği ileride onu Bizans imparatorlarının en gözde sayfiye alanlarından biri haline getirecekti. Yazlık sayfiye alanlarına düşkünlüğü ve av merakıyla tanınan Bizans İmparatorlarından II. Tiberius (578–582) ile damadı ve kendisinden sonraki imparator Maurikios (582–602) tarafından Samandıra'ya bir saray inşa ettirilmiştir. Damatrys Sarayı'nı. Kalıntıları günümüze kadar ulaşan ve literatüre Damatrys Sarayı olarak geçen bu saray, inşa edilme amacı olan av ve dinlenmenin yanı sıra, İstanbul'un Anadolu'ya açılan kapısı olması ve Anadolu'ya yapılacak olan seferler doğrultusunda güzergâh üzerinde olması nedeniyle Bizans ordusunun toplanma ve konaklama bölgesi olarak kullanılmış, imparatorlar Anadolu'dan dönerken de, başkente girmeden evvel son gecelerini geçirdikleri yer olmuştu. İmparator Samandıra'da konaklarken haberciler bir gün önceden başkente ulaşır ve İmparator'u karşılamak için gerekli hazırlıkların yapılmasını temin ederlerdi. Bugün yıkıntıları arasında haç biçimindeki sarnıcı, kemer ve tonozları teşhis edilebilen saray, gözle görülen bölümünden çok daha büyük bir alanı kapsadığını tahmin etmekteyiz. Boyutları ve nitelikleri göz önüne alındığında Bizans'tan günümüze ulaşan belki de en önemli yapı burasıdır.
1043 yıla gelince Peçenek Türklerinin Bizans'ı ele geçirmek için başlattıkları harekâtta Samandıra'da 1500 kişilik bir askeri kuvvetle konakladıklarını biliyoruz. Tarih 1296'yı gösterirken İstanbul'da çok şiddetli bir deprem oldu. Bu deprem İstanbul'da taş üstünde taş bırakmamış ve şehir toparlanana kadar payitaht geçici bir süre için Samandıra'ya taşınmıştır. Bundan sonra Samandıra hakkında Bizans tarihçileri sözbirliği etmişçesine susuyor. Zira Osmanlı akınları önlenemez olmuştur ve buraları en çok seven ve en sık kalan İmparator Andronikos II. Paleologos'un ölümünden üç ay sonra Samandıra Türk topraklarına geçmiş olacaktı. Orhangazi tarafından yetkili kılınmış olan Abdurrahmangazi isimli Osmanlı komutanı'nın Aydos kalesini kuşatarak fethetmesi ile gerçekleşmiştir. Böylece Osmanlı hududu diğer fetihlerle birlikte Karadeniz ve İstanbul'a doğru genişlemiştir. Bu dönemde küçük bir köy yerleşimi niteliğinde olan Samandıra, cumhuriyet yıllarına kadar büyük bir mekânsal gelişime sahne olmadan bu niteliğini korumuştur. Ancak, Cumhuriyet döneminde Kartal İlçesine bağlı bir bucak olan yerleşim, 1992 yılında belediye statüsüne kavuşarak hızla gelişmeye başlamıştır.
Samandıra'da Samandıra Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Samandıra Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi, Samandıra Aziz Bayraktar Anadolu İmam Hatip Lisesi, Sancaktepe Anadolu Lisesi, Fatih Borsa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Sancaktepe Rabia Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi, Sancaktepe Sultan II. Abdulhamid Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Tolga Çınar Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olmak üzere 8 lise bulunmaktadır.
Ayrıca Samandıra'da Cengiz Topel İlkokulu ve Ortaokulu, Beyhan Şenyuva İlkokulu, Ortaokulu ve İmam Hatip Ortaokulu, Hüseyin Temizel İlkokulu, Ortaokulu ve İmam Hatip Ortaokulu, İbn-i Sina İlkokulu ve Ortaokulu, Mustafa Karaşahin İlkokulu ve Ortaokulu, Nermin Ahmet Hasoğlu İlkokulu ve Ortaokulu, Perran Kutman Sarıtaş İlkokulu ve Ortaokulu, Sabedin Türker İlkokulu ve Ortaokulu, Samandıra Ortaokulu ve İmam Hatip Ortaokulu, Samandıra Veysel Karani İlkokulu ve Ortaokulu, Şakir Demir İlkokulu ve Ortaokulu ve Şehit Er Hasan Genç İlkokulu ve Ortaokulu olmak üzere 12 İlköğretim okulu ve 3 İmam Hatip Ortaokulu bulunmaktadır.
İstanbul Güngörenspor
İstanbul Güngörenspor, İstanbul'da futbol dalında faaliyet gösteren |
spor kulübü. İç saha maçlarını Güngören'deki Mimar Yahya Baş Stadı'nda oynamaktadır.
1983 yılında kurulan Kapalıçarşıspor kulübünün adını 1994'te alarak kuruldu. Kulüp, liglerde Güngören Güvenspor ve Güngören Belediyespor ismiyle yer aldıktan sonra bugünkü adını 2011-2012 sezonunun öncesinde "İstanbul Güngörenspor" aldı.
İstanbul Süper Amatör Liginde mücadele denen Güngörenspor'la isim benzerliği olsa da dolaylı ve dolaysız yolla bu takımla bağlantılı değildir.
"Belediye" kelimesini isminde taşıyan takımlara karşı duyulan önyargı yüzünden 2011-12 sezonunun başlamasından önce kulüp yönetimi tarafından alınan karara göre kulüp ismi Güngören Belediyespor'dan İstanbul Güngörenspor olarak değiştirilmesi kararlaştırılmıştır. Kulüp isminin kısaltımış biçimi ise İGS olarak kararlaştırıldı. 2011-12 sezonuyla beraber takım bu isimle mücadele etmeye başladı. 2013-2014 sezonunda ligi 17. sırada bitirip 3. lige düştü. 2014-2015 Sezonunda mücadele ettiği 3. Lig 3.Gurupta 18. olup Bölgesel Amatör Lige düşmüştür.2015-2016 Sezonunda mücadele ettiği Bölgesel Amatör Lig 12. Grubu 10. bitirmiş ve 8 Mayıs 2016'da Sarıyer Çayırbaşı Stadında oynadığı play-out maçında Kartal Bulvarspor'a 2-1 yenilerek üst üste 3. kez küme düşmüş ve 2016-17 sezonunda İstanbul Süper Amatör Ligde oynamak zorunda kalmıştır.
2000-2001, 2008-2009, 2010-2012
1990-2000, 2001-2008, 2009-2010, 2012-2014
2014-2015
2015-2016
2016-
Profesyonel Dalış Eğitmenleri Birliği
PADI (Professional Association of Diving Instructors) (Profesyonel Dalış Eğitmenleri Birliği), dünyanın en büyük eğlence/sportif amaçlı dalış üyeliklerine sahip bir organizasyondur. Üyeleri; dalış firmaları, sayfiye aktiviteleri, akademik enstitüler, hocalık eğitmenleri, dalış eğitmenleri, dalgıçlar, şnorkelciler ve diğer su sporu hayranlarından oluşmaktadır. Profesyonel PADI Üyeleri (dalış merkezleri, sayfiyeleri, eğitim fakülteleri, eğitmenler, asistan eğitmenler ve divemaster'lar), dünyanın büyük bir çoğunluğundaki dalgıçlara eğitimler vererek, her sene yaklaşık 1,000,000 adet sertifika çıkartmaktadır. PADI Profesyonelleri, herkese sualtını keşfetme ve maceraya katılma imkânı sağlarken, dalış eğitimi, güvenlik ve müşteri hizmetleri alanlarında da en yüskek standartları vermeyi hedeflemiştir. PADI'nin birçok uluslararası merkezi bulunmakta, bunlardan üç tanesi (PADI Avrupa, PADI International Ltd ve PADI Nordic) Avrupa Standartları tarafından doğrudan etkilenen 30 ülkeyi kapsamaktadır.
Prion
Prion kelimesi "proteinaceous" ve "infectious" kelimelerinin ilk hecelerinden oluşmuştur. Viral hastalıklarda toksin üretiminden sorumlu, kendi kendini eşleyebilen ve enfekte proteinlerin yapımını sağlayan izole bir proteindir. Prion, kısaca protein içeren ve bulaştırılabilen (enfeksiyöz) karakterde çok küçük partiküllerdir. Prionlar enfeksiyon hastalıklarına yol açan mikroorganizmalara, yani bakteriler ve virüslere benzemez. Çünkü insan ve hayvanlarda olduğu gibi, bakteri ve virüslerde de proteinlerin, enzimlerin yapısını belirleyen, böylelikle şekil ve gelişmeyi tayin eden DNA prionlarda yoktur. Nükleik asitlerden (DNA, RNA) yoksun olan prionlar en küçük virüslerden bile en az 100 kat daha küçüktür.
Ne virüs, ne bakteri olan, sinir sistemi hücrelerinde doğal olarak üretilen normal proteinlerin, değişerek oluşturduğu, izole, bulaşıcı, patojen ve infekte etme yetisine sahip proteinlerdir. Sığırlarda görülen deli dana hastalığı, koyunlarda görülen Scrapie gibi dejeneratif sinir sistemi hastalıklarına neden olur. İnsanlarda ise Creutzfeldt-Jakob hastalığı, Gerstmann-Straussman-Scheinker hastalığı, kuru, Ölümcül ailesel uykusuzluk hastalığı gibi sinir sistemini etkileyen klinik tablolara neden olur.
Scrapie () hastalığının bulaşma yöntemleri araştırılırken bulunmuştur. Öncelikle hasta bir koyundan alınan bir doku bütün bakteriler öldürülerek sağlıklı bir koyuna aktarılmış ve sağlıklı koyunun da hastalandığı gözlemlenmiştir. Bunun üzerine virüsler de öldürülerek doku aktarılmış ve denek yine hastalanmıştır. Son olarak bütün proteinler yok edilerek doku aktarıldığında, hastalığın bulaşmadığı görülmüştür. Prionlar, virüs, bakteriler ve mantarlardan sonra keşfedilen yeni bir hastalık etkenidir ve bu yolla gerçekleşen hastalıkların tedavisi mümkün değildir.
Salzburg (anlam ayrımı)
Cougar
Cougar aşağıdaki anlamlara gelebilir:
Viroid
Viroid, 1971 yılında ABD Tarım Biriminden T. O. Diener, patates kök kıvrığı hastalığı etkeninin belirli bir protein kılıfı olmayan halkasal yapıdaki küçük bir RNA olduğunu bulmuştur. Bu yapıya daha sonraları viroyid adı verilmiştir. Çok basit bir yapıya sahip olmasına karşın viroyid RNA, kendi kendini eşleyebilir ve çift sarmal halinde bir yapı oluşturabilir.
En büyük viroyit genomu 100 amino asitlik bir proteini kapsar. Bunlar tarafından oluşturulan herhangi bir enzim ya da ürünün varlığına dair bir kanıt yoktur.
Viroid: normal ışık mikroskobu ile gözükmeyen ancak elektron mikroskobu ile fark edilebilen hastalık yapma yeteneğine sahip olan hücrelerde sentezlenerek çoğalabilen RNA molekülüdür. Saptanan viroidler daima 250 - 370 nüleotid içiren RNA molekülleri olarak karşımıza çıkar Virüslerin viroildlerden farkı; Virüslerde protein kapsülü bulunmasına karşılık viroidler çıplak RNA molekülü içerirler.
Bitki hastalıklarına 37 adet Viroid neden olur. Bunların en çok bilileneleri
"Patato spindle tubor viroidi" PSTVd (Patateslerde İğ Yumru Viroid Hastalığı) = İlk tespit edilen viroid
"Citrus exocortis Viroidi" CEVd (Turunçgillerde exocortis Viroid Hastalığı) = Türkiye de görülen viroid
"Chrysanthemum stunt viroidi"
"Apple scar skin viroidi"
1981 Eurovision Şarkı Yarışması
26. Eurovision Şarkı Yarışması 4 Nisan 1981 tarihinde İrlanda'nın Dublin şehrinde gerçekleştirilmiştir. Dublin'de 1971'den sonra ikinci kez yapılan yarışmadır. Kıbrıs ilk katılımını yaşarken; Jean Claude Pascal yıllar sonra Eurovision'a Lüksemburg'u temsil etmek üzere yeniden dönmüş. Almanya, dört puan farkla o yarışmasının favorisi olan şarkı Johnny Blue ile ikinci gelmiştir. Türkiye'yi o yıl Modern Folk Üçlüsü ve Ayşegül Aldinç in "Dönme Dolap" adlı şarkısı temsil etmiştir. O seneki puanlama çok heyecanlı geçmiştir, çünkü son ülkenin oylarının açıklanmasına kadar Almanya, Büyük Britanya ve İsviçre aynı puandalardı. Ama İsviçre'nin jürisi Almanya'nın şarkısına puan vermeyerek Büyük Britanya'nın dördüncü kez zafere ulaşmasına yol açmıştır. İsviçre temsilcileri Peter, Sue ve Marc Almanya'nın şarkıcısı Lena Valaitis'den özür dilemiştir, çünkü Almanlar tarafından bir skandal olarak görülmüştür.
Yapracık, Şarkışla
Yapracık, Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı; Şarkışla'ya 27 km uzaklıkta bulunan, 233 nüfuslu, nüfusu tarıma dayalı, küçük ama tarihi uzun yıllara dayanan bir köydür. Köyün etrafı tamamen dağlarla çevrilidir ve su kaynakları yönünden çok zengindir. Köy halkı İstanbul'daki yakınlarının yardımıyla düzenlediği geleneksel Yapracık şenlikleri'nde buluşmaktadır. Bu etkinliğe çeşitli sanatçılar gelmekte ve konserler vermektedir.
39°32'8.30" K, 36°30'21.74" D koordinatına sahiptir.
Yapracık köyü ve çevre Köy insanları Türkmen asıllıdır.
Türkmen kültür gelenek ve görenekleri yaşanmaktadır.
Sivas iline 133 km, Şarkışla ilçesine 28 km uzaklıktadır.
Köy, karasal iklim etki alanı içerisindedir.
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Köyün içme suyu şebekesi vardır, ancak kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi yoktur, ancak PTT acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol stabilize olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
Bülbülderesi Mezarlığı
Bülbülderesi İstanbul’da, Karakaşlar cemaatinin defnedildiği mezarlıktır. Selaniklilerin çoğunlukta olduğu bilinmektedir. Üsküdar’da Selmanı Pak Caddesi ile Selanikliler sokağı arasında yer almaktadır. Sabetaistlerin mezarlığı olarak da zikredilmektedir. Bülbül deresi mezarlığında az sayıda da olsa bazı Kapancıların yer aldığı belirtiliyor. Mezarlıkta yatanlar arasında Atatürk'ün ilk öğretmeni Şemsi Efendi de bulunmaktadır. Çok eski mezar taşlarının bulunduğu mezarlıkta, her mezar taşının üzerinde bir kıta bulunmakta, medfunların çerçevelenmiş fotoğrafları da mezar başında yer almaktadır. Bazı mezar taşlarında "Sakladım söylemedim; derdimi gizli tuttum, uyuttum" ibaresi bulunur.
Sanatçılar Erdoğan Özeren, Değer Deniz, ve yazarlar Yusuf Atılgan ile Azra Erhat'ında mezarları buradadır.
I. Petar
Kral I. Petar ya da Petar Karadordeviç (29 Haziran 1844 - 16 Ağustos 1921), 1903 ve 1918 yılları arasında Sırbistan Kralı ve I. Dünya Savaşı sonrasından ölümüne dek "Sırplar, Hırvatlar ve Slovenlerin Kralı" olarak tanınmış Alman kökenli Sırp. Balkan Savaşı esnasında Sırbistanın hükümdarı olmuş ve ülkesiyle ilgili birçok reform hareketine liderlik etmiştir.
Tatlı Kaçıklar
Tatlı Kaçıklar, başrollerinde Yalçın Menteş ve Mehmet Ali Erbil'in oynadığı, oyuncu kadrosunda İsmet Ay ve Erol Günaydın gibi iki büyük ustayı da barındıran Türk dizi filmidir. "Ulusal Radyo Televizyon"a yaptırılmış ve Atv kanalında yayınlanmış dizinin yönetmenliğini Temel Gürsu ve Aram Gülyüz yapmıştır.
Metallica (albüm)
Metallica (The Black Album olarak da bilinir), Metallica'nın 12 Ağustos 1991'de Elektra Records tarafından satışa sunulan 5. albümüdür. Metallica albümleri içinde, sadece ABD'de 16 milyon ile en çok satış yapan albümdür.
"Metallica" albümü şarkıları genelde olduğu gibi James Hetfield ve Lars Ulrich tarafından yazıldı. İkili, şarkıları Ulrich'in Berkeley'deki evinde besteledi. Şarkıların bir kısmına Kirk Hammett ve Jason Newsted de katkıda bulundu. Örneğin, Newstead "My Friend of Misery"nin bestesini yaptı. Şarkı, Metallica'nın daha önceki albümlerinde her zaman bir tane olan enstrümantallerden biri olmak için tasarlanmıştı ancak daha sonra bu şarkıya söz yazıldı. Şarkılar 1990'ın ortasında yazıldı. Albüm kayıtları öncesinde Mötley Crüe'nün "Dr. Feelgood" albümünde prodüktörlük yapan Bob Rock, albümün hazırlıkları için davet edildi.
Vektörel grafik
Vektör grafikler, çözünürlükten bağı |
msız; her bir nesnenin matematiksel ifadelerle oluşturulduğu ve en önemlisi detay kaybetmeden herhangi bir boyuta yeniden ölçeklendirilebilen grafik türüdür. Grafikler belli bir ölçüye göre oluşur. Bitmap tabanlı resimler(Örneğin jpeg, bmp, png, gif vb. formatlardaki) pixel tabanlı programlarla oluşturulmaktadır ve vektör grafikleri de vektörel tabanlı programlarla oluşturulmaktadır. Vektör grafikleri genelde firma logoları, yazı içeren resimler, teknik ve hassasiyet gerektiren çizimler vb. alanlarda yaygın olarak kullanılmaktadırlar.
SVG Formatının Resmi Sayfası
InkSpace Resmi Sitesi
Bitmap Tabanlı Resmin Vektör Formatına Çevrilmesi
Kürşat Demirci
Kürşat Demirci (d. 1961, İstanbul), Türk akademisyen. 1980'de Fatih Vatan Lisesini, 1985'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü'nü (Prehistorya ve Eski Önasya Arkeolojisi) bitirdi. Aynı yıl Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde hazırladığı Tekvin'deki Yaratılış Kıssalarının Çivi Yazılı Kaynaklardaki Yaratılış Kıssalarıyla Mukayesesi adlı doktora tezini 1995 yılında tamamladı. 2008 yılında doçent oldu.2013 yılında Profesör unvanını almıştır.
Suat Kaya
Suat Kaya (d. 26 Ağustos 1967, İstanbul), Türk futbolcu ve teknik direktör. Orta saha pozisyonunda görev aldığı futbolculuk kariyerini sonlandırmış olup, 2. Lig ekiplerinden Menemen Belediyespor'un teknik direktörlüğünü yapmaktadır.
Suat Kaya, Makedonya, Gostivar göçmeni bir ailenin çocuğu olarak 1967 yılında İstanbul'da doğdu. Futbola 1979'da Galatasaray'ın altyapısında başladı. 1986'da Galatasaray as takımına yükseldi. 1987-1992 yılları arasında Konyaspor'da oynadı. 1992-93 sezonunda yeniden Galatasaray'a dönen Hugo lakaplı futbolcu, 2002-03 sezonu sonunda futbolculuğu bıraktı.
353 maçta 44 gol atan Suat Kaya, Bülent Korkmaz ve Hakan Şükür'le birlikte Süper Lig'de en çok şampiyonluk gören (8 kez) futbolcu olarak tarihe geçti. Galatasaray'la UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupası şampiyonluğu da yaşadı.
Futbolu bıraktıktan sonra Galatasaray altyapısında görev alan Kaya, minik takımı ve PAF takımı üst üste iki kez şampiyon yaptı. 2006-07 sezonu ortasında Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'la teknik direktör olarak anlaştı. 2007-2008 Sezonunda Orduspor, 2008-2010 yılları arasıda 2 sezon Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'da teknik direktör olarak görev yaptı. 2010-2011 sezonunda Diyarbakırspor'la anlaştı fakat Diyarbakırspor'un Maddi olarak çok zor günler geçirmesi ve buna bağlı olarak alınan kötü sonuçlar yüzünden 4 ay bu görevde kaldıktan sonra " Teknik adamlıktan çok kulübün diğer sorunlarıyla ilgilendim. Artık bundan sonra Diyarbakırspor’a daha fazla katkımın olmayacağını anladım. Daha fazla yıpranmak istemedim" diye açıklama yaparak istifa etti. Suat Kaya'nın takımdan ayrılışinın ardından yerine görev alan Engin Korukır ise 27.12.2010 tarihinde 13 yıllık antrenörlük döneminde bu kadar büyük sıkıntılar olan bir kulüpte görev almadığını ve 24 saat içinde futbolcuların parası ödenmez ise istifa edeceğini açıkladı. 28 Aralık 2010 da Spor Toto 2. Lig Kırmızı Grup takımı Tokatspor'un başına geçmiştir. 2014 yılında kariyerine Göztepe ile devam eden teknik adam, 20 Ekim 2014 tarihinde Göztepe Spor Kulübünden yapılan açıklamayla görevine son verildiği ifade edilmiştir. 29 Ağustos 2015 tarihinde yapılan Konyaspor Galatasaray maçından önce "Efsanelere Vefa" kapsamında Konyaspor tarafından Konya Büyükşehir Stadyumunda, Konyaspor taraftarı önünde ödüllendirilmiştir.
NOT:"Evsahibi olarak Türkiye baz alınmıştır."
Ali Bozer
Ali Hüsrev Bozer (d. 28 Temmuz 1925, Ankara) Türk hukukçu ve siyasetçi.
1947 yılındaAnkara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1951 yılında İsviçre Neuchatel Hukuk Fakültesi'nde doktora yaptı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde 1951 yılında ticaret hukuku asistanı, 1956 yılında aynı konuda doçent, 1965 yılında ise profesör oldu. 1973 - 1977 yılları arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üyeliğine seçildi. 12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra kurulan hükûmette 1983 yılına kadar gümrük ve tekel bakanlığı yaptı. Milliyetçi Demokrasi Partisi kurucu üyesi ve aynı partinin Ankara milletvekili oldu. Daha sonra Anavatan Partisi'ne geçti. 1986-1989 yılları arasında AET'den sorumlu devlet bakanlığı, 1989-1990 yılları arasında başbakan yardımcılığı ve 1990 yılında dışişleri bakanlığı yaptı. 1990 yılında dışişleri bakanlığı sırasında Körfez Savaşı konusunda dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la yaşadığı görüş ayrılığının keskinleşmesi üzerine görevinden istifa etti. Halen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyesidir.
1950-1952 yılları arasında Yargıtay başkanı olarak görev yapmış Mustafa Fevzi Bozer'in oğludur.
Tshinvali
Tshinval [] ya da Şinval (Osetçe: Цхинвал / Tskhinval ya da Чъреба / Ch'reba, Gürcüce: ცხინვალი / Tskhinvali, Cchinvali, Cxinvali), Gürcistan'ın topraklarında olduğunu savunduğu, Rusya'nınsa askerî açıdan desteklediği, fiilî bağımsızlığı dünyaca tanınmayan Güney Osetya'nın başkentidir. Gürcistan, Tshinval'i, ülkelerinin Şida Kartli bölgesinde görmektedir.
Stalin'in adından dolayı 1934-1961 arasında Staliniri denmiştir. Osetler Tshinval olarak adlandırır. 1989'da 42.934 kişinin yaşadığı kentin nüfusu, Gürcülerin göç ettirilmesinden sonra azalmıştır ve bugün nüfusunun 30.000 kadar olduğu tahmin edilmektedir. Tshinvali, 1991-1992 yıllarında ayırılıkçı Oset güçleri ile Gürcü hükümetine bağlı gönüllü milisler arasındaki çatışmalarda büyük zarar görmüştür.
2008 Güney Osetya Savaşı
Yazıköy, Datça
Yazıköy, Muğla ilinin Datça ilçesinde bir mahalle
Yazıköy, il merkezi Muğla'ya 144 km., Datça'ya 26 km. uzaklıktadır.
Datça Yarımadası'nın en ucunda bulunan Knidos antik kenti yolu üzerinde bulunan bir mahalledir. Mahalleye bağlı 1 km uzağında Belenköy adı verilen bir de mahalle vardır.
Mahallenin iklimi, Akdeniz iklimi etki alanı içerisindedir.
Halkı geçimini badem, zeytin, keçiboynuzu vb. tarım ürünlerinin yanı sıra arıcılık ve turizm faaliyetlerinden sağlar. Çok miktarda şarap tüketilen mahallede, ikisi köy içinde, ikisi de köy dışında (Esentepe ve Knidos) olmak üzere 4 adet restoran vardır. Antik kent Knidos da idari taksimatta bu mahallenin muhtarlığına bağlı gözükmektedir. Mahalleye 3 km yakınlıkta deniz kenarındaki Değirmenbükü mevkiinde şarap üretim çiftliği bulunmaktadır. Hem Yazıköy'de hem de mahallesi Belenköy'de eski taş evler vardır. Bağlaröz (Bağlizin), Domuzini, Galamış, KütükBurnu, Gıyrap, Eştengil, Değirmenbükü, Guylucak, Barkaz, Murdala koyları ve mevkileri mahallenin civarında bulunan görülmeye değer yerleri arasındadır.
Mahallede, ilköğretim okulu vardır. Mahallenin kanalizasyon şebekesi yoktur, içme suyu şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.
Stephen V. Harkness
Stephen Harkness (1818-1888), petrol şirketi John Davison Rockefeller, Sr. ile yatırım yapmış Amerikalı işadamıdır.
Aykırı
Aykırı Edebiyat, ilk kez Erol Kızıl ve Ali Genç tarafından çıkarılan edebiyat dergisi.
1997 yılında 18. sayıdan itibaren 1994 girişli öğrenciler olan Ahmet Koçak, Bilal İbileme ve Erdal Can tarafından devam ettirilen "aykırı" A3 fotokopi kağıdı dörde katlanmış şekilde 8 sayfa çıkmaya devam etti. Asıl ününe bu zaman kavuşan "Aykırı", 28. sayıya kadar adı geçen ekip tarafından çıkarıldı.
"Aykırı" dergisini çıkaranlar daha sonraları Müsvedde Gibi , Açağ, bAŞKayOL , ayrı , Poem, Barbar, Dışardakiler, Taşra, La Poette Travielle gibi fanzin ve dergilerde kendilerini gösterdiler.
Derginin dağıtımı gönüllüler tarafından yapılıyordu. Kimlik bölümünde derginin sahibi: okuyucuları, yazılıydı. Daha çok sahafların bulunduğu mekanlarda herkesin görebileceği yerlere bırakılıyordu.
18. sayıdan itibaren yurt çapında yayılan "Aykırı" artık okur mektupları da alan ve Anadolu'ya posta pulu karşılığı yollanan bir dergi olmuştu. Bu sürede birçok dergi ve gazetede derginin tanıtımı çıkmış, söyleşiler yapılmış ve hatta bir radyo programında canlı yayına katılınmıştır.
Aykırı 29. sayısıyla Eylül 2006'da Emrah Ayhan ve Ahmet Koçak'ın editörlüğünde yeniden canlandırıldı. Derginin eski isimleri bir araya geldiler: Erol K., M. Ahmet Özyapıcı, Tarkan Başer, Emrah Ayhan ve Ahmet Koçak. Dergi artık elle yazılmamakta ve İnternette de yayınlanmaktadır. Yeni sloganları: "Sayfalar dolunca çıkar, kafa konforunu bozar." Yurt çapında yine gönüllüler tarafından çeşitli merkezlere bırakılan dergi, artık A4 kağıdının dikey olarak ikiye katlanmasıyla oluşan 12 sayfa olarak çıkmaktadır.
Aykırı, Ve Edebiyat Yayınları tarafından "Aykırı Üçlemesi" adıyla 3 cilt halinde okuyucuya sunulacak. Belgesel niteliğindeki kitaplardan ilki olan, "Aykırı" dergisinin ilk 28 sayısı Ve Edebiyat Yayınları tarafından Kasım-2007'de "Aykırı 1-28" adıyla kitaplaştırıldı. İkincisinde Müsvedde Gibi, Poem, Açağ, bAŞKayOL, Barbar, Dışardakiler, Kuyu, Taşra edebiyat dergileri; üçüncü ciltte ise "Aykırı"nın 29. sayıdan sonrası kitaplaştırılacak. Proje Editörü M. Ahmet Özyapıcı'dır.
Dergi 3. nesil yazarları tarafından çıkarılmaya devam ediyor.
Erol Kızıl,
Ali Genç,
Tarkan Başer,
M.Ahmet Özyapıcı,
Emrah Ayhan ,
Ahmet Koçak,
Erdal Can,
Bilal İbileme,
Nurettin Durman,
Alaaddin Soykan,
İzzet Irmak,
Bülent Akyürek,
Gökhan Özcan,
Hakan Albayrak,
Hasan Kuvvet,
İsmail Kılıçarslan,
Musab Esel,
Cafer Erdoğan,
Murat Yılmaz,
Asım Gültekin,
Abdülvahap Ballı,
Yeşim Çelik,
Zeki Bulduk,
Ökkeş Karakiprik,
Hanife Bıçaklı,
Güray Süngü,
(Asude) Abdüssamed Dindar,
İbrahim Taner,
İsa Yıldız.
Murat Koçak.
Renault (anlam ayrımı)
Saudi Aramco
Saudi Aramco (, "Aramko es-Saudiyye") veya resmi adıyla Saudi Arabian Oil Company, Suudi Arabistan'nın ulusal petrol ve doğalgaz şirketidir. Şirket ilk olarak Kral Abdülaziz İbn-i el-Suud ve ABD Başkanı Franklin Roosevelt tarafından ortak olarak kuruldu. Saudi Aramco'nun değer |
i 1.25 trilyon ile 10 trilyon dolar arasında tahmin edilmekte olup bu rakamlar ile dünyanın en değerli şirketidir. Şirketin merkezi Zahran'da yer almaktadır.
Saudi Aramco 260 milyardan fazla varil ile dünyanın en büyük kanıtlanmış ham petrol rezervlerine ve en büyük günlük üretim seviyesine sahiptir. Şirket Suudi Arabistan'daki tüm enerji kaynaklarını yönetmektedir. 2015 Forbes raporuna göre, Saudi Aramco dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz şirketidir. Saudi Aramco, dünyanın en büyük kıyı petrol sahası Gavar ile dünyanın en büyük açık deniz petrol sahası olan Sefaniye sahalarını işletmektedir. Saudi Aramco şirketi, 11 Ekim 2016 Salı günü Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ve Suudi Arabistan Enerji Bakanı Al-Falih'in katılımıyla 18 Türk şirketi ile anlaşma imzaladı.
Akfırat, Tuzla
Akfırat Beldesi, İstanbul’un Kocaeli sınırında yer alan ve bağlı olduğu Tuzla ilçesinin 19 km kuzeyinde, 5900 hektar yüzölçüme sahip bir yerleşim yeridir. 1998 yılına kadar köy statüsünde Tuzla’ya bağlı kalan belde, aynı yıl ‘belde belediyesi’ olma hakkı kazanmıştır. Bölge, engebeli bir arazi yapısına sahip olup, 1800 hektarlık kısmı makilik ve yer yer de ormanlık alanlardan oluşmaktadır. Yerleşik ve gelişme alanları 3547.4 hektardır. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 250 metredir. Doğusunda Kocaeli, güneybatısında Tuzla ilçesi ve Orhanlı Beldesi, kuzeyinde ve batısında Pendik bulunmaktadır. Güneyinden TEM otoyolu ve İstanbul-İzmit eski devlet yolu geçmektedir. Fırat ve Tepeören olmak üzere iki mahalleden oluşan beldenin nüfusu 89.370 kişidir. İstanbul Park da belde sınırları içindedir. Sabiha Gökçen Havaalanı beldeye çok yakın mesafededir. Ayrıca bölgenin en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Via Port Alışveriş Merkezi de beldeye 5 dk. mesafededir.
Akfırat Belediye olmadan da planlı yapılaşması ve alt yapısının tam olması, doğal yaşamın içinde olmasıyla parmak ile gösterilen bir yer.
Belediye olduktan sonra bu yer Fırat Mahallesi olarak geçen yerde başlayan serüvenin daha sonra Tepeören Mahallesinin de bu bölgeye ilave olunmasıyla büyümüş ve hızla gelişmeye başlamıştır.
Akfırat Beldesini şu anda önemli kılan en büyük etkenlerden biri temiz ve düzenli bir yapı sirkülesinin olması, Formula 1 tesislerinin ev sahibi olması, havalimanına sadece 10 dk. mesafede olması, TEM otoyoluna bağlantının çok rahat ve hızlı olması, iki il sınırının kesiştiği noktada olması ve İstanbul'a genel anlamda bakıldığında özellikle Avrupa yakası hınca hınç bir doluluk, trafik sıkıntısı, su problemleri, kendini aşmış olmasına rağmen yine İstanbul'un Tuzla ilçesi Akfırat Beldesinde tamamen doğal enstrümanlarla birleşen bir yapı ve temiz bir çevreye sahip olmasıdır.
Roberto Donadoni
Roberto Donadoni (d. 9 Eylül 1963, Cisano Bergamasco, Lombardy), İtalyan teknik direktör ve eski millî futbolcudur. 2006 FIFA Dünya Kupası'nın ardından, Marcello Lippi'nin yerine İtalya millî futbol takımının başına getirilmiştir. Şu anda İtalya Serie A kulüplerinden Bologna'yı çalıştırmaktadır.
Donadoni, aktif futbolculuk hayatında özellikle 1980'lerin sonu ve 1990'ların başındaki dönemde, AC Milan'ın en başarılı kadrosu sayılan dönemde takımın en önemli oyuncularından biri olmuştur. 1982'den 1986'ya kadar oynadığı Atalanta BC'nin ardından AC Milan'a gelmiş ve 10 sene boyunca bu takımda pek çok başarıda rol almıştır. 1996'ya kadar Milan'ın defansının en önemli oyuncularından biri olmuştur.
1986-1996 yılları arasında 63 kez İtalya millî futbol takımı formasını giymiş ve 5 gol atmıştır.
Seyahatnâme (Evliya Çelebi)
Seyahatname (), Evliya Çelebi Seyahatnamesi () Evliya Çelebi tarafından 17. yüzyılda yazılmış olan gezi yazısı kitabıdır. On ciltten oluşur. "Seyâhatnâme" ilk olarak 1848’de Kahire Bulak Matbaasında Müntehâbât-ı Evliya Çelebi adıyla yayımlanmıştır. İkdam Gazetesi sahibi Ahmed Cevdet Bey ile Necib Asım Bey, Pertev Paşa Kütüphanesindeki
nüshayı esas alarak 1896 senesinde İstanbul’da basmaya başlamışlardır. 1902 senesine kadar ancak ilk altı cildi yayımlanabilmiştir. Yedinci ve sekizinci ciltleri 1928’de Türk Tarih Encümeni, dokuz ve onuncu ciltleri ise 1935-1938’de yeni harflerle Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekâleti tarafından yayımlanmıştır. Seyahatname’nin 1814 yılında Hammer tarafından keşfedilmesinden sonra birçok yabancı bilim adamı Çelebi hakkında araştırmalar yapmış eseri birçok dile çevrilmiş ve yayımlanmıştır. Orhan Şaik Gökyay, Seyahatnamenin birinci cildini 1996’da Latin alfabesine çevirmiş ve bu tarihten sonra eser daha çok kişi tarafından incelenmeye başlanmıştır.
Haziran 2013’te UNESCO Dünya Belleği Listesine dahil edilmiştir.
Gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalın ve duru, zaman zaman da fantastik bir anlatım içinde, halkın anlayacağı şekilde yazılmış, yine halkın anlayacağı deyimler çokça kullanılmıştır.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme'sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslubu ile anlatmaktadır. Evliya Çelebi'nin on ciltlik Seyahatnâme'si, bütün görmüş ve gezmiş olduğu memleketler hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir. Eser bu yönden Türk kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahiptir. Eserinde; 17. yüzyıl Osmanlı coğrafyası, bu dönem konuşulan Türkçe ve ağız özellikleri, Gittiği bütün yerlerin genel durumu, coğrafi konumu, tarihi, halkının özellikleri, dili, dini, kıyafetleri, sanatları, gündelik yaşamları, tarih, karşılaştırmalı coğrafya, sanat tarihi ve etnografya açısından eşsiz bilgiler, Osmanlı toplumundaki müslüman-gayrimüslim ilişkileri, gayrimüslim halkların gündelik hayatları, ekonomik ve kültürel durumları, nüfusları, ibadet yerleri, inanç ve itikatları, farklı topluluklara ait öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları, gezilen yörelerin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray,konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapıların bütün özellikleri; bunların yapılış yılları, onarımları, yapan, yaptıran veya onaranlar, bulunduğu bölgelerin mutfak kültürü ile ilgili zengin bilgiler, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerine kadar ayrıntılı bilgiler ile 17. yüzyıl Osmanlı araç gereçleri hakkında da yer yer bilgiler verilmektedir. Osmanlı mutfağı araştırmacısı Marianna Yerasimos, Seyahatname’de; 44 pilav, 40 çorba, 23 baharat, 90 balık, 80 üzüm, 27 armut, 50’ye yakın ekmek çeşidinden bahsedildiğini belirtmektedir.
Seyahatine dair bıraktığı 10 ciltlik Seyahatname’nin konuları şu şekildedir:
Rainbow (Britanyalı müzik grubu)
Rainbow, 1975 yılında eski Deep Purple gitaristi Ritchie Blackmore tarafından kurulmuş bir heavy metal/hard rock grubudur.
Kurulduğu zaman Blackmore ile beraber vokalde Ronnie James Dio, bas gitarda Craig Gruber, davulda Gary Driscoll ve klavyede Micky Lee Soule'den oluşan grup daha sonra birçok eleman değişikliği geçirmiştir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin dış ilişkileri
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), sadece Türkiye tarafından tanınmakta, diğer ülkeler ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınmamaktadır. Ülke, "de jure" olarak Kıbrıs Cumhuriyeti'ne bağlıdır. Birçok devlet ve uluslararası kuruluş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni de facto (fiili) devlet olarak tanımlamaktadır . Buna karşılık, uluslararası camianın Kıbrıslı Türklere karşı tutumu 2004'teki Annan Planı oylaması sonucu sempatiye dönüşmüştür. Bu sayede, KKTC devleti/kurumları bazı uluslararası politik, sportif, bilimsel, turistik ve kültürel örgütlere üye olmuşlardır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, 15 Kasım 1983'te bağımsızlığını ilan etmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı . Türkiye bağımsızlık kararı sonrasında KKTC'yi tanıdı. Pakistan ve Bangladeş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıdıktan sonra, ABD ve İngiltere’nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçtiler . 18 Kasım 1983’te de BM Güvenlik Konseyi 541 sayılı kararı ile üye ülkelere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanını tanımama çağrısı yapıldı . Türkiye ve KKTC, kararda geçen ifadeye ("calls upon", "directs" değil) dayanarak, son kararın üye ülkelerde olduğu görüşünü savunmaktadır.
BM ve AB, bazı KKTC kurum ve kuruluşlarını yasal olarak kabul etmektedir. Örneğin, 1974 sonrası yapılan mübadelede adanın kuzeyinde toprakları kalan Rumlara, bunlara karşılık olarak güneyde kalan Türk arazilerini veren KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından resmen bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmiştir.
Bazı devletler ve uluslararası kurumlar, KKTC yetkililerini "Kıbrıs Türk Toplumu yetkilisi", cumhurbaşkanını "Kıbrıs Türk Toplumu Lideri" olarak anmaktadır. Türkiye, KKTC yetkililerini daima sıfatlarıyla kabul etmektedir. Bunun dışında 2007 baharında KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref tarafından cumhurbaşkanı sıfatıyla davet edildi . Ayrıca KKTC dışişleri bakanları, uluslararası bazı ortamlarda dışişleri bakanı olarak ağırlanmıştır .
KKTC'nin başkenti Lefkoşa'da ülkeyi tanıyan tek ülke olan Türkiye'nin büyükelçiliği vardır. Türkiye büyükelçiliği dışında bazı ülkelerin Lefkoşa'da temsilcilikleri bulunmaktadır. Hem Birleşik Krallık'ın hem de Birleşik Devletler'inin temsilcilikleri ve kendi diplomatik konutları bulunmaktadır. Bu iki ülke haricinde Almanya ve Avustralya temsilcilikleri; Fransız Kültür Derneği ve AB Destek Ofisi de KKTC'deki yabancı misyon şeflikleridir . Bu temsilcilikler, dernekler, destek ofisleri ilgili ülkelerin KKTC'yi tanıdıkları anlamına gelmemektedir.
KKTC'nin ise resmî olarak sadece Türkiye'de büyükelçiliği ve konsoloslukları vardır. Ankara Büyükelçiliği'nin yanında İstanbul, Mersin ve İzmir Konsoloslukları bulunmaktadır. Diğer ülkelerde ise tıpkı KKTC'deki yabancı temsilcilikler gibi resmî olmayan temsilcilikleri vardır. KKTC'nin Londra (Birleşik Krallık), Brüksel (Belçika), Was |
hington (ABD) gibi toplam 19 ülkede 23 adet diplomatik misyon şefliği bulunmaktadır.. Bunun dışında bazı ülkelerde fahri konsoloslukları da bulunmaktadır .
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nı 2 Şubat 2018 tarihinden itibaren Halkın Partisi'nden Kudret Özersay yürütmektedir.
Referandum sonucunda Azerbaycan, KKTC'yi resmen tanımasa da gayri resmî ilişkileri geliştirdi. KKTC'den Azerbaycan'a, Azerbaycan'dan da KKTC'ye uçak seferi düzenlendi (29.08.2005 / 27.07.2005 ). Ancak bu uçuşların devamı, hem maliyet sorunlarından hem de Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın, AB üzerinden Azerbaycan’a uyguladıkları baskılardan dolayı gelmedi. Şimdilerde, KKTC'den kalkan uçaklar doğrudan seferler olarak sadece Türkiye'ye inebilmektedir. Charter seferlerle ise doğrudan uçuş yapılabilmektedir. KKTC-Birleşik Krallık ve KKTC-Almanya seferleri, Türkiye aktarmalı olarak yapılmaktadır. Referandumun ardından KKTC'ye uygulanmakta olan ambargoların kaldırılacağı beklentisi oluşmuş; ancak bu beklenti istenilen ölçüde karşılanmamıştır.
Türkiye, 10 maddeden oluşan bir ara çözüm planı önermiştir:
Bu öneri uluslararası toplumdan destek görmüş olsa da Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından reddedilmiştir.
Birleşik Devletler kongre üyelerinden oluşan bir temsilciler kurulu, KKTC devleti ile doğrudan bağlantıya geçti. Bu bağlantılar adanın güney kısmına gitmeden, doğrudan KKTC'ye yapılan ziyaretler ve iki tarafın bakanlıklarına yapılan milletvekili buluşmalarıdır.
Eylül 2005'te ABD'nin New York eyaletinde düzenlenen İslam Konferansı Örgütü'nde, Türkiye'nin teşvikiyle üye ülkelere ve diğer devletlere Birleşmiş Milletler'in KKTC'ye yönelik kararlarını ve sınırlamalarını tanımamaları ve KKTC ile daha fazla doğrudan bağlantılar kurmaları yönünde çağrıda bulunulmuştur.
Ayrıca diğer ülkelerin diplomatları, KKTC Ankara büyükelçiliğine ziyaretler düzenlemiştir. KKTC'ye karşı ilgisini olumlu yönde değiştiren Paraguay ve Gambiya da eklenebilir.
Kuzey Kıbrıs'a uygulanan izolasyonlar bazı alanlarda kalkmasına rağmen, önemli ölçüde izolasyon hala vardır.
Futbol: KKTC Futboluna ambargo uygulanmaktadır. KKTC, Rumların bu tutumunu Avrupa'da Irkçılığa Karşı Futbol Örgütü'ne (FARE) şikayet etmiş; FARE, Kıbrıs Futbol Federasyonu'nun KKTC takımlarına veto uygulamaması gerektiğini ve uluslararası alanda temsiliyet amacıyla bağımsız ve tanınmış bir Kıbrıs Türk Federasyonu kurulması gerektiğini FİFA ve UEFA'ya bildirmiştir.
Basketbol: Dünyanın en geniş veri tabanına sahip ve en çok takip edilen basketbol sitesi eurobasket.com, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Basketbol Ligi'ni veri tabanına aldı .
Kıbrıs Cumhuriyeti, KKTC'ye uluslararası alanda hiçbir resmî konum vermemek için KKTC'yi yok saymakta ve diğer ülkelerin girişimlerini de caydırmaya çalışmaktadır. Rumlar, KKTC "sahte (pseudo) devlet" olarak görülmekte, KKTC yetkilileri ve devlet kurumlarını "sözde" ifadesiyle belirtmektedir.
KKTC Cumhurbaşkanı; Kıbrıs Cumhuriyeti, Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından "Kıbrıs Türk toplumu lideri" olarak kabul edilmektedir. KKTC ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin hiçbir resmî tanımlamasını kabul etmez ve "de jure" yönetimi "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi" adlandırırak, bu yönetimin cumhurbaşkanını "Kıbrıslı Rum Önder" olarak kabul eder.
Yeşil Hat boyunca Metehan, Bostancı, Ledra Palas, Akyar, Beyarmudu, Ledra Caddesi sınır noktaları açılmıştır. Yeşilırmak sınır noktasının açılmasına da karar verilmiştir.
Kıbrıs Cumhuriyeti ile KKTC'nin 2008 Eylül'ünde başlayan birleşme çabalarında önemli noktalarda anlaşma sağlanamamıştır ve iki tarafın görüşleri taban tabana zıttır..
1990'dan bu yana federasyonların, konfederasyonların, devletlerin (aynı ırk, din, dilli Sırbistan-Karadağ bile) ayrışmasıyla 33 ülkenin hiçbir taviz vermeden bağımsız olup tanınması; buna karşılık tek 1 birleşmenin bile olmaması, Kuzey Kıbrıs'ın tanınma olasılığını son derece artırmıştır. Bu gerçek, bağımsız Kuzey Kıbrıs'ta adada iki ülke çözümünü (tanınmayı) destekleyenleri çoğunluk haline getirmiştir ve bu irade 19 Nisan 2009 genel seçimlerine de yansımış ve iki devlet çözümünü destekleyenler Kuzey Kıbrıs'ta iktidara gelmiştir.
Bağımsız Türk Kıbrıs devletinin devam eden tanıtılma çabalarının neticesinde;
Uluslararası yasalara göre (bkz. Uluslararası Anlaşmazlık Mahkemesi - Permanent Court of Arbitration) adaların Münhasır Ekonomik Bölgeleri (Exclusive Economic Zone, EEZ), Ana Kıta'larla karşılaştırıldığında ihmal edilebilecek kadar küçüktür
Türkiye Avantajlı: Türkiye, Mısır = Ana Kıta; Rum Kıbrıs, Türk Kıbrıs = Ada. EEZ belirlenirken, Türkiye ve Mısır Ana Kıta olduklarından, Türkiye ve Mısır ortalanmaktadır. Ana Kıtalar, adalara nazaran EEZ bakımından baskın olduğundan, Kıbrıs-Karpatos arasında kalan kısım, Türkiye EEZ'sine dahildir. Türkiye Ana Kıta, Türk Kıbrıs ada olduğundan, Türkiye - Türk Kıbrıs arasında EEZ belirlenirken, EEZ çizgisi Türk Kıbrıs'a daha yakın olmaktadır.
KKTC Avantajlı: Türkiye'nin EEZ'si Kıbrıs Adası'nın güneyine geçememektedir. Karpaz Yarımadası, boylu boyunca uzandığından, Türkiye'nin EEZ'si Karpaz'ın güneyine geçmemektedir: Karpaz'ın güneyindeki EEZ tamamen Türk Kıbrıs'a aittir. Petrolün çoğu da zaten Karpaz etrafındadır. Karpaz'ın kuzeyindeki petrolü Türkiye, güneyindeki petrolü Türk Kıbrıs işletecektir. 400 Milyar $'lık petrol Türkiye ve KKTC arasında bölüşülecektir. Rumların Çabaları: Mülkiyet için birçok kez mahkemelere başvuran Rumlar, petrol için Uluslararası Anlaşmazlık Mahkemesi'nin referans kararları nedeniyle (adaların EEZ'si Ana Kıtalara göre ihmal edilebilir derecede küçük) hiçbir mahkemeye başvurmamışlardır.
KKTC ile Türkiye yakın ilişkilere sahiptir. KKTC bütçesinin %32.6'si Türkiye'den gönderilen yardımlardan oluşmaktadır.
2005'te KKTC, Türk göçmenleri düzene sokmak için girişimlerde bulundu. Bunun sebebi istihdam açığı ve suç oranlarının artmasından kaynaklanıyordu. Bu KKTC ile Türkiye arasındaki ilk büyük çapta uyuşmazlıktı ve Türk egemenliğinin demografik statükosu etnik Türk göçmenleri ile sürdürülmek isteniyordu.
Kıta Sahanlığı Antlaşması
Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Doğu Akdeniz'de petrol ve doğalgaz sondajına başlamasının ardından, Türkiye ile KKTC de benzer bir adım atılacağını duyurmuştu.
Akdeniz’de yapılacak aramalar için ilk adım atıldı ve KKTC ile Türkiye arasında kıta sahanlığını sınırlandırma anlaşması New York’ta imzalandı.
Anlaşmaya, Türkiye adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Kuzey Kıbrıs adına da Devlet Başkanı Derviş Eroğlu imza koydu.
Rumların Ada’nın güneyindeki 12 nolu parselde başlayan çalışmalarına, fırkateynler ve savaş uçaklarıyla uzaktan izlemeye alan Ankara, benzer arama çalışmaları yapılması yolunda en somut adımı attı.
KKTC ve Türkiye arasında imzalanan kıta sahanlığını sınırlandırma anlaşmasıyla, Akdeniz'de yapılacak arama çalışmaları için engel ortadan kalkmış oldu.
Aralarında ırk, din, dil ve ortak kültür birliği bulunan devletlerdir. Bu ortak değerler Azerbaycan-Kuzey Kıbrıs-Türkiye arasındaki ilişkilerde "bir millet, üç devlet" anlayışının gelişmesine ve bu anlayışın söz konusu ilişkilere yön vermesine yol açmış olsa da Azerbaycan KKTC'yi resmen tanımamaktadır. Azerbaycan'ın özerk cumhuriyeti olan Nahçıvan meclisi 1992'de yetkisi olmamasına rağmen KKTC'yi tanıdığını açıklamıştır. KKTC-Azerbaycan ilişkileri özellikle Annan Planı’nı izleyen referandum döneminde daha da yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Ancak bu gelişmeler, Türkiye ve KKTC’ni çevrelemiş bulunan kimi sebepler nedeniyle beklenen sonucu vermemiş ve giderek yoğunluğunu da kaybetmiştir.
2011'de Libya Ulusal Geçiş Konseyi'nin Sağlık Bakanı Abd el Rahman Ali El-Kıssa KKTC'ye gitti. Ziyarette Yakın Doğu Üniversitesi ile Libyalı yaralıların tedavileri hakkında bir protokol imzalandı. Bakan ziyareti "Libya ile KKTC arasındaki ilişkilerin gelişmesi için önemli bir fırsat" olarak niteledi.
Amerika Birleşik Devletleri, resmen tanımamasına rağmen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin başkenti Lefkoşa'da diplomatik resmiyeti olmayan bir ofise sahiptir. Bu ofis Lefkoşa'nın Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi altındaki bölümünde bulunan ABD Büyükelçiliğine bağlı olarak hizmet vermektedir. ABD Lefkoşa Büyükelçileri ya da diğer diplomatik görevliler Kuzey Kıbrıs'ta yaptıkları faaliyetler için bu mekânı kullanmaktadır. Örneğin KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın vefatı sonrası bu ofisten ABD adına taziye mesajı yayımlanmıştır. 2005 yılının Ramazan ayında burada KKTC'nin dinî görevlilerine iftar yemeği verilmiştir. Farklı zamanlarda ofiste resepsiyonlar düzenlenmektedir.
Her iki taraf arasındaki müzakereler, 2004 yılında Avrupa Birliği'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kendi topluluğuna katmasıyla daha da karmaşık hale gelmiştir. KKTC, Avrupa Birliği'nin bu yeni üyesini yasadışı olarak görmekte ve kendisine danışılmadan böyle bir katılımın gerçekleştiğini savunmaktadır. Ayrıca Avrupa Birliği'ne katılan Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk halkını temsil etmemektedir (6 milletvekilinden Kıbrıs Türklerine ayrılan 2 milletvekili de Rumlar tarafından doldurulmuştur). Yasal olarak Avrupa Birliği düzenlemeleri tüm ada için geçerli olsa da, uygulamada sadece de jure yönetim Avrupa Birliği müktesebatına tabidir.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Avrupa Birliği'nden KKTC'ye gönderilme sözü verilen yardım paketlerininin ulaşımını veto etmek için Avrupa Birliği'ndeki konumunu kullanmakta ve kendi üyeliğini KKTC'ye yapılan desteklere son vermek için kullanmaktadır Türkiye, Avrupa Birliği ile Gümrük Antlaşması'nı imzalamasına rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti'ne bu antlaşmayı genişletmemiş, bunu KKTC'ye uygulanan izolasyonların sonlanrılmasıyla ilişkilendirmiştir.
Avrupa Birliği, KKTC'yi Avrupa Birliği yasa/yasamalarından muaf tutulan bir ülke olarak kabul etmektedir. Kıbrıslı Türklerin seçim sürecine katılamamasına rağmen, Avrupa Meclisi'ndeki milletvekili sayısı (6) Kıbrıs'ın tüm nüfusu temel alınarak Kıbrıs için ayrıldı. 1960 yapısından (Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Meclisi'nde üyelerine ayrı ayrı oy vermesi) farklı olarak Kıbrıs Sorunu'nun çözümüne kadar, geçe |
rli statüko yüzünden, Kıbrıslı Türkler Avrupa Birliği Kıbrıs üyeleri için sadece Kıbrıslı Rumlarla birlikte oy verebilmektedir. 2009 seçimlerinde, 97 Kıbrıslı Türk oy kullanmıştır.
KKTC, Türkiye'nin AB'ye katılma girişimlerini tamamen desteklemektedir. Bu girişimlerin bir parçası olarak, Türkiye yeni AB üyeleri olan Gümrük Birliği'ni genişletmeyi öngören protokolü imzalamıştır. Bu protokole Türkiye'nin hâlâ tanımadığı Kıbrıs Cumhuriyeti de dahildir. Türkiye buna rağmen beyannamede böyle bir tanımlama ile aynı anlama gelmediğini belirtmekte ve de jure yönetimi, "Güney Kıbrıs'ın Kıbrıslı Rum Yönetimi" ifadesi ile betimlemektedir.
Kuzey Kıbrıs'ın AB müktesebatına katılım çalışmaları 2008 yılında başlamıştır. Bu çerçevede İzleme komitesi, Alt Komite ve Çalışma Grupları oluşturulmuştur. Sürecin izleme ve yönlendirmesinden sorumlu olacak İzleme ve Yönetim Komitesi ile sektörlere ve o sektörleri ilgilendiren AB müktesebatı başlıklarına göre 7 tane alt komite kurulmuştur. Komitelerin çalışmalarını destekleme ve program hazırlama amacıyla çalışma grupları oluşturulmuştur. Kuzey Kıbrıs - AB müktesebat görüşmeleri toplam 12 Başlık'tan oluşmaktadır :
1983 yılında BM iki Güvenlik Konseyi kararı aldı: KKTC'nin tek taraflı bağımsızlık kararını yasadışı olarak kabul etti ve diğer BM üyesi ulusların bu hususta KKTC'yi tanımamasını şart koştu. KKTC, 1972'de Pakistan'dan ayrılan Bangladeş'i tanıması nedeniyle Birleşmiş Milletler'in yaptığını çifte standart olarak tanımlamaktadır. Yeşil Hat boyunca barışı koruyan BM Barışı Koruma Gücü hâlâ Kıbrıs'taki varlığını sürdürmektedir.
Türkiye ve KKTC, BM Barışı Koruma Gücü'nün Kıbrıs'taki varlığını devam ettiren BM Güvenlik Konseyi raporunu, KKTC'nin rızası alınmadığı gerekçesiyle veto etmiştir
. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'ne üye olduktan sonra, KKTC adı BM raporlarında geçmeye başlamıştır .
Birleşme müzakerelerinin 40.sının yapılması sonrasında, Türklerle Rumların arasında oldukça büyük yaklaşım farkları olması nedeniyle, artık Birleşmiş Milletler'de B planı hazırlıkları başlamıştır.
Kıbrıs'taki Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün (UNFICYP) statüsü 2009 Kasım ayında, Genel Sekreter Ban ki Moon'un raporuyla gözden geçirilecektir. UNFICYP'nin görev süresini yeniden değerlendirecek olan rapor ise 2009 Aralık ayında yine Ban Ki Moon tarafından hazırlanacaktır.
29 Nisan 2004 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen 1376 sayılı kararda "Kıbrıs Türk toplumu seçilmiş temsilcilerinin" AKPA çalışmalarına katılabilmelerine imkân verilmesine karar verilmiştir.
Kabul edilen bu karar doğrultusunda "Kıbrıs Türk toplumu seçilmiş temsilcileri" ibaresi altında KKTC milletvekillerini davet eden AKPA, KKTC Cumhuriyet Meclisi üyesi olan ve KKTC'de yapılan genel seçimler ile seçilen kişileri, "Kıbrıs Türk Toplumu" adına çalışmalarına gözlemci sıfatı ile katmıştır. Görev alan her iki KKTC milletvekili tüm komite çalışmalarına ve tüm Genel Kurul oturumlarına katılabilmekte ve buralarda söz alıp konuşabilmekte, ancak oy hakkı bulunmamaktadır.
2004 yılında kabul edilen bu kararla birlikte KKTC ile defa Avrupa'ya ait kurumlarda Kıbrıs Türk Toplumu adıyla bile olsa milletvekilleri marifetiyle resmen temsil edilmiş olmuştur. Diğer bir önemli husus ise KKTC'de yapılan seçimler sonucu seçilen milletvekillerinin AKPA tarafından Kıbrıslı Türkleri temsil etme noktasında kabul edilmesiyle KKTC seçimlerininde zimnen tanınması anlamına gelmektedir. Mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti ile hiçbir ilişkileri bulunmayan ve Rumlardan onay alınmaksızın, bu milletvekillerini bünyesine almak suretiyle meclis, Kıbrıslı Türklere yönelik olan siyasi ambargoları kısmet hafifletmiştir.
1992 yılında "Kıbrıs Türk Müslüman Toplumu" adıyla teşkilatın sadece bazı toplantılarına oy hakkı olmaksızın davet edilen KKTC yetkilileri, 2004 yılında alınan karar gereğince itibaren teşkilatın toplantılarına "Kıbrıs Türk Devleti" adıyla iştirak etmeye başladılar. 16 Ekim 2012 tarihinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de düzenlenen ve üye ülkelerin Devlet veya Hükümet başkanları seviyesinde gerçekleştirilen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 12. Zirve Toplantısı’nda KKTC, EİT'nin gözlemci üyeliğine kabul edilmiştir.
1993 yılında kurulan Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı'na (TÜRKSOY) KKTC gözlemci üye olarak katılmaktadır. Türk kökenli ülkeler arasında kültürel çalışmalar yürüten Türksoy'da üye ve gözlemci üyeler çalışmalarda eşit haklara sahiptir. Türksoy'un düzenlediği kültürel ve sanatsal faaliyetlere KKTC temsilcileri katılır ve bunların bazıları KKTC'de düzenlenir.
Dünya Posta Birliği, KKTC'yi ayrı bir ülke olarak tanımamaktadır ve KKTC'ye gönderilen tüm postalar, "ulaştırılamadı" olarak gönderene geri dönmektedir. KKTC bu sorunu çözmek için doğrudan Türkiye'yi alıcı adresi olarak gösterir (bu adres "Mersin 10, Türkiye" olarak belirlenmiştir).
1 KKTC, İslam Konferansı Örgütü'nün bir gözlemci-devlet üyesidir .
2 KKTC, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nın gözlemci-devlet üyesidir.
3 KKTC, Türk Dili ve Lehçeleri Konuşan Ülke ve Bölgelerdeki Yerel Yönetimler Birliği'nin (TDBB) üyesidir.
1: Badminton: KKTC, Dünya Badminton Federasyonu ve Avrupa Badminton Konfederasyon’un gözlemci üyesidir
2: Bilardo Kuzey Kıbrıs Bilardo Federasyonu (KKBF), Avrupa Bilardo Federasyonu'nun (EPBF) (ve böylelikle de Avrupa Bilardo Şampiyonası'nın ) üyesidir.
3: Bocce KKTC, Uluslararası Bocce Birliği'nin üyesidir.
4: EasyKart KKTC, Uluslararası EasyKart Federasyonu'nun üyesidir.
5: FutbolTenisi KKTC, Uluslararası FutbolTenisi Birliği Federasyonu üyesidir.
1 KKTC, Avrupa Ülkeleri Biyolojiciler Birliği (ECBA) üyesidir.
2 KKTC'nin üniversiteleri (6'nın 2'si) (yani, Doğu Akdeniz Üniversitesi ve Yakın Doğu Üniversitesi), Avrupa Üniversite Birliği'nin üyesidir .
1 KKTC, Ulusal Turist Bürosu Birliği Temsilcileri'nin (Association of National Tourist Office Representatives (ANTOR)) üyesidir..
2 KKTC, TÜRKSOY'un üyesidir. (Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi)
Bağımsız Kuzey Kıbrıs, her ne kadar de jure olarak küresel ölçekte tanınmasa da, son yıllarda birçok uluslararası yarışmalara katılmış ve oldukça büyük başarılar kazanmıştır:
1: Bisiklet: 2009: Almanya: 7.Walkirch 24 Saat Uluslararası Dağ Bisiklet Yarışı: Türk Kıbrıs Yıldız Takımı 1., büyükler takımı 3., bayanlarda Şerife Akcan 1. oldu .
2: Bocce: 2009: Macaristan: Uluslararası Bocce Turnavası'nda Türk Kıbrıs, erkeklerde 2., bayanlarda 3. oldu .
3: EasyKart: 2008: İtalya: Dünya EasyKart Şampiyonası: 125cc Light'ta Türk Kıbrıs'tan Zeka Özteknik 1. oldu .
4: Tekvando: 2009: Malezya: Dünya Taekwondo Şampiyonası: Türk Kıbrıs, 3 altın, 1 gümüş, 2 de bronz madalya aldı.
5: Golf: 2009: Bulgaristan: Amatör Açık Golf Şampiyonası: Türk Kıbrıs'tan Gülay Garabli bayanlarda 1. oldu..
6: Yamaç Paraşütü: 2009: Bulgaristan: Yamaçparaşütü Dünya Kupası: 9 ülkeden 48 sporcunun mücadele ettiği şampiyonada Türk Kıbrıs'tan Eser Kişmir 17. oldu..
1: Folklör: 2007: İsviçre: 33. Uluslararası Fribourg Festivali: Türk Kıbrıs 1. oldu .
2: Folklör: 2009: Bulgaristan: Primorsko kentindeki geleneksel Eurofolk Festivali: "Mister ve Miss Academy" yarışmasında Türk Kıbrıs 1. oldu .
3: Müzik: 2010: Çek Cumhuriyeti: 2010 Amadeus 17. Uluslararası Genç Piyanistler Yarışması: Türk Kıbrıs'tan Görsev Tepe, "Onur Ödülü" aldı.
Anita O'Day
Anita O'Day (d. 18 Ekim 1919 - ö. 23 Kasım 2006), ABD'li bir caz şarkıcısıdır. Ella Fitzgerald ve Billie Holiday gibi caz ustalarıyla birlikte, cazın kraliçelerinden sayılır. "Beyaz tenli caz vokalistleri"nin vazgeçilmezlerindendir. Asıl adı "Anita Belle Colton"dur. "Swing" ve "bebop" zamanlarının sanatçılarındandır. Sesinin berraklığı ve tüm caz türlerinde verdiği eserler sayesinde, yaşadığı yüzyılın en büyük caz sanatçılarından biri olarak kabul görmüştür. 86 yaşında iken, "Indestructible!" adlı albümü çıkarmıştı.
Müzik dünyasına "küçük" sayılabilecek yaşlarda atılan O'Day, ilk iş olarak, adında birkaç değişikliğe gitti ve "Anita Belle Colton" olan adını, "Anita O'Day" olarak değiştirdi. İsminde, kendince gerekli gördüğü değişiklikleri yaptıktan sonra, 1930'ların başında, "Off-Beat" olarak bilinen bir caz klubünde şarkı söylemeye başladı. "Off-Beat", o zamanların Amerika'sının en ünlü müzik adamlarından biri olan Gene Krupa'nın uğrak bir mekanı olduğundan; bu, O'Day için büyük bir şans oldu ve 1941 yılında, O'Day, Krupa'nın grubuna katıldı. Anita O'Day'in de aralarına katılması ile daha da güçlenen "Gene Krupa ve Grubu", birkaç hafta sonra da trompetçi Roy Eldridge'i ye bünyesine alarak, daha da güçlendi. Özellikle Eldridge ile büyük uyum sağlayan O'Day, "Let Me Off Uptown" adlı şarkıyı da kendisiyle işbirliği yaparak piyasaya sürdü ve ilk büyük başarısını elde etti. Bu parça, üç/dört hafta gibi çok kısa bir sürede, rekor seviyesinde satarak; 1 milyon dolarlık satış yaptı. Bu satış rakamı ile O'Day, birlikte çalıştığı ve o zamanların çok meşhur müzik grubu olan "Gene Krupa ve Grubu"nun ününden daha büyük bir üne kavuştu. Aynı yıl içerisinde, O'Day, "Down Beat" tarafından, "Yılın En İyisi" olarak seçildi.
1942 yılında, Gene Krupa ile birlikte iki kısa filmde yer alarak; "Thanks for the Boogie Ride" ve "Let Me Off Uptown" parçalarını seslendirdi ve aynı yıl "Down Beat" okurları tarafından, "En İyi 5 'Band' Şarkıcısı" arasında gösterildi (Dördüncü sırada). Aynı listede, Helen O'Connell, Helen Forrest, Billie Holiday ve Dinah Shore da vardı.
1943 yılında, Krupa'nın marihuana kullanmasından ötürü tutuklanmasıyla; "Krupa'nın Grubu" dağıldı. Bu dağılmadan sonra, birkaç müzik grubu ile de çalışmaya başlayan O'Day, sonunda, 1944 Nisan'ında Stan Kenton'un grubuna katıldı. Yaklaşık 1 yıl kadar (11 ay) Kenton ile çalıştıktan sonra, tekrar Krupa'ya döndü. Kenton ile çalıştığı yıllarda onlarca şarkı kaydetti ve "And Her Tears Flowed Like Wine" adlı parça ile milyonlar satarak; Kenton'u müzik listelerinde zirveye taşıdı. Yine Kenton ile çalışmakta iken, iki kısa filmde de yer aldı ve "Kenton ile beraber çalıştığım süre boyunca, kendimi çok geliştirdim" açıklamasını yaptı.
1945 yılında, tekrar Kru |
pa ile çalışmaya başladı ve bu süre boyunca yine onlarca kayıt yaptı. Bu kayıtlar içerisinde, "That Feeling in the Moonlight" ve "Harriet" büyük yankı uyandırdı. 1946 yılında, Krupa'dan tekrar ayrılan O'Day, solo kariyerine tekrar başladı ve tek başına hareket etmeye devam etti.
1940'ların sonuna doğru, O'Day artık tek başına ilerlemeye karar vermişti ve parçalarını, popüler olmak adına birbiri ardına çıkardı. Bunların birçoğu kendisini "caz vokalistliği"ni tehlikeye atacak derecede de olsa, How High The Moon gibi şimdilerin pek meşhur caz standartlarını da içlerinde barındırıyorlardı.
1947'nin sonlarına doğru, edindiği şöhretin bir getirisi mi bilinmez, O'Day'in başı uyarıcılar ile belaya girdi ve 90 yıllık süre ile devam edecek hapis cezasına mahkûm edildi. Ancak, O'Day bundan da bir şekilde kurtulmuş olmalı ki, 90 yıllık süre ile cezaevinde kalmadı.
Olay üzerinden tam bir yıl sonra, 1948 yılında, caz piyasisti Count Basie ile çalışması sebebiyle, O'Day, o zamana kadar kariyerinde geldiği en üst noktaya erişti. Bu başarılardan birkaç yıl sonra, 1952 yılında, O'Day marijuana bulundurmaktan tekrar tutuklandı. Ancak, suçsuz bulundu. 1953 yılının Mart ayında, bu sefer, eroin bulundurmaktan tutuklandı ve 6 ay hapse mahkûm edildi.
"The Lady Is A Tramp" adlı albümü ile (yeniden düzenlemedeki adı ile), O'Day, ilk albümünü de kaydetmiş oldu. Bu albüm, O'Day'in müzik dünyasında kalıcı olabilmesi için hayli önemli bir sınavdı. O'Day bu albümü ile, büyük bir başarı yakaladı ve bu zorlu sınavı başarıyla geçti. "An Evening With Anita O'Day" (yeniden düzenlemedeki adı ile) adlı ikinci albümü ile de, bu başarısını daim kıldı (Her ne kadar, uyarıcı haplar ile başı belaya girse de) ve 50'li yılların sonlarına kadar da albüm çalışmalarına devam etti.
"Anita" adlı albümü ile "Verve Records"tan çıkardığı ilk albümünü çıkaran ve büyük yankı uyandıran O'Day, artık bir festival şarkıcısı olmuştu ve canlı performansları ile adından söz ettirmeye başlamıştı. Louis Armstrong ve Dinah Washington gibi döneminin en büyük sanatçıları ile sahneye almaya başlayan O'Day; "Jazz On A Summer's Day" adlı belgeselde de kendine yer buldu ki bu belgesel, yalnızca usta isimleri bünyesine katan bir eserdi ve O'Day'in büyüklüğünü kanıtlar nitelikteydi. Böylelikle, O'Day, uluslararası alanda tanınan bir caz sanatçısı olmuştu.
1960'ların başında, "'Swing'in kralı" olarak bilinen Benny Goodman ile bir Avrupa turuna çıkan O'Day, Goodman tarafından yeterince desteklenmediği için; turneden pek yarar elde edemedi. O'Day için "Tam bir fiyasko" olarak nitelendirilen bu turneden sonra, O'Day, kariyerine tek başına devam etti. 1968 yılında, aşırı dozda "uyarıcı"dan kariyerine ve yaşamına neredeyse son verecek olan O'Day; uyarıcı belasından kurtulduktan sonra, 1970 yılında Berlin'de yapılan caz festivali ile müzik yaşantısına kaldığı yerden devam etti. Sonraki yıllarda da, Japonya'daki müzik stüdyolarında birçok kayıt yaptı.
Mustafa Pehlivanoğlu
Mustafa Pehlivanoğlu, (d. 3 Mart 1958, Ayaş, Ankara - ö. 7 Ekim 1980, Ulucanlar, Altındağ, Ankara), 12 Eylül Darbesi'nden sonra idam edilen ilk ülkücü.
Balgat katliamında kahvehane baskınında 5 kişinin ölmesiyle sonuçlanan olayda suçlu olduğu iddia edilmiştir. Lakin baskında kullanılan silahların başka bir örgütün evinde bulunmasına rağmen Pehlivanoğlu'nun "İfademi işkence yoluyla verdim." demesine rağmen sıkıyönetim hakiminin kararı değişmemiştir, 12 Eylül 1980 askerî darbesinden önce yapılan yargılama sonunda idam cezasına çarptırılmıştı. Yatmakta olduğu ve çok sıkı korunan Mamak Askerî Cezaevi'nden kaçtı, ancak 18 Ağustos 1980'de Kütahya'da yakalandı. 7 Ekim 1980'de, sol görüşlü Necdet Adalı'dan birkaç saat sonra 22 yaşındayken Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde idam hükmü infaz edildi. Pehlivanoğlu, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na gömüldü. Mustafa Pehlivanoğlu mahkemesi boyunca poliste ifadesinin polisler tarafından işkence zoruyla alındığını ve kendisinin masum olduğunu iddia etti.
İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, Mustafa Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye idam edildiğini belirtti. Ailesi idamı ancak infazdan 3 gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi.
2010 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından idamından önce, tutuklu bulunduğu Ulucanlar Cezaevi'nden annesine yazdığı mektup AK Parti meclis grup toplantısında okunmuştur.
Obezite
Obezite, biriken fazla vücut yağının sağlık üzerinde olumsuz bir etkisi olabilecek seviyede çok olması nedeniyle kullanılan tıbbi bir durumdur. Bir kişinin ağırlığının kişinin boyunun karesine bölünmesiyle elde edilen bir ölçüm olan Vücut kütle indeksinde (VKİ) genel olarak indeksi ila ve üzeri olanlar obez olarak kabul edilirler. Bazı Doğu Asya ülkelerinde ise daha düşük değerler kullanılmaktadır. Obezite özellikle kalp rahatsızlığı, tip 2 diyabet, obstrüktif uyku apnesi, belirli kanser türleri ve osteoartrit gibi çeşitli hastalıkların olasılığını artırır.
Bu yöntemler klinik araştırmalar dışında genel pratikte kullanımı sınırlıdır. Vücut toplam su ölçümü (işaretli su kullanılarak), ultrasonografi, Bilgisayarlı Tomografi,(CT,BT), Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRI), Dual foton absorbsiyometresi indirekt yöntemler arasındadır. Obezitenin belirlenmesinde birçok yöntem kullanılmasına rağmen, pratik olduğu için sık kullanılan en geçerli yöntemler beden kitle indeksi (BKİ) hesaplanması, bel ve kalça çevresi ölçümüdür.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenmiş sınıflamaya göre;
Obezitenin değerlendirilmesinde yapılan ölçümlerde, bel kalça oranının erkeklerde 1’in altında, kadınlarda ise 0, 85’in altında olması gerekir. Bel çevresi ölçümleri obezite tanısı için oldukça pratik bir yöntemdir. Bu doğrultuda erkeklerin bel çevresinin 102 cm’den, kadınların ise 88 cm’den büyük olması şişmanlığın göstergesi olarak metabolik sendrom riskidir.
Beden kitle indeksinin 25 ve üzerinde olduğu durumlarda metabolik sendrom ismi verilen, diyabet, hipertansiyon ve kolesterol gibi hastalık riskleri obezitenin derecesine göre artmaktadır. Yalnız beden kitle indeksini hesaplarken ağırlık ve boy baz alındığından dolayı obezitenin metabolik komplikasyonları ile bağlantılı olan yağ oranı hakkında yeterli bilgi elde edilememektedir. Ayrıca, BKİ hastalığın şiddeti hakkında da bilgi vermez. Daha da önemlisi yaş, cinsiyet ve ırklar arasında da ayrım imkânı sağlamaz. Yağ oranı hakkında yeterli bilgi elde edilemediğinden dolayı beden kitle indeksine ek olarak bel çevresi de ölçülmektedir. Bel çevresi ve bel/kalça oranı ölçümleri yağ dağılımı hakkında fikir edinmemizi sağlar. Obez hastalarda bel çevresinin erkeklerde 102 kadınlarda ise 88 cm’nin üzerinde olması kalp ve damar hastalık riski ile bağlantılıdır. Obezite cerrahisinde tek karar mekanizması Beden Kitle Endeksi olduğundan aslında bu yöntemden çok büyük fayda görecek çok sayıda hasta bu kısıtlama nedeniyle sigorta kapsamında cerrahi tedaviden faydalanamamaktadır.
Yapılan çalışmalar şişmanlık oluşumunda kalıtım veya genetik faktörlerin % 25-40 oranında rol oynadığını göstermiştir. Şişman kişilerin çocuklarında şişman olmayanlara göre şişmanlık görülmesi 2-3 kat fazladır. Anne ve babanın her ikisinin şişman olması durumunda çocukların %80' ninde erişkin yaşta şişmanlık gelişir.
Anne veya babadan biri şişman ise %40 Her ikisi normal kilolu ise %10 oranında Çocukluk çağında (3-10 yaş arası) aşırı kilolu olan çocukların %50 sinde erişkin dönemde aşırı kilolu olma riski vardır. Şişmanlığın genetik nedenleri uzun yıllardan beri araştırılmaktadır. Toplumda sık görülen şişmanlığı ortaya çıkaran birçok genetik bozukluk vardır. Fransa ve Almanya da şişman ailelerde yapılan çalışmalarda 10 numaralı kromozomdaki belirli bir alanın şişmanlıktan sorumlu olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu alandaki genlerin incelenmesi ile şişmanlığa neden olan genler daha iyi ortaya çıkarılabilecektir. Bunun yanında tek gen bozukluğuna monogenik bağlı şişmanlıklar da vardır. Şişmanlığın %5 kadarı tek gen bozukluğuna bağlıdır.
"Elma tipi vücut yağlanması- santral obezite"
İlerde sebep olabileceği riskler bakımından obezitenin bünyede oluşturduğu yağlanmanın dağılımı çok önem taşımaktadır. Gövde ve karın bölgesi içinde daha fazla miktarda biriken yağlar; kalp hastalıkları, hipertansiyon, hiperlipidemi ve Tip ll Diabetes Mellitus ile görülen metabolik sendromlar bakımından risk ihtimallerini arttırır. Bu şekilde bir yağ dağılımı gösteren obezite çeşidine elma tipi vücut yağlanması yani, merkezi şişmanlık denmektedir. Bu vücut tipinde karın bacaklardan çok, gövde ve karın bölgesinde bir yağlanma şekliyle kendini gösterir. Metabolik sendrom bakımından daha yüksek bir risk grubuna ait bu hastalarda, karın etrafında belirgin gövdesel yağlanma söz konusudur.
Obezite hastalığı sık sık ve yüksek oranlarda kalorili beslenme düzeniyle yaşayan, fiziksel olarak etkinliğin ya da egzersiz yapmanın az olduğu kişilerde görülmektedir. Bunun dışında genetik olarak yatkın olma, hormonal bozukluklar, psikolojik sorunlar ve akabinde kullanılan antipsikotik ilaçlar da obeziteyi tetikleyen sebepler arasındadır. Halk arasında, obezite hastalığının metabolizma hızının düşüklüğüyle ilişkili olduğu yönünde bir kanı olsa da, bu aslında nadir görülen bir sebeptir.
Çoğunlukla obezite diğer bir deyişle morbid obezite hastalığından mustarip kişiler vücudunun gerekliliklerini karşılamak için kilosu normal olan kişilerden daha fazla enerji tüketmektedirler. Dolayısıyla obezite hastalığı olan kişilerin bazal metabolizma hızları yükselmiştir. Gelişen teknoloji bireylerin fiziksel olarak bedenlerini kullanma alanını daraltmıştır. Bu da obezite hastalığının artışında yüksek bir etkiye neden olur.
Hollanda'da yapılan bir araştırmaya göre obezler ve sigara içenlerin sağlık sistemi açısından daha ekonomik olduğu iddia edilmektedir. Sigara içenler ve obezler daha az yaşadığı için kısa dönemde sağlık maliyetleri yüksek olsa da uzun dönemde sağlıklı insanlara göre daha az sağlık mali |
yeti olduğu sonucu çıkmaktadır. Sigara kullanımı ve obezitenin yol açtığı hastalıkların tedavilerinin ileri yaşlarda ortaya çıkan alzheimer gibi hastalıklara oranla çok düşük maliyetle olması sebep olarak gösterilmektedir. Araştırmaya göre Hollanda sağlık sistemi her obezite kişi başına erken ölüm nedeniyle 50.000 USD (2007) tasarruf etmektedir. Amerika obeziteyle savaşta yıllık 250.000.000 $ para harcamaktadır.
Espinho
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Gondomar (Portekiz)
Gondomar belediyesi, Portekiz'in Norte bölgesine bağlı Grande Porto altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 12 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Sacavém
Sacavém Portekiz'in Büyük Lizbon altbölgesindeki Loures belediyesine (Por. "concelho") bağlı, 3,81 km yüzölçümüne sahip, 17.659 nüfuslu (2001) bir bucaktır (Por. "freguesia" .)
Slax
Slax, Linux işletim sistemi barındıran küçük bir çalışan işletim sistemidir.Herhangi bir kuruluma ihtiyaç duymadan CD veya USB bellek üzerinden direkt olarak çalışır. Slax, Slackware Linux dağıtımı tabanlı bir işletim sistemidir.
Slax'i kendinize göre düzenleyip kendi Slax CD veya taşınabilir diskinizi oluşturabilirsiniz. Bunun için CD veya USB belleğe ikinci bir yazım yaparak dilediğiniz modülleri ekleyebilirsiniz.
Slax'in Türkçe sürümü mevcut olduğundan ikinci bir yerelleştirme yazılımına ihtiyaç duymaz.
Slackware Linux tabanlı Slax'in hazırlanmasında Linux Live Scriptleri kullanılmış olup bu scriptler ile başka herhangi bir Linux dağıtımından da canlı CD elde edilebilir.
Maia (Portekiz)
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Matosinhos
Belediyede 10 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Aleksandros İpsilantis (1792-1828)
Aleksandros İpsilantis (1792-1828) (Yunanca: Αλέξανδρος Υψηλάντης) Fenerli Rum İpsilantis ailesi'nin üyesi Yunan bir komutan ve Yunanistan'ın ulusal kahramanıdır. 1725-1805 yılları arasında yaşamış olan aynı isimli dedesiyle karıştırılmamalıdır.
Aleksandros İpsilantis 1792 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Boğdan beyi Konstantin İpsilantis idi. Babası 1805 yılında Osmanlı Devleti tarafından görevden alınınca Rusya'nın başkenti Sankt-Peterburg'a kaçtı ve Aleksandros'u da beraberinde götürdü. Çarlık Rusya'sının ordusunda görev alan Aleksandros İpsilantis Rusya'yı Napolyon Bonapart'ın ordularına karşı savundu. 1817 yılında Rus ordusunda binbaşı rütbesine yükseldi.
Aleksandros İpsilantis 1820 yılında Balkanların Osmanlı Devleti'nden bağımsızlığını savunan Filiki Eterya derneğinin başkanlığına seçildi. 1821 yılında Aleksandros İpsilantis'in başkanlığındaki Filiki Eterya Eflak'ta Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanan Romen asıllı Todor Vladimirescu ile iş birliği yaptı. Ancak Osmanlı Devleti ayaklanmayı bastırdığında Vladimirescu ile İpsilantis arasında anlaşmazlık çıktı. Vladimirescu Filiki Eterya tarafından işkenceyle öldürüldü. Aleksandros İpsilantis'in komutasındaki Filiki Eterya orduları 19 Haziran 1821 tarihinde Dragaşani kasabası yakınlarında Osmanlı ordusu tarafından yenilerek dağıtıldı. Aleksandros İpsilantis kardeşi Nikola'yla birlikte kaçarak Avusturya'ya sığındı. Ancak Avusturya Aleksandros İpsilantis'in topraklarında Osmanlı Devleti'ne karşı çalışmasına izin vermedi. 7 yıl göz hapsinde yaşadıktan sonra Rus çarı I. Nikolay'ın ısrarı üzerine serbest bırakılarak Viyana'ya gitmesine izin verildi. 31 Ocak 1828 tarihinde yokluk içinde öldü ve Viyana'da gömüldü. 136 yıl sonra 1964 yılında mezarı Atina'ya taşındı. Günümüzde Aleksandros İpsilantis Yunanistan'ın bağımsızlığına yaptığı katkılardan dolayı Yunanlar tarafından bir ulusal kahraman olarak kabul edilmektedir.
Bostan korkuluğu
Bostan korkuluğu veya kısaca korkuluk, kuşları ürkütüp ekili ürün veya mahsule yaklaştırmamak amacıyla bağa, bahçeye ve tarlaya dikilen insan kuklası.
Porto
Região Demarcada do Douro (DOC) bölgesi üç alt bölgeden oluşmaktadır. Bunlar Baixo Corgo, Cima Corgo ve Doura Superior'dur. Porto kenti 71'ten 997'ye kadar müslümanlar tarafından kontrol edilmekteydi, 1130'da Portekiz'in ilk kralı Afonso I Henriques tarafından haçlı seferleri başlatıldı. Futbol kulüplerinden FC Porto ve Boavista Porto Portekiz'in birinci liginde oynamaktadırlar. Bu iki kulüpten başka SC Salgueiros'da Porto'nun tanınmış kulüplerindendir.
Belediyede 15 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Porto'da ılık-yaz özellikleriyle Akdeniz iklimi (Köppen iklim sınıflandırması'na göre) hüküm sürer. Sonucunda güney sahillerinin iklim karakteristik özelliklerini paylaşır: ılık, kuru yazları, yağmurlu kışları. Lakin güneyin aksin, serin ve yağışlı geçişlerle kurak mevsim kesilebilir ve mevsim ortalamasının uzunluğu genellikle daha kısadır.
Yazları ve arasında güneşlidir ama mevsimsel sıcak dalgaları ile sıcaklıklara çıktığı da olur. Bu sıcak dalgaları sırasında havadaki nem oranı alçak kalır ama yakınlarda orman yangınlarına yol açar. Sahilleri genellikle rüzgarlı ve şehirlerden daha ılıktır. Tersi olarak, nadiren yazın yağmurlu periyotları birkaç gün sürebilir ve sağnaklar ve öğleden sonraları ulaştığı sıcaklıktaki serinlikler ile karakterize edilirler.
Douro nehrinin ağzına bakan tepeler boyunca kurulan, 2.000 yıllık tarihi ile olağan dışı bir kentsel manzaraya sahip
Oporto tarihi şehir merkezi, 1996 yılında UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmıştır. Kentin mimari eserleri arasında, ayakta kalan en eski yapısı Oporto Katedrali ile birlikte, küçük Romanesk Cedofeita Kilisesi, gotik Igreja de São Francisco Kilisesi, Saint Francis, surlar kalıntıları ve 15. yüzyıldan kalma evleri bulunmaktadır. Kentte barok stili de Francis ve St Claire ("Santa Clara") kiliselerinin iç dekorasyonunda ayrıntılı ve yaldızlı çalışmalarla, Merhamet kiliseleri'nde ("Misericórida") ve İmamlar (" Igreja dos Clerigos") ile Porto Piskoposluk Sarayı tarafından temsil edilmektedir. neoklasisizm ve romantizm 19. ve 20. yüzyıllarda şehrin peyzajına muhteşem Borsa Sarayı "Palácio da Bolsa", Saint Anthony Hastanesi, belediye binası, Liberdade Meydanındaki binalar ve "Avenida dos Aliados", çini süslü São Bento Tren İstasyonu ve Kristal Sarayının (" Palácio de Cristal") bahçeleri gibi ilginç anıtlar eklendi. Bir rehber eşliğinde ziyaret Palácio da Bolsa ziyareti ve özellikle Arap Odasını görmek önemli bir turistik ilgi kaynağı olmuştur.
Póvoa de Varzim
Belediyede 12 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Valongo
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila do Conde
Belediyede 30 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila Nova de Gaia
Belediyede 24 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Humbaracı Ahmed Paşa
Humbaracı Ahmed Paşa (1675 - 1747), Osmanlı Ordusu'nun ıslahı için çalışmalar yapan Fransız asker.
İspanya Veraset Savaşları'nda ün kazanan ve XIV. Louis ile arası açılınca Avusturya'ya kaçan, Comte de Bonneval, Prens Eugen'in ordusunda Fransa'ya ve Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaştı.
Prensle arası bozulunca Osmanlı İmparatorluğu'na sığınan Bonneval, Ahmed adını aldı. Sadrazam Topal Osman Paşa tarafından Humbaracı Ocağı'nı düzene sokmakla görevlendirildi. 1729'da Osmanlı hizmetine girmiş ve ilk topçu okulunu kurmuştur. Zamanın topçu subaylarına matematik dersleri veren Ahmed Paşa, Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa zamanında Beylerbeyi rütbesini aldı. Asıl görevi humbaracıları Batı usullerine göre yetiştirmek olmasına rağmen devletin dış münasebetleri ile görevlendirildi. Katıldığı 1736 Seferi'nde Yeğen Mehmed Paşa'yla birlikte Avusturya'ya karşı savaştı. Sefer dönüşü gözden düşen Ahmed Paşa, Kastamonu'ya sürgün edildi (1738).
1747'de İstanbul'da öldü. Ölümünden sonra kurduğu askerî mühendislik okulu tutucu yeniçerilerin muhalefeti nedeniyle kapatıldı. Galata Mevlevîhânesi avlusundaki mezarlıkta gömülüdür.
Akçakoca (anlam ayrımı)
Akçakoca aşağıdaki anlamlara gelebilir.
Yirmisekiz Mehmed Çelebi
Yirmisekiz Mehmed Çelebi (ö. 1732), Osmanlı devlet adamı.
Edirne'de doğan Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin doğum tarihi tam olarak belli değildir. Yeniçeri ocağında Seksoncubaşı iken Peç Seferinde şehit düşen Süleyman Ağanın oğludur. Kendisi de Yeniçeri ocağında yetişmiştir. Yirmi sekizinci ortada hizmet gördüğü için hayatı boyunca bu isimle anılmiştır. Çorbacılık ve muhzır ağalığında bulunduktan sonra yeniçeri efendisi oldu. Darphane nâzırlığı ve şıkk-ı sâlis defterdarlığı görevlerinde bulundu. Sultan III. Ahmed saltanatında başmuhasebeci oldu.
1720 yılında bu görevde bulunduğu sırada Fransa’ya büyükelçi olarak gönderildi. Osmanlı Devleti'nde ilk defa olarak devamlı bir elçilik görevi ülke dışına çıkan devlet görevlisi olan Mehmed Çelebi, Paris’te on bir ay kaldı. Dönüşünde, seyâhati sırasında gördüklerini bir kitap halinde padişaha sundu.
Mehmed Efendi'nin, ""Fransa’nın vesait-i umran ve maarifine dahi layıkıyla kesb-i ıttıla ederek kabil-i tatbik olanların takriri" için gönderildiği elçiliğini anlattığı Sefâretnâme’si tarihî ve edebî açıdan bu alanda yazılmış en önemli eserlerden biridir. 1757’de Fransızca'da ilk defa ia 1842’de çevrilmiş ve basılmıştır. Osmanlıca ilk basımı Hicri 1206'da yapılmıştır.
Kitabında İstanbul-Paris yolculuğu, Fransızların veba korkusuyla Toulon'da heyeti 40 gün karantinada tutuşu, Bordeaux üzerinden Paris'e varışı, XV. Louis tarafından kabul edilişi, katıldığı askeri merasimler ve Paris’in ilgi çekici yerlerini konu edinmiştir. Mehmed Çelebi ayrıca, giyimi, hali, tavrı, konuşması ve terbiyesiyle, başta saray olmak üzere, ilim ve teknik kurumlarından, ve genel anlamda Fransızlardan da takdir gördü. Fransa o dönemde ittifak arayışı içinde ve talepkar bir konumda olduğundan elçiye gösterilen ilgi ve özeni anlamak mümkündür.
Yirmisekiz Mehmed Çelebi'nin elçiliği, İbrahim Müteferrika'nın matbaası ve, Paris'teki Tuileries Sarayını örnek alan Lale Devri'nin ünlü Sadabad Bahçeleri ile bahçecilik alanlarında Osmanlı Devleti'ne kısa vadede önemli yansımalara önayak olmuştur.
Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Paris’ten döndükten sonra da çeşitli devlet görevlerinde bulundu. Siyasi bir göre |
vle Mısır’a da gönderildi. Patrona Halil İsyanından sonra Kıbrıs’a sürülen Yirmisekiz Mehmed Çelebi, 1732’de Kıbrıs’ta öldü. Mezarı Magosa’daki Buğday Camii kenarındadır.
1720 sefaretinde beraberinde bulunmuş olan ve dönüşlerinde ilk Osmanlı matbaasının kurulmasında büyük rolü olan oğlu Yirmisekizzade Said Efendi 1742'de bir başka Fransa sefaretinde bulunmuş, 1755'de Yirmisekizzade Mehmed Said Paşa adı ile kısa bir süre sadrazamlık yapmıştır.
Yirmisekiz Mehmed Çelebi'nin Osmanlıca basılmış "Sefaretname" adlı Paris sefirlik hatıraları kitabindan şu pasajda "meraklı Fransız kadınlarının seyri altında iftar açışı, namaz kılışı" anlatılmaktadır:
Bu esnada Ramazan-ı Şerif geldi, oruç tuttuk ve giceleri cemaate Teravih namazı kıldırdık. Bu esnada Merşal gelüp ayan ve ekabirden selam getürüp "Rica ve niyaz ideriz ki, hanımlarımız gelüp iftar eyledüğünüzü ve yemek yedüğünüzü seyretmek isterler. Eğer ki izniniz olursa cümlemizi sevindirirsiniz ve belki Kralımız dahi hazzeder" dediler. Çaresiz kalup: "Elimizden ne gelür, hoş geldiler, safa geldiler" dedik, gitti. Anı gördüm ki akşama yarım saat kaldıkda bir iki yüz avret, altın ve ziynet içinde ve elmaslara batmış halde gelüp, karşu be karşu sandalyelere oturdular. Güya konağımız kadınlar evine dönüp doldu, taştı. Sonra etrafımızda olanlardan dahi iznimizi haber alanlar bir taraftan gelmede. Birkaç bin kadın içinde kaldık. Sanki düğün evine döndü. Hele her ne hal ise bu azabı çeküp iftar ettük ve yemek yedük. Bunlar, teravih kıldığımızı ertesi günü haber almışlar. Yine iftara yarım saat kalınca bir iki bin avret kızlar çıkageldiler. Her biri şekerleme ve çörekler getirdiler. İftar ve taam eyledik. Bunlar gitmezler, saat üçe varınca otururlar. Meğer bunlar namazı beklerler imiş. Çare yok, abdest alup namazı kıldık. Tekrar izin istediler. Her gece gelüp iftar ve taam ile namazımızı temaşa etmek için yalvarır oldular, izin verdük. Cemaatle oturup gece Teravihi tamam eda idüp ilahiler ve tesbihlerle bütün kadınlar bizi seyretti ve hayran oldular.
İhsan Toksarı
İhsan Toksarı (d. 1934, Keskin), emekli vaiz ve milletvekilidir.
Toksarı, Anadolu'nun çeşitli vilayetlerinde Kur'an ve Arapça öğrettikten sonra, 1950 yılında İstanbul'a giderek irşad faaliyetlerine devam etmiştir. 1955 yılından itibaren İstanbul'un büyük camilerinde vaazlar vermektedir.
1973-80 arası iki dönem TBMM'de AP İstanbul milletvekili olarak görev yapmıştır. Çok sayıda ilmi eseri Türkçeye kazandırmıştır.
III. Tiglat-Pileser
III. Tiglath-Pileser (İbranice kullanım biçiminden, Akatça: Tukultī-apil-Ešarra) (MÖ 745 - 727) MÖ 8. yüzyılda hüküm sürmüş olan ve Yeni Asur İmparatorluğu'nun kurucusu olarak kabul edilen ünlü bir Asur kralıdır. Suriye ve Filistin'i alarak ülke topraklarını genişleten III. Tiglath-Pileser, Asur ve Babil krallıklarını tek çatı altında birleştirmiştir (MÖ 728)
Resmi yazıtlar III. Tiglat-Pileser döneminde yazılmaya başlamıştır. Kralın Kalah'taki (bugünkü Nimrud, Irak) sarayın duvarlarını süsleyen ünlü kabartmalar bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Hale İşsever
Hale İşsever, (d. 10 Mayıs 1978, Çan, Çanakkale), İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü mezunu, Sinema Emekçileri Sendikası (SİNE-SEN) Genel Sekreteri, yönetmen, heykeltıraş, sanat yönetmeni ve kostüm tasarımcısı.
Yönetmen
Sanat Yönetmeni
Dekor Tasarım
Kostüm Tasarım
Tiyatro Dekor-Kostüm
Sergiler
Atölye Çalışmaları
Açık Hava Heykelleri
Artemis Entreri
Calimport sokaklarındaki sayısız lonca içerisindeki sayısız suikastçı içindeki en korkulanıdır. Disiplin ve kararlılığını tekniği ile birleştirmiştir.Birçok kereler Drizzt ile karşı karşıya gelirler fakat dövüşler hiçbir zaman son bulmaz. En sonunda Entreri'nin normal hayatında geri dönmesi için Jarlaxle Drizzt ile Entreri'yi karşı karşıya getirir. Dövüş sonunda Entreri Jarlaxle'ın da hilesiyle Drizzt'i öldürdüğünü sanır. Bundan sonra Jarlaxle ile beraber maceralara atılırlar. Drizzt'le sadece karşılıklı savaşmamış, bazı zamanlarda da yan yana savaşmışlardır, yan yanayken gerçekten dünyanın en büyük savaşçıları olurlar ve birbirlerini mükemmel tamamlarlar. Yılların ilerlemesi Artemis için büyük bir tehlikedir, zira drowlar uzun süre yaşarken insan ırkının mensubu olan Artemis Entreri eski çevikliğini yavaş yavaş yitirmektedir. Savaşalrda bir kılıç ve bir hançer kombinasyonuyla savaşır. Acımasız bir katildir. Jarlaxle ile maceraları gerçekten okunmaya değerdir, o bölümlerde Entreri'nin birçok özelliği gözler önüne getirilir.
Artemis Entreri yaşlandıkça, şöhret edinme ve en iyi olma arzusu azalmıştır. Entreri'nin geçmişi ise üstü kapalı bir şekilde sezdirilmişse de Türkçe basımı çıkan kitaplarda bu konu hakkında yeterli bilgi yoktur.Artemis çoğu drow tarafından bile tehlikeli görülmüştür ve kendisi son kitaplarda paralı asker Jarlaxle ile birliktedir.Silah olarak Kohrin Soulez'in tanınmış kılıcı Charon'un Pençesi ile adeta kendiyle özdeşleşmiş olan mücevherli hançerini kullanır.Artemis Entreri mükemelliyeti sayesinde etrafında uyandırdığı huşu ile tasvir edilir. Öyle ki bu korku duygusu nedeniyle karşısına fazla düşman çıkmaz. Onun sıradan savaşçılarla olan savaşlarına kitaplarda neredeyse hiç yer verilmez.Çünkü, zaten bu tür insanlar Entreri'den ölesiye korkarlar.Artemisin Drizzt'le sürüp giden savaşının asıl sebebi en iyi olma savaşı değildir.Her ne kadar Entreri en iyi olmak istediğini düşünse de, o aslında hayatında hem duygularına yer veren, hem de mükemmelliyeti yakalamış olan Drizzt'in hatalarını açığa çıkarmak ister.Artemis soğukkanlı bir katildir,herkesin saygısını ve "korkusunu" kazanmıştır ancak bunun için duygularından, insaniyetinden vazgeçmiştir.
Entreri: "Gerçeği ise inansan da inanmasan da öldürebilir."
Entreri Drizzt'inki gibi duyguları zayıflık olarak görür.Fakat Drizzt onu yenerek onu tereddüte düşürür.Artık Entreri'nin asıl amacı;Drizzt'in mi yoksa kendisinin mi daha güçlü olduğunu göstermek değil;hangisinin varoluşunun bir yalan olduğunu açığa çıkarmaktır...
Mustafa Baydemir
Mustafa Baydemir (d. 1951, Gördes öykü ve senaryo yazarı, bulmacabilimci ve çevirmen.
1951 yılında Manisa’nın Gördes(Güneşli Beldesi) ilçesinde doğdu. İlkokulu Gördes/Güneşli'de, orta ve lise öğrenimini Balıkesir’de tamamladı. Erzurum Atatürk Üniversitesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu.
Kitap/Yedi İklim/Hece dergileri ve Yeni Şafak gazetesinde bazı çalışmaları yayınlandı.
Kitap/Gerçek Hayat dergileri; Haber Postası,Milli Gazete
Yeni Şafak gazetelerinde bulmacalar hazırladı.
Filme alınan senaryoları Kanal 7’ de yayınlandı.
http://sinematurk.com/kisi/9824-mustafa-baydemir/
Dr. Moreau'nun Adası (anlam ayrımı)
Andon
Andon, özellikle Japon üretim yöntemleri izleyen otomotiv endüstrisinde kullanılan hata önleme sistemidir. Sistemin özü, personelin önündeki düğmeler yardımıyla sıradışı durumu yetkililere bildirebilmesi esasına dayanır.
Yapılan bildirim;
Andon Panolarda, üretim hattının verimi, çalışma-durma süresi, üretim adedi gibi hatta ilişkin veriler de yer alabilir.
Sistem, konveyörlü hatlarda, parça bazlı üretim/kontrol yapılan yerlerde, takım çalışması gerektiren durumlarda daha verimli olarak kullanılır. Örneğin, yöneticiler, parça başı zamanlamayı, takımdaki ideal personel sayısını Andon raporlarına bakarak değerlendirirler.
Fabrika otomasyonu içinde sürekli iyiye doğru geliştirmeyi öngören (Kaizen) üretim tarzına yardımcı olduğu için Japon üretim firmaları tarafından daha yoğun kullanılmaktadır.
Dr. Moreau'nun Adası
Dr. Moreau'nun Adası (özgün adı: "The Island of Doctor Moreau"), Herbert George Wells'in 1896'da yayınlanan bilimkurgu romanıdır.
Kitap, özellikle Avrupa ve Amerika'da çok ilgi çekmiş ve hayvanlarla deneyler yapılmaması konusunda ciddi çalışmalar başlamıştır.
Edward Prendick, geçirdiği bir gemi kazası sonucunda kendisini Büyük Okyanus'un ortasında, kimselerin uğramadığı volkanik bir adada bulur. Ama şansına, ada pek ıssız sayılmaz: Kendisini deneylerine adamış bir bilim adamı olan Dr. Moreau, alkolik asistanı Montgomery, onun tuhaf hizmetkârı M'ling ve Moreau'nun korkunç deneylerinin ürünü tuhaf yaratıklar.
Prendick, adanın içindeki ormanlarda pusu kuran tehlikelerin arasında çıktığı yolculuklarda garip ayinlerle, Kanun'la karşılaşacak, yeni ve tuhaf arkadaşlar edinecektir.
Dr. Moreau'nun asıl amacına ulaşmak istemesi ve bunun için büyük şeyler feda etmesi de kitabın yargıya açık kısımlarındandır.
1977- Dr. Moreau'nun Adası (Özgün adı: "The Island of Dr. Moreau"), yönetmenliğini Don Taylor'ın yaptığı ABD yapımı film.
1996- Dr. Moreau'nun Adası (Özgün adı: "The Island of Dr. Moreau"), baş rollerinde Marlon Brando ve Val Kilmer'in yer aldığı, yönetmenliğini John Frankenheimer'ın yaptığı ABD yapımı film.
Hui Neng
Huineng (慧能 ya da 惠能 pinyin Huì Néng, 638 - 713) Guangdong), Zen Budizmin altıncı ve son piri. Japonca’da Daikan Enō adıyla tanınır. Zen’in Çin ve Japonya’da en yaygın kolu olan "Aniden Aydınlanma" (頓教) ya da Güney Chan okulunun kurucusu.
Huineng gençliğinde dolaşarak odun satar ve okuma yazma bilmezdi. Bir gün bir hana odun satarken konuklardan birini Elmas Sutranın Çince’ye çevirisi olan "Jingangjing"’i okurken dinledi ve bir aydınlanma yaşadı. Bunun üzerine Budizm’i daha yakından tanımaya karar verdi. Zen Budizmin beşinci büyük piri olan Hongren'ın (601-674) yaşadığı Kuzey Çin'e 800 km'lik bir yolculuk yaptı.
Otuz günlük yolculuğunun ardından Zen manastırının bulunduğu Huang Mei Dağı’na ulaştı. Nereden ve ne amaçla geldiği sorulunca Huineng, güneyden geldiğini ve aradığının yalnızca Budalık olduğu cevabını vedi. Hongren güneylilerin barbar olduklarını, bu nedenle Huineng’ın Budalığa erişmesinin çok zor olduğunu söyledi. Huineng, ‘insanlar güneyli ya da kuzeylidir, ancak Buda-doğasında güney-kuzey yoktur’ cevabını verdi. Hongren bunun üzerine Huineng’dan manastırda kalıp odun kesmek, pirinç öğütmek gibi işleri görmesini istedi.
Anlatılanlara göre, 661’de Hongren öğrencilerinden Zihnin Özünü anlatan |
bir dörtlük yazmalarını istedi. En iyi dörtlüğü yazan altıncı pir olarak Hongren’ın yerine geçecekti. Ancak bütün öğrenciler Shenxiu (605?-706) adlı rahibin kazanacağına kesin gözüyle baktıklarından dörtlük yazmaya yeltenmediler. Shenxiu ise bir geceyarısı manastırın duvarına şu dörtlüğü yazdı:
Bunu okuyan Hongren öğrencilerine bu dörtlüğü ezberlemelerini ve çalışmaların rehber olarak kabul etmelerini söyledi. Ancak Shenxiu ile özel olarak görüşmesi sırasında onun kapıya kadar geldiğini ancak içeriye henüz girmediğini, bodhi zihnini anlamadığını söyledi. Ondan yeni bir dörtlük yazmasını istedi. Shenxiu çok uğraşmasına rağmen başka bir dörtlük yazamıyordu.
Bu arada Huineng, Shenxiu’nun dörtlüğünü ezber yapan öğrencilerden duymuştu. Bir gün duvara giderek orada çalışanlardan kendisine bir dörtlük yazması için yardım etmelerini istedi. Shenxiu’nun şiirinin yanına yazılan dörtlük şöyledi:
Huineng daha sonra işinin başına döner. Ancak dörtlüğü öğrencileri şaşırtmıştır. Hongren dörtlüğü okuduktan sonra, ‘bu da zihnin özünü görememiş’, diyerek dörtlüğü siler.
Bir gece Hongren odasında Huineng’a Elmas Sutra’yı yorumlar. Huineng büyük bir aydınlanma yaşar ve tüm dharmaların kendi doğasından ayrılamayacağını anlar. Bunun üzerine Hongren ardılı olarak Huineng’ı seçer. Ancak diğer rahiplerin tepkisinden çekinen beşinci pir, Huineng’ın bunu açıklamasını istemez.
Huineng daha sonra Zen manastırını terk etti, 676’da Guangzhou’ya (Kanton) ulaştı. Rahip olarak kutsandıktan sonraki 37 yılını Zen Budizmini yaymaya adadı.
Huineng, "Liu-Zu tanqing" (Altıncı Pirin Kutsal Yazısı) adıyla kayıtlara geçen vaazında her insanın Buda doğası taşıdığını ve doğduğunda herkesin doğasının saf olduğunu savundu. İnsan kendi doğasını keşfetmesinini yolunun dinginlik ve bilgelik olduğunu, bununda ancak kişinin düşünceden ve nesnelere bağlılıktan kurtulmasıyla sağlanabileceğini ileri sürdü. Geleneksel meditasyon sistemi işe yaramaz yoldu, çünkü dinginlik hareketsizlik değil, kişinin iç doğasının huzur içerisinde olması ve zihninin hatalı düşüncelerden arınması demekti. Kişi kendi iç doğasını görmeyi başarabilirse, başkasının yardımına gerek duymadan, bir anda aydınlığa erişebilirdi.
Huineng bir anda aydınlanmaya ilişkin bu radikal öğretiyi savunması, aydınlanmaya yavaş yavaş varılacağını ileri süren Shenxiu önderliğindeki Kuzey okulu ile Güney okulu arasında derin bir ayrılığın doğmasına yol açtı.
Yeni Türkiye Partisi (2002)
Yeni Türkiye Partisi (YTP), 2002 ile 2004 yılları arasında varolmuş merkez sol-liberal eğilimli siyasi parti.
22 Temmuz 2002'de, Demokratik Sol Parti'den (DSP) ayrılan İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan liderliğindeki bir grup milletvekili tarafından kurulmuştur. Merkez sol ve liberal bir çizgide olan partinin ilk ve tek genel başkanı İsmail Cem olmuştur. Ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak 57. Hükümet'te yer almış olan Kemal Derviş, partinin kuruluş döneminde Cem ve Özkan'la birlikte hareket etmesine karşın kısa süre sonra Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) geçti.
3 Kasım 2002 erken genel seçimleri'nde %1,15'lik oy oranıyla bir varlık gösterememesi üzerine başta Hüsamettin Özkan olmak üzere partiden büyük kopuşlar oldu. 2004 Yerel Seçimleri'nde oyları %0,32'ye düşmesi ve İsmail Cem'in ağır hastalığı nedeni ile siyasi varlığını daha fazla devam ettiremeyen parti, 24 Ekim 2004'te yaptığı son kurultayda CHP'ye katılma kararı aldı.
Sarı yüzlü iskete
Sarı yüzlü iskete ("Carduelis yarrellii"), Brezilya ve Venezuela'da bulunan, ispinozgiller familyasından tropik bir kuş türü.
Bu yaklaşık on santimetre büyüklüğündeki kuş, yüzünde ve alt tarafındaki parıldayan sarı rengiyle dikkat çeker. Erkeğinde siyah bir başlık vardır. Yüzü, ense eklentisi ve alt kısmı açık sarı renktedir. Soluk sarımsı zeytuni renkteki üst tarafında, koyu zeytuni renkte şeritler kendini gösterir. Sırt altı sarıdır. Siyah olan kanatlar, sarımsı zeytuni kenar işlemeli kanat örtüsüne, sarı parıldayan kanat bağına ve siper tüylerine sahiptirler. Dişisinde sarımsı zeytuni bir başlık vardır. Alt kısmı ve sırt altında, yine yoğun bir sarı renk ile karakterize edilmiştir. Öterken , karmaşık, çok çeşitli, yüksek ve etkili şekilde şakırlar. Kuş adını, ingiliz Ornitolog William Yarrell'dan almıştır.herkes bu ismi bilmeyebilir.
Dağılım alanları, Venezuela'nın kuzeyi ile Brezilya'nın kuzeydoğusunda, birbirinden 3500 km uzak iki alanla sınırlıdır. Brezilya'daki, Pedra Talhada (Alagoas), Serra Negra (Pernambuco), Saltinho Biological Reserves (Pernambuco), Serra da Capivara Milli Parkı (Piaui) ve Tapacurá Ecological Station (Pernambuco) koruma alanları ünlüdür. Kuş, Venezuela'da Carabobo Bölgesi'nin güneydoğusunda bilinir. Türün yaşam tarzı çok az bilinir. Tali ormanların kenar kısımlarında yaşar. Fakat buna karşın sarı yüzlü isketeye, plantasyonlarda, meralarda hatta yerleşim alanlarında, deniz seviyesinden 550 m kadar yükseklikte rastlanır.
Sarı yüzlü iskete, süs kuşu yetiştiricilerinin çok rağbet ettikleri bir kafes kuşudur. Kötü bir alışkanlık olarak değişik "Carduelis" türleriyle çaprazlama yapılması (mutasyon üretme olarak da bilinir), bu kuş türünün gen havuzunda fakirleşmeye yol açmıştır ki insan himayesiyle, vahşi hayattan sürekli yenileri yakalanarak bunu dengelemek zorunda kalınmaktadır. Bu tür CITES-sözleşmesi Ek.II ile koruma altına alınmıştır. 1980'li yıllarda, bu türe gösterilen aşırı taleple yasa dışı ticareti başlamış, böylece bazı kuş pazarlarında (örneğin "Caxias Pazarı", Rio de Janeiro) yıllık 100 kadar kuşla karşılaşılmıştır. Diğer bir tehlike ise tarımda kullanılan kimyasal ilaçların yol açtığı zararlardır.
Kazak alfabesi
Kazak alfabesi, Kazakçayı yazmak için kullanılan alfabe. Rus alfabesine ilaveten şu harfler bulunur: Ә, Ғ, Қ, Ң, Ө, Ұ, Ү, Һ, І. Rus alfabesinden alınan В, Ф, Х, Ц, Ч, Щ, Ъ, Ь ve Ё harfleri sadece çoğunluğu Rusçadan alınan ödünç kelimelerde bulunur. En fazla Çin, İran ve Afganistan'da kullanılan Kazak Arap alfabesinde 29 harfin yanı sıra "yüksek hemze" ٴ, ve "la" لا bağlama harfi bulunur. ۆ, گ, ڭ, پ, چ harfleri Arapçada bulunmayan sesleri gösterir.
Kazak Kiril yazısı Kazakistan ve Moğolistan'da kullanılır. Bu alfabe Kazak Türkçesindeki sesleri göstermek üzere Rus alfabesindeki 33 harfe 9 harf daha ilave edilip 42 harfli olarak 1940 yılında S. A. Amanjolov tarafından sunulmuştur. İlave edilen harflerden Ұ, 1950'ye kadar Ӯӯ şeklindeydi.
Kazakistan'da Kazak Kiril yazısı için kullanılan standart windows klavyesinde Kazakçada bulunan fakat Rusçada bulunmayan karakterler standart Rusça klavyenin numara tuşlarına yerleştirilmiştir.
MEB 100 temel eser listesi (ilköğretim)
İlköğretim Okullarında Okutulacak 100 Temel Eser, Türkiye 59. Hükumeti Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) ilköğretim kurumlarındaki öğrencilere hem Türkçe dersi müfredatı ile ilişkilendirilerek okutulması hem de boş zamanlarını değerlendirmek üzere öncelikle baş vurabilecekleri kaynak eserler olarak tavsiye edilmesi için derlenmiş edebi eserlerdir
Yaklaşık bir yılda hazırlanan bu liste, Millî Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik tarafından 15 Temmuz 2005'te kamuya açıklanmış, 4 Ağustos 2005'te yayımlanan bir genelgeyle de 81 ilin valiliklerine duyrulmuştur
Esasen 5., 6., 7. ve 8. sınıflara yönelik olarak ve "Türk edebiyatı", "Hazırlatılacak eserler" ve "Dünya edebiyatı" başlıkları altında derlenmiş olan kitapların seçiminde, aynı bakanlığın ortaöğretim için yapmış ve 19 Ağustos 2004'te bir genelgeyle kamuya duyurmuş olduğu 100 Temel Eser çalışmasında olduğu gibi, tartışma konusu olmaması için "Türk Edebiyatı" başlığı altında yaşayan yazarların eserlerine yer verilmemiştir . Ayrıca, kamuya ilk açıklanan listede sonradan değişikliğe gidilmiştir
MEB'in ücretsiz dağıtmayacağı ve piyasadan temin edilecek olan İlköğretim Okullarında Okutulacak 100 Temel Eser'in kamuya açıklanmasının ardından, eserlerin listeye dahil edilme kriterleri, dahil edilen ve ilköğretime yönelik olarak hazırlanan (çeviri vb.) eserlerin nitelikleri vb. konularda çeşitli tartışmalar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Bunlar şöyle özetlenebilir:
Bu tartışmalara MEB, basın açıklama ve duyurularıyla katılmıştır
Kamuoyuna ilk açıklandığı haliyle eserlerin listesi şöyledir:
Sayaç
Sayaç, Web siteleri üzerinde bulunan ve o web sitesine gelen ziyaretçilerin sayısını kaydeden; elektrik "(elektrik sayacı ile)", su "(su sayacı ile)", doğal gaz "(doğal gaz sayacı ile)" abonelerinin kullandıkları miktarları; seri üretim yapan tezgâhların veya gazete baskısı yapan web ofsetlerin ürün sayısını göstermeye yarayan düzeneklerdir.
MEB 100 temel eser listesi (ortaöğretim)
(Ortaöğretim Okullarında Okutulacak) 100 Temel Eser, Türkiye 59. Hükumeti Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) ortaöğretim kurumlarındaki öğrencilere hem Türk Dili ve Edebiyatı dersi müfredatı ile ilişkilendirilerek okutulması hem de boş zamanlarını değerlendirmek üzere öncelikle baş vurabilecekleri kaynak eserler olarak tavsiye edilmesi için derlenmiş edebi eserlerdir. Bu liste, Millî Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik tarafından 19 Ağustos 2004'te yayımlanan bir genelgeyle kamuya açıklanmıştır. Ayrıca bu genelgede, ilköğretim okulları için de benzer bir eser listesinin hazırlanıp yayımlanacağı ifade edilmiştir .
"Türk Edebiyatı" ve "Dünya Edebiyatı" başlıkları altında derlenmiş olan kitapların seçiminde, tartışma konusu olmaması için "Türk Edebiyatı" başlığı altında yaşayan yazarların eserlerine yer verilmemiştir .
Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli adlı eseri bakanlığın 29 Nisan 2008'de yayınladığı genelge ile listeden çıkarılmış, yerine Tarık Buğra'nın Osmancık adlı eseri dahil edilmiştir.
Ortaöğretim okullarında okutulmak üzere hazırlanarak kamuoyuna duyurulmuş olan eser listesi şöyledir:
Fethiye Camii
Fethiye Camii, İstanbul'un Fatih ilçesi Çarşamba semtinde bulunan bir cami. Bizans dönemindeki adı "Pammakaristos Manastırı" idi.
Aslında kilise olarak, 13. yüzyıl sonlarında Bizans'ın ileri gelenlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından inşa ettirilmiştir. İstan |
bul'un fethinden sonra 1454 yılında patrikhane olarak kullanılmıştır. 1601 yılında İran savaşlarında Gürcistan ve Azerbaycan'ın fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak camiye dönüştürülmüştür.
Fethiye Camii, camiye dönüştürülürken kilisenin apsis kısmı yıkılarak yerine kıble yönüne uygun bir mihrap yapılmış, bir minare ve medrese inşa ettirilmiştir. Cumhuriyet döneminde müzeye dönüştürülmüş, 1955 yılında Amerikan Bizans Enstitüsü tarafından içindeki mozaik ve freskolar açığa çıkarılmış, sonradan yapılan kemer sökülüp yerine eski haline uygun sütunlar yapılmıştır. 1960'lı yıllarda yeniden camii olarak ibadete açılmıştır. Camii'nin duvarları taş ve tuğla karışımıdır. Dış duvarlarında ve içerideki mozaiklerde Grekçe yazılar göze çarpmaktadır.
Kelime
Kelime, sözcük ya da söz; tek başına anlamlı, birbirine bağlı bir ya da daha fazla biçim birimden (morfem) oluşan, ses değeri taşıyan dil birimi. Yazı dilinde her iki tarafında birer boşluk verilerek gösterilirler. Sözcükler, bir kök ve ona bağlı bir ya da daha fazla ekten oluşabilir.
Yazında sözcükler hecelerden, heceler ise harflerden meydana gelir. Bir sözcük en az bir harften ve en az bir heceden meydana gelir: "can, at, mal, o" vb. Sözcükler bir araya gelerek sözcük öbeklerini, cümlecik ve cümleleri meydana getirirler.
Günümüzdeki her milletin bir geçmişi olduğu ve o milletin birçok asır içinde şekillenerek günümüze ulaşması gibi, diller ve dilin birimi olan kelimeler de bir geçmişe sahiptir ve çeşitli şekillenmeler sonucu günümüz şekilleri ortaya çıkmıştır.
"Kelime" sözü Arapça "kelâm" (söz) sözcüğünden gelir. Öztürkçe "sözcük"/"söz" kelimesi de yaygın olarak aynı anlamda kullanılır.
Bu sözcük türlerinden ilk yedisi isim soyludur. Yani isimlerden türetilmiş ya da isimlerin farklı görevlerde kullanılmaya başlanmasıyla oluşturulmuştur. Eylemler (fiiller) ise kendi içinde önemli bir sözcük türünü oluşturur.
Sözcük türleri içinde en önemlileri ad ve eylemlerdir. Jean Deny, Türkçedeki sözcük türlerini ad, eylem ve ilgeç olmak üzere üçe ayırır. Bu temel ayrım Türkçe için genelde kabul gören bir anlayışı gösterir. Çünkü, dilin anlatım yapısının temelinde yapılan bir iş vardır, bir de işi yapan kişi bulunur. Ad işi yapanı, eylem işin yapılışını bildirir. Öteki sözcük türleri ise yalnızca ad ve eylemin anlamlarını tamamlar.
Türkçede sözcük türleri birbirinden kesin çizgilerle ayrılmaz. Aynı sözcük ad, önad, belirteç, ünlem gibi görevleri üstlendiği için sözcük türlerini sınıflandırmak zordur. Bu konuda en geçerli ve kolay çözüm, sözcüklerin cümle içerisindeki anlam ve işlevlerine bakmaktır. Bu nedenle, bir sözcük belirli bir sözcük türü ile etiketlenmemeli, cümle içerisindeki anlam ve işleyişine göre değerlendirmelidir.
Küçük Ayasofya Camii
Küçük Ayasofya Camii, İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami. Bizans (Doğu Roma) İmparatoru I. Justinianus ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında Aya Sergios ve Bachos Kilisesi () adıyla yaptırılan kilise 1497'de sultan II. Beyazıt Topkapı Sarayı Darüssaade ağası Hüseyin Ağa döneminde camiye çevrilmiştir.
Temelinde 3 metreye 1,8 metrelik blok taşlar kullanılmıştır. 8 köşeli ana kubbesi bulunmaktadır. İstanbul'un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak bilinir. Bahçesinin güney kısmında 24 odalı geniş bir bahçesi ve ortasında şadırvanı olan Hüseyin Ağa Medresesi yer alır. Medrese Yesevi Vakfı tarafından restore edilmiş ve Türk el sanatlarının hizmetine verilmiştir. Yakınında Kesikbaş Hüseyin Ağa türbesi yer alır.
Yapı 1836 ve 1956 yıllarında iki onarım görmüş, muhtelif kurşun ve sıvaları yenilenmiş, tek minaresi önemli ölçüde onarılmıştır.
Söylencelere göre kilise ismini I. Anastasius'un Doğa Roma İmparatoru olduğu zamanda gerçekleşen bir olaydan alır. I. Anastasius devrinde imparatora karşı bir toplumsal ayaklanma gerçekleşir ve bu isyana I. Justinianus'un da adı karışır. Bunun üzerine, I. Justinianus imparator tarafından idam cezasına çarptırılır mamafih hükümün gerçekleşeceği sabahtan önceki gece imparator I. Anastasius'un rüyasına girerler ve I. Justinianus'un lehinde tanıklık ederler. Bu rüya yahut görü imparatora, verilen hükmün hakkaniyeti üzerine tekrar düşünmesine sebebiyet verecek derecede tesir eder. I. Anastasius verdiği karardan vazgeçerek I. Justinianus'u bağışlar. I. Justinianus tahta çıktıktan sonra, I. Anastasius tarafından hayatının bağışlanması kararına mucip olan Azizlere şükran borcunu ödemek için bir adak kilisesi olarak adına halihazırda Küçük Ayasofya Camii olarak hizmet veren kiliseyi inşa ettirir.
Doğu Makedonya ve Trakya
Doğu Makedonya ve Trakya (Yunanca: Ανατολική Μακεδονία και Θράκη):
Batı Makedonya
Batı Makedonya (), Yunanistan'da bir idari bölge.
Kont Dooku
Count Dooku, (Darth Tyranus olarak da bilinir) Yıldız Savaşları (Star Wars) evreninde geçen kurgusal bir karakterdir. Filmlerde karakteri Christopher Lee canlandırmıştır.
"Dooku", bir Sith Lordu'dur. "Klon Savaşları'nda", dolaylı olarak "Büyük Jedi Katliamı" ve Galaktik Cumhuriyet'in düşmesine sebep olmuştur. Sith adı "Darth Tyranus'tur." Bu isim "tyrant" (zalim, zorba) kelimesinden türetilmiştir. "Dooku" ismi ise Japonca "doku" (毒) kelimesinden türetilmiş olup , zehir anlamına gelir.
Eskiden bir Jedi Ustası olan fakat yaptığı bir operasyonda gördükleri ve Jedi Düzeni'nde gördüğü çürümüşlük yüzünden Karanlık Tarafa geçen bir karakterdir. Karanlık tarafa olan bağlılğını kanıtlamak için, en yakın dostu olan Jedi ustası Sypho-Dyas'ı bizzat öldürmüştür.
Ustası Yoda'dır fakat Sith olduğu dönemde Darth Sidious'un çırağı olmuştur.Ayrılıkçı ordusunun görünürdeki lideridir.Klon ordusu için ustasına Jango Fett'i önermiştir ve ödül avcısıyla yaptığı anlaşma ile Jango Fett klon ordusuna yardım etmeyi kabul eder.
Kont Dooku,Geonosis'te esir düşen Obi-Wan Kenobi,Anakin ve Padme'yi Geonosis halkının gözleri önünde idam ettirmeye karar verir.Gladyatör arenasına benzeyen bu yerde Mace Windu ve Yoda'nın liderliğindeki yüzlerce Jedi ve Klon Ordusu Geonosis'e çıkartma yaparlar.Count Dooku kaçar fakat Obi-Wan ve Anakin onu saklandığı yerde bulur.Yapılan duelloda Dooku,Obi-Wan ı etkisiz hale getirir ve Anakin'in sağ kolunu keser.Tam iki Jedi yı öldürecekken eski ustası Yoda duelloda onu yener ve iki Jedi yı kurtarır.
Geonosis'ten kaçan Dooku,Klon Savaşları sırasında,Asajj Ventress,Durge ve General Grievous gibi kişileri Ayrılıkçı ordusuna hizmet etmeleri için tutar.
General Grievous'un Coruscant Kuşatması'nda Senatör Palpatine'yi kaçıran Dooku yine Obi-Wan Kenobi ve Anakin Skywalker ile karşılaşır. Obi-Wan 'ı boğup savurarak saf dışı bırakan Dooku, Anakin ile dövüşürken Anakin onun ellerini tutarak keser ve Palpatine nin kışkırtmasıyla Dooku'nun kafasını keser ve Anakin pişmanlık duyar. Dooku, ölmeden önce bir maşa olarak kullanıldığını bilmiyordu. Bu yüzden Palpatine onun ölüm emrini verirken büyük şaşkınlık içindeydi ve titriyordu.
Gevrekli, Seydişehir
Gevrekli, Konya ilinin Seydişehir ilçesine bağlı bir mahalledir.
1650'lerde bölgede yaşanan olaylar sonucunda çevre köylerle birleşmiştir. 1915 yılında ilçe merkezi olan Seydişehir, o tarihe kadar bucak olarak idare edildiği için Gevrekli de bu tarihe kadar Ararım nahiyesine (bugünkü Gökçimen mahallesi) bağlı idi.
Oğuz kültür, gelenek ve görenekleri yaşanmaktadır.
Karasal iklim görülmektedir.
Oviedo
Oviedo (Asturyasca Uviéu), İspanya'nın Asturias özerk bölgesinin başkenti. Formula 1 Dünya Şampiyonası 2005 - 2006 Şampiyonu Fernando Alonso'nun doğum yeridir.
Oviedo'nun yüzölçümü 184 km-karedir, 231 metre yükseklikte bulunmaktadir ve aşağı yukarı 190.000 nüfus vardır. Şehrin etrafı dağlık alanıdır ama kantabrik Atlantik sahili buradan 28 kilometre uzağındadır.
Şehrin tarihi 8. yüzyılına kadar uzanmaktadır. 761 yılında bir Benedikt keşişleri günümüzde şehrin bulunduğu mevkide bir manastır inşa etmişlerdir. Kral I. Fruela - Asturya'nın 4. kralı- bu manastırın yanında bir saray ve bir kilise yaptırmıştır. 792´de kral olan II. Alfons sarayını Oviedo'ya taşımıştır ve bu yeni kurulmuş yerleşkeyi kraliyetinin başkenti olarak ilan etmiştir. 10. yüzyılın başına kadar Oviedo bu gurur verici şerefi taşımıştır.
Santiago de Compostela hac yolu uzerinde olup orta çağlarda bile tüm Avrupa çapında tanınmış bir yol menzili idi. Oviedo bugünkü ana merkezindeki mimari eserleri şehrin bin yıllık tarihine borçludur. Örneğin katedral İspanyol ortaçağlarda gotik mimarı stiline göre yapılmıştır. San Leocadia ve Camara Santa yeraltı mezarlıkları ve katedralin kutsal eserler hazinesi katedraldan daha da eskidir ve antik Romalılar öncesi ile Romalılar donemlerinde kurulmuslardir Bu antik kutsal hazinede ve antik kiliseler içinde Asturya kraliyetinden kalan kraliyet hazineleri de saklanmaktadır.
Oviedo belediye sınırları içinde nüfusu (2010 tahmini itibarıyla) 225.155 kişidir ve nüfus yoğunluğu 1.206,3 kişi/km² olur. Oviedo belediye sınırları içinde nüfusun gelişmesi şu gösterimde izlenebilir:
Tarihi eski şehrin etrafında modern sanayi işyerleri ve yeni semtler bulunmaktadır.
Oviedo n - İspanya'nın önemli maden bölgelerinden birisi olan "Cuenca Central Asturiana" havzasının ortasındadır. Madencilikten sonra Asturya'nın önemli ekonomik sektörü demir sanayisidir. Şehir halkının çoğu bu iki sektörde istihdam edilmektedirler. Tüm Avrupa madencilik ve demir-çelik üretim bölgelerinde görüldüğü gibi, 20. yüzyıl sonunda bu sektörler yapısında bünyesel değişiklikler ve genel çöküntüler görülmekle beraber; bu sektörler Oviedo'da önemlerini hala korumaktadırlar.
Öviedo bir özerk bölge ve bir vilayetin başkenti olduğu için hizmet sektörü çok gelişmiştir. Asturya özerk bölge meclisi ve bölge idareside bu şehirde bulunmaktadır. Böylece Oviedo İspanya'nın diğer özerk bölge ve il idari merkezleri ile boy ölçüşmektedir.
Öviedo şehri, sadece geografik ve siyasi merkez olmakla kalmayıp aynı zamanda bölgenin kültürel merkezdir. Bunu çoğunlukla 1534 yılında kurulmuş olan üniversiteye borçludur. Bugün bu üniversitenin yaklaşık 30.000 kayıtlı öğrencisi bulunmaktadır. 1.200´den fazla profesör ve |
doçent ve yaklaşık 600 işçi de üniversitede çalışmaktadırlar.
Oviedo´da "Asturya Araştırma Enstitüsü" ve birçok müze bulunmaktadır. Tüm yıl boyunca kongreler yapılmakta, sergiler hazırlanmakta ve filarmoni konserleri verilmektedir. "Campoamor" tiyatrosu şehirdeki kültürel faaliyetlerin ve şenliklerin ana merkezidir.
Kültürel ve sosyal hayatın zirvesi her yıl Eylüĺde yapılan "San Mateo Festivali" dir. Festivalde opera temsilleri, rock ve pop müziği konserleri, spor yarışmaları ve boğa güreşleri yapılmaktadır. Bunun yanı sıra eski şehirde büyük bir geçit resmi merasimi yapılmaktadır.
"Ovetenser" adıyla anılan şehir halkı için "Campo de San Francisco" parkı bir istirahat ve iyi vakit geçirme merkezi olmaktadır. Parkın yüzölçümü 60.000 metrekaredir.
Yaya gezileri için gidilebilecek diğer bir mevki de Monte Naranco olur. Bu tepelik ve yüksek dağlık arazi şehirden otobüs ile 10 dakika uzaklıktadır. Dağdaki yürüyüş parkurunun yarısında iki önemli Antik Roma'dan önce gelmiş olan Asturya sanatından kalan önemli tarihsel yapıtlar bulunmaktadır. "Santa Maria del Naranco" ve "San Miguel de Lillo" kiliseleri 1989'dan itibaren UNESCO Dünya Mirasları İspanya listesinde bulunmaktadırlar.
Asturya'nın başkenti Oviedo, dağlar ve denizler arasında bulunan ortamı, halkın açıksözlüğü ve misafirperverliği ve büyük tarihi ve kültürel gelenekleri ile, sempatik ve değerli bir tatil yeri olarak bilinmektedir.
Oviedo'nun şu kardeş şehirleri bulunmaktadır:
Amadora
Amadora, 11 Eylül 1979'da Oeiras Belediyesi'nden ayrıldığından bu yana, kendi belediyesi olan bir şehir durumundadır.
Belediyede 11 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Doğu Alman Ayaklanması
Doğu Alman Ayaklanması, 16 Haziran 1953’te, Alman Demokratik Cumhuriyeti (Doğu Almanya) yönetimindeki Doğu Berlin’de inşaat işçilerinin bir bölümünün sürekli olarak artırılmakta olan iş yüküne karşı kendiliğinden gelişen bir gösteri düzenlemeleriyle patlak veren ayaklanma.
John Williams
John Towner Williams (d. 8 Şubat 1932), Amerikalı besteci, orkestra şefi, piyanist, müzik adamı. Modern çağın en önemli ve popüler senfonik film müziği bestecilerinden biridir. Beş Akademi Ödülü, on yedi Grammy, üç Altın Küre, iki Emmy Ödülü ve İngiltere Film ve Televizyon Sanatları Akademisi’nden beş BAFTA Ödülü sahibidir.
8 Şubat 1932’de New York’ta doğdu. Küçük yaşlarda başlayan müzik aşkını, ""Babam ve onun arkadaşları müzisyendi. Bir çocuk olarak müziği yetişkinlerden gördüm. Büyük bir ihtimalle sözcükler okumadan önce notaları okuyabiliyordum."" sözleri ile anlatmaktadır.
On dokuz yaşına geldiğinde ilk piyano sonatlarını besteleyen Williams, müzik eğitimine yedi yaşında piyano çalmayı öğrenerek başlamış, ardından trompet, trombon gibi nefesli çalgılarla devam etmiştir.
Bir caz davulcusu olan babası, New York CBS orkestrası ile çalışırken daha sözcükleri okumadan notaları okumaya başlayan John, orkestranın piyanisti çalamadığı zamanlarda onlara eşlik ederek, babasının bağlantıları sayesinde müzik işine girmiş oldu.
John Williams, ailesiyle birlikte 1948 yılında Los Angeles’a taşınarak, burada UCLA’ya kayıt olmuş ve özellikle ünlü bir İtalyan besteci olan Mario Castelnuovo-Tedesco kompozisyonları üzerinde eğitim görmüştür.
Babası, otuzlu yaşlarının sonlarında 20th Century Fox stüdyolarında iş aldığında, Williams da onun peşine takılarak film müziği için orkestra çalışmalarını izlemeye başlamıştır.
Bu durumun kendisini film müziği bestelemek anlamında nasıl eğittiğini, “Piyanoda oturup ekrana bakar ve aksiyonun orkestranın müziğiyle nasıl uyum sağladığını gözlerdim, nasıl yönetildiğini. Bu harika bir okuldu benim için, aslında bilinçli olarak istemedim ama bu orkestranın çaldığı okulda bulundum ve kendimi öğrenir halde buldum.” diyerek açıklayan Williams, böylece önüne çıkan her türlü fırsatı en iyi şekilde nasıl değerlendirmeyi bildiğini de bizlere göstermiş oluyor.
Hava Kuvvetlerindeki hizmetinden sonra, 20’li yaşlarının başında New York’a geri dönerek, Madame Rosina Lhevinne’den piyano dersleri aldığı prestijli bir okul olan Juilliard School’a kaydolmuştur.
Bir yandan okuluna devam ederken diğer yandan da hem kulüplerde hem de kayıtlarda caz piyanisti olarak çalıştıktan sonra, sinema dünyasına girerek film müziği kariyerine başladığı Los Angeles’a dönmüştür. Dönüşünün ardından, 1960’larda Irvin Allen’ın “Lost of space”, “Time Tunnel” ve “Lord of the Giants” gibi televizyon programları için müzikler bestelemeye başlaması ile Hollywood ile ilk teması gerçekleşmiştir.
Los Angeles’e dönüşü sonrası şansı, Columbia Pictures’ın orkestrasında 1950’lerde piyanist olarak çalışan misafir orkestra şefi Dimitri Tiomkin ve Bernard Herrmann’ın Williams’ın yeteneğini keşfetmesi ile dönmüştür.
Hollywood sinemasının altın çağında, Alfred Newman, Franz Waxman, Bernard Hermann ve sonra Henry Mancini için piyanist ve müzik direktörü olarak çalıştığı bu dönemde, televizyon için yapmaya başladığı müzikler nedeniyle 1962 ile 2002 yılları arasında beş kez Emmy Ödülüne aday gösterilmiş, 1968 yılında Heidi ve 1971 yılında Jane Eyre ile iki kez Emmy Ödülünün sahibi olmuştur.
Alfred Newman’ın dikkatli yönlendirmesi ve sektörü keşfetmesi ile Williams film müziklerine geçiş yapmıştır. Allen, “The Poseidon Adventure” ve “The Towering Inferno’ yu” da içeren felaket konulu popüler film serilerini yapmaya geldiği zaman film müzikleri alanındaki ilk adımlarında kendini yeniden Allen için çalışırken bulmuştur.
Williams’ın film müziği alanında ilk özel ve önemli başarısı Jerry Bock adaptasyonu olan “Damdaki Kemancı” ile 1971 yılında ilk Oscar’ını almasıdır.
Williams, Don Siegel’in “The Killers” filmine, Siegel'in caz hayranlığı ve filmin havası nedeniyle hazırladığı, zaten aşinası olduğu caz müzikleri ile adından iyice söz ettirmeyi başarmıştır.
Dönemimizin ünlü yönetmeni Steven Spielberg 1970’lerde sinema dünyasına adım atıp film işine ilk başladığında, bir stüdyo sahibi tarafından John Williams ile tanıştırıldı. Film müzikleri dünyasının dahi çocuğu Williams ile genç bir yönetmen olan Spielberg 1974’de “Sugarland Express” adlı filmde ilk kez bir araya gelip ortak bir çalışma yapmışlardır.
Birlikte ilk çalışmaya başladıkları andan itibaren çok iyi bir ikili ve arkadaş olan Spielberg ve Williams, Jaws filminin projesinde yine birlikte çalıştılar. Bu muhteşem filmdeki gerilim anlarının vazgeçilmez müziği olarak klasikler arasındaki yerini alan çalışması ile Williams ikinci Oscarına 1975 yılında uzanmıştır.
Spielberg, onu üçüncü Oscarına götürecek olan, sinema tarihine damgasını vuran ve tüm dünyada bu güne kadar benzeri görülmemiş bir hayran kitlesi edinen Star Wars destanının yaratıcısı George Lucas ile tanıştırmıştır. John Williams, Spielberg ve Lucas’ın filmlerini tamamlayan onlara benzersiz bir hava katan müziklerin değişmez bestecisi olarak halen bu iki yönetmen ve yapımcı ile birlikte çalışmaktadır.
Spielberg ile yakın ilişkisi ve yönetmenin sinema dünyasındaki çok özel kariyeri Williams’ı dönemin Superman, Starwars, E.T., Indiana Jones gibi pek çok önemli ve unutulmaz filminin bestecisi yapmıştır.
1982 yılında Spielberg’in uzaylılara, sevgiye ve dostluğa ilişkin sinema tarihine damgasını vuran E.T. filminin müzikleri ile 4. Oscarını kazanmıştır.
Spielberg ve Lucas gibi sinema dünyasının usta yönetmen ve yapımcıları ile çalışması, peş peşe aldığı oscar adaylıkları ve ödülleri Williams’ı hızla zamanın başta gelen film müzisyenleri arasına yerleştirmiştir. Hatta dönemin en iyi ve en başarılı tek film müziği bestecisi ve direktörü olduğu kabul edilmeye başlanmıştır.
Williams yine bir Spielberg filmi olan Schindler’in Listesi için yaptığı müzikler ile 1993 yılında 5. Oscarını da kazanmayı başarmıştır.
Çoğunlukla film müzikleri ve senfonik eserleri ile tanınan John Williams, sinemadan başka alanlarda da müzik çalışmaları olan, birçok konçerto ve senfoni de dahil olmak üzere pek çok konser çalışmasının yaratıcısı ve ünlü bir orkestra şefidir. Ayrıca 1984, 1988 ve 1996 yılı Olimpiyat oyunlarının müziğini bestelemiştir.
Ocak 1980’de Boston Senfoni Orkestrasının kurulduğu 1885’den bu yana on dokuzuncu Yönetici Şefi seçilerek, emekli olduğu 1993 yılına kadar Cleveland, Chicago, Dallas, Los Angeles ve Londra senfoni orkestralarında misafir şef olarak orkestra yönetmiştir.
Bu çalışmaları ile Ulusal Tiyatrocular Birliği tarafından yılın Orkestra Şefi unvanına layık görülen John Williams 2000 yılında ShoWest’in Maestro Ödülünü almıştır.
Söz konusu ödül, Las Vegas’ta gerçekleştirilen NATO’nun yıllık toplantısında George Lucas tarafından John Williams’a verilmiştir. Lucas pek çok filmine beste yapmış ve aynı zamanda yakın arkadaşı olan John Williams’a ödülünü verirken “ShoWest Ödülünü bugün John Williams’a takdim edebilmem benim için çok büyük bir onur” sözleri ile bunun kendisi için ne kadar gurur ve mutluluk verici bir olay olduğunu belirtmiştir.
Williams’a, Boston Berklee Müzik Okulu, Boston College, Northeastern Üniversitesi, Tufts Üniversitesi, Boston Üniversitesi, New England Müzik Konservatuvarı ve Boston’daki Massachusetts Üniversitesi de dahil olmak üzere 14 Amerikan üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verilmiştir.
Film müzisyeni olarak sinema dünyasına yaptığı ve yapmaya devam ettiği katkılardan dolayı 23 Haziran 2000’de Hollywood Şöhretler Bulvarı’nda ilk yıldızına sahip olmuştur.
Son yıllarda dünyaca üne kavuşan Harry Potter serisindeki ilk 3 filmin müziklerini bestelemiştir.
John Williams 50 Akademi Ödülü'ne aday gösrerilip 5 tanesini kazanmıştır. Ayrıca 6 Emmy Ödülü adaylığından 3; 25 Altın Küre Ödülü adaylığından 4; 63 Grammy Ödülü adaylığından 21 tanesini kazanmıştır. 50 Oscar adaylığı ile Williams en fazla Oscar adaylığı kazanmış yaşayan insan rekorunu elinde tutmaktadır.
Doğu Berlin
Doğu Berlin, Soğuk Savaş döneminde Berlin'in SSCB'nin etkisindeki kısmı. 1961'de Berlin Duvarı ile Batı Berlin'den ayrılmıştır. Doğu Berlin'in nüfusu 1.2 milyondur. 1990 yılında Berlin Duvarı yıkılıp batı ve doğu Berlin birleşmiştir.
Sed (yazılım)
sed, bir akım düzenleyicis |
i, dosya ya da borudan gelen girdideki temel metin dönüştürmelerini gerçekleştirir. Yani dosya ya da standart girdiden metni okur ve bunu kullanıcının istediği biçime dönüştürerek standart çıktıya okur.
sed girdi/girdiler üzerinde yalnızca bir kere geçiş yapar;böylece verim artar. Ama sed’in asıl yeteneği bir metni boruya filtre edebilmesidir. Bu da sed’i diğer düzenleyici çeşitlerinden ayırır. sed komut satırı veya bir kabuk programı içinden kullanılabilir.
sed üç alandan oluşur :
Giriş alanı (input space), Örüntü alanı (pattern space) ve Tutma alanı (hold space). Giriş alanı yalnızca bir kez okunur ve atılır. Örüntü alanına giriş alanındaki satırlar okunur ve metin dönüşümleri yapılır.Genel olarak çıktıya burada işlenen metin gönderilir. Tutma alanı ise başlangıçta boştur, bir nevi çalışan ara bellektir.
sed aşağıdaki komut satırı seçeneklerini içerebilir :
"Çalıştırılan sed’in sürümünü ve telif hakkı bilgilerini yazar."
"Hata raporu adreslerini ve komut satırı seçeneklerini özetleyen bir kullanıcı mesajı yazar."
"sed’in varsayılan değeri betik içindeki her dönüşün sonuna örüntü alalını yazar. Bu seçenek bu otomatik yazımı kaldırır.(Otomatik yazımı tekrar kullanmak için p komutu kullanılır)."
"Script dosyası içerisindeki komutları girdi işlenirken çalıştırılacak olan komutlara ekler."
"Script dosyasındaki komutları, girdi işlenirken çalıştırılacak olan komutlara ekler. Eğer -e,-f ,-expression ya da –file seçenekleri verilmemişse komut satırındaki ilk argüman, çalıştırılacak olan betik olarak alınır."
Yukarıdaki işlemlerden sora herhangi komut satırı parametresi kalırsa, bu işlenecek dosyanın adıymış gibi yorumlanır. Bir dosya adı standart giriş akımını temsil etmektedir. Eğer hiç dosya adı belirtilmemişse standart girdi işlenir.
Ali Talip Özdemir
Ali Talip Özdemir (1953, Ereğli, Konya) Türk siyasetçi.
Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi'nin Makina Mühendisliği Bölümünü bitirdi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Demir Çelik Uzmanlığı, Ereğli Belediye Başkanlığı, Konya Belediyeler Birliği ve Avrupa Konseyi Belediyeler Birliği Üyeliği, Bakırköy Belediye Başkanlığı, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği Başkanlığı, Bakırköyspor Kulübü Başkanlığı, Anavatan Partisi'nin 4. Genel Başkanlığı, XVIII. Dönem Konya ve XX. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile Çevre Bakanlığı ve Devlet Bakanlığı yaptı ve de Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliğini yürütmüştür. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Çevre Bakanı'dır.
Nesrin Nas
Nesrin Nas (d. 1958 - Bünyan, Kayseri), Türk siyasetçi ve akademisyen. Anavatan Partisi'nin 5. genel başkanı.
Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü Mezunudur. İngiltere'de Uluslararası Para Piyasaları ile ilgili etüt ve incelemeler yapmıştır. Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Doktora Tezini vererek İktisat Doktora unvanını almıştır.
Çalışma hayatını Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari İlimler Fakültesinde 13 yıl Öğretim Görevlisi olarak sürdürmüştür. Bu süre zarfında ayrıca dünya gazetesinde Ekonomi Danışmanı olarak da hizmet vermiştir. Daha sonra Üniversitedeki görevinden istifa ederek Uluslararası Finans Kuruluşları Euromoney, DC Gardner ve Emerging Markets'in Türkiye temsilciliği ve Başbakanlık Sermaye Piyasası Kurulu Danışmanlığını yapmıştır.
11 Ekim 2003 tarihinde yapılan ANAP 8. Olağan Büyük Kongresi'nde, 711 delegenin oyuyla Genel Başkan seçilmiş ve XXI. Dönem İstanbul milletvekilliği yapmıştır.
Evli ve bir çocuk annesi olup, İngilizce bilmektedir.
Zakintos
Zakintos (il)
Zakintos ya da Zante; İyon Denizi'nde bulunan, Yunanistan'a bağlı bir adadır. İyon Adaları arasında en büyük üçüncü ada olan Zakintos, bölgedeki adalar arasında ayrı bir belediyeye sahip olan tek adadır. 405.55 kilometre karelik yüzölçümüne ve yaklaşık olarak 123 kilometre sahil şeridi uzunluğuna sahiptir.
Zakintos'a, üzerinde bulunan uluslararası havalimanı sayesinde Kuzey Avrupa'dan düzenli olarak charter uçuşlar düzenlenmektedir ve böylece turistik bir yer haline gelmiştir. Adanın takma adı "Doğu Akdeniz'in Çiçeği"dir. Bu unvan, 1484-1797 yılları arasında adaya hükmeden Venedikliler'den miras kalmıştır. Yunan mitolojisine göre adaya adını Dardanus'un oğlu Zakynthos vermiştir.
Zakintos, İyon Denizi'nde bulunduğu konum itibarıyla Yunan anakarasına 20 kilometre uzaklıktadır. Kefalonya'nın ise 15 kilometre güneyinde yer alır. Aynı zamanda İyon Adaları arasında en güneyde bulunur. Marathonisi, Pelouzo, Agios Sostis, Agios Nikolaos ve Agios Ioannis; Zakintos'a bağlı küçük ıssız adalardır. Adanın merkezi, aynı adla anılan Zakintos'dur. Burası kuzey kıyılarının doğu yakasında kalır. Resmi adının yanı sıra Chora adıyla da bilinir. Zakintos limanından Kyllini'ye -anakaraya- feribot seferleri vardır. Bir diğer feribot hattı ise Agios Nikolaos ile Kefalonya arasındadır.
Zakintos yaklaşık 40 kilometre uzunluğunda ve 20 kilometre enindedir. Yüzölçümü 405.55 kilometre kare olan adanın 123 kilometre uzunluğunda sahil şeridi vardır. 2011 yılı verilerine göre 40,759 insan burada yaşamaktadır. Adanın en yüksek noktası 758 metreyle Vrachionas'dır. Bir okun ucunu andıran adanın batı tarafı dağlık bir platodur ve güneybatı kıyıları çoğunlukla dik uçurumlardan oluşur. Adanın doğu tarafını diğer kesimlerden ayıran tepeler, buraların verimli oralara dönüşmesini ve yoğun şekilde nüfuslanmasını sağlamıştır. Aynı zamanda doğu kesimlerde uzun kumsallar bulunmaktadır.
Akdeniz iklimi görülen ve bol miktarda kış yağışları alan ada, yoğun bir bitki örtüsüyle kaplıdır. Başlıca tarım ürünleri zeytin, üzüm, narenciye ve kuş üzümüdür. Adada yetişen bu kuş üzümü tamamen buraya özgü, küçük ve tatlı çekirdekli bir meyvedir. Laganas Körfezi, Akdeniz'deki deniz kaplumbağaları (Caretta caretta) için ana yuvalanma bölgesidir.
Navagio Körfezi ve Navagio Plajı, yüksek kayalıklarla izole olmuş ve yalnızca tekne ile erişilebilen, adanın kuzeybatı kıyısında bir konumda bulunur. Keri; adanın güneyinde, deniz feneri olan bir dağ köyüdür. Keri'den Skinari'ye kadar tüm batı kıyısı boyunca kaya oluşumları bulunur. Adanın kuzey ve doğu kıyılarındaki kayalıklar ve taş kemerler, yaz aylarında turist çeken sayısız geniş kumlu plajlara sahiptir. Marathonissi Adası (Kaplumbağa Adası olarak da bilinir); tropik bitki örtüsü, turkuaz suları, plajları ve deniz mağaralarıyla meşhurdur. Şehir merkezinin biraz yukarısındaki Bochali Tepesi'nde küçük bir Venedik kalesi bulunur.
Cascais
Erken tarihinde uzun yıllar küçük bir balıkçı kasabası olarak varlığını sürdürmüş bir kasabadır. 1807'de Fransızların istilasına uğramış. Kasabada bulunan 17. yüzyıldan kalma "Citadela" adlı yapı, General Junot tarafından askeri merkez olarak kullanılmıştır. Aynı yapı ("Citadela") 1870 yılında Kral I. Luis tarafından yaz konutu olarak kullanılmaya başlayınca Cascais diğer aristokratlar tarafından da tercih edilmeye başlandı ve saray, konak gibi yapıların yapımı birbirini izledi. 1926 yılında kurulan Lisbon-Cascais elektrikli tren hattı kasaba ekonomisine canlandırıcı etki yaptı. 1939-1946 yıllarında İkinci Dünya Savaşı nedeniyle kasabaya gelen aristokrat, politikacı, aktör ve yazarlar nedeniyle kasabanın nüfusu 20.000'i geçti. Bu dönemde kasabaya gelenler arasında çok önemli isimler vardı; bunlar arasında İtalya Kralı Umberto, İtalya Prensesi Joana, Romanya Kralı II. Carol, İspanya Prensi Juan, Windsor Dükü sayılabilir.
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Nicole Kidman
Nicole Mary Kidman (d. 20 Haziran 1967, Hawaii), Avustralyalı, Oscar Ödüllü sinema oyuncusu. Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri çifte vatandaşıdır.
20 Haziran 1967'de Hawaii Honolulu'da doğmuştur. Fakat çocukluğunun büyük kısmı Avustralya'da geçmiştir. Babası Anthony Kidman biyokimyacı, psikolog, yazar; annesi Janelle Kidman ise hemşire, eğitimci aynı zamanda eşinin kitaplarına editörlük yapmaktadır.
Başlarda baleye karşı ilgisi olan Kidman'ın sonradan bu ilgi sanatın bir başka dalı olan tiyatroya kaymıştır.Yaşıtlarından uzun boyu, kızıl saçları ve sevimli yüzü onu diğerlerinden ayırıp Hollywood'a kadar yükselmesini sağladı.
Kendini ilk olarak Dead Calm (1989)’daki Sam Neill'in genç karısı rolü ile gösterdi. Daha sonradan Days Of Thunder (ki bu filmde Tom Cruise ile tanışmıştır. Arkadaşlıkla başlayan ilişki evliliğe kadar gitmiştir. Aralık 1990'da Tom Cruise ile hayatını birleştiren oyuncu söylentilerin aksine başarısının Tom Cruise'un yanında sönük kalmadığını ve yeteneğini Flirting, Far And Away, My Life, Portrait Of A Lady gibi birçok film ile göstermiştir. Özellikle Bir Kadının Portresi (Portrait Of A Lady) filmi ile yüzünün eski kadın profillerine çok uygun olduğunu göstermiş ve daha sonra da birkaç filmde bu gibi roller almıştır. Tom Cruise ile birlikte oynadıkları Stanley Kubrick imzalı Eyes Wide Shut (1999) filmindeki kadın karakteri ile oyunculuk yeteneği anlamında dikkat çeken oyuncu 2000 yılında Tom Cruise'dan ayrıldıktan sonra adeta yükselişe geçmiştir. 2001 yılında Moulin Rouge (Kırmızı Değirmen) filmiyle hem sesinin güzelliğini hem de oyunculuk yeteneğini bir kez daha göstermiş ve ilk defa Oscar'a En İyi Kadın Oyuncu dalında aday olmuştur. Fakat Oscar'ı ona kazandıran Saatler The Hours deki Virginia Woolf karakteri olmuş, en iyi kadın oyuncu Oscar'ını kazanan ilk Avustralyalı aktris olmayı başarmıştır. Sonradan Dogville, Cold Mountain, The Stepford Wives, The Golden Compass gibi filmlerde de rol alsa da bu filmler diğerleri kadar ilgi görmemiştir.
Days of Thunder filminde birlikte rol aldığı Tom Cruise ile 1990 yılı Aralık ayında evlenen Nicole Kidman bu evlilik sırasında Isabella Jane Kidman Cruise ve Connor Anthony Cruise adında iki çocuğu evlat edinmiştir. Çift 2001 yılında boşanmıştır. 23 Haziran 2006'da evlendiği Keith Urban'dan Sunday Rose adında bir kızı da vardır. 28 Aralık 2010'da taşıyıcı anne vasıtasıyla kızı Faith Margaret Kidman Urban dünyaya gelmiştir. Takma adı Nic olan ve solak olan Kidman'ın en iyi arkadaşlarından b |
iri yine Avustralyalı ünlü bir aktris olan ve çocukken birçok reklam filminde birlikte rol aldıkları Naomi Watts'tır.
Loures
Belediyede 18 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Mafra
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Odivelas
Belediyede 7 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Amik Ovası
Amik Ovası, Hatay ilinde bulunur. Türkiye'nin en verimli arazilerinden biridir.
Hatay çöküntü alanının ortasında yer alan Amik Ovası, zirai potansiyeli çok yüksek kalın bir alüvyal toprak tabakası ile kaplı olup, aynı zamanda ilin en büyük toprak düzlüğünü oluşturur. Asi Nehri olmak üzere, Karasu ve Afrin Çayı ile beslenen Amik Ovası'nda, yakın zamanlara kadar Amik Gölü adı ile bilinen bir göl vardı. Ancak uzunluğu 16 km., genişliği 10 km olan gölün ve göl çevresindeki bataklıklarla beraber 310 km²'yi bulan arazinin bir bölümünün kurutulması ile göl kayboldu. DSİ tarafından yürütülen ve 1968 yılında başlayıp 1974 yılında tamamlanmış olan kurutma işlemi sonucunda elde edilen zirai verimi yüksek topraklar çiftçilere dağıtılarak tarıma açılmıştır.
Amik Gölü'nün Asi Nehri aracılığı ile kurutulması projesi çerçevesinde, Asi'nin genişletilmesi ve yatağının taranması çalışmaları sırasında kentin Roma İmparatorluğu döneminden beri ayakta duran bu ünlü taş köprüsü (ki Diocletian zamanında yapıldığı tahmin edilir), 1972 yılında yıkılmış, yerine bugünkü betonarme köprü inşa edilmiştir.
9 Aralık 2007 tarihinde, dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan tarafından hizmete açılan Hatay Havalimanı da Amik Ovası üzerine yapılmıştır. Havalimanı; eski Amik Gölü aynası üzerine kurulmasından dolayı ve Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında göç eden milyonlarca kuşun, göç güzergahı üzerine olmasından dolayı tartışmalara neden olmuştur.
Melhame-i Kübra ya da Armageddon olarak da bilinen, kimilerine göre de III. Dünya Savaşı olarak adlandırılan savaşın birçok insan tarafından burada yapılacağına inanılır.
Akdeniz'i Amik Ovası'ndan Nur Dağları ayırmaktadır.
Oeiras
Belediyede 10 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Sintra
Belediyede 20 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vila Franca de Xira
Belediyede 11 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Mecidiye Köprüsü
Mecidiye Köprüsü veya diğer adıyla Meriç Köprüsü, 1842'de Abdülmecit zamanında yapımına başlanmış ve 1847'de bitirilmiş köprüdür. Edirne-Karaağaç yolunda, Meriç Nehri üzerinde yer alır. 263 metre uzunluk, 7 metre genişlikte, 13 ayak üzerinde 12 sivri kemerli olup yanlara doğru eğimli özellikler taşımaktadır. Mermer yazıtlı köşkü olan köprünün kubbesinde daha önceleri güneş motifi olduğu bilinmektedir.
Çoban salatası
Çoban salatası, Türkiye'de çok yaygın olan bir salata türüdür. Bir çobanın yanında bulunan en temel malzemelerden yapılan bir salata türüdür. Genelde domates, salata, yeşil biber ve soğandan oluşur.
Kamçılılar
Kamçılılar, Flagellata ya da Mastigophora, "Kamçı taşıyan" anlamına gelen ""Mastigophora""dan türemiş, kamçı taşıyan heterotrof tek hücreli canlılar sınıfı (bazı kaynaklara göre şubesi)dir.
Kamçılılar, hayvanlar alemi ile bitkiler arasında bulunan canlıları içerir. Fotosentez yapabilenlerine Phytoflagellata, hetetrotrof beslenenlerine Zooflagellata denir, ve yaklaşık 1500 türü bulunan Protista aleminin bir sınıfı olarak incelenirler. Büyük birçoğunluğu simbiyotik olarak yaşar. Genellikle geviş getiren hayvanların işkembesinde görülürler. Bazı hastalıklara neden olurlar (uyku hastalığı vs.). Bazıları serbest olarak yaşar. Çoğalmaları genellikle eşeysiz ve boyuna bölünerek gerçekleşir. Kemosentez yapan türleri de bulunur.
Kökbacaklılar
Rhizopoda ya da Sarcodina; tekhücreli heterotrof canlılardır. Büyük çoğunluğu kamçılılardan köken alır, bazı gelişim aşamalarında kamçı bulundururlar. Hareket organeli yalancı ayaklar (pseudopod)lardır. Kamçılılara ve sillilere göre daha az organel taşıdıkları için daha ilkel yapıdadırlar. Vücutlarının üzerinde "pelikula" denen örtü yoktur. Bazılarında kabuk görülür. Çoğalmaları eşeyli ya da eşeysizdir. Yaklaşık 11.500 yaşayan türü ve 33.000 kadar da fosil türü bulunan Protista aleminin bir sınıfıdır.
Onomastik
Onomastik, dilbiliminin özel isimleri inceleyen bir dalıdır.
Onomastikçiler arasında, dilin tüm sözcüklerinin özel isimlerden türediğini iddia edenler dahi vardır. Yunanca "onomastikos"tan gelir. Onoma sözcüğü "ad, adla ilgili" demektir. Adların kökeni ve anlamları ile uğraşan dilbilim dalıdır.İngilizcedeki "name" sözcüğü "onoma" kelimesinden gelmektedir.
Bergman
Bergman şu anlamlara gelebilir:
Unixware
İnternet yapısında kullanılan temel işletim sistemlerinden birisi olan Unixware, www sunucularınının genel olarak tercih ettikleri ve bu sayede kesintisiz olarak eriştiğimiz sunucu türlerinden biri olarak özellikle hızlı işlem yapması gereken kullanıcı ve firmalar tarafından tercih sebebi olan ve host yapılanıdırma sistemlerin biridir.
Ön sürümü olan "OPENSERVER 5" serisi bu işletim sisteminin temelini oluştumaktadır.
Mar Chiquita
Laguna Mar Chiquita (veya "Mar de Ansenuza") alan bakımından Arjantin'in en büyük ve Güney Amerika'nın Titikaka Gölü'nden sonra en büyük ikinci gölü. Ayrıca kendinden doğan nehri olmayan yeryüzünün en büyük beşinci gölüdür.
Göl, Córdoba eyaleti'nin kuzeydoğusunda, ülkenin merkezinde yer alır; ancak Santiago del Estero ve Santa Fe eyaletlerinin içine kadar ulaşır. Örneğin göl yaklaşık 1950 yılında, sadece yaklaşık 2.000 km² iken bu makale içinde de görülebilen haritadaki gibi, haritaların çoğunda gölün boyutları çizilir.
Göl üç önemli nehir tarafından beslenirse de ("Rio Dulce", "Rio Suquía" ve "Río Xanaes") kendinden kaynaklanan bir nehri yoktur. Bu durum, yağış miktarına bağlı olarak gölün alan yayılımının sürekli değişmesine yol açar. Su ile örtülü alan yağış miktarına paralel olarak aşırı şekilde 2.000 ile 10.000 km² arasında gider gelir. Bugün göl alanı 5.770 km² olarak tahmin edilir. 1970'lerde göl çok güçlü bir şekilde genişleyerek (en yüksek seviye 1977) kuzeyde ve doğuda çok geiş bir alanı, yine aynı şekilde güney kıyısında bulunan önemli tatil beldesi Miramar'ın bir kısmını sular altında bırakmıştır.
Gölün derinliği çevrenin düz topografik yapısı sebebiyle en fazla 19 m, hatta düşük su seviyesinde 12 m kadardır.
Özellikle gölün kuzey yarısında çok sayıda ada bulunur. Fakat genelde çok düz olan bu adalar sıklıkla sular altında kalır.
Gölün alan değişiklikleri insanlara özellikle de tarım bakımından çok büyük zahmet getirdiğinden, gölün çevresinde seyrek bir yerleşim vardır. Hemen sahilde sadece iki yerleşim merkezi Miramar ve Playa Grande bulunur. Bölgenin en büyük yerleşim yeri ise gölün doğu sahilinin 5 km doğusundaki Morteros'dur.
Suyu tuzlu ve içerdiği yüksek orandaki minerallerin birçok hastalığa iyi gelmesi sebebiyle göl, önemli bir tatil ve tedavi merkezidir. Tuz içeriği su seviyesine bağlı olarak 25 ile 290 g/l arasında değişir. Bugün suyun tuz içeriği yaklaşık 80 g/l olup normal deniz suyu ile karşılaştırılabilecek miktardadır.
Bu özelliklerinden dolayı Mar Chiquita, 1940 ile su taşkınının olduğu 1977 yılları arasında uluslararası ziyaretçileri olan bir turistik bölgeydi. Su baskınının ardından turistik faaliyetler hızlı şekilde gerilemiştir. 1992 yılından beri tatil yöresi Miramar'da sahil kordonunun yeniden yapılandırılmasının başlanmasıyla, göl yeniden gelişme yaşamaktadır.
Gölün tamamı ve Mar Chiquita'nın kuzeyinde bulunan Río Dulce nehrinin döküldüğü bataklık alanın bir kısmı koruma altındadır. Koruma alanı "Refugio de Vida Silvestre, Depresión Salina de los Bañados del Río Dulce y Laguna Mar Chiquita" adını taşır. Böylece göl, flora ve fauna olarak özellikle korumaya değer bölgeleri karakterize eden "Sitio Hemisférico" olarak ilan edilmiştir. Özellikle birçok göçmen kuş türü Patagonya'dan kuzey Arktik bölgeye giderken ya da tam tersi yolda burada konaklarlar. Göl, sürekli olarak burada bulunan ancak değişken şartlara uyum sağlarken (tuz oranı, gölün genişlemesi gibi) problemler yaşayan flamingolara bir habitat olmasıyla da ünlüdür.
2005 başında Universidad Nacional de Córdoba, göl alanının değişkenliğini ve bunun nüfus ile ekonomi üzerine etkilerini araştırmak maksadıyla, göl kıyısında bir araştırma merkezi kurmuştur. Göle açılan ve göle kaynak sağlayan Río Dulce Nehri'ndeki sulama faaliyetlerinin büyütülmesinden, bunun sonucunda da Aral Gölü benzeri bir durumla Mar Chiquita'nın yavaş yavaş kurutulmasından korkulmaktadır.
Öglenalar
Euglenida ya da Euglenonoidina; Kamçılılar sınıfının bir takımıdır. Tekhücreli, klorofil a ve b taşıyan fotosentetik canlıları kapsar. Vücutları genellikle yeşil ya da renksiz plastidli, uzun yapılıdır. Ökaryot yapılıdır. Genellikle biri büyük, diğeri küçük iki kamçı bulundururlar. Kamçıların çıktığı yerde "gözbeneği" (stigma) denilen bir yapı bulunur. Genellikle tatlı su canlılarıdır. Öglenalar ışığın olduğu alanda fotosentez yapabilirken, ışık olmadığı zaman heterotrof beslenirler. Bundan dolayı öglenalar hem ototrof hem heterotrof özellik gösterirler. Öglenalar eşeysiz üremede bölünerek üremeyi seçerler
Takım
Opalinidler
Opalinata ya da Opalinida genellikle kurbağaların sindirim sistemlerinde bulunan parazitik tekhücreli canlılardır. Vücut yüzeylerinde sil ya da kamçılar bulunur. Çoğalmaları bölünerek gerçekleşen eşeysiz ve gametler yoluyla gerçekleşen eşeyli bölünmeden meydana gelir. Mastigophora'nın yaklaşık 400 türü bilinen bir alt sınıfıdır.
Zafer Plaza
Zafer Plaza, Bursa'da 1996 yılında yapımına başlanan 1 Ekim 1999 tarihinde hizmete açılan bir alışveriş merkezi'dir.
Mimar Faruk Eşim tarafından tasarlanan yapının en önemli özelliği dükkânların çoğunun yer altındaki 6 katta çözümlenmesidir. İlk 3 katını alışveriş mağazaları oluştururken bu 3 katın altında kalan diğer 3 katta ise otopark mevcuttur. Dışarıdan görünen 2 yapı kütlesi ve piramit yeraltı katlarında birbiri ile bağlantılıdır. Üst tarafta kalan yapı kütlesinde (cumhuriyet caddesi üzerinde) YKM binası alt tarafta kalan yapı kütle |
sinde ise fast-food, sinema, restaurantlar bulunmaktadır. Piramit olan kısımda ise mağazalar vardır. Piramitin şeffaf elemanlardan oluşturulması yapıyı hem tanımlayan, hem de doğal ışık almasını sağlayan bir mimari unsur olmuştur.
Robert E. Howard
Robert Ervin Howard (d. 22 Ocak 1906 – ö. 11 Haziran 1936), Amerikan yazar.
Fantazi, korku, tarihsel macera, boks, western, dedektif kurguları dallarında yapıtlar vermiştir. 300'ün üzerinde öykü ve yedi yüz'ün üzerinde şiir yazmıştır. Kılıç ve büyü (Sword and Sorcery) türünün yaratıcısıdır. Yarattığı kahramanlar arasında Kimmerler kavminden Barbar Kimmerya'lı Conan, Atlantis'li Kull, Pikt kral Bran Mak Morn, yobaz Solomon Kane ve İskoç Cormac Mac Art bulunmaktadır.
Sporlular
Sporozoa (Apicomplexa), parazitik tekhücreli canlılardır. Protista aleminin bir şubesidir. Özelleşmiş bir hareket yapıları yoktur. Yaşamlarında bir dönemi hareketsiz, "spor" formunda geçirirler. Sıtma sebebi "Plasmodium" bu grubun üyesidir. Metagenez ile ürerler. Yaklaşık 5.000 türü tanımlanmıştır.
Parazit bir hücreliler olup sporla ürerler.
Omurgasız ve omurgalı hayvanların hücre içinde ve hücre arasında parazit olarak yaşarlar.
Vücutlarının esnek yapısı sayesinde kasılıp gevşeyerek hareket edebilmektedirler.
Kontraktil kofulları yoktur. İnsanda sıtmaya neden olan Plasmodyum sporlu protistalardandır.
Baldur's Gate
Baldur's Gate, BioWare isimli firma tarafından yapılmış bir bilgisayar rol yapma oyunudur (RYO/RPG). 1998 yılında Interplay Entertainment tarafından yayınlanmıştır. Baldur's Gate oyunu, üç oyunluk bir Baldur's Gate serisinin ilk oyunudur. Microsoft Windows ve Macintosh işletim sistemlerinden sonra Android platformuna da uyarlanmıştır.
Hikâye oyunucunun karakterinin "Time of Troubles"'tan sonra gelişmesini takip eder. Karakter gelişiminde oyun savaş ve diyaloğa önem veriliyor. Karakter oyunucun yaptığı ahlaki seçimlere göre ödüllendiriliyor. Oyunun başlangıcında gösterilen Nietzsche sözü oyunun felsefesini özetliyor.
Oyun Advanced Dungeons & Dragons 2nd edition kuralları kullanılarak yapılan bir oyundur. Ancak gerçek zamanlı bir oyun yapmak için bu kuralların bazılarında ufak değişiklik yapılmıştır. Oyun aynı zamanda Forgotten Realms rol yapma oyunu kurallarıda uygulanmıştır. Oyun hem gerçek zamanda hem de sıra tabanlı oynanabiliyor. Oyunda, sıra tabanlı oyun yöntemi auto-pause seçeneği ile oynanabiliyor. Oyun 7 bölüme ayrılıyor. Bu bölümler ara piyesi (interlude) diyalogları ile kesilmektedir. Oyunun her bölümünde oyun dünyasını istediğiniz gibi araştırabiliyorsunuz. Ancak bazı bölgeler oyunda belirli görevleri gerçekleştirmeden oyuncuya açılmiyor. Oyuncu, müttefiki olmadan, az gereç ve güçsüz özelliklere sahip bir karakter olarak başlıyor. Oyuncular oyun sırasında yeni silahlar, gereçler ve aletler buluyorlar. Aynı zamanda güçlerini/özelliklerini artırıp onlar ile beraber savaşacak Oyuncu Olmayan Karakterler (OOK) (Non-Player Character/NPC) ile karşılaşıp bunlar ile gruplar kurabiliyorlar. Grubunuzda en fazla 6 tane OOK olabiliyor. Görevleri tamamladıkça grubunuzdaki OOK ların da
özellik sayıları artıyor ve varolan özelliklerinde daha da uzmanlaşıyorlar.
Oyunun geçtiği gezegen ismi Abeir-Toril dir. Faerûn kıtasının batı kıyısı, ekolojik çeşitlilik bakımından çok zengin bir coğrafi bölgedir. Bu bölgenin ismi Kılıç Kıyısı dır. Kıtanın farklı bölgelerinden insanları kendine çeken bu bölge aynı zamanda Baldur's Gate oyunun geçtiği bölgedir.
Oyunun geçtiği bölgenin coğrafi sınırları ise kuzeyde bölgenin en büyük şehri olan Baldur's Gate, doğuda Wood of Sharp Teeth, güneyde Cloud Peaks ve batıda Sea of Swords dur.
Oyundaki karakterler, Faerûn kıtasının batı kıyısındaki bölgedeki çeşitli şehirleri, kasabaları, madenleri v.b. dolaşarak bir maceradan ötekine atılırlar. Oyunun iki esas konusu vardır. Birinci hedef, oyun dünyasındaki bir komployu ortaya çıkarmaya çalıştırmaktır. Bu komplo ya Zhentarim, Red Wizards of Thay, The Iron Throne, Flaming Fist, The Chill, The Black Talons, ve Harpers gibi gizli örgütlerde dahildir. İkinci hedef ise, oyundaki ana karakterin geçmişini araştırıp ailesi ve kendi geçmişi hakkında bilgi edinmektir.
Oyunda yönettiğiniz karakter Büyücü Gorionun gözetiminde Imoen isimli arkadaşı ile büyümüştür. Öksüz bu iki genç, Candlekeep isimli çok eski kaleden bozma kütüphanede büyümüştür. Kütüphane Baldur's Gate şehrinin güneyindeki Kılıç Kıyısı bölgesinde bulunmaktadır. Kılıç Kıyısı bölgesinde birçok gariplik yaşanmaktadır. Demir üretimi neredeyse durmuştur, üretilen metaller çok çabuk bir şekilde çürümektedir ve eşkiyalar bölgede geriye kalan bütün demirleri toplama çalmaya çalışmaktadır.
1998 Yılın Oyunu Ödülü
1998 Yılın RYO/RPG Ödülü
Yavuzköy, Köşk
Yavuzköy, Aydın'ın Köşk ilçesine bağlı bir mahalle.
Hacılar, Kırıkkale
Hacılar Kasabası, Kırıkkale ilinin merkez ilçesine bağlı beldedir. Kasaba sınırları içerisinde; Orta Anadolu petrol rafinerisi, Kapulukaya Barajı, BARMEK Termik Santrali ve F Tipi cezaevi vardır. Kırıkkale Üniversitesi'nin bir bölümü buradadır. Şu anki Başkanı Memduh Bağrıaçık'tır. Kasabada bir tane türbe vardır.
Porsche 944
Porsche 944, Alman otomobil üreticisi Porsche tarafından üretilmiş yüksek performanslı bir spor otomobilidir.
Porsche 924 ile yer değiştirmek üzere 1982 yılında üretilmeye başlanmıştır. Üretimi, Porsche 968 ile yer değiştirdiği yıl olan 1991 yılında sona ermiştir.
Porsche 944, 1980'li yıllarda Porsche için önemli bir başarı olmuş, değişik modelleri üretilmiştir: 944, 944S, 944 Turbo, 944S2 ve 944 Turbo S.
Porsche 968
Porsche 968, Alman otomobil üreticisi Porsche tarafından üretilmiş yüksek performanslı bir spor otomobilidir.
Porsche 944 ile yer değiştirmek üzere 1992 yılında üretilmeye başlanmıştır. Üretimi, Porsche Boxster ile yer değiştirdiği yıl olan 1995 yılında sona ermiştir.
Ayça Şen
Ayça Şen (d. 14 Temmuz 1972, Trabzon) Türk yazar, radyo programcısı, Türkçe rock müzisyeni ve sunucu.
1991'de Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Seramik bölümüne girdi, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı yarı zamanlı Şan Bölümü'nü kazandı. 1994 ve 1997 yıllarında Number One TV'de program yaptı. 1995 yılı boyunca Aktüel Dergisi'nde izlenim yazılar yazdı. 1997 yılında Aktüel Dergisi'nde, söyleşi izlenimlerinden oluşan yazıları yer aldı. 2001 yılında, yazılarında da sıkça söz ettiği oğlu Memo doğdu. 2001-2002 arasında Tempo Dergisi'nde yazdı. 2003 yılından bu yana Radikal Gazetesi Cumartesi ekinde yazıyor. NTV'de ve Radyo Eksen'de program yapmayı sürdürüyordu. 2006 yılında "Saatçi Bayırı" isimli romanı yayımlandı. Bir süredir İstanbul'da 99.4, Ankara'da 99.5 frekanslarında dinlenen, Virgin Radio kanalında Ayça Şenbaşkan Pusu isimli radyo programını Sebastian Carlos eşliğinde yaptı. İlk albümü "Astronot", 2009 Ocak ayında Rakun Müzik etiketiyle piyasaya çıktı. Radikal gazetesindeki köşe yazarlığından 22 Eylül 2010'da ayrılmıştır. Ocak 2010'da Virgin Radio'dan Radyo Eksen'e transfer oldu. Sebastian Carlos (Sebastian Carlos, halen Hürriyet gazetesinde çalışan fotoğrafçı Sebati Karakurt'un kod adıdır.) olmadan yayına Ayça Şenbaşkan Tam Pansiyon adıyla devam etti. Bir süre sonra Doğuş Grubu'yla yolları ayrıldı. Haziran 2009'da Everest yayınlarından adlı romanı yayımlandı. 2001'den beri de Taraf gazetesinde "Şarzör" isimli köşede yazıları yayımlanmaktadır. Televizyon reklamlarında da rol almıştır ama daha da önemlisi pek çok reklama seslendirme yapmaktadır. 6 Ocak 2014'te bir internet radyosu olan Standart FM'de "Meraklısına Ayça Şen Başkan" programına başlamıştır. 10 Ocak 2014'te Hayalet Ağrı isimli üçüncü romanı Doğan Kitap'tan çıkmıştır.
İtalyan Toni Drosa ile evlidir.
08 Aralık 2014 tarihinde kendi internet radyosunu kurmuştur Ayça İle Ev Hali her sabah saat 09 ile 11 arasında eşi Toni Drosa ile birlikte dinleyicisiyle buluşmaktadır.
Porsche Boxster
Porsche Boxster, Alman otomobil üreticisi Porsche tarafından üretilmiş yüksek performanslı bir spor otomobildir.
Porsche'nin Boxster modeli genelde, 986/987 ve/veya 986 Boxster/987 Boxster olarak bilinir. 1996 yılının başında 1997 model olarak üretilmeye başlanmıştır. Boxter modeli, Porsche 968'den sonra Porsche'nin ürettiği en küçük ve en ucuz otomobildir.
Günümüzde kompakt roadster sınıfında rakipleriyle mücadele eden Porsche Boxster, sınıfının en başarılı modellerindendir. Boxster ve Boxster S olmak üzere iki farklı modele sahip otomobilde, 2,7 lt motorlar ve üstün Porsche teknolojisi kullanılmaktadır.
Porsche 914
Porsche 914, Alman otomobil üreticileri Volkswagen ve Porsche tarafından üretilmiş bir spor otomobilidir.
Porsche 904 ile yer değiştirmek üzere 1969 yılında üretilmeye başlanmıştır. 1975 yılında üretimi sona ermiştir.
Bağımsızlık savaşı
Tarihte birçok kurtuluş/bağımsızlık savaşı vardır. En çok bilinenleri sıralamak gerekirse:
Karanlıkaltı
Karanlıkaltı (Underdark) Zindanlar ve Ejderhalar evreninde yer altı dünyasına verilen isimdir. Karanlıkaltı neredeyse tüm kıtanın altını kaplayan bir mağaralar ve tüneller sistemidir.
Karanlıkaltı neredeyse tüm sakinlerinin yeryüzü ırklarına düşman olduğu acımasız garip ve yabancı bir dünyadır. İlk olarak Greyhawk evreninde ortaya çıkmıştır. Buna rağmen en çok materyel Unutulmuş Diyarlar dekoru için mevcuttur.
Karanlıkaltı son derece tehlikeli bir yerdir, özellikle de oraya özgü olmayanlar için. Klostrofobi, zayıf hava sirkülasyonu, ve kaybolma gibi mağaralarla ilgili olağan tehlikeler mevcuttur. Bunun yanında ara sıra bazı floresan mantarlardan süzülen dışında hiç ışık yoktur. Birçok Karanlıkaltı sakinin görme dışında ya çok gelişmiş duyuları ya da infagörüşleri vardır. Yiyecek bulmak son derece zor olabilir ve doğal bitkilerin çoğu genellikle zehirlidir.
Porsche 924
Porsche 924, Alman otomobil üreticisi Porsche tarafından üretilmiş yüksek performanslı bir spor otomobilidir. İki kapılı, 2+2 coupé veya cabriolet karosere sahiptir.
Porsche 914 ile yer değiştirmek üzere 1976 yılında üretilmeye başlanmıştır. Üretimi, Pors |
che 944 ile yer değiştirdiği yıl olan 1988 yılında sona ermiştir. Daha önceleri ana seri modellerinde (356 ve 911) tamamı arkada veya ortada konumlandırılmış hava soğutmalı boksör motor kullanan Porsche için 924 modelinin öne yerleştirilmiş su soğutmalı sıralı motoru büyük bir değişikliktir.
Sıralı 4 silindirli motorlu, 2 litre hacimli, Audi tarafından tasarlanmış motor kullanan orijinal model.
Avrupa pazarında sunulan 2 litre turbo motorlu model. ABD'de bu sırada atmosferik modeller satıştaydı.
1985 sonrasında 944'ün motoruna sahip 924S serisi üretime girdi.
1981 yılında Porsche, 924 serisinin en güçlü sürümü olan 924 Carrera GT'yi üretti. 924 Turbo üzerine temellendirilmiş bu otomobil, 16" Fuchs jantları ve kaputundaki hava girişleri gibi ayrıntılarla ana seriden görsel olarak çok farklıydı.
924 Carrera GTS ve 924 Carrera GTR sürümleri de üretildi. Güçleri sırasıyla 245 HP (50 adet üretildi, 5'i ClubSport sürümü) ve 375 HP (17 adet üretildi) olmuştur.
† 1030 adet üretilen özel sürüm "Le Mans" araçlarını da içerir
‡ 1015 adet üretilen özel sürüm "50 Jahre Porsche/Weissach" araçlarını da içerir
† Sadece İtalya'ya getirilen araçlar
Sadece ABD'ye getirilen 924S paketi de bulunmaktadır, ancak üretim bilgileri mevcut değildir.
Angel (Buffy evreni karakteri)
Angel, 1753 yılında Galway, İrlanda'da Darla tarafından vampir yapıldı. Aslında vampir olmadan önce de tam bi haşarı gençti. Hırsızlık yapar kavgalar ederdi. Ama Darla tarafından ısırılınca işler değişti ve tam bir katil oldu! Birlikte tüm Avrupa'ya terör saçmaya başladılar. Ancak Darla ile birlikte 1898 yılında bir çingeneyi ısırınca çingene büyücüler tarafından lanetlendi. Artık Angeleus, Angel olmuştu ve büyücüler ona ruh verdiler. Böylece yaptığı cinayetlerden ders alıp acı çekecekti. Angel'ı Whistler adında bir iblis buldu ve bu harap halden kurtardı. Böylece Angel iyilerin safına geçmiş ve cinayet işlemez olmuştu.
Artık oradan gitmeliydi. Manhattan'dan yola çıktı ve Los Angelesa gitti Buffy'i de ilk defa burada gördü. Ona aşık oldu fakat Buffy bundan habersizdi ve Buffy'i takip edip Sunnydale şehrine gitti ve burada yaşamaya başladı. Tüm olayları ona anlattı. Artık birbirlerine aşıktılar. Aylarca böyle aşkları devam etti. Angel avcılıkta ona yardım ediyordu. Ancak Buffy'nin 17. doğum gününde mükemmel mutluluğa kavuşan Angel tekrar kötü Angelus oldu. Buffy'e eziyet edip dünyayı yok etmeye çalışmaya başladı. Ancak Buffy onu cehenneme yolladı. Böylece birkaç ay orada kaldı. Aslında bu birkaç ay Angel'e göre yüzyıllardı. Bir gün Buffy tarafından geri getirildi. Buffy onu tedavi etti ama artık birlikte olamayacaklarını anladıklarında ise ayrıldılar Buffy üniversiteye, Angel ise Los Angeles'e gitti.
Dizideki bu ayrılığın ardından Buffy The Vampire Slayer ve Angel iki ayrı dizi olarak devam etmiş, bazı bölümlerde ise birbirlerine konuk oyuncu olarak eşlik etmiştir.
Angel, 18. yüzyılda yaşamış İrlandalı bir insandı. Asıl ismi o zamanlar Liam olarak geçiyordu. Angel'ın geçmişi hakkında pek fazla bilgi yoktur. Ama dizide hiçbir zaman babasına layık olamayan bir adam olduğundan bahsedilmiştir. Geceleri sürekli barlarda gezen ve sürekli başka kadınlarla ilişkiye giren birisidir. Aynı şekilde bir gece, bar çıkışında Darla ile tanışır. Onun güzelliği tarafından etkilenen Liam, Darla'nın peşine düşer. Sokak arasında Darla onu vampire çevirir ve artık ismi Angelus olur.
Angelus olarak dünyada bilinen en kanlı vampirlerden birisidir. Yüzyıllar boyunca Darla ile birlikte Avrupa'nın altını üstüne getirmişlerdir. Sürekli birlikte gittikleri her yere felaket getirmişlerdir. Ama ilk vampire dönüştüğü gece bütün ailesini kendisi öldürüp kanlarını içmiştir. Daha sonra Darla ile birlikte koca bir köyü katliama uğratmışlardır. 1764 yılında, Angelus ve Darla bir vampir avcısı olan Daniel Holtz'un bütün ailesini öldürür ve küçük kızını vampire dönüştürürler. Bu olayın üzerine Holtz onların peşine düşer. 1765 yılında Angelus ve Darla, Holtz ve adamları tarafından bulunmuşlardır. Yanan bir ahırın içinde mahsur kalmışlardır. Darla sahip oldukları tek atı da alarak Viyana'ya kaçar. Angelus ise Holtz'un elinden kaçmayı başarır. 1771 yılında ise Holtx sonunda Angelus'ı yakalamayı başarır. Ama Darla ve küçük bir vampir ordusu gelip onu kurtarırlar.
Angelus koca bir köyü daha öldürdükten sonra, 1789 yılında Canavar (The Beast) diye bilinen bir iblis gelip ondan kendisine katılmasını ister. Ama Angelus ona her zaman tek başına çalıştığını söyler ve Canavar'ın teklifini reddeder. 1860 yılında Darla, Angelus'a bir hediye getirir. Drusilla adında lanetlenmiş bir kızı karşısında gören Angelus onu öldürmek istemez. Onun yerine Drusilla'nın önünde bütün ailesini katleder ve daha sonra onu da vampire çevirir. Görüş gücüyle lanetlenmiş Drusilla olacakları önceden tahmin edebilmektedir, ama deliliği dolayısıyla normal davranamamaktadır.
1898 yılında ise Romanyada; Darla, Angelus'a doğum günü hediyesi olarak bir çingene kızı kaçırır. Angelus bu kıza tecavüz edip daha sonra da kanını içerek onu öldürmüştür. Bunu öğrenen kızın çingene kabilesi, Angelus'ı yakalayıp lanetlemişlerdir. Angelus bu lanetten kaçamamıştır. Çingeneler, Angelus'a bir ruh vermişlerdir. Artık Angelus insanları incitmek istememektedir, çünkü vicdan azabı çekmektedir. İlk başlarda Darla, Spike ve Drusilla'ya hiçbir şey anlatmayan Angelus, daha sonra gerçeklerin farkına vararak insan kanı içmeyi bırakmıştır. Hatta arada sırada insanların hayatlarını kurtarmaya başlamıştır. Kendisine ise Angel ismini vermiştir.
1996 yılında, Whistler adında bir iblis, Angel'ı acınası bir vaziyette L.A. sokaklarında bulur. Bu iblis, Angel'ı karanlığın güçlerine karşı savaşmaya davet eder. Ona bir sonraki nesil avcı olan Buffy Summers'ı gösterir. Angel, Buffy'yi ilk okulda gördüğü an ona aşık olur. Daha sonra bu savaşta iyilerin tarafında yer almaya karar verir.
Dizinin ilk bölümünde beliren bu karakter, Buffy'ye yol gösterici figürünü oynamıştır. Karanlık bir karakteri olan bu vampir, kendi kimliğini Buffy'ye açıklamamıştır. Çünkü onun kendisini yanlış anlamasını istememiştir. Buffy'nin, ruhu olan vampir hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Angel, ilk sezon boyunca konuk oyuncu olarak devam etmiştir. Fakat ilerleyen bölümlerde Buffy, kendisinin bir vampir olduğunu öğrenmiş ve onu evinden kovacak bir büyü yapmıştır (vampir olduğunu öğrenmeden önce onu evine davet etmiştir). Daha sonra Giles ve Willow yaptıkları araştırmalarda, Angel'ın çingeneler tarafından lanetlendiğini ve artık bir ruhunun olduğunu öğrenmişlerdir. Ruhunu alalı yüz yıl kadar bir zaman olmuştur ve Angel artık kimseyi öldürmemektedir. Daha önceki kanlı ismini ise Angelus'dan Angel'a çevirmiştir. Buffy'ye bir süre devriyelerde yardım etmiştir.
İkinci sezonda artık ilişkileri ilerlemiş ve sevgili olmuşlardır. Sürekli geceleri birlikte devriyelere çıkmaya başlamışlardır. Devriyelerden sonra ise baş başa kalıp vakit geçirmişlerdir. Angel artık Scooby Gang'in bir üyesi olmuştur ve Sunnydale'de olan iblis olaylarında Buffy ve arkadaşlarının safını tutmuştur. Fakat bir gece Buffy, Angel'ın dairesine gitmiştir ve birlikte olmuşlardır. Aynı gece, Angel ruhunu kaybetmiştir, çünkü kendisine verilen lanet şu şekildedir; "Mükemmel mutluluğu tattığı anda ruhu tekrar gidecektir." Bu nedenle Angelus geri dönmüştür. Buffy ve arkadaşları bu durumdan bihaber olduklarından Angelus ile her zamanki gibi konuşurlar. Ama Angelus, Spike ve Dru ile tekrar bir aile olmuştur. Buffy bunu öğrenince Scooby Gang ile bu konuyu tartışır. Willow, Angel'ın ruhunu geri getirecek büyüyü aramaya koyulur. Ama çingenelerin antik büyüleri çok uzun zaman önce kaybolmuştur.
Sunnydale Lisesinin bilgisayar öğretmeni Jenny Calendar bir çingenedir ve Angel'ın ruhunu geri getirmenin yollarını aramaktadır. Sonunda antik bir büyü bulur, ama bu çok eski ve unutulmuş dillerden birinde yazılmıştır. Onu çevirebilecek bir bilgisayar programı yazar. Büyüyü çevirir ve bir diskete kaydeder. Ama Angelus bunu öğrenince gelip onu öldürür. Giles, bu nedenden ötürü Angelus'ı öldürmek istemektedir. Buffy artık gerekirse Angel'ın öldürecektir, her ne kadar ona aşık olsa da. Willow, Jenny Calendar'ın disketini keşfeder ve Angel'ın ruhunu geri getirmek için büyüyü hazırlar. Ama Angelus ve vampirleri okula saldırır. Willow hastaneye kaldırılır. Buffy, Angelus'ın peşine düşer. Willow, hastanede Angel'ın ruhunu geri getirecek büyüyü yaparken Angelus, Spike'ın kendisine ihanet ettiğini öğrenir ve Buffy ile karşı karşıya gelir. En sonunda Willow başarılı olur ve Angel'ın ruhu geri gelir. Ama Buffy Sunnydale'i kurtarmak için Angel'ı öldürür ve Angel cehenneme gider.
Üçüncü sezonda ise Yüce Güçler tarafından Angel, cehennem boyutundan geri getirilir. Buffy, Angel'ı görünce onu kilit altına vurur ve tehlikeli olmadığından emin olmaya çalışır. Günler geçtikçe onun saklandığı yere sürekli gitmeye başlar ve bunu arkadaşlarından gizler. Buffy, Angel'ın dönüşünü diğerlerinin anlamayacağını düşünmektedir. Üçüncü sezonun konusu olan belediye başkanı, Faith'i sonunda eline geçirmiştir. Kendi tarafında bir avcının olmasının kendisine bir avantaj sağlayacağını düşünmüştür. Angel ile Buffy, Faith'in hain olduğunu öğrenmiş ve ona tuzak kurmuşlardır. Sezon sonunda ise Angel son bir kez Scooby Gang'e yardım ederek belediye başkanını yenmişlerdir. Daha sonra Angel, Sunnydale'den ayrılmıştır.
Sunnydale'den ayrıldıktan sonra Angel, L.A.'ye gelir. Burada Doyle adında bir yarı iblis ile tanışır. Doyle, Angel'a kurtarılması gereken ruhlardan bahseder. L.A. sokaklarındaki yardıma muhtaç bütün insanlara yardım etmek için kendi savaşına girer Angel. Bir gece Doyle'un imgeleminden yola çıkarak peşine düştüğü bir vampiri ararken, Cordelia ile karşılaşır. Ardından; Angel, Doyle ve Cordelia karanlığın güçlerine karşı savaşan bir ekip olurlar ve Angel Investigations'ı kururlar. Ofislerine gelen veya Doyle'un imgelemlerinde gördüğü yardıma muhtaç insanlara yardım ederler. İlk sezonda bir gemi dolusu yarı iblisi kurtarmak için hayatını feda eden Doyle'un ölümünden sonra |
Wesley ekibe katılır. Wesley, Sunnydale'de Buffy'ye yeterince iyi bakamadığı için Gözetmenler Konseyi'nden kovulmuştur ve tek başına iblisleri avlamaktadır. Angel ise onu görünce takıma girmesine izin verir. Sezon sonunda yeraltı deposunda yaşayan ve vampir avlayan bir grup ergen ile karşılaşır Angel. Gunn, bu grubun lideri Angel'ı öldürmeye çalışır. Ama daha sonra Angel'ın ruhu olan bir vampir olduğunu öğrenirler.
İkinci sezonda, Gunn da Angel Investigations ekibine katılır. Angel ve ekibi, L.A.'de Büyük Ortaklar denen ve başka bir cehennem boyutunda yaşayan bir grup iblisin Wolfram & Hart adında bir şirket açtığını ve şehre dehşet saçtıklarını öğrenirler. Ama onları alt edecek kadar güçlü değillerdir. Bu yüzden onların karıştıkları küçük olaylarla ilgilenmeye başlarlar önce. Bu şirkette avukat olan Lilah Morgan ve Lindsey McDonald ile sürekli karşılaşan Angel onlardan nefret etmektedir. Bu sezonda Angel Investigations Hyperion Hotel adında bir otele yerleşir. Angel, Lorne adındaki iblis tarafından yönetilen bir iblis barı keşfeder. Bu barda iblislerin şiddet uygulamasını önleyen bir büyü vardır. Bu nedenle Angel orada kimseye saldıramaz. Lorne (ya da Host) insanların geleceklerini görebilmekte ve düşüncelerini okuyabilmektedir. Ama bunu yalnızca onlar şarkı söylerken yapabilir. Angel da yardıma muhtaç olduğunda bu bara gelip şarkı söyler ve Lorne'dan yardım ister. Bu sezonda Darla ölümden geri döner, Wolfram & Hart, Darla'yı Angel'a tuzak kurmak için kullanırlar. Darla artık insandır. Angel onu insan olarak görünce ikinci şansını kullanmasını ister. Lakin Darla vampire dönüşmeden önce hastadır. Şimdi tekrar insan olunca hastalığı geri gelmiştir. Bu yüzden de tekrar vampir olmak ister. Angel onun kararını değiştirir ve ona son anlarında yanında olacağını söyler.
Angel ve Darla otel odasında otururlarken, Drusilla Wolfram & Hart'ın adamları ile birlikte gelir ve Darla'yı tekrar vampir yapar. Darla ve Drusilla, birlikte eski günlerine dönerler. L.A.'de bir katliam yaratmak isterler. Wolfram & Hart onları elinde tuttuğunu sanır, ama yanılır. Darla ve Drusilla bir gece bütün Wolfram & Hart önemli çalışanlarının bulunduğu bir toplantıyı basar. Oradaki herkesi öldürmek isterler. Angel daha sonra gelip toplantıyı basar. İlk başta amacı Darla ve Drusilla'yı öldürmek olan Angel, iblisler kadar kötülük yapmış insanları bir arada acınası halde görünce Darla ve Drusilla'yı onlarla aynı odaya kilitleyip oradan çıkar. O gece Lindsey ve Lilah hariç herkes ölür. Angel, ekibine geri döndüğünde Wesley ona bu yaptığının çok yanlış olduğunu söyler. Angel ise herkesi Angel Investigations'dan kovar. Hepsi daha sonra Angel'a sırt çevirir. Wolfram & Hart'ı delicesine yok etmek isteyen Angel başarısız olunca sinirlenip Darla ile birlikte olur. Lanetinin bozulup ruhunun yok olmasını bekleyen Angel, hiçbir şey olmayınca kendisine gelir. Darla'yı Hyperion Hotel'den kovar. Angel'ın ruhu gitmemiştir, çünkü Darla ile pişmanlıktan dolayı birlikte olmuştur. Bu bir mükemmel mutluluk anı değildir.
Sezon sonlarında Cordelia'nın imgelemlerinde görünen Winifred adındaki bir kıza yardım etmeye çalışırlarken Angel ve ekibi öğrenir ki bu kız Pylea denilen bir boyuta kaçırılmıştır. Pylea, Lorne'un asıl doğduğu boyuttur. Wesley, o boyuta bir kapı açmanın yolunu bulur. O sıralarda Pylea'dan bu tarafa Lorne'un tanıdığı birisi gelir ve Wesley onu göndermek için bir kapı açar. Ama bu kapıdan Cordelia da çekilir. Bütün bu olayların arasında Angel da yardım etmek istemektedir. Wesley, tekrar kapıyı açabilecekleri sıcak bir nokta bulur. Kapıyı açıp Pylea'ya giderler hep birlikte (Lorne da dahil). Görürler ki Cordelia, Pylea efsanelerine göre seçilmiş kişidir ve Groosalugg ile 'com-shuk' denen bir şey yapması gerekmektedir. Wesley ve Gunn, Cordelia'yı kurtarmak için sarayda kalırlar. Angel ve Lorne ise Fred'in peşine düşer. Angel, Fred'in hayatını kurtarır ve birlikte Fred'in mağarasına kaçıp orada saklanırlar. Bir grup Pylea savaşçısına rastlayan Angel yüzünü dönüştürür. Ama Pylea'da vampirler, dönüştükleri zaman içlerindeki gerçek iblisi dışarı çıkarmaktadırlar. Bu yüzden bu yaratık dışarı çıktığında Angel kendisini zor kontrol eder. Lorne'un kafasını bir grup keşiş keser. Ama görünen odur ki Deathwok iblislerinin bedenleri yaşadığı sürece kafalarının kesilmesi onları öldürmemektedir. Groosalugg burada barışı sağlayacak bir hükümdar olunca artık Angel, Cordelia, Wesley, Gunn, Lorne ve Fred geri dönerler. Hyperion Hotel'e geldiklerinde Angel, Willow ile karşılaşır. Willow ona Buffy'nin öldüğünü söyler.
Buffy'nin ölümü ile uğraşmaya çalışan Angel, birkaç ay yokluğundan sonra üçüncü sezonda L.A.'e geri döner. Angel ekibi karanlığın güçleri ile savaşmaya geri döner. Ama bu sezon Angel'ın eski düşmanlarından Holtz geri döner ve onu öldürmek ister. Angel'ın değiştiğinden, bir ruhu olduğundan haberi yoktur. Aynı sıralarda ikinci sezonda Darla ve Angel'ın ilişkilerinden sonra Darla hamile kalmıştır. L.A.'e Angel'dan yardım istemeye gelir. Wesley'nin bulduğu kehanetlere göre bu çocuk ölecektir. Ama Sahjhan adındaki bir iblis bu çocuk hakkındaki bütün kehanetleri değiştirmiştir, çünkü orijinal kehanete göre bu çocuk bir gün Sahjhan'ı öldürecektir. Darla, içindeki bebeğin bir ruhu olduğunu hisseder, daha sonra bebeği, ruhunu Darla ile paylaşır. Darla, bir anda insani duygulara sahip olur ve kendi hayatını oğlunun yaşaması için feda eder. Angel, oğlunu alıp Hyperion Hotel'e getirir. Wesley, kehanetleri araştırmaya devam eder ve bir kehanete göre Angel, kendi oğlunu öldürecektir. Ama bu kehanet de Sahjhan tarafından değiştirilmiştir. Wesley, Angel'ın bebeğini kaçırır. Ama Holtz, bebeği Wesley kaçamadan ele geçirir. Hemen ardından Angel, Holtz'un peşine düşer. Bir yandan da Wolfram & Hart gelir. Herkes o bebeğin peşine düşmüştür. Birden Sahjhan belirir ve Quor-Toth denen bir cehennem boyutuna kapı açar. Holtz bebekle birlikte kapıdan geçer ve Sahjhan ortadan kaybolur. Bunun üzerine intikam isteyen Angel, Sahjhan'ı etten ve kemikten yapacak bir büyü öğrenir Lilah Morgan'dan. Sahjhan'ı öldüremeyince onu bir şişeye kapatır.
Angel daha sonra bu olanlardan dolayı Wesley'i suçlar. Yoğun bakıma kaldırılan Wesley'i hastanede görmeye gider. Sonra onu öldürmeye çalışınca doktorlar Angel'ı dışarı çıkartır. Bütün Angel ekibi Wesley'e sırt çevirir. Sezon sonunda Connor (Angel'ın oğlu) başka bir kapı yoluyla L.A.'e geri döner. Aynı şekilde Holtz da geri döner. Connor, kendi babası yerine Holtz'u koymuştur ve Angel'dan nefret etmektedir. Holtz kendini öldürür ve Connor onu Angel'ın öldürdüğünü düşünür. Bu nedenden dolayı Angel'ı zayıf bir anında yakalar ve onu çelik bir kasaya hapseder. Okyanusa açılıp kasayı rastgele bir yere atar. Angel artık sonsuz ömrünü denizde geçirecektir, ya da Connor öyle düşünmektedir. Aynı gece Angel, Cordelia'ya sonunda aşık olduğunu itiraf edecektir. Ama hapsolduğundan dolayı onunla olan bu konuşmasını asla yapamaz.
Dördüncü sezonda Wesley, Angel'ı bulup geri çıkarır. Bu defa Angel, Connor'ı otelden kovar ve Cordelia'nın yerini öğrenmeye koyulur. Bu sırada Gwen adında bir doğaüstü kadınla tanışır. Bu kadın ona Cordelia'nın yerini öğrenmesi için gerekli olan Pythia Eksenini verir. Angel öğrenir ki Cordelia artık bir yüce varlık olduğundan dolayı insan boyutunda yaşayamamaktadır. Ama gizemli bir şekilde geri dönen Cordelia'nın daha sonra başka bir yüce varlık tarafından kontrol edildiği öğrenilir. Bu yüce varlık Cordelia'nın vücudunu bıraktığında Cordelia komaya girer. Cordelia ve Connor'ın ilişkilerinden doğan Jasmine, bir yüce varlıktır ve bütün dünyaya hüküm salmaktadır. Angel ve ekibi (Wesley de dahil) Jasmine'i durdurur. Artık Wesley ekibe geri döner. Angel, Wolfram & Hart ile bir anlaşma yapar. Connor'a yeni bir hayat ve yeni anılar vermeleri karşılığında Angel ve ekibi Wolfram & Hart'ın başına geçer. Angel dışındaki herkes Connor'ı unutur.
Son sezonda ise Cordelia sürekli komadadır (Yüzüncü bölüm hariç). Spike yarı hayalet olarak L.A.'de mahsur kalmıştır ve Fred ölmüş, bedenini Illyra adında bir tanrıça ele geçirmiştir. Son bölümde Angel sonunda Wolfram & Hart'ı devirmeyi başarır. Ama birçok kayıp vermiştir. Wesley ve Fred ölmüş, Gunn ise yaralıdır. Angel, Spike ve Illyra savaşa hazırdırlar. Büyük Ortaklar bu duruma çok sinir olup L.A.'e cehennem yaşatmışlardır. Ve böyle sonlanmıştır.
Angel çizgi romanları dizi bittikten sonra "After the Fall" serisi başlığı altında toplanmıştır. Bu çizgi romanlar beşinci sezonun devamı niteliğindedir. Angel ve hayatta kalan ekibinin L.A.'e gelen cehennemdeki savaşlarını anlatır.
Angel, 18. yüzyılda vampire dönüştüğünden beri ölümsüz olmuştur. Süper hıza ve güce sahiptir. Ama avcılardan daha güçlü ve hızlı değildir. Yine de çoğu iblisi yere serebilecek kapasitededir. Angel dizisinin ilk sezonunda bir iblisin kanı dolayısıyla tekrar insan olmuş, ama sonra kendi isteğiyle vampire dönüşmüştür. Çünkü savaşta güçsüz kalmak istememiştir. Ayrıca sezonun devamında, Buffy, Sunnydale'de Spike'ı yendikten sonra ondan Amara yüzüğünü alarak Oz aracılığı ile birlikte Angel'a gönderir. Bu Amara yüzüğü, vampirlerin güneş altında dolaşabilmelerini sağlamaktadır. Angel bu yüzüğü parçalar, çünkü eğer bu yüzüğü takarsa ileride karanlığın nasıl hissettirdiğini unutup insanların arasına karışacağından korkmaktadır. Burada anlaşılır ki Angel'ın tek amacı karanlığın güçlerine karşı savaşmaktır.
Son sezonda, Hamilton adındaki Büyük Ortaklar elçisini ısırdıktan sonra onun güçlerinin tadına bakmıştır ve daha da güçlenmiştir. Neredeyse Hamilton, Angel'ı öldürecekken Angel bu durumdan kurtulup Halimton'ı öldürmüştür. Ama bu güçlerin kalıcılığı veya geçiciliği hakkında pek bir bilgi yoktur.
İlk dafa Liam, Darla ile 18. yüzyılda karşılaşmıştır. Karşılaştıkları ilk gece de Darla, Liam'ı vampire dönüştürmüştür. Daha sonra bütün Avrupa'ya ün salan Angelus doğmuştur. Angelus ve Darla gittikleri her yere birlikte gitmişlerdir. Darla, Angelus'ı efendisine, yani onu dönüştüren vampire götürmüştür ama Angelus kimseye boyun eğmemiştir ve eğmek |
gibi bir düşüncesi de yoktur. Bu nedenle Master diye bilinen vampirin yanında yer almayı da reddetmiştir. Darla da bu defa efendisinin yerine Angelus'ı seçmiştir. Birlikte birçok katliam yapmışlardır. Ama bir vampir avcısının ailesini katlettikten sonra Daniel Holtz Darla ve Angelus'ın peşlerine düşmüştür. Daha sonra da Sahjhan denen iblisin yardımıyla geleceğe gitmiştir. Angelus ve Darla ondan kurtulduklarını sanmışlardır.
Angelus, ruhunu geri alınca kendisine Angel demiştir. Darla, ruhu olan birisiyle beraber olamam deyip Angelus'ı terk etmiştir. Yıllar sonra Angel, Sunnydale'e gelmiştir ve Buffy ile tanışmıştır. Buffy, Sunnydale'de Darla'yı öldürmüştür. Angel burada Darla için hiçbir duygu beslememektedir. Buffy ile olan uzun ilişkilerinin ardından Angel, L.A.'e taşınmıştır. Darla orada bulunan Wolfram & Hart şirketi tarafından tekrar diriltilmiştir. Artık Darla insandır. Angel bunu öğrenince Darla'nın bu defaki hayatını geçen seferki gibi harcamamasını istemiştir. Lakin yine işler ters gitmiş ve Drusilla çıkagelmiştir. Darla'yı tekrar vampire çevirmiştir. Angel, bunun intikamını Wolfram & Hart'tan almaya çalışmıştır. Başarısız olunca Angel, vampir Darla ile birlikte olmuştur. Ama laneti ortaya çıkmamış ve ruhunu kaybetmemiştir. O gece Darla'yı kovmuştur. Darla daha sonra hamile olduğunu öğrenmiş ve bütün dünyayı gezerek bebekten kurtulmaya çalışmıştır. Hiçbir yol bulamayınca Angel'dan yardım istemek için L.A.'e dönmüştür. Angel ve Darla'nın bir bebeği doğar. Ama doğarken Darla, bebeğinin doğması için hayatını verir. Bir daha da Darla hayata geri dönmemiştir.
Angel ve Darla'nın oğlu olan Connor, dördüncü sezonda Darla'nın bir yansımasını görmüştür.
Darla'nın hediye olarak getirdiği kız Drusilla'yı, Angelus öldürmek istememiştir. Görüş laneti olan Drusilla'nın bütün ailesini Angelus, onun önünde öldürmüştür. Daha sonra da onu vampire dönüştürmüştür. Vampir olduktan sonra da Drusilla geleceği görebilmektedir, lakin hala düzgün düşünememektedir. Angelus ve Drusilla birkaç defa birlikte olmuşlardır. Daha sonra Drusilla, kendisine eş olması için William adındaki şairi dönüştürdüğünde, Angelus onun Drusilla'ya sahip olmadığını göstermek için Drusilla'yı ayartıp onunla birlikte olmuştur.
Sunnydale'e normal bir apartman dairesine taşınan Angel, Buffy vampir avcısı ile tanışmıştır. Ona aşık olmuştur, ama vampir olduğunu ona hemen söylememiştir. Çünkü önce kendisini anlamasını istemektedir. Bir gece vampirler tarafından saldırıya uğradıktan sonra Buffy'nin evine girmişlerdir ve öpüşürlerken Angel'ın yüzü değişmiştir. Buffy o sırada Angel'ın vampir olduğunu anlamış ve Angel pencereden atlayarak kaçmıştır. Daha sonra Bronze'da Angel ve Buffy birçok kez karşılaşmışlardır. Çingeneler tarafından Angel'ın lanetlendiğini öğrenince Buffy, Angel ile bir ilişkiye başlamıştır. Geceleri petriyeye çıkıp daha sonra baş başa zaman geçirmektedirler.
Ama Angel, Buffy'ye normal bir hayat veremeyeceğini anladığı an, onu hala severken Sunnydale'den ayrılmaya karar vermiştir. Buffy onun gitmesini istememiştir ama üçüncü sezonda belediye başkanını da yendikten sonra Angel onu terk etmiştir.
Angel, Sunnydale'den ayrılıp L.A.'e geldiğinde Cordelia ile karşılaşmıştır. Cordelia beş parasız kalmış ve kendisine yeni bir kariyer yapmak istemektedir. Angel ile karşılaşınca karanlığın güçlerine karşı savaşma işine geri dönmüştür. Ayrıca bu defa Angel Investigations adlı kurumu açıp para da kazanmışlardır. Cordelia kendisine hayaletli bir apartman almıştır ama bu iyi bir hayalettir, bu yüzden dert edinmemiştir. Angel ile ilişkileri sürekli karışık olmuştur. İlk sezondan itibaren ikisi de birbirlerine karışık sinyaller yollamıştır. İkinci sezonda Cordelia, Pylea'da mahsur kaldığında Groosalugg'a aşık olmuştur. Angel, Pylea'da Groosalugg ile dövüşmek zorunda kalmışlardır. Angel, Cordelia'nın gelip kendisine sarılmasını beklerken, Cordelia Groosalugg'a ilgi göstermiştir.
Pylea'dan geri döndüklerinde ise Angel, sürekli kendisini Cordelia'ya hislerini açabilmek için hazırlamaya çalışmıştır. Sonunda kendisini hazırlamıştır, Cordelia ile konuşmalarına başlamışlarken bir anda Hyperion Hotel'de Groosalugg belirmiştir. Cordelia'yı özlemiş ve ziyarete gelmiştir. Ama üçüncü sezonun sonuna kadar kalmıştır. Angel, artık ümidini yitirmiş ve Cordelia'nın kararına saygı duymuştur. Onun Groosalugg ile olan ilişkisini de eğer mutlu olacaksa ilerletmesini istemiştir. Cordelia ise kısa bir zaman sonra Angel'a aşık olduğunu anlamıştır. Davranışları bu yönde değişince, Groosalugg fark etmiştir ve Cordelia'ı terk etmiştir. Groosalugg ona, Angel'a gidip hissettiklerini anlatmasını söylemiştir.
Artık bir yüce varlık olan Cordelia, bütün hislerini Angel'a açmak istemiştir. Ona telefon etmiş ve buluşmak istediğini söylemiştir. Yolda giderken Skip adındaki bir iblis Cordelia'yı durdurmuştur ve onu yüce varlıkların boyutuna yönlendirmiştir. Her ne kadar Cordelia, hislerini Angel'a söyleyememekten nefret etse de gitmiştir. Angel ise oğlu Connor tarafından okyanusun dibine gönderildiğinden dolayı Cordelia'nın peşine düşememiştir. Bütün yaz boyunca Fred ve Gunn, ne Cordelia'dan ne de Angel'dan haber alamamışlardır. Ama ekipten ayrılan Wesley, Angel'ın yerini bulmuştur. Cordelia'yı da takip etmeye çalışmıştır. Ama araştırması çok derin sürmemiştir.
Son sezonda, Angel bir kurtadam tarafından ısırılan kadına yardım etmiştir. Kadın da her ay üç gece dolunay süresince kurda dönüşmektedir. Ona bu süreçte yardım etmiş ve dolunay geceleri onu Wolfram & Hart'ta kilit altında tutup insanlara zarar vermesine engel olmuştur. Nina, ailesine bu olaydan bahsetmekte biraz zorlanmıştır, Angel hep onun yanında olmuştur. Bütün bunlar olurken Nina, Angel'a aşık olmuş ve ona işaretler yollamaya başlamıştır. Ama Angel bu işaretleri geç anlamıştır. Anladığında ise ağzına kadar kötülüğe battığı için Nina'dan şehri terk etmesini istemiştir.
ETSI
Kısa adı ETSI olan Avrupa Telekomünikasyon Standartlar Komitesi (European Telecommunications Standard Institute)
Avrupa düzeyinde standardizasyon alanında çalışmalarda bulunan üç kurumdan biridir (CEN ve CENELEC gibi). ETSI, telekomünikasyon, televizyon ve radyo yayıncılığı ile bilgi teknolojisi alanlarında standardizasyon çalışmalarında bulunmaktadır.
DMO (haberleşme)
DMO, TETRA standardında Operation'un katılırmsıdır. TETRA Baz istasyonlarının kapsamı dışında da terminallerin birbirleri ile haberleşebilmelerini sağlar. Bu modda çalışabilen iki terminalden herhangi biri kapsama alanında ise diğer terminalin kapsama alanıdaki terminal üzerinden TETRA altyapısıyla haberleşebilmesine imkân sağlayabilir. Bu sayede, kapsama alanı sınırlarında, kapsama alanının genişlemesini ve kapsama alanının olmadığı yerlerde de haberleşmenin kullanıcılar arasında devam edebilmesini sağlayan özelliktir.
İlk insanlar çeşitli tehlikelerden korunmak yatacak yer bulmak yiyecek sağlamak için birbirlerinden yardım görmek zorundaydılar.Bu da, sonradan,konuşmak ihtiyacını doğurdu.İlk insanların konuşmaları çok değişikti.Az sayıda kelimeleri bir araya getirerek dertlerini anlatmaya çalışıyorlardı.Başlangıçta bir fikri belirtebilmek için birçok sesleri bir araya getirmeyi denediler.Zamanla belli şeyleri anlatabilmek için daima aynı sesleri kullanmanın gerekli olduğunu düşündüler.Böylece, tek tek kelimeler geldi,bunlar sonradan cümlecikler halina aldı,çeşitli diller doğdu.
Zaman geçtikçe toplumlar kalabalıklaşıyor,ihtiyaçlar da ona göre artıyordu.Çiftçilik,sürücülük,balıkçılık yaparak geçimlerini sağlayan insanlar,büyük topluluklar halinde birlikte çalışmayı uygun buluyorlardı.Zamanla çeşitli topluluklar arasında ticaret de başladı.Böylece,yeni haberleşme ihtiyaçları ortaya çıkınca, insanlar da daha kolay, daha çabuk haberleşmenin yollarını araştırmaya başladılar.Denizdeki gemilere yol göstermek için kıyılarda ateş yakmak adet oldu.Köyler,kasabalar arasında gidip gelen haberciler türedi.Birbirine yakın köylerde geceleri ateş yakılarak haberleşme sağlandı.Bir süre sonra sert zeminlere bir takım şekiller çizerek haberleşmeyi düşündüler.Haberci-
nin aline verilen bu üzeri çizilmişcisimler,bir nevi mektuptu.Fikirleri resimlere belirtmek alfabenin icadına yol açtı.
Yazının icadından sonra insanlar ellerine geçirdikleri her eşyanın üzerine yazı yazmayı denediler.En sonunda,Mısır'da "papirüs" denilen kağıdın bulunmasıyla önemli bir sorun daha çözülmüş oldu.kağıdın bulunmasından sonra insanlar yazı yazmayı bir sanat haline getirdiler.Böylece edebiyat doğdu.Edebiyat yolundan haberleşme haberleşme çeşitli milletlerin kültür durumları hakkında bilgi edinilmesini sağladı.İnsanlar bu yazılı vesikaları toplayıp saklamaya başladılar.Bu da kütüphanenin temelini teşkil etti.baskı makinesinin bulunması,haberleşmenin kolaylaşmasında çok önemli rol oynadı.xvııı. yüzyılda endüstri devri başlayınca,insanlar haberleşmede daha ziyade çeşitli makinelerden faydalanmaya başladılar.Buharla işleyen gemiler,telefon,telgraf,radyo,telsiz,sinema,televizyon haberleşmeyi basit bir hale getirdi.
PEI
TETRA Telsiz Standardında, Peripheral Equipment Interface(Çevresel Donanım Arayüzü)'in kısaltmasıdır. Bu standart arayüz ile TETRA terminallerinin çevresel donanımlarla haberleşmesi standartlaştırılmıştır. Bu sayede sensörler, uzaktan komuta sistemleri, bilgisayarlar... gibi donanımlar TETRA ağı üzerinden haberleşebilirler.
Sergey Bagapş
Sergey Bagapş ya da Sergei Bagapş (Abhazca: Сергеи Багаҧшь / Sergei Bagapş; (d. 4 Mart 1949, Sohum - ö. 29 Mayıs 2011, Moskova) de facto Abhazya Cumhuriyeti'nin 2. cumhurbaşkanıdır. 1997-1999 yılları arasında başbakan, 2005 seçimleri sonrasında ise Cumhurbaşkanlığı yaptı.
9 Mart 1949 tarihinde Gürcistan SSC yönetimindeki Sohum şehrinde doğdu. Yaşamının büyük kısmı Abhazya'da geçti. Gençliğinde Gürcistan basketbol takımının bir üyesiydi. Sohum'da Gürcistan Astropikal Tarım Devlet Üniversitesinden mezun oldu. Eğitimi sırasındaki ilk işi bir şarap kooperatifinde ve daha sonra devlet bankasında güvenlik görevlisi olarak çalışmaktı. Daha sonra Sovhoz tarım işletmelerinde a |
skerlik görevi yerine burada yöneticilik yaptı. Bu sırada Abhazya bölgesel komitesi parçası olan Komsomol'da eğitmen olarak yer aldı. 1978'de Konsomol'un merkez gücünden sorumlu oldu ve 1980'de Abhazya Bölgesel Komitesi'nin ilk sekreteri oldu. 1980'de Komünist Parti'nin Oçamçıra rayonu sekreteri oldu. Ülkede komünizm'in yıkılmasının ardından iş adamı ve Abhazya Hükümeti'nin temsilcisi olarak Moskova'da çalışmaya başladı.
29 Nisan 1997'de seçimler sonucu Abhazya Cumhuriyeti başbakanı oldu. Görevi sırasında Gürcü-Abhaz gerginliği en önemli sorundu. Bu sorun 1998'de üst seviyeye çıktı ve Abhazya-Gürcistan sınırına askerler konuşlandırıldı. Çıkan çatışmalar Abhazya Savaşı (1998) olarak bilinir.
29 Mayıs 2011 tarihinde Moskova'da bir hastanede akciğer rahatsızlığı nedeniyle hayatını kaybetti.
Koyu sırtlı saka
Koyu sırtlı saka ("Carduelis psaltria"), ispinozgiller (Fringillidae) familyasından saka türü.
Gagası konik ve koyu renklidir. Vücudu parlak sarı ile koyu kahverengidir. Kanatlar büyük beyaz çizgili ve yamalıdır ve bu büyük beyaz yamalar uçarken görünür. Kuyruğu kısa ve çatallıdır. Erkek parlak sarı renklerle siyah bir kep ve kanatla bezelidir. Dişiler ise çok daha soluktur.
İki alt türü vardır. "Carduelis psaltria psaltria" (siyah sırtlı saka) ABD'nin güney, "Carduelis psaltria hesperophilus" (yeşil sırtlı saka) alt türü ise batı yakasında dağılım yapar. Her ikisinin, siyah taç, siyah kanat ve kuyrukta beyaz işaretleri vardır.
Bu kuşlar toplu halde yaşarlar ve çoğunlukla Lawrence sakalarıyla karışık sürüler oluşturur. İspinozların çoğu gibi koyu sırtlı sakada tamamen tohumlarla beslenmez. Ara sıra meyve, tomurcuk ve böcekleri de menülerine katar. Özellikle karahindiba ve devedikeni tohumunu çok sever.
Yaşam alanını meşe savanaları, ormanlık bölgeler ile park ve bahçeler oluşturur. Bir çalılık veya alçak bir ağaçta kurduğu yuvaya 4-5 soluk mavi yumurta bırakır. Kuluçka dönemi 12 gün sürer. Gevşekçe bir yuva yapar. Yuvalar genellikle, dikey bir çatalda kuruludur veya bir ağacın dalı, yoğun yapraklar ile kuşatılır. Ottan yapılan açık fincan şeklindeki yuvayı dişi inşa eder. Erkek, onu yuvada besler. Yumurtadan yavrular çıktıktan sonra her iki ebeveyn, gence yiyeceği getirir.
Erkekler tüy dökme dönemi haricinde bütün yıl öter. Diğer sakalar gibi bu kuşlar da dalgalı uçuşları sırasında öter. Bu esnada "chig chig chig" gibi benzeri sesler çıkarır. Çoğunlukla diğer kuşların şarkılarının kısa parçalarını taklit eder.
İhsan Sabri Çağlayangil
İhsan Sabri Çağlayangil (1908, İstanbul - 30 Aralık 1993, Ankara), Türk siyasetçi. 1965-1971 ve 1975-1977 arasında Dışişleri Bakanlığı, 1979-1980'de Cumhuriyet Senatosu başkanlığı ve Cumhurbaşkanı vekilliği yapmıştır. Kendi yazmış olduğu anılarında memleketini Değirmenboğazı, Manyas olarak belirtmiştir. Ubıhlardandı.
İstanbul (Erkek) Lisesi mezunudur. 1932'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1937 yılında Dersim harekatının sonuçlanmasının ardından kurulan mahkemede idama mahkûm edilen sanıkların infazını düzenlemekle görevlendirildi.
1945'te Ahlat kaymakamı, 1948'de Yozgat, 1950'de Antalya, 1953'te Çanakkale, 1954'te Sivas valisi oldu. Aynı yıl getirildiği Bursa valiliği görevini 1960'a değin sürdürdü. Memleketi olduğu için Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın özel önem verdiği bu valilik nedeniyle Demokrat Parti hareketinin önemli isimlerinden birine dönüştü. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra tutuklanarak önce Yassıada, ardından Balmumcu'da hapis yattı. Yargılanmadan 6 ay sonra serbest bırakıldı.
1961'de siyasete atılarak, Adalet Partisi'nden Bursa senatörü seçildi. 20 Şubat 1965'te Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında kurulan koalisyon hükümetinde Çalışma Bakanı oldu. 1965 genel seçimlerinin ardından kurulan Demirel hükümetinde Dışişleri Bakanı olarak görev aldı. Görevi sırasında çok iyi bilmediği diplomasi dünyasına hızla alıştı, komplekssiz kişiliği ve bilmediği konularda dışişleri personeline tam güveniyle başarılı bir bakan oldu.
Hükümetin 12 Mart 1971 askeri müdahalesi üzerine istifa etmesiyle, bu görevden ayrıldı. 12 Mart döneminde senato üyeliğini ve AP içindeki etkili konumunu sürdürdü.
Mart 1975'te Demirel'in kurduğu I. Milliyetçi Cephe hükümetinde gene Dışişleri Bakanlığı görevine getirildi. 5 Haziran 1977 genel seçimlerinden sonra kurulan Cumhuriyet Halk Partisi azınlık hükümetinin güvenoyu alamamasından sonra Temmuz 1977'de Süleyman Demirel başkanlığında oluşturulan II. Milliyetçi Cephe hükümetinde de aynı görevi üstlendi. Aralık 1977'de hükümetin bir gensoruyla düşürülmesine değin bakanlık görevini sürdürdü. Ekim 1979'daki ara seçimlerden sonra Cumhuriyet Senatosu başkanlığına seçildi. 6 Nisan 1980'de görev süresi dolan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün yerine cumhurbaşkanlığı görevine vekalet etti. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle sona eren bu görevi sırasında kontenjan senatörleri ataması mecliste tartışmalara yol açtı.
1982 Anayasası'nın geçici 4. maddesi ile 5 yıllık siyaset yasaklıları arasına giren Çağlayangil, Mayıs 1983'te siyasal partilerin kurulmasına izin verilmesinden sonra Büyük Türkiye Partisi'nin (BTP) kuruluşunda rol oynadı. Partinin Millî Güvenlik Konseyi kararıyla kapatılmasının ardından bazı eski AP'li ve Cumhuriyet Halk Partisi üyesi politikacılarla beraber 1 Haziran 1983-30 Eylül 1983 arasında Zincirbozan'da (Çanakkale) gözetim altında tutuldu. 6 Eylül 1987'de yapılan referandum sonunda siyaset yasağı kalktı, ancak Kasım 1990'da aktif siyasetten ayrıldığını açıkladı.
beyiti her ne kadar kendisi yazmasa da ona mal edilmiştir.
Can Yayınları
Can Yayınları 1981 yılında Erdal Öz tarafından kurulan yayımcılık şirketi. Erdal Öz, yayıncılık yaşamına, Türkiye çocuk edebiyatına çağdaş boyutlar getiren Arkadaş Kitaplar’la başladı. Daha sonra kurduğu Can Yayınları’nda, hem çocuk edebiyatının neredeyse büyüklerin de okumadan edemediği önemli kitaplarını yayınlamayı sürdürdü, hem de başta Latin Amerika edebiyatı olmak üzere dünya edebiyatının çağdaş ve klasik yapıtlarını nitelikli çevirilerle Türkçeye kazandırdı. Dünya edebiyatından seçilen ilk kitaplar Ağla Sevgili Yurdum (Alan Paton), Lady Chatterley’in Sevgilisi (D. H. Lawrence), Atlılar (Joseph Kessel), Artemio Cruz’un Ölümü (Carlos Fuentes) oldu. Ardından Juan Rulfo, Gabriel Garcia Marquez, Mario Vargas Llosa, Jorge Amado, Alejo Carpentier, Jorge Luis Borges, Julio Cortazar, Isabel Allende ve daha birçok yazar geldi.
Can Yayınları yalnızca Türk edebiyatının ustalarını yayınlamakla kalmadı, aynı zamanda genç yazarların ilk yapıtlarını yayınladıkları bir okul işlevi gördü.
Can Yayınları, 25 yıl içinde toplam 2023 yapıt yayınladı. Bunun 294’ünü çocuk kitapları, 680’ini Türk yazar ve şairlerin yapıtları, 1049’unu da yabancı yazarların kitapları oluşturuyor. Yayınlanan toplam kitap sayısı ise 25 milyonu buluyor.
1981’den günümüze Can Yayınları’nın 52 yazarı edebiyat ödülü aldı. Sait Faik Hikâye Armağanı 8 kez, Orhan Kemal Roman Armağanı 5 kez, Yunus Nadi Roman Ödülü 6 kez, Yunus Nadi Öykü Ödülü de 2 kez Can yazarlarının oldu.
Can Yayınları’da çevrilmiş eserleri yayımlanan bazı Nobel Ödüllü yazarlar:
Patrick Modiano (2014)
Alice Munro (2013)
Mo Yan (2012)
Mario Vargas Llosa (2010)
J. M. G. Le Clézio (2008)
Doris Lessing (2007)
J.M. Coetzee (2003)
Imre Kertész (2002)
Günter Grass (1999)
José Saramago (1998)
Toni Morrison (1993)
Nadine Gordimer (1991)
Gabriel García Márquez (1982)
Heinrich Böll (1972)
Pablo Neruda (1971)
Jean-Paul Sartre (1964)
Albert Camus (1957)
André Gide (1947)
Hermann Hesse (1946)
Thomas Mann (1929)
Anatole France (1921)
Knut Hamsun (1920)
Andromahi
Andromahi, Andromacue (Yunanca: Ἀνδρομάχη), Thebae Campus (Kilikya'nın Tebai bölgesi)'nun prensesi Eetion’un kızı, Hektor’un karısı. Truva savaşı sırasında babası, kardeşleri ve kocası Aşil tarafından öldürülmüştü. Troya prensi Hektor’dan olan oğlu da Yunanlar tarafından öldürülmüş, bahtsızlığını büsbütün artırmıştı. Troya’ya giren Yunanlar, sağ kalanları da esir olarak götürdükleri zaman, bahtsız Andromakhe, Aşil’in oğlu Neoptolemos’un hissesine düşmüştü. Neoptolemos’un ölümünden sonra Andromakhe Hektor’un kardeşi Paris’le evlenmiştir.
Andromahi öyküsü, Euripides ile Jean Racine'in oyunlarına konu olmuş, "İliada"'daki Andromahi ile Hektor'un ayrılma sahnesi de, birçok ressam tarafından işlenmiştir.
Skid Row
Skid Row. İlk albümlerini 1989 yılında Jon Bon Jovi'nin desteğiyle yayınlamış bir Heavy Metal, Hard Rock grubudur. Youth Gone Wild,I Remember You, 18 and Life, In a Darkened Room, Slave to the Grind, Monkey Business ve Wasted Time gibi popüler şarkıları vardır.
1995 yılında solistleri Sebastian Bach gruptan ayrılarak solo kariyerine baslamıştır. Bunun sonucunda büyük bir kan kaybına uğrayan grup bir daha eski şöhretini yakalayamamıştır. Vokalist Sebastian Bach ise Rock n Roll dünyasını sallamaya devam etmektedir. Bach'tan sonra her ne kadar yeni solistlerle yollarına devam etmeye çalışsalar da Skid Row sevenler hem ses tınısı hem de sahne performansını benimseyememişlerdir.
Skid Row; şarkılarında genellikle gençlerin yaşadığı toplumsal sorunları ve aile - çocuk arasındaki iletişimi müziklerinde konu etmiştir.Rock dünyasında çok önemli bir yere sahip olan Skid Row, bugün bile yeni nesil müzisyenlere ilham kaynağı olmaktadır.
Accept
Accept 1970'lerin başında Udo Dirkschneider tarafından kurulmuş, Solingen'li Alman heavy metal grubudur. Power metal ve speed metalin vaftiz babası ve türünün en etkili alman grubu olduğu birçok kişi tarafından tartışılmış, gündeme getirilmiştir.
Accept kurulduktan sonra uzun bir süre kadrosunda değişikilik yaşamadı ve festivallerde ara sıra gözüküp konser vererek aslında amatör seviyede kalmaya devam etti. Profesyonel kariyerleri 1976 yılında ilk rock 'n roll festivallerinden birisi olan Almanya-Rock Am Rhein’e davet edildikleri zaman başladı.Bu festivalin ardından grup, çok iyi bir efor sarfedememesine karşın müzik şirketlerinden anlaşma teklifi aldı ve "Accept" isim |
li albümü kaydetmek için ilk kez profesyonel stüdyoya adım attı.
Accept’in ilk sağlam kadrosu; vokal Udo Dirkschneider, gitaristler Wolf Hoffmann ve Gerhard Wahl, bas Peter Baltes ve davulda Frank Friedrich şeklindeydi. "Accept" yaınlandıktan sonra Friedrich ve Wahl profesyonel bir müzik kariyeri istemedikleri için gruptan ayrıldılar. Onların yerine Stefan Kaufmann ve Jörg Fischer getirildi ve bu kadroyla grup 1980 yılında "I’m A Rebel" albümünü kayda başladı. Bu albüm Accept’in medyanın ilgisini çekmesini sağladı ve sonradan da ilk televizyon şovlarına davet edildiler.
1981 yılında grup adına 3 önemli olay meydana geldi. Birincisi; "Breaker" isimli albüm piyasaya çıktı. İkincisi; menajer Gaby Hauke ile bir anlaşma imzalandı ki bu anlaşma grubun tüm kariyeri boyunca devam eden bir anlaşma oldu. Üçüncüsü; Accept Judas Priest’in dünya turuna katıldı ve hatrı sayılır bir başarı elde ederek Avrupa dışındada tanınır hale geldi.
Sonraki albüm "Restless And Wild" 1982 yılında albüm kayıtlarına başlamadan kısa süre önce gruptan ayrılan Jörg Fischer’in yokluğunda piyasaya çıktı. Bu albümdeki tüm gitarlar Wolf Hoffmann tarafından kaydedildi. "Restless And Wild" albümünde grubun soundundaki değişimde göze çarpıyordu. Bu sound sonradan speed metal olarak adlandırılan, çeşitli anonim karakteristiklere sahip bir türün soundu idi. Arkasından kapsamlı bir tur düzenlendi ve gitarist olarak Jan Koemmet kiralanarak parçalar sahnede uygun bi şekilde çalınabildi.
Sonraki albümleri "Balls To The Wall" önceki albümlerine göre farklılıklar gösteriyordu. Albümün kavramsal doğası ve içerdiği şarkılar politika, seksüalite ve kilise temaları üzerineydi. Şarkı sözlerinin yazarında Deaffy adı geçiyordu fakat daha sonra bu kişinin takma isim altında Gaby Hauke olduğu açıklandı. Gaby bu albümle beraber şarkıların resmi müellifliği hakkında hiçbir hak talep etmeden sözleri yazmaya devam etti.
1983 yılında bir şov sırasında grup şans eseri Jörg Fischer’le yeniden buluştu. Hauke’nin ısrarlarıyla Jörg yeniden gruba dahil edildi. Grup 1984 yılında tarihi Monsters Of Rock festivaliyle tamamlanan bir dünya turnesi düzenledi.
Sonraki albümleri "Metal Heart" 1985 yılında piyasaya çıktı. Bu albümü live "Kaizoku-Ban" izledi. Prodüktörlüğünü Scorpions’un prodüktörü Dieter Dierks’in yaptığı "Russian Roulette" albümünün 1986 yılında piyasaya çıkmasıyla bu seriye devam edildi.
Bununla birlikte zaman geçtikçe grup içinde uzaklaşmalar başladı. Peter Baltes, Wof Hoffmann ve Gaby Hauke Amerika'ya karşı git gide büyüyen bir ilgi göstermeye ve denizin diğer tarafında almanyadan daha fazla zaman geçirmeye başladılar. Grubun diğer kalanlarıyla sürekli ayrı oluyorlardı. Aralarındaki mesafe git gide büyüdü ve er geç Accept için bir mola verme vakti geldiğine karar verdiler. Bu aradan yararlanarak Udo Dirkschneider’da bir solo kariyer yapmaya karar verdi. Grubun diğer üyeleride bu solo albümde teknik alanda Udo’ya yardım ettiler. Albüm "Animal House" ismiyle U.D.O. adı altında Avrupa ve Amerika'da piyasaya çıktı.
Durgun geçen bir sürenin ardından, Peter, Wolf ve Stefan vokalist David Reece’in yardımıyla bir grup oluşturarak çalışmaya başladılar. Udo’nun solo kariyerindede işler yolundaydı ve Jörg Fischer bu sırada birkez daha Accept’en ayrıldı. Birkaç demodan sonra grup kendini bu kadroyla yeteri kadar emin hissetti ve Udo’nun yokluğundaki ilk albüm olan "Eat The Heat"’i piyasaya sürdü.
Bu albümün çıkışını ritim gitarist Jim Stacey’nin desteğiyle bir avrupa turu izledi. Tur sırasında Stefan Kaufmann sırtından ciddi bir şekilde sakatlandı ve acilen tıbbi müdahaleye gerek duyduğu için turu yarım bırakmak zorunda kaldı. Turun geri kalanında çalması için Stefan’ın yerine davula Ken Mary getirildi. Tur sonunda grubun asıl üyeleri Wolf Hoffmann, Peter Baltes ve menajer Gaby Hauke bir araya gelerek grubun geleceğini tartıştılar. Vokalist David Reece sağlam bir kişiliğe sahip olduğunu göstermiyordu ve Stefan Kaufmann’ın uzun bir süre molaya ihtiyacı vardı. Ve de artık bitirme zamanın geldiği kararına vardılar. 1989 yılında grup aktivitelerine son verdi.
1990 yılında live toplama albüm "Staying A Life" yayınlandı ve yeryüzündeki tüm fanlar grubun yeniden bir araya gelmesini istiyordu. Bir Almanya ziyareti sırasında Udo, Accept’in elemanlarıyla buluştu ve bir süre konuştuktan sonra grubu klasik kadrosuyla yeniden bir araya getirmeye karar verdiler. 1993’te "Objection Overruled" yayınlandı, ve grubun yeniden bir araya gelmesi Avrupa'da iyi bir başarı getirdi ve amerika'da da grup Pavement Records ile çalışıyor olmasına rağmen epey dikkat çekti. Peşinden zorunlu bir dünya turu geldi. Ardından 1994 yılında "Death Row" isimli albüm piyasaya çıktı fakat Stefan Kaufmann belindeki sakatlık yineledeği için çalamadı. Grup albümün kayıtlarına devam edip etmemeyi uzun süre düşündü fakat sıradaki dünya turu ve davul için geçici olarak Stefan Schwarzmann davet edilmişti bile.
Ve artık grup üyeleri yavaş yavaş yorulmaya başlamıştı. Solingen’in çocukları artık büyümüş ve dünya etrafındaki tur yaşamının sonuna geldiklerini hissetmeye başlamışlardı. Grup 1995 yılında "Predator"’ü kayıt için stüdyoya girdiğinde bitiş hissedilmeye başlandı, bu kez davulda Michael Cartellone vardı (Damn Yankees’den).
Accept’in son on yıldaki turları Avrupa,Amerika ve Asya'ya düzenlendi ve de son konserleri yeryüzündeki heavy metal başkentlerinden birisi olan Japonya’nın Tokyo kentinde gerçekleşti.
On yılı aşkın bir süre sessiz kalan grup, 2005 in başında klasik kadrosu anısına kısa bir tur düzenleyeceğini anons etti. Ve son şov 27 Ağustos 2005 te Bulgaristan Kavarna’da gerçekleşti.
Accept'in yeni bir albüm çıkarmak için çalışmaları olup olmadığına dair sorulan bir soruya Dirkschneider şu şekilde cevap verdi;
" "Bu aslında bir sorun yaratabilir.Biliyorsunuz ki eski şarkıları yeniden derleyip çalmak çok basittir nitekim zaten hazırdırlar.Özellikle benim için bu çok daha basit bir iş çünkü zaten U.D.O. ile birlikte bazı klasikleri seslendiriyorum, fakat diğerleri için bu biraz daha zorluk çıkarabilir. Sahnede herkes işini en iyi şekilde yaptı. Yeni bir Accept albümü görmek isteyen insanları anlıyorum, fakat yeniden bir albüm bestelemek bizim için bir felakette olabilir.Yarattığımızdan çok daha fazlasını mahvedebilirizde. Şu anda çok iyi bir arkadaşlığımız var ve bu şekilde devam etmek yapılacak en iyi iş gibi gözüküyor." "
2009 yılında tekrar toplandıklarını duyuran grup, yeni kadrosuna TT Quick eski vokali Mark Tornillo'yu katarak albüm çalışmalarına başladı. 2009 yılından bu yana yapılan çalışmalar meyvelerini Blood of the Nations albümü ile verdi.
Yeni albüm piyasaya sürüldükten sonra dünya çapında büyük bir ilgi topladı ve hayranlar tarafından son 10 yılın en iyi albümü unvanı yakıştırıldı.
Accept, 26 Haziran 2010'da Sonisphere Festival 2010 kapsamında İstanbul'da bir konser vermiştir. Performansın birçok yerde festivalin en iyi müzikal performans olduğu konuşulmuştur.
Bulgarlaştırma
Bulgarlaştırma, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti'nde çoğunlukla Türklere ve Pomaklara uygulanan asimilasyon politikasıdır. Politika çerçevesinde Türklerin ve Pomakların adlarının Bulgar adlarıyla ile değiştirilmesi ve din olarak da Hristiyanlığı kabul etmeleri amaçlanmıştır. Bu sürece karşı çıkan Türk aydınlarını ise Belene kampı gibi sürgün kamplarına göndermiş ve türlü işkencelere maruz bırakmıştır. Todor Jivkov döneminde yaklaşık 300.000 Türkün bir kısmı sınır dışı edilmiş, bir kısmı da dış baskılara dayanamayıp Bulgaristan'ı terk etmiştir. Ülkeyi terk edenlerin büyük çoğunluğu Türkiye'ye göç etmişlerdir.
Bu olayların ardından Türkiye - Bulgaristan ile ilişkileri kesmiş ve nota vermiştir. Türkiye Bulgaristan'a ambargo uygulamıştır. Bu olay Bulgaristan'ın ekonomisinin çökmesine sebep olmuş, Bulgaristan yaptığı tüm yanlışlıkları kabul etmiştir.
Bu insan hakkı ihlali Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nda tartışılmış ve cezası yavaş yavaş Bulgaristan tarafından ödenmeye başlanmıştır.
Bu dönemde Türklerin isimleri zorla Bulgar isimlerine çevrilmiştir. Evlerde bile Türkçe konuşmak yasaklanmıştır. Bölgede bulunan Türklere yapılan baskılar sonucunda Türkiye sınırlarını açarak Türkleri göçe zorlamışlardı. NATO ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde bu olaya el konulmasıyla birlikte Bulgarlaştırma siyaseti azalmıştır ve en sonunda sona ermiştir. Türkler mahkeme kararıyla adlarını tek tek geri almışlardır.
Modelleme
Modelleme, gerçeğe benzer görüntüler yapmaktır. Farklı modelleme yöntemleri ve programları vardır. Günümüzde sanal ortamda en yaygın olarak kullanılan modelleme şekli "nurbs (doğal)" ve "polygon (çokgen)" modellemedir.
İnsanlar, bilimsel yöntemin henüz tanımlanmadığı ilk çağlardan bu yana karşılaştıkları problemlerle başa çıkma, evreni anlama ve doğaya hakim olma, daha rahat ve güvenli yaşama isteği doğrultusunda; ya sistemin kendisi üzerinde veya soyut/somut bir modeli üzerinde deneyler yapma ihtiyacı hissetmişlerdir. Modeller bizim mekanizmasını bilmediğimiz olayları anlamamıza, kurguladığımız
hipotezleri test etmemize yardımcı olurlar. Bu nedenle bilim alanında model kullanımı kaçınılmazdır.
Ancak, bu çalışmalardan elde edilen verilerin çok büyük bir titizlikle değerlendirilmesi gerekir. Model seçiminde, bulguların genelleştirilebilme ve insana uyarlanabilme özelliği de mutlaka göz önüne alınmalıdır.
Atalay
Atalay soyadlı kişiler:
Turgut Atalay
Turgut Atalay (1918, Konya - 2004 ), Türk ressam ve tiyatro dekoratörü.
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde İbrahim Çallı ve Léopold-Lévy atölyelerinde öğrenim gören (1938-1945) Turgut Atalay, yağlıboya tablolarıyla çeşitli sergilere katıldı. Tiyatro dekorları türünde çalışmaya başlayıp, Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul Şehir Tiyatroları'na alındı. Çeşitli klasik ve modern oyun, opera ve operetlerin çağdaş anlayışla dekorunu yaparak, gerçek yaratıcı gücünü bu alanda gösterdi. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nde, başka müze ve galerilerde, özel koleksiyonlarda yapıtları vardır.
Hüseyin Gezer
Hüseyin Gezer (d. 1920 - ö. 27 Aralık 2013) |
, Türk heykeltıraş.
1920 yılında Mersin'in Mut ilçesinin Kıravga Köyü'nde doğdu.
İlkokulu Mut'ta, ortaokulu Silifke'de okuduktan sonra, Balıkesir Necatibey Öğretmen Okulu'nu bitirdi (1940). 1 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, askerlik hizmetini tamamladı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'in emriyle, mecburi hizmeti ertelenerek Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü'ne girmesi sağlandı (1944). Belling'in öğrencisi oldu ve 1948'de okulu bitirdi.
Burslu olarak Paris'e gitti ve burada Julian Akademisi'nde Prof. Gimond'un atölyesinde çalıştı. Yurda dönünce, Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü'ne asistan olarak girdi (1950). Modlaj öğretmenliği, atölye öğretmenliği, müdür yardımcılığı, müdürlük (daha sonra başkanlık), ayrıca 1969-1976 yılları arasında Resim ve Heykel Müzesi müdürlüğü yaptı. Okulla ilgili kanun uyarınca "profesör" unvanını aldı.
Başlıca eserleri şunlardır:
Aşınma çevrimi
Aşınma çevrimi, taze toprak yüzeyinin aşınma etkilerine uğramasıyla başlayan ve toprak ana tabakasına indirgenince sona eren olaylar toplamı.
William Morris Davis'in tanımlamasına göre, aşınma çevrimi, toprak yüzeyinin, dağoluş hareketi sonucunda yükselmesiyle başlar ve genel taban düzeyine doğru eğimli, hafifçe engebeli bir alan (peneplen) ortaya çıkar. Bir yanardağın aşınma çevrimi, genellikle yan yüzeylerinin aşınmasıyla başlar ve konik patlamasıyla tamamlanır. Kıyılardaki aşınma çevrimi, deniz düzeyindeki yükselmeleri izler ve koylarla girintili çıkıntılı olan kıyı çizgisini düzleştirir.
Mehmet Topuz
Mehmet Topuz (d. 7 Eylül 1983; Şefaatli, Yozgat), Eski Türk millî futbolcudur.
Mehmet Topuz, 7 Eylül 1983 yılında Yozgat'ta dünyaya geldi. Futbol kariyerine 1999 yılında Kayseri Yolspor altyapısında başlayan Topuz, 2000 yılında Kayseri Erciyesspor'a transfer olmuş ve Kayseri Erciyesspor ile profesyonel sözleşme imzalamış ve 2000-2004 yılları arasında Kayseri Erciyesspor forması giymiştir. Topuz, buradaki performansı ile millî takımlarda görev almaya başlamıştır. Mehmet Topuz, 2004 yılında Kayseri Erciyesspor forması ile 1. Lig'de şampiyonluk yaşamıştır. Topuz, 2004 yılında Kayseri Erciyesspor ile Kayserispor'un isim değişikliğine gitmesi üzerine, Süper Lig'de Kayserispor forması giymeye başlamıştır.
Bu dönemde Türkiye 21 yaş altı millî futbol takımı forması giymeye de başlayan futbolcu, 2006-07 sezonunda UEFA Kupası'nda da mücadele etmiştir. Bu dönemde Çek Cumhuriyeti ile yapılan özel maçta ilk kez Türkiye millî futbol takımı forması giyen Mehmet Topuz, 2007 yılında ise Kayserispor takım kaptanlığına getirilmiştir. Transferi yılan hikâyesine dönen Mehmet Topuz önce Beşiktaş forması giymiş, aileden Beşiktaş taraftarı olduğunu, hiçbir zaman Fenerbahçe'ye imza atmayacağını NTV Spor ekibinden Hakan Gündoğar’a yaptığı özel açıklamada belirtmiş; ancak iki kulüp anlaşamamış ve sonrasında da Fenerbahçe'ye transfer olmuştur.
Fenerbahçe'ye geldiği ilk sezonda memleketi Yozgat'ın plaka kodu olan 66 numaralı formayı giymiştir.Fenerbahçe'de ilk golünü Çaykur Rizespor'a karşı atmıştır. Fenerbahçe'deki ikinci sezonunda ise geldiği kulüp Kayserispor'un şehri olan Kayseri'nin plaka kodu olan 38 numaralı formayı giymiştir. Ayrıca Mehmet Topuz, 2010-2011 sezonunda Fenerbahçe'nin 34 maçının hepsinde forma giyerek Türkiye liglerinde bir sezonda en fazla maça çıkma rekorunu bir sezonda 32 kez forma giyen Beşiktaş oyuncusu Bobô'dan almıştır. Fenerbahçe tarafından sözleşmesi uzatılmayan Topuz, Haziran 2016'da serbest kalmıştır. Aldığı diğer teklifleri reddedip Kayserispor'da oıynamak isteyen Topuz, kulüp başkanının telefonlarına çıkmaması üzerine 20 Nisan 2017'de futbol kariyerine nokta koyduğunu açıklamıştır.
Mehmet Topuz, Türkiye U-21 takımı için 12 kere forma giydi ve 5 gol kaydetti. Türkiye millî futbol takımı formasını ile 17 maçta forma giydi.
2006-07 Lig B
2006-07 2. Lig veya 2006-07 Lig B, sponsorluk anlaşması gereği 2006-2007 İddaa Lig B, 2. Lig'in 6. sezonudur. 2006-07 sezonu sonunda yükselme grubunu ilk iki sırada bitiren Boluspor ile Kartalspor ile play-off maçları sonucunda birinci olan Giresunspor 2. Lig A Kategorisi'ne yükseldiler. Klasman gruplarında son iki sırayı alan toplam 10 takım ise 3. Lig'e düştü.
Her birinde 10 takımın yer aldığı, beş grupta toplam 50 takım mücadele etti. Gruplarında ilk 2 sırayı alan Sarıyer, Küçükköyspor, Tarsus İdman Yurdu, Alanyaspor, Kartalspor, Boluspor, MKE Kırıkkalespor, Arsinspor, Adana Demirspor ve Şanlıurfaspor, yükselme grubunda mücadele etme hakkı kazandılar. Yükselme grubunda toplam 18 maç oynayan takımlardan ilk 2 sırayı alan Boluspor ve Kartalspor bir üst lige yükselirken, grubu 3, 4 ve 5. sırada bitiren Adana Demirspor, Alanyaspor ve MKE Kırıkkalespor, klasman grubunu lider tamamlayan Etimesgut Şekerspor, Marmaris Belediye Gençlikspor, Karabükspor, Giresunspor ve Kahramanmaraşspor takımlarınında gelmesiyle play-off oynama hakkını elde ettiler. Play-offta tek maçlı eliminasyon usulüne göre birbirleriyle karşılaşan takımlardan Giresunspor son takım olarak bir üst lige terfi etti. Klasman gruplarını son iki sırada tamamlayan, Yalovaspor, Oyak-Renault GSD, Nazilli Belediyespor, Muğlaspor, Keçiörengücü, Darıca Gençlerbirliği, Tokatspor, Ünyespor, Siirtspor ve Cizrespor ise 3. Lig'e düştüler.
Play-off maçları sonucunda Giresunspor, 2. Lig A Kategorisi'ne çıkan üçüncü takım oldu.
Atlas (harita)
Atlas, belirli bir alanı ya da bütün dünyayı göstererek, coğrafya, astronomi, dilbilim, vb. bir ya da birkaç konuyu açıklamak için hazırlanmış haritalar derlemesidir.
Coğrafya atlasları ilgili bölge konusunda iklim, yerbilim, bitki örtüsü ya da nüfus gibi konuları içeren tematik bilgiler de kapsayabilir.
Genel olarak Abraham Ortelius'un "Theatrum Orbis Terrarum" adlı yapıtı ilk modern atlas olarak kabul edilir.
"Atlas" adını ilk olarak 16. yüzyıl'da Gerardus Mercator, haritaların bir araya getirdiği ve kapağına dünyayı omuzlarında taşıyan Atlas'ın resmini koyduğu kitabı için kullanmıştır.
Taşeli Platosu
Taşeli Platosu, Güney Anadolu'da Orta Toros'larda yer alır. Batıda Akseki, doğuda ise Mut-Silifke hattı ile sınırlanır.
Platoda bitki örtüsü köknar, sedir, ardıç gibi iğne yapraklı; dişbudak, şimşir, meşe gibi geniş yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Platodan güneye deniz kıyısına doğru inildikçe arazi önce karaçam, servi, sonra kızılçam gibi iğne yapraklı ağaçlar olmak üzere defne, zeytin, keçiboynuzu, pırnal meşesi vb. maki ve diğer tür tür fundalarla kaplıdır.
Bu bölgede coğrafi özellikler nedeniyle nüfus seyrektir.
Bölge halkı, yörede arazi yapısının ve bitki örtüsünün elverişli olması nedeniyle tarım, küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği yapmaktadır.
Bizimkiler (dizi)
Bizimkiler, 1989-2002 yılları arasında 13 yıl kesintisiz olarak yayınlanmış, Türk televizyonculuk tarihinin en uzun süren dizisidir.
Bizimkiler, 1976 yapımı "Kapıcılar Kralı" filminin senaryosunu yazan Umur Bugay'ın daha sonra bu filmdeki karakterleri geliştirmesiyle ortaya çıktı. Bir apartmanda yaşayan ailelerin kendi aralarında ve çevreleriyle yaşadıkları ilişkileri komik bir dille anlatıyordu.
Dizinin ilk sezonlarındaki hikâyesi Şükrü'nün (Erdal Özyağcılar (1989-97), Savaş Dinçel (1997-2002)) çekirdek ailesi, akrabaları ve apartmanda bulunan birkaç karakter etrafında geçerken, seneler geçtikçe ana hikâyenin ekseni kaymış, oyuncu kadrosu değişmiş, apartman kalabalıklaşmış ve dizide ön plana çıkan bir aile veya karakter kalmamıştır. Bununla birlikte, birçok değişim geçiren dizi için çekirdek kadrosundan ve genel havasından bir şey kaybetmediği söylenebilir. Dizinin her bölümü Şükrü'nün oğlu Ali'nin (Atılay Uluışık) o bölüm hakkında anlattıklarıyla biterdi. Yani aslında, Bizimkiler dizisi hep Ali'nin anlattıklarından izlenirdi.
Dizinin ilk iki yılında Şükrü'nün ağabeyi Şevket rolünde Cihat Tamer yer almıştır. Daha sonra alacaklarının verilmemesi nedeniyle diziyi bırakan Tamer'in yerine bu role Engin Şenkan getirilmiştir. Şükrü'nün eşi Nazan'ın (Ayşe Kökçü) bir baltaya sap olamamış ağabeyi Nazım rolündeki Yaman Okay, ne zaman kardeşinin evine gelse Şükrü'den fırça yerdi, Nazım da "Enişte, bu sefer süper bir iş buldum ama biraz sermayeye ihtiyacım var" derdi. Bölüm bitince de Ali "Babam o akşam çok diretti dayıma para vermemek için ama sofrada açılan bir yeni rakının içilmesinden sonra yelkenleri suya indirdi" tarzı açıklamaları ile yine Nazım'ı kıramadığı anlaşılırdı. 1997'de Erdal Özyağcılar, Şükrü karakteriyle anılmak istemediği için kadrodan çıktı ve yerine bir başka usta oyuncu Savaş Dinçel geldi.
Şükrü'nün ailesi dışında ilk sezonlarda dizinin önde gelen karakterlerinden bazıları apartman yöneticisi Sabri bey (Mehmet Akan), kapıcı Cafer (Ercan Yazgan), "Katil" Yavuz (Aykut Oray), "Sarhoş"/Baykuş Cemil (Uğurtan Sayıner), Cafer'in kayınbabası Halil/Halil Pazarlama (Oktay Sözbir), Sabri bey'in eşi Ayla hanım (Meral Çetinkaya), muhasebeci Ergun (Erdinç Dinçer) idi. İlerleyen sezonlarda Yengeç Hüseyin (Savaş Yurttaş), Tak Tak Sedat (Salih Kalyon), Davut Usta (Selçuk Uluergüven), Doktor Türkan (Güler Ökten), Halis (Ali Uyandıran), "Tahta kafa" Raşit (Erdoğan Tuncel), Muvaffak hoca (Zihni Göktay), Şair Cenap (Rutkay Aziz) ve "İbrikçi" Sıtkı (Cezmi Baskın) gibi yeni karakterler diziye eklemlenmiştir.
Dizide rol alan hayvanlar da ilgi odağı olmuştur; Cafer'in jako cinsi papağanı Maşuk (Maşuk rolündeki papağanlardan ilki kirmizi iken ikincisi gri renkliydi), Davut ustaların köpekleri Abadi, Yavuz'un dövüşçü horozu Prens ve Ayla hanımın kedisi Tontoş.
Dizinin 459 bölümüne yönetmen olarak Yalçın Yelence imza atmıştır. Filmin künyesinde yönetmen sıfatıyla yer alan diğer isim Erkavim Yıldırım, dizi sona erdikten ve bu bitiş tüm taraflara bildirildikten sonra, yapımcı firmanın, devam edebilir düşüncesiyle çektiği ilave 5 bölümün yönetmenliğini üstlenmiş ve devamında dizi sona ermiştir.
Dizinin yapımcısı Umur Bugay aynı zamanda senaryo yazarıydı. Bugay, 27.900 sayfada toplam 24.500 sahne ve 388.495 diyalog yazdı. Dizinin araştırma ve öyküleme çalışmaları sekiz kişilik yazar grubu tarafınd |
an yapıldı; senaryo yazımına daha sonra Sulhi Dölek de katıldı. "Bizimkiler" 465 bölüm, toplam 5 bin 60 dakika yayımlandı. Teknik ekip 2.325 günü sette geçirdi. Çekimlerde 5 bin kasede 2 bin 500 saatlik kayıt yapıldı.
Dizinin dış çekimleri Kadıköy, Kozyatağı'ndaki Şale Apartmanı'nda gerçekleştirilmiştir.
Dizinin oyuncu kadrosuyla, 1993-1998 arasında "Yazlıkçılar" dizisi çekildi.
"Bizimkiler"'le ilgili en çok eleştirilen noktalardan biri 13 sene süren dizinin geniş bir hikayesinin olmamasıdır. Sezonlar ilerledikçe dizideki karakter sayısı çoğalmış, ancak karakterler hemen her bölümde benzer davranışları sergileyip ve aynı replikleri ("Benim Adım Cemil," "Sevim Koş", "Dumkof" (Dummkopf)) kullanmıştır. Bu nedenle, uzun süre boyunca çok fazla değişiklik olmadan yayında kalan dizi basit ve durağan olarak görülebilir.
"Bizimkiler", "Muhasebeci Ergun" ve "Kapıcı Cafer" karakterlerinin kendilerini rencide ettiği gerekçesiyle meslek gruplarının tepkisini çekmişti. Dizinin adı 28 Şubat döneminde gri propaganda yapıldığı iddiası ile eleştirildi.
1989-1994 arasında TRT 1'de, 1994-1999 arasında Star TV'de, 1999-2002 arasında ise Show TV'de pazar akşamları yayınlanmıştır. Tekrarları 1995-1997 arasında ATV'de (TRT bölümleri) yayınlanmış, günümüzde ise Kanal 35, Türkmeneli TV, Çay TV ile Kanal T, TR 1, tvEM ve Planet Pembe'de eski bölümleri yayınlanmaya devam etmektedir.
Dizinin İnterStar ve Show TV bölümleri Turkweb TV tarafından satın alınmıştır. TRT bölümleri halen ATV'dedir. 2009-2010 yıllarında Türkmeneli TV, TRT bölümlerinden ilk 30 bölümü yayınlamıştır.
Caldas da Rainha
Belediyede 16 bucak (Portekizce: "freguesia") yer almaktadır.
Yüklem
Yüklem; cümlede özne tarafından gerçekleştirilen eylemi, oluşu, hareketi veya bir olguyu ya da yargıyı bildiren sözcük veya sözcük grubu. Özne ile birlikte cümlenin ana öğelerinden biridir. Yüklemler fiil veya isim soylu olabilir:
Fiil cümlelerinde yüklem her zaman bir fiildir:
İsim cümlelerinde yüklem isim soylu bir sözcüktür. İsim soylu sözcükler, ek-fiiller ile yükleme dönüştürülür:
Eğer yüklem tamlamalardan vs. oluşmuş bir sözcük grubuysa buna "yüklem öbeği" denir. Aşağıdaki cümlede yüklem öbeği kalın yazılmıştır:
Türkçe, yüklemi cümle sonunda olan bir dildir ancak vurgu amacıyla bazen yüklemin yeri değişebilir:
Cümlede vurgulanmak istenen öğe yüklemin hemen önüne getirilir. Aşağıdaki cümlelerde yüklem kalın, vurgulanan öğe büyük harflerle yazılmıştır:
Yüklemi sonda olan cümleye kurallı (düz) cümle, yüklemi farklı bir konumda olan cümleye devrik cümle denir. Yüklemi gizli durumda olan cümleye ise eksiltili cümle denir.
Turan Güneş
Turan Güneş, (1922, Kandıra - 9 Nisan 1982, Çanakkale), Kıbrıs Harekâtı sırasında dışişleri bakanlığı görevinde bulunan siyaset ve bilim adamı.
Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi'nde tamamladı. 1945'te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni (İÜHF) bitirdi.Doktora çalışmasını Fransa'da Paris Hukuk Fakültesi'nde yaptı. 1951'de İÜHF Anayasa Kürsüsü'nde asistan, 1954'de doçent oldu. 1947'de Demokrat Parti Kandıra örgütünün kurucuları arasında yer alarak siyasete atıldı, 1954'de DP'den Kocaeli milletvekili seçildi. Bir süre sonra parti yönetimini eleştirmeye başladı. Basına "ispat hakkı" tanınmasını isteyen öteki arkadaşlarıyla birlikte 1955'te DP'den çıkarıldı. Hürriyet Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı, partinin genel sekreterliğini üstlendi. 1958'de HP'nin feshine karar verilince birçok HP'liyle birlikte CHP'ye katıldı ve partinin merkez yönetiminde yer aldı.
Güneş 27 Mayıs 1960 darbesi sonra Kurucu Meclis Cumhuriyet Halk Partisi Temsilcisi (6 Ocak 1961 - 25 Ekim 1961) olarak seçildi. 1961 seçimlerinde TBMM'ye giremeyince öğretim üyeliğine geri döndü, 1965'te Ankara Üniversitesi SBF'nde idare hukuku profesörü oldu.1965'ten sonra CHP'nin içinde gelişen "ortanın solu" hareketinin önderleri arasında yer aldı.1973 seçimlerinde Kocaeli milletvekili olarak yeniden TBMM'ye girdi.1974'te Bülent Ecevit başkanlığında kurulan koalisyon hükümetinde (6 Şubat 1974 - 18 Eylül 1974) dışişleri bakanlığına getirildi.20 Temmuz 1974'teki Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra Cenevre görüşmelerinde Türkiye'yi temsil etti. Haziran 1977 seçimlerinde de Kocaeli milletvekili seçilen Güneş, güvenoyu alamayan CHP azınlık hükümetinde devlet bakanı ve başbakan yardımcısıydı.
Turan Güneş, değişik dönemlerde Avrupa Konseyi Danışma Meclisi üyeliği yaptı, konseyde Siyasi İşler Komisyonu başkanlığında bulundu.
Aynı zamanda ünlü ekonomist ve 24. dönem CHP Kocaeli milletvekili Hurşit Güneş'in babasıdır.
Güneş, 1982'de İstanbul'dan İzmir'e giderken, Çanakkale yakınlarında gemide geçirdiği rahatsızlık sonucu vefat etti.
Blink-182
Grubun ilk kadrosunda Scott Raynor adını görmekteyiz. Scott 'Enema Of The State'e kadar baterinin başındaki isimdi. Scott'ın gruptan ayrılmasının nedeni okula geri dönmek istemesi. Şimdileri ise Scott, yerel bir grupta baget sallıyor ve bu grubun en büyük yardımcılarından biri de Blink 182 üyeleri. Grubu kurduklar ilk günden beri elemanların tek düşünüdüğü olabildiğince çok insana müziklerini dinletmek. Birçok grupla beraber performans sergilediler, ancak adlarının duyulmasını The Vandals'a borçlular.
'Flywatter' ve 'Buddha' demolarını yayınladılar. Demolarını yayınladıkları tarihlerde grubun ismi sadece Blink idi, fakat irlandalı bir techno grubu Blink'in kendilerinden daha önce piyasaya çıkmaları nedeniyle grup Blink'in sonuna 182'yi ekledi. NOFX, Pennywise ve grubun idolü The Descendents ile tura çıkma şansını yakaladılar. 1994 yılında debut albümleri 'Cheshire Cat' ile elde ettikleri başarının ardından MCA Records'a transfer oldular. 'The Mark, Tom & Travis Show' çıktıkları yaz turnesinde kaydedildi. Albümde grubun en baba şarkıları ve daha önce yayınlanmış parçaları bulmak mümkün.
Eylül ayının ortalarında grubun tarihini anlatan bir kitap piyasaya çıktı. Kitabın yazarı Mark'ın kız kardeşi Anne ve kitabın ismi 'Tales From Beneath Your Mom'. Travis'in giyim firması Famous Stars and Straps'in yanı sıra Mark ve Tom'un işlettiği 'Loserkids.com'da da kıyafet, film ve plak bulma şansınız var. Grubun etkilendiği isimler, Nirvana, The Descendents ve Ramones. Grubun karşılaştırıldığı isimler ise Green Day, NOFX, Offspring, Pennywise, Ash ve Weezer.
Grup 2003 yılında çalışmalarına ara verip, 2005 yılında resmi olarak dağıldı.Üyelerinden Tom DeLonge şu anda kendi kurduğu Angels & Airwaves isimli grupta gitaristlik ve vokalistlik yapmaktadır. Mark Hoppus ve Travis Barker, Shane Gallagher ve Craig Fairbaugh ile +44 adında yeni grup kurdular.
8 Şubat 2009 tarihinde düzenlenen 51. Grammy Ödüllerinde bir araya gelen grup üyeleri Blink 182'nun devam edeceğini söylediler ve 2009 yazında yeni albüm ve dünya turnesine çıkacaklarını belirttiler. 6. albümleri 'Neighborhoods' 2011 yazında çıktı. Ardından 2012 yılında 'Dogs Eating Dogs' adlı EP çıkardılar.
Ocak 2015'te Tom DeLonge ayrılma kararı aldı. Tom Delonge'un yerine Alkaline Trio'dan Matt Skiba gruba katıldı.
Carrefour
Carrefour, merkezi Fransa'da olan uluslararası bir süpermarketler zinciridir. Wal-Mart'tan sonra dünyanın en büyük cirosuna sahip mağazacılık şirketidir. Ağırlıklı olarak Avrupa Birliği, Brezilya ve Arjantin'de faaliyet göstermekle birlikte Kuzey Afrika ve Asya'da da mağazalara sahiptir. Şirket isminin Fransızca sözcük anlamı "yol" ya da "dörtyol ağzı"dır.
İlk Carrefour mağazası 3 Haziran 1957'de Annecy'de açıldı. 1999'da Fransa'daki başlıca rakiplerinden biri olan ve Continent adıyla bilinen Promodès ile birleşti. Kurucu ortaklar Marcel Fournier ve Denis Defforey, "modern dağıtımcılığın Papası" olarak bilinen Bernardo Trujillo'nun ABD'deki seminerlerine katıldılar ve görüşlerinden fazlaca etkilendiler. Sloganları "Park yoksa iş de yok." idi. Carrefour grubu ilk hipermarketini 15 Haziran 1963'de Paris yakınlarındaki Sainte-Geneviève-des-Bois'da açtı. Nisan 1976'da bağımsız ürünler anlamında "Produits libres" adı altında, elli ürünü markasız beyaz ambalajlarda düşük fiyatla satışa sundu ve bu ürünler yoğun ilgi gördü. Şu an Carefour Fransa'da Auchan ile birlikte en büyük süpermarketler zincirinden biridir.
Mart 2006 itibarıyla Carrefour'un uluslararası çalışmaları dört kıtaya yayılmış durumdadır.
Carrefour 1989'da 6 ülkedeki varlığıyla Asya'ya giren ilk uluslararası parekendeciydi. Ayrıca, Majid al Futtaim ile ortak olarak Birleşik Arap Emirlikleri'nde de çalışmaktadır .
Carrefour kendi sektöründe Avrupa'da pazarın en büyüğüdür.
Carrefour'un çalışanlarına davranışı çeşitli defalar eleştiri konusu oldu. Örneğin Doha, Katar'da, Filipinler gibi gelişmekte olan ülkelerden getirilen ucuz işçilerin çevreden tecrit edilmiş sitelerde sıkışık apartman dairelerine yerleştirilmeleri, pasaportlarına el koyulması, haftada 6 gün asgari ücretle çalıştırılmaları eleştirildi. 26 Haziran 2007'de, yanıltıcı reklam suçlamasıyla firma aleyhine bir Fransız mahkemesinde dava açıldı. Dava sonucunda firmanın sistematik şekilde, stokları yetersiz miktarlardaki bazı ürünlerin reklamını yaptığı sabit görülerek 2 milyon Avro para cezasına çarptırıldı.
Auferstanden aus Ruinen
Müziği Hanns Eisler'e, sözleri Johannes R. Becher'e ait olan "Auferstanden aus Ruinen" ("Yıkıntılardan Doğmuş"), Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin milli marşıydı. 1970'den sonra resmi olarak söylenmemeye başlandı.
Marşın sözlerinin J. R. Becher tarafından 1949 Ekiminde yazıldığı tahmin ediliyor. Becher halk için bir "barış marşı" yazmayı amaçlıyordu. Bu marş "halkın her tabakası tarafından [...] tutkulu bir katılımla" söylenmeliydi ve "Batı Almanya'da yaşayan insanları da etkilemeliydi. Bu nedenle, marşın yeteri kadar savaşçı olmadığı yönünde eleştirilerin ve tavsiyelerin daima karşısında durdu.
Almeirim
Belediyede 4 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Baffin Adası
Baffin Adası (İngilizce "Baffin Island", Doğu Kanada İnuitçesi ᕿᑭᖅᑖᓗᒃ "Qikiqtaaluk", Fransızca "Île de Baffin", Eski Kuzey Germencesi "Helluland"), Kanada'ya bağlı Arktika Takımadaları içinde ada.
Dünya'nın beşinci büyük adası |
olan Baffin adasının uzunluğu 1.530 km, en geniş yeri 725 km, yüzölçümü 507.451 km², en yüksek yeri 2.042 m'dir. Baffin adası tam 431 kuş çeşidi barındırmaktadır. Ayrıca iklim olarak karasal iklim görülür. Kanada Arktik kutup adalarının da en büyüğüdür.
İngiliz seyrüseferci William Baffin'in (ö. 1622) adına ithafen Baffin Adası denmiştir.
Baffin Körfezi
Baffin Körfezi, doğuda Grönland, batıda Kanada Arktik Adaları arasında deniz kolu.
Güneyde Davis Boğazı'yla Atlas Okyanusu'na, kuzeyde bir dizi boğazlar zinciriyle Kuzey Buz Denizi'ne bağlanan Baffin Körfezi'nin (ya da "Baffin Denizi") uzunluğu 1.127 km, en geniş yeri 644 km'dir. Yılın uzun bir süresi boyunca buzlarla kaplıdır.
İngiliz seyrüseferci William Baffin'in (ö. 1622) adına ithafen Baffin Körfezi denmiştir.
Alpiarça
Belediyede aynı adı taşıyan tek bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Yannis Karalis
Yannis Karalis, Yunan besteci.
Yannis Karalis bestelerinden örnekler
William Baffin
William Baffin (d. 1584, Londra - ö. 23 Ocak 1622, Basra Körfezi), İngiliz seyrüseferci.
Hudson, Gibbins, James Hall ve Thomas Button'un keşif seferlerine katılan William Baffin, Kaptan Robert Bylot'nun "Discovery" adlı gemisiyle Kuzey Kutbu bölgesine bir sefer düzenledi (1615-1616): Amaç Çin'e gidilebilecek bir geçit bulmaktı. Davis Boğazı'nı ilk olarak aştı ve bulunduğu denize, bir körfez sanılarak "Baffin Körfezi" adı verildi. Baffin Adası da bunun adını taşır. Mıknatıslı iğnenin gösterdiği en büyük sapmayı ilk kez saptadı.
Baffin
Baffin 'in farklı anlamları:
Bacak
Bacak, omurgalılarda alt üyelerin her birine verilen ad.
Hayvanların hareket etmek amacıyla yararlandıkları, çoğunlukla eklemli uzantılara da "bacak" adı verilir ve en yalın biçimi eklembacaklılarda görülür.
Omurgalıların bacakları, ortada dizkapağının böldüğü iki parçadan oluşur. Kalçadan dize kadar uzanan bölüme "uyluk", dizden ayak bileğine kadar uzanan bölümeyse "baldır" adı verilir. Uyluk iskeletini uyluk kemiği (femur), baldır iskeletiniyse iç yanda bulunan kaval kemiği (tibia) ile dış yanda yer alan kamış/baldır kemiği (fibula) oluşturur. Kaval kemiği de, kamış kemiği de ayak eklemiyle birleşir.
İdeal bacak için bazı kas ve kemik çıkıntılarının yumuşak bir şekilde belli olması arzulanır. Bacaklar tüp şeklinde homojen yapılar değildir. Silindirik biçimine rağmen çok sayıda kas ve kemik girinti çıkıntılarına sahiptir. İdeal bir bacakta baldır çevresi 33–36 cm olmalıdır. Baldır iç yüzü bacak dışına göre daha az kavisli olmalı, bacağın uzunluğu kişinin boyunun dörtte biri kadar olmalı, baldır çevresinin en fazla olduğu yerin ölçüsü bacak uzunluğunu dörtte üçü kadar olmalı, baldır ortasının çevre ölçüsü ise en geniş yerin yaklaşık yarısı kadar olmalıdır. Bacak uzunluğu üst beden uzunluğunun 1.4 katı olması ideal diğer bir orandır.
İnsan dahil bütün memelilerde, bacağın alt ve üst parçalarını birbirinden diz kapağı kemiği (patella) ayırır. Bacağı öne doğru güçlü kalça kası, geriye doğru da bacak kası hareket ettirir. Bacak kasının kirişleri dizin altından, bacağın alt parçasına, aşil kirişi de, baldır kaslarından ayağa kadar uzanır.
Baas Partisi
Baas Partisi (Arapça: حزب البعث Hizbul-Ba'ath), Arap ulusunun tek bir sosyalist devlette birleşmesini amaçlayan siyasal milliyetçi sol parti. Parti, Arap dünyasında "birlik" (وحدة "Vahdet"), "özgürlük" (حرية "Hürriyet") ve "sosyalizm"i (اشتراكية "İştirakiye") gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
1947'te Mişel Eflak'ın Arap Diriliş Partisi ile Ekrem Havrani'nin Arap Sosyalist Partisi'nin birleşmeleriyle kurulan Baas'ın ("Arap Sosyalist Diriliş Partisi" de denir) adı "diriliş" anlamına gelir. Diriliş, tekrar başlangıç gibi algılanır.
Baas Arap dilinde yeniden diriliş anlamına gelmektedir. 1940 yılında Suriye'de kurulan bu hareketin ilk teorisyenleri Ekrem Havrani ile Mişel Eflak'tır (Eflak, Suriyeli bir Hıristiyan ve bu ideolojinin efsanevi lideridir). Baas ideolojisi, amaç olarak Orta Doğu'da tek bir Arap devleti kurulmasını benimsemiştir. Partinin sloganı Birlik, özgürlük ve sosyalizm idi. Parti ideolojisi Parti birliğine ve dış baskılara karşı durmaya dayanıyordu. Baas hareketi Suriye'de ortaya çıkmışsa da, Irak'ta da taraftar bulmuştur. İlk kongresi 1947'de Şam'da yapılan Baas, kısa süre içinde Arap ülkelerinin büyük bölümünde ve öbür ülkelerdeki Arap toplulukları arasında örgütlendi.
Baas Partisi Suriye ve Irak'ta yaptıkları devrimlerle iktidarı ele geçirmişlerdir. Daha tutucu ve ulusçu olan askerî kanadı, 1968'de Irak'ta, 1970'de Suriye'de iktidarı ele geçirdi. Baas, Suriye'de Hafız Esed'in ölümünden sonra da iktidarını koruduysa da Irak'taki Baas iktidarı 2003 yılındaki ABD işgaliyle son buldu.
1968'de Irak'ta darbeyle yönetimi ele geçiren Baas Partisi örgütlü yapısıyla kısa sürede bütün devlet kurumlarına egemen oldu. Temmuz 1979'da Saddam Hüseyin, Hasan El Bekir'in yerine devlet başkanı oldu.
Orta Doğu'yu etkileyen bir diğer önemli gelişme de, 1979 yılında İran'da yaşanan İslam Devrimi oldu. 1975'te Kürt sorununu çözmek için İran'a bazı ödünler veren Irak 1979'da bu ülkede yaşanan rejim değişikliğinden yararlanarak İran'a savaş açtı. Her iki ülkeye de insani ve ekonomik olarak büyük kayıplar verdiren İran-Irak Savaşı 1988'de imzalanan bir ateşkes antlaşmasıyla sona erdi.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan Soğuk Savaş tüm dünyayı iki kampa ayırmıştı. 1980'li yıllar Sovyetler Birliği'nin çözülme sürecine girmesine ve Soğuk Savaşın sonuçlanmasına sahne oldu. İki kutuplu bir dünyadan tek kutuplu bir dünyaya doğru etkinlik haritası tekrar çizilmeye başlanması, Orta Doğu'ya da yansıdı.
Irak, Ağustos 1990'da petrol üretim kotalarını aşmak ve tartışmalı bölgelerden petrol çıkarmakla suçladığı komşusu Kuveyt'i işgal ederek 19. ili olarak topraklarına kattığını ilan etti. Saddam Hüseyin'in uzlaşmaz tutumu karşısında BM'ye üye çeşitli ülkeler ABD öncülüğünde Suudi Arabistan'a askeri yığınak yapmaya başladı. BM Güvenlik Konseyi Irak'a 15 Ocak 1991'e değin Kuveyt'ten çekilmesi için son bir uyarıda bulundu. 17 Ocak 1991'de başlayan ve Körfez Savaşı olarak bilinen Çöl Fırtınası Harekatı sonunda 27 Şubat 1991'de Kuveyt kurtarıldı. 28 Şubat'taki ateşkesin ardından kuzeydeki Kürtler ve güneydeki Şiiler arasında başlayan ayaklanmalar Irak kuvvetlerince acımasızca bastırıldı. 2 milyonun üzerinde Iraklı Kürt Türkiye ve İran'a sığındı. Bunun üzerine müttefik kuvvetler 36. paralelin kuzeyi ve 32. paralelin güneyindeki bölgeleri Irak uçuşlarına yasakladılar. Körfez Savaşı'ndan sonra uygulamaya konan Irak'a yönelik BM ambargosu 1996 yılında başlayan Gıda Karşılığı Petrol Programıyla yumuşatıldı.
2003 yılının mart ayında ABD öncülüğünde başlatılan Irak Savaşı sonunda Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas Partisi'nin Irak kolu iktidardan düşürüldü. Haziran ayında Geçici Koalisyon Yönetimi Irak'ta, Baas Partisi'nin yasaklandığını ilan etti.
Yannis Saulis
Yannis Saulis (Yunan: Γιάννης Σαούλης, 1 Mayıs 1962, Selanik), Yunan şarkıcı, besteci.
Uzunlar
Tamil İlam
Tamil İlam (Tamil: தமிழ் ஈழம், "tamiḻ īḻam") Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (TİÖK) tarafından Sri Lanka adasının Kuzey ve Doğu kısımlarında sahip olmak istedikleri özgür devlete verdikleri isimdir. "Ilaṅkai" (இலங்கை) ve "Īḻam" (ஈழம்) kelimeleri adanın tümünün Tamil dilindeki adlarıdır.
Tamil İlam yalnızca TİÖK tarafından bağımsız devlet olarak kabul edilir. TİÖK Tamil İlam olarak iddia edilen toprakların %40-50'sini yönetmektedir. Bu ise Kilinochchi ve Mullaiththeevu'nun tüm bölgelerini, Mannar, Batticaloa ve Vavuniya bölgelerinin çoğunu ve Trincomalee ve Amparai bölgelerinin bazı kısımlarını kapsamaktadır.
Kuzey ve Güney Sri Lanka'nın TİÖK'ün kontrolü altında olan kısımları de fakto yarı-bağımsız devlet durumundadır. Sri Lanka hükümeti tarafından tanınmamış kurumlar olsa da, kendi yargıtayı, polis gücü, ordusu, donanması, hava kuvvetleri, haberalma teşkilatı ve merkez bankası bulunmaktadır. Hükümete ait olan A9 karayolundan sağladığı elektrik ve eşyalara bağımlıdır. Kendi para birimi yoktur ve Sri Lanka rupeesini kullanmaktadır. TİÖK sıklıkla zorunlu mallarda ambargo uygulamak ve sivillere sıkıntı yaratmakla suçlanmaktadır. Kendi havaalanı yoktur, bu nedenle yabancı ziyaretçiler Kolombo havaalanını kullanmaktadırlar.
AIDS kurdelesi
AIDS kurdelesi (kırmızı kurdele) ceket yakalarında veya diğer giysilerde AIDS ile savaşımın ve dayanışmanın bir simgesi olarak görülmektedir.
Kurdele Projesi 1991 yılında New York temelli bir grup olan Visual AIDS tarafından gündeme getirildi. Visual AIDS, AIDS yüzünden ölen veya AIDS ile yaşayan arkadaş ve meslektaşlarını onurlandırmak ve anmak için bir araya gelen sanatçılardan oluşan bir yardım kuruluşudur. Bu kuruluş, sanat kurumlarını, müzeleri, galerileri ve AIDS destek örgütlerini, AIDS'e kurban verdiklerimizi anmak, AIDS/HIV bilincini artırmak, AIDS ile yaşayan kişilerin gereksinimlerini duyurmak ve AIDS araştırmalarına mali destek sağlamaları için harekete geçirmeyi amaçlamaktadır.
Kurdele imgesi, Körfez Savaşı'nda bulunan ABD askerlerini onurlandırmak için verilen sarı kurdelelerden esinlenilmiştir. Kırmızı renk ise, Visual AIDS yetkililerine göre ;'öfkeyle değil, kendini feda eden bir aşık gibi kanla ve tutkuyla olan bağlantısından'; dolayı seçilmiştir.
Kırmızı kurdelenin halkla ilk tanışması 1991 Tony Ödülleri'nin galasında oldu. Galada, sunucu Jeremy Irons yakasına kırmızı bir kurdele taktı. Bunun hemen ardından kırmızı kurdele, sanatçıların ve ünlülerin ;'politik doğru'; giyim tarzlarının vazgeçilmez bir aksesuarı oldu. Bu aşırı popülerliğinden dolayı bazıları, kırmızı kurdeleyi kullananların içten olmadıklarını düşünmektedir. Bunun bir örneği, eski ABD başkanının eşi Barbara Bush'un otururken kırmızı kurdeleyi takması, konuşma sırasında ise çıkarmasıdır.
Kurdele Projesi AIDS bilincinin yaygınlaşması ve bu hastalık için araştırmanın ve savaşımın sürmesinde ciddi bir güç olduğu söylenebilir. Kurdele Projesinin en içten amacı, bu projeye gerek duyulmayacağı günlerin gelmesidir.
Ninova
Ninova (Akatça: "Ninua"; |
Aramca: ܢܝܢܘܐ; İbranice: נינוה, "Nīnewē"; Arapça: نينوى, "Naīnuwa"), Dicle Nehri'nin doğu kıyısında bulunan ve bir dönem Asur Devleti'ne başkentliğini yapan bir Antik çağ kentidir. Modern Musul şehrinin hemen yanında bulunmaktadır.
Burada ilk arkeolojik kazılar 1847 yılında Sir Austen Henry Layard tarafından yapılmış ve bu çalışmalar George Smith ve Hormuzd Rassam tarafından devam ettirilmiştir. 20. yüzyıl başında British Museumdan Leonard William King, 1927 yılından itibaren de Campbell Thompson tarafından kazılar sürdürülmüştür. Iraklı arkeologlar II. Dünya Savaşı sonrası kazıları devralsa da 1981 yılından sonraki çalışmalar Kaliforniya Üniversitesi'nden David Stronach tarafından yürütülmüştür.
Milâttan önceki yıllarda Musul bölgesinin de içinde bulunduğu Mezopotamya üzerinde çok önemli uygarlıklar kurulduğu bilinmektedir. Bunların en önemlileri Asur ve Babil uygarlıklarıdır.
Asur Devleti’nin merkezi olan Ninova; Dicle nehrinin karşısında ve doğu yönünde, Musul’un yanıbaşındadır. Ninova şehrini kuran Ninova veya Ninos. Ninova;, Asurluların hükümdarı olup 52 sene hükümran olmuştur. Asur Devleti yaklaşık 1300 yıl varlığını sürdürmüştür.
Kerkük şehrini bina eden Asur Hükümdarı Sartnabal’ın (MÖ 800 yılında) bu şehre “Kerhsuluh” adını verdiği tarihî kaynaklarda rivayet edilmektedir. Keldânîcede “Kerh” şehir anlamına gelmektedir. “Suluh” ise Sartnabal’in esas ismidir.
Asurlulardan sonra Babil Devleti’nin bölgeye tamamıyla hâkim olduğu görülmektedir. Fakat Babil’in hâkimiyeti Pers tecavüzleri karşısında uzun sürmemiş ve Musul-Kerkük bölgesi Perslerin eline geçtikten sonra buraya çok kalabalık şekilde Pers nüfusu iskân ettirilmiştir.
İskender’in işgaline de marûz kalan Musul bölgesi ahâlîsi, Hıristiyanlığın ortaya çıkışından sonra bu dine yöneldi. Hıristiyanlığın nüfuz etmiş olduğu Musul, 2. yüzyılın başından itibaren Asurluların dinî merkezi olan Ninova’nın yerini aldı. Kur'an'da adı geçen Yunus peygamber Ninova halkındandır.
2015 yılının Şubat ayında IŞİD tarafından Nineveh Arkeoloji Müzesinde bulunan Mezopotamya bölgesinde yaşamış uygarlıklara ait binlerce yıllık heykel, kabartma ve diğer eserlere büyük çapta zarar verildi. Eski bölge valisi Asil Nuceyfi açıklamalarında kırılan eserlerin 2 tanesinin hariç diğerlerinin gerçek olmadığını, gerçek eserlerin 2003 yılında Bağdat’taki Ulusal Müze’ye aktarıldığını iddia etmiştir.
Salgun
Salgun, Osmanlı Devleti'nin, olağanüstü durumların gerektirdiği masraflar ile belirli özelliklere sahip yiyecek maddelerini, harp levazım ve masraflarını, belirli vergi kaynaklarından karşılayamayacağını anladığı zaman, özel bazı tedbirler ile memleketin bütün imkânlarını seferber etmeye karar verirdi. Bu karar gereğince vaziyetin icabina göre, kendisine lazım olan para, hizmet, eşya ve mahsûl miktarı tespit edilerek muhtelif bölge ve mahallere tevzi edilirdi.
Halk arasında "salgun" diye de adlandırılan bu vergi XIX. asırda tamamen paraya çevrildi.Tanzimat Fermanı ile de ortadan kaldırıldı.
Emirates
Emirates (Arapça: طيران الإمارات Tayarān al-Imārāt), Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri merkezli bir havayolu şirketidir. Dubai Hükümeti'ne ait olan Emirates, Birleşik Arap Emirlikleri’nin uluslararası havayolu şirketidir. Kurulduğu günden bu yana ikinci yılı hariç her yılını karlılıkla bitiren Emirates, ticari temellerde çalışan bir havayolu olarak Dubai Hükümeti’nden finansal destek, garanti ve koruma almadan ticari faaliyetlerine devam ediyor. Dünyanın en genç filolarından birine sahip olan Emirates’in şu an hepsi geniş gövdeli toplam 259 adet uçağı bulunuyor. Emirates'in filosunda bulunan 259 adet uçaktan 159 tanesi Boeing ve 100 Airbus yolcu uçağı. Emirates'in 2017 itibarıyla toplam uçak siparişi tümü geniş gövdeli uçaklar olmak üzere 224’dir. Emirates, 75’ın üzerinde ülkede 140’i aşkın noktaya uçuyor.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin diğer bir uluslararası havayolu şirketi başkent Abu Dabi merkezli Etihad Havayollarıdır.
25 Aralık 2017 tarihine göre filosunda bulunan uçaklar ve siparişler:
Atık yönetimi
Atık yönetimi, herhangi bir ürünün tasarım aşamasından başlayarak; üretim, tüketim, atık oluşumu, atığın geri dönüştürülmesi ve/veya bertarafını kapsayan bir disiplindir.
Atık Yönetimi
Atığın kaynağında azaltılması, özelliğine göre ayrılması, toplanması, geçici depolanması, ara depolanması, geri kazanılması, taşınması, bertarafı ve bertaraf işlemleri sonrası kontrolü ve benzeri işlemleri içeren bir yönetim biçimidir.
Atık yönetimi; tıbbi, evsel ve tehlikeli veya tehlikesiz atıkların minimizasyonu, kaynak arama ayrı toplama, gerektiğinde depolama oluşturulan atıkların merkezlerine aktarılması, atık işleme, bertaraf, geri dönüşüm, geri kazanmak ve kapatma işlemi ile bertaraf tesisleri, kapatma bakım Bir yönetim biçiminde izleme ve kontrol işlemleri.
Çevre üzerindeki baskının büyük ve tek bir yaklaşımla çözmeye büyüyen atık sorununu oluşturan yeterli değildir. Fakat bütün yöntemlerin kombinasyonları ile etkin bir atık yönetimi oluşturabilir. Uluslararası alanda kabul gören bu yaklaşım, “Entegre Atık Yönetimi” benimsenmesine önayak olmuştur.
Entegre atık yönetiminde, atık yönetiminin öğelerini bir bütün olarak değerlendirilerek hem çevresel hem de ekonomik açıdan sürdürebilirliğin sağlanması hedeflenir. Bu çerçevede, atık yönetiminin sadece bir tek atık türüne veya bir tek kaynağa yönelik olması beklenemez.
Yard
Çin Şi Huang
Çin Şi Huang ya da Qin Shi Huang (Çince: 秦始皇; Pinyin: Qín Shǐ Huáng, okunuşu: Çin Şı Huanğ), (MÖ 247 - MÖ 210), ilk Çin imparatoru ve Qin Hanedanlığı'nın kurucusudur.
Hunlara ve diğer bâzı kavimlere karşı Çin Seddi'ni inşa ettirmiştir. Çin’de ilk merkezî bürokratik devlet düzenini kurdu. Ülkeye herkes için geçerli olan bir yasa, para birimi, karayolu sistemi, ağırlık ve uzunluk ölçüleri ile yazı karakterlerinin standartlaşmış yazılış şekliyle yazı dilini kazandırmıştır. Halka eski gelenekleri unutturabilmek için, Konfüçyüsçü bilim adamlarınca yazılan bütün kitapların yok edilmesini buyurdu. Bu zararlı eylem, tarihe "kitapların yakılması" olarak geçti. Konfüçyüsçülük yerine legalizmi getirdi.
Kurduğu sistem, sülâlelerin değişmesine rağmen günümüze kadar gelmiştir.
Terra Kotta askerleri, "ilklerin imparatoru" olarak bilinen Çin Şi Huang'ın mezarını koruyor. Bu derece güçlü bir imparator olmasına rağmen ölümden çok korktuğu bilinirdi.
Hidralar
Hidralar ya da Hydrozoa (Latince "hydra" (su), "zoon" (hayvan)), hidra, obelia gibi hayvanları ve diğer hidra benzeri canlıları kapsayan bir Knidliler sınıfıdır.
Genellikle koloni şeklinde, çoğunlukla eşeyli ve eşeysiz üremenin birbini takip etmesiyle çoğalırlar.Eşeysiz üremelerini tomurcuklanma ile yaparlar. Çoğunun hayat döngüsünde hem polip, hem de medüz formları görülür. Yalnız bazılarında sadece polip ya da sadece medüz form olan hayat görülür.
Polip formları, genellikle koloni oluşturan, sesil yaşayan ve tüp şeklinde vücudu olan hayvanlardır.
Medüz formlar ise; poliplerin üzerinde oluşan yan tomurcuklardan meydana gelen bağımsız yüzen hayvanlardır. Aynı türün polip ve medüz formları çoğunlukla farklı bilimsel isimlere sahiptirler.
Büyük denizanaları
Büyük denizanaları ya da Scyphozoa (Lat. "Scyphus" (kadeh), "zoon" (hayvan)), denizanalarını içeren bir Knidliler ("Haşlamlılar") sınıfıdır.
Hepsi denizlerde yaşayan oldukça küçük bir gruptur. Yaşam döngülerinde polip formlar da bulunmakla beraber medüz formlar daha çoğunluktadır. İlk kas hücrelerinin görüldüğü gruptur.
Polip formları genellikle tekil yaşayan hayvanlardır. Medüz formlar ise kenarları loblu ve strabilasyonla oluşan en büyük medüz canlıları oluşturan grubu oluşturur.
Yapısal olarak dört ışınlı radyal simetri gösterirler. Vücutlarının iç ve dış çeperleri arasındaki mezoglea tabakasıyla birlikte jelatin tabakası halinde bir görünümleri vardır. Vücut şeklilleri kadeh, borazan, kubbe, tabak, piramit vs. şeklinde olabilir. Bazılarında ışık verme yeteneği bulunur. Vücutlarının mezoglea tabakaları içinde simbiyotik canlılar bulunabilir.
Karnivor olarak, küçük deniz canlıları, yumurtalar ve larvalarla beslenirler.
Yassı solucanlar
Yassısolucanlar ya da Platyhelminthes, üç embriyonik tabakadan oluşmuş, bilateral simetrili, çoğunlukla yassı yapılı hayvanlar şubesidir.
Parazit yaşayanlarda döldeğişimi ve başkalaşım görülür. Sindirim kanalı tek bir açıklığa sahiptir. Vücutlarında sölom, yalancısölom ve dolaşım sistemi yoktur. Merkezi bir beyin içeren sinir sistemi vardır. Boşaltım sistemi olarak "alev hücreleri" görev yapar. Çoğalmalarında hermafroditizm görülür. Yaklaşık 13.000 türü bilinmektedir.Bilateral simetri ilk defa bu filumda ortaya çıkar.Bilateral simetride duyu organlarının ve sinir sistemi merkezlerinin vücudun ön kısmında toplanmasıyla baş bölgesinin oluşumu görülür.Bilateral simetrili canlılarda sesil(hareketsiz)yaşam görülmez.
5. Phylum (Şube): Platyhelminthes (Yassı Solucanlar)
Acoelomata'nın ilk şubesidir. Sindirim kanalı boşluğu bulunur, ancak bu boşluk sölom olarak kabul edilmez. Bilateral simetri, triploblasti, spiral segmentasyon ve buna bağlı olarak da mozaik gelişim görülür.
Organizasyon organ-sistem düzeyindedir.
Protostomia üyeleri oldukları için, sadece ağız bulunur ve anüs olmaması nedeniyle sindirim tek yönlüdür. Boşaltım sistemleri bulunur. Alev hücreleri taşıyan protonefridiumları vardır.
Vücut dorso-ventral olarak (alt-üst yönünde) yassılaşmıştır. Solunum, iskelet ve dolaşım sistemleri bulunmaz. Basit duyu organlarına sahiptirler.
Çoğu tür monoiktir. Bazı denizel formlarda, silli ve serbest yüzücü olan Müller larvası görülür.
Şubenin 4 sınıfı bulunur:
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Oyuncak Müzesi
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Oyuncak Müzesi, 20 Nisan 1990'da açılan Türkiye'nin ilk oyuncak müzesidir. Halen Ankara Üniversitesi bünyesinde ve Kültür ve Turizm Bakanlığı denetiminde hizmet vermeyi sürdürmektedir.
Müzede yer alan en eski özgün oyuncaklar "yabancı oyuncaklar" bölümünde sergilenen ve 1890 yılından kalan oyuncaklardır. Bununla birlikt |
e Türkiye'nin dört bir yanında yer alan arkeoloji müzelerinde sergilenen kimi antik oyuncakların kopyaları da oyuncak müzesinde görülebilir. Türkiye'den oyuncaklar arasında en eskileri 1933 yılından kalan teneke oyuncaklardır.
= Ayrıca Bakınız =
Karadeniz (anlam ayrımı)
Çeneli solucanlar
Çeneli solucanlar (Gnathostomulida), ince yapılı, denizlerde yaşayan omurgasız hayvanlar şubesi.
Sölomları yoktur, sindirim kanalları tek bir açıklığa sahiptir. Çenelerinin sert olmasından dolayı bu adı alırlar. Yaklaşık 80 türü bilinmektedir.
WTI Vicdan jürisi
27 Haziran 2005 tarihinde Irak Dünya Mahkemesi (WTI) adına Irak işgaliyle ilgili dünya kamuoyuna, tanıklık, kanıtlar ve bunların değerlendirmesini sunan jüri, hareket tarafından Vicdan Jürisi olarak tanımlanmıştır.
Irak Dünya Mahkemesi
Irak Dünya Mahkemesi (İngilizce ismi World Tribunal on Iraq; WTI), ABD'nin Irak'ı 2003 yılında işgal etmesinin ardından, savaş karşıtı hareketin Vietnam Savaşı'na yönelik olarak düzenlenen Russell Mahkemesi’nden ilham alarak tüm dünya organize ettiği bir girişimdir.
Amacını savaş ve işgale ilişkin gerçekleri ortaya koymayı ve işgalin sessizce unutulmasını engelleyerek işlenen suç ve ihlallerin yanı sıra, çekilen acıların, susturulan seslerin ve direnişin de kayda geçirilmesi olarak açıklayan girişim somut kanıtlara dayalı bir dinleme, düşünme, değerlendirme ve yargı süreci ön görmüştür.
Yatay organizasyon modelinde, tüm dünyada yürütülen çalışmaların sonucunda İstanbul'da yapılan değerlendirmeyle süreç boyunca işlenen tanıklıklar ve kanıtlar, katılımcıların değerlendirmesiyle birlikte kamuoyuna vicdan jürisi kararı olarak sunulmuştur.
Konu: Askeri operasyon ve işgal sırasında Koalisyon Güçleri’nce savaş suçu işlendi mi?
Konu: Savaşın suç olduğuna ilişkin dünya kadın mahkemesi - ABD’nin savaş suçları
Düzenleyen: Dünya Sosyal Forumu’ndan El Taller
Konu: Irak’ın Koalisyon Güçleri tarafından işgali hakkında halk soruşturması
Düzenleyen: Peacerights
Konu: Savaş ve işgal sırasında, Irak kamu kuruluşlarının ve kaynaklarının satışa çıkarılmasının ve 20.000’i aşkın kişinin hiçbir hukuki sürece bağlı olmaksızın kamp ve hapishanelerde tutulmasının uluslararası hukuk açısından yasallığı
Konu: Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (PNAC) çerçevesinde Irak’a açılan savaşın ideolojik arka planı
Konu: Uluslararası hukukun, BM şartlarının ve dünya halklarının 15 Şubat’ta ortaya koyduğu iradenin ihlali dahilinde savaş ve işgal suçları
Konu: Uluslararası hukukun ihlali ve Alman hükümetinin ambargo, savaş ve işgaldeki suç ortaklığı
Konu: Kültürel mirasa karşı işlenen suçlar
Konu: Bush ve Blair yönetimlerinin Irak’ı işgal ederek yaptıkları uluslararası hukuk ve temel insan hakları ihlalleri; Irak Dünya Mahkemesi’nin bu ana kadar elde ettiği bulguların ortak deklarasyonu; Asker aileleri ve savaşmayı reddeden ordu mensuplarının dinlenmesi
Düzenleyen: International Action Center
Konu: Seyreltilmiş uranyum kullanımı ve Japon hükümetinin suç ortaklığı
Düzenleyen: Irak Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTI)
Konu: İşgalin Irak toplumu üzerindeki sosyal, ekonomik ve kültürel etkileri ve sonuçları
Konu: Yıl boyu çeşitli kentlerde yapılan oturum sonuçlarının değerlendirilmesi
Konu: Güney Kore hükümetinin savaş ve işgaldeki suç ortaklığı
Konu: Irak savaşının hukuka aykırılığı ve İtalyan hükümetinin suç ortaklığı
Konu: Almanya oturumlar dizisi kapsamındaki üçüncü oturum düzenlenecek.
Konu: Medyanın, gerçeklere ve insanlığa karşı işlediği suçlar ve dezenformasyon politikası
Konu: Irak’a karşı savaş hazırlıklarında, savaş sırasında ve işgal süresince, Portekiz devletinin, diğer kişilerin ve kuruluşların sorumluluğu
Konu: Medyanın savaş ve işgaldeki rolü
Konu: A.B.D. sömürgeci hakimiyet projesi karşısında Irak toplumu: Egemenlik nasıl yeniden kazanılabilir?
Avustralya Aborijin dillerinin transkripsiyonu
Avrupalıların gelişinden önce, Avustralya Aborijin dilleri yalnızca konuşma dilleriydi ve yazma sistemleri yoktu. Kolonicilerin latin alfabesi Avustralya Aborijin dillerinin transkripsiyonu için kaçınılmaz şekilde kullanılmıştır, fakat seslerin nasıl temsil edildiğinin detayları zamanla ve yazardan yazara değişmiştir, bazen aynı sözcük veya ismin çok büyük şekillerde farklı yazımı oluşmuştur.
İlk başlarda, Avustralya dilleri yazarın duyduğu şekilde İngilizce yazım kurallarına göre yazılmaktaydı. Bu ise Avustralya dillerinde farklı olan fakat İngilizce olmayan seslerin yazımda tek olarak yazılmasına sebep olmuştur. Aynı zamanda Avustralya dillerinde alofon olan fakat İngilizcede farklı olan seslerin farklı yazılmasına sebep olmuştur.
İngilizcedeki birçok Avustralya Aborijin dili kökenli sözcük, aşağıdaki kuralları kullanmıştır ve asıl dilinde sözcüğün nasıl telaffuz edildiği konusunda kesin bir fikir veremez.
Dilbilimsel konuda daha çok bilgiye sahip yazarlar, bazen ŋ veya ġ sembollerini için kullanmışlardır, ñ sembolünü için, sesli harfin uzun olduğu göstermek için (¯) veya inceltme işareti (^) uzun ünlüler için, sesli harflerin kısa okunması için (˘) sembolleri kullanılmıştır, fakat bunlar genellikle tutarsız olarak kullanılmıştır.
Bugün Avustralya dilleri üzerinde çalışan dilbilimciler belirli fonemik yazımları kullanmaktadırlar, bu sayede her konuşulan sözcük yalnız bir şekilde yazılır ve her yazılan sözcük yalnız bir şekilde okunabilir.
Genellikle, fakat her zaman değil, pratik yazımlar yalnızca temel Roman alfabesi harflerini kullanır. Bu ise standart karakteri olmayan sesler için digrafların kullanılmasını gerektirir. Bazı durumlarda bu belirsizliklere yol açar, örneğin tek ses ve sessiz harflerinin her ikisi de ng olarak yazılabilir. Genellikle n.g (araya nokta eklenerek), n’g (kesme işareti ekleyerek) veya nk şekillerinde yazılarak bu sorunun üstesinden gelinebilir.
Çoğu Avustralya dilleri üç sesli kullanır, bunlar i, a ve u olarak yazılırlar. Bazı durumlarda "e" veya "o" olarak ses verebilir, fakat e veya o olarak yazılmazlar, örneğin Martuthunira sözcüğü wirrirri "alev" kabaca vereri olarak telaffuz edilir. Uzun sesliler çift harfle gösterilirler, örneğin ii , aa , uu .
İngilizcedeki yarı seslilerden w ve y İngilizcede olduğu gibi telaffuz edilir. Bazı dillerde w u sesinin yanında, ve y i sesine yanında telaffuz edilmez fakat dilbilimciler yine de onları yazmayı terchi eder. Örneğin Gamilaraay yinarr "kadın" gerçekte "inar" olarak telaffuz edilir .
Az sayıda dilde dişsel yarı sesli mevcuttur, bu ise yh olarak telaffuz edilir (aşağıdaki boğumlamanın yeri kısmına bakınız).
Avustralya dillerinin birçoğu iki rotiğe veya "r"-gibi seslere sahiptir: Amerikan İngilizcesinde olduğu gibi r olarak yazılan bir üstdamaksıl aproksiman; ve ses titremesi şeklinde veya çarpma şeklinde bir ses (her ikisi de İspanyolcada bulunur) olan ve rr olarak yazılan ses.
Bu iki r'den sadece birine sahip dillerde, yalnızca r yazılır.
Çiftdudaksıl, artdamaksıl ve alveoler sessizler genellikle İngilizcede olduğu gibi yazılırlar, örneğin p , b , m , k , g , ng , t , d , n , l . Ng ayrıca eng olarak adlandırılan ŋ karakteri ile de yazılabilir.
Damaksal sessizler bir alveoler sessiz + j şeklinde eklenen digraf ile gösterilirler, örneğin tj , dj , nj , lj . J tek başına dj yerine veya ny nj yerinede kullanılabilir.
Dişsel sessizler alveoler sessiz + h şeklinde eklenen digraf ile gösterilirler. Örneğin th , dh , nh , lh . th Avustralya İngilizcesinde olduğu gibi frikatit değildir, fakat İrlanda İngilizcesinde olduğu gibi kesme şeklindedir.
Üstdamaksıl sessizler r + alveoler sessiz şeklinde digraf ile gösterilirler. Örneğin rt , rd , rn , rl .
Bazı dillerde damaksıl-artdamaksıl sessizler vardır, damaksıl ile artdamaksıl arasındadır. Yanyuwa için, yk , nyk (bir ön-genizsel duruş— Ön-genizsel için aşağıya bakınız), nyng olarak yazılırlar.
Avustralya dillerinin birçoğu seslendirilmiş ve sessiz
duruşları ayırt etmez, bu nedenle "t" ve "d" aynı sesin farkları olarak olur. Her iki alofon aynı şekilde yazılır, fakat sessiz veya sesli sembollerden hangisinin kullanılacağı o dilde kullanım sıklığına göre değişir. Bazı diller bir dilbilimci tarafından sesli sembolle yazılırken, diğer tarafından sessiz sembolle yazılabilir. Daha fazlası, bazı dilbilimciler bir dildeki bazı sessizler için sessiz olanı kullanırken diğeri için sesli sembolü kullanmayı seçebilirler.
Ancak bazı diller sesli ve sessiz duruşları ayırmaktadır.
Bazı diller ön-genizsel sessizlere sahiptir, genizsel bir sesten önce bir duruş olur ve bu tek ses olarak kabul edilir. Yanyuwada bunlar mb , ngk , nj , nth , nd , rnd olarak yazılırlar.
Robert Prosinečki
Robert Prosinečki (d. 12 Ocak 1969; Schwenningen, Almanya), Hırvat eski millî futbolcu ve teknik adam. Sırp takımı Crvena Zvezda ile teknik direktörlük kariyerine başlamış ve 15 Ekim 2012 itibarıyla Türkiye Spor Toto Ligi takımlarından Kayserispor'un teknik direktörü olmuştur. 9 Kasım 2013 tarihinde, Beşiktaş'a 3-0 yenildikten sonra istifa kararı aldığını açıkladı. 31 Aralık 2013 tarihinde, Kayserispor yönetimi ile Prosinečki karşalıklı anlaşarak sözleşmesine son verildi.
Crvena Zvezda, Real Madrid, Real Oviedo, Sevilla FC, FC Barcelona, Dinamo Zagreb, R. Standard de Liège, Portsmouth, Olimpija Ljubljana ve NK Zagreb'de oynamıştır. Kariyerini ülkesi Hırvatistan'ın Dinamo Zagreb takımında noktalamıştır. İki ayrı ülkenin millî takımıyla (Yugoslavya ve Hırvatistan) Dünya Kupası'nda gol atmış tek futbolcudur.
Usun
Usun ya da Wusun ya da Vusun, (Çince: 乌孙 veya 烏孫, "Wūsūn"), Han Hanedanı döneminde (MÖ 206 - MS 220) yaşamış Türkçe konuşan göçebe veya yarı göçebe Türk kökenli bir halk. Çin kaynaklarının aktardığına göre Çin'in kuzey batısında (Batı Gansu bölgesinde) Yüeçiler'e yakın bir bölgede yaşamış, Yüeçiler tarafından yenilgiye uğratılınca MÖ 176 yıllarında Hiung-nu'lar'ın egemenliğine girmiş, daha sonra İli Nehri ve Issık Göl bölgesine yerleşmiş ve -en azından- beş yüzyıl boyunca bölgedeki gücünü korumuştur.
"Wusun" sözcüğünün anlamı hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Buna göre Türkçe bir sözcük olduğu düşünülen Wusun/Usun Sözcüğünün "birlik", |
"bağlılık" anlamına geldiği görüşünün yanı sıra etnonimin Çince transkripsiyonu olan Wusun(烏孫)'un bir totem olan "Wu" = ('karga' ya da 'kuzgun','siyah')'dan geldiği görüşü de vardır. Bu karga kültü Usun efsanelerinde de yer almaktadır. Efsanelerde yabani hayata bırakılan bir çocuğun dişi bir kurt tarafından açlıktan ölmek üzere iken bulunup emzirildiği ve karga tarafından da etle beslendiği bir öyküden bahsedilir. Aynı öğeler daha sonra Göktürklerde de yer almıştır.
Usunlardan ilk defa Çin kaynaklarında Hiung-nu hükümdarı Mo-Tu (Mete)'nin Usunları kendi devletine katması olayı ile Mo-Tu'nun bir mektubunda söz edilmektedir. Usunların başlangıcı Çin kaynaklarında bir efsane ile anlatılır: ""Usun kralının adı Kun-mo idi. Babasının, Hiung-nuların batısında küçük bir devleti vardı. Hiung-nular onlara saldırıp babasını öldürdüler.Küçük yaştaki kralın oğlu kun-mo'yu ise öldürmeyip canlı olarak otların içine attılar. Kara bir kuş(karga) onun üzerine doğru uçup et verdi. Sonra dişi bir kurt gelip onu emzirdi. Hiung-nu hükümdarı buna çok şaşırdı ve onun tanrı tarafından kutsanmış olduğunu düşündü. Onu otların arasından çıkarttırıp büyüdüğünde ordusunda komutan yaptı. Çok defalar başarı gösterdi, bunun üzerine Hiung-nu hükümdarı Kun-Mo'ya halkının yönetimini yeniden verdi. Usun kralı Kun-Mo kendi halkını topladı ve geliştirdi. Komşu şehirlere akın yapıp aldı. Birkaç on bin kişilik okçu askeri oldu. Savaşlarda tecrübe kazandı. Hiung-nu hükümdarı öldükten sonra Kun-Mo halkını geri çekerek Hiung-nulardan uzaklara gitti. Kendisini kral olarak tahta çıkardı. Bundan sonra artık artık Hiung-nu sarayındaki kurultaya gitmedi. Bunun üzerine Hiung-nular üzerine atlı birlikler göndererek saldırdılar ama yenemediler. bunun üzerine Usun kralını bir Tanrı'nın gücünü tuttuğunu ve kendilerinden uzaklaştırdığını sandılar. Bunun için yine Hiung-nu idaresine girmiş saydılar, bundan sonra büyük bir akında bulunmadılar.""
Yine Çin kaynaklarında (Han-shu'da) benzer bir öykü daha anlatılmaktadır: ""Usun kralının oğlu yeni doğmuştu. Oğlanın hocası Pu-chiou Yabgu çocuğu kucağına larak kaçtı ve çalıların arasına sakladı. Çocuğu beslemek için yiyecek aramaya gitti. Döndüğünde çocuğu bir dişi kurdun emzirdiğini gördü. gagasında et parçası taşıyan bir kara kuş (karga) da çocuğun çevresinde dolanıp duruyordu. Yabgu bunu görünce çocuğun kutlu olduğunu anladı. Onu alarak Hiung-nu hükümdarının yanına gitti. Hiung-nu hükümdarı onu görünce çok sevdi ağırladı ve büyüttü. Yüeçiler'in öldürdüğü Usun kralının oğlu yetişkin olunca, Hiung-nu hükümdarı babasının halkını ona verdi. Orduya komutan yaptı. Birkaç başarı kazandı. Bu sırada Kun-Mo güçlenmişti. Babasını öldüren Yüeçiler'den intikam almak için Hiung-nu hükümdarından izin istedi. Batıya doğru gitti ve Yüeçiler'e saldırarak onları yendi. Yüeçiler batıya doğru yeniden göç ettiler, Toharistan'a gittiler. Kun-Mo da kendi halkını topladı ve orada oturup kaldı. Ordusu ve savaş gücü gittikçe çoğaldı.""
Hiung-nular ilk ortaya çıktıklarında Usunlar, Tunguzlar ve Yüeçiler ile birlikte bölgede bağımsız olarak yaşıyorlardı. Daha sonra hiç mücadele etmeden Hiung-nuların hakimiyetine girmişlerdir. Usunların bilinen ilk hükümdarı Nan-tuo-mi'dir. Yüçeiler tarafından öldürünce Usunlar Kansu bölgesini terk edip Tanrı dağları bölgesine yerleşmişlerdir. Burada Hiung-nuların hakimiyetine girdikleri düşünülmektedir. Nan-tuo-mi'nin ölümün ardına küçük amcası Pu-chiou Hsi-huo, yeni doğmuş oğlu Kun-Mo'yu alarak hiung-nulara tabi olmuş, Hiung-nu hükümdarı çocuğu kabul edip büyütmüş, kendi idaresinde ordu ve makam vermiştir. Kun-Mo ise komutanlığı ve askeri başarısı ile ünlenmiştir. Bundan sonra Mo-tu'nun oğlu Hiung-nu hükümdarı Lao-shang (MÖ 174-161), Kun-mo'ya yardım ederek Mo-tu'nun dağıtıp, Batı Türkistan'a göç etmelerine neden olmuş Yüeçilere ağır bir darbe vurmasını sağlamıştır. Bu saldırıda Yüeçilerin reisi öldürülmüş, geriye kalanlar daha da batıya göç etmek zorunda kalmıştır.
Bu olayın ardına Usunlar, İli Irmağının yukarı bölgelerine yerleşmeye başlamışlardır. Başkentleri bugünkü Doğu Türkistan'da, Wen-su(Onsu İlçesi) ilçesinin batı sınırındaki Na-lun ırmağının yukarı ağzında kalan "Chi-ku" kalesi idi. Burada gittikçe büyüyüp güçlenmiş, Lao-shang öldükten sonra Hiunglar-dan kopmaya başlamışlardır.
MÖ 121 yıllarında Chang Chien, Çin imaparatoru Wu'ya sunduğu raporunda Hiung-nu'lara karşı Usunlarla işbirliği yapmayı teklif etmiştir. İmparator da bu teklifi kabul edip kendisiyle birlikte Usunlara hediyeler göndererek Usunları Hiung-nulara karşı kışkırtmaya çalışmış ama Usunların çekinceleri yüzünden bu girişim başarılı olamamıştır. Buna rağmen Hiung-nular bu olayı işitmiş ve saldırı planlamışlardır. Usunlar da bunun üzerine Çin'den yardım istemiştir. Çin hanedanı ile evlilik ilişkileri kurarak iyice yakınlaşmışlardır. MÖ 74 yılında Hiung-nular, Şanyüleri Chih-yen komutasında Turfanlılarla işbirliği yaparak Usunlara saldırmış, E-shen'i alıp halkını esir etmiştir. Bunun üzerine Usun hükümdarı Çin'e mektup yollayıp yardım istemiş, İmparator Chao-ti, 200.000 atlıyı yardımlarına göndermiş, yapılan savaşta Hiung-nulara ağır bir darbe indirilmiştir. Buna rağmen Hiung-nu hükümdarı 10.000 kişilik atlı birliği ile Usunlara saldırabilmiş, ancak dönüş yolunda fırtınaya yakalanarak birliklerinin tamamına yakınını kaybetmiştir. Bunu fırsat bilen Usunlar Hiung-nulara saldırmış, bunun sonucunda Hiung-nular çok zayıflamışlardır. Bununla birlikte Usunlar kendi bağımsızlıklarını kazanmış, Hiung-nulara bağlı Wu-hanlar ve Tinglingler'in de bağımsız kalmalarına yol açmışlardır.
Bu olaylardan sonra Semerkand, Hiung-nu hükümdarı Chih-hi'yi kendisini diğer devletlere karşı desteklemesi için elçiler aracılığıyla yardım istemiştir. Kurulan ittifak sonucunda Chih-hi Sermekand krallığını birkaç kez desteklemiş ve daha sonra Hiung-nular, Usunlara saldırmıştır. Başkentleri Kızıl Vadi (Chih-ku)'ya kadar girmiş, halkın bir kısmını öldürüp birçoğunu esir etmiştir. Çin kaynaklarında Bin li'lik (500 km) arazi içerisinde yaşayan kimsenin kalmadığı belirtilir. Daha sonra MÖ 44'te Hiung-nular Usunlara birkez daha saldırmış, ağır bir darbe vurmuşlardır. Yaşanan olaylar üzerine Usunlar Çin ile daha da yakınlaşmış, MÖ 5 yılında Usunlar da Hiun-nulara saldırıp insanlarını öldürüp hayvanlarına el koymuş, bunun üzerine Hiung-nular da karşı saldırıya geçip Birçok kiyi öldürmüş ve esir almışlardır. Bunların sonucunda Usun hükümdarı kendi oğlunu Hiung-nulara esir vermek zorunda kalmış, Çin'in araya girmesi sonucu oğlan geri iade edilmiştir.
Kuzey Wei Hanedanı döneminde Juan Juanların akınlarına maruz kalan Usunlar, Pamir dağlarına göç etmişlerdir. 437 yılında Tabgaç kağanının kendilerine elçi gönderdiği bilinmektedir. En son 938 yılında Liao hanedanı imparatoru ile karşılıklı elçi yollamışlardır. Bu tarihlerden sonra sayıları çok azaldığı için haklarında bilgi alınamamıştır.
Çin kaynaklarında Usunlar'dan kızıl saçlı ve yeşil gözlü olarak bahsedilmektedir. Yedisu bölgesi'ndeki arkeolojik çalışmalarda elde edilen, milattan önceki ve sonraki 1. yüzyıla ait 6 ayrı iskeletin kafatasları üzerinde yapılan antropolojik çalışmalar Usunlar'ın az da olsa "mongoloid" özellikler göstermekle birlikte brakisefal beyaz ırk'a ait olduğunu ortaya koymuştur. Yaşam tarzlarına ilişkin, M.Ö 110-105 yılları arasında Usun hükümdarı ile evlendirilen Han Hanedanı Prensesi'nin aktardığına göre Usunlar: "göçebe, keçeden çadırlarda yaşayan, çiğ et yiyen ve mayanlanmış kısrak sütü içen bir halk"tır. Ayrıca bu anlatımlarda erken dönem Çin kaynaklarında sıkça rastlanan (barbar, açgözlü, güvenilmez v.b.) pejoratif anlatım dikkat çekmektedir.
Usunlar Türkçe konuşurlardı. Bir Usun kralının "Fu-li" (kurt) ismiyle çağrıldığını, Çinli bilgin Han Rulin ve ayrıca G. Vambery (1879), Scherbak (1961), P. Budberg, L. Bazin ve V.P. Yudin söylerler. Ayrıca Ön-Türkçe bir sözcük olan "böri"'nin ("böri = kurt"), Usunların adlarında ve ünvanlarında çok sık görüldüğünü yazmışlardır. Diğer Türkçe, "Kun"; "Bag/Beg" ve "Ulug" gibi kelimelerinin kaydedilmiş olduğunu da onaylarlar.
K. Shiratori'ye göre de MÖ 2. yüzyılda Orta Asya'ya giden Wu-sunlar Türk kökenlidir.
Buna rağmen Peter B. Golden ve Carter V. Findley gibi bazı tarihçiler Usunlar'ın dillerinde saptanan sözcüklerin kökeninin Türkçe olmadığını ve Hint-Avrupa, İrani kökenli olduğunu öne sürerek bu görüşlere karşı çıkmıştır. Buna göre "Beg-bey" sözcüğü Soğdca'daki "Baga" sözcüğünden alıntıdır. Aynı zamanda Orta Farsça'daki (Sasani hükümdarlarının da kullandığı) "Bay", Sanskritçe'deki "Bhaga" ve Rusça'daki "Bog" sözcükleri de aynıdır. Bir diğer iddia ise, Türk dillerinde ortak kullanımı olan ve "kurt" anlamına gelen "Böri" sözcüğünün, Doğu İran dillerine ait olduğu ve Türk dillerine oradan alıntılandığı yönündedir. Bu iddialar tartışmalı olup ""Bay"" sözcüğü üzerine etimolojik çalışmaları bulunan Rus dil bilimci Sergei Starostin, sözcüğün kökeninin Ön-Türkçe olduğunu ve ödünçlemenin diğer dillere Türkçeden yapıldığını belirtir. Aynı şekilde Starostin, "böri" sözcüğünü de Ön-Türkçe olarak verir. Bu sözcüğün(Böri) Hint-Avrupa dil ailesi içerisinde hiçbir dilde yer almıyor oluşu da bu iddiaları zayıflatmaktadır.
Usunların ana yerleşim bölgeleri Tanrı Dağları'nın kuzey kenarlarıdır. Doruk dönemlerinde İli Nehri boyunca, bütün nehir alanına ve Tanrı Dağları'nın batısına kadar yayıldılar. Kralları Issık Gölü'nün güneyinde otururdu. Yaşam alanları, şimdiki Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin kuzeybatısını, Kazakistan'ın güneydoğusunu ve doğu ve orta Kırgızistanı kapsardı. Xinjiang Tuzhi (新疆圖志; Coğrafya kitapı) şöyle aktarır, Manas Usunlarla Han Hanedanlığının doğu sınırıdır. Çolpon-Ata'da biraz kıyıdan uzakta batık köy Çengu -kızıl vadi- antik Usun Devleti başkenti (milattan önce ikinci yüzyıl) olduğu tahmin edilir.
Güneyde, Usunlar Tarım Havzası'ında yaşayan diğer insanlarla sınırdılar.. Tanrı Dağlarının kuzeyi, Karaşahr, Kuça, Aksu ve Uçturfan Usunlara aitti.
Büyük Han Kitabı (漢書 veya 汉书, "Hànshū") - Batı bölgesini şöyle aktarır, Usunlar kuzeybatıda Kangju (康居, "K |
āngjū", önceleri "Kang-gü", "K'ang-kü") ve batıya doğru Dayuan (大宛, "Dàyuān", anlamı: "Büyük Yuan", Wade-Giles: "Ta-Yüan") sınırdılar. "Xiyu Tuzhi" (西域圖志) şöyle aktarır, Kangju doğu sınırı Balkaş Gölü batı kıyısında bulunurdu, bu sırada Dayuan Fergana Vadisi ve Kokand'da bulunurlardı.
Sovyetler Birliği zamanında, İli Nehri kıyısında yapılan geniş kapsamlı arkeolojik kazılarda eski Usunlara ait mezarlar bulunmuştur. Bu demektir ki Usunlar İli Nehrinin her iki kıyısında da yaşamışlardır. "Xiyu Tuzhi" Tarbagatay Dağı Hiung-nu (匈奴, "Xiōngnú") ve Usunlar arasında sınır oluştururdu diye aktarır. Bir ara millattan önce 53 yılında oluşan kargaşalıkta, daha sonra küçük kral olan "Niaojiutu" kendi adamlarını kuzey dağında toplar ve kendi ailesine ve annesine saldıran Hiung-nu'ları tehdit eder. Burada anlatılan "kuzey dağı" Tarbagatay Dağı'na uymaktadır. Bu dağ Hiung-nu ile Usunlar arasında sınır oluşturmuş, dağın kuzeyi Hiung-nu bölgesidir.
"Matsuda Hisao"'nun fikrine göre, Usunlar Tanrı Dağlarının kuzeyinde değil de, arasında yaşarlardı.
Bir varsayıma göre Usunlarla Herodot ( IV.16-25) tarafından tanımlanan insanlarla ve Batlamyus'un "Geography" coğrafya haritasındaki "Issedones" bağlantısı olduğu öne sürülür.
Ses aygıtı
Konuşmayı sağlayan organların tümüne ses aygıtı adı verilir. Göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran diyaframdan dudaklara kadar olan kısıma ise ses yolu denir.
İnsanlarda göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayıran ve diyafram adı verilen ince geniş bir zar bulunur. Göğüs, diyafram ve karın kasları soluk alıp vermede görev alır. Konuşma için gerekli olan havayı akciğer sağlar. Akciğerden gelen hava gırtlakta bulunan ses tellerine çarpar, ses telleri titrer, ses tonlanır ve geniz, burun, ağız boşluğu, damak, dişler ve diş etlerinde biçimlenerek konuşmayı sağlayan sesleri oluşturur.
Konuşmayı sağlayan organlardan birinde hastalık ya da sakatlık olması halinde sesler düzenli ve güzel şekilde çıkartılamaz. örneğin, dişleri dökülen, ses tellerinde rahatsızlık olan kişilerin sesleri hemen değişir, konuşmalarında aksamalar olur. Hatta, nezle veya grip olan kişilerin seslerinde bile bazı değişiklikler görülür.
Söz
Söz kelimesi aşağıdaki anlamlara gelebilir:
Dağıstan
Dağıstan Cumhuriyeti, (Rusça: Республика Дагестан/ "Respublika Dagestan") Rusya'ya bağlı, özerk bir devlettir. Kafkas devletleri arasında nüfus bakımından en kalabalık ve yüzölçümü ile en büyük devlettir.
20 Ocak 1921'de SSCB'ye bağlı olarak Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla kuruldu. 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, Rusya içinde Dağıstan adını aldı.
Rusya Federasyonu'nun Avrupa'daki kesiminin güneyinde yer alan Dağıstan, Kafkas Dağları'nın kuzey yamacının en doğu ucundan 50.278 km² bir alanı kaplar. Güney ve batısı Güton dağında 3646 metreye, Bazardyuzu (Pa Dağı'nda da 4480 metreye ulaşan Kafkas Dağları'nın ana doruk hattıyla çevrilidir. Doğusunda Hazar Denizi, kuzeyinde Kalmuk Özerk Cumhuriyeti, batı ve kuzeybatısında Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya, güneybatısında Gürcistan ve güneyinde de Azerbaycan yer alır.
Dağıstan doğudan batıya 200, kuzeyden güneye 400 kilometre kadar bir uzunluğa sahiptir. Başkenti Mahaçkala'dır. Diğer önemli şehirler Derbent, "Kızılyar", "İzberbaş" ve "Buynak"'tır.
Dağıstan adı bir kavmi değil, coğrafi-topografik bir anlam ifade eder. Rusça'da da 'Dağlar Ülkesi' anlamında "Strana Gor" ifâdesi kullanılmaktadır.
Dağıstan coğrafi açıdan beş bölgeye ayrılır; birinci bölgede "Kafkas Dağları" ve Dağıstan iç platosu yer alır. Dağlar arasından Hazar Denizi'ne akan "Sulak", "Samur" ve "Kurak" gibi ırmaklar buralarda derin vadi ve uçurumlar meydana getirmiştir. Kafkas Dağları'nın genellikle güneye bakan yamaçlarında yağış çok azdır. Bu yüzden bazı bölgelerde bitkisel hayat yoktur. İkinci bölge, birinci bölgenin kuzeyinde yüksekliği 920 m'ye ulaşan ve çıkıntı tepelerinden oluşan ikinci bir dağ kuşağından ibarettir. Bu bölge kuzey ve kuzeybatıdan esen rüzgarlar sebebiyle oldukça yağışlı olup, sık ormanlarla kaplıdır. Dağlar ile Hazar Denizi arasında kalan dar kıyı düzlüğü üçüncü bölgeyi oluşturur. Dar boğazlardan çıkıp yayılan ırmaklar tarafından kesilir. Petrol ve Doğalgaz yatakları barındıran bu ovanın genişlediği yerde başlayan dördüncü bölge alçak ve bataklık ovalar ile "Terek ırmağı" deltasından oluşur. Deltanın hemen ilerisinde uzun ve kumluk Agragan Yarımadası başlar. Son olarak Terek'in hemen kuzeyinde kumullarla kaplı Nogay Bozkırları beşinci bölgeyi oluşturur. Bu bölgenin iklimi ise sıcak ve kuru olup, bitkisel hayat yarı yarıya çöl özellikleri gösterir.
Dağıstan'ın başlıca ırmakları, "Gazi Kumuk", "Kara", "Avar" ve "Andi" "Koysu" akarsularının birleşmesinden oluşan ve Mohaçkale'nin kuzeyinde Hazar Denizi'ne kavuşan Sulak, daha kuzeyde Çeçenistan'dan gelen Terek, güneydoğu istikametinde akarak aynı şekilde Hazar'a kavuşan Samur'dur. Genellikle dağlara paralel olarak akan bu ırmaklar 1.000 metreye varan derinlikte ve genişlikte kanal ve mecralar oluşturarak, Dağıstan'ın yerşekillerinin oluşmasında önemli rol oynarlar.
Dağıstan'ın iklimi genel olarak sıcak ve kurudur. Alçak kesimlerde ortalama sıcaklık ocak ayında sıfıırın altında 3 ile 6 derece arasında seyretmekte, temmuz ayında ise 23 dereceye kadar ulaşmaktadır. Dağıstan'ın kuzey kısmını teşkil eden Sulak-Terek-Kuma düzlüğü, ülkenin en yüksek yeri olup, 26 metreyi geçmeyen ve denize doğru gittikçe alçalan, susuz ve kıraç bir bozkırdan ibarettir. Bu bölgenin sahil boyu, yılın belli zamanlarında su altında kalır ve nüfûs yoğunluğu çok düşüktür.
Kuma ile Terek arasında birçok tuz gölü ve bataklık vardır. Terek ile Sulak arasında yer alan ve kumsallarda kaybolan Aktaş, Yarıksu, Yamansu ve Aksay çaylarından günümüzde tarım alanı olarak yararlanılmaktadır. Sahil boylarına nispeten yüzeyi biraz yüksek olan kuzeybatı bölgeleri hariç olmak üzere, bu düzlüğün iklimi son derece kurudur. Düz, ırmaktan ve ormandan mahrum, yağmursuz ve kuzey rüzgarlarına açık olan daha kuzeydeki bölgede sıcaklık yazın 40 derecelere kadar çıkmakta, kışın ise sıfırın altında 40 dereceye kadar düşebilmektedir.
Tarım, Terek boyunda ve yapay sulama yöntemi ile güneybatı kısmında yapılır. Diğer kısımlarda çeşitli Türk boyları göçebe halinde yaşar ve hayvan beslerler. Sahil boyunda ise balıkçılık ile uğraşılır.
Dağıstan doğal zenginlikler bakımında verimli bir bölgedir. Dağlık bölgenin bitki örtüsü, vadilerde ve kanyonlarda yaprak döken ormanlardan, yüksek tepelerde çam ve huş ağacı ormanlarından ve ağaç sınırının üstünde de Alp çayırlarından oluşur. Tepe yamaçlarında yer yer çöl bitkisiyle kesintiye uğrayan sık yaprak döken ormanlar bulunur. Alçak yamaçlarda seyrek esmer toprak alanlarıyla bölünen verimli kestane rengi topraklar egemendir. Hazar Denizi kıyılarında ise tuzlu bataklık topraklar yaygındır.
Dağıstan'ın nüfusu 14 Ekim 2010 itibarıyla 2.910.249'dur. Türk halkları olan Kumuklar, Azeriler ve Nogaylar nüfusun % 21'ini oluşturmaktadır.
Nüfusun çok hızlı artış sürecine girmesi şaşırtıcıdır, zirâ ülkedeki Ruslar ve Dağ Yahudileri göç etmektedirler. Özellikle Rusya ve İsrail'e büyük bir göç olmaktadır.
Ruslar'ın toplam nüfusa oranı % 4'e düşmüştür. Bu azalmaya karşılık nüfus artış hızının sürmesindeki en önemli sebep, 1990'lı yılların başından beri eski sovyet toprakları üzerindeki bütün cumhuriyetlere zamanında çoğu ekonomik sebeplerden göçmüş bulunan Dağıstanlılar'ın yeniden kendi ülkelerine dönmeleridir. Rusya, Ukrayna ve Orta Asya cumhuriyetleri dağılmayı izleyen yıllardan beri çeşitli sebeplerle onları kendi sınırlarının içlerine çekilmeye zorladılar.
Gerçekte Dağıstan, Hazar Denizi'nin ince kıyı şeridi toprağı dışında pek de verimli olmayan bir ülkedir. Halkın % 99,9'u okuma yazma bilmekte ve neredeyse tamamı 2'den fazla dili en iyi şekilde konuşabilecek şekilde bilmektedir. Dağıstan'ın nüfus artış hızı, Rusya Cumhuriyeti genelinde ilk sırada yer almaktadır. Bu artış hızı korunduğu ve ülke dışındaki insanları yurtlarına geri dönmeyi sürdürdükleri takdirde Dağıstan nüfusu 2050 yılında altı milyonu yakalayacaktır. Mahaçkala, Hasavyurt, Buynakski, Kaspiski, Kızılyar, İzberbaş ve Derbent ülkenin önemli şehirlerindendir. Dağıstan'ın kuzeyi ve doğusundaki düzlük bölgelerde Türki gruplar, ülke geneline egemen olan dağlık ve plato yerleşimlerinde ise Kafkas kökenli etnik gruplar yaşamaktadır.
Dağıstan nüfusunun %90,6'sı Müslümandır. Geri kalanı ise Hristiyandır.
Güney Amerika Uluslar Birliği
Güney Amerika Uluslar Topluluğu, Peru'daki tarihi İnka kenti Cuzco'da buluşan 12 Latin Amerika ülkesinin üst düzey yetkililerinin öncülüğünde; ABD, Avrupa ve Asya'ya karşı ellerini siyasi ve ekonomik olarak güçlendirmek için temellerini attıkları yeni oluşum.
Peru Devlet Başkanı Alejandro Toledo, And Dağları'ndaki güneş tapınağı Coricancho'da temeli atılan Güney Amerika Uluslar Topluluğunun (GAUT) emelini, "Bugün 361 milyon sakini olan yeni bir ülkemiz oldu. Bu, küreselleşmenin meydan okumalarıyla başa çıkmamıza, daha adil ve eşitlikçi bir sürece dönüştürmemize yardım edecek" diye duyurmuştur.
Simón Bolívar önce Venezuela’yı bağımsız kıldı. Daha sonra; 1819’da Kolombiya, 1822’de Ekvador, 1824’te Peru ve 1825’te Bolivya bağımsız oldu. Bugünkü Kolombiya, Ekvador, Venezuela ve Panama topraklarını içeren Büyük Kolombiya Cumhuriyeti ilan edildi ve Simón Bolívar da başkan oldu. Bolivar daha sonra Büyük Kolombiya Cumhuriyeti’nin başkanlığını, ölümünden kısa bir süre önce, 1830’da bıraktı.
Sith
Sith, Yıldız Savaşları serisinde geçen bir terimdir. Kullanım itibarıyla Seth'e benzer. Çoğu Sith isminden önce "darth" sıfatını kullanır. Bu sıfat bazı zamanlarda Sithler tarafından reddedilmiş olsa da daha sonra Darth Bane tarafından tekrar kullanılmaya başlanmıştır.
Genelde "Güç'ün" karanlık tarafına bağlı olan savaşçılar grubunu tanımlamak için kullanılır. Bu savaşçılar Güç'ün iyi tarafına bağlı olan Jedi şövalyelerinin benzeri özellikler taşırlar, fakat kötülüğe hizmet ederler. Güçlerini nefret,öfke ve korkudan alırlar. Bu savaşçıların l |
iderleri Sith Lordu olarak bilinir.
"Sith" kelimesinin ilk kullanımı, 'un senaryosunda, Darth Vader'ın unvanının "Karanlık Sith Lordu" olarak geçmesi ile olmuştur. George Lucas bu ifadenin kötülüğü simgelediği ile ilgili kesin bir açıklama yapmıştır. Bununla beraber, Yıldız Savaşları Evreni'nin geliştirilmesi ile ilgili önceki çalışmalarda "Sith Lordu" teriminin karanlık tarafa hizmet eden "Darth Vader" lordluğundaki bir gruptan ve "Sith Irkı" hikâyesinden gelen bir terim olduğu anlaşılmaktadır.
Sith Lordu, çeşitli gezegenlerde çıraklar aramaya başlar. Sith olmaya uygun öfke, kuvvet, güç ve nefrete sahip olan çocuk, veya genci bulduğunda onu eğitmek için yanına alır.
Sith Lordu, seçtiği çırağa daha fazla öfke ve nefrete sahip olması için işkenceler uygular. Buna örnek olarak Palpatine'in, Darth Maul'u acımasız sınavlarla eğitmesini ve bunlardan birisinde Maul'un asılıp çırılçıplak bırakılarak, Palpatine tarafından her tarafına iğneler batırılması örnek verilebilir.
Çırak, son olarak bir efendisi olmasına rağmen bir Sith Lordu olur. Bununla birlikte ustasından sonraki en yetkili kişi olur ve büyük bir orduyu yönetir. (Klon Askerler veya Droid gibi.)
Leisha Hailey
Leisha Hailey (d. 11 Temmuz 1971, Okinawa) ABD'li film oyuncusu, film yapımcısı ve müzisyen.
11 Temmuz 1971'de Okinawa, Japonya'da doğmuştur. Nebraska'da büyüyen Hailey lezbiyen olduğunu ailesine söyledikten sonra New York City'e taşınmıştır.Orada sınıf arkadaşı ile The Murmurs adında bir grup kurmuş ve New York'un çeşitli bölgelerinde çalmıştır. 1990'ların ortalarında grubuyla birlikte Los Angeles'a taşınmış, birçok albüm çıkarmış ve Lilith Fair grubuyla konserler vermiştir. Albümlerinin çoğunluğunda yapımcılığı Leisha'nın o dönemki sevgilisi K.D. Lang üstlenmiştir.
1997'de Ellen DeGeneres ile Ellen isimli dizinin bir bölümünde oynamıştır.
2001'de Leisha grubun adını ve müzik tarzını değiştirmiştir.
Şu an halen Uh Huh Her adlı elektropop grubunun üyesidir.
"Never Been Kissed" filmindeki "Smash" isimli parçanın yazarı (1999)
The Murmurs adlı kendi grubundan çıkardığı "Genius" isimli parçanın yazarı (1998)
And tilkisi
And tilkisi ("Pseudalopex culpaeus"), And çakalı, Ateş Toprakları tilkisi, Macellan tilkisi, Culpeo, Culpeo tilki veya Patagonya tilkisi olarak da bilinir, yeleli kurtdan sonra Güney Amerika'nın en büyük yaban köpeği türü.
And tilkisi, 60–115 cm arası gövde uzunluğuna sahip olup buna ilave yaklaşık 40 cm uzunluğunda kuyruğu vardır. Ortalama 7,5 kg gelirken büyük örneklerinde 13 kg ağırlığa ulaşabilirler. Post rengi gridir. Sırtının üzerinden genelde zayıf olarak fark edilen koyu bir şerit geçer. Türün karekteristik özelliği beyaz çene ve kırmızımsı kahve bacak kısımlarıdır.
And tilkisi, Ekvador ve Peru'dan Bolivya üzerinden Şili ve Arjantin'e kadar dağılmıştır. Yaşamak için Andlar'ın batı tarafını tercih eder ve 1000 ile 4500 m yükseklikte bulunur. Burada açık arazide yaşarken yapraklı sık ormanlarda bulunmaz. Ateş Toprakları'nda da az sayıdaki yerli memelilerden biri olarak yaşar.
And tilkisinin beslenmesi bulunduğu yaşam alanına bağlıdır. Kuzey populasyonları tamamen etobur olup tavşan ve kemirgen ile beslenir, ender olarak kuş, kertenkele, böcek ve leş yerler. Dağılım alanları güneyde olanlar bitkisel gıda da yerler. Ateş Toprakları'nda bu oran yaklaşık %30'unu tutar.
And tilkileri, alfa çiftin yönettiği gruplar halinde yaşarlar. Sürünün yönetimi dişiye miras kalırken erkekler grubu terk etmek zorundadır. Bir batında yaklaşık beş yavru dünyaya gelir.
Çiftçiler And tilkisini koyunları için bir tehlike olarak görse de koyun sürülerine saldırı çok azdır. Buna rağmen bazı çevrelerde çokca avlanır ve yerleşim bölgelerinde neredeyse nesli tüketilmiştir. Fakat türün tamamı tehdit altında olarak kabul edilmez.
Oyak-Renault
Kuruluşundan günümüze kadar çalışmalarında kalite standartlarını hep ön planda tutmasıyla dikkat çeken Oyak-Renault, ISO 9001 Kalite Güvence Sistem Belgesi'ni sektörde ilk alan kuruluş olmuştur. Şirket ayrıca ISO 14001 Çevre Yönetim Sistem Belgesi'ne sahiptir.
Merkezi İstanbul'dadır. Sermayesinin %51'i Fransız Renault SA grubuna, %49'u da Türk Oyak grubuna aittir.
Invincible (albüm)
Invincible, Amerikalı sanatçı Michael Jackson'ın onuncu ve son stüdyo albümüdür. Albüm, 30 Ekim 2001'de Epic Records etiketiyle yayımlandı. "Invincible", Jackson'ın 1997'de yayınlanan "" albümünden beri yeni materyal içeren ilk ve ""dan beri ilk stüdyo albümüdür. Albümün yazımında ve yapımında Jackson, Rodney Jerkins, R. Kelly ve Teddy Riley görev aldı. Jackson'ın önceki çalışmaları gibi, "Invincible"daki konular da genel olarak Jackson'ın kişisel tecrübeleri, aşk ve paranoyadır. "Invincible", müzik eleştirmenleri tarafından olumlu karşılandı.
Albümden üç adet single piyasaya çıktı; "You Rock My World", "Cry" ve "Butterflies". İlk ikisi uluslararası alanda yayımlanırken, üçüncüsü yalnızca ABD'de radyolarda çalındı. Albümün birinci ve üçüncü single'ları "Billboard" Hot 100 listesinde ilk ona girmeyi başarırken; "Cry" daha az başarılı oldu. Jackson ve plak şirketi arasında yaşanan bazı anlaşmazlıklardan dolayı, Sony Music albümün tanıtımını durdurdu. Albüm, En İyi Pop Vokal Performansı - Erkek dalında bir Grammy'ye aday gösterilirken; "Billboard" dergisi okurları tarafından son on yılın en iyi albümü seçildi.
Albüm ticarî anlamda da başarılı oldu. İçlerinde Amerika Birleşik Devletleri (ilk haftasında 363.000 kopya ile), Birleşik Krallık, Avustralya, Fransa ve İsviçre'nin de bulunduğu dünya çapında on ülkede bir numaraya yükseldi. "Invincible" altı ülkenin listelerinde ilk ona girmeyi başarırken; en düşük başarıyı elde ettiği ülke yirmi dokuzuncu sırada kaldığı Meksika oldu. "Invincible", son on yıl içinde birkaç kez daha listelere giriş yaptı. Albümün dünya çapında satış rakamının on üç milyona ulaştığı bilinmekle birlikte, Jackson'ın önceki albüm satışlarıyla karşılaştırıldığında bu albüm, ticarî bir başarısızlık olarak görülmektedir.
Jackson, The Jackson 5 üyesi olduğu zamanlarda grup için şarkılar yazdı. Daha sonraları solo projelere yöneldi ve "Off The Wall" (1979) ve "Thriller" (1982) gibi bağımsız stüdyo albümleri kaydetti. "Thriller", günümüzde hâlen dünyanın en çok satan albümü unvanına sahiptir ve Jackson'ın diğer projeleri arasında bu başarıyı elde eden olmamıştır. "Invincible"dan önce Jackson, 1997'deki "" albümünden beri hiç yeni şarkı yayınlamamıştı. Ayrıca 1995'teki ""dan beri piyasaya çıkardığı ilk stüdyo albümüdür. "Invincible", Jackson'ın 'kariyerine dönüşü' olarak görülmektedir.
Jackson, albüm için yeni parçalar kaydetmeye Ocak 1997'de başladı ve albümün çıkışından sekiz hafta önce "You Are My Life" parçasıyla kayıtları bitirdi. Jackson, en az bir şarkıda bir rapçiye yer vermek istiyordu; ancak bunun 'tanınmış bir rapçi' olmasını istemiyordu. Jackson'ın sözcüsü, ona, Fats adında New Jerseyli bir rapçi önerdi. İlk şarkıyı tamamladıktan sonra dinleyen ikili, birlikte bir şarkı daha kaydetmeye karar verdi. Rodney Jerkins, Jackson'ın bu albümde önceki çalışmalarına göre farklı bir müzikal yönelim aradığını ifade etti ve bu yönelimi "daha sinirli" olarak tanımladı. Jackson, "Invincible"daki parçaların çoğunda yazar ve yapımcı olarak görev aldı. Jackson'ın yanı sıra albümün yapımına Jerkins, Teddy Riley, Andraeo "Fanatic" Heard, Kenneth "Babyface" Edmonds, R. Kelly ve Dr. Freeze ve yazımına Kelly, Fred Jerkins III, LaShawn Daniels, Nora Payne ve Robert Smith katıldı.
Albüm, daha önce "Dangerous" ve "Blood on the Dance Floor" albümlerinde birlikte çalışmış olan Jackson ve Riley ikilisi arasındaki üçüncü iş birliğiydi. "Invincible", Jackson'ın kaydettiği ve yayımladığı onuncu ve son stüdyo albümü oldu. Albümün yapımı için otuz milyon dolar harcandığı bilinmektedir. "Invincible", Ocak 2001'de Norveç'in başkenti Oslo'da, neonazi bir grup tarafından bıçaklanarak öldürülen Afro-Norveçli, on beş yaşındaki Benjamin "Benny" Hermansen'e ithaf edildi. Bu ithafın nedeni, Jackson'ın ve aynı zamanda Hermansen'in de bir arkadaşı olan Oslolu genç Omer Bhatti'dir. Bu ithaf, albümde ""Michael Jackson 'özel teşekkürlerini' sunar. Bu albüm Benjamin 'Benny' Hermansen'e ithaf edilmiştir. İnsanları derisinin rengine göre değil, karakterine göre yargılamayı unutmamamız gerek. Benjamin ... seni seviyoruz ... huzur içinde yat."" şeklinde görünmektedir. Albüm; ayrıca Jackson'ın büyük annesi Nicholette Sottile ile anne ve babası Joseph ve Katherine Jackson'a ithaf edildi.
"Invincible" albümü R&B, hip hop, dans-pop, adult contemporary ve urban şarkılardan oluşmuştur. Albümdeki on altı şarkıdan on dördü Jackson tarafından kaleme alındı. Albümün toplam uzunluğu yetmiş yedi dakika sekiz saniyedir. Şarkılar Jackson'ın kişisel tecrübelerini yansıtmakta ve şarkılarda aşk, paranoya, mahremiyetin işgale uğraması ve korkutucu durumlar konu edilmektedir. Albüm, genel anlamda agresif şarkılarla balladlar arasında gidip gelmektedir. "Invincible" albümü R&B tarzındaki "Unbreakable" ile açılmaktadır; ilk bölümün son dizesi tüm sözleri anlatmaktadır: "İçinde olduğum her şey ile/Hâlâ buralardayım". 2002'de "Vibe" dergisine verdiği bir röportajda Jackson, "Speechless" şarkısını şöyle açıkladı:
"Privacy"de Jackson'ın kişisel deneyimlerinden yola çıkılmakta ve medya istilası ile magazin gazetelerinin yanlışlarından bahsedilmektedir. "The Lost Children" tehlikedeki çocuklar hakkındadır. Jackson, "Whatever Happens"da üçüncü kişinin ağzından konuşmaktadır. Şarkının sözlerinde "sarp bir gerilimin" içinde olmaktan bahsedilmekte ve iki kişinin içinde bulunduğu adı konmamış korkutucu bir durum anlatılmaktadır. "Invincible"da dört tane ballad bulunmaktadır; "You Are My Life", "Butterflies", "Don't Walk Away" ve "Cry". "Cry", Jackson'ın "Man in the Mirror" şarkısına benzemekte ve birlikte dünyayı daha iyi bir yere getirmek hakkındadır. "Butterflies" ve "Break of Dawn"ın sözleri "ışıl ışıl" ve dinleyicilere "akma" yeteneğine sahip olarak görülmektedir. Bir öykü anlatılmakta olan "Threatened" şarkısı, "Thriller'ın dirilmişi" olarak kabul edilmekte |
dir. "You Are My Life" şarkısı aşık olmak hakkındadır ve bir dizede "Sen güneşsin, beni parlatıyorsun, yıldızlardan da çok." denmektedir.
Jackson, albümlerinin haklarının hak sahiplerinden kendisine dönmesini bekliyordu. Böylece eski eserlerinin reklamını yapabilecek ve Sony'nin kârdan pay almasını önleyebilecekti. Jackson bunun yeni milenyumun başlarında olacağını umut ediyordu. Bununla birlikte sözleşmedeki bazı ayrıntılar ve çeşitli şartlara bağlı olarak, hakların geri dönüş tarihine hâlâ uzun yıllar vardı. Jackson bir araştırma yaptı ve sözleşmede kendisini temsil eden avukatın Sony'yi de temsil etmekte olduğu, dolayısıyla bir çıkar çatışması olduğu ortaya çıktı. Jackson ayrıca başka çıkar çatışmaları konusunda endişeliydi. Birkaç yıldır Sony, Jackson'ın müzik kataloğunu almak için müzakere etmekteydi. Eğer Jackson'ın kariyeri ya da finansal durumu kötüye gitseydi, müzik kataloğunu satmak, finansal açıdan Jackson'ın yararına olacaktı. Buna bağlı olarak, Jackson'ın kariyerindeki başarısızlıktan Sony'nin kazancı olacaktı. Jackson bu çatışmaları, sözleşmeyi erken sona erdirmek için bir sebep olarak kullanabilirdi.
"Invincible" yayınlanmadan önce Jackson, Sony Music Entertainment başkanı Tommy Mottola'ya plak şirketinden ayrılacağını bildirdi. Sonrasında tüm single'lar, video klip çekimleri ve promosyonlar iptal edildi. Jackson, Temmuz 2002'de Mottola'dan "kötü" ve "ırkçı" olarak bahsetti ve Mottola'nın Afrikalı-Amerikalı sanatçıları desteklemediğini, hatta onları kendi çıkarları için kullandığını ifade etti. Ayrıca Mottola'yı, meslektaşı Irv Gotti'ye "şişman siyah nigger" demekle suçladı. "Invincible"ın promosyonunu yeterli bir çabayla yapmayan Sony, iddiaları reddetti ve Jackson da Amerika Birleşik Devletleri'nde bir turne düzenlemedi. Jackson, Sony'yi ve müzik sanayisini ırkçılıkla suçladı.
Albümün promosyon haricinde yirmi beş milyon dolara mal olduğu bilinmektedir. Albümü tanıtmak ve Jackson'ın solo kariyerindeki otuzuncu yılını kutlamak için Eylül 2001'de Madison Square Garden'da düzenlendi. Sanatçı, "Invincible" albümündeki şarkıları seslendirdi ve 1984'teki Victory Tour'dan bu yana birlikte sahne almadığı The Jackson 5 ile birlikte sahneye çıktı. Britney Spears, Gloria Estefan, Usher, Whitney Houston, Marc Anthony, 'N Sync ve Slash de gecede sahne aldılar. Konser, Kasım 2001'de iki saatlik bir yayınla CBS kanalında gösterildi.
Albümden üç single piyasaya çıktı; "You Rock My World", "Cry" ve "Butterflies". "You Rock My World", albümün ilk single'ı olarak Ekim 2001'de yayınlandı. "Billboard" Hot 100'e ilk onun içerisinden giriş yapan ve üç hafta boyunca ilk onun içinde kalan şarkı; uluslararası alanda da başarılı oldu ve yirmi ülkenin listelerinde ilk beş ile ilk onun içerisine girmeyi başardı. "You Rock My World" Fransa'da bir; Belçika, Danimarka, Finlandiya ve Norveç'te iki; İtalya'da üç; Avustralya'da dört ve İsveç ve İsviçre'de beş numaraya yükseldi.
Albümün ikinci single'ı "Butterflies", Kasım 2001'de piyasaya çıktı. "Billboard" Hot 100 listesine on dördüncü sıradan giriş yaptı ve R&B/Hip-Hop listesinde beş hafta boyunca zirve ortağı olarak kaldı. Üçüncü single "Cry", uluslararası listelerde ilk kırka girebildi. Şarkının en başarılı olduğu ülkeler sırasıyla on altı, otuz ve otuz birinci sıraya yerleştiği Danimarka, Fransa ve Belçika oldu. "Heaven Can Wait", single olarak yayımlanmaksızın, aldığı radyo istekleriyle R&B/Hip-Hop listesine yetmiş ikinci sıradan giriş yapabildi. "Unbreakable", albümün dördüncü single'ı olacaktı, ancak sonradan iptal edildi. Şarkı daha sonra "" adlı box sette yer aldı. "Speechless", promosyon single'ı olarak piyasaya çıktı, ancak dünya çapında hiçbir listeye giremedi.
"Invincible", müzik eleştirmenlerinden genellikle olumlu yorumlar aldı. Yorumlarda en çok tekrarlanan argümanlardan biri, "Invincible"ın, Jackson'ın en az seviyede etkileyici kayıtlarından biri olduğuydu, bunun sebebi de albümün uzunluğu olarak gösterildi. AllMusic yazarı Stephen Thomas Erlewine, albüme beş üzerinden üç yıldız verdi. "Invincible"da bir "kıvılcım" olduğunu ve albümün "Jackson'ın "Dangerous" albümünden beri yaptığı kulağa iyi gelen ilk şey" olduğunu ifade etti. Erlewine, albümdeki materyalin ""Invincible"ı Jackson'ın ihtiyaç duyduğu geri dönüş hâline getirmeye yetmediğine ve zoraki şeyler yerine kulağa daha serbest gelen bir albüm olması gerektiğine - fakat bu albümün de Jackson'ın hala iyi pop yapabildiğini gösterdiğine" dikkat çekti. "Rolling Stone" dergisinden James Hunter, albüme beş üzerinden üç yıldız verdi. Albümdeki şarkıları överken, bir yandan da sonlardaki ballad'ların albümü çok uzattığını belirtti. Ayrıca Hunter, Jackson ve Riley'nin "Invincible"ı "gerçekten etkileyici ve zekice bir şey hâline getirdiklerini ve Santana'nın tutkulu nidaları ile Lubbock'ın harika düzenlenmiş senfonik akınları gibi önemli ritimlere dinleyicilerin konsantre olmasını sağladıklarını" ifade etti.
"NME" yazarı Mark Beaumont, albüme on üzerinden altı verdi ve ""Invincible", amacına uygun ve gençleştirilmiş çok uzun bir geri dönüş albümü" dedi. Robert Christgau, albüme "A-" verdi ve Jackson'ın müzisyen yeteneklerinin çoğunlukla unutulduğunu ifade etti, ancak albümün önceki Jackson albümleriyle karşılaştırıldığında çok uzun olduğuna dikkat çekti. Christgau bazı sözleri "saldırgan" bulduğunu belirtirken; albümün ilk üç parçasını "yılın Rodney Jerkins"i olarak değerlendirdi ve bunun "aldatmaca olduğuna" inanmadığını söyledi. "Entertainment Weekly" dergisinden David Browne, albüme "C-" verdi ve "Invincible"ın "Jackson'ın "Off the Wall"dan beri yeni eğilimler sunmayan ilk albümü" olmasının yanı sıra, "bir antoloji gibi geldiğini" ifade etti. "Invincible", 2002 Grammy Ödülleri'nde bir ödüle aday gösterildi. Ayrıca "You Rock My World", En İyi Pop Vokal Performansı - Erkek dalında bir ödüle aday oldu, ancak ödülü James Taylor'ın "Don't Let Me Be Lonely Tonight" adlı şarkısı kazandı. Albüm Ekim 2001'de çıktığından, başka Grammy'ye aday olması mümkün olmadı.
Albümün yayınlanmasından kısa süre sonra "Billboard" dergisi bir anket düzenledi. Ankete katılanların "büyük çoğunluğu" - 5.195 kişinin % 79'u - "Invincible"ın "Billboard" 200 listesine birinci sıradan giriş yapmasına şaşırmadıklarını belirttiler. Ayrıca % 44'lük kesim de Jackson'ın "hala Pop'un Kralı" olduğu görüşüne katıldı. % 35'lik bir kesim albümün liste başarısına şaşırmadıklarını, ancak "Invincible"ın ikinci haftasında listenin zirvesine kalabileceğinden şüphe duyduklarını ifade ettiler. Katılanların % 12'si Jackson'ın son altı yıllık kariyerinden dolayı albümün liste başarısına şaşırdıklarını belirttiler. % 9'luk bir bölüm ise, albümün çıkışından önceki negatif ışıktan ötürü albümün başarısına şaşırdıklarını ifade ettiler. Aralık 2009'da, "Billboard" dergisi okurları albümü son on yılın en iyi albümü seçtiler.
"Invincible", Jackson'ın 1995'teki "" albümünden beri yayınladığı ilk stüdyo albümüdür. Albüm, piyasaya çıktığı hafta 363.000 kopya sattı ve 17 Kasım 2001'de "Billboard" 200 listesine birinci sıradan giriş yaptı. "Invincible", Jackson'ın "Billboard" 200'de bir numaraya yükselen beşinci ve listeye zirveden giriş yapan dördüncü albümü oldu. "Invincible"ın ilk hafta satışları iyi olmakla birlikte, ilk haftasında 391.000 kopya satan önceki albümü "HIStory"nin altında kaldı. "Invincible", "Billboard"un R&B/Hip-Hop listesinin dört hafta boyunca bir numarasında yer aldı. Çıkışından sekiz hafta sonra, Aralık 2001'de beş yüz bin adetlik satış yapan "Invincible", Recording Industry Association of America (RIAA) tarafından altın plak ile ödüllendirildi. Albüm, aynı ay içinde bir milyonluk satış yakaladı ve platin plak kazandı. 25 Ocak 2002'de ise albümün satış adedi iki milyona ulaştı ve ikinci kez platin plak aldı.
Albüm uluslararası alanda da başarılı oldu. Albüm dünya çapında dokuz ülkede bir numaraya yükseldi; Almanya, Avustralya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Hollanda, İsveç, İsviçre ve Norveç. Ayrıca Avusturya, Finlandiya, İtalya, Kanada, Portekiz ve Yeni Zelanda'da ilk onun içine girmeyi başardı. Albümün en düşük başarıyı elde ettiği ülke yirmi dokuzuncu sırada kaldığı Meksika oldu. Albümün dünya çapında on üç milyon kopya sattığı bilinmektedir. Bununla birlikte, "Invincible"ın satışları Jackson'ın önceki albümlerine göre daha düşük oldu. Buna da büyük ölçüde promosyon eksikliği, turne yapılmaması ve plak şirketinin desteğini kesmesi neden oldu. "The Sydney Morning Herald"dan Bernard Zuel, 2003 sonunda albümün satışıyla ilgili olarak şunları yazdı:
"Holly Valance ya da Delta Goodrem, dünya çapında beş veya altı milyon albüm satsalar Noel'in geldiğini düşünürlerdi. Michael Jackson, son yedi yılda ikinci albümü Invincible ile buna benzer bir şey yaptı ve sanayi ve medyadan başarısız damgası yedi. Bu adil mi? Elbette değil, çünkü Invincible'ın rakamları her yıl binlerce sanatçının yayımladığı albümlerin yüzde 95'inden daha iyi ve herkes için iyi bir emeklilik parası. Üstelik, bu başarısız etiketi sürekli olarak Jackson'ın 1982 çıkışlı 100 milyon kadar kopya satan Thriller ve 30 milyon kopya satan Bad albümleriyle karşılaştırılarak yapıştırılmaktadır. Yine de, 10 milyon albüm satmak birçok sanatçıyla karşılaştırıldığında hâlâ olağanüstüdür."
2004'te "Invincible", "Billboard" listelerine bir kez daha giriş yaptı. 4 Aralık 2004'te "Billboard" 200'de 154. sırada yer alan albüm, aynı hafta R&B/Hip-Hop listelerine kırk sekizinci sıradan girdi. Jackson'ın 25 Haziran 2009'da ölümünden sonra, müziğinin de popülerliğinde artış meydana geldi. "Invincible", 11 Temmuz 2009'da "Billboard"un Digital Albums listesinde on iki numarada yer aldı. Albüm, listede yaşanan en büyük dokuzuncu sıçramayı gerçekleştirdi. Ayrıca, 18 Temmuz'da "Billboard" Catalog Albums listesinde dokuz numaraya ulaştı. Amerika Birleşik Devletleri dışında ise; 19 Temmuz'da İtalya'da on sekiz ve İsviçre'de seksen dört, 25 Temmuz'da Avrupa'da altmış dört ve aynı ay Meksika'da yirmi dokuz numaraya yükseldi.
Uluslararası alanda albüm, çeşitli sertifikalar elde etti. "Invincible", Bir |
leşik Krallık'ta 300.000 adetlik satışla British Phonographic Industry'den platin plak kazandı. International Federation of the Phonographic Industry (IFPI)'den İsviçre'de 40.000 kopya ile platin ve Avusturya'da 15.000 kopya ile altın plak kazandı. "Invincible", Avustralya'da 140.000 adet kopya satışıyla Australian Recording Industry Association'dan iki kez platin plak ile ödüllendirildi. Ayrıca, Arjantin'de 40.000 kopya ile Cámara Argentina de Productores de Fonogramas y Videogramas'tan altın plak aldı.
Bilgiler albüm kitapçığından alınmıştır.
Türkiye Kupası (anlam ayrımı)
Blood on the Dance Floor: HIStory in the Mix
Blood on the Dance Floor: HIStory in the Mix (genellikle Blood on the Dance Floor şeklinde kısaltılır), pop müzik sanatçısı Michael Jackson tarafından 1997 yılında yayımlanan bir düzenleme albümüdür. Albümde sanatçının bir önceki albümü "HIStory"'den sekiz şarkının remiks sürümü ve beş yeni şarkı bulunmaktadır. Jackson yeni şarkıların yapımında etkin bir rol üstlenirken, remiks şarkılar başka sanatçılar tarafından düzenlendi. Yeni şarkılarda uyuşturucu bağımlılığı, kadınlar ve paranoya üzerinde ağırlıklı olarak durulmaktadır.
Albüm önceki birçok Jackson albümüne göre daha az tanıtıldı. Ancak yine de 1997 yılında gösterime giren Ghosts adlı filmde "Blood on the Dance Floor" ve "HIStory/Ghosts" şarkıları yer aldı. Ayrıca üç tane de albümden tekli yayımlandı. Albüm, sanatçının nispeten daha az olumlu eleştiri topladığı bir albüm olup, özellikle albümdeki yeni şarkıların daha önce sanatçının kullancığı türlerden olması ve sanatçının vokallerde yeteri kadar ilgisi bulunmaması bazı olumsuz eleştirileri beraberinde getirdi. Ancak medya genelde albümü olumlu karşıladı. Albüm 2007 yılına kadar 6.000.000 sattı ve böylece dünya müzik tarihinde en çok satan remiks albümü oldu.
Albümün yapım aşaması, sanatçının HIStory Dünya Turu için ülkeleri dolaştığı sırada gerçekleşti. Bu nedenle şarkının yapım yerleri arasında İsveç, İsviçre ve Almanya bulunmaktadır. Albümde HIStory'deki "HIStory"—"Scream Louder", "Money", "2 Bad", "Stranger in Moscow", "This Time Around", "Earth Song", "You Are Not Alone" ve "HIStory" adlı şarkılar düzenlendi. Ayrıca "Blood on the Dance Floor", "Morphine", "Superfly Sister", "Ghosts" ve "Is It Scary" adlı yeni şarkılar albüme dahil edildi. Jackson, yeni şarkıların yapımında ve söz yazarlığında etkin rol oynadı. Todd Terry, "Stranger in Moscow"ı düzenlerken, Jimmy Jam ve Terry Lewis de "Scream" adlı şarkıyı düzenledi. The Fugees grubu da "Blood on the Dance Floor" adlı şarkıda ve "2 Bad" adlı şarkının düzenlenmesinde görev aldı. Gruptan Wyclef Jean, MTV'ye verdiği bir demeçte, grubun başta Jackson için bir remiks yaptığını, ancak daha sonra Jackson'ın onları arayarak bir tane daha yapmalarını istediğini beyan etti. Jean, bu durumun onları çok mutlu ettiğini de ekledi.
"Morphine" adlı şarkıda "The Elephant Man" adlı filmden ses kayıtları bulunmaktadır. Bu şarkıda Jackson tek aranjman olduğu gibi, klasik, vokal ve orkestral aranjmanları yalnız kendi üstlendi. Sanatçı ayrıca solo perküsyonları ve vurmalıları kendi çalarken Slash ile beraber gitarda da yer aldı. Yine Andrae Crouch'ın korosu da şarkıda yer aldı. Şarkıların ana temalarından biri ilaç bağımlılığı olduğu gibi, Jackson'ın o dönemde üstesinden geldiği ilaç bağımlılığından esinlenerek belirlenmiştir. "Scream" şarkısının yeni sürümü olan "Scream Louder" adlı eserde "Thank You (Falettinme Be Mice Elf Agin)" adlı şarkıdan bir örnek bulunmaktadır. Aynı şarkı, Jackson'ın kız kardeşi Janet Jackson tarafından 1989 yılında "Rhythm Nation" adlı şarkı için örnek olarak kullanılmıştı. "2 Bad" adlı yeni düzenlemede ise sanatçını 1982 yılı şarkısı "Beat It"'ten örnekler, John Forté tarafından bir rap bölümü ve Wyclef Jean tarafından bir gitar solosu barındırmaktadır.
Albümle beraber gelen yirmi üç sayfalık kapak kitapçığında "Blood on the Dance Floor", "Stranger In Moscow" ve "HIStory" şarkılarının sözlerini içermektedir. Ayrıca önceki albümdeki sekiz şarkının düzenlemeleri, bu albümde yeni ek adlar almaktadır. Kitapçıkta ayrıca HIStory Dünya Turu'ndan ve Ghosts adlı filmden çeşitli fotoğraflar içermektedir. Kitapçığın sonuna doğru, sanatçı Elizabeth Taylor, Elton John, kendi ailesi, işçileri ve hayranlarına teşekkür etmektedir.
Albüm 20 Mayıs 1997 tarihinde Epic Records tarafından satışa sunuldu. Aynı gün, "HIStory on Film, Volume II" adlı video koleksiyonu da satışa çıktı. Önceki albümlerden farklı olarak, bu albümün yayımlanma tarihinden önce özel bir tanıtım yapılmadı. "The New York Times" bunu "kafa karıştırıcı" olarak nitelendirdi. Amerika Birleşik Devletleri'nde hemen hemen hiç tanıtım yapılmazken dünya çapında bazı reklamlar yapıldı. Epic Records ise böyle bir durumun söz konusu olmadığını belirtti. Haziran 1997 itibarıyla önceki albümün sadece %10u ABD'de satmıştı. Bu nedenle Jackson ABD'yi ön plana almıyordu.
Sanatçı ayrıca albümden önce Cannes Film Festivali'nde de görüntülenen "Ghosts" adlı filmde yer almıştı. Bu film ABD'de Ekim 1996'da, İngiltere'de Mayıs 1997'de gösterime girdi. Daha sonra da kaset halinde tüm dünyada satışa çıktı. Film, Jackson ve Stephen King tarafından yazıldı ve Stan Winston tarafından yönetildi. Film için kaydedilen "Ghosts" adlı şarkını, sanatçının önceki çalışmalarından "Thriller" ile benzer bir formatı bulunmaktadır. Üstelik otuz sekiz dakikalık klibi nedeniyle de Guinness Rekorlar Kitabı'na geçti. Klip, "En İyi Koreografi" dalında Bob Fosse Ödülü aldı.
Albümün Amerika Birleşik Devletleri'nde etkisi düşük oldu. Amerikan albüm listesinde yirmi dört numaraya kadar yükselebilen şarkı bir ayda sadece 92.000 adet sattı. Ancak albüm uzun vadede başarılar elde ettiği gibi bir milyondan fazla satarak Mayıs 2000'de platin plaket elde etti. Albüm Kanada'da da 50,000'den fazla sattı ve altın plaket elde etti.
Ancak albüm, Avrupa'da iki milyondan fazla satarak yüksek başarılar elde etti. Temmuz 1997'de İngiltere albüm listesinin zirvesine kadar çıkan albüm, bu ülkede 250.000, Almanya'da 445.000 kadar sattı. Albüm ayrıca Fransa, Belçika, İspanya ve Yeni Zelanda'da da bir numarayı gördü. 2007 yılına kadar albüm toplamda altı milyondan fazla satarak tarihin en çok satan remiks albümü oldu.
Number Ones (Michael Jackson albümü)
"Number Ones", ünlü pop şarkıcısı Michael Jackson'ın 18 Kasım 2003 tarihinde piyasaya sürdüğü ve eskiden bir numara olmuş olan şarkıları yayımladığı albüm. Albüm dört ayrı kapak tasarımıyla piyasa çıkmıştır. R. Kelly bestesi olan "One More Chance" isimli yeni bir tekliyi de içeren albüm, İngiltere başta olmak üzere tüm dünyada iyi bir satış rakamına ulaşmıştır. "(10 milyon)" Aynı isimli ve içerikli DVD olarak da piyasa sürülen albümün Amerika sürümlerinde Jackson'ın ilk bir numaralı hiti olan "Ben" şarkısının canlı kaydı, "Human Nature" yerine bulunmaktadır.
Chuck Palahniuk
Chuck Palahniuk 21 Şubat 1962'de Washington eyaletinde doğdu. Asıl adı Charles Michael Palahniuk'tur. Palahniuk Washington eyaletinin doğusundaki bir çiftlikte büyüdü. Bir süre Eyalet Üniversitesi'ne devam ettikten sonra Oregon Üniversitesi'ne geçti ve öğrenimini orada tamamladı. Otuzlu yaşlarına kadar herhangi bir edebi metin yazmayan, sanıldığının tam aksine, ilk romanı olan Invisible Monsters (Görünmez Canavarlar) dır. Bu romanı yayıncılar tarafından içeriği nedeniyle kabul görmemiştir ancak Palahniuk yayıncılara olan bu öfkesi nedeniyle içeriği çok daha "yok edici" olan Dövüş Kulübü'nü yazmıştır ve bu romanı yayıncılar tarafından zevkle kitaplaştırılmıştır.
Palahniuk, üniversite yıllarından sonra üç yıl boyunca Freightliner adlı bir şirkette montaj hattında, ardından tamirci olarak çalıştı. İlk yazdığı metinler taşıt modifikasyon prosedürleri ve kamyonların onarımı üzerinedir.
Dövüş Kulübü'nün ortaya çıkmasında büyük etkisi bulunan bir olayıda bu yıllarda yaşar.
Arkadaşlarıyla birlikte tatildedir. Bitişikteki kamp yerinde müzik rahatsız edici derecede açılır ve bu nedenle başlayan tartışma yerini kavgaya bırakır. Bu olayda yaralanan Chuck tatilden döndüğünde iş yerinde kimse tarafından ilgi görmez çünkü kimse korkunç derecedeki yüzü hakkında bir şey sormaya, yorum yapmaya cesaret edemez. Bunun üzerine Chuck, eğer insanın yeterince kötü görünürse dilediği gibi hareket edebileceğini keşfeder. Bu olayın ardından devam ettiği bir edebiyat grubu bünyesinde yaptıkları çeşitli gösteri ve eylemler "Kargaşa Projesi"ni esinler. Kısa bir süre sonra aynı isimle bir kısa öykü yayımlar ve bu öykü,üç ay içinde Fight Club (Dövüş Kulübü) romanına dönüşür.
Romanlarındaki tavır isyan gibi görünse de, aslında varoluşumuza özlem duymamıza neden olur.
Yarattığımız değer yargıları, para, şöhret, saygınlık, güzellik gibi tüm önemli şeylerin anlamsız yalanlar olduğunu söyler.
Yaban Hayatını Araştırma ve Rehabilitasyon Derneği
Yaban Hayatını Araştırma ve Rehabilitasyon Derneği (YARD), Türkiye’deki yaban hayvanları ve yaban hayatı ile ilgili araştırmalar yapmak, hasta, yaralı ve bakıma muhtaç her türlü yaban hayvanının bakımı, iyileştirilmesi, rehabilitasyonu ve tekrar doğaya kazandırılması yönünde çalışan dernek.
Dernek, faaliyetleri ile yaban hayvanları ile ilgili hayvan refahı, hayvan sağlığı ve bu konularla bağlantılı halk sağlığı hususunda çalışmaları gerçekleştirmek, toplumsal açıdan bilgilendirici, eğitici faaliyetlerde bulunuyor ve yaban hayatını koruma faaliyetlerine destek veriyor.
YARD, yaban hayatı rehabilitasyonu ile ilgili çalışmalarını, dernek üyeleri, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nden gönüllü öğrenciler, öğretim üyeleri ve araştırma görevlileri ile birlikte sürdürüyor.
Derneğin geleceğe yönelik perspektifleri arasında yaban hayatı veteriner hekimliğini kurmak, yaban hayatı hayvan hastaneleri ve rehabilitasyon merkezleri açmak, yaban hayatı konusunda eğitimli veteriner hekim ve rehabilitasyon uzmanları yetiştirmek için eğitim seminerleri ve çalıştaylar düzenlemek, bölgesel dernekleri ve rehabilitasyon merkezlerini altyapısını oluşturmak gibi konular yer alıyor.
Dernek, bir "Y |
aban Hayatı Merkezi" olarak çalışmalarını sürdürürken ve henüz kuruluş çalışmaları aşamasında, "Hellenic Wildlife Hospital" (Atina-Yunanistan), International Wildlife Rehabilitation Council (IWRC) (Kaliforniya-ABD), Green Balkans (Stara Zagora-Bulgaristan), Drustvo Za Zastitu Dıvljıh Ptica Jugoslavije (Belgrad-Yugoslavya) gibi kuruluşlarla ortak çalışmalarda bulunmayı sürdürüyor.
Michael Jackson: The Ultimate Collection
Michael Jackson: The Ultimate Collection, Michael Jackson'ın biri DVD, beş disk halinde 16 Kasım 2004 tarihinde piyasaya sürdüğü kutu seti. Ağustos 1969 - Eylül 2004 arası tüm şarkılarını bu albüme koymuştur.
"İlk diskteki 1. 3. ve 7. şarkılar The Jackson 5 performanslarıdır. The Jacksons performansları ise ilk diskteki 8. 11. 12. 18. 19. ve ikinci diskteki 8. şarkılardır."
1 Disk
2. Disk
3. Disk
4. Disk
DVD -
Sadece 5 şarkı Japonca olarak söylenmiştir: "Blame It on the Boogie", "Human Nature", "Another Part of Me", "Heal the World" ve "One More Chance".
The Essential Michael Jackson
The Essential Michael Jackson, Michael Jackson'ın 19 Temmuz 2005'te çıkardığı ve Invincible'dan sonraki tüm albümler gibi eski şarkılarını içeren toplama bir albümdür. "Uluslararası" ve "Amerikan" sürümleri bulunmaktadır. Her iki sürüm de iki diskten oluşmaktadır.
1. Disk
2 Disk
1. Disk
2 Disk
Hayvan Kurtuluş Cephesi
ALF (Animal Liberation Front - "Hayvan Kurtuluş Cephesi"), 1976´da radikal hayvan hakları eylemcisi Ronnie Lee´nin kurduğu aktivist gruptur.
Hayvan hakları hareketi 1960´larda Avrupa ve ABD'nin birçok yerinde kendi şiarlarıyla bağımsız bir güç olarak ortaya çıktı. Genel kitlesel hareketlerin içinden 'kadın talepleri ve dili' ekseninde özerkleşen feministlerin duruşlarına benzer bir yönelim, hayvan hakları aktivistlerini de yeni, makro alanların içine hapsolmayan özgün bir eyleyiş doğrultusunda etkiledi. Bu uğurda hayvan hakları ekseni, başlı başına bir politika yapma zemini olarak işlev kazanmaya başladı. İngiltere'de kurumlaşmış bir geleneğe dayanan avcılığı engellemek için çalışmalar yapan aktivistler, yasal çalışmalarının uğradığı baskı ve saldırılar karşısında yasalarla kısıtlanmayan eylemleri 1970'lerde benimsedi.
Çeşitli sabotaj grupları, hayvanları sömüren sektörlere ve mallarına yönelik eylemlere o yıllarda giriştiler. "Band of Mercy" adlı av sabotaj grubu, kundaklama alanında etkili işler yapmaya girdi ve bu süreç iki üyelerinin 1974'te tutuklanmasına kadar vardı.
Hapisten daha da motive olmuş biçimde çıkan Ronnie Lee, 1976 yılında Hayvan Kurtuluş Cephesi (ALF- "Animal Liberation Front") adını verdiği militan eylemci bir örgütü kurarak devlete meydan okuyordu. ALF, hayvanları deney laboratuvarlarından kurtarmak, kötü muameleye maruz kaldıkları yerlerden kaçırarak doğal ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yerlere yerleştirmek gibi eylemleriyle bir anda radikal hayvan hakları aktivistleri arasında müthiş bir çekicilik kazandı. ABD'de ilk ALF hücresi 1982 yılında kuruldu ve aynı yıl Howard Üniversitesi'ne düzenledikleri baskınla deneylerde sakat bıraktırılmış yirmi dört kediyi özgürlüğüne kavuşturdu.
ALF, merkezsiz ve hiyerarşik organlara sahip olmayan özerk örgütlenme modeliyle, kendi ilkelerine uyan her eylem grubunun ALF adıyla eylem düzenlemesine uygun yapısıyla yirmiyi aşkın ülkede faaliyet sürdürmekte. Doğrudan eylemi benimseyen otonom eylemci grupların özgürlükçü ilkeleri ALF'e, geleneksel sınıfsal muhalefet odaklarından soğumuş gençler için müthiş bir çekicilik kazandırıyor. Modernizmin büyük anlatıları ekseninde şekillenen pozitivist anti-kapitalist odakların yaşamın ve doğanın çeşitliliğine yönelik politika üretemeyişi, böylesi duyarlılıkların ALF benzeri parçaya - salt hayvan hakları gibi- yoğunlaşan hareketlerin kanalına akması sonucunu yaratıyor.
Kaynak: Birgün Gazetesi (Kaynak gösterilerek alıntı yapmaya izin verilmiştir).
Türkiye Türkçesi dil bilgisi
Türkiye Türkçesi dil bilgisi veya kısaca Türkçe dil bilgisi, Türkiye Türkçesini meydana getiren ses, kelime yapılışı, kelime hazinesi, anlam değişmeleri, cümle kuruluşu ve yapısı gibi ögeleri inceleyip kurallara bağlayan bilimdir.
Yazılı metinlere göre en eski Türkçe 6.-10. yüzyıl arasında Orhun ve Yenisey Anıtları'nın, Uygurca metinlerin bulunduğu dönemdedir. Bunların Göktürk dilini Vilhelm Thomsen 1893'te okudu. 11.-15. yüzyıl arasında Karahanlı, Harezm, Oğuz, Kıpçak ve 16.-21. yüzyıl arasında Osmanlı, Çağatay, Türkmen lehçeleriyle gelişen Türk dili, 19. yüzyıldan sonra Türkiye Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız lehçeleriyle gelişmiştir. Eski döneme ilişkin en önemli eser Kaşgarlı Mahmud'un "Divan-u Lugat-it Türk"'üdür (1072). Türkiye Türkçesi Türkiye'de Anadolu ve Rumeli'de, Kırım, Kıbrıs, Irak, Suriye'de konuşulmaktadır.
Mîzân-ül-Hak fî İhtiyâr-il-Ehak
Mîzân-ül-Hak fî İhtiyâr-il-Ehak, Avrupalılarca "Hacı Kalfa", Osmanlılarca "Hacı Halife" olarak anılan Kâtip Çelebi'nin 1656 yılında yazdığı eser. İçinde Hızır, Taganni, Raks, Salavat, Tütün, Kahve, Keyif Verici Maddeler, Firavun imanı, İbni Arabi, Regaib, Berat, Kadir, Millet, Rüşvet başlıkları bulunmaktadır.
Orhan Şaik Gökyay'ın editörlüğünü yaptığı yeni basımı MEB Yayınları'nca 1972'de basılmıştır. Kitap, Tercüman 1001 Temel Eser Dizisi'nde de yer almıştır.
Barry Horne
Barry Horne (d. 1952 - ö. 5 Kasım 2001), Britanyalı hayvan hakları savunucusudur.
Hayvan deneylerinin yapıldığı laboratuvarlara patlayıcı madde yerleştirmekten on sekiz yıla mahkûm olan Barry Horne, hapiste başladığı bir dizi açlık grevinin ardından karaciğer yetmezliğinden 2001'de hayatını kaybederek bu mücadelenin en önemli sembolü oldu. Horne'un açlık grevi eyleminin amacı Britanya hükümetini hayvan deneyleriyle ilgili soruşturma başlatmaya zorlamaktı.
Horne'un cenazesinde hayvan hakları aktivistleri "İşçi Partisi yalan söyledi, Barry öldü" yazılı dövizler taşıdılar.
Merv
Merv (Türkmence: Merw; Rusça: Мерв, Merv; Farsça: مرو, Marv, bazı çevirilerde Marw veya Mary; Çince: 木鹿, Mulu), Türkmenistan sınırları içinde tarihi İpek yolu güzergahı üzerinde kurulmuş, Karakum Çölü'nde bir vaha şehridir.
Taş devri'nden beri çeşitli yerleşimlere ev sahipliği yapan ve uzun bir süre “"Horasan’nın Kabesi"” ve “"Horasan’daki tüm şehirlerin anası"” olarak tarif edilecek ölçüde siyasi, iktisadi ve ilmi bir merkez olan tarihi Merv şehri, 135 bin nüfuslu önemli bir sanayi merkezi olan Mary şehrine yaklaşık 30 km. mesafededir.
Tarihi şehrin yanındaki modern şehir (Mary veya Marw), 1884 tarihinde Rusya'nın askeri ve idari merkezi olarak kurulmuş; Sovyetler Birliği zamanında pamuk üretim merkezi haline gelmiştir. 1968 yılında şehrin 20 km batısında büyük bir doğal gaz rezervi ortaya çıkarıldı. Tarihi Merv şehri ise 1987’de Türkmenistan tarafından arkeolojik park haline getirilmiş ve 1999’da UNESCO Dünya Mirası listesine girmiştir.
İbn-i Haldun ("Abū Zayd ‘Abdu r-Raḥman bin Muḥammad bin Khaldūn"), Mukaddime (Muqaddimah) ismindeki eserinde şöyle yazmıştır; "Güneyinde dağlar ve doğusunda çöl, Nişabur yatar sonra Marw ash-Shihijan gelir."
Türk Dili'nin en eski ve değerli sözlüklerinden Divân-ı Lügati't-Türk'te;
""... Bir takımları da Türk sınırının " Merv-eş-şahıcan" dan başladığını söylerler. Çünkü Kaz'ın babası olan " Tonğa Alp er" Afrasyap demektir; " Merv" şehrini yapan zattır. Afrasyap burayı, "Tahmures" tarafından şehrin iç kalesi yapıldıktan üç yüz sene sonra kurmuştur."
Merv, Yeni Taş Devri ("Cilalı Taş Devri" veya "Neolitik Devir")nden beri konumlanmış, ilk defa en yüksek çağını Milâttan önce 2. yüzyıldan kalma "Erk-Kala" diye tanınan oniki hektar büyüklüğünde bir yerleşim yerinden bilinir.
Büyük İskender’in seferinde burayı ele geçirmiş ve "Alexandria margiane" (eski Yunanca: Άλεξάνδρεια μαργιάνη) ismini verip, böylece Polis ("pólis", πόλις, çoğul: "póleis") denilen antik yunan şehir devletini kurmuştur. Selevkos İmparatoru Antiokus I Soter şehri yıkıp, yerine "Antiochia in Parthien" denilen yeni bir şehir yaptırmıştır. Şehir sonraki yüzyılda Partlar'ın eline geçti;, daha sonra antik çağın sonuna kadar Sasaniler tarafından yönetilmiştir. Milâttan sonra Sasani İmparatorluğu'nun son kralı III. Yezdigirt (Farsça'da: یزدگرد سوم, ""Tanrı tarafından yaratılan"") İslam ordularına yenilip doğuya doğru kaçtığında buraya sığınmış; yakındaki bir köyde öldürülmüştür. Şehir bu olaydan hemen sonra Müslüman Arapların eline geçti.
Halife Osman devrindeki fetih harekatı sırasında Merv şehrinin reisi Araplarla anlaşıp şehri teslim etti ve şehre "Benî Mâhân Camii" inşa edildi. Emeviler devrinde Merv şehrini bazen Irak genel valisi, bazen de bizzat halifenin tayin ettiği valiler yönetmekteydi. 697’de Mühelleb b. Ebû Sufre’nin Horasan’a atanmasından sonra şehrin hâkimiyeti üç nesil boyunca Mühellebîler’in elinde kaldı. Merv’in ikinci camisi olan "Mescid-i Atîk"’in bu dönemde inşa edildiği düşünülür.
Abbâsî ihtilâli 747’de Merv’de patlak verdi. Merv doğumlu komutan Ebû Müslim Horasânî, İranlı köylülerle diğer mevâlîden oluşturduğu ordusunun başında şehre girdiğinde Emevîler’in(Arapça: بنو أمية/الأمويون, Farsça: اموىان) son Horasan valisi Nasr b. Seyyâr ailesiyle birlikte kaçtı.
Şehir, Abbasi halifesi Memun (Arapça: المأمون; "al-Ma'nun") (yönetimi 813-833) zamanında başkentlik yaptı. Müşkân kapısı yakınlarında bir saray ve askerî garnizon inşa ettirmesinden sonra şehir o yönde genişlemeye başladı.
Ünlü yahudi gökbilimci, matematikçi Saul ben ibn Bishr ("Saul ibn Bishr al-Israili"; "Zahel" veya "Zael" isminde de tanınır), Abbasiler devrinde Merv'de yetişmiştir.
Halife Memun’un Bağdat’a dönmesinin ardından Merv idaresi Horasan Tâhir b. Hüseyin’e verildi; şehir bir süre Abbasi Devleti’ne bağlı Tâhirî hânedanının idare merkezi oldu. Zamanla Tâhirîlerin merekzi Nişabur’a kaysa da Merv, ekonomik önemini korudu. Tahirilerin ardından Samanî ve Gazne yönetimine girdi. Merv, merkez olma özelliğini yitirse de büyük bir şehir olarak varlığını sürdürdü.
Türk Hakanı Afrâsîâb'ın kurduğu rivayet edilen Merv şehrini Selçuklu Çağrı Beğ 1037 yılında feth ederek, iç kaleye gir |
miş ve atının örtüsünü yere koyup "taht gibi" üstüne oturmuştur Bu tarihten sonra Merv şehri Selçuklular’ın önemli yönetim merkezlerinden biri haline geldi. Selçuklu tehlikesine son vermek için 1040 yılında Merv şehrine yürüyen Gazne Sultanı Mesut'un yenildiği Dandanakan Muharebesi'nden sonra Büyük Selçuklu Devleti kurulmuş kabul edilir.
Çağrı Bey'in 1060’ta Merv ve Nişabur arasındaki ölümünden sonra cenazesi Merv’e getirildi; Büyük Selçuklu tahtına oğlu Alp Arslan çıktı. Merv şehri, yönetimi Selçuklu şehzadelerine bırakılan Horasan vilayetinin merkezi oldu. Alp Arslan 1072’de Mâverâünnehir Seferi sırasında öldürüldüğünde cenazesi Merv'e getirilerek babası Çağrı Bey'in yanına gömüldü. Büyük Selçuklu Devleti’nin son sultanı Sencer, tahta çıkmadan önce yirmi yıl devamlı Merv şehrinde Horasan vilayetini yönetmişti. 1118’de Selçuklu tahtına çıktıktan sonra batıda yeni bir kale (Sultan Kale) inşa etti ve şehir yeni kalenin etrafında gelişti. Sultan Sencer tarafından başkent ilan edilen Merv, bir ilim merkezi haline geldi.
Sultan Sancar’ın Katvan Muharebesi’nde Karahitaylar’a yenilmesinden sonra Merv şehri kısa bir süre için Harezm Şahı Atsız’ın yönetimine girdi; halkından pek çok kimse katledildi. Ertesi yıl şehre yeniden hakim olan Sultan, 1153’te çıkan Oğuz isyanı’nda esir düşüp Merv hankahına kapatıldı; şehir ise 3 gün 3 gece yağmalanıp tahrip edildi. Sultan Sencer 3 sene esaretten sonra kurtarılmış; ertesi yıl hayatını kaybedip Merv’de daha önce yaptırdığı türbeye defnedilmiştir. Türbe, Türkmenistan’ın sembolü durumundadır.
Merv’deki Selçuklu eseri Sultan Kale içinde günümüze kadar gelen başlıca yapılar Sultan Sencer türbesi, Yusuf Hemedani'nin mezarı ve Şehriyâr-Erk kurganıdır. Muhammed ibn Zayd türbesi, çanak, çömlek ve diğer kalıntılar bu alanda bulunur.
Sultan Sencer’in ölümü ile Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Harzemşahlar ve Gurlular arasında el değiştiren Merv, 1221’de Cengiz Han'ın emrindeki Moğollar tarafından yağma edilmiş, halkının neredeyse tamamı öldürülmüştür.
Timurlu hükümdarı Şahruh, şehri tekrar eski günlerine döndürmeye çalışmıştır.1410’da Merv vadisinde bulunan Murgab barajının (Sultanabad diye de bilinir) yeniden temizlenmesi ve yeniden açılmasını emretti. Barajın restorasyonu bir ayda tamamlandı. 1418’de Sultan Kale’ye 2 km. mesafede yeni bir kale ve kale içi yerleşim kurdu. O dönemden kalan kale yıkıntıları Abdulllah Han Kale olarak bilinir. Şâhruh’un attığı temeller üzerine selefleri Sultan Ebu Said ve Sultan Hüseyin, Herat ve Merv bölgelerinde sulama ağlarını genişletmeye devam ettiler. Cengiz Han işgalinden bu yana harabe haline gelen Merv vadisi canlandırıldı.
Şehir, 16. yüzyılda Özbekler ve Safeviler arasında rekabet konusu oldu. Bu dönemde Merv’den geçen ticaret yolları güvenlik endişesiyle Herat’a taşındı.
1785’te Buhara Emiri Şah Murad’ın Murgab bendini yıkıp halkı sürgüne göndermesi yüzünden şehir canlılığını tamamen kaybetti. 1795’ten sonra Türkmen kabilelerinin Merv şehrinde tekrar yoğunlaştı.
19. yüzyıl başında Merv, Buhara ve Hive Hanlıkları arasında sürekli el değiştirdi.
Rusya, 1865’te Hokand, Buhara ve Hive hanlıklarının işgal ettikten sonra Türkmenlere karşı harekete geçti. Göktepe Savaşı’ndan sonra yaşanan Göktepe katliamının yaşandığı işgal sürecinde Merv şehri 1884’te Rusların eline geçti. Merv’in işgali, on dokuzuncu asır boyunca devam eden İngiliz-Rus rekabetinin önemli bir halkasını oluşturmuştur.
Rusların, Hindistan üzerinde gizli emelleri ve planları olduğuna inanan İngilizler, onların Orta Asya’da Hindistan’a doğru işgal ettikleri her toprak parçasında büyük kaygılar duymuşlardır. Bu kaygılarından dolayı bölgeye ajanlar göndermişler, Ruslarla çetin bir diploması trafiği kurmuşlar ve zaman zaman da Afganistan ve İran'da işgallerde bulunmuşlardır. "Büyük Oyun" olarak isimlendirilen İngiliz-Rus rekabeti, Merv'in 1884 yılında Farslılarla Türkmenler arasındaki anlaşmazlıktan fırsat bilen Alexander Wissarionowitsch Komarow komutasındaki Ruslar tarafından işgali sırasında ateşli bir seyir izlemiştir. Rus hakimiyeti altında askerî ve bozuk bir düzenin baskısına maruz kalan Türkmenlerin geleneksel yaşam tarzlarında hemen değişiklik olmamış, ancak şehirleri ve zengin toprakları yeni gelen Rus ve yabancı göçmenler tarafından ele geçirilmiştir. Ruslar ile İngilizler arasındaki sınır belirleme siyaseti nedeniyle bir kısım Türkmenler Afganistan ve İran idaresi altında kalmışlardır.
Rusların istilası sırasında 2,500 km büyüklüğündeki Merv vahasında konumlanan, Merv bir küçük şehirdir, Türkmenistanın bir parçası ve çoğunlukla Teke, Sarı, Salor, Ersari, Ata, Mahtim ve Yamud isminde Türkmen (Oğuz) boy ve oymakları tarafından yerleşilmiştir. Teke Türkmenleri ortalama sayıları 250.000 olan en büyük oymak, Türkistan'da mükemmel savaşçı niteliktedirler.
Horasan'daki kardeş şehirler;
Off the Wall (albüm)
"Off the Wall", pop müzik sanatçısı Michael Jackson'ın beşinci stüdyo albümüdür. 10 Ağustos 1979 tarihinde Epic Records etiketiyle yayımlanan albüm, eleştirmenlece olumlu yorumlar elde etmiş olup, Jackson'ın yine The Wiz filmindeki başarısının ardından yayımlanmıştır. Bu film projesinde yapımcı Quincy Jones ile tanışan Jackson, onunla anlaşarak bir sonraki albümde beraber çalışmaya onu ikna etti. Kayıt dönemi Aralık 1978 ile Haziran 1979 arasında, Los Angeles'taki Allen Zentz Kayıt, Westlake Kayıt Stüdyoları ve Cherokee Stüdyoları'nda tamamlandı. Albüm için üç şarkı yazan sanatçı, diğer şarkılarda Paul McCartney, Stevie Wonder ve Rod Temperton gibi önemli isimlerle de işbirliği yaptı.
Eleştirmenler, albümün funk, disco-pop, soul, soft rock, caz ve pop balladları barındırdığını dile getirdi. Yine Jackson'ın, kayıtlardaki başarılı vokalleri olumlu karşılandı. Öyle ki, albüm sanatçıya ilk Grammy Ödülü'nü kazandırdı. Amerikan albüm listesinde üç numaraya kadar yükselip dünya çapında yayımlandığı tarihten itibaren günümüze dek yirmi milyondan fazla satan albüm, Amerika Birleşik Devletleri'nde yedi kez platin plak kazandı.
16 Ekim 2001 tarihinde yayımlanan albümün yeni bir sürümü Sony Records tarafından yayımlandı. 2003 yılında albüm, Rolling Stone dergisi tarafından düzenlenen ve tüm zamanların en iyi 500 albümünü içeren listesinde albüm 68. sırada yer aldı. Yine 2008'de albüm, Grammy Hall of Fame'e girdi.
1972'den itibaren Michael Jackson, dört tane solo albüme imza attı. Bunlardan "Got to Be There" ve "Ben", The Jackson 5 grubunun bir ayağı olarak yayımlanmıştı. Bu albümler arasında birçok nispeten başarılı şarkılar yayımlandı. Ancak Jackson'ın grubunun satışları azalmaya başladı. Bu nedenle Motown ile anlaşmazlıklar başladı. Her ne kadar grup ülkede çeşitli ilk kırka yükselen şarkılara imza atmış olsa da, The Jackson 5, 1975 yılında Motown'ı terketti. Grup daha sonra CBS Records ile anlaştı. Birtakım yasal işlemin ardından grup, adını "The Jacksons" olarak değiştirdi. Bu değişiklikten sonra grup turnelerini sürdürdüğü gibi, 1976 ve 1984 yılları arasında altı albüm yayımladı. Bu süreçte Michael Jackson da, grubun ana söz yazarıydı.
1978 yılında Jackson, "The Wiz" adlı müzikalde Scarecrow rolünü üstlendi. Müziklerin Quincy Jones tarafından yapıldığı projede Jackson, daha sonra Jones ile bir yakınlık kurdu ve onu bir sonraki albümünde beraber çalışmaya ikna etti. Jackson, proje kapsamında oldukça özenli davrandı. Özellikle ceylanların, çitaların ve panterlerin videolarını izleyerek uygulamaya çalıştı. 1978 yılının ekim ayında gösterime giren müzikal birçok eleştiri topladı. Ancak Jackson'ın rolü, özellikle olumlu eleştiriler arasında yer aldı. Eleştirmenler Jackson'ın oyunculuk yeteneğine sahip olduğunu belirtti. Filmin ardından Jackson ""Daha iyi olabileceğini kesinlikle düşünmüyorum."" şeklinde beyanatta bulundu. 1980 yılında Jackson yine bu film deneyiminin hayatındaki en güzel deneyimlerinden biri olduğunu söyleyerek bunu bir daha unutamayacağını dile getirdi.
1979 yılında Jackson her zamanki dans rutini sırasında burnunu kırdı. Bu olay Jackson için rinoplasti müdahalesiyle son buldu. Jackson, kariyerini etkileyecek sorunlarla karşılaşmaya başladığını beyan etti. Tüm bu operasyonlar Dr. Steven Hoefflin tarafından yapıldı.
Jackson "Off the Wall" projesine başladığında, sonuçta elde etmek istedikleri konusunda emin değildi. Ancak sanatçı daha önceki albümlerinde yakalayamadığı daha fazla özgürlüğü elde etmek istemekteydi. Jones ve Jackson beraber "Off the Wall" albümünün yapımını üstlendi. Söz yazarları arasında ise Jackson, Rod Temperton, Stevie Wonder ve Paul McCartney yer almaktaydı. Tüm kayıtlar Los Angeles'ta yapıldı. Ritimler ve vokaller Allen Zentz Kayıt'ta, üflemelerilerin sesleri Westlake Audio'da ve yaylı sesleri Cherokee Stüdyoları'nda kaydedildi. Baştaki bölümlerden sonra, miksaj bölümü de, Grammy ödüllü ses mühendisi Bruce Swedien tarafından üstlenildi ve Westlake Audio'da tamamlandı. Swedien ayrıca 1982 yılında yayımlanan başarılı "Thriller" için de miksaj yapacaktır. Quincy Jones da, Jackson'ın bu dönemde fazlaca içe kapanık, utangaç ve hakkını savunamayan biri olduğunu vurgulayacaktır.
"She's out of My Life" adlı şarkı, Jones tarafından albümden üç yıl önce yazılan bir şarkıdır. Jackson şarkıyı dinleyip beğenince Jones ona şarkıyı kullanması için izin verdi. Jones, Rod Temperton'ı da üç şarkının yazımı için davet etti. Amaç Jackson'ın bu üç şarkıdan birini seçmesi olduysa da, Jackson üçünü de beğendi. Böylece üç şarkı da albüme alındı. Sanatçı, şarkı sözlerini kayıt sırasında kâğıttan okumaktansa, şarkının vokal kayıtlarından önce şarkı sözlerini baştan sona ezberlemeyi tercih etti. Temperton, şarkılara yardımcı olurken başta Jackson'ın müzik tarzını sorguladı. Özellikle bu nedenle Temperton, şarkılara kendi geleneksel sisteminden farklı olarak daha kısa notalar ekleyerek, bunu Jackson'ın müziklerindeki sinirli tarzıyla uyuşturmak için uyguladığını belirtti. Jackson, ilk tekli "Don't Stop 'til You Get Enough"ı mutfakta mırıldandığı melodilerden geliştirdi. Yüzlerce şarkıyı dinledikten sonra Jackson ve Jones albümü düzenledi. |
Jones, sonradan albümün bu son elemelerinin albümün başarısındaki en önemli unsur olduğunu beyan etti.
Bunun yanında albüm kapağı için de özen gösterildi. Kapakta Jackson smokin içinde ve çoraplarla gülümsemektedir. Bu fikrin Jackson'ın menajerinden çıktığı bilinmektedir.
Eleştirmenler, albümün funk, disco-pop, soul, soft rock, caz ve pop balladları barındırdığını dile getirdi. En göze çarpan örnekler, ballad "She's out of My Life" ve iki disko şarkısı "Workin' Day and Night" ve "Get on the Floor"dır. Yine caz eseri olan "I Can't Help It" önemli bir yere sahiptir. Ayrıca "She's out of My Life" ve "It's the Falling in Love" birer melodik pop balladlarıdır. "She's out of My Life" adlı şarkının bitiminde Jackson'ın ağlayan sesleri gelmektedir. Son olarak, "Rock with You" ise romantik ve orta tempolu bir eserdir. Nelson George, albümü ve barındırdığı kayıt tekniklerini olumlu olarak övdü.
Albümün yayımlanmasıyla Jackson'ın müzikal yeteneği geniş çevrelerce keşfedildi. Allmusic yazarı Stephen Thomas Erlewine, sanatçıyı üstün yeteneklerle ödüllendirilmiş bir vokalist olarak tanıttı. Aynı dönemde "Rolling Stone", Jackson'ın vokal yeteneğini Stevie Wonder ile karşılaştırarak, sesinin, Wonder'ın "soluk soluğa kalmış, mükemmel bir sürümü" olarak tanıttı. Yine Jackson'ın sesinin yumuşak biçimli tenör olduğunu belirerek oldukça güzel olduğu yorumunu yaptı. Yine sanatçının sahip olduğu falsetto ses de övüldü. John Randall Taraborrelli, sanatçının "Don't Stop 'til You Get Enough" şarkısındaki sesini "seksi falsetto" olarak tanımladı.
"Off the Wall", Jackson için parlak bir kariyerin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Albüm, geniş çapta olumlu eleştiriler topladığı gibi, Jackson'a geniş tanınırlık kazandırdı. 1979'da "Rolling Stone" dergisinden Stephen Holden, sanatçının olgunluğunu ve eski Motown döneminden geçişini dile getirdi ve aynı şekilde albümün R&B-pop albümleri arasında oldukça seçkin bir eser olduğunu söyledi. Ayrıca Holden, sanatçıyı yine çocuk yaşta şarkıcılığa başlayan Stevie Wonder ile kıyasladı.
Eleştirmen Robert Christgau, albüme (A−) vererek, albümün o yılın dans albümü olduğunu ekledi ve Jackson'ın artık bir yetişkin olduğunu söyledi. "Melody Maker" ile yapılan bir söyleşide Phil McNeill, sanatçının albümdeki vokallerde oldukça rahat olduğunu belirtti. Yine McNeill, albümdeki en iyi şarkının "Don't Stop 'til You Get Enough" olduğuna inandığını belirtti ve "Rock with You" adlı eseri bir şaheser olarak tanımladı. McNeill ayrıca sanatçının teknik olarak bu albümle beraber dünyadaki en iyi şarkıcı olduğunu belirtti.
1980'de sanatçı üç Amerikan Müzik Ödülü kazandı. Bunlar "Favori Soul/R&B Albümü", "Favori Erkek Soul/R&B Sanatçısı" ve "Favori Soul/R&B Şarkısı" başlıkları altındaydı. O sene, sanatçı ayrıca "En İyi Siyahi Sanatçı" ve "En İyi Siyahi Albüm" dalında Billboard Müzik Ödülü de elde etti. Ayrıca "Don't Stop 'Til You Get Enough" eseri için de "En İyi Erkek R&B Vokal Performansı" dalında Grammy Ödülü elde etti. Geniş çaplı başarılarına rağmen Jackson, albümün daha yüksek başarılar elde edebileceğini düşünmekteydi. Bu nedenle Jackson, o yıl sadece bir Grammy Ödülü almasını sinir edici olarak gördü. Sanatçı bunun için ""Off the Wall albümü benim için tam bir haksızlıktı. Bu albümle Yılın Kaydı Ödülü'nü alamadım. Bu bir daha yaşanamazdı."" şeklinde yorum yaptı.
Yazar, gazeteci ve biyografi yazarı John Randall Taraborrelli, hayranlarının ve müzik otoritelerinin o güne kadar Jackson'ın bu kadar neşeli vokal barındıran bir albümünü dinlemediğini söyledi.
28 Temmuz 1979'da, albümün ilk teklisi "Don't Stop 'til You Get Enough" yayımlandı. Şarkı kısa süreda Amerikan müzik listesinin zirvesine oturdu ve bir hafta ortada kaldı. Şarkı ayrıca İngiltere'de üç numaraya kadar yükseldi. 3 Kasım 1979'da albümün ikinci teklisi "Rock with You" yayımlandı. Bu şarkı da önceki tekli gibi Amerika'da zirveye oturdu. Şubat ayında albümle aynı adı taşıyan şarkı satışa sunuldu. Şarkı ABD'de beş numaraya yükseldi ve dört ülkede ilk ona girdi. "She's out of My Life" adlı ballad da Nisan 1980'de ABD'de on numaraya yükseldi. Böylece albüm, tarihte ABD'de dört adet ilk ona giren şarkı yayımlayan ilk albüm oldu.
Günümüze kadar albüm, Amerika'da yedi milyondan fazla sattığından dolayı yedi kez platin plak elde etti. Ayrıca albüm, dünya çapında yirmi milyondan fazla sattı. Albümün başarısı ile Jackson, Quincy Jones ile dokuz yıl sürecek çalışmalarına başladı. Bir sonraki albüm "Thriller", dünyanın en çok satan albümü olacaktı.
16 Ekim 2001 tarihinde albümün yeni bir sürümü Sony Records tarafından yayımlandı. Albüm, yirmi yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen eleştirmenlerden olumlu yorumlar almaya devam etti. Allmusic, albüme beş yıldız vererek, albümün Jackson'ın ve Jones'un yeteneklerini konuşturduğu bir müzik sentezi olarak tanımladı. Aynı şekilde "Blender" dergisi, albüme yine beş yıldız vererek, albümü birçok müzik türünün ötesinde olarak tanımladı.
2003 yılında albüm "Rolling Stone" tarafından düzenlenen ve tüm zamanların en iyi 500 albümünü gösteren listede 68. sırada yer aldı. 2004'te Nelson George, Jackson'ın tüm usta kariyerinin "Don't Stop 'til You Get Enough" ile başladığını söyledi ve şarkıların halen dinlenebilecek kadar evrensel olduğunu öne sürdü. 2008'de albüm, Grammy Hall of Fame'e girdi.
Erich Gamma
Erich Gamma, İsviçreli yazılımcı.
Zürih'teki "IBM Rational Zurich Research Lab." 'in teknik direktörüdür. Zürih Üniversitesi'nde dersler vermektedir. Design Pattern'lerini yaratan 4'lü çetenin baş adamıdır. Helm, Johnson ve Vlissides ile beraber yazdıkları Design Patterns kitabı bilgisayar dünyasında klasik haline gelmiştir.
Visionary: The Video Singles
Visionary: The Video Singles, Michael Jackson'ın eski hit teklilerinden oluşan kutu setidir. Sony BMG etiketi ile çıkmıştır. Şarkıların hepsi video halindedir. Yani Visionary ayrıca bir video albümüdür.
DualDisc teknolojisinin kullanıldığı ilk albüm/tekli ve tekli kutusu olma özelliğine sahiptir. Bu teknoloji çift yüzlü disk teknolojisidir fakat bir yüzü DVD diğer yüzü CD olma özelliğine sahiptir. Bu 20 CD'lik setteki tekliler hem parçanın orijinal veriyonunu, hem videosunu, hem de birkaç mix veya enstrümantal versiyonunu içermektedir. Ayrıca her karton CD zarfının içine ayrıca göbeği delik eskitilmiş bir kâğıt zarfla yerleştirilmiş olan CDlere LP havası verilmiştir.
21 Şubat 2006'da , Visionary Remixes - EP ismi altında sadece İngiltere iTunes dükkânında satışa sunuldu.
Patagonya tilkisi
İki farklı hayvan için de kullanılan bir isimlendirmedir.
Acemi Ocağı
Acemi Ocağı diğer bir ismiyle Acemi Oğlanlar Ocağı, Osmanlı İmparatorluğu'nda Enderûn için öğrencileri ve başta piyade kısmı olmak üzere kapıkulu ordusunun ihtiyaç duyduğu askerleri eğitmek için kurulmuş olan ocaktır. Osmanlı devletinin tebası olan halkların gayrimüslim olanlarının ve özellikle Balkanlar'dan 8-18 yaş arasında çocuk ve gençlerin toplanması ile uygulanan devşirme sistemiyle kaynak sağlanan Acemi Ocağı'nda çoğunlukla asker bazen de saraya bürokrat yetiştirilirdi.
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde olan ailelerin birden fazla çocuğu olursa çocuklardan biri alınıp Acemi Ocağı'na gönderilirdi. Eğer o çocuk Hristiyan ailelerden alındı ise o çocuk önce (tercihen Bektaşi) bir aileye verilirdi. Böylece Türkçeyi öğrenmeleri ve Türk-İslam geleneklerine göre eğitilmeleri sağlanıyor ve Acemi Ocağı'na gönderiliyorlardı. Acemi Ocağı'nda askeri, aritmetik, okuma-yazma ve dini konularda eğitim görenlerin içerisinden yetenekli olanlar yeniçeri ocağına, zekası üstün gelen çocuklar ise devlet memuru olarak yetiştirilmek üzere saray içerisinde eğitim veren Enderûn Mektebi'ne alınırdı. Pençik usulüne göre, savaşlarda alınan tutsakların beşte birinin devlet hesabına yetiştirilmesi için Acemi Ocağı'na ayrılanlara acemi oğlanı denirdi. Burada aldıkları eğitimlerinin sonunda başarılarına göre ya Enderûn ve diğer saraylara yollanırlar ya da başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere Kapıkulu Ocakları'na dağıtılırlardı ve acemi ocağındaki kişilerin Osmanlı halkından olması yasaktır. Bu askerler devşirme sistemi ile oluşur ve bu çocuklardan akıllı ve zeki olanlar masa başı işleri yapar, komutanlık yaparlardı. Zeki ve akıllı olmayanlar ise yeniçeri ocağına gönderilirdi.
I. Murad devrinde Çandarlı Kara Halil Paşa ve Molla Rüstem'in çalışmalarıyla ilk defa Gelibolu’da kurulan Acemioğlanlar Ocağı, sekiz ortadan oluşuyor ve başlarında yayabaşı’lardan biri bulunuyordu. İstanbul’un fethinden sonra ikinci Acemioğlanlar Ocağı, İstanbul Şehzâdebaşı’nda açıldı ve bu ocak, l826’da Yeniçeri cağı’nın kaldırılmasına kadar devam etti.
Demirtaş, Osmangazi
Demirtaş, Bursa'nın Osmangazi ilçesine bağlı bir nahiyedir.
2007 Yerel Seçimleri'ne kadar Demirtaş Belediyesi olarak ayrı bir devlet kuruluşuydu. Fakat bu tarihten sonra Osmangazi Belediyesi'ne bağlandı. Şu anki belediye binası Halk Eğitim Merkezi olarak kullanılmaktadır.
Nüfus yerli olarak adlandırlıan kısmı Yunanistan ile Türkiye arasında yapılan mübadele ile yöreye yerleşmiştir. Diğer bir kesim olan göçmenler 1970 yılından sonra Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç edenler oluşturur. Nüfus iş saatleri içinde DOSAB sayesinde yükselir. Kalıcı nüfus 1093'dür.
Tarıma dayalı ekonomi bulunmaktadır. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık neredeyse bitmiş durumdadır. Diğer bir etken ise DOSAB sayesinde sanayi olmuştur. Göçmen nüfusun büyük çoğunluğu fabrikalarda çalışmaktadır.
DSİ tesisleri, Kıran tepe, Demirtaş barajı bölgenin piknik alanlarıdır.
Tepelik bir alanın eteğine kurulan şehir, daha sonraları ovaya doğru genişlemiştir. Cumhuriyet mahallesi, Barabaros mahallesi, Dumlupınar mahallesi ve Sakarya mahallesi olmak üzere dört mahalle bulunmaktadır. Genel olarak mübadele öncesi evler ve sokaklar Rum mimarisi gereği sıktırlar. Ama bu ortama rahat bir hava verir. Yeni yapılan binaların çoğu bahçelidir. Fakat bazı binalar mimariden uzak soğuk bir tasarıma sahiptir.
Merkezinde ve Yeni mahallede çok güzel meydan vardır.
Bölgede 4 cami bulunmaktadır.
Şehir merkezindeitfai |
ye vardır.
DOSAB'da Çekirge Devlet Hastanesi'nin bir şubesi bulunmaktadır.
Pek çok eczane ve bir adet sağlık ocağı bulunmaktadır.
Gelişen bir yerleşim alanı olduğu için inşaat sektörü ile ilgili firmalar bolca mevcuttur.
Bulunduğu konum itibarı ile bölge Bursa'nın hemen hemen her yerine eşit uzaklıtadır. Ayrıca trafik az olduğu için şehre ulaşım kolaydır.
Şehir termianaline yakındır.
Bölgede pek çok büyük alışveriş mağazası, Uludağ üniversitesi kampüsü, lise (Bursa Fen Lisesi), Atık su tesisi bulunmaktadır.
Demirtaş dört mahalleden oluşmaktadır. Bunlar;
Alemdar
Bayraktar
Yavin Savaşı
Yavin Savaşı, Yıldız Savaşları (Star Wars) serisinin geçtiği hayali evrendeki, galaktik uygarlıklar arasında süregelen savaşın içinde yaşanmış en büyük savaştır. Savaşın tarafları, Galaktik İmparatorluk ve Asi Birliği'dir. Bu savaşın geçtiği sahne 1977 yılı yapımı filminde en can alıcı sahnedir. Bu sahne ağırlıklı olarak İngiliz savaş filmi "The Dam Busters"daki savaş sahneleri temel alınarak hazırlanmıştır.
Yıldız Savaşları fanatikleri, Yıldız Savaşları filmlerinde geçen olayları tarihlemek ve sıraya koymak için kendilerine bu savaşı baz almışlardır. Bu tarihleme sisteminde YSÖ - "Yavin Savaşından Önce" - (İngilizce BBY - ("Before Battle of Yavin")) ve YSS - "Yavin Savaşından Sonra" (İngilizce ABY - ("After Battle of Yavin")) ifadeleri kullanılarak olaylar sıralanmaktadır. (Milattan önce ve Milattan sonra gibi) Herhangi bir karakterin doğum tarihi veya bir olayın oluş tarihi bu savaşa göre belirlenmektedir.
Defterdar
Defterdar, Osmanlı Devleti'nde maliye nazırına verilen addır. Defterdar aynı zamanda Divan-ı Hümayun üyesi idi. Ayrıca eyalet defterdarları vardı ve bunları maliye nazırından ayırma için mutlaka "eyalet defterdarı" ya da "nazır-ı emval" denilirdi. Cumhuriyet döneminde eyaletler kaldırılıp sancaklara önce vilayet sonra il ismi verilince, bunların başındaki en yüksek maliye görevlisine defterdar dendi. Bugün de defterdar kelimesi bu manada kullanılmaktadır.
Ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Bazı kaynaklara gore ilk "başdefterdar" I. Murat saltanat doneminde 1359-1360 döneminde görevlendirilen Mihalliç Kadısı "Çelebi bin Mehmet" idi. I. Beyazid döneminde (1389-1402) ise şair Zahiri "başdefterdar" olarak belgelere geçmiştir.
Başdeftardar 14. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasinda Osmanlı Devleti'nin en yüksek maliye görevlisi idi. Fatih'in kanunnamesine göre bașdefterdar padișahın malının vekili ve veziri-azam da nazırı idi. Devlet hazinesinin açılıp kapanmasi başdefterdar bulunmasıyla yapılırdı. "Başdefterdar" Divan-ı Hümayun üyesi idi. Başdefterdar 14. yüzyıl ile 19. yüzyıl dönemi protokolüne göre vezir ve kazasker rütbelerinden daha asagida ama Yeniçeri Ağası'nın üzerinde bulunmaktaydı.
14. yüzyılda başdefterdarlar ulema sınıfından kadılar ve müderrisler arasından seçilirdi. Sonları defterdarlık kendi iç eğitim sistemini de geliştirerek burada defterdar yetiştirmeye başladı. Bu eğitim sisteminin binası Topkapı Sarayındadır. Böylece defterdarlık bir hiyerarşik devlet görevi oldu ve defterdarlar hiyerarşisi içinde en üst defterdar seviyesi "başdefterdarlık" idi.
Defterdarlar mukataha adı verilen vergi birimleri ile maden ve tuzla türü işletmelerin elde ettiği gelirleri merkeze transfer etmek ve bunun muhasebesini yapmakla görevliydiler
Nazmi Solok
Hüseyin Nazmi Solok (1876, Balıkesir - 1956, İstanbul), Türk asker.
1 Mart 1896 tarihinde girdiği Harp Okulu'nu 13 Ocak 1899 tarihinde bitirdi. 16 Temmuz 1903 tarihinde Gerede Redif Alayı 2. tabur 2. bölük Takım Komutanı olarak atandı.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 12 Mart 1918 tarihinde Bağımsız 50. Tümen ve Fırat Grubu komutanı oldu.
27 Mart 1918 tarihinde Bağdat Muharebesi'nde birliğiyle tutsak oldu. 12 Haziran 1920 tarihinde esaretten kurtuldu. 20 Haziran 1920 tarihinde Mudanya'ya gelerek Türk Kurtuluş Savaşı'na ve 27 Haziran 1920 tarihinde 56. Tümen Komutanlığı'na atandı. 12 Temmuz 1920 tarihinde 57. Tümen Komutanı ve Denizli Mutasarrıfı, 7 Aralık 1920 tarihinde 1. Süvari Tümen Komutanı ve Konya Vali Vekili, 16 Aralık 1920 tarihinde Menderes Grubu Komutanı, 15 Haziran 1921 tarihinde 6. Tümen Komutanı olarak atandı.
27 Haziran 1925 tarihinde 1. Kolordu Komutan Vekili oldu. 2 Ekim 1925 tarihinde 7. Kolordu Komutanı, 8 Ocak 1930 tarihinde 5. Kolordu Komutanı, 1 Ocak 1933 tarihinde MSB Müsteşarı, 30 Ağustos 1935 tarihinde 4.Kolordu Komutanı, 30 Kasım 1936 tarihinde MSB Müsteşarlığı görevine atandı.
2 Ekim 1939 tarihinde emekli oldu. 1956 yılında İstanbul'da öldü. Naaşı 29 Kasım 1988 tarihinde Zincirlikuyu Mezarlığı'ndan, Devlet Mezarlığına nakledildi.
Katıldığı savaşlarda Osmanlı, Afgan ve Alman Devletleri tarafından çeşitli nişan ve madalyalarla; TBMM tarafından Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ve Takdirname ile ödüllendirildi.
Emboli
Emboli, kanla taşınan yabancı bir cismin damarı tıkaması durumudur. Damardaki bir trombüsten kopan kan pıhtısının başka bir damarda tıkanmaya sebep olmasına ise tromboembolizm denilmektedir.
Bacak ve kol atardamarlarındaki emboliler çok şiddetli bir sancı ve o bölgede renk sogunluğuna yol açar. Acil olarak reperfüzyon uygulanmadığı takdirde felç veya o organın kesilmesine neden olacak kangren gelişebilir. Beyindeki emboliler felçlere neden olabilmektedir. Akciğer embolileri ise pulmoner emboli olarak adlandırılır ve bu durum ölüm dahil olmak üzere ciddi sorunlara neden olabilir.
Antikoagülan (pıhtılaşma önleyici) ilaçların kullanımı ile tedavi yoluna gidilir.
Alçı
Alçı, alçıtaşı veya kireçten üretilen; mimaride ve sanatta kullanılan, suyla karıştırıldığında macun kıvamını alan ve kuruduğunda sertleşen yapı malzemesi.
Alçıtaşının 158 °C'de pişirilmesiyle elde edilir. Alçı su ile karıştırılınca yitirdiği suyu alarak çabucak donduğundan; yapılarda, kabartma ve süslemecilikte, ortopedide, dişçilikte, heykelcilikte kullanıldığı gibi, toprağın tuzdan arınması için tarımda da kullanılır. İlave katkılarla inşaat sektöründe kaplayıcı malzeme olarak kullanılır pişirilme süresi içindeki su oranıyla doğru orantılıdır.
Azambuja
Belediyede 9 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Akupunktur
Akupunktur-İğneli uyarım, Çin tıbbında vücudun kimi noktalarına çok ince uçlu özel iğneler batırılarak yapılan tedavi şeklidir.
Çin tarihin yazılı döneminden çok eskilere dayandığı öne sürülmektedir. İğnelerin kullanımından çok önce "bian" denilen keskin kenarlı taşların kullanılmakta olduğu Han Hanedanlığı döneminde (M.Ö.206-M.S.220) kaleme alınmış olan "Shuo Wen Jie Za" adlı kitapta ifade edilmektedir. Zamanla bian taşlarının yerine kemik veya bambudan yapılan iğneler kullanılmaya başlanmıştır. Shang Hanedanlığı (M.Ö. 16.yüzyıldan 11.yüzyıla kadar) döneminde bronz döküm tekniği geliştirildiğinde bronz iğne kullanım imkânı ortaya çıkmış ve metal iğnelerin kullanımı önem kazanmıştır. Akupunkturun uygulanışı hakkındaki en geniş ilk bilgi Çin'de Savaşan Eyaletler Döneminde (M.Ö. 475-221) yazılan Huangdi Nei Jing adlı tıbbi risalede verilmektedir. Eserde hem dönemde uygulanan teknikler hem de kadim dönemden aktarılan bilgiler yer almaktadır.
Doğu ve Batı Tsin Hanedanlıkları döneminden (M.S.265-420) Güney ve Kuzey Hanedanlıkları (M.S.420-589) dönemine değin akupunktur uygulanımı yaygınlaşarak gelişmiş ve bu dönemde kaleme alınan "Zhen Jiu Jia Yi Jing" adlı kitapta akupunkturda kullanılan meridyen noktalarının tam yeri ve isimleri belirlenmiştir. Kitapta ayrıca her bir noktanın özellikleri ve diğer noktalarla ilişkisi ile manipülasyon metodları da anlatılmıştır.
Sung, Kin ve Yuan hanedanlıkları (960-1368) döneminde akupunktur alanına en önemli katkı Wang Wei-yi tarafından yazılan Tong "Jen Shu Xue Zhen Jiu Tu Jing" adlı kitaptır. Bu kitapta akupunktur noktaları hakkında ayrıntılı açıklamalar yapılmış ve insan bedenindeki 657 nokta tam olarak gösterilmiştir. Wang Wei-yi aynı zamanda eğitim alanında da kullanılması için gerçek insan bedeni büyüklüğünde ve üzerinde akupunktur noktaları gösteren bronz heykellerin de yapılmasını sağlamıştır.
Tang Hanedanlığı döneminde kraliyet tıp akademisinde akupunktur öğrencilere öğretilmeye başlanmış ve akupunkturun gelişmesinde önemli rol oynayan doktorlar eğitilmiştir.
Akupunktur ilk olarak Dabry (1853) ve Morant (1927) tarafından Batı'ya tanıtıldı.
Akupunktur tedavisi, bedende derinin hemen altından geçen on dört ayrı enerji kanalı ve bu kanallar üzerinde bulunan direnç noktalarının ilintili bulunduğu organlar arasındaki ilişkileri temel alır. Çözümlemeye dayanan modern bilimlerden farklı bir geleneğe bağlı olarak hareket eden akupunktur tedavisinin nasıl iş gördüğü net değildir. Günümüzde Dünya Sağlık Örgütü'nce (WHO) de kabul edilmiş yüzellinin üzerinde rahatsızlığın tedavisinde ve bazen ameliyatlarda da yan etkisi olmadığı için anestezi olarak uygulanmaktadır.
Geleneksel Çin Tıbbı (GÇT), bilimsel batı tıbbından farklı bir bilgi üzerine kuruludur: Doğu bilimleri, batıda olduğu gibi bilimi, analitik neden sonuç ilişkisi içinde ele almaz. Her şeyin birbiriyle bir enerji bağı taşıdığı şeklindeki anlayışa dayanan doğu bilimlerinde hareket, Yin ve Yang ilkeleriyle açıklanır. İnsan da doğa gibi bu enerjinin bir parçası olarak içinde bulunduğumuz soğuk, sıcak, nemli veya kuru vbg. iklimsel veya başka türlü enerjilerden doğrudan etkilenmektedir. Bu dıştan maruz kalınan enerjilerle, kendisi de enerjiler bütünü olan bedenimiz bu etkileşim süreciyle bir uyum yakalar. Her bireyin, farklı enerjisel ortamlara maruz kalması yüzünden, yakaladığı uyumlar da farklılık gösterecektir. Doğu bilimleri, enerjileri yin ve yang ilkeleriyle olduğu kadar Beş Dönüşüm (simgesel adları: ateş, toprak, metal, su ve odun) kuramıyla da açıklar. Akupunkturda da yin ve yang ilkeleri, 5 Dönüşüm kuramınin yanı sıra, enerji boylamları; dolu ve boş organlar kuramları tedavi için kullanılmaktadır. Doğu bilimlerinin parça ve bütünün birbirinden bağımsız açıklanamayacağı yaklaşımı doğrultusunda doğu tıbbı, psikolojiyi ve bedeni ayrı ayrı incelemez. Herhangi bir organsal rahatsızlık, belirli bi |
r psikolojik rahatsızlığı tetikleyeceği gibi; herhangi bir psikolojik rahatsızlık da organsal bir rahatsızlığın göstergesi olur. Rahatsızlık ise organsal iç enerjiyle (Çi), dış enerjilerin uyumunun bozulması durumudur. Bu durum, enerji boylamlarında akan Çi'nin direnç noktalarında tıkanmasına yol açar. Noktalardaki tıkanıklıklar yine doğuya özgü iğneli uyarım gibi değişik yöntemler kullanılarak açılır ve rahatsızlık giderilir.
Zayıflama, sigarayı bırakma gibi amaçlarda da kullanılmaktadır.
Benavente
Belediyede 4 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Cartaxo
Cartaxo belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Lezíria do Tejo altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Chamusca
Belediyede 7 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Coruche
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Afyon (narkotik)
Afyon veya Afyon sakızı haşhaş kapsüllerinin çizilmesiyle sızan, süte benzer özsuyunun toplanmasıyla elde edilen uyuşturucu madde.
Haşhaş kapsülleri uygun olgunlukta çizilir, çiziklerden sızan sıvı pıhtılaşır ve özel bıçaklarla alınır. Havanın etkisiyle sıvının rengi koyu kahverengi olur. Bu maddeye afyon veya afyon sakızı adı verilir. Eczacılıkta morfin, kodein, tebain, papaverin vb. alkoloitlerin yapımında kullanılır. Az zehirli sayılabilir ama alışkanlık yaptığı için uyuşturucu madde olarak da kullanılır.
Bu uyuşturucu, yutularak, çiğnenerek veya sigara ile içilerek kullanılır. Kısa süreli keyif verir. Ağrıları keser, günlük sıkıntıları zihinsel durgunluk verdiğinden dolayı unutturur. Ancak bu keyif evresinden bir süre sonra halsizlik, mide bulantısı ve baş ağrısı başlar. Fazla miktarda alınması sonucu kişiyi koma haline sokabileceği gibi ölümüne de neden olabilir.
Afyonun keskin, hoş olmayan kokusu ve acı bir tadı vardır. Bileşiminde takriben %10 morfin, %5 kodein , %6 narkotin bulunabilmektedir. Ayrıca afyonun içeriğinde şeker, protein, kauçuk yağı gibi maddeler ile alkaloid denilen zehirli madde bulunur ki içlerinde en zehirlisi morfindir.
Afyonun BM ve Türkiye Cumhuriyeti yasalarınca üretimi yasaktır. Ana ürün olan haşhaş üretimi ise devlet kontrolü altındadır.
Golegã
Belediyede 2 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Rio Maior
Belediyede 14 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Salvaterra de Magos
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Santarém
Belediyede 28 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Abdullah bin Ahmed Kaffâl
Abdullah bin Ahmed Kaffâl (? - 1026) şafii fıkıh bilginidir. 30 yaşında dönemin fıkıh bilginlerinden dersler almaya başlamıştır. El-Fetava isimli fetvalarından oluşan bir kitabı vardır, ayrıca Telhis isimli fıkıh kitabını açıklayan bir kitap yazmıştır
İktisadi Kalkınma Vakfı
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV), 1965 yılında İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Sanayi Odası önderliğinde kurulmuş olup, kamuoyu ve iş dünyasını Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda aydınlatıcı faaliyetlerde bulunmaktadır. İstanbul ofisi merkez olmak üzere, İKV'nin bir de Avrupa Birliği'nin merkezi olan Brüksel'de ofisi bulunmaktadır.
Yerli ve yabancı kuruluşlarla yakın işbirliği bulunan İKV'ye Türkiye içinde birçok özel kuruluş veya meslek odası destek vermektedir. Destekçi kuruşlardan bazıları: Adana, Kayseri, Ankara Ticaret Odası; Ankara, Gaziantep, Kocaeli Sanayi Odaları; Alarko Holding, Polat Holding, Arçelik, Koç Holding, Borusan Holding, Eczacıbaşı Holding, Yaşar Holding, Halkbank, Mercedes-Benz Türk, Türkiye İş Bankası'dır.
Türkiye-AB ilişkilerinin son yıllarda -özellikle 1999 yılından sonra-yeni bir boyut kazanması üzerine, İKV faaliyet alanını genişletmiş ve destekçi sayısını arttırmıştır.
Faaliyetleri kapsamında, İKV öncelikle AB ve Türkiye-AB ilişkilerini konu alan yayınlar hazırlar. Bugüne kadar İKV'nin hazırladığı yayın sayısı 550'ye yaklaşmıştır. Kurum, özellikle son dönemde hazırladığı ve halkın da rahatlıkla anlayabileceği sade bir dil içeren "AB Tam Üyeliğinin Türkiye Vatandaşlarına Sağlayacağı Faydalar", "15 Soruda 15 AB Politikası", "AB ve Türkiye-AB ilişkileri Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar" ve "Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisi’ne Etkileri" gibi yayınları sayesinde, AB ve Türkiye-AB ilişkilerini halka daha iyi anlatmayı hedeflemektedir.
İKV bu yayınlarının yanı sıra, her on beş günde bir İKV bültenini yayınlamaktadır. Bülten sayesinde kurum, AB ve Türkiye-AB ilşkileri hakkındaki son haberleri kamuoyu ile paylaşır. İKV, ayrıca düzenlediği seminer, konferans ve paneller aracılığıyla kamuoyunu ve iş dünyasını AB ve Türkiye-AB ilişkileri hakkında aydınlatmayı amaçlamaktadır.
Kurumun ayrıca AB ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda kapsamlı bir kütüphanesi bulunmaktadır -İKV Kütüphanesi- Kütüphanede yaklaşık 20,000 kitap ve 300'ü aşkın yerli ve yabancı periyodik dergi bulunmaktadır.
Muhammed bin Ali Kaffâl
Muhammed bin Ali Kaffâl (2 Temmuz 904 - Ağustos 976) Fars İslam din bilgini ve düşünürü. İran, Irak, Suriye ve Hicaz bölgelerini dolaşarak hadisler toplamıştır, ayrıca cedel (fıkıh tartışmaları) konusunda ilk yapıtı yazmıştır.
Luiz Felipe Scolari
Luiz Felipe Scolari (d. 9 Kasım 1948; Passo Fundo, Rio Grande do Sul), Brezilyalı eski futbolcu, teknik direktör. Felipão (""Büyük Felipe"") diye de bilinir.
2001-2002 yılları arasında Brezilya millî takımını çalıştırdı ve takımının başında 2002 FIFA Dünya Kupası'nı kazandı. 2003-2008 yıllarında Portekiz millî takımını çalıştırdı.
2008-2009 sezonu için Chelsea ile anlaşmış, ancak takımın aldığı kötü sonuçlar nedeniyle 9 Şubat 2009'da görevine son verilmiştir. Özbekistan'ın Bunyodkor takımı ile 1,5 yıllığına anlaşmıştır. Scolari Bunyodkor kulübünden yılda 16.6 Milyon € anlaşmaya vardı. Bu tüm zamanların en fazla ücreti olan yıllık 16.6 Milyon €'luk anlaşma tarihe geçti. 1 Mayıs 2010'da Özbek kulübünün sözleşme uzatma teklifini kabul etmeyen Brezilyalı teknik adam yeniden Brezilya millî takımının başına geçti.
Arcos de Valdevez
Belediyede 51 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Lefteris Papadopulos
Lefteris Papadopoulos (Yunanca: Λευτέρης Παπαδόπουλος) (d. 1935 Atina, Yunanistan) Yunan şarkı sözü yazarı, şair ve gazeteci.
Fetiş
Fetiş, büyüsel gücü olduğuna inanılan tapınma eşyası.
Terim, Portekizce büyü, tılsım ya da muska anlamında "feitico"dan kaynaklanır.
Deniz kabuğu, vb. doğal bir nesne veya tahtadan yontulmuş bir heykelcik gibi yapay, cansız bir nesne fetiş olabilir. En önemli özellikleri, kutsal olanın gücünü içerdiğine inanılması, taşınabilir olması ve taşıyanın her zaman ulaşabileceği yerde bulunmasıdır. Auguste Comte ve Charles de Brosses, fetişi dinin kaynağını açıklayan kuramlarında temel olarak kullanmışlardır.
İKV
Nusret Miroğlu
1970 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olan Miroğlu 1974 yılında Kurşunlu kaymakamlığına atandı. 1977 - 1978 yılları arasında Emniyet Genel Müdürlüğü'ne geçerek İstanbul Emniyet Müdürlüğü 3. Şube Müdürlüğü'nde bulundu. 1978 yılında Mutki kaymakamlığına getirilen Miroğlu bir süre sonra istifa ederek serbest avukatlık yapmıştır. 1980 yılında önce Isparta İl Emniyet Müdürlüğü görevine getirildikten sonra Antalya ve Kastamonu'da İl Emniyet Müdürü olarak görev yaptı ve 1984 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü Yardımcılığı'na getirildi. 1988 yılında İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olan Miroğlu 1990 yılında Yozgat Valiliği'ne atandı. 1992'de Merkez Valiliği'ne alındıktan sonra 1996 yılında Bolu Valiliği'ne atandı. 2000 yılında tekrar Merkez Valiliği'ne atanan Miroğlu 2003 yılında önce Diyarbakır Valiliği'ne sonra da Koordinatör Valiliği'ne getirildi. 16 Eylül 2004'te Edirne Valiliği görevini atanmıştır. 27 Nisan 2008 tarihinde Hatay valisi olarak atanmıştır. İçişleri Bakanlığının 10 Haziran 2009 tarihli 10030 numaralı yazısı ve Bakanlar Kurulunun 11 Haziran 2009 tarihli kararıyla Merkez Valiliği görevine atanmıştır. 2011 yılında emekli olmuştur.
Felç
Felç, paralizi veya pleji, sinirlerin ya da kasların bozukluğundan ileri gelen hareketsizlik ya da hareket azalması. Felcin aşırı durumunda hasta, vücudunun bir yarısını ya da tamamını oynatamadığı gibi, tam bir bilinçsizlik de gösterir; yanı sıra duyu eksikliği de vardır. Ağır olgularda hasta en çok kırksekiz saat yaşar. Bir süre bilinçsiz ve hareketsiz kaldıktan sonra yavaş yavaş iyileşen olgular da vardır.
Hareketi sağlayan sinirlerin merkez nöronları ve çevre nöronları diye ikiye ayrılması nedeniyle felçler de "merkezsel felçler" ve "çevresel felçler" diye ikiye ayrılır.
Kimi kas hastalıklarının neden olduğu felçlerde ise sinir sistemi sağlam kalmakta, yalnızca kaslarda bozukluk olmaktadır.
Felemenk
Felemenk (Osmanlıca فلمنك Orta Felemenkçe ve Yüksek Almanca: Vlaming), Kuzeybatı Avrupa'da Ren Irmağı deltası çevresindeki "Çukur Ülkeler" (Alçak Ülkeler, Aşağı Ülkeler) de yer alan şimdiki Hollanda ile Belçika'nın kurulmasına kadar varlığını sürdüren çeşitli kontluk ve dukalıklar ve sonra doğan devlete 1830 yıllarına kadar verilmiş olan addır.
Gerek Avrupa, gerek Osmanlı tarihinde Felemenk terimi, 16. yüzyıl'ın ortasından beri Burgonya Dukalığı çevresini meydana getiren 17 eyaleti içeren geniş bir bölgeyi tanımlar.
Günümüzde söz konusu topraklar başta Hollanda olmak üzere Belçika, Lüksemburg, Fransa ve Almanya'nın bir bölümünü kapsar. O zamanki Felemenk Krallığı'nın yerini de, sonradan daha dar sınırlar içinde bugünkü Hollanda Krallığı almıştır.
Lamborghini 350GT
Lamborghini 350GT, İtalyan Lamborghini firması tarafından 1963 - 1966 yılları arasında üretilen coupe otomobildir.
350 GTV prototipi için güçlü bir ekip oluşturduktan sonra Ferruccio Lamborghini bu prototipin üretim versiyonu için çalışmaları başlattı. Giotto Bizzarrini, Gian Paolo Dallara ve Franco Scaglione'den oluşan ekibin konsept ve üretim versiyonlarında beraber çalışması sonucunda 350 bu zenginlikten yararlandı.
350 GTV konseptinde olduğu gibi 350 GT'de dört tekerinden bağımsız süspansiyonlu ve iki kam mili olan V12 |
motora ve Scaglione tasarımlı alüminyum bi şasiye sahiptir.
Gerekli geliştirmeler yarış departmanındaki Neri & Bonacini ve test pilotu Bob Wallece tarafından yapılmıştır.
Üretim modelinde aracın karoserinde bir takım değişikliklere gidilmiştir. GTV'de farlar hareketli iken GT'de sabit farlar kullanılmıştır. Aracın şasisinin yapımı ise Touring of Milano'ya emanet edilmiştir. Onlarda patenti bulunan superleggera adı verilen yapım tekniği ile alüminyum alaşımdan oluşan panelleri, direkt şasiyi oluşturan borularla birleştirmişlerdir.
350 GT'nin motorunun dizaynını Bizzarrani yapmıştır. V12 çok yetenekli bir motor olup 3 haneli hızlara rahatlıkla ulaşabilirdi.
GTV prototipinden farklı olarak, deneyimler sonucunda en büyük problem olan motorun kaputa sığması sağlanmıştır.
Genel bir bakış ile Lamborghini 350GT bir başarıdır. Önemli siparişler şirketin geleceğini güvenceye almış ve gelecek modellere yol açmıştır.
Ferrari'nin bakış açısından yeni bir rakip yükselmektedir.
Konstantin Nikolopulos
Konstantinos Nikolopoulos (d. 1768 - ö. 1841) Yunan besteci, arkeolojist ve filolojistdir. 1768'te İzmir, Osmanlı Devleti'nde doğduğu sanılıyor.
Sinope
Sinope Yunan tanrıçasıdır. Sinop şehrinin eski adıdır. Efsanesi şöyledir:
Sinope ırmak tanrısı Asopus'un güzeller güzeli kızıymış.
Rivayete göre mutlu bir hayatı varmış.
Bir gün tanrılar tanrısı Zeus kendisini görmüş ve o anda aşık oluvermiş.
Zeus bu;
gönlünü kaptırdığını elde etmek için yapmadığı üçkağıtçılık yokmuş.
ama Sinope, Zeus'un bile başını döndürecek bir güzellikteymiş.
Eli ayağı, dili dudağı dolaşmış tanrılar tanrısının.
Bir sabah Sinope'yi görmeye ırmak kenarına gitmiş ve çalıların arasında saklanmış, başlamış beklemeye. Sinope geldiğinde haylaz bir rüzgarı yanına çağırmış ve en zarif haliyle Sinope'nin kulağına
""Senin için Olympos'un tahtından vazgeçsem bana gönlünün tahtını açar mısın?""
demesini istemiş.
korku içindeki genç kız
kendisine dokunmamasını bakire istediğini söylemiş heybetli Zeus'a.
Tanrılar tanrısı sözüne sadık kalmış ve Sinope'ye her dilediğini yerine getirmeye söz vermiş. Genç kızda kızlığına dokunmamasını dilemiş. Tanrı da onu Karadeniz kıyılarına bırakmış.
Plaza de Mayo
Plaza de Mayo (; ), Arjantin‘in başkenti Buenos Aires'in ünlü meydanı.
Ülkenin bağımsızlığının ilan edildiği (25 Mayıs 1810) ve Arjantin cuntasının (1976) 8 yıllık iktidarının başlangıç meydanıdır.
Plaza de Mayo, askeri cuntanın yokettiği 30.000 kayıp evladını arayan annelere de ev sahipliği yapmış ve yapmaktadır.
Vila Nova de Cerveira
Belediyede 15 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Viana do Castelo
Belediyede 40 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Valença
Belediyede 16 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Ponte de Lima
Belediyede 51 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Ponte da Barca
Belediyede 25 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Paredes de Coura
Belediyede 21 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Monção
Belediyede 33 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Melgaço
Belediyede 18 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Caminha
Belediyede 20 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Nikolas Asimos
Nikolas Asimos (Νικόλας Άσιμος) (s. 20 Ağustos 1949, Selanik - ö. 17 Mart 1988), Yunan besteci ve şarkıcıdır.
Asimos, özellikle yaşam tarzından dolayı karşı kültürün temsilcisi bir şarkıcıydı. Özellikle cunta döneminde siyasi idareyle sorunlar yaşamıştır.
Şarkılarını kayıt stüdyoları yerine kendi kaydedip Atina sokaklarında kaset olarak satmıştır. Yannis Zouganelis ve Sakis Boulas Plaka bölgesindeki ufak kabarelerde çalıştı, 1977'de beş yazar ve editörle beraber hapse atıldı, Dionysis Savvopoulos'un inisiyatifiyle tahliye oldu. 1987'de eski kız arkadaşına tecavüzle suçlanması üzerine akıl hastanesine, ardından da Korydallos hapishanesine gönderildi, kısa süre sonra ise kefaletle serbest kaldı. Süren duruşmalar zaten kötü olan psikolojik durumunu etkilemiş ve iki kez intihara teşebbüs ettikten sonra 17 Mart 1988'de kendi evinde intihar ederek hayata gözlerini yumdu.
Yeleli kurt
Yeleli kurt ("Chrysocyon brachyurus"), köpekgiller (Canidae) familyasından Güney Amerika'nın en büyük yaban köpeği. Avrasya (kurt, kırmızı köpek) ve Afrika'nın (Afrika yaban köpeği) büyük yaban köpekleri gibi uzun bacaklı ve ince olmasına rağmen yaşam tarzlarıyla onlardan önemli ölçüde ayrılır. Yeleli kurt sürü avcısı değildir.
Gövdesi hemen hemen 110 cm olup buna ilaveten 40 cm kuyruk gelir. Bir yeleli kurt, omzuna kadar 90 cm dir ve tartıda 20 kg gelir. Kürkü kırmızımsı kahverengidir ve aşağı kısımlarına doğru koyulaşır.
Yeleli kurt güney Brezilya'nın savanlarıyla Paraguay'ın bir kısmına dağılmıştır. Daha önceleri Arjantin ve Uruguay'ın yerel hayvanı olsa da buralarda zamanla kökü kurumuştur.
Yeleli kurtlar yaşam tarzlarıyla diğer yaban köpeklerinden önemli ölçüde ayrılırlar. Sürü oluşturmazlar. Erkekler ve dişiler aynı bölgede beraber yaşarlarsa da gün içinde kendi yollarına giderler ve ayrı avlanırlar. Doğumdan sonra beraberlik daha sıkı bir hal alır ve erkek köpek ortalama beş yavrunun bakımında yardımcı olur. Yeleli kurtlar geceleri faaldir. dişleri büyük hayvanları avlayamayacak ve parçalayamayacak şekilde geride oluşmuştur. Büyüklüğüne rağmen tavşan, kemirgen, kuş ve böcek gibi küçük hayvanlar konusunda uzmanlaşmıştır. Meyveler gibi bitkisel besinler de beslenmesine önemli rol oynar.
Yeleli kurtlar, koyun, sığır ve atları öldürdükleri gerekçesi ile avlanmaktadırlar. Yeleli kurt bu büyüklükte hayvanları öldüremeyeceğinden çiftçiler tarafından sürekli ortaya atılan bu iddialar aslında gerçek değildir. En fazla, tavuk kümesine girer.
Yeleli kurt bilindik asıl kurt ile akraba değildir. Uzun süre And çakalı gibi Güney Amerikalı tilkilerle akrabalığı olduğu tahmin edilmiştir. Yeni incelemelere göre yeleli kurdun kesinlikle bir yaban köpeği olmayıp daha çok yakın akraba olduğu ve tahminen Pleistosen çağa ait Güney Amerika büyük hayvan faunasından hayatta kalmış bir üyesi olduğu yönündedir.
Hristos Dantis
Hristos Vlahakos ya da sahne adıyla Hristos Dantis (26 Eylül 1966, Atina), Yunan şarkıcı. 1990'larda meşhur olmuş, 2000'lerde de bu ününü pekiştirmiştir.
Elena Paparizu
Elena Paparizu (Yunanca: Έλενα Παπαρίζου, doğum 31 Ocak 1982, Borås, Västergötland, İsveç), Yunan-İsveçli şarkıcıdır.
Yunanistan göçmeni bir çiftin en küçük çocuğu olarak İsveç'te dünyaya geldi. 1999 yılında, kendisi gibi Yunan kökenli olan çocukluk arkadaşı Nikos Panayotidis ile birlikte Antique grubunu kurdu. 1999 yılında ilk teklileri olan "Opa Opa"'yı piyasaya sürdüler. Albüm çok başarılı oldu ve altın plak kazandı. Antique grubu 2001 Eurovision Şarkı Yarışması'nda Yunanistan adına "(I Would) Die For You" şarkısıyla yarıştı ve yarışmadan üçüncülükle ayrıldı. Bu derece o zamana dek Yunanistan'ın elde ettiği en iyi derece oldu. 2005 yılında Eurovision Şarkı Yarışması'nda "My Number One" adlı şarkı ile Yunanistan'a ilk kez birincilik kazandırdı.
Paparizu, 2014 yılında İsveç'in Eurovision Şarkı Yarışması'na göndereceği temsilciyi belirlemek üzere düzenlenen Melodifestivalen adlı yarışmaya "Survivor" adlı şarkıyla katılarak ikinci şans turunda yarışmaya hak kazandı. 8 Martta yapılan büyük finalde ise dördüncü oldu. Ayrıca Survivor ile OGAE Second Chance 2014'te İsveç'i temsil etmiş yarışmayı 259 puanla kazanmıştır.
Soğukpınar, Mustafakemalpaşa
Soğukpınar, Bursa ilinin Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı bir mahalledir.
Eski adı Avluyüzü olan Kirmasti ilçesine bağlı bir dağ mahallesidür. İlçe merkezine uzaklığı 30 km'dir. Geçim kaynakları hayvancılık ve tarımdır.
Mahallede bayram hazırlıkları bir hafta öncesinden büyük bir heyecanla başlar. Büyük çoğunluğu Bursa ve Mustafakemalpaşa’da da ve çevre illerden sılaya hasret kalan vatandaşlarımız uzaklığa bakmadan akın , akın mahallenin yolunu tutarak bu heyecan ve coşkuya katılırlar.Dini bayramlardan önce genel bir temizlik yapılır, mahalledeki evlerin kapıları ve yolları süpürülerek, evde yapılması gereken boya, badanalar yapılır. Yapılan bu işe bayram temizliği denir.Bayram da özellikle çocuklara yeni giysiler alarak onları sevindirmek ve büyüklerimize ise çeşitli hediyeler almak bizim geleneklerimizdendir. Arife günü Kur'an okunarak ölülerin ruhlarına bağışlanır. Ve aynı gün bayram yemekleri hazırlanır. Başlıca; çorba, sarma, yahni, börek, pilav, baklavadır.
Bayram sabahı erkenden kalkılarak en yeni bayramlık giysileri giyilir, erkekler bayram namazına kılmak için bir coşkuyla camiye giderler. Kadınlar ise evdeki hazırlıkları yaparlar.Bayram namazı kılındıktan sonra erkekler cami kapısında bayramlaşarak mezarlığa giderek toplu olarak ölülere fatiha okurlar. Ardından eve gelinerek toplu olarak sofraya oturulur, yemekler yenilir, ailede en büyükten başlanarak bayramlaşma yapılır. Küçüklere şeker, çikolata ve para verilerek sevindirilir.
Evdeki bayramlaşma bittikten sonra akraba ziyaretlerini yaparak köy kahvesinde yine bir araya gelerek çevre köylerden gelen arkadaş ve akrabaları ile bayramlaşmak suretiyle hasret giderirler. Burada çaylar ve kahveler içilerek evlere dağılmak suretiyle bayramın ilk gününü tamamlamış olurlar.
Bursa iline 119 km, Mustafakemalpaşa ilçesine 30 km uzaklıktadır.
Mahallenin iklimi, Marmara iklimi etki alanı içerisindedir.
Mahallenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. mahallede fındık üretimi gelişmiştir
Mahallede, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Mahallenin hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi yoktur ancak PTT acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.
Soğukpınar
Ergokalsiferol
Ergokalsiferol veya D, bir tür D vitamini. Hiçbir hayvansal üründe bulunmaz. Portakal ve mahuncevizinde bulunur.
Camera lucida
Camera lucida (okunuşu: "kamera luçida"), ressamlar tarafından çizime yardımcı olması için kullanılan bir görme c |
ihazıdır. 1806'da William Hyde Wollaston tarafından patenti alınmıştır. Aslında, 200 yıl kadar önce 1611'de Johannes Kepler tarafından Dioptrice'te tarif edilen aletin yeniden icadı olduğu açıktır. 19. yüzyılda, Kepler'in tanımı tamamen unutulmuş, bu nedenle kimse Wollaston'un iddiasına karşı çıkmamıştır. Camera lucida terimi Wollaston'a aittir. (cf. Edmund Hoppe, Geschichte der Optik, Leipzig 1926)
Bakılan nesneyi ve sanatçının çalıştığı zemini görsel bindirme yaparak gösterir. Fotoğraf çekimindeki üst üste çekimde olduğu gibi, sanatçı sahne ve çizim alanını aynı anda görebilir, bu da sahnenin anahtar noktalarının çizim zeminine aktarılmasına ve perspektifin tam görüntüsünün elde edilmesine yardımcı olur. Hatta sahnedeki nesnelerin ana hatlarını seçmek bile mümkün olur.
Şayet beyaz kâğıt kullanılıyorsa, sahnenin olduğu kağıda görüntü bindirmesi sahneyi temizleme eğilimindedir, bu nedenle görüşü zorlar. Camera lucida ile çalışırken siyah kâğıt kullanmak ve beyaz kalem ile çizmek faydalıdır.
Camera lucida hâlâ bulunabilmektedir, fakat çok bilinmez ve geniş çapta kullanılmaz. Daha birkaç on yıl önce, mikroskopistler tarafından kullanılan standart bir araçtı. Yakın geçmişe kadar, fotomikrografiler çoğaltmak için çok pahalıydı. Bundan başka, çoğu durumda mikroskopistlerin belgelemek istedikleri yapıların açık illüstrasyonlarını çizmek mikrografi yöntemi ile yapmaktan daha kolaydı. Böylece, kitaplardaki ve araştırma kâğıtlarındaki çoğu rutin histolojik ve mikroanatomik illüstrasyon fotomikrografi yerine kamera lusida çizimleriyidi.
Camera lucida ismi (Latince "aydınlatılmış oda") açıkça eskiden çizime yardımcı alet olan kamera obscurayı (Latince "karanlık oda") anımsatmak için seçilmişti. İki araç arasında görsel benzerlik bulunmamaktadır. Camera lucida özel aydınlatma istemeyen hafif ve taşınabilir bir alettir. Camera lucidadan herhangi bir görüntü yansıtılmaz.
En basit biçimiyle camera lucidada, sanatçı 45 derece eğilmiş yarı-gümüşlenmiş bir ayna üzerinden çizim yüzeyine bakar. Bu çizim yüzeyinin doğrudan görüşünü ve sahnenin yansımasını yatay olarak sanatçının önüne bindirir. Alet genellikle, zayıf negatif lens içerir, sahnenin sanal görüntüsünü çizim yüzeyi ile yaklaşık aynı uzaklıkta oluşturur, bu sayede her ikisi de iyi odaklama ile aynı anda görünebilir.
İlk Wollaston camera lucida, sağdaki şekilde gösterildiği gibi, ayakta duran bir prizma kullanmaktadır. Doğrudan ve yansıyan sahneler aygıt düzenlerek üst üste bindirilir, böylece E'nin gözünün gözbebeğinin yarısı doğrudan prizmadan görür, P çizimin tamamını görebilir. Diğer yarısı nesnenin ayakta duran görüntüsünü ABCD prizmasının her iki tarafında görür. L ve/veya L' lensleri görüntü yüzeyinin ve nesnenin görsel uzaklıklarını eşitler.
Fotoğraf konusunda öncü olan William Fox Talbot, 1833'de İtalya'da balayındayken taslaklarını çizmek için camera lucida kullanmıştır. Daha sonra bu "doğal görüntülerin kalıcı baskılarını" arama isteğinde başarısız olmasını, çalışmalarında hayal kırıklığına uğrattığını yazmıştır.
2001'de, ressam David Hockney kitabı "Secret Knowledge: Rediscovering the Lost Techniques of the Old Masters" ile tartışma yaratmıştır. Kitapta Ingres, Van Eyck, ve Caravaggio gibi geçmişin büyük ressamlarının araç kullanmaksızın elle çizmediklerini ve görsel aletlerden yararlandıklarını özellikle gerçek görüntüleri yansıtan çukur aynadan yararlandıklarını iddia etmiştir. Kanıtını tamamen çizimlerin karakteristiklerine dayandırmaktadır. Çalışması teknik ressamlıkta görsel aletlerden yardım alma konusunda yeni ilgilerin doğmasına yardımcı olmuştur.
Post-Marksizm
Post-Marksizm'in iki ilişkili fakat farklı kullanımı vardır. İlk olarak, Post-Marksizm Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği'nde komünizmin çöküşü sonrasında ortaya çıkan duruma işaret edebilir.
1960'ların sonlarında komünizmin Sovyet paradigmasının zayıflaması,Maocu teorinin yükselişi ve Vietnam ile 1968 öğrenci isyanlarını yayınlayan ticari televizyonların ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Devrimin büyük öykülerinin , kitle kültürünün ve komünizmin etkisini yitirmesi birçok teorisyenin çalışmalarını temellendirmek için bu kavramları kullanmasını zorlaştırdı. Bu da Post-Marksizmin ikinci anlamına neden olan düşünce akımını tetikledi. Böylece, Post-Marksizm, teorilerini Karl Marx'ın çalışmaları veya Marksistler üzerine kurmuş, fakat birçok açıdan bu teorilerin sınırlarını aşmış filozoflar ve sosyal teorisyenlerin çalışmalarını nitelendirmeye başladı.
Bu bağlamda Post-Marksizm, başka bir deyişle söylem kuramsal yaklaşım ya da Essex Ekolü'lu olarak da bilinen kuramsal ve felsefi yaklaşımı ifade etmektedir. Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe bu eğilimin en önemli temsilcileri ve kurucuları olarak bilinir. İkilinin 1987'de yayınlanan "Hegemonya ve Sosyalist Strateji" adlı kitabı Post-Marksizmin ortaya konulduğu özgün bir çalışmadır.
Post-Marksizm, Marksizmden ilham alan ya da onu temel ilkeleri noktasında dönüştürerek kullanan, genel olarak dolaysız bir ilişki içinde farklılaştırarak Marksizmi değerlendiren düşünürleri ve teorik/politik tutumları ifade eder. Postmodern felsefe ve düşünce içinde yer alan ve özel bir yapısalcılık-sonrası-teori konumuna sahip olan post-marksizm özcü, belirlenimci, indirgemeci olmayan bir felsefi/kuramsal konumda durmaya ve yeni bir toplumsal tarihsel perspektif oluşturmaya yönelir. Laclau ve Mouffeu gibi, hem ayrı ayrı hem de ortak çalışmaları bulunan Michael Hardt ve Antonio Negri'de Post-Marksist teorinin önemli isimlerinden sayılmaktadır. Bu ikilinin İmparatorluk adlı ortak çalışmaları, pek çok entelektüel tarafından Komünist Manifesto'nun değişen dünya koşulları içinde yeniden yazılması olarak görülmüştür.
Hem kuramsal/felsefi hem de toplumsal önermeleri bakımdan post-marksizm yeni bir takım perspektifler ve kavramsal önermeler ileri sürer. Felsefi olarak aydınlanmacı düşüncenin temel ilkelerine, siyasal olarak da sosyalizme alternatif önerileri söz konusudur. Onların çalışmalarında söylem, hegemonya, toplumsal antagonizma, eklemlenme, agonistik çoğulculuk, karar verilemezlik gibi yeni ya da yeniden içeriklendirilmiş kavramlar öne çıkar. Post-Marksizm'de hem Antonio Gramsci'nin hem de Louis Althusser'in belirleyici bir rolü söz konusudur. Özellikle Gramsci'den hegemonya teorisinin ve Althusser'den ideoloji anlayışının post-marksist teoride önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Laclau, özelikle, Althusser'in öğrencisi olarak yapısalcı teoriyi mantıksal sonuçlarına doğru kendine özgü olarak değerlendirir. Althusser'in ideoloji teorisinin onda belirli bir yer tuttuğu görülür. Bunların yanı sıra, postyapısalcı felsefeler, psikanalitik kuram ve Saussaure'cü dilbilim kuramından yararlanmaları söz konusudur. Post-Marksizm, belirli bir şekilde anlaşılan marksizmin temel ilke ve referanslarının, bunlardan hareketle üretilen felsefi ve siyasal kategori ve argümanlarının eleştirisi ve yadsınmasını ortaya koyar.
Post-Marksizmin değerlendirdiği söylem kuramı, genel olarak postmodern felsefedeki söylem kavramından hareket etmekle birlikte daha özel olarak büyük ölçüde ve esas bakımdan Michel Foucault'un söylem anlayışından esinlenir. Buna göre söylem, gerçekliğin üretilip belirlendiği yapıyı ifade etmektedir. Söylem kavramı dilbilimden gelmekle birlikte, Foucault'un kuramsal perspektifinde daha farklı bir bağlama sahiptir. Bilgi/iktidar ilişkisi Foucaultcu söylem teorisinin kaynağında bulunur. Yani, söylem ile belirli bir anlamlar çoğulluğunu üreten kurallar ve ilkelerdir burada kastedilen, ancak bu söylem yalnızca bilginin değil aynı zamanda davranışların, yani eylemin niteliğini de belirler. Böylece, bilginin nesnesini belirleyip üreten, doğru ile yanlışı ayırmayı mümkün kılan bir söylem yapısı söz konusudur diyebiliriz. Ancak söylem yalnızca ifadeleri değil davranışları da kapsar ve dolayısıyla daha geniş bir bağlama sahiptir. "Sözel anlamlar" ve "anlamlı davranışlar" söylem ile üretilir. Bilgi ve anlam burada artık dil yoluyla değil dilin kullanımıyla, söylem ile oluşturulur görüşü belirginlik kazanır. Laclau ve Mouffe, buradan hareketle bir söylem kuramı oluşturmaya kalkışırlar ve bu kuramı kullanırlar. Bu anlamda Marksizmdeki bilgi ve ideoloji anlayışında uzaklaşırlar. Böylece, sınıf bağlantılı ideoloji anlayışından da uzaklaşırlar. Önemli olan artık söylem tarafında üretilen özne konumlarında etkileşimin ve mücadelenin sürekliliğidir.Özne ya da yapı, anlamın ve eylemin kökeni, sabit noktası ve kaynağı değildir. Post-Marksizm böylece hem bilgi sürecinde hem de tarih sürecinde öznenin ve özneler arasındaki mücadelenin üretilen/üretilmiş konumlar arasındaki mücadeleler olduğunu ileri sürer.
Roland Barthes kitle kültürünün eleştirisine işaret bilimi yoluyla ve belirli bir biçimde modern toplumun "Mitoloji"lerine bakarak başladığında bazı Marksistler dilbilm, semiyotik ve değişkenlikli (discursive) uygulamaların sosyal eleştirisini temellendirme olasılığının arayışındaydılar. Baudrillard, "İşaretin Politik İktisadının Bir Eleştirisi İçin " (Pour une critique de l'èconomie politique du signe) adlı eserinde ve Barthes'in çalışmaları etrafında şekillendirdiği diğer çalışmalarında bugünkü Marksizmi kendi söylevi içerisinde işaret değerine yer vermediği için eleştirmiştir.
Laclau ve Mouffe'ya göre Marksizm kuramsal olarak zorunlu indirgemeci bir yapıya sahiptir. Sınıf teorisi özcüdür ve reddedilmelidir. İşçi sınıfının konumu Laclau ve Mouffe'ya göre, Marksizmde sabit ve ilkesel olarak değişmeden kalan bir konumdur; dolayısıyla tam da bu nedenle post-marksizm tarafından kabul edilemez olarak görülür. Onlar toplumsal yapıda bir olumsallık ve "radikal belirlenimsizlik" görmektedirler ve bu bakımdan indirgemeci marksizmi temelden reddederler. Çünkü tolumsal ve belirlenimsiz, sürekli değişken özne konumlarının hareketlerine dayalı bir toplumsal yapıda işçi sınıfının ayrıcalıklı bir konumu olamaz. Çoğul özne konumları arasında eklemlenme ve hegemonya ilişkisine bağlı olarak sürekli bir geçişkenlik söz konusudur, bu nedenle de belirli bir sınıfın ayrıcalıklı/sabit/öncede |
n belirlenmiş bir konumu varsayımı üzerinden siyaset yürütülemez. Burada öne sürülen tartışma, söylemsel olarak üretilmiş olan çoğul ve istikrarsız özne konumlarının bağımlılık ilişkilerine karşı sürekli, sonu gelmez ve bitimsiz mücadelesinin söz konusu olduğudur.
Post-Marksizm, böylece Marksizmdeki sınıf siyaseti anlayışına yer bırakmaz. Dolayısıyla bu siyasetin içerdiği program ve hedefleri de yadsır. Laclau ve Mauffe, demokrasinin radikalleştirilmesi, yani istikrarsız özne konumlarının çoğul mücadeleleriyle gelişecek ve gelişmekte olan radikal demokrasi fikrini öne sürerler. Bunu yaparken de, Marksizmde görülen türde bir kapitalizm analiziyle ilgilenmezler. Onların toplumsal projesi, demokrasinin derinleştirilmesi ve radikalleştirilmesidir. Marksizmdeki iktidar odaklı sınıf mücadelesi anlayışı kuramsal olarak özcü olmasının yanı sıra siyasal olarak da zorunlu bir şekilde totaliter bir yapıya sahip olarak görülür.
Athlon 64 Fx
Athlon 64 Fx, AMD firmasının çıkardığı, piyasada yer alan tek çekirdekli ve en kuvvetli mikroişlemcisi. Günümüzde kullanılan 32 Bit uygulamalar ile birlikte yeni nesil 64Bit uygulamaları da desteklemektedir. İstisnai durum harici Dual Core mimarisini kullanır. Bunun yanında AMD'nin geliştirdiği, mikroişlemciye yük binmeyen zamanlarda daha sessiz ve serin çalışmasını sağlayan Cool&Quiet teknolojisini de destekler. En performanslı modeli Fx-74 modelidir. AMD'nin Intel'e ciddi olarak rakip olduğu ve performans olarak birçok Intel mikroişlemcisini geride bırakan bir CPU'dur. Oyun ve şirket uygulamalarında üstün performans sergiler. Sse, Sse2, Mmx, Mmx2, 3dNow, plus komut setleri yanında hem i386 standart mimarisini hem de AMD64 mimarisini destekler ve AMD64 komut seti ve mimarisi lisansı için Intel, AMD şirketine telif ödemektedir.
Çift Çekirde CPU
Çift Çekirdek CPU
Çift Çekirdek ,Çift CPU (toplam 4 çekirdek)
FK Şahtar Donetsk
FK Şahtar Donetsk () Ukrayna'da 1936 yılında kurulmuş olan futbol kulübü. Normalde maçlarını Donetsk'teki 50.198 kişilik Donbass-Arena'da oynayan turuncu-siyahlı ekip, Ukrayna'da yaşanan iç savaştan dolayı maçlarını Kharkiv OSK Metalist stadyumunda oynamaktadır. Takımı Paulo Fonseca çalıştırmaktadır.
20 Mayıs 2009 tarihinde İstanbul'da, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda oynanan UEFA Kupası final maçında SV Werder Bremen'i 2-1 yenerek tarihinde ilk kez UEFA Kupası'nı müzesine götürmüştür. Bu aynı zamanda son UEFA Kupası'dır. Kupanın yeni adı UEFA'nın yaptığı yeni formatla UEFA Avrupa Ligi olmuştur.
22 Temmuz 2016.
Alanyaspor
Alanyaspor Antalya'nın Alanya ilçesindeki futbol kulübüdür. Renkleri turuncu ve yeşildir. Maçlarını 10.842 kişilik Alanya Oba Stadyumu'nda oynamaktadır. 2015-16 sezonunda 1. Lig'de mücadele eden Alanyaspor, play-off maçları sonucu 2016-17 sezonunda Süper Lig'de mücadele etmeye hak kazandı.
Alanyaspor kulübü 1948 yılında doktor Ali Nazım Köseoğlu ve bir grup genç tarafından kuruldu. Kulübün ismi önce Alanya Kalespor, daha sonra ise Kale Gençlikspor olarak değişmiştir. İlk forma rengi mavi-beyaz olmuştur. 1966 yılına kadar yarı federe statüde devam eden kulüp, 1965-66 sezonunda federe statüye kavuşmuştur. Aynı sezonda ilk kez Antalya Amatör Kümesi'ne kırmızı-beyaz renklerle katıldı.
1982 yılı Mayıs ayında yeni yönetimin başındaki Hüseyin Arıkan başkanlığında yapılan tüzük değişikliği sonrası takım bugünkü rengi olan turuncu-yeşil renkleri aldı ve ismini de Alanyaspor olarak değiştirildi. 1984-85 sezonunda Türkiye 3. liglerinin kurulması ile Alanyaspor 3. Lig'e alındı. Böylece Alanya profesyonel liglerde oynayan ilk futbol takımına kavuşmuş oldu. Yine bu dönemde, uzun yıllar bitirilemeyen Alanya Stadyumu'nun inşaatı tamamlandı.
1987-1988 sezonunda kulüp 3. Ligde grubunda şampiyon olarak ilk kez Necati Azakoğlu başkanlığında 2. Lig'e yükseldi. 1993-94 sezonunda Türkiye Kupası'nda 6. tura kadar çıkma başarısı gösterdi.
1996-97 sezonunda tekrar 3. Lig'e düşen kulüp, 2003-04 sezonunda 3. Ligde şampiyon olarak bitirerek 2. Lig'e yükseldi.
2005-06 sezonunda grubu lider tamamlayan Alanyaspor, yükselme grubuna katılmaya hak kazandı. Yükselme grubunu 5. sırada tamamlayan takım, ekstra play-off oynamaya hak kazandı. Ankara'da oynanan play-off karşılaşmalarında Pendikspor'a elendi.
2007-08 sezonunda klasman gruplarını lider tamamlayan takım, Çankırıspor'a yenilerek bir üst lige yükselme şansını kaybetti. Bu sezonda Türkiye Kupası'nda dönemin Süper Lig ekiplerinden Sivasspor'u 1-0 yenen Alanyaspor, tarihinde ilk kez bu kupada gruplara kalma başarısı gösterdi. Grup maçlarında Alanyaspor ilk kez Fenerbahçe ile resmi müsabaka oynadı. 23 Ocak 2008'de Alanya Millî Egemenlik Stadyumu'nda oynanan maç Fenerbahçe'nin 10-3 galibiyetiyle sonuçlandı. Bu karşılaşma Alanyaspor'un tarihinde ilk kez 4 büyüklerden bir takım ile resmi maç oynaması bakımından önemlidir. Alanyaspor'un grubunda Fenerbahçe dışında Kayserispor, Şanlıurfaspor ve Gaziantepspor da yer almaktaydı. Diğer maçlarda ise Şanlıurfaspor ve Gaziantepspor'a 3-0'lık skorlarla boyun eğen Alanyaspor, Kayserispor'a ise 5-0 yenildi ve Türkiye Kupası grubunu puansız tamamladı.
2008-09 sezonunda Türkiye Kupası'nda Süper Lig ekibi Gençlerbirliği'ni 2-1'le eleme başarısı gösteren Alanyaspor, bu yıl da gruplara kaldı. Grup maçlarında Sivasspor ve Manisaspor ile 2-2 berabere kaldı. Denizlispor'a 1-0, Konyaspor'a ise 4-0 yenildi.
2009-10 sezonunda takım son haftada Konya Şekerspor'la deplasmanda berabere kalarak, bir alt lige düşmekten son haftada kurtuldu. 2010-11 sezonunda ise ligi 16. sırada tamamladı.
2011 yılında yaşanan başkanlık krizinin ardından Mevlüthan Çavuşoğlu kulüp başkanlığını 15 günlüğüne geçici olarak devraldı ve bu 15 günün ardından Hasan Çavuşoğlu oldukça geniş bir listeyle başkanlığa seçildi.
2012-13 sezonunda oldukça istikrarsız sonuçlar alan Alanyaspor ligi 9. sırada tamamladı. 2012-13 sezonun devre arası kampını Alanya'da geçiren Galatasaray'la Alanya Oba Stadyumu'nda bir hazırlık maçı yapan Alanyaspor 6-2'lik skorla yenildi.
2013-14 sezonunda oldukça başarılı sonuçlar alan turuncu-yeşilliler, ligin devre arasında Fenerbahçe ile 12 Ocak 2014 günü Alanya Oba Stadyumu'nda oynadığı hazırlık maçını 2-1 kazandı. 2013-14 sezonunda 2. Lig Kırmızı grubu 2. sırada tamamlayan Alanyaspor, Play-off mücadelelerinde çeyrek finalde Amedspor'u iki maçta da 1-0, yarı finalde MKE Ankaragücü'nü dış sahada 1-0 ve evinde 3-2 yenip finale yükseldi. Final mücadelesinde de normal süresi ve uzatmaları 0-0 biten maçta penaltı atışlarıyla Hatayspor'u 4-3'lük skorla eleyen Alanyaspor 1. Lig'e yükseldi.
2014-15 sezonu öncesi Albimo firmasıyla isim sponsorluğu anlaşması yapan Alanya ekibi 1. Ligde o sezonu "Albimo Alanyaspor" adıyla geçirdi. 2015-15 sezonunda ligi 3.sırada bitiren Alanya takımı play-off mücadelesi ilk maçında Samsunspor'a elenerek Süper Lig'e çıkma şansını kaybetti.
2015-16 sezonunda isim sponsorunu değiştirerek Multigroup Alanyaspor adını alan kulüp ligi 3. sırada tamamladı ve Süper Lig'e yükselmek için play-off oynama hakkı elde etti. İlk turda Balıkesirspor'u eleyen Alanyaspor, finalde Adana Demirspor'la eşleşti. Adana Demirspor'u penaltılarla 3-1 yenen Alanyaspor, Süper Lig'e çıktı.
2016-17 sezonunda sponsorluk anlaşması gereği kulüp adı Aytemiz Alanyaspor olarak değiştirildi.
1998 yılında gayri resmi olarak kurulan ve 2000 yılından bu yana resmi olarak faaliyet gösteren ALTAD (Alanyaspor Taraftarlar Derneği) kulübün en büyük taraftar grubudur. Dernek dönemin kaymakamı Cengiz Gökçe, Alanyaspor başkanı Hasan Hacıince ve yönetim kurulu üyeleri Mevlüthan Çavuşoğlu ve Turan Görgün'ün çabalarıyla kurulmuştur. Derneğin kurucu üyeleri Uğur Veysel Okşar, Şeyhmus Altundal, Yusuf Koca, Mustafa Yıldırım, İbrahim Erdoğan, Ali Mercan, Kemal Sevindik, Mehmetşah Çiçek, Muhammet Özmen ve Mehmet Uyar'dır.
2016-
1988-1997, 2014-2016
2004-2014
1984-1988, 1997-2004
1948-1984
Play Off Şampiyonluğu (1) : 2015-2016
Play Off Şampiyonluğu (1) : 2013-2014
Şampiyonluk (2) : 1987-1988, 2003-2004
*Kademe-Klasman grubu olan sezonlar birleştirilerek yzaılmıştır.
*Play Off maç sonuçlarıda dahildir sezona
*2001 den önce şu anki 1. Lig, 2. Lig ismiyle oynanıyordu.
Berger Blanc Suisse
Berger Blanc Suisse, FCI tarafından tanınmış bir köpek ırkıdır. İsviçre'ye özgüdür. Alman çoban köpeğiyle aynı kökene sahiptir.
Gökhan Ünal
Gökhan Ünal (d. 23 Temmuz 1982), 2. Lig takımlarından Menemen Belediyespor'da forma giyen Türk Santrafor.
Kariyerine amatör olarak Petrol Ofisi'nde başladı. 1999 yılında yine amatör olarak Gençlerbirliği'ne geçen 2000 yılında aynı kulüpte profesyonel oldu. Süper Lig'deki ilk golünü 18 yaşındayken 12 Mayıs 2000 tarihinde Kocaelispor 'a atmıştır. İlk zamanlar Gençlerbirliği'nde fazla forma şansı bulamayan Gökhan 2001-2002 sezonunun ilk döneminde Gençlerbirliği Oftaş'ta, ikinci döneminde Ankaraspor oynamıştır.2002 de Kayserispor a transfer olmuş ancak 2002-2003 sezonunda Yimpaş Yozgatspor'a kiralık olarak gönderilmiştir. Yozgatspor'da forma şansı buldu ve oynadığı futbolla yıldızı parladı.
Gökhan Ünal, Gençlerbirliği 'den ayrıldıktan sonra 19 Ağustos 2003 tarihinde Kayserispor ile anlaşmıştır. Süper Lig 'de Kayserispor ile ilk golünü 21 Kasım 2004 tarihinde Denizlispor 'a atan Gökhan, yine aynı sezon "(2004-05)" oyuna sonradan girip, Galatasaray'a attığı 2 golle tanınmaya başladı. 005-06 sezonunu 25 gol atarak Süper Lig'i "Gol Kralı" olarak tamamladı.2006-2007 sezonuna UEFA Intertoto Kupası ile başlayan Gökhan Ünal bir sakatlık geçirerek 8 hafta sahalardan uzak kalmıştır.2006-2007 sezonunda 25 maçta 16 gol atmıştır.Kayserispor ile son olarak 2007-2008 sezonunda Türkiye Kupası şampiyonluğunu yaşayan Gökhan sezonu 11 gol ile kapatmıştır.
3 Haziran 2008'de ise Kayserispor ile yollarını ayırarak Trabzonspor'a transfer olmuştur. Trabzonspor'da 2008-2009 sezonunu 15 gol ile tamamlamıştır.
2009-10 sezonu devre arasında Burak Yılmaz ile takas edilip Fenerbahçe'ye transfer olmuştur. Fenerbahçe bu transfer için ayrıca Trabzonspor kulübüne 3.5 milyon euro ödemiştir. |
Fenerbahçe ile ilk resmi maçına Antalyaspor karşısında çıkmıştır ve Güiza'nın golüne asist yapmıştır. Fenerbahçe formasıyla ilk golünü de 14 Şubat 2010 tarihinde Manisa 19 Mayıs Stadyumu'nda oynanan Manisaspor- Fenerbahçe Süper Lig maçının son dakikasında atmıştır.
Gökhan Ünal 29 Aralık 2010 da İstanbul BB ile 5 aylık bir sözleşme imzalamıştır.
17 Haziran 2011 tarihinde tekrar Kayserispor ile anlaşan golcü 9 numaralı formayı giyeceğini basın toplantısında açıkladı. 2011-2012 sezonunda ilk golünü 02.10.2011'de Mersin İdman Yurdu'na attı. 20 Şubat 2012 tarihinde, kulübüyle olan sözleşmesi karşılıklı olarak feshedilerek boşta kaldı.
4 Eylül 2012 tarihinde Kardemir Karabükspor kulübüyle 1 yıllığına transfer olmuştur. 2012-13 sezonunda sakatlığı nedeniyle şans bulamayan Ünal ilk maçında 17. haftada Fenerbahçe karşısında 3-1 Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda kazanılan maçın 89.dakikasında çıksada bu maçın ardından sakatlanmmış bir sonraki maçına ise 23. haftada Akhisar Belediyespor karşısında 72.dakikada çıkmıtşır. Bu maçın ardınan düzenli olarak şas bulan Ünal, 28 haftada ise İstanbul BB karşısında ligdeki o sezonki ilk golünü atmıştır. Ünal o sezon attığı diğer golünü ise 33. hafta Sivasspor karşısında atmıştır. Ünal 34. hafa oyanan ve Karabükspor'un kümede kalması için büyük önemi olan Fenerbahçe maçında yine şans bulmuş 68 dakika sahada kaldığı maçta bir dea sist yapmıştır. 2013-14 sezonunda ise Tolunay Kafkas'ın getirilmesiyle eski hocası tarafından şans bulan Gökhan, ilk hafta Kasımpaşa maçında kafa golüyle ağları sarsmayı başarmıştır. Bir sonraki golünü de 2. hafta Elazığspor maçında atmıştır. Süper Lig'in 9.hatasına kadar takımla kalan Ünal anlaşmazlık sebebiyle ise 31 Ekim 2013 tarihinde külübüyle şözleşmesini karşılıklı olarak fesh etmiştir.
Karabükspor'dan ligin ortasında ayrılan Ünal, takımdan ayrılmasının ardından Süper Lig'den de teklif almasına rağmen 1. Lig ekiplerinden Ankaraspor ile sözlşeme imzalamıştır. 2005-2006 futbol sezonunda gol kralı olan tecrübeli oyuncu, tanıdığı-bildiği bir kulübe tekrar geldiği için mutluluğunu dile getirerek şunları söyledi: “2002 yılında Ankaraspor’a kiralık olarak gelmiştim ve o dönem olduğu gibi şimdi de mükemmel bir ortam var. En tecrübeli çağımda olduğumu düşünüyorum ve gittiğim her kulüpte en çok gol atan kişi olmaya çalıştım. Ankaraspor’da da en çok gol atan oyuncu olmak istiyorum. Açıkçası PTT 1. Lig takımlarına transfer olmak istemiyordum ama söz konusu Ankaraspor olunca, hocamız Osman Özköylü ve daha önce farklı takımlarda birlikte oynadığım oyuncuların burada olması transferimde etkili oldu. İnşallah hepimiz için en hayırlısı olur.” açıklamalarında bulunmuştur. 2013-14 sezonunda ilk maçına 20.haftada çıkan Ünal, 21.hafta oynanan Kahramanmaraşspor takımına ilk golünü attı. Sezon boyunca 12 lig maçına çıkan Ünal, 4 gol atıp 2 asist yapsa da sezonu ilk 2 içinde götüren Ankaraspor, ilerleyen haftalarda düşüşe geçince 1. Lig'de kaldı.
Ankaraspor'un Süper Lig'e yükselememesi sonrasında, Süper Lig'in yeni ekibi Balıkesirspor ile sözleşme imzaladı. 2014-15 sezonunda 23 maçta 5 gol kaydetti, sezon sonunda sözleşmesinin bitmesi ile birlikte takımdan ayrıldı. Bu sezon attığı son gol, Gökhan Ünal'in Süper Lig'de attığı 100. gol oldu ve 100'ler kulübüne girmesini sağladı.
24 Temmuz 2015 tarihinde, 1. Lig'de mücadele Karşıyaka ile 1 yıllık sözleşme imzaladı.
22 Temmuz 2016 tarihinde Erman Kılıç ile birlikte 2. Lig takımlarından Menemen Belediyespor'la 2 yıllık sözleşme imzalamıştır.
millî takımının formasını ilk kez 1 Mart 2006 tarihinde Çek Cumhuriyeti ile oynanan hazırlık maçında giyen Gökhan, ilk golünü ise, 28 Mayıs 2006'da Estonya ile oynanan maçta atmıştır. Gökhan, 24 Mart 2007 tarihinde Pire'de Yunanistan ile oynanan 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri maçında ikinci golü atarak Türkiye'nin tarihindeki 550. golünü kaydetti.
NOT:"Evsahibi olarak Türkiye baz alınmıştır."
Vila Nova da Barquinha
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Torres Novas
Belediyede 17 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Tomar
Belediyede 16 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Sardoal
Belediyede 4 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Ourém
16 Ağustos 1991 tarihinden önce adı Vila Nova de Ourém idi.
Belediyede 18 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Ferreira do Zêzere
Belediyede 9 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Entroncamento
Belediyede 2 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Constância
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Alcanena
Belediyede 10 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Abrantes
Belediyede 19 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Seru Epenisa Cakobau
Ratu Seru Epenisa Cakobau (1815-1883) Fijili şef ve yerel diktatördür. Ülkesinin savaş halinde olan kabilelerini kendi liderliğinde birleştirmiş ve Tui Viti (Fiji Kralı) olarak 5 Haziran 1871'den ülkesini Birleşik Krallık'tan Kraliçe Viktorya'ya 10 Ekim 1874'de bırakana kadar hüküm sürmüştür.
Cakobau babası "Ratu" Tanoa Visawaqa'nun yerine Bau Vunivalusu (Üstün Şef) olarak 8 Aralık 1852'de geçmiştir. Bau'nun Fiji'nin geri kalanında hükmetme yetkisi olduğunu iddia ederek, gerçekte Fiji Kralı olduğunu iddia etmiştir. Ancak, Cakobau'nun iddiası diğer şefler tarafından kabul görmemiştir ve onu sadece eşitler arasından ilk olarak saymışlardır. Bu nedenle adayı kendi yetkisi altında birleştirmek için neredeyse on dokuz yıl devamlı savaş halinde olmuştur. 1865'de Cakobau'nun Genel Kongre Başkanı olduğu Viti'nin Bağımsız Krallıklar Birliği kurulmuştur. Ancak iki yıl sonra, birlik Bau Krallığı ve Lau Birliği olarak bölünmüştür, Cakobau ilkinin krallığı olduğunu varsaymaktadır. Yabancı yerleşimciler tarafından desteklenmiştir ve sonunda birleşik Fiji krallığını 1871'de kurmayı başarmıştır ve Levuka'yı başkent yapmıştır. Meşruti Monarşi kurmaya karar vermiştir ve ilk yasama meclisi aynı yılın Kasım ayında toplanmıştır. Yasama meclisinin ve kabinenin her ikisinde de yabancılar hakim durumdaydı.
Amerika Birleşik Devletleri hükümeti Cakobau'nun birleşmiş Fiji üzerindeki krallık iddiasını diğer şefler tanımadan çok önce tanımıştır. Ancak uzun vadede, bu onun iyiliğine olmamıştır. Amerika hükümeti 1849'da (Cakobau Vunivalu olmadan önce) Nukulau Adası'nda Amerikan konsolosu John Brown William'ın evine yapılan kundakçılık saldırısından sorumlu tutmuştur ve 44.000 $ tazminat istemiştir. Rewan Şeflerinin sebep olduğu borcu ödeyememiş ve Amerikalıların istila ve ilhakından korkan Cakobau adayı Birleşik Krallık'a bırakmaya karar vermştir. Ayrıca Britanya hükmünün medeniyeti ve Hristiyanlığı Fiji'ye getireceği umuduyla harekete geçmiştir. Eski yamyam Cakobau, 1854'de yamyamlığı bırakarak Hristiyanlığa geçmiştir. Fiji'nin üstün şefi durumunu Bau Vunivalusu olarak korumuştur ve 1883'deki ölümüne kadar sakin bir hayat sürmüştür.
Cakobau ismi Fiji'de bugün şereflendirilmektedir, ülkenin önde gelen kişilerinin birçoğu Cakobau'nun doğrudan akrabasıdır. Büyük torunu Ratu Sir George Cakobau, Fiji'nin ilk doğma büyüme Genel Valisidir (1973 - 1983). Diğer bir akrabası, Adi Litia Cakobau'nun kadın tarafından akrabası Fiji Temsilciler Meclisi Sözcüsü Ratu Epeli Nailatikau'dur. Ratu Sir Kamisese Mara modern Fiji'nin kurucu babası da Cakobau'nun soyundandır, ancak erkek soyundan değil. Fiji'nin siyasi, akademik ve askeri seçkinleri Cakobau soyundan gelmektedir.
Dieter Dierks
Dieter Dierks Alman bir kayıt prodüktörüdür. Yahudi bir anne ile Katolik bir babanın çocuğu olan Dierks Almanya'nın Stommeln kentinde doğdu. 1975'ten 1990 yılına kadar Alman rock grubu Scorpions’un arkasında adeta itici bir güç olarak görev yaptı. İş hayatına aktör olarak başlayan Dierks sonradan ses teknisyeni ve kayıt prodüktörü oldu. Almanya’nın Köln kasabası yakınlarındaki efsanevi Dierks stüdyolarının(ses ve video stüdyoları) sahibidir. Michael Jackson, Tina Turner, Twisted Sister, Scorpions, Timothy Leary, Die Toten Hosen ve Tangerine Dream gibi daha birçok büyük isimler bu stüdyolarda kayıtlar gerçekleştirdi.
Dieter Dierks müzik kariyerine Hush, Ash Ra Temple,Nektar (Cosmic Jokers projesinin bir parçası) ve Tangerine Dream gibi gruplarla başladı ve sonradan Krautrock adlı müzik türünün baş isimlerinden birisi oldu.
Dierks ve karısı Corina Fortmann o zamanlar tanınmayan Scorpions’u keşfettikleri zaman Heavy Metale olan tutkularınıda bulmuş oldular. 1975 yılında beraber In Trance isimli albümü piyasaya sürdüler ve sonrasında Virgin Killer (1976), Taken by Force (1978),Tokyo Tapes (1978), Lovedrive (1979), Animal Magnetism (1980),Blackout (1982), World Wide Live (1985) ve Savage Amusement (1988) albümlerinin prodüktörlüğünü gerçekleştirdiler.
Scorpions dünya çapında yakaladığı başarıyla,birçok kez aldığı altın ve platinyum ödüllerle Almanya’nın gelmiş geçmiş en büyük grubu oldu.
Dieter Dierks aynı zamanda Twisted Sister ile bir albüm,Accept (Speed Metalin öncüsü) ve Nino De Angelo ile de birkaç albüme imza attı.
1990 yılında Dierks Scorpions ile DVD Plus adındaki yeni teknolojiyi bulmak için çaba sarfetti fakat bu Amerikan versiyonu Dualdisk yüzünden bazı anlaşmazlıklar getirdi.
Dierks’in başından iki evlilik geçti ve toplam dört çocuğu oldu; bunların iki tanesinden biri aktör Michael Dierks ve diğeri aktris Dominique Schilling. Büyük kızı Michaela Dierks müzik & TV artist tanıtımcısı ve küçük oğlu Julien Freundt ise bir breakdansçı.
2005 yılında müzik prodüktörlüğüne geri dönen Dierks’e Michael Jackson'ın eski menajeri Dieter Wiesner yeni genç yetenek Nisha Kataria’yı tanıttı. Kataria’nın ilk albüm çalışması Kasım 2005’te tamamlandı.
Gene Roddenberry
Eugene Wesley Roddenberry (19 Ağustos 1921 – 24 Ekim 1991), Amerikalı yazar ve senaristtir. En çok bilim kurgu dizisi Uzay Yolu'nun yaratıcısı olarak bilinmektedir. Uzaya gömülen ilk insanlardan biridir. Roddenberry, II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan Hava Kuvvetleri'nin Pasifik'teki harekatlarında () gösterdiği kahramanlıklardan dolayı “Distinguished Flying Cross |
” () madalyasını almıştır.
Yarattığı diğer eserler arasında , Kevin Sorbo'nun başrolünü oynadığı, Roddenberry'nin hikâyelerinden ortaya çıkmış bir dizi olan Andromeda sayılabilir.
Eugene Wesley Roddenberry El Paso, Teksas'ta doğmuştur. Babasının adı Eugene Edward Roddenberry, annesinin adı Caroline Glen Roddenberry’dir. Çocukluğu, babasının kariyerinin Los Angeles Polis Teşkilatı (LAPD)'nda sürdürmesinden dolayı Los Angeles'da geçmiştir. Babasının izinden giderek Los Angeles Şehir Koleji’nde polislik eğitimi almış ve okulun Polis Kulübü’nü yönetmiştir. Bu dönemde kendisi FBI’yla işbirliği görevi içindeydi. FBI bu dönemde kulübe konuşmacılar ve kulübün yayınlaması için yayınlar sağlamış; okul öğrencilerinin kayıtlar için parmak izi kayıtlarını çıkarmışlardır.
Los Angeles Şehir Koleji’nden mezun olduktan sonra Columbia Üniversitesi'ne, Miami Üniversitesi'ne ve Güney Kaliforniya Üniversitesi'ne devam etti.
Sonraları akademik ilgisini havacılık mühendisliğine kaydırmış ve pilotluk belgesi. Roddenberry 1941'de ABD Hava Kuvvetleri’ne yazılmış ve pilot olarak göreve başlamıştır. Pek çok muharebede Boeing B–17 Flying Fortress uçağıyla çarpışmış, Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Pasifik’teki harekatlarında kendilerini “Bombacı Baronlar” olarak adlandıran grubun içinde yer almıştır. gösterdiği kahramanlıklardan dolayı “Distinguished Flying Cross” ve “Air Medal” madalyalarına layık görülmüştür.
Görevi bıraktından sonra Pan American World Airways'de ticari pilot olarak işe başlamıştır. Haziran 1947'de Karaçi'den İstanbul'a uçarken Suriye çölü üzerindeki bir kazada gösterdiği performanstan dolayı Sivil Havacılık alanında takdirname kazanmıştır.
Roddenberry, Los Angeles'ta televizyon için senaryolar yazmak üzere Pan Am'dan ayrıldı. Genişleyen ailesinin hayatını sürdürmesi için daha önceden başladığı eğitimine geri dönerek 1 Şubat 1949'da Los Angeles Polis Teşkilatı'na 6089 yaka numarasıyla katıldı. Yedi yıllık hizmeti sonrasında Roddenberry çavuş rütbesine atandı. Yazarlık kariyerine devam edebilmek için 7 Haziran 1956'da istifa etti.
Roddenberry’nin kısa istifa mektubu şu şekildedir:
Roddenberry iki kere evlenmiş ve ikisi 27 yıl evli kaldığı ilk eşinden Eileen, Dawn ve Darleen olmak üzere üç çocuk sahibidir. 1960’larda Uzay Yolu’nda önemli bir rolde oynayan Majel Barrett ile flört etmeye başlamıştır. İlk eşinden ayrılmış ve 6 Ağustos 1969’da, Barett’le geleneksel Şinto seremonisiyle Japonya’da evlenmiştir. Eugene Wesley Jr adında bir oğlan çocukları olmuştur.
Ailesinin Güneyli Baptist inancına karşın Roddenberry dünyadaki tüm savaşlardan örgütlü din oluşumlarını suçlayarak hümanistliği tercih etmiştir.
Roddenberry 24 Ekim 1991'de, 70 yaşında kalp krizinden hayata gözlerini yummuştur. Külleri uzayda toprağa verme yöntemiyle Pegasus roketiyle 1997 yılında uzaya gönderilmiştir. 5 yıl dünyanın etrafında dolaşan kapsül yeniden atmosfere girerek yanmış ve küller uzaya yayılmıştır.
Uzay Yolu’ndan önce Roddenberry, Highway Patrol gibi 1950'lerin popüler televizyon dizilerine hala bir polisken, Los Angeles Polis Teşkilatı’nın esnek olmayan politikalarından dolayı Robert Wesley takma adıyla senaryolar yazmıştır.
Roddenberry’nin “Have Gun, Will Travel” () için serbest yazar olarak uğraşıları ve karşılaştığı güçlükler onu kendi televizyon programını yapmaya itmiştir. İlk girişimi, “APO 923”, yayına girmemiştir. 1963’te, Norway Corporation () adlı şirketle anlaştı. Bu marka altında “The Lieutenant” adında 1963 – 1964 yıllarında ABC ve MGM Television kanallarında gösterime giren, Amerika Birleşik Devletleri Deniz Piyade Kolordusu hakkında, baş rollerinde Gary Lockwood'un Teğmen William Rice rolünde oynadığı bir televizyon dizisi çevirmiştir. Bu arada başka bilim kurgu dizileri çevirmeyi deneyen Roddenberry, başarısız olmuştur. “The Lieutenant” dizisinde Uzay Yolu’ndan pek çok oyuncu düzenli ya da misafir olarak oynamıştır.
Ama bağımsız bir produktör olarak bile Roddenberry’in sorunları devam etmekteydi; ABC askeri birliklerdeki ırkçılıkla mücadele eden “The Lieutenant” gibi bir diziyi yayınlamayı ve hatta parasal kaynak ayırmayı reddetmişti.
Bu düşüncelerle Roddenberry, 1964 yılında ve Flash Gordon'a rakip olabilecek Uzay Yolu'nu geliştirdi. Diziler nihayet Desilu Stüdyoları’nda () çekilmeye başlandı. Roddenberry bu fikri “Yıldızlara oğru ” şeklinde tanıtmıştı. 500.000 $’lık pilot bölüm NBC’den az miktarda bir destek almış ve bütçeyi aşmıştı ama birinciye benzemeyen ikinci pilot bölüme öncelik tanımışlardı. produksiyonları 8 Eylül 1966'da gösterime girmiş ve üç sezon gösterime kalmıştır. Düşük izlenme oranlarından Nielsen reytinglerinden dolayı gösterimleri iptal olsa da dizinin kendine göre bir izleyici kitlesi oluşmuştu.
Stüdyodaki ilk projesi Pretty Maids All in a Row (), düşük bütçeli bir Francis Pollini romanı uyarlamasıdır ve Roger Vadim tarafından yönetilmiştir. Oyuncu kadrosunda, Rock Hudson, Angie Dickinson (), Telly Savalas ve Roddy McDowall adlı ünlü oyuncularla Uzay Yolu'ndan James Doohan () ve William Campbell () gibi Norway Corporation’ın () sözleşmeli oyuncuları bulunmaktadır.
Uzay Yolu'nun iptali üzerine Roddenberry Norway Corporation () aracılığıyla dört bilim kurgu dizi tasarlamıştır: The Questor Tapes (), Genesis II (), Planet Earth () ve Strange New World (). 1977 yapımı Spectre () adlı televizyon filminin senaryo kadrosunda görev almıştır.
Televizyon ve film endüstrisinde iş bulamazken, Norway Corporation () iflasın eşiğindeyken ailesini geçindirmekte zorlanan Roddenberry iyi bir dost olarak gördüğü Arthur C. Clarke’ın tavsiyesiyle üniversitelerde ders vermeye başlamıştır. Bu derslerde Uzay Yolu setinden ve anılarından bahsetmeyi seviyordu. Hatta derslerde siyah – beyaz, hiç yayınlanmamış pilot bölümlerin de gösterimini gerçekleştirmişti. Roddenberry, Uzay Yolu: Film () filminin çevrilmesine kadar bu şekilde hayatını sürdürmüştür.
Uzay Yolu: Film’in () sonucu olarak pek çok eleştiri alsa da izlenme sonuçları kayda değerdi. Bunun sonucu 80’lerde birkaç film ve ortaya çıkmıştır.
John F. Kennedy süikastine geri dönme konusunu işleyecek olan Uzay Yolu projesi kabul görmedi. Roddenberry daha sonra çekilecek dört filme danışmanlık yapmaya devam etti: Uzay Yolu II: Khan'ın İntikamı (), Uzay Yolu III: Spock'un Dönüşü (), Uzay Yolu IV: Eve Dönüş (), Uzay Yolu V: Son Sınır (). Bu konumda senaryoları gözden geçirme yetkisine sahipti.
Roddenberry, dizisinin gerçekleşmesinde oldukça katkıları olmuştu. İlk sezonda tamamen kontrol kendi elindeydi. Sağlık nedenlerinden dolayı bu kontrolü üçüncü sezona kadar sürdürebildi. Rick Berman ve Michael Piller'ın kontrolünde dizi yedi sezonu tamamladı. Bu ikili Uzay Yolu efsanesini (), () ve () dizilerine taşıdı.
Orijinal Uzay Yolu dizisi temel alınarak çekilen () sinema filmi Roddenberry'nin anısına ithafen çekilmiştir. Kendisi filmin yayınlamamış bir kopyasını ölümünden birkaç gün önce izlemiştir.
Roddenberry, film ve televizyon çalışmalarının yanında ilk Uzay Yolu sinema filmi 'in romanını yazmıştır. Bu bağlamda, Paramount Pictures Corporation'a ait olan Pocket Books () ve Simon & Schuster () yayınlarından pek çok romana da öncülük etmiştir.
Birleşik Gezegenler Federasyonu
Çoğunlukla "Federasyon" olarak anılan Birleşmiş Gezegenler Federasyonu ( (UFP)) Uzay Yolu hayali evreninin bir parçasıdır. Yüz elliden fazla gezegen ve binlerce koloniyi kaplayan yıldızlar arası federal bir devlet olarak tasvir edilmiştir. Aynı zamanda Federasyon Yıldız Filosu'nun da temel devletidir.
Checkpoint Charlie
Checkpoint Charlie ("Çarli Kontrol Noktası"), bölünmüş Berlin'de Doğu-Batı geçiş noktası Helmstedt ("Alpha") ve Dreilinden'den ("Bravo") sonra 1961 senesinden 1990 senesine kadar üçüncü ittifak geçiş noktası olarak kullanılan geçiş kapısıdır. Bu geçiş kapısı sadece müttefik askerleri, büyükelçiler, bu kişilerin aileleri, yabancılar, Federal Almanya'nın Demokratik Almanya'daki temsilcileri ve çalışanları ve Demokratik Alman üst düzey yöneticileri tarafından kullanılabiliyordu.
Doğu ve Batı Berlin arasındaki ittifak birliklerinde görev yapanların karşılaşma noktası olan yer aynı zamanda doğu-batı arasındaki trafiğin de en yoğun olarak gerçekleştiği bölge oldu. II. Dünya savaşının bitiminden sonra 27 ekim 1961'de bu noktada karşı karşıya gelen Sovyetler Birliği ve ABD asker ve panzerleri 16 saat boyunca tek bir kurşun atmadan karşılıklı beklemişlerdir. O tarihte atılacak tek kurşunun 3. Dünya Savaşının başlangıcı olacağı düşünülmektedir. Söz konusu gerginlik, zamanın ABD başkanı J. F. Kennedy nin sovyet başkanıyla yaptığı görüşmeler sonucunda giderilmiştir. Kasım 1998 tarihinden beri Frank Thiel tarafından hazırlanmış olan Sovyet ve Amerikalı asker portreleri 1961 yılında ultimatomların verilmesinden sonra karşı karşıya gelen iki tarafın panzerlerini temsil ediyor. Soğuk Savaş'ın diğer kalıntıları olarak ise bariyerler, geçiş noktası sinyal sistemi ve Berlin Duvarı anıtı bu alanda sergileniyor. Günümüzde söz konusu noktada geçmiş tarihlerde dünya savaşına neden olabilecek büyüklükte olan ama atlatılan krizler, bilbordlar şeklinde anlatılmaktadır. Söz konusu krizler örnek olarak "Küba Füze Krizi" olarak da bilinen, Sovyetler Birliği'nin Küba'ya nükleer silah yerleştirmesi gösterilebilir. Buradaki ABD sektörüne ait kontrol kulübesi orijinal değildir, orijinali Müttefikler Müzesinde'dir.
Albert Claude
Albert Claude(24 Ağustos 1899 – 22 Mayıs 1983), hücrenin yapısal ve işlevsel organizasyonuna ilişkin keşifleri için 1964 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibidir.
Küresel ısınma
Küresel ısınma, başlıca atmosfere salınan gazların neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa verilen isimdir. Günümüzde iklimbilimciler (klimatolog) küresel ısınma konusunda hemfikirdirler.
Küresel İklim Değişikliği (KİD) insani endüstriyel, tarımsal ve enerji tüketimi gibi faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınma'nın neden o |
lduğu iklim değişiklikleridir. Bu iklim değişikleri kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösterir.
1880 ile 2012 yılları arasındaki dönemde, ortalama küresel yüzey sıcaklığı|ortalama küresel (kara ve su) yüzey sıcaklığı, bağımsız şekilde üretilen veri kümelerine göre 0,65 °C'den 1.06 °C'ye olmak üzere 0,85 °C'lik artış gösterdi. 1906 ile 2005 yılları arasındaki dönemde, Dünya'nın ortalama küresel yüzey sıcaklığı 0,74±0,18 °C kadar yükseldi. Bu sıcaklık yükselmesi, İlgili dönemin ikincisi yarısında hemen hemen ikiyüzlülük katlanmış bir biçimde (on yıl başına 0,13±0,03 °C'ye karşılık on yıl başına 0,07±0,02 °C) gerçekleşmişti. Bununla birlikte, küresel ısınma kapsamında, yüzeye yakın atmosferdeki ortalama sıcaklık artışının, iklim sisteminde depolanan ek enerjinin 1970 yılından beri okyanuslara iletildiğinden bahsetmektedir. Bu da buzulların erimesine, kıtalar ile atmosferin ısınmasına yol açmaktadır.
Uydu sıcaklık ölçümü verilerine göre 1979'dan itibaren, alt troposferin ortalama sıcaklığı on yıl başına 0,12 ile 0,135 °C (0,216 ve 0,243 °F) arasında artış gösterdi. İklim vekilleri, 1850 öncesindeki bir veya iki bin yıllık dönemde, Orta Çağ Ilıman Dönemi ve Küçük Buz Çağı gibi bölgesel dalgalanmalara rağmen sıcaklığın görece düzenli olduğunu göstermektedir.
Aletli ölçümlerle tespit edilen sıcaklık artışı, çeşitli bağımsız bilimsel gruplar tarafından belgelenen geniş çaplı gözlemlerle de tutarlılık göstermektedir. Deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzla kaplı bölgelerde görülen geniş çaplı erime, okyanuslardaki ısı katkısının artışı, özgül nem artışı ve bitkilerin çiçek açması gibi ilkbaharda yaşananların daha erken yaşanması bu gözlemler arasındadır. Bu değişikliklerin tesadüf eseri olma olasılığı neredeyse sıfırdır.
1979'dan beri karalardaki ortalama sıcaklık, okyanuslardaki ortalama sıcaklık artışının hemen hemen iki katı kadar hızlı yükseldi (on yıl başına 0,25 °C'ye karşın on yıl başına 0,13 °C). Okyanus sıcaklıklarının karaya göre daha yavaş yükselmesi, okyanusların sahip olduğu ısı kapasitesinin daha fazla olması ve buharlaşma ile daha çok ısı kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. 18. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile birlikte, Dünya'nın yarımküreleri arasındaki sıcaklık farkı, kuzey yarımküredeki deniz buzulları ve karların erimesiyle birlikte artmaya başladı. 20. yüzyılın başından itibaren kutup bölgelerindeki ortalama sıcaklık, Dünya'nın diğer bölgelerine göre yaklaşık iki kat daha hızlı artmaya başladı. Kuzey yarımkürede sera gazları emilimi güney yarımküreye göre daha fazla gerçekleşirken bu durum, sera gazlarının her iki yarımkürede de yayılacak kadar uzun süre varlığını koruması sebebiyle yarımküreler arasındaki sıcaklık farkına etki etmemektedir.
Okyanuslardaki ısıl durgunluk ile diğer dolaylı etkilere karşı verilen yavaş tepkiler, geçmiş değişikliklere uyum sağlanmasının yüzyıllarca sürmesine yol açmaktadır. Bir araştırmaya göre sera gazları 2000 yılındaki seviyesine sabitlenmiş olsaydı dahi yüzey sıcaklıkları 0,5 °C civarında yükselmeye devam etmiş olacak, 2005 yılındaki seviyesinde sabitlenmiş olması durumunda ise yüzey ısınması 1 °C'nin üstünde bir artış gerçekleşecekti.
Küresel sıcaklık, uzun dönemli eğilimlere karşı daha baskın olan ve bunları geçici olarak maskeleyen kısa süreli dalgalanmaların bir sonucudur. Okyanus yüzeyi sıcaklığını ölçmek için kullanılan farklı yöntemler sonucu elde edilen 2015 verileri, bir önceki on yıla oranla pozitif yönde bir eğilim olduğunu göstermektedir.
Kaydedilen en sıcak on yedi yılın on altısı 2000'den sonra gerçekleşti. Yıl bazında bakıldığında yaşanan bu sıcaklık istatistikleri, genel eğilimlerle kıyaslandığında önemsiz kalmaktadır. Zira El Niño-Güney Salınımı gibi bazı okyanus salınımları, genel iklim değişikliği eğilimi ile hiçbir alakası olmaksızın bir yılın ortalama sıcaklığı üzerinde büyük etkilere sahiptir.
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, Güneş'ten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı düşünülmektedir.
Yerküre, Güneş'ten gelen kısa dalgalı ışınımın bir bölümünü yeryüzünde, bir bölümünü alt atmosferde emer. Güneş ışınımın bir bölümü ise, emilme gerçekleşmeden, yüzeyden ve atmosferden yansıyarak uzaya kaçar. Yüzeyde ve troposferde tutulan enerji, atmosfer ve okyanus dolaşımıyla yeryüzüne dağılır ve uzun dalgalı yer ışınımı olarak atmosfere geri verilir. Yeryüzünden salınan uzun dalgalı ışınımın önemli bir bölümü, yine atmosfer tarafından emilir ve daha az Güneş enerjisi alan yüksek enlemlerde ve düşük sıcaklıklarda salınır.
Atmosfer'deki gazların gelen Güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu doğal süreç sera etkisi olarak adlandırılmaktadır.
Su buharı dışındaki sera gazları, bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, jeolojik evrimin doğal uzantısı olan volkanik etkinlikler sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken işlevi görür.
Bugün bilim çevrelerinde küresel ısınmada baş sorumlunun karbondioksit oranının artması olduğuna inanılmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,
Küresel ısınmada su buharı ve bulutların rolü; su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak Güneş'ten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Küresel ısınmayla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı oluşmasına yol açar. Su buharı küresel ısınmayı pozitif feedback ile artırırken, bulutlar ise Güneş'ten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtır, bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır.
Küresel ısınma sonucu kutuplar ve yakın bölgelerinde buzlar eridikçe yerlerini kara veya sular almaktadır. Kara ve suların kar ve buza oranla daha az yansıtıcı olması Güneş ışınımı emilimini arttırmakta ve dolayısıyla ısınmanın daha fazla artmasına yol açmaktadır. (Ice-Albedo feedback)
Küresel ısınma için en kötü senaryolar feedback mekanizmaları ile ortaya çıkması muhtemel sonuçlar olarak görülmelidir. Pozitif feedback olarak nitelendirilen bu mekanizmaların işleyişinde küresel ısınma, bir takım yeni risk faktörlerinin ve mekanizmaların açığa çıkışını hızlandırmaktadır. Küresel ısınma örneğin kutup bölgelerinde ve Grönland'da buz tabakasının erimesi Güneş ışınlarının daha fazla emilmesini sağlarken, Sibirya'da buzlu göl ve bataklıklarda hapsedilmiş, CO2'den 20 kat daha etkili metanın açığa çıkmasını sağlar. Yine iklim düzensizliği ve kuraklık, bazı bölgelerde önemli bir karbon yakalayıcısı olan orman örtüsünü yok edebilir, denizlerin ısınması deniz dibinde depolanmış olan metan hidratın atmosfere karışmasına yol açabilir.
Küresel iklim değişikliğinin temel nedenleri; nüfus artışı ve buna bağlı enerji tüketimi, toprak kullanımı, uluslararası ticaret ve ulaşım gibi diğer insan aktivitelerindeki artış ile sanayinin gelişmesidir. İklim değişikliğinin asıl nedeni küresel ısınmadır. Bunun sebebi ise atmosferdeki "sera gazlarının" artmasıdır. Sera gazı emisyonlarının insan faaliyetleri ile arttığı bilinmektedir. Karbondioksit (CO 2) en önemli sera gazı olup; araç egzozlarından, ısınma amaçlı yakılan yakıtlardan, fabrika bacalarından atmosfere bırakılmaktadır.
Küresel iklim değişikliği, insan sağlığını koruma konusundaki çabalara engel oluşturmaktadır. İklim değişikliği insan yaşamı için giderek artan bir tehdit haline gelmiştir. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan çok çeşitli sağlık sorunları ile gün geçtikçe daha sık karşılaşılmaya başlanmıştır.
Uluslararası tartışmalarda önemli yer tutan bu konu 7-8 yıldır halk sağlığı alanında çalışanların gündemindedir. Toplum gündemine taşınmasına yönelik çabalar son zamanlarda artmıştır.
İklim değişikliğinin sağlık etkileri doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya çıkmaktadır.
Doğrudan etkiler arasında sıcak dalgalarına bağlı meydana gelen ölümler ve hastane başvurularında artış pek çok ülkede araştırmalarla gösterilmiştir. Aşırı hava olaylarının (seller, fırtınalar vb.) sıklığında ve şiddetinde artışlar olmuştur. Gelecekte bu tür afetlerin sıklık ve şiddetinin daha da artması beklenmektedir. Bu tür afetlere bağlı olarak ölümler, yaralanmalar, enfeksiyon hastalıklarında ve vektörlerle bulaşan hastalıklarda artış görülmekte; göçler, toplumsal sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Dolaylı etkilerin neden olduğu sağlık sorunları arasında; vektörlerin yaşam alanlarında değişiklikler olmasına bağlı olarak sıtma, Dang ateşi, viral ensefalitlerde artış, hastalık etmenlerinin virulasında ve çoğalma hızında artışa bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklarda artış, su ve gıda kaynaklarının azalması, çölleşme, buzulların erimesi, deniz suyunun termal genişlemesi, su kaynaklarında tuzlanma, su kaynaklarının azalması sonucunda da su ve gıda ile bulaşan hastalıklarda artış ortaya çıkmaktadır. Ayrıca çevresel bozulmanın sonuçlarına bağlı olarak çevresel göçmenlerin artması, yerleri değiştirilmiş, demoralize toplumlarda ortaya çıkan psikolojik sorunlar, toplumsal çatışmalara bağlı çeşitli sağlık sonuçları da ortaya çıkmaktadır.
Artan sıcaklık polen mevsiminin uzamasına ve astım gibi alerjik hastalıkların artışına da neden olmaktadır.
İklim Değişikliğine Bağlı Olarak Ortaya Çıka |
n Sağlık Sorunları
Geniş alanda hissedilecektir,
Çok sayıda kişiyi etkileyecektir,
Geniş bir zaman diliminde ortaya çıkacaktır,
Bu konuda araştırma yapmak çok karmaşık ve güçtür.
Ülkemizde de bu konuda araştırma eksiklikleri bulunmaktadır. Ancak bu konu bizi "erken uyarı istemleri" gibi çok yüksek teknoloji gerektiren, sonuçlarından pratik olarak yararlanamayacağımız pahalı uygulamalara yöneltmemelidir. Temel amaç:
1. Konu ile ilgili toplum duyarlılığının artırılması. Ülkemizin kendi özelinde geleceğe yönelik temel verileri sağlayacak sistemlere ve araştırmalara ağırlık verilmesi olmalıdır.
Kaynaklar
1. Epstein R.P., Climate Change and Human Health, N Engl J Med, 353; 14, Oct. 2005
2. Güler Ç. İkim Değişikliği ve Sağlık. Hacettepe Tıp Dergisi. 2002; 33 (1) :34-39
3. Last J.M. Human Health and Changing World, Maxcy-Rosenau- Last, Public Health and Preventive Medicine, Robert, B. Wallace, 14 th Ed. Appleton-Lange, Stamford, Connectcut, 1998; 781-92.
4. Tekbaş Ö.F.,Vaizoğlu A. S., Ogur R., Güler Ç., Küresel Isınma, İklim Değişikliği ve Sağlık Etkileri", Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığı, Ayın Kitabı, Ankara, Ocak 2005.
İklim Değişikliği ve İnsan Sağlığı
Dr. Paul R. Epstein
Dr. Paul R. Epstein'in The New England Journal of Medicine'de (NEJM) yayımlanan yazısı iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerinde doğal afetler yoluyla görünen etkilerinin yanında, daha uzun dönemli yavaş değişikliklerden kaynaklanan, hastalık yapıcı mikroorganizmaların yayılması dolayısıyla da etkide bulunduğunu ortaya koymaktadır.
İklim değişikliğinin gözle görünen zararları arasında, 2003 yılında Avrupa'da on binlerce insanı öldüren, orman yangınlarına ve ekinlerin kurumasına sebep olan, Alp dağlarındaki buzul tabakasının %10'unu eriten sıcak hava dalgası ile ısınan Meksika Körfezi'nden kuvvet alıp kıyı yerleşimlerini yerle bir eden Katrina kasırgası (2005'te) sayılabilir. 2001 yılında toplanan Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli, büyük ölçüde ormansızlaşma ve ısıyı tutan karbondioksit gibi gazları üreten fosil yakıtların kullanılması yoluyla, insanların bu değişiklikte önemli rol oynadıklarına karar vermiştir.
2001 yılından beri, atmosferin ısınması ve karbondioksit birikmesi, kutuplarda ve Alpler'de buzulların erimesi, birkaç yıl önce hiç ihtimal verilmeyen bir hızla artmıştır. Ayrıca, kutup rüzgarlarının hızı artmakta, okyanusun derinlikleri ısınmakta ve atmosferin alt katmanlarının ısınması ozon tabakasının kendini yenilemesini geciktirmektedir. Üstelik, Grönland'da matkapla delinerek incelenen buzul tabakaları iklimin büyük bir hızla değişebileceğini göstermiştir. İklim değişikliği dünyada biyolojik değişikliklere yol açmaktadır.
Yazara göre, daha yavaş seyreden iklim değişiklikleri de insan sağlığına zarar verebilmektedir. Son yirmi yılda ABD'de, iklime dayalı faktörlerin de etkisiyle astım vakaları dört katına çıkmıştır. Karayip adalarında yaşayanların da solunum yolu rahatsızlıkları artmıştır. Yükselen karbondioksit düzeyi ve atmosferik ısınma bitki polenlerinde ve toprak mantarlarında artışa neden olmakta ve oluşan partiküller aeroallerjenler şeklinde akciğer alveollerinin içine girmekte, bağışıklık sistemini de etkilemektedir.
Dr. Epstein ayrıca son otuz yılda biyolojik çeşitlilikte meydana gelen değişikliklerle, zararlı ve patojenleri kontrol altında tutan, avcı ve av hayvanları dengesinin değişime uğradığını saptamaktadır. Isınmayla birlikte mikropların yayılma alanı da genişlemektedir. Örneğin, İsveç'te kışların daha ılıman geçmeye başlamasıyla hastalık taşıyan kenelerin kuzeye doğru yayıldığı, ABD ve Kanada'da da benzer bir değişikliğin olabileceği saptanmıştır. Birçok hastalığın taşıyıcısı olan sivrisineklerin üremesi ısı artışlarına karşı çok hassastır. ABD'nin güney batısında avcı hayvan nüfusunu azaltan, altı yıl süren kuraklıktan sonra 1993 yılında erken gelen şiddetli yağmurlar kemirgenlerin besini olan bol miktarda çam ağacı meyvesi ve çekirge ortaya çıkarmış, sonuçta artış gösteren beyaz ayaklı fare popülasyonu Amerika kıtasında hantavirüse bağlı hantapülmoner sendromda artışa neden olmuştur.
1999'da New York şehrinde ortaya çıkan Batı Nil virüsünün ise, kuşları ısıran Culex pipens sivrisineğinin kuraklık dolayısıyla ortaya çıkan sığ sularda üremesine bağlı olduğu düşünülmektedir. Sıcak ve kurak 2002 yazında tüm ülkeyi kat eden hantavirüs 230 hayvan ve 138 kuş çeşidini enfekte etmiştir. Aşırı nem ve seller de, 1993'te Missisipi nehri taşkınlarında olduğu gibi, hastalıklara yol açan virüs ve toksinleri ortaya çıkarmaktadır. Mercan kayalıklarının yine ısınma dolayısıyla "beyazlanması" ise hem burada barınan balıkların, hem de çeşitli ilaçlara ham madde oluşturabilecek türlerin yok olması dolayısıyla insan sağlığını tehdit etmektedir.
İklimdeki değişiklerin neden olduğu birçok olumsuz sonuçları vardır. Bunları
olarak sıralamak mümkündür.
Tahıl üretimini tehdit ediyor.
2011 Ocak ayı içerisinde yayımlanan bir çalışma, küresel ısınmanın bitkilerde polen dönemini uzattığını ortaya koydu. Kuzey Amerika’da yapılan bu çalışmaya göre Ambrosia bitkisinin polen dönemi kuzey bölgelere doğru ilerledikçe ciddi bir şekilde uzuyor. Bu durumun başka bitki türlerinde de geçerli olduğunu işaret eden birçok çalışma mevcut fakat bu tip kapsamlı sonuçlar henüz Ambrosia ile sınırlıdır.
Konu ile ilgili Birleşmiş Milletler raporu, Fransa'nın başkenti Paris'te açıklanmıştır. Raporda küresel sıcaklık artışının olası etkileri aşağıdaki biçimde özetlenmektedir.
Kuzey Amerika'da kum fırtınaları tarımı yok edecek. Deniz seviyeleri yükselecek. Peru'da 10 milyon kişi su sıkıntısı çekecek. Mercan kayalıkları yok olacak. Gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30'u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak. Dünya'nın yiyecek stokları tükenecek.
Yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşecek.
Öncelikle Kanada ve Rusya, bir ölçüde de ABD ve Danimarka şimdiye kadar -50°’ye varan aşırı soğuklar nedeniyle kullanamadıkları birkaç milyon kilometre karelik alanı kullanıma açıyorlar.
Küresel ısınma yüzünden erimeye başlayan buzullar bu güne kadar geçilmez sanılan deniz yollarını ve kara parçalarını ulaşıma ve erişime açmaktadır. Eriyen buzlar sayesinde Batı Avrupa, Doğu Asya ve Kuzey Amerika limanları yaklaşık 5000 ile 15.000 km kadar birbirlerine yaklaşacaktır.
2015 sonunda Paris’te düzenlenen 21. Taraflar Toplantısı’nda 180 ülke Kyoto Protokolü sonrası yürürlüğe geçecek Paris Anlaşması’nı imzaladı.
Paris Anlaşmasını onaylama.
Karbon vergisi
Termik santrallere kısıtlama
Sera gazı salımını kontrol edecek günlük hayattaki bazı önlemler şöyle sıralanıyor:
HİDP (IPCC)'nin sera gazı salınımının izleyebileceği seyirlere bağlı olarak geliştirdiği KİD'in olası etkilerine yönelik bilimsel öngürü yapmayı amaçlayan çeşitli senaryoları vardır.
70 ülkeden 300'e yakın bilim adamının titiz çalışmalarıyla hazırlanan HİDP (IPCC) "İklim Değişikliği 2014: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık Raporu"'na göre iklim değişikliğinin etkileri çok belirgin olarak ortada durmaktadır. Sel baskınları, tayfunlar, denizin yükselmesi gibi olaylara bağlı olarak insanların ölmesi, yaralanması, göç etmek zorunda kalmaları, karasal ve tatlı su ekosistemlerinin yıkımı büyük bir olasılık dahilde görülmektedir.
Kapadokya Üniversitesi
Kapadokya Meslek Yüksekokulu (KMYO) değişen unvanı ile Kapadokya Üniversitesi, 16 Eylül 2005 tarihinde İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı'na bağlı olarak Yükseköğretim Kurulu Kararı doğrultusunda bölge kalkınma hedefleri paralelinde belirlenmiş olan beş programla eğitim - öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Bakanlar Kurulu'nun 03.07.2008 tarihli kararı ile yeniden kurulan yüksekokulun öğretim programlarının temelini bölge kalkınma programları (Kapadokya Programları), havacılık programları ve sağlık programları oluşturmaktadır.
Yüksekokulun biri Ürgüp'e 5 kilometre uzaklıkta olan Mustafapaşa (Sinasos) beldesinde, diğeri ise İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda olmak üzere iki yerleşkesi bulunmaktadır.
2005–2006 akademik yılında, bölge kalkınma hedefleri paralelinde belirlenmiş olan beş programla eğitime başlayan Kapadokya Meslek Yüksekokulu, bugün Kapadokya ve İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda yer alan iki yerleşkesinde toplam 25 önlisans programı ile eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir.
2009 yılında sivil havacılık alanında yoğunlaşılmaya başlanmış ve Balon Pilotluğu, Uçak Teknolojisi, İngilizce Sivil Hava Ulaştırma İşletmeciliği, Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri ve Uçuş Harekât Yöneticiliği programları açılmıştır. Bu doğrultuda 2011 yılında Nevşehir’de verilen eğitimlere ek olarak, Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın desteği ile İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı içerisinde de bir yerleşke kurulmuştur.
Yüksekokul 2012 yılında, sağlık sektörünün büyüme hedefleri ve bu hedefler doğrultusunda doğacak eleman ihtiyaçlarına yönelik bir şekilde sağlık programlarında yoğunlaşmaya başlamıştır. 2011 - 2012 akademik yılında Çocuk Gelişimi, 2012 - 2013 akademik yılında Ağız ve Diş Sağlığı, Ameliyathane Hizmetleri, Diyaliz, Fizyoterapi ve Tıbbi Görüntüleme Teknikleri programları; 2013 - 2014 akademik yılında Anestezi, Elektronörofizyoloji, İlk ve Acil Yardım, Odyometri ve Optisyenlik programları; 2014 - 2015 akademik yılında, Diyaliz (İngilizce), Tıbbi Laboratuvar Teknikleri, Sağlık Turizmi İşletmeciliği, Sosyal Hizmetler, Patoloji Laboratuvar Teknikleri; 2015 - 2016 akademik yılında ise Diş Protez Teknolojisi programı açılmıştır.
2014 yılında İlk ve Acil Yardım, Tıbbi Görüntüleme Teknikleri, Ameliyathane Hizmetleri, Anestezi, Diyaliz, Odyometri, Optisyenlik programlarının uygulama eğitimlerini yürütmek üzere tam donanımlı uygulama alanları oluşturulmuştur. Kapadokya Meslek Yüksekokulu'nda yürütülen programların uygulama eğitimlerini desteklemek üzere, 2014 yılında Ağız ve Diş Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Gelişimi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Fizik Tedavi ve Sağlıklı Yaşam Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Sürekli Eğitim Mer |
kezi adlarıyla dört merkez kurulmuştur.
2013 yılı itibarıyla uzaktan öğretim birimi kurulmuş ve 2014 yılında Turist Rehberliği Uzaktan Öğretim, 2015 yılında Çocuk Gelişimi Uzaktan Öğretim programlarına öğrenci alınmaya başlanmıştır.
2015 - 2016 akademik yılında öğretim programlarına yeni bir alan eklenmiş ve hukuk alanında Adalet önlisans programı açılmıştır.
Sıcak hava balonu üzerine yürütülen çalışmalar, 1 Aralık 2016’da kurulan Sıcak Hava Balonu ve Hava Gemisi Uygulama ve Araştırma Merkezi çatısı altında devam etmektedir.
Çocuk Gelişimi programının uygulama eğitimleri, Ürgüp ve Nevşehir’de iki farklı uygulama merkezinde yürütülmektedir. Merkezlerde Montessori metodu uygulanmaktadır.
Hem her yaştan ve meslekten kişilerin katılabileceği eğitim programlarıyla bireylerin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkıda bulunmakta, hem de havacılık sektöründe faaliyet gösteren şirketlere mesleki eğitimler vermektedir.
Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Çocuk Gelişimi Uygulama ve Araştıma Merkezi tarafından okul öncesi eğitim alanında Montessori yöntemi üzerine bir eğitim programı hazırlanmıştır. Bu eğitim programı ile gerek çocuk gelişimi, sosyal hizmetler programları öğrencilerine, gerekse yaygın eğitim kapsamında ilgili kurum, kuruluş ve kişilere eğitimler düzenlenmektedir.
Havaaracı Bakım Eğitim Kuruluşu: Kapadokya MYO, SHGM tarafından yayınlanan Hava Aracı Bakım Eğitimi Kuruluşları Talimatı (SHT-147) uyarınca verilen yetkiye dayanarak SHY-147 A1/A2 kategorisinde bakım eğitimi vermektedir.
Dil Yeterliliği Hizmet Sağlayıcı Organizasyonu: Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan SHT-66L-HS talimatı kapsamında Hava Aracı Bakım Personelinin İngilizce Dil Yeterlilik Sınavlarını gerçekleştirme ve başarılı olan adaylara onaylı sertifika verme hizmetleri gerçekleştirilmektedir.
İlk Yardım Eğitim Merkezi: Sağlık Bakanlığı Nevşehir İl Sağlık Müdürlüğü’nün 24.12.2010 tarihli onayı ile Kapadokya Meslek Yüksekokulu İlkyardım Eğitim Merkezi kurulmuştur. Bu tarihten itibaren ilkyardım eğitimleri ve ilkyardımcı sertifikası vermeye yetkili kuruluş olarak eğitimlere devam edilmektedir.
Sıcak hava balonu ve hava gemilerinin uçuşa elverişliliği, bakımı ve Türkiye’de üretimine yönelik araştırma ve çalışmalar yapmak üzere kurulmuş olan merkez, Kapadokya balon uçuş sahasında sıcak hava balonlarının uçuş emniyetini yükseltmek hedefi doğrultusunda, slot kullanımının izlenmesi, uçuş verisi toplanması ve benzeri konularda çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmaların yanı sıra, sıcak hava balonu ve hava gemilerinde görev yapan pilot ve yer ekiplerine yönelik mesleki eğitimler düzenlenmekte, sınavlar yapılmakta ve gerekli eğitim materyalleri hazırlanmaktadır.
Uçuş Eğitim Organizasyonu: Kapadokya Meslek Yüksekokulu Uçuş Eğitim Organizasyonu, genel ve sportif havacılık işletmelerinde görev alacak uçucu personelin ve yer ekibinin yetiştirilmesi yönelik eğitimler vermektedir.
Teorik eğitimler Kapadokya Meslek Yüksekokulunun Ürgüp, Mustafapaşa Beldesinde bulunan yerleşkesinde, uçuş eğitimleri ise Göreme'de gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda, PPL(B), CPL (B), FI (B) eğitimleri ile Milli Lisansa Çevrim, Validasyon ve Lisans Yenileme Hizmetleri verilmektedir.
Slot Hizmet Merkezi: Kapadokya MYO, yoğunlukla "Göreme Milli Parkında" gerçekleştirilen balon uçuşlarının artması sebebiyle "Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü" tarafından ticari hava taşıma işletmelerinin Nevşehir – Kapadokya bölgesindeki slot uygulamalarına ait işlemlerin gerçekleştirilmesi konusunda yetkilendirilmiştir.
Bu yetki kapsamında, Kapadokya bölgesinde; "1- Uçuşlara ait bilgilerin toplanması," "2- İstatistiki verilerin toplanması, 3- Meteorolojik değerlendirme ve bayrak uygulaması, 4- Slot hakkı kullanımının kontrolü, 5- Kalkış uygunluğu taleplerinin değerlendirilmesi" işlemleri Kapadokya Meslek Yüksekokulu tarafından yürütülmektedir.
F Bakım Sürekli Uçuşa Elverişlilik Kuruluşu: Uçuş faaliyetlerinde emniyetin sağlanması, hava aracının uçuşa hazır durumda bulunmasının sağlanması ve emniyet faktöründen ödün vermeden maliyetlerin azaltılması amacıyla yapılan hava aracı bakımları SHGM tarafından yetkilendirilen Bakım Kuruluşları tarafından yapılmaktadır.
Sürekli uçuşa elverişlilik ve bakım sorumluluğu yönetmeliği ve talimatı kapsamında, maksimum kalkış ağırlığı 5700 kg altındaki hava araçlarının, ticari hava taşımacılığı haricinde kullanılan hava araçlarının ve bunların komponentlerinin bakımını yapmak üzere yetkilendirilen kuruluşlar “F Bakım Kuruluşları” olarak adlandırılmaktadır. Kapadokya Meslek Yüksekokulu da SHGM tarafından Sürekli Uçuşa Elverişlilik ve F Bakım konusunda yetkilendirilerek bu konuda hizmet sağlamaktadır.
Kapadokya MYO, tüm havacılık programları için Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) tarafından yetkilendirilmiştir. Uluslararası kurallara bağlı olan sivil havacılık sektörü (Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu – ICAO) , bu alanda verilen eğitimlerin, eğitimcilerin standardını ve çalışacak personelin eğitim yeterliliklerini de düzenlemektedir. Türkiye’deki uygulamalar ise SHGM’nin faaliyet ve denetim alanına yürütülmektedir. Kapadokya MYO, öğrencilerinin eğitim yeterliliklerinin temini amacıyla sivil havacılık alanlarındaki eğitim müfredatını SHGM onayına sunmakta ve eğitim yetkisi almaktadır. Bu özelliği ile meslek yüksekokulları arasında tektir.
Yüksekokul, havacılık alanındaki önlisans programlarının yanı sıra SHGM tarafından yetkilendirilmiş sertifika programları ile sivil havacılık sektörü çalışanlarına kısa süreli eğitim programları düzenlemektedir.
Sivil Havacılık Eğitim Yetkileri
Kabin Memuru Temel Emniyet Yetkisi – 13 Ocak 2011
Uçuş Eğitim Organizasyonu Yetkisi – 1 Mart 2011
Yer Hizmetleri Eğitim Yetkisi – 27 Nisan 2011
Heliport Eğitim Yetkisi – 16 Aralık 2011
Hava Aracı Bakım Eğitimi ve Sınav Kuruluşu Yetkisi – 17 Ağustos 2012
Slot Hizmet Merkezi Yetkisi – 28 Haziran 2013
Sıcak Hava Balonu Yer Ekibi Eğitim Yetkisi – 2 Eylül 2013
Hava Aracı Bakım Personeli Dil Yeterliliği Sınav Merkezi Yetkisi – 12 Haziran 2015
Sürekli Uçuşa Elverişlilik Yönetimi ve F Bakım Yetkisi – 6 Ağustos 2015
Dispeçer Eğitim Organizasyonu Yetkisi – 14 Eylül 2015
İnsansız Hava Aracı Sistemleri Eğitim Kuruluşu Yetkisi – 1 Temmuz 2016
2004 MTV Film Ödülleri
2004 MTV Film Ödülleri MTV tarafından 2004 yılında verilen ödülerdir. Ödül töreninin sunuculuğunu Lindsay Lohan üstlenmiştir. Törende Beastie Boys, D12 ve Yeah Yeah Yeahs isimli müzik grupları sahne almıştır. Törenin sunucusu Lidsay Lohan da ödül kazananlar arasında yer almıştır. Bu MTV Film Ödülleri tarihinde bir ilk olmuştur.
Mezosfer
Mezosfer, atmosferin deniz düzeyinden 50 km - 80 km yükselti arasında kalan tabakasıdır.
Atmosferin "stratosfer" adı verilen alt tabakası ile "termosfer" adı verilen en üst tabakası arasında yer alan mezosferde, sıcaklıklar alt sınırı olan stratopozda 0 °C iken, 77 °C kadar yükselir, sonra üst sınırı oluşturan mezopozda -90 °C'a kadar düşer. Mezosferin altında, Güneş ışınlarının enerjisi Yer yüzeyi ve ozon tabakası tarafından soğurulur. 1991'de fırlatılan ABD uzay araştırma aracı "Discovery", mezosferde rüzgar dalgaları gözlemiştir.
Stratosfer ile sınırını, sıcaklık artışının bir kez daha tersine döndüğü stratopoz düzeyi belirler. Mezosfer boyunca sıcaklık yine artan yükseklikle birlikte, basınçla orantılı olarak düşmeye devam eder ve 90 km. de -100C olur. Mezosferde atmosfer yoğunluğu deniz düzeyindekine göre 1/1000-1/1.000.000 kadardır. Ancak bu seyrek gaz kütlesi de yeryüzündeki yaşam açısından önemlidir. Küçük boyuttaki göktaşları, hızla girdikleri bu katmanda sürtünme etkisi ile buharlaşarak yok olurlar.
Suna Kan
Suna Kan, (d. 21 Ekim 1936, Adana), Türk keman virtüözü.
""Harika Çocuk"" olarak yeteneği küçük yaşta tespit edilen sanatçı, Türkiye'nin en iyi keman virtüözlerinden birisi olarak tanındı; uzun yıllar Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda solist ve başkemancı olarak görev yaptı. 1971'den bu yana "devlet sanatçısı" unvanını taşır.
1936 yılında, Adana’da dünyaya geldi. Babası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Viyola sanatçısı Nuri Kan’dır.
Beş yaşında iken babasından keman öğrenmeye başladı; daha sonra aile dostları Hulusi Karsel’den keman dersleri aldı . Ankara Devlet Konservatuvarı sınavlarını kazandı ve bu okulda Avusturyalı eğitimci Walter Gerhardt ile başladığı temel keman öğrenimini İzzet Nezih Albayrak ve Gilbert Back ile sürdürdü.
İlk resitalini 18 Nisan 1946 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı'nın konser salonunda verdi. Mozart’ın 5. Keman Konçertosunu seslendirdiği bu resital nedeniyle “"Harika Çocuk"” olarak anıldı ve eğitimine Avrupa’da devam etmesi gerekliliği gündeme geldi. 1948’de isme-özel olarak çıkarılan “"İdil Biret ve Suna Kan’ın yabancı memleketlere müzik tahsiline gönderilmesine dair kanun"” (Harika Çocuk Yasası) ile yurtdışında öğrenim görmek için devlet bursu alma imkanı doğdu. Yasanın çıkmasından bir süre sonra ailesiyle birlikte önce Roma’ya gitti; birlikte çalışacağı eğitimcinin hayatını kaybettiğini öğrenince Paris Konservatuvarı’na gönderildi. Paris’te Gabriel Bouillon ile çalışan Suna Kan, 1952 yılında konservatuvarı birincilikle bitirdi.
Kemancı, okulu bitirdikten sonra da Gabriel Bouillon ile repertuvar çalışmalarına devam etti ve uluslararası yarışmalara katıldı. Cenevre Yarışması birincilik madalyasını (1954), Viotti Yarışması birincilik ödülünü (1955), Münih Yarışması İkincilik ödülünü (1956), Long-Thibaud Yarışması Paris Kenti ödülünü (1957) kazandı.
1957’de yurda döndü ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solist sanatçılığına atandı. 1960 yılında müzisyen ve müzik eleştirmeni Faruk Güvenç ile evlendi . Bu evlilik Faruk Güvenç’in 1982’deki ölümüne kadar sürdü.
1960 yılında Türkiye'nin ilk konser piyanisti Ferhunde Erkin'le kurduğu keman-piyano ikilisi ile yurdun pek çok yerinde oda müziği konserleri ve resitaller verdi. İkili yurtdışında da çeşitli merkezlerde resitaller verdi. Daha sonra Almanya'da öğrenimini tamamlamış Gülay Uğurata ile bir ik |
ili oluşturdu. Tam 29 yıl birlikte çaldılar.
Suna Kan, 1970'li yılların başında orkestra şefi Gürer Aykal ve eşi Faruk Güvenç ile Ankara Oda Orkestrası'nın kuruluşunda yer aldı. Orkestra, yurt dışında yüzün üzerinde konser verdi; çeşitli plaklar yaptı. Sanatçı, 1977-1986 arasında Ankara Oda Orkestrası'nda başkemancı ve solist sanatçı olarak yer aldı.
Geniş bir repertuvarı olan ünlü kemancı, Türk bestecilerinin keman için ürettikleri repertuvarın önde gelen yorumcularından birisidir. Necil Kazım Akses'in Keman Konçertosu'nun ilk çalınışını gerçekleştirmiştir; sık sık yorumladığı Ulvi Cemal Erkin'in Keman Konçertosu'nun en iyi yorumcularından biri kabul edilir; Ahmet Adnan Saygun'un Keman Konçertosu'nu da birçok kez icra etmiştir. Türk sanatına katkı ve hizmetlerinden ötürü 1971'de Devlet Sanatçısı unvanına layık görüldü. Türkiye'nin ilk kültür bakanı olan Talât Sait Halman'ın Cumhurbaşkanlığı Konser Salonun da düzenlemek istediği Itri konserine şiddetle karşı çıkmış, hatta Başbakan Nihat Erim'e mektup göndererek 'alaturka müzik o salonda icra edilirse devlet sanatçısı unvanımı geri iade ederim' demiştir. Talât Sait Halman'ın bütün uzlaşmacı çabalarını geri çevirerek Itri konserinin iptal edilmesine neden olmuş, bu olay sonucunda Talât Sait Halman Kültür Bakanlığı görevinden istifa etmiştir.
1988 yılında diplomat Halit Güvener ile evlendi ve sefire olarak Macaristan’da bulundu.
Sanatçı, 1996 yılında Sevda - Cenap And Müzik Vakfı Onur Altın Madalyası ile ödüllendirildi. 1997 yılında Müşerref Hekimoğlu'nun yazdığı ""Suna Kan: Öz Şarkısını Duyuran Keman"" adlı kitap Sevda - Cenap And Müzik Vakfı tarafından yayınlandı.
Mayıs 2017'de sağlık sorunları nedeniyle uzun bir súre konser vermediğini anımsatarak "Kemanın kutusunu şimdilik, bu dünyadan gidinceye kadar kapattım" ifadelerini kullandı.
Video barındırma
Video barındırma, sağlayıcı tarafından video barındırma hizmetinin sunulduğu türdür. Video barındırma hizmeti veren internet siteleri hem video ekleme veya izleme hem de resim ekleme veya var olan resimlere bakma imkânı sağlamaktadırlar. Hizmet bireysel son kullanıcıların kişisel, ticari veya telif ücretsiz videoları yükleyip paylaşmasına ve bunları izlemesine olanak tanır. Kullanıcılar genelde barındırma hizmetinin web sitesi, mobil veya masaüstü uygulaması veya diğer arayüz (API) aracılığıyla video içeriği yükleyecektir. Yüklenen video içeriği kısa video kliplerinden tam uzunlukta televizyon programı ve filmlere kadar değişebilir. Video sunucusu, videoyu kendi sunucusunda saklar ve kullanıcıların farklı türdeki katıştırma kodlarını veya başkalarının video içeriğini görüntülemesine izin veren bağlantıları etkinleştirmesine olanak tanır. Özellikle video barındırma web sitesi olarak kullanılan web sitesi, genellikle video paylaşımı web sitesi olarak adlandırılır.
Tanınmış video barındırma sistemleri:
2010'lu yıllarda, teknoloji ve İnternet'in günlük yaşamdaki yaygınlığı ile birlikte, video barındırma hizmetleri farklı eğlencelere (komedi, şovlar, oyunlar veya müzik), haberlere, belgesel filmlere ve eğitim videolarına portal olarak hizmet ediyor. İçerik, hem kullanıcı tarafından oluşturulmuş, amatör klipler veya ticari ürünler olabilir. Eğlence endüstrisi, müzik ve videoları, filmleri ve televizyon programlarını doğrudan halka açıklamak için bu aracı kullanıyor. Birçok kullanıcı sınırsız web alanına sahip olmadığından ya ücretli bir hizmet olarak ya da bir internet servis sağlayıcısı hizmeti vasıtasıyla video barındırma hizmetleri, özellikle blogların, İnternet forumularının ve diğer etkileşimli sayfaların patlamasıyla birlikte giderek daha popüler hale geliyor. Kamera telefonları ve akıllı telefonlar için toplu pazar, kullanıcı tarafından üretilen videonun arzını artırdı. Evde arkadaşlarınıza gösterecek bir DVD yapmak gibi kişisel video dağıtımının geleneksel yöntemleri, kamera telefon kliplerinin düşük çözünürlüğü ve yüksek ses düzeyine uymuyor. Buna karşılık, mevcut geniş bant İnternet erişimi, cep telefonlarında video çekim kalitesine hizmet etmek için çok uygundur. Çoğu insan web sunucularına sahip değildir ve bu, kullanıcı tarafından oluşturulan video içeriği barındırma talebini yaratmıştır. Kullanılabilirlik bir deneyim edinmek, bir video yüklemek ve gerçek zamanlı veri akışı yayınlamak veya gömmek, gelişmiş programlama bilgisi gerektirmez. Artık yaygın bir web tarayıcısı ile elde edilir ve çok az programlama deneyimi olan kullanıcılar tarafından yapılabilir.
Vimeo'dan önce ve sonra YouTube, videoların web'de barındırılma şeklini değiştirmeden önce, ilk İnternet video barındırma sitesi shareyourworld.com oldu. Tıpkı modern barındırma hizmetleri gibi kullanıcıların kliplerini veya tam videoları farklı dosya biçimlerinde yüklemelerini sağladı. 1997'de Chase Norlin tarafından kuruldu, bütçeye ve bant genişliği problemlerine bağlı olarak 2001 yılında kapandı.
Bazı web siteleri Ogg veya WebM gibi açık kaynaklı video formatlarını tercih eder. Açık kaynak video formatları için kullanılan sıkıştırma formatları Theora (Ogg ile) ve VP8 (WebM ile)'dir. Özellikle, Wikipedia topluluğu Ogg formatını savunuyor ve bazı web siteleri artık WebM videolarını aramayı özellikle destekliyor.
Bazı web sitelerinde, kullanıcılar tüm filmleri, siteyle belirlenen video uzunluğu sınırının büyüklüğüne (örneğin, 15 dakikalık bir video uzunluğu sınırı) sahip bölümlere ayırarak paylaşır. Kullanıcılar tarafından tanınabilir, ancak standart arama motorlarında uyuşmayacak bir başlık sağlayarak, kullanıcıların paylaştığı uzun metrajlı filmlerin başlıklarını şaşkına çevirmek için ortaya çıkan bir uygulama vardır. Sağlanan bir videonun bir telif hakkı ihlali olması durumunda, kullanıcıya açıkça görülen her şey dahi edilmez.
Video barındırma hizmetlerinin daha yeni bir uygulaması, video ve diğer mobil içerikin mobil cihazlar tarafından teslim edilebildiği ve mobil cihazlar tarafından kolayca erişilebildiği mobil web 2.0 arenasında yer almaktadır. DaCast ve Ustream gibi bazı video barındırma hizmetleri, videoların mobil cihazlarda izlenebileceği araçları geliştirdi; ancak, eşit erişime ve masaüstü odaklı web hizmetleri yeteneğine sahip olan video barındırma hizmetleri için mobil odaklı web tabanlı ön uçlar henüz geliştirilmedi. Skype Qik adlı bir mobil canlı yayın yazılımı kullanıcıların cep telefonlarından internete video yüklemelerine olanak tanır. Videolar daha sonra çevrimiçi olarak saklanacak ve Twitter, Facebook ve YouTube gibi çeşitli sosyal paylaşım sitelerine paylaşılabilecektir. Videolar sunucularda saklanır, hem mobil cihazlardan hem de web sitesinden izlenebilir.
Lale Aytaman
Lale Aytaman (d. 1944, İstanbul), 1991-1995 Muğla valisi ve Türkiye'nin ilk kadın valisidir.
Lale Aytaman, İstanbul Avusturya Kız Lisesi'inden mezun olduktan sonra 1962 Phoenix, Arizona'da AFS öğrenci değişimi programına katılmıştır. İstanbul Üniversitesi Alman dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuş ve Hamburg'da Alman Dili ve Edebiyatı doktorası yapmıştır.
Ankara Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak Almanca dersler vermiştir.
6 Temmuz 1991 tarihinde Muğla Valiliği görevine getirilmiş ve bu görevi 1995 yılına kadar sürdürmüştür. 1994-1995 yıllarında Muğla Valisi olarak Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Planlamalar Kongresi Türk Milli Heyeti Başkanlığı yapmış, "Avrupa Planlamaları Çalışma Grubu" başkan yardımcısı olmuştur. Muğla İlinde kadının el emeğinin değerlendirilmesi ve tütüne alternatif projeler geliştirilmesi kapsamında, geleneksel dokumacılığın korunması için Yeşilyurt Modelini oluşturmuş ve "MELSA"yı kurmuştur (Muğla El Sanatları). Muğla Üniversitesi'nin kurulması, çevreye yönelik faaliyetleri ile öne çıkmıştır.
1995 yılında ANAP'tan Muğla milletvekili seçilmiştir. TBMM Kadının Statüsünü Araştırma Komisyonu Başkanlığı yapmıştır. TBMM ANAP Grup Yönetim Kurulu üyeliği ve ANAP Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeliklerine seçilmiştir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ve Batı Avrupa Birliği Milli Heyet Üyeliği yapmıştır. AKPM'de bir Komisyon Başkanlığına seçilen ilk Türk Milletvekili olarak "Çevre, Yerel ve Bölgesel Yönetimler Komisyonu" Başkanlığı yapmıştır. Halen AKPM onur üyesidir.
1975-1980 yılları arasında Kocaeli senatörlüğü yapan Dr. Abdullah Köseoğlu, babası; eski başbakanlardan Nihat Erim, dayısıdır. Emekli Büyükelçi Reha Aytaman ile evlidir. Osman Aytaman (End. Müh) adlı bir oğlu vardır.
Valilik döneminde yaşadığı anıları, Turkuvaz Kitap'tan çıkan "İğneli Koltukta Dört Buçuk Yıl" adlı kitapta toplamıştır.
Girolamo Frescobaldi
Girolamo Frescobaldi, (d. 9 Eylül 1583 Ferrara, İtalya - ö. 1 Mart 1643 Roma), İtalyan müzisyen ve besteci. "Erken Barok" çağ içinde klavyeli çalgılarla yapılan müzik için en önemli besteci olduğu kabul edilir.
Frescobaldi'nin çocuk iken olağanüstü hatta dahice müzik istidadı olduğu bilinmektedir. İlk hocası Ferrara'da "Luzzasco Luzzaschi". Ama müziği zamanının birçok İtalyan müzisyeninden etkilendiği bildirilir ve bunlar arasında "Ascanio Mayöne", "Giovanni Maria Trabacı", ve "Claudio Merulo" sayılır. 1608 sonlarından önce Roma'da en önemli kilise binası olan St.Peter Bazilikası'nda orgcu olarak çalışmaya başladı. Bu görevde bazı aralıklarla, hayatının sonuna kadar bulundu.
Frescobaldi'nin basılmış olan eser koleksiyonları 17. yüzyıldaki müziğe en etkili birçok müziksel parça ihtiva etmektedir. O yüzyılın ve sonrasının en önemli bestecileri, bunlar arasında dikkati çeken Johann Jakob Froberger, Johann Sebastian Bach ve Henry Purcell Froscabaldi'nin müziğinden buyk ilham almışlardır. Froscabaldi'nin en iyi bilinen kilise örgü parçalarını ihtiva eden "Fiori musicallı"' (1635) adı verilen eserler koleksiyonu 19. yüzyıl sonlarına kadar kontrpuvan öğrenmek ve kullanmak için model teşkil etmekteydi.
Girolamo Frescobaldi eserlerinden örnekler:
Altkültür
Hakim kültürle bağlantısını koparmadan ancak çeşitli önemli noktalarda ayrılarak gelişen bir kültür “altkültür” olarak tanımlanır.
Altkültürün kaynağı, belli bir yaş grubuna, üyelerin kökenine, ırkına, |
ekonomik sınıfına, cinsiyetine dayanabilir ve altkültürü belirleyen unsurlar genellikle grubun estetik, dinsel, mesleki, siyasi ve cinselliğe bakış açılarıdır.
Hakim kültür içinde, gençlerin davranışlarına uygun rehberlikte bulunan, gençler tarafından paylaşılmış ve kabul edilmiş uygulamaları, tutumları, değerleri ve normları kapsayan gençlik alt kültürleri yer almaktadır. Hakim kültür içinde, çeşitli gençlik grupları, giyim tarzları, dinledikleri müzik türü, saç şekilleri, geliştirdikleri konuşma dilleri, benimsedikleri değer ve normları, tutum ve davranışları gibi özellikleri ile alt kültür grubu olarak varlıklarını sergilemektedirler.
Değerler ve normlar, dil, giyim ve saç tarzı, müzik ve boş zamanları değerlendirme biçimleri gibi unsurlar gençlik alt kültürlerinin genel belirleyicileri olarak kabul edilebilir. Bu kültürel unsurların en önemli özelliği, hızla yayılmaları şeklinde ifade edilebilir
Renegade (dizi)
Renegade, ABD'de 1992 ve 1997 yılları arasında 5 sezon ve toplam 110 bölüm yayınlanmış televizyon dizisidir. Dizi Türkiye'de de "Renegade:Kara Şahin" adı ile Kanal D televizyonunda yayınlanmıştır.
Lorenzo Lamas'ın başrolünü oynadığı dizide polislikten ödül avcılığına geçmiş olan Reno Raines'in maceraları anlatılmaktadır.
Hightail
Hightail (önceki adıyla YouSendIt), internette dosya paylaşım hizmeti veren bir web sitesidir. Kullanıcılar paylaşmak istedikleri dosyaları YouSendIt sunucularına yüklemekte ve yükleme sonunda kendilerine yüklenmiş olan dosyaya ait bir bağlantı döndürülmektedir. Diğer kişiler bu bağlantı üzerinden dosyayı indirebilmektedir.
Bu web sitesi onların ihtiyaçlarını karşılayacağını güvenebilirsiniz bu web sitesini kullanmak ve onlar geri düşmek güvenli bir ağ var, 20 milyondan fazla kullanıcıya sahip.
Ve kullanıcılar, aynı zamanda bir bilgisayar, telefon ya da bir tablet bu sitenin girebilirsiniz.
Bu müşteriler upload ve download içeriği ve diğerleri ile entegre edebilirsiniz heyecan verici ve yardımsever ağdır.
YouSendIt müşterilere yardımcı olmak ve onların hizmetlerini geliştirmek ve sadece kullanmak ve anlamak ve sitede gezinmek kolay olması için kendi içerik, dosya paylaşımı toplum içinde hızla büyümeye devam etmek kolay bir görev vardır.
"Kullanıcı Dosyaları" kullanımı yoluyla, dosya ve klasörleri (burada herhangi bir bilgi veya veri dahil) kullanıcılar düzenlemek, almak, göndermek, depolayabilir, senkron, paylaşmak, veya başka düzenlemek veya yönetmek ve kullanıcıların elektronik imza eklemek olabilir hangi anlamına gelir Hizmetleri.
Bu hizmetler 18 yaşın altındaki çocukların kayıt için izin vermiyor, ve bilinçli olarak 13 yaşın altındaki çocuklardan herhangi bir bilgi toplamaz.
Çocuğun velilerinin anne o / o kişisel bilgi vermeden hemen yönetimiyle temasa gerektiğinin farkında. Eğer
Küçük bir web sitesine kişisel bilgilerinizi gönderirken, bu silinir.
YouSendIt kullanıcıları için bir örnek veya diğer ağlar ve sosyal medya gibi Facebook gibi hizmetlerimizden da hesaplarına sağlar.Hizmetler bu formu işareti adı ve e-posta adresi gibi, paylaşmak için isteğe bağlı bilgi vererek kullanıcının kimliğini teyit edecektir.
Bir kez Facebook seçenekleri bağlı bunları ağ içinde paylaşmak edebilmek için kendi profil sayfası ilan edilecektir web sayfasında kullanıcıların faaliyetleri hakkında bilgi güncellemek için verilmiştir.
Arabesk kültür
Asıl anlamı sanatta doğu ile batının sentezi olan arabesk, 1980'li yıllarda şehre göçün sonucu yaygınlaşan ve özellikle arabesk müziğin Orhan Gencebay ile yaygınlaşmasının ardından belirginleşmiştir. Genelde üzüntülü yapılan şarkılar yüzünden, ilk başlarda maddi sıkıntı çeken insanlar tarafından sahiplenmeye çalışılmıştır. Arabesk şarkıcılarının çoğu varoşlarda büyümüş kimseler olduğu için herkesin ilgisine çekecek kalitede şarkılar üretememişlerdir. Buna karşın sürekli kendini farklı alanlarda geliştirmeyi hedef almış Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, Azer Bülbül ve Müslüm Gürses yaptıkları bestelerle, sözlerle ve yorumladıkları şarkılarla bu kültüre ait müziğin büyük kitlelere ulaşmasını sağlamış, elit kesimden de büyük bir hayran toplamışlardır. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirde arka planda kalanların yaşam tarzı ve dünya görüşünü yansıtan altkültürdür.
Köyden kente göç ve ardından yoksullaşan kitleler, sonrasında askeri darbe ile oluşan baskı ortamı gibi sıkıntılar sonrasında bu kültür daha da yaygınlaşmıştır.
Sırça Fanus
Sırça Fanus (İngilizce: "The Bell Jar"), Amerikalı şair ve yazar Sylvia Plath'in Ocak 1963'te Victoria Lucas takma adıyla yayımlanmış tek romanıdır. Plath'ın intiharından sonra gerçek ismiyle yayımlanmış ve büyük ilgiyle karşılanmıştır.
McCarthy döneminin toplumsal sorunlarının ortasında bir üniversitelinin bunalımlı yaşantısına eğilen yarı otobiyografik romanda kişi ve yer isimleri değiştirilmiştir. Plath'ın annesi, kitabın ABD'de yasaklanması için girişimde bulunmuş ancak başarılı olamamıştır.
Vladimir Komarov
Vladimir Mihailoviç Komarov (Rusça: Владимир Михайлович Комаров) (16 Mart 1927 Moskova - 24 Nisan 1967 Orenburg yakınları), Sovyet kozmonotu, bir uzay uçuşunda hayatını kaybeden ilk insan.
1960'ta uzaya gidecek ilk kozmonot grubuna seçildi. Vostok 4 uçuşunda Pavel Popoviç'in yedeği oldu. İlk uzay uçuşunu 1964'te Voskhod 1 ile yaptı. Soyuz 1 aracı ile yaptığı ikinci uzay görevi sırasında yere çakılarak öldü.
Soyuz 1, yeni uzay aracı Soyuz'un ilk uçuşuydu. Diğer uzay araçlarının aksine, Sovyetler, Soyuz'u insansız test uçuşu yapmadan, içinde Komarov olduğu halde uzaya gönderdiler. Bunun nedeni, Soğuk Savaş yıllarında Uzay Yarışı nedeniyle ABD ile rekabet içinde olan Sovyetler Birliği'nin Lenin'in doğum gününe özel bir kutlama yetiştirmek istemesiydi.
Uçuşun yedek kozmonotu olan Yuri Gagarin'in, kendisi gibi ünlü birisinin böyle tehlikeli bir göreve gönderilemeyeceğini bildiği için Komarov'un gitmesini engellemeye çalıştığı söylenir. Uçuştan birkaç hafta önce Komarov, "Bu uçuşa gitmezsem yedek kozmonotu gönderecekler. Benim yerime Yuri ölecek." dedi.
Uçuşun başından itibaren ortaya çıkan ciddi arızalar, Soyuz 1'in insanlı uçuş için hazır olmadığını gösterdi. Bunun üzerine kontrol merkezi, uzay aracını Sovyetler Birliği toprakları üzerinden ilk geçişinde indirmeye karar verdi.
Dünyaya dönmek üzere yörüngeden çıkmadan önce, Komarov, eşi Valentina ile telsizde kısa bir görüşme yaptı. Komarov, doğrultu sabitleme sistemi bozuk olduğundan kontrolsüz şekilde dönen uzay aracının içinde soğukkanlılıkla eşine veda etti.
Soyuz 1, atmosfere girdikten sonra otomatik paraşütü açılmadı. Komarov'un elle açtığı yedek paraşüt de dolandığından işe yaramadı. Yere çakılmadan hemen önce Sovyet Başbakanı Aleksey Kosigin, telsizde Komarov'a "ülkesinin onunla gurur duyduğunu" söyledi.
Türkiye'deki Amerikan dinleme istasyonları tarafından Komarov'un ağlarken " Beni bu berbat araca koyanlara lanet olsun" tarzında bir şey söylediği duyulmuştur.
Komarov, Valentina Yakovlevna Kiselyova ile evliydi, Yevgeni ve İrina adlı iki çocuğu vardı.
Kremlin
Kremlin (Rusça: Кремль), "kale", "hisar", "şato" anlamlarına gelen ve çoğu tarihi Rus kentinin merkezinde bulunan muhkim yapılar bütünü. En tanınmışları Moskova Kremlini'dir.
Moskova'daki Kremlin Sarayı, devrim öncesinde Rus çarlarının ikâmetgâhıydı. Moskova Irmağı'ndan 40 m yüksekte bulunan Borovitskiy Burnu üzerinde 28 hektarlık bir alana yayılan, çevresi 20 m yüksekliğinde 2 km'lik bir yalan yapıların en eskisi Spas na Boru (Ormandaki Kurtarıcı Aziz) Kilisesi'dir.
15. yüzyıl'da ilk Kremlin'in yerine İtalyan mimari anlayışında yeni bir saray yapıldı. 1487'de Beklemişhev Kulesi, 1490'da Borovitskaya Kulesi, Aziz Nikola ve Aziz Flor kapıları eklendi. 3. İvan döneminde birkaç katedral daha yapıldı. Dini yapılar Bizans, diğer yapılar İtalyan etkisi taşırlar. 1527'den sonra yapılan değişiklikleri Alman, İngiliz ve Hollandalı mimarlar gerçekleştirdi. Kremlin'in önemli yapılarından olan Büyük İvan Çan Kulesi'nin yapımına 1505'te başlanıp 1600'de tamamlandı. Kulede dünyanın en büyük çanı olan 218 ton ağırlığındaki Çar Kolokol (Çanların Çarı) bulunur. 1838-1849 yılları arasında Bolşoy Kremlyovskiy Dvoryets (Büyük Saray) inşa edildi. 1932-1934'te Kremlin Tiyatrosu, 1961'de Kongreler Sarayı yapıldı.
Günümüzde Kremlin, Rusya'nın bir simgesi durumuna gelmiştir.
Arruda dos Vinhos
Belediyede 4 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Alenquer
Belediyede 16 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Alcobaça
Belediyede 18 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Selim Rauf Sarper
Selim Rauf Sarper (14 Haziran 1899, İstanbul - 11 Ekim, 1968, İstanbul), Türk diplomat ve siyasetçi.
Liseyi Almanya'da bitirdi; Berlin Üniversitesi'nde başladığı hukuk eğitimini Ankara Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Şark İstiklal Mahkemesi Zabıt Kâtipliği dahil çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1927 yılından itibaren Dışişleri Bakanlığı'nda görev aldı. Dış temsilciliklerde kâtiplik, başkatiplik yaptı. Bükreş büyükelçiliği müsteşarlığından Basın ve Yayın genel müdürlüğüne getirildi. Moskova (1944-1946) ve Roma'da (1946-1947) büyükelçilik, Birleşmiş Milletler Türkiye daimi delegeliği (1947-1957), NATO konseyi Türkiye daimi temsilciliği (1957-1960), Dışişleri Bakanlığı genel sekreterliği (1960) yaptı.
27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis Bakanlar Kurulu Üyesi (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961) ve Cemal Gürsel hükümetlerinde Dışişleri bakanı oldu. 1961 seçimlerinde CHP İstanbul milletvekili seçilerek TBMM'de yer aldı. İsmet İnönü'nün koalisyon hükümetinde de Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürdü. 1965'te yeniden İstanbul milletvekili seçildi.
1968'de yaşamını yitirdi.
Plymouth (otomobil)
Amerika merkezli otomotiv şirketi.
Korkunç İvan (anlam ayrımı)
Şükrü Sina Gürel
Şükrü Sina Gürel, (1 Ocak 1950, İzmir) Türk akademisyen ve siyasetçi.
Lise'yi İzmir Koleji'nde (Bornova Anadolu Lisesi) tamamlayan Gürel girdiği Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde (Mekteb-i Mülkiye) Uluslararası İlişkiler Bö |
lümü’nü 1971’de tamamladı.Aynı Fakültede 1984’te Doçent, 1990’da Profesör oldu. Kıbrıs tarihi ve sorunu ile Türk-Yunan ilişkileri ve genel olarak Türk Dış Politikası sorunları ile ilgili dört kitabı, yurt içinde ve yurt dışında basılmış bilimsel makaleleri vardır.Halen Okan Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesinde Öğretim üyeliği yapmaktadır.
1982’de Bülent Ecevit’in başkanlığında, "Arayış Dergisi" yazı kurulunda görev yaptı. 1995’te İzmir’den DSP adayı olarak Milletvekili seçildi. 1997-1998 döneminde, 55. Cumhuriyet Hükümetinde AB ve Kıbrıs’tan Sorumlu Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görevini sürdürdü. 56. Cumhuriyet Hükümetinde de görev aldı. 57. Cumhuriyet Hükümetinde de sürdürdüğü Devlet Bakanlığı, Kıbrıs ile ilişkiler ve Hükümet Sözcülüğü görevlerini kapsamaktaydı.
12 Temmuz 2002 tarihinden 18 Kasım 2002 tarihine kadar Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı görevlerini de üstlendi. 20 ve 21. dönem İzmir milletvekilliği yaptı. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Mezon
Mezonlar güçlü etkileşim ile bağlı bir kuark ve bir antikuarktan oluşan hadronik atomaltı parçacıklardır. Atomaltı parçacıklardan oluştuklarından mezonlar, kabaca bir femtometre kadarlık bir yarıçaplı (proton veya nötronun 'ü kadar) fiziksel bir boyuta sahiptirler. Bütün mezonlar kararsızdırlar ve en uzun ömürlüsü mikrosaniyenin altında bir ömre sahiptir. Yüklü mezonların (bazen aracı parçacıklar yoluyla) bozunmasıyla elektron ve nötrino oluşur. Yüksüz mezonların bozunmasıyla da fotonlar oluşur.
Mezonlar radyoaktif bozunma ile oluşmazlar ancak doğada, kuarklardan oluşan maddeler arasındaki yüksek enerjili etkileşimlerin kısa ömürlü ürünü olarak açığa çıkarlar. Örneğin kozmik ışın etkileşimlerinde bu parçacıklar sıradan protonlar ve nötronlardır. Mezonlar ayrıca sıklıkla, protonların, antiprotonların veya diğer parçacıkların çarpıştığı yüksek enerjili parçacık hızlandırıcılarda yapay olarak oluşur.
Hafif mezonlar, (tıpkı fotonların elektromanyetik kuvvetin taşıyıcısı olmaları gibi) nükleer kuvvetin taşıyıcısı olan kuantum alanı parçacıkları ile ilişkili olamaları sebebiyle doğada öneme sahiplerdir. Yüksek enerjili (daha ağır) mezonlar Büyük Patlama esnasında kısa süreli olarak oluşmuşlardır ve bugün herhangi bir öneme sahip değillerdir. Ancak bu tür parçacıklar, ağır mezonları oluşturan, ağır türden kuarkların doğasının anlaşılabilmesi için, devamlı olarak deneylerde yaratılmaktadır.
Mezonlar, basitçe kuarklardan oluşan parçacıkları ifade eden hadronlar parçacık ailesine aittir. Hadron ailesinin diğer üyeleri, iki yerine üç kuarktan oluşan baryonlardır. Bazı deneyler iki kuark ve iki antikuarktan oluşan egzotik mezonların (tetrakuark) varlığına dair deliller göstermiştir. Kuarklar spinli olduğundan, içerdikleri kuark sayısına bakıldığında mezonların bozon, baryonların da fermiyon olduğu görülebilir.
Her bir mezona karşılık gelen bir antiparçacık (antimezon) bulunmaktadır. Antiparçacıkta, kuarklar kendisine karşılık gelen antikuarkla ve antikuarklar da kendisine karşılık gelen kuarkla yer değiştirmiş halde bulunur. Örneğin pozitif pion (π) bir yukarı kuark ve bir aşağı antikuarktan oluşur ve buna karşılık gelen antiparçacık negatif pion (π) da bir yukarı antikuark ve bir aşağı kuarktan oluşur.
Mezonlar kuarklardan oluştuğundan hem zayıf hem de güçlü etkileşime katılırlar. Net bir elektrik yüküne sahip mezonlar ayrıca elektromanyetik etkileşime de katılır. Mezonlar kuark içeriklerine, toplam açısal momentum sayısına, paritesine ve C paritesi ve G paritesi gibi diğer fiziksel özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Hiçbir mezonun karalı olmamasına karşın hafif olanlar ağırlarına göre daha kararlıdır ve bu yüzden parçacık hızlandırıcılarda ve kozmik ışın deneylerinde gözlenmeleri daha kolaydır.
1934'de Hideki Yukawa teorik hesaplamaları sonucunda, atom çekirdeğini bir arada tutan nükleer kuvvetin taşıyıcısı olarak mezonun varlığı ve yaklaşık kütlesi hakkında öngörüde bulundu. Nükleer kuvvet olmasaydı, iki veya daha fazla proton içeren tüm çekirdeklerin, elektromanyetik itme sonucunda paramparça olması gerekirdi. Yukawa bu parçacığa Yunancada ortadaki anlamına gelen "mesos"tan yola çıkarak mezon adını verdi. Çünkü mezonun öngörülen kütlesi elektron ile elektronun kütlesinin 1.836 katı olan protonunkinin arasındaydı. Yukawa başlangıçta parçacığı mesotron olarak isimlendirmişti, ancak bu isim daha sonra babası Münih Üniversitesi'nde Yunanca profesörü olan fizikçi Werner Heisenberg tarafından düzeltildi. Heisenberg Yunacadaki "mesos" sözcüğünde "tr" olmadığını belirtmişti.
Yukawa'nın mezonu için ilk aday, 1936'da Carl David Anderson ve diğerlerinin kozmik ışın ürünlerinde keşfettiği ve mü mezon (veya müyon) olarak isimlendirilen parçacık oldu. Mü mezonu, Yukawa'nın öne sürdüğü güçlü nükleer kuvvet taşıyıcısı olan parçacıkla hemen hemen aynı kütleye sahipti. Ancak on yılın üzerinde sürün çalışmalar sonucunda, mü mezonunun doğru parçacık olmadığı konusunda deliller bulundu. Sonrasında mü mezonunun güçlü nükleer kuvvetten hiçbir şekilde etkilenmediği bulundu. Bu parçacık elektronun biraz daha ağır olan hali gibi davranıyordu, sonunda da elektron gibi mü mezonu da mezon yerine leptonlar sınıfına dahil edildi.
İkinci Dünya Savaşı esnasında 1939–45 yılları arasında, çoğu fizikçinin savaş zamanı gereksinimlerine yönelik uygulama projelerine yönelmesiyle atomaltı parçacık araştırmalarına ara verildi. Ağustos 1945'de savaşın sonlanmasıyla fizikçiler de barış zamanındaki çalışmalarına geri döndü. İlk gerçek mezon olan pi mezonu (veya pion) 1947'de İngiltere'de Bristol Üniversitesi'nde kozmik ışın ürünlerini inceleyen Cecil Powell, César Lattes ve Giuseppe Occhialini tarafından keşfedildi. Daha sonraki birkaç yılda yapılan çalışmalar yaklaşık olarak doğru kütleye sahip olan pionun aynı zamanda güçlü etkileşimden de etkilendiğini gösterdi. Sanal bir parçacık olarak pion atom çekirdeğindeki nükleer kuvvetin birincil taşıyıcısıdır. Ro mezonu gibi diğer mezonlar da güçlü kuvvete iştirak ederler ancak bu iştirak diğerlerine kıyasla daha az ölçüdedir. Pionun keşfinin ardından Yukawa öngürüleri sebebiyle 1949'da Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı.
Metilen
Metilen, formülü CH olan, iki değerli kök.
Son derece kolay tepkimeye giren ve son derece kararsız bir kök olan metilen, yalnızca kısa sürelerde serbest halde bulunabilir. Molekül yapısı alışılmışın dışındadır: Karbon atomunun dört değerliğinden yalnızca ikisi bağlıdır; öbür ikisi sonraki tepkimeler için serbest haldedir. Başka tepkime maddeleri bulunmadığında, metilen kendi kendisiyle tepkimeye girerek etileni (CH=CH) ya da polimerleri oluşturur.
Ménière hastalığı
Ménière hastalığı, iç kulak sıvılarının mikrobiyotik oluşumlar ile aşırı miktarda artması veya aşırı miktarda azalması durumunda hastaya denge kaybı ve işitme güçlüğü yaşattıran bir hastalıktır.
Sendromun belirtileri ilk kez Fransız doktor Prosper Ménière tarafından 1861 yılında açıklanmıştır ve ismi de buradan gelmektedir. Hastalık ekseriyetle önce bir kulağı etkiler ve vakaların yüzde yirmi beş ile yüzde ellisinde ilerde ikinci kulaga ilerlemez. Sendromun başlangıcında labirent denilen iç kulak bölümünde sıvı artışı görülmektedir; bu sıvı fazlası labirent zarında basınç yaparak zarı bozar. Neticede denge ve işitme duyuları bozulabilir. Hastalığın nedeni henüz tam bilinmemektedir.
Meniere sendromu, dönem dönem ataklarla ortaya çıkar. Bu dönemler arasında herhangi bir belirti görülmez; hastalık dönemlerinin arası birkaç saat, birkaç ay ve genellikle birkaç yıl olabilir. Hastalığın ortaya çıktığı dönemler de birkaç saat, ya da en fazla birkac gün sürebilir.
Hastalık belirtileri hafif ya da ciddi olabilir. Genellikle değişen düzeylerde baş dönmesi (çoğu kez hafiftir), kulak çınlaması ve özellikle düşük frekanslarda işitme azalması görülebilir. Hastalık dönemlerindeki şikayetler giderek ağırlaşır ama donem bittikten sonra hemen geçer. Günlük hayatı etkiler. Uzun yolculuk bu hastalık için uygun değildir.
Bu belirtilerin herhangi birinin ortaya çıkması durumunda, hasta gecikmeden doktora başvurulmalı ve çeşitli ses frekanslarında işitme testine tabi tutulmalıdır. İşitme testlerinin yetersiz kaldığı durumlarda teşhis koymak için başka testler de gerekebilir. Örneğin elektronistagmografi testlerinde kulağa sıcak ve soğuk su verilir. Bu işlem yapıldığında hastanın gözlerinde çeşitli hareketler olur ve bu hareketler doktor tarafından değerlendirilir. Bu test farklı sıcaklıklardaki sularla tekrarlanır; her kulağın verdiği yanıt kaydedilir ve diğer kulakla ve normal yanıtlarla karşılaştırılarak iç kulağın denge işlevinin normal olup olmadığı belirlenir.
Çeşitli betablokerler (Betahistin Dihidroklorür) , Pirasetam ve manevralarla rahatlama sağlanabilir, tuz ve kafein tüketiminde sınırlama getirildiğinde ciddi hafiflemeler ve ataklarda azaltma sağlanabilir bazen uzun yıllar atak olmaz ama olduğu kişilerde KBB uzmanları epley ve diğer manevralarla rahatlama sağlayabilir.
Pedro de la Rosa
Pedro de la Rosa (asıl adı Pedro Martinez de la Rosa), (d. 24 Şubat 1971, İspanya, Barselona), İspanyol Formula 1 pilotu.
1988'de karting ile yarış kariyerine başladı. 1989'da İspanya F.Fiat Uno serisinde şampiyon oldu. 1990'da İspanya Formula Ford 1600'de şampiyon oldu. 1991'de İspanya Formula Renault'u kazandı. 1992'de Avrupa'ya açılarak Avrupa Formula Renault'ta şampiyonluk elde ederken, aynı anda Formula Renault UK'yi şampiyon olarak tamamladı. 1993 ve 1994 yıllarında F3 United Kingtom'da yarıştı. 1995'te Japonya F3'te şampiyonluk elde etti. 1996 ve 1997'de Formula Nippon'da yarıştı 1997'de şampiyon oldu ve Formula 1 kariyeri 1998'de Jordan test pilotu olarak başladı. 1999'da Arrows takımına geçerek 1 puanla takım arkadaşı tecrübeli Takagi'den iyi iş çıkardı. 2000 yılında Arrows Supertech takımında devam etti. Sonra 2001 ve 2002 yıllarında Jaguar takımında yarıştı. Jaguar'da ilk senesinde 3 puan toplarken ikinci senesinde puansız kaldı. 2003'te Mclaren'in test pilotu oldu. 2004 ve 2005'te aynı şekilde devam etti. 2005'te Montoya'nın yer |
ine Bahreyn'deki yarışa katıldı. 5. oldu. 2006'da yine test pilotu olarak devam ederken Juan Pablo Montoya'nın NASCAR'a geçmesiyle Fransa Grand Prix'inden itibaren yarışma şansını buldu. Honda pilotu Jenson Button'ın kariyerinin ilk zaferini kazandığı, Sauber ile birleştikten sonra BMW'nin ilk kez podyum derecesi aldığı 2006 Macaristan GP'sinde 2. olarak en iyi derecesini elde etti. 2008 yılında Heikki Kovalainen'in İspanyada kaza geçirmesi sonucu yarışması gündeme gelmiş fakat Kovalainen'in iyileşip İstanbul Park'a yetişmesi sonucu yedek pilot olarak İstanbul parkta yarışmamıştır 2010 yılında ise Sauber takımı ile anlaştı 14 yarışta sadece 6 puan toplayabilen De La Rosa Singapur GP öncesi takımdan kovulmuş yerine Nick Heidfeld'in yarışacagı açıklanmıştır.Bunun üzerine De La Rosa Pirelli'nin test pilotlugunu üstlenmiştir.Yaptığı açıklamada ‘En kötü araçta yarışmak test pilotluğundan iyidir' diyerek 2011 de tekrar yarışma arzusunu dile getirmiştir.
Röyksopp
Röyksopp (Royksopp veya Røyksopp şeklinde de yazılabilmektedir), Torbjørn Brundtland ve Svein Berge'in oluşturduğu Bergen, Norveç'li elektronik müzik ikilisidir. Grup resmi olarak 1998'de kuruldu ve ilk albümleri olan "Melody A.M." 'i 2002'de çıkardılar.
Grubun ismi Röyksopp Norveççe ‘kahverengi bir toza benzeyen ve sporlar dağıtan bir tür mantar türü’ anlamına geliyor.
İkili, okul arkadaşı olsa da, müzik yapmaya yıllar sonra yeniden karşılaştıklarında başladı. 1998’de kurulan Röyksopp, ilk albümleri “Melody AM”i 2001 yılında yayınladı. Bu albümde yer alan “Eple”, “Poor Leno”, “Sparks” ve “Remind Me” gibi single’larla, İngiltere listelerinde iyi bir başarı elde eden Röyksopp, deneysel videolarıyla da beğeni toplayarak 2002 MTV Avrupa Müzik Ödülleri’nden “Remind Me” adlı video kliple “En İyi Video Klip” ödülüne layık görüldü.
Birkaç seneyi canlı performanslarla ve Beck ve Annie gibi isimlere remixler yaparak geçiren Röyksopp, 2005 yılında “The Understanding” adındaki 2. albümünü yayınladı. Albümden çıkan “Only This Moment” ve “What Else Is There” gibi başarılı single’ların ardından bir yıl sonra, canlı kaydedilmiş olan EP “Röyksopp’s Night Out”u piyasaya süren grup, bu EP içerisinde Queens of the Stone Age parçası “Go With The Flow”u baştan yorumlayarak beğeni topladı.
'Poor Leno', 'What Else Is There' ve 'Eple' gibi şarkıların mimarı Norveçli ikilinin dönüşüne çok kısa bir süre kaldı. "The Understanding" ve "Melody A.M."in ardından gelecek olan yeni albüm Junior, 2009'un Mart ayının sonunda Türkiye'de de yayımlandı. Yeni albümde grup tüm şarkı sözlerine, düzenlemelere ve mixlere imza attı. Aynı zamanda prodüktörlüğünü de kendileri yaptılar. Albümdeki konuk vokaller Anneli Drecker, Karin Dreijer-Andersson (The Knife), Lykke Li ve Robyn. ‘Junior’ adı verilen yeni album çok enerjik ve dikkate değer bir çalışma. Albümden ilk single “Happy Up Here” parçasına seçildi. İkinci single ise Robyn'in katkıda bulunduğu "The Girl and the Robot" oldu.
2010 yılında çıkardıkları son albümleri ‘Senior’ ise, ‘Junior’ a göre biraz daha karanlık öğeler içermekte. Albümde öne çıkan şarkılar arasında ‘The Fear’ ve ‘Tricky Two’ bulunmaktadır.
Sonja Kirchberger
Sonja Kirchberger (d. 9 Kasım 1964; Viyana, Avusturya) Avusturyalı oyuncu.
Düzkaya SK
Düzkaya Spor Kulübü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne İlçesi'nin Çatalköy
köyünde bulunan bir spor kulübüdür.
Düzkaya Kültür Ocağı 1958 yılında Limasol Bölgesi'ne bağlı olan Düzkaya (Yunanca: Avdimou) köyünde kuruldu. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası gerçekleşen nüfus mübadelesi sonucu kulüp Çatalköy'e taşındı. Kırmızı ve Beyaz renklere sahip olan kulüp karşılaşmalarını Çatalköy Nihat Bağcıer Stadı'nda yapmaktadır. Düzkaya Spor Kulübünün başkanlığını Vedat Hacıabitoğlu sürdürmektedir.
GK Derviş Özbada 12
GK Soner Bozkuş 1
FB Ergün Alagür 3
FB Doğukan Ahmet Yeterli 13
FB Muzaffer Sürücü 23
CB Veli Tuna 4
CB Mehmet Bariş Sofuoğluları 5
CB Ertuğrul Bayırlı 16
CB Ahmet Ergör 15
CB Kazım Bakıcı 61
CB Berke Salcı 2
CM Reşat Kuscu 18
CM Erdem Arkıner 8
ML Erol Arabulucu 17
ML Can Sakallılar 6
MR Hüseyin Türcan 19
MR Emre Akbal 99
CF Ali Tüfekçi 10 C
CF Hasan Ejderoğlu 11
CF Halil Özmertdaş 20
ST Samet Ercan 9
ST Emre Bayırlı 99
ST Hasan Basri Delibalta 7
Heike Makatsch
Heike Makatsch 1971 Düsseldorf, Almanya doğumlu sinema oyuncusudur.
Meret Becker
Meret Becker (d. 15 Ocak 1969; Bremen), Alman oyuncu ve şarkıcıdır. Kendisi gibi oyuncu olan Monika Hansen ve Rolf Becker'ın kızılarıdır. 2005 yılında Steven Spielberg'in yönettiği "Münih" filminde oynamıştır.
Çetinkaya TSK
Girne Amerikan Üniversitesi Çetinkaya Türk Spor Kulübü, Kıbrıs, Lefkoşa'da 1930 yılında kurulan bir spor kulübüdür. Renkleri sarı ve kırmızıdır. Karşılaşmalarını Lefkoşa Atatürk Stadı'nda yapmaktadır.
1930 yılında Lefkoşa Türk Spor Kulübü olarak kuruldu. 1933-34 sezonunda resmi olmayan Kıbrıs liginde ilk kez mücadele ettiler. Bir sene sonra, 1934 tarihinde 7 Rum takımı ile Kıbrıs Ligi kurucularından oldular. (diğerleri: AEL Limasol, Trast AC, Olimpiakos Lefkosias, Aris Limasol, APOEL, Anorthosis Ammohostu ve EPA Larnaka) İlk sezonlarında Kıbrıs ikincisi oldular. Ligin en az gol yiyen takımıydılar. Sonraki sezon ise Kıbrıs Kupası'nda finale çıkıp Trast AC ile oynadılar. Derviş'in attığı golle öne geçseler de daha sonra 4 gol yiyerek ikinci oldular.
1940-41 sezonunda ligin sadece ilk yarısında mücadele ettiler. Devre arasında ligden çekildiler. Sezon sonunda, 2. Dünya Savaşı nedeniyle Kıbrıs ligi iptal edilmişti. 1944-45 sezonu ile liglerin başlaması ile kulüp de profesyonel futbola geri döndü. 1951 yılında A' Katigorias şampiyonu oldular. Bu ligde şampiyon olan ilk ve tek Türk takımdır. Sonraki sezon ise ikinci kez Kıbrıs Kupası sahibi oldular.
1953-54 sezonunda eski Galatasaray'lı Naci Özkaya teknik direktörlüğe getirildi. O sezon üçüncü kez Kıbrıs Kupası sahibi oldular. 1954-55 sezonu Kıbrıs liginde mücadele ettikleri son sezon oldu. Sonraki sezon Kıbrıs'ta gerginliğin artması ile ligden çekilip, diğer Türk takımları ile mücadele etmeye başladılar.
1955'te Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu kuruldu. Çetinkaya kulübü de bu federasyona katıldı. Bu dönemde birçok kez de Türkiye'ye gidip, çeşitli futbol kulüpleriyle maç yaptılar.
1955-56 sezonunda ilk kez düzenlenen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Birinci Futbol Ligi'nde mücadele ettiler. İlk iki sezonlarında Doğan Türk Birliği'nin ardında kalsalar da ilk şampiyonluklarına 1957-58 sezonunda 12 maçın 12'sini de kazanarak ulaştılar. 1956'da ilk kez düzenlenen Federasyon Kupası'nı Çetinkaya'nın amatör takımı Doğan Türk Birliği'ni uzatmalarda yenerek kazandı. Sonraki sezon ise Çetinkaya, bu sefer A takımı ile Doğan Türk Birliği'ni yenerek, ilk kez bu kupanın sahibi oldu.
1960'ların ilk yarısında Kıbrıs'ın en başarılı takımıydılar. 1963-64'teki tamamlanmayan lige kadarki 8 ligin yarısını kazanıp, yarım kalan ligi Halil Özyazıcı yönetiminde önde götürüyorlardı. 7 Kıbrıs Kupası'nın beşinin de sahibiydiler. Çetinkaya kulübü futbolcuları bu dönemde Kıbrıs'a gelen Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray ekipleri ile Kıbrıs karması olarak oynadılar.
1968'de ligler yeniden oynanmaya başlandı. 1969-70 sezonunda namağlup olarak lig şampiyonu oldular. Ancak bu şampiyonluk sonrası uzun yıllar Kıbrıs futbolundaki başarılı yerlerini kaybettiler. 1969-1990 arasında sadece üç kez kupa sahibi oldular.
1990'lı yılların ilk yarısında birçok kez kupasnın sahibi olan takım, bir türlü ligde başarıya ulaşamadı. 1996-97 sezonunda ise yıllar sonra yeniden lig birincisi oldular. Sonraki sezon da şampiyonluğu korudular.
2000'li yıllarda Çetinkaya yeniden Kıbrıs futbolunun zirvesine oturdu. 1999-2000 ve 2009-10 arasındaki 10 sezonda 5 kez şampiyon oldular.
Temmuz 2007'de dönemin KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, KKTC ligi şampiyonu Çetinkaya ile, o dönem İngiltere 2. liginde mücadele eden Luton Town FC takımları arasında bir hazırlık maçı organize etmek istese de Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından FIFA'ya gelen baskılar sonucu İngiliz temsilcisi ülkesine geri döndü.
Girne Amerikan Üniversitesi 2015 yılında kulübe sponsor olup, kulübün ismi GAU Çetinkaya Türk Spor Kulübü olarak değiştirilmiştir.
Küçük Kaymaklı TSK
Küçük Kaymaklı, merkezi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Lefkoşa şehrinde bulunan spor kulübüdür. 1951 yılında kurulan kulüp Kuzey Kıbrıs Süper Ligi'nde mücadele etmektedir.
Kulübün temelleri bir grup Kıbrıs Türkü gencin yörede adı "Kocakara" olan Mehmet Ali Çavuş Kahvesi'nin atılmıştır. Aynı mekanda toplanan otuzüç kişilik genel kurulda Ali Kanol ilk başkan seçilmiş, yönetim kurulunda yer alan ilk kişiler ise Kemal Musi, Hüseyin Bedanlı, Kemal Ramadan, Musa Ali ve Hüseyin Ruso olmuştur.
Küçük Kaymaklı, ilk şampiyonluğunu 1953 yılında Luricina Türk Gençlik Ocağı'nın düzenlediği eleme üsülü maçlarla kazanmıştır. 1954'te sonra ise kulüp dönemin politik sebeplerinden dolayı Kıbrıs Futbol Federasyonu'ndan atılmış, 1955 yılında ise Kıbrıs Türk Spor Teşkilatı'nın kurucu üyelerinden biri olmuştur. 1956−57 sezonunu İkinci Lig ikincisi olarak tamamlayan Küçük Kaymaklı, baraj maçlarını kaybederek Birinci Lig'in kapısından dönmüştür.
1958 yılında Rumlar'ın saldırılarına karşı 3 arkadaşı ile birlikte bomba yapmaya çalışan Küçük Kaymaklı'nın yönetici ve sporcusu olan İsmail Beyoğlu bir hata sonucu bombanın patlaması üzerine Ülfet Kubilay ve Mustafa Ertan'la birlikte hayatını kaybetmiş, bu olaydan bir yıl sonra TMT kurulmuş ve Küçük Kaymaklı bu teşkilat içinde diğer Türk spor kulüpleri gibi etkin şekilde görev almıştır.
Küçük Kaymaklı sportif başarıyı 1958−59 sezonunda sonra yakalamıştır. Önce bölge şampiyonu, sonra da İkinci Lig şampiyonu olarak Birinci Lig'e yükselmiştir. Küçük Kaymaklı, 1961−62 sezonuna Çetinkaya'dan yaptığı transfer; Özer Komando, Kaleci Şevki ve Ziya dönemin önemli futbolcuları ile girmiş ve tarihinde ilk kez şampiyonluğa ulaşmıştır.
Tüm dünyada Kanlı Noel olarak atlandırılan Rum saldırıları, 21 Aralık 1963'de başlamış ve Küçük Kaymaklı Türkleri yıllarca sürecek bir göçle k |
arşı karşıya kalmışlardır. 22 Aralık 1963'de Küçük Kaymaklı'ya saldıran EOKA, başlarında Hüseyin Ruso bulunan kuvvetlerin direnişi ile karşılaşmışlar, ancak zayıf Türk direnişçileri Hamitköy’e çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu kaçış sırasında çocukları, kadınları ve yaşlıları korumaya çalışan Hüseyin Ruso ölmüştür. Küçük Kaymaklı halkı ve spor kulübü üzerinde büyük saygınlığı olan Hüseyin Ruso'nun ismi Küçük Kaymaklı Stadı'na verilmiştir.
Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu 1967 yılında lig maçlarını yeniden düzenlemiş, 1973−74 döneminde Rum−Türk mücadelesinin yeniden başlaması ile birlikte Küçük Kaymaklı İkinci Lig'e düşmüştür.
Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra yeniden başlayan futbol mücadelesine İkinci Lig'de başlayan Küçük Kaymaklı, 1975−76 sezonunda yeniden Birinci Lig'e dönmüştür. 1976 ve 1980 yılları arasında başarılı maçlar çıkaran Küçük Kaymaklı 1980 yılında Mağusa Türk Gücü'nü Girne 20 Temmuz Stadı'nda Hişam'ın golü ile 1−0 yenerek tarihinde ilk kupa şampiyonluğuna ulaşmıştır.
Kulüp, 1984−85 sezonunda Veli Taşkıran başkanlığında tekrar Birinci Lig şampiyonu olmuştur. Teknik direktör Ali Çetin Amcaoğlu yönetimindeki 1984−85 Kıbrıs Birinci Futbol Ligi şampiyon olan takım kulübe son şampiyonluğunu yaşatmıştır.
Kulübün kuruluşundan kısa bir süre sonra gelir sağlamak amacıyla bir piyango düzenlenmiştir. Amacı yalnızca kulübe gelir sağlamak olan bu piyango organizasyonunun ödülü ise iki tane güvercin olarak belirlenmiştir. Daha sonrasında ise bu güvercinlerin arasına ""aydınlık geleceği"" simgeleyen bir meşale ile ""sportif başarıyı"" simgeleyen bir futbol topu koyulmuş ve kulüp arması olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Takımın ilk renkleri sarı ve yeşildir. Sonraki yıllarda ise kulübün renklerindeki sarı atılmış ve yerine Rum−Türk mücadelesi döneminde yaşanan olayların unutulmaması ve kayıpları anmak amacıyla siyah eklenmiştir.
Ağır Roman
Ağır Roman, 1996 yapımı bir Türk filmidir. Dram türündeki filmin yönetmeni Mustafa Altıoklar, görüntü yönetmeni de Ertunç Şenkay'dır. Başrollerde Okan Bayülgen, Müjde Ar, Mustafa Uğurlu, Savaş Dinçel, Küçük İskender ve Burak Sergen oynamıştır.
Film Metin Kaçan'ın aynı adlı romanından uyarlanmıştır ve dönemin en çok ses getiren filmlerinden biri olmuştur. Eser adını ağır bir Roman oyun havasından alır.
Film, 70'li yıllarda, İstanbul'da, yoğun olarak Romanların yaşadığı Kolera Sokağı'nda geçer.
Salih (Okan Bayülgen), mahallenin saygı duyulan berberi Ali'nin (Savaş Dinçel) en küçük oğludur ve araba tamirciliği yapmaktadır. Mahallenin sevilen kabadayısı ve koruyucusu Arap Sado (Burak Sergen) mahalledeki kötü niyetli kabadayılarla hakimiyet mücadelesi esnasında öldürülünce Salih mahallenin yeni koruyucusu rolüne soyunur, ancak bu zor görev için henüz hazır ya da uygun değildir.
Arka planda "Kolera Canavarı" denen bir katil rastgele cinayetler işlemekte ve mahalleye dehşet salmaktadır. Salih'in en yakın arkadaşı Orhan (Küçük İskender) eşcinseldir ve Salih'e aşıktır.
Bu karmaşada Salih, babasının evine kiracı olarak taşınan Hıristiyan kızı Tina'ya (Müjde Ar) aşık olur. Mahalleyi haraca bağlayan yeni kabadayı "Reis" (Mustafa Uğurlu) hayat kadını olan Tina'ya da haraç vermesi ve kendisiyle birlikte olması için baskı yapmaktadır. Tina ile aşk yaşamaya başlayan Salih, hayat kadınlığını bırakmasını ister. Bir süreliğine işi bırakan Tina, parasızlık nedeniyle yeniden işe dönmek zorunda kalır.
Tina işi bırakınca kazancından olan Tina'nın eski pezevengi ve Reis'in yeni adamı Nihat, Tina'nın yanağını, ceza olarak, jiletle çizer (façasını bozar). Salih Nihat'ı öldürür ve firar eder. Semtin ülkücü polis şefi ile yakın ilişki içinde olan Reis, Salih'in bulunması için babası Berber Ali'ye işkence yaptırır. Salih yakalanır ve hapse atılır. Reis Tina'yı Salih'in serbest bırakılması karşılığında birlikte olmaya ikna eder.
Eve döndüğünde Tina ile Reis'i aynı yatakta bulan Salih bileğini Arap Sado'dan yadigar sustalısı ile keserek intihar eder. Tina, elinde Salih'in yanında bulduğu tiner tenekesi olduğu hâlde Reis'in arabasına biner ve her ikisi de arabada iken tineri ateşe vererek arabayı havaya uçurur.
Mağusa Türk Gücü
Mağusa Türk Gücü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Gazimağusa kentinde bulunan bir spor kulübüdür. 1945'te kurulmuştur. Sarı-yeşil renklerini kullanan kulüp karşılaşmalarını yaklaşık 5.000 kişilik Dr.Fazıl Küçük Stadı'nda yapmaktadır.
Kısa söylenşi MTG olan kulüp, 1970'lerde maçlarını kulüp binasının karşısındaki Canbulat Stadı'nda oynamaktaydı.
Kuruluşundan bu yana, 7 Lig Şampiyonluğu, 5 Federasyon Kupası, 2 de Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanmıştır.
Kulübün, UltraCrows adıyla bir taraftar grubu bulunmaktadır.
1968, 1976, 1978, 1979, 1981, 1982, 2006
1961, 1977, 1979, 1983, 1987
1983, 1986
Gönyeli SK
Gönyeli Spor Kulübü Kıbrıs, Gönyeli'de bulunan spor kulübüdür.Kulübün kuruluş tarihi 1948 olup, tam adı Gönyeli Türk Spor Kulübü (GTSK) dür.
•Birinci Lig: (9)
1971-72, 1977-78, 1980-81, 1992-93, 1994-95, 1998-99, 2000-01, 2007-08, 2008-09
•Kıbrıs Kupası ve Federasyon Kupası: (4)
1985, 1995, 1998, 2000
•Cumhurbaşkanlığı Kupası: (4)
1985, 1995, 1999, 2000
Yenicami Ağdelen
Yenicami Ağdelen Kulübü, KKTC, Lefkoşa'da bulunan spor kulübüdür. Takımın rekleri siyah-beyazdır.
•Birinci Lig: (7)
1970-71, 1972-73, 1973-74, 1975-76, 1983-84, 2013-14, 2014-15, 2016-17
•Kıbrıs Kupası ve Federasyon Kupası: (5)
1962, 1973, 1974, 1989, 2003
Cedar Point
Cedar Point Sandusky, Ohio, ABD'de Erie Gölü'nün kenarındaki 1,5 km² bir yarımadada bulunan bir eğlence parkı dır. 68 ride ve 16 rollercoaster ile dünyanın en büyük eğlence parkıdır. Dünyanın ikinci en yüksek ve ikinci en hızlı rollercoasterı buradadır, Top Thrill Dragster. Parkta ayrıca 1,5 km uzunluğunda plaj, iki su parkı (Soak City ve Castaway Bay), marina, birkaç otel ile go-kart ve minyatür golf sahası gibi değişik etkinliklerin yapıldığı "Challenge Park" bulunur. "America's Roller Coast" olarak da adlandırılan park 9 yıldır Amusement Today tarafından "Dünyanın En İyi Parkı" seçilmiştir.
Park 1870'de açılmış ve Lake Compounce'den sonra Kuzey Amerika'nın en eski eğlence parkıdır.Cedar Point, Cedar Fair, L.P. adlı eğlence parkı şirketinin amiral gemisidir. Cedar Point 2006 sezonuna 6 Mayıs'ta başlamıştır.
Cedar Point'in normal sezonu Mayıs ayı başından itibaren Eylül ayı ortalarına kadar devam eder ve Eylül ortalarından sonra 8 haftasonu daha açıktır.
Binatlı Yılmaz SK
Binatlı Yılmaz Spor Kulübü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Güzelyurt'ta bulunan spor kulübüdür. Limasol'a bağlı Polemitya (1974'e kadar Binatlı) köyünde kurulmuştur ve 1974 Kıbrıs Barış harekatı sonrası KKTC sınırları içerisindeki Güzelyurt'a taşınmıştır.
2002-2003 KKTC Süper Lig Şampiyonu
2004-2005 KKTC Fedasyon kupası Şampiyonu
Onega Gölü
Onega Gölü, Rusya'da bir göl.
Onega Gölü ("Onego Gölü" olarak da bilinir), Petersburg'un 320 km kuzeydoğusunda yer alan, Avrupa'nın ikinci (yakınındaki Ladoga Gölü'nden sonra) büyük tatlı su gölü olan Onega Gölü'nün yüzölçümü 9800 km, uzunluğu 240 km, genişliği 100 km dolayındadır. Yılda altı ay donan gölün kıyılarındaki tek büyük kent, Petrozavodsk'tur. Ladoga ile kardeş göllerdir, beslendiği ırmaklar da aynıdır. Aynı zamanda Tuluğhan Denizi'nden ayrılan Volga Nehiri'nden de beslenirler.
Türk Ocağı Limasol SK
Türk Ocağı Limasol, Girne'de bulunan spor kulübüdür. Renkleri: Sarı - Siyah'tır.
1952 yılında Limasol' da kurulan kulüp, 1974 Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra Girne' ye taşınmıştır.
Kadrosunda birçok milli futbolcu bulunmaktadır.
TOL, 2009/10 sezonunda Play Out maçlarından sonra 1. Lige düşmüştür. 2011-12 sezonunda ise Süper Lig'e dönmüştür.
•Kıbrıs Kupası ve Federasyon Kupası: (4)
1982, 1984, 1990, 2007
•Cumhurbaşkanlığı Kupası: (3)
1982, 1984, 1990
Unix programlarının listesi
Bu listedeki yazılımlar genelde herhangi bir Unix vaya Unix-türevi işletim sisteminde bulunurlar.
1993 Eurovision Şarkı Yarışması
1993 Eurovision Şarkı Yarışması düzenlenen 38. Eurovision Şarkı Yarışması'dır.15 Mayıs 1993 tarihinde İrlanda 'nın Millstreet şehrinde gerçekleştirilmiştir. Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Slovenya'nın ilk kez, Lüksemburg'un son kez katıldığı yarışmadır.Niam Kavanagh, İrlanda'ya bir birincilik daha getirmiştir.Burak Aydos ve Esmer Yarim eğlenceli bir şarkıyla Türkiye adına katılmış ve sadece 10 puan toplayabilmiştir.
İrlanda'da yapılan 1993 Eurovision Şarkı Yarışması'nı yine İrlanda kazanır ve İrlanda radyo televizyonu RTE, bir sonraki senede ses getirecek bir ara show hazırlaması için Maya Doherty'e başvurur. Doherty, Amerikan asıllı 2 İrlandalı dansçı yönetiminde bir topluluk ortaya çıkarır, Bill Whelan'in müziği ve eşsiz bir koreografi ile beraber bu grup aynı yıl Eurovision'u kazanan parçadan daha fazla satmayı başarır.
Grubun olağanüstü gösterisi 30 Nisan 1994 tarihindeki 39. Eurovision Şarkı Yarışması'nda 300 milyondan fazla kişi tarafından izlenecek ve Riverdance tüm dünyada bir klasik haline gelecektir.
Türkiye 4 ülkeden puan almış, artan ülke sayısı ile konulan kural gereği son 5'e kaldığından sonraki yıl yarışmaya katılma hakkını yitirmiştir.
1994 Eurovision Şarkı Yarışması
1994 Eurovision Şarkı Yarışması, 30 Nisan 1994 tarihinde İrlanda'nın başkenti Dublin'de yapılan, 39. Eurovision Şarkı Yarışması'dır. İrlanda art arda 3. kez ve toplamda da 6. kez birinci olmuştur. Polonya ise ilk defa katıldığı yarışmada ikinci olarak iyi bir başlangıç yapmıştır.
1994'te Estonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Rusya, Slovakya ilk katılımlarını gerçekleştirdiler. Belçika, Danimarka, İsrail, İtalya, Lüksemburg, Slovenya, Türkiye bu yıl itibarıyla geçerli olmak üzere; katılımcı ülke sayısının oldukça fazlalığından, geçen yıl aldıkları derecelerinden dolayı yarışmaya katılamadılar. Bu kural, yarı-finalin ilk kez uygulandığı 2004 yılına kadar geçerliydi.
Pegasus Hava Yolları
Pegasus Hava Yolları (tam adı "Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş.") (), İstanbul merkezli bir düşük maliyetli havayolu şirketidir. Uyguladığı “low cost” (d |
üşük maliyetli hava yolu) modeli ile uygun fiyatlı, seyahat etme imkanı, bunun yanı sıra da ancak ek ücretlerle elde edilebilen temel hizmetler sağlamaktadır. Kısa ve orta menzilli hatlarda, noktadan noktaya uygun ücretle ulaşım imkânı sunan havayoludur.
1990 yılında Aer Lingus, Silkar Yatırım ve Net Holding'in ortak girişimiyle İstanbul'da kurulan Pegasus, charter uçuşlarla havacılık sektörüne giriş yaptı. 2005 yılında Şevket Sabancı ve ailesine ait olan Esas Holding A.Ş. tarafından satın alınmış ve aynı yıl Kasım ayında tarifeli iç hat seferlerine başlayarak Türkiye’de faaliyet gösteren 4. tarifeli havayolu olmuştur.
Ali Sabancı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Pegasus Hava Yolları’nda, Genel Müdürlük görevini Mehmet Tevfik Nane yürütmektedir.
Havayolları içerisinde en genç filolardan birine sahip olarak, 3 Ekim 2016 itibarıyla 60 tanesi Boeing 737-800, 12 tanesi Airbus A320-200ceo, 4 tanesi Airbus A320-200neo ve 1 tanesi Boeing 737-400’den oluşan, yaş ortalaması 5.5 olan toplam 77 uçaklık filosuyla operasyonlarını sürdürmektedir.
Avrupa, Orta Doğu, Rusya, Orta Asya ve Kuzey Afrika’ya yayılan bir coğrafyada olmak üzere yurt dışında 69, yurt içinde 33; toplam 40 ülkede 102 noktaya tarifeli seferler gerçekleştirmektedir.
2012 yılında Airbus firmasıyla imzaladığı ve teslim tarihindeki tutarı yaklaşık 12 milyar USD olan, 25 adedi opsiyonlu 100 uçaklık filo siparişi ile sipariş verdiği tarih itibarıyla sipariş verildiği tarih itibarıyla Türk Sivil Havacılık tarihinde bir seferde verilmiş en büyük siparişe imza atmıştır. Paylarının yüzde 34,5’lik kısmını halka arz ederek 26 Nisan 2013 tarihinde Borsa İstanbul’da “PGSUS” kodu ile işlem görmeye başlayan Pegasus Hava Yolları; Türkiye’de borsaya kote olan ilk özel havayoludur.
Pegasus Hava Yolları, 2016 yılının ilk üç ayında satış gelirlerini bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 19 artırarak 691.100.801 TL ciro elde etti.
1 Nisan 2010 tarihi itibarıyla kargo satışlarına başlayan Pegasus Kargo IATA ve CASS üyesidir. 2013 yılıyla birlikte Ortadoğu, Afrika ve Hindistan bölgelerindeki varlığını pekiştirmiştir.
Ekim 2016 verilerine göre, Pegasus Hava Yolları filosunun ortalama yaşı 5.5 yıldır.
Pegasus Hava Yolları filosunun yıllara göre değişimi ve gelecek yıllar için plan aşağıdaki gibidir:
Pegasus 2013'ün ilk 7 ayında yurt dışında; Belgrad, Saraybosna, Barselona, Doha ve Tiran olmak üzere 5 uçuş noktasını; yurt içinde de ilk 3 ayda Zafer, Muş, Denizli, Kahramanmaraş, Nevşehir, Amasya (Merzifon)olmak üzere 6 yeni uçuş noktasını uçuş ağına kattı. Pegasus Ekim 2016 itibarıyla yurt içinde 33, yurt dışında ise KKTC dahil 69 nokta olmak üzere toplam 40 ülkede 102 noktaya uçuyor.
Reality TV
Reality TV, senaryosu olmayan gerçek yaşamdan kaydedilmiş dramatik ve mizahi durumları ekrana yansıtan ve karakter olarak profesyonel aktörler yerine gerçek kişileri kullanan bir televizyon programı çeşididir. Bir çeşit belgesel olduğu söylenebilir. Televizyonun ilk günlerinden beri çeşitli şekillerde varolmuş olsa da popüler bir furyaya dönüşmesi 2000'li yıllara rastlar
Bu kategori altında yarışmalardan, gözetleme programlarına (Biri Bizi Gözetliyor gibi) kadar pek çok program çeşidi girmektedir.
Fakat, eleştiriler reality-gerçeklik teriminin yanlış olduğunu çünkü programlarda kişileri ya bir yere hapsettiği, ya egzotik bir adaya gönderdiği, ya alışılmadık hareketlerde veya durumlarda bulunmalarına sebep olduğu ve sonra tüm bunların üst düzey montajlama teknikleriyle programlaştırıldığı, bu sebeple gerçeği yansıtan bir yanlarının bulunmadığını iddia eder.
Reality showları, belgesel tarzı, ünlü kişileri konu alan (The Osbournes), Profesyonal Aktiviteler (Jackass), Yarışma Tarzı (Biri Bizi Gözetliyor), Kişisel Gelişim Tarzı, Randevulaşma Tarzı, Talk Showlar ve gizli kamera programları gibi kategorilere sahiptir. Reality showlar hızlı bir tempo, sansasyonelleştirme, kişileştirme, daha az soyutlama, dramatik çatışmanın artması gibi özelliklere de sahip olabilmektedir.Örneğin WWE(Amerikan Güreşi)'de bir Reality Show'dur.
1977 Eurovision Şarkı Yarışması
22. Eurovision Şarkı Yarışması 7 Mayıs 1977 Londra'nın-Wembley semtinde yapılmıştır. Yarışmayı kazanansa 136 puanla Marie Myriam'ın "L'oiseau et l'enfant" şarkısıyla Fransa olmuştur. Fransa en yakın rakibini yani Birleşik Krallık'a 15 puan fark arayla kazandı.
1977'de Eurovision'a Türkiye'den katılım olmamıştır. O geceyi sunansa Angela Rippon olmuştur. Yarışma aslında yapıldığı tarihten 5 hafta önce yapılması gerekiyordu ama BBC'nin kameramanların yaptığı grevden dolayı tarih ertelenmişdti. O sene Eurovison tarihinde ilk defa bir Afrika ülkesi olan Tunus'un yarışmaya katılması bekleniyordu ama katılım talebinden sonra İsrail'in katılım nedeninden dolayı vazgeçmiştir. 1977'de ilk defa dört seneden sonra ülkelerin kendi dillerinde şarkılarını söyleme kuralları çıkarıldı, Almanya ve Belçika bu kuraldan önce şarkılarını seçtikleri için yarışmaya İngilizce şarkılarla katılmalarına izin verildi.
1995 Eurovision Şarkı Yarışması
1995 Eurovision Şarkı Yarışması, 13 Mayıs 1995'te Dublin'deki Point Theatre'da düzenlenen 40. Eurovision Şarkı Yarışması'dır. Yarışmayı Norveç'i "Nocturne" parçasıyla temsil eden Secret Garden grubu 140 puanla kazanmıştır.
WPA
WPA (Wi-Fi Protected Access Türkçesi: Wi-Fi Korumalı Erişim) ve WPA 2 (Wi-Fi Protected Access 2 Türkçesi: Wi-Fi Korumalı Erişim 2), Wi-Fi İttifakı (Wi-Fi Allience) tarafından kablosuz bilgisayar ağlarını güvenceye almak için geliştirilen, güvenlik protokol ve sertifika programlarıdır. Wi-Fi İttifakı bu programları bir önceki sistem olan WEP (Wired Equivalent Privacy - Veri Bağı Tabakası) deki ciddi zayıflıklara karşı geliştirmiştir.
WPA (Bazen IEEE 802.11i standardı olarak da isimlendirilir) 2003 yılında kullanıma sunulmuştur. Wi-Fi İttifakı daha güvenli ve karmaşık olan WPA 2 ‘yi ise 2004 yılında kullanıma sunmuştur. Wi-Fi’ye eklenen özelliklerden olan - Wi-Fi Korumalı Kurulum)’deki bir kusur yüzünden WPA ve WPA2 birçok durumda bypass edilebilir hale gelmiştir. WPS kullanmadan uygulamaya koyulan WPA ve WPA 2 protokolleri ise güvenlik açıklarına karşı daha dayanıklıdır.
Wi-Fi İttifakı, WPA’yı WEP’in yerine geçecek bir ara önlem olarak ortaya çıkartmıştır. WPA, WEP için dizayn edilmiş olan kablosuz ağ kartlarına yüklenen aygıt yazılımları) vasıtası ile uygulanabilir, fakat kablosuz erişim noktalarında değişiklik gerekeceğinden birçok 2003 öncesi kablosuz bağlantı noktası WPA’yı desteklememektedir.
WPA protokolü standardını sıklıkla uygular. Özellikle, - Tekli Şifrelemede Geçici Anahtar Bütünlüğü Protokolü) WPA içinde benimsenmiştir. WEP manuel olarak kablosuz erişim noktalarına veya cihazlarına girilmesi gereken 40 veya 104 bit şifreleme anahtarı kullanmaktadır. TKIP ise dinamik olarak her pakette yeni bir 128 bitlik anahtar oluşturmaktadır.
WPA aynı zamanda mesajda bütünlük kontrolü de yapmaktadır. Bu kontrol bir saldırganın veri paketlerini değiştirmesini veya tekrar göndermesini önler. Bu kontrol WEP üzerinde kullanılmış olan CRC (Cyclic Redundancy Check-Döngüsel Artıklık Denetimi) protokolünün yerini almıştır. CRC’nin en önemli kusuru işlediği paketler için yeterince güçlü bir veri bütünlüğü garantisi sağlamamış olmasıdır. Düzgün şekilde uygulanmış bir MAC(Message Authentication Codes-Mesaj Doğrulama Kodu) ise tüm bu sorunları çözmektedir, fakat MAC çok fazla hesaplama gerektirmektedir ve eski tip ağ kartları bunu kaldıramamaktadır. WPA’ nın kullandığı mesaj bütünlük algoritmasının ismi ise ""’dır. Michael, CRC den çok daha güçlü bir algoritmadır, fakat WPA2’ de çok daha güçlü bir algoritma kullanılır. Araştırmacılar eski protokol olan WEP'in zayıflıklarından ve Michael'ın sınırlamalarından dolayı WPA'yı da etki altına alan bir kusur bulmuşlardır. Kusura göre, küçük paketlerden keystream(anahtar akışı)'i geri almakta başarı sağlanamamaktaydı. Bu kusur sistemi tekrar enjeksiyon ve spoofing saldırılarına açık hale getirmekteydi.
WPA2, WPA’nın yerini almıştır. WPA2’nin testleri ve sertifikasyonu Wi-Fi İttifakı tarafından yapılmış olup IEEE 802.11i standartdından da mecburi elemanları uygulamıştır.WPA2, özellikle (AES bazlı güçlü bir şifreleme modu)’yi zorunlu olarak desteklemektedir. Sertifikasyon Kasım 2004’den 13 Mart 2006’ya kadar gerçekleşmiştir. Aynı zamanda Wi-Fi markasını taşıyan tüm yeni cihazlar için WPA2 sertifikası almak da zorunludur.
WPA özellikle WPA’dan önce ortaya çıkmış olan ve yetersiz güvenlik içeren WEP’i destekleyen kablosuz cihazlarda çalışması için tasarlanmıştır. Bu cihazlardan bazıları güvenlik protokolünü desteklemesi için ekstra aygıt yazılım güncellemelerine ihtiyaç duymuştur.Fakat bu güncellemeler bazı eski cihazlar için uygun değildir.
Wi-Fi cihazları 2006’dan beri hem WPA hem de WPA2 güvenlik protokollerini desteklemektedir. Fakat yukarıda bahsedildiği gibi bazı eski ağ kartları WPA2’ye uyumlu değildir.
Önden paylaşmalı anahtar modu( diğer bilinen adı ile Personel mode) 802.1X kimlik doğrulama sunucusuna ihtiyacı olmayan küçük ofis ve evler için tasarlanmıştır. Her kablosuz ağ cihazı ağ trafiğini 256 bitlik bir anahtar kullanarak şifreler. Bu anahtar ya 64 tane onaltılık basamak dizisi şeklinde ya da 8-63 ASCII karakteri uzunluğunda bir parola olarak girilebilir. Eğer ASCII karakterleri kullanılır ise, 256 bitlik anahtar, şifre üzerinde uygulanarak, tuz değeri olmak üzere ve -SHA1 in 4096 tane iterasyonundan elde edilicek şekilde belirlenir.
Paylaşımlı anahtarlı olarak kullanılan WPA ve WPA2 eğer kullanılan parola zayıf ise şifre kırma saldırılarına karşı korunmasız olacaklardır. korunmak için tamamen rastgele seçilmiş 20 karakterden(95 karakter içerisinden seçilen) oluşan bir parola yeterli olacaktır. Zayıf parolaları kaba kuvvet saldırıları ile kırmak için Aircrack Suite kullanılabilir. İşlem 4 yollu karşılıklı el sıkışmadan başlıyarak birleşme veya tekrar kimlik tanıtımı sırasında meydana gelir. İzinsiz girişlere karşı daha fazla koruma sağlamak için, ağ’a ait SSID, en tepedeki 1000 SSID ile eş olmamalıdır.
WPA’ya |
karşı yapılan en güncel ve pratik saldırı Erik Tews ve Martin Beck’e ait olan orijinal saldırıyı önemli bir miktarda geliştiren Maty Vanhoef ve Frank Piessens’e aittir. Maksimum 112 bayt yük taşıyan keyfi paketlerin, sisteme nasıl enjekte edileceğini göstermişlerdir. Bunu kurbana karşı bir Port Scanner(Port Tarayıcı) kullanarak uygulamışlardır. Aynı zamanda istemciye gönderilen keyfi paketlerin şifrelerinin nasıl çözüleceğini de göstermişlerdir. Bu durumun, nasıl kurbanın TCP bağlantısının ele geçirilmesi için kullanılabiliceğinden bahsetmişlerdir. Orijinal Beck ve Tews saldırısı ile sadece içeriği bilinen küçük paketlerin şifresi çözebilmekteydi, örnek olarak ARP mesajları gösterilebilir. Sadece 3-7 paket arası ve maksimum 28 bayt enjekte edilebilmekteydi. Aynı zamanda Beck-Tews saldırısı Quality of Service(802.11e’de bahsedildiği gibi)'ın açık olmasını gerektirirken, Vanhoef-Piessens saldırısı buna ihtiyaç duymaz. İki saldırı da istemci ve erişim noktası arasında yer alan paylaşımlı anahtarın kurtarılmasına engel olmaktadır. Yazarlar kısa bir rekeying interval kullanmanın bazı saldırıları önlese de hepsine karşı güvenli olmadığını belirtmişlerdir ve TKIP yerine AES bazlı CCMP kullanılmasını şiddetle tavsiye etmişlerdir.
Vanhoef-Piessens ve Beck-Tews saldırılarının birçok varyasyonu üstünde araştırmalar yapılmıştır. Halverson ve diğerleri Beck ve Tews’ in saldırısını 3-7 paket arasında ve maksimum 596 bayt’a kadar nasıl modifiye ediliceğini göstermişlerdir. Buradaki sıkıntı Halverson ve diğerlerinin saldırısını uygulamanın çok daha fazla zaman almasıdır.Ortalama 18 dakika 25 saniye sürmektedir. Başka bir araştırmaya göre Vanhoef ve Piessens göstermiştir ki; ne zaman WPA, yayınlanan paketleri şifrelemek için kullanıldığında, Vanhoef ve Piessens’ in orijinal saldırısı da uygulanabilmektedir. Bu önemli bir ektir çünkü her geçen gün daha çok ağ, paket yayımlamak için WPA’ yı kullanmaktadır. Bu saldırının uygulama zamanı ise ortalama 7 dakikadır, Vanhoef-Piessens ve Beck-Tews’e ait olan orijinal saldırının uygulanması ise 14 dakika sürmektedir.
WPA -TKPI kombinasyonu halen en güvenli kombinasyon olarak karşımıza çıkmaktadır.Fakat bu kombinasyon hala sadece bir konfigürasyon seçeneğidir. 2013’de yapılan bir ankette belirtildiği üzere %71 oranında WPA kullanımına izin verilirken, %19 oranında ise WPA desteklenmektedir.
Çok daha önemli olan bir güvenlik kusuru Aralık 2011’de Stefan Viehböck tarafından ortaya çıkarılmıştır. Bu hata hangi şifreleme seçeneği kullanılırsa kullanılsın tüm WPS (Wi-Fi Protected Setup) kullanan kablosuz yönlendiricileri etkilemiştir. Birçok son model yönlendiricide bu seçenek vardır ve öntanımlı olarak aktiftir. Birçok Wi-Fi cihaz üreticisi potansiyel olarak zayıf seçilebilicek olan şifre durumunun önüne geçmek için alternatif metotlar geliştirmiştir. Buna göre; otomatik olarak belirlenip güçlü anahtarlar dağıtılmıştır. Bu metotlar cihaz üzerindeki düğmelere basmayı veya 8 haneli PIN kodu girmeyi de içermektedir.
Wi-Fi İttifakı bu metotları WPS adı altında standart hale getirmiştir. Bununla birlikte PIN kodu özelliği yeni ve önemli bir güvenlik açığı yaratmıştır. Bu açık, uzak bir saldırganın WPS PIN kodunu ve bununla birlikte WPA/WPA2 şifresini de birkaç saatte kurtarabilmesine izin vermiştir. Bunun yüzünden kullanıcılar WPS özelliğini kapatmak zorunda kalmışlardır. Aynı zamanda bilinmelidir ki WPS kullanan birçok Wi-Fi yönlendiricinin etiketinde PIN kodu yer almaktadır ve kod açığa çıksa dahi değiştirilememektedir.
v2’de de birçok zayıflık bulunmuştur.Bu zayıflıklar kaba kuvvet saldırılarını kolaylaştırmaktadır. 2012’de Moxie Marlinspike ve Marsh Ray’in çalışmaları sayesinde, MS-CHAPv2’yi kaba kuvvet saldırıları ile kırmanın süresi neredeyse tekil bir DES şifresini kırmak kadar kısalmıştır. Yazarlar, WPA2 bağlantıları için MS-CHAPv2’yi kullanan işletmelerin acilen başka şeylere yönelmesini önermektedir.
Hole 196, paylaşılan GTK(Group Temporal Key-Geçici Grup Anahtarları) leri suistimal eden bir WPA2 protoklü zayıflığıdır. Bu saldırı sayesinde Ortadaki Adam ve Dos Saldırıları gerçekleştirilebilmektedir. Bununla birlikte Hole 196 saldırısında saldıranın önceden erişim noktasında kimlik doğruladığı ve GTK'ları elinden tuttuğu kabul edilir.
Farklı WPA versiyonlarının koruma mekanizmaları, WPA’ların kronolojik versiyonlarına göre belirlenebilir. Terminoloji, hedef seçilen son kullanıcılar ve kullanılan şifreleme protokolleri üzerinden incelenmiştir.
İlk WPA versiyonu, eski WEP üzerine daha çok güvenlik sağlamak için geliştirilmiştir. Genellikle TKIP kullanılır.
IEEE 802.11i-2004 olarak da bilinir. WPA’nın halefidir. TKIP’nin yerine geçmesi planlanan CCMP desteği vardır. 2006’dan bu yana Wi-Fi sertifikasyonlu cihazlar için zorunlu bir protokoldür.
Aynı zamanda WPA-PSK(Pre-shared key - Ön paylaşımlı anahtar) modu olarak da bilinir. Kimlik doğrulama sunucusu gerektirmeyen küçük iş yeri ve ev ağları için tasarlanmıştır. Tüm kablosuz ağ cihazları kimlik doğrulama yaparken aynı 256 bitlik şifreyi kullanır.
Aynı zamanda WPA-802.1X modu olarak da anılır. İşletme ağları için geliştirilmiştir, RADIUS kimlik doğrulama sunucusu kullanılır. Budurum başta kurulumu zorlaştırsada çok daha güvenli bir iletişim sağlanır. EAP(Extensible Authentication Protocol)'ların çeşitli versiyonlarıda kimlik doğrulama için kullanılmaktadır.
Kimlik anahtarı dağıtımı için kullanılan alternatif bir yöntemdir. Amacı bu işlemi olabildiğince güçlendirmektir fakat yukarıda anlatıldığı üzere çok büyük güvenlik açıkları vardır.
Akış Şifreleme yöntemi kullanır.Her paket için 128 bit anahtara sahiptir ve dinamik olarak yeni anahtarlar üretilir. WPA tarafından kullanılan protokoldür.
AES tabanlı bir şifreleme mekanizması içerir TKIP’den daha güçlüdür. WPA2 tarafından kullanılır. AES-CCMP olarak da adlandırılır. 802.11n spesifikasyonuna göre, bu şifreleme protokolü 802.11n spesifikasyonunda belirtilen yüksek bit hızı taslağını gerçekleştirmek için kullanılmalıdır. Fakat tüm uygulamalar bunu yapmamaktadır. Bu işlem yapılmadığı sürece veri akış hızı 54 Mbit/s'yi geçemeyecektir.
Nisan 2010’da Wi-Fi İttifakı tarafından WPA ve WPA2’ye ek olarak (Extensible Authentication Protocol) duyurulmuştur. Bunun amacı, işletmelerde kullanılan WPA’ların uyumlu bir biçimde sağlamaktır. Daha önce Wi-Fi ittifakı tarafından sadece EAP-TLS (Transport Layer Security) sertifika alabilmiştir.
2010 yılı itibarı ile sertifikasyon programı aşağıdaki EAP tiplerini kapsamaktadır.
Belirli firmalar tarafından geliştirilen 802.1X istemci ve sunucuları başka EAP tiplerini de destekleyebilmektedir. Bu sertifikasyon popüler EAP tiplerinin uyumlu bi şekilde çalışması için bir uğraştır.
Ticari 802.1X sunucuları Microsoft ve Juniper Networks Steelbelted RADIUS'dan oluşur. ise açık kaynaklı bir 802.1X sunucusudur.
Punk
Punk şu anlamlara gelebilir:
Mekteb-i Aşîret-i Hümâyun
Aşiret Mektebi (özgün adıyla haberMekteb-i Aşiret-i Hümayun), Osmanlı Devleti'nde önde gelen aşiret liderlerinin çocuklarının Osmanlı eğitim sistemi içerisinde yetiştirilerek devlete ve saltanata bağlamak amacıyla Sultanı Sultan II. Abdülhamid tarafından İstanbul'da 21 Eylül 1892 tarihinde açılan okul.
12-16 yaş arasında erkek çocukların öğrenim gördüğü orta dereceli parasız yatılı bir okul idi. İstanbul'da Akaretler'deki bir binada bir yıl faaliyet gösteren bu okul Kabataş'taki Esma Sultan Konağına taşınmış, kapanana kadar burada eğitime devam etmiştir. Okul kapandıktan sonra aynı binada Kabataş Lisesi eğitime başlamıştır.
Mektebe ilk olarak Halep, Bağdat, Suriye, Musul, Basra, Diyarbakır, Trablusgarp vilayetlerinden ve Kudüs, Bingazi ile Zur sancaklarından, kabiliyetli ve muteber ailelerin 12 ile 16 yaş arasındaki çocukları alınmıştır.
Bunlar, özenle yetiştirildiler ve daha sonraki senelerde sayıları arttırıldı. İki yıllık öğretim programı, beş yıla çıkarılan okulda Kuran-ı Kerim, fıkıh, ilmihal gibi din bilgileri yanında, zamanın fen bilgileri, Fransızca, Türkçe, coğrafya, tarih, edebiyat ve askerî dersler okutuldu.
Başlangıçta sadece Arap aşiret reislerinin çocukları alınırken, sonraki yıllarda, okulun prestijinin artması üzerine Kürt ve Arnavut aşiret reislerinin çocukları da kabul edilmeye başlandı. Böylece mektep, bütün aşiretlere hitap eder duruma geldi. Aşiret mektebinden mezun olan çocuklar, Harbiye ve Mülkiye mekteplerine gönderildiler.
Zamanla okulun öğrenci sayısı ve masrafı arttı; Maarif Nezareti okulun ihtiyacı olan parayı bulmakta zorlanmaya başladı. Ayrıca okulda özellikle Kürt ve Arap talebeler arasında sık sık kavgalar yaşanmaktaydı. Kavgaları önlemek ve güvenliği sağlamak amacıyla okul bahçesine bir karakol binası yapılmak zorunda kalındı.
Arşivler 1906'da çıkan yemeklerle ilgili bir ayaklanmada kapatıldığını yazsa da, politik bir ayaklanma sonucu kapatıldığı sanılmaktadır.
Malavi Gölü
Malavi Gölü (eski tabir "Nyassa Gölü"), 560 km uzunluğu, 80 km'ye varan genişliği (ortalama 50 km) ve 704 m'ye kadar olan derinliği ile Büyük Rift Vadisi'nin en büyük göllerinden biridir. Yüzölçümü 29.604 km'dir. Gölde dünyanın başka hiçbir sulak alanında bulunmayan canlılar yaşamaktadır .
Malavi Gölü, büyüklük bakımından Doğu Afrika'da sadece Tanganika ve Victoria Gölü'ne geçilir ve Yeryüzü'nün dokuzuncu büyük gölüdür. Gölden kaynaklanan akarsu, Shire Nehri'dir. Malavi Gölü'ne kıyısı olan ülkeler Tanzanya, Malavi ve Mozambik'tir.
Gölün güney kısımları, geniş ve güzel plajlarıyla oldukça sevilir. Kuzeye doğru kıyılar dikleşir. Tamamen kuzeydeki Tanzanya kısmında Livingstone Dağları'nın 2.500 m yüksekliğe ulaşan dik duvarları gölün hemen yanından yükselir. Burada çok şiddetli rüzgarlar ve yüksek, tehlikeli dalgalar meydana gelir. Karşı tarafta bulunan Malavi kısmındaki "Karonga" ve "Chilumba" arası çok daha az sarpken "Chilumba" ve "Nkhata Bay" arası yeterince diktir.
Malavi Gölü, balık türlerinin zenginliği ile (yaklaşık 1.500 tür) aquaristik (akvaryumculuk) alanda çok ünlüdür. Renk bakımından çok görkemli olan birçok tür, aquaristik alanda çok yaygındır. Bu balı |
klar, yumurtalarını ve yavrularını koruma amaçlı ağzında taşıyan Cichlidae familyasına (Cichlidler) aittir. İlginç olan ise, bu familyadan "Tilapia" cinsinin besin amaçlı ihracatta işe yaramasıdır. Bu balıklar ekonomik amaçlı sadece Malavi Gölü'nün en güney kısmında avlanırlar. Balıkçılar oyma kayıklarla da bu balıkları olta ile avlasalar da bunların miktarı ticareti yapılabilecek düzeyde asla değildir. Hemen kıyıdan ağ sallama ile balıkçılık çok daha yaygındır ancak balıkların büyük olanları burada bulunmaz.
Malavi Gölü'nde yolcu ve yük taşımacılığı motorlu gemiyle (MS Ilala) yapılır. Güneyden kuzeye limanlar, "Monkey Bay", "Chipoka", "Makanjila", "Nkhotakota", "Nkhata Bay", "Mphand Port", "Ruarwe", "Charo", "Mlowe", "Chilumba" ve Karonga şehrindeki "Kambwe" 'dir. Monkey Bay-Karonga arasında gidiş-dönüş yolculuk 5 gün sürer. Nkhata Bay'den haftada iki kez Chizumulu ve Likoma adalarına sefer vardır.
Göl suyu sırça gibi berraktır. Rüzgarsız zamanlarda birçok metre derinlikte zemin görülebilir . En başta dikkat çeken bir unsur ise suda da karadaki gibi çok hareketli ve hızlı olan su aygırlarıdır. Hantal cüsseleri aldatıcıdır. Bu hayvanlar bitki yiyicidir ancak açık suya kaçış yollarını kestiklerinde insanlara saldırırlar. Su aygırları her yıl, balık bakımından zengin olan gölde yeterli besini bulan timsahlardan daha fazla sayıda insanı öldürmektedir. Üzerinde yerleşim olmayan küçük adalarda piton yılanı ve varan (kertenkele cinsi) gibi vahşi hayvanlar bulunur. Karşılaştırıldığında, gölün yerleşim olan yerleri daha tehlikesizdir. Gölde çiklit olarak tabir edilen balık türleri bulunmaktadır. Bu balıklar akvaryumculuk hobisi ile uğraşanların büyük ilgisini çekmektedir. Türkiye'de ve dünyada bu balıklar gittikçe önemli bir hale gelektedir. Malavi çiklitleri Türkiye'de artık bolca bulunan akvaryum balığı türlerindendir. .
1980 yılında 88 km büyüklüğünde Lake Malawi National Park Monkey Bay'in güneyinde kurulmuştur. Park, gölün bir kısmını, "Khumba Yarımadası" 'nı on iki küçük adayı kapsar. Milli Park, 1984 yılından beri UNESCO'nun "Dünya Doğa Mirası" listesindedir.
Nübye Çölü
Nübye Çölü, Sudan'ın kuzeydoğu kesiminde yer alan bir çöldür.
Kızıldeniz ile Nil Nehri arasında 250.000 km'lik bir alana yayılan Nübye Çölü, kayalık ve engebeli (en yüksek noktası, doğu kesimindeki Cebel Oda'da 2.529 m'yi bulur) olmasına rağmen Çöl'de yer yer kumullara da rastlanır. Yılda 125 mm'yi bulmayan yağışlardan sonra ortaya çıkan mevsimlik akarsular, Nil'e ulaşamadan kurur. Çölün geleneksel sakinleri Nübyeliler'dir.
Dünyanın bilinen en eski arkeoastronomik megaliti Nübye Çölü'nün güney Mısır'da kalan kısmındaki Nabta Playa adlı bölgede dikili bulunmaktadır.
Mustafa Kalemli
Mustafa Kalemli, (26 Mart 1943, Tavşanlı, Kütahya), Türk doktor, siyasetçi, eski Türkiye İçişleri, Orman, Sağlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitenin üroloji kürsüsünde asistanlığa başladı. 1972 yılında ise üroloji uzmanı oldu. 1976 - 1978 yılları arasında T.C. Sağlık Bakanlığı'nda çeşitli görevler aldı. 1978'de doçent olduktan sonra Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin kuruluşunda görev aldı. Aynı fakültenin üroloji kürsüsü başkanı ve fakülte yönetim kurulu üyeliği yaptı. Bunların dışında SSK Tavşanlı Hastanesi kurucu başhekimi olarak görev yaptı. 1983'te SSK Buca Hastanesi üroloji kliniği şefliği görevinde bulundu.
6 Kasım 1983 genel seçimlerinde ANAP'tan Kütahya milletvekili seçildi. 1983 - 1986 arasında çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı, 1986 - 1987 yılları arasında sağlık ve sosyal yardım bakanlığı yaptı. 1987'de ikinci kez Kütahya'dan milletvekili seçilen Kalemli bu sefer içişleri bakanlığına getirildi. Bu makamdan ayrıldıktan sonra TBMM üyesi olarak alt karma parlamento komisyonu Türk grubu üyesi, daha sonra Avrupa Konseyi parlamenterler meclisi Türk parlamento grubu üyesi olarak görev yaptı. TBMM dışişleri komisyonu üyesi ve başkanvekilliğini yürüttü. 24 Haziran 1991 tarihinde kurulan Mesut Yılmaz hükümetinde ikinci kere içişleri bakanlığına, 26 Ağustos 1991 tarihinde yeni kurulan orman bakanlığına atandı.1995'te tekrar milletvekili seçilen Mustafa Kalemli 1996 - 1997 yılları arasında TBMM Başkanlığı yaptı. 17, 18, 19 ve 20. dönem Kütahya milletvekili olan Kalemli evli ve iki çocuk babasıdır.
Namib Çölü
Namib Çölü, Namibya'da yeralan büyük bir çöldür.
"Namib" kelimesi, Nama dili'nde "çok büyük" anlamına gelir. Namib Çölü, 50.000 km²'lik bir alana yayılır. Çölün, Atlas Okyanusu boyunca uzanan 1.600 km'lik kısmı Namibya sahilini oluşturur. Batıdan doğuya olan genişliği 50–160 km arasında değişir. Namib Çölü'nün bir bölümü kuzeybatı Angola'ya kadar ulaşır.
Ulaşım çölün merkezinin 480 km kuzeydoğusunda yer alan ve Namibya'nın başkenti olan Windhoek ile çölün kuzey ucunda yer alan Swakopmund ve Walvis Körfezi'nden hafif uçaklarla veya kara araçlarıyla sağlanır.
2013 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilmiştir.
Suat Suna
Suat Suna (d. 26 Mayıs 1975, İstanbul), Türk pop müzik şarkıcısı, besteci ve söz yazarı.
Türk pop müziği sanatçısı Suat Suna, 26 Mayıs 1975 İstanbul doğumludur. Babası keman üstadı Mehmet Sait Suna, annesi avukat Tomris Suna ve kardeşi de klarnet sanatçısı Selçuk Suna'dır. Sanatçı 4 yaşında keman öğrenmeye başlar. Okuluyla eş zamanlı olarak devam ettiği İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı Keman Bölümünden 1992 yılında mezun olan sanatçı Saint Benoit Fransız Lisesini 1994 yılında bitirir. 1994 yılında kazandığı İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisine, küçük yaştaki ağır çalışma temposu yüzünden 3. sınıftan sonra devam edemez. Daha sonra 1998 yılında tekrar üniversite sınavına girip kazandığı Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesinden, 2002 yılında mezun olur.
Profesyonel müzik yaşamına daha lise yıllarında başlayan Suat Suna, Milliyet gazetesinin liseler arası müzik yarışmalarında çok sayıda birincilikler alır. 1992 yılında Beyaz Güvercin Şarkı Yarışmasında 2.lik ödülü, 1993 yılında Pop Show yarışmasında 1., 2. ve 4.lük ödüllerini alır.
Bu yarışmaların ardından birçok müzik firmasından teklif alır.
Sanatçı, ilk albümü olan 'Ansızın Çektin Gittin'i Ali Kocatepe'nin prodüktörlüğünde, Bir Numara Müzik ve Raks Müzik ortaklığında 1993 yılında piyasaya sürer. Büyük bir başarı yakalayan ve 1 milyona yakın tiraj elde eder.
Daha sonra sırasıyla Sözüne Kanmam, Hasret Fenerleri, Rüyam ve Sen, Yapamam Sensiz, Yolun Açık Olsun, Sana Haksızlık Ettim, Su Damlası, Leyla, ON, Aşkın Adı ve Seni Buldum albümlerini piyasaya süren sanatçı, Türkiye'nin dört bir yanında konserler verir.
2002'de Suat Suna, 'Su Damlası' albümünü çıkarır. Bu albümün hit parçası olan, sözleri Kayahan'a, müziği ise kendisine ait olan 'O Lelli' ile sanatçı, yıl boyunca 100'e yakın konser verdi. Şebnem Schaefer'in de rol aldığı video klibi çekildi.
Sanatçı, Ağustos 2007'de başladığı askerlik yükümlülüğünü, Ocak 2008'de bitirir.
Suat Suna birçok albüme de gerek eserleri, gerek aranjörlüğü, gerekse de enstrümanıyla katkıda bulunmuştur. Bunlar arasında; Kayahan, Işın Karaca, Aşkın Nur Yengi, Fatih Erkoç, Hülya Avşar, Asya, Yıldız Tilbe ve Nalan sayılabilir.
Sanatçının söz ve müziği kendisine ait 150'yi aşkın eseri vardır ve müzik çalışmalarına devam etmektedir.
Suat Suna ilk evliliğini sunucu Melike Öcalan ile yapmış ancak daha sonra çift boşanmıştır. Suat Suna ikinci evliliğini ise Burcu Karaman ile yapmıştır.
Suat Suna 1993 yılında Show TV'de düzenlenen PopShow 93 yarışmasına katılır. Bu yarışmaya katıldığında henüz 18 yaşında bir gençtir.
Nitekim yarışmada, sözleri ve müzikleri kendisine ait olan eserlerle, hem 1. hem 2. hem de 4. olur.
Yarışmadan sonraki ilk albümü olan 'Ansızın Çektin Gittin' sanatçıya, hem büyük bir tiraj hem de büyük bir popülarite getirir.
Saint Benoit Kolejinden 1994 yılında mezun olan Suat Suna yeni albüm çalışmalarına başlar.
Emre Plak'tan 2. albümü olan Sözüne Kanmam'ı piyasaya sürer. Büyük başarı elde eden bu albümden de, 'Son Bir Defa', gibi hit parçalar çıkmıştır.
Yeni bir albüm hazırlayan Suat Suna'nın, kariyerinde ilk defa Kayahan'la çalıştığı senedir. Hit parçası 'Hasret Fenerleri' Kayahan sözleri taşımaktadır. Bu eser Kayahan için de, başka bir bestecinin eserine söz yazması itibarıyla bir 'ilk' olma özelliği taşımaktadır. 'Yalan Değil', 'Aramızda Uçurumlar' gibi hitleri barındıran bu albüm, sanatçının yıllarca beraber çalışacağı müzisyen İskender Paydaş'la da çalıştığı ilk albümdür.
Suat Suna 1996 yılının son aylarına doğru Tempa Foneks etiketiyle piyasaya sürdüğü 'Rüyam ve Sen' albümü, 'Allah'ından Bul' ve o yıl Hülya Avşar'ı da zirveye taşıyan 'Sensiz Kaldım' adlı hit eserlerini çıkarır.
Sanatçı bu yıl," Erguvan Yılları "ve "Ayşecik "adlı dizilerin müziğine imza atar. Ayrıca oyunculuk deneyimini de ilk kez başrolünü Yeşim Büber'le paylaştığı "Zeynep "isimli Show TV dizisinde yaşar. Nisan ayına doğru yine Tempa Foneks etiketiyle "Yapamam Sensiz "adlı 5. albümünü piyasaya sürer. Albüm, söz ve müzikleri tümüyle sanatçıya ait olan 10 eser barındırır ve bu albümün hit eseri olan 'Bir Ben Yapamam Sensiz'dir.
Suat Suna Prestij Müzik Kuruluşlarından 'Orijin Müzik' etiketi ile 6. albümü olan 'Yolun Açık Olsun'u piyasaya sürer.
Ve albüm kayıtlarını kendi stüdyosunda gerçekleştirir. Sanatçının içinde 'Zor Bulursun' gibi hit bir şarkı barındıran bu albümü, 1999 yılının en iyi yapımları arasında yerini alır.
Sanatçının Prestij Müzik etiketiyle piyasaya sürdüğü 7. albümü 'Sana Haksızlık Ettim'dir.
2002'de, Suat Suna kariyerindeki en önemli albümlerden biri olan 'Su Damlası'nı çıkarır. Bu albümün hit parçası olan, sözleri Kayahan'a, müziği kendisine ait olan eser 'O Lelli' ile sanatçı, yıl boyunca 100'e yakın konser verir. Şebnem Schaefer'in rol aldığı video klibi çekilir.
Kayahan'ın, kariyerinde ilk defa, kendi arzusuyla Suat Suna'ya prodöktör olur. DMC Müzik ortaklığıyla bizzat kendi şirketi K MAJÖR imzasıyla albümün yapımcılığına imza atan Kayahan, daha sonraki yıllarda da, Suat Suna'nın 'Leyla' albümündeki katkılarıy |
la ne kadar iftihar ettiğini ve genç sanatçının buna ne kadar layık olduğunu defalarca yazılı ve görsel medyada dile getirir. Albümün hitlerinden olan ve videosu Amsterdam'da çekilen 'Evi Terk Ettim' şarkısı ise, Suat Suna tarafından, 'gözbebeği şarkım' diye anılacaktır.
2006 yılına gelindiğinde ise sanatçı, kariyerinin onuncu albümü olan '10' adlı albümü Seyhan Müzik etiketiyle piyasaya sürer. Babası Mehmet Sait Suna'nın sağlık sorunları (babası 31 Ekim 2007'de vefat etmiştir) sebebiyle bu albümün promosyonuyla ilgilenemez. Yine de sevenleri tarafından büyük ilgi gören bu albüm daha sonra sanatçının ağzından, 'ihmal ettiğim evladım' olarak anılır.
Sanatçının bizzat kendi şirketi olan Suat Suna Müzik Yapım etiketiyle piyasaya sürdüğü albümü 'Aşkın Adı'dır. İçinde babasına ithafen yazdığı 'Babam İçin' adlı ağıt eseri de barındırır.
Sanatçı suskunluğunu Fizy ve Vestel iş birliği ile 14 Şubat Sevgililer Günü için yazdığı şarkısı "Senden Başka" ile bozdu, şarkı fizy.com da ilk gün bir rekor kırarak 200.000 kişiye gönderildi. Suat Suna'nın yeni single'ı "Senden Başka" Suat Suna Müzik Yapım etiketi ile çıktı.
Sanatçı uzun zamandır hazırladığı romanını Alfa Yayınları'ndan yayımladı. Kitabına "İhanet" adını koydu. Sanatçı yeni albüm çalışmalarına devam ederken Kayahan'ı anma albümünde "Yoksun Sen" adlı şarkıyı seslendirdi.
Profesyonel müzik hayatının 24. yılında 12. albümü "Seni Buldum"u 14 Şubat 2017'de piyasaya sürdü. Albüm Seyhan Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü. İlk klibini de albümle aynı adı taşıyan Seni Buldum şarkısına çekti.,
Sanatçı,1998 yılında "Erguvan Yılları "adlı TV dizisinin müziklerini yaparak bu alandaki kariyerine başlamıştır. Ardından "Ayşecik" dizisinin müziklerini yapmış ve "Zeynep" adlı TV dizisinde de oyunculuk deneyimi yaşamıştır.
Suat Suna'nın 1994 yılında hayata geçirdiği müzik yapım kuruluşudur. Sanatçının sahne işleriyle uzun süre aktif olan şirket, 2009'un son ayında piyasaya sürülen 'Aşkın Adı' albümüyle yapımlar da üretmeye başlamıştır. Şirket 1 Nisan 2010 "Tayfun Hancılar"'ın Aldırma albümünü de yayınlamıştır.
Demet Sağıroğlu
Demet Sağıroğlu, ya da bilinen adıyla Demet (d. 5 Aralık 1966, Erzurum), Türk pop müzik sanatçısı.
Mühendis Necmi Sağıroğlu'nun ve öğretmen Leyla Sağıroğlu'nun ilk kızları olarak Erzurum'da dünyaya geldi. İlk, orta, lise eğitimini Ankara'da sürdürdükten sonra Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'nde eğitim görmeye başladı. Ancak aynı üniversitenin şan bölümünde açılan sınavda birinci olunca Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Şan Bölümü'ne burslu olarak geçiş yaptı. Sağıroğlu daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'nda da eğitim aldı, 1988 yılında mezun oldu.
Kayahan ile Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye Elemeleri'ne katılmak için arkadaşlarıyla birlikte hazırladıkları şarkıyı dinletmek için gittiklerinde tanışmış ve bu sayede Kayahan'ın dikkatini çekmiştir. 1989 yılında Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye Elemeleri'nde ikinci olan Kayahan'ın "Melankoli" isimli şarkısında vokal yapmasıyla profesyonel müzik yaşamı başlamış ve uzun yıllar Kayahan'la çalışmıştır.
Müzik kariyerine 1990 yılında, Kayahan ile birlikte seslendirdikleri "Gözlerinin Hapsindeyim" ile adım atan Sağıroğlu, aynı şarkı ile 1990 Eurovision Şarkı Yarışması'na katılma yolunda Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye Finalleri'nde birinci olarak ve Türkiye'yi Zagrep'de temsil ettiler. İkili 17 puanla 21. sırada yer almışlardır.
1993'te sözlerini Şehrazat'ın yazdığı, Selçuk Başar'ın bestesi olan Harman isimli şarkı ile katıldığı "Pop Show Şarkı Yarışması"'nda ikinci olmuş, Kayahan'ın kendisine albüm yapılması için henüz erken olduğunu söylemesinin ardından kendi imkanlarıyla kariyerine devam etmiştir. Yine 1994 yılının Eylül ayında aranjörlüğünü Uzay Heparı'nın, prodüktörlüğünü Şehrazat'ın yaptığı ve albüme adını da veren "Kınalı Bebek" albümü ile büyük başarı yakaladı. Albümde sözü kendisine ait olan "Arnavut Kaldırımı", "Hazan Mevsimi", "Yadigar" ve "Gönlünce Yaşa" gibi şarkılara da yer veren Demet Sağıroğlu ilk albümüyle Türk pop müziğinde kalıcı olacağının sinyalini vermiş ve parçaları Türk pop müziği'nin unutulmaz eserleri arasına girmiştir. Klipleriyle görsellik üzerine yeni bir dönem başlatmıştır. "Kınalı Bebek" MTV'de yayınlanmış, "Arnavut Kaldırımı" ise MCM'de en iyi klipler dalında üçüncü olmuştur.
1996 yılının Haziran ayında "Şikayetim Var" adlı ikinci albümünü, 1998 Temmuz ayında "Sımsıcak" adlı üçüncü albümünü , 2000 yılının Eylül ayında "Papatya Falları" adlı dördüncü albümünü, 2004 yılının Temmuz ayında "Korkum Yok" adlı beşinci albümünü çıkardı. 2009 yılında "Silkelen" isimli maxisingle albümü piyasaya çıkaran Demet Sağıroğlu "Zeki Müren İçin Bir Demet Yasemen" müzikalinde Belgin Doruk'u canlandırdı. "Nilgün" adlı televizyon dizisinde rol aldı. Birçok kompilasyon albümüne sesiyle destek verdi. Aynı sene Atilla Özdemiroğlu ile Ağır Roman, 1999 Erkin Aslan'la Asansör, 2007 yılında Fazıl Say ile İyi Seneler Londra, 2009 yılında ise Aralık ayında vizyona giren, bestesi Melih Kibar'a, sözleri kendisine ait Adını Sen Koy filmlerinin müziklerin de yer aldı. En son "Hiç Özlemedin mi?" adlı albümünü 2012 yılının Aralık ayında çıkardı.
Kayahan
Kayahan Açar (29 Mart 1949, İzmir - 3 Nisan 2015, İstanbul), Türk pop şarkıcısı, besteci ve söz yazarı.
Çocukluk ve gençlik yıllarını Ankara'da geçirdi. Daha sonra İstanbul’a yerleşti. İstanbul'dan sonra uzun süre Balıkesir-Gömeç’teki İnta Sevgi Köyü’nde Geceler Caddesi ve Mavilim Caddesi’nin kesiştiği Hülyam Çıkmazı’nda yaşadı. Bu köydeki bütün cadde ve sokaklar, Kayahan’ın şarkılarının isimlerinden oluşmaktadır.
Şimdiye kadar üç kırkbeşlik, bir uzunçalar (longplay), onbir kaset ve CD’si müzik arşivlerindeki yerini aldı. İlk olarak Nilüfer’e verdiği güzel şarkılarla ismini duyurmaya başladı. Nilüfer’in de yorumladığı “Geceler”, “Kar Taneleri”, “Esmer Günler” gibi şarkılar klasik haline geldi.
Kayahan, 1971 yılında ilk 45'liği "Yosun Gözlü Sevgilim / Bir Mektubun Var"ı çıkararak müzik dünyasına adım attı. Norayr Demirci ve Süheyl Denizci ile çalıştığı bu plak tutmayınca profesyonel müzik kariyerine bir süre ara verdi. 1978'de Türkiye Eurovision elemeleri için "İstanbul Hatırası" şarkısını besteledi ancak şarkı Eurovision için yeterli bulunmayarak elemelere kalan beş şarkı arasına giremedi. Buna rağmen bu şarkı ve "Neden Olmasın?" aynı yıl 45'lik olarak yayınlandı ve iki şarkı da Kayahan'ın ilk ses getiren şarkıları oldu. 1980'de "Bekle Gülüm / Ateş" 45'liği yayınlandı.
1981'de Kayahan, Türkiye Eurovision elemelerine "Dostluk" şarkısının vokalisti olarak katıldı. Aynı yıl Ümit Eroğlu ile çalıştığı ilk albümü "Canım Sıkılıyor, Canım" yayınlandı.Bu albümde daha sonraki albümlerinde de yorumlayacağı "Canım Sıkılıyor, Canım", "E Bebeğim E" ve "Nartanem" gibi şarkılar yer aldı. Ancak bu albüm büyük bir başarı elde edemedi. Kayahan, bu albüm sonrası şansını Eurovision'da denedi. 1984 yılında "Kaç Para?", 1987'de "Güneşli Bir Resim Çiz Bana" ile Türkiye elemelerine katıldı. 1986'da ise Ayşegül Aldinç ile 1986 Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması'na katıldı.
1986'da TRT'de "Cumartesiden Cumartesiye" adlı bir çocuk programında şarkı söyleyen Kayahan, bir yıl sonra bu şarkılardan oluşan "Merhaba Çocuklar" albümünü yayınladı.
Kayahan, asıl çıkışını gerçekleştirmeden önce Nilüfer, Bilgen Bengü, Sezen Aksu, Zerrin Özer gibi şarkıcıların albümlerinde besteci ve şarkı yazarı olarak adından söz ettirdi. 1983'te Bilgen Bengü, Kayahan'ın "Gücenme" şarkısını albümünde yorumladı. 1984'te ise uzun süre beraber çalışacağı Nilüfer'in "Nilüfer 84" albümüne "Kar Taneleri" şarkısını verdi. Bu şarkı Kayahan'ın ilk ses getiren şarkılarından oldu. Kayahan ve Nilüfer, 1985'te çıkan "Bir Selam Yeter" ve 1987 tarihli "Geceler"'de de beraber çalıştı. Bu albüme adını veren Kayahan bestesi, 1986'da Akdeniz Akdeniz Müzik Festivali'nda birincilik ödülü kazandı. Kayahan, 1988 tarihli Sezen Aksu albümü "Sezen Aksu 88"'e ise "Bir Kuş Uçur" bestesini verdi.
“Kar Taneleri”, “Yağmur”, “Acıkmışım Sevgine”, “Alınma Ağlıyorsam”, “Geceler”, “Hep Karanlık”, “Esmer Günler”, “Seni Seviyorum”, “Mor Menekşe”, “Sokak Kedisi”, “Yoksun Sen” gibi şarkıların bazılarını 1988 yılında yayınlanan "Benim Şarkılarım" ve 1990'da yayınlanan "Benim Şarkılarım 2" albümlerinde tekrar yorumlamıştır.
Eurovision merakı devam eden Kayahan, 1988 Eurovision elemelerine genç müzisyenlerden oluşan "3. Nesil" adlı bir grupla katıldı. Bu grupta uzun yıllar beraber çalışacağı İskender Paydaş'ın yanı sıra Mirkelam da vardı. Bu deneme başarısız olsa da Kayahan ve 3. Nesil şansını 1989'da da denedi. Bu sefer grupta Paydaş ve Mirkelam'ın yanında Cenk Eroğlu ve Hakan Kurşun, geri vokalde ise Demet Sağıroğlu vardı. Elemelerde söyledikleri "Ve Melankoli" az farklı ikinci olup Eurovision'a katılamasa da büyük sükse yaptı. 1990'da ise Kayahan, İskender Paydaş, Demet ve Aydın Karabulut ile beraber "Gözlerinin Hapsindeyim" şarkısı ile elemerde birinci oldu. Zagreb'de düzenlenen 1990 Eurovision Şarkı Yarışması'nda 21 puan alan Kayahan 17. oldu.
3 Haziran 1991 tarihinde çıkarttığı "Yemin Ettim" adlı albümüyle satış rekoru kıran Kayahan, “Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerde buluşuruz” sloganıyla tanındı. Ardından 30 Nisan 1992'de "Odalarda Işıksızım" albümünü çıkardı.
Mart 1993'te Raks Müzik etiketli "Son Şarkılarım" adını verdiği albümünde yine kendisine ait on şarkı yer aldı. Düzenlemeleri Erdal Kızılçay’ın yaptığı albümde İskender Paydaş, Hakan Kurşun gibi genç ve yetenekli isimler çalıştı. “Sarı Şekerim”, “Vazgeçmem”, “Aman”, “Kardeşiz Senle” gibi şarkıların öne çıktığı albüm yüksek bir satış grafiği yakaladı.
Kayahan, iki yıl sonra, 1995 yılının Ocak ayının son günlerinde "Benim Penceremden" adlı albümüyle müzik yolculuğunu sürdürdü. Bu albümün sloganı “Sevenleri ayırmayın, sevenler ayrılmayın” oldu. Çıkış parçası “Ben Anadolu Çocuğuyum” da kültürel erozyon karşısındaki tepkisini dile getirdi. “Allah’ım Neydi Günahım” ise pek çok sanatçı t |
arafından icra edilerek büyük başarı sağladı. Bu albümle birlikte Demet Sağıroğlu’nun ardından müzik dünyasını yeni bir yetenekle tanıştırdı. Bu genç yetenek, 1999’da hayatını birleştireceği İpek Tüter’di.
Kayahan, 1996 yılının Temmuz ayında "Canımın Yaprakları" adlı çalışmasını da “Allah kimseyi sevgisiz bırakmasın” sloganıyla piyasaya sundu. Bir insanın sevgiyi, aşkı yitirdiği anda her şeyini kaybetmiş olacağını belirten Kayahan, “Sevgisiz hiçbir şey yapılmaz. Her şeyin başı sevgidir” sözleriyle “sevgi” kavramına verdiği önemi dilegetirdi. Erdal Kızılçay, İskender Paydaş ve Tamer Çıray üçlüsünün düzenlemelerini yaptığı albümde sekiz parçaya yer verildi. Bütün albüm kendi evinin stüdyosunda low-fi teknoloji kullanılarak hazırlandı. Sekiz parçasını da art arda konser atmosferinde kaydetti ve kliplerinde konserlerinden yapılan çekimler kullanıldı.
Kayahan, ertesi yıl "Emrin Olur" adlı çalışmasını çıkardı. Albümün mutfağında önceki çalışmalarındaki isimler yer almakla birlikte düzenlemeleri Tamer Çıray ve kendisi yaptı. Bu albümde yer alan "Şampiyon" şarkısı aynı yıl Kayahan'ın tuttuğı takım olan Galatasaray'ın şampiyonluğu için yeniden yorumlandı ve "Cimbom Şampiyon" adıyla single olarak yayınlandı.
1999 yılının Nisan ayında dokuzuncu albümü "Beni Azad Et" müzik marketlerde yerini aldı. Dokuz şarkının yer aldığı çalışmada, “Beni Azad Et”, “Yine Şişe Bitecek”, “Her Yerde Aynı” gibi hit parçalardan oluştu. Yılın büyük bölümünü geçirdiği Gömeç’e olan bağını ise “Gömeç” adlı şarkısında notalara döktü.
26 Kasım 2000 tarihinde "Gönül Sayfam"'ı piyasaya çıkaran Kayahan, albümünde “Sevdaya Mahsus”, “Kağıttan Kayıklarla”, “Söz Güzelim” gibi duygusal parçaların yanı sıra “Ölmem mi Lazım”, “Aman Beni Unutma”, “Tek Delikli Kaval”, 17 Ağustos deprem felaketi için yazdığı “17 Ağustos”, kızı Aslı Gönül için bestelediği “Ninni” gibi şarkılar yer aldı. Kayahan 17 Aralık 2002 tarihinde ise "Ne Oldu Can" albümünü müzikseverlerin beğenisine sundu. Albümde “Ne Oldu Can”, “Bir Aşk Hikayesi”, “Onsuz Olmuyor” parçaları uzun bir süre dillerden düşmeyen parçalar oldu. Satış rekorları kıran Kayahan’ın bu albümünde ise meslektaşı Barış Manço için yazdığı “Bugün Aslında Bayram” parçası ile müziğe, sanatçılara sahip çıkmanın önemini birkez daha vurgulamış oldu. 2003 yılında Altın Kelebek Onur ödülü ve “Ne Oldu Can” albümün satış başarısı için Müyap ödülü aldı. 2005 yılında "Kelebeğin Şansı" ve 15 Mart 2007 tarihinde ise son albümü "Biriciğime" yayınlandı. 2011 yılında "365 Gün" ve en son olarak da 2013'te "Mevsim Hala Sen" single'ları yayınlandı.
Yurtiçinde ve yurtdışına pek çok konser veren Kayahan, 1992 yılında 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Ankara Kızılay Meydanı'nda yüzaltmış bini aşkın izleyiciye verdiği konserle tarihe geçti. Doğa-çevre konusundaki duyarlılığı ile de tanınan Kayahan, insanların bu konulara olan ilgisini arttırmak amacıyla pek çok yardım konseri vermekte, gönüllü olarak çalışmalara katılmaktaydı.
İlk kez 1990 yılında yumuşak doku kanserine yakalanan Kayahan, 2005 yılında 2. kez aynı kansere yakalandı, 2014 yılında 3. kez rahatsızlığı tekrar eden Kayahan, kanser tedavisi görmekteydi. Kanser teşhisiyle 1990 yılında karşılaştığında “Yemin Ettim”i yazdığını belirterek,
Hastalığı 1990 yılında ilk belirtisini göstermiştir.Bir süredir hastanede tedavi gören Kayahan, hastalığının ilerlemesi sonucunda oluşan solunum yetmezliği ve bununla beraber gelişen 2 kere yendiği fakat tekrar nükseden yumuşak doku kanserine 3 Nisan 2015 sabah 08:00 sıralarında yenik düşerek hayatını kaybetti.
Cenazesi Teşvikiye Camii'nden kaldırılarak vasiyetince Kanlıca Mihrimah Sultan Mezarlığı'na defnedildi.
Old Trafford
Old Trafford Stadyumu; İngiltere'nin, Manchester şehrinde bulunan ve Manchester United'ın iç saha maçlarını oynadığı 76.212 kişilik futbol stadyumudur. Manchester şehrinin Trafford semtinde bulunmaktadır. Sir Bobby Charlton tarafından, bu stada Düşler Tiyatrosu lakabı verilmiştir. 1910 yılından beri Manchester United'ın stadıdır. Ama II. Dünya Savaşı sırasında stadın bombalanması nedeniyle 1941'den 1949'a kadar Manchester United, maçlarını Manchester City ile Maine Road'da oynamak zorunda kalmıştır. Old Trafford Stadyumu'nun, 2008 yılında North Stand tribünü'nün köşeleri büyütülmüştür.
Radyo D
Doğu Batı
Doğu Batı, ilk sayısı Kasım 1997'de yayımlanan 3 aylık akademik ve entelektüel bir düşünce dergisidir. Tarih, felsefe, psikoloji, sosyoloji, düşünce tarihi, kültürel araştırmalar gibi konularda makaleler yayımlar.
Dergi her sayısında farklı bir konu işlenmekte, değişik görüşteki yazarların yazılarına yer vermektedir. Halil İnalcık, Etyen Mahçupyan, İlber Ortaylı gibi yazarların da yazdığı dergi, zaman zaman çevirilere de yer vermektedir. Doğu Batı, yılda dört sayı olmak üzere kasım, şubat, mayıs ve ağustos aylarında yayımlanmaktadır. Hakemli bir dergi olup reklam kabul edilmemektedir. Birçok sayısının yeni baskısı yapılmıştır.
Doğu Batı dergisinin genel yayın yönetmeni Taşkın Takış'tır.
Halil İnalcık, E. Fuat Keyman, Mehmet Ali Kılıçbay, Etyen Mahçupyan, Süleyman Seyfi Öğün, Doğan Özlem, Ali Yaşar Sarıbay
Tülin Bumin, Ufuk Coşkun, Nezih Erdoğan, Cem Deveci, Ahmet İnam, Hasan Bülent Kahraman, Yusuf Kaplan, Kurtuluş Kayalı, Nuray Mert, İlber Ortaylı, Ömer Naci Soykan, İlhan Tekeli, Mirze Mehmet Zorbay
Şili orman kedisi
Şili orman kedisi ("Leopardus guigna"), kedigiller (Felidae) familyasından Güney Amerika'ya özgü bir tür.
Şili orman kedisi, Kuzey ve Güney Amerika'daki yaban kedisi türlerinin en küçüğüdür. Gövde uzunluğu 40–50 cm, ağırlığı ise iki ile üç kg arasında gelir. Kürkü grili bej rengi olup küçük siyah beneklerle kaplıdır. Yakın akrabası Geoffroy kedisi ile karşılaştırıldığında bu tür belirgin bir şekilde ince bir yüze sahiptir. Geniş pençeleri ve gür 20–25 cm uzunluğunda kuyruğu vardır. Kulaklarının arkası dikkat çekici beyaz bir lekesi olan siyah renktedir. Komple siyah renklilik bu türde , en başta dağlık kesimlerindekilerde sık görülür. Chiloé ve Guaitecas Adaları'nda siyah form ana formdur.
Şili orman kedisi ortalama on bir yıl yaşar.
Şili orman kedisi, Merkezi ve Güney Şili'nin ormanlarında ve Arjantin sınırındaki bölümlerde yaşar. Örneğin Chiloé gibi Şili sahilindeki adalarda da bulunur. Chiloé'de düşmanlarının azlığı sebebiyle özellikle sık rastlanır.
Kedi, 1900 ile 2500 m yükseklikte orman sınırına kadar görülür. Güney Andlar'ın ve sahil kesimin çok sık ve nemli karışık ormanlarına bağlı yaşar. Bunlar en başta daima yeşil bol otlu yağmur ormanlarıdır. Arjantin'deki yaşam alanları da çok güçlü sarmaşıklı karışık orman özelliğini gösterir. Bu bölgelrin yanında kodkod daha seyrek olarak, yaprak döken yağmur ormanlarında, ayrıca nemli çalılıklar ve iğne yapraklı ormanlarda görülürler.
Çalılık olarak adlandırılan alanda, şimdiye kadar tek bir örnek Valparaíso bölgesinden tanımlanmıştır. Bu örnek yağmur ormanlarındaki akrabalarından dikkat çekici şekilde daha açık renkli olup, bu yüzden kendi alt türü "O.g. molinae" adıyla tarif edilmiş ancak resmen tanınmamıştır.
Değişimlere ve yerleşimlere karşı hassas olmayan Şili orman kedisi yerleşim yerlerinin ve ekili alanların çevresinde de yaşar. Kedinin hala yöre hayvanı olduğu Valparaíso çevresinde, 1000 yıldan uzun süreden beri yerleşim vardır ve yaklaşık 150 yıl önce, istisnai ormanlık adacıkların dışında ormanları açılarak tarla haline dönüştürülmüştür.
Şili orman kedisinin yaşam tarzı hala daha çok iyi bilinmemektedir. Çok iyi tırmanır ve kuşları,küçük sürüngenleri, küçük memelileri avlar. Son örnekte en başta, fare büyüklüğünde sadece yerde avlanan hayvanlar söz konudur. Sincap ve diğer ağaçta yaşayan hayvanları avlamaz. Erkeklerin aras sıra kümeslere saldırıken dişiler bunun için çok küçüktür. Gece faal bir hayvan olduğu varsayılsa da buna karşın hayvanat bahçesindeki gözlemlerde ana faalyetinin gündüzleri olduğu tespit edilmiştir.
Sosyal davranışları konusunda kesin veriler yoktur. Güçlü bir sosyal davranış ve grup oluşturma söylentileri varsa da şimdiye kadar onaylanmamıştır. Bu türde hamilelik 10 hafta sürer ve bir batında iki ile üç yavru dünyaya gelir.
Şili orman kedisi, Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) raporunda tehlike altında olarak sınıflanmış ve CITES sözleşmesinde EK II listesine alınmıştır. Sayıları 10.000 hayvandan daha az tahmin edilir ve hem Şili'de hem de Arjantin'de koruma altında olup ticareti yasaktır. Ayrıca dağıldıkları bölgelerde bir sıra koruma alanı mevcutdur.
Başlangıçta kendi dağılım bölgesinde çok sık bulunan bir hayvandı. Ağırlıklı olarak yaşam alanının gerilemesiyle tür tehdit altındadır. Alan küçülmesi her şeyden önce ülkenin kuzeyini etkilemiş, burada yaşam alanları küçük adacıklara çekilmiştir. Buna karşı Merkezi Şili'de kedilerin yaşayabileceği büyük bölgeler mevcuttur. Kemirgen nüfusunun yüksek olmasından buralarda sayıları artar da.
Yırtıcı hayvanlar, kümes hayvanları için potansiyel tehlike kabul edilip vurulurken avlanma kodkod için küçük bir tehdit oluşturur. Ara sıra kanun dışı tilki avcıları bu kedileri de öldürürler. Ancak kürkü pazara çok ender düşer. İstisnai olarak Santiago de Chile Hayvanat Bahçesi'nde tek bir erkek örneği olan kodkod, hayvanat bahçelerinde bulunmaz.
Hem bilimsel ismi "O. guigna" hem de bölgesel ismi "Kodkod" adının kökeni, Güney Amerika'daki vatanı Şili'ye dayanır. Mapuche dilinde aslında ("L. colocolo") pampa kedisi anlamına gelen "colocolo" adının, ispanyolcaya Kodkod olarak geçtiği varsayılır. "La güiña" ise yöresel İspanyolcada kedi anlamındadır.
Kamerun millî futbol takımı
Kamerun millî futbol takımı, Kamerun'u uluslararası arenada temsil eden futbol takımıdır. FIFA Dünya Kupası'nda çeyrek final oynamayı başaran ilk Afrika takımı olma özelliği ile tarihe geçmiştir.
Final turunda Fas'ı deplasmanda 2-0, kendi sahasında da 2-1 yenerek tarihinde ilk kez katıldığı 1982 FIFA Dünya Kupası'nda ilk turda elenmesine rağmen, gruptaki üç maçında da sahadan beraberlikle ayrılan Kamerun, aynı konumdaki İtalya'nın sadece bir gol eksiğiyle gerisinde kaldığı için |
Dünya Kupası'na veda etti. Zor da olsa bu gruptan çıkmayı başaran İtalya, daha sonrasında şampiyonluğa ulaşırken; grubun lideri Polonya, dünya üçüncüsü oldu.
Sekiz yıl sonra, Tunus'u içeride ve dışarıda yenerek 1990 FIFA Dünya Kupası'nda yeniden boy gösteren Kamerun, turnuvanın açılış maçında son şampiyon Arjantin'i 1-0 mağlup etti. Romanya'yı da sonradan oyuna giren Roger Milla'nın iki golü ile yenen Kamerun, son Avrupa ikincisi Sovyetler Birliği'nden 4 yese de, grup maçlarını lider olarak tamamlayarak 2. Tura yükseldi. Kamerun, 2. turda Kolombiya'yı uzatmalarda yine Milla'nın iki golüyle geçtikten sonra, çeyrek finalde İngiltere'ye uzatmalarda 3-2'lik skorla mağlup oldu. Ancak yine de elde edilen bu başarı Afrika futbolu için bir ilkti, çünkü Kamerun çeyrek final gören ilk Afrika takımı olmuştu. 1994, 1998 ve 2002'de Dünya Kupası'na ilk turda veda eden Kamerun, 2003 FIFA Konfederasyonlar Kupası'nda final oynama başarısını gösterdi.
2006 FIFA Dünya Kupası'na katılma fırsatını son anda kaçıran Kamerun, 2008 yılında Afrika Uluslar Kupası'nı finalde Mısır'a mağlup olarak 2. sırada tamamladı. 2010 FIFA Dünya Kupası elemelerinde grup maçlarına ilk iki maçında sadece bir puan alarak kötü bir başlangıç yapan Kamerun, Paul Le Guen'in takımın başına geçmesinin ardından geri kalan dört maçından galibiyetle ayrılarak 6 maçta 13 puanla Güney Afrika 2010 vizesini almayı başardı. 2010 FIFA Dünya Kupası'nda 3 maçını da kaybeden Kamerun, grup sonuncusu olarak turnuvaya ilk turda veda etti.
30 Mayıs 2016'da Fransa'ya karşı dostluk maçı için çağrılan kadro
Goth
Goth, 1970'lerin sonu 1980'lerin başında, Punk'tan etkilenerek doğan bir alt kültürdür.
Söylentilere göre Joy Division grubunun menajeri Anthony H. Wilson, pop gruplarına karşı Joy Division'ı Gothic olarak niteleyen ve bu alt kültüre bir nevi resmi ismini kazandıran kişi. Avrupa'yı yağmalayan Goth Kabileri ile hiçbir ilgisi olmayan bu altkültür, Thatcher - Reagen döneminde yapmacık Anglo Saxon kültüren bir tepki olarak doğdu denebilir. Konservatzmin ve gelenekçiliğin dünyaya empoze edilmeye çalışıldığı, çok başarılı, mutlu, ve rahatsız edici her şeyi yoksayan bir toplumun karşısına, hayatın bütün ikilemleri ile karanlık ve aydınlık, iyilik ve kötülük, ölüm, depresyon, var oluşun anlamsızlığı gibi öğeri bir nevi kutsayan bu altkültür ikilemler olmaksızın hayatın var olmayacağını kabul ederek, karanlık ve sıradışı bir anlayışla kabulendiği bu ikilemleri kutsar. Tarihe, edebiyata, müziğe ve mitolojiye ilgi duyan, Afrodit'le beraber Medea'yı da kutsayan bu alt kültür, zamanla kendini kabul ettirdi. Goth kültürü sanatın her alanında kendi ilahlarını yarattı.Müzikte Sister of Mercy, Siouxsie and Banshees, Damned, The Cure, Nine Inc Nails, Mission, Fields of the Nephilim ve şu anda Ankara'da yaşayan Peter Murphy'nin grubu Bauhaus. Edebiyatta Lord Byron, Dante, Anne Rice ve Shelley gibi ölümü kutsayan şairleri, Edgar Allan Poe'nun gizemini seviyorlar. Sinemada ise Alman Ekspresyonist filmleri favorileri arasında en başı çeken Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi, The Cabinet of Dr. Caligari ve tabii ki Dracula. Kendi aralarında Fetish, Cybertech, Glitter, Antique gibi tarzlara ayrılırlar.
İrşadiye, Manyas
İrşadiye, Balıkesir ilinin Manyas ilçesinin bir mahallesidür.
1864 yılında Kafkasya'nın bugünkü Azerbaycan'ın en kuzeyindeki Dağıstan sınırından Kuba şehrinden gelip yerleşen 14 Dağıstanlı ailenin kurduğu bir mahalledir. Ellerindeki şecerelerine göre, kökleri İslam Peygamberine dayandığından seyit olarak biliniyorlar. Kafkasyada ise Kurayşi adıyla biliniyorlar.
1950 yılından sonra köy İstanbul'a büyük bir göç vermiştir. Şu anda, İrşadiye kökenli 200 aile İstanbul'da yaşamaktadır. Yazlık olarak yapılan yaklaşık 100 ev, mahallesin 1990 sonrasında yeniden canlanmasına sebep olmuştur. Köy ormanın içerisinde ve engebeli arazi üzerine kuruludur.
Halkının milliyetçi muhafazakar yapıda olduğu çevre köylerce bilinmektedir.
İstanbul'da Bayrampaşa'da İrşadiyeliler Kültür ve Dayanışma Derneği çevresinde kültürel ve sosyal faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Siteleri için bkz. www.irsadiyeliler.net
Macellan pengueni
Macellan pengueni ("Sphenisus magellanicus"), penguengiller (Spheniscidae) familyasının "Spheniscus" cinsinden bir penguen türü. Macellan pengueni adını Portekiz'li denizci onuruna Ferdinand Magellan'dan alır.
Macellan penguenleri siyah-beyaz penguenler olup, orta büyüklüktedirler. Ağırlıkları yaklaşık 4,5 kg tutar ve 76 cm'ye kadar ulaşabilirler.
Ana dağılım bölgeleri Şili, Arjantin ve Falkland Adaları'nın kayalık sahilleridir. Yuvaları kıyıdan birkaç yüz metre içerilerde olabilir. Arjantin'in Atlas Okyanusu sahillerindeki "Punta Tombo" 'da Antarktika dışındaki, dünya çapında en büyük penguen kolonisini oluştururlar.
Macellan penguenleri koloniler halinde yaşar ve kuluçkaya yatarlar. Temel olarak balık, karides, denizanası ve yengeçlerle beslenirler.
Yumurtlamadan önce dişiler erkeklerden, önemli ölçüde daha fazla midye kabuğu yerler. Mide içinde midye kabuğundan çözülen kalsiyum, yumurta kabuğunun oluşumunda kullanılır. Yumurta kabuğu 0,8 mm kalınlıkla bir tavuk yumurtasından iki misli daha kalındır. Böylelikle yumurta daha sağlam hale gelirken koloni karmaşası ve sert taş zemine rağmen kırılma oranları sadece %2,6 oranındadır.
Diğer penguen cinsleri ile karşılaştırıldığında macellan penguenleri dah ince tüy kalınlığına ve yine daha ince yağ katmanlarına sahiptirler. Bu yüzden kışın, örneğin Brezilya sahilleri gibi, kuzeye çekilirler.
Örme Dikilitaş
Örme Dikilitaş (ayrıca Konstantin Dikilitaşı olarak da bilinir) Yılanlı Sütun'un yanında Sultanahmet Meydanı'nın güney tarafında bulunur. 32 metrelik dikilitaş kaba kesilmiş taştan VII. Konstantinos tarafından yaptırılmıştır. Yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir, fakat 10. yüzyılda VII. Konstantinos tarafından tamir edilmesinin ardından onun ismiyle anılmaya başlamıştır. O tarihlerde, söylendiğine göre VII. Konstantinos'un dedesi I. Basileios'un zaferlerini resmeden yaldızlı tunç plakalarla kaplıydı, ayrıca dikilitaşın üstünde bir küre bulunmaktaydı. Ancak söylentilere göre Dördüncü Haçlı Seferi sırasında yaldızlı tunç plakalar haçlılar tarafından çalınmıştır ve eritilmiştir.
Uzay Yolu: Orijinal Seri
Uzay Yolu, Gene Roddenberry tarafından yapılmış, 8 Eylül 1966'dan 3 Haziran 1969'a kadar yayınlanmıştır. 80 bölüm hazırlanmış bunlardan 79'u gösterilmiştir. Üç sezon kadar kısa süren bir yayın hayatından sonra sendikasyona geçmiş ve orada kendine geniş bir hayran kitlesi edinmiştir. Programın başarısı kendisinden sonra beş seriye ve on televizyon filmine olanak vermiştir. Guinness Rekorlar Kitabı tarafından en çok yan ürünü olan program olarak listelenmektedir. Program resmi olarak sadece Uzay Yolu olarak isimlendirilmiş olsa da kendisinden sonra gelen diğer ürünlerle karıştırılmaması için Uzay Yolu: Orijinal Seri (bazen kısaca TOS ya da ST:TOS) olarak adlandırılmıştır.
23. yüzyılda geçen Uzay Yolu Kaptan James T. Kirk ve 2. kaptan Mr. Spock tarafından kumanda edilen yıldız gemisi Atılgan ve mürettebatının maceralarını anlatır. İki ilk bölüm (The Cage ve Where No Man Has Gone Before) hariç - her bölümün başında Kaptan Kirk'ün sözleri geminin amacını anlatır.
"Uzay Yolu" 1966'da NBC'de gösterime girdiği zaman başarılı değildi. Reytingler düşük, reklam gelirleriyse yetersizdi. İkinci sezonda iptal tehlikesi baş gösterdi fakat sadık hayranlarının mektup kampanyası sayesinde bir üçüncü sezona hak kazandı. Buna rağmen NBC "Uzay Yolu"'nu kimsenin seyretmediği bir gün ve saat olan Cuma 22:00'a koydu ve en sonunda dizi üçüncü sezonu sonunda yayından kaldırıldı.
"Uzay Yolu" orijinal olarak NBC televizyon ağında yayınlandı. Tüm saatler standart doğu saati'dir.
Büyük bir bilim kurgu hayranı olan Gene Roddenberry 1960 yılında galaksiyi keşfetmeye adanmış büyük bir uzay gemisinde geçen bir bilim kurgu dizisi olan "Uzay Yolu"nu önerdi. Roddenberry'e ilham kaynağı olan eserler arasında A. E. van Vogt'un "Space Beagle'ı ()", Eric Frank Russell'ın "Maraton" hikâyeleri ve 1956 bilim kurgu filmi "Yasak Gezegen ()" sayılabilir. Bununla birlikte Roddenberry o zamanlar televizyonda oldukça popüler olan kovboy filmi yazma konusunda derin bir tecrübeye sahipti ve şovu NBC'ye " (wagon train: dört tekerlekli yük arabası)to the stars." olarak pazarladı.
Gene Roddenberry 1964 yılında "Desilu" adında bağımsız bir TV firmasıyla üç yıllık bir geliştirme kontratı imzaladı. Roddenberry'nin orijinal konseptinde kahraman "S.S. Yorktown" kaptanı Robert April'di. Daha sonra bu karakter Kaptan Christopher Pike oldu. İlk pilot "The Cage" Pike'ı canlandıran aktör ile çekildi.
Amerika'da birçok yerde ırkçılığın köklü olduğu bir zamanda Roddenberry ırk ayrımcılığının ve seksizmin olmadığı bir 23. yüzyıl hayal ederek çok-ırklı ve farklı cinsiyetlerden oluşan bir mürettebat yarattı. Bunun yanında yarı-insan yarı-volkan Spock gibi uzaylı ırklardan karakterler de ekledi ve bunların hepsini Birleşmiş Gezegenler Federasyonu altında topladı.
Diğer yenilikçi "Uzay Yolu" buluşları ise yapım sorunlarını karşılamak içindi. Işıktan hızlı warp sürücüsü bilim kurgu için yeni değildi ama anlartımda Atılgan'ın uzayda çabucak seyahat etmesini sağladı. Mürettebatın bir yerden bir yere ışınlanmasını sağlayan madde taşıyıcı, karakterleri gemiden gezegene, gezegende gemiye çabuçak taşımak içindi. Her bölüm için bir uzay mekiğinin iniş kalkış sahneleri çok pahalıya mal olmaktaydı.
"Uzay Yolu" ilk olarak CBS televizyonuna önerildi. Fakat CBS o zamanlar tercihini başka bir bilim kurgu dizisi olan Lost in Space'ten yana kullandı. Daha sonra "Uzay Yolu" ilk önce bri pilot bölüme izin veren ve sonra geri çeviren NBC'ye önerildi. (NBC yöneticileri daha sonra şovun fazla entelektüel olduğunu dile getirdiler.) Fakat NBC hiç alışılmamış bir şey yaparak yeni bir pilot bölüm çekilmesine izin verdi; "". Orijinal karakterlerden sadece Spock ve orijinal oyunculardan sadece Leonard Nimoy ve Majel Barrett kalmıştı. İlk pilot'ta çekilen çekimlerin çoğu daha sonrada |
n iki parçalık ""'de kullanıldı.
İkinci pilot bölümde ana karakterler Kaptan Kirk (William Shatner), baş mühendis kıdemli yüzbaşı Scott(James Doohan), yüzbaşı Sulu(George Takei) takdim edildiler. Sadece bu bölümde Sulu'nun unvanı geminin fizikçisi iken daha sonra dümenci olarak değiştirildi. Geminin baş doktoru ve kaptanın sırdaşı Dr. McCoy ve kâtip Janice Rand ve haberleşme subayı teğmen Uhura daha sonraki bölümlerde diziye dahil oldular. Roddenberry'nin her ikisi de son derece akıllı ve profesyonel asyalı Sulu ve zenci Uhura'yı eklemesi o zamanlar hemen hemen hepsi beyaz, olmayanların ise steriotipler olduğu bir zaman için çok cesurca bir karardı.
Roddenberry'nin personelleri arasında sanat yönetmeni Matt Jeffries vardı. Katkıları daha sonra bütün Federasyon gemilerinin yapımında kullanılan Jeffries Tüpleri ile onurlandırıldı. Jeffries'in tabak ve silindir dizaynı daha sonra üretilen neredeyse bütün Federasyon gemileri için standart oluşturdu. Jeffries aynı zamanda Atılgan'ın köprü dizaynı da gerçekleştirdi. II. Dünya Savaşı'ndaki tecrübesini ve bir havacı olmasını kullanarak ergonomik bir köprü dizayn etti. Kostüm tasarımcısı William Ware Theiss Atılgan mürettebatının üniformalarını ve misafir aktrislerin çarpıcı kıyafetlerini yarattı. Wah Chang, açılır kapanır haberleşme aygıtı, algılayan, kaydeden, hesaplayan küçük bilgisayar trikoder ve faser silahlarını yaptı. Daha sonra Gorn ve diğer yaratıkları yaratacaktı.
Dizi televizyon izleyicilerini daha sonra alışılmış hale gelen bilim kurgu terimleri ile tanıştırdı; Warp sürücüsü, ışınlanma, kablosuz el aletleri ve tarayıcılar, enerji silahları, masaüstü bilgisayar terminalleri, lazer ameliyat, uzay gemisi görünmezlik aletleri ve bilgisayar ses sentezi. Bu terimlerinin bazılarının bazı örnekleri varsa da daha önce hiçbir zaman tek bir sunumda bir araya gelmediler ve televizyon için kesinlikle yeniydiler. Geminin otomatik kapıları bile 1966 için bir yenilikti.
"Uzay Yolu" çoğunluğu hiç bilinmeyen oyuncularını birer ünlü yaptı. Kelley birçok sinema ve Tv filminde görünmesine rağmen sadece küçük rollerde yer almıştı. Shatner ve Nimoy'un sinema ve tv tecrübeleri vardı ama hiçbiri pek bilinen kişiler değillerdi. Bölümler yayınlandıktan sonra oyuncuların büyük kısmı kendilerini hep aynı tür rollerde buldular.
Üç ana karakter Kirk, Spock ve McCoy'du. Kirk tutkulu ve sıklıkla agresifdir. Spock son derece mantıklı, McCoy ise alaycı ama her zaman merhametlidir. Birçok hikâye bu üç karakterin çatışmasına tanık olur. Kirk çok zor bir karar vermek zorundadır, Spock olayın mantıklı ama bazen de hissiz yolu savunurken McCoy (ya da Kirk'ün taktığı isimle "Bones") ise en az zarar verecek olan yolda ısrar eder. McCoy ve Spock birbirlerine olan gerçek bağlılık ve saygılarını maskeleyen bir ağız dalaşı içindedirler, bu devamlı tartışmaları izleyiciler tarafından çok popüler olmuştur. Spock karakteri sivri kulakları ve kaşları ile şeytani bir görüntü yansıtıp izleyicileri rahatsız edebileceği gerekçesi ile ilk olarak Tv ağının yöneticileri tarafından red edilmişti. Hatta ağ, diğer iştiraklerine göndereceği promosyon materyelleri üzerinde Spock'ın kulakların "yumuşatmıştı". Ama Spock kaldı ve şovun hatta Tv tarihinin en popüler karakterlerinden biri haline geldi, tıpkı kabına sığmaz taşra doktoru Hatta şovla ilişkili kimsenin tahmin bile etmediği bir şekilde Spock bir tür seks sembolü haline geldi.
Seri soğuk savaş zamanında yaratıldığı için bölümlerin konuları da bunu yansıtmaktadırlar. Orijinal seride Federasyon'un Klingon ve Romulan'lar gibi bir soğuk savaş durumunda olduğu uygarlıklarla karşılaşmaları da yansıtılmıştır.
Yazma bakımından "Uzay Yolu" Harlan Ellison, Theodore Sturgeon zamanın önde gelen diğer bilim kurgu yazarlarını kullanan ilk TV dizilerinden biri olması ile dikkate değerdir. Serinin senaryo editörü Dorothy C. Fontana'da (orijinalde Gene Roddenberry'nin sekreteri idi) "Uzay Yolu"'nun başarısında can alıcı bir role sahiptir. Senaryoların çoğunu düzeltmiş bir sürü de bölüm yazmıştır. Zamanın bütün yazarlarının (özellikle de bilim kurgu alanında) erkek olmasından dolayı ciddiye alınmayacağından korkan Roddenberry'nin önerisi ile ismi D.C. Fontana olarak geçmektedir.
Seriler birçok kayda değer tema ile uğraşmıştır. Tartışmalı bir şekilde söylenebilir ki, en önemlileri seksizm, ırkçılık, milliyetçilik ve küresel savaş gibi 1960lar ABD'sinin olaylarını irdelemedisidir. Roddenberry bu konuları irdelemek için birçok yıl gelecekte geçen bir yıldız gemisi alegorisi kullanmıştır. Uzay Yolu ırklar arası bir öpücük ( adlı bölümde) içeren ilk TV programıydı. Roddenberry bu gibi görüntülerin sansürlenmesinden olayların büyük zihinsel güçlere sahip yabancının dayatması olarak tasvir edilmesiyle kurtuluyordu.
En meşhur bölümlerden biri Harlan Ellison tarafından yazılmış olan ve hem Hugo Ödülü'nü "(Hugo Award)" hem de Yazarlar Loncası Ödülü'nü "(Writers Guild Award)" almış olan ""'dır. O zamanlar bilinmeyen bir Joan Collins'in misafir oyuncu olarak katıldığı bölüm zamanda yolculuk ve geleceği değiştirme konsepti üstüne kuruludur. Bu konsept daha sonraları Yokedici "(The Terminator)"(filmin bitiş yazıları Ellison'un çalışmalarını sonuna kadar onaylamaktadırlar) ve Geleceğe Dönüş (Back to the future) gibi filmlerde kullanıldı.
"", "" ve "" güç algılanan anti-dinsel temalar içermektedirler. "" ve "" ise daha belirgin dinsel ve vatansever temalara sahiptir. Filmlerin ve senaryoların toptan sansürlenmesine varacak derecede şirketlerin işlere karışması 1960'larda sık görülen bir olaydı ve Uzay Yolu bu oynamalardan payını aldı. Birçok senaryo NBC'nin sansürlemelerinden sonra yeniden gözden geçirilmek zorundaydı. Seriler hakkındaki bir kitaba göre "" bölümündeki tuz canavarının açık ağzı aslında açık-ağız öpüşmeleri sansürleme alışkanlığı olan ağın sansürcüsü ile ilgili bir şakaydı.
"Orijinal Seri" aynı zamanda Spock ve McCoy'un sivri ama dostça atışmaları gibi espri anlayışı ile de kayda değerdir. "", "" and "" bölümleri komedi olarak yazılıp sahnelendiler. Söylentilere göre küskün yazar/yapımcı Gene L. Coon tarafından yazılan üçüncü sezon bölümü "" şovun tam bir parodisidir. Uzay Yolu mizahı ""'ün istisnası ile diğer seri ve filmlerde daha baskındır.
Serinin tüm 79 bölümü CBS Paramount Televizyon'u tarafından dijital olarak yenilenmektedir.
Leonard Nimoy 1983'te Uzay Yolu III: Han'ın intikamı filmi ile beraber Orijinal Seri'de çalışırkenki hatıralarını Volkan sinir çimdiği (Vulcan nerve pinch) ve Volkan el selamı gibi şeylerin nasıl ortaya çıktığını anlattığı bir saatlik özel bir promosyon filmine sunuculuk etti. Bazı yerlerde bu seriye dahil edilerek 80. bölüm olarak verilebilmektedir.
Bunlara ek seri, görünmesinden hemen sonra ölen ya da yaralanan karakterler(bu karakter genelde "kırmızı yelek" giyen güvenlik subaylarıdır) içermesi ile ünlüdür. Bu hikâye kurgusu o kadar yaygındır ki tek amacı şiddetli bir şekilde ölerek ana karakterleri tehlikeli bir durumun beklediğini göstermek olan sıradan karakterleri anlatan ""kırmızı yelek"" terimine ilham vermiştir.
Orijinal Seri'yi takip eden Yeni Nesil, yaklaşık olarak 100 sene sonra geçmektedir. Bu seri ilerledikçe ve diğer serilerde orijinal seri karakterleri kısa rollerle diğer seri ve filmlerde yer almışlardır.
Bunların dışında resmi olmayan bir sürü roman ve hikâyede seriler arasındaki karakterler zaman yolculuğu ya da benzer yöntemlerle bir araya geldiler.
Despina Vandi
Despina Malea (Yunan: Δέσποινα Μάλεα, 22 Temmuz 1969, Tübingen) ya da sahne adıyla Despina Vandi (Δέσποινα Βανδή), Yunan şarkıcı, oyuncu.
Despina Vandi, Almanya'da doğmasına rağmen Kavala asıllı bir Yunan ailesinden gelmekteydi. Bir ağabeyi ve bir ablası vardır. Despina 6 yaşındayken Kavala'ya dönüş yaptıklarında Almanca bilmeyen ailenin tek ferdi Despina idi. Orta sınıf bir ailede büyüyen şarkıcı çocukluğundan beri müzikle ilgilenmeyi hayal ediyordu, fakat hayat şartlarının katı olduğunu bildiği için müziği (geçici bir süre olarak) ikinci plana atıp Selanik'te felsefe okumak için üniversiteye kaydoldu, fakat müzik tutkusu gittikçe daha fazla ağır bastığı için eğitimini yarıda bırakmak durumunda kaldı. Şarkı söylemeye ilk başladığında ailesinden şarkıcı olduğunu gizleyebilmek için "Elli Mara" takma adını kullanan şarkıcı, daha sonra kendi öz adına "Vandi" soyadını ekleyerek müzik sahnesine çıkmaya karar verdi.
1990'ların başında Atina'da Vasilis Karras'ın desteğini alan şarkıcı, daha sonra "Minos EMI" adlı şirket ile sözleşme imzaladı ve 1994 yılında ""Gela Mou"" ile 1996 yılında ""Esena Perimeno"" adlı albümlerini yayınladı. Daha sonra Yunanistan'ın tanınmış müzisyen ve söz yazarı olan Phoebus desteği ile üçüncü albümü ""Deka Entoles"" (1997) ve "multi-platinum" olmuş ""Profiteies"" (1999) albümünü çıkardı. Bu son iki albüm Laika ile Pop müzik türlerindeki şarkılarla bezenmiş ve Yunanistan'da büyük ses getirmiş albümlerdir.
2000 yılında çıkarmış olduğu tekli'si ""Ypofero"", Yunanistan'da tüm zamanların en çok satan teklisi olmuştur. Phoebus'un Minos EMI şirketinden ayrılmasından sonra, Despina da onu takip ederek yeni kurulan "Heaven Music" şirketine geçti ve bir albüm yayınladı ("Gia" (2001). Bu albüm sadece Yunanistan'da çeşitli başarılar kazanmakla kalmadı, hem Kıbrıs'ın o yıllarda en çok satan albümleri listesine giriş yaptı, hem de Despina, kendisinin dünya çapında hiç tahmin edemeyeceği kadar reklamını yapmayı başardı. Bu albüm daha sonra aynı adla dünyada da yayınlanınca, aynı ilgi dünya çapında da katlanarak arttı ve Despina, ABD'nin Billboard Hot Dance Airplay listesinde zirveye oturan ilk Yunan şarkıcı oldu.
Ünlü yunan futbolcu Demis Nikolaidis ile evlidir ve 2003 yılında çıkardığı konser kayıtlarından oluşan ilk albümü ""Live""'nin hemen ardından aynı yıl Melina adında bir kız çocuk dünyaya getirdi. Hamilelik ve doğum sürecinden sonra 2004 yılında 12 parçadan oluşan, yüz binlerce sayıda satış rakamı elde ettiği (multi-platinum) ""Stin Avli Tou Paradeisou"" isimli bir albüm çıkardı.
2007 yılında Giorgos adında ikinci çocuğunu dünya |
ya getirdikten hemen sonra 10 yıldır birlikte çalıştığı Phoebus anısına ""10 Xronia Mazi"" adında albüm çıkardı. Daha sonra Phoebus'un ikinci kez müzik şirketi değiştirmesi nedeniyle tekrar şirket değiştirmek durumunda kaldı ve Phoebus'un kendi kurduğu şirket olan "The Spicy Effect" şirketine geçti. 2010 yılında çıkardığı ""C'est La Vie"" albümü aynı zamanda bu müzik şirketinin çıkarmış olduğu ilk albümdür.
18 Ağustos 2008'de Atina'da Kifissias Caddesi'nde şoförünün kullandığı arabasıyla tankere çarparak kaza geçiren Despina Vandi yaralı olarak hastanede tedavi altına alındı. Başından hafif yaralanan şarkıcının başına dikiş atıldı.
Discovery Channel'da "Avrupa'nın En Zengin İnsanları" adlı belgesele konu olan Despina Vandi ve eşi Demis Nikolaidis'in 2009 yılı itibarıyla 30 milyon euro mal varlıkları bulunmaktadır.
2012 yılında ""Allaksa"" adında albüm çıkaran Despina Vandi, albümünün iki kez platinum (double platinum) olmasıyla 2005'ten beri en başarılı albümünü yayınlamaktadır.
Despina Vandi, üç kez Arion Music Awards, on kez MAD Video Music Awards, 7 kez Pop Corn Music Awards ve bir kez World Music Awards kazanarak özellikle de World Music Awards kazanan ilk Yunan şarkıcı olma gururuna erişti. 14 Mart 2010'da Yunanistan'ın tanınmış kanallarından Alpha TV, 1960 yılından beri Yunan müzik piyasasında bulunan bayan şarkıcılar arasında Despina Vandi'yi dördüncü sırada göstermiştir. Heaven Music şirketinin verdiği bilgiye göre 2007 itibarıyla Despina Vandi, sadece Yunanistan'da bir milyon kopya satmıştır.
Arçil Arveladze
Arçil Arveladze, (d. 22 Şubat 1973; Tiflis) Daha çok Trabzonspor'da oynadığı dönemle tanınan ve forvette görev yapan Gürcü eski futbolcudur. İkizi Şota ve ağabeyi Revaz da kendisi gibi futbolcuydu.
Arçil Arveladze, Tamar ve Iustine adındaki doktor anne babanın oğlu olarak ikizi Şota ile birlikte 22 Şubat 1973'te Tiflis'te doğdu. İlk futbol eğitimini Mihail Meshi'nin kurduğu "Avaza Futbol Okulu"'nda aldı. Ardından önce "Martve Tiflis" altyapısına geçti daha sonra Iberia Tiflis takımına geçerek burada profesyonel oldu.
Arçil, 19 yaşındayken kardeşiyle birlikte Dinamo Tbilisi tarafından transfer edildi. Takımdaki ilk sezonunda Dinamo çifte kupa kazanırken, Arçil 22 maça çıkıp, 12 gol attı. Ayrıca Sakartvelos Tasi'de attığı 8 golle turnuvanın gol kralı oldu.
Gürcü forvet, ertesi sezon UEFA Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Linfield ile oynanılan maç sonrasında karşılaşmanın hakemi Erman Toroğlu tarafından ikizi Şota ile beraber Trabzonspor başkanı Sadri Şener'e önerildi. Tiflis'in Linfield ile oynanılan rövanş maçında şike yapmaya çalıştığı gerekçesiyle UEFA tarafından Avrupa kupalarından men edilmesinden sonra transfer süreci hızlandı. İlk başlarda transfere olumsuz bakan Dinamo daha sonra transfere onay verdi. İkizler birkaç gün deneme antrenmanlarına çıktıktan sonra, 10 Kasım 1993'te sezon sonuna kadar kiralık sözleşmeye imza attılar. Trabzonspor bu transferler için Dinamo Tiflis'e 450 bin dolar ödedi.
Arçil Trabzonspor'la sözleşme imzaladıktan birkaç gün sonra sakatlanarak, bir ay boyunca sahalardan uzak kaldı. İlk kez kadroya alındığı 12 Aralık 1993 tarihli Kayserispor maçında Orhan Kaynak'ın sakatlanmasıyla 12. dakikada oyuna dahil olarak, Trabzonspor'daki ilk resmi maçına çıktı. Bir hafta sonraki Sarıyer maçında da yedek soyunan Arçil, 69. dakikada yine Orhan'ın yerine oyuna girdi ve beş dakika sonra attığı golle hem bordo mavili ekipteki ilk golünü kaydetti hem de takımına üç puan kazandırdı. Arçil sezon sonuna kadar ligde 15 maçta forma giyip, 8 gol attı. 21 Mayıs 1993'te Fenerbahçe ile oynanılan Başbakanlık Kupası 4-3'lük skorla kazanılırken, Gürcü futbolcu maçta bir gol attı.
Kiralık sözleşmesinin sona ermesiyle 1994-95 sezonu başında tekrar Dinamo Tiflis'e dönen Arçil, üç ay burada oynadıktan sonra 2 Kasım 1994'te Trabzonspor'a transfer oldu. Arçil, o sezon yaşadığı sakatlıklar nedeniyle sadece 9 karşılaşmada oynayıp, 3 gol atabildi. Ertesi sezona çok daha iyi bir başlangıç yapıp, sezonun ilk yarısındaki çoğu maçta forma giydi. Ancak sezonun ikinci yarısında iki maça çıktıktan sonra sağ dizinden sakatlanarak, sezonu 14 maç 5 gollük istatistikle tamamladı. Arçil, kronik sakatlığının devam etmesi nedeniyle 1996-97 sezonunda da çok az forma şansı bulabildi.
Arçil Arveladze, Trabzonspor'dan ayrıldıktan sonra 1997-98 sezonunda Hollanda Ligi takımlarından NAC Breda'ya transfer oldu. Üç yıl burada oynayan Arçil, bu üç sezonda da takımının en çok gol atan futbolcusu oldu. Sarı siyahlı ekipteki son sezonunda attığı 21 golle Breda'nın bir yıl aranın ardından üst lige çıkmasında büyük rol oynadı.
Gürcü forvet, 2000-01 sezonu başında Bundesliga'ya yeni yükselen 1. FC Köln'e transfer oldu. İlk sezonunda 27 maça çıkıp 7 gol atarken, sonraki iki sezon yaşadığı sakatlıklar nedeniyle birkaç maçta forma giyebildi. 28 yaşında beşinci ameliyatını geçiren Arçil, eski performansına ulaşamayınca 2003 yılında futbol bıraktı. 2003-04 sezonunda Dinamo Tbilisi'e, ertesi yıl da Lokomotiv Tiflis'e transfer olmasına karşın bu takımlarda hiçbir resmi maça çıkmadı.
32 kere Gürcistan millî takımı forması giyen Arçil, ülkesi adına toplam 6 gol kaydetti.
Arçil, futbolu bıraktıktan sonra Gürcistan Futbol Federasyonu'nda çeşitli görevlerde bulundu. Tiflis'teki "35 Futbol Okulu"’nun yöneticiliğini de yapan Arçil, kardeşleriyle birlikte "Arveladze Vakfı"’nı kurdu.
Tiflis Üniversitesi ekonomi bölümü mezunu olan Arçil, Tina Arveladze ile evli olup, Georgi ve Revaz adında iki oğlu ile Salome ve Elizabeth adında iki kızı vardır. Arçil'in ağabeyi Revaz Gürcistan Futbol Federasyonu'nun genel sekreterliği görevini yürütürken, ikizi Şota ise teknik direktörüdür.
Bombarral
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Oriana Fallaci
Oriana Fallaci, (29 Haziran 1929 - 15 Eylül 2006), İtalyan feminist yazar, gazeteci ve siyasi gözlemci.
Oriana Fallaci, 29 Haziran 1929 tarihinde Floransa'da doğdu. Babası, Mussolini karşıtı mücadelede liderlik yapmış ve Floransa'nın Naziler tarafından işgali sırasında kaçırılarak işkence görmüş bir aktivistti. Hayatı daima hareket halinde olmakla geçen Fallaci 9 yaşında kısa hikâyeler yazmaya başladı. Henüz 14 yaşındayken direnişe başladı. Bu dönemde İtalya'daki "Giustizia e Libertà" adlı faşizm karşıtı bir organizasyona katıldı. Fallaci, savaş sırasında yaptığı çalışmalar sebebiyle İtalya'da Müttefik Kuvvetler Komutanı tarafından ödüllendirildi.
Henüz 17 yaşındayken gazetecilik mesleğine adım atan Fallaci, Ayetullah Humeyni, Henry Kissinger, Muammer Kaddafi, Golda Meir, Ariel Sharon, İndira Gandhi, Zülfikar Ali Butto, Şah Rıza Pehlevi gibi pek çok ünlü liderle yaptığı çarpıcı röportajlarla adını duyurdu. 1967 yılından itibaren savaş muhabirliği görevi üstlendi. Başta 7 senesini geçirmiş olduğu Vietnam olmak üzere Güney Asya, Orta Doğu, Güney Afrika, Orta ve Güney Amerika'da sıcak çatışmaların yaşandığı savaş alanlarında gazetecilik yaptı. "Öfke ve Gurur" adlı eseri İtalya'da 1 milyonu aşkın sattı. İtalyan gazetesi Corriere della Sera'da bir dönem yöneticilik yaptı. Fallaci, çeşitli biyografi ve romanlar yazdı. Fallaci'nin önemli kitapları arasında, "Doğmamış Bir Çocuğa Mektup" ve "İnşallah" yer alıyor.
2 Ekim 1968'de Meksika Olimpiyatları sırasında polisle göstericiler arasında çıkan çatışma esnasında sırtından ve dizinden vurularak ağır yaralandı, öldüğünün sanılması üzerine morga kaldırıldı. Ancak morgda görevli bir rahibin nefes aldığını görmesiyle yaşadığı anlaşıldı ve tekrar hayata döndü.
Böylelikle Fallaci, üç yüz kişinin ölümüyle sonuçlanan Meksika’daki Tlatelolco katliamında hayatta kalan iki kişiden biri olarak kaldı.
Fallaci pek çok kez ölüm tehdidi aldı. Hayatının son dönemlerini New York’ta geçiren Oriana Fallaci, 15 Eylül 2006 tarihinde kanser tedavisi gördüğü Floransa’da (76 yaşında) öldü.
SGK
SGK kısaltması ile şunlardan biri kastedilmiş olabilir:
Eylem Kızıl
Eylem Kızıl ya da kısaca bilinen ismiyle Eylem (d. 5 Eylül 1984; Londra), İngiltere'de doğup büyüyen, Kıbrıs Türkü şarkıcı ve şarkı sözü yazarıdır.
R&B - pop tarzındaki müziği ve 3 oktavlık vokal yeteneğine sahip olan Eylem, vokal eğitimine “VocalTech” okulunda başladı ve iki yıl BTEC sanat kursunda sahneye çıktı. “Steamy Knights” isimli kız grubuyla çalıştı. 2003 Eurovision İngiltere finallerinde şarkısı First Night son 8'e kaldı. Black History Month Lewisham'da tiyatro, ”, Western Union, PlayStation, Channel 4 ve dunya capinda McDonalds reklam kampanyalarinda Fotomodellik yapti. Ayrica; “The Last Curtain(Son Perde) adli kisa filmed, rol aldi. Physical Theater ( Fizik Tiyatrosu) da dans kabiliyeti ile Mazes&Wind Chimes da rol aldi. “Why Color ?” (Niye Renk ?) 46,ooo muracaat arasindan secildi ve “Spellbound” yayinlarina alindi. Eylem ayrica; The Streets, Appleton Sisters, ve Natalie Imbruglia gibi baska sanatcilarin muzik videolarinda da gorundu.
2004’de Ingilter’de yapilan ve her sene birden fazla sanatcinin yildiz secildigi X-Factor programinda, 24-26 katagorisinde ilk 40 icinde yer aldi.
2006’da Turk; “Dokuz Sekiz Muzik” ile sozlesme yapti ve 2006-2011 arasinda 3 album cikardi.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’de Kuzey Kibris’da, Cocuklar Gunun’de, sahne alan ilk sanatci oldu. Bir gun icinde, Kibris’da; Lefkose, Magosa, Guzelyurt ve Girne’de 4 gosteride yer aldi.
Ucuncu album den sonra 2017’de bagimsiz olarak yeni eser cikarana kadar ara verdi. Su anda kendisi yeni bir album kaydi yapiyor.
İlk albümü “Aman” 2006'da yayımlandı ve satışlarda 100.000 barajını aşarak MUYAP'dan ödül aldı. Bu albümün isim ve çıkış şarkısı "Aman" ülke çapında büyük bir hit oldu ve peşine "Mız Mız", "Masum Masum" ve "Allah Allah" gibi diğer hitler geldi. Albümün tanıtımı için 4 klip çekildi, Eylem bu çalışmalarıyla hem Türkiye hem de Kıbrıs'ta çeşitli "en iyi çıkış" ödüllerinin sahibi oldu.
İkinci albüm “Bir Sonraki (Next)” 2008'de yayımlandı. Çıkış şarkısı “Güle Güle” iki dildeki renkli videosu ile dikkat çekti. Bunun sonrasında ikinci klip şarkısı “Hayat” oldukça popüler oldu. |
Bu dönemin sonunda Eylem YouTube'da 15 milyon kez tıklanmıştı.
Eylem, 4 Ekim 2010'da İstanbul'a adadığı şarkısı "2010 İstanbul" ile tekrar CD raflarındaki yerini aldı. Diskte şarkının Türkçe, İngilizce, Almanca, Japonca, İtalyanca ve Rusça olmak üzere altı dilde versiyonları bulunmaktadır. Şarkının söz ve müziği Eylem'e, düzenlemesi ise Fettah Can'a aittir.
Eylem, Kasım 2017'de sessizce önceki duyulmamış Siyah Güneş'i serbest bıraktı.
Ömer İzgi
Ömer İzgi (1940, Doğanhisar, Konya), avukat ve siyaset adamı.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı fakültede Medeni Hukuk alanında yüksek lisans yaptı. Başbakanlık Başuzmanlığı görevinde bulunan ve bir süre serbest avukatlık yaptı. 1983 yılında kurulan Muhafazakâr Parti'de kurucu üye oldu. MP, 30 Kasım 1985 tarihinde Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) adını aldı ve MÇP'de Genel Sekreter Yardımcılığı görevine getirildi.
24 Ocak 1993 tarihinde yapılan Olağanüstü Kongreyle MÇP, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adını aldı. MHP Ankara İl Başkanlığı, daha sonra MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
18 Nisan 1999 tarihinde yapılan genel seçimlerinde MHP'den Konya Milletvekili olarak TBMM'ye girdi. MHP Grup Başkanvekilliği görevini yürüttü. 21. Dönem'de 2000-2002 yılları arasında 21. TBMM Başkanı olarak görev yaptı. Evli ve dört çocuk babasıdır.
Cadaval
Belediyede 10 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Lourinhã
Belediyede 11 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Mario Frangulis
Mario Frangulis 18 Aralık 1966 yılında Zimbabve'de doğmuş olan Yunan asıllı tenordur.
Sırbistan millî futbol takımı
Sırbistan millî futbol takımı, Sırbistan'ı uluslararası arenada temsil eden futbol takımıdır. FIFA, UEFA ve Sırbistan Futbol Federasyonu tarafından Yugoslavya ve Sırbistan-Karadağ'ın ardılı olarak kabul edilir.
Yugoslavya olarak 1930 FIFA Dünya Kupası ve 1962 FIFA Dünya Kupası'nda 4.lük elde etmiştir. Ayrıca, 1960 Avrupa Uluslar Kupası ve 1968 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda final oynamış fakat kaybetmiştir.
Sırbistan millî futbol takımı 2006 FIFA Dünya Kupası'na Sırbistan-Karadağ ismiyle katıldı. Turnuvadan sonra ülkenin ikiye ayrılmasıyla millî takımlar da ikiye ayrıldı. 2006 FIFA Dünya Kupası'nda grubunu 3 yenilgi ile tamamlarken Arjantin karşısında 6-0'lık ağır bir yenilgi almıştır. 2010 FIFA Dünya Kupası elemeleri'nde 10 maçta topladığı 22 puanla güçlü rakibi Fransa'yı da geride bırakarak grubunu lider tamamlamış ve 2010 FIFA Dünya Kupası vizesinini almıştır. Turnuvada 1 galibiyet ve 2 mağlubiyet alan Sırbistan, 3 puan toplayarak ilk turda elenmiştir.
Şampiyon İkincilik Üçüncülük Dördüncülük
5 Haziran 2016 tarihinde Rusya millî futbol takımına karşı dostluk maçı için çağırılan kadro:
Kaya Erdem
İsmet Kaya Erdem (1928 Safranbolu, Karabük) Türk siyaset adamıdır.
İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunudur. Hazine genel sekreterliği (1978-1980), SSK genel müdürlüğü (1976-1977) görevlerinde bulundu. 12 Eylül 1980 sonrası kurulan Bülend Ulusu hükümetinde maliye bakanlığı yaptı (1980-1982). ANAP'tan İzmir milletvekili seçildi. Turgut Özal hükümetinde başbakan yardımcığına getirildi (Aralık 1983). Ocak 1989'de Özal ile siyaset anlayışında farklılık gerekçesiyle hükümetten ayrıldı. TBMM başkanlığına seçilerek ANAP iktidarının sonuna kadar bu görevini sürdürdü. ANAP içinde liberal ve laik kesimin önde gelen isimlerindendi. Kaya Erdem Maliye Bakanlığı görevini yürütürken 1982 yılında: ""Vatandaş üç-beş kuruş fazla kazanmak için kumar oynamıştır"" ifadelerini kullanmıştır. Bunun üzerine on binlerce kişi yüksek faiz vaadinde bulunan şirketlere yatırdıkları parayı geri almak için başvuruda bulundu ve bunun üzerine Türkiye'de "Bankerler Olayı" yaşandı.
1959-1966 yılları arasında Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde profesör olarak ek görev yaptı "İktisadi Devlet Teşekkülleri Mevzuatı, Maliyet Muhasebesi ile ilgili Üniversite Ders Teksirleri" gibi eserleri bulunmaktadır. 1983-1999 yılları arasında 4 dönem arka arkaya İzmir milletvekilliği yaptı. Evli ve 2 çocuk babasıdır.
Savina Yannatu
Savina Yannatou ("Σαβίνα Γιαννάτου", d. 16 Mart 1959, Atina), Yunan şarkıcı.
Savina Yannatou, Manos Hacidakisin şarkılarını yorumlayarak başladığı günlerde çıkarttığı 'Is King Alexander Alive?' albümünün ardından, 'Traditional Lullabies'(Geleneksel Ninniler) albümünü ve kendi bestelerinden oluşan 'Rosa das Rosas' ve 'Dreams of the Mermaid'(Denizkızının Düşleri) albümlerini yayınlayan sanatçı, Hacıdakisin bestelerinden oluşan 'Pao Na Po Sto Synnefo', 'Spring in Salonico' (Selanik'te Bahar - Sefarad şarkıları), 'Songs of the Mediterranean'(Akdeniz Şarkıları), 'Virgin Maries of the World'(Dünyanın Bakire Meryemleri) albümleri ile ününü Avrupa sınırları ötesine taşıdı, katıldığı WOMAD festivallerinde büyük başarı kazandı. 'Terra Nostra' adlı albümü ile dünya müziğindeki konumunu güçlendiren sanatçı, 2005 Mart'ında 'Sumiglia' adlı yeni albümünü yayınladıktan sonra çıktığı Amerika turnesinde büyük başarı elde etti. Yannatou, 1 Ekim 2005�te İtalya'da verilen 'Uluslararası Marta Carta Ödülleri'nde En İyi Sanatçı seçildi. Savina Yannatou'nun şarkıları, doğu makamları ile batı sound'unu buluştururken, Bizans şarkılarından, Akdeniz'in geleneksel polifonik müziklerine ve caza uzanıyor. Akdeniz'in tüm dillerinde şarkılar söyleyen Yannatou'ya konserinde eşlik edecek olan 'Primavera en Salonico' grubu, ise 150'nin üzerinde CD çalışmasına katılmış, her biri enstrümanında virtüöz kabul edilen müzisyenlerden oluşuyor
Nibelungen Destanı
Nibelungen Destanı (Almanca: "Nibelungenlied") , Ren Nehri kıyısında, eski Worms şehri civarında geçer.
Destanda Pagan inançları ile beraber Hristiyan inançları ve törenleri de bulunmakta ve kral-senyör-vassal ilişkisi de Destan'ın Orta Çağ’a ait izler taşıdığını göstermektedir.
Destanın en önemli kahramanı Siegmund ve Siegelinde’nin oğulları Siegfried’dir. Siegfried genç yaşta, maceralara atılmak için babasının şatosunu terk ederek yollara düşer. Kılıcı olmadan, elinde bir sopa ile köyleri, kentleri dolaşır.
Siegfried bir gün bir demirciye rastlar ve kılıç sahibi olabilmek için onun yanında çalışmaya başlar. Mimir adlı demirci yeni çırağının bu işi yapıp yapamayacağını sınamak için onu ocağın başına götürür ve eline en ağır çekici verir. Siegfried bununla öyle bir vurur ki, örs toprağa gömülür, demir parçaları etrafa saçılır. Buna kızıp Siegfried’i kulağından tutan Mimir, onu tutup yere fırlatan çırağından kurtulmak için, yol üzerindeki ejderhanın Siegfried’i öldüreceğini umarak, ormanın öteki ucundaki kömürcüden kömür getirmesini ister.
Kendine yaptığı kılıcı alıp yola koyulan ve tam kayalığın önünden geçerken ejderhanın saldırısına uğrayan Siegfried, önüne gelen ilk ağacı sökerek canavarın kafasına fırlatır. Ağacın kökleri canavarı sarınca , bundan yararlanan Siegfried diğer ağaçları da üzerine fırlatır. Daha sonra bunları tutuşturarak ejderhayı yakar.
Ejderha yanarken bedeninden yağ akmaya başlar. Akan yağ dereciğine parmağını sokan Siegfried parmağının ‘boynuz’ gibi sertleştiğini görünce bütün vücudunu bu yağ ile yıkar. Yağlanırken bir ıhlamur ağacı altında duran Siegfried'in iki omzunun arasına bir yaprak düşer ve o bölgenin yağlanmasını engeller.
Yaprağın dışında kalan hiçbir yere silah işlemeyecek, Siegfried’in vücudunun yara alabileceği tek yer burası olacaktır. Kömürcünün yanına varan Siegfried ona, Mimir ve arkadaşlarının daha önce sözünü ettikleri, ağızından ateşler saçan ve üzeri pullarla kaplı ejderhayı sorar. Kömürcü canavarın nerede olduğunu gösterir. Artık Siegfried’i başka bir macera beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan sonra, Siegfried ejderhanın bulunduğu Nibelungen ülkesine varır... Burada Schilbung ve Niblung adında iki kral hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve onlara bağlı savaşçılar , çok büyük bir hazineyi de beklemektedirler.
Siegfried , şehrin girişine geldiğinde ejderha ile karşılaşır. Dövüşmeye başlarlar. Ejderha ağızından ateşler çıkartarak Siegfried’e saldırmaktadır. Sonunda Siegfried canavarı öldürmeyi başarır. Canavarın attığı korkunç çığlığı duyan Schilbung ve Niblung saklandıkları yerden çıkarlar . Korkunç canavarı öldüren kahramanı tebrik ederler ve ondan, hazineyi aralarında paylaştırmasını isterler. Bunun karşılığında ona bütün kılıçların en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir. Bu büyük hazineyi, Siegfried krallar arasında paylaştırır. Fakat hırstan gözü dönmüş krallar bundan memnun olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla suçlarlar. Savaşçıları toplayarak Siegfried’e saldırırlar. Yapılan dövüş sonrası Siegfried iki kralı ve beş yüz kadar savaşçıyı öldürür. O anda dövüş alanına Tarnkappe ile cüce Alberic gelir. Öldürülen kralların intikamını almak için Siegfried’e saldıran Alberic onu uğraştırsa da sonunda yenilir ve onun vasalı olmak için and içer. Nibelungen ülkesi savaşçıları da and içerek Siegfried’in hükmü altına girerler. Bütün Nibelungen hazinesi de onun olmuştur. Fakat hazinede gözü olmayan Siegfried bu hazineden sadece taşlı bir yüzük alır. Alberic ,bu yüzüğün uğursuzluk getireceğini söyleyerek onu engellemeye çalışır. Fakat Siegfried onu dinlemez ve yüzüğü parmağına takar . Bunun üzerine Alberic ona tehlikelerden korunması için Tarnkappe’yi verir.
Siegfried’in bundan sonra gideceği yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda maceradan maceraya koşar. Bunlardan birinde Danimarka kralı ona Grani adında bir at hediye eder.
Siegfried’in yolu İzlanda’ya kadar düşer. Burada, bir dağın tepesinde alevleri gökyüzüne kadar yükselen bir ateş görür. Dağa çıkar ve Grani alevlerin arasından atlamayı başarır. Alevlerin arasında bir şato bulunmaktadır. Siegfried şatonun içine girdiğinde içeride, zırhlar içinde uyumakta olan bir genç kız ile karşılaşır. Zırhları çıkartır ve genç kızı dudaklarından öper. Bunun üzerine genç kız uyanır ve kendine geldiğinde hikâyesini anlatmaya başlar. Adı Brunehild’dir . Wodan’ın Walkyri’lerinden biri iken ona karşı geldiği için Wodan onu değneği ile uyutmuş ve bu şatoya koymuştur. Siegfried onu kurtarana |
kadar da uyumuştur.
Siegfried birkaç gün şatoda kaldıktan sonra Brunehild ile vedalaşır ve parmağındaki yüzüğü ona bırakarak ayrılır.
Siegfried sonunda babasının şatosuna döner. Siegmund ve Siegelinde oğullarının dönüşünden çok mutlu olmuşlardır ve bu Niederland’da ve başkent Xanten’de törenlerle kutlanır. Her yerden gelen şarkıcılar Siegfried’in kahramanlıklarını şarkılarla anlatırlar.Şarkıcılar, bunun yanında Burgond kralı Gunther, güzel kardeşi prenses Krimehild ve sadık vasalleri Hagen hakkında da şarkılar söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip bu insanları tanıma arzusu ile dolar. Şenliklerin sonunda fikrini ailesine açar. Babası önce razı olmasa da daha sonra oğlunun yanına on iki şövalye alıp gitmesi koşulu ile kabul eder. Siegfried ailesi ile vedalaşarak ayrılır.
Burgond’ların ülkesinde kral Gunther’in kardeşi Krimehild’in güzelliği dillere destandı. Krimehild kral Gunther’in ve ve diğer iki erkek kardeşi Gernot ve Giselher’in koruması altında büyümüştü.
Krimehild bir gece rüyasında, kendi yetiştirdiği şahinlerden birinin iki kartal tarafından boğulduğunu görmüştü . Bu rüyayı annesi Ute’ye açtığında, annesi rüyasında gördüğü şahinin, en mutlu anında kaybedeceği kocası olduğunu söylemişti. Genç kız da bunun üzerine evlenmemeye karar vermiş ve bütün taliplerini geri çevirmişti.
Siegfried on iki şövalye ile birlikte Burgondlar’ın ülkesine varır. Onları gören Gunther, gelenlerin soylu kişiler olduğunu anlayarak hemen karşılanmalarını buyurur. Siegfried’i hiç görmemiş olmasına rağmen kahramanlıklarını bilen Hagen konuklarını büyük saygı ile karşılar. Siegfried önce dövüşmeyi düşünürse de onların bu konuksever davranışları karşısında dayanamaz ve konukları olmayı kabul eder.
Siegfried’in konukluğu bir sene sürmüştür. Bu bir sene boyunca Siegfried Krimehild’i hiç görmemiştir. Fakat Krimehild gizlice savaş oyunlarını seyretmiş, Siegfried’i görmüş ve kalbi onun sevgisi ile dolmuştu.
Bu arada Saksonlar’ın ve Danimarka’nın kralları Burgondlar’a karşı savaş açarlar. Siegfried bu savaşta Burgondlar’ın yanında savaşır ve iki düşman kralı da esir etmeyi başarır. Haberciler Siegfried’in başarılarını bildirince Krimehild sevincini gizleyemez ve habercileri mükafatlandırır.
Gunther bu zaferi kutlamak için büyük şenlikler düzenler. İşte bu şenlikler sırasında Siegfried sonunda Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri ile birlikte salona girdiğinde Siegfried onu karşılar, elini uzatır Siegfried onunla beraberken hiç duymadığı duyguları tadacaktır.
Krimehild’i hiçbir zaman elde edemeyeceğini düşünerek umutsuzluğa kapılan Siegfried Burgond ülkesini terk etmeye karar verir. Tam gidecekken Giselher tarafından caydırılarak kalmaya karar verir.
Şölenlerden birinde bir şarkıcı, bir adada yaşayan güzel bir prensesin şarkısını söylemektedir. Ada İzlanda , prenses de Brunehild’dir. Brunehild taliplerini savaş oyunlarına davet ediyor, rakip olarak da kendisi karşılarına çıkıyordu. Brunehild en cesurlarını dahi yeniyor, oyunlardan kaçanları öldürüyordu.
Gunther bunları duyunca İzlanda’ya gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine getirmeye karar verir. Brunehild’i tanıyan Siegfried onu vazgeçirmeye çalışsa da başaramaz ve Gunther’in ricası üzerine onunla gitmeye razı olur. Tek koşulu vardır ; Krimehild’i eş olarak alacaktır. Gunther kabul eder.
Gunther ve Siegfried yanlarına Hagen’i ve kardeşi Dankwart’ı alarak yola çıkarlar. On ikinci günün sabahı Brunehild’in şatosuna varırlar. Brunehild onları kabul eder.
Savaş oyunları başladığında ise bir oyun oynarlar; Siegfried Tarnkappe ile görünmez oluark Gunther’e yardım edip onun kazanmasını sağlar. Böylece Gunther Brunehild’i de kazanır.
Gunther ve Siegfried Burgond ülkesine döndüklerinde coşkuyla karşılanırlar. Siegfried Gunther’e verdiği sözü hatırlatır. Gunther kızkardeşine sorar . Krimehild Siegfried ile evlenmeyi kabul eder ve masaya birlikte otururlar. Bu Brunehild’e çok ağır gelir ve ağlamaya başlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e layık görmediğini ve Krimehild’in bir vasal ile evlenmemesi gerektiğini söyler. Gunther ise kararlıdır.
Gece olunca Gunther ile Brunehild odalarına çekilirler. Brunehild Gunther ile yatmak istemez, hatta onu havaya kaldırarak duvardaki bir kancaya takar. Gunther geceyi böyle geçirir. Sabaha doğru Brunehild acıyarak onu indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip olması, yine Tarnkappe‘yi takarak görünmez olan Siegfried sayesinde olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e verdiği yüzüğü de alır ve döndüğünde Krimehild’e verir.
Siegfried Krimehild ile evlendikten sonra onunla birlikte babasının ülkesine döner. Çok mutlu olan kral Siegmund krallığını oğlu Siegfried’e bırakır.
Siegfried’in hükümdarlığı on seneyi tamamlamıştır. Krimehilde ona bir erkek çocuk verir ve adını Gunther koyarlar. Aynı şekilde Gunther ve Brunehild de oğullarının adını Siegfried koyarlar.
Gunther ile Brunehild Worms’da, Siegfried ile Krimehild de Xanten’de mutlu yaşamaktadırlar. Fakat Brunehild’in içi içini yemektedir çünkü Krimehild ve Siegfried’i görememektedir. Gunther’e onları çağırmasını söyler, çünkü Siegfried hala onun vasalıdır ve çağırılınca gelmek zorundadır. Gunther buna karşı çıkar ve onları ancak dostları olarak davet edeceğini söyler.
Siegfried bu daveti kabul eder ve bin şövalye ile yola çıkarlar. Worms’a vardıklarında Gunther onları sevinçle karşılar.
On gün sakin geçer. On birinci gün, savaş oyunları tertip edilir. İki kraliçe, Brunehild ve Krimehild yan yana otururlar. Her ikisi de kocalarını övmeye başlarlar. Fakat övmeyle başlayan tartışma şiddetlenir ve birbirlerine küfür etmeye kadar varır. Dayanamayan Krimehild gerçeği söyler; her şeyi yapan Gunther değil Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O zaman Krimehild kanıt olarak yüzüğü gösterir. Brunehild yıkılmıştır. Olayı öğrenen Hagen intikam alacağına yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi gerekmektedir. Önceleri buna karşı çıkan Gunther sonunda razı olur. Siegfried’e bir oyun oynamaya karar verirler.
Sahte haberciler Saxon ve Danimarka krallarının saldırıya geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen sefere çıkmaya karar verir. Hazırlıklar tamamlandığında, Hagen, Krimehild’e giderek nasıl yardımcı olabileceğini sorar. Krimehild Hagen’den kocasını korumasını ister. Siegfried ancak iki omuzunun arasından yaralanabilmektedir; eğer Hagen dikkat ederse Siegfried yara almadan dönebilecektir. Bunun için Krimehild Siegfried’in elbisesinin üzerine, tam o bölgeye bir haç diker. Hagen amacına ulaşmıştır.
Tam sefere çıkacakları zaman yine aynı haberciler gelerek barış yapıldığını bildirirler. Bunun üzerine savaşa gitmek yerine ava gitmeye karar verirler.
Krimehild kocasını engellemeye çalışır. Gece rüyasında iki yaban domuzunun onu takip ettiğini gördüğünü ve çiçeklerin de kan kırmızısı olduğunu söyler. Siegfried onu dinlemez ve ava çıkar.
Av sırasında bir kaynağın yanına gelirler. Siegfried Hagen ile yarışarak kaynağa daha önce varır, su içmek için silahlarını çıkartır. Gunther su içtikten sonra Siegfried de su içmek için eğilir. İşte tam o anda Hagen mızrağını alarak Siegfried’in elbisesinin üzerinde işli haçın üstüne, yani Siegfried’e silah işleyebilecek tek yere fırlatır.
Bir anda neye uğradığını şaşıran Siegfried silahlarını arar fakat bulamaz. Gücü tükenmiştir. Hainlere lanet ederek yere yuvarlanır. Herkes onun yanına gelir. Gunther gözyaşı dökecekken Siegfried onu engeller ve bu işi yapanın böyle davranmaması gerektiğini söyler. Daha sonra Hagen ve Gunther’e, onu öldürmekle kendi sonlarını hazırladıklarını söyler ve can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan kırmızısına boyanmışlardır.
Hagen Siegfried’in cesedini, kilise dönüşü bulsun diye Krimehild’in kapısına taşır. Uşaklardan biri cesedi görerek, Kirmehild’in kapısında bir şövalye cesedi olduğunu söyler. Krimehild onun kim olduğunu anlar ve ağızından kanlar akarak yere yığılır. Ayıldığında bu işi kimin yaptığını tahmin etmektedir.
Gunther’in bu işi haydutların yaptığını söylemesine rağmen ona inanmaz ve Hagen ile Gunther’den cesedin yanına yaklaşarak masumiyetlerini göstermelerini ister. Gunther yaklaştığında bir şey olmaz fakat Hagen yaklaştığında yaralardan kan akmaya başlar.
Krimehild, kocasının cesedi başında üç gün üç gece bekler. Siegfried’i gömecekleri gün onu son bir kez daha görmek ister ve tabutu açtırır. Siegfried’in başını kaldırır, dudaklarından son bir kere öper. Gözlerinden kanlı yaşlar akmaktadır. Daha sonra da bayılır kalır.
Krimehild, kendisine katedralin yanında bir yer yaptırır. Her gün kocasının mezarına ağlamaya gitmektedir. Dört yıl boyunca Gunther ile tek bir kelime bile konuşmaz, Hagen’i görmek bile istememektedir. Hagen ise Nibelungen hazinesini getirmeyi düşlemektedir. En sonunda Krimehild’i razı ederek hazineyi getirir. Krimehild, hazine gelince, herkese dağıtmaya başlar. Krimehild’in çok fazla yandaş kazancağından korkan Gunther ve Hagen hazineyi Krimehild’in elinden alırlar. Gernot, hazinenin daha fazla bela getirmemesi için Ren nehrine atılması gerektiğini söyler. Hagen bu görevi yerine getirir. Hazinenin battığı yeri bilen tek kişi olduğu için, bir gün onu yerinden çıkarmayı ummaktadır.
Siegfried’in ölümünün üzerinden on üç sene geçmiştir.Bu arada Hun kralı Etzel’in de karısı ölmüştür. Etzel’e eş olarak Krimehild’i almalarını söylerler. Etzel de sadık Rudiger’i elçi olarak Burgond ülkesine gönderir.
Gunther ve kardeşleri bu teklifi memnuniyetle karşılarlar. Buna bir tek Hagen karşı çıkar çünkü Krimehild’in güçlenmesinden korkmaktadır.
Krimehild önceleri bu teklife karşı çıkmasına rağmen , Siegfried’in öcünü alabilmek amacı ile kabul eder ve kendine sadık olan Eckewert, beş yüz şövalyesi ve habercilerle birlikte Hun ülkesine doğru yola çıkar.
Düğün Viyana’da olur. Daha sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallık merkezi Etzelbourg’a varırlar.
Aradan yedi yıl geçmiştir. Krimehild Etzel’e bir de erkek çocuk vermiştir. Fakat her şeye rağmen Krimehild’in içindeki intikam ateşi sönmemiştir.
Bir gün kralın yanına gelir ve ailesini görmek istediğini söyler. Krimehild’in oynamak istediği oyunu anlama |
yan Etzel bu isteği kabul eder ve habercilerini Worms’a gönderir. Haberciler yola çıkarken Krimehild özellikle Hgaen’in de gelmesini istediğini söyler.
Haber Worms’a ulaştığında Hagen tuzağı anlar, fakat Gunther gitmek istemektedir. Gunther ve kardeşlerinin kararlılıkları karşısında, Hagen, korkak durumuna düşmemek için, gitmeyi kabul eder. Yanlarına kendilerine bağlı binlerce şövalyeyi alarak yola çıkarlar.
Haberciler döndüğünde Krimehild ise sevinçlidir. Artık intikamını alabilecektir.
Gunther ve beraberindekiler Hun ülkesine vardıklarında Rudiger tarafından karşılanırlar. Rudiger ve beş yüz adamı onların güvenliğinden sorumlu olacaklardır. Yolda Hunlar arasında yaşayan Dietrich ile karşılaşırlar. Dietrich onlara Krimehild’in yasının hala sürdüğünü söyler ve uyarır. Fakat dönmek için artık çok geçtir.
Etzel’in sarayına vardıklarında Krimehild konuklarını yapmacık bir sevinç ile karşılar. Hagen’e ise Nibelungen hazinesini sorar. Hagen hazinenin dünyanın sonuna kadar Ren Nehri’nin dibinde kalacağını söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün konuklar tedirgin olurlar ve silahlarını bırakmazlar. Hagen suçunu Krimehild’e itiraf eder fakat pişman değildir, o sadece görevini yapmıştır. Hagen meydan okur, fakat kimse onunla dövüşmeye cesaret edemez.
Ertesi gün Hagen bütün adamlarına silahlarını yanında bulundurmalarını çünkü dövüşeceklerini söyler.
O gün turnuvalar sırasında Burgond senyörü Volker bir Hun savaşçısını öldürür. Ailesi intikam almak ister. Etzel zorla yatıştırır.
Krimehild Burgondlar’ı yok etmesi için Etzel’in kardeşi Blödlin ile anlaşır. Blödlin ilk önce Burgond komutanı Dankward’ı öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranır ve onu öldürür. Artık müthiş bir dövüş başlamıştır.
Dankwart olanları Hagen’e haber verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in oğlunu öldürür ve yoluna çıkan Hunlar’ı öldürmeye başlar.
Artık olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştır. Saray öldürülen Hunlar’ın kanları ile kırmızıya boyanmıştır. Burgondlar’ı korumaya çalışan Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ı çileden çıkarır. Tecrübeli savaşçı Hilderbrand’ın da savaşa girmesi ile Burgondlar’ın sonu gelmiştir. Hagen ve Gunther dışında hiçbir burgnd hayatta kalmamıştır. Gunther de Dietrich tarafından öldürülür. Hagen ise hapse atılır.
Krimehild Hagen’i zindanda bulur ve ondan Nibelungen hazinesini ister.Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde kalmalıdır. Krimehild Hagen’in yanında Balmung’u görür. Kılıcı iki eliyle kavrar ve Hagen’in başını gövdesinden ayırır. Artık intikamını almıştır.
Hildebrand bütün bu insanların ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e saldırır. Kadının bütün bağırmalarına rağmen onu orada öldürür.
Destan bütün “ölmesi gerekenlerin” ölümü ile son bulur.
Destan hakkında:
Destan, ilk incelemeden de anlaşılacağı gibi, farklı birçok hikâyenin ustaca birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu yüzden bir versiyonda olan bölün bir diğerinde olmayabilir. Örneğin Siegfried’in Brunehild’i kurtarması birçok versiyonda yoktur. Hatta daha sonra inceleyeceğimiz Volsunga Saga’ya göre Krimehild’in annesi Siegfried’e Brunehild’i unutması için büyülü bir ilaç içirir. Bunun dışında destanda hem pagan öğelerin hem de Hristiyanlığa ait motiflerin yer alması, destanın yazıldığı tarihi gösterdiği kadar, destanın farklı parçalardan meydana geldiğini de göstermektedir.
Nibelungen Destanı’nın kökeni de tartışmalıdır. Destanın Ren Nehri kıyılarında doğduğunu söyleyenlerin yanında, kökeninin daha kuzeyde, İskandinavya’da olduğunu söyleyenler de vardır. Destanın köken olarak kuzeyde doğması, sonra da içine Ren Nehri kıyılarına ait öğelerin katılması daha olası gözükmektedir. Bunun en önemli kanıtı kuzeyde bu destana kaynaklık eden daha eski destanların varlığıdır.
Asya Futbol Konfederasyonu
Asya Futbol Konfederasyonu kısa adıyla AFC Asya'da futbolu organize eden ve yöneten kuruluştur. 1954'te Filipinler'in Manila kentinde kurulan kuruluşun bugünkü genel merkezi Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'dadır. Kulüpler düzeyinde AFC Şampiyonlar Ligi'ni düzenler.
Asya Futbol Konfederasyonuna 47 üye federasyon olup, bu üyeler dört bölgeye ayrılmıştır.
Katılma
Sigurd
Volsung Sigurd/Siegfried, İzlanda'da yazıya geçirilen antik Cermen sagası Volsung Sigurd Sagası ve onun Alman versiyonu olan, Ren Nehri kıyısında, eski Worms şehri civarında geçen Nibelungen Destanı'nda bahsedilen kahraman.(Alman versiyonunda adı Siegfried olarrak geçer.)
Bir prens olan ve erken yaşta bir demircinin yanında kendine yaptığı kılıcı ile yola koyulan ve bir ejderha ile yaptığı savaşta ejderhanın vücudundan akan yağ ile vücudunu silah işlemez hale gelir. Fakat ejderhanın kanında yıkanırken, ağaçtan sırtına düşen ıhlamur yaprağını fark edemez ve sırtında, iki kürek kemiği arasında kalan bölgede kanın değmediği zayıf bir bölge oluşur.
Nibelungen Destanı'nda, Kriemhild adında bir kraliçeyle evlenir. Fakat Kriemhild'in kardeşleri, Burgonyalı krallar, zamanla Siegfried'i bir tehdit olarak görür ve onu öldürmek için fırsat kollamaya başlarlar. Kriemhild'in kral kardeşleri, Tronjeli Hagen'in planları üzerine olaylar gelişir. Hagen, Siegfried'i korumak bahanesiyle, Kriemhild'den, Siegfried'in zayıf noktasını öğrenir. Beraber çıktıkları bir av partisinde, Hagen, Siegfried'i sırtından bıçaklayarak öldürür.
Destanda, Siegfried "Balmung" adında bir kılıç ve "Grani" adında bir at kullanır.
Destan içinde Türk inançları ile beraber Hıristiyan inançları ve törenleri de bulunmakta ve kral-senyör-vasal ilişkisi de destanın Orta Çağ'a ait izler taşıdığını göstermektedir.
Bu destan, 19. asırda Alman milliyetçiliğinin yükselmesinde, Alman prensliklerinin bir ulus olarak birleşmesinde tarihsel bir öneme sahiptir. Siegfried adı, cesaret, yiğitlik ve şövalyeliği temsil eden bir ad olarak Almanya'da çok değişik alanlarda kullanılmıştır. I. Dünya Savaşı'nda Maginot Hattı'nın karşısına Almanlar Siegfried'i dikmişlerdir.
CMMI
CMMI (Yetenek Olgunluk Model Entegrasyonu; İngilizce: "Capability Maturity Model Integration") — bir süreç modeli olup, örgütlerin yazılım süreçlerinin (Yazılım planlama, geliştirme, yapılandırma vb.) olgunluğunu değerlendirme modelidir.
CMMI, Carnegie Mellon Üniversitesi'ne bağlı "Yazılım Mühendisliği Enstititüsü" tarafından Amerikan Savunma Bakanlığı'nın isteği üzerine 1986 yılında geliştirilmeye başlanmıştır.
Kral penguen
Kral penguen ("Aptenodytes patagonicus"), penguengiller (Spheniscidae) familyasının ikinci en büyük türü. İmparator penguen ("Aptenodytes forsteri") ile beraber büyük penguenler ("Aptenodytes") cinsindendir.
Kral penguenin iki alt türü mevcuttur. "Aptenodytes patagonicus" ve "Aptenodytes patagonicus halli". Bu haritaya uygun olarak kırmızı işaretlenmiş yerler alt tür "patagonicus", sarı alanlarda da "halli" türünün yaşam alanları görülür. Yeşil alanlar üreme bölgeleridir.
Ağırlıklı olarak, Güney Georgia Adaları, Avustralya Macquarie Adası, Fransız Crozet Adaları ya da Falkland Adaları gibi Antarktika adalarında yaşarlar.
Kutup bilimadamları, 2004 itibarıyla Antarktika'daki sayılarını yaklaşık 3 milyon olarak tahmin ederler. Populasyonlarındaki artış, 20. yüzyıl başlarında ekolojik alanda besinsel bakımdan en büyük rakipleri Antarktika Balinalarının, avlanmaları sonucu sayılarındaki gerilemeye denk gelir.
Avrupa'da birçok hayvanat bahçesinde bulunurlar. Bunlar, Münih, Berlin, Wuppertal, Basel, Zürih, Viyana, Antwerp, Brest ve Edinburgh gibi kentlerdir.
Yetişkin bir kral penguen genelde 85 ile 95 cm boyunda, 12 ve 14 kg arasında ağırlıktadır. Dişiler ortalama 2 kg daha hafif gelirler. Hayvanlar 10 yaşına kadar yaşarlar. Türün karakteristik özelliği uzun, ince gaga ve boyun ile kulak kısımlarındaki dikkat çekici, turuncu rengidir.
Sert iklim şartları sebebiyle, genç neslin yetiştirilmesi için albatroslara benzer şekilde kral penguenler de monogamdır.
Kral penguenin tam bir kuluçka evresi ve sonrasındaki yetiştirme on dört ay sürer. Bu yüzden diğer kuş türlerinde yaygın olan her sene kuluçkalama mümkün değildir. Eğer her şey yolunda giderse, her üç senede bir iki yavru dünyaya gelir.
İlk evre Kasım ayında yani güney yarımkürenin ilkbaharında, çiftleşme rituelleriyle başlar. Aralık'ta dişi tek bir yeşilimsi beyaz yumurtayı yumurtlar. Kuluçka süresince ebeveynlerin bacak kısımlarındaki tüylerin bir kısmı dökülerek, yumurta daha sıkı ve daha sıcak bir şekilde vücutla temas kurar. Erkek ve dişi, iki ile üç haftalık değişimlerle ortalama 55 gün boyunca yumurtaya beraber otururlar. Yumurtadan çıktıktan sonra yavru dokuz ay daha ebeveynlerinin korumasına ve beslemesine ihtiyaç duyar. 10 ile 13 aya kadar genç kahverengi kuş tüyü koruması, yetişkin tüylerine dönüşür ve nihayetinde genç kuş ebeveynlerinden ayrılır. İkinci kuluçka evresi yeni neslin gelişim evresinden sonra Şubat'taki yumurtlama ile başlar ve yeni yavrular Nisan'da yumurtadan çıkarlar.
Büyük penguenler, Antarktika'daki küçük türdeşleri gibi uçamazlar ama zaman açısından daha uzun süre dalarlar ve yüzerler. Bir kral penguen bazen 300 m, ekstrem durumlarda da 500 m derinliğe kadar dalar ve birçok dakika su altında kalabilir. Yarısından fazlası 50 m den daha derin olan, günlük 150 dalıştaki performansı, takdire şayandır. Su altındaki oksijen ikmali, myoglobinden ve hemoglobine dönüşen kas proteininden temin edilir.
Kral penguenler, küçük balıklar, kriller ve mürekkep balıkları ile beslenirler. Av başına 20 kg'a kadar deniz hayvanı yiyebilirler. Ana beslenme bölgeleri açık denizde, genelde yavrularını büyüttükleri adalardan oldukça uzaktadır. Ortalama olarak, av alanı sahilden 400 km uzakta bulunur. Büyük bir problem olarak küresel ısınma sebebli gitgide daha sık olarak hayvanların, 700 ile 800 km mesafeyi geride bırakmak zorunda kalmalarıdır.
Kral penguenler çok sosyaldir, gruplar halinde avlanır ve kuluçka için onbinlercesi kımen büyük koloniler oluşturur. Karada yeişkin kral penguenlerinin korkacak bir düşmanları yoktur. Sadece yumurtaları ve genç yavruları ara sıra gerçekleşen dev fırtına kuşlarının ("Macronectes giganteus ve Macronectes ha |
lli") saldırılarından korumak zorunda kalırlar. Açık denizdeki büyük potansiyel tehlikeler, pusu kuran katil balinalar ve leopar foklarıdır.
Aralarında anlaşabilmek ve sınırlarını belirlemek için üç değişik ses yapısına sahiptirler.
Rave
Rave lazer ışık şovları ve yapay duman eşliğinde DJ'lerin elektronik müzik çaldığı dans partileridir.
Rave; 1980'li yıllardaki popüler müziğe, gece kulüplerine ve ticari amaç güden radyolara bir baş kaldırı olarak başladı. İlk rave partileri “kendin yap kendin eğlen” şeklinde gerçekleştiriliyordu.
Aslen 1990'lı yılların ortalarında büyük gelişim göstermiştir, almanya ağırlılı olmak üzere yapılan bu müzik türünde "Synthesizer" denen temel olarak, belirli bir frekansta sinyal sentezleyen aletler kullanılır.
Narsil
Narsil, J.R.R. Tolkien evreninde hayali bir kılıç. Elf lisanında "Anar (Güneş) ve "Isil" (ay) kelimelerinden türetilmiştir.
Eski Gondor ve Arnor Yüksek Kralı Elendil'in kılıcı. Isildur bu kılıçla Sauron'un parmağını kesip tek yüzüğü almıştır. Bu kılıcın en büyük özelliği savaşta kullanıldığında karanlık güçleri korkutması ve müttefik kuvvetlere cesaret vermesidir. Narsil, Sauron tarafından Son İttifak savaşında kırılmıştır ve kehanete göre Tek Yüzük yine ortaya çıkana kadar tekrar dövülmemiştir.
Tek Yüzük ortaya çıkdığında Elrond'un adamları tarafından Arwen'in isteğiyle dövülüp Gondorun varisi Aragorn'a verilmiştir. Kılıç yeniden dövüldüğünde üzerine Elf rünleri ile yazılar yazılmıştır ve şöyle yazar:
"Nanye Anduril i ne Narsil i makil Elendilo. Lercuvanten i maili Mordoreo." Yani "Ben Anduril, Narsil'den dövülen, Elendil'in kılıcı. Mordor'un köleleri kaçacak önümden." Aragorn bu kılıca "Anduril" yani Batının Alevi adını vermiştir.
Man dili
Man dili veya Manksça, Man Adası'na özgü bir Kelt dilidir. İskoçya Galcesi gibi Man dili de İrlanda Galcesinden doğmuştur.
"Ned Maddrell" adındaki son konuşanının da 1974 yılında ölümü üzerine kökü tükenen diller arasına karıştı. Daha sonraları ise yeniden canlandırılmaya teşebbüs edilen bu dilin günümüzde ellisi çocuk olmak üzere y"üz" adet konuşanı bulunmaktadır. Konuşulan diller arasında ilk 100 dil arasında değildir.
Dünya Türk Gençleri Birliği
DTGB, Şubat 1992’de Tatar Gençleri Birliği Azatlık'ın öncülüğünde Rusya içindeki Türk Devlet ve Toplulukları ile Kırım ve Azerbaycan’dan gençlik sivil toplum kuruluşlarının katıldığı Türk Dünyası Gençlik Kurultayı’nda doğdu. DTGB gönüllü, bağımsız, milletlerarası bir demokratik platform olarak kurulmuş ve temelini, uluslararası normlardan, insan hakları deklarasyonuna paralel devletlerarası anlaşmalardan almıştır.
Afganistan
Cümbüş-İ Millî İslami Gençlik Teşkiletı
Ahıska Türkleri
Vatan Cemiyeti
Ahıska Türkleri Gençlik Teşkilatı
Almanya
Almanya Genç Türkler Ocağı
Almanya Türk Federasyonu,
Batı Avrupa Kırım Türkleri Dayanışma ve Kültür Merkezi
Altay
Kan-Kerede Altay Gençler Birliği
Avustralya
Altın Ordu Cemiyeti
Avusturya
Avusturya Türk Federasyonu
Azerbaycan
Gençlik Teşkilatları Millî Şurası
Balkarya
Ant Gençler Teşkilatı
Taulu Gençlik İçtimai Teşkilatı
Başkurdistan
Başkurt Gençleri İttifakı
Batı Trakya
Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği
İskeçe Türk Birliği
Dostluk Eşitlik Barış Partisi
Gümülcine Türk Gençler Birliği
Bayır-Bucak
Bayır Bucak Türkleri (Suriye Türkmenleri) Derneği Gençlik kolları
Bulgaristan
Hak Ve Özgürlükler Hareketi
Ufuk Vakfı
Bulgaristan Türkleri Kültür Ve Hizmet Derneği
Çuvaşya/Çuvaşistan
Suvar Çuvaş Gençleri Birliği
Çuvaş Doğu Sporları Merkezi
Şarki/Doğu Türkistan
Doğu Türkistan Gençlik Birliği
Dünya Uygur Kurultayı
Gagauz Türkleri
Anadili Gençler Cemiyeti
Hakasya
Tun Gençlik Teşkilatı
Hollanda
Türk Ademisyenleri Birliği
Türk Evi
Karaçay
İslam Vakfı
Kazakistan
Bolaşak-Otağ Gençleri Cemiyeti
Dünya Kazak Gençleri Birliği
Kazakistan Uygurları Gençleri Birliği
Kırgızistan
Genç Tarihçiler Derneği
Kırgız Gençleri Birliği
Kırım
Kırım Tatar Millî Meclis Gençlik Teşkilatı
Kırım Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği
Qardaşlık Kırım Tatar Gençleri Birliği
Bizim Qırım Halqara Cemaat Teşkilatı
KKTC
Türk-Bir
Kosova
Kosova Türk Demokratik Partisi
Kumuk
Tenklik Gençlik Teşkilatı
Anji Komitesi (Dağıstan)
Makedonya
Makedonya Türk Demokratik Partisi
Nogay
Nogay Gençleri Teşkilatı Birlik
Romanya
Müslüman Tatar Türkleri Domakrat Birliği
İsmail Gaspıralı Gençlik Teşkilatı
Demokrat Türk Birliği Atatürk Gençlik Teşkilatı
Saha Cumhuriyeti
Öğrenci Birliği Eder Saas
Sibirya Omsk Bölgesi
Moldir Sibir-Kazak Kültür Merkezi
Vahdet Türk Gençleri Teşkilatı
Şor Bölgesi
Şor Millî Kültür Merkezi
Tan-Tol Şor Millî Teşkilatı
Tataristan
Azatlık Tatar Gençleri Birliği
Teleut
Tele Utmilli Merkezi Ene Bayat
Tuva
Hostug (erkin, özgür) Teşkilatı
Areve Tuva Gençleri Birliği
Tümen Bölgesi
Tatar Gençleri Teşkilatı
Türk-Ata Bölgesi
Türk-Ata Derneği (Kırgızistan)
Türkiye
Türk Ocakları
Türkmeneli
Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği
Irak Türkmen Cephesi
Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi
Nazaré
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Óbidos
Belediyede 9 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Peniche
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Sobral de Monte Agraço
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Rise Against
Rise Against, ABD'li melodik hardcore grubu. Grubun mevcut kadrosu solist ve gitarist Tim McIlrath, gitarist ve geri vokalist Zach Blair, bas gitarist Joe Principe ve baterist Brandon Barnes'dan oluşur. Grup ilk dört yıllık sözleşmesini Fat Wreck Chords ile yaptı. Bu kayıt stüdyosu ile The Unraveling (2001) ve Revolutions per Minute (2003) albümlerini çıkardılar. İki albümde kendi çapında ufak başarılar yakaladı ve grup 4 yılın sonunda Geffen ile anlaştı.
Rise Against; 88 Fingers 1999'ta dağıldıktan bir süre sonra gruptan Louie, Joe Principe ve Mr. Precision kendileri aralarında Rise Against diye hitap edilen melodik hardcore grubunu kurmuşlardır.
Albümleri: Transistor Revolt (demo), (2000), The Unraveling (2001), Revolutions Per Minute (2003), Siren Song of the Counter Culture (2004), The Unraveling (Reissue)(2005), The Sufferer & The Witness (2006), Appeal to Reason (2008), Endgame (2011)
2001'de vocalist Todd Mohney gruptan ayrıldı. Chris Chasse yerine bu görevi üstlendi. Grup Kısa bir süre sonra Geffen şirketi ile anlaştı. Gaffen anlaşıldığında Chris Chasse itraz etti ve gruptan ayrıldı yerine Zack Blair getirildi.
Fat Wreck 'ten ayrılıp Geffen Records gibi büyük bir şirketle anlaşmaları pek çok ana dalga karşıtı hardcore punk hayranlarını hayal kırıklığına uğrattı. Zaten, Geffen'dan çıkan Revolutions Per Minute albümünde, daha önceki albümlerindeki sert müziğe nazaran daha melodik bir yapı kullanılmıştı. Böylece grup bir yeraltı efsanesinden, dünyanın pek çok yerinde tanınan popüler bir hardcore grubuna dönüştü.
4 Temmuz 2006'da çıkan The Sufferer & The Witness'de iki cover yapıldı. Lifetime'dan "Boy's No good" ve Sick of it All grubundan "Built to last". İnsan ve hayvan hakları Rise Against'in en önemli konusudur. Bütün grup üyeleri veganlar ya da vejetaryanlardır. Grup Endgame adlı albümü 2011'in ilk çeyreğinde çıkarmıştır. Grubun "Help Is On The Way" parçası "Watch Dogs" adlı video oyununda yer almıştır. Grup son olarak 15 Temmuz 2014 tarihinde "The Black Market" adını verdiği albümü piyasaya sürmüştür.
Torres Vedras
Belediyede 20 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Elevit
Elevit, Rize ilinin, Çamlıhemşin ilçesine bağlı yayla. Yörede muhtarlığı bulunan tek yayla olan Elevit'in denizden yüksekliği 1800 metredir.
Eskiden beri muhtarlığı olduğu için resmi kayıtlarda "Yayla Köyü" olarak da geçer. Elevit iki kısımdan oluşur: Yaylanın merkezi olan Elevit, daha yüksekte kalan Tafteni. Kışın kimsenin yaşamadığı bu yaylada, yaz aylarında ikamet edilmektedir. Elevit'e ziyaretler genellikle Ağustos ayında, özellikle yayla şenliklerinin başladığı 15 Ağustos'tan sonra yapılır. Şenlikler sırasında akşam saat sekiz ila dokuzda başlayan horonlar gece yarısına kadar sürebilir.
Elevit'in merkezinde ağaçlar sık bir orman görünümündedir. Daha yüksekteki Tafteni ağaçların yetiştiği irtifanın üzerinde olduğundan çayırlarla kaplıdır.
Yaylaköy, Çamlıhemşin
Ronan Keating
Ronan Patrick John Keating (3 Mart 1977, Dublin), İrlandalı şarkıcı, söz yazarı, besteci.
16 yaşında Louis Walsh tarafından keşfedilip Boyzone isimli müzik grubuna katılmıştır. Grup özellikle İngiltere'de büyük başarılar kazansa da, 1999 yılında dağılmış ve grup elemanları solo kariyerlerine devam etmiştir. Şüphesiz en başarılısı Ronan Keating olmuştur. 1999 yılında vizyona giren "Notting Hill" filmi soundtrack'i için söylediği "When You Say Nothing At All" parçasıyla solo kariyerine başlamıştır. İrlandalı bir erkek müzik grubu olan Westlife'ın menajerliğini yapmıştır. Ronan Keating başarılı yorumu ve şarkılarıyla başta İngiltere olmak üzere dünyanın her yerinde dinlenmektedir. 1998 yılında göğüs kanserinden ölen annesi Marie anısına göğüs kanseriyle savaşan kadınlar için bir yardım derneği kurmuştur. Ronan Keating 1997 yılında Eurovision Şarkı Yarışmasını, MTV Avrupa Müzik Ödülleri'ni sunmuş, 1999'da ise MTV Asya Müzik Ödülleri'ni Mandy Moore ile sunmuştur. Ronan Keating 30 Nisan 1998'de İrlandalı bir model olan Yvonne Connolly ile Nevis Adası'nda evlenmiştir. Çiftin üç çocukları vardır. Jack (d. 15 Mart 1999), Marie (d. 18 Şubat 2001), Alison (d. 7 Eylül 2005).
Ankara Etnografya Müzesi
Ankara Etnografya Müzesi Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunmaktadır. Kurtuluş Savaşı'nda cuma namazlarının kılındığı eski adı Namazgâh Tepesi olan yerde kuruldu. Önceleri Arkeoloji Müzesi olarak kullanılması düşünülmüş, sonra Resim Heykel Müzesi olmasına karar verilmiş, açılış töreninden sonra bugünkü işlevine kavuşmuştur.
Bina, Cumhuriyet döneminin önemli mimarlarından biri olan Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından yapılmıştır. Bina müteahhidi ise Nafiz Bey'dir. Bina dikdörtgen planlı olup tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üz |
erleri oyma ile süslüdür.
Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürk'e geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki katlıdır.
Müze önünde at üstünde duran bronz "Atatürk Heykeli" 1927'de Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan sanatkâr Pietro Canonica'ya yaptırılmıştır.
Beyaz (anlam ayrımı)
Beyaz sözcüğü ile şunlardan biri kastedilmiş olabilir:
Melanie Chisholm
Melanie Chisholm, Melanie C olarak da bilinir, "I Turn To You" adlı şarkısıyla tanınan İngiliz sanatçı. Tam ismi Melanie Jayne Chisholm'dur. 12 Ocak 1974'te Liverpool doğumludur. "Never be the same again" adlı şarkısıyla isim yapmıştır.
1996’da kurulan ünlü kız müzik topluluğu “Spice Girls”ün üyesi Melanie Jayne Chisholm, grubun elemanlarından Geri Halliwell’in solo projelere yönelmesinden sonra, kendisi de solo projesine yöneldi. Spice Girls’ün “Sporty Spice” ünvanlı üyesi Melanie C, ilk defa 1998 senesinde Bryan Adams ile düet yaptığı “When You’re Gone” parçasıyla adından bahsettirdi.
İlk albümünü 1999 yılında “Northern Star” ismiyle çıkartan Melanie C, Spice Girls’teki pop soundunu rock müzikle birleştirerek, müzik eleştirmenlerinden olumlu not aldı. İngiltere’de 900,000, tüm dünyada 3 milyon satan albümden çıkan ilk single “Goin’ Down” İngiltere listelerinde 4 numaraya kadar yükseldi. Albümden çıkan bir diğer single Lisa ‘Left-Eye’ Lopes ile düeti “Never Be The Same Again” ile İngiltere listelerinde 1 numara olmayı başaran Melanie C, bir sonraki single’ı “I Turn To You” ile de listelerde 1 numaraya yükseldi. İngiltere’de 3 kez platin plak alan Melanie C, Avrupa’da da 1 kez platin plak kazandı.
2003 senesinde çıkan 2. stüdyo albümü “Reason” ile İngiltere listelerinde 5 numara olan Melanie C, bu albümle tüm dünyada 100,000 sattı. Pop soundundan uzak durmak istediğini ve “Reason” albümünün bu fikirle hazırlandığını belirten Melanie C, bu albümle altın plağın sahibi oldu. Ancak satışların düşük olması sanatçının şirketi Virgin Records’u memnun etmedi ve şirket ile sanatçı bu albüm sonrası yollarını ayırdı.
2004 yılında kendi plak şirketi “Red Girl Records”u kuran Melanie C, 3. albümünü Nisan 2005’te “Beautiful Intentions” adıyla piyasaya sürdü. Albümden çıkan ilk single “Next Best Superstar” İngiltere listelerinde 10 numara olurken, albüm İngiltere listelerinde 24 numara olabildi. İngiltere’nin tersine bazı diğer ülkelerde 1 numara olan “Beautiful Intentions”, 2005 – 2006 döneminin en önemli bağımsız albümleri arasında kabul ediliyor. Albümden çıkan 3. single “First Day Of My Life”, Avrupa’da büyük başarı yakalayarak 500,000 satmayı başardı.
2006 senesinin sonunda “Live Hits” adlı bir DVD yayınlayan Melanie C, bu DVD içerisinde akustik parçalara da yer verirken, 5 Nisan 2007 tarihinde “This Time” adlı 4. albümünü hayranlarına ulaştırdı. Albümün prodüktörlüğünde Peter Vettese, Guy Chambers ve Stephen Hauge yer aldı ve ayrıca Adam Argyle bir parçada konuk müzisyen olarak bulundu. Albümden “The Moment You Believe” adlı parça ilk single olarak piyasaya sürülürken, “I Want Candy” 2. single olarak yayınlandı. Söz yazarlığı da bulunan Melanie C bu konuda da kendisini ispatlamıştır ve yine You will see adlı şarkısıyla beğenileri toplamıştır.
Hıdırlı, Ortaköy
Hıdırlı, Aksaray ilinin Ortaköy ilçesine bağlı bir köydür.
Köy isminin kökeni ve köyün tarihi hakkında bilgi yoktur.
Aksaray iline 60 Km., Ortaköy ilçesine 10 Km. uzaklıktadır.
Köyün iklimi, karasal iklim etki alanı içerisindedir.
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Köyde, ilköğretim okulu vardır. Köyün içme suyu şebekesi yoktur ancak kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi yoktur ancak PTT acentesi vardır. Sağlık ocağı vardır ancak sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
Alcochete
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Onur Air
Onur Air (Onur Air Taşımacılık A.Ş.) merkezi İstanbul Atatürk Havalimanı olan ve düşük maliyetli taşımacılık hizmeti veren bir Türk firmasıdır. 14 Nisan 1992 yılında kurulmuş olan Onur Air, bu yıl Türkiye'de özel hava yolu sektöründe öncü firma olarak kuruluşunun 25'inci yıl dönümünü kutluyor.
Türkiye'de iç hat hava taşımacılığının 2003 yılında özel sektöre de açılmasının ardından iç hatlarda uçuşlara başlayan ilk özel hava yolu olan Onur Air, düşük maliyetli hava taşımacılığına yönelik tüketici talebinin etkisi ve tarifeli/tarifesiz uçuşlar düzenlenen üslerin açılmasıyla gelişimini sürdürmüştür. Günümüzde 1626 personel istihdam eden Onur Air, tamamı Airbus’tan oluşan 29 uçaklık filosuyla faaliyet göstermektedir. Şirket, günümüzde iç hatlarda 14 önemli noktaya, dış hatlarda ise tarifeli ve tarifesiz olarak 25 ülkede 120' yi aşkın noktaya uçuş düzenlemektedir. Onur Air, kuruluş yılı olan 1992’den bu yana 90 milyonun üzerinde yolcunun güvenli bir şekilde seyahat etmesini sağlamıştır.
Onur Air havayolu şirketi 1992 yılında kurulmuştur. 1992 Mayıs'ından itibaren ilk uçuşlarına başladı. 20 ülkede 80 noktaya, iç hatlarda ise 12 noktaya sefer düzenlemektedir.
İlk seferlerine iki adet Airbus A320 kiralayarak başladı. 2003'te düşük ücretli yerel uçuşlara başladı.
Yıllık 1.4 milyon yolcu taşımaktadır.
Tur 2009 özel yarışmasını 436 puanla 1.sırada tamamlamıştır.
Şirket 2013 yılında 250 milyon dolara satılmıştır. Satış sonunda Kudret Tuncel yüzde 51'lik hisseye, Mehdi Shams ise yüzde 49 hisseye sahip olacak.
Türkiye'de EN9110:2005 Kalite ve Standardizasyon Belgesi'ne sahip havayolu kuruluşudur.
Avusturya
Viyana
Almanya
Stutgart
Onur Air, Atatürk Havalimanı (IST)'de, bir teknik bakım merkezine sahiptir. Onur Air Bakım Merkezi (Onur Air Teknik), filosunda barındırdığı uçakların, motor ve komponentlerin bakım ve onarım hizmetlerini burada sağlamaktadır.
http://www.onurair.com.tr/images/onurteknik.jpg
Altınayva, Ağın
Altınayva, Elâzığ ilinin Ağın ilçesine bağlı bir köydür.
Elazığ iline 85 km, Ağın ilçesine 18 km uzaklıktadır.
Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
Almada
Belediyede 11 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
ACR Messina
Associazione Calcio Rinascita Messina, Messina şehri merkezli İtalya futbol kulübü. Sarı-kırmızı renklere sahip olan takım, Lega Pro Prima Divisione'de mücadele etmektedir.
Atlasglobal
Atlasglobal, önceki adıyla Atlasjet, merkezi İstanbul'da bulunan Türk havayolu şirketi. 14 Mart 2001 tarihinde Öger Holding A.Ş. tarafından kurulmuştur. İç ve dış hatlarda tarifesiz seferlerle yolcu ve yük taşımacılığı yapmak üzere ruhsatlandırılan Atlasglobal, ilk uçuşunu 1 Haziran 2001 tarihinde gerçekleştirmiştir. 2015'te adını değiştirmiştir.
Atlasglobal, ilk uçuşunu Atlasjet adıyla 1 Haziran 2001 tarihinde gerçekleştirmiştir. Uçuş operasyonuna 2 adet Boeing B-757-200 tipi uçak ile başlayan ve Eylül 2001’de aynı tipte üçüncü uçağını alan Atlasglobal, Temmuz 2003 tarihinde yine aynı tipte dördüncü uçağını da filosuna dahil etmiştir.
Nisan 2004'e gelindiğinde, Murat Ersoy'un önderliğinde Atlasglobal'de yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. 14 Haziran 2004'te Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından iç ve dış hatlarda tarifeli ve tarifesiz seferlerle yolcu ve yük taşımacılığı yapmak üzere Atlasglobal ruhsatlandırılmış ve 1 Temmuz 2004'ten itibaren iç hatlarda tarifeli seferlerine başlamıştır.
Turizm ve havacılık dünyasındaki son makro gelişmelerden sonra IATA üyesi olan ve IOSA tescilini alan Atlasglobal, tarifeli havayolu olarak büyümeye ve bu doğrultuda iç ve dış hatlarda tarifeli sefer sayısını %75-80'e çıkarmaya karar vermiştir.
1 Şubat 2006 itibarıyla Öger Grubu'nun Atlasglobal'de bulunan %45'lik hissesi devralınmıştır ve Atlasglobal Havayolları Yönetim Kurulu Başkanlığı'na Murat Ersoy getirilmiştir. Atlasglobal firması 2015 yılının Ocak ayında yaptığı açıklama ile firmanın Atlasjet olan adının değiştirildiğini bildirmiştir.
Atlasglobal filosunda bulunan uçakların Transit ve A-check bakımları, konaklama bakımı, arıza giderme ve modifikasyonları gerekli olan JAR 145 belgesine sahip yetkin Atlasglobal teknik personeli tarafından yapılmaktadır.
A seviyesi dahil tüm hat bakım hizmetlerini diğer şirketlere verebilecek donanımdadır.
Jetmil, Atlasglobal'in yolcularına sunduğu müşteri bağlılık programıdır. Programın sunduğu karta sahip yolcular, yaptıkları yolculuklarda Jetmil puanı kazanır ve kazandıkları puanlarla Atlasglobal'den indirimli ya da ücretsiz uçak bileti alabilir.
Jetmil bağlılık programına üyelik ücretsizdir. Jetmil kart, Jetmil elite kart, Jetmil junior club kart, Jetiş kart ve Jetmil family kart olmak üzere 5 tip Jetmil üyeliği bulunmaktadır. Tüzel kişiler, gruplar, dernekler ve 2 yaşını doldurarak 3 yaşından gün almış özel gerçek kişiler Jetmil üyesi olabilir.
Atlasglobal Ağustos 2013 tarihi itibarı ile:
Temmuz 2013 tarihine göre Atlasglobal filosu ortalama yaşı 11,19 yıldır:
Barreiro
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Moita
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Montijo
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Palmela
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Seixal
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Sesimbra
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Setúbal
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Beslan rehine krizi
Beslan'daki Rehine Krizi (aynı zamanda Beslan okul kuşatması ve Beslan katliamı olar |
ak da anılır.) üç gün sürmüş ve 1.100 kişi rehine alınmış, bunların 300'den fazlası öldürülmüştür. Önemli bir kısmı İnguş ve Çeçenlerin, 1 Eylül 2004 tarihinde 1.100 'den fazla insanın (777 çocuk) rehin alınmasıyla, Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyetinde bulunan Beslan kasabasındaki bir okulda gerçekleşmiştir. Rehineleri alan grup, Çeçen savaş kumandanı Şamil Basayev tarafından İkinci Çeçen Savaşını sonlandırmak istediğini duyurmak için eylemi gerçekleştirmiştir. Eylemin üçüncü gününde; Rus güvenlik güçleri tanklar, yüksek tahrikli basınç bombalar ve diğer ağır silahları kullanarak binaya girmişlerdir. Patlamaların ardından, etrafı çevrilen binada Rus güvenlikleri ve eylemciler arasında silahlı çatışma meydana gelmiştir. Çatışmaların sonunda, aralarında 186 çocuğun bulunduğu, en az 334 rehinenin öldürüldüğü, yüzlerce rehinenin yaralandığı ve birçok insanın kaybolduğu bildirilmiştir.
Katliam Rusya'da güvenlik ve siyasi tepkileri meydana getirmiştir. Kremlin hükümetinin ve Rusya Başbakanın yetkilerini güçlendirici birçok reform yapılmıştır. 2010 itibarıyla kaç militanın bu eyleme katıldığı, hazırlıkların nasıl yapıldığı ve kaç eylemcinin kaçtığı hakkında birçok tartışma vardır. Medyadaki yanlış bilgilendirme ve sansürler, Beslan'daki gazetecilerin tutuklanması, eylemcilerle olan müzakerelerin içeriği, akan kanların sorumluluğu ve hükümetin orantısız güç kullanması konularıyla ilgili hükümetin krizdeki yönetimi hakkında gensorusu verilmiştir.
Komintern Street SNO, Kafkasya bölgesinde bulunan Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyetinin yaklaşık 35.000 kişinin yaşadığı Beslan 'daki yedi okuldan biridir. Yaklaşık 60 öğretmen ve 800 'den fazla öğrencinin bulunduğu okulun, sağ tarafında bölge polis teşkilatı bulunuyor. 1.200 rehinenin 52 saate yakın süre geçirdiği spor salonu, 10 metre genişliğinde ve 25 metre uzunluğundaydı. Baskından önce eylemcilerin okula tamirci kılığında girip silahları ve patlayıcıları okula gizlediği Temmuz 2004 iddia edilse de, daha sonra resmî olarak yalanlandı. Fakat, bazı tanıkların esirlerin silahları gizlendikleri yerlerden çıkarılması için eylemcilere yardım ettiklerini beyan etmişlerdir. Millitanların ve suç ortaklarının önceden spor salonun çatısına keskin nişancı yerleştirdikleri hakkında iddialar vardır.
Kriz sonucunda, büyük kısmı rehine en az 385 kişi öldürüldü. 7 Eylül 2004 tarihinde Rus yetkililer, 156'sı çocuk 334 kişinin hayatını kaybettiğini yaklaşık 200 kişi kimliği belirsiz veya kayıplardan oluştuğunu bildirdi. Öldürülen 200 'den fazla kişinin ve eylemden kurtulan 100 veya daha fazla kişinin vücutlarında yanıklar bulunduğu iddia edildi. Ağır yaralarla kurtulan 33 yaşındaki kütüphane görevlisi Yelena Avdonina, 8 Aralık 2006 tarihinde hayatını kaybetti.
Rusya Sağlık Bakanı ve Sosyal Reformcu Mikhail Zurabov; yaralılarının sayısının 1.200 'den fazla olduğunu açıklamıştır. Felaketten hemen sonra ayakta tedavi olan kişilerin sayısı tamam olarak bilinmemekle beraber, yaklaşık 700 (753 BM'e göre ) kişi olduğu tahmin edilmektedir. Moskova 'da görevli askerî analist Pavel Felgenhauer 7 Eylül 2004 'te açıkladığı rapor sonucunda, kurtulan rehinelerin % 90'ının kalıcı sakatlıkları bulunduğunu bildirdi. 221 çocuk olmak üzere en az 437 kişi hastaneye kaldırıldı. 197 çocuk Kuzey Osetya'nın başkenti olan Vladikavkaz'daki Çocukların Cumhuriyeti Klinik Hastanesi'ne, kritik durumdaki 30 çocuk ise yaşam destek ünitesine bağlandı. Geri kalan 150 kişi, Vladikavkaz İlkyardım Hastanesi'nde tedavi gördü. 12'si çocuk olmak üzere 62 kişi Beslan'daki iki yerel hastanelerde tedavi görürken, 6 çocuk yaralı Moskova'da uzman doktorlar tarafından tedavi edildi.
Beslan'daki Rehine Krizi, çok sayıda filme, müziğe ve kitaba konu olmuştur.
Saros Körfezi
Ege Denizi'nin kuzey kesiminde yeralan Saros Körfezi Antik çağdaki adıyla Melas Kolpos; güneyde Gelibolu Yarımadası, kuzeyde Trakya kıyıları arasına yaklaşık 60 km. kadar sokulan üçgen biçimli bir girintidir. Kuzey ve güneyde jeomorfolojik açıdan yalı yarlı ve düzenlenmiş kıyılarla çevrili olan körfezin giderek daralan doğu ucunda Kavak Deresi’nin yığdığı alüvyonlarla kaplı bataklık bir ova (Kadıköy-eski Evreşe ovası) yer alır. Araştırmalara göre Kuzey Anadolu fay hattının uzantısı olan iki kırık arasında çökmüş bir graben alanı sayılan körfez, bazı araştırmacılara göre de gerileme ve açılma sonucunda oluşmuştur.
Derinlik şartları asimetriktir. Trakya kıyılarında genişliği 10 km'yi bulan ve derinliği 90 metreyi geçmeyen bir şelf alanı uzanır. Bu alanın doğusunda yerleşilmemiş birkaç küçük ada (Eşek adaları) vardır. Gelibolu Yarımadası kıyıları önünde şelf yoktur ve aniden 500 metreyi aşan derinliklere geçilir. Düztabanlı bir oluk görünümündeki bu derin kesim, batıya doğru Gökçeada ve Semendirek Adası arasında derinliği 1000 metreyi aşarak uzanır.
Ege Denizi’nin en tuzlu kesimlerinden birini oluşturan Saros Körfezi’nde karmaşık girdaplar çizen akıntılar görülür. Bu akıntılar nedeniyle de Saros kendi kendini temizleyen bir körfez konumundadır. Dünya'da kendi kendini temizleyerek temiz kalan beş körfezden biri olduğu ileri sürülür. Suların yüksek oksijen içeriği ve körfeze dökülen akarsuların getirdiği bol besin tuzları nedeniyle tür bakımından zengin önemli bir balıkçılık alan olan Saros Körfezi’nin her iki kıyısında da yazlıklar ve turistik kuruluşlar bulunmaktadır.
Fred Durst
William Frederick Durst (20 Ağustos 1970, Jacksonville, Florida), Amerikalı müzisyen, yönetmen ve aktör.
Limp Bizkit adında nu metal müzik yapan bir grubun vokalistidir. Bir dövmeci iken Korn tarafından keşfedilerek bu günlerine gelmiştir.
Fred Durst; eşinin kendini aldattığını öğrenince eşinin sevgilisini öldüresiye döver ve bir süre hapiste kalır. Bir dönem Pamela Anderson'la ilişki yaşamıştır.
Kliplerinde ve bazı şarkılarında Eminem'le atışmasına karşın, sıkı bir dostlukları bulunmaktadır.
2 tane çocuğu olan Fred, Los Angeles'ta yaşamaktadır.
Disturbed
Disturbed, Amerikan hard rock grubu.
Grup önceleri Brawl ismiyle vokallerde Erich Awalt , gitarda Dan Donegan , bateride Mike Wengren ve basgitarda Steve "Fuzz" Kmak olmak üzere kurulmuştur.
David Draiman gruba katıldı ve grup Disturbed adı ile yeniden isimlendirildi.
2000 yılının Ekim ayında "The Sickness" adlı ilk albüm çalışmaları piyasaya sürülen Disturbed, "Stupify", "Voices" ve "Down with the sickness" çalışmalarıyla adını kısa sürede duyurmayı başardı.
2002 yılının Mart ayında çıkardıkları "Believe" adlı albümleri ve burada yer alan "Prayer", "Remember" ve "Liberate" gibi hitleriyle Disturbed, dünya çapında hayran kitlesini genişletmeyi başardı.
2005 yılının Mart ayında çıkardıkları "Ten Thousand Fists" adlı albümleri ve burada yer alan "Decadence", "Stricken", "Just Stop" ve "Land of confusion" gibi hitleriyle Disturbed büyük beğeni topladı.
Transformers filmi için yaptıkları şarkı ise "This Moment"tir. Disturbed resmi sitesinde yer alan habere göre yeni albümleri "Indestructible"ın kayıtları 27 Kasım 2007'de Chicago'da tamamlandı. Grubun vokali David Draiman bir röpörtajında yeni albüm için 15 şarkı kaydettiklerini ancak bunların 12'sinin albümde bulunacağını belirtti.
Adıgeçen albümden ilk single olan "Inside The Fire" 25 Mart (2008?) tarihinde piyasaya çıktı. Albümün kendisi de 3 Haziran 2008'de piyasaya çıktı. Albüm "Inside the Fire", "Indestructible", "The Night" gibi hitleriyle kısa sürede zirveye tırmandı ve grubun en çok satanlar listesinde liderliğe oturan üçüncü albümü oldu. İlerleyen tarihlerde "perfect Insanity" parçası da single olarak yayınlandı. Grup 2008'in Temmuz ve Ağustos aylarında Slipknot, Dragonforce, ve Mastodon gibi gruplarla birlikte Download Festival'e katıldı. Ardından geleneksel "Music as a Weapon IV" kapsamında geniş bir turneye çıktılar. Albümden çıkan üçüncü single albümün isim parçası olan "Indestructible" olmuştur. Albümün yapım aşamasında tamamlanan ilk parça olan aynı zamanda albümün diğer şarkılarında da uygulayacakları müzik stili hakkında gruba yön gösteren "The Night" ise dördüncü single olarak raflarda yerini aldı.
Grubun "The Sickness" adlı ilk albümünün onuncu yılına özel olarak bu albümün yeniden mixlenen ve ekstra parçalar barındıran bir versiyonunun 2010'un Mart ayında piyasalarda olacağı duyuruldu. Grubun son on yıldaki gelişimine ışık tutacak olan yeni DVD'si "Decade of Disturbed" de bu tarihte raflarda olacak.
Asylum adlı albümü yazın çıktı.İçinde 2 Live 14 Normal şarkı bulunmakta
Eski Üyeler
Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi
Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi, 1933 yılında tarıma ve halka zarar veren hayvanları teşhir amacıyla Atatürk Orman Çiftliği içinde kurulmuştur. Daha sonra halkın aşırı dikkatini çekmesi üzerine Mustafa Kemal Atatürk tarafından zamanın tarım bakanı Muhsin Erkmen’e modern ve düzenli bir hayvanat bahçesi kurma direktifi verilmiştir. O zamanki adıyla Gazi Terbiye Enstitüsü hocalarından Necdet Pençe projesini çizerek inşaatların yapılmasını sağlamıştır. Bugünkü hayvanat bahçesi 29 Ekim 1940 yılında hizmete açılmıştır.
Ankara Büyükşehir Belediyesine devredildikten sonra yenilenme nedeniyle 26 Ağustos 2013 tarihinde kapatılmış ve yerine Ankapark adlı büyük bir temapark ve eskisinden daha büyük bir alanda hizmet verecek ve daha fazla tür sayısına sahip olacak yeni Ankara hayvanat bahçesi inşa edilecektir. Yeni hayvanat bahçesi safari alanlarına ve modern kafeslere sahip olacağı söylenmektedir.
Hamidiye
Hamidiye, Tartus
Hamidiye ya da El-hamidiye (), Suriye'de, Tartus ilinin Tartus ilçesine bağlı olan kasaba. Akdeniz sahil şeridinde, Lübnan sınırına yaklaşık 3 km uzaklıkta bulunmaktadır. 2004 yılında yapılan sayıma göre kasaba nüfusu 7.404 kişidir. Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e atfen adlandırılmıştır. Suriye'deki önemli Türkmen yerleşim birimleri arasındadır.
Kasaba, II. Abdülhamid'in doğrudan talimatıyla, 1897 yılında çok kısa bir süre içerisinde kurulmuştur. Girit'in Osmanlı Devleti'nin fiili idaresinden çıkması ve uluslararası diplomasi ile ilişkili şekilde ordunun adadan ayrılmak zorunda bırakılması s |
onrasında, adadaki etnik temizlikten ve katliamlardan kaçan Türk-Müslüman nüfusun yerleştirilmesi amacıyla 1896-1898 yılları arasında kurulmuştur. Hamidiyeliler günümüzde Türkçeyi ve Giritçeyi konuşmayı sürdürmektedirler.
Tapınak Şövalyeleri
Tapınak Şövalyeleri veya Mabed Şövalyeleri, Tapınak Tarikatı (Latince: Pauperes commilitones Christi Templique Solomonici / Süleyman Tapınağı ve İsa'nın Fakir Askerleri), tanınmış Hıristiyan askerî tarikatlarından biridir. Resmî olarak iki yüzyıl boyunca faaliyette bulunmuşlardır.
Fransız Soylusu Hugues de Payen tarafından 1119 civarında Kudüs'te Hıristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir grup kuruldu. Katolik Kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur, fakat bunların sadece %10'u tarikata bağlı şövalyelerdir. Tarikatın ömrü neredeyse Haçlı Seferleri'yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır.
Tarikatın askerî kanadı savaşlarda ün kazanırken tarikata bağlı diğer gruplar, Avrupa genelinde ve Kutsal Topraklar'da geniş ölçekte yapılanmışlardır. Kutsal Topraklar'da ve Avrupa'da birçok mevzi inşa eden tarikat bankacılık ve para transferinin ilkel bir formunu bularak Hristiyan hacılara büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV. Philippe'in kâfirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Tapınak Şövalyeleri'nin ortadan kaldırılması için Papa V. Clemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. Son olarak 19 Mart 1314'te Jacques de Molay (ok. "jak dö mole") ve beraberindeki tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılmak sûretiyle idam edilmişlerdir.
Birinci Haçlı Seferi'nin ardından birçok hacı "Kutsal Topraklar"ı ziyaret etmek için Avrupa'dan yola çıktılar. Fakat savaşlardan sonra düzeni bozulan bu topraklarda bir çoğu haydutlar tarafından soyuldu ve katledildi. 1118 yılında Fransız Hugues de Paynes ve arkadaşı Godfred Saint-Omer hacıları korumak amacı ile kuracakları tarikata destek sağlamak için Kudüs Kralı II. Baudouin'e başvurdular. Kral onlara Müslümanlarca Zeytin Dağı olarak adlandırılan Tapınak Dağı'nda bir yer verdi. Mescid-i Aksa'nın da burada bulunması ve Süleyman Tapınağı'nın kalıntılarının da burada bulunduğuna inanılması sebebiyle kurulan tarikat, "İsa'nın ve Süleyman Tapınağı'nın Takipçileri" adını aldı. Kuruluşunda dokuz şövalyenin rol oynadığı tarikat, finansal kaynaklardan yoksun olması nedeniyle tamamen bağışlara bel bağlamıştı. Tarikatın amblemi olarak kullanılan aynı ata binmekte olan iki şövalye de bu sadeliği ve fakirliği simgelemekteydi.
Tarikatın bu durumu fazla sürmedi. Clairvaux'lu Bernard, kurucu şövalyelerden birinin yeğeniydi, Troyes kentinde toplanan konseyde tarikatı Papa'ya anlattı ve Papa tarafından resmî olarak onaylandılar. Bundan sonra Papa II. İnnocentius tarafından yayınlanan özel bir fermanla tarikat mensupları bütün ülke sınırlarından serbestçe geçme, vergi ödememe ve Papa dışında hiçbir otoriteye karşı hesap vermeme gibi geniş haklara sahip oldu. Papa'dan gördükleri bu destek sonrasında Avrupa genelinde soylulardan para, arazi ve askerî destek gördüler.
Tarikat kazandığı bu güçle kısa zamanda gelişti. Haçlıların Kutsal Topraklar'da kazandıkları savaşlarda büyük etkileri oldu. Ayrıca ellerine geçen mali güçle ilk çek sistemi sayılabilecek sistemi geliştirdiler. Kutsal topraklara gidecek kişi Avrupa'daki bir tarikat mensubuna parasını yatırıp sadece tarikata üye kişilerin çözebileceği kodlama ile yazılmış bir mektup alırdı. Daha sonra gideceği yere vardığında oradaki üyeden yatırdığı parayı alırdı. Böylece soygunlarda can ve mal kaybı önlenmesi amaçlanmıştı.
Tarikat bağışlar ve kendi yatırımlarıyla elde ettiği gelirlerle Avrupa'nın ve Orta Doğu'nun birçok yerinde kiliseler ve kaleler kurdu. En güçlü zamanlarında Kıbrıs Adası, tarikatın yönetimi altındaydı.
Tarikat hiyerarşik bir yapılanma içerisinde bulunmuştur. Tarikatında başında her zaman Fransız asıllı bir şövalye bulunmuş ve Avrupa'nın belirli şehirlerinde ve ülkelerinde bu başkana bağlı birer temsilci ve temsilcilere bağlı daha küçük gruplar şeklinde örgütlenmişlerdir.
Tapınağın temelde yoksulluk, namus ve itaat yemini eden dokuz asker-keşişle başlayıp bugünkü çok uluslu şirketleri andıran bir görüntüye ulaşması gibi birliğin yapısı da haçlı devletlerin işlerindeki artan rolünü yansıtacak ve destekleyecek biçimde gelişmiştir..
Büyük Ustât: Birliğin mutlak hâkimidir. 1139 tarihli Omne datum optimum genelgesinin ardından Büyük Ustât yalnızca Papaya karşı sorumlu kılınmıştır. Büyük Ustât sekiz şövalye, dört çavuş ve bir papazdan oluşan 13 kişilik kıdemli bir Tapınakçı seçmen konseyi tarafından seçilirler. Genel olarak seçmen konseyi hali hazırda Doğu’da yerleşmiş birini seçmeye gayret eder. Paris Tapınağı’nın Fransız Sarayı için önemini bilen Fransız kralları 1250 yılında Reginald de Vichiers’in seçiminde olduğu gibi Büyük Ustât seçimini etkilemeye çalışırlar. Birlik genişledikçe makam ayrıcalıkları da arttı: Bertrand de Blancfort zamanında (1156-1169) bir Büyük Ustât’in dört atı ve iki şövalye, bir çavuş, bir papaz, bir kahya, bir nalbant, bir aşçı ve bir Saracenli özel yardımcıdan oluşan maiyete sahip olması beklenirdi. Birlik Batı’dan yeni bir parti at getirttiğinde ilk seçim hakkı yine Büyük Ustât'in olurdu. Büyük Ustât'in hemen altında kıdemli yetkililerden oluşan bir konsey bulunurdu.
İhtiyar heyeti: Büyük Ustât’a hem vekillik hem de danışmanlık yapardı. Gerektiğinde, Hugues de Payen’in şövalyelerinden biri olan Andre de Montbard örneğinde olduğu gibi İhtiyar heyeti üyeleri Büyük Ustâtlığa “yükseltilebilirdi”. Montbard dört yıl ihtiyar heyetinde görev yaptıktan sonra 1153 yılında kısa süreliğine görevde kalan Bernard de Tremelay’ın Ascalon’da ani ve kötü sonunun ardından Büyük Ustât olmuştu. Büyük Ustâtlar gibi ihtiyar heyetinin de kendi görevlileri vardı.
Mareşal: At ve teçhizat alımı, bölgesel komutanların yönetimi gibi askeri kararların alınmasından sorumluydu.
Bölgesel komutanlar: Belli bir bölgeden sorumluydular:
Batı’da önemli Tapınakların olduğu her büyük krallıkta da Büyük Ustât’a hesap vermekle yükümlü bir Ustât vardı. Bu krallıkların başlıcaları şunlardı: Fransa, İngiltere, Aragon, Portekiz, Poitou, Apulia ve Macaristan..
Kumaşçı: Kıyafetlerden ve yataklardan sorumluydu. Aynı zamanda bireylerin özel mülkiyetten uzak durmalarını denetliyordu. Birliğe verilen hediyelerin dağıtılmasından da sorumluydu..
Evler Komutanı: Doğu’daki belli evlerden sorumluydu ve daha yüksek komutanlara hesap veriyordu..
Şövalyeler Komutanı: Kudüs Krallığı Komutanı’nın vekilliğini yürütüyordu..
Turcopolier: Turkopollar yarı Türk asıllı olan ve belli dönemlerde yerel hafif süvari birlikleri olarak toplanan ve görevlendirilen birliklerden oluşmaktaydı. Bu birliklere başkan olarak atanan şövalye.
Ast Mareşal: Piyadelerden ve teçhizatlarından sorumluydu. Genellikle bir çavuş olan standart yetkili acemilerin eğitiminden sorumluydu.
Revir sorumlusu: Hasta ve yaşlı kardeşlerin bakımıyla ilgileniyordu. Bunlar genellikle Outremer ve İber Yarımadası dışındaki Batı Tapmakları’nda ikamet ediyordu.
Beyaz cübbeli şövalyeler: Bunlar birliğe katılmadan önce sivil kıyafetlerini çıkarıp silah ve teçhizat kuşanmaları, savaş alanında değilken giyecekleri kıyafetleri almaları için hali hazırda savaş sanatında yetenekli olmaları beklenirdi. Temelde şövalyeler herhangi bir toplumsal gruptan olabilse de (Doğu’daki insan gücü ihtiyacına bağlı olarak aforoz edilmişler de dâhil olmak üzere) İkinci Haçlı Seferi sürecinde şövalyelerin yine şövalye soyundan gelmeleri gerektiğine karar verildi. Her bir şövalyeye üç at ve ona yardımcı olacak, teçhizatını kontrol edecek ve savaşa gitmeye hazır olup olmadığına bakacak bir acemi verilirdi.
Acemiler : Turkopollar gibi acemiler de sadakat yemini etmiş Tapınakçılar değil, belirli bir süre için tutulmuş yerel kişilerdi.
Çavuşlar: Şövalyelere kıyasla daha karmaşık bir toplumsal ve ırksal gruptu. Genellikle Ermeniler’den ve Suriyelilerden oluşurdu. Bunlar tek bir atla yetinmek ve kendi acemilerini bulmak zorundaydılar.
Tapınakçılar tarih sahnesine çıktıkları ilk dönemlerden itibaren güvenilir bankacılar olarak tanındılar. Tapınak aslında Avrupa’nın ilk bankasıydı. Paranın bir Tapınak evine yatırılıp başka birinden çekilebildiği bir kredi mektupları sistemi geliştirdiler. Böylece yatırılan paralar Tapınakçılar’ın sağlam binalarında güvence altında oluyordu. Avrupa’da, Paris Tapınağı’nın görkemli binası finans merkezleriydi.>
İkinci Haçlı Seferi sürecinde Birlik ile Fransa kralları arasında uzun soluklu bir iş birliği başladı. II. Filip’in (1180-1223) hükümdarlığı döneminde Tapınak gerçek anlamda Fransız kraliyet hazinesine dönüştü. Onun hükümdarlığı süresince kraliyet arazilerinden sağlanan gelirler yüzde 120 arttı ve on üçüncü yüzyıl boyunca Tapınağın Paris’teki haznedarı kral tarafından seçildi ve haznedarlar II. Filip ile onun haleflerinin güvenilir birer danışmanları oldular.
Tapınakçılar’ın kendilerini başarılı birer banker olarak kanıtlamalarında tuttukları titiz kayıtların ve müşterileriyle girdikleri tarafsız ilişkilerin büyük rolü vardı.
Kayıtlar Paris Tapınağı’nın bir banka olarak ne kadar meşgul olduğunun açık bir kanıtıdır. Kayıtlarda -sekiz sayfalık parşömen- tarih, görevdeki Tapınakçı’nın ismi, yatırılan miktarın yanı sıra, kim tarafından, hangi hesaba yatırıldığı ve paranın nereden geldiği belirtilmiştir. Her günün sonunda, toplanan paralar saklanmak üzere sağlam odalara götürülürler. Bu süreçte Paris Tapınağı’nda aktif 60 hesap vardı ve hesap sahipleri arasında saraylılar, din adamları, önemli soylular ve Tapınak çalışanları bulunuyordu. Noel yortusunda, Paskalya yortusunda, Ascension’da ve ayrıca Birlik için özel önemi |
olan Vaftizci Yahya gibi aziz yortu günlerinde çalışılmazdı. Bu tarihlerin dışında, Tapınak temelde müşterilerin ihtiyacına bağlı olarak iş yapardı.
Papalık da finansal ihtiyaçları için Tapınakçılar’a güvenir hale gelmişti. Tapınakçılar 1163 gibi erken bir tarihte bile Papa III. Alexander’in (1159-1181) bankacılığını yapıyorlardı. Aynı zamanda II. Filip'in başında olduğu Capet hanedanının finansal işleriyle de ilgileniyorlardı. Birlik öte yandan Papa III. İnnocentius Dördüncü Haçlı Seferi (1202-1204) sırasında sefer harcamalarını yeniden düzenlemek istediğinde de kullanıldı
Tapınağın finansal hizmetleri kredi sağlamakla ve saraylılar ya da soylularla sınırlı değildi. Haçlılar ve hacılar birkaç yıl boyunca Avrupa’dan uzaklaştıklarında Tapınakçılar onların değerli belgelerini ve vasiyetleri ile mallarını da kabul ederlerdi.
Hugues de Payen’in 1127-1129 arasındaki ziyaretinden bu yana onlara bağışlanan topraklar Birliğin zenginliğinin temelini oluşturdu. Malcolm Barber’in belirttiği gibi, “Batıdaki yaygın destek ağı olmasaydı Tapınakçılar ilk ciddi yenilgilerinde yok olurlardı.” Başlangıçta Hugues de Payen’in gezisi sırasında ve sonrasında beliren ayrıntılı bağış programıyla elde edilen bu geniş ağ sonradan tapınağın Avrupa şubelerine dönüştü.
Bir Tapınak evi, sonradan etrafına kardeş evleri de alacak biçimde gelişen bir bina olurdu (bir çiftlik ya da bir malikane). Ana ve kardeş evlerden sağlanan gelirlerin tamamı Doğuya yollanırdı. Responsion adıyla bilinen vergi Batı’daki bir Tapınak evinde elde edilen tüm gelirlerin üçte birine eşitti ve Birliğin Kutsal Topraklar’daki çalışmasını desteklemek üzere gönderilirdi. Bu batılı evler genellikle Avrupa’nın büyük kentlerinde, finans merkezlerinde ve limanlarında bulunurdu. Ticaretin olduğu her yerde Tapınakçılar da vardı. Evler Birliğe yalnızca para değil gıda, giyecek, silah ve at da sağlardı. Tapınağın Doğu’da giderek artan rolü düşünüldüğünde verilen bu destek Batı’daki evlerin işleyişinin Birliğin sürekli desteklenmesi açısından çok önem kazanıyordu.
Daha fazla destek bulmak amacıyla Tapınakçılar bir çeşit üyelik sistemi geliştirdiler. Buna göre üye olan bir kişi yaptığı bağışla birlikte bir Tapınak kilisesindeki ayinlere katılabiliyor ya da bir Tapınak mezarlığına gömülme hakkını elde ediyordu. Bazen, bu kişilerin bakacak kimseleri yoksa onlara bir emekli aylığı dahi bağlıyordu.
Tapınağın Batı’daki 9.000 malikanesinin çoğunluğu Fransa’daydı. Fransa’nın ardından İtalya geliyordu. Birliğin Almanya’da da mülkleri olsa da bu ülke daha çok Töton Şövalyeleri’nin egemenliği altındaydı. Aynı şekilde, İber Yarımadası’nda Tapınakçılar Calatrava, Santiago ve Alcântara gibi İspanyol ve Portekiz tarikatlarının yanında daha sönük kalıyordu. İngiltere’de Birliğin merkezi Londra Tapınağı’ydı. Penzance ve Bristol Kanalı’ndaki Lundy Adası’ndan Yorkshire ve Lincolnshire’a dek ülkenin dört bir yanına da şubeler yayılmıştı. Daha net ifade etmek gerekirse, bugünkü İngiliz yer adlarından “Tapınak” önekini taşıyan tüm yerlerin bir zamanlar Tapınak’la bir ilişkisi olmuştur.
Üçüncü Haçlı Seferinin ardından Doğulu Latinler’in pek çoğunun yaptığı gibi Tapınakçılar da 1180’lerin sonundaki felaketlerin ardından elde kalanları yeniden inşa etmeye giriştiler. Her ne kadar Hristiyan hacıların Kudüs’e girmesine izin verilmiş olsa da onlar kendileri gitmediler ve Akka’de yeni bir merkez kurdular. Akka, sonraki 100 yıl boyunca Latin Doğunun en önemli şehri ve Tapınakçılar’ın üssü haline geldi. Tarikat kentteki varlığını on yıllar boyunca sürdürdü ve Alman keşiş Theoderich 1170’lerde bu duruma tanıklık etti. "Surlu Tapınakçı" olarak tanınan tarihçi on üçüncü yüzyılın ortalarında durumu şöyle tarif ediyordu:
“Kentin büyük oranda deniz kıyısına kurulmuş olan en güçlü kısmı bir kale gibiydi. Girişinde 28 feet genişliğinde bir duvardan oluşan yüksek ve sağlam bir kule vardı. Kulenin her iki yanında daha küçük birer kule ve bu kulelerin her birinin üstünde en az bir boğa boyunda altından yürüyen aslanlar vardı. bu dört aslan üzerlerindeki altın ve işçilikleriyle birlikte 1500 Saracen sikkesi değerindeydi ve bakılmaya doyulamaz güzellikteydi. Diğer tarafta Pisans Caddesi’nin yanında başka bir kule vardı ve bu kulenin yanında St. Anne Caddesi’nde Büyük Ustat’ın büyük ve soylu sarayı vardı. St. Anne rahiplerinin evinin önünde kemerleri olan başka bir yüksekçe kule ve çok soylu ve heybetli bir kilise vardı. Deniz kıyısında Selahaddin’in 100 yıl önce inşa ettiği antik bir kule bulunuyordu. Tapınak hâzinesini burada saklıyordu. Kule denize o kadar yakındı ki dalgalar duvarlarına kadar ulaşıyordu. Tapınak bölgesinde şimdi burada tasvir edemeyeceğim başka güzel ve soylu evler de mevcuttu.”
Tarikat’ın uzun zamandır aşina olduğu Akka her ne kadar yeni operasyon üssü olarak doğru bir seçim gibi görünse de, Tapınakçılar asıl amacı kendilerinin Doğu’daki ilk tahkimatları arasında olan Amanos’u yeniden kurmaktı. Burası Selahaddinin saldırıları sonucu tanınmaz haldeydi.
Tapınağın kalelerinden Gaston ve Darbsaq Eylül 1188’de Selahaddin’in güçlerinin eline geçerek Tarikat’ın bölgedeki gücünü büyük oranda zayıflatmıştı. Gaston kaynak açısından çok zengin bir alandı, ancak Müslümanlar 1191’de bu kaynak akışının önünü kestiler. Kilikya Ermenistanı Prensi Leo burayı ele geçirdi ve yeniden tahkim etti. Tapınakçılar kaleye erişmeyi denediklerinde ise geri çevrildiler ve böylece orayı Leo’nun elinden almak için uzun bir çatışma dönemine girildi. Leo’nun Antakya ile giriştiği savaş, Ermenistan Kilisesi’nin belirsiz konumu ve Leo’nun soyundan gelenlerin ve onun Antakyalı rakibi III. Boemondo’un akrabalarının düşmanca iddiaları nedeniyle durum biraz karmaşık bir hal aldı. 1211 ’e dek Tapınakçılar’la Leo’nun güçleri arasında düzensiz aralıklarla çatışmalar oldu. 1211 yılında Tapınakçılar’a karşı düzenlenen saldırılarda yeni seçilmiş Büyük Ustat Guillame de Chartres yaralandı ve Papa III. Innocentius Leo’yu aforoz etti. Ermeni Kilisesi 1197’den bu yana Roma ile iyi geçinmekteydi. Bu nedenle Leo hakkındaki aforoz kararının kendisini politik olarak güçsüzleştireceğini düşünerek Gaston’u ve diğer Tapınak kalelerini 1213 ve 1216 arasında Tapınağa iade etti.
Tarikat’ın ve Hıristiyan aleminin Üçüncü Haçlı Seferi’nin ardından kendini yeniden yapılandırma yönündeki tutumu Papa III.Innocentius’ın (1198-1216) aldığı kararlardan da anlaşılmaktaydı. 1199’da Outremer’deki önderlere hiç kimsenin yeni bir haçlı seferi için yeterince cesarete sahip olmadığından yakınan bir mektup yazdı (Kendisi ise öyle bir sefer için hayli istekliydi). Öte yandan Tapınakçılar’ın özel statülerini pekiştiren bir dizi genelge yayınladı ve din adamlarının Tapınağın haklarına ve ayrıcalıklarına saygı göstermesini istedi. Oldukça net tabirlerle din adamlarına Tapınakçılar’ın kendi mezarlık alanları üzerinde hakları olduğunu ve kendi topraklarında kiliseler yapmakta özgür olduklarını hatırlattı ve onları herhangi bir Tapınakçı’ya ya da Tapınak malına zarar vermemeleri konusunda uyardı. Dahası, din adamlarından, Tapınakçılar’ın vergilerden muaf olduklarını, kendi topraklarından kaynaklanan vergileri toplayabileceklerini ve bu kazançlara asla el konamayacağını unutmamaları istendi. Din adamları Tapınak kiliselerini aforoz edemeyecek ve Tapınak evlerine zarar vermek yasaklanacaktı. Din adamları Tarikat’a belli süreler için hizmet eden kişilerin görevlerinden erken ayrılmalarına izin vermeyecekti. Tapınakçılar’ı başka Hıristiyanlar'la savaşmaya zorlayan (İber Yarımadası ve Doğu Avrupa’da olduğu gibi) piskoposlar kınanacak, din adamları Tapınakçılar’ın mallarını ve ayrıcalıklarını gaspçılara karşı koruyacaklar ve bu kurallara uymayanlar aforoz edilecekti. Kararları tanımayan din adamlarına karşı, III. Innocentius Tapınakçılar’ın ayrıcalıklarını öncelikli kılan Omne datum optimum adlı bir genelge daha yayınladı.
Papa Innocentius aynı zamanda Tarikat’ın sıkça kibir günahı işlemekle suçlandığını bildiği için onları ayrıcalıklarını suiistimal etmemeleri konusunda uyardı. Onların, aforoz edilmiş olup olmadıklarına ya da herhangi bir sebeple huzur içinde uyumalarına izin verilip verilmeyeceğine bakmaksızın, parası olan herkesi eksiksiz Hıristiyan cenaze töreni ile gömdüklerinden yakmıyordu. Kehanete benzer sözlerle, III. Innocentius Tarikat’ı, uygulamalarını değiştirmedikleri takdirde Şeytanın elçilerine dönüşecekleri konusunda uyarmıştı.
Tapınakçılar’ın savaş alanındaki ünü eşsizdi. Frenkler Hıttin’de bozguna uğradıklarında, Selahaddin tüm esir Tapınakçılar’ın ve Hospitalier Şövalyeleri'nin idam edilmesi emrini vermişti, çünkü askeri tarikatların Frenkler’in İslam’a karşı en temel silahı olduğunu biliyordu.
Tapınakçılar -diğer Haçlılar’da olduğu gibi- süvarilere ve piyadelere sahiplerdi. Süvariler arasında atlı şövalyeler ve çavuşlar, piyadeler arasında ise okçular ve balta ve mızrak taşıyan birlikler vardı. Şövalyeler ortaçağın tankları idi. Dev savaş atları ortalama 1,5 metre boyundaydı. Atlara -ki onlara savaş atı denmekteydi- tekme atma, toslama ve ısırma eğitimi verilirdi. Çavuşlar da ata binerdi ancak daha hafif silahlar taşır ve arkadan gelirlerdi.
Taktikler basitti, ancak iyi zamanlama ile oldukça etkili olabilirlerdi. Öncelikle piyadeler koruma sağlar, ardından atlılar asıl dörtnala saldırıyı gerçekleştirirlerdi. İyi zamanlanmış bir saldırı yoluna çıkan her şeyi yok ederdi. Yanlış zamanlanmış saldırılar ise Cresson Kaynakları’nda olduğu gibi felaketlere yol açardı. Arbede sırasında Tapınakçılar Tarikat’ın beauseant adıyla bilinen siyah beyaz flaması havada kaldığı sürece savaş alanında kalmak zorundaydılar. Flama gözden kaybolduğu anda Tapınakçılar Hospitalier Şövalyeleri’ne katılırlar, ya da onların flaması da gözden kaybolmuşsa herhangi başka bir Hıristiyan flamasına eşlik ederlerdi. Ettikleri yemine göre savaş alanına daima en önde çıkacaklar ve alanı en son terk edeceklerdi.
Latin Doğu’nun ilk yıllarında Tapınakçılar Haçlıların en iyi eğitilmiş askerleri olarak neredeyse intihar boyutlarında cesaret örnekleri sergileyerek üne kavuşmuşlardı. Bu durum Ak |
ka’daki amansız bir saldırıda ölen Gerard de Ridefort’un Büyük Ustatlığı esnasında doruk noktaya ulaştı. Ne var ki, on ikinci yüzyıldan on üçüncü yüzyıla geçilirken, Tapınakçılar eski cesaretlerini yitirmeye başladılar ve savaşta daha temkinli davranışlar sergilediler.
Haçlı Savaşları'nın başlamasından yaklaşık bir yüzyıl sonra savaşın gidişatı Hıristiyanlar için değişmeye başladı. Müslümanlar Selahattin Eyyubi gibi komutanların kumandasında Haçlılar karşısında zaferler kazanmaya başladılar. Selahaddin Kudüs'ü, 1187 yılında, özellikle Hittin Savaşı'ndan sonra güçleri kırılan Hristiyanlardan geri aldı. Kudüs'ün kaybıyla tarikat karargâhını kuzeydeki Akka'ya taşımak zorunda kaldı. Hristiyanlar 1229 yılında Kudüs'ü geri aldılarsa da 1244 yılında şehri bu kez Memlükler aldı. Akka'ya taşıdıkları karargâhlarını da 1291 yılında kaybeden tarikat, merkezini Kıbrıs'taki Limasol'a taşımak zorunda kaldı. Bundan sonra askerî açıdan zayıflayan tarikata gelen yardımlar da azaldı. Her ne kadar güçlerini kaybetmiş olsalar da iki yüz yıllık bir yapılanma sonunda tarikat Avrupa'da gündelik yaşamın bir parçası olmuştu ve Papalık fermanı sayesinde monarşiler karşısındaki özerklik de tansiyonu yükseltiyordu. Bir ölçüde zayıflamış olmakla beraber hâlâ ordularının bulunması ve Töton Şövalyelerinin Prusya'da, Hospitalier Şövalyelerinin Rodos'ta yaptığı gibi kendilerine ait bir yönetim oluşturma amaçları sonlarını hazırladı.
Outremer’nin sözde geçici kaybının ardından büyük askeri tarikatların birleşmek zorunda olduğu söylentileri ayyuka çıkmıştı. Zira Tapınak ile Hospitalier Şövalyeleri arasındaki sonu gelmez didişme Kutsal Topraklar’ı kaybetmenin sebeplerinden biri olarak görülüyordu. Ancak her iki tarikat da bu konuda hevesli değildi. 1291 yılının ardından Tapınakçılar, Hospitalier Şövalyeleri ve Töton Şövalyeleri kendilerine yeni bölgeler keşfetmeye koyuldular. Hatta son iki grup hedeflerini dahi yeniden belirlemeye yöneldi. Hospitalierler Akdeniz’i temel operasyon bölgeleri olarak seçip denizci bir kimliğe büründüler. Önceleri Kıbrıs’ta konuşlanan tarikat 1306 yılında Rodos Adasını işgal ettiler ve üç yıl içinde orayı kendi üssü haline getirdiler. Bu hamle sayesinde kendilerine Roma’nın ve Avrupalı kralların müdahalesinden uzak görece fazla bir özerklik sağlamış oldular. Bu arada Töton Şövalyeler önce Venedik’e ardından da Prusya’da Marienburg’a yerleştiler. Burada kendilerini tamamen Baltık bölgesindeki paganlarla savaşmaya adadılar. Bu sayede Roma’da uzak durmakla kalmıyor aynı zamanda Ordensland adıyla Prusya’nın yaratılmasıyla birlikte konumlarını sağlamlaştırmış oluyorlardı. Burası gerçek anlamda yaratılmış bir ülkeydi ve askeri bir tarikat tarafından yönetiliyordu. Bu, Tapınakçılar’ın uzun zamandır yapmak istedikleri şeydi.
Languedoc Akka’nin düşmesinden önce çok uzun zaman boyunca Tapınakçılar’ın en fazla tuttukları bölge olmuştu. Ancak kendilerini kısa vadede Kıbrıs’ta buldular. Her ne kadar adayı 1192 yılında Aslan Yürekli Richard’a satmış olsalar da buradaki topraklarını geri aldılar ve Limasol’u ana karargahları haline getirdiler. Ne var ki, 1190'lı yılların hayaletleri hâlâ tam anlamıyla istirahate çekilmemişlerdi. Bu nedenle Tarikat kendisini yerel politikaların içinde buluverdi. Kıbrıs Kralı Henry dönemin en güçlü ve korkulan askeri aygıtının hemen yanı başına gelmesinden çok da hoşnut değildi. 1298 yılında Tapınakçılar’ın davranışları hakkında, her zamanki kibir ve hırs suçlamalarını yönelten resmi bir şikayette bulundu. 1306’da Henry’nin Tapınakçılar tarafından desteklenen kardeşi Amaury lehine tahttan indirilmesi için bir darbe gerçekleştirildi.
Jacques de Molay’ın Büyük Ustat olarak ilk icraatlarından biri 1294-1295 yıllarında Tarikat’a verilen desteği artırmak amacıyla Batıyı ziyaret etmek oldu. Aralık 1294’te Roma’ya vardığında yeni papa VIII. Bonifacius seçiliyordu. Papa Bonifacius, Tapınakçılar’a Outremer’de sahip oldukları ayrıcalıkları Kıbrıs için de tanıdı. Bu durum Kral Henry’yi değilse de Jacques de Molay’ı çok memnun etti. İtalyan yarımadasından daha fazla yardım eli de uzanıyordu. Napoli Kralı II. Charles Tarikat’ı gıda ihracatından alınan vergilerden muaf tuttu. Bu tür yardım tekliflerinin gelmesinin ardından Jacques Avrupa’daki diğer saraylara da yazmakta gecikmedi. Paris ve Londra’ya gitti. I. Edward daha önce Fransızlar ve İskoçlarla anlaştığı bir haçlı ordusu sağlayacağına söz verdi, ayrıca Tapınağı Londra Tapınağından Kıbrıs’a gönderilen paraların vergilerinden muaf tuttu.
Daha önceki haçlı seferlerinde olduğu gibi Tapınakçılar 1300’den itibaren Doğu’da askeri bir varlığın oluşturulması konusunda merkezi bir rol üstlendiler. Moğollar’ın Kutsal Topraklar’a döneceklerine ve Kudüs’ü Memlük kontrolünden çıkararak Frenkler’e vereceklerine inanılıyordu. Tapınakçılar, 1300 yazı boyunca Mısır ve Suriye’nin kıyı şehirlerine bir dizi akın düzenleyerek olası bir saldırının önünü açmaya çalıştılar. Kasım ayında anakarayı işgal için hazırlıklara başladılar. Altı yüz şövalye, Gazan Mahmud Han komutasındaki Moğollar ve Kral Hetoum komutasındaki Ermeniler’den oluşan birleşik bir gücün gelmesini beklemek üzere Ruad’a gönderildi. Moğollar ve Ermeniler nihayet Şubat 1301’de Tortosa’ya vardıklarında orada kendilerini hiç kimse karşılamadı; herhangi bir takviye güç belirtisi yoktu, Tapınakçılar vazgeçip Kıbrıs’a geri dönmüşlerdi. Daha kötüsü, bu başarısız girişim için Ruad’ın kullanılması Mısır’daki Memluklar’ı harekete geçirdi ve 1302’de garnizon bir Memluk saldırısı sonucu yerle bir edildi. Bu, Outremer’deki son Tapınak mevzisinin yitirilişiydi.
1307 yılında tarikatın başındaki isim olan Jacques de Molay, tarikatı Hospitalierlerle birleştirmek istedi fakat bir anlaşmaya varamadılar. Her iki tarikat da konuyu Papa'ya taşıdı. Fakat bu sırada Papa, özellikle son yıllarda tarikat hakkında yapılan suçlamalardan rahatsız olduğu için Fransa Kralı IV. Filip'in baskısıyla tarikatı aforoz etti ve tarikat üyeleri tutuklanarak işkence altında kabule zorlandıkları suçlamalardan dolayı idam edildiler. 1312 yılında Papa Tarikatı resmî olarak dağıttı ve mülklerinin birçoğunu Hospitalier Şövalyeleri Tarikatı'na geçirdi. Rivayete göre, Molay yakılırken Papa'yı ve Kral'ı lanetleyerek sene sonuna kadar onların da öleceğini söyledi. Hem Kral hem de Papa aynı sene içinde öldüler (1314). Tapınakçılar tarikatının hayatta kalan üyeleri başta İskoçya olmak üzere Papa'nın elinin uzanamayacağı yerlere dağıldılar. Tarikat'ta otuzuncu derece olarak kurulan "Siyah ve Beyaz Kartal Şövalyesi" mertebesinin (İng. "Knight of the Black and White Eagle") öğretisinin ve hedefinin, Jacques de Molay'nin (ok. "jak de mole") intikamını almak için IV. Filip öldürmek olduğu -daha geniş anlamda Katolik Fransız monarşisini ve bütün Katolik monarşileri yok etmek olduğu- ve IV. Filip'i onların öldürdüğü söylenir.
Tapınak ile Hospitalier Şövalyeleri'nın birleştirilmesi söylentisi Kasım 1305’le V. Clemens’in papa seçilmesiyle yeniden alevlendi. Papa, Jacques de Molay ile Hospitalier Şövalyeleri'ın Büyük Ustadı Fulk de Villaret’i bu konu üzerindeki düşüncelerini yazmaları ve anlatmaları için davet etti. Jacques de Molay’a göre bu fikir savunulabilir değildi. 1306 yılında Papa’ya gönderdiği mektupta birleşme ya da birleşmeme sonucunda olacakları tarttı ve aynı hedeflere sahip olsalar da her iki tarikatın bağımsız iken daha iyi işleyebileceği sonucuna vardı. Papa Clemens de yeni bir haçlı seferi konusunda de Molay’ın düşüncelerini sordu. Büyük Ustat ikinci bir mektupla yanıt verdi, geçmişteki seferler ya Birinci Haçlı Seferi’nde olduğu gibi "passagium generale "yani herkesin katılabileceği şekilde ya da daha sonraki seferlerde olduğu gibi "passagium particulare" yani sınırlı sayıdaki profesyonel askerin belli bir hedefe odaklanacağı şekilde gerçekleşmişti. De Molay dönemin yaygın görüşüne karşı çıktı ve Ruad’ın kaybedilmesi örneğini vererek passagium generale’nin tek çözüm yolu olduğunu savundu. Papa Clemens ikna olmadı ve de Molay ile de Villaret’i sorunu daha fazla tartışmak amacıyla Fransa’da buluşmaya çağırdı. Toplantı -1306 yılı Azizler Günü’ne denk getirilmişti- Papa’nın mide iltihabına yakalanması sebebiyle mecburen ertelendi. De Molay 1306’nın sonlarında ya da 1307 başlarında Batı'ya ulaştı. Hospitalier'lerin Rodos’taki işleriyle meşgul olan Fulk de Villaret ise ertesi yaza kadar gelemedi.
De Molay ile Papa Clemens Haospitalier’lerin Büyük Üstadı'nın Fransa’ya gelmesini beklerken üçüncü bir sorun ele alındı. İki yıl önce tarikattan ihraç edilen birkaç şövalye tarafından Tapınakçılar’a ağır biçimde ahlaksızlık suçlamaları yöneltilmişti. De Molay Papa’dan Tarikat’ın saygınlığının kurtarılmasını istedi. 24 Ağustos’ta Papa Fransa Kralı IV. Filip’e Tarikat’a yönelik suçlamalara inanmakta zorlandığını ancak Tapınakçılar’la ilgili çok fazla tuhaf şey duyduğu için ‘büyük bir keder, endişe ve kalp kırıklığı’ içinde bir soruşturma yapılmasına karar verdiğini yazdı. IV. Filip’ten bundan daha fazlasını yapmamasını istedi. Ama Fransız kralı onu dinlemedi. 13 Ekim günü şafak vaktinde görevliler içlerinde Paris Tapınağı’ndan alınan Jacques de Molay’ın da olduğu Fransa’daki tüm Tapınakçılar’ı sapkınlık, homoseksüellik, küfür ve İsa’yı inkar etme suçlarından tutukladılar.
IV. Filip’in yaptıkları Avrupalı kraliyet aileleri arasında güvensizliğe yol açtı. Aragonlu II. Jaime Tarikat’a yöneltilen suçlamaların uydurma olduğuna inanan tek kişi değildi. Onlara göre müflis durumda olduğu herkesçe bilinen IV. Filip Tapınağın büyük varlığına göz dikmişti. Fransız kralının, cüretkarlık ve küstahlık konusunda çağdaşlarını ilk defa hayrete düşürdüğü söylenemezdi. 1303 yılında Papa VIII. Bonifacius’u kaçırarak Fransa’ya getirip Tapınakçılar’a yönelttiklerine benzer suçlamalarla itham etme teşebbüsünde bulunmuş ama çabası sonuçsuz kalmıştı. Ancak bu suçlamalar Bonifacius’un ölümüne neden olmuştu. IV. Filip öte yandan İtalyan bankacıları Lombardlar’a karşı uzun soluklu bir mücadeleye girişmiş, sonunda onları tutuklayarak 1311 yılında ellerindeki tüm varlıklarına el koymuştu. Temmuz 130 |
6’da Yahudiler tutuklanmış ve krallıktan kovularak tüm mallarına el konmuştu. Yanı sıra, IV. Filip birçok defa madeni paraların değerini düşürmüştü. 1306’da kızgın bir kalabalıktan kaçarken Paris Tapınağı’na sığınmak zorunda kalmıştı. İşte bu Tapınak yerleşkesinin içindeyken onların varlıklarını görünüşte hiçbir zaman bitmeyen finansal sorunlarına çare bulmak amacıyla kendi üstüne geçirme planları yapmış olabilir. Ağustos 1307’de Papa Clemens, IV. Filip’e mektup yolladığında Fransız kralının çoktan kararlar verdiği anlaşılıyor. Zira 14 Eylül’de de Tapınakçılar’ın tutuklanması için talimat vermişti.
Tapınakçılar’a yöneltilen temel suçlamanın sapkınlık olması, IV. Filip adına, Tarikat’ı yok etme mücadelesinin kendisini büyükbabası IX. Louis ile aynı konuma yerleştiren kişisel bir haçlı seferi olduğunu gösteriyor. IV. Filip yalnızca küstah bir zorba değil, aynı zamanda tutuklamaların ardındaki diğer başlıca figür olan Mühürdar Guillame de Nogaret gibi fanatik bir dindardı. De Nogaret her şeyden öte IV. Filip’ten daha yobaz biriydi ve kimi zaman onun Tarikatçılara yönelik oyunların ardındaki asıl kişi olduğu düşünülüyordu. On dördüncü yüzyılın başlarında sapkınlık ve büyücülük korkusu yaygındı ve kulübelerinde yaşayan köylülerden paranoyak papalar ve krallara dek toplumun her kesimine nüfuz etmişti. Papa Bonifacius’ye yöneltilen sapkınlık suçlamaları IV. Filip’e ve de Nogaret’ye göre Papa Şeytanın tarafındaydı ve Tapınakçılar’a yönelik benzer suçlamalar bu durumdan kaynaklanıyordu.
Genelde Fransız sarayının kuklalığını yapan zayıf bir papa olarak görülen Papa Clemens, IV. Filip’in öfkesini üzerine çekecek olsa da, Tapınakçılar’a yönelik suçlamaların gereğini yapmadı. Şüphesiz ki, Papa Clement de öfkeliydi. Tarikat yalnızca Roma’ya hesap verdiğinden IV. Filip’in Tapınakçılar'ı kendi himayesi altındaki topraklarda tutuklamaya kalkışması yasa dışıydı. Üstelik aynı dönemde de Nogaret aforoz edilmiş bir kişiydi. 27 Ekim’de IV. Filip’e yazdığı bir mektupta Papa Clemens, IV. Filip’in, Tapınakçılar'ı tutuklayarak “bizlere ve Roma Kilisesine yönelik açık bir saygısızlık” sergilediğini ve “tüm yasaları ihlal ettiğini” yazmıştı. Papa Clemens’in bizzat Kilisenin tehdit altında olduğu fikri artık üzerine gidilmesi gereken gerçek bir sorundu.
Papa Clemens’in IV. Filip’e yazdığı mektuptan iki gün önce 25 Ekim’de Jacques de Molay, Paris Üniversitesi’nden bir heyetin önünde İsa’yı reddettiği ve Haç’a tükürdüğü itirafında bulunmuştu. Tutuklu bulunan diğer önemli Tapınakçılar’dan da benzer itiraflar gelmişti. Bu bir skandaldı ve Paris’te Tarikat’a öfkelerini kusan kalabalıklar sokaklardaydı. Bu durum IV. Filip’in işine geldi. Böylece Papa Clemens’e Tapınakçılar'ı görüldükleri her yerde tutuklanmalarını sağlayacak bir ferman yazması için baskı uyguladı. Sonunda 22 Kasım’da Papa Clemens boyun eğdi ve "Pastoralis praeeminentiae" adlı bir genelge yayınlayarak Avrupa’daki tüm Tapınakçılar’ın tutuklanmasını emretti.
Ancak IV. Filip diğer yöneticilerin de onu takip edeceğini sanarak çok yanılıyordu. Aragonlu Kral II. Jaime kuşkuluydu, İngiltere Kralı II. Edward olabildiğince uzun zaman olabildiğince az şey yaptı, Almanya’da genel bir güvensizlik hakimdi, Kıbrıs’ta suçlamalara kesinlikle inanılmıyordu. İtalya’da durum eyaletten eyalete farklılık gösteriyordu. Napoli ve Papalık eyaletleri hemen harekete geçtiler, Lombardiya’da Tarikata yaygın bir destek vardı, aslında tüm ülkelerde tutuklamalar gerçekleşti ancak itiraf elde etmekteki başarı, ülkelerin ya da eyaletlerin işkenceye izin verip vermemesine bağlı olarak değişiyordu. Örneğin işkencenin kanunen yasaklandığı ya da yalnızca Papa Clemens’in ısrarı sonucu nadiren uygulandığı İngiltere’de ve İber Yarımadası’nda Tapınakçılar’dan çok az itiraf elde edildi. Napoli ve Papalık eyaletlerinde Engizisyona sözde “dini prosedür” adı altında işkence yapma hakkı verilmişti. Buradaki itirafların sayısı, şaşırtıcı olmayan biçimde, daha fazlaydı. Yine de her bir Tapınakçı’nın işkenceye maruz kaldığı -içlerinde Molay da vardı- Fransa kadar değildi.
Tapınakçılar’ın itirafçıları, hiç şüphe yok ki yapılan işkencenin boyutlarına göre çeşitlilik arz etmekteydi. Pek çoğu kabul törenlerinde Haç’ın üzerine tükürdüklerini, bastıklarını ve işediklerini, ayrıca İsa’nın sahte bir peygamber olduğuna inandıklarını itiraf ettiler. Kabul töreni aynı zamanda sırt ve karın bölgelerine kondurulan müstehcen öpücükleri de kapsıyordu. Hatta bazıları kıç ve penis öptüklerini de itiraf ettiler. Takdis töreninin Topluluk haricinde yapıldığı söyleniyordu. Bir çokları Baphomet adlı bir puta taptıklarını da itiraf ettiler. İtiraf edenlere göre değişiklik göstermek üzere bu put ya sivri başlıydı ya da üç yüzlü bir kafaya sahipti. Diğerleri de onun sakallı bir adama, kadına ya da bir kediye ait olduğunu söylediler. Bunların yanı sıra şeytani kadınlarla ilişkiye girdiklerini ve yeni doğan çocukları öldürdüklerini itiraf edenler de vardı.
Papa Clemens, itirafların bir Papalık konseyi önünde de duyulması için ısrar etti. 24 Aralık’ta Jacques de Molay ile diğer önemli Tapınakçılar huzura çıkarıldılar. Artık IV. Filip’in ellerinden görünüşte uzaklaşmış olan Molay itirafını reddetti ve bu itirafları yalnızca işkence altında yaptığını söyledi. Diğer Tapınakçılar da aynı beyanda bulundular. Belirtmek gerekir ki, bu durum IV. Filip ile de Nogaret’nin Tarikat’ı bir kerede çabucak ortadan kaldırma girişiminin hızla sonuçlanması ve Fransız Sarayını Avrupa’nın de facto lideri ve Tek Gerçek İnancın Savunucusu yapma umutlarını suya düşürdü.
Papa Clemens, bir şekilde altta kalmamak için Şubat 1308’de duruşmaları iptal etti. IV. Filip vakit kaybetmeden soruşturmanın yasal zeminini güçlendirmek amacıyla Paris Üniversitesi akademisyenlerine başvurdu. 25 Mart’ta verilen yanıtta akademisyenler IV. Filip’in yeterince dayanağa sahip olmadığını bildirdiler. Kral öfkeleniyordu. Mayıs ayında halkın çoğunluğunun desteğini kazanmak amacıyla Meclisi toplantıya çağırdı. Bu da çare olmadı. Tapınakçılar'a yönelik halk desteği artarken Krala dönük güvensizlik baş gösteriyordu.
Haziran ayında Papa Clemens’in, olayın kontrolünü Fransız Sarayı’nın elinden Kilise’ye kaydırmak amacıyla Poitiers’e gitmesi bardaktan taşan son damla oldu. IV. Filip 72 Tapınakçı’yı itiraflarını tekrarlamaları için onun huzuruna gönderdi. 27 Haziran’da Papa Clemens itirafları dinledi ve davayı ele almak için iki soruşturma yapmaya karar verdi, birinde Tarikat’a tümüyle bakılacak diğerinde ise bireysel olarak Tapınakçılar incelenecekti. Papa Clemens’in en sonunda IV. Filip’in dilediği gibi hareket etmeye başlamasının sebebi Fransız birliklerinin boşalttığı bir kasabada resmen bir ev hapsinde olmasıydı. Yazın geri kalan bölümü bürokratik işlemlerle geçirildi. Her iki komisyon da sürekli çalışma halindeydi. Yalnızca Ağustos ayının bir gününde yaklaşık 500 mektup gönderilmişti. Chinon’da tutulan De Molay ve diğer Tapınak liderleri daha önceki inkârlarını inkâr ettiler. Artık işler IV. Filip’in istediği gibi gitmeye başlamıştı.
Ancak yine de bu kadar kolay olmayacaktı. Kanıtların tamamını düzenlemek umulandan daha uzun sürdü. Philip sabırsızlanıyordu. Papalık duruşmaları bir yıl sonra 22 Kasım 1309’a kadar başlayamadı. Jacques de Molay 26 Kasım’da mahkeme önüne çıktı ve Tarikat’ı savunma isteği olduğunu ancak kendisi “fakir, ve okuma yazması olmayan bir şövalye” olduğu için bunu yapamayacağını dile getirdi. Dönemin artan legalizmi ile uyumlu çalışır gibi görünen diğer askeri tarikatların aksine de Molay yönetimindeki Tapınakçılar Batı’nın değişen politik iklimiyle ilgisiz gibiydiler ve bunun sonucu olarak yönetimlerinin hiçbir yasal dayanağı yoktu. Bu da onların sonunu hazırladı. De Molay iki gün sonra başka kanıtlar verdi ve Tarikat’ı savunmaya muktedir olmadığını tekrarladı. Bunun üstüne yalnızca hem kendisini hem de Tarikatını kişisel bir iradeyle aklayabileceğine inandığı tek kişi olan Papa Clemens dışında kimseyle konuşmayacağı şeklinde bir gaf yaptı.
IV. Filip’in adamları tutuklu Tapınakçılar’a Büyük Ustat’inin kendilerini savunamadığı haberini ulaştırdılar. Bunun onların moralini bozmasını bekliyorlardı. Plan bir süreliğine işe yarar gibi göründü. Ne var ki, Şubat 1310’da duruşmalar tekrar başladığında Bolognalı Peter ile Provinsli Reginald adlı iki Tapınakçı 1307 yılına dek yasal çalışmalar yapmış olmanın getirdiği avantajla, öne çıktılar ve Tarikatlarını yöneltilen tüm suçlamalara karşı savunmak istediklerini dile getirdiler. IV. Filip’in Tapınakçılar’a kendilerini savunmalarına izin vermekten başka çaresi yoktu. 1 Nisan günü Tarikat’ın masumiyetine dair ikna edici bir konuşma yaptılar. Özellikle Bolognalı Peter Tapınakçılar’ın tamamen masum olmakla kalmayıp zalim bir tuzağa düşürüldüklerini de dile getirdiği güçlü bir savunma yaptı. Engizisyoncular’ın yalnızca duymak istediklerini almalarını sağlayan işkence kullanımına saldırdı (bir Tapınakçı işkenceyi durdurmak için Tanrıyı öldürdüğünü dahi itiraf etmişti). Halbuki kendilerine IV. Filip tarafından işkence yapılmayacağına dair söz verilmişti.
Haziran 1308’de Poitiers’de Papa Clemens’i sıkıştırmasına benzer biçimde IV. Filip bir kez daha üste çıktı. 11 Mayıs’ta tutuklu kardeşler arasında savunmalarına dair güven duygusu güçlenmekteyken itiraflarını inkâr eden 54 Tapınakçının sapkınlıkta ısrar suçundan kazığa bağlanarak yakılacağı duyuruldu. Ertesi gün Tarikat’ın 54 üyesi etraflarını saran alevlerin içinden masum olduklarını haykırıyorlardı. Provenceli Reginald hapisten kaçtı, ama tuhaf şekilde geri geldi. Bolognalı Peter ise kayboldu ve bir daha hiç görülmedi. Tarikat’ın kendini savunacak kimsesi kalmamıştı ve Tapınakçılar’ın savunması tamamen çökmüştü.
On dokuzuncu yüzyılın tanınmış Katolik teologlarından ve tarihçilerinden biri olan Ignaz Dollinger’e bir defasında tarihin en kötü gününün hangisi olduğu sorulmuştu. Cevap vermekte gecikmedi: O gün, Tapınakçılar’ın Fransa’da tutuklandıkları 13 Ekim 1307 Cuma günü idi. O dönemde, tutuklamalar emsalsiz boyutlardaki bir suç olarak görülmüştü. Dante IV. Filip’i Pontius Pilate ile kıyaslamı |
ş ve Purgatoria’da onu açgözlülükle suçlamıştı. Ardından Tapınakçılar’ı çevreleyen söylenceler hızla gerçekleşmeye başlamıştı: Papa Clemens, Jacques de Molay’ın onu bir yıl içinde Tanrı huzurunda buluşmaya çağırmasından bir ay sonra öldü, IV. Filip 29 Kasım 1314’te bir av kazasında öldü. Tüm bu ölümler Jacques de Molay’ın lâneti olarak görüldü.
Her ne kadar yargılamalar ve baskılar Tapınak Tarikatı’nın yok olmasına yol açtıysa da, başka konularda işlevsiz kaldı. IV. Filip Tapınakçılar’ın hazinesine ulaşamadı ve Tarikat’ın topraklarının büyük kısmı Hospitalier Şövalyeleri’ne geçti. Ayrıca kaç tane Tapınakçının gerçekte tutuklandığı belirsiz kaldı (rakamlar 2000 ila 15000 arasında değişmektedir) ve aynı şekilde kaçının kaçtığı da bilinmedi. Tarikat’ın bir çeşit tüyo aldığı açıktı: 13 Ekim olaylarından kısa bir süre önce Jacques de Molay Tarikat’ın kural kitaplarını ve hesap defterlerini istedi ve tamamını yaktı. 1307 yılında Tarikat’tan ayrılan bir kardeşin “akıllıca” davrandığı söylendi, zira belirsiz bir tehlike yaklaşmaktaydı. Tüm Fransız karargahlarına uyarılar gönderildi. Tarikat’ın ayinleri ve işleyişi hakkında bilgi vermek yasaklandı.
Tarikat’ın IV. FPilip’in planlarının uygulamaya konduğunu biliyor olması Fransız kralının Tarikat’ın hazinesine niçin ulaşamadığıın açıklayabilir. Hazinenin tutuklamalardan kısa süre önce Paris Tapınağı’ndan kaçırılarak nehir yoluyla Tapınakçılar’ın ana deniz üssü La Rochelle’e ulaştırıldığı söylenmektedir. 1307 sonbaharında kaç adet Tapınakçı gemisinin La Rochelle’den ayrıldığı bilinmemektedir -elbette ne taşıdıkları da- ancak bilinen bir şey vardır: Tapınak donanması birdenbire ortadan kaybolmuştur.
Cavit Orhan Tütengil
Cavit Orhan Tütengil (d. 17 Ocak 1921; Tarsus - ö. 7 Aralık 1979 İstanbul), Türk sosyolog ve akademisyen.
İlk ve ortaokulu Tarsus'da bitirdi. Lise eğitimini 1940 yılında İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun oldu. 1944-53 arasında Antalya ve Diyarbakır Liselerinde Felsefe Grubu Dersleri öğretmenliği yaptı. Kepirtepe ve Aksu Köy Enstitülerinde çalıştı. MEB tarafından iki yıllığına incelemelerde bulunmak üzere İngiltere'ye gönderildi. 1953 yılında Sosyoloji asistanı olarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde akademik yaşamına başladı. Doktorasını ""Montesquieu Siyasi ve İktisadi Düşünceleri"" üzerine yaptı. 1960 yılında doçent oldu. 7 Aralık 1979 tarihinde evinden üniversiteye giderken silahlı saldırıya uğradı ve öldürüldü.
Temel ilgi alanı "Gelişme Sosyolojisi" idi. Tütengil'e göre; "Türkiye, bir geçiş ülkesidir. Bu geçişte pusula ise Atatürk'ün düşünceleridir." Atatürk'ün gençlere öğütleri arasında yer alan "benim yapmak istediklerimi tamamlayınız" sözü onun için özel bir yere sahip olmuştur. 10 yıla varan öğretmenliği sırasında, eğitim sorunlarına sadece kuramsal değil, pratik düzeyde de öneriler getirmiştir. Tütengil, yıllarca Cumhuriyet Gazetesi'nde denemeler yazmıştır.
Alvaiázere
Belediyede 7 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Dengesiz Herifler
Türkçe ska ve punk rock yapan Doğa Ürünay, Emre Alptekin, Mustafa Yüksel ve Eren Alkan'dan oluşan Ankaralı grup.
2003 yılında Doğa, Mustafa ve Emrah üçlüsü tarafından kurulan grup aynı yılın sonlarında ilk demoları Adam Ol!'u ardından 2005'te Laayığın Budur! ismindeki ikinci demolarını yayınladılar. Emrah'ın grubun kurulduğu yıl gruptan ayrılması ile uzun süre davulcu sıkıntısı yaşayan grup 2 yıl boyunca çok az sayıda konsere çıkabildi. 2007'de Eren'in gruba katılmasının ardından aynı yıl Nokia Supersound'da ilk ona kaldılar. Gene aynı yılda İzmir, İstanbul ve Ankara'da pek çok konser verdiler. 2011 yılında ilk stüdyo albümleri "Sıfır" piyasaya çıkmıştır.
Ansião
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Arganil
Belediyede 18 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Castanheira de Pera
Belediyede 2 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Figueiró dos Vinhos
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Nedensellik
Nedensellik, genel olarak nedensellik ilkesi olarak bilinen; olay ve olguların birbirine belirli bir şekilde bağlı olması, her sonucun bir nedeni olması ya da her sonucun bir nedene bağlanarak açıklanabilir olması ya da belli nedenlerin belirli sonuçları yaratacağı, aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları vereceği iddiasını içeren felsefe terimi.
Aynı neden aynı sonuca yol açtığına göre "neden–sonuç bağlantısı" kesin ve değişmezdir. Bu anlamda evrendeki tüm olay ve oluşlar, kesin, değişmez ve öngörülebilirdir. Diğer bir anlatımla evren, gözlemcinin ya da deney yapanın iradesinden bağımsızdır.
Aynı genellik içinde, belli bir olguyu bilmek onun nedenini bilmek olarak anlaşılır ve bu bakımdan "Neden? sorusu" bilimin temel sorusu olarak görülür. 20. yüzyılın başlarına kadar bilimin temel yasası olarak "Nedensellik ilkesi" öne sürülmüştür. Kuantum fiziğiyle birlikte bilimin ilkesi olarak nedensellik tartışmalı bir konuma gelmiştir ve bu tartışma hem bilim kuramcıları hem de felsefeciler tarafından değerlendirilmeye devam edilmektedir.
Felsefe tarihi boyunca nedensellik tartışılagelen bir konu olmuştur. Epistemoloji, ontoloji, metafizik alanlarında nedensellik ilkesi üzerine çok geniş bir tartışma tarihi bulunmaktadır. Nedensellik-belirsizlik, nedensellik-özgür irade, nedensellik-olumsallık, nedensellik-belirlenimsizlik, nedensellik- rastlantısallık vb. konu başlıkları felsefe tarihi içindeki bazı tartışılagelen konu başlıklarını göstermektedir. Felsefi bir kavram ve eğilim olarak determinizm nedensellik ilkesi üzerinde temellenir.
Gerekircilik, evrendeki tüm olay ve süreçlerin nesnel gerçeklik olduğunu kabul eden bir yaklaşım olarak, "nedensellik ilkesi" üzerine kurulu bir felsefi yaklaşım biçimidir. Buradaki nesnel gerçeklik, tüm olay ve süreçlerin nesnel yasalarca belirlendiği anlamındadır. Son tahlilde nesnel gerçeklik, neden – sonuç ilişkisine dayanır, her sonuç bir nedene dayanır ve her sonuç başka bir sonucun nedenidir.
Dünyaya gerekirciliğin bakış açısıyla bakmak, farklı yorumlarla ortaya çıkmıştır. Bu görüş temelinde insan iradesi ve özgürlüğünün yok sayılması da, insan iradesine çok geniş bir özgürlük alanı açılması da söz konusu olabilmektedir.
Nedenselik ilkesi ve gerekircilik hem metafiziğin hem de bilimsel düşüncenin içinde temel rol oyanayan kavramlardan başlıcalarıdır. Bilimsel düşünce açısından nedensellik insana, nesnel dünyanın bilinebilir ve olanaklar çerçevesinde değiştirilebilir olduğunu göstermiştir. Herhangi bir olayda neden – sonuç ilişkisi biliniyorsa, nedenin değiştirilmesiyle sonuç da değişecektir. Bilimsel gelişmenin temelinde yatan en önemli öncüllerden biridir bu bakış açısı.
İnanç gerekirciliğinde (ilkel şekli ihmal edilirse) dünyadaki her şeyin bir gayesi olduğuna ve ilahi bir kudret dahilinde belirlenen bir sonun mevcut olduğuna inanılır. Bu nedenselliğin ve gerekirciliğin ilkel şeklini Saint-Augustin ile Dante, çağdaş biçimini ise Hegel savunmuştur. Bu çeşit düşüncelerle bir anlamda determinizm temellendirilmiştir.
Neden ekseriya iki türe ayrılır: Gerekli ve yeterli
Eğer x y’nin bir gerekli nedeni ise, böylece y nin varlığı x’in varlığını ifade eder. Ama, x’in varlığı, y’nin varlığını meydana getirmeyecektir.
Eğer "x" "y"’nin yeterli nedeni ise böylece "x"’in yeterli varlığı "y"’nin varlığını ifade eder. Ama, başka bir "z" alternatif olarak "y" nin nedenidir. Böylece "y"’nin varlığı "x"’in varlığını ifade etmez.
J. L. Mackie alışırmış konuşmanın nedenini tartışmış, gerçekte, INUS (gereksizin yetersiz ve lüzumundan fazla parçaları ancak yeterli nedenler) şartlarına işaret etmiştir. Örneğin; bir evin yanıp kül olması nedeni gibi kısa bir çevirim düşünün. Olayların toplamını düşünün, kısa bir çevirim, yanıcı malzemelerin yakınlığı, ve itfaiyecilerin yokluğunu gözönüne alın. Düşünülenlerin beraber olması gerekli değildir ancak evin yıkımı için yeterlidir (ondan sonra olayların birçok diğer toplamı kesinlikle evin yıkımına yardımcı olmuştur. Bu toplamın içinde, kısa çevrim yetersizdir ama luzumundan fazla parça değildir ( o zaman kısa çevrimin kendi ateşe neden olmayacaktır ama başka her şey ile eşit olmadan ateş olmayacaktır). Bu nedenle kısa çevrim evin yanıp kül olmasının INUS nedenlerini verir.
"Neden?" sorusu bilimsel düşünmenin gelişiminde etkili olmuş ve tarih boyunca ele alınışı değişimlere uğramıştır. Belirli gelişmelerin sonrasında ise "neden sorusundan nedensellik kavramına geçildiği" görülür. Özellikle Newton'un bulguladığı bilimsel gelişmeler ve doğabilimlerinin o dönemdeki ilerlemesi sonucunda nedensellik kavramının öne çıktığı söylenebilir.Nedensellik bir şeyin "nedenini" bilmek, ve bu da, bir şey meydana gelmişse ondan önce başka bir şey meydana gelmiştir düşüncesine sahip olmak anlamına geliyordu ve böylece, buradan da gelecegin kestirilebilir/bilinebilir bir şey olduğu fikrine varılıyordu. Eğer bir olayın "geçmişteki nedeni" biliniyorsa "gelecekteki sonucu" da bilinebilir olarak ele alınıyordu. Newton fiziğinde, belirli bir anda eğer bir sistemin durumu biliniyorsa gelecekteki durumunun da ne olacağı tespit edilebilir olarak alınır. Nedensellik bu anlamda bir neden-sonuç ilişkisi olarak anlaşılmaktadır. Werner Heisenberg ve benzer kuantum fizikcilerinin itirazı tam da bu noktaya ilişkindir; çünkü belirli durumlarda (atom altı dünyada) bir şeyin konumunu ve hızını aynı anda bilmenin olanaklı olmadığı, bunun çeşitli olasılıksal hesaplara bağlı olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Böylece nedensellik ilkesinden giderek belirsizlik, olasılıksallık, rastlantısallık gibi kavramlara yönelim sozkonusu olmuştur.
İlk Çağlardan 20. yüzyıl başlarına kadar gelişerek ve derinleşerek gelmiş olan bilim düşüncesinde ve bilim teorisinde geçerli olan "nedensellik" anlayışı ya da nedensellik kavramının kavranılışı, ünlü bilim insanı Albert Einstein'ın popüler sözü ""Tanrı zar atmaz"" değişinde ifadesini bulur. Her şeyin birbirine bağıntılılığı, her gelişmenin ya da sonucun bir önceki olayın |
ya da etkinin ürünü olduğu düşüncesi, geriye doğru gidildikçe sonsuz bir neden-sonuç ilişkisinin var olduğu düşüncesi bu bağlamda değerlendirilir. Bu düşünceye göre bilimin temel sorusu, "Neden?" sorusudur.
Ayrıca, "benzer nedenlerin benzer koşullarda aynı sonucu vereceği önermesi" de nedensellik ilkesinin temel önermelerinden biridir. Francis Bacon, doğa bilimlerindeki gelişmelerle "nedensellik ilkesinin" açık bir şekilde bilimin temeli olarak kanıtlandığını öne sürmüştür. Özellikle fizik bilimi uzun yıllar nedensellik ilkesi altında tanımlanmış ve değerlendirilmiştir. Kuantum fiziğinin gelişiminden itibaren ise, bilimin bütün ilkelerinin yanı sıra en çok tartışılan ilkesi nedensellik ilkesi olmuştur.
Bilim felsefesi 20. yüzyılda bilimin niteliği üzerine önemli tartışmalar kaydetmiştir ve bilinen anlamda nedensellik ilkesinin eleştirisi yaygın bir eğilim olarak şekillenmiştir. Bilim kuramcıları ve bilim felsefecileri kaos, olumsallık, belirsizlik, belirlenimsizlik, olasılık, rastlantı gibi kavram ve kategoriler aracılığıyla bilimsel nedensellik fikrini karşılaştırmakta, farklı yollar aramaktadırlar. Belirsizlik ilkesi, nedensellik ilkesi karşısında giderek öne çıkmış ve güçlenmiştir. Özellikle pozitivizmde nedensellik kavramına belirleyici bir önem ve yer verildiği görülür. Bu anlayışta nedensellik ilkesiyle, geçmiş olayları bilerek bugünü görecegimiz ve hatta geleceği bilecegimiz ileri sürülür. Nedensellik ilkesinin geri kalanı ise belirsizlik ilkesine karşı ayakta kalabilmiştir.
Her olayın maddi veya manevi birtakım nedenlerin zorunlu sonucu olduğunu kabul eden felsefi görüş determinizm olarak adlandırılır. Determinizm bütün olayların, hiç kimsenin değiştiremeyeceği bir şekilde, doğaüstü bir güç tarafından saptanmış olduğunu kabul eden fatalizmle (sabit kadercilik) karıştırılmamalıdır. Determinizm etrafındaki bir diğer kavram deizmde ise, evreni bir ilk nedenin sonucu olarak evrensel kurallar çerçevesinde yaratan tanrının, sonrasında deterministik olarak gelişen olaylara müdahalede bulunmadığına inanılmaktadır.
Góis
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Lousã
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Lousã fotoğrafları
Miranda do Corvo
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Vicente Calderón Stadyumu
Vicente Calderón Stadyumu, İspanya'nın Madrid kentinde bulunan bir stadyum.
Bu stadyumu Madrid şehrinin takımlarından biri olan Atlético Madrid kullanmaktadır. Kapasitesi 54.960 kişiliktir. 2 Ekim 1966 tarihinde hizmete girmiştir. 1982 FIFA Dünya Kupası'nda 3 grup maçına ev sahipliği yapmıştır. Altından bir yol geçmektedir.
Bu stadın ismi, Atlético Madrid'in efsanevi başkanlarından Vicente Calderón'dan gelmektedir. 2005 Avrupa Şampiyonlar Ligi finali organizasyonu için Atatürk Olimpiyat Stadyumu ile yarışan statlardan biriydi.
Justin Timberlake
Justin Randall Timberlake (d. 31 Ocak 1981), Amerikalı şarkıcı, şarkı yazarı ve oyuncu. Memphis, Tennessee'de doğan Timberlake, çocukken "Star Search" ve "The All-New Mickey Mouse Club" adlı televizyon programlarına katıldı. 1990'ların sonunda, ileride tüm zamanların en çok satan erkek müzik gruplarından biri olacak olan 'N Sync'nin iki solistinden biri ve en genç üyesi olarak ünlendi.
Grup müziğe ara verdiğinde Timberlake, solo stüdyo albümleri "Justified" (2002) ve "FutureSex/LoveSounds"u (2006) yayımladı; ilk albümde "Cry Me a River" ve "Rock Your Body" hitleri bulunurken ikinci albüm ABD'de "Billboard" 200 listesine bir numaradan girdi ve "Billboard" Hot 100 listesinde bir numara olan "SexyBack", "My Love" ve "What Goes Around... Comes Around" single'larına yer verdi. İki albüm de dünya genelinde yedi milyondan fazla satınca Timberlake onyılın ticari olarak en başarılı şarkıcılardan biri oldu. 2007 ile 2012 arasında müzik kariyerine ara vererek oyunculuk kariyerine odaklandı; "Sosyal Ağ", "Kötü Öğretmen", "Zamana Karşı" ve "Arkadaştan Öte" filmlerinde başrolde yer aldı.
2013'te Timberlake, müzik kariyerine üçüncü ve dördüncü stüdyo albümleri "The 20/20 Experience" ve "The 20/20 Experience – 2 of 2" ile devam etti. Bunlardan ilki yılın en çok satan albümü olurken "Suit & Tie", "Mirrors" ve "Tunnel Vision" single'larına yer verdi. İkincisinden önce ise çıkış single'ı "Take Back the Night" yayımlandı ve bunu "TKO" ve "Not a Bad Thing" single'ları takip etti. Şubat 2018'de sanatçının beşinci stüdyo albümü "Man of the Woods" yayımlandı. "Time" dergisi, sanatçıyı 2007 ve 2013'te Dünyadaki En Etkili 100 İnsan listesine ekledi. Timberlake'in çalışmaları kendisine aralarında dokuz Grammy Ödülü ve dört Emmy Ödülü'nün de bulunduğu sayısız ödül kazandırdı. Diğer girişimleri arasında müzik şirketi Tennman Records, moda markası William Rast ve restoranlar Destino ve Southern Hospitality bulunmaktadır.
Timberlake 31 Ocak 1981'de Memphis, Tennessee'de Lynn Harless (kızlık soyadı Bomar) ve Randall Timberlake çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Memphis ve Millington arasında yer alan Shelby Forest adlı küçük bir yerde büyüdü. Timberlake'in babası'nın Lisa Perry ile yaptığı ikinci evliliğinden Jonathan (d. 1993) ve Steven Robert (d. 14 Ağustos 1998) adlı iki çocuğu bulunmaktadır. Üvey kız kardeşi Laura Katherine doğumundan kısa bir süre sonra 12 Mayıs 1997'de yaşamını yitirdi ve Timberlake "*NSYNC" albümünde kendisinden "My Angel in Heaven" olarak bahsetti. Şarkıcılığı seçmesinde Janet Jackson'ın etkisi olduğunu belirtti ve "Sadece durup şarkısını söylemiyordu. Enerjisi ve coşkusu beni büyüledi." dedi. Timberlake 11 yaşındayken "Star Search" adlı televizyon programına katıldı; "Justin Randall" adıyla country tarzında şarkılar söyledi. 1993 ve 1994'te ileride kız arkadaşı ve pop yıldızı olacak olan Britney Spears, birlikte turneye çıkacağı Christina Aguilera, aynı grupta yer alacağı JC Chasez ve oyuncu olacak olan Ryan Gosling ve Keri Russell ile "The Mickey Mouse Club" adlı programın kadrosunda yer aldı. 1995'te Timberlake ve Chasez, menajer Lou Pearlman tarafından organize edilen tamamı erkeklerden oluşan bir müzik grubuna üye oldular ve ortaya 'N Sync adlı grup çıktı.
1995'te kurulan erkek grubu 'N Sync, kariyerine 1996'da Avrupa'da başladı; Timberlake ve Chasez grubun solisti olarak görev aldılar. Grup 1998'de 11 milyon kopya satan ve "Tearin' Up My Heart" adlı hit şarkıya yer veren kendi adını taşıyan ilk stüdyo albümü çıktıktan sonra ABD'de ünlendi. İkinci albümü "No Strings Attached" (2000) ilk haftasında 2,4 milyon kopya sattı ve listelerde bir numara olan "It's Gonna Be Me" adlı parçaya yer verdi. 'N Sync'in üçüncü albümü "Celebrity" (2001) de ticari bir başarı yakaldı. Celebrity Tour tamamlandıktan sonra, grup 2002'de müziğe ara verdi. Kariyeri boyunca uluslararası bir üne kavuşan 'N Sync, Akademi Ödülleri, Olimpiyatlar ve Super Bowl'da sahne aldı ve dünya genelinde 50 milyondan fazla kopya satarak tüm zamanların en başarılı üçüncü erkek grubu oldu.
1999'un sonunda Timberlake, ilk oyunculuk deneyimini Disney Channel filmi "Kim Kimin Yerinde" ile yaşadı. Filmde kendisi gibi manken olduğunu sandığı bir garsona aşık olan Jason Sharpe karakterini canlandırdı. Film 12 Mart 2000'de yayımlandı. Timberlake'in şöhretinin artması ve grubun popüleritesinin genel olarak azalması, 'N Sync'in dağılmasına yol açtı. Grup üyesi Lance Bass, "Out of Sync" adlı anı kitabında Timberlake'in hareketlerini açıkça eleştirdi.
2002'nin sonunda Timberlake, Ashton Kutcher tarafından yaratılan ve ünlüleri kandırmayı amaçlayan "Punk'd" adlı programda yer alan ilk ünlü oldu. Bölümde ağlayan Timberlake, daha sonra şakalandığı sırada esrar etkisi altında olduğunu belirtti. Üç bölüm sonra Kelly Osbourne'a şaka yapılmasına yardım etti; böylece programa birden fazla kez katılan ilk ünlü oldu. Timberlake daha sonra Ashton Kutcher'ı 2003 yılında NBC'de yayımlanan "Saturday Night Live"ın bir bölümünde işletti.
Timberlake Ağustos 2002'de MTV Video Müzik Ödülleri'nde sahne aldı ve solo kariyerinin çıkış single'ı "Like I Love You"yu ilk kez seslendirdi; şarkı "Billboard" Hot 100 listesinde on birinci, UK Singles Chart'ta ise ikinci sıraya kadar yükseldi. Sanatçının ilk solo stüdyo albümü "Justified", Kasım'da yayımlandı ve ilk haftasında 439.000 kopya satarak "Billboard" 200 listesine ikinci sıradan girdi. Daha sonra ABD'de üç milyon, dünya genelinde ise yedi milyondan fazla kopya sattı. Albümdeki R&B etkisi hip-hop yapımcıları The Neptunes ve Timbaland tarafından sağlandı ve müzik eleştirmenlerinin beğenisini kazandı. Albümden çıkan "Cry Me a River" ve "Rock Your Body" single'ları listelerde ilk beşe girdi. 2003 yılının yazında Timberlake ve Christina Aguilera, Justified/Stripped Tour adlı turneye çıktılar. Aynı yıl Timberlake "I'm Lovin' It" adlı bir şarkı kaydetti; şarkı McDonald's'ın "I'm Lovin' It" kampanyasının temasını oluşturdu. McDonald's ile yaptığı anlaşma Timberlake'e yaklaşık $6 milyon kazandırdı. Anlaşmaya Justified World Tour: Lovin' It Live adlı turne de dahil edildi. Timberlake Nelly'nin "Work It" şarkısında yer aldı; daha sonra remiksi yapılan şarkı Nelly'nin 2003 yılında çıkan remiks albümünde yer aldı.
Şubat 2004'te CBS'te yayımlanan Super Bowl XXXVIII devre arası gösterisinde Timberlake, Janet Jackson ile birlikte 140 milyondan fazla televizyon seyircisinin önünde sahne aldı. Performansın sonunda şarkı bitmek üzereyken Timberlake, Jackson'ın siyah deri kostümünün bir kısmını, şarkı sözlerinin bir bölümüne eşlik etmesi amacıyla ayırdı. Jackson'ın temsilcisi, "Timberlake kauçuk büstiyeri sıyırıp kırmızı dantel bir sütyeni ortaya çıkaracaktı." açıklamasını yaptı. Kostümün bir kısmı koptu ve Jackson'ın göğsu ortaya çıktı. Timberlake olayın ardından özür diledi ve "Super Bowl devre arası performansı sırasında yaşanan giysi arızasından rencide olanlardan dolayı üzgün olduğunu" belirtti. Medya o günden beri "giysi arızası" ifadesini olaydan bahsederken kullanmaktadır ve bu ifade popüler kültüre girmiştir. Timberlake ve Jackson eğer etkinlik sırasında kameralar önünde özür dilemezlerse 46. Grammy Ödülleri'nden çıkarı |
lmakla tehdit edildiler. Timberlake törene katıldı ve o gece kazandığı iki Grammy Ödülü'nden ilkini alırken yazılı bir özür yayımladı ("Justified" ile En İyi Pop Vokal Albüm ve "Cry Me a River" ile En İyi Erkek Pop Vokal Performansı). Timberlake ayrıca "Justified" ile Yılın Albümü, "Cry Me a River" ile Yılın Kaydı ve The Black Eyed Peas ile söylediği "Where Is the Love?" ile En İyi Rap/Sung İş Birliği dallarında ödüle aday gösterildi.
Super Bowl tartışmalarının ardından Timberlake, müziğe ara verdi ve kariyerinin ilk yıllarında başladığı oyunculuğa döndü. Bu sürede aldığı ilk rol 2004'te çekilen ve 18 Temmuz 2006'da yayımlanan "Edison" adlı filmde bir gazeteciyi canlandırmak oldu. Ayrıca "Rehine", "Kara Yılan İnliyor", Richard Kelly'nin yönettiği "Kıyamet Öyküleri" ve Prens Artie Pendragon'ı seslendirdiği 18 Mayıs 2007'de gösterime giren animasyon filmi "Şrek 3"te yer aldı. Elton John'un "This Train Don't Stop There Anymore" şarkısının klibinde John'un gençliğini canlandırdı. Timberlake'in "Rent" adlı rock müzikalinin film versiyonunda Roger Davis rolünü oynaması düşünüldü; ancak yönetmen Chris Columbus sadece orijinal Broadway oyuncularının "Rent"in gerçek anlamını aktarabileceklerinde ısrar etti ve rol Adam Pascal'a verildi.
Diğer sanatçılarla çalışmaya devam eden Timberlake, "Where Is the Love?"ın ardından grubun 2005 yılında çıkan "Monkey Business" albümünde yer alan "My Style" şarkısı için yine The Black Eyed Peas ile çalıştı. Aynı yıl Snoop Dogg ile "Signs" şarkısını kaydederken boğazında bir sorun olduğunu fark etti. Ardından sanatçının boğazındaki nodüller 5 Mayıs 2005'te ameliyatla alındı. Timberlake'e birkaç ay yüksek sesle konuşmaması ve şarkı söylememesi önerildi. 2005 yılında Tennman Records adını verdiği kendi kayıt şirketini kurdu.
Timberlake ikinci stüdyo albümü "FutureSex/LoveSounds"u 12 Eylül 2006'da yayımladı. Timberlake'in 2005 ile 2006 yıllarında hazırladığı albüm, ilk haftasında 684.000 kopya satarak "Billboard" 200 albüm listesine bir numaradan girdi. Albüm iTunes'taki en büyük ön siparişi yaparak Coldplay'in en büyük bir haftalık dijital albüm satış rekorunu kırdı. Timbaland, Danja, will.i.am, Rick Rubin ve Timberlake'in kendisi tarafından yapılan albümde Snoop Dogg, Three 6 Mafia, T.I. ve will.i.am konuk sanatçı olarak yer aldılar. Bir stüdyo temsilcisi albümü "seksilik hakkında her şey" olarak tanımladı ve albümün "yetişkin hislere" yönelik olduğunu belirtti.
Albümün çıkış single'ı "SexyBack", Timberlake tarafından 2006 MTV Video Müzik Ödülleri'nin açılışında seslendirildi ve "Billboard" Hot 100 listesinde art arda yedi hafta bir numarada kaldı. Yapımcılığını Timbaland'ın üstlendiği ve rapçi T.I. ile düet yapılan albümün ikinci single'ı "My Love"', üçüncü single "What Goes Around... Comes Around" gibi Hot 100 listesinde bir numaraya ulaştı. Şarkının Timberlake'in çocukluk arkadaşı ve iş ortağı Trace Ayala'nın oyuncu Elisha Cuthbert ile yaşadığı ayrılıktan esinlendiği belirtildi. Ekim 2006'da Timberlake, oyunculuğun yerine müzik kariyerine odaklanacağını söyledi ve müzik endüstrisini bırakmanın "bu noktada yapılacak aptalca bir şey" olacağını belirtti. Timberlake 2006 yılında konuk sanatçı olarak katıldığı Victoria's Secret defilesinde "SexyBack"i seslendirdi. Ocak 2007'de FutureSex/LoveShow turnesine çıktı. "Summer Love/Set the Mood Prelude" ABD'de albümün dördüncü single'ı olarak yayımlanırken Birleşik Krallık'ta ise "LoveStoned/I Think She Knows Interlude" bir sonraki single olarak seçildi. Timberlake'in Nelly Furtado ile yer aldığı "Give It to Me" adlı Timbaland single'ı Hot 100'da bir numara oldu.
Timberlake aralarında 2006 yılındaki MTV Avrupa Müzik Ödülleri'nin de olduğu pek çok müzik etkinliğini sundu. 16 Aralık 2006'da Timberlake, "Saturday Night Live"ı hem sundu hem de programda ikinci kez müzikal konuk oldu. Bölümde Andy Samberg ile "Dick in a Box" adlı skeç için bir R&B şarkısı seslendirdi; bazı radyo istasyonları tarafından Timberlake'in gayriresmî bir single'ı olarak çalınan şarkı, YouTube'da en çok izlenen videolardan biri oldu. Şarkı daha sonra The Lonely Island'ın "Incredibad" adlı çıkış albümünde yer aldı.
Şubat 2008'de Timberlake iki Grammy Ödülü aldı. 50. Grammy Ödülleri töreninde "What Goes Around...Comes Around" ile En İyi Erkek Pop Vokal Performansı ve "LoveStoned/I Think She Knows" ile En İyi Dans Kaydı ödüllerini kazandı.
"4 Minutes" ilk kez Timbaland tarafından 17 Aralık 2007'de Philadelphia'daki Jingle Ball'da çalındı. 17 Mart 2008'de yayımlandıktan sonra şarkının Timberlake ile Madonna'nın bir düeti olduğu, Timbaland'ın ise arka vokal yaptığı anlaşıldı. Şarkı Madonna'nın on birinci stüdyo albümü "Hard Candy"nin çıkış single'ı oldu; albümde Timberlake'in yazımına katkı sağladığı dört şarkı daha yer aldı. Single uluslararası bir başarı yakaladı ve yirmi birden fazla ülkede liste başı oldu. Timberlake ayrıca şarkının Jonas & François tarafından yönetilen klibinde oynadı. 30 Mart 2008'de Timberlake, şarkıyı Madonna'nın New York'taki Roseland Ballroom'da gerçekleştirilen Hard Candy Promo Show gösterisinde seslendirdi. Timberlake 6 Kasım 2008'de şarkıyı Madonna ile birlikte sanatçının Sticky & Sweet Tour adlı turnesinin Los Angeles konserinde söyledi.
Haziran 2007'de Timberlake, Duran Duran'in 13 Kasım 2007'de yayımlanan "Red Carpet Massacre" albümündeki "Nite Runner" ve "Falling Down" şarkılarının yazımına katkı sağladı, şarkıların yapımcılığını üstlendi ve şarkılarda vokal olarak yer aldı. "Falling Down", Birleşik Krallık'ta bir gün önce single olarak yayımlandı. Timberlake 2007'de ayrıca 50 Cent'in üçüncü albümü "Curtis"te yer aldı. Timberlake albümün dördüncü single'ı "Ayo Technology"de Timbaland ile birlikte konuk sanatçı oldu. Ayrıca Lil Wayne ile olası başka bir iş birliği sanatçının "Tha Carter III" adlı albümünde Nelly Furtado ve Timbaland ile gerçekleşecekti. FutureSex/LoveSounds turnesinin Okyanusya ve Orta Doğu ayakları Kasım 2007'de tamamlanınca Timberlake, oyunculuk kariyerine devam etti. 2008'in başlarında Mike Myers yönetmenliğindeki komedi filmi "The Love Guru" (20 Haziran 2008'de yayımlandı) ve Mike Meredith'in dram filmi "Açık Yol"da (28 Ağustos 2009'da yayımlandı) başrolde yer aldı. Mart 2008'de Timberlake'in NBC'deki "My Problem with Women" adlı komedi uyarlamasının yönetici yapımcısı olacağı açıklandı. 20 Kasım 2008'de "TV Guide", Timberlake'in koruması altına aldığı eski YouTube yıldızı Esmée Denters ile düet yaptığı bir sonraki single'ı "Follow My Lead"in Myspace'ten özel olarak indirilebileceğini açıkladı. Tüm gelirin hasta çocukların bakımı için çalışan yardım kurumu Shriners Hospitals for Children'a bağışlanacağı duyuruldu.
2008 yılında Timberlake ile T.I. iş birliği olan "Dead and Gone", T.I.'ın altıncı stüdyo albümü "Paper Trail"da yer aldı ve 2009'un sonunda albümün dördüncü single'ı olarak yayımlandı. Kasım 2008'de Timberlake'in R&B/pop şarkıcısı Ciara'nın 5 Mayıs 2009'da çıkacak olan "Fantasy Ride" albümünde konuk sanatçı olacağı ve bazı şarkıların yapımcılığını üstleneceği doğrulandı. Ciara'nın ikinci single'ı "Love Sex Magic"in klibi 20 Şubat 2009'da çekildi ve klipte Timberlake de yer aldı. Single uluslararası bir başarı yakaladı, pek çok ülkede ilk ona girerken aralarında Hindistan, Tayvan ve Türkiye'nin de olduğu birçok ülkede bir numara oldu. Şarkı 52. Grammy Ödülleri'nde En İyi Pop Vokal İş Birliği dalında ödüle aday gösterildi. Timberlake ve The Y's adlı kendi yapım ekibi, Mike Elizondo ile birlikte, Leona Lewis'in ABD'de 17 Kasım 2009'da yayımlanan ikinci stüdyo albümü "Echo" için "Don't Let Me Down" şarkısının yapımcılığını ve ortak yazımını üstlendiler. Timberlake ayrıca Timbaland'ın "Shock Value II" adlı üçüncü stüdyo albümünün 1 Aralık 2009'da yayımlanan üçüncü single'ı "Carry Out"un yazımına ortak oldu ve şarkıda düet yaptı. Timberlake 2 Mart 2009'da Jimmy Fallon'ın ilk kez sunduğu "Late Night with Jimmy Fallon" adlı programa ve 21 Şubat 2014'te yine Fallon'ın sunduğu "Tonight Show"un beşinci bölümüne konuk oldu. Timberlake MTV'de ilk kez 21 Nisan 2009'da yayımlanan "The Phone" adlı programın yönetici yapımcısıdır.
Timberlake "Teen People" ve "Cosmopolitan" dergileri tarafından En Seksi Erkek seçildi. 17 Şubat 2009'da ise "GQ" dergisi tarafından "Amerika'daki En Şık Erkek" ilan edildi. 2011'de "AskMen"in her yıl hazırladığı En Etkili 49 Erkek listesinde kırk altıncı sırada yer aldı. Timberlake 2010'dan itibaren oyunculuk çalışmalarına hız verdi. Eleştirel bir başarı yakalayan "Sosyal Ağ" (2010) filminde Napster adlı şirketin kurucusu Sean Parker'ı canlandırdı. Ayrıca 12 Eylül'de düzenlenen 2010 MTV VMÖ törenine katıldı. 2011'de Cameron Diaz ile birlikte "Kötü Öğretmen", Mila Kunis ile "Arkadaştan Öte" filmlerinde başrolde yer aldı ve Andrew Niccol yönetmenliğindeki bilim kurgu filmi "Zamana Karşı"da Will Salas karakterini canlandırdı. The Lonely Island'ın ikinci albümü "Turtleneck & Chain"de yer alan "Motherlover" şarkısında düet yaptı ve şarkının klibinde oynadı. Ayrıca FreeSol'un Ağustos 2011'de yayımlanan "Hoodies On, Hats Low" klibinin yönetmenliğini yaptı ve klipte küçük bir rolde oynadı. Temmuz 2011'de Amerikalı Denizci Kelsey De Santis, YouTube'a yüklediği bir videoda Timberlake'in Amerika Birleşik Devletleri Deniz Piyade Kolordusu'nun kuruluş balosunda kendisine eşlik etmesini istedi; ikili 13 Kasım 2011'de Richmond, Virginia'da düzenlenen etkinliğe katıldı.
Sunucu ve müzikal konuk olarak yer aldığı beşinci "SNL" bölümü, Charles Barkley'nin sunucu ve Kelly Clarkson'ın müzikal konuk olduğu 7 Ocak 2012'deki bölümden beri en çok izlenen bölüm oldu.
Haziran 2012'de Timberlake, üçüncü stüdyo albümü "The 20/20 Experience"ın üzerinde "aklında kural ve/veya son amaç olmadan" çalışmaya başladı. Müziğe döneceğini Ocak 2013'te duyurdu ve Jay-Z ile düet yaptığı albümün çıkış single'ı "Suit & Tie"ı yayımladı. Dört yıl boyunca hiçbir konserde performans sergilemeyen Timberlake, 2 Şubat 2013'te New Orleans'de 2013 Super Bowl'dan bir gece önce ve "DirecTV Super Saturday Night"ta sahne aldı. 10 Şubat 2013'te "Suit & |
Tie"ı kahverengi bir ışıklandırmayla 55. Grammy Ödülleri'nde seslendirdi; Jay-Z seyircilerin arasından kendisine katıldı. 11 Şubat 2013'te "Mirrors", albümün ikinci single'ı olarak yayımlandı. "The 20/20 Experience" 19 Mart 2013'te Jive Records'ın dağılması nedeniyle RCA Records aracılığıyla yayımlandı. Albüm 980.000 kopya satışla listelere bir numaradan girdi. Timberlake ayrıca Jay-Z'nin on ikinci stüdyo albümü "Magna Carta... Holy Grail"daki "Holy Grail", "BBC" (Nas, Swizz Beatz, Timbaland, Pharrell Williams, Niigo ve Beyoncé ile birlikte) ve "Heaven" adlı şarkılarda yer aldı. Timberlake, 25 Ağustos 2013'te 2013 MTV Video Müzik Ödülleri'nde MTV Video Vanguard Ödülü'nü kazandı. Ayrıca "Mirrors" ile kazandığı Yılın Video Klibi dahil üç ödülü evine götürdü.
Timberlake'in dördüncü stüdyo albümü "The 20/20 Experience – 2 of 2", 30 Eylül 2013'te yayımlandı ve "Billboard" 200 listesine bir numaradan girdi. Albümün çıkış single'ı "Take Back the Night" 12 Temmuz 2013'te yayımlandı. Albümden daha sonra "TKO" single'ı yayımlandı. Timberlake, Beyoncé'nin 13 Aralık 2013'te sürpriz bir şekilde iTunes üzerinden yayımlanan ve kendi adını taşıyan beşinci stüdyo albümünde yapımcı ve şarkı yazarı olarak görev aldı. 25 Şubat 2014'te "Not a Bad Thing", "The 20/20 Experience – 2 of 2"nun üçüncü single'ı olarak yayımlandı. Şarkı, Hot 100 listesinde ilk ona girdi ve Mainstream Top 40 listesinde zirveye çıktı. Timberlake böylece Mainstream Top 40 listesinde en çok bir numara olmuş ve ilk ona girmiş single'ı bulunan erkek sanatçı oldu. 2014'te Timberlake, Michael Jackson'ın ölümünden sonra yayımlanan ikinci albümü "Xscape"teki "Love Never Felt So Good" şarkısında yer aldı, ayrıca şarkının yapımcılığını Timbaland ve Jerome "J-Roc" Harmon ile birlikte üstlendi. 14 Mayıs 2014'te Jackson, Timberlake ve Jackson'ın bilinen hareketlerini yapan hayranlarının görüntülerinden oluşan ve yönetmenliğini Timberlake ve Rich Lee'nin üstlendiği bir video klip yayımlandı.
The 20/20 Experience World Tour'un Las Vegas'taki MGM Grand Garden Arena'da gerçekleşen son konseri, "Justin Timberlake + The Tennessee Kids" adıyla filme aktarıldı ve 13 Eylül'de 2016 Toronto Uluslararası Film Festivali'nde dünya prömiyerini yaptı. Film daha sonra 12 Ekim'de Netflix'te yayımlandı.
Timberlake, eşi Jessica Biel'ın da yapımcısı ve oyuncusu olduğu 2017 yapımı "The Book of Love" filminin müziklerini besteledi ve müzik yönetmenliğini üstlendi.
Timberlake, DreamWorks Animation'ın müzikal komedi filmi "Troller"de Anna Kendrick ile birlikte ana karakteri seslendirdi. Ayrıca filmin müziklerinin yapımcılığını üstlendi ve filmdeki "Can't Stop the Feeling!" şarkısını seslendirdi. Daha sonra şarkıyı 2016 Eurovision Şarkı Yarışması'nın finalindeki ara gösteride canlı söyledi. Single olarak yayımlanan şarkı, "Billboard" Hot 100 listesine zirveden girdi ve on altı ülkede daha bir numara oldu. Şarkıcının Mainstream Top 40 listesindeki sekizinci bir numaralı şarkısı oldu ve böylece Timberlake, bu listede erkek sanatçılar arasında birinciliğe yükseldi. 2,4 milyon kopya satan şarkı, ABD'de o yıl en fazla satılan single oldu.
26 Şubat 2017'de Timberlake, 89. Akademi Ödülleri'nin açılışını "Can't Stop the Feeling!" şarkısını seslendirerek gerçekleştirdi. Aynı yıl Kate Winslet ve Juno Temple ile birlikte Woody Allen'ın "Dönme Dolap" adlı dram türündeki filminde başrolde yer aldı ve aralarında Rock in Rio, United States Grand Prix ve Pilgrimage Music & Cultural Festival gibi etkinliklerin de bulunduğu çeşitli festivallerde performans sergiledi.
Timberlake, 4 Şubat 2018'de Minneapolis, Minnesota'da gerçekleşen Super Bowl LII devre arası gösterisinde sahne aldı. Beşinci stüdyo albümü "Man of the Woods", devre arası gösterisindeki performansından iki gün önce, 2 Şubat'ta yayımlandı. Sanatçı, albümün yayımını izleyen ayda yeni bir turneye çıkacağını duyurdu. Albümün ilk sıngle'ı olan "Filthy", 5 Ocak'ta yayımlandı.
1999'un başlarında Timberlake, "The New Mickey Mouse Club"dan arkadaşı ve şarkıcı Britney Spears ile çıkmaya başladı. İkilinin ilişkisi Mart 2002'de beklenmedik bir şekilde son buldu. Timberlake Nisan 2003'te oyuncu Cameron Diaz ile Nickelodeon Kids' Choice Ödülleri'nde karşılaştıktan kısa bir süre sonra ilişki yaşamaya başladı. İlişkileri boyunca ayrıldıklarına yönelik yapılan spekülasyonlardan sonra, çift Aralık 2006'da, Diaz Timberlake'i "Saturday Night Live"ın konuk sanatçısı olarak takdim ettikten kısa süre sonra ayrıldı.
Ocak 2007'de Timberlake, oyuncu Jessica Biel ile ilişki yaşamaya başladı. Aralık 2011'de nişanlanan çift, 19 Ekim 2012'de Fasano, İtalya'daki Borgo Egnazia adlı otelde evlendi. Timberlake ve Biel'ın Silas Randall Timberlake adlı oğlu, Nisan 2015'te dünyaya geldi.
Timberlake'in kazancını haber yapmaya 2008'de başlayan "Forbes" dergisi, sanatçının Haziran 2007 ile Haziran 2008 arasında müzik, turne ve reklamlardan $44 milyon kazandığını hesapladı. Buna göre Timberlake, Madonna ve Celine Dion'u geride bırakarak o zaman için dünyanın en çok kazanan dördüncü müzisyeni oldu. Celebrity 100 listesinde on ikinci ve "En Çok Kazanan 30 Yaşından Genç Ünlüler" listesinde ikinci sırada yer aldı. "Billboard"a göre Timberlake, $31 milyon kazançla 2013'ün en zengin üçüncü müzisyeni oldu. 2014'teki Celebrity 100 listesinde $57 milyon kazançla yirmi altıncı sırada yer aldı.
Timberlake lirik tenor bir ses aralığına sahiptir. "FutureSex/LoveSounds" albümünün yapımında, Timberlake rock müzik ile ilgilendi. Bu esin şarkıların bestelenmesinde değil, kaydında kullanıldı. Timberlake "Şarkıyı bir rock and roll şarkıcısı gibi söylemek istedim, bir R&B şarkıcısı gibi değil." ifadesini kullandı. Etkilendikleriyle ilgili olarak "Eğer "Justified" Michael Jackson ve Stevie Wonder etkileri taşıdıysa, "FutureSex/LoveSounds" biraz daha David Bowie ve Prince izleri barındırıyor." dedi. INXS grubunun solisti Michael Hutchence, Arcade Fire, David Byrne, The Killers, The Strokes ve Radiohead, Timberlake'in etkilendiği diğer sanatçılardır.
Sanatçının R&B ve pop tarzlarına odaklanan önceki kayıtlarının aksine, "FutureSex/LoveSounds" belli bir tarza daha az yoğunlaştı, böylece daha fazla tarz temsil edildi. Timberlake bu durumu "Kendi müziğime olabildiğince geniş tarzlar eklemek istedim." sözleriyle açıkladı. Müzikal açıdan "karmaşık" bir albüm olan "FutureSex/LoveSounds", rap, rock, funk, soul, gospel, new wave, opera ve dünya müziğinin birleşimidir. "Entertainment Weekly" albümün 'N Sync ve "Justified"dan tarz olarak "ayrılış niteliğinde" olduğunu belirtti. "What Goes Around" tarz açısından "Justified" ile benzerlikler taşısa da, Timberlake bunun yeni albümde böyle bir benzerlik taşıyan tek şarkı olduğunu ifade etti. "The 20/20 Experience", 1960'lar ve 1970'lerin rock müziğindeki geniş şarkı yapısından kısmen esinlenen bir neo soul albümüdür. "Los Angeles Times"tan Mikael Wood, albümün ayrıntılı yapısının tutkulu olduğunu ve Stevie Wonder, Prince ve Michael Jackson geleneğini yansıttığını belirtti.
"Los Angeles Times"tan eleştirmen Robert Hilburn, 2003'te Justified/Stripped Tour'u izledikten sonra Timberlake'in gösterisini övdü ve sanatçı hakkında "İyi bir gösteri ortaya koymak için gerekli olan usta içgüdülerle sahne için doğmuş. Kendisini sürekli ilgi odağı yapmak yerine, arada yetenekli bir topluluğun parçası olacak kadar rahattı." değerlendirmesini yaptı. 2013'te Timberlake; gitarcılar, dansçılar, geri vokaller, bateristler, basçılar, klavyeciler, bir perküsyoncu ve bir saksofoncudan oluşan Tennessee Kids adlı orkestrasını The 20/20 Experience World Tour'da tanıttı.
Justin Timberlake kariyeri boyunca sayısız ödül ve başarı elde etti: dokuz Grammy Ödülü, dört Emmy Ödülü, yedi Amerikan Müzik Ödülü ve Yaşam Boyu Başarı Video Vanguard Ödülü dahil on bir MTV Video Müzik Ödülü. Timberlake "Popun Başkanı" olarak adlandırılmaktadır. 2003'te "Rolling Stone", sanatçıyı yılın en büyük pop yıldızı seçti ve "Pek çok pop yıldızının elde edemediği bir şeyi ve kendisinin her şeyden daha fazla istediği bir şeyi elde etti: Güvenilirlik." notuyla kapağına taşıdı. Timberlake, VH1'ın "Tüm Zamanların En Büyük 100 Sanatçısı" listesinde 66. sırada yer aldı. "Time" 100 listesine ilk kez 2007'de girdi. Timberlake'in aynı listeye 2013'te ikinci kez girmesi üzerine Stevie Wonder şöyle yazdı: "Justin tüm olanaklardan yararlanarak genç yaşta çok şey başardı ve yine de emek verecek zamanı buldu. Yeteneğinin çoğunu kullanarak Tanrı'nın işini yapıyor."
Timberlake, Aralık 2013'te "Billboard" Year-End 200 Artists listesinde ve "Billboard" Year-End 200 Albums listesinde zirvede yer aldı. Timberlake, Apple tarafından her yıl hazırlanan en çok satanlar listesinde Yılın Sanatçısı seçilirken "The 20/20 Experience" en çok satan albüm oldu. Sanatçı bir sonraki yıl "Billboard" Year-End Top Male Artists listesinde bir numarada yer aldı. 2015 iHeartRadio Müzik Ödülleri'nde Yenilikçi Ödülü kazandı.
"Billboard"a göre FutureSex/LoveShow, 2007 yılının en çok hasılat yapan üçüncü turnesi oldu ve dünya genelinde 1,6 milyondan fazla seyirciye ulaştı. The 20/20 Experience World Tour, 2014 yılının en çok hasılat yapan ikinci turnesi oldu ve solo sanatçıların turneleri arasında ilk sırada yer aldı.
Timberlake ABD'de üç restorana ortaktır: 2003'te West Hollywood, Kaliforniya'da açılan "Chi", New York'ta sırasıyla 2006 ve 2007'de açılan "Destino" ve "Southern Hospitalty". Timberlake 2005 yılında çocukluk arkadaşı Juan ("Trace") Ayala ile birlikte William Rast giyim markasını oluşturdu. 2007 yılındaki kreasyonda kadife ceketler, kaşmir kazaklar, kotlar ve polo tişörtler yer aldı. İkili Memphis'in yerlilerinden olan Elvis Presley'den etkilendiklerini belirttiler: Ayala "Geriye dönüp Elvis'in kovboy çizmeli, kovboy şapkalı ve düğmeleri açık hoş bir gömlekli resimlerini görebilirsiniz. Fakat ayrıca onu smokin, üzerinde yapay elmaslar olan yakalı gömlek ve bol pantolon giyerken de görebilirsiniz. 'Bugün hayatta olsaydı ne giyerdi?' diye düşünüyoruz." dedi. Target, erkek ve kadınlar için kot, dış giyim ve spor giyimden oluşan bir William Rast |
koleksiyonunun Aralık'ta çıkacağını ve bir ay satışta kalacağını duyurdu. Amatör bir golfçü olan Timberlake, 2007 yılında memleketi Millington, Tennessee'deki Big Creek Golf Sahası'nı satın aldı ve $16 milyona Mirimichi Golf Sahası adıyla çevre dostu olarak yeniden yapılandırdı. 25 Temmuz 2009'da tekrar açılan saha, altı aylık başka bir bakım için 15 Ocak 2010'da tekrar kapatıldı. Ekim 2011'de Timberlake, yeşil bilinçli golf sahası nedeniyle Environmental Media Ödülleri'nde Futures Award ödülünü aldı. Timberlake ve eşi Jessica Biel, Memphis Grizzlies'de hissedarlardır.
Timberlake pek çok ticari ürüne ciro sağlamaktadır; sanatçının ticari faaliyetleri 2008 yılından beri IMG tarafından idare edilmektedir. Önemli ticari faaliyetleri arasında 2009'da Sony elektronik ürünleri, Givenchy'nin erkek parfümü "Play", Audi'nin A1 modeli, Callaway Golf Company ürünleri, 2011'de ise Myspace bulunmaktadır. 2012'de Timberlake, Walmart'ın yıllık hissedarlar toplantısına ev sahipliği yaptı.
Timberlake başlangıçta 'N Sync'in "Challenge for the Children" kampanyasıyla ve 2001'den beri ilk olarak okullardaki müzik eğitimini destekleyen, fakat şimdi daha geniş bir misyonu olan, kendi kurduğu "Justin Timberlake Foundation" aracılığıyla hayır işerinde yer almaktadır. Ekim 2005'te Grammy Association, Timberlake'i Tennessee'deki insani çabalarından dolayı, başka bir Memphisli yazar/yönetmen Craig Brewer ile birlikte ödüle uygun buldu.
Kasım 2007'de Timberlake, Avustralya turnesinden elde ettiği gelirin A$100.000 kadarını Steve Irwin tarafından kurulan Wildlife Warriors'a bağışladı. 23 Mart 2008'de, Memphis Rock N' Soul Museum ve Memphis Music Foundation'a ayrı ayrı $100.000 bağışladı.
12 Kasım 2007'de PGA Tour, 6 handikap oynayan amatör golfçü Timberlake'in, 2008'de başlayacak olan Las Vegas'taki turnuvanın ev sahibi olacağını duyurdu. Timberlake'in turnuvaya ev sahipliği yapacağı anlaşmayla birlikte, turnuvanın adı Justin Timberlake Shriners Hospitals for Children Open olarak değiştirildi. Turnuvadan bir gün önce Timberlake, ünlülerden oluşan profesyonel/amatör takımda oynadı ve turnuva haftasında bir yardım konseri düzenledi. Etkinlik başarıya ulaştı ve 2009'da tekrarlandı. Timberlake'in Shriners Hospitals for Children'a yaptığı $9 milyondan fazla yardım, 2009 yılında ABD'de bir ünlü tarafından yapılan en yüksek bağış oldu.
Fakat 2012'de etkinliğin başkanı Raoul Frevel, muhabirlere Timberlake'in bundan sonra etkinlikte yer almayacağını söyledi ve "Onun çocuklarımız ve hastanelerimizle daha fazla ilgilenmesi için elimizden geleni yaptık. Ancak görünen o ki kameralar açık değilken ortadan kayboldu." dedi.
Hidrografi
Hidrografya ("sular coğrafyası" ), yeraltı ve yer üstü sularının oluşum ve dağılımlarını araştıran ve insan yaşamı üzerine etkilerini inceleyen bilim dalıdır.
Yunanca "hidro" (su) ve "graphein" (tasvir) kelimelerinden oluşan Hidrografya, yeryüzünde bulunan suları (kaynak, akarsu, göl, deniz ve okyanus) ve yeraltı sularını inceler.
Fiziki coğrafyanın bir kolu olan hidrografya, okyanus ve deniz çanaklarının morfolojik karakteriyle bunları dolduran
su kütlesinin yüzeyinde ve içinde meydana gelen olayları (deniz suyunun sıcaklığı, tuzluluğu ve hareketleri) ve karalar üzerindeki göllerin nasıl oluştuğunu, göl sularını ve göllerdeki seviye değişikliklerini, kaynakları ve akarsuları (bilhassa akarsu rejimlerini) inceler.
Hidroloji, akarsu bilimi (potamoloji), göl bilimi (limnoloji) ve okyanus bilimi (oseonografya) hidrografyanın yararlandığı bilim dallarıdır.
Oliveira do Hospital
Belediyede 21 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Pampilhosa da Serra
Belediyede 10 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Pedrógão Grande
Pampilhosa da Serra belediyesi, Portekiz'in Centro bölgesine bağlı Pinhal Interior Norte altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Skoda 100 mm Model 16/19
Skoda 100 mm Model 16/19 (100 mm M.16/19) M.16 dağ silahlarından Skoda Works'ün imal etmiş olduğu, en önemli farkı uzun namlusu olan bir silahtır. Çek ordusu bu silahın 100 ve 105 mm'lik farklı türlerini kullanmıştır. 1938'den sonra silah 10 cm GebH 16/19(t) ve 10.5 cm GebH(t) olarak Wehrmacht tarafından da kullanıldı. Ayrıca bu silahların bazıları İtalya ve Türkiye tarafından da kullanılmıştır. Nakliyesi için silah yavaşça taşınır. Silah mürettebatı zırhlı koruyucular ile korunurlar.
Skoda 100 mm Model 1916
Skoda 100 mm Model 1916 (100 mm M.16) Çekoslovakya (Skoda Works tarafından burada imal edilir), Almanya, İtalya, Polonya ve Yugoslavya tarafından kullanılmış bir dağ silahıdır. Türkiye bu silahın 105 mm'lik türü olan M.16(T)'yi kullanmaktadır. Wehrmacht silahı 10 cm GebH 16 ya da 16(ö) olarak yeniden dizayn etmiştir. Silahlar 1943'ten sonra 10 cm GebH 316(i) olarak bilinen adıyla İtalya'dan edinilmektedir; Çekoslovakya'dan edinilenler 10 cm GebH 16(t)'dir. İtalyanlar bunu Obice da 100/17 modello 16 olarak adlandırmaktadır. Silah iki binek arabası ile çekilebilmesi için üç bölüme ayrılabilmektedir. Silah mürettebatı zırhlı koruyucular ile korunurlar.
Bahaettin Rahmi Bediz
Rahmizade Bâhâeddin (Soyadı Kanunu sonrasında Bahaettin Rahmi Bediz), fotoğraf tarihçilerinin pek çoğuna göre ilk Türk Müslüman fotoğrafçıdır. Çektiği fotoğrafların, özellikle portrelerin, dönemi için belge oluşturan nitelikleri ve kalitelerinin sanatsal derinliği de göz önüne alındığında, Türkiye'de fotoğrafçılık sanatının da öncüleri arasındadır. Fotoğrafları günümüzde, sadece Türkiye'de değil, Girit'te de çağına ait referanslar olarak değerlendirilmektedir .
Varlıklı bir Girit Türk ailesinin çocuğu olarak 19 Haziran 1875'te İstanbul'da doğmuştur. Orta öğrenimini memleketi Hanya'da yapmış, 1886'da mezun olduktan sonra Galatasaray Lisesi'ne (o dönemde Mekteb-i Sultanî) girerek 1895'te de buradan mezuniyetini almıştır. Ertesi yıl Girit'e dönmüş, ve babasının mirası olan 45 Osmanlı altını ile 1910 yılına kadar Hanya'da önce kitapçılık ve kırtasiyecilik yapmıştır. Bu dükkânı açarken ailesinin ısrarına rağmen memurluğu reddetmiştir. sonra da yine Hanyalı olan Salih Zeki Salihzade ile neredeyse eşzamanlı olarak fotoğrafçılığa başlamıştır. 1910-1915 arasında İzmir'de mesleğini sürdürdükten sonra İstanbul'a yerleşmiş ve ismini Resneli Niyazi'ye olan hayranlığından dolayı verdiği Resna Fotoğrafhanesini açmıştır.
Türk fotoğrafçılık tarihinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilen Resne Fotoğrafhanesi, tamamı gayrimüslim olan Pera Caddesi (Beyoğlu) fotoğrafçıları ile yan yana değil, tarihi yarımada tarafında Babıali Caddesi, numara 15'de (daha sonra 59 numara) kurulmuş ve onlarla bu adresten rekabet etmiştir. Rahmizade Bahaeddin bu stüdyonun ardından Üsküdar ve Bahçekapı'da da birer şube açmış, kısa zamanda büyük üne kavuşmuştur. Hem Resne Fotoğrafhanesi döneminde hem de öncesinde ve sonrasında, genç fotoğrafçılık ustalarının yetiştirilmesinde de büyük rol oynamıştır (Prevezeli Mustafa Neşet, yine Giritli olan Kandiyeli Hamza Rüstem, Şinasi Barutçu gibi).
Bahaeddin Bediz, 1935'te Ankara'ya taşınarak "Otopus" fotoğraf stüdyosunu açmış, 1937'de Türk Tarih Kurumu fotoğraf departmanının yöneticiliğine tayin edilmiştir. 1951'de İstanbul'da vefat etmiştir.
Oğullarından Pertev Bediz Kanada jeofizik sektörünün öncü isimlerinden biri olmuştur .
Mandrake
Feminist eleştiri
Feminist eleştiri’nin (ya da teorinin) etkileşimli ya da çelişkili farklı okulları ve akımları sözkonusudur. Marksist feminizm, radikal feminizm, psikanalitik feminizm, postyapısalcı feminizm sözkonusu olduğundan, "feminist eleştiri" çok genel bir başlık olarak bütün bu eleştiri geleneklerini içermektedir demek gerekir. Özellikle 1960'lardan sonra Fransa, Amerika ve İngiltere'de ortaya çıkan ve güçlenen yeni kuramsal akımlarla ve disiplinlerle feminist hareket de toplumsal ve siyasal bir savaşım olarak canlanma gösterir.
Feminist eleştiri, toplum eleştirisinden edebiyata kadar özgül bir örnek sergiler ve bu örnekler içinde yeni kuramsal perspektifler ve önermeler geliştirir. Özellikle "edebiyat metinlerinin incelenmesinde" feminist eleştiri kendi başına bir ağırlık ve önem kazanır. Simone de Beauvoir’un özgül Marksizm bağlantılı feminist değerlendirmeleri ilk önemli kaynak olarak olarak anılabilir. Bu eleştirinin kuramsal ve felsefi içerimleri ve bu alanda ortaya konulan görüşler, hem siyasal hem de felsefi olarak edebiyat eleştirisinin çok ötesine taşındı ya da edebi metinlerin incelenmesinde köklü bir toplumsal/kuramsal/felsefi hesaplaşma örneği ortaya konuldu. Böylece feminist eleştiri geleneğinde de yeni bir döneme girildi; meseleye erkek-kadın eşitliği sorunu olarak bakmaktan, eşitsizliği üreten yapının dilsel, söylemsel, ideolojik niteliklerinin ortaya serilmesine yönelen bir perspektife yönelindi. Özellikle, ""cinsiyetin politik nitelikli bir sınıflama"" (Kate Millet) olduğundan hareketle, feminist eleştiri yeni bir yönelim kazandı.
Bunun yanı sıra, Jacques Lacan ve Jacques Derrida gibi isimlerin postyapısalcı felsefe çalışmalarından yararlanan feminist eleştiri, dilin ve düşüncenin eleştirisine yönelerek kadın söyleminin deşifre edilmesini içeren siyasal ve kuramsal bir yönelim gösterdi. Bu yönelim özellikle Héléne Cixous, Luce Irigaray, Julia Kristeva, Monique Wittig ile belirginlik kazanır. Feminist eleştiri, toplumsal cinsiyeti kuran söylemleri her alanda "izlemeye ve eleştiriden geçirmeye", bu söylemsel yapıları kendi içinde "bozmaya" ve yerinden etmeye yönelir. Burada artık önemli olan kadınların yok sayıldıkları alanlarda varolduklarının söylenmesi ve erkeklerle belirli başlıklar altında eşitlenmesi değil, söz konusu cinsiyetçi yapının söylemsel yapısının kendi içinde istikrarsızlaştırılmasıdır.
Feminist felsefe, felsefe tarihi içinde feminist düşüncenin ortaya koyduğu ve özellikle 60'lar sonrasında derinleşen ve kendinden söz ettirecek şekilde yer tutan felsefe geleneğini dile getirir. Edebiyat dünyası, toplumsal ve siyasal dünyanın erilliğinin eleştirisini gerçekleştiren feminist düşüncenin |
ve eleştirinin felsefe alanında ortaya konulması olarak şekillenir. Felsefenin eleştirisinde, cinsiyetin politik bir konu olduğu kadar kuramsal/felsefi bir konu olduğu da belirtilir. Söz konusu felsefe eleştirisi özellikle Batı felsefesi olarak bilinen felsefi düşünce geleneğini hedefler.
Feminist felsefe eleştirisi, felsefenin cinsiyetsiz bir alan olduğunu düşünmenin neden ve nasıl yanıltıcı olduğunu göstermeye çalışır. Felsefe tarihi, bu eleştiriye göre, yalnızca kadınların felsefi etkinlikleri hakkında "susmakla" kalmamış, hem ilkeleri hem de kurumsal ve söylemsel yapısı gereği kadınları dışta bırakmıştır. Duygusal olan ile akılsal olan ayrımı ve bu ayrımda ilkinin kadınca ikincisinin erkekçe olduğu düşüncesi felsefe tarihi boyunca izi sürülebilir bir genel önermedir. Kadın Filozoflar başlıklı iki ciltlik kitabında Marit Rullmann, "Bu yüzden baştan beri feminist felsefenin amacı, felsefi düşünme alanında kadınların bu "çifte dışlanmalarını" göstermek ve bunun bilgi teorisi bakımından önemini ortaya çıkarmak olmuştur." (italikler eklendi, Rullmann, sayfa 13) demektedir.
Rulmann'a göre;
Böylece feminist felsefe, felsefenin temel ilke ve kategorilerinin eleştirisinin yanı sıra, felsefe tarihinin eleştirel değerlendirilmesini hedeflemektedir. Bu, bir anlamda, "felsefe tarihinin yeniden yazılma sürecidir" ve bu yeniden yazma da yalnızca filozof kadınların ve erkeklerin tarihteki varlıkları ve hareket noktalarını belirtmek değil, felsefenin erkeksiliğinin anlamı ve "cinsel başkalık" üzerinde durulması da önemlidir.
Bazı feminist kuramcılarda bu düşünce daha ileri götürülür ve akıl yapısının erkek egemen kültüre göre şekillenmiş olduğu ve dolayısıyla bu noktada köklü bir eleştiri gerekliliği öne sürülür. Bu "akıl eleştirisi" 1960'lar sonrası yoğunlaşan ve derinleşen akıl eleştirilerinin bir parçasıdır ve doğrudan aklın yapısını eleştiri konusu yapar. Burada, mevcut akıl paradigmalarının cinsiyetçiliğinin eleştirisi söz konusu edilir. Öne sürülen argüman şöyle belirtilebilir: Kadınlar başka şeylerin yanı sıra akılsal ideallerden de dışlanmışlardır ve "kadınlık" denilen konum bizzat bu dışlanmanın ürettiği bir konumdur. Aranılan şey, kadınlarla erkekleri akıl bağlamında birbirine eşitlemek, aklı kadınsılaştırmak ya da kadınsı denilen ögeleri (duygusallık, duyarlılık vb.) yüceltip öne çıkarmak değil, felsefeyi felsefenin içinde kalarak dönüşüme uğratacak şekilde eleştirmektir.
Tevfik Sırrı Gür
Tevfik Sırrı Gür (İstanbul 1892 - Ankara 1959), 1931-1947 yılları arasında çeşitli illerde valilik yapan idareci, devlet adamı.
Mülkiye tahsilinden (1911) sonra, çeşitli ilçelerde kaymakamlık yapmıştır. Millî Mücadele'de Ankara’ya gelerek T.B.M.M. Hükumeti’nin emrinde idari görevlerde çalışmıştır. İçel (1931), Elâzığ (1933), Muş (1937), İçel (1943) ve Kastamonu (1947) valiliklerine atanmıştır . 1950’de valilikten emekliye ayrıldıktan sonra,1952'ye kadar Kastamonu belediye başkanlığı görevinde bulunmuştur.
1931 ve 1947 yıllarında iki kez valilik yaptığı Mersin'e çok büyük hizmetleri olmuştur. Anısına, Mersin'de bir stadyuma ve anadolu lisesine adı verilmiştir.
James Callaghan
James Callaghan ("Ceyms Kalagın" okunur) (27 Mart 1912 - 26 Mart 2005), Britanya İşçi Partisi'nden siyasetçi, 1976-1979 arasında Birleşik Krallık başbakanı.
Callaghan, başbakanlık dışında Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yapmış tecrübeli bir siyasetçiydi.
1974'teki Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Dışişleri Bakanlığı görevindeydi. Ecevit hükümetinin ortak müdahale yapma ve kan dökülmesini önlemek için Türk askerlerinin Büyük Britanya'daki üslerinden çıkartma yapma önerilerini reddetti. 26 Temmuz 1974'de Cenevre Konferansı'nda Türk tarafına ""Siz bir bataklığa giriyorsunuz. Birleşik Krallık'ın İrlanda'daki durumuna benzer duruma düşebilirsiniz. Bunun için bir anlaşma imzalayıp, askerlerinize geri dönüş için kapıyı açık bırakmazsanız, ileride batarsınız."" dedi. Türk tarafını saldırganlıkla ve Cenevre Konferansı kararlarını ihlal etmekle suçladı, ancak Makarios'un Kıbrıslı Türklerin insan haklarını ihlâl ettiğini kabul etti.
Başbakanlığı döneminde, İşçi Partisi'nin mecliste çoğunluğu bulunmaması nedeniyle zorlandı ve küçük partilerle iş birliği yapmak zorunda kaldı. İktisadi durumun kötüye gitmesi, işsizliğin artması ve giderek büyüyen grevler nedeniyle halk desteğini giderek kaybetti. 28 Mart 1978'de bir güvensizlik oylaması sonucu hükümeti düşürüldü. Ardından yapılan genel seçimlerde Thatcher'ın Muhafazakâr Partisi'ne yenildi.
Punk ideolojisi
Punk ideolojisi, Punk Kültürü ile ilişkili olarak ortaya çıkan siyasi görüşler bütünüdür.
Temel amacı olabildiğince fazla özgürlük tanımak olan düşünce sistemi, bireycilik, otorite karşıtlığı, şart olmamakla beraber politik anarşi, özgür düşünce ve ahlakı içerir. Punk’ın dünyaya karamsar bir bakışı vardır çünkü modern uygarlık insanlık üzerinde bilinçli bir baskı kurmaktadır. Punk, düşüncelerini Punk rock, fanzinler ve konuşma yoluyla yaymaya çabalar.
İnsanları şok etme, isyan ve hoşnutsuzluk ile başlayan dalga, daha sonra sosyal aktivizme dönüştü. MC5, Discharge, Black Flag, The Stooges, Dead Kennedys, Bad Religion, Anti-Flag, Crass, Conflict, ve Subhumans The exploited gibi gruplar ideolojinin şekillenmesinde fazlasıyla rol oynadılar. Bu gruplar şarkı sözleri arasına ciddi dünya meseleleri hakkında önemli tespitler yerleştirdiler ve gençleri dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çağrıda bulundular. Bu ruh günümüze kadar devam etmiştir, bugün hala yapılan punk rock albümlerinde siyasi meseleler hakkında sözler bulunur.
Punk’ın dayalı olduğu ideoloji genelde Anarşidir, fakat başka ideolojilerle de birlikte anıldığı olmuştur, bunlar arasında liberal, sol liberal, sosyalizm, anarşist komünizm vardır.Çoğu insan neonazizm ideolojisinin de Punk'a dayalı olduğunu düşünür ancak Punklar aslında ırkçılığa karşı bireylerdir.
Çoğunlukla solculukla bağlantılı görülmektedir, fakat punklar çoğu kez solcuları en az sağcıları eleştirdikleri kadar şiddetle eleştirmektedir. Punklar kendilerini punk olarak adlandırır ve ne sol ne de sağ ile ilişkili olmadıklarını söylerler.
Punklar genellikle polis, ruhban ve devlet gibi otorite sahiplerini tehlikeli ve zalim bulurlar. Çoğunlukla otoritenin yozlaşma ve sömürüye sebep olduğunu savunurlar. Punkların otorite konusundaki düşünceleri Anarşizmden gelmektedir. Şarkıların sözlerinde polis şiddeti ve kurumsal ayrımcılık konuları işlenir.
Punklar, uyumluluğu (konformizm) insanın topluluğun değer ve kurallarını benimsemesi sonucu onun gerçek ve kötü doğasını görülmesini engelleyen bir tehlike olarak görmüştür ve özgür düşünceyi baskı altına alan her şeyi reddettiği gibi uyumluluğu da reddetmiştir.. Bu sebeple, toplumla ve ana akımla bağlantılı olan her şeyle uyumsuz olmayı tercih etmiştirler.
Punkların tamamına yakını, otoritenin en uç noktası olan ve neredeyse punkın savunduğu ilkelerin tamamının karşıtı olarak görülen askeri düzenleri, silahlı kuvvetlerin kullanımını reddetmektedir. Fakat aynı zamanda, kimi amaçların gerçekleştirilmesi için şiddet kullanımını destekleyen punkların da varolduğu gerçeği bu ilke ile çelişmektedir.
Punk, anti-kapitalist bir kültür olarak ortaya çıkmış ve paralı köleliğe karşı çıkmıştır. Kapitalizmi, otoriter, sömürücü, eksik ve sahtekar olarak tanımlar. Kimi punk toplulukları tüketim karşıtlığı ve kendin yap etiğine bağlıdır. Hatta kimi zaman, marketlerden hırsızlık yapmak ve çöp karıştırmak bir yaşam biçimi olarak kabul görebilir. Diğer punklarsa şarkılarında daha iyi yaşam standartları, daha adil ticaret ve işyerinde ayrımcılığa son verilmesi gibi konuları işlemişlerdir. Eleştirmenlerse, Kendin Yap etiğinin aslında doğal bir kapitalistlik içerdiğini iddia ederler. Çoğu zaman punkın anarşist, sosyalist söyleminin altında aslında serbest piyasa ekonomisini destekleyen görüşlere sahip olduğu söylenmektedir.
Pek çok punk maneviyatın kişinin kendi seçimine kalması gerektiği görüşünü savunur. Kilisenin otoritesi ve dinin uyumluluğa yönlendirmesi sebebi ile punklar genelde ateisttir veya ana akım dinlerden uzak durup farklı ruhsal yaşamlar sürmeyi tercih etmiştirler. Organize bir dinin, toplumu kontrol etmek ve uyutmak için kullanıldığını ve bunun insanlık için faydadan çok zarar getireceğini söylerler. Fakat tüm bunların yanı sıra, Hıristiyan ve Müslüman punklar da vardır, onlar dinin punk olmaya engel teşkil etmediğini söylerler ve bunun için Hıristiyan Anarşizmini referans gösterirler. Müslüman Punklar genellikle Straight Edge akımına dahildirler.
Solcu punkların büyük kısmı hükümetlerini aşağılarlar ve dolayısıyla milliyetçilik, vatanseverlik ve ırkçılık gibi kavramlarla araları pek iyi değildir. Milliyetçilik çoğu zaman devletin, halktan kolayca destek almak için kullandığı bir beyin yıkama aracı olarak görülüp dışlanır.
Eski Sovyet ülkelerinin punkları vatanseverlik propagandalarına karşı durarak anti-Sovyetçi ve anti-vatansever olmuşturlar
Fakat neonazi Punklar, solcu punkın bu duruşundan rahatsız olmuş ve onları komünist olmakla suçlamışlarıdır. Fazlasıyla milliyetçi ve hatta ırkçıdırlar. Neonazilerle birlikte düzenlenen komünizm karşıtı rock festivalinde çalan Skrewdriver gibi gruplar vardır.
Çoğunlukla, medya, punk camiasında halkı kontrol etmek için kullanılan bir propaganda aracı olarak görülmüştür. "Medyadan nefret etme, medya sen ol" sloganıyla harekete geçen punklar sistemin elinde olan yayınları okumaktansa kendi yayınladıkları fanzinleri okumayı tercih etmişlerdir.
Punkların bir kısmı ekolojisttir. Kapitalizmin doğayı meta olarak ele aldığı bir burjuva alışkanlığı olarak gördükleri çevreciliğe, ekolojist kimlikleri ile karşı çıkarlar. derin ekoloji olarak bilinen ve insanı doğanın merkezine koyan anthropocentric görüşü reddeden görüşü benimserler. Bunun yanı sıra yeşil-anarşist görüş çerçevesinde doğal yaşama saygı, sosyal ekoloji, ilkelcilik kabul edilen kavramlar olmuştur.
Çoğu punk kapitalizmin endüstride hayvanların hapsedilmesine işkence görmesine,vahşice katledilmesine, doğa |
l ortamından koparılmasına, ve zenginlerin bu yoldan ceplerini şişirmelerine kısacası metalaştırılmalarına karşı çıkar. Bu da, hayvanların yiyecek, giysi ve deney malzemesi olarak kullanımını içerir, bu tür davranışçıları türcülük olarak görür ve ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi gibi olgularla aynı kefeye koyarlar.
Bu nedenle vejetaryen ve vegan olan pek çok Punk vardır. Diğerleri ise hayvanların giyim malzemesi, kozmetikte ve bilimde deney malzemesi olmalarını şiddetle reddederler.
Yukardaki ideolojinin yanı sıra Punkın altkültürlerinde kendine yer edinmiş başka idealler de vardır.
Neonazi punklar, fazlasıyla milliyetçi, faşist, ırkçı ve komünizm karşıtıdır.
Hardline straight edge punkları derin ekoloji, hayvan özgürlüğü gibi kavramları kabul etmekle birlikte, İbrahim dinine düşkündürler ve uyuşturucu, alkol kullanımını redderler.
Riot Grrrl hareketi üçüncü dalga feminizmi punk hareketine taşıyarak cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkmışlar ve eşcinsel kültürün kendisini ifade edebilmesini ve serbestliğini savunmuşlardır.
Oi! hareketi punkları kendilerini sosyalist işçi sınıfından biri olarak görmüş ve şarkılarında işsizlik, geçim sıkıntısı gibi konuları işlemiştir. Fakat aynı zamanda kimi Oi! şarkıları sokak kavgaları, futbol maçları, bira gibi günlük konular işlemiştir. Dazlak kültürü ile fazlasıyla bağlantısı olduğundan dolayı ırkçılıkla suçlanmıştır. Irkçı Oi! punkları olduğu gibi, bu imajı yıkmaya çalışan ırkçılık karşıtı Oi! grupları da vardır.
Punklar kimi zaman nihilist oldukları gerekçesiyle eleştirilmişlerdir ve bunda en önemli etken Sex Pistols gibi grupların nihilistik ve ego merkezci şarkı sözleri etkili olmuştur. Fakat nihilizm anarşizmle fazlasıyla çelişmektedir.
Kimi punk gruplarıysa politik olmamakla eleştirilmektedir. Fakat en ana akım pop punk grupları bile albümlerine hükümeti, savaşı veya gidişatı eleştiren bir iki parça koymaktadır.
Punk, ilk gününden bu yana değişti, gelişti ve pek çok çeşitlere bölündü. Bunun içinde daha harmonik olan folk-punk gibi tarzlar olsa da, asıl nostaljik (fakat hala güncel) olan tarz 80lerdeki peace-punk veya anarcho-punk, daha agresif olan hardcore ve bunların alttürleridir.
Genel olarak punk müzik gürültülü, hızlı ve didaktiktir. Gürültü ve hız, sabırsızlığı, huzursuzluğu ve öfkeyi ifade eder.
Büyük plak şirketlerinin sanatçıların yaratıcılıklarını gölgelemekte olduğuna inanılır.
Punkların giyim tarzı, onların toplumla ve diğer alt kültürlerle (hippieler gibi) olan uyumsuzluklarını yansıtıyordu. İdeolojinin dışavurumu olan punk modası öfkeli, uyumsuz ve renkliydi. Şok edici tarzın oluşturulmasında Futurist akımdan etkilenilmiştir. Hareket her gün kullanılan nesnelere farklı anlamlar yüklenmesi idi, örneğin çengelli iğneler veya güvenlik işaretleri giyim malzemesi olabilirdi.
Punkları, köleliğin sembolü olan ağır zincirler, bileklikler, kurşun kaskları (anti-militer ve polis karşıtlığının göstergesi olarak), giymiş olarak görebilirdiniz. Punklar çoğu zaman siyasi olarak anlam taşıyan piercingler taşır ve dövmeler yaptırırlar. Tüketim karşıtlığının göstergesi olarak da ikinci el mağazalarından giyinirler.
Punk görsel sanat, albüm kapaklarında net mesajlar vermek veya şok edici konser afişleri hazırlamak için kullanılıyordu. Fanzinlerin sahip olduğu ilkel görsellik ve siyah-beyaz kullanımın ön plana çıkması zorunluluktan meydana çıksa da, -zira bu fanzinler fotokopi makineleriyle çoğaltılırdı- bu kültürün önemli bir parçası haline geldi.
1970'lerin sonlarında başkaları tarafından kontrol edilmeyi reddeden punklar kendi müzik şirketlerini kurdular, kendi kültürlerini ve kendi iletişim ağlarını kurdular. Bu da kendin yap etiğini ortaya çıkardı. Etik, ‘‘Ortada bir problem varsa kendin çöz, başkasından bekleme’’ olarak özetlenebilir.
Punklar, boykotlar, protestolar ve kimi zaman özel mülke şiddet içeren doğrudan eylemlere katıldılar. Kimi zaman benzin istasyonlarını bombaladılar, hayvanlar üzerinde deney yapan laboratuvarları yıktılar ve bazı binaları ve araçları (özellikle askeri) sabotaj ettiler. Pek çok punk bu tür eylemleri sosyal değişim için gerekli olduğu zamanlarda desteklediklerini söylemektedir, özellikle başka çare kalmadığında direkt olarak sorunun çözülmesi ancak bu yolla sağlanabilmektedir.
Satılmak, punk jargonunda, güç, para, statü, iktidar gibi sebeplerle inanç ve eylemlerden vazgeçmek ve punk hareketinden uzaklaşmak anlamındadır.
Punkların, büyük şirketlerle anlaşma yapmaktan hoşlanmadıklarından aralarında kurdukları birçok bağımsız plak şirketi vardır ve bu şirketler az sayıda basılan ve ucuz satılan albümler hazırlar ama sanatçıya olabildiğince özgür olma fırsatı verir sansürcülük yapmazlar.
Kimi zaman bazı gruplar, bağımsız şirketlerle çalışmak yerine, daha geniş bir alana seslerini duyurmalarını sağlayan büyük plak şirketlerini seçerler. Bu konu punk camiasında tartışmalara sebep olur, kimileri bu tür grupları camiaya ihanet eden, kendilerini şirketlere satmış kişiler olarak görürken diğerleri bu grupların seslerini daha büyük bir kitleye yayarak bu şekilde harekete güç kattıklarını savunur.
Satılmanın başka bir anlamı ise tarzını değiştirmek ve ticari rock müzik veya ana akım pop müzik yapmaya başlamaktır. Bu doğal bir sanatçı gelişimi sebebi ile veya punkın sınırları olduğu bilincine varılması ile olabilir.
Punk ideolojisi içten ve dıştan eleştirilmektedir.
Anarko punk grubu Crass, “White Punks on Hope” şarkısında ideallerinden vazgeçen ve satılmış insanları eleştirirken “Punk Is Dead” (punk öldü) şarkısında punkın şirketlerce ticarileştirildiğini savunmuştur.
Kimi zaman Punkların "mohikan saçlı hippiler" olduklarını söyleyen muhalif punk grupları çıkmıştır.
Dışarıdan da eleştiriler vardır. Jim Goad isimli yazar, punkların fakir gibi görünen ama aslında orta sınıftan insanlar olduklarını, kendin yap etiğinin ortaya özgün bir şey çıkarmadığını, punkın artık modası geçmiş bir ana dalga akımı olduğunu iddia etmiştir. Ancak geçim derdine düşmüş insanların, günümüz hayat şartlarında punkın savunduğu fikirleri düşünecek hali ve vakti olmayacağından, günümüz punklarının çok fakir olmaları beklenemez. Bu nedenle bu eleştiri pek mantıklı değildir. "Kendin Yap" (Do It Yourself) anahtarının günümüze dek pek çok özgün ürün ortaya koymuş olması, dönem dönem koymaya devam ediyor olması ve Dünyada punk gruplarına sürekli yenilerinin ekleniyor olması da yine bu eleştiriyi yıkmaktadır.
Kimi zamansa punkın tıpkı goth, black metal gibi asi bir hareket olduğu iddia edilmektedir.
Harold Wilson
James Harold Wilson, ("Ceyms Herıld Vilsın" okunur) (d. 11 Mart 1916, Huddersfield - ö. 24 Mayıs 1995), Britanyalı siyasetçi ve Birleşik Krallık Başbakanı.
Britanya'daki 1964, 1966, Şubat ve Ekim 1974 seçimlerini kazandı.
Türkiye Öğretmenler Sendikası
Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), 1960 yılından sonra gelişen özgürlükçü ortam içinde, 8 Temmuz 1965 tarihinde kurulmuş, 1971 yılında gerçekleştirilen 12 Mart Darbesi sonucunda kapatılmıştır.
1992 MTV Film Ödülleri
1992 MTV Film Ödülleri, MTV tarafından 1992 yılında verilen ödüllerdir.
Aracı kurum
Aracı kuruluş ya da aracı kurum; sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunmak üzere Sermaye Piyasası Kurulu’nca yetkili kılınmış bankalar ve aracı kurumlardır. Bankalar kuruluş, denetim, gözetim, muhasebe, mali tablo ve rapor standartları konularında Bankalar Kanunu'na tabidir (SP Kanunu md.50). Aracı kuruluşların kuruluş, faaliyet ve yetkilendirilmelerine ilişkin esaslar Sermaye Piyasası Kurulu’nun (Kurul) Seri:V No:46 sayılı “Aracılık Faaliyetleri ve Aracı Kuruluşlara İlişkin Esaslar Tebliği” ile düzenlenmiştir.
Bu tebliğin amacı, Sermaye Piyasası Kanunu’nda sayılan aracılık faaliyetleri ile bu faaliyetleri Kanun çerçevesinde yürütecek kuruluşların, kuruluş, faaliyet ve yetkilendirilmelerine ilişkin esasları düzenlemektir.
Adı geçen tebliğde yer alan düzenlemelere ana başlıklar altında aşağıda yer verilmiştir.
Sermaye piyasasında aracılık, sermaye piyasası araçlarının yetkili kuruluşlar tarafından kendi nam ve hesabına, başkası nam ve hesabına, kendi namına başkası hesabına ticari amaçla alım satımıdır.
Sermaye piyasasında aracılık faaliyetleri, halka arza aracılık, alım satıma aracılık ve türev araçların alım satımının yapılmasına aracılıktan oluşur.
Halka arza aracılık, alım satıma aracılık ve türev araçların alım satımının yapılmasına aracılık faaliyetleri Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca Kurul’dan yetki belgesi almış aracı kuruluşlarca yapılabilir.
Kurul, her bir aracılık faaliyetinin ayrı kuruluşlar tarafından yapılmasına ilişkin düzenlemeler yapmaya yetkilidir.
Aracı kuruluşların yapabilecekleri faaliyetler aracı kurum ve bankalar arasında farklılık göstermektedir.
Aracı kurumlar, her bir ayrı faaliyet için Kurul'dan yetki belgesi almak kaydıyla;
Aracı kurumlar ayrıca;
faaliyetlerini yapabilirler (Seri:V No:46, md.4).
Aracı kurumlar, yukarıda sayılan faaliyetlerin yanı sıra, kurulun uygun görüşü alınmak suretiyle diğer finansal ürün ve hizmetleri de sunabilirler. Söz konusu finansal hizmet ve ürünün sunumunun kendi özel mevzuatında özel bir izne veya yetkiye bağlanmış olması durumunda, hizmet veya ürünün sunumuna başlanmadan önce aracı kurumlar tarafından gerekli izinlerin alınması zorunludur. Kurul her aşamada, bu tür hizmet ve ürünlerin sunumunu, tüm aracı kurumlar veya münferit aracı kurum bazında geçici veya sürekli olarak durdurmaya yetkilidir.
Bankalar,
Daha önce ihraç edilmiş sermaye piyasası araçlarının,
alım satımına aracılık yapabilir ve;
Mevduat kabul etmeyen bankalar ise yukarıda sayılan faaliyetlerin yanı sıra sermaye piyasası araçlarının ihraç veya halka arz yoluyla satışına aracılık, portföy yöneticiliği ve yatırım danışmanlığı faaliyetlerini de yapabilirler.
Bankaların da bu faaliyetleri yürütebilmeleri için her bir ayrı faaliyet için Kurul'dan yetki belgesi almaları gerekir (Seri:V No:46, md.5).
Aracı kuruluşların bu faaliyetleri, “Sermaye Piyasası Faaliyetleri” bölümünde detaylı şekilde anlatılmıştır.
Aracı kuruluşlar, kredili menkul kıymet, açığa |
satış ve menkul kıymetlerin ödünç alma ve verme işlemleriyle de uğraşabilirler (Seri:V No.18 md.4).
Edward Heath
Edward Richard George Heath (9 Haziran 1916 - 17 Haziran 2005), İngiliz siyasetçi, başbakan.
Muhafazakâr Parti'den, 1970-1974 arasında başbakanlık yaptı. 1 Ocak 1973'te Birleşik Krallık'ın Ortak Pazar'a girmesini sağladı.
Neville Chamberlain
Arthur Neville Chamberlain ("Arthur Nevil Çembırleyn" okunur) (d. 18 Mart 1869 - ö. 9 Kasım 1940), İngiliz siyasetçi, 1937-1940 arası başbakan.
Sömürgelerden sorumlu Devlet Bakanı olan babası Joseph Chamberlain, 19. yüzyıl sonunda İngiliz yayılmacılığının başlıca taraftarlarından biriydi. Neville Chamberlain, ticaret eğitimi gördü, Metalürji okudu. 1890'da Bahama adalarında çiftçilik yaptı. 1897'den itibaren Birmingham'da yerel politikacı oldu. iş hayatında başarı sağladıktan sonra 1915'te babası gibi Birmingham Belediye Başkanı olarak siyasete atıldı. 1918'de Muhafazakâr Parti'den milletvekili, 1923-1924 ve 1931-1937 arasında Hazine Müsteşarı oldu. Britanya iktisadını 1929-1931 krizinin etkisinden kurtarmayı hedefleyen bir siyaset izledi.
1937'de Stanley Baldwin'in ardından Başbakan ve Muhafazakâr Parti başkanı oldu. Mamafih "muhafazakâr" sıfatını reddetti, bunun yerine "sendikalist"i tercih etti.
Chamberlain, Nazi Almanyası'nın Çekoslovakya'yı işgaline göz yumduğu ve Hitler'le 1938'de Münih Anlaşması'nı imzaladığı için eleştirilir ("bkz. Yatıştırma politikası"). Çekoslovakya'nın Mart 1939'da işgal edilmesi İngiltere'nin gözlerinin açılmasını sağladı ve 31 Mart 1939'da resmen Polonya'nın bağımsızlığını garanti etti.
Taraftarları, Chamberlain'in Münih Anlaşması'nı imzalaması sayesinde İngiltere'nin II. Dünya Savaşı'na hazırlanmak için vakit bulduğunu söyler. Muhalifleri ise Hitler karşısında izlediği barışçı siyaseti eleştirir, o sırada iki yıl sonra ölümüne neden olan kanser hastalığının etkisi altında olduğunu öne sürer.
Arthur Neville Chamberlain, 18 Mart 1869 tarihinde adı soutbourne olan bir evde, Birmingham'da dünyaya geldi. Josep Chamberlain'in ikinci evliliğnden olan tek çocuğudur.
Eğitimini bir rugby okulunda gördükten sonra liseyi mason fen lisesinde okudu. 1989'da, 20 yaşındayken maaşlı çalışan olarak iş buldu. Ancak babası muhasebeci olmasını istiyordu.
Joseph Chamberlain en genç oğlu olan Arthur Neville Chamberlain'i tekstil amaçlı kullanılan bir bitki olan "sisal" bitkisini yetiştirip gelir elde etmesi için Bahamalar'a gönderdi, burada 6 yıl geçiren ancak 50.000 ingiliz sterlini kaybederek sona erdiren Camberlain İngiltere'ye geri döndü. Daha sonrasında ailesinin yardımıyla İngiltere'de ticarete atıldı. Burada işi tam olarak 17 yıl sürdü ve işi; gemiler için ranza üreten bir firmayı yönetmekti.
1910 yılında Anne Cole'a aşık oldu ve aynı yıl içerisinde evlendiler. Çiftin biri erkek, diğeri kız, iki çocukları oldu.
Babası ve üvey kardeşi Meclis'te olsa da başlangıçta siyasete çok az ilgi gösterdi. 1900 "Khaki seçimleri" sırasında babası Joseph Chamberlain’i desteklemek için Liberal Birlikçiler adına destek konuşmaları yaptı. Muhafazakar Bir Parti olarak bilinen "Birlik Partisi" altında 1911 yılında Birmingham Kent Konseyi için Liberal bir Birlikçi oldu.
Daha sonra Neville Chamberlain Şehir Planlama Komitesi Başkanı yapıldı. Chamberlain’in talimatıyla, Birmingham kısa sürede İngiltere'de ilk şehir planlama düzenlemelerinden birini kabul etti. 1914 yılında savaşın başlangıcı Chamberlain’in planlarını bozdu. 1915 yılında, Chamberlain Birmingham Belediye Başkanı oldu. Savaş zamanında Chamberlain’in üzerinde büyük bir çalışma yükü vardı.
1915 yılında Chamberlain alkol trafik Kontrol Kurulu Üyesi olarak atandı. 21 Aralık 1916 yılında Başbakan David Lloyd George, Chamberlain’e Ulusal Hizmet Müdürü olmasını teklif etti, Chamerlain artık yeni görevindeydi. Ancak, Lloyd George ile çatışmaları bu döneme damgasını vurdu, Ağustos 1917'de Chamberlain istifa etti. Bu durum sonucu Chamberlain ve Lloyd George arasındaki nefret o zamandan itibaren hep sürdü,
Chamberlain seçimlerde İttihatçı aday olarak boy gösterdi. Savaş bittikten sonraki genel seçimde yaklaşık % 70 oy oranı ile 49 yaşında Birmingham ladywood adına milletvekili oldu.
Chamberlain bu yıllarda mecliste çalışmalarıyla meşguldü oldu. Mart 1920'de, Bonar law o’na Sağlık Bakanlığı teklif etti ama Chamberlaine, Lloyd George’a hizmet etmek istemiyordu. Daha sonrasında Bonar law İttihatçı Parti’nin başkanlığından istifa edince Austen Chamberlain Meclis'te İttihatçıların başkanı olarak Bonar law’ın yerini aldı. 1922’de koalisyon oyuyla Lloyd George istifa etti. Bu olayın ardından Austen Chamberlain de Lloyd George gibi istifa etti. Austen Chamberlain’in istafasısın ardından Bonar law İttihatçı Parti başkanlık görevine geri çağrıldı.
Birçok yüksek rütbeli İttihatçı Bonar law kapsamında hizmet vermeyi reddetti. Bonar law başlangıçta Chamberlain’i ulusal posta (General Postmaster) nın başına atadı daha sonrasında özel meclisin başına geçirdi (privy council). Sir Arthur Griffith, Sağlık Bakanı, 1922 genel seçimlerde koltuğunu kaybetti ve Mart 1923 yılındaki seçimlerde başarısız olunca, Bonar law, Chamberlain için sağlık bakanlığı teklifinde bulundu. İki ay sonra, Bonar Law'a gırtlak kanseri teşhisi kondu.
İttihatçılar 1923 genel seçimlerde yenildi ve Chamberlain ofiste sadece beş ay görev yaptı. Ramsay MacDonald işçi partisinden başbakan olan ilk kişiydi oldu. Ancak işçi partisi başa geçtikten sonra aylar içinde düştü. Chamberlain, işçi partisinden Oswald Mosley’i yendi (Oswald sonrasında İngiliz faşist Birliğinin başı olarak boy gösterdi). Chamberlain seçimlerde Ladywood adına boy göstermenin gelecek başkanlıkları için garanti olmadığını düşündü ve eğer kendi doğduğu bölgede aday olursa hayatı boyunca başta kalabiliceğini anladı. İttihatçılar seçimi kazandı, ancak Chamberlain Sağlık Bakanı olarak eski konumunu tercih etti, Başbakan olarak hizmet vermeyi reddetti.
Chamberlain 1929 yılına kadar Stanley Baldwin’in emri altında sağlık bakanı olarak görevini sürdürdü, 1937 yılına kadarda hazine müsteşarı olarak görev yaptı. Bu görevi sırasında büyük bir saygınlık kazandı ve tanınmışlığını arttırdı. Arthur Neville Chamberlaine bu sayede 28 Mayıs 1938 tarihinde İngiltere’nin en geç yaşta başbakan olan kişisi olarak herkesi şaşırttı, başbakan oldu. Ancak başkanlık dönemi umduğu kadar iyi geçmedi, yaptığı Münih anlaşması ve Hitler’e olan yaklaşımından dolayı eleştirildi.
3 Eylül 1939 tarihinde İngiltere Almanya'ya savaş ilan etti. Ancak Avrupa'daki savaşın kötü gitmesi ve Norveç'te Almanlara karşı girişilen harekatın başarısızlığa uğraması sonucunda istifa etmeye zorlandı ve başbakanlığı Winston Churchill'e devretti.
İstifasından kısa süre sonra, 71 yaşında 9 Kasım 1940'da Bağırsak kanserinden öldü. Cenaze töreni Westminster Abbey'de gerçekleşti ve külleri Andrew Bonar Law'ın yanına defnedildi.
Chamberlain (anlam ayrımı)
Papa Roach
Papa Roach, Kaliforniya çıkışlı Amerikan rock grubu. Grup, vokalist Jacoby Shaddix, gitarist Jerry Horton, bas gitarist Tobin Esperance, baterist Tony Palermo'dan oluşmaktadır. Kurulduğundan bu yana yedi stüdyo albümü, bir konser albümü, dokuz EP ve bir toplama albümü yayınlayan ve dünya çapında yaklaşık 18 milyon satan grup, son stüdyo albümü "The Connection"ı 2 Ocak 2012'de yayınladı.
Lise futbol takımı seçmelerinde tanışan Jacoby Shaddix ve Dave Buckner grup kurmaya karar verdi. Gruba katılan bas gitarist Will James ve trombonist Ben Luther ile ilk kadrosunu tamamlayan grup, ilk sahne deneyimi olan lise yetenek yarışmasına gitaristsiz katıldı ve sonuncu oldu. Bu olaydan sonra gitarist aramaya başlayan grup, okudukları liseye çok yakın olan Vanden Lisesi'nden Jerry Horton'u buldu. Grup ismini Shaddix'in dedesi William Roatch'ın lakabı "Papa Roach"tan alan grup, Dave'in evinin garajında çalışmaya başladı ve çalışmaların sonunda 1994'de "Potatoes for Christmas" isimli ilk EP'sini kaydetti. Bu arada Dave sanat eğitimi almak için bir seneliğine Seattle'a gitti ve onun yokluğunda gruba Ryan Brown dahil oldu. Bas gitarist Will de yeterli zaman ayırmadığı için gruptan atıldı, yerine Tobin Esperance gruba katıldı. Dave Seattle'dan geri döndükten sonra grup, 4 Şubat 1997'de ilk stüdyo albümü "Old Friends from Young Years"ı piyasaya sürdü. Albümü desteklemek için Incubus, Powerman 5000, Snot, Far ve Static-X gibi grupların ön grubu olarak sahne almalarının ardından 1998'de yayınlanan ve ilk ayında bin adet kopya satan "5 Tracks Deep" EP'lerini yayınladılar. Bir sene sonra da grubun son bağımsız çalışması "Let’Em Know" yayınlandı. Bu albümle Warner Music Group'un ilgisini çeken grup, bu plak şirketinin finanse ettiği 5 şarkılık bir demo CD hazırladı. Bu demoda daha sonra başarılı olacak parçalardan 4'ünün yer almasına rağmen plak şirketi anlaşma imzalamaktan vazgeçti. Daha sonra Dreamworks ile anlaşma imzalayan Papa Roach elemanları, bu plak şirketinden ilk büyük çaplı çalışmaları olan "Infest"i yayınladı. "Infest" albümünden çıkan ilk tekli "Last Resort"un başarısı, grubu dünya çapında sevilen isimlerden biri haline getirdi. Albüm, Amerika’da piyasaya sürüldüğü ilk haftada 30 bin kopya sattı.
2000'de başlayan İngiltere turnesini 2001'deki Amerika turnesi izledi. Aynı sene gerçekleştirilen Ozzfest'in ana sahnesinde yer alma şansını elde eden grup, Japonya'da verdiği konserlerden sonra üçüncü stüdyo albümü "Lovehatetragedy"nin hazırlıklarına başladı. 2002'de yayımlanan albüm ilki kadar satmasa da listelerde başarılı oldu. 2003'ün sonlarına doğru müzik market raflarında yerini alan "Getting Away with Murder", Howard Benson yapımcılığında kaydedildi. Grubun önceki çalışmalarına göre daha yumuşak bir sound'a sahip olan albüm, eski hayranlar tarafından bolca eleştirilse de ikinci single "Scars"'ın başarısıyla 1 milyondan fazla satmayı başardı ve platin sertifikaya layık görüldü. 2005'i Dead Poetic, Trust Company, Chronic Future, 311, Skindred ve Unwritten gibi gruplarla turnelere çıkarak geçiren Papa Roach, turne sonrasında "The Paramour Sessions" isimli dördüncü stü |
dyo albümünü piyasaya sürdü. "The Paramour Sessions"dan çıkan ilk tekli "To Be Loved" aynı zamanda RAW'ın başlangıç şarkısı oldu. Albümün "Billboard" 200 listesine 16. sıradan giriş yapmasına rağmen grubun gittikçe sertliğini yitiren sound'u hayranlar tarafından olumlu karşılanmadı. Sadece 300 bin kopya satabilen albümün turnesi Amerika, İngiltere ve Avrupa'nın belli başlı şehirlerinde gerçekleştirildi. En beğenilen parçaları akustik bir albümde toplamayı düşünen grup, albümün düşük satış rakamı yüzünden akustik çalışmanın çıkış tarihini erteleme kararı aldı. Jacoby Shaddix bu durumla ilgili "Hayranlarımızın şu anda akustik bir albüm için hazır olduklarını sanmıyorum." açıklamasını yaptı.
2007'de turne sırasında rehabilitasyona giren Dave Buckner'ın yerine Tony Palermo geçti. Dave, ikinci tekli "Forever"'ın yayınlama tarihinde tekrar gruptaki yerini aldı. Ancak daha sonra Dave gruptan temelli ayrıldı ve Tony Palermo gruba kalıcı olarak katıldı. 24 Mart 2009'da altıncı stüdyo albümü "Metamorphosis"i yayınlayan grup, albümden birkaç ay sonra "" adında şarkıların akustik versiyonunu içeren bir EP yayınladı.
| style="text-align:center;"| 2001 || Papa Roach || En İyi Yeni Sanatçı ||
| style="text-align:center;"| 2000 || Papa Roach || En İyi Yeni Sanatçı ||
Ayhan Hünalp
Ayhan Hünalp, Türk şair, yazar ve gazeteci. 1927 yılında Bitlis'te doğdu. Babası Cihangirli süvari subayı Nurettin Bey, annesi Kadıköylü Hayriye Hanım'dır. 1953 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Türkoloji bölümünden mezun olmuştur.
1943-1947 yılları arasında "İstanbul Ekspres" gazetesinin Ankara muhabirliğini yaptı. Aynı dönemde Ankara Radyosu'nun ünlü Ayşe Abla Çocuk Kulübü'nün temsillerinde rol aldı. Bunlardan en ünlüleri; üçer kez rol aldığı "Vatan Fedaileri" ve "Çalışan Kazanır" adlı radyofonik oyunlardı. 1947-1950 yılları arasında "Ulus" gazetesi ve Akşam Haberleri'nde çalıştı. 1950-1953 yıllarında "Kaynak" dergisinde yazı işleri müdürlüğü, 1955-1960 yıllarında o devrin ünlü "Tercüman" gazetesinde siyasi muhabirlik, röportaj yazarlığı, köşe yazarlığı, sanat sekreterliği, istihbarat şefliği gibi görevlerde bulundu. 1960-62 arasında İstanbul Radyosu ile Kıbrıs Radyosu'nda "Türk Yazarlardan Örnekler" programını hazırladı. 1963-1965 yıllarında "Hürriyet" gazetesinde istihbarat şefliği yaptı. "Son Saat" gazetesinde çalıştı. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun basın sekreterliğini yaptı. 1966-1990 yılları arasında Şişecam Genel Müdürlüğü basın müşavirliği ve Şişecam Dergisi Yazı işleri müdürlüğü yaptı. Uzel Makina Sanayii ve Türkiye Gemi Mühendisleri Odası'nda basın, yayın, dizayn müşaviri görevlerinde bulundu.
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin 1960 yılındaki yarışmasında "Tanrı'yı Dolandıran Dindarlar" adındaki fıkrayla ikincilik ve 1962'de "Varlık" dergisinin yarışmasında "Tutsakların İhtilâli" ile ikincilik kazandı. Bunların dışında yine mesleğiyle ilgili çeşitli yarışmalarda yedi kez birinci oldu. 1968 yılında 25 yılını tamamlayarak Basın Şeref Kartı aldı.
Denizaltı ile dalan ilk Türk Gazetecisi unvanını aldı. Şiirleri; İngilizce, Romence, Arapça ve Sırpça'ya çevrildi. 1955'te yazdığı ünlü "Teğmenim" şiiri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın müzelerine kondu.
Anne tarafından; "Ah! O Eski Yıllar", "Almilâ'ya", "Af", "Yedi Gibiydi Yaşım, Sekize Girmiş miydim?" gibi ünlü şiirlerin şairi yazar Günay Tulun ile akraba olan Ayhan Hünalp hâlen İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin "Bizim" gazetesinde köşe yazarlığı görevini yürütmektedir.
Üç Otuz Para (Şiirler-1950), Küçük Istasyonlar (Sineroman-1953), Vapur Düdükleri (Sineroman-1962), Bir Martı Öttü (Şiirler-1963), Üç Otuz Para (Şiirler-İkinci baskı-1968), Dağlara Giden Yollar (Anılar-1974), Uzak Maviler (Şiirler-1973), Şarkısız Dünyaların Orkinosları (Sineroman-1977), Islak Kanatlı Kuşlar (Sineroman)...
1-Edebiyatturk.net
Daniel Svensson
Daniel Svensson, İsveçli müzisyen, In Flames adlı metal grubu üyesi. Gruba "Colony" albümünden önce, henüz 20 yaşındayken katıldı. Erken yaşta In Flames grubuna katılması müzik çevrelerinde şaşkınlığa ve eleştirilere yol açtı. Ondan önce davul da olan Bjorn Gelotte'un ritim gitara geçmesiyle birlikte davulu teslim aldı. Bu enstrümanda başarı sağladı.
In Flames'ten önce Sacrilege adlı bir grubun kuruculuğunu yapmıştı.
Jesper Strömblad
Jesper Strömblad (d. 28 Kasım 1972), İsveçli In Flames grubunun kurucularındandır. Grubun solo gitaristidir. Ayrıca grubun ilk albümde davul, ilk 3 albümünde ise gitarla beraber klavyeleri çalmıştır. Bugüne kadar In Flames'in seslendirdiği tüm şarkıların gitarlarını yazmıştır. Björn Gelotte'nin gruba katılımı ile şarkıları ortaklaşa yazmaya başlamışlardır.
Anders Friden'la birlikte Cermonial Oath grubunda beraber çalmıştır. In Flames hayranlarının en sevdiği grup elemanı olduğu söylenmektedir. Sinergy grubunun kuruculuğunu yapan Strömblad, bu grupla 1 albüm çıkardıktan sonra gruptan ayrılmıştır. Aynı zamanda Hammerfall grubunun kurucusudur ve ilk albümünde davulları çalmıştır. Hala Dimension Zero isimli grupta bass çalmaktadır.
12 Şubat 2010 itibarıyla In Flames grubundan ayrıldığını açıklamıştır. Bu durumun ardında yatan sebep kendisinin uzun süredir devam eden alkol rehabilitasyonundan sonuç alamamış olmasıdır. Ancak grubun yaptığı açıklamada kapıların Jesper için daima açık olduğu belirtilmiştir. Ardından Sonic Syndicate'in eski kurucu elemanıyla bir proje yaptıklarını duyurmuştur.
ESP ve Gibson marka gitar kullanır, büyük bir Star Wars hayranıdır. Aynı zamanda bir World of Warcraft oyuncusudur.The Resistance adında yeni grup kurmuştur.Grubun diğer üyeleri ise şöyledir;
Tool
Tool, Grammy Ödülü sahibi Amerika Birleşik Devletleri çıkışlı alternatif metal grubu. 1990 yılında Kaliforniya'nın Los Angeles kentinde kuruldu. Bu tarihten beri grup üyeleri davulcu Danny Carey, gitarist Adam Jones ve vokalist Maynard James Keenan'dır. Şu anki bas gitarist 1995'ten beri grupta bulunan Justin Chancellor'dur. Tool, albüm desteğiyle çıktıkları turne programlarına uymada gösterdikleri dakiklikle bilinir, dünya çapında listelerde başarı sağladılar, sadece ABD'de yaklaşık olarak 9,25 milyon albüm satışı yakaladılar.
Tool ilk albümleri olan Undertow'da heavy metal tınısıyla ortaya çıktı, thrash metal tarzının egemen olduğu zamanlar, daha sonra 1996'da çıkardıkları ikinci albümleri Aenima ile alternatif metal akımının zirvesine ulaştılar. Gayretleri müzikal tecrübe ve görsel sanatları birleştirmekti, 2001'de kaydedilen Lateralus albümü kişisel gelişimlerinin bir işareti oldu ve 2006'da çıkan şu anki son albümleri 10,000 Days dünya çapında kayda değer beğeni kazandı.
Tool'un görsel sanatları kendi bünyesine katması, karmaşık yayın izinleri sebebiyle epeyce uzun sürdü, grup çoğunlukla progresif rock ve art rock'ın tarz sınırlarını aşmış bir hareketi olarak tanımlanır. Grup ve bugünün müzik endüstrisi arasında karşıtdeğerli bir ilişki vardır, zaman zaman sansüre uğrarlar ve grup üyeleri dokunulmazlıkları konusunda diretir. Ayrıca grubun müzik akış servislerine karşı sert duruşu sebebiyle hiçbir şarkıları Spotify'da bulunmamaktadır.
1980'lerde, Tool'un gelecekteki üyeleri Los Angeles'a taşındı. Paul D'Amour ve Adam Jones film endüstrisine girmek istiyordu, bu esnada Maynard James Keenan Michigan'da görsel sanatlar eğitimi aldıktan sonra evcil hayvan dükkânlarını yeniden düzenleme işi buldu. Danny Carey ise, Wild Blue Yonder, Green Jellÿ, Carole King gibi isimlerin davulculuğunu yaptı ve Los Angeles civarında Pigmy Love Circus ile birlikte çaldı.
Keenan ve Jones 1989'da tanışıp arkadaş oldular. Keenan Jones'a önceki grup projesinden bir bant kaydı dinlettiğinde Jones onun sesi karşısında çok etkilenmişti, nihayetinde kendi gruplarını şekillendirmek için konuştular. Birlikte doğaçlama çalmaya başladılar fakat bas gitarist ve davulcuları eksikti. Danny Carey Keenan'ın komşusuydu ve Jones aracılığıyla Jones'ın lise arkadaşı ve eski Electric Sheep üyesi Tom Morello ile tanışmıştı. Carey grubun davet ettiği diğer müzisyenlerin gelmemesi nedeniyle diğer üyelere "üzüldü" ve onlarla çalmaya başladı. Jones'un bir arkadaşı aracılığıyla tanıştığı bas gitarist D'Amour da gruba katıldı. İlk başlarda, grup bir "pseudo-felsefe" olan "lachrymology" nedeni ile kuruldukları hikâyesini uydurdu. "Her ne kadar "lachrymology" grubun ismi için bir ilham kaynağı olarak gösterilmiş olsa da, Keenan daha sonraki ropörtajlarda ismin anlamının farklı olduğunu açıkladı: "Tool tam anlamıyla ismi ile aynı anlamda: Büyük bir penis. Bir İngiliz anahtarı... biz... aletiz; bulunması ve elde edilmesi gereken ne varsa onun için kullanılan bir katalizör gibiyiz."
Grup sadece birkaç iş yaptıktan sonra plak şirketleriyle görüşmeye başladı, ve sadece üç ay sonra Zoo Entertainment ile bir kayıt anlaşması imzaladılar. Mart 1992'de, Zoo grubun ilk çalışması olan Opiate'i yayımladı. Yazmış oldukları altı şarkı sonucunda "vur patlat", heavy metal ve "en sert ses" olarak tanımlandılar, EP, "Hush" ve "Opiate tekli'lerini içeriyordu. Grubun ilk müzik videosu olan "Hush", onların 'ne ve müzik sansürü savunucularına karşı olan muhalif tutumlarını gösteriyordu. Videoda, genital bölgeleri etiketiyle ağızları da izolebant ile kapatılmış halde boy gösterdiler. Rollins Band, Skitzo, Fishbone, ve Rage Against the Machine ile birlikte turneye çıkan grubun gidişatına olumlu cevap olarak RIP dergisinden Janiss Garza, gelişmeleri "uğultu" ve "güçlü bir başlangıç" olarak özetledi.
Alternatif rock'un revaçta olduğu sonraki yılda Tool, "Undertow" adlı ilk albümünü piyasaya sürdü.(1993). Bu albüm "Opiate"'dan daha farklı dinamiklere dayandırılmıştı ve grubun daha ağır bir ses tercih ettiğinden önceki yayınlarında bulundurmadığı şarkılar içermekteydi. Grup, 1993 Mayıs'ında bir istisna olmakla berbaer planladığı gibi turlamaya başladı. Tool'un Hollywood'daki Garden Pavillion'da sahne alması planlanmıştı ki son anda grubun üyeleri Garden Pavillion'un L. Ron Hubbard'ın Scientology Kilisesi'ne ait olduğunu öğrendi. Bu inanç sistemini öğretileri, grubun " |
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.