article
stringlengths 7.34k
10k
|
---|
Dostoyevski, türünün prestijli bir yayını olan ve hem İvan Turgenyev hem de Lev Tolstoy'un çıkış yeri olan aylık edebiyat dergisi "Rus Habercisi"'nden yayıncı Mikhail Katkov'a hikâyesini veya novellasını (o dönemde Dostoyevski, bunu bir roman olarak düşünmüyordu) teklif etti. Ancak Dostoyevski, 1860'ların başında Katkov'la aralarında olan oldukça kırıcı polemiklerini sürdürdü ve derginin sayfalarında hiç bir şey yayımlamadı. Yine de, durumundan dolayı mecbur kalan Dostoyevski, Katkov'a son çare olarak gitti ve önerilen katkı için avans talep etti. 1865 yılının eylül ayında Katkov'a yazdığı bir mektupta Dostoyevski çalışmanın "bazı garip, 'tamamlanmamış' ancak havada kalan fikirlere sahip" bir genç hakkında olduğunu açıkladı ve "radikalizm" ideolojisinin ahlâki ve psikolojik tehlikelerini keşfetme planına başladı. 1865 yılının kasımında yazılan mektuplarda önemli bir kavramsal değişim meydana geldi: "hikâye" bir "roman" haline geldi ve bundan sonra "Suç ve Ceza"'ya yapılan tüm referanslar bir romana yönelikti.
Dostoyevski, hem "Kumarbaz"'ı hem de "Suç ve Ceza"'yı zamanında bitirmek için zaman ile yarışmak zorunda kaldı. Kısa süre sonra ikinci eşi olacak olan stenograf Anna Snitkina, bu görevi sırasında Dostoyevski'ye çok yardımcı oldu. "Suç ve Ceza"'nın birinci parçası, "Rus Habercisi"'nin Ocak 1866 sayısında ve son parçası ise Aralık 1866 sayısında yayımlandı.
Dostoyevski'nin Sovyetler Birliği'nde yayımlanan yazılarının tam baskısında editörler, yazarın "Suç ve Ceza" üzerine çalışırken tuttuğu defterleri, kompozisyonun çeşitli aşamalarına kabaca karşılık gelen bir sırayla yeniden kurguladı ve bastı. Bu işçilerin sayesinde şu an elde metnin ilk iki haliyle birlikte tasarlanan öykünün parçalı bir taslağı, ya da novella, mevcuttur. Bunlar Wiesbaden baskısı, Petersburg baskısı ve nihai plan olarak ayırt edilmiştir ve birinci şahıs anlatıcıdan Dostoyevski tarafından icat edilen üçüncü şahıs formunun yerli çeşitliliğine geçişleri içermektedir. Wiesbaden baskısı, cinayetten sonra anlatıcının tümüyle ahlakî ve psikolojik tepkilerine yoğunlaşmaktadır. Dostoyevski'nin Katkov'a yazdığı mektubunda anlattığı öyküyle kabaca örtüşmektedir.
Dostoyevski'nin ilk versiyou neden terk ettiği, spekülasyon meselesi olmaya devam etmektedir. Joseph Frank'e göre, "Dostoyevski'nin kahramanı, ilk önce tasarlandığı sınırların ötesine geçmeye başlaması" olası bir ihtimaldır. Frank, not defterlerinde Dostoyevski'nin Raskolnikov'un olay örgüsündeki hareketliliğin ilerleyeni olmasıyla karakterin yeni yönlerinin ortaya çıkmasının farkında olduğunu ve romanı bu "metamorfoz" ile uyumlu hale getirdiğini söylemiştir. Böylece Dostoyevski, hikâyeyi "Ayyaşlar "adlı roman için kurguladığı önceki fikriyle birleştirmeye karar verdi. "Suç ve Ceza"'nın son versiyonu, ancak 1865 Kasım'ında Dostoyevski'nin üçüncü kişi anlatıcıyla romanını yeniden düzenlemeye karar verdiğinde ortaya çıktı. Karar verdikten sonra Dostoyevski eserini sıfırdan yeniden yazmaya başladı ve ilk el yazması metinlerin bölümlerini nihai metne kolayca entegre edebildi; Frank, Dostoyevski'nin, Wrangel'e söylediği gibi, daha önce yazdığı hiçbir şeyi yakmadığını söyledi.
Nihai taslak, "Rus Habercisi" editörleriyle yaşanan bir çatışma dışında sorunsuz bir şekilde ilerledi. Dostoyevski'nin Katkov'a teslim ettiği el yazması kaybolduğundan editörlerin asıl neye itiraz ettiği belli değil.
Eski bir hukuk öğrencisi olan Rodion Romanoviç Raskolnikov, Saint Petersburg'daki küçük, kiralık bir odada aşırı yoksulluk içinde yaşamaktadır. Kendini destekleyecek tüm girişimlerden vazgeçmiştir ve yaşlı bir tefeci olan Alyona İvanovna'yı soymak ve öldürmek için bir plân tasarlar. Plânı tasarlarken ailesinin küçük servetini israf eden sarhoş Semen Zaharoviç Marmeladov ile tanışır. Marmeladov, ona ailesini geçindirmek için fahişe olmayı seçmiş olan genç kızı Sonya'yı anlatır. Raskolnikov, annesinden Saint Petersburg'a ziyarette bulunacaklarından bahseden bir mektup alır ve mektupta ayrıca Raskolnikov'un kız kardeşi Dunya'nın mürebbiye olarak çalıştığı yerde kötü niyetli patronuyla olan sorunları de ele alınmıştır. Savunmasız durumundan kaçmak ve kardeşine yardım etme umuduyla Dunya zengin bir taliple evlenmeyi seçer. Raskolnikov, kız kardeşinin bu fedakârlığına içten içe öfkelenir ve bunu, Sonya'nın yapmak zorunda kaldığı şeyle aynı görür.
Üzerine çok fazla kafa yorduktan sonra Raskolnikov, Alyona İvanovna'nın dairesine gidip onu baltayla öldürür. Ayrıca suç mahalinde tesadüfen bulunan Alyona'nın üvey kız kardeşi Lizaveta'yı da öldürür. Yaptıklarından sarsılmış bir hâlde olan Raskolnikov, bir avuç dolusu eşyayla küçük bir çanta çalar ve tefecinin pahalı eşyalarına dokunmaz. Raskolnikov ardından kaçar ve bir dizi tesadüf eseri sonucu görünmeden ve fark edilmeden oradan ayrılmayı başarır.
Raskolnikov acemice işlediği cinayetten sonra ateşli bir haleti ruhiye içine bürünür ve cinayet üzerine saplantı derecesinde endişelenmeye başlar. Çalıntı eşyalarla cüzdanı bir kayanın altına saklar ve kıyafetini kandan veya herhangi bir kanıttan temizlemek için umutsuz bir şekilde çabalar. Kısaca eski arkadaşı Razumihin'i çağırmadan önceki birkaç gün ateşler içinde yanar. Ateşinin çıktığı ve düştüğü sonraki günlerde Raskolnikov, kendisini açığa çıkarmayı isteyecek şekilde davranmaya başlar. Şehirde herkesin artık haberdar olduğu ve hakkında konuştuğu tefeci cinayetinden kim bahsederse tuhaf davranışlar sergiler. Hezeyanları sırasında Raskolnikov, kendisi ve cinayetle olan bağı hakkında daha fazla dikkat çekecek şekilde Saint Petersburg'u dolaşır. Şehri dolaştığı yürüyüşlerinin birinde caddede binek arabasının ölümcü bir şekilde çiğnediği Marmeladov'u görür. Adama yardım etmek için acele eder ve yaralı adamı dairesine taşımayı başarır. Marmeladov , kendisini affetmesi için çağırdığı kızı Sonya'nın kollarında ölür. Raskolnikov, annesinin kendisine yolladığı paradan kalan son yirmi rubleyi Marmeladov'un veremli karısı Katerina İvanovna'ya verir ve bu paranın arkadaşından aldığı borcun geri ödemesi olduğunu söyler.
Bu arada Raskolnikov'un annesi Pulheriya Aleksandrovna ve kız kardeşi Avdotya Romanovna (Dunya) şehre gelmiştir. Dunya, o zamana kadar Svidrigaylov ailesi için bir mürebbiye olarak çalışmış ancak aile lideri Arkadiy İvanoviç Svidrigaylov tarafından işini bırakmaya zorlanmıştır. Svidrigaylov, Dunya'nın fiziki güzellikleri ile feminen özelliklerinden hoşlanmış ve ona zenginlik ve birlikte kaçmayı önermiştir. İncinen Dunya, Svidrigaylov ailesini terk ederek gelirini kaybeder ve mütevazı gelire sahip ve rütbeli bir adam olan Pyotr Petroviç Lujin ile tanışmıştır. Lujin, Dunya'ya evlilik teklifinde bulunmuş, annesiyle onu maddi sıkıntılardan kurtaracağını söylemiş ve teklifi çabuk ve sorgulamadan kabul etmesi şartını koşmuştur. Bu sebeple Dunya ve annesi, St. Petersburg'a hem Lujin ile görüşmek hem de Raskolnikov'un onayı almak için gelirler. Raskolnikov hezeyanlar geçirdiği bir sırada Lujin tarafından çağrılır ve kendini ahmâk, tepeden bakan ve küstâh biri olarak sunar. Raskolnikov, Lujin'i kız kardeşine uygun bir koca adayı olarak görmez ve reddeder. Kız kardeşinin de ailesine yardım etmesi için Lujin'e evet dediğini fark eder.
Roman ilerledikçe Raskolnikov, cinayetten sadece psikolojik nedenlerden ötürü kendisinden şüphelenmeye başlayan Dedektif Porfiriy ile tanışır. Aynı zamanda Raskolnikov ve Sonya arasında saf bir ilişki oluşur. Sonya, bir fahişe olsa da Hristiyan erdemleriyle doludur ve bu işi yapmasının tek sebebi ailesinin yoksulluğudur. Bu arada, Razumihin ve Raskolnikov, Dunya'nın Lujin ile ilişkisini sürdürmesini engellemeyi başarır. Bu noktada vilayetten Petersburg'a Dunya'yı aramak için gelen Svidrigaylov sahnede görünür. Karısı Marfa Petrovna'nın öldüğünü ve Dunya'ya karşılıksız çok büyük miktarda para ödemeye hazır olduğunu belirtir. Dunya haberi duyunca hıyanetinden şüphelendiği Svidrigaylov'u reddeder.
Raskolnikov ve Porfiriy görüşmeye devam ettikçe Raskolnikov, suçunu açığa çıkarma dürtüsü içindedir. Porfiriy, adamın suçlu olduğundan gittikçe emin olur fakat elinde bu şüpheyi destekleyecek somut bir kanıt veya tanık yoktur. Dahası, başka bir adam sorgulama ve tutuklama altında suçu işlediğini kabul eder. Bununla birlikte, Raskolnikov'un sinirleri daha da bozulur ve asla gerçek anlamda mahkûm edilemeyeceğini bilmesine rağmen suçunu itiraf etme fikriyle sürekli mücadele eder. Destek almak için Sonya'ya gider ve suçunu ona itiraf eder. Tesadüfen, Svidrigaylov, Sonya'nın yanındaki bir odaya yerleşmiştir ve bütün itirafa kulak misafiri olur. Raskolnikov'la yüz yüze geldiği zaman Svidrigaylov, gerçeği bildiğini itiraf eder ve ihtiyaç duyması halinde bu bilgiyi onun aleyhinde kullanabileceğini öne sürer. Ayrıca kendi geçmişi hakkında konuşur ve Raskolnikov, Svidrigaylov'un birkaç cinayet işlediğine dair söylentilerin doğru olduğundan şüphelenir. Dunya ile daha sonraki bir sohbetinde Svidrigaylov, karısının ölümünde parmağının olduğuna dair söylentiyi reddeder.
Raskolnikov bu noktada tamamen kopmuştur artık. Sonya tarafından itiraf etmesi için teşvik edilir ve Svidrigaylov'un ifadesi onu potansiyel olarak mahkûm edebilir. Üstelik Porfiriy, Raskolnikov'u şüpheleriyle karşı karşıya getiririr ve itiraf ederse cezasının önemli ölçüde hafifletileceği konusunda ona güvence verir. Bu arada Svidrigaylov, Dunya'yı baştan çıkarmaya çalışır ama kızın kendisini asla sevmeyeceğini anladığında gitmesine izin verir. Daha sonra bir geceyi kargaşa içinde geçirir ve sabah kendini vurur. Aynı sabah, Raskolnikov tekrar kendisini itiraf etmeye ve vicdanını temizlemeye zorlayan Sonya'ya gider. Svidrigaylov'un intihar haberini öğrendiği karakola gider. Bir an tereddüt eder, mükemmel bir suçla tekrar kaçabileceğini düşünür ancak Sonya tarafından itiraf etmesi için ikna edilir.
Epilog kısmında Raskolnikov'un Sibirya'da sekiz yıllık esaret cezası aldığı ve Sonya'nın da onun peşinden gittiği yazılır. Dunya ile Ramuzihin evlenir ve romanın sonunda mutlu bir sona kavuşurlar. Raskhnikov'un annesi Pulheriya ise oğlunun durumuyl |
a baş edemeyip hastalanır ve ölür. Raskolnikov'un kendisi Sibirya'da mücadele eder. Hapishanede bir süre sonra, kurtuluşunun ve ahlâki yenilenmesinin Sonya'nın sevgi dolu etkisi altında başlamasıyla olur.
"Suç ve Ceza"'da Dostoyevski, ana karakteri Rodion Romanoviç Raskolnikov'un kişiliğini yeni anti-radikal ideolojik temalarla birleştirmiştir. Ana konu, "ideolojik zehirlenme" sonucu yaşanan bir cinayeti içermektedir ve cinayetten kaynaklanan tüm feci ahlâki ve ruhsal sonuçları tasvir etmektedir. Raskolnikov'un psikolojisi merkeze yerleştirilir ve suçunun ardındaki fikirlerle beraber dikkatlice ele alınır; romanın diğer her özelliği, Raskolnikov'un yakalandığı acı veren ikilemi aydınlatmasıdır. Başka bir bakış açısından, romanın konusu geleneksel 19. yüzyıl temasının başka bir varyasyonudur: Masum genç bir taşralı, başkentte zenginlik arayışına girer, burada bozulmaya dayanamaz ve eski tazeliğiyle saflığının tüm izlerini kaybeder. Ancak Gary Rosenshield'ın belirttiği gibi "Raskolnikov, Honoré de Balzac'ın Rastignac'ı ya da Stendhal'in Julien Sorel'i gibi yüksek topluluğun cazibesine değil de rasyonalist Petersburg'a yenilmiştir."
Raskolnikov (Rodion), romanın protagonistidir ve roman öncelikle onun bakış açısına odaklanır. Raskolnikov, 23 yaşındaki bir erkek ve eski öğrenci olarak romanda "güzel, koyu gözlü ve koyu kahve saçlı, ince, yapılı, ortalamanın üzerinde son derece yakışıklı" olarak tanımlanmaktadır. Raskolnikov'un belki de en çarpıcı özelliği, onun ikili kişiliğidir. Bir yandan soğuk, kayıtsız ve antisosyal; öte yandan, şaşırtıcı derecede sıcak ve şefkatli olabilmektedir. Dürtüsel hayırseverliğin yanı sıra cinayet de işlemiştir. Dış dünya ve nihilist dünya görüşüyle kaotik etkileşimi, sosyal yabancılaşmasının sebebi veya sonucu olarak görülebilir.
Adına ("Suç ve Ceza") rağmen roman, Raskolnikov'un iç mücadelesinde olduğu gibi suç ve resmî cezasıyla pek ilgilenmez (kitap, cezasının vicdanından daha çok kanundan kaynaklandığını gösterir). Raskolnikov, [kendisinin Napolyon olduğu "Suç Üzerine" adlı makalesine/tezine dayanarak] sonuçların üstesinden gelmek için yeterli entelektüel ve duygusal titizliğe sahip olduğu fikriyle cinayeti işler fakat duyduğu suçluluk duygusu, kısa bir sürede onu ruhsal ve bedensel hastalık noktasına getirir. İtiraf etmeye karar vermesi ve toplumdan yabancılaşmaya son vermesiyle sadece epilog kısmında resmî olarak cezasını idrak eder.
Sofya Semyonovna Marmeladova -çoğunlukla Sonya ya da Soneçka olarak anılır- Raskolnikov'un romanın başında bir tavernada buluştuğu Semyon Zahariç Marmeladov adında bir sarhoşun kızıdır. Ailesine yardım etmek için fuhuşa mecbur kalmış olmasına rağmen sıklıkla fedekâr, utangaç ve hatta masum olarak karakterize edilir. Aynı zamanda, Raskolnikov'un suçunu itiraf ettiği ilk kişi olduğu gibi aynı utanç ve yabancılaşma duygularına sahiptir ve kurbanlardan biriyle (Lizaveta) ile arkadaş olmasına rağmen Raskolnikov'u destekler. Roman boyunca Sonya, Raskolnikov için önemli bir ahlâki güç ve iyileşme kaynağıdır. Ailesi için fahişelik yapmaya mecbur olmasından ötürü bazı eleştirmenler tarafından Mecdelli Meryem ile kıyaslanmasına yol açmıştır.
Avdotya Romanovna Raskolnikova, Raskolnikov'un baskın ve sempatik ablası, kısaca Dunya ya da Duneçka olarak çağrılır. Başlangıçta zengin ve kendini beğenmiş olan Lujin'le evlenmeyi ve aileyi mali yıkımdan kurtarmayı planlar. Düşündüğü zamanlarda odanın içinde volta atma alışkanlığı vardır. Kendisini şantaj yoluyla geri kazanmayı amaçlayan Svidrigaylov tarafından Saint Petersburg'a dek takip edilir. Her iki adamı da reddederek Raskolnikov'un sadık dostu Razumihin'i tercih eder.
Pulheriya Aleksandrovna Raskolnikova, Raskolnikov'un naif, umutlu ve sevgi dolu annesidir. Raskolnikov'un cezasını müteakip, (aklen ve bedenen) hasta düşer ve sonunda ölür.
Dmitriy Prokofiç Vrazumihin ya da sıklıkla anıldığı adıyla Razumihin, Raskolnikov'un sadık arkadaşı ve aynı zamanda eski bir hukuk öğrencisidir. Razumihin'in Dostoyevski'nin anti-radikal tematiklerine katkısı bakımından, inanç ve akıl arasındaki yaygın tematik çatışmanın uzlaştığı bir şeyi temsil etmesi amaçlanmıştır.
Porfiriy Petroviç, Sonya ile birlikte Raskolnikov'u itiraf etmeye yönelten Lizaveta ve Alyona İvanovna'nın cinayetlerini çözmekle sorumlu Soruşturma Dairesi başkanı. Ancak Sonya'nın aksine, Porfiriy bunu psikolojik oyunlarla yapar. Delil yetersizliğine rağmen, kendisiyle yaptığı birkaç konuşmayı takiben Raskolnikov'un katil olduğundan emin olur ancak ona gönüllü olarak itiraf etme şansı verir.
Arkadiy İvanoviç Svidrigaylov, şehvetli, ahlâksız ve zengin eski işveren ve Dunya'nın şu anki takipçisi. Raskolnikov'un Sonya'ya olan itiraflarına kulak misafiri olur ve bu bilgiyi hem Dunya'ya hem de Raskolnikov'a eziyet etmek için kullanır ancak polise bilgi vermez. Görünürdeki kötü niyetine rağmen Svidrigaylov'un cömertlik ve merhamete sahip olduğu görülür. Dunya ona asla onu sevemeyeceğini söylerken (onu vurmaya teşebbüs ettikten sonra) gitmesine izin verir. Sonya'ya, (ebeveynlerinin ölümünden sonra) Marmeladov çocuklarının yetimhaneye girmeleri için mali düzenlemeler yaptığını söyler ve ona üç bin ruble vererek Raskolnikov'u Sibirya'ya kadar takip etmesini sağlar.
Romandaki diğer karakterler:
Eleştiriler
Çevrimiçi metin
Haritalar
Görüşler
Mitoz bölünme
Mitoz ya da mitoz bölünme, ana hücre'nin bölünerek iki yeni hücre oluşturmasına denir. Mitoz yalnızca ökaryotik hücrelerde görülür ve çok hücreli canlılarda büyüme gelişme ve yaraların onarılmasını sağlar.
Genellikle ardından sitoplazma ve hücre zarının bölünmesi olan, sitokinez gelir. Bunun sonucu olarak, organelleri ve diğer hücre elemanları eş olan iki kardeş hücre oluşur. Mitoz ve sitokinez hücre döngüsünde M harfiyle gösterilen mitozu tanımlar. Çok hücrelilerde somatik hücrelerin oluşumu mitozla olurken, eşey hücrelerinin oluşumu mayoz denilen bölünme çeşidiyle olur. Çekirdeği olmayan prokaryotlarda hücreler, "fizyon" denilen bölünme yöntemiyle bölünürler.
Zigot oluştuktan sonra başlayan mitoz bölünme, organizma belli bir büyüklüğe erişinceye kadar tüm soma hücrelerinde ve bazı hücrelerde (kemik iliği vb.) hayat boyu devam eder. Mitozda her hücrenin [çekirdek (biyoloji)|çekirdeğinde kromozomlar kendini eşler. Eşler, ana hücrenin bölünmesiyle oluşan iki yavru hücreye verilir. Böylece ana hücreye benzeyen, diploid sayıda (2n) kromozomlu iki yavru hücre meydana gelir. Mitoz da çekirdek bölünmesi "karyokinez", sitoplazma bölünmesi "sitokinez" olarak tanımlanır. Karyokinez başlangıçta "interfaz" ve sonrasında gerçek bölünme evreleri olan "profaz", "metafaz", "anafaz" ve "telofaz" olarak görülür.
Mitoz, hücre bölünmesi sırasında genetik bilgiyi ikiye böler.Vücut hücrelerinde görülür.Bir hücrelilerde üreme,çok hücrelilerde büyüme ve gelişmeyi sağlar.Mitoz bölünmede kromozom sayisi sabit kalır(2n-2n n-n).Mitoz bölünmede 1 hücreden 2 hücre oluşur.Mitoz bölünmede kromozom yapısı değişmez.Kalıtsal bilgi aynen kalır.
Amitoz:Bakteri,amip,öglena ve kanser hücrelerinde görülür.Sitoplazma ve çekirdek içerisinde herhangi bir değişiklik olmadan hücrenin doğrudan bölünmesidir.
Endomitoz:Sadece çekirdek bölünmesi gerçekleşir.Sitoplazma bölünmez. Endomitoz çizgili kas hücremizde ,paremesyumda polende görülür.
Mitoz, hücre döngüsünün bir parçasıdır. Hücre döngüsü oldukça uzun olan interfaz evresi ile kısa bir bölünme evresinden oluşur. Mitotik evre (M) evresi çekirdek bölünmesi ve sitoplazma bölünmesinden meydana gelir.
Mitoz evresi hücre döngüsünün görece çok kısa bir parçasıdır. Döngünün büyük kısmını oluşturan evre, hücrenin kendisini bölünmeye hazırladığı interfaz evresidir.
İnterfaz G1, S ve G2 olmak üzere üç evreye ayrılır. G1 evresinde ATP sentezi, organel sayısı ve protein sentezi artar. S evresinde DNA eşlenmesi tamamlanır. G2 evresinde hücre, bölünme hazırlığını tamamlar.
Hızlı çoğalan bir insan hücresinde hücre döngüsü 24 saatte tamamlanırken embriyo hücresinde 30 dakikadan az, maya hücresinde 90 dakika, bakteri hücresinde 20 dakika gibi kısa sürede tamamlanabilir.
İnterfazda eşlenmiş durumdaki kromatinler kısalıp kalınlaşarak kromozoma dönüşürler. Çekirdek zarı, çekirdekçik ve organeller eriyerek tamamen kaybolur. Kromozomlar ekvatoral bölgeye hareket etmeye başlarlar.
Kardeş kromotitler ekvatoral düzlemde bir çember gibi, bazen de karışık olarak ekvatoral düzlem üzerinde dizilirler ve sentrozomlar interfazda oluşturmuş olduğu iğ ipliklerini kromozomlara doğru göndermeye başlar. Hücrenin ortasında hafif boğumlanma olur. İğ iplikleri kardeş kromatitlere tutunur. Kromozomların en net görüldüğü safhadır.
Kromozomlardaki sentromerlerin aynı anda ikiye bölünmesiyle kardeş kromatitler tam olarak birbirinden ayrılır. Kardeş kromatitler sentromerleriyle iğ ipliklerine tutunarak zıt kutuplara doğru çekilir. Anafaz evresi kardeş kromatitlerin zıt kutuplara ulaşmasıyla tamamlanır.
Profaz evresinde eriyen çekirdek zarı, çekirdekçik ve organeller yeniden oluşmaya başlar.Kutuplara çekilen kromatitler çekirdek zarının içine girerler.Kısaca bu evrede Profazda olan her şeyin tam tersi olur.Bu evreden sonra sitoplazma bölünmesi gerçekleşir.
Çekirdek bölünmesi (karyokinez) gerçekleştikten sonra hayvan hücreleri ortadan boğumlanarak, bitki ve diğer çeperli ökaryotik hücreler ise orta lamel (ara lamel) ile bölünerek iki yeni hücre oluşturur.
Hayvan hücresindeki sitoplazma bölünmesi: Hücrenin ekvator bölgesinde dıştan içe doğru meydana gelen bir boğumlanma ile başlar. Bu boğumlanma sitoplazmayı ikiye ayırıncaya kadar devam eder. Yeni hücreler eşit veya eşit olmayan büyüklüktedir. Fakat genetik materyal bakımından her iki hücre de aynı genetik yapıya sahip, kromozom sayıları eşittir.
Bitki hücresinde hücre çeperi bulunduğundan boğumlanma görülmez. Hücrenin ortasında orta lamel (ara lamel) denilen ara plak oluşumu başlar. Orta lamel hücrenin çeperine ulaşıncaya kadar büyür ve
kalınlaşır. Böylece sitoplazma içindeki yapılar hemen hemen eşit olacak şekilde ikiye ayrılır. Zamanla orta lamel iki yavru hücrenin faaliy |
eti sonunda normal hücre çeperi halini alır. Sitoplazmanın da bölünmesiyle aynı genetik bilgiye sahip iki yavru hücre oluşur.
Ve (Kiril)
Latin Abecesi'ndeki V'ye eşdeğer Kiril Abecesi harfi. (В: Büyük harf. в: Küçük Harf)
Örneğin;
Rusça :
ВеЧер: "'v "echer (akşam:tr)
вода: voda (Su: tr)
верба: verba (Söğüt: tr)
вера: vera (İnanç: tr)
восток: vostok (Doğu: tr)
вторник: vtornik (Salı: tr)
воскресенье: voskresen'e (Pazar: tr)
Венгрия: Vengriya (Macaristan: tr)
Asya mandası
Asya mandası ("Bubalus bubalis"), camış olarak da bilinir, Türkiye'de camız, camış, kömüş, dombay adları ile de anılır. Yavrusuna malak denir. Boynuzlugiller (Bovidae) famiyasının sığırlar (Bovinae) alt familyasına ait bir tür. Çoğunlukla evcil hayvan olarak tanınır. Yabani mandaların sayıları çok azalmıştır. Türkiye'de evcil hayvan olarak yetiştirilen mandaların sayısı 1982 yılında 1.002.000 iken, 2011 yılında 85.000 'e kadar düşmüştür .
Çoğu diğer dillerde suya bağımlı yaşama şeklini ifade eden isimleri vardır; örneğin: ""Water buffalo"". Mandalar hava sıcaklığı 30 santigrad derecenin üzerine çıktığında ter bezleri sığırınkine göre %10 daha az olduğundan yeterince vücut ısısını ter yoluyla atamazlar. Bu durum, onların metabolizmalarının bozulmasına neden olur. Bu olumsuzluğu önlemek ve serinlemek için günde birkaç kez suya girmeleri gerekir. Bu yüzden fazla kurak iklimli bölgelerde, yapay bir göl ya da duş sistemi yapılmazsa manda yetiştirilemez.
Manda sıcağa karşı duyarlı olduğu gibi soğuğa karşı da oldukça duyarlıdır. Ortam sıcaklığı 5 santigrad derecenin altına düşerse ve uzun süre sıfır derecenin altındaki sıcaklıklara maruz kalırsa üşür ve bunu titreyerek belli eder. Sürekli düşük sıcaklığa maruz kalırlarsa, ölmeseler bile kuyruk uçları donarak kangren olur ve düşer. Daha önemlisi üşümeye bir de yetersiz beslenme sonucu enerji noksanlığı eklenirse, metabolizmaları bozularak karaciğer ve böbrek yetmezlikleri gelişebilir ve ölürler.
Manda 180 cm boyuna, 3 metre uzunluğa ve 1 ton ağırlığa kadar varabilir. Ama bu en büyük ölçüleri neredeyse sadece yabani mandalarda görülmüştür. Ev hayvanı olarak tutulan mandalar daha küçük olurlar ve ağırlıkları 500 kilodan fazla olanlara zor rastlanır. Vücutları sığırlar için tipik olan fıçı şekline sahiptir. Yabani mandaların rengi gri, kahverengi ya da siyah olur. Evcil mandalarda bu renklerin yanında, siyah-beyaz alacalıları ve hatta tamamen beyazları da bulunur.
Mandalarda sadece erkeklerin değil dişilerin de boynuzları vardır. Bu boynuzları bazı soylarda dümdüz yanlara doğru uzanır, diğerlerinde ise yuvarlağımsı bir biçimde arkaya doğru uzanır. Boynuzların uzunlukları bir metreye kadar varabilir. Dişilerin boynuzları erkeklerinkinden biraz daha kısa olur. Ayrıca daha kısa boynuzları olan manda soyları vardır. Tırnaklarını birbirlerinden epey ayırabilmesi, yaşadığı bataklıklarda daha rahat yürüyebilmesini sağlar. Mandalar boynuz şekillerine göre gruplara ayrılır. Bunlar, Murrah, Akdeniz, Jaffarabadi ve Bataklık mandasıdır. Murrah gruptaki mandaların boynuzları küçüktür ve daire şeklinde kıvrıktır. Akdeniz grubundaki mandalarda boynuzlar yukarıdan aşağıya ve sonra geriye yönelmiştir. Jaffarabadi'de ise boynuzlar aşağıya doğru uzun şekilde yönelir sonra yukarı yönelerek ucundan daire şeklinde kıvrılır. Bataklık mandlarında boynuzlar hem kalın ve hem de oldukça uzundur.
Mandaların yaşadığı coğrafya son buz-çağından bu yana hiç durmaksızın daralmıştır. Pleistosende Kuzey Afrika'da bile mandaların yaşamış oldukları bilinmektedir. Çin, Hindistan ve Güneydoğu Asya'nın yanında, Mezopotamya'nın eski yüksek kültürleri çağında Mezopotamya'da da çok yaygınlarmış.
Günümüzde hangi mandaların hakiki yabani manda ve hangilerinin sonradan tekrar yabanileşmiş olan evcil manda soyu olduğunu kesin olarak belirlemek zor olmuştur. Kamboçya, Laos ve Vietnam'da artık hakiki yaban mandaları bulunmadığı düşünülür. Birkaç hakiki yabani manda sürüleri dağınık şekilde Nepal, Bhutan ve Hindistan'ın Assam, Madhya Pradesh, Meghalaya ve Arunaçhal Pradesh illerinde yaşamaktadırlar. Tayland'ın batısında ve Sri Lanka'da yaşayan mandaların hakiki yaban mandası olup olmadığı konusu hala tartışılmaktadır.
Mandalar yaşam bölgesi olarak geniş sulak bölgeleri, bataklıkları ve ırmak vadilerini tercih ederler. Mandaların derisi, hem çok kalın hem de koyu renk olduğu için, çabuk sıcaklar ve serinlemek için suya girmesi gerekir. Serinlemek ve böcek/sineklerden kurtulmak için her gün saatlerce suya veya çamura girerler. Çamurdan çıktıklarından sonra üzerlerinde kuruyup kalan çamur da onları bir süre kan emici sineklere karşı korur.
Asya'da artık neredeyse sadece evcil mandalar ya da "tekrar yabanileşmiş" mandalar bulunduğu için mandaların davranışları daha çok uzun zamandır yabani olarak yaşadıkları Avustralya'da incelenmektedir. Mandalar 30 hayvandan oluşan sürüler oluştururlar, ve bu sürünün başında tecrübeli bir dişi bulunur. Genç dişiler sürüde kalırlar ama genç erkek hayvanlar 2 yaşına vardıklarında sürüden kovulurlar. Erkek mandalar kendi aralarında 10 hayvandan oluşan bekar sürüleri oluştururlar. Çiftleşme zamanında (Eylül ayında) erkek mandalar, dişi sürülerinin peşine takılırlar. Çiftleşme zamanı sona erince, dişilerden ve yavrulardan oluşan sürünün başı olan yaşlı dişi, erkek mandaları tekrar sürüden kovar. Yaşlılıktan dolayı artık çiftleşemeyen erkekler gönüllü olarak sürülerden uzaklaşıp yalnız yaşamaya başlarlar. Bazen ama daha genç bir erkek manda tarafından sürüden kovulurlar.
Dişiler her 2 yılda bir gebe olurlar. 320 gün süren bir gebelikten sonra 40 kilo ağırlığında bir yavru dünyaya getirirler. Yavrular yarım sene boyunca sütle beslendikten sonra kendileri otlamaya başlarlar. 2-3 yıl sonra kendileri üreyebilecek yaşa varırlar. Yabani mandaların ömürü 25 yıl kadardır. Ama evcil mandalarda daha uzun ömürleri olanlarıda vardır.
Mandalar otlar ve su kenarlarında büyüyen bitkiler ile beslenirler. Doğal düşmanı kaplandır. Kaplanlar özellikle yavru mandalara ve yalnız gezen mandalara saldırırlar, sağlıklı bir sürüye yaklaşamazlar. Bir manda sürüsü, bir kaplanı rahatlıkla korkutup kovar ve büyük mandalar kaplanları boynuzları ile hatta öldürebilirler.
Dünyada 150 milyon evcil manda olduğu tahmin edilir. Mandanın ilk kez ne zaman evcilleştirildiğini söylemek zordur. Çünkü evcil ve yabani mandaların iskeletlerinde herhangi bir fark yoktur. Tarihte birbirinden bağlantısı olmayarak farklı bölgelerde evcilleştirilmeye başlandığı düşünülür.
Evcilleştirilmelerin en eski kanıtları MÖ 400'de Hindistan'da Harappa-Kültüründe bulunur. Dolavira ve Shikapur bölgelerinde çok sayıda bulunan kemiklerin, orada sürü halinde tutulduklarını kanıtlamaktadır. Bu kalıntılardan az daha genç olan kalıntılar Mezopotamya'da bulunmuştur. En eski kalıntıları Hindistan'da olmak üzere, Mezopotamya'ya, Çin'e ve Güneydoğu Asya'ya doğru evcil mandaların kalıntıları bulunur.
Son birkaç yüzyıl içerisinde evcil mandalar insanlar tarafından daha uzak bölgelere yayılmışlardır; Güneydoğu Avrupa, Kuzey ve Doğu Afrika, Avustralya, Mauritius, Hawaii, Güney Amerika ve Japonya. Avrupa'da özellikle İtalya'da, Romanya'da ve Bulgaristan'da büyük kapsamlı bir şekilde yetiştirilmektedirler. Gemilerle Avustralya'ya götürülmüş olan mandaların yetiştirilmeleri bir süre sonra boş verilmiş ve mandalar yabanileşmişlerdir. Bu yabanileşen mandalar Avustralya'nın sulak bölgelerinde çok fazla türeyip bir sorun olmaya başlamışlardır. Avustralya hükümeti sayıları 200.000 olarak tahmin edilen mandaların sayılarını azaltmak için manda avını desteklemeye başlamıştır. Yeni Guinea, Arjantin ve Tunus'ta da yabanileşmiş manda sürülerine rastlamak mümkündür.
Mandalar insanlara karşı sakindir ve hatta çocuklar bile onları rahatlıkla yönlendirebilirler. Yabanî mandalar genelde insanlardan uzak durur ve insanlardan kaçarlar. Sadece yalnız yaşayan yaşlı boğalar saldırgan ve tehlikeli olabilirler ve sadece insanlara değil hatta bir File bile saldırabilirler. Asya'da mandaların sarı ve kavuniçi rengini görünce derhal saldırdıkları söylenir. Bu yüzden kavuniçi renkli mintanlar giyen Buddha-rahipleri daima mandalardan uzak dururlar.
Mandalar pirinç tarlalarında çalıştırılırlar ve yük hayvanı olarak kullanılırlar. Sütü, eti ve deriside kullanılır. Mandanın diğer bir özelliği de, diğer sığır türlerinin yakalandığı tipik hastalıklara karşı daha dayanıklı olmasıdır.
Mandalardan, diğer evcil sığırlardaki kadar fazla süt ve et elde edilemez. Ama zamanla geliştirilmeye devam eden yeni manda soyları biraz daha fazla süt verebilirler. 1979 senesine kadar bir yıl içerisinde bir mandanın verdiği en fazla süt miktarı 3000 litre olarak bilinmekteydi. Daha modern manda soyları ile bu miktar 5000 litreye kadar yükseltilebildi. Manda sütü, inek sütünden iki kat daha fazla yağlıdır ve daha uzun zaman bozulmadan saklanabilir. Sütteki kolesterol içeriği ise aksine yaklaşık 2,5 kat daha düşüktür.Manda yetiştiricileri, aynı diğer evcil sığırlar kadar süt verebilecek manda soylarının yetiştirilmesinin mümkün olduğuna inanmaktadırlar.
İtalya'ya özgü mozzarella peyniri manda sütü ile üretilmektedir.
Mandaların 74 ayrı soyları tanılmaktadır. Bu soylar kabaca, "Bataklık mandaları" ve "Irmak mandaları" diye ikiye ayrılır. Bataklık mandaları yük hayvanları ve ırmak mandaları et ve süt elde edilen mandalardır.
Bataklık mandaları özellikle Çin'de ve Güneydoğu Asya'da bulunurlar. Pirinç tarlalarını sürmekte kullanılan bu mandalar yaşlanınca kesilip yenilirler. Bu tür mandalar süt üretimi için uygun değillerdir.
Irmak mandaları süt ve et elde etmek için yetiştirilirler. Bu tür mandaların memleketi hiç şüphesiz Hindistan'dır. Hindistan'da en fazla, ve en çok ticari anlamda elverişli manda soyları bulunur. Bunun en önemli sebebi Hindistan'da inek eti yasa dışı olduğu için manda etinin tüketilmesidir. Son zamanlarda manda soyları geliştirmesi daha çok Avrupa'da ve Amerika'da devam etmektedir.
En önemli manda soyları:
Mandaların eski sınıflandırmalarında yabani mandalar "Bubalus arnee" ve evcil mandalar "Bub |
alus bubalis" diye adlandırılıyorlardı. Ama bunların ikisi de aynı türe ait oldukları için bugünkü modern sınıflandırmalarında artık sırf "Bubalus bubalis" adı kullanılmaktadır. Ama bu türün yanında diğer türlerin var olması bilimcilerin arasında hala tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bazı bilimciler, atasının soyu 3500 yıl evvel tükenmiş olan Çin mandasını ayrı bir tür olarak görüp "Bubalus mephistopheles" adını kullanırlar. Filipinler'de bulunan Tamarau mandasıda, bazı bilimciler tarafından alt tür olarak kabul edilir. Günümüzde mandalar Syncerus ve Bubalus olarak iki ayrıcinse aittir. Syncerus cinsinin tüm türleri yabani olarak Afrika kıtasında yaşarlar. Syncerus caffer caffer (Cape mandası)belgesel filmlerde en çok gösterilen mandadır.
Joss Whedon
Joss Whedon, 23 Haziran 1964 tarihinde New York'ta doğan Joseph Hill Whedon, Buffy The Vampire Slayer, Angel, Firefly televizyon dizilerinin, Firefly'ı takiben çekilen Serenity filminin ve Fray adlı çizgi romanın yaratıcısıdır. Ayrıca, televizyon ve sinema sektöründe yazar, senarist, yönetmen ve uygulayıcı yapımcı olarak da boy göstermiş ve çeşitli ödüller almıştır.
Dizilerindeki karakterlerin çeşitliliği ve derinliği, diyalogların zekice planlanmış olması, hazırladığı kurgunun özgünlüğü ve sunduğu hayal gücünün çarpıcılığı, Whedon'ın özellikle Buffy The Vampire Slayer ile birlikte sıkı bir izleyici kitlesi edinmesindeki en önemli etkenler olarak kabul edilebilir. Senaryolarında birçok sembol ve temayı tekrar tekrar kullanırken, dizi bölümlerinde devamlılık örnekleri sunmayı ve hatta dizileri arasında (Btvs ve Angel) senkronizasyon sağlamayı başarmıştır.
Yapımlarında feminist bir bakış açısı sunmasının yanı sıra, eşcinsel ve biseksüel karakterleri işleyişindeki duyarlılıkla bir kez daha rating kaygısına tutunan ortalama diziler yerine kaliteli ve özgün işler yaratma tutkusunu izleyicilere yansıtmıştır.
Katıldığı Equality Now organizasyonunda, daima karşılaştığı "Neden hep böyle güçlü kadın karakterler yaratıyorsunuz?" sorusuna bu defa "Çünkü bana bu soruyu sorup duruyorsunuz." cevabını vermiştir.
"Gelmiş geçmiş en iyi TV dizisi" olarak tanımladığı Veronica Mars'ın 2. sezonunun Rat Saw God adlı 6. bölümünde, konuk oyuncu olarak bir araba kiralama şirketi çalışanını canlandırmıştır.
Ayrıca 2012'de "The Avengers" ve devam filmi "" filmlerini kendi yazıp yönetmiştir. 2013'te Saturn Award'ta en iyi senariste aday gösterilmiş ve en iyi yönetmen seçilmiştir. Empire Award'ta da en iyi yönetmene aday olarak gösterilmiştir.
Whedon, belirli oyuncularla birden çok projede birlikte çalışır.
Whedon çoğu rol için aynı oyuncularla çalıştığıyla bilinir. Ayrıca çoğu dizi ve filmlerinin yapımında belli senarist, yönetmen, yapımcı ve ekip çalışanlarını kullanır.
Ömer Lütfi Akad
Ömer Lütfi Akad (2 Eylül 1916, İstanbul - 19 Kasım 2011, İstanbul), Türk film yönetmeni ve senarist. Türk sinemasının "Koca Çınar"ı olarak bilinen Akad, 1950'li yıllara değin tiyatrocuların egemenliğinde kalmış olan Türk sinemasının, tiyatrodan bağımsız hale gelmesini sağlayan en önemli isimlerden biri olmuştur. “Sinemacılar Kuşağı”nın ilk temsilcilerinden olan Akad, kendinden önceki sinemacılardan farklı olarak sinemanın kendine özgü dilini ve olanaklarını araştırıp geliştirmiş, imza attığı yapıtlarla kendinden sonra gelen birçok yönetmeni etkilemiş, onlara örnek olmuştur.
1948 yılında "Vurun Kahpeye" ile başladığı yönetmenliğini halk masalları uyarlamalarıyla sürdürmüş, polisiye filmleriyle sinema dilini geliştirmiştir. Ayrıca belgeseller çekip, senaryo yazarlığı yapmıştır. Yazdığı "Işıkla Karanlık Arasında" adlı deneme biyografisi Türk sinemasının başlangıç ve gelişim kesitinin görülebildiği ilginç bir yapıttır.
Akad, Halep'ten İstanbul'a göç etmiş bir babayla İzmitli bir annenin oğludur. Sainte Jeanne d'Arc Fransız Okulu ve Galatasaray Lisesi'nde öğrenim gördü. 1942'de İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu'nun Maliye Bölümü'nü bitirdi. Askerliğini tamamladıktan sonra bir süre bankacılık yaptı. 1946'da çeşitli dergilerde sinema ve tiyatro üzerine yazıları yayımlandı. O yıl yeni kurulan Sema Film'de mali danışmanlığın yanı sıra yapım yönetmenliğine de başladı ve kuruluşun ilk filmi olan "Unutulan Sır"'da çalıştı. 1947'de Lale Film'e, ertesi yıl da Erman Film'e geçti. Burada çalıştığı sırada, yönetmen Seyfi Havaeri'nin "Damga" adlı filminin eksik kalan bölümlerini çekti. Bu işte gösterdiği başarı üzerine Halide Edip Adıvar'dan uyarlanacak olan "Vurun Kahpeye"'nin senaryo yazarlığı ve yönetmenliği ona verildi.
Romanın sinemaya uygun yapısından da ustaca yararlanarak hareketli bir sinema diliyle gerçekleştirdiği "Vurun Kahpeye" (1949), Akad'ın ilk yapıtı olmasına karşın övgüyle karşılandı ve dönemin yüksek gişe geliri sağlayan filmlerinden biri oldu. Akad 1950'de Ekrem ve Cemal Reşit Rey kardeşlerin aynı adlı operetinden uyarlanan "Lüküs Hayat"'ı, ertesi yıl da "Tahir ile Zühre" ve "Arzu ile Kamber" filmlerini çekti. Irak'ta, aynı teknik ekip ve aynı oyuncularla gerçekleştirilen bu iki film, Türk sinemasının dış pazara açılma çabasıydı; ancak, bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Kemal Film'e geçen Akad 1952'de ilk önemli yapıtı olan "Kanun Namına"'yı çekti.
"Kanun Namına"'nın Türk sinemasının gelişimi içinde önemli bir yeri vardır. Gerçek bir polisiye olay üzerine kurulan filmde kamera ilk kez tiyatro dekorundan gerçek dünyaya çıkıyor ve film, tiplemesi, çevre seçimi, kamera hareketleri, dinamik kurgusu ve ulaştığı gerçekçilikle o güne değin yapılmış filmlerden farklı bir sonuca ulaşıyordu. Ayhan Işık’ı üne kavuşturan film, Akad’ın baş yapıtlarından biridir.
Akad'ın aynı yıl çektiği "İngiliz Kemal Lawrense Karşı" adlı film hareketliliğin ötesinde önemli bir özellik taşımıyordu. Gene gerçek bir olaydan yola çıkarak çekilen 1953 yapımı "İpsala Cinayeti / Altı Ölü Var" ise ustalıklı anlatımına karşın, "Kanun Namına" ile karşılaştırılıp ağır tempolu bir film olarak eleştirildi. Akad gene 1953 tarihli "Katil"'in ve "Çalsın Sazlar, Oynasın Kızlar"'ın ardından 1954'te, Amerikan gangster filmlerinden etkiler taşıyan "Öldüren Şehir"'i çekti.
Art arda yaptığı birkaç filmden sonra Akad, Yaşar Kemal'in bir öyküsüne dayanan "Beyaz Mendil" (1955) ile ilk kez köye yöneldi. Konunun ele alınışı ve oyuncu yönetimiyle, gerçekçi bir çalışma olan ve olumlu eleştiriler alan bu yapıtı, Akad'ın çeşitli yapımevleri için çektiği filmleri izledi. Bu dönemin en çok tartışılan filmiyse, Attila İlhan'ın senaryosuyla Akad'ın anlatımının bağdaşamaması yüzünden başarısız olan 1959 yapımı "Yalnızlar Rıhtımı"'ydı. İstanbul tulumbacıları üzerine ilginç bir film olan "Yangın Var"'ı (1960) ve gene bir dizi iş filmini Akad'ın en önemli filmlerinden biri sayılan "Üç Tekerlekli Bisiklet" (1961) izledi. Akad, ilk dönem filmlerindeki gibi bir kent dekoru içinde titiz bir mekan çalışması yaptığı bu filmden sonra bir süre yönetmenlik yapmadı. 1966'ya değin süren bu dönem sırasında çeşitli senaryolar yazdı; aralarında "Tanrının Bağışı Orman"'ın da (1964) bulunduğu bazı belgesel filmler çekti.
Akad 1966'da, Türk sinemasında yeni bir dönüm noktası oluşturan "Hudutların Kanunu"'nu çekti. Yılmaz Güney'le birlikte çalıştığı bu filmde Anadolu'nun güneydoğu yöresini ve kaçakçılık konusunu yarı belgesel bir yaklaşımla ele aldı, en küçük ayrıntının bile üzerinde durarak sağlam bir yapı oluşturdu. Ertesi yıl, kan davası temasını işleyen "Ana" ve düşman iki aşiret içinde gelişen bir aşk öyküsünü anlatan "Kızılırmak-Karakoyun"'u gerçekleştirdi. Folklorik öğelerin yoğun biçimde yer aldığı bu üç film sonradan Anadolu Üçlemesi olarak adlandırıldı.
Gene 1967 yapımı "Kurbanlık Katil", Akad'ın yönetimi ve Yılmaz Güney'in güçlü oyunuyla Türk sinemasının güçlü çalışmalarından biri oldu. Sait Faik'in bir öyküsünden uyarlanan "Vesikalı Yarim" (1968), Akad'ın kent yaşamı üzerine yaptığı önemli filmlerden biriydi. Bu başarı çizgisi "Kader Böyle İstedi"'de (1968) sürdü. Daha sonra aralarında Orhan Gencebay'lı ve Zeki Müren'li "şarkıcı filmleri"nin de bulunduğu piyasa filmleri yapan Akad 1972'de, gene Sait Faik'ten uyarladığı, sağlam yapısı ve tema çeşitliliğiyle dikkati çeken "Irmak" ile, bir katilin öyküsünün psikolojik boyutuyla işlendiği "Yaralı Kurt"'u gerçekleştirdi. "Gökçe Çiçek"'te ise (1973) göçebelik ile toprağa yerleşme arasında bocalayan iki Türkmen obasındaki yaşamı anlattı.
"Gelin" (1973), "Düğün" (1973) ve "Diyet" (1974), köyden kente göç sorununu ele alan ve daha başından bir üçleme olarak tasarlanmış yapıtlardı. "Gelin" ve "Düğün", göçle başlayan bir değişimin ve bu değişim içindeki var olma savaşının farklı açılardanişlenmiş öyküleriydi. Bu iki filmin devamı sayılabilecek "Diyet" ise, büyük kente göç edenlerin sorunlarını işçi kesimindeki yansımalarıyla veriyordu. "Düğün", Akad'a 1974 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi film ve en iyi yönetmen ödüllerini kazandırdı.
Akad 1975'te Ömer Seyfeddin'in "Ferman", "Pembe İncili Kaftan", "Diyet" ve "Topuz" adlı öykülerini televizyon için filmleştirdi. 1979'da Faruk Erem'in anılarından senaryolaştırılan ve gene televizyon için yönettiği dört bölümlük "Bir Ceza Avukatının Anıları", 12 Eylül yönetimi tarafından yasaklanması nedeniyle ancak 1989'da yayımlanabildı. Akad son olarak televizyon için, İstanbul üzerine dört bölümlük "Dört Mevsim İstanbul" (1990) adlı diziyi gerçekleştirdi.
Eğitici yanıyla da önem kazanan Akad, 1975'ten başlayarak sinema dili, senaryo, oyun, yönetim dersleri verdiği ve öğrenci uygulamalarını yönettiği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne bağlı Sinema-TV Enstitüsü'nden 1985'te ayrıldı.
19 Kasım 2011 tarihinde, 95 yaşında İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.
Kimi zaman ticari kaygıların ağır bastığı filmler yapmış, kimi zaman piyasa koşullarına ayak uyduramadığı için sinemadan uzaklaşmak zorunda kalmış, ama Türk sinemasına kimliğini kazandıran yapıtları ve çığır açan sanatçı kişiliğiyle önemini her zaman korumuştur. Konulara gerçekçi bir yaklaşım, gerçek insan tipleri ve davranışları, sinemaya özgü teknik uygulamalar Türk sinem |
asına onunla girmiştir. Türk sinemasında "tiyatrocular dönemi"ni izleyen ve o dönemin özelliklerini sürdüren geçiş dönemini sona erdirerek "sinemacılar dönemi"nin başlamasına yol açan da onun ilk yapıtları olmuştur. Akad, 1960'ların ortalarında gerçekleştirdiği yeni bir atılımla, özellikle de Yılmaz Güney'le giriştiği ortak çalışmalarla, onun çizgisini geliştirerek sürdüren Güney'in başlatacağı yeni dönemin de hazırlayıcısı olmuştur.
Ömer Seyfettin Uyarlamaları
Diğer
Alasdair Mclntyre
Alasdair McIntyre (d. 12 Ocak 1929, Glasgow), etik üzerine araştırmalarıyla tanınan İskoç filozof.
1954'de "Marxism and Christianity"yi yazdı. Aristoteles geleneğini temel alarak bir ahlak felsefesi geliştirmeye çalıştı. 1981'de "After Virtue:A Study in Moral Theory"yi yazdı. 1988'de "Whose Justice?Which Rationality?" ile ahlaki sorunları irdeledi. 1970'lerden sonra Marksizm'den koptu.
Richard Dean Anderson
Richard Dean Anderson, (d. 23 Ocak 1950, Minneapolis, Minnesota), ABD'li aktördür.
En çok bilinen rolleri popüler televizyon dizilerinden MacGyver (1985-1992)'daki Angus MacGyver ve Stargate SG-1 (1997-2007)'deki Jack O'Neill'dır. .
Anderson Minneapolis, Minnesota'te doğdu. Jay Anderson ve Jocelyn Rhae Carter'ın küçük oğlu, biraz İrlanda, biraz İsveç, biraz Norveç ve biraz da Kızılderili kanı taşımaktadır. Roseville, Minnesota'da büyüdü. Ohio Üniversitesi'ni ve St. Cloud State Üniversitesi'ni bitirmiştir.
Oyunculuk kariyerine Soap Opera ile "General Hospital" adlı ABD TV dizisinde 1976'dan 1981'e kadar Dr.Jeff Webber'ı canlandırarak başladı. Ayrıca "Seven Bridges for Seven Brothers" adlı dizide Adam'ı canlandırmıştır.
Anderson, asıl ünü 1985 ile 1992 yılları arasında yayınlanan ve yayınlandığı süre içerisinde oldukça ilgi gören televizyon dizisi "MacGyver" sayesinde kazanmıştır.
1997 ile 2006 yılları arasında, Albay/Tuğgeneral Jack O'Neill olarak "Stargate SG-1" adlı dizide başrolde oynamıştır. Dizi aslında "Stargate" adlı filmden uyarlanarak çekilmiştir. Başrollerinde Kurt Russell ve James Spader'ın oynadığı film çok ilgi görünce TV dizisi ile devamı geldi. Dizinin altıncı sezonu çekilirken kızı ile daha fazla zaman geçirmek isteyen Anderson, dizide daha az rol almaya başladı. Yedi ve sekizinci sezonlarda birkaç ufak rol alarak diziye katkıda bulundu. Dokuzuncu sezonda ise tekrar diziye ağırlığını koyarak geri döndü. Onuncu sezondan itibaren tekrar konuk oyuncu olarak diziye katkıda bulunmuştur. Stargate SG-1 haricinde birkaç bölüm Stargate Atlantis adlı dizide ve 2009 yılı itibarıyla de Stargate serisinin üçüncüsü olan Stargate Universe'de de konuk oyuncu olarak yer almıştır.
Richard Dean Anderson, Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri tarafından Vaşington, D.C.'de düzenlenen Hava Kuvvetleri Kurumu 57nci yıldönümünü sunmuştur. Stargate SG-1'deki rolü itibarı ile Hava Kuvvetleri'ni izleyiciye olumlu bir şekilde yansıtmasından dolayı Hava Kuvvetleri tarafından oldukça hoş karşılanmıştır. ABD Hava Kuvvetleri Komutanı General John P. Jumper tarafından takdim edilen Anderson, onursal olarak Tuğgeneral rütbesini almıştır.
Anderson her zaman bir televizyon dizisi olan "The Simpsons" 'ın büyük bir hayranı olmuştur ve en sonunda 2005 yılında Stargate SG-1'e Dan Castellaneta'yı konuk oyuncu olarak davet etmiştir. O da Anderson'u kırmayıp dizide Citizen Joe(Vatandaş Joe) olarak oynamıştır. Konu olarak da doğal olmayan bir yetenek vasıtasıyla Jack O'Neill'in yaşantısını görmesini anlatır. Ardından da Simpsonlar'da kendi sesini canlandırır (Sezon 17, Bölüm 17 - Kiss Kiss, Bang Bangalore).
Bir de Bilgisayar oyunu olan (1997)'de Mayor Killian Darkwater'ın sesini canlandırmıştır. Ayrıca Mastercard reklamlarında da oynamış ve Mastercard'ın resmi sitesinde kısa bir film duyurulmuştur:"MacGyver'ın Geri Dönüşü".
Anderson hiç evlenmedi. Wylie Quinn Annarose adında1998 doğumlu, eski kız arkadaşı ile olan ilişkisinden bir kızı var. Ayrıca Alman buz patencisi Katarina Witt, Oyuncu-Aktris Teri Hatcher, Sela Ward ve Lara Flynn Boyle ile flört etmiştir.
Anderson istekli bir buz hokeyi oyuncusu ve oldukça iyi bir kayakçıdır. Bu sporların bazılarını kendi oynadığı televizyon dizilerinde de yapmışlığı vardır. MacGyver dizisi de buna dahil.
Frank Gehry
Frank Owen Gehry (gerçek adı Ephraim Goldberg), 28 Şubat 1929 Toronto doğumlu mimar ve tasarımcı. Ünlü mimar,1947'den itibaren Los Angeles,Kaliforniya'da yaşamaktadır. Mimaride Dekonstrüktivizmin öncü uygulayıcılarından biridir ve yaşayan en önemli mimarlardan sayılmaktadır. Çalışmaları, mimarı ile tasarımı ya da sanatı birleştiren çarpıcı bir örnek olarak değerlendirilmektedir.
2006 Formula 1 sezonu
2006 Formula 1 sezonu, 60. FIA Formula 1 Dünya Şampiyonası sezonu. 12 Mart'ta başlayan ve 18 etaptan sonra 22 Ekim'de biten şampiyonayı, Renault F1 takımından Fernando Alonso kazanmıştır.
Proletarya diktatörlüğü
Proletarya diktatörlüğü, Marksizmdeki tarihsel ve siyasalproleter düşünceye göre, kapitalizmle komünizm arasında uzanan geçiş döneminin siyasal biçimini ifade eder. Sosyalizm dönemi, komünizme yani sınıfsız topluma geçiş dönemi olması itibarıyla proletarya diktatörlüğü dönemidir. Proletarya diktatörlüğü kavramı Marksist devlet anlayışına ve Marksist sınıf teorisine bağlı kesin bir önermedir. Marksizme göre, bu dönem zorunlu bir tarihsel dönemdir. Bu dönemde proletarya sınıf olarak iktidarı elinde bulundurur ve dünya sosyalizmine geçildiği durumda adım adım sönümlenerek sınıfsız topluma geçişi sağlar. Yani sanıldığının aksine proletarya diktatörlüğü sönümlenmez sosyalizm sönümlenerek komünizm yani sınıfsız sömürüsüz dünyaya geçiş yapılır.
Varsayımsal olarak sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma "kendiliğinden" geçiş söz konusu olmayacaktır. Bir "öznel irade" devreye girmek zorundadır ve bu Marksist tarih anlayışına göre, kapitalist toplumun bağrında ortaya çıkmış olan proletaryanın iradesidir. Çünkü, Marksist tarih anlayışında tarihin öznesi proletaryadır. Burjuvazi kendiliğinden iktidardan tamamen vazgeçmeyeceği ve her an iktidarı almaya çalışacağı için proletaryanın diktatörlüğü zorunludur. Ayrıca toplumsal konumu gereği proletarya, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir. Marx'a göre bu irade, proletaryanın "doğal" olarak kurup benimseyeceği bir çeşit parti olacaktır. Marx için bu parti, proletaryanın içinden tamamen tarihsel bir zorunluluk ve kapitalizmin çelişkileri sonucu ortaya çıkar. Bu noktada Marx'ın saptaması, partinin devrim için bir aygıt ve proletaryanın örgütlenmiş bir biçimi, onun buluşma alanı olmasıdır. Devrimi yapansa, proletaryanın bizzat kendisidir.
Ancak Lenin bu iradeyi Parti önderliğindeki proletarya olarak tanımlamıştır. Lenin'in bu saptamasında devrim proletarya için yapılmış olsa da, devrimin birincil öğesi ve yaratıcısı kurulmuş olan Marksist partidir. Birçok Marksist düşünür, bunu Leninizm ve Marksizm arasındaki ince farklardan biri olarak tanımlar. Devlet ve Devrim'de açıkladığı SSCB'de vücud bulan teorik saptamalarında Partinin Proletarya Diktatörlüğüne geçiş için olmazsa olmaz nüvesi olarak belirtmiştir.
Sovyet sosyalizmi bir proletarya diktatörlüğü deneyimi olarak ortaya çıkmıştır. Marksizmin içinden ve dışından bu deneyimin olumsuz ya da olumlu olarak değerlendirilmesi söz konusudur. Özellikle Stalin döneminden sonra Sovyet sosyalizmi gerek 68 kuşağı, gerek Troçkistler, gerekse Anarşistler ve sosyal demokratlar tarafından sıkça eleştirilmiş ve tartışılmıştır.
Felipe Massa
Felipe Massa (d. 25 Nisan 1981) İngiliz Williams F1 takımı adına yarışan Brezilyalı F1 pilotudur. 1.66 m boyunda ve 59 kg ağırlığında olan Massa, yarış pilotluğuna karting yarışlarıyla başladı. 1999 yılında Formula Chevrolet Şampiyonası'nda 5. oldu ve ertesi yıl da Formula Renault Şampiyonası'nı kazandı. 2001 yılında ise Avrupa F3000 Şampiyonası'nı kazandı. Aynı yıl Sauber takımı ile Mugello'daki test sürüşlerine katıldı. 2002 yılında ise Sauber takımının F1 pilotluğunu yaparak F1'e başladı. O sezonki en iyi derecesi beşincilikti. 2003 yılını Ferrari'nin test pilotu olarak geçirdi. 2004 ve 2005 yıllarında da Sauber takımının F1 pilotluğunu yaptı. 2004'teki en iyi derecesi dördüncülük,2005'teki en iyi derecesi ise onüçüncülüktü. 2006 yılında İtalyan Ferrari takımına transfer oldu. Kariyerindeki ilk birinciliğini 27 Ağustos 2006 tarihinde yapılan Türkiye Grand Prix'inde elde etti. İstanbul Park'ta yapılan bu yarışı Massa, pole pozisyonu almasının da avantajıyla büyük bir rahatlıkla kazandı.26 Ağustos 2007 tarihinde İstanbul Grand Prix'ini de birincilikle tamamlayarak İstanbul'da double yaptı. 11 Mayıs 2008 tarihinde İstanbul Grand Prix' ini de birincilikle tamamlayarak İstanbul' da hattrick yaptı.
2008 Türkiye Grand Prix'i sonrası vediği bir demeçte artık Türkiye pasaportu almayı düşündüğünü belirtmiştir.
2001:Sauber'in test pilotluğunu yaptı.
2002:2002 yılında Sauber'koltuğuna geçti.Sezonu fazla iyi geçmedi.
2003:Ferrari'nin test pilotluğunu üstlendi.
2004:Yeniden Sauber'in koltuğuna geçti.En iyi derecesi 4.'lük olan Massa'nın sezonu bu sefer iyi geçti.
2005:Sauber'de BAR'dan gelen Jasques Villeneuve'nin takım arkadaşlığını yaptı.Bu sezonu da 2004 gibi iyi geçti.
2006 ve Ferrari:BMW'nin Sauber'le birleşmesinden dolayı Massa, Ferrari'ye geçti.Geçenyıla oranla daha iyi bir sezon geçiren Brezilyalı pilot, pilotlar klasmanında Michael Schumacher'in ardından 80 puanla 3. oldu.
2007:Raikkonen'in takım arkadaşı olan Massa 94 puanla 4. oldu.
2008:İlk galibiyetini Bahreyn'de alan Massa, İstanbul'da da galibiyeti bırakmadı.Fransa'yı da kazanan Massa,Almanya'da 3. oldu.Macaristan'da harika bir çıkış yapmasına karşın yarışın bitmesine 3 tur kala motor patlatarak yarışa veda etti.Valencia ve Beliça'yı kazanan Massa 77 puanda ve lider Hamilton'u takip etmekteydi.Singapur GP de yarışı lider götürürken pitstop esnasında takımın yaptıgı büyük bir hata ile ( pit-stop esnasında benzin hortumu takılı halde iken harekete geçmesi için yeşil ışık yakılmış ve benzin hortumu koparak araçta takılı kalmıştı )galibiyeti kaçırdı.Sezonun son yarışında |
Brezilya'da Lewis Hamilton'un 5. olduğu yarışı lider götürüp şampiyonluğa giderken Hamilton'un ve Sebastian Vettel'in önündeki Timo Glock'un son turun son sektöründe Hamilton'a geçilmesi sonucu Hamilton 5. oldu ve Massa'yı 1 puan farkla geçip şampiyon oldu.
2009 sezonunda en ıyı derecesı 3. luktu bunun en buyuk nedenı sezonun 11. yarısı Macaristan GP sıralama turlarında onundekı aractan fırlayan 800 gram agırlıgındakı yayın kaskını delıp sol gözüne carpması ve daha sonra lastık barıyerlere 190 km hızla carpması ve dıger yarıslara katılamamasına yol actı yalnız 16. yarısta ıyılesmesı ıle ona damalı bayragı sallama ıznı verıldı.
11 Kasım 2013 tarihinde, Williams F1 takımı Pastor Maldonado yerine yoluna Felipe Massa ile devam edeceğini açıklamıştır, takım arkadaşı Valteri Bottas olacaktır.
Bahreyn Grand Prix
Bahreyn Grand Prix, 4 Eylül 2004 tarihinden beri Sakhir'de düzenlenen bir Formula Bir yarışıdır.
Bahreyn Grand Prix, Ortadoğu'da düzenlenen ilk Formula Bir yarışıdır ve sponsoru da Gulf Air isimli havacılık şirketidir. Bahreyn'in bu başarısından sonra Mısır, Lübnan ve BAE de bir Formula Bir yarışı düzenlemek için çalışmalara başladı. Bu ülkelerin içinden BAE'nin çalışmaları sonuç verdi ve de FIA, 2009 yılının yarış takvimine Abu Dabi pistinin de alındığını söyledi.
Ayrıca FIA, bu yarışa En İyi Düzenlenen Grand Prix ödülünü verdi.
Bahreyn Grand Prix, genelde Formula Bir'in yarış takvimlerinde 3. sırada yer alır. Fakat Bahreyn Grand Prix'i, 2006 Formula Bir Sezonu'nda Avustralya'nın 2006 İngiliz Milletler Topluluğu Oyunları'nı düzenlemesi ve de Avustralya Grand Prix' ilinin düzenlendiği pistin oyunlarda kullanılması nedeniyle yarış takviminin ilk sırasına konmuştu.
2002 yılında Sakhir pistinin inşaatına başlandı. Proje başladığında sokak yarışçılarının engellenmesi ve geleceği olan bir proje olması nedeniyle halkın desteğini aldı. Yapımı tamamlandıktan sonra Bahreyn Uluslararası Pisti, bölgede Kuveyt Pisti'nin yerini aldı ve özellikle Bahreyn Körfezi bölgesinde düzenli drag yarışları, GT yarışları ve Formula 3 yarışlarının düzenlendiği bir motor sporları merkezi oldu. İlk yarış 2004 yılında yapıldı ve bu yarışı Alman pilot Michael Schumacher kazandı.
Pistin en çok eleştirildiği noktalardan biri pist kenarlarının çok geniş olması, bu sebeple de yola tutunamayan sürücülerin cezalandılırmasını zorlaştırmasıdır. Ancak bu güvenliği artırmakla birlikte, antitez olarak da kum veya çakıl üzerinde fren yapmanın zorluğu da sunulabilir.
Bahreyn'de alkollü içeceklerin satışına izin verilmesine rağmen, İslami kurallar çerçevesinde podyuma çıkan sürücüler, başarılarını şampanya yerine alkolsüz bir gül suyu olan ve Waard adı verilen bir içecekle kutlarlar.
Formula BMW Asia, 2004 yılında Bahreyn'de de düzenlendi ve Hong Konglu sürücü Marchy Lee, yapılan iki yarışı da kazandı. Ama yarıştan sonra bazı sürücüler; bir sonraki yarış olan Malezya Grand Prix'ine geciktiler ve Malezya yarışına katılamadıkları için kalan yarışlardan ihraç edildiler. Bu sebeplerden ötürü Formula BMW Asia'nın bundan sonra Bahreyn'de yapılmamasına karar verildi.
Robert Plant
Robert Anthony Plant CBE (d. 20 Ağustos 1948), İngiliz söz yazarı ve müzisyen. Dünyaca ünlü Led Zeppelin grubunun efsanevi vokalisti.
Plant, İngiltere'nin West Bromwich kentinde dünyaya geldi. Worcestershire'da büyüyen Plant, müzikle genç yaşta ilgilenmeye başladı.
1968 yılında gitarist Jimmy Page, vokal arayışı içindeyken Plant ile tanıştı. Plant, Page'in o zamanlar dahil olduğu "Hobbstweedle" adlı grupta şarkı söylemeye başladı. Eski blues şarkılarının yeniden yazılmasında ve yorumlanmasında gruba katkıda bulunan Plant, grubun ilk albümünün kadrosunda adının yer almasını istemedi. Söylentilere göre bunun nedeni Plant'in Columbia Records ile kontratının halen geçerli oluşuydu.
Plant, Page'in yeni grubuna baterist John Bonham ile birlikte katıldı. Ardından gruba John Paul Jones'u da kabul ettiler. Önceden "New Yardbirds" adı verilmiş olan grubun adı Led Zeppelin olarak değiştirildi. Grubun ilk albümü olan "Led Zeppelin" 1969'da yayımlandı.
1975 yılında Plant ve eşi Maureen Rodos adasında otomobil kazası geçirdiler. Bu kaza, grubun yedinci stüdyo albümü olan "Presence"'in kayıt aşamalarını önemli ölçüde etkiledi ve grup, bir yıl boyuncaki tüm konserlerini iptal etmek zorunda kaldı.
1977'de Plant'in en büyük oğlu Karac, mide enfeksiyonu sonucu 5 yaşındayken hayatını kaybetti. Bu olaydan ötürü Led Zeppelin'in Kuzey Amerika turnesi erken bitirildi. Karac'ın ölümü, grubun son stüdyo albümü olan "In Through the Out Door"'da yer alan "All My Love" adlı şarkıya ilham kaynağı oldu. Ayrıca Robert Plant'in solo çalışması olan "Fate of Nations" albümünde yer alan "I Believe" adlı şarkı da Karac'ın ölümü üzerinedir.
Baterist John Bonham'ın 1980'de ölümüyle birlikte Led Zeppelin dağıldı ve Plant'in solo kariyeri 1982'de yayımlanan "Pictures at Eleven" albümüyle başladı. Ardından 1983'te "The Principle of Moments" albümü yayımlandı.
Solo kariyerinde de başarılı olan Plant, üç solo çalışmasını ("Now and Zen, Manic Nirvana ve Fate of Nations") müzisyen Phil Johnstone ile birlikte verdi. Johnstone, Plant'e Led Zeppelin şarkılarını konserlerde çalmayı önerdiyse de Plant, "eski Led Zeppelin vokalsti" olarak anılmak istemediğini belirterek buna karşı çıktı.
Plant ve Page, 1984'te Ahmet Ertegün'ün favori şarkılarını içeren cover albümü "The Honeydrippers: Volume 1" için bir araya geldiler. Ayrıca 1994'te ise Londra'da, Galler'de ve Marakeş'te kaydedilen konser ve stüdyo kayıtlarından oluşan "No Quarter" albümünü verdiler. Bu albüm, kimi Led Zeppelin şarkılarının ("Kashmir, No Quarter, The Battle of Evermore, Since I've Been Loving You" gibi) yeni yorumlarıyla birlikte üç yeni şarkıyı da ("Yallah, City Don't Cry, Wah Wah") içerir.
Eski Led Zeppelin üyeleri (Bonham hariç) 1985'te Live Aid konseri için baterist Tony Thompson ile ve 1988'de Atlantic Records'un 40. kuruluş yıldönümü konserinde John Bonham'in kendisi gibi baterist olan oğlu Jason Bonham ile birlikte yeniden toplandılar. Plant, son olarak 10 Aralık 2007'de Ahmet Ertegün anısına Londra'da düzenlenen "Ahmet Ertegün Tribute Concert" için eski Led Zeppelin üyeleri ve Jason Bonham ile birlikte konser verdi.
Robert Plant, 2002'de solo albümlerini kaydettiği müzisyenlerle birlikte Strange Sensations grubunu kurdu. Grup ile birlikte birkaç stüdyo albümü kaydetti. Grup, ikisi 2003'te ve diğer ikisi 2006'da olmak üzere 4 Grammy adaylığı elde etti.
2005'te eski Led Zeppelin üyeleri Grammy Yaşam Boyu Başarı Ödülü'ne layık görüldüler.
2007'de Plant ve bluegrass müzisyeni Alison Krauss, "Raising Sand" adında bir albüm kaydettiler. Plant ve Krauss, 51. Grammy Ödülleri'nde 5 dalda Grammy kazandılar.
Robert Plant, solo müzik kariyeri boyunca 11 stüdyo albümü, 1 konser albümü, 2 derleme albüm ve 33 tekli kaydetti.
Michael Graves
Michael Graves (9 Haziran 1934, İndianapolis - 12 Mart 2015), Amerikalı mimar.
Lisans eğitimini Cincinnati Üniversitesi'nde, yüksek lisansını Harvard Üniversitesi'nde tamamladı. 2003 yılında sebebi bilinmeyen bir enfeksiyon sonucu belinden aşağısı felç oldu.
Mimarlık mesleğine ve Princeton Üniversitesi'nde ders vermeye devam etmiş, 12 Mart 2015'te ölmüştür.
Epitaph (Necrophagist albümü)
Epitaph, 2004 yılında piyasaya çıkan Necrophagist albümü.
Abitur
Abitur (kısaca "Abi"), Alman ortaöğretim sisteminde eyalete göre 12 veya 13 yıl eğitim ve son sınıfta yapılan beş ayrı merkezi sınav sonrasında ulaşılabilen en yüksek lise diplomasıdır. Almanya'da yüksekokul veya üniversite eğitimini mümkün kılan bu diploma, Avrupa Birliği'ndeki başka ülkelerde de (İngiltere, Avusturya, İsviçre vb.) tanınmış, üniversite eğitimi için yerel diplomalara (Matura, A-level, IB vb.) denk tutulmuştur. Kelime anlamı olarak, başarılı öğrenim dışında, yetişkinlik anlamına da gelmektedir.
Abitur diplomasına sahip öğrenciler, tabi oldukları uyruğa bakılmaksızın, Avrupa Birliği vatandaşı öğrencilerle aynı haklara sahip olur "(EU-Bildungsinländer)". Bu bağlamda henüz tam üye sıfatını alamamış Türkiye sınırlarında doğup, sadece bu uyruğa sahip öğrenciler, Avrupa'daki eğitimleri süresince herhangi bir zorlukla karşılaşmamaktadır. Abitur'un Avrupa'daki bu geniş çaplı avantajlarının yanında ABD'deki birçok üniversite de başvuru aşamasında Abitur'u bir artı puan olarak değerlendirmekte, Abitur derslerinin notlarına göre kredi muafiyeti de vermektedir. Türkiye'deki çeşitli vakıf üniversiteleri de son yıllarda benzer bir tavır içine girmiştir (ek burs, kredi muafiyeti, hazırlık atlama vb.).
Abitur aslen ikiye ayrılmaktadır: Bağımsız Abitur "(allgemeine Hochschulreife)" ve Bağımlı Abitur "(fachgebundene Hochschulreife)." Türkiye'de, seçmeli olarak sadece İstanbul Özel Alman Lisesi'nde ve İstanbul Lisesi'nde verilmekte olan Abitur diplomaları bağımsızdır. Almanya'da ise öğrenciler, Bağımlı diploma sayesinde istedikleri derste (Beden Eğitimi, Müzik, Tarih, Resim vb.) uzmanlaşarak, Abiturlarını bu derse bağımlı alabilirler.
Bağımsız Abitur diplomasına hak kazanmak için bir dizi yazılı ve sözlü sınavları başarılı bir şekilde geçmek gerekmektedir. Türkiye'de zorunlu Almanca, İngilizce ve matematik temel derslerinin dışında; fizik, kimya, biyoloji derslerinden seçilecek iki dersten yazılı sınavlar yapılmaktadır. Bu seçimin dışında kalan ders sözlü sınavlardan ilkidir. Diğer sözlü sınav ise, Abitur yazılı sonuçlarında önceki yıllara göre en büyük değişme (artış veya azalış) görülen derse göre belirlenir. Bu sistem okuldan okula değişmekle beraber genelde bu şekilde işler.
Türkiye'de yazılı sınavlar Şubat ayı dolaylarında olmakla beraber, sözlü sınavların gerçekleşmesi ise, Mayıs ayını bulmaktadır.
Yazılı sınavların süreleri birbirinden farklı olmakla beraber, dört ila altı saat arasında değişmektedir. Sözlü sınavlar ise, belirli bir ön hazırlık süresiyle başlar (20 dakika civarı).
Almanya'da eyaletler kendi yöresinin kültürel değerleri ışığında Abitur sınavlarını hazırlamaktadır. Almanya'nın 16 eyaletinden dokuzu Abitur merkezi |
olarak tanımlanmıştır. Türkiye'deki Abitur sınavları, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti'nin hazırladığı çerçevede gerçekleşmektedir. Bu sebeple okutulan ders kitapları da, bu eyaletin Eğitim Bakanlığınca onaylıdır.
İlk olarak kendi ders öğretmeni tarafından değerlendirilen Abitur yazılı sınavları, ikinci bir defa okuldaki aynı branştan başka bir öğretmen tarafından değerlendirilir. Bu sınav kâğıtlarından bazıları Almanya'ya gönderilerek bir kez de oradaki heyet tarafından değerlendirilir. Yerine göre üç kez titizce değerlendirilen kâğıtlara son notları verilir. Sözlü sınavlarda ise, kendi öğretmeni dışında okuldan başka bir öğretmen ve bir de okul dışından görevlendirilmiş başka bir heyet görevlisi, yapılan sözlü sınav akabinde öğrenciye notunu verirler.
Alman not sistemine göre verilen Abitur notu, bir ile altı arasında değişmektedir. En başarılı not 1,0 sayılırken; 4,0 üzeri (4,0 hariç) alan öğrenciler, Abitur diplomasını almaya hak kazanamazlar. 1,0 ile 2,0 arasındaki Abiturlar çok yüksek bir başarıyı gösterir.
İstanbul belediye başkanları listesi
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde, İstanbul şehrinin yönetiminden en üst düzeyde sorumlu görevde bulunmuşların listesi.
Osmanlı döneminde İstanbul'un yerel yönetimi İstanbul'un fethinden Tanzimat Fermanına kadar geçen zaman içinde kadıların sorumluluğundaydı. Hızırbey Çelebi'den başlamak üzere kent yönetiminde 422 kadı görev aldı. Tanzimat döneminde yeni bir yapılandırma gündeme geldi. 1855'te şehremaneti kuruldu. İlk şehremini unvanını Pepe Salih Paşa aldı. 13 Temmuz 1855'ten 4 Kasım 1855'e kadar görev yaptı. I. Meşrutiyet'e kadar uzanan Tanzimat döneminde İstanbul yerel yönetimi 2'si ihtisap ağası, 18'i şehremini olmak üzere toplam 20 yönetici gördü.
I. Meşrutiyet'ten (1876) II. Meşrutiyet'e (1908) kadar bu makamda 10 şehremini bulundu. II. Meşrutiyet'ten Cumhuriyetin ilanı'na kadar da 23 şehremini başa geçti.
Cumhuriyet ilan edildiğinde İstanbul’da yerel yönetici olarak Haydar Bey (Yuluğ) görev yapıyordu. Valilikle İstanbul kent hizmetlerini birleştiren 1930 tarihli Belediye Kanunu ile şehremaneti son buldu ve şehremini tabiri de tarihe karıştı. 14 Ekim 1930’da yerel seçimler yapıldı. İstanbul Umumi Meclisi, Vali ve Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ tarafından 6 Kasım 1930’da açıldı. 1 Mart 1956’de valilik ile belediye ayrıldı. Bu arada imar çalışmaları nedeniyle Belediye Meclisi tarafından 1 Haziran 1957 tarihinde Adnan Menderes’e ‘’İstanbul Fahri Belediye Reisi’’ unvanı verildi. 11 Temmuz 1958 tarihinde İstanbul Belediye Meclisi'nde yapılan oylamada Kemal Aygün İstanbul belediye başkanlığına seçildi.
27 Mayıs 1960 sonrası şehrin yönetiminde bir süre istikrar sağlanamadı. 10 Haziran 1960 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yeni seçimlere kadar belediye başkanlarının görevlerine son verilerek Belediye Kanununun 94. maddesi gereğince atama yoluyla başkanlar getirilmesi kararlaştırıldı. İstanbul’da üç yılda 7 kez belediye başkanı değişti. 1961 Anayasasına göre 27 Temmuz 1963 tarihinde çıkartılan yasa ile belediye başkanlarının seçiminde tek dereceli çoğunluk usulü getirildi. 17 Kasım 1963’te yerel seçimler yapıldı ve İstanbul’un seçimle belirlenen ilk belediye başkanı Haşim İşcan oldu.
3030 Sayılı Yasa ile başlayan Büyükşehir Belediyesi döneminin 26 Mart 1984 tarihinde yapılan ilk seçiminde Bedrettin Dalan Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçildi.
(*) - vekaleten
(**) - atamayla
Finnegans Wake
Finnegans Wake, İrlandalı roman yazarı James Joyce'un 1939 tarihinde yayımlanan, son ve Ulysses ile birlikte en önemli romanı. 15 yıldan daha uzun bir sürede yazılmıştır. Romanın başkarakterleri, Humphrey Chimpden Earwicker, karısı Anna Livia Plurabelle, oğulları Shem, Shaun ve kızları Issy, tüm insanların düşünde yaşattığı ideal aile tipini temsil etmektedir. Kitap, onların şahsında tüm insanların ve insanlığın tarihini içinde barındırır. Finnegans Wake oldukça ağır ve sembollerle yüklü bir roman olup tüm Dünya'da çok sayıda edebiyatçıyı yıllardır üzerinde çalışmaya sevketmektedir.
Türkçeye Aylak Adam Yayınları tarafından ilk kez çevrilen eser Umur Çelikyay'ın çevirisi ile "Finneganın Vahı" adıyla kazandırılmıştır.
Fiescher Buzulu
Fiescher Buzulu, İsviçre'nin Wallis Kantonu'nda Bern Alpleri'nin güney kanadında bir vadi buzulu. 16 km uzunluğu ile Alpler 'in en uzun ikinci buzuludur. Ama bununla birlikte buzul üst kısımlarda ortalama sadece 1 km genişliğinde olup, aşağı kısımlarda hatta 500 – 700 m civarındadır. Kenar buzullarıyla beraber Fiescher Buzulu 33 km² lik bir alanı örter.
Buzulun çıkış noktası deniz seviyesinden 4000 m yüksekte, Büyük Fiescherhorn'un doğu yamacıdır. İlk 2 km içerisinde 700 m lik bir rakım kaybettikten sonra, az bir eğim ile güney istikametinde akarak, Grünhorn ve Wannenhorn'un batısı Finsteraarhorn 'un kayalık yamacının doğusundan kıvrılır. Bu esneda iki taraftan daha küçük yamaç buzulları da buzula katılır. " Finsteraarrothorn"'un güney eteğinde (3530 m de) doğudan, toplam 5 km uzunluğundaki "Studer- ve Galmi Buzulları" sistemi katılır ki bunlar da hemen hemen Fiescher Buzulu genişliğindedir.
Aşagıdaki kesiminde Fiescher Buzulu, derin bir vadinin içinden , batısında Wannenhorn, doğusunda Wasenhorn'un sırtı arasında kalarak güneye doğru akar. Yazın kar katmanı tamamen eridiğinde kendisini "gri" bir buzul olarak gösterir. Orta buzultaşı'nın ("moren") yassı çakılı ve dik yamaçlardan kayarak düşen kaya kırıkları ile örtülüdür. Bu zamanda buzul dili deniz seviyesinden yaklaşık 1700 m yüksektedir. Burada buzulyatağı, akarsu olarak ortaya çıkar ve Fiesch bölgesinde Rhône Nehri'ne açılır.
Küçük Buz çağı süresince Fiescher Buzulu 1 km daha uzundu ve buzul dili bölgesi önemli bir hacime sahipti. 1950'li yıllarda dilin bu gerikalan bölümü erimiştir.
Fiescher Buzulunun yaklaşık 100 m üzerinde bulunan Finsteraarhorn'un güneybatı yamacında, "İsviçre Alpler Klubü" 'nün (SAC) 3048 m de "Fiescher Kulübe" 'si vardır. Burası Jungfraujoch'dan ya da Lötschen Vadisi 'nden Grimselpass'a kadar yapılan çok günlü buzul turlarında ara istasyon olarak hizmet eder.
Bağdadi (mimari)
Bina yapımında uygulanan bir yapı tekniği'nin mimarlık literatüründeki adıdır. Ahşap üzerine 1–2 cm aralıklarla yatay olarak çakılan çıtaların üstüne sıva vurulması şeklinde yapılır. Ahşap karkas yapılarda duvar yüzeylerinin sıva ile kaplanabilmesi için boşlukların tuğla, kerpiç vs malzemelerle doldurulması ya da sıva taşıyıcı ahşap çıtaların çakılması gerekir. Sıva harcının bu çıtaların arasına girip yüzeye tutunması ile yapılan sıva tekniği "bağdadi sıva"dır.
Bugün ise; bağdadi usulünde yapılar yapılmakta fakat daha çok tel ile yapılmış kafes örgüler kullanılmaktadır. Çıtaların yerini, tel kafes örgüler ve kontrplaklar almıştır.
Fiescherhorn Dağı
Fiescherhorn, Bern Alpleri'nin dörtbinlik bir dağı.
Dağa ilk tırmanış, 23 Temmuz 1862 tarihinde, "H.B. George", "Christian Almer", "Ulrich Kaufmann" ve "Adolphus Warburton Moore" tarafından gerçekleştirilmiştir.
Ahmet Orhan Arda
Ahmet Orhan Arda, (19 Mayıs 1911 - 4 Temmuz 2003) Türk yüksek mimar.
Selanik'de 19 Mayıs 1911 tarihinde doğdu. İlk, Orta ve Lise öğrenimini İstanbul'da tamamladı. 1936'da (İTÜ)Yüksek Mühendis Mektebi'nden mezun oldu. 1938'de mezun olduğu yüksek okulun İnşaat Şubesi'ne asistan olarak göreve başladı. 1939 yılında doçent olmaya hak kazandı. 1960'da İTÜ Mimarlık Fakültesi ikinci Bina Kürsüsü profesörlüğüne atandı.
1 Mart 1941’de Anıtkabir için açılan uluslararası yarışmaya Prof. Emin Onat ile birlikte katıldı. İkilinin projesi birincilikle ödüllendirildi. Anıtkabir’in uygulama projeleri ve inşaat sürecinde Emin Onat’la birlikte çalıştı. Üniversitede 1945’e kadar Ord. Prof. Emin Onat’la birlikte daha sonra tek başına Mimari Proje dersleri verdi. Yüksek Mühendis Mektebi’nin Üniversiteye (İTÜ) dönüşmesi ile birlikte Mimarlık Fakültesi Bina Bilgisi Doçentliği unvanını aldı. Bu tarihten itibaren 10 Kasım 1953 tarihine (Atatürk’ün Anıtkabir’e defni) kadar geçen süre içinde bir taraftan akademik ve büro çalışmalarını yürütürken aynı süre içinde üniversitedeki görevinden izinli olarak, Anıtkabir’in şantiye çalışmalarında katıldı.
1960 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi Bina Bilgisi 2. Kürsüsü Profesörlüğü’ne atandı. Bir süre sonra aynı kürsünün Başkanlığı’na getirildi. İTÜ Mimarlık Fakültesi Çevre Analizi ve Endüstrileşmiş Bina Tasarımı Kürsüsü’nde Profesör olarak görev yaptı. 1978 yılında üniversitedeki görevinden emekli oldu. Mimarlar Odası 828 numaralı üyesi Profesör Orhan Arda 4 Temmuz 2003 tarihinde aramızdan ayrıldı.
Filler ve Çimen
Filler ve Çimen, Derviş Zaim'in yazıp yönettiği 2000 yapımı film. Altın Portakal, Siyad, Altın Lale gibi ödüller de dahil olmak üzere, başrol oyuncusu Sanem Çelik ve yönetmen Derviş Zaim'in birçok ödül kazanmıştır.
İstihbarat Servisine karşı kendisini bir çete yardımıyla koruyan bakana ödenen periyodik rüşvet ortalarda görülmeyince kıyamet kopmaya başlar. Söz konusu para bakanın eline geçmeden Kolombiya'dan kokain satın alınmaktadır. Para karşılığında bir kumarhaneyi himaye eden bakan bu durumun çözülmesi için derhal harekete geçer. Aynı zamanda yasadışı bir örgütten de korunma konusunda yardım alan kumarhane yetkilileri Havva adında, Avrasya Maratonu'nda şampiyon olma hayalleri kuran bir kıza da sponsor olmuşlardır. Olaylar şiddet ve çıkara endeksli bir atmosferde giderek daha da karışacaktır.
"En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" - Ali Sürmeli
"En İyi Yönetmen" - Derviş Zaim
"En İyi Sanat Yönetmeni" - Mustafa Ziya Ülkenciler
"En İyi 3. Film"
"En İyi Kadın Oyuncu" - Sanem Çelik
"En İyi Kurgu" - Mustafa Preşeva
"En İyi Kadın Oyuncu" - Sanem Çelik
Fipresci Ödülü (Ulusal)
"En İyi Kadın Oyuncu" - Sanem Çelik
"En İyi Yönetmen" - Derviş Zaim
"En İyi Yönetmen" - Derviş Zaim
"En İyi Kadın Oyuncu" - Sanem Çelik
"En İyi Film" - Derviş Zaim
"En İyi Film"
"En İyi Yönetmen" - Derviş Zaim
"Cahide Sonku En İyi Kadın Oyuncu" - Sanem Çelik
"En İyi Senaryo" - Derviş Zaim
Mühre
Mühre kâğıtlar âharlandı |
ktan sonra parlatmak için kullanılan aletin adıdır.
Mühre çeşitlerin bazıları:
Milliyetçi Demokrasi Partisi
Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP), Türk siyasal partisi.
12 Eylül Darbesi'nden sonra, 1983'te siyasal partilerin yeniden kurulmasına izin verilmesi üzerine emekli orgeneral Turgut Sunalp ve 40 arkadaşı tarafından kurulmuş (16 Mayıs 1983), genel başkanlığa da Sunalp getirilmiştir.
MDP, kuruluşundan hemen sonra 12 Eylül Darbesi'nin siyasal çizgisinin savunucusu olduğunu açıkladı. 6 Kasım 1983 seçimlerinde oyların % 23.27'sini aldı; 5'i listesindeki bağımsızlardan olmak üzere 71 milletvekilliği elde ederek üçüncü parti oldu. 25 Mart 1984'teki yerel seçimlerde de oyların % 6.96'sını elde ederek üç il merkezinde belediye başkanlığı seçimini kazandı.
MDP'nin seçimlerdeki başarısızlığı, parti yönetimine karşı yoğun bir muhalefetin doğmasına yol açtı. 13 Temmuz 1985'te yapılan birinci olağan kongrede Turgut Sunalp'ın yerine parti genel başkanlığına Ülkü Söylemezoğlu seçildi. Yönetimdeki bu değişikliğin de canlılık getirmemesi üzerine 4 Mayıs 1986'da yapılan olağanüstü kongrede partinin feshedilmesi kararlaştırıldı. Partili milletvekillerinden bir bölümü, o sırada kurulan Hür Demokrat Parti'ye (HDP) katıldı. Bazı milletvekilleri de Anavatan Partisi'ne ve Doğru Yol Partisi'ne girdiler. Eski genel başkan Turgut Sunalp ve birkaç milletvekili ise bağımsız kaldı.
Finsteraarhorn
Finsteraarhorn, İsviçre 'de deniz seviyesinden 4274 m yüksekliği ile Bern Alpleri 'nin en yüksek zirvesi ve Bern Kantonu'nun en yüksek noktası, İsviçre'nin en yüksek dağı. Lötschberg ve Simplon 'un doğusunda kalır. Bütün ,merkezi ve doğu İsviçre manzaralarına hakimdir.
Finsteraarhorn, göze çarpan, köpek balığı yüzgeçi tarzında bir şekle sahip olup, sırtına kuzeybatı ya da güneydoğu istikametinden bakıldığında dik bir boynuz olarak görünür. Çaptazdan ise geniş bir üçgen şeklinde görünür.
İlk olarak 16 Ağustos 1812 tarihinde "Arnold Abbühl", "Joseph Bortis" ve "Alois Volker" tarafından tırmanılmıştır. Bu tırmanış tahminen, bugün büyük kısmı erimiş olan yamaç buzulları ile kaplı güneydoğu sırtının doğu kanadı üzerinden gerçekleştilmiştir. Ancak bu üçlünün hakikaten ana zirveye ulaşıp ulaşmadığı şüphe götürmektedir. Buna karşın kanıtlanmış olan, zirveye çıkışın 19 Ağustos 1828'de "Jakob Leuthold" ve "Johann Wahren" tarafından bugünkü normal yol üzerinden başarılmış olmasıdır. Bu kişiler, bir ayak yaralanması sonucu devam edemeyen, buzul araştırmacısı Franz Joseph Hugi'in dağ rehberleriydi.
Grafi2000
Grafi2000, Türkiye'de animasyonla ilgilenen bir ekip.
2000 yılından berı çalışmaları sürmektedir. İlk Türk çizgi dizisi Pembe ve Mavi'yi de yapan ekiptir. Bunların yanı sıra, Kanal D'de bir müddet devam eden programlar yapmıştır. Ekip, yöntem olarak eleştirel bir tutum veya "hem güldüren hem düşündüren" bir yaklaşım yerine, absürt komedi anlayışı üzerinde durmaktadır. "Koca Kafalar" adlı yapım da Grafi2000'e aittir. "Fırıldak Ailesi" ve "Kral Şakir" adlı bir çizgi dizileri de bulunmaktadır.
Açık küme
Açık küme şu anlamlara gelebilir:
Epidermis
Epiderma: Dış tabakası keratin(korun)dir. Ölü hücrelerden oluşur. Bunlar dökülerek kepek yapar. Korun altında canlı hücrelerden oluşan malpighi tabakası bulunur. Bu tabakanın hücrelerinde Melanosit pigment bulunur ve deriye rengini verir. Vücudu ısı ve soğuktan korur.
Alt deri (dermis): Duyu hücreleri, ter bezleri, sinir uçları, kılcal kan damarları, kıl kökleri, dokunma cisimcikleri bulunur. Görevi: Vücudun ısı, ter, su dengesini sağlamak, dış etkilerden korumak dokunma, basınç, acı duyularını algılamaktır. Duyu cisimcikleri dokunma, ağrı, basınç, sıcaklık gibi duyuları algılar. Sinirlerle beyinin ilgili bölgelerine aktarılır. Sevinç, korku, heyecan, soğuk hava etkisi ile deri sinirleri kıl kaslarının kasılmasını ve kılların dikleşmesini sağlar.
Malezya Grand Prix
Malezya Grand Prix Malezya'nın Kuala Lumpur kentinde düzenlenen Formula 1 yarışıdır. İlk olarak 1999 yılında takvime dahil edilen yarış bugüne kadar kesintisiz olarak düzenlenmiştir.
"Pembe ile boyanmış yıllarda Grand Prix Formula 1 Şampiyonasına dahil değildi."
PFK CSKA (Bulgaristan)
PFK CSKA (), tam adıyla Profesionalen Futbolen Klub Tsentralen Sporten Klub na Armiyata () ya da bilinen adıyla CSKA Sofya (), Bulgaristan'ın Sofya kentinde 1948 yılında kurulmuş bir spor kulübüdür. En popüler branşı futboldur.
Kulüp 1923 yılında kurulan "AS-23" futbol takımının devamıdır. Bulgaristan'a 1945 yılında komünist rejiminin gelmesinden sonra takımın ismi CSKA (Central Sport Club of Army) olarak değiştirilmiştir.
CSKA, Gerek iç turnuvalarda gerekse UEFA turnuvalarında çok büyük başarılar elde ederek Bulgaristan'ın en başarılı takımı unvanını taşımaktadır..
Avrupa Kupalarında birkaç kez yarı final oynayan kulüp Liverpool, Bayern Münih, Juventus, Ajax, Nottingham Forest, Bayer Leverkusen, Parma gibi dev takımları elemeyi başarmıştır.
CSKA Sofia aynı zamanda Dünya futboluna birçok yıldız da kazandırmıştır. Bunların arasında: Hristo Stoichkov, Dimitar Berbatov, Lyuboslav Penev, Emil Kostadinov, Stilyan Petrov, Yordan Lechkov, Martin Petrov, Trifon Ivanov gibi isimler yer almaktadır.
Takımın efsane futbolcuları arasında Petar Jekov, Dimitar Penev, D.Yakimov, Hristo Stoichkov, Stoicho Mladenov gibi isimler yer almaktadır.
Bulgaristan'da 31 kere şampiyon olan CSKA, şampiyonluk rekorunu da elinde bulundurmaktadır.
18.10.2015 tarihinde yaşadığı finansal krizden dolayı 3. lige düşürüldü. Üçüncü Lig'de olmasına rağmen yeni takım başkanı Grishana Gancheva ile 2015-16 sezonun Bulgaristan kupasını kazanmaya başardılar.
Yeni yapılandırmaya geçen Bulgaristan futbolu 2016-17 sezonu birinci lig için yeni bir format düzenlendi. Bu şekilde bir sezon ara ile CSKA birinci lige tekrar geri döndü.
"31 Ağustos 2016 itibarıyla"
Avrupa Kupalarında
UEFA Şampiyonlar Ligi
UEFA Avrupa Ligi
UEFA Kupası
UEFA Kupa Galipleri Kupası
Avrupa kupalarındaki en büyük zaferleri:
Sinan Alaağaç
Sinan Alaağaç, (14 Mayıs 1960, Eskişehir - 24 Kasım 1985 Bolu), Türk futbolcudur. Eskişehirspor camiasi için kulübün gelmiş geçmiş en büyük kalecilerinden birisi olarak görülmektedır. Henüz 25 yaşında iken takımının Abant'taki kampında yaptığı antrenmandan sonra yemeğe inmemesi üzerine takım sorumlularının odasına gitti. Hastahaneye giderken yolda yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Daha önce sarılık ve diğer karaciğer rahatsızlığı nedeniyle Eskişehir deki hastanelerde uzunca bir tedavi görmüştü. Eskişehirspor'da kalecilik yapan Sinan Ören'in dayısıdır.
Futboldan önce atletizm ve hentbol da oynadı. Anadolu Üniversitesi Maden Fakültesinde yüksek öğrenimini tamamlayıp 1982 yılında maden mühendisi, 1983 yılında da yüksek lisansını yaparak yüksek maden mühendisi olarak üniversiteden mezun oldu.
Başarılı performansı ile millî takıma kadar yükseldi.
6 kez millî takımlara çağrıldı, 4 kez Türkiye U-21 millî takımı formasını giydi. İki kez Türkiye A millî takıma davet edildi ve iki kez yedek kaleci olarak takım kadrosunda yer aldı.
Ağır su
Ağır su (DO) , nükleer reaktörlerde kullanılan hidrojen yerine ağır hidrojen (döteryum) izotopuna sahip yoğunluğu yüksek sudur.
1932'de ilk kez suyun elektrolizi yolu ile Hugh Taylor bulmuştur. Su moleküllerinin çoğu atom ağırlığı 1 olan hidrojen ile 16 olan oksijenden meydana gelmiştir. Fakat suyu oluşturan elementlerden yani hidrojen ve oksijen izotopları düşünülürse farklı molekül yapısı olduğu görülür. Hidrojenin döteryumla trityum, oksijenin O, O gibi ağır izotoplarını içeren sulara ağır su denmektedir. Ancak ağır su diyerek bahsedilen döteryum oksittir. Ağır su, tatlı sularda ve yeraltı sularında eser miktarda; kar, deniz ve göl sularındaysa daha bol bulunur. Organizmalar için zehirlidir.
Ağır suyun nötron yavaşlatma gücünün normal sudan daha yüksek olması ve soğurma özelliğinin daha az olması ile reaktörlerde yakıt olarak doğal uranyumun kullanılmasına olanak verir.
Ağır su, II. Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından, atom bombasını geliştirmek amacıyla da kullanılmıştır.
Bon Voyage (Herkes Kendi Yoluna) ve buna benzer bazı filmlerde Fransızlar'ın, Hitler'den bu Ağır Su'yu saklama mücadeleleri de işlenmiştir.
Saruhan Sancağı
Saruhan Sancağı, Manisa merkezli Osmanlı sancağının adıdır.Osmanlı'da veliaht şehzadeler burada görev yapardı. Aydın ve İzmir merkezli Aydın Eyaleti'nin bir sancagi idi. Manisa ve çevresi tarihi devirlerde; Hititler, Akalar, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Bergamalılar, Romalılar, ve Bizanslılar tarafından yönetilmiştir.
Philo Farnsworth
Philo Taylor Farnsworth (d. 19 Ağustos 1906 - ö. 11 Mart 1971) Amerikalı mucit. Televizyonu John Logie Baird'den habersiz olarak icat etmiştir.
Orta halli laboratuvarında 7 Eylül 1927'de bir görüntüyü bir odadan diğer bir odaya nakletmeyi başardı.
Farnsworth başarılı elektronik televizyon gösterimini gerçekleştiren ikinci kişiydi. Kendi kendini yetiştiren 21 yaşındaki mütevazı dâhi orta halli laboratuvarında 7 Eylül 1927'de bir görüntüyü odadan odaya nakletmeyi başarmıştı. Bu, Idaho'da 14 yaşında bir köy çocuğuyken hayal ettiği şeydi. Tıpkı radyonun sesi ilettiği gibi havadan görüntüyü iletmeyi aklına koymuştu. 14 yaşında bir gün tarlayı sürerken, şaşkınlıkla şunu fark etti; görüntü tıpkı tarladaki gibi yatay sıralarda dizilmiş elektronlarla nakledilebilirdi. Bu fikir, onun görüntüyü nakledecek cihazı icat etme yarışında bir adım öne geçmesini sağladı. Çünkü diğer mucitler sorunu mekanik sistemlerle çözmeye çalışıyordu.
Televizyonu bulmak, Farnsworth'a yaşarken de, öldükten sonra da yaramadı. Hayatı boyunca televizyona bir kez çıktı, CBS'in 'Benim Bir Sırrım Var!' adlı oyun programına çıkmıştı. Programda ünlü konuklar, karşılarındaki ünsüz kişiye sorular yönelterek sırrını ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Farnsworth ünsüz konumundaydı. Sırrı da "Ben elektronik televizyonu icat ettim."di. Ünlüler sırrı çözemeyince Farnsworth evine 80 dolar ve bir karton da Winston sigarası götürmeye hak kazandı. Farn |
sworth, 1971'de 64 yaşında öldü.
Her zaman arkasında olan karısı Pem Gardner Farnsworth, hayatının son yıllarına kadar onun tarihte hak ettiği yeri alabilmesi için uğraşmaya devam etti. Çabalarının karşılığını ise ancak 2002 yılında, televizyonun icadının 75'inci yılı nedeniyle yapılan Emmy yayınında aldı. Bayan Farnsworth'un 'televizyona çıkan ilk kadın' olarak alkışlandığı gecede Philo T. Farnsworth da ilk kez televizyonun mucidi olarak onurlandırıldı.
Mutlak sıfır
Mutlak sıfır, bir maddenin moleküllerinin entropisinin minimum değerine ulaştığı teorik sıcaklıktır. 0 Kelvin, –273,15 °Celsius, 0 °Rankine ve -459,67 °Fahrenhayta eşittir.
Teorik olarak mutlak sıfır sıcaklığına ulaşan (inen) bir maddenin iç enerjisi 0 (sıfır) olacağından daha fazla soğutmak mümkün değildir. Mutlak sıfır moleküllerin durduğu (hareketlerinin çok küçük titreşimlere indirgendiği) noktadır. Mutlak sıfır hesabında ihmal edilen bu titreşimin sebebi sıfır noktası enerjisi denilen enerjidir ve bu enerji maddeden uzaklaştırılamaz. Mutlak sıfır maddelerin ısı basınç diyagramından hesaplanabilir. Örneğin, suyun normal atmosfer basıncı altında su-buz su ve su-su buharı hallerindeki ısı basınç diyagramları çizilirse, diyagramdaki üç eğrinin de skalada mutlak sıfır değerinde birleşeceği görülür.
Termodinamik kanunları mutlak sıfır sıcaklığına ulaşılamayacağını belirtir çünkü soğutulan maddenin sıcaklığı, soğutan maddenin sıcaklığına yakınsayarak yaklaşır. İki sıcaklık sonsuza kadar yaklaşmaya devam ederler fakat aynı değere ulaşamazlar.
Bilimadamları tam olarak bir “sıfır” ısı enerjisi durumu yaratamasalar da maddenin alışılmadık kuantum etkileri gösterdiği, mutlak sıfıra oldukça yakın sıcaklıklara ulaşabilmektedirler. Şu ana kadar ulaşılmış en düşük sıcaklık 100 pikoKelvin'dir.
Briksdalsbreen
Briksdalsbreen, Norveç ' te Avrupa 'nın en büyük kara buzulu Jostedalsbreen'in batıdaki yan kolu.
Buzul, "Sogn og Fjordane" eyaletinin kuzeyinde, "Jostedalsbreen Milli Parkı" 'nda Sogne Fyordu 'nun kuzey kısmında bulunur.
Azizler ve Alimler (roman)
Azizler ve Alimler, Edebiyat ve kültür kuramcısı Terry Eagleton'ın yazdığı tek romanıdır. Roman sıradışı bir hikâyeyi anlatmanın yanı sıra içerimleri itibarıyla de felsefi bir nitelik taşımaktadır.İrlanda'nın batı kıyısında bir kulübede Ludwig Wittgenstein, Nikolai Bakhtin, İrlanda Kurtuluş Ordusu'nun lideri James Connolly ve bir roman kahramanı olan Leopold Bloom bir araya gelmişlerdir. Hikâye bu kişilerin ilişkileri ve devrim, iktidar, felsefe, yaşam üzerine konuşmalarıyla devam eder. Oldukca ironik ve bol küfürlü olan roman hem okur hem de eleştirmenlerce ilgiyle karşılanmıştır. Bir yanda teorik kavramlar, bir yanda farklı kültürler, ve bir yandan da farklı şehirlerin üzerinden dolanır romanın atmosferi. Bu kitap bir "oyuncul fikir romanı" olarak addedilmiştir.
Kod Adı
Kod Adı, başrollerini Gerçek Sağlar, Özgür Özberk, Korel Cezayirli, Nuri Gökaşan, Deniz Baytaş, Tomris Çetinel, Levent İnanır, Serap Sağlar, Kemal Başar, Ayşen Gürler, İlhan Kantarci, Selçuk Sazak, Onur Saylak, Lale Başar, Mehmet Ege, Mithat Erdemli, Tayfun Eraslan, Aslı Nihan Elmas, Servet Pandur, Oktay Dal'ın üstlendiği; yapımcılığını Kültür eski Bakanı Fikri Sağlar'ın yönetmenliğini Çağatay Tosun (1. bölüm) ve Tevfik Şenol'un üstlendiği televizyon dizisidir.
Dizinin senaryo danışmanlığını gazeteci Emin Özgönül, senaryo yazarlığını Merve Ateşoğlu, Zeki Gürdal Karaoğlu ve Ayşem Özge Yoldaş, kurgu yönetmenliğini Elif Durak yapmakta, müziklerini Can Atilla hazırlamaktadır.
1996 yılında yaşanan Susurluk Kazası sonrası ortaya çıkan ilişkiler ağını kurmaca bir tarzda ele alan televizyon dizisi 4 Eylül 2006 tarihinden itibaren Kanal D'de yayınlanmaya başladı.
Dizinin çekimlerine Temmuz 2006'da, Ankara'da başlandı. 1996 yılında yaşanan Susurluk Kazası sonrasında yaşananları konu alan dizi, Fikri Sağlar ile Emin Özgönül'ün birlikte yazdığı "Kod Adı Susurluk" adlı kitaptan esinlenilmişti. Dizi aynı zamanda, ülkedeki özel televizyon kanalları arasında Ankara'da çekilen ilk dizi olma özelliğini de taşıyordu. Dizinin yönetmenliği ilk bölümde Çağatay Tosun, ilerleyen bölümlerde Tevfik Şenol tarafından üstlenildi.
OGC Nice
OGC Nice (()Olympique Gymnaste Club de Nice-Côte d'Azur), Fransa'nın Nice şehrinde kurulan bir futbol kulübüdür. 1904 yılında kurulmuştur. Maçlarını 35.624 kapasiteli Allianz Riviera'da oynamaktadır.
"23 Ocak 2015 itibarıyla"
"23 Ocak 2015 itibarıyla"
MTK Budapest FC
MTK Budapeşte, Macaristan'ın Budapeşte şehrinde kurulan bir futbol kulübüdür.
Tam adı Magyar Testgyakorlók Köre olan MTK Budapeşte, 1888 yılında Budapeşte'de kuruldu. Takımın forma renkleri mavi-beyazdır.
Kuruluşundan bu yana Macaristan 1. Ligi'nde 23 şampiyonluk, 12 Macaristan Kupası, 2 Macaristan Süper Kupası kazanan ve ayrıca Avrupa Kupaları'nda mücadele eden ilk Macar takımı unvanına da sahip olan MTK Budapeşte takımı; 2010-11 sezonunda Macaristan 1. Ligi'ni 15. sırada tamamlayarak Macaristan 2. Ligi'ne düştü. Ertesi sezon tekrar Macaristan 1. Ligi'ne yükseldi.
Manchester City FC
Manchester City Football Club, İngiltere'nin Manchester şehrinde kurulmuş futbol kulübü. 1880 yılında St. Mark's (West Gorton) ismiyle kurulan kulüp, 1887'de Ardwick Association Football Club ve 1894 yılında da Manchester City ismini almıştır. Kulüp, 1923 yılından 2003 yılına kadar iç saha maçlarını Maine Road'da oynamıştır. 2003 yılında ise Manchester Şehir Stadyumu'na taşınmıştır.
Kulübün en başarılı dönemi, Joe Mercer ve Malcolm Allison'un yönetiminde League Championship, FA Cup, EFL Cup ve Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nı kazandıkları 1960'ların sonları ve 1970'lerin başındaydı. Kulüp 1981 FA Cup Finali'ni kaybettikten sonra, 1998'de İngiliz futbolundaki lig sisteminin üçüncü kademesine düşmesiyle sonuçlanan bir düşüşün içerisine girdi. 2000'lerin başında Premier League statüsüne kavuşan kulüp, 2008 yılında Abu Dhabi United Group tarafından satın alındı ve dünyanın en zenginlerinden biri oldu. 2011 yılından bu yana kulüp, 2012 ve 2014 yıllarında Premier League de dahil olmak üzere altı büyük şampiyonluk elde etti.
Manchester City 2014-15 yılları arasında elde ettiği 463.5 milyon avroluk gelir ile futbol dünyasının en zengin altıncı kulübü oldu. Kulüp 2016 yılında, 1.92 milyar dolarlık değeri ile Forbes tarafından en değerli altıncı futbol kulübü olarak ilan edildi.
City, 1899'da Second Division şampiyonluğunu elde etti ve ilk başarısını kazanarak; İngiliz futbolunun birinci seviyesine yükselme başarısı gösterdi. 23 Nisan 1904'te Crystal Palace'ta Bolton Wanderers'ı 1-0 yenerek FA Cup şampiyonu oldu ve böylece tarihindeki ilk büyük başarısını elde etti. Bir önceki sezonu şampiyon tamamlamış olan City, FA Cup Şampiyonluğu'nun ardından ligde de şampiyon olmaya çok yaklaştı ancak 3 puan farkla ligi ikinci sırada bitirerek double yapma fırsatını kaçırdı. Yine de bu başarıya ulaşan ilk Manchester kulübü oldu. FA Cup şampiyonluğunu takip eden sezonda, kulüp içerisinde mali usulsüzlük iddiaları gündeme geldi. 1906'da on yedi oyuncu askıya alındı ve sonuçta kaptan Billy Meredith'de dahil olmak üzere birçok kişi Manchester United'a transfer oldu. 1920'de Hyde Road'da çıkan yangın stadyumun ana tribününü yok etti. Kulüp 1923'te Moss Side'da inşa edilen Maine Road'a taşındı.
1930'lu yıllarda, Manchester City iki ardışık FA Cup finaline ulaştı. 1934'te Portsmouth'u yenerek kupayı kazanmadan önce 1933'te Everton'a kaybetti. City, 1934 yılında Stoke City ile oynanan FA Cup altıncı tur maçında, İngiliz futbol tarihinde bir kulübün iç sahadaki en yüksek seyirci rekoruna ulaştı. Karşılaşmayı 84,569 City taraftarı takip ederken bu rekor hala İngiltere'de bir kulübün iç sahadaki yakaladığı en yüksek seyirci sayısı olarak geçerliliğini korumaktadır. Kulüp, 1937'de ilk kez First Division şampiyonluğunu kazandı ancak bir sonraki sezon ligde en çok gol atan takım olmasına rağmen küme düştü. Yirmi yıl sonra, Revie Planı olarak bilinen bir taktik sisteminden ilham alan City, 1955 ve 1956'da tekrar FA Cup finallerine ulaştı; Tıpkı 1930'larda olduğu gibi 1955 finalinde Newcastle United'a 3-1 kaybetti. 1956'da ise Manchester City'nin Birmingham City'yi 3-1 mağlup ederek şampiyon olduğu 1956 finali, tüm zamanların en ünlü finallerinden biridir. Bu maç, City kalecisi Bert Trautmann'ın boynunu kırdıktan sonra oynamaya devam etmesiyle hatırlanmaktadır.
1963'te Second Division'a düştükten sonra, Ocak 1965'te Swindon Town'a karşı oynanan mücadelede 8,015'lik seyirci katılımıyla kulüp en düşük seyirci sayısı rekoruna ulaşarak sıkıntılı bir görünüm çiziyordu. 1965 yazında Joe Mercer kulübün teknik direktörlüğüne ve Malcolm Allison ise onun yardımcılığına getirildi. Mercer yönetimindeki ilk sezonda City, Second Division şampiyonluğunu kazanırken, Mike Summerbee ve Colin Bell ile de anlaşma imzalandı. Manchester City iki sezon sonra 1967-68 sezonunda, ligin son haftasında deplasmanda Newcastle United'ı 4-3 mağlup etti. Yakın komşusu Manchester United ise evinde Sunderland'e 2-1 malup olunca, City ligi United'ın iki puan önünde şampiyon tamamladı ve ikinci kez bu başarıya ulaşmış oldu. City, 1969'da Leicester City'yi 1-0 mağlup ederek FA Cup'ı kazandı. 1970'te ise Viyana'da Górnik Zabrze'yi 2-1 yenerek maçı kazandı ilk kez Avrupa Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğuna ulaştı. City aynı sezon lig kupasını da kazandı ve aynı sezonda hem bir Avrupa kupası hem bir yerel kupa kazanan ikinci İngiliz takımı oldu.
Kulüp, 1970'li yıllar boyunca iki kez lig şampiyonlarından bir puan geride kaldı ve 1974 Lig Kupası Finali'ne ulaştı. Bu dönemdeki maçlardan biri, 1973-74 sezonunda küme düşme ihtimalinden ötürü kazanmak zorunda oldukları komşu rakipleri Manchester United'a karşı oynanan ligin son maçıydı. Eski United oyuncusu Denis Law'ın, Old Trafford'da attığı gol City'e 1-0'lık galibiyeti getirirken, United ise kesin olarak bir alt lige düştü. Kulüp en başarılı döneminin son kupasını ise 1976 yılında Newcastle United ile oynadıkları ve 2-1'lik sonuçla şampiyon oldukları lig kupası final |
maçıyla birlikte kazandı.
Uzun bir düşüş dönemini, 1960'ların ve 1970'lerin başarıları izledi. Malcolm Allison, 1979'da ikinci kez teknik direktör olarak kulübe yeniden katıldı. Ancak Steve Daley gibi başarısız transferler sonucunda kulüp çok para harcamıştı. Allison'un ardından 1980'li yıllarda kulübü yedi farklı teknik direktör yönetti. City, John Bond yönetiminde 1981 FA Cup Finali'ne ulaştı, ancak Tottenham Hotspur takımına iki maçın sonucunda toplam 4-3 mağlup olarak kupayı kazanamadı. Kulüp, 1980'lerde (1983 ve 1987'de) First Division'dan iki kez düştü ancak 1989'da tekrar üst lige geri döndü. Peter Reid'in yönetimi altında 1991 ve 1992'de ligde beşinci oldu. Reid ile birlikte yakalanan bu geçici çıkış, onun ayrılışından sonra yerini düşüşe bıraktı. City, 1992'de kurulan Premier League'in kurucularındandı. Ancak ilk sezonunda dokuzuncu tamamladıkları ligde, küme düştükleri 1996 yılına kadar sadece üç sezon mücadele edebildiler. Division One'de iki sezon oynayan City, oradan da bir alt lige düştü ve tarihinin en başarısız noktasına ulaştı. Böylece Almanya'nın 1. FC Magdeburg takımından sonra, bulunduğu ülkenin üçüncü lig kademesinde mücadele eden ikinci Avrupa kupa galipleri şampiyonu oldu.
Küme düşen kulübün yeni başkanı David Bernstein oldu. Bernstein kulübe sıkı bir mali disiplin politikası uyguladı. City, 1998-99 sezonunda teknik direktör Joe Royle yönetiminde, Gillingham'a karşı oynanan play-off final mücadelesini penaltı vuruşları sonucunda 3-1 kazanarak bir üst lige terfi etti. Bu terfiden sonra City, bir sonraki sezonda da ligi ikinci sırada tamamlayarak, İngiltere'nin en üst seviyesindeki futbol ligine uzun bir aranın ardından tekrar yükseldi. Fakat Premier League'de uzun bir aranın ardından mücadele ettikleri ilk sezonun sonunda kulüp tekrar küme düştü. Royle'ın yerine teknik direktörlüğe getirilen Kevin Keegan, 2001-02 Division One şampiyonasını kazandırdı ve bu sezonda kulüp kazanılan puan ve bir sezonda attığı gol sayısı ile kulüp kayıtlarına yeni bir rekor kazandırmış oldu. 2002-03 sezonu City'nin Maine Road'daki son sezonuydu. Rakibi Manchester United'a karşı 3-1 kazanarak 13 yıl aranın ardından bir derbi mücadelesinden galip ayrıldı. City, 25 yıl içinde ilk kez Avrupa kupalarında oynamaya hak kazandı. 2003-04 sezonu öncesinde kulüp yeni inşa edilen Manchester Şehir Stadyumu'na taşındı. City, bu stadyumda oynamaya başladıktan sonraki ilk dört sezonda ligi orta sıralarda bitirdi. Eski İngiltere millî takımı teknik direktörü Sven-Göran Eriksson 2007 yılında kulübün yeni teknik direktörü oldu. Eriksson, kulüp tarihinde İngiliz ve İskoç millyeti dışındaki bir milliyete sahip ilk teknik direktör oldu. City ile güzel bir başlangıç performansının ardından sezonun ikinci yarısında yaşanan kötü gidişe dur diyemeyen Eriksson, Haziran 2008'de görevden alındı.
Eriksson'un yerine, iki gün sonra 4 Haziran 2008'de Mark Hughes kulübün yeni teknik direktörü oldu.
2008 yılına gelindiğinde kulüp mali açıdan tehlikeli bir konumdaydı. Thaksin Shinawatra, bir yıl önce kulübün denetimini eline aldı fakat politik sıkıntılar sebebiyle mal varlıkları donduruldu. Ardından Ağustos 2008'de kulüp Abu Dhabi United Group tarafından satın alındı. Bu satın almanın ardından kulübün yüksek profilli oyuncular için teklif yapacağı söylentileri dolaştı; Kulüp, Brezilya'nın uluslararası oyuncusu Robinho'yu Real Madrid'den 32.5 milyon sterlin ödeyerek satın aldı ve İngiltere transfer rekorunu kırdı. Mali sorunları atlatan ve UEFA Kupası'nda çeyrek finale ulaşmayı başaran ekip, ligi ise onuncu sırada tamamlayarak bir sezona göre büyük bir gelişme sağlayamadı. City, 2009 yaz aylarında transfer harcamalarını daha önce benzeri görülmemiş bir seviyeye çıkardı. Gareth Barry, Roque Santa Cruz, Kolo Touré, Emmanuel Adebayor, Carlos Tevez ve Joleon Lescott için 100 milyon pound harcama yaptı. Aralık 2009'da, Mark Hughes'in yerine Roberto Mancini teknik direktörlüğe getirildi. City sezonunu Premier League'de beşinci sırada tamamladı ve 2010-11 sezonunda UEFA Avrupa Ligi'ne katılma hakkı kazandı.
Sonraki sezonlarda da oyuncu yatırımları devam etti ve sonuçlar oyuncu kalitesinin yükselişiyle eşleşmeye başladı. City, komşu rakipleri Manchester United'ı yarı finalde eleyerek, otuz yılı aşkın bir sürenin ardından ilk büyük finali olan 2011 FA Cup Finali'ne ulaştı, Böylece City, 1975'ten bu yana ilk kez rakibini bir kupa organizasyonunun dışında bıraktı. 1976 Lig Kupası'nı kazanan City, 2011 FA Cup Finali'nde Stoke City'yi 1-0 yenerek beşinci kez kupayı müzesine götürdü. Aynı hafta kulüp, Premier League'de Tottenham Hotspur'u 1-0 mağlup ederek 1968'den beri ilk kez UEFA Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazandı. City, 2010-11 sezonunun son gününde Arsenal'i geride bırakarak Premier Lig'i üçüncü sırada tamamladı ve böylece doğrudan Şampiyonlar Ligi grup aşamasına katılmaya hak kazandı.
Tottenham'ı White Hart Lane'de 5-1, Manchester United'ı ise kendi stadyumunda 6-1 mağlup eden kulüp, 2011-12 sezonunda başarılı bir performans yakaladı. Yakalanan bu başarılı performans sezon boyunca sürekli devam etmedi ve City ligin bitimine altı hafta kala ezeli rakibi United'in sekiz puan gerisine düştü. United'ın kalan altı haftada bir tanesi City'e karşı kaybettiği maçta dahil olmak üzere yitirdiği puanlar ile birlikte iki takımda ligin son haftasına aynı puanda girdiler. City, sezonun son maçında küme düşme bölgesinde bulunan Queens Park Rangers karşısında son dakikaya 2-1 mağlup girerken, uzatma dakikaların da bulduğu 2 golle maçı 3-2 kazandı ve 44 yıl sonra ligde ilk kez şampiyon oldu. 1992 yılındaki kuruluşundan bu yana ise Premier League'i kazanma başarısı gösteren beşinci takım oldu. Bu karşılaşma, başta İngiltere merkezli olmak üzere dünyadaki birçok medya kaynağı tarafından Premier League tarihinin en heyecanlı anı olarak açıklandı. Ayrıca bu karşılaşmada mücadele eden QPR oyuncusu Joey Barton, oyunda kaldığı toplam 15 dakikalık sürede üç farklı oyuncuya yaptığı kural dışı hareket sebebiyle oyundan atıldı ve komite tarafından toplam 12 maç oynamama ve para cezasına çarptırıldı.
City, bir sonraki sezonda Şampiyonlar Ligi'nde grup aşamasında elendi ve son üç sezonda oynadığı ikinci FA Cup Finali'nde Wigan Athletic'e 1-0 mağlup oldu. Mancini, kulübün sezon sonu hedeflerine ulaşamadığı gerekçesiyle görevinden alındı, ancak BBC Spor Editörü David Bond, Mancini'nin kötü iletişiminden, oyuncularla ve yöneticilerle olan kötü ilişkilerinden dolayı görevinden alındığını iddia etti. Mancini'nin yerine Şilili Manuel Pellegrini göreve getirildi. City Pellegrini yönetimindeki ilk sezonda, lig kupasını kazandı ve sezonun son gününde Premier League şampiyonluğunu elde etti.
Manchester City'nin iç saha renkleri gökyüzü mavisi ve beyazdır. Geleneksel dış saha forma renkleri ise ya kahverengi ya da (1960'lardan itibaren) kırmızı ve siyah olmuştur; Ancak son yıllarda pek çok farklı renk kullanılmıştır. Kulübün iç saha renklerinin kökenleri belli değildir ancak 1892'den bu yana mavi rengi kullanmış olduğuna dair kanıtlar vardır. 1940'larda yayınlanan "Famous Football Clubs - Manchester City" isimli bir kitapçıkta, West Gorton'un (St. Marks) başlangıçta kırmızı ve siyah renkleri kullandığını ve 1884'ten kalma raporların da üzerinde beyaz renkte bir haç bulunan siyah formaları kullandığını belirtmiştir. Seyrek kullanılan kırmızı ve siyah renklerin, eski teknik direktör yardımcısı Malcolm Allison'un AC Milan'ın renklerini benimsemenin City'e ilham vereceğine ve başarı getireceğine inanmasından ötürü kabul edildiği söylenmiştir. Allison'un teorisi işe yaradı; City, kulübün gökyüzü mavisi renkli forması yerine kırmızı ve siyah çizgilere sahip formasıyla çıktığı 1969 FA Cup Finali, 1970 Football League Cup Finali ve 1970 UEFA Kupa Galipleri Kupası Finali'ni kazandı.
Cty, 2016 yılında kullandığı şu anki armasından hariç daha önce üç arma daha kullanmıştır. 1970 yılında tanıtılan ilki, 1960'lı yılların ortalarından bu yana resmi kulüp dokümantasyonunda kullanılan tasarımlara dayanıyordu. 1965 ve 1997 yılları arasında City, mevcut armayla aynı görünümde iki yuvarlak halka arasında kulübün adının yazılı olduğu dairesel şekle sahip bir arma kullandı. Manchester City büyük kupa finallerinde mücadele ederken her zaman kullandığı armayı kullanılmamıştır. Bunun yerine, Manchester Kenti'ni temsil eden özel bir armayı kullanmıştır (Manchester coat of arms). Bu uygulama, oyuncuların formalarında herhangi bir armayı taşımadığını göstermek için kulüp tarihi boyunca devam etti. City, 2011 FA Cup Finali'nde her zamanki olağan kulüp armasını kullandı. Büyük finallerde kullanılan Manchester şehrini temsil eden özel arma ise, futbolcuların formalarındaki sırt numalarının içerisine monokrom logo olarak dahil edilmiştir.
City, önceki armanın kulüp adına tescillenmesi uygunsuz olduğu için 1997 yılında yeni bir kulüp arması tasarımını kabul etti. En tepede üç yıldızın yer aldığı ve onun hemen altında bir altın kartalın olduğu armada, 1970li yıllarda kullanılan eski armalarda olduğu gibi gemi ve üç diagonal çizgi de yerini korumuştur. Bunların arasında ise kulübün kısaltması M.C.F.C. armanın tam ortasında yer almıştır. Kartal, Manchester şehrinin eski hanedan sembolüdür; 1958 yılında kentin rozetine gelişen havacılık endüstrisini temsil eden altın bir kartal sembolü eklendi (ancak kaldırıldı). Armanın üst yarısında Manchester Gemi Kanalı'nı temsil eden bir gemi yer alırken, alt yarısında ise şehirde bulunan Irwell, Irk ve Medlock nehirlerini simgeleyen üç diyagonal şerit bulunmaktaydı. Armanın en alt kısmında Türkçesi "Savaşta gurur" anlamına gelen, Latince "Superbia in Proelio" sloganı yer almaktaydı.
15 Ekim 2015'te, 1997 yılındaki rozetin tasarımıyla ilgili taraftarların yıllarca eleştirilerini takiben, kulüp yeni bir arma tasarımı sunmak istediğini açıkladı. Görüşmeler sonrasında kulüp, Kasım 2015'ün sonlarında mevcut kulübün armasının daha eski amblemlere benzeyen, dairesel şekle sahip yeni bir tasarımla değiştirileceğini duyurdu. Yeni tasarlanan amblem 22 Aralık 2015'te tescillendi. 26 |
Aralık 2015 tarihinde yapılacak tanıtımdan iki gün önce yeni tasarlanan arma sızdırıldı. Tasarım, 26 Aralık 2015'te iç sahada Sunderland ile oynanan maç öncesinde tanıtıldı.
Manchester City'nin forma göğüs sponsoru 2009 yılından beri Etihad Airways'tir. Forma üreticisi ise 2013 yılından bu yana Nike'tır.
Önceki sponsorlar ve üreticileri ise şu şekildedir:
- (2002-03) ölümünden sonra onurlandırmak için.
2003 yılından bu yana Manchester City, 23 numaralı formanın takımda kullanılmasına müsaade etmedi. Marc-Vivien Foé, Lyon'dan kiralık olarak City'de forma giydiği dönemde, 2003 Konfederasyonlar Kupası'nda Kamerun millî futbol takımı formasıyla Kolombiya karşılaşmasının 71. dakikasında yere yığıldı ve kalp yetmezliği sonucu hayatını kaybetti.
Manchester City, iç sahada oynadığı karşılaşmalarda büyük bir taraftar kitlesine sahiptir. Manchester Stadyumu'na taşındıktan sonra, Manchester City'nin ortalama katılım oranları genelde 40.000'in üzerinde oldu ve bu rakamla İngiltere'de seyirci sayısında ilk altıda yer aldı. Kulübün üç sezonda iki kez küme düşüp; İngiliz futbolunun üçüncü kademesinde (daha sonra Division Two, şimdi EFL League One) oynadığı 1990'lı yılların sonlarında bile iç sahadaki seyirci ortalaması 30.000 civarındaydı. 2005 yılında Manchester City tarafından yapılan araştırmalar da, Birleşik Krallık'ta 886 bin ve dünya genelinde 2 milyonun üzerinde bir taraftar kitlesinin olduğu ortaya çıktı. Sheikh Mansour'un kulübün satın almasından ve kulübün son kazandığı kupalardan sonra bu rakamın daha da büyüdüğü tahmin edilmektedir.
Manchester City'nin resmî olarak tanınan taraftar grubu, 2010 yılında Official Supporters Club (OSC) ve Centenary Supporters Association (CSA) gruplarının birleşmesiyle kurulan Manchester City FC Supporters Club (1949)'tır. Taraftarlar tarafından çeşitli fanzinler yayınlanırken; bunlardan en uzun süreli yayınlananı "King of the Kippax"tir ve hala yayınlanmaktadır.
Manchester City'nin en büyük rakibi, aynı şehrin takımı olan Manchester United'dır ve bu iki takım arasında oynanan karşılaşmalar Manchester derbisi olarak adlandırılır.
, Full Members Kupası
Kazein
Kazein (Latince "caseus" = peynir). Sütte bulunan bir proteindir. İnsanlarda bebeklik döneminde bu proteini sindiren lap enzimi bulunur ama ileriki dönemlerde bu enzimi üreten gen kapatılır. Sütteki kazein proteini tutkal yapımında da kullanılabilir. Süte alerjisi olmayan birinin kazeine alerjisi olabilir. Proteinlerin bazılarında büyüme, gelişme ve canlılığın sürmesi için gerekli tüm aminoasitler bulunmaktadır. Süt proteini olan kazein de bu nitelikte olan bir proteindir ve yapışkanlık özelliğine sahiptir. Kazein, asitle sütten ayrılabilir.
Makkabi Tel Aviv (futbol takımı)
Maccabi Tel Aviv, Maccabi Tel Aviv spor kulüplerinin bir parçası olan İsrailli futbol kulübüdür.
1906 yılında kurulan bu kulüp maçlarını Bloomfield Stadyumu'nda oynamaktadır. İsrail tarihinin en başarılı futbol kulübüdür. Kulüp; 21 lig şampiyonluğu, 23 ulusal kupa, 2 AFC Şampiyonlar Ligi zaferi ve 3 lig kupası sahibidir. Yedi sezon hem ligi, hem de ulusal kupayı kazanma başarısını göstermiştir. İsrail liginde küme düşmeyen tek takımdır. Coğrafi olarak Avrupa'da yer almamalarına rağmen Avrupa kupalarına katılabilmektedir. Basketbol kulübünün adı Maccabi Tel Aviv'dir.
" 20 Temmuz 2016"
Mateus de Souza
Edson Edmar Dias de Souza (d. 21 Mayıs 1987, Arapongas) Brezilyalı futbolcudur. futbolcu'nun menajerliğini birçok ünlü ve genellikle Brezilyalı futbolcuların menajeri olan Juan Figer yapmaktadır.
Adı birçok şekilde ("Mateus de Souza, Matheus Paraná, Edmar de Souza, Gees", vb.) olarak bilinir.
Fenerbahçe bu futbolcuyu 2006/07 sezoununda Brezilya'nın Iraty SC takımından transfer etmiş, 2011 yılına kadar sözleşme imzalamıştır. Hem kontenjan sıkışıklığı nedeniyle hem de yetişmesi için bir yıllığına Bursaspor'a kiralamıştır. Bir sezon Bursaspor'da kiralık oynayan Brezilyalı; burada hızıyla dikkat çekmiş ve Süper Lig'te Galatasaray'a karşı gol atarak kendisini Fenerbahçe taraftarına sevdirmiştir. Sezon sonunda Fenerbahçe'ye geri dönmüştür. 2007/08 sezon başı kamp döneminde takımla beraber çalışmalara katılıp hazırlık maçlarında forma giymiştir. Fenerbahçe’deki ilk maçı, 19 Temmuz 2007 tarihinde oynanan Fenerbahçe - Admira Wacker, hazırlık maçıdır. Bu maçta 1 gol 1 asistle dikkat çekmiş ve iyi bir futbolcu olduğunu belli etmiştir. Brezilyalı genç futbolcu geleceğin Alex de Souza'i olarak gösterilmeye başlanmıştır. Ancak hem genç olması nedeniyle hem birkez daha kontenjan sıkışıklığına takılan Mateus; 2007/08 sezonunda ise Ankaraspor'a kiralanmıştır. Sezonun ilk yarısında hiç forma giyme şansı bulamamış ve sözleşmesini karşılıklı olarak feshetmiştir. Sezonun ikinci yarısında ise Brezilya'nın Coritiba takımına transfer olmuştur. 2008/09 sezonun da ise Fortaleza EC takımına geçmiştir. 2009'un başında ise São Caetano takımına gitmiştir. Sezonun ikinci yarısında 2010 başında ise Fluminense takımına transfer olduktan sonra, 2011 yılında Brezilya Seri D takımlarından Operário'ya verilmiştir.
SK Sigma Olomouc
SK Sigma Olomouc, Olomouc merkezli Çek futbol kulübü. 1919'da kurulan bu kulüp, iç saha maçlarını 12.541 kişi kapasiteli Andrův Stadyumu'nda oynamaktadır.
Figüran Bob
Figüran Bob (orijinal adıyla: Robert Underdunk-Terwilliger), animasyon televizyon dizisi "Simpsonlar"daki kurgusal karakterdir. Kelsey Grammer tarafından seslendirilmektedir ve ilk kez "The Telltale Head" bölümünde görünmüştür. Daha önceleri Palyaço Krusty'nin programında figüranlık yapmıştır. Bart, Krusty'nin Bob tarafından iftiraya uğradığını anlayınca Bob hapisle cezalandırılır. Bu yüzden Bob, Bart Simpson'a öfke kusar ve onu öldürmek ister. Birçok defa hapisten çıkmasına rağmen Bart ve Lisa'nın fark ettiği kötülükleri ile tekrar hapiste kalır.
Ned Flanders
Nedward "Ned" Flanders, Amerikan animasyon televizyon dizisi Simpsonlardaki kurgusal karakterdir. Harry Shearer tarafından seslendirilmektedir ve ilk kez "Simpsons Roasting on an Open Fire" bölümünde görünmüştür. Çocukları ile birlikte 744 Evergreen Terrace evinde oturmaktadır ve Simpson ailesi'nin kapı komşusudur. Homer Simpson genellikle Ned'den nefret eder. Kendisi dindar bir kişidir ve çocuklarını da o şekilde eğitmektedir.
Maude Flanders
Maude Flanders (d. 4 Mart 1962 ö. 13 Şubat 2000), The Simpsons çizgi dizisinde Ned Flanders'ın eşidir.
Bir speedway yarışında bedava dağıtılan tişörtlerden birinin Homer Simpson tarafından tutulamaması sonucunda, top şeklindeki tişörtün ona çarpması ile tribünden düşerek hayatını kaybetmiştir. Daha sonraları bir melek olarak, kısa da olsa dizide görüldüğü bir bölüm olmuştur. Bu karakterin diziden çıkarılmasının iki nedeni olduğu düşünülmektedir. Birincisi Marge Simpson gibi ona benzeyen ve başrolde olan bir anne olması, ikincisi Ned Flanders'ın bekar bir erkek olarak yaşayacağı olaylarla diziye daha fazla renk katabileceğinin düşünülmesidir. Onun ölümüyle Simpson ailesine benzer bir ailenin varlığı sona ermiş oldu.
Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı
Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı, Molotov-Ribbentrop Paktı olarak da bilinir. II. Dünya Savaşı öncesi Münih Anlaşması ile Çekoslovakya'nın Südetler bölgesinin Almanya'ya bırakılması üzerine Batı ile yaptığı ittifaklara güveni azalan Stalin, yaklaşan savaş için hazırlıkları tamamlamak için gerekli olan zamanı kazanabilmek maksadıyla Hitler'le anlaşmaya karar verdi. Yahudi asıllı Dışişleri Bakanı Litvinov'u görevden alarak yerine Molotov'u atadı. Yine 10 Mart'ta verdiği bir demeçte Batılıları bir Alman-Sovyet savaşı çıkarmakla suçladı. Aynı şekilde Adolf Hitler de bir Batı-Sovyet yakınlaşmasından endişe ediyordu. Bütün bu gelişmeler sebebiyle 20 Ağustos'ta Hitler, Dışişleri Bakanı Ribbentrop'u görüşmek üzere Moskova'ya yolladı ve 23 Ağustos'ta da Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalandı. Bu paktın ışığında Almanya Polonya'ya girecek ve II. Dünya Savaşı başlayacaktır.
Antlaşmanın odak noktasını Doğu Avrupa'nın paylaşımına dair gizli protokol oluşturuyordu. Ribbentrop Polonya'nın 1914 sınırları doğrultusunda etki alanlarına bölünmesini önerdi. Tek fark Varşova'nın Almanya'ya bırakılan batı bölümünde yer alması olacaktı. Bu etki alanlarında ayrı bir Polonya devletinin varlığının sürdürülüp sürdürülmeyeceği veya bu alanların Almanlar veya Sovyetlerce işgal edilip edilmeyeceği konusu protokole dahil edilmedi. Baltık devletleri konusunda Ribbentrop'un önerisi Finlandiya ve Estonya'nın Sovyet etki alanı, Litvanya'nın Alman etki alanına dahil edilmesi; Letonya'nın ise bölüşülmesi idi.
Almanya 22 Haziran 1941'de Sovyetler Birliği'ne saldırarak bu paktı çiğnemiştir.
Komintern üzerinden Sovyetler Birliği Komünist Partisine bağlı olan kardeş komünist partilerde bu antlaşma ölümcül sarsıntlara yol açacaktır. Örneğin işgal altındaki Yunanistan'da faaliyet gösteren Yunanistan Komünist Partisi dağılmanın eşiğine gelecektir. 1941 yılında Almanya'nın Sovyetler Birliğine saldırmasıyla komünist partiler Avrupa çapında işgale karşı direniş mücadelesine önderlik edeceklerdir.
Abidin Dino
Abidin Dino (23 Mart 1913, İstanbul - 7 Aralık 1993, Paris) Türk ressam, karikatürist, yazar, film yönetmeni. Çok yönlü bir kültür adamı olan Abidin Dino, çağdaş Türk resminin öncülerindendir. Türk resim tarihinde D Grubu ve Yeniler Grubu adlarıyla anılan sanat topluluklarının öncülerinden olmuştur. Türkiye'nin yanı sıra Fransa, Cezayir, ABD gibi ülkelerde sergiler açmış; yurtdışında Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onur Başkanlığı, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı gibi görevler üstlenmiştir. Sol görüşlü bir aydın olan Dino, siyasi düşünceleri nedeniyle bir süre Türkiye'de sürgünde yaşamış 1952'den itibaren Paris'te hayatını sürdürmüştür.
Şair Arif Dino'nun kardeşi, yazar Güzin Dino'nun eşidir. Beşiktaş Kulübü tarafından efsane futbolcular arasında gösterilen ünlü kaleci Sabri Dino'nun amcasıdır.
23 Mart 1913'te İstanbul'da doğdu. Divanı Muhasebat Müdürü Rasih Bey ile müzik ve edebiyatla ilgili bir hanım olan Saffet Hanım'ın oğlu olan Ab |
idin, ailenin beşinci çocuğu idi. Doğduğu yıl ailesi Cenevre'ye, ardından Fransa'ya yerleştiğinden çocukluğu Avrupa'da geçti.
1925'te ailesiyle birlikte İstanbul'a döndü. Robert Kolej'de öğrenim görmeye başladı. Önce babasının ve ardından annesinin ölümünden sonra sanata olan ilgisinin ağır basması nedeniyle öğrenimini yarıda bıraktı ve ağabeyi şair Arif Dino'nun desteğiyle resim, karikatür ve yazı alanında kendini geliştirmeye başladı.
İlk çizimleri "Yarın" gazetesinde, ilk yazıları "Artist" dergisinde 1930'lu yılların başında yayımlandı. Bu yıllarda Nâzım Hikmet'in Sesini Kaybeden Şehir (1931) ve Bir Ölü Evi (1932) adlı kitaplarına kapak desenleri de çizdi ve kendini çok genç yaşta "ressam" olarak kabul ettirdi. Halkın Dostu Gazetesi’nde yayımlanan Atatürk’ü konu alan, çizgilerle süslü röportajı ile Atatürk’ün de beğenisini kazandı.
1933 yılında "D Grubu" adlı sanat grubunun kurucuları arasında yer aldı. Bu grubun amacı, memlekette sanatın gelişmesini ve yayılmasını sağlamak, düşünce yanı ağır basan resimler yaparak, batıdaki çağdaş akımlarla boy ölçüşecek yenilikler getirmekti.
Aynı yıl Türkiye'nin Kalbi Ankara isimli belgesel filmi çekmek için Türkiye'ye gelen Sovyetler Birliği'nin ünlü yönetmenlerinden Sergey Yutkeviç bir sergide resimlerini görüp beğendi. Yutkeviç'in filmini izleyen Atatürk, kendisinden bir Türk gencini yetiştirmesine olanak olup olmadığını sormuştu. Böylece Yutkeviç, Dino'dan dekoratör ve ressam olarak çalışmak üzere kendisiyle SSCB'ye gelmesini istedi. Dino, 1934 yılında sinema öğrenimi görmek üzere SSCB'ye gitti ve üç yıl kaldı. Üç yıl boyunca Leningrad'da Eisenstein ve Yutkeviç'in yanında makyajdan dekora, rejiden senaryoya tüm yönleriyle sinema eğitimi aldı. Yutkeviç'in yönettiği Madenciler filminde çalıştı. Bu dönemde sol fikirlerle tanıştı. 1937'de II. Dünya Savaşı nedeniyle Sovyetler Birliği tüm yabancı öğrencileri geri gönderince Leningrad'dan ayrılmak zorunda kaldı.
Dino, Sovyetler Birliği'nden sonra Londra'ya ve oradan da Paris'e gitti. İspanya'daki iç savaşta Cumhuriyetçiler safındaki uluslararası gönüllü tugaylar bünyesinde savaşmak için Paris bürosuna başvurduysa da cumhuriyetçiler açıkça kaybetmek üzere olduğundan kabul edilmedi. 1937'de yerleştiği Paris'te ressam ve dekoratör olarak film çekim çalışmalarında bulundu. Gertrude Stein, Tristan Tzara, Eisenstein, Andre Malraux ve Pablo Picasso gibi dönemin önde gelen sanatçılarıyla dostluklar kurdu.
Abidin Dino 1939'da Türkiye'ye döndü, 1941'de arkadaşlarıyla Yeniler Grubu'nu oluşturdu. Grubun açtığı ve Liman çevresindeki balıkçıları konu alan sergi, büyük ilgi uyandırdı.
Dino, çizgi ve desenlerin ön plana çıktığı resimlerinde işçi ve köylü tiplerini özgün bir üslupla işledi. Başlangıçta Picasso'nun etkisinde kalan sanatçı, daha sonraları yapıtlarında özgün ve yerel bir senteze ulaştı.
Çeşitli dergilerde çizgi ve yazılarıyla halktan yana, gerçekçi bir sanat görüşünü savundu. İlk sayısı 18 Kasım 1938'de çıkan S.E.S (Sanat.Edebiyat.Sosyoloji) adlı derginin çıkmasına büyük katkı veren sanatçı, bu derginin kapanmasından sonra pek çok başka dergi çıkardı. Amacı, faşizm ile mücadelede mümkün olduğunca çok kişiyi harekete geçirmekti. Türkiye Komünist Partisi'nin önemli üyelerinden birisi oldu.
Liman Sergisi'nin açıldığı 1941 yılında Abidin Dino, siyasi nedenlerle önce Mecitözü'ne (Çorum), sonra Adana'ya sürgüne gönderildi. Adana'da Türk Sözü gazetesini yönetti. "Kel" adlı bir oyun yazdı, ancak oyun hemen toplatıldı. Çukurova'nın pamuk işçilerini konu alan resimler yaptı ve heykel ile ilgilenmeye başladı. 1943 yılında yazar ve dilbilimci Güzin Dikel ile evlendi. Sürgün sona erince İstanbul'a döndü. 1950'de "Çingeneler" adlı filmin senaryosunu yazdı, senaryo yasaklandı.
1952'de yurt dışına çıkış yasağı kalkınca kesin olarak Paris'e yerleşti. 1954'ten itibaren sekiz yıl boyunca Paris'teki Mayıs Salonu sergilerine katıldı. Fransa, Cezayir, Amerika gibi değişik ülkelerde sergiler açtı. Fransa Plastik Sanatlar Birliği onur başkanlığı New York Dünya Sanat Sergisi danışmanlığı gibi görevlerde bulundu.
'İşkence', 'Atom Korkusu', 'Savaş ve Barış', 'Çıplaklar', 'Dört Kent', 'Dağ-Deniz' gibi birçok yapıtı çeşitli galeri, müze ve koleksiyonlarda yer aldı.
1966'da yönettiği Dünya Futbol Kupası'nı konu alan "Gol" adlı belgesel filmle İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi tarafından yönetmen Robert Joseph Flaherty anısına verilen belgesel film ödülünü aldı.
1968 öğrenci olayları sırasında Paris sokaklarında yürüyüşlere, toplantılara katıldı, sokaklardaki etkinlikleri çizdi. Türkiye'deki ilk kişisel sergisini 1969'da açarak Paris çalışmalarının bir bölümünü gösterdi.
1979 yılında Fransız Plastik Sanatlar Birliği"nin Onursal Başkanlığı'na seçildi, 1989'da Fransız Kültür Bakanlığı’nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı ile ödüllendirildi.
Fikret Mualla, Hakkı Anlı, Remzi Raşa, Selim Turan, Avni Arbaş, Nejat Devrim, Mübin Orhon ve Albert Bitran ile beraber Paris Türk Ekolü pentür sanatçılarındandır.
Zaman zaman Türkiye'de kişisel sergiler açan Abidin Dino'nun sergileri arasında ""Eller, Parmaklar, Acılar, Acayipler, Tedirginler, Domatesler"" başlıklı sergisi (1984, İstanbul) ve ""Bu Dünya Sergisi"" (1987, İstanbul) vardır. El motiflerinden oluşan heykeli 1993'te Maçka'ya yerleştirildi. Aynı yıl, 'Biçimden Öte' ve 'Acıyı Çizmek' adlı kitaplarını yayımladı.
1990'da tiroid kanseri teşhisi konan sanatçı, 7 Aralık 1993 günü Paris'te yaşamını yitirdi. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Aşiyan'daki aile mezarlığında toprağa verildi.
Avni Arbaş
Avni Arbaş (1919, İstanbul - 16 Ekim 2003; Foça, İzmir), Türk ressamdır.
İlköğrenimine babasının görevi nedeniyle bulunduğu Aydın’da başladı. İlk resim öğretmeni sayılabilecek babasının 1929 yılında Sivas’ta ölümü üzerine annesi ile birlikte geldiği İstanbul’da Galatasaray Lisesi’ne kayıt oldu. O günün Galatasaray Lisesi öğrencileri ve günümüz ressamları Cihat Burak ile Selim Turan’la birlikte asker ressamlardan Mehmet Ali Bey’in öğrencisi oldu. Dönemin Akademi hocaları İbrahim Safi ile Naci Kalmukoğlu’nun atölyelerinde çalıştı. 1937 yılında şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan dönemin Devlet Güzel Sanatlar Akademisi orta kısmına girmek üzere Galatasaray Lisesi’nden ayrıldı. İbrahim Çallı ve Leopold Levy’nin atölyelerinde çalışan Arbaş, Akademi’de kaldığı dokuz yılın son dönemlerinde Devlet Resim ve Heykel Sergilerine katıldı. 1946 yılında okulu bitirdikten sonra; dönemin Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) Hasan Ali Yücel’in çabalarıyla düzenlenen “Yurt Gezileri”ne katılarak Siirt’e gitti.
Fransız Hükümeti’nin bursu ile Paris’e giden sanatçı 1951 yılında Türkiye’de Maya Galerisi’nde, 1954 yılında ise Paris’te Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” adlı kitabından esinlenerek yaptığı çalışmaları ile ilk sergilerini açtı. 1943 yılında evlendiği eşi Zerrin’in ölümü üzerine 1958 yılında Henriette Lapouge ile ikinci evliliğini yaptı. 1966 yılında Henri Montherlant’ın 3. cildini onbeş Litho (Taş baskı) çalışmasıyla resimledi.
Fikret Mualla, Hakkı Anlı, Abidin Dino, Selim Turan, Remzi Raşa, Nejat Devrim, Mübin Orhon ve Albert Bitran ile beraber Paris Türk Ekolü pentür sanatçılarındandır.
1977 yılında Türkiye’ye döndü ancak; askerliğini yapmadığı gerekçesiyle vatandaşlığını kaybettiğini öğrenince sıkıntılar yaşadı. Verdiği mücadele sonunda vatandaşlığını yeniden elde etti. Bu dönemde ağırlıklı olarak Mustafa Kemal portrelerinin yanı sıra, "İstanbul" ve "Boğaz" konulu yapıtlar üretti. Paris’te iken zaman zaman Paris’e uğrayan Nâzım Hikmet’in karakalem portrelerini de çalışan sanatçı, 2003 yılında kansere yenik düşerek; yaşamını sürdürdüğü İzmir’in Foça ilçesinde 84 yaşında öldü.
Modern resmin ustaları arasında Avni Arbaş’a en yakın sanatçının Picasso olduğunu belirten Edgü, ‘Resim, benden daha güçlü, ne isterse yaptırıyor bana” diyen Picasso’nun tam tersine, Arbaş’ın “Resme söz geçirmeye çalıştığını” söylüyor. Sanatçının, öğrencilik döneminden yıllar sonra gerçekleştirdiği gerek desenlerinde, gerek yağlıboyalarında beli bir ustalığın izlerini taşıdığını ekleyen Edgü, Arbaş’ın sanat çizgisini ise şöyle değerlendiriyor: “...Bu resimlerde gördüğüm bir şey var ki, o, pek o kadar olağan değil. Avni’nin Türkiye’de, daha sonra Fransa’da, daha sonra yine Türkiye’de geçen, uzun sanat yaşamı boyunca, Akademi’deki gençlik yıllarında tuttuğu yoldan ayrılmamış olması. Kuşkusuz, aradan geçen yıllar boyunca hep aynı resmi yaptı demiyorum. Ama, her zaman, aynı anlayışta resimler yaptı, diyorum.
Çanakkale Boğazı
Çanakkale Boğazı (Yunanca: Δαρδανέλλια, Dardanellia ya da Ελλήσποντος, Hellespontos), Marmara Denizi'ni Ege Denizi'ne bağlayan boğazdır.
Asya ile Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan boğazda köprü yoktur. Kıtalar arasında ulaşım feribotlarla sağlanır.
İstanbul Boğazı'nın yaklaşık olarak iki katı uzunluğunda olan "Çanakkale Boğazı," uzunluğunda olup en dar yeri en geniş yeri ise açıklıktadır. Ortalama derinliği olup, en derin noktası ile en dar yeri olan Çanakkale şehrinin kuzeyindeki Kilitbahir mevkiindedir.
Boğazda "İki" büyük akıntı mevcuttur: Birincisi Karadeniz'den Ege Denizi'ne doğru akan , İkincisi de Ege Denizi'nden Karadeniz'e doğru akan , ki bunların her ikisi de birbirlerine zıt istikâmetlerde akmatadır. Batı yakasını Gelibolu Yarımadası, doğu kıyılarını Biga Yarımadası oluşturur.
Boğazın her iki yakasında kaleler vardır. İlk defa Türk kuvvetleri 1356'da Süleyman Paşa ile Çimenlikhisar kalesini fethetti, Çardak kalesini yaptı. Yıldırım Bayezid Bizans surlarını yıkıp iç kaleyi düzeltti. Fatih Sultan Mehmet, Rumeli'de Sestos (Kilidülbahir-deniz kilidi), Anadolu'da Aydos (Seddülbahir-deniz seti) kalelerini yaptı.
Batıdan boğaza girilirse Rumeli kıyısı boyunca Seddülbahir, Kirte, Kilitbahir, Eceabat, Boğalı, Büyük Anafarta, Kumköy, Uzundere, Küçük Anafarta, Cumalı, Bayırköy, Burgaz, Gelibolu, Yeniköy ana yerleşimleri görülecektir. Anadolu tarafında ise Kumkale, Erenköy, Kuzuköy, Çanakkale, Nara, Yapıldak, Bergos, Lapseki, Çardak yerleşimleri vardır. Boğazın Rumeli kı |
yısı Tekeburun'dan Çankaya burnuna, Anadolu kıyısı Kumkale burnundan Çardak'a uzanır.
Mitolojide Çanakkale Boğazında geçen iki öykü vardır.
Harp okulu
Harp Okulu, silahlı kuvvetlerin subay ihtiyacını karşılayan lisans seviyesinde eğitim veren askeri okuldur. Öğrenci ihtiyacını sivil liselerden temin etmektedir.
Şebinkarahisar
Şebinkarahisar Giresun'un bir ilçesidir. 1923 yılında il olmuş, 1933 yılında Giresun vilayetine bağlanmıştır.
Osmanlı dönemindeki adı Şarkikarahisar'dır. Karahisar-ı Şarki şekli de kullanılmıştır. "Doğu Karahisar" anlamına gelir. 11 Ekim 1924'te Şebinkarahisar'a gelen Mustafa Kemal Atatürk, kentin Şarkikarahisar olan adının Şebinkarahisar'a dönüştürülmesini teklif etmiştir.
Pontus Krallığı'nı ortadan kaldıran Roma Kumandanlarından Pompeius tarafından MÖ 63 yılında Roma askeri kolonisi olarak kurulmuş ve uzun süre Colonia/Koloneia adıyla anılmıştır. Bu adın Ermenice biçimi Koğonyadır. Türkçede de 16. yüzyıla dek Köğonya olarak kullanılmıştır.
1473 yılında Fatih Sultan Mehmet Otlukbeli Savaşı'ndan sonra İstanbul'a dönerken Şebinkarahisar'a uğramış ve üç gün kaldığı bu şehir devrin vekayinamelerinde Karahisar-ı Şarki adıyla kaydedilmiştir. İlçenin il olma talebi geçmişten bugüne sürmektedir.
Şehrin ilk kuruluş yeri olan 20. yüzyıl basina kadar Rum yerlesimi olan Güneygören (İsola) köyüdür. Romalılara kadar bölgenin en önemli yerleşim yeri olan İsola şehri Romalılardan itibaren önemini gittikçe kaybetmeye başlamıştır. Şebinkarahisar, Türklerin eline geçtiği 1075 tarihinden 1473 yılına kadar 410 yıllık müddet zarfında beylik şeklinde idare edilmiştir.
Şebinkarahisar Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldığı 1478 yılından 1515 yılına kadar Amasya vilayetine bağlı kalmıştır. 1515 yılında Trabzon, Canik ve Şebinkarahisar Livaları birleştirilerek Erzincan iline bağlanmıştır. 1538 yılına kadar Erzincan vilayetine bağlı kalan Şebinkarahisar, daha sonra Erzincan'dan alınarak tekrar Amasya vilayetine bağlanmıştır. 1553 tarihine kadar Amasya vilayetine bağlı kalan Şebinkarahisar, 1553 tarihinde Amasya vilayetinden alınarak Erzurum'a bağlanmıştır. 1805 yılına kadar iki buçuk asır Erzurum'a bağlı kalan ilçe, 1865 tarihinde Erzurum'dan alınarak Trabzon'a bağlanmıştır. Aynı tarihte Giresun, Ordu ve Gölköy'de Şebinkarahisar Sancağına bağlanmıştır. Yeniden yapılan düzenlemede 1865 yılında Şebinkarahisar, Trabzon'dan alınarak Amasya ve Tokat Sancağı ile birlikte Sivas'a bağlanmıştır. Şebinkarahisar Vilayet haline getirildiği 1923 yılına kadar Sivas'a bağlı kalmıştır. Şebinkarahisar, tarihi içinde pek çok yangın atlatmıştır.
1895 yılı itibarıyla Şebinkarahisar merkez nüfusunun üçte bir kadarı Ermenilerden oluşmaktadır. 1901 yılında kentte 332 erkek ve 105 kız öğrencinin okuduğu iki Ermeni okulu mevcuttu. Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnak) partisinin liderlerinden olan Antranik Ozanyan Şebinkarahisar doğumlu idi. I. Dünya Savaşı sırasında Şebinkarahisar Ermenileri tehcir (mecburi göç) kararına direnmeye karar vererek kadın ve çocuklarıyla birlikte kaleye sığınmıştır. 25 gün süren isyan sırasındaki saldırılarda Türk askeri kuvvetlerinden ikisi subay olmak üzere 84 şehit, 140 yaralı ve Müslüman halktan 30 ölü ve 20 yaralı olmuştur.
1923 yılında livaların il yapılmasına karar verilmiş, bu karar neticesinde o günlerde liva olan Şebinkarahisar'da il yapılmış ancak 1933 yılında İlçe durumuna getirilerek Giresun iline bağlanmıştır. 1919 yılında Erzurum'da toplanan kongreye Şebinkarahisar'ı temsilen Dr. Cemil Şencan delege olarak katılmıştır. 1920 yılında ilçede Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Şurası kurulmuştur.
Şebinkarahisar tarihinde birçok afet yaşamıştır. 28 Aralık 1939 günü saat gece 01.30’da Erzincan'da büyük bir deprem meydana gelmiştir. Deprem, Şebinkarahisar’da geniş şekilde hissedilmiş, evlerde büyük tahribata sebep olmuştur. 50 santimetre kar kalınlığının olduğu ve kışın en şiddetli günlerinin yaşandığı gecelerde depremin meydana gelişi can ve mal kaybının büyük olmasına sebep olmuştur. Telgraf ve telefon irtibatının kesilmesi, kışın şiddeti ile yolların geçit vermemesi, giyecek-yiyecek yardımının 25 gün sonra ilçeye ulaşmasına sebep olmuş, yaralılara ilaç bulunamamış büyük yiyecek sıkıntısı çekilmiştir. Deprem 1451 kişinin hayatına mal olmuştur.
7-8 Ağustos 1961 tarihinde meydana gelen yangın, tüm çabalara rağmen söndürülememiş ve gittikçe büyüyerek 288 dükkân ve 5 evin tamamen yanmasına sebebiyet vermiştir.
Şebinkarahisar; Karadeniz Bölgesi'nin Doğu Karadeniz Bölümü içerisinde yer almaktadır. Giresun İli İdare sınırlarındaki ilçenin merkezi 40 derece 17 kuzey enlemi ile 35 derece 26' doğu boylamında Giresun Dağları'nın Güney eteklerinde, Avutmuş Çayı vadisinin kuzey yamaçlarında kurulmuştur. Şehrin kurulduğu sit, 2008 m. rakımlı Meryem Dağı ile 1568 m. rakımlı Kale Tepe arasındaki boyun noktasında ve Kale Tepe eteklerinde yer almaktadır. Giresun'a 108 km. uzaklıkta yer alan İlçe Merkezinin rakımı 1405 metredir 4290 fit'tir. İlçe 1378 km² yüzölçümüne sahiptir. Bu sahanın 31 km²'si Kılıçkaya Baraj gölü tarafından kapatılmaktadır. İlçe arazisi Fiziki açıdan kuzeyde Giresun Dağları üzerinden geçen su bölümü çizgisi, güneydoğuda Berdiga Dağları'nın (Sançiçek) kuzeybatı yamaçlarından geçen hat, güneyde Kelkit Çayı vadisi güney yamaçları ve güneybatıda Eğme Dağı tarafından sınırlandırılır. İlçenin doğusunda Avutmuş Çayı yamaçları boyunca kuzey ve güneydoğudaki dağlık kütleler adeta birleşirler ve sınır adı geçen kütlelerden Avutmuş Çayı vadisine uzanan sırtlardan geçer. Şebinkarahisar aynı ile bağlı ilçelerden; kuzeyde Dereli, kuzeydoğuda Yağlıdere ve Alucra, doğuda yine Alucra, güneydoğuda Çamoluk ve Sivas'ın ilçelerinden Güneydoğuda Akıncılar, güneyde Suşehri, batıda Koyulhisar ile kuzeybatıda Ordu'nun Mesudiye İlçesi ile komşudur. Şebinkarahisar'da, yarı kurak İç Anadolu İklimi ile nemli Karadeniz İklimi arasında sıcaklık ve karasallık karakterleri açısından İç Bölgeye, buharlaşma, nem ve yağış şartları açısından Karadeniz İklimine yakınlaşan bir geçiş iklimi yaşanmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık 9,9 santigrat derece ve ortalama yağış miktarı 572.2 milimetredir. Hakim rüzgâr yönü Kuzeydoğudur, ikinci sırada fazla frekansa sahip yön ise Güneybatıdır. Şebinkarahisar çevresindeki en önemli akarsu, Orta Karadeniz Bölümünün de önemli Akarsuyu olan Kelkit Çayı'dır. Bunun dışında Avutmuş Çayı kolları ile beraber bütün sahayı etkileyen bir akarsu durumundadır. Sahada çok sayıda göl bulunmakla beraber, bunlar küçük göller durumundadır. Yöredeki en önemli göl 31 km²'si ilçe sınırları içerisinde kalan Kılıçkaya Barajı ve Hidroelektrik Santrali'dir. Ayrıca akarsular ve göller gibi önemli bir hidrografik unsur olan kaynaklar da, yörede çok sayıda bulunmaktadır. Şebinkarahisar İlçe sınırları içerisindeki arazide en yaygın olan toprak türleri kahverengi topraklar, kahverengi orman toprakları, kireçsiz kahverengi orman toprakları ve yüksek dağ çayırı topraklarıdır. Bunlar dışında çıplak kayalık ve molozlar, dar alanlı olarak gri-kahverengi podzolik topraklar, alüvyal ve kolüvyal topraklar görülmektedir. İlçenin bitki örtüsü de Giresun Dağları'nın kuzey yamaçlarından farklıdır. Şebinkarahisar'a dönük güney yamaçlarda kurakçıl türlerin çoğaldığı daha dar alanlı ve çoğunlukla bozulmuş yarı nemli ve kuru ormanlar, bunlar arasındaki sahalarda çalılıklar ve otsu türlerden oluşan doğal bir bitki örtüşü bulunmaktadır. Dağları güney eteklerindeki dalgalı düzlüklerde ise yer yer ağaç kümeleri ve tek ağaçlar ile sınırlanan antropojen stepler yer almaktadır.
Türkiye'nin Japonya ile yaptığı anlaşma sonrasında uzaydan uydu vasıtasıyla bölgenin maden haritası çıkarılmış ve Şebinkarahisar yatağında 300 ton kapasiteli uranyuma rastlanıldığı belirlenmiştir.Türkiye'nin en eski ve en fazla rezervli madenlerine sahip şebinkarahisarda bu madenlere ait yeterli sayıda girişimci ve devlete ait bir müessese bulunmamaktadır.
Kurtuluş Savaş'ının kazanılmasın dan sonra, 1923 yılında livaların il yapılmasına karar verilmiş, bu karar neticesinde o günlerde liva olan Şebinkarahisar da il yapılmıştır. Aynı yıl içinde 10.alay Şebinkarahisar'a intikal ettirilmiştir. 10. Alayın intikali ile birlikte şehrin ekonomik ve sosyal yaşantısında büyük bir canlılık meydana gelmiştir. 10 yıl süre ile il durumunu muhafaza eden Şebinkarahisar 2197 Sayılı Kanunla 1933 yılında ilçe statüsüne getirilmiştir. Halen Şebinkarahisar'ın il olma arzusu sürmekte olup, bu kazanılmış bir hak olarak görülmektedir.
Toplum hayatı, Köylerin kıyı şeridine nazaran daha toplu olması kamu hizmetlerinin götürülmesinde bir üstünlük sağlasa da il merkezi ile olan ulaşım güçlüğü toplum hayatını etkilemektedir. Ancak nüfusun büyük çoğunluğunun İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük şehirlerde yerleşmiş olması yaz aylarında bu nüfusun büyük çoğunluğunun İlçe ve Köylere dönmesi toplum hayatinın mevcut hizmetlerde kıyaslanmayacak derecede canlı olmasına neden olmaktadır. Büyük şehirlerde yerleşmiş Şebinkarahisarlılar memleketleri ile irtibatlarım koparmamışlardır. Köy Kalkınma ve Güzelleştirme Dernekleri vasıtasıyla idari makamlarla devamlı temas halindedirler. Arazi ve yerleşim yerleri bakımından Kelkit Vadisinin sosyal hayata etki ettiği söylenebilir. Genellikle toplu yerleşimin ve tarım hayatının egemen olduğu Şebinkarahisar, bağlı olduğu Giresun’a nazaran bu yönüyle farklılaşır. Daha çok İç Anadolu Bölgesi özelliklerine ve sosyal düzenine sahiptir. Komşuluk ilişkilerinin yüksek düzeyde olması, ikili münasebette toplumsal değer ve normların geleneksel değerlerin özel önem taşıması, adli vakaların sayısını azaltmaktadır. İl merkezi ile arasında ulaşım sorunu bulunan Şebinkarahisar, beklenen ekonomik canlılığı kazanamamıştır. İlçenin 41 bin 185 hektar ekilebilir tarım arazisi olmasına rağmen bunun ancak 21 bin hektarını kullanılabilmektedir. İlçe sınırları içinde yer alan Kılıçkaya Barajı balıkçılık ile ekonomik gelişmeye önemli katkıda bulunmaktadır. Şebinkarahisar doğal ve beşeri kaynaklar açısından önemli bir turizm potansiyeline sahip olmasın |
a rağmen, bu potansiyel değerlendirilmemektedir.
Şebinkarahisar yöresi genel olarak dağlık, yüksek ve ormanlık alanlardan meydana gelmektedir. İlçenin kuzeyinde yer alan yaylalar kuşağında yayla kültürünün bozulmamış motiflerini bulmak, 20 km. güneyde Kılıçkaya Baraj gölünde su sporları ve balıkçılık yapmak mümkündür. Bu iki alan arasındaki çam ve göknar ormanlarında önemli bir turizm potansiyeli oluştururlar. Özellikle İlkbaharda kısa mesafede yüksek eğimlerden akan yöredeki bütün akarsularında rafting sporu için uygun görüldükleri belirtilmelidir. Yörenin dağlık oluşu yürüyüş ve tırmanış sporları için bu alanı cazip hale getirmektedir. Yüksek oranda kar yağışı alan yörede özellikle Giresun Dağları üzerinde kayak sporu için uygun alanlar bulunmaktadır. Bunun için gerekli incelemelerin yapılması ile yöre bir kayakçılık merkezi haline getirilebilir.
Oğuz Türkmen boylarından Kınık; Çavdur, Çepni, Kargun ve Solur adlarının anılıp yaşandığı Şebinkarahisar, Türk kültür ve değerlerinin yaşadığı önemli yerlerden birisidir. Sorumluluk alanımızda bulunan Avutmuş Mahallesinde yer alan Mengücek hükümdarı Fahreddin Behramşah adına oğlu Muzafferüddin tarafından yapılan Behramşah Camii Mengücekliler ve Selçuklular döneminin varlığını haber verirken, Şebinkarahisar Kalesinin girişinde bulunan Taşhanlar ve hemen karşısında duran Fatih Camii Osmanlıların bu bölgede söz sahibi olduğunu ifade eder. Gerek turizm, gerekse kültürel varoluşların ifadesi olan bu önemli eserler ailesine daha çoklarını katmak mümkündür. Nitekim Şebinkarahisar Kalesi, Tamzara camii, Kadıoğlu Camii, Taş Mescid, Kurşunlu Camii, Topal Mehmet Paşa Hamamı, Avutmuş Hamamı, Tamzara Hamamı, Kurşunlu Çeşmesi, Zeynube Hatun Çeşmesi, Eyvan Çeşme, Müftü Efendi Çeşmesi, Hüseyin Efendi Çeşmesi, Hacı Yakup Çeşmesi, Alay Çeşmesi, Süleymanağa Çeşmesi, Perteviyal Çeşmesi ve Perteviyal Müzesi ile Şebinkarahisar Atatürk Evi Müzesi Sayılabileceklerin en önemlilerindendir. Şebinkarahisar’daki Millî Kültür varlıklarının zenginliği, kültürel yaşamın zenginliğini verir. Bu yerlerde Selçuklular'dan Osmanlı’ya ve oradan Cumhuriyet Türkiye’sine bir yol izlemek yaşanılan kültürel akış yönünü bize haber vermektedir. Diğer taraftan geçmişte Türklerin dışında öteki Hıristiyan toplumları da bağrında yaşatan Şebinkarahisar, bu dönemin özelliklerinden de izler taşır. Turizm açısından görülmeye değer olacak Şebinkarahisar Kalesi, Şebinkarahisar Atatürk Evi Müzesi, Licese Kilisesi, Taşhanlar, Asarcık Kilisesi ve Meryem Ana Manastırı gezip görülecek yerlerdendir.
Şebin Cevizi Şebinkarahisar orjinlidir.Dünyada sadece Giresun'un Şebinkarahisar ilçesinde yetişmektedir.Diğer ceviz yetişen yerlerde yetiştirlmeye çalışılmakta olsa da Şebinkarahisar'daki ceviz ayrı bir özellik taşımaktadır Sık dallı, yayvan bir taç gelişmesi göstereren bir çeşittir. Çok verimlidir meyve salkımı 2-4'lü olur. Oval bir meyve yapısına sahiptir. İnce kabuklu, kabuktan kolay ayrılır. İçi dolgun, Çeşidin orjinindeki ortalama meyve ağırlığı 9,40 - 12 gr, iç randımanı % 63 - 67, yağ içeriği %69,40, protein %17 olarak belirlenmiştir. Eylül ayı sonlarında hasat edilir. Şebin Cevizi bol miktarda C, B1, B2, A ve E vitaminleri içerir. Omega 3 ve Omega 6 gibi çoklu doymamış yağ asitlerini yüksek oranda içerir. Zehirlenmelere ve zehre karşı etkilidir, ishal kesicidir, cildi temizler, siğil giderir. Kandaki zararlı kolesterolün birikmesini önler ve yüksek kolesterolü düşürür, Damar tıkanıklığını ve kanın pıhtılaşmasını önler, kan dolaşımını düzenler, kan pıhtılarını bozar, damar koruyucudur, antialerjik özellik gösterir, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını düzenler, protein sentezini teşvik eder, serum kolesterolünün azalmasını sağlar, bağışıklık fonksiyonları korur ve anormal antikor oluşumunu engeller. Şeker hastalığının tedavisinde de kullanılmaktadır. Mide, bağırsak, sindirim sistemi bozukluğunu giderir, sinir sistemini dengeler. Grip ve nezleye iyi gelir. Öksürüğü keser. Vücudu soğuktan korumak için de yenir. Yorgunluğu ve bitkinliği giderir, zindeleşmeyi sağlar. Cevizin kabukları ve yaprakları da birçok hastalık için tedavi edici özelliktedir. Ayrıca beyin için gerekli olan gümüş iyonlarını da ihtiva ederek, insan sağlığı için önemlilik arz eden ideal bir meyvedir. Bilimsel çalışmalar sonucunda cevizin Tokoferol içerdiği, bu maddenin prostat kanseri riskini azalttığı, hipoglisemik, antifungal, antiviral, tümör engelliyici özelliklerinin olduğu belirlenmiştir. Son epidemiyolojik çalışmalar, sert kabuklu meyvelerin kalp-damar hastalıklarının neden olduğu ölüm oranlarını azalttığını göstermektedir. Şebin Cevizi kalitesi nedeniyle aranan bir çeşittir. İç ceviz ve kabuklu ceviz olarak yurt dışına ve ülkemize sunulmaktadır. Türkiye'de birçok tatlı üretimi yapan firmalar kullanmaktadır, Güllüoğlu Baklavaları'nda şebin cevizi kullanılmaktadır.
Vyaçeslav Molotov
Vyaçeslav Molotov (Rusça: Вячесла́в Миха́йлович Мо́лотов (Gerçek soyadı: Skryabin / Скря́бин) (9 Mart 1890 - 8 Kasım 1986), II. Dünya Savaşı sırasında Stalin ile birlikte görev yapmış Sovyetler Birliği dışişleri bakanı. Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop ile Molotov Ribbentrop Paktı'nı (Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı) imzaladı. 1920'lerde Stalin ile beraber hızla yükseldi ve 1950'lerde Nikita Kruşçev'in yükselişiyle siyasetten çekilmek zorunda kaldı.
Kirov Oblastının Kukarka şehrinde doğdu. Babası bir tezgahtardı. Lise eğitimini Kazan’da tamamladı ve 16 yaşında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne (RSDİP) katıldı. Siyasi faaliyetlerde kullanmak üzere Rusça "çekiç" isminden türetilmiş "Molotov" ismini aldı. 1909’da öğrenciler arasında gizli örgüt kurmak suçundan yakalanarak 2 yıl sürgüne mahkûm edildi ve Sibirya'ya sürüldü. 1911 yılında Sankt-Peterburg’da Politeknik Enstitüsünün Ekonomi Bölümüne yazılsa da derslere devam edemedi.
RSDİP-Bolşevik kanadının yasadışı yayınlanan Pravda gazetesinin yazı kurulunda yer aldı. Molotov 1913 yılında tekrar yakalanarak İrkutsk’a sürgüne gönderildi. 1915’de ise tekrar St.Petersburg’a döndü. 1916 yılında ismi Petrograd olarak değişen kentteki Bolşevik Partisi İl komitesi üyesi oldu.
1917 Şubat Devrimi patlak verdiğinde şehirde bulunan az sayıdaki Bolşevikten biriydi. Onun yönetiminde artık yasal olan Pravda gazetesi Geçici Hükûmete karşı eleştirel yaklaşarak sol bir eğilim benimsemiştir. Lenin'in Nisan Tezlerinden çok önce gösterdiği bu tutum önemlidir. Stalin ve Matvei Muranov’un sürgünden dönmesiyle beraber sorumluluklarını bu ekibe devretti ve gazete Molotov’un çizgisinden uzlaşma çizgisine döndü. Ancak Bolşevik Parti lideri Lenin’in sürgünde bulunduğu İsviçre’den Mühürlü Tren ile dönüşüyle beraber Molotov çizgisi tekrar hakim oldu. Lenin Rusya Devrimi ile ilgili düşüncelerini Nisan Tezleri adlı eserinde ayrıntılandırmıştır. Bu düşünce ayrılığına rağmen Molotov, Stalin’in en yakın çalışma arkadaşlarından birisi oldu. Molotov 26 Temmuz 1917 günü toplanan RSDİP 6. Kongresi delegelerindendir ve burada silahlı ayaklanmadan yana görüş bildirdi. Ekim Devrimini gerçekleştiren Askeri Devrimci Komite içinde yer aldı.
Molotov İç Savaş sırasında Ukrayna Cephesinde bulundu ve 1920 yılında Ukrayna Bolşevik Partisinin Merkez Komitesinin sekreteri oldu. 1921’de ise Moskova’ya çağrılarak Merkez Komitesi ve Örgüt Bürosu (Orgburo) üyesi yapıldı. Lenin’in 1924 yılındaki ölümünden sonra Stalin yanlısı kanatta yer aldı. Partide Voroşilov, Kaganoviç, Grigori Ordjonikidze ve Kirov ile beraber Stalinci merkezi oluşturdular. Bu ekip zaman içinde partideki sağ ve sol sağma eğilimlerini tasfiye edecek ve Troçki, Kamenev, Zinoviev ve Buharin gibi liderlere parti yönetiminden el çektirilecektir. Molotov 1930’lu yıllarda başbakan olarak ülkede gerçekleştirilen kolektivizasyon politikasında önemli rol almıştır. Milyonlarca zengin kulak köylüsü arazilerinin kamulaştırılmasından dolayı bu siyasetten etkilenmiştir. Korkunç sosyal etkilerine rağmen bu hamle sayesinde yıllarca süren savaşlarda harap olan ülkenin hızla sanayileşmesi sağlanmış ve yaklaşan dünya savaşına hazırlık yapılmıştır. Molotov beş yıllık plan kapsamında gerçekleştirilen sanayi hamlesinde de önemli rol oynamıştır. Ayrıca Molotov 1934’te Sergei Kirov’un bir suikast sonucu öldürülmesini izleyen tasfiye hareketlerini desteklemiş ve onay vermiştir. Büyük insan kayıplarına rağmen Molotov’un başbakanlığı sırasında gerçekleştirilen sanayi hamlesi sayesinde o yıllarda yükselen Hitler’in Nazi Almanyasına karşı ayakta kalabilecek bir altyapı oluşturulmuştur.
1939 yılında görevden alınan Maksim Litvinov’un yerine Dışişleri Komiseri olur. Stalin’in yayılan Nazi etkisine karşı önerdiği savunma paktı İngiltere ve Fransa tarafından reddedilince Hitler ile anlaşmanın yollarını arar ve temasların sonucunda Molotov-Ribbentrop Paktı olarak adlandırılacak antlaşma Ağustos 1939’da imzalanır. Antlaşma uyarınca Sovyetleri Birliği Baltık ülkelerinde serbesti kazanacak ve bu ülkeler ilhak edilecektir. Saldırmazlık Antlaşmasının imzalanmasından sonra özellikle İngiltere ve Fransa’nın 1938 Münih Antlaşmasında sergiledikleri uzlaşmacı tavırdan da yüreklenen Hitler 1 Eylül’de Polonya’ya saldıracak ve II. Dünya Savaşı’nı başlatacaktır. Alman işgali tamamlanıp Polonya hükümeti ülkeden kaçınca Sovyetler Birliği artık sınır komşusu olduğu Nazi Almanyasını olabildiğince sınırlarında uzak tutabilmek için Polonya topraklarına girer. Ayrıca Ekim Devrimi yıllarında Sovyet iktidarına karşı düşmanca tutumlarını bu ülkedeki Bolşevikleri toplu şekilde öldüren Mannerheim yönetimine de Fin-Sovyet sınırının Sovyetler lehine düzeltilmesi yönünde ihtar verir.
Fin yönetiminden red yanıtı alındıktan sonra Fin-Sovyet 1940 Kış Savaşı başlar. Bu savaş sırasında Fin askerler savaşın sorumlusu olarak gördükleri Molotov’a atfen icat ettikleri patlayıcı ev yapımı bombaya Molotov kokteyli adını verirler. 1941 yılı Haziran ayında Nazilerin Barbarossa Harekatı kapsamında Sovyetler Birliği'ne saldırmasıyla birlikte Molotov-Ribbentrop Antlaşması hükümsüz kalmış olur. Sovyet yönetiminin hep beklediği ancak Hitler’in eline propaganda malzemesi verme |
mek için sonuna dek antlaşmayı gerekçe göstererek yapılan uyarılara rağmen önleyici olarak bile saldırılmamıştır ve sonuçta bu saldırı Stalin’in eline büyük koz vermiştir. Savaş anayurt savunması savaşına dönüşmüş, o zamana dek işbirliği taleplerini yanıtsız bırakan İngiltere ve ABD, Sovyetler Birliği'ni derhal destekleme kararı almıştır.
Molotov, artık işgalci konumuna düşmüş olan Almanların saldırısı hakkında Sovyet halklarına ilk resmi konuşmayı yapar ve halka moral verir. Daha sonra izleyen haftalarda Stalin halka hitap etmiş ve düşmanın sonunda mutlaka yenileceğini söylemiştir. 1941 kışında Naziler Moskova önlerindeyken yaşanan şiddetli savaş sırasında hükümetin Kuibshev'e gitmesine rağmen Stalin ile beraber Moskova'yı terk etmemiştir. Savaş sırasında tank üretiminden sorumlu olmuş ve başarılarından dolayı Sovyetler Birliği Kahramanı ilan edilmiştir. Molotov savaş boyunca müttefik ülkelerde çeşitli toplantılara katılmış savaşın sürdüğü sırada tehlikeli yolculuklar yapmıştır. Diplomasi alanında hiçbir zaman bir uzman olmadığında ısrar eden Molotov hakkında anlatılanlar ve özellikle deneyimli siyasetçilerden örneğin Churchill’den aldığı övgüler onun diplomasi alanında oynadığı rolün önemini açıklar. Savaş sonunda kurulan Birleşmiş Milletlerin San Francisco'daki kuruluş toplantısına girişinde salondaki diğer ülke temsilcilerince dakikalarca ayakta alkışlanır.
Savaştan sonra Marshall Planını başlarda olumlu bulsa da ABD'nin bu yardım sayesinde egemenliğini pekiştirmeye çalıştığını görerek reddetti. Georgi Malenkov ve Lavrentiy Beria'nın yükselmesiyle beraber onun yıldızı sönmeye başladı. 1949 yılında Dışişleri Bakanlığı'na Andrey Vişinski atandı. Bunu eşinin ihanetten tutuklanması izledi. Ancak 1953 yılında Stalin öldükten sonra tekrar Dışişleri Bakanlığına getirildi. Kısa süreliğine iktidara geçen Beria'nın tasfiye edilmesinden sonra Malenkov yönetiminin köşe taşlarından birisidir.
Molotov ve eski Bolşevikler 1956’daki Kruşçev’in 20. Kongre'de Stalin’i amansızca eleştirmesinden sonra tasfiye edilirler. Kruşçev’i tasfiye etmek için hamle yapan Molotov ve ekibi Prezidyum’da çoğunluğu sağlamalarına rağmen Merkez Komitesinde çoğunluğu sağlayamayıp sonuçta partiden atılmalarına dek varacak süreçte tasfiye edilirler.
1963 yılında emekli edildikten sonra sosyal hayatta pek görülmeyen Molotov dönemin tövbekar liderlerine karşın hayatının hiçbir aşamasında yaptıklarından pişman olmadığını ve doğru bildiği doğrultuda Bolşevik Parti ile birlikte ilerlediklerini anlatır. Yaşayan en yaşlı Bolşevik olarak 1984 yılında tekrar Parti’ye kabul edilir.
1986 yılında Moskova’da öldüğünde Bolşevik Partisinin bütün yönetimlerini görmüş ve Ekim Devrimi’ne katılmış olarak hayattaki tek kişiydi. Mezarı ünlü Moskova Novodeviçi Mezarlığındadır.
1921 yılında Polina Semyonova ile evlenir. 1949 yılında Polina, Politbüro kararıyla tutuklanarak sürgüne gönderilir. Eşinin partiden çıkartılmasına dair 1939 yılında yapılan oylamada çekimser oy kullanan Molotov, 1949 yılındaki oylamada olumlu oy kullanacak ve partinin isteği üzerine eşinden boşanacaktır. Polina, Stalin'in ölümünden sonra sürgünden dönecektir. Tek kızları olan Svetlana (1929-1989) ise tarihçidir.
Gösterdiği başarılar nedeniyle çok sayıda ödüle layık görülmüştür:
Kuramdan Sonra
Kuramdan Sonra, Terry Eagleton'ı özel olarak kültür kuramının tarihsel izini sürdüğü ve bu bağlam üzerinden kuramın niteligini ve konumunu değerlendirdiği kitabıdır. Her kitabında görüldügü üzere, burada da hayli ironik, sivri ve oyunsu bir dil kullanan Eagleton, çalışmasını kuramsal alana dair bir durum saptamasıyla yürütmektedir ;
Yapısalcılık, Marksizm, post yapısalcılık ve benzerleri, artık eskisi kadar seksi konular değil. Şimdi seksi olan şey daha ziyade seksin kendisi. Akademinin vahşi sularında, Fransız felsefesine duyulan ilgi, yerini Fransız öpücüğüne gösterilen teveccühe bıraktı. Bazı kültürel çevrelerde de mastürbasyon siyaseti Ortadoğu'nun siyasal olaylarından daha fazla ilgi çekiyor. İnsan bedeniyle ilgililer yeni nesildekiler, ama açlık çeken bedenle, çalışan bedenle değil, erotik bedenle.(s.3)
Bu kitapta Eagleton, 20.yüzyılın son çegreğini "kuramdan sonraki dönem" olarak adlandırmakta, özellikle de bu süreci Yapısalcılık-sonrası-teorinin etkisiyle ilişkilendirerek değerlendirmektedir. 1960'lar sonrası dönem, kültürel düşüncenin devrimci atılım dönemidir buna göre ve kuramın en gözde zamanlarıdır; Roland Barthes, Claude Lévi-Strauss,Jacques Lacan, Louis Althusser, Raymond Williams, Pierre Bourdieu, Fredric Jameson, Helen Cixous gibi isimler bu dönemin önde gelen isimleri olarak anılmaktadır kitapta. 1980'ler sonrası ise, bu düşünürlerin ayarında üretimlerin olmadığı, postmodernizmin ortaya çıkışı ve kuramın reddiyesinin yaygınlaşması olarak değerlendirilmekte ve bu dönem anti-kuramcıların dönemi olarak değerlendirilmektedir.Eagleton, kuramdan sonra fikrine inanmaz, ve bu kitabında söz konusu bu dönemi irdeler.Kültür kuramının kazançlarını ve kayıplarını değerlendirir.
Defense of the Ancients
Defence of the Ancients (DotA), gerçek zamanlı strateji oyunu olan ve oyunları için üretilmiş bir moddur. Haritadaki senaryonun amacı; haritanın her köşesinde yer alan yapıları korumak ve düşman yapıları yok etmektir. Oyuncular güçlü ve yetenekli birimler olan 'Hero'(Kahraman)ları kullanırlar, oyun içerisinde bu kahramanlar birlikte çalışırlar ve AI(yapay zeka) kontrollü ittifak savaşçıları olarak adlandırılan 'creep'lerle oyun oynanır. Oyuncular oyunda kahramanları yönettiği gibi, düşmanlarını öldürerek kahramanlarına altın kazandırır ve ekipman alırlar.
Senaryo Warcraft III: Reign of Chaos'un "World Editor"ü ile geliştirilmiştir ve güncelleştirmeler ise The Frozen Throne üzerinden yapılmaktadır. DotA Allstars'ın özgün olmasındaki en büyük pay onu geliştiren çok sayıdaki gönüllü sayesindedir. Oyunun yapısını ve amacını sürekli olarak muhafaza etmesi, oyunun popüler olmasını sağlıyor. Şu andaki geçerli geliştiricisi "IceFrog" olup, 2005 yılından beri oyunu geliştirmekte olduğu bilinmektedir.
DotA, oyunculara sunulduğundan itibaren dünya çapında çeşitli turnuvalarda oynanmıştır. Bunlara ; Blizzard Entertainment's BlizzCon ve Asya Dünya Siber Oyunları'nın yanı sıra Cyberathlete ve CyberEvolution Amatör ligleride örnek verilebilir. Gamasutra'ya göre DotA belki de oyun dünyasında en özgür ve popüler olup sürekli geliştirilen oyundur.
Oyunda iki takım bulunur. İki takım haritanın zıt köşelerinde bulunurlar. Bunlardan Sentinel sol alt köşede, Scourge ise sağ üst köşede oyuna başlar. İki köşede birer tane olmak üzere kahramanların canlarını tazeleyen yapılar bulunur. Bu yapılar yok edilebilir fakat yok edilmesi oldukça zordur. Ayrıca bu yapıların yanında eşya satan birimler bulunur. Eşya kahramanların özelliklerine ve karşı takımın kahramanlarına göre seçilir. Eşya almak için altın gereklidir. Altınlar creep'leri son vuruşla yok ederek elde edilir. Bunun dışında kuleye son vuruş yaparak, düşman kahramanı son vuruş ile yok ederek, belirli eşyayla veya gizli birimleri yok ederek altın kazanılabilir. Bazı eşya bütünleşebilir ve tek bir eşyaya dönüşebilir. Eşya pasif veya aktif özelliklere sahip olabilirler. Eşyanın sahip olduğu pasif özellikler taşıyan kahramana veya belirli bir alanın içindeki kahramanlara 'süresiz' olarak etkiyen özelliklerdir. Eşyanın aktif özellikleri ise tıklandıkları veya tuşuna basıldığı zaman belirli bir süre süren etkilere yol açarlar. Oyunda birçok kahraman bulunur ve hepsi eşsiz kahramanlardır. Birbirini destekleyen veya köstekleyen kahramanlar oyun dengesini sağlamak açısından önemlidir. Mesela, görünmez bir kahramanın karşısında görünmezliği bozan bir kahraman seçmek buna örnek olarak gösterilebilir. Haritada üç adet koridor bulunur. Koridorlar üst, orta ve alttan geçecek şekilde düzenlenmiştir. Bir takımın her koridorunda arka arkaya 3 tane ve üslerinde yan yana 2 tane olmak üzere 11 kulesi bulunur. Kuleler belirli alandaki düşman birimlere hasar verir. Kuleler hasar alabilir veya düşman birimler tarafından yok edilebilir. Dost birimler birbirlerini ve kulelerini bazı durumlarda yok edebilirler. Oyun içinde yok edilen her canlı birim sayesinde tecrübe puanı kazanılır ve bu puanlar sayesinde kahraman seviye atlar. Kahraman seviyesine göre yeteneklerini kullanabilir. Bütün kahramanların dört adet yeteneği bulunur. İstisnalar mevcuttur. İlk üç yetenek herhangi bir seviyede açılabildiği halde dördüncü yetenek ilk olarak altıncı seviyede açılır. Yetenek kullanmak için mana gereklidir. Kahramanın belirli bir mana havuzu bulunur ve bu mana havuzundan kullandığı mana ile yeteneklerini aktifleştirir ve bu yetenekleri kullanabilir. Bazı yetenekler manaya ihtiyaç duymaz ve bu yetenekler pasiftir. Aynı zamanda aktif özelliğe sahip olan eşyanın özelliğini etkinleştirebilmek için genelde mana havuzuna ihtiyaç duyulur.
Blizzard'ın oyunlarının genelindeki "taş, kâğıt ve makas mantığı" bu oyunda da vardır. Başlıca üç çeşit özelliğe sahip karakterler vardır. Bunlar şöyledir;
Spiralfrog
Spiralfrog New York merkezli ve Aralık 2006'da hizmete başlamayı planlayan bir müzik indirme servisidir.
Diğer tüm yasal müzik indirme sitelerinden farklı olarak, Spiralfrog sadece reklam gelirleriyle desteklenmektedir. ABD'nin müzik devi Universal Müzik şirketinin kendine bağlı tüm sanatçılarının eserlerini ücretsiz dağıtmaya karar vermesi ve 30 Ağustos 2006 tarihinde Spiralfrog şirketiyle anlaşmaya varması dikkatleri bu şirkete çekmiştir. Bu kararla birlikte Universal Müzik bünyesindeki tüm şarkılar bu servisten kullanıcıların bilgisayarlarına indirilebilecek. Müzikler şimdilik sadece Kanada ve ABD'den indirilebilirken, diğer ülkelerede dağıtım izninin verilmesi bekleniyor. Universal Müzik Şirketi halen elinde 1 milyondan fazla eserin telif hakkına sahiptir.
II. Katerina
Çariçe II. Katerina veya Büyük Katerina (Rusça: Екатерина II Великая ("Yekaterina II Velikaya"), (d. 2 Mayıs 1729 - ö. 17 Kasım 1796), 34 yıl boyunca Rusya'yı yönetmiş ve 18. yüzyıl Rusyası'na damgasını vurmuş |
bir Çariçedir.
Kırım'ı Rus topraklarına katan çariçedir. (Prut Savaşı sırasında Baltacı Mehmet Paşa'yla antlaşma yapan Çariçe I. Katerina'yla karıştırılmamalıdır.) Voltaire ye göre kuzeyin semiramisi olarak nitelendirilmistir.
II. Katerina 2 Mayıs 1729 tarihinde Prusya'nın Stettin kentinde (şimdi Polonya'ya ait) doğdu. Doğduğu zamanki adı Sophie Augusta Frederike idi. Babası Prusya'ya bağlı Anhalt-Zerbst bölgesinin prensiydi ve Prusya ordusunda bir generaldi. Bu soylu ailenin diğer üyeleri olan Sophie'nin kuzenleri III. Gustav ve XIII. Karl sonradan İsveç kralı olarak görev yaptılar.
Sophie 1744 yılında Holstein-Gottorp dükü Peter'le evlendi. Sophie'nin kocası Peter, Çar Büyük Petro'nun torunuydu ve Peter'in teyzesi Çariçe I. Elizaveta Peter'i Rus tahtına veliaht olarak seçmişti. Sophie evlendikten sonra Ortodoks dinine geçti ve Katerina Aleksievna adını aldı. I. Elizaveta'nın zorlamasıyla gerçekleşen bu evlilik hiçbir zaman mutlu olmadı. Katerina'nın ve kocası Peter'in başkalarıyla çok sayıda aşklar yaşadıkları bilinmektedir. Katerina'nın kocası Peter, teyzesi I. Elizaveta'nın ölümü üzerine 5 Ocak 1762 tarihinde III. Petro adıyla Rus tahtına çıktı. Ancak III. Petro'nun çarlığı fazla uzun sürmedi. 28 Haziran 1762 tarihinde muhafız alayı çara karşı ayaklanarak III. Petro'yu tahttan indirdi ve Katerina Rusya çariçesi olarak ilan edildi.
II. Katerina'nın çariçeliği döneminde Rusya batısı ve güneyindeki 518.000 km²'lik bir alanı topraklarına katmayı başardı. Bu genişleme Lehistan ve Osmanlı İmparatorluğundan alınan topraklar sayesinde oldu. Novorusya, Kırım, Ukrayna, Beyaz Rusya, Litvanya ve Kurşas (Letonya) Rusya'nın topraklarına katıldı. Lehistan'ın parçalanarak Rusya, Prusya ve Avusturya arasında paylaşılmasına öncülük etti. II. Katerina 1796 yılında öldüğünde Lehistan diye bir ülke artık ortada kalmamıştı. Ancak 123 yıl sonra I. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Polonya tekrar bağımsızlığını kazanabildi.
II. Katerina zamanında Rusya Osmanlı Devletine çok büyük kayıplar verdirdi. II. Katerina'nın çariçeliği sırasında 3 değişik Osmanlı padişahı hüküm sürdü: III. Mustafa, I. Abdülhamit ve III. Selim. Bu dönemde Rusya Osmanlı Devleti'yle iki büyük savaş yaptı. Bunlardan birincisi III. Mustafa döneminde yapılan 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı'ydı. Bu savaşta büyük kayıplara uğrayan Osmanlılar I. Abdülhamit tahta geçtiğinde Ruslarla Küçük Kaynarca Antlaşması'nı imzalayarak Kırım Hanlığı'nın bağımsız olmasını kabul ettiler. Ama II. Katerina ünlü generali Potemkin'le birlikte Kırım'ı Rusya'nın bir parçası olarak görmek istiyordu. Antlaşmanın imzasından 9 yıl sonra 1783 yılında Rusya, Kırım'ı ilhak ederek resmen topraklarına kattı. I. Abdülhamit'in saltanatı sırasında gerçekleşen bu durumu kabul edemeyen Osmanlılar Kırım'ı geri almak için Rusya'yla tekrar 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşına girdiler. Ancak tekrar yenilen Osmanlılar III. Selim tahta geçtikten sonra Yaş Antlaşması'nı imzalayarak Kırım'ı Ruslara bırakmaya razı olmak zorunda kaldılar. Kırım'ın kaybı Osmanlılar için büyük bir hezimet olmuştu. Çünkü ilk defa Müslüman bir Osmanlı toprağı Hıristiyanlara kaybediliyordu. Rusya ise Karadeniz kıyısındaki bu toprakları ele geçirerek büyük bir stratejik başarıya sahip olmuş, Karadeniz'de donanma kurma imkânını elde etmişti. Bu gelişmeler 19. yüzyıl boyunca Boğazlar sorununu gündeme getirecekti.
II. Katerina kendisini kültür ve sanat açısından bir aydın olarak görüyordu. Zamanın Fransız filozofları Voltaire, Diderot ve D'Alembert ile yazışmalar yaptı. 1764 yılında Avrupa'dan satın aldığı 250 tabloyu sergilemek üzere Sankt-Peterburg'da Hermitage Müzesi'ni inşa ettirdi. Bu müze sonraki çarların da katkılarıyla dünyanın en eski ve en büyük müzelerinden biri haline geldi.
II. Katerina çariçeliği sırasında hiçbir evlilik yapmadı. Ancak çok sayıda erkekle aşklar yaşadı. Sevgililerini büyük malikaneler ve çok sayıda hizmetçilerle ödüllendirdi. Oğlu Pavel Petroviç'e çok kötü davrandı ve ona adeta hapis hayatı yaşattığı rivayet edilir. 16 Kasım 1796'de banyo yaparken beyin kanaması geçirdi ve öldü.
Thomas Edison
Thomas Alva Edison (d. 11 Şubat 1847 – ö. 18 Ekim 1931), 20. yüzyıl yaşamını icatlarıyla büyük bir şekilde etkileyen Amerikalı mucit ve iş adamıdır. Bazı icatları tamamen orijinal olmakla birlikte eski icatların geliştirilmesi veya yönetimi altında çalışan yüzlerce işçiye aittir. Yine de Edison elinde bulundurduğu onun adını taşıyan Amerikan patentiyle tarihteki en önemli ve en verimli mucitlerden biri olarak nitelendirilir. Patentlerinin çoğu Amerika'nın haricinde Almanya, Fransa ve İngiltere onaylarına da sahiptir.
Thomas Alva Edison, Milan, Ohio'da doğdu. Yedi kardeşin en küçüğüdür. Babası Samuel "The Iron Shovel" Edison, Jr. (1804–1896)(Kanada), anneside Nancy Matthews Elliott (1810–1871)dur. Kendisinin Hollandalı olduğu düşünülmektedir. Yedi yaşındayken ailesiyle birlikte Michigan'daki Port Huron'a yerleşti ve ilköğrenimine burada başladı; fakat başladıktan yaklaşık 4 ay sonra algılamasının yavaşlığı nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı. Bu arada evlerinin kilerinde bir kimya laboratuvarı kurdu. Özellikle kimya deneylerine ve Volta kaplarından elektrik akımı elde etmeye yönelik araştırmalara ilgi duydu. Bir süre sonra kendi başına bir telgraf aleti yaptı ve Mors alfabesini öğrendi. O günlerde geçirdiği ağır bir hastalık sonucu kulakları zor işitmeye başladı. 12 yaşındayken bir trende dergi ve meyve satıyor, bir yandan da trenin yük vagonunu yerleştirdiği küçük bir baskı makinesi ile haftalık bir gazete basıyordu. Ama bir gün içinde kimyasal madde bulunan şeylerden biri kırılıp vagonda yangın çıkınca Edison hem trendeki işinden oldu hem de ömür boyu ağır işitmesine yol açacak biçimde yaralandı. Daha sonra telgrafçılık öğrenmeye karar veren Edison 1863-1868 arasında ABD ve Kanada da birkaç telgrafhanede çalıştı. 1868 de bir atölye kurdu ama yaptığı elektrikli kayıt aygıtının patentini satamayınca bir yıl sonra parasız ve borçlu olarak Boston dan New York ‘a gitti.
1880'lerde Fort Myers, Florida'dan bir arsa satın aldı ve daha sonra burada kışları kalmak için kendine küçük bir ev inşa ettirdi. Otomobil endüstrisinin büyük adamı Henry Ford yakın bir zaman sonra Edison'un evinin birkaç yüz metre ötesine taşındı. Bu nedenle Edison ve Ford ölene dek arkadaş kaldılar. 24 Şubat 1886 Edison ikinci evliliğini 20 yaşındaki Mina Miller ile gerçekleştirdi. Bu evliliğinden de üç çocuk sahibi oldu:
1879'da Edison bir elektrik ampulü icat etti. Kömürleştirilmiş iplikten Flamanlarla deneyler yaptıktan sonra karbonlaştırılmış kâğıt flamanda karar kıldı. 1880’de evde güvenle kullanılabilecek ampuller üreterek tanesini 2,5 dolara satmaya başladı. Ancak 1878 yılında bir İngiliz bilim adamı olan Joseph Wilson Swan da bir elektrik ampulü icat etmiştir. Ampul camdı ve içinde kömürleştirilmiş bir flaman bulunuyordu. Swan, ampulün içindeki havayı boşalttı; çünkü havasız ortamda flaman yanıp tükenmiyordu. Bu iki bilim adamı güçlerini birleştirmeye karar vererek Edison ve Swan Elektrikli Aydınlatma Şirketi’ni kurdular.
1883'te hayatının en büyük icadı olan Edison etkisi denen olayı gerçekleştirdi; yani ısıtılmış bir filamanın moleküler boşlukta elektron yayılmasını buldu. 1883'te bulduğu bu olay sıcak katotlu tüplerin temelini oluşturdu. Daha sonra akkor lambanın üretimini geliştirmeyi başardı. Bu da ampulün halk arasında yaygınlaşmasını sağladı.
New York'da Pearl Caddesi'ndeki ilk laboratuvarında akkor lambası için pazar aramakla meşgul olan Thomas Edison'a rastladığı zaman Nikola Tesla, gençlik heyecanıyla, kendisinin bulduğu alternatif akım sisteminin açıklamasını yaptı. Edison, "Sen teori üzerinde vaktini harcıyorsun" dedi.
Tesla, Edison’a çalışmalarından ve alternatif akım planından bahseder. Edison alternatif akımla fazla ilgilenmez ve Tesla'ya bir görev verir.
Tesla, Edison tarafından kendisine verilen görevi her ne kadar sevmemiş olsa da Edison'un kendisine 50.000 dolar vereceğini öğrenince görevi birkaç ay içinde tamamlar. Doğru akım santralindeki sorunları çözmüştür. Edison’un kendisine söz verdiği ücreti talep ettiğinde, Edison şaşırmış bir şekilde “tam bir Amerikalı gibi düşünmeye başladığında Amerikan şakalarından da anlayabileceğini” söyler ve bir ücret ödemez. Tesla derhal istifa eder. Kısa süren birlikte çalışma dönemini, uzun süreli bir rekabet izleyecektir.
Edison'un en önemli keşfi Menlo Park, New Jersey'deki ilk endüstriyel araştırma laboratuvarıydı. Sürekli olarak teknolojik keşifler ve geliştirmeler-iyileştirmeler yapmak gibi özel bir amaç için kurulmuş ilk kurumdu. Edison birçok icadını resmi olarak bu laboratuvarda üretmiş, birçok çalışanı onun direktifleri doğrultusunda bu icatların araştırma ve geliştirmesinde görev almıştır.
Elektrik mühendisi William Joseph Hammer, 1879 Aralık'ında Edison'un laboratuvar asistanı olarak görevine başlamıştır. Telefon, fonograf, elektrikli tren, demir madeni ayıracı, elektrikli aydınlatma ve diğer birçok icatta büyük katkılarda bulunmuştur. Hammer'ı özel kılansa elektrik ampulünün icadındaki ve bu aletin geliştirme ve testleri sırasındaki çalışmalarıdır. Hammer 1880'de Edison'un lamba çalışmalarının şef mühendisi olmuş, bu mevkiideki ilk yılında Francis Robbins Upton'ın genel müdürlüğünü yaptığı fabrika 50.000 ampul üretmiştir. Edison'a göre Hammer elektrik ampulünün bir öncüsüdür. 1000'e yakın patenti bulunmaktadır.
Thomas Edison, 18 Ekim 1931 tarihinde New Jersey, West Orange, Llewellyn Park, Glenmont'taki evinde diyabet komplikasyonları nedeniyle öldü. Edison evinin arkasına gömülmüştür. Ölümünün anısına yaşadığı kentte 1 dakikalığına ışıklar söndürülmüştür.
Edison
Ekmek Teknesi
Ekmek Teknesi,16 Kasım 2002 yılında ATV'de yayımlanmaya başlayan ve bir ailenin başından geçenleri konu alan dizi. 2004 yılında Show TV'ye geçmiş ve 13 Haziran 2005 tarihinde ekranlara veda etmiştir.
Dizinin başrollerinde Savaş Dinçel ""Nusret Baba"", Sermin Hürmeriç "Ayhan anne", Ahmet Yenilmez ""Celal"", Cem Kılıç ""Korkut"", senarist ve "Heredot Cevdet" rolünde ise Hasan Kaçan |
vardır.
Orta direk Türk aile yapısını örneklemede başarılı bir örnek olarak Türk halkı tarafından benimsenmiştir. Özellikle, Türk dilinin kullanımındaki özen ve unutulmaya yüz tutmuş deyim ve atasözlerinin bol bol kullanılması ile dikkat çekmiştir.
Dizi Kuzguncuk, İstanbul'da çekilmiştir. Dizi çekim mekanlarının birçoğu, bu mahalledeki icadiye caddesi üzerindedir.
Dizi jenerik müziğiyle de ön plana çıkmıştır. Bu jeneriği İncesaz hazırlamıştı.
Dizinin 106 bölümünün, 72-106 bölümleri arasında, yalnızca 14 bölümü yapımcı firmalardan birisi olan Pana film tarafından dizinin resmi youtube adresine yüklenmiştir. Bu bölümler 72-85 arasıdır. Dizi 1-71 Sinegraf , 72-106 arası pana film tarafından çekilmiştir. Sinegraf dizinin 71 bölümünü 1080p yüksek çözünürlük olanağı sunarak youtube hesabına yüklemiştir.
6 Nisan 2015'te TRT1'de sadece Heredot Cevdet'in katılımıyla Heredot Cevdet Saati adıyla yeniden başlayacağı duyurulmuştur.
Dizinin resmi web sitesine ulaşılamamaktadır.
Selim Sesler
Selim Sesler (d. 1957 ö. 12 Mayıs 2014), Çingene kökenli Türk müzisyen ve klarnet virtüözü. Edirne ilinin Keşan ilçesinde doğdu.
Dramalı (Yunanistan) profesyonel bir zurnacı ailesinden gelmektedir. 1923'te mübadele sonucu Keşan'ın İbriktepe Köyü'ne yerleştiler, daha sonra Keşan'ın Yeni Mescit Mahallesi'ne taşındılar. Selim önce zurna çalmayı öğrendi, ancak 60'larda davul-zurnacı ailelerden gelen birçok genç, ince çalgı enstrümanlarını öğrenmeye başladığı sırada, o da klarnete geçti. On dört yaşındayken köy düğünlerinde ve panayırlarda çalmaya başladı. 80'lerde, daha büyük merkezlerde çalmaya giden Roman müzisyenlerine katılarak, müzik yeteneğini geliştirmek üzere İstanbul'a gitti. İstanbul'da, restoranlarda fasıl heyetlerinde, Ferhan Şensoy tiyatrosunun müzikallerinde, Romanlar'ın ve Roman olmayanların düğünlerinde çaldı ve birçok kayıt yaptı.
1998'de Brenna MacCrimmon ile birlikte Kanada turnesine katılarak Türk Romanları'nı ve kendi Rumeli kökenlerini temsil etti. Zengin müzikal deneyimleri sonunda, bölgeye ait zengin bir repertuar ve çalma tarzı edinerek, canlı bir arşiv niteliği kazandı. Gerek Romanlar gerek Roman olmayanlar arasında, doğaçlamalardaki ustalığı ile hem düğün havalarının, hem de günün dans ezgilerinin baş yorumcusu olarak ünlendi.
10 Mayıs 2014 yılında kalp yetmezliği sonucu hayatını kaybetmiştir.Vasiyeti üzerine cenazesi Keşan ilçesine getirilen Sesler'in cenazesi ikindi vakti İki Şerefeli Cami'de kılınan cenaze namazının ardından Enez yolundaki asri mezarlıkta toprağa verildi.Cenaze törenine Sesler'in ailesi yakınları ile Keşan'lı klarnet sanatçısı Serkan Çağrı ile oyuncu Mustafa Avkıran katıldı.
Fatih Akın'ın "Duvara Karşı" ve "İstanbul Hatırası" filmlerinde muzikleri yer almaktadır.
Bitirim İkili
Bitirim İkili (Özgün adı:Rush Hour), 1998 yapımı aksiyon filmi. Filmde başrolü Jackie Chan ve Chris Tucker paylaşmaktadır. Bu komedi/aksiyon türündeki filmde kötü adam rolünü ise Tom Wilkinson oynuyor. Filmde Ken Lo gibi oyuncular da rol almıştır.
İgor Belanov
İgor Belanov (Ukrayna dili:Ігор Бєланов) (d. 25 Eylül 1960, Odessa, Sovyetler Birliği, "şimdi Ukrayna") Ukraynalı eski futbolcudur. Sovyetler Birliği millî futbol takımının eski golcüsü. 1986 yılında Avrupa'nın yılın futbolcusu seçildi.
Bielanov "SKA Odesa" (1979-80), FC Çornomorets Odesa (1981-84), ve FK Dinamo Kyiv (1985-89) formalarını giydi. 1986'da Dinamo ile UEFA Kupa Galipleri Kupası'nı kaldırdı. 1986 FIFA Dünya Kupası'nda Sovyetler Birliği formasıyla Belçika'ya karşı 3 gol kaydetti. Bielanov SSCB ulusal takımında toplam 33 kez forma giydi ve sekiz gol kaydetti.
Bielanov'un kariyeri iki Alman kulübü Borussia Mönchengladbach (1989-90), Eintracht Braunschweig'te (1991-95) devam ettikten sonra Bielanov, Ukrayna'ya dönerek Çornomorets (1995-96) ve Metalurg Mariupol (1996-97) formalarını giyerek kariyerini noktaladı.
Brooklyn
Brooklyn (veya Kings County), New York City'nin beş bölgesinden biridir.
Manhattan'a Brooklyn Köprüsü'yle bağlanır. Gelir düzeyi yüksek insanların muhiti olan Brooklyn Heights burada bulunur. Queens ilçesi ile komşudur. Manhattan ile aralarında East River (Doğu Nehri) bulunur. 2,5 milyonluk nüfusuyla ABD'deki en kalabalık ilçedir.
Manavgat Nehri
Manavgat, antik adıyla Melas, Toroslar'da doğarak Antalya'da Akdeniz'e dökülen nehir. Uzunluğu 93 km'dir. Batı Toros sıradağları arasından doğan kolların birleşmesiyle oluşur. Güney batıya yönelerek dar ve dik yamaçlı kanyonlar arasından geçer, ünlü Manavgat Şelalesi'ni meydana getirir ve Manavgat ilçe merkezinin doğusunda alüvyal bir kıyı ovasından denize dökülür.
Türkiye'nin akım rejimi en düzenli nehridir. Üzerinde iki tane baraj inşa edilmiş olup (Oymapınar Barajı ve Manavgat Barajı), enerji üretimine büyük katkılar sağlamaktadır. Halen de yapımına devam edilmekte olan iki baraja sahiptir. Dünyanın en büyük yeraltı nehirlerinden Dumanlı 1 ve Dumanlı 2 Manavgat Irmağını beslemektedir.
MANAVGAT IRMAĞI
Manavgat yakınlarında Antalya körfezine dökülen 93 km. boyunda bir çay olduğu halde, sularının pek bolluğu ve gür akışı ile ilgili olarak buna Manavgat Irmağı denir. Batı Toroslar'da, doruğu 2. 120 m yükseklik gösteren Şeytan Dağı'nın yamaçlarından doğan kaynakların birleşmesiyle ortaya çıkan aktıktan sonra Akdeniz’e ulaşan bir sudur. Önceleri adı Şahap Deresi olan Manavgat Çayı yukarı kesiminde Kuzeybatı - Güneydoğu yönlüdür, sonra bir dirsekle Güneybatıya döner. Torosları dar ve derin boğazlardan akarak geçer. Bilimsel adı kanyon olan bu boğazlara, Toros insanı Kapız adını verir. Yeryüzündeki su toplama alanı hiç de geniş görünmeyen bu akarsuyun yeraltı beslenmeleri bakımından gerçek bir ırmak değerinde bulunduğu ve böylece yerüstü, yeraltı beslenmeleri bakımından yağış alanının birkaç bin km² yi bulduğu bu akarsuyun, özel bir durumu vardır. Dereler halindeki kolları önemli yer tutmayan Manavgat Irmağı, kalın kalker tabakalarından bir yapı gösteren bir bölgede dibe inen suların gür kaynaklar halinde yer yer yüze çıkarak beslendiği, akım durumu ve seviye oynamaları bakımından düzenli büyük bir akarsudur. Yazları kurak ve sıcak geçen Akdeniz ikliminin bir akarsuyu olarak Temmuzdan Ekim sonuna kadar yatağından ortalama saniyede 30–65 m³ su geçirir. Normal kabarmalar halinde de yatağından saniyede 150–200 m³ su geçer. Karışık bir yapı gösteren ve kalkerlerin çok yer tuttuğu, yeraltı akarsularının yaygın olduğu bir bölgedeki Manavgat ırmağı üzerinde 20 yıldan beri incelemeleri yapılan Oymapınar baraj sahası bu bakımdan birçok araştırıcıları derinden uğraştırmıştır. 1964-2014 yılları arasında 245 m kotunda yapılan ölçümlerde ortalama debi 52 m³/sn tespit edilmiştir.
Oymapınar yakınlarında engebe azalır, buradaki vadiyi Oymapınar Baraj Gölü kaplamıştır. 1984 yılında hizmete giren baraj, oluşturduğu gölle Türkiye’ nin en güzel karstik kaynakları olan Dumanlı pınarlarını sular altında bırakmıştır. Oymapınar Baraj Gölü 500 hektar genişliğindedir. Manavgat Çayı üzerinde daha da aşağıda da Manavgat barajı ve hidroelektrik santrali yapılmıştır. 1987’de hizmete giren bu baraj ardında 8.60 km³ genişliğinde yapay bir göl oluşmuştur. Barajın su toplama hacmi ise 89 milyon m³ tür.
Manavgat Irmağı'nın başlangıç yeri, Beyşehir Gölü'nün 30 km güneyindeki Akdağ (2400m)dır. Ancak bu başlangıç kesiminde suların çoğunca dibe sızdığı bir dere görünüşündedir. Buradan 10–15 km güneyden itibaren her biri 5-10 değirmeni döndürecek kadar gür karstik akarsular bu suya katılmaya başlar, burada bir çay görünüşü ile akan su, birbiri ardınca uzanan dar ve derin sarp yamaçlı vadilerden geçer. Ancak, çok sayıdaki bu gür kaynakların suları ile kabaran Manavgat Çayı, yolu boyunca kalker arazide sızmalara uğrayarak önemli bir miktar su kaybeder, burada suları yazın azalır, hatta Akseki ile Aydınkent arasına düşen kesiminde Süzekkaya denilen yerde su dibe batar. Tekrar yüze çıkan su kısa bir mesafeden sonra gür kaynaklarla beslenir. Bu kaynakların Kembos Ovası'ndan dibe sızmış suların buradan çıktığı sanılmaktadır. Birkaç yüz metre aşağıda, 20 m kadar yüksekliği olan bir şelaleden düşer, bu arada güçlü dere ve kaynaklar da alır, dar vadilerden geçer, daha aşağıda yine heybetli çağlayanlar yapar. Nadir bulunan manzaralar arasında olan bu düşüş yerinde birer havuza andıran oyuklar belirmiştir. Buralardan aşağılara doğru kilometrelerce uzunlukta, pek derin, yer yer son derece daralmış, sarp kayalar arasında köpüklenerek ve çağlayanlar yaparak akar. Buralardan sonra Manavgat Çayı tam bir ırmak görünüşü almış bulunur. Aşağı kesiminin başlangıcındaki Oymapınar köyünden aşağıda, Manavgat kasabasının kuzeyinde, ünlü Manavgat çağlayanlarından düşerek, bol suları ile denize ulaşır. Irmak burada sakin akar, motor büyüklüğündeki su taşıtları kıyıdan 7 km içerideki Manavgat kasabasına kadar işler.
Antikçağda adı Melas olan Manavgat Irmağı, antik Side kentinin su gereksinimini karşılıyordu. Günümüzde ise ırmaktan sulamada da faydanılır.
Elimbetova, Başkurdistan
Elimbetova, özerk Başkurdistan sınırları içinde Sterlitamak bölgesindeki Krımsakaly kasabasına bağlı köy. Sultan Galiyev'in doğduğu köydür, memleketidir.
Davaro
Davaro, Kartal Tibet'in yönetmenliğini yaptığı 1981 yapımı Türk filmi.
Almanya'ya çalışmaya giden Memo, istediği parayı kazanıp köyüne döner ve sözlüsü Cano'yla evlenmek ister. Memolar'ın kan davalı oldukları Sülo da hapisten çıkarak karısı Ayşo'nun yanına gelir. Bunu duyan Hamo, düğünü durdurur ve oğlu Memo'nun, Sülo'yu öldürmesini ister. Ancak, Memo buna pek yanaşmaz.
Öldürüleceğini anlayan Sülo, Memo'ya bir teklifte bulunur. Memo'nun kendisini öldürmemesi durumunda köyden uzaklaşacağını söyler. Evlenmek için başka çaresi kalmayan Memo, Sülo'nun planını kabul eder ve köy meydanında Sülo'yu yalandan vurur. Köy halkı da bu numaraya inanır.
Daha sonra dağdaki bir eşkıyanın yanında tekrar karşılaşan Memo ve Sülo yine birbirine düşer. Eşkıyanın altınlarını gören Sülo'nun iştahı kabarır ve şehirde kalmaktan vazgeçer.
CA Osasuna
Club Atlético Osasuna, Osasuna, İspanya futbol lig |
i La Liga'da mücadele eden İspanya'nın Bask bölgesi şehirlerinden Pamplona'yı temsil eden futbol kulübü.
Genelde İspanya ligi'nin orta sıralarında mücadele eden kulüp 2005 yılı içinde Copa del Rey'de final oynayarak en büyük başarısını kazandı. La Liga'da 1990-91 ve 2005-06'da sezonlarında elde ettiği 4.lük bu ligdeki en büyük başarısıdır. 2006 yılında sezonu 4. sırada tamamlayarak tarihinde ilk kez UEFA Şampiyonlar Ligi'ne katılma şansı yakaladı, ancak ön eleme turlarında elenerek yoluna UEFA Kupası'yla devam etti.
Osasuna'nın tam kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, kuruluşunun 1920 yılı Kasım ayı içinde olduğu bilinmektedir. Sportiva ve New Club isimli iki kulübün birleşmesi ile Osasuna Kulübü kurulmuştur.
O dönemde birkaç ilin futbol birliklerinin dağılmasından sonra, bu sporun Navarra'da sönüp gitmesini istemeyen Pamplona'lılar Sociedad Sportiva kulübünü kurdu. İç tartışmalar sonucunda kulübün bölünmesiyle New Club kuruldu. Daha sonraki yıllar bu iki kulübün tekrar birleşmesi çabalarıyla geçti ve 1920 yılında bu çabalar başarıya ulaştı. Bu yeni ortaya çıkan topluluk Club Atlético Osasuna olarak adlandırıldı.
Osasuna ismi Baskça, sağlık, neşe, canlılık anlamlarına gelmektedir.
Osasuna için futbol tarihinin başlangıcı 24 Ekim 1920'dir. İlk maç bu tarihte bir ordu takımına karşı yapıldı. Ertesi yıl, takım ilk başarısını elde ederek İkinci Bölgesel Lig Şampiyonluğu'nda final oynama başarısı gösterdi, ancak finali 2-1 kaybetti.
Pamplona'da Osasuna takımına artan ilgi yeni bir stadyum ihtiyacı doğurdu, sonucunda 21 Mayıs 1922'de San Juan Stadyumu açıldı. Bu stadyumda ilk maç dönemin güçlü takımlarından Arenas de Getxo takımına karşı yapıldı.
Sonraki yıllarda Osasuna farklı liglerde yer aldı, ilk yabancı transferini Alman teknik direktör Walter Gerbart'la yaptı. 24 Nisan 1924'te Arjantin'in güçlü takımı Boca Juniors'la yapılan dostluk maçı 1-0 kaybedildi.
1926-1927 sezonunda Seve Goiboru, millî takıma çağrılan ilk kulüp oyuncusu oldu, oynadığı 12 millî maçta 6 gol kaydetti.
1928'de İspanya Ligleri oluşturuldu ve takımların seviyelerine göre 3 farklı lige ayrıldı: Primera, Segunda, Tercera. Osasuna Tercera olarak adlandırılan 3. Lig'de lig mücadelesine başladı, ilk sezonunda bu ligi 3. olarak tamamladı.
Osasuna 1931-1932 sezonunda evindeki tüm maçları kazanmayı başararak 2. Lig'e terfi hakkını kazandı. 1934'te İspanya Kupası'ndaki parlak performans sonucunda Atletico Madrid safdışı bırakıldı, sonraki turda Real Madrid'le karşılaşıldı. San Juan Stadyumu'nda 9000 kişiye karşı oynanan maç 3-0 kaybedildi.
1934-1935 sezonunda Murcia'ya karşı kazanılan 3-0'lık maçtan sonra Osasuna tarihinde ilk kez 1. Lig'e terfi hakkı kazandı. Aynı yıl İspanya Kupası'nda yarı final oynandı, Sevilla'ya kaybedildi. Ancak 1. Lig'deki ilk yılında deplasmanda hiç puan alamayan Osasuna bir alt lige düşmekten kurtulamadı.
İspanya'nın 1936 - 1939 yılları arasında yaşadığı iç savaş, günlük hayatta birçok alanı etkilediği gibi futboluda derinden etkiledi.
Bu yıllarda savaş nedeniyle transferler ve tüm müsabakalar iptal edildi. 1938'de uygulamaya konan "Copa del Generalísimo" kupasına kadar dostluk maçları dışında karşılaşma olmadı. Ligler ancak 1939-1940 sezonunda normale döndü ve Osasuna kaldığı yerden, ikinci ligden mücadelesine devam etti. İkinci ligdeki ilk yıllar fena geçmese de, çeşitli finansal ve yönetimsel problemler nedeniyle 1944'te 3. lige (Tercera División ) düşmekten kurtulamadı. Peşpeşe 14 yıl ilk iki ligde mücadele ettikten sonra, Osasuna tarihinde sportif, yönetimsel ve finansal krizlerle dolu 3 yıllık bir kara dönem açıldı.
Sezonsal kombine satışlarının 200'e kadar düşmesine rağmen, 1947 yılı Osasuna'nın yeniden diriliş yıllarının başlangıcına tekabül eder. Bu yıllarda kombine satışları 3000'e kadar çıktı, yeni bir başkan seçildi, borçlar ödendi, ve bunların sonucunda Osasuna 1949 yılında tekrar Segunda División'a terfi etti.
50'ler kulüp için büyük dönüşüm yıllarına karşılık gelmektedir. Takım bu yıllarda kendisini yerel kaynaklarla beslemeye karar verdi. Daha çok yerel, alt liglerden gelen, profesyonel olmayan, yetenekli oyuncuların A takıma çıkarılması ile takımın oluşturulması yoluna gidildi.
İlk yıl lig 7. sırada bitirildi. 1952 yılında bir üst lige çıkmaya çok yaklaşıldı, ancak başarılamadı. Bunun için bir sonraki sezonu beklemek gerekecekti. 1953'te tekrar 1. lige çıkan Osasuna, hayal kırıklığı yaratan bir sezondan sonra 2. lige tekrar düşmekten kurtulamadı ve 1957'ye kadar 2. Lig'de mücadele etti. 1957 Osasuna'nın 3. kez Primera División hayallerinin gerçekleştiği yıldı ve takım bu kez 4 yıl bu ligde tutunmayı başaracaktı.
1957-1958 sezonu Osasuna için parlak bir yıl oldu. Finansal olarak da iyi geçen sezon 5. olarak tamamlandı, San Juan unutulmaz maçlara tanıklık etti: Real Sociedad (3-0), Español (3-2), Real Madrid (1-0), Sevilla (3-2) ve Barcelona (1-0).
1960'ta tekrar düşülen 2. Lig'de bir yıllık misafirlikten sonra 1960'ta flaş transferlerle ve parlak sonuçlarla 1. Lig'e tekrar dönüldü. Fakat 1963'teki düşüş uzun bir dönemin başlangıcı oldu ve Osasuna tam 17 yıl boyunca Primera División hayallerini gerçekleştiremedi.
1966 yılında, başa çıkılamayan finansal zorluklar, zor ekonomik koşullar ve borçlar nedeniyle kulübün yıllarca simgesi haline gelmiş San Juan Stadyumu satıldı. Sadar nehrinin kenarında yapıldığı için Sadar Stadyumu ismini alan yeni stadyum 2 Eylül 1967'de açıldı. 25.000 kişi kapasiteli stadyumda ilk maç Zaragoza ile Portekiz ekibi Vitoria de Setúbal arasında oynanadı. Ertesi gün Osasuna, Portekiz ekibi ile yaptığı, bu stadyumda oynadığı ilk maçı 3-0 kazandı.
Ancak 1. lig seviyesindeki bu büyük ve konforlu stadyum Osasuna'ya pek şans getirmedi, takım aynı yıl 3. Lig'e düşmekten kurtulamadı. Sonraki yıllar 2. ve 3. Lig arasında geçti. Kulübün 50. yılı olan 1970 2. Lig'de geçti.
1972-1972 sezonu kulübe tam 23 yıl başkanlık yapacak yeni bir başkanla başladı: Fermín Ezcurra. Ezcurra dönemi kulübün sportif ve finansal olarak düze çıktığı bir dönem oldu.
2 Temmuz 1980'de 17 yıllık hasretten sonra, Murcia'yı 1-0 yenerek bu kez 14 yıl sürecek Primera División macerası yeniden başlamış oldu. 1. Ligdeki ilk yıllarında Osasuna, teknik direktör Pepe Alzate yönetiminde ligin en renkli takımlarından birisi oldu. O yıllarda evinde yenilmeyen, fizik güce dayalı bir futbol oynayan Osasuna, agresif ve mücadeleci futbolu ile ön plana çıktı.
Papa Alzate'den sonra takımnın başına ismi pek duyulmamış Yugoslav Ivan Brzic getirildi. Bu dönemde, Osasuna 1. Lige iyice ısındı, 1984-1985 sezonunu 6. olarak bitirme başarısı gösterdi. Bu sonuç, takımın ilk kez UEFA Kupası'nda oynayacağı anlamına geliyordu.
Avrupa arenasındaki ilk maç Ibrox Park'ta Rangers'a karşı 1-0 yenilgiyle başladı. Ancak, Pamplona'da alınan 2-0'lık galibiyetle İskoç ekip UEFA Kupası'nda safdışı bırakıldı.
Ancak, kupa rüyası ikinci turda sona erdi. Osasuna, Belçika ekibi Waragem'e deplasmanda ilk maçta 2-0'la yenildi. Pamplona'daki rüvanşın 2-1 kazanılması Avrupa'da devam edebilmek için yeterli olmadı.
80'lerin ikinci yarısı takımın başına Brzic'in yerine Pedro Mari Zabalza'nın geçmesiyle başladı. Bu yıllar ligde düşme korkusundan uzak, ilk sıralara yakın veya orta sıralarda geçen yıllar oldu. Takım, ligi 1988'de 5., ertesi yıl 10., 1990'da 8. bitirdi.
1990-1991 sezonu kulüp tarihinin en unutulmaz sezonlarından birisi oldu. Lig 4. sırada bitirilerek kulüp tarihinin en iyi lig performansı gösterildi. Ek olarak, bu sonuç 5 yıl sonra yeniden Avrupa Kupalarına katılma anlamına geliyordu. Aynı yıl içinde, 30 Aralık 1990 tarihi Osasuna için tarihi bir maça tanıklık etti; Real Madrid'e karşı Santiago Bernabéu'da alınan 4-0'lık zafer Osasuna taraftarları için unutulmaz maçlar arasına girdi.
90'lı yılların başını C.A. Osasuna'nın altın yılları olarak adlandırmak doğru olacaktır. Takım, Uefa Kupası'na katılma hakkı elde etmesinin yanında, 1991-1992 sezonunda bu kupada unutulmaz maçlar çıkardı.
İlk turda Bulgar Slovan Sofia'a karşı ilk maçta alınan 1-0'lık yenilgiye rağmen, ikinci maçta alınan 4-0'lık galibiyet turu getirdi.
İkinci turda Alman Stuttgart takımı ile Pamplona'daki ilk maç golsüz bereaberlikle sonuçlandı. Stuttgart'ta oynana rövanş maçı, Osasuna tarihinin unutulmaz maçlarından birisine tanıklık etti. Osasuna, deplasmanda 3-2 kazandığı maçla kupada son 16 takım arasına girdi.
Osasuna, bu turda, daha sonra finalde İtalyan Torino takımını finalde yenerek kupayı alacak olan Hollanda'nın Ajax takımına karşı her iki maçta alınan 1-0'lık yenilgi ile elendi.
Bu parlak dönem 1993-1994 sezonunda sona erdi. Takımın yeniden yapılandırıldığı bu kararsız dönem atlatılamadı ve 1. Ligdeki 14 kesintisiz yıldan sonra 1 Mayıs 1994'te takım tekrar Segunda División'a düştü. 2000 yılına kadar takım 1. Lige çıkamadı. 1994 ayrıca 23 yıllık başkanlıktan sonra Fermín Ezcurra'nın başkanlıktan ayrıldığı yıl oldu.
1997 kulüp için diğer yıllara göre ayrıca kötü bir yıl oldu; Segunda División B klasmanına düşmek üzere olan takım, ancak son beş maçta aldığı mucizevi sonuçlarla ligde kalmayı başardı.
1998'de başkan olan Javier Miranda, 1998 yılında takımın başına Miguel Ángel Lotina'yı getirdi. 1999-2000 sezonunda yaşanan parlak bir sezondan sonra takım tekrar Primera División'a merhaba dedi.
2002 yılında hem başkan Javier Miranda hem teknik direktör Miguel Ángel Lotina istifa etti. Patxi Izco yeni başkan oldu, ve 80'lerde Osasuna'da oynamış eski bir futbolcu olan Meksikalı Javier Aguirre'yi takımın başına getirdi. 2003'te ortalarda geçen rahat bir sezondan sonra, 2004 Osasuna için etkileyici bir sezon oldu. Bu sezonda son maça kadar Uefa Kupası'na katılma ümitleri devam etti. Aynı sezon, Real Madrid'e karşı Santiago Bernabéu'da 3-0, Valencia'ya karşı Mastella'da 1-0 kazanılan maçlar unutulmaz maçlar olarak tarihe geçti.
2004-2005 sezonu kuşkusuz Osasuna için en unutulmaz sezonlardan birisi oldu. Takım, Javier Aguirre yönetiminde oldukça parlak bir sezondan sonra 3. kez Uefa Kupası'na katılma hakkı elde etti.
Ancak yılın en dikkate değer başarısı kuşkus |
uz, takımın tarihinde ilk kez oynadığı İspanya Kupası finaliydi. Real Betis'e karşı 11 Haziran 2005'te Madrid the Vicente Calderón Stadyumu'nda oynanan final karşılaşmasının normal süresi Betis'ten Olvieira, Osasuna'dan Aloisi'nin golleriye 1-1 sona erdi. Uzatmaların bitimine 5 dakika akla Betis'in attığı golle kupaya uzanan taraf Betis oldu. Bu başarıyla Osasuna kupayı alamasa da Uefa Kupası'na katılma hakkı elde etti.
Osasuna, 2005-2006 sezonunda Uefa Kupası'nda ilk turda Fransız Rennes takımına elendi. Fakat Uefa Kupası'ndaki başarısızlığa rağmen, La Liga'da tarihinin en başarılı sezonunu geçirdi. Uzun bir süre ligi lider olarak götürmeyi başardı, üst düzey futbol oynadı. Sonuçta, ligi 4. sırada bitirmeyi başararak tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonlar Ligi'ne katılabilme şansı elde etti.
Osasuna, 2006-2007 sezonunda Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Alman Hamburg takımına elendi. Ancak daha sonra devam ettiği Uefa Kupası'nda yarı finale kadar gidecek tarihinin en görkemli Avrupa Kupası performansını gösterdi. Parma, Girondins Bordeaux, Glasgow Rangers, Bayern Leverkusen takımlarını elemeyi başaran Osasuna, yarı finalde Sevilla'ya elendi.
Evros (il)
Evros İli (Yunanca: "Έβρου", Okunuşu:"Evros"), Yunanistan'ın Trakya bölgesinde bir ildir. Batıda Rodopi, Kuzeyde Bulgaristan'ın Hasköy, doğuda Türkiye'nin Edirne illerine komşu, merkezi Dedeağaç olan ilidir. 4,242 km² yüzölçümüne sahiptir ve nüfusu 150,580'dir (2005).
Sofulu, Dobrova, Kavakmahalle, Ahlatlı (Ahlatçı), Sipahiler, Aşağımahalle, Yanören (Yanviran, şimdiki adı Yiannouli), Babalar (Goniko), Çamlıköy (Çam-ıKebîr, Çamköy, Çalı köy, Büyükçam, şimdiki adı Dadia), Dikilitaş, Keseler (Köseler, Kösehanlı), Karapınar (Şimdiki adı Kornofolea), Kuturca (Kutluca, şimdiki adı Kotronia), Kayacık, Çömlekçiköy (Lagyna), Vakıf (Dedemanastırı, şimdiki adı Lykofos),Yelkenci (Lyra), Çilingir Mahalle (Sidirohori), Büyük Dervent (Derebent, Şimdiki adı Mega Dherion), Sipirmahalle (Sipermahalle), Mesimler (Mevsimler, şimdiki adı Mesimerion), Küçüklü (Küçükler, Kütüklü), Küçük Dervent (Derebent, Şimdiki adı Mikron Dherion), Karaören, Taşağıl, Kervançayırı, Ruşanlar (Ruşenler, şimdiki adı Roussa), Sarpdere, Köseköy (Köse), Demirören (Şimdiki adı Sidheron), Üçevler (Şimdiki adı Tris Miloi), Yılanlı (Şimdiki adı Giannouli), Hacalı (Hacıali, Şimdiki adı Korymvos).
Dimetoka (Çiftekale), Abdullahköy, Ahrenpınar (Agriani), Karabeyli (Şimdiki adı Amorio), Kireççiler (Kızıl Arnavutköy, şimdiki adı Asvestades), Akpınar (Asproneri), Karapınar (Subaşıköy, şimdiki adı Vrysika), Hekimli, Asarbeyköy (Hisarbeyköy), Yeniceköy, Hoca (Hocalı, Hoca Hallı, Acalı, Eceköy, şimdiki adı Korymvos), Çavuşlu (Kyani), Saltıköy (Saltıkköy, şimdiki adı Lavara), Mandıra (Şimdiki adı Mandra), Karakilise (Şimdiki adı Mavrookklisi), Tokmakköy (Metaxades), (?) Nea Psatades, Çalıköy (Paliouri), Başkilise (Şimdiki adı Protokklisi), Susmazköy.
Dedeağaç, Derbent (Derebent), Çamlıtepe, Doğancı (Doğanca), Doğanhisar (Aisymi), Müsellim (Selimiye, şimdiki adı Monastiraki), Çekirdekli (Amfitriti), Şahinler (Antheia), Obalar (Apalos), Saranlı, Beyköy, Odalar (Hotallar, şimdiki adı Atami), Hasanlar (Avra), Çeşmecik (Vrisoula), Çukurören, Gemiciköy (Bahşibeyi, şimdiki adı Gemisti), Döllen, Dikilitaş, Durali (Bahşişköy, şimdiki adı Doriskos), Hallıköy, Ilıca, Köpekliköy (Köpüklüköy, şimdiki adı Thymaria), Yeniköy, Osmancık, Bahçeköy (Alibeyçiftliği, şimdiki adı Kipi), Kırka (Kirki), Sarıkaya, Büyük Vakıf, Musaköy (Musalar), Fındıcak (Leptokarya), Kavacık (Lefkimmi), Ilıcaköy (Ulucabeyköy, şimdiki adı Loutros), Muhacırköy (Çaybaşı, Çayerşi), Miri (Meğri), Karakaya, Büyük Vakıf, Kışlakköy (Koila), Güvendik (Mesimvria), Kösemecit (Mesti), Küçük Vakıf, Hasanbey (Çiftliği), Üçkurnalar (Üçkurnalı), Yeni Rumcuk, Domuzdere (Yunusdere, şimdiki adı Nipsa), Eski Rumcuk, Patra (Bahadırören), Sağırlar (Sarlar, Sarılar, şimdiki adı Plaka), Merhamlı (Muhramlı, şimdiki adı Peplos), Güreci (Gürece, şimdiki adı Perama)" (Çanakkalenin Lapseki ilçesine bağlı bir Güreci Köyü de var. Onun ismi de kimi yerde Güreci kimi yerde Gürece kimi yerde ise Görece olarak yazılıyor. Bazıları Güreci köyü ile onun Akbük bölgesini karıştırıyor.)", Pişmanköy, Çamköy (Çamören, Çamveren, şimdiki adı Pefka), Saranlı (Ardanio), Budine (Budina, Budama), Koyunyeri (Provatonas), Torbalı (Torbalıköy, şimdiki adı Pylaia), Çukurcuhanı, Çobanköy (Sykorrachi), Hancağız, Paşmakçı (Başmakçı, Tekke, şimdiki adı Trifylli), Teke (Tavri), Bıdıklı (Tychero), Farecik (Ferecik, şimdiki adı Ferres), Seymenli, Kamil köyü.
Kumçiftliği, Tilkiköy, Sarmana (Simavna, şimdiki adı Kiprinos), Kulaklı (Şimdiki adı Ampelakia), (?) Asimeniyon (Şimdiki adı Asimenion), Saltıklı, Harduman, Çeşme, Sülüklüköy, Çengelli (Çengellilöy), Kadıköy (Dikaia), Ürelköy (Üreyiş, Yürüyüşköy, Şimdiki adı Dilofos), Canbazlar (Cambazlar), Burgucan (Çiftliği), Karacahalil (Karaca Halilköy), Deleleşköy (Deliilyasköy, Divaneilyas, Şimdiki adı İsaakio), Bulgarköy (Balı-Bulgarköy, Şimdiki adı Ellinochori), Delimusluk (Dilimciköy), Zufköy (Çavuşköy, Şimdiki adı Sofiko), Sarıyer (Therapeion), (?) Thuriyon, Kapıcıköy, İshakpaşaköyü, Emirli (Emirler, Şimdiki adı Kavyli), Epçeli (Kanadas), Korucuköy (Karoti), Çörekköy (Kastanies), Körmüt (Kiremitli), Kiliseli, Kumarlı, Koyunlu (Kiros), Sarıhisar (Sarıhıdır), Kosti, Tavşankoru, Emledinköy, Ecesultan (Yüce Sultan), Kadıköy, Maraş, Büyük Çavuşlu, Bektaşlı (Bektaşiköy), Taşçı Arnavutköy, Küçük Çavuşlu (Mikro Doxipara), Bosnaköy (Nea Vyssa), Yeni Omurlu (Umurbey), Lilikuş, Perşemli (Perçinli), İğneoğlu, Çirmen (Çermen, Çemen, şimdiki adı Ormenio), Şahince (Paleia Sagini), Pehlivan Çayırı, Eski Omurlu, Bıldırköy, Samovina (Ammovouno), Patagi, Prangıköy, Beştepe (Pentalofos), Karabağ, Sadırlı (Plati), Çobanlar, Aksakal, Karaağaç, Kuleli (Kuleliburgaz, şimdiki adı Pythion), Elburgaz, Saranköy (Sarayköy), Doğanca, İshaklı (Karaishaklı), İstasyon, Tatarköy (Sterna), (?) Sitarya, Körükçüler (Hocalar), Sofular, İspitli, Türkdoğancı (Türkdoğanca, Efrem), Seymenli (İnceğiz, Şimdiki adı Fylakio), Kabaöyük (Kabahöyük), Helvacı (Helvacıköy), Karlı (Koca Aliköy), Yaylacık.
Burada çoğunluk Rum-Yunan halkındandır. Balkan Savaşlarında Bulgaristan'a geçen bu topraklar 85 yıldır (1920'den beri) Yunanistan hakimiyetindedir ve 1941-1944 arasında Bulgar işgaline uğramıştır.
Thomas Graham
Thomas Graham (d. 21 Aralık 1805 Glasgow - ö. 16 Eylül 1869 Londra), İskoç kimyacı.
Kimya öğrenimi gören Thomas Graham, Glasgow (1830) ve Londra (1837) üniversitelerinde ders verdi. İngiltere darphanesi yöneticiliği yaptı. Fosfatların incelenmesinden sonra poliasit kavramını ortaya atıp (1833), gazların katılar tarafından soğurulması yasasını buldu. Ayrıca geçişme olayları konusunda çalışmalar yaptı. 1829 yılında da Graham Yasası'nı ortaya çıkardı.
Abalone (oyun)
Abalone iki kişi ile oynanan bir zeka oyunudur. 1989 yılında Michel Lalet ve Laurent Lévi tarafından geliştirilmiştir.
Abalone altı köşeli ve altmış bir delikten oluşan bir yüzeyde, küre şeklinde olan on dört adet beyaz ve on dört adet siyah taşla oynanır. Mermer taşlarla yapılan sumo güreşi diye de özetleyebileceğimiz oyunda amaç rakibin altı taşını oyun alanının dışına atmaktır. Sınırsız kombinasyona sahip bir zeka oyunu olmasının yanında öğrenilmesi de çok kolaydır. Ayrıca mermer taşlar oyuncuları fiziksel olarak da rahatlatır. Rakibin taşlarını iterken çıkan tık-tık-tık sesini müziksel bulanlar bile vardır.
Oyunu her zaman siyahlar başlatır. Aşağıda görülen standart açılış dizilimidir. Beş taş arkada altı ortada üç taş ise öndedir. Oyunda taşlar üç şekilde hareket ettirilebilir:
Hamle yapılırken taşlar bir delikten fazla hareket ettirilimezler. Hamle sırasında her oyuncunun sadece bir adet(rakip oyuncunun taşını oyun alanının dışına itse dahi) hamle hakkı vardır.ilk önce 6 taşı oyun dışına atan kazanır.
Eğer aynı çizgi üzerinde bir oyuncunun taşları diğer oyucunun taşları bitişikse ve rakip oyuncunun taşından bir veya iki fazla taşı var ise bu durumda taşı fazla olan oyuncu rakibinin taşlarını bir deliği geçmeyecek şekilde itebilir; bu hamleye Sumito denir. Sumitonun olması için rakip oyuncunun taşlarının arkasında bir adet boş delik bulunması lazımdır. Sumito sadece çizgisel yönde olabilir yatay şekilde olmaz. 3 adet Sumito vardır:
Eğer rakip çizgisel yönde üç veya daha fazla taş dizmişse bu taşları rakibin dizdiği yönde itemezsiniz. Abalone'de aynı anda en fazla üç taş hareket ettirilebilir.
Büyük Camii
Bursa Ulu Camii
Bursa Ulu Cami, Bursa’da I. Bayezid tarafından 1396-1400 yılları arasında yaptırılmış dini yapıdır.
Bursa’nın tarihi sembollerinden olan cami, Bursa kent merkezinde, Atatürk Caddesi üzerindedir.
Çok ayaklı cami şemasının en klasik ve anıtsal örneği sayılır. Yirmi kubbeli yapı, Türkiye’deki iç cemaat yeri en geniş camidir. Mimarın Ali Neccar veya Hacı İvaz olduğu sanılmaktadır.
Caminin kündekari tekniği ile yapılmış minberi Selçuklu oyma sanatından Osmanlı ahşap oymacılığı sanatına geçişin en önemli örneklerinden biri kabul edilen değerli bir sanat eseridir.
Caminin duvarlarında bulunan 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında farklı hattatlar tarafından yazılmış 192 adet hat levhası ve duvar yazısı, hat sanatının özgün örnekleri arasında gösterilir.
Caminin iç mekanında, tepesi açık bir kubbenin altında bulunan şadırvan, Ulu Cami’nin dikkat çekici özelliklerindendir.
Bursa Ulu Cami, Osmanlı Sultanı I. Bayezid tarafından Niğbolu Seferi’nden dönüşünde verdiği emir ile inşa ettirilmiştir. Caminin yapım tarihini veren bir kitabe yoktur; ancak minber kapısında geçen 802 (1399) tarihi caminin inşa tarihi olarak kabul edilir.
Bursa Ulu Cami’nin inşası; hem devletin kendisini siyasal, ekonomik ve kültürel bir varlık olarak dünyaya kabul ettirme çabasının bir devamı hem de Osmanlı toplumuna bir kimlik verme çabasının gereği olarak değerlendirilir. Caminin açılışında ilk hutbeyi dönemin önemli mutasavvıflarından biri olan Somuncu Baba’nın okuduğu rivayet olunur.
Cami yapıldığı dönem |
lerde toplum tarafından çok itibarlı addedilmiş ve diğer medreselerin hocaları burada ders vermeyi bir şeref bilmiştir. Sonraki yüzyıllarda caminin iç mekânını süsleyen ve alışılmışın dışında büyük ebatlı yazılar toplumsal ilgi ve itibarın nedenlerinden biri olmuştur.
İnşasından kısa bir süre sonra Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda esir düşmesinin ardından Timur’un Bursa’yı işgali sırasında ve Fetret Devri’nde Karamanoğlu Mehmed Bey’in Bursa kuşatmasında(1413) cami, dış cephelerine odun yığılarak yakılmaya çalışıldı. Bu yangınlar sonucu dış cephe kaplaması tahrip oldu. Ortaya çıkan moloz duvar dokusu kalın sıva ile örüldü; bu durum 1950’lerdeki restorasyona kadar böyle devam etti. 1958 Büyük Çarşı yangınında kuzey avlusunun da yanmasından sonra gördüğü tadilat sırasında sıva kaldırılmıştır.
Fetret devrinden sonra 1421 yılında tekrar ibadete açılan caminin ilk tamir vesikası 1494 yılına aittir. 1862 yılına kadar 23 tamir vesikası daha vardır.
Müezzin mahfili 1549 yılında yapıldı. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır'ın fethi ve hilafetin Osmanlı'ya geçtiği dönemde getirilen Kabe-i şerif kapı örtüsü padişah tarafından Ulu Cami’ye hediye edildi ve minberin soluna asıldı. Müezzin mahfilin karşısındaki taş vaiz kürsüsü 1815’de yapıldı.
Cami, 1855 yılı büyük depreminde büyük hasar gördü. On sekiz kubbesi çöken caminin sadece batı minaresinin dibindeki kubbe ile mihrap önü kubbesi ayakta kalabildi. Depremden sonra esaslı bir tamir gördü. Bu dönemde Sultan Abdülmecid’in emri ile İstanbul’dan gönderilen ünlü hattatlar camideki büyük yazıları elden geçirdiler. Ayrıca yeni hüsn-ü hatlar da ilâve edildi.
1889 yılında çıkan bir yangında minarelerin ahşap olan külahları yanmış, sonrasında kâgir olarak yeniden yapılmıştır.
Dikdörtgen planlı cami yaklaşık 5000 metrekare boyutlarında olup 20 kubbe ile örtülüdür. Sekizgen kasnaklara oturan kubbeler mihrap duvarına dik beş sıra halinde dizilmiştir. Kasnaklar mihrap ekseni üzerindekiler en yüksek olmak üzere yanlara doğru gidildikçe her sırada daha alçak düzenlenmiştir.
Düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş kalın beden duvarlarının masif etkisini hafifletmek için cephelerde her kubbe sırası hizasına gelmek üzere sağır sivri kemerler yapılmıştır. Her kemerin içinde iki sıra halinde ikişer pencere yer alır. Bunların gerek biçimleri gerek boyutları her cephede farklıdır.
Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzey cephesinde köşelerde sonradan yapılan iki minare vardır. Minarelerin ikisi de beden duvarına oturmaz, yerden başlar. Batı köşesindeki minare I. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Sekizgen biçimli kürsüsü bütünüyle mermerden, gövdesi tuğladandır. I. Mehmet'in yaptırdığı söylenen doğu köşesindeki kare kürsülü minare, caminin beden duvarından da 1 metre kadar ayrıktır. Şerefeler her iki minarede de aynı olup tuğlalı mukarnaslarla bezelidir. Kurşun kaplı külahlar 1889'daki yangında ortadan kalkınca, bugünkü boğumlu taş külahlar yapılmıştır.
Ana kapısı kuzeyde olan caminin, doğu ve batıdakilerle birlikte üç kapısı vardır. Ayrıca sonradan Sultanın namaz kılması için ayrılan Hünkar Mahfili’ne açılan bir kapı pencereden bozularak yapılmış; böylece kapı sayısı dörde çıkmıştır.
Bursa Ulu Cami’nin sert ceviz ağacından kündekari tekniği ile yapılmış minberi Hacı Abdülaziz oğlu Mehmed isimli bir sanatkar tarafından yapılmıştır. Selçuklu oyma sanatından Osmanlı ahşap oymacılığı sanatına geçişin önemli örneklerinden biri olan minberi yapan ustanın kim olduğu hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yer almaz. Ustanın ismi minberin sağ yanında oyma sülüs yazı ile yazılmıştır. İsmini yazdığı ifadenin son kelimesi farklı şekillerde okunmuş;kimi kaynaklarda Antepli olduğu; kimi kaynaklarda Tebriz’in Devak köyünden olduğunu ifade edilmiştir.
Minberde form açısından Selçuklu geleneği hakimdir. On dört basamaklı minberin girişinde kapı kanatları bulunur. Üçgen şeklindeki minber tacı delikişi tekniğinde bitkisel olarak süslenmiştir. Üçgenlerin kenarlarından gelen Rumilerle taç dalgalı bir forma sahiptir. Aynalıkaltı 12 panoya bölünmüştür. Yan aynalıklarda yüzey çok kollu yıldızlarla geometrik taksimatlara ayrılmış ve her bir parçanın içi bitkisel motiflerle doldurulmuştur.
Minber korkuluğu her iki yönde birbirinden farklıdır. Doğu yönünde, delikişi tekniğinde sekiz kollu yıldız ve sekizgenlerden oluşan geometrik kompozisyon korkuluk bütününe yerleştirilmiştir. Diğer yönde ise zemin oyma ve delikişi tekniğinde işlenen panolar dönüşümlü olarak kullanılmıştır. Minber kapısının üstündeki kitabede inşa tarihi ve banisinin adı yer alır.
Ulu Cami minberine bazı gizemler atfedilmiştir. 1980 yılında minberin doğu yönündeki geometrik kompozisyonun güneş ve etrafındaki gezegenlere simgelediği; aralarındaki uzaklıkların gerçek uzantıları ile orantılı olduğu; batı yönündeki kompozisyonun ise galaksi sistemini simgelediği iddia edilmiştir.
Caminin iç mekanında, yirmi kubbeli yapının ortasındaki üstü açık kubbenin altında yer alan şadırvan, Ulu Cami’nin dikkat çekici özelliklerinden biridir.
Selçuklu yapılarında yaygın olan tepe açıklığı ve altında havuz yer alması geleneğinin bir devamı olan bu özellik, camiyi Selçuklu geleneğine bağlar. Şadırvanın altında bulunduğu açık kubbe günümüzde camekanla kapatılmıştır.
Fee Buzulu
Fee Buzulu, Wallis Alpleri 'nde Saas-Fee idari bölgesi sınırlarında bulunan Mischabel dağ grubunun, doğu yamacında yayılım gösteren bir sıradağ buzulu. Buzul 5 km uzunluğunda olup, birçok kayalık kabugadan geçen yukarı kesiminde 6 km genişliğe ulaşır. Toplam 17 km² alanı kaplar.
Buzul Kuzey-Fee Buzulu ve Güney-Fee Buzulı olarak bölümlere ayrılır. Kuzey-Fee Buzulu'nun kaynağı 3400 m den 3800 m ye kadar yükseklikte, Mischabel grubunun dik doğu kanadının altlarında bulunur. Yer yer % 50 üstünde eğim ile uçurumlaşmış şekilde 2 km uzunluğunda ama sadece 200–300 m genişliğinde, 1950 m yükseklikteki diline akar. Bu dilin bir bölümü 1954 yılında bir dağ kayması sonucu dökülmüştür. Takip eden 30 yıl içinde buzul yayılmış ve kayma bölgesinin üzerindeki enkazdan geçmiştir. !988 yılından beri buzun hızlı bir geri çekilişi gözlemlenmektedir.
Güney-Fee Buzulu Alphubel (4208 m) ve Allalinhorn'un (4027 m) kuzeydoğusunda, daha doğrusu kuzey kanadında oluşur. Kuzey-kuzeydoğu istikametinde akar 2500 m yükseklikte birçok buzul dili ile sona erer. iki buzul da, "Saas Vadisi" 'nden Rhône Nehri'ne açılan ve "Saaser Vispa" Nehri'nin yan kolu olan "Feevispa" 'yı besler.
Küçük Buz Çağı'nın yüksek evresinde ,19. yüzyıl ortalarında Fee Buzulu kısmen vadi çanağına, "Saas Fee" 'nin ardına kadar uzanıyordu.
Fee Buzulu, İsviçre'nin en önemli yaz kayak bölgesini oluşturur. İki teleferik hattı bağlantısı vardır. Fee Buzulu'ndaki buz mağarası önemli bir turizm unsurudur.
İskeçe (anlam ayrımı)
Pekmez toprağı
Pekmez toprağı %50-90 oranında kireç içeren beyaz renkli bir toprak türüdür. Pekmez yapımında şırayı durultmak için kullanılır. Yöresel olarak ak toprak, marın veya Kilis yöresinde havara adlarıyla da bilinse de Amasra bölgesinde pekmez yapiminda herhangi bir toprak türü kullanilmamaktadir.
Meyvelerin kaynatılmasıyla elde edilen şıranın pH'ı 3-4 arasındadır ve asidik olduğundan ekşidir. Aynı zamanda içindeki meyve parçaçıklarından dolayı bulanık bir görüntüsü vardır. Ph'ı ve bulanıklığın düzenlenmesi pekmez toprağı ile sağlanır. %80'in üzerinde kalsiyum karbonat içeren beyaz görünümlü pekmez toprağı 100 kg şıraya 1-1,5 kg katılır. 5-10 dakika kadar kaynatılır. Tortular dibe çöker ve asitlik giderilerek pH 6-6,5 arasında sabitlenir, bu şekilde ekşiliği azaltılır..
Pekmez toğrağının oluşumu ve içeriği: Pekmez toprağı çoğunlukla Toros Dağları bölgesinde dağların tektonik hareketlerle kırılması sonucu görünür hale gelen genellikle 30 cm ile 1 metre arası bir kalınlıkta bir katman şeklinde bulunan, çoğunlukla kalsiyum karbonattan oluşan fosil tortusudur. Bu tortu tabakasının oluşumunun 250 milyon yıldan daha öncesine dayandığı öngörülmektedir. Bu toprak türü güneş ışığı alamayacak kadar (3000 metreden daha derin) derin deniz tabanında, dibe çöken ölü deniz canlılarının henüz bu organik tortuları ayrıştıracak olan çürükçül bakterilerin tam olarak gelişmediği 250 milyon yıl öncesi dönemde deniz tabanında yüzeysel fosilleşmesi sonucu oluşmuştur.
Burdur, Muğla ve Antalya bölgesinden elde edilen pekmez toprağı incelendiğinde içinde paleozoik döneme ait olduğu öngörülen deniz kabukları ve deniz canlısı fosillerine rastlanmıştır. Kıtaların hareketi sonucu önceleri deniz tabanından 3000 metreden daha derinde olan bu tabakaların yükselmesi sonucu bugün itibarıyla deniz seviyesinden yukarıda, Batı Toros Dağları boyunca çoğunlukla 1000 metre rakımlarında rastlanmaktadır. Deniz tabanında yüzeysel fosilleşme ile oluşan bu tabakanın ve diğer doğal olaylar sonucu oluşan kil tabakalarının tektonik hareketler ile üst üste yığılması sonucu Toros Dağlarının yumuşak topraklı tepelerinde görülen renkli katmanların arasında beyaz renkli 30–100 cm kalınlıkta pekmez toprağı görülebilmektedir.
Pekmez toğrağının her ne kadar bu toprağın üretimi ile geçimini sağlayan kişiler tarafından zararsız olduğu iddia edilse ve içerik olarak çoğunlukla Kalsiyum Karbonattan oluşsa da, derin deniz tabanında oluştuğundan içeriğinde Kurşun (Pb)'un da bulunduğu ağır metallere rastlanmaktadır. Bu nedenle pekmez yapımında PH dengeleyici olarak kullanılırken pekmez içeriğine az veya çok ağır metallerin eklenmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle dağlardan elde edilen bu toprak türünün mutlaka resmi bir kurum tarafından analiz edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Pekmez toprağına alternatif olarak, daha güvenli bir şekilde, pekmeze saf kalsiyum karbonat eklemesi yaparak PH dengelemesi de yapılmaktadır.
2003 FIFA Konfederasyonlar Kupası
2003 FIFA Konfederasyonlar Kupası 2003 yılının Haziran ayında Fransa'da düzenlendi. Fransa, 2001 FIFA Konfederasyonlar Kupası'nda olduğu gibi bu turnuvada da şampiyon oldu ve kupayı kazandı.
Turnuva, bir oyuncunun ölümüyle gölgelendi. Kamerun millî futbol takımından Marc-Vivien Foé, Kamerun ile Kolombiya arası |
nda oynanan yarı final maçı sırasında geçirdiği kalp krizi nedeniyle yere yığıldı ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Foé'nin ölümü; turnuvadaki takımları derinden sarstı ve Fransa ile Kamerun arasında oynanan final maçı sonrası Fransa'nın takım kaptanı Marcel Desailly, kupayı Kamerun'un takım kaptanı Rigobert Song ile birlikte kaldırdı.
Final maçında, Foé'ye olan saygılarından dolayı maçın oynanmaması gerektiğini açıkça belirtmişlerdi. Bu şartlar altında oynanan final maçında Kamerun millî futbol takımındaki tüm futbolcular, Foé için yapabildiklerinin en iyisini yapmaya çalıştılar ama Fransa millî futbol takımının yıldız oyuncusu Thierry Henry'nin etkili oyunu ve attığı altın gol, Fransa'ya kupayı getirdi.
Madalya ve kupa töreninde de duygusal anlar yaşandı. İki Kamerunlu oyuncu Foé'nun dev fotoğrafını tutuyordu ve fotoğrafın üstünde onun ikincilik madalyası duruyordu. Fransa millî futbol takımının kaptanı Marcel Desailly, kupayı havaya kaldırmadı fakat kupayı Kamerun millî futbol takımının kaptanı Rigobert Song'la birlikte tuttu. Foé, medyanın düzenlediği turnuvanın en iyi oyuncusu oylamasında üçüncü oldu ve öldükten sonra Bronz Top ödülünü kazandı.
Bu turnuvaya ilk defa katılan Türkiye millî futbol takımı, Şenol Güneş yönetiminde oynadığı maçlar sonunda, 2002 FIFA Dünya Kupası'nda olduğu gibi üçüncü oldu.
Dünya Şampiyonu Brezilya aynı zamanda Copa América'yı da kazandığından turnuvaya kıta şampiyonu kontenjanından katıldı. 2002 FIFA Dünya Kupası finalisti Almanya'nın kupaya katılamaması sebebiyle Türkye bu turnuvaya dahil oldu. Türkiye böylelikle, Konfederasyonlar Kupası'na dünya üçüncüsü unvanıyla katılan ilk ve tek takım oldu.
Maçların oynandığı yerler:
Maçların Yerel Zaman Birimi ()
4 gol
3 gol
2 gol
1 gol
Sapporo (anlam ayrımı)
İyi, Kötü ve Çirkin
İyi, Kötü ve Çirkin (İtalyanca: "Il buono, il brutto, il cattivo"), 1966 yapımı Sergio Leone'nin yönettiği Spagetti Western filmidir. Başrollerini Clint Eastwood, Lee Van Cleef ve Eli Wallach paylaşmaktadır. Filmin hikâyesi Luciano Vincenzoni ve Sergio Leone tarafından, senaryosu ise Agenore Incrocci ve Furio Scarpelli tarafından yazılmıştır. Filmin müzikleri Ennio Morricone tarafından bestelenmiştir. Film Türkiye'de 13 Ocak 1969'da gösterime girmiştir.
Bir Avuç Dolar (1964) ve Birkaç Dolar İçin (1965) filmleriyle başlayan üçlemenin sonuncusudur. Üçlemeler arasında konu bağlantısı yoktur.
Clint Eastwood bu filmde 1968 yılındaki Golden Laurel ödüllerinde en iyi aksiyon performansı dalında ikinciliğe layık görülmüştür ve dünya çapında tanınan bir aktör haline gelmiştir.
Film IMDb'de dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 250 filmi arasında 9. sırada yer almaktadır.
Tuco "(Çirkin)", üzerine ödül konulmuş bir kanun kaçağıdır. Keskin nişancı Sarışın "(İyi)" adlı kovboyla iş birliği yaparak kasabaları dolaşmaktadırlar. Tuco'yu kanun adamlarına teslim eden Sarışın, ödülü alıp Tuco'yu asılmaktan son anda kurtarmaktadır. Bir kasabada işlerin ters gitmesi üzerine ortaklıkları bozulur. Ortaklığın bozulmasının ardından Sarışın, Tuco'yla yollarını ayırır ve Tuco'yu elleri bağlı yürüterek cezalandırır. Bunun üzerine Tuco, intikam için Sarışın'ın peşine düşer. Uzun uğraşlar sonucu yakaladıktan sonra ceza olarak Sarışın'ı çölde, susuz bir şekilde yürütür. Bu arada Melekgöz "(Kötü)" lakaplı Sentenza ise Bill Carson adında büyük miktarda altını ele geçirmiş eski bir askerin izini sürmektedir.
Tuco'nun çölde Sarışın'ı susuzluktan öldürmek üzere olduğu bir anda ikisinin Bill Carson'la karşılaşmaları tüm planları değiştirir. Carson, altınları Amerikan İç Savaşı'nın hareketli olduğu bir cephede mezarlığa saklamıştır. Ancak Tuco mezarlığın yerini, Sarışın ise mezarın adını öğrenebilmiştir. Mecburen iş birliğine tekrar dönen ikili altınları aramaya koyulur.
Cephede Güneyli üniformaları ile ilerleyen Tuco ve Sarışın, Kuzeylilere esir düşer. Melekgöz Sentenza ise adamlarıyla birlikte esir kampının Kuzeyli çavuşudur. Carson'ın altınlarının yerini öğrenmeye çalışan Melekgöz, Tuco'ya işkence yapar ve altınların yerini öğrenir. Tuco'yu trenle başka bir şehre yollar. Sarışın ile Melekgöz, mezarlığın olduğu bölgeye hareket eder. Bu sırada Tuco Kuzeyli askerlerden trenden atlayarak kurtulur. Sarışın ve Melekgöz'ü bulur. Tuco ile Sarışın tekrar iş birliği yapar ve Melekgöz'ün adamlarını öldürür. Melekgöz ise kaçar. Tuco ile Sarışın mezarlığa doğru yol almaktadırlar ancak mezarlık savaşın tüm hızıyla devam ettiği bir cephenin ortasındadır. Çarpışmayı durdurmak için iki tarafın da peşinde olduğu köprüyü havaya uçururlar. Altınlara ulaşmaya ramak kalmışken; Tuco, Sarışın'ı kandırır ve kaçar fakat Sarışın'dan kurtulamaz. Bu arada Melekgöz de mezarlığa yol almaktadır. Üçlü mezarlıkta karşılaşır fakat mezarın ismini sadece Sarışın bilmektedir.
Hakimiyetin sürekli el değiştirdiği mücadelede mezarlığın ortasında yapılan üçlü bir düello kazananı belirleyecektir. Sarışın mezarın ismini taşa yazar ve düello başlar. Düello esnasında Sarışın, Melekgöz'ü vurarak öldürür. Sarışın, altınların yarısını alır ve Tuco'yu asıp ellerini bağlayarak uzağa gider. Keskin nişancılığını konuşturarak Tuco'yu düşürür ve ardından uzaklaşır. Tuco, elleri bağlı bir şekilde kalan altınlarıyla baş başa kalır.
Guguk Kuşu (film)
Guguk Kuşu, 1975 ABD yapımı dramatik filmdir. Özgün adı One Flew Over the Cuckoo's Nest olan filmin yönetmeni Milos Forman'dır. 1962'de Ken Kesey tarafından yazılan aynı isimli romandan sinemaya uyarlanmıştır.
"Guguk Kuşu", 1993 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Film, Türkiye'de aynı isimle dans tiyatrosuna uyarlanmış, ayrıca Kent Oyuncuları tarafından Kafesten Bir Kuş Uçtu adı altında oyunlaştırılmıştır.
Orijinal adı "One Flew Over the Cuckoo's Nest" ile aynı isimli kitaptan sinemaya uyarlanan film, akıl hastası numarası yaparak güvenlik önlemleri daha az olan bir akıl hastanesine sevkedilen bir mahkûmun (Jack Nicholson) geçirdiği zamanı konu alıyor. Mahkûm, bu süre içerisinde hem kaçma planları yapıyor hem de akıl hastanesindeki diğer hastalarla farklı bir diyalog kuruyor. Terapilerdeki kendi başına buyruk hareketleri ve özgürlüğe olan düşkünlüğü nedeniyle diğer hastalara kötü örnek olduğunu düşünen baş hemşire Mildred (Louise Fletcher) ile de büyük sorunlar yaşıyor. Milos Forman tarafından yönetilen film, tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösterilmiştir.
Guguk Kuşu
Guguk Kuşu aşağıdaki anlamlara gelebilir:
Junichi Inamoto
Junichi Inamoto (Japonca: 稲本 潤一; d. 18 Eylül 1979, Kagoşima), Japon futbolcudur. 1.81 m boyunda ve 78 kiloda olan futbolcu orta saha oyuncusudur. Samuray lakaplı futbolcu Avrupa futbol kariyerine Arsenal'de başlamıştır ama burada hiç forma şansı bulamayınca kendini göstermek için Fulham'a transfer olmuş ve burada Beşiktaş'ın eski teknik direktörü Jean Tigana ile futbolunun en iyi dönemlerini yaşamıştır. Daha sonra da West Bromwich Albion'a transfer olmuş fakat burada forma şansı bulamayarak Galler'in Cardiff City takımına kiralanmıştır. Buradaki başarılı performansının ardından West Bronwich'e geri dönmüş ve bir sezon burada oynamıştır. Ağustos 2006'da Galatasaray'a transfer olan ama burada beklentileri karşılayamayan İnamoto, Türkiye Ligi'nde oynamış ilk Japon futbolcu olma özelliğini taşıyor. Junichi Inamoto 29 Mayıs 2007 tarihinde Eintracht Frankfurt'a transfer olmuştur. 19 Haziran 2009 tarihinde Ligue 1 takımlarından Rennes'e transfer olmuştur. 2009-2010 sezonu devre arasında Avrupa'dan, kendi ülkesi olan Japonya'ya dönmüştür. 11 Ocak 2010 tarihinde Kawasaki Frontale'ye transfer oldu. 2015 yılında Consadole Sapporo'ya imza attı.
VLC media player
VLC media player veya VideoLAN, özgür bir video oynatıcı yazılımdır. Bünyesinde barındırdığı çözücüler sayesinde ek bir çözücü paketi yüklemeyi gerektirmeksizin çok sayıda video ve ses dosya türünü oynatabilmektedir.
VLC oldukça basit görünümlü bir arayüze sahiptir.
Görüntü > Fotoğraf yolunu izleyerek pratik bir şekilde videodan ekran görüntüsü alınabilir. Eğer videoda kare kare ilerleyerek tam olarak istediğiniz anın ekran görüntüsünü almak isterseniz; bunun için önce Görünüm > Gelişmiş Denetimler yolunu izleyerek gelişmiş denetim düğmelerini açın (bunu yaptığınızda programın arayüzüne ekran görüntüsü alma ile ilgili düğmeler yerleşecektir). Videoda ekran görüntüsünü alacağınız kareye gelmeden birkaç saniye önce videoyu duraklatın ve kara kare tuşu ile devam edin...
Şönt
Şönt ("Shunt") uyarmalı doğru akım motoru, alan sargısı endüvi sargısına paralel bağlı olan DC motordur. Karakteristik özelliği ise, devir sayısının yük ile çok fazla değişmemesidir. Bu özelliğinden dolayı yaklaşık sabit devir sayısı istenen yerlerde tercih edilir. Tabii bu özelliğine ek olarak DC motorların devir sayısı ayar karakteristiği çok iyidir.
1938 FIFA Dünya Kupası
1938 FIFA Dünya Kupası, Fransa'da düzenlenen 1., Avrupa Kıtası'ndaki ikinci FIFA Dünya Kupasıdır. Ev sahibi olarak Fransa, Ağustos 1936'da FIFA tarafından diğer aday İsveç'in önünde seçilmiştir. İlk kez ev sahibi ülke ve son şampiyon kupaya doğrudan katıldı. Brezilya yarı finalde İtalya'ya 2-1 yenildi, İtalya finalde Macaristan'ı 4-2 yenerek ikinci kez kupanın sahibi oldu. İtalya Futbol Federasyonu başkanı Ottorino Barassi daha sonra kupayı yatağının altındaki bir ayakkabı kutusunda sakladı. Böylece kupa, II. Dünya Savaşı'nda zarar görmemiş oldu.
"Ana Madde: 1954 FIFA Dünya Kupası elemeleri"
1954 FIFA Dünya Kupası elemelerine ev sahibi İsviçre ve önceki şampiyon Uruguay'dan sonra geriye kalan 14 ülkelik yeri kazanmak için 45 takım katıldı. FIFA'nın İzlanda, Bolivya, Kosta Rika, Küba, Güney Vietnam ve Hindistan'ı kabul etmemesiyle geriye 37 takım kaldı. Geriye kalan takımlar 13 gruba ayrıldı.
+ "Avusturya'nın ilhakı dolayısıyla Nazi Almanyası ile birleşen Avusturya, elemeleri geçmiş olmasına rağmen turnuvadan çekilmiş ve turnuva 15 takımla devam etmiştir.
Açılış maçında, Almanl |
ar İsviçre'ye normal süresi ve uzatma dakikaları 1-1 biten maçın ardından oynanan tekrar maçında 4-2 yenilerek daha ilk turda turnuvaya veda etti. Macaristan, turnuvanın sürpriz ülkelerinden Hollanda Antilleri'ni 6-0'la geçti. İsveç ise, ilk tur eşleşmesinde kendisine Avusturya çıkması nedeni ile otomatik olarak çeyrek finale maç yapmadan yükselmiş oldu. Küba ile Romanya arasında gollü geçen ve 3-3 berabere biten maçın ardından ertesi gün tekrar maçı oynandı. Orta Amerika ülkesi Küba, büyük bir sürprize imza atarak ilk kez katıldığı FIFA Dünya Kupası'nda çeyrek finale yükselen taraf oldu. Ev sahibi Fransa, komşusu Belçika'yı 3-1 yenerek çeyrek finale adını yazdırdı. Son FIFA Dünya Kupası finalisti Çekoslovakya ise, 90 dakikası golsüz berabere biten maçta Hollanda'ya karşı uzatma dakikalarında patladı ve 3-0'lık sonuçla çeyrek final biletini aldı. Brezilya ile Polonya arasında normal süresi 4-4 berabere biten maçın ardından Brezilyalı Leônidas'ın golleri ile Sambacılar 6-5'lık skorla uzatma dakikalarında sonuca giden taraf oldu. Turnuvanın gol kralı Leônidas, bu maçta attığı 3 gol ile sahne aldı. Polonya'da Wilimowski'nin attığı 4 gol galibiyet için yeterli olmadı. Son şampiyon İtalya da, Norveç karşısında uzatmada Piola'nın golü ile 2-1 ile sonuca gitti.
Çeyrek finallerin ilk maçında Macarlar, ilk turda Almanları saf dışı bırakan İsviçre'yi gol yemeden 2-0'lık bir skorla geçerek yarı finale adını yazdıran ilk takım oldu. İlk tur maçını pas geçen İsveç, turnuvanın sürpriz takımı Küba'yı, Keller ve Wetterström'ün hat trick yaptığı maçta 8-0 mağlup ederek yarı final vizesi alan taraf oldu. Ev sahibi Fransa, çeyrek finalde İtalya'ya 3-1 kaybederek turnuvaya havlu attı. Son finalist Çekoslovakya ile Brezilya'nın eşleşmesi, 1934 FIFA Dünya Kupası'nın gol kralı Nejedlý ve turnuvanın gol kralı Leônidas'ın karşılıklı golleri ile 1-1 bitti. İlk maçın ardından ertesi gün tekrar maçı oynandı ve bu kez 2-1 ile gülen taraf Sambacılar oldu ve adını yarı finale yazdırdı.
Yarı finalin ilk eşleşmesinde Macaristan ile İsveç karşılaştı. Macarlar, Zsengeller'in hat-trick yaptığı maçta İsveç'i 5-1'lik skorla yendi ve ilk finalist Macaristan oldu. Diğer yarı final maçında da, Brezilya ile İtalya eşleşti. Guiseppe Meazza önderliğindeki İtalyanlar, Brezilya'yı 2-1 ile geçerek adını finale yazdıran taraf oldu. Leônidas'ın 2 gol attığı maçta, Brezilya İsveç'i 4-2 ile geçerek 3.lük elde ederek tarihindeki en iyi sonuçta ülkesine döndü.
İlk kez finale çıkan Macarlar ile son şampiyon İtalya arasında Paris'te oynanan maç, beklendiği gibi gollerle başladı. Henüz 6. dakikada, Colaussi ile öne geçen İtalyanlar'ın sevinci 2 dakika sürdü. Titkos'un 8. dakikada attığı golle skor 1-1 olsa da, 16. dakikada Piola ve 35. dakikada bir kez daha Colaussi'nin golü ile İtalyanlar, soyunma odasına 3-1 üstünlükle girdi. İkinci yarıda, 70. dakikada gelen Sárosi'nin golü Macarlar'ı biraz da olsa heyecanlandırmış olsa da, 82. dakikada Piola'nın golü skoru 4-2 olarak belirledi.
1950 FIFA Dünya Kupası
1950 FIFA Dünya Kupası, II. Dünya Savaşı nedeniyle ertelenen fakat 12 yıl aradan sonra tekrar faaliyete geçen Dünya Kupalarının dördüncüsü olan bu turnuva, Brezilya'da, 24 Haziran - 16 Temmuz 1950 tarihlerinde düzenlenmiştir. Brezilya, Temmuz 1946'da FIFA tarafından ev sahibi ülke olarak seçilmiştir. İlk defa "Jules Rimet Kupası" olarak adlandırılan kupayı, son maçta şampiyonluk için beraberliğin bile yettiği ev sahibi Brezilya'yı 2-1 ile yenen Uruguay tarihinde ikinci defa kazanmıştır. Turnuva grup usulü yapılmış ve kupayı kazanan takım final gurubunda en çok puan kazanan takım olmuştur. Final maçı ayrıca, 174.000 civarı seyirciyle Dünya Kupası tarihinin en çok seyirci çeken maçı olarak rekor kırmıştır. İsveç turnuvayı 3. tamamlarken, İspanya da 4. oldu.
Turnuvaya 13 takım katıldı ve maçlar 6 farklı şehirde oynandı. Turnuvaya katılma hakkı kazanan Türkiye ve Hindistan seyahat masraflarından dolayı turnuvadan çekildi.
II. Dünya Savaşı'nın çalkantıları, uluslararası tüm spor faaliyetlerini durdurarak kötü etkilemişti. Ancak futbol, ayaklarının üzerinde durmayı başardı ve FIFA, Temmuz 1946'da Lüksemburg'da bir kongre düzenleyerek Dünya Kupasının yeniden devam etmesi konusunda fikir birliğine vararak 1950'deki turnuvaya Brezilya'nın ev sahipliği yapması kararını aldı.
IV. Dünya Kupası'na sadece 13 takım katıldı. Arjantin ve Fransa gibi büyük futbol ülkeleri bu turnuvaya turnuvaya katılmazken, futbolun beşiği olarak görülen İngiltere ilk kez bu kupada yerini aldı. Elemelerde başarılı olan Türkiye ise mesafe uzaklığı ve maddi imkânların yetersizliğinden dolayı turnuvaya katılamazken, elemelerden başarıyla çıkan ekiplerden Hindistan ise maçları çıplak ayakla oynama isteğinin FIFA tarafından kabul edilmemesi üzerine kupaya katılmadı. 1930 şampiyonu Uruguay, katılmadığı 1934 ve 1938 kupalarından sonra ikinci kez bu organizasyona katıldı.
Kupanın fikstürü 13 takım olmasına rağmen oldukça garip bir şekilde belirlendi. 13 takım 4 farklı gruba ayrıldı. Ancak, ilk iki grupta 4'er takım, üçüncü grupta 3 takım, ve son grup sadece 2 takımdan oluştu. Öyle ki, Uruguay Bolivya'yı 8-0 yenerek tek maçla kolayca yarı finalist oldu. 1. Grupta Brezilya, Yugoslavya'nın önünde rahatça yarı finale yükselirken, 2. Grupta İspanya, İngiltere'nin de yer aldığı grubu 3'te 3 yaparak kolayca geçti. Bu grupta ABD, İngiltere'yi Joe Gaetjens'in golü ile 1-0 yenmişti. Ancak İngiliz gazeteleri bu skoru haberleşme hatası olarak yorumlayarak İngiltere'nin ABD'yi 10-1 yendiğini yazmışlardı. 3 takımın olduğu 3. Grupta ise İsveç, son iki dünya kupası şampiyonu İtalya'yı 3-2 yenerek eledi ve turnuvanın önemli sürprizlerinden birine imza attı. Ancak İtalya millî futbol takımının iskeletini oluşturan Torino'nun uçak kazasında 19 futbolcunun ölümü İtalya'yı olumsuz yönde çok etkilemişti.
Gruplarını 1. bitiren Brezilya, İspanya, İsveç ve Uruguay yine değişik bir fikstür düzenlemesi yapılarak Final Turu adı altında grup maçları oynadılar. İlk gün maçlarında Brezilyalı Ademir'in 4 gol attığı maçta İsveç'i 7-1 geçti. Uruguay ile İspanya 2-2 berabere kaldı. 2. gün maçlarında Brezilya, İspanya'yı da 6-1 gibi farklı bir skorla geçince şampiyonluğun en büyük adayı konumuna yükseldi. Uruguay, İsveç'i son dakikalarda bulduğu 2 golle 3-2 yenerek şampiyonluk iddiasını son maç olan Brezilya maçına taşıdı. Brezilya 4, Uruguay 3 puandaydı ve Uruguay'ın şampiyon olması için Brezilya'yı yenmesi gerekmekteydi. Beraberlik hâlinde ise şampiyon Brezilya olacaktı. Maracanã Stadyumu'nda oynanan maçın ilk yarısı 0-0 bitti ve 47. dakikada Friaca'nın golü ile Brezilya 1-0 öne geçince Brezilya'nın şampiyonluğuna kesin gözle bakılmaya başlandı. Uruguay bir mucize gerçekleştirerek son 25 dakikada bulduğu 2 golle 200,000'e yakın Brezilyalı önünde dünya kupasına 2. kez uzandı. Üçüncüyü belirleyecek maçta ise İsveç, İspanya'yı 3-1 yendi. Turnuvanın gol kralı 9 golle Brezilyalı Ademir de Menezes oldu.
1954 FIFA Dünya Kupası
1954 FIFA Dünya Kupası, Dünya Kupalarının beşincisi olan bu turnuva, İsviçre'de, 16 Haziran - 4 Temmuz 1954 tarihlerinde düzenlenmiştir. İsviçre, Temmuz 1946'da FIFA tarafından ev sahibi ülke olarak seçilmiştir. FIFA'nın 50. yılını kutladığı bir zamanda düzenlenen bu kupayı, son olimpiyat şampiyonu olan ve 28 maçtır da yenilmeyen Macaristan'ı 3-2 ile mağlup eden Batı Almanya tarihinde ilk defa kazanmıştır. Gruplardaki ilk maçı Macaristan'a karşı 8-3 kaybeden Batı Almanya, finalde rövanşı alarak oynadığı ilk 4 maçta tam 25 gol atan Macaristan'ın kupayı 2. kez finalde kaybetmesine sebep olmuştur. Avusturya turunuvayı 3. tamamlarken, Uruguay da 4. olmuştur. Ayrıca, İsviçre'deki turnuvada takımlar ilk kez numaralı formalarla sahaya çıkmışlardır.
1954 FIFA Dünya Kupası elemelerine ev sahibi İsviçre ve önceki şampiyon Uruguay'dan sonra geriye kalan 14 ülkelik yeri kazanmak için 45 takım katıldı. FIFA'nın İzlanda, Bolivya, Kosta Rika, Küba, Güney Vietnam ve Hindistan'ı kabul etmemesiyle geriye 37 takım kaldı. Geriye kalan takımlar 13 gruba ayrıldı.
----
----
----
----
1958 FIFA Dünya Kupası
1958 FIFA Dünya Kupası, Dünya Kupalarının altıncısı olan bu turnuva, İsveç'te, 8 Haziran - 29 Haziran 1958 tarihlerinde düzenlenmiştir. İsveç, Haziran 1950'de FIFA tarafından ev sahibi ülke olarak seçilmiştir. Bu tarihten sonra, dünya kupası bir daha üst üste iki defa aynı kıtada düzenlenmemiştir. Kupayı, ev sahibi İsveç'i 5-2 ile yenen Brezilya tarihinde ilk defa kazanmıştır. Bu şampiyonluk, Dünya Kupası tarihinde kupanın ilk kez düzenlendiği kıtanın dışına çıkmasını sağlamıştır. (Bu başarı Brezilya tarafından 2002'de, İspanya tarafından da 2010'da tekrarlanmıştır) Şampiyonada, Just Fontaine 13 gol atarak (Ronaldo tarafından daha sonra 15 gol ile kırılacak) "bir Dünya Kupası'nda en çok gol atan futbolcu" rekoruna imza atmıştır. Fransa turunuvayı 3. tamamlarken, Batı Almanya da 4. oldu.
Finallere katılacak takımların belirlendiği elemeler için bakınız, "1958 FIFA Dünya Kupası (elemeler)"
Dünya Kupası finallerini sunmak için toplam 12 İsveç şehri seçilmiştir. Bu şehirler içerisinde İsveç'in başkenti Stockholm bulunmamaktadır. Belirtilen stadyum kapasiteleri oturma kapasitelerini gösteriyor.
Turnuvada 16 takım 4 gruba ayrılmış, birinci olan takımlar direk çeyrek finale yükselirken, ikinci ve üçüncü takımlar çeyrek finale yükselmek için play-off maçı oynamıştır.
Finalde yer alan takımların listesi için bakınız, "1958 FIFA Dünya Kupası (kadrolar)"
1. Grupta, Çekoslovakya, Arjantin'i 6-1 yenmesine rağmen, gruptan çıkamadı. Federal Almanya ve Kuzey İrlanda bu grubu ilk 2'de bitirerek çeyrek finale yükseldiler.
2. Grupta Fransa ve Yugoslavya zorlanmadan gruplarından çıktılar. Fransa'nın Paraguay'ı 7-3 yendiği maç, turnuvanın en gollü maçı oldu. Maçta 3 gol atan Just Fontaine, gruplarda 6, eleme maçlarında 7 gol atıp toplamda 13 golle gol kralı oldu.
3. Grupta ise büyük bir sürpriz yaşandı. Önceki kupanın finalisti Macaristan, ev sahibi İsveç ve Galler'in arkasında kalarak kupaya g |
ruplarda veda etmiş oldu.
4. Grupta Brezilya ve Sovyetler Birliği, İngiltere ile Avusturya'yı geçerek çeyrek finale yükseldiler.
Çeyrek finallerde Brezilya, İsveç, Fransa ve Federal Almanya, rakiplerini gol yemeden rahatça geçerek yarı finale yükseldiler. Yarı finallerde 1954'ün şampiyonu Almanlar ev sahibi İsveç karşısında 1-0 öne geçmesine rağmen son 10 dakikada yediği gollerle maçı 3-1 kaybederek elendi. Yarı finalin diğer maçında Brezilya, Pelé'nin 3 gol atıp gol kralı Fontaine'i gölgede bıraktığı maçta Fransa'yı 5-2 yenerek adını finale yazdırdı. Yarı finalde kaybedenleri karşılaştıran turnuvanın üçüncülük maçında Fransa, Batı Almanya'yı 6-3 yenerken Fransız Just Fontaine bu maçta 4 gol atarak, kupadaki gol sayısını 13'e çıkarıp turnuvayı gol kralı olarak tamamladı.
İsveç'in 50,000 kişilik Råsunda Stadyumu'nda oynanan final maçında İsveç, 4. dakikada Liedholm'un golüyle erkenden öne geçti. Kısa süren şoku Vavá'nın 2 golüyle atlatan Sambacılar, ikinci yarıda da Pelé'nin 2 ve Mário Zagallo'nun golleriyle maçı 5-2 kazanarak, tarihlerindeki ilk dünya şampiyonluğunu kazandılar.
----
----
----
----
Zaman dilimi
Zaman dilimi; hukukî, ticarî ve sosyal gerekçelerle dünyanın bölündüğü dikey zaman şeritlerinden her birine verilen ad. Her bir zaman dilimi yaklaşık 15 derecelik boylama göre dizilmiştir. Zaman dilimleri Greenwich, İngiltere'deki 0 derece boylamından başlar (bakınız UTC) ve doğuya doğru artarak, batıya doğru azalarak devam eder.
Zaman dilimleri genellikle hükümetler veya bazı astronomi enstitüleri tarafından belirlenirler ve 3 veya 4 harfle gösterilirler.
Musa Carullah
Musa Carullah Bigi (Arapça: موسى جار الله, Tatarca: Муса Бигиев; d. 1875, Kikino - ö. 25 Ekim 1949, Kahire), XX. asrın başı Rusya Müslümanları arasındaki yenilikçi hareketin önderlerinden biri olan ve ileri gelen Tatar filozofu ve ilahiyat alimi, gazeteci.
Musa Carullah Bigeyev, Penza vilayeti Çembar kazası (şimdi Penza bölgesi Kamenskiy ilçesi) Kikino köyinde 25 Aralık 1873 yılında dünyaya gelmişti. Doğduğu zaman babası, ahund (bölge kadısı) görevine tayin edilerek ailesiyle birlikte Rostov-Na-Donu şehrine taşınmaya hazırlanıyordu. Bu bilgiler, alimin küçük kızı Fatma Musa kızı Tagircanova tarafından annesi sözlerinden yazılıp yaşamöykü “Musa Efendi, Zamanı ve Çağdaşları Kitabı” 2010 yılında çıktıktan sonra bilim dünyasına mal oldu. Bigeyev kendisi, doğduğu tarih ve yere gerekli önem vermediğinden dolayı bu konuda halihazırda varyantlar ortaya çıktı. Laik ve ilahi öğrenim görmüş olan Bigeyev, Rostov-Na-Donu şehrinde fen okulundan mezun olup Bahçesaray, Kazan ve Buhara’nın medreselerinde, hem de Kahire’deki en eski müslüman üniversitesi “El-Azher”de okumuştu. 1905 yılı Mayıs ayında ülkesine dönüp “Kemaliye” medresesinin kurucusu olan Çistopol tüccarı ve işanı (tarikat şeyhi) M.-Z. Kamalov’un kızıyla evlendi.
Petersburg’a taşınan M. Bigeyev, gönüllü olarak St.-Petersburg İmparator Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki derslere ve konferanslara gider, Abdreşid İbrahimov’un “Ülfet” (“Geçim”) gazetesinde makalelerini yayımlatır ve Kadet partisine ideolojik olarak yakın olan “İttifak-ül-Müslimin” (“Müslümanlar Birliği”) partisinin kurulmasına çalışırdı. M. Bigeyev, 15 Ağustos 1905’te Avrupa’nın en büyüğü olan Nijniy Novgorod Fuarı yapıldığı zaman düzenlenen Birinci Müslümanlar Örgütleme Kongresi’nin çalışmalarına katıldı. 1906 yılında ise İkinci ve Üçüncü Müslümanlar Kongreleri’nin etkin katılımcısı olup Parti’nin Merkezi Kurulu’na seçiliyordu. M. Bigeyev, “Hareketimizin başlangıcı” önsözü olan “Tüm Rusya Müslüman Birliği Tüzüğü” broşürünü Rusça yayınlattı. 1914 yılında Petersburg’ta düzenlenen Dördüncü Müslümanlar Kongresi’nin sekreteri idi. Sonraki zamanlarda M. Bigeyev, kongrelerin malzemelerini “Islahatlar Esasları” kitabında yayınladı. 1906 yılından beri kendi ilahiyat eserlerini yayımlatmaya başlayan M. Bigeyev, yakında büyük bir şöhret kazandı. 1908 yılında M. Bigeyev, ilk Tatar yazarlarından biri, “Binler, veya Güzel Hatice” (1887) ve “Büyük Günahlar” (1890) laik romanlarının müellifi olan merhum ağabeyi Muhammed-Zakir Bigeyev (1870, Penza vilayeti Kikino köyü – 1902, Rostov-na-Donu)’in “Nehirlerarası (Mezopotamya) Seyahatı” kitabını yayımladı.
1909 yılının sonunda Orenburg’taki “Hüseyniye” medresesinde onun uzun sürmeyen öğretmenliği başladı. M. Bigeyev, Müslüman hukuku (fıkıh), Arapça ve edebiyat ders ve konferanslarını verirdi. O dönemden beri M. Bigeyev, makalelerini “Musa Carullah” diye Türkçe imzalamaya başladı. M. Bigeyev, Kuran-ı Kerim’in Tatarca tercümesi üzerine çalıştı. 1912 yılında onun tercümesi tamamlanmıştı, ancak bazı Müslüman din adamları arasında çıkan tartışma ve Orenburg müftünün gayet olumsuz değerlendirmesi eserin yayınlanmasına engel oldu. Eserine karşı çıkmış olan din adamları, Kuran-ı Kerim’in ilahi sözünü tercüme etmek gerekmediğini, yalnız çok sayıda mevcut olan tafsirlerinden yararlanmanın yeterli olduğunu sanıyorlardı. 1914 yılında “İstoriçeskiy Vestnik” (“Tarih Belleteni”) dergisinde N. Fedotov’un ilahiyatçının bazı özgün görüşlerinin özünü anlatan “Müslüman Lüteri” makalesi yayınlandı. M. Bigeyev, Petersburg’ta matbaası için hurufat geliştirdiği tüccar Muhammed-Alim Maksutov’un “Emanet” yayınevinin ortak sahibi oldu.
Şubat İnkılabı’nın günlerinde Moskova’da Tüm Rusya Müslüman Kongresi’nin çalışmalarına katılan M. Bigeyev, 1917 Mayısında Tüm Rusya Müslüman Şurası’nın üyesi seçildi. 1917 Haziran ayında M. Bigeyev, 1. Müslüman Cemaati’nin başına geçip Petrograd Büyük Camisi’nin imamı oldu ve aynı zamanda “El-Mimber” gazetesini yayımlıyordu. O, militanlarla ortaklaşa Muhammet ümmetinin tüzüğünü düzenledi; Tatar çocukları için Tatarca, Türk-Tatar tarihi ve edebiyatı derslerini veren okulun açılmasını başardı.
1920 yılında M. Bigeyev,Ufa’da Müslüman Din Adamları Kongresi’nin delegelerine müslüman toplumunun yeniden düzenlenmesi üzerine kendi tekliflerini içine alan “Müslüman Milletlerine Çağrı”sını tanıtmıştı. Onun bu demecinin esas fikirleri, 1923’te Berlin’de yayınlanmış olan kendi “İslam Elifbesi” kitabının içine girdi. Bu yayından sonra M. Bigeyev, Petrograd’tan Hindistan’daki bir kongreye yönelerek vardığı Moskova’da tıtuklandı. M. Bigeyev’in bu tutuklanması, bir öfke dalgası uyandırdı. Finlandiya Tatarları, Sovyet Rusyası’nın dostu olan Türkiye Hükümeti’nden yardım istemişlerdi. İstanbul ve Ankara’nın ileri gelen gazeteleri, ilahiyatçıyı serbest bırakma talebini içine alan telgraflar yayınladı. M. Bigeyev, iki sene içerisinde Moskova’da makamların gözetlemesi altında yaşamak şartıyla serbest bırakıldı. Sürgün M. Bigeyev, 1926 Mayısında Mekke Kongresine katılmak için Sovyet Müslümanlarının heyetine dahil edildi. Aynı zamanda Leningrad Tatarlarının cemaati, onu 1926 Ekim-Kasım aylarında Ufa’da yapılan olağan Din Adamları Kongresi’ne delege seçmişti. Bu kongrede M. Bigeyev Bilginler Kurulu’nun üyesi seçildi. 1927 yılında Leningrad’a dönen M. Bigeyev, Savaşçı Dinsizler Birliği’nin faaliyetini ve iktidarın sırası gelen kampanyası olan “sabıklara” karşı savaşı seyretti. “Sabıklar” kategorisine aslı proleter veya köylü olmayan bütün şahıslar girebiliyorlardı.
Bütün kuruluşlar istisnasız olarak “temizleme”ye maruz kaldı. Birçok uzmanlar işten atıldı, yerlerine etkin işçiler tayin edildi. M. Bigeyev, akademisyen İ.Yu. Kraçkovskiy’e Leningrad Üniversitesi’nde öğretmen görevini alabilmek için yardım isteyerek müracaat etti; Arapça, Farsça veya Türkçe ders vermeye hazırdı. 1929 yılında bir iş arayan M. Bigeyev, Afganistan Hükümeti’ne yardım isteyerek müracaat etti. M. Bigeyev, o zaman hiçbir yerde çalışmamasına rağmen bilim görevlisi sayıldığından vergi ödemek mecburiyetindeydi. 1930 yılında şehir makamları, din adamları ve aile üyeleri dahil olmak üzere vatandaşların tam bir kategorisinin yemek karnelerinden mahrum edilmesi kararını aldı. 1930 yılının sonunda M. Bigeyev, muhacerete karar verdi. Bu hareketiyle o kendi hayatını kurtardıktan başka yakınlarının hayatlarını da kurtardı. 1931 Nisan-Mayıs aylarında onun büyük çocukları Meryem (1907, Çistopol – 1993, Ufa), Zeyneb (1908, Çistopol – 1967, Moskova), Muhammed (1909, Çistopol – 1942 (?) Moskova), Hind (1911, Çistopol – 1962, Ufa) ve Ahmed (1912, Çistopol – 1942 (?) Leningrad) tutuklandılar. 1931 Ağustosunda onun eşi Bibi-Esma Muhammed-Zahir kızı (1884, Çistopol – 1975, Ufa), küçük kızı Fatma (1918, Petrograd – 2006, St.-Petersburg) ve büyük çocukları vatan haini ailesinin üyeleri ilan edilip Vologda’ya üç yıllığına sürüldü.
M. Bigeyev Sovyet Rusyası’ndan yasadışı olarak çıkıp giden terakkici müslümanlardan sonu oldu. M. Bigeyev ailesiyle beraber oturduğu Leningrad’tan Moskova’ya çıkıp gitti, sonra demir yolundan Orta Asya’ya yollandı ve sınırı geçip kendini Kaşgar’da buldu. O, Çin Türkistanı’ndan Nadirşah’ın yardımı sayesinde pasaport aldığı Afganistan’a geçti ve Hindistan’a çıkıp gitti, sonra Mısır’ın yolunu tuttu ve oraya vardıktan sonra Atatürk’e yönelttiği “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Çağrı” eserini yeniden yayınlattı. M. Bigeyev 1933 yılında Berlin’de yaşadı. A. Muhammedov’un basımevinden Finlandiya Tatarlarının mali desteğiyle onun üç kitabı çıktı. M. Bigeyev, kısa bir zaman Finlandiya’da oturarak çalıştı, orada Tatar gençlerine konferans verdi. 1934 yılında Finlandiya’yı terk edip İran’da ve Irak’ta seyahat yaptı, Şia mezhebini araştırdı, Hindistan’da Sanskrit dilini öğrenerek Mahabharata ve Veda gibi Hinduizm kitaplarını inceliyordu. 1938 yılında M. Bigeyev misyoner amacıyla Japonya, Çin, Yava ve Sumatra’da seyahat yaptı. 1939 yılında o, Afganistan’a çıkmak ve Kabil’de temelli yerleşmek niyetiyle Hindistan’a yine yollandı, fakat sömürge makamlarınca tutuklanarak bir buçuk – iki yılı Peşaver hapisanesinde geçirdi. M. Bigeyev’in tahliyesi Bhopal şehrinin hakimi Muhammed Hamidullah’ın karışması sayesinde mümkün oldu, ama o 1945 yılına kadar Peşaver’de İngilizlerin açık gözetmesi altında kaldı. Bu dönem, ilmi faaliyetinin verimli zamanıydı. Onun tarafından sekiz kitap yazıldı ve yayınlandı. Yazar, kitaplarının satılmasından a |
ldığı geliri Bombey göçmenlerinin çocukları için medrese kurulmasına bağışladı. 1946 yılından beri M. Bigeyev, Türkiye’ye gidip gelerek çoğunlukla Mısır’da yaşadı. Defalarca hacca giderdi. 1947 yılında vatanına dönmeye teşebbüste bulundu. M. Bigeyev, 28 Ekim 1949 yılında Kahire’de vefat etti. Cenaze namazı Seyid Nefis Camisinde kılınarak naaşı Afifi’deki “Hediviye” kral aile mezarlığında toprağa verildi. M. Bigeyev’in özel kütüphanesinden kitaplar merhumun iradesine göre Türkiye Millî Kütüphanesine verildi.
M. Bigeyev kendi eliyle yaptığı listenin içine 120 ilahiyat eseri ve makalesini almıştır.
olarak sıralanabilir.
Kazan’da M. Bigeyev’in eserleri çağdaş Tatarca ve Rusça’ya tercüme edilmekte, şehrin caddelerinden biri onun adını taşımaktadır. 2006 yılında Büyük Petro Rusya Bilimler Akademisi Antropoloji ve Etnoğrafya Müzesi’nin “İcma-Anlaşma” projesinin kapsamında M. Bigeyev hakkında Dr. Prof. E.A. Rezvan’ın senaryosuna göre filim çekilmişti, biraz sonra da bu filmin “El Yazması ve Kader” adlı ikinci ikmal edilmiş varyantı yapıldı. Yönetmeni B. Baişev, senaryo yazarları A. Hayrutdinov ve R. Hakimov olan “Ve Hilal Parçalandı” belgesel filmi, 2008 yılında “Altın Mimber” IV. Uluslararası Müslüman Sineması Festivali’nde “Müslüman Eğitimine Katkı İçin” mahsus ödülünü kazandı. 2010 yılında çocukları ve torunlarının elinde kalmış pilot nüshasına göre yapılan Tatarcaya reprint şeklindeki Kuran-ı Kerim tercümesi ve yaşamöyküsü kitabı çıktı. 2013 yılında Penza bölgesi Kamenskiy ilçesinde M. Bigeyev’in 140. doğum günüyle ilgili bir takım etkinlikler düzenlenmişti. 23 Haziran 2013’te alimin küçük vatanı olan Kikino köyündeki okulun ön cephesine bu yörede doğan ünlü adamların şerefine hatıra levhası takıldı. 21 Aralık 2013 yılında Kamenka kasabasında “Bigeyev manevi-ahlaki okumaları” geçti; Musa Bigeyev ismi mektebe ve Kamenka kasabası camisinin yanındaki küçük bahçeye verildi. 12 Aralık 2014 yılında Moskova’da X. Uluslararası Müslüman Forumu çerçevesinde “Bigeyev Okumaları. Din ve Mezhepler Diyalogu: Müslüman Öğretimi Açısından Tecrübe” adlı Tüm Rusya Bilim-Öğretim Müslüman Konferansı ve “Tolerans veya çoğulculuk? Kuran-ı Kerim’in görüşü” bilimsel tartışması gerçekleştirildi.
M. Bigeyev’in dölü döşü Ufa, Moskova, Petersburg gibi Rusya’nın ve Dnepropetrovsk gibi Ukrayna’nın yörelerinde yaşamaktadır. M. Bigeyev’in damadı, onun öğrencisi olan şarkiyatçı-iranşinas, Leningrad Devlet Üniversitesi’nin profesörü, Dr. Prof. Abdürrahman Tagiroviç (Tahir oğlu) Tagircanov (1907-1983) idi. Teknik Bilimleri Doktoru, Magnitogorsk Devlet Teknik Üniversitesi’nin profesörü, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Şerefli Bilim ve Teknik Faaliyet Adamı, Magnitogorsk Şehri Fahri Vatandaşı, metalürji bilgini Abdreşit Museyeviç (Musa oğlu) Bigeyev (1917-2010), ilahiyatçının amcazadesinin oğluydu.
Düşünce İle Eylemi Birleştiren Mütefekkir: Musa Carullah
Yeniçağ (gazete)
Yeniçağ, 2002 yılında "Türkiye Türklerindir" ve "Dünyayı Türkçe Okuyun" sloganlarıyla yayın hayatına başlamıştır. Güncel, dış haber, ekonomi, spor, medya, eğitim, tarih ve kitap, kültür, televizyon ve din bölümleri olan günlük olarak yayınlanan siyasi bir gazetedir. Atatürkçü, milliyetçi bir çizgiyle yayın yapar.
Turan Dursun
Turan Dursun (1934 - 4 Eylül 1990), Türk yazar, düşünür, eski imâm ve müftü. İbn-i Râvendî'nin tâkipçilerindendir. Yapmış olduğu araştırmalarında İslâmiyeti ve peygamberi Muhammed'i ağır bir şekilde eleştirmiştir. Monoteistik dinler tarihi eğitimi görmüştür. Ateist olmadan önce imam ve müftü olarak çalışmıştır. İslâm dinini açıkça eleştirdiğinden ötürü köktendinci kişiler tarafından tehdit edilmiştir. 4 Eylül 1990'da evinin önünde düzenlenen suikast ile öldürülmüştür.
1934'te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Gümüştepe köyünde dünyaya geldi. Ailesinin sekiz çocuğundan biriydi. Annesi Kürt, babası Türktür. Beş yaşındayken bütün ailesiyle birlikte Ağrı’nın Tutak ilçesine dedesinden kalma yerlere tekrar sahip olmak ve oraları işletmek maksadıyla göç ettiler.
Babası, aileyi geçindirmek üzere köylerde imâmlık yapmaya başladı. Kıt kanâat geçinen babasının tek arzusu, oğlunun Basra ve Kûfe’deki din alimleri gibi, çok kuvvetli bir din eğitimi alarak eşi benzeri görülmemiş bir din âlimi olmasıydı. Bu amaca yönelik olarak babası oğlunu yatılı din okullarına, Kur'an kurslarına ve birçok ünlü hocanın yanına eğitim alması için gönderdi. Bu hocalardan dinî eğitim alabilmek için Ağrı'dan Muş'a, Adana'ya ve oradan da Türkiye'nin birçok şehrine, kasabasına ve köyüne gitti. Biri hariç bütün hocalarından bedava ders gördü. İşte bu hocadan ders alabilmek amacıyla kendisinden istenilen, o zamanın parasıyla 100 TL'yi ödeyebilmek için hem esans satmaya, hem de hocalık yapmaya başladı. Kendisine hocalık yapan bu kişi ise daha sonraları Ankara Elmadağ Müftülüğü'ne atandı.
Diyânet İşleri Başkanlığı’nın İlâhiyat Fakülteleri’nde sürdürdüğü Sünnî-Hanefî-Mâtûridîyye İ'tikadî mezhebi ana ilkelerine dayalı olarak Monoteistik dinler tarihi eğitimi almaya karar verdi. Askerlik çağına ulaşana kadar Kürtçe, Çerkezce ve Arapça öğrendi. Antropolojiyle de yakından ilgilendi.
Müftülük sınavını kazandıktan sonra ilkokul diploması olmadığı için tayini yapılamadı. Bu yüzden İstanbul Mahmutpaşa İlkokulu'nu kısa sürede dışarıdan bitirdi. Sivas müftüsü iken de ortaokulu dışarıdan bitirdi ve en son liseyi tam bitirmek üzereyken silahlı bir saldırının hedefi oldu.
İlk imâmlık deneyimlerini askere alınmadan önce Tarsus'a bağlı Baltalı köyünde yaptı. Askerliğinden sonra İstanbul'da bulunan İsmailağa ve Üçbaş medreselerinde hocalık yaptı. Daha sonra müftülük yapmaya başladı. İlk olarak Tekirdağ'da müftü yardımcısı olarak göreve başladı. Ardından Gemerek'te, Altındağ'da, Sivas'ta ve son olarak da Sinop'un Türkeli ilçesinde müftü olarak görevde bulundu. 1958 yıllında başlayan müftülük görevi 1966'da son buldu. Bu yıllar arasında birçok şeye tanık oldu ve sürgün edildi. Daha sonra müftülükten ayrılarak TRT'ye geçti. TRT'de prodüktör olarak çalıştı ve buradan emekli oldu.
Müftü iken İslâmiyeti, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği hem kendi kaynaklarından, hem de diğer kaynaklardan yararlanarak daha detaylı bir şekilde birbiriyle karşılaştırarak kökenlerini aramaya yönelik çalışmalar yürüttü. Yürüttüğü bu yoğun çalışmaların yanında efsaneleri ve hikâyeleri de okudu. Sürdürdüğü bu yoğun çalışmalar esnasında okuduğu efsane ve hikâyeleri kutsal metinlerdekiler ile kıyaslayan Dursun'nun dinî inancında büyük sarsıntılar meydana geldi. Neticede, dinî inancında tezâhür eden bu dilemmanın etkisi altında kalarak müftülük görevinden istifâ etti.
Bir arkadaşının önerisiyle Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nda ambar memurluğu, malzeme memurluğu, koruma memurluğu ve evrak memurluğu gibi görevlerde çalıştı. Ardından prodüktör sınavlarına girdi ve başarılı oldu. Bundan sonra TRT Kültür Müdürlüğü'nde dinî yayınların hazırlanmasında prodüktör olarak çalıştı ve birçok yapıma imzasını attı. Bunlardan en çok yankı uyandıranlar ise şunlardır: "Tarihte Türkler", "Başlangıcından Bu Yana İnsanlık" ve "Akşama Doğru". Araştırmasını kendisinin yaptığı ama bir türlü yapımına izin verilmeyen "Birinci Büyük Millet Meclisi Öncesi ve Sonrası" adlı bir projesi vardı. TRT'deki 16 yıllık görevinden 1982 yılında emekliye ayrıldı.
1987 yılında Doğu Perinçek'le tanıştı ve onun yardımıyla 2000'e Doğru adlı dergide "Din Bilgisi" adında bir sayfada yazmaya başladı. Daha sonra "Saçak", "Teori" ve "Yüzyıl" gibi dergilerde de yazdı. Bunun yanı sıra birçok kitabı yayına hazırladı. İbn Haldun'un "Mukaddime" adlı eserini Türkçeye çevirdi. Hazırlamakta olduğu kapsamlı Kur'an Ansiklopedisi'nin ancak ilk 8 cildini tamamlayabildi.
Turan Dursun, 4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul'da evinden işine giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Dört yıl sonra, İslami Hareket Örgütü'ne yönelik operasyonda cinayetin çözüldüğü açıklandı. Örgüt üyesi Arif kod adlı Tamer Aslan, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde verdiği ifadede Turan Dursun'un öldürülmesine nasıl karar verdiklerini şöyle anlattı:
Bu cinayetle ilgili yakalanan İslamî Hareket Örgütü üyelerinden İrfan Çağrıcı, müebbet hapisle cezalandırılmış olup halen tutukludur. Turan Dursun cinayetinin tetikçisi olan Muzaffer Dalmaz ise halen yurt dışında firardadır.
Turan Dursun anısına her yıl Turan Dursun Araştırma ve İnceleme Ödülü verilmektedir.
Turan Dursun'un çocukluk dönemlerine ilişkin otobiyografik romanıdır. Kitabın sonraki ciltlerinin, yazarın vurulduğu 4 Eylül 1990'da evinden sivil polisler tarafından alındığı öne sürülmüştür.
Kitap, yazarın 11 yaşına kadar aldığı din eğitimi dönemini anlatır. Pek çok baskısı yapılan kitap, çizgi roman olarak da yayınlanmıştır.
NTFS
NTFS (New Technology File System; "Yeni Teknoloji Dosya Sistemi"), Windows NT'nin standart dosya sistemidir ve Windows 2000, Windows XP, Windows Server 2003 ve Windows Vista'da da standart olarak kullanılmıştır. Microsoft'un önceki FAT dosya sisteminin yeniden yapılandırılmasıyla oluşmuştur.
NTFS'in 5 sürümü bulunmaktadır. 1.0 1.1 ve 1.2 NT 3.51 ve NT 4 de, v3.0 Windows 2000'de ve v3.1 Windows XP, Windows Server 2003 ve duyurulmuş olan Windows Vista. Bu versiyonlar 4.0, 5.0 ve 5.1 olarak da bilinmektedir. Fakat Microsoft yeni bir özellik eklememiştir.
MotoGP
MotoGP, dünyanın çeşitli pistlerinde yapılan en prestijli motosiklet yarışıdır. MotoGP'de motorlar 125cc, 250cc ve 800cc olmak üzere 3 kategoriye ayrılır. 2006 yılına kadar 990cc olan motorlar 800cc'ye indirilmiştir. Motor güçleri 250 HP civarındadır, araçlar kimi pistlerde 300 km/sa üzeri hızlara çıkabilmektedirler.
MotoGP'nin en tanınan ve en başarılı yarışçısı Valentino Rossi'dir.
MotoGP'de ilk Türk pilot unvanını 2006 Türkiye Grand Prix'inde 250 cc klasmanında yarışan Sinan Sofuoğlu elde etmiştir.
Barış çubuğu
Barış çubuğu Kuzey Amerika yerlileri arasında ritüel amaçlı kullanılan tütün çubuğu. Calumet veya şaman piposu şeklinde de adlandırılır.
Barış çubuğu yapımında genellikle kızıl pipo taşı veya Güney Dakota'daki Big Stone Lake'in |
batısındaki Coteau des Prairies'den çıkarılan kızıl kil (catlinite) kullanılır.
Sergüzeşt
Sergüzeşt (), Samipaşazade Sezai'nin yazdığı, 1888'de yayınlanan romanı. Türk edebiyatında romantizmden realizme geçiş eseri olarak kabul edilir.
“Sergüzeşt”, macera anlamında bir kelimedir. Esaret konusunu ele alan ve bir paşazade ile cariyenin uygun görülmeyen aşkını anlatan kitabın kahramanı, Kafkasya'dan getirilip konaklarda halayık olarak çalıştırılan Dilber'dir. Roman; halkı eğitmeyi, köhnemiş kurumları ve düşünceleri değiştirmeyi amaçlayan Tanzimat dönemi düşünce sisteminin kölelik kurumuna yönelttiği toplumsal bir eleştiridir.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ortaöğretim kurumları için hazırlanan 100 Temel Eser arasında da yer alır.
Eser, II. Abdülhamit devrinde yazılmış ve yayınlandıktan sonra yazarın göz hapsinde tutulmasına ve göz hapsinden kurtulmak için Paris’e kaçmasına sebep
olmuştur.
Hayatı boyunca satılan, ezilen, oradan oraya fırlatılan bir taş misali görülen, bir insan olarak duygu ve düşüncelerine değer verilmeyen bir esirin dramı konu edilir. Yazar insanın hayvan gibi alınıp satılamayacağını, esir dahi olsa her insanın duyguları hayalleri ve en önemlisi de bir kalbi olduğu gerçeğini ön plana çıkarır. Romanda Osmanlının batılılaşmış burjuva sınıfının eleştirili esaret kurumuna bakış açısı ve yaşlı kuşakla genç kuşağın çatışması verilir. Asaf paşa ve Zehra hanım, sosyal münasebetlerde ve evlilikte zenginliği öne çıkarır. Oğulları Celal ise zenginliğin önemli olmadığını, asıl olanın güzellik, namus olduğunu belirtir. Günümüz genç kuşağının ilgi çeken bir yönünü ele alan eser o günkü toplumda da bugüne bilgi vermektedir. Konusu gerçek hayattan alınmış bu romanda genel manada esir ticareti, sosyal sınıflar arasındaki dengesizlik, terbiye meselesi, geleneklerin sosyal hayata tesirleri başlıca unsurlardır. Ayrıca kader fikri Sergüzeşt romanında çok öne çıkmaktadır.
Kafkasya’nın bir köyünde Dilber adında küçük bir kız esircilerin eline düşer. İstanbul’a getirilir. Dokuz yaşındaki güzel kız, Mustafa Efendi adında bir memura satılır. Evin hanımı serttir, kötü huyludur. Dilber’e çok cefa ederek bütün ağır işleri ona yüklenir, gücünün üstünde çalışır, öyleyken sık sık dövülmekten, aşağılanmaktan kurtulamaz. Mustafa Efendi Erzurum’a bağlı bir ilçeye atanır. Dilber’i götürmek istemediğinden bir esirciye satar. Dilber sıkıntılı yıllar geçirir. Ona müzik, okuma, ev işleri öğretilir. Ardından, satılır. Bir paşa konağına düşer. Asaf Paşa’nın ailesi görgülü ve bilgilidir. Evde dengeli bir hava vardır. Dilber burasını çok sever, ilk kez rahat eder. Ailenin oğlu Celal Avrupa’da okumuş, resim çalışmış, kültürlü ve yakışıklı bir gençtir. Dilber’i model olarak kullanır, iki genç zamanla birbirlerine yakınlık duyarlar. Sevişirler. Anne baba durumu sezince telaşa kapılırlar. Oğullarının haberi olmadan kızı bir esirciye satarak konaktan uzaklaştırırlar. Celal olup bitenleri öğrenince üzüntüden yatağa düşer. Dilber’in yeni sahibi Mısırlı bir zengindir. Kızı haremine kapamak amacındadır. Bunun için onu Mısır’a götürür. Genç kız hareme girmek istemediğinden üst katta karanlık bir odaya kapatılır. Harem ağası Cevher kıza acır, onu kurtarıp İstanbul’a kaçırmak ister. Geceyarısı odaya ip atarak yukarı tırmanır, önce Dilber’i aşağı indirir. Arkadan kendisi de inerken dengesini kaybeder, düşerek ölür. Dilber yalnız ve çaresiz kalır. Tek başına İstanbul’a gidemeyeceğini anlar. Kendini Nil ırmağına atarak intihar eder.
Roman, “"Dilber, Esclave et L’euruque Amoureuх"” adıyla Besim Ömer Paşa tarafından Fransızca’ya çevrilmiştir.
Hasan Ferit Alnar
Hasan Ferit Alnar (d. 11 Mart 1906 - ö. 26 Temmuz 1978), Türk Beşleri arasında yer alan çağdaş Türk müziği bestecisi.
Klasik Türk müziği öğeleriyle Batı müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır. Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto, Viyolonsel Konçertosu en bilinen eserlerindendir.
PTT Genel Müdürü, Hüseyin Bey ve iyi derecede kanun çalan Saime Hanım’ın ilk oğulları olarak 1906 yılında İstanbul’da doğdu. Küçük yaşta geleneksel sanat müziğine başlayan ve on dört yaşındayken İstanbul’da bir “kanun virtüozu” olarak ün yapan Alnar, ilk gençlik yıllarında özel olarak armoni, kontrpuan ve füg dersleri alarak yeteneğini çoksesli müzik alanına kaydırdı. 16 yaşındayken ilk bestesini yaptı. O yıllar İstanbul Sultanisi'nde "(İstanbul Lisesi)" okuyor, aynı zamanda geceleri, Darüttalim-i Musiki topluluğuyla sahneye çıkıyordu. Yine o sıralar aynı toplulukla Berlin'e giderek Alman Polydor firması için birkaç plak doldurdu. Bu yolculuklarından birinde Berlin Yüksek Okul müdürü ve besteci Franz Schreker ile tanışan Alnar çok sesli bestelerinin Schreker'in ilgisini çektiğini görünce, bitirmek üzere olduğu İstanbul Mimarlık Akademisi'nden ayrıldı ve devlet bursuyla 1927'de Viyana'ya yerleşti. Viyana Devlet Müzik Akademisi'nin bestecilik bölümünde Joseph Marx'ın öğrencisi oldu, ardından Oswald Kabas ile orkestra şefliği çalıştı.
1932’de Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda orkestra şefliği, Belediye Konservatuvarı’nda müzik tarihi hocalığı yaptı. 1936’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na (Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası) şef olarak atandı ve Ankara’da ilk opera temsilerini hazırladı. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenen Alnar, altı yıl boyunca sürdürdüğü bu görevi, sağlığının bozulması dolayısıyla bırakmış, bir süre sonra tekrar Viyana'ya yerleşip çeşitli orkestraları konuk şef olarak yönetmiştir. 1964'te yurda döndükten sonra sanat yaşamını başkentte sürdürdü.
Yapıtlarında Klasik Türk müziği bilgisinden büyük ölçüde yararlanan Alnar’ın bu açıdan en çok dikkati çeken yapıtı, 1944-1951 yılları arasında bestelediği Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto’dur. İlk kez 1958’de yaylı sazlar dörtlüsü eşliğinde Ferit Alnar tarafından Ankara’da seslendirilen yapıt, daha sonra Cem Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde Ruhi Ayangil tarafından uzunçalara kaydedildi. Bu konçertoyla, Türkiye’de ilk kez geleneksel bir çalgıyı “solo” olarak değerlendirmiştir.
Türk halk müziğine de ilgi gösteren Hasan Ferit Alnar, halk müziği gereçlerini örneğin “Prelüd ve iki Dans” adlı orkestra yapıtında kullanmıştır. Bestecinin en çok seslendirilen yapıtlarından bir başkası da "Viyolonsel Konçertosu"dur. Sanatçı, Türkiye’de çekilen tümüyle renkli ilk film olan Halıcı Kız’ın müziğini de bestelemiş ve kanunu kendisi seslendirmiştir. Klasik Türk müziği alanındaki besteleri ise son dönemde sık sık seslendirilmeye başlamış ve kayıtları yayınlanmıştır.
Türk Beşleri'nin içinde yer alan Alnar, teksesli Türk Müziğinden yetişmiş olmasıyla ayrı bir yere sahiptir.
Belirsiz bir rahatsızlık nedeninden dolayı 1978 yılında hayata veda etmiştir.
Ferid Alnar daha önce tasarladığı bu konçertoyu 1946 yılında Roma'da bulunduğu sıralarda yazmaya başlamış ve ertesi yıl Ankara'da tamamlamıştır. Kanun Konçertosu, ilk defa 1951 yılında Viyana Radyosu'nda Viyana Filarmoni Orkestrası eşliğinde icra edilmiş ve yayınlanmıştır. Alnar, daha sonraları konçertonun üçüncü bölümünü beğenmeyerek bu bölümü yeniden yazmıştır.
Eserin ilk bölümünün teması Giriftzen Asım Bey'in "Rast Peşrev"inden esintilidir. Kadansta kanun taksimi sergilendikten sonra, ana temanın tekrarlanmasıyla bu bölüm biter. İkinci bölüm, kanun ve orkestranın diyaloğunu saba makamının etkisinde mistik bir hava ile sürdürür. Hareketli üçüncü bölümde, ana tema kanun ve orkestra tarafından birlikte işlenerek Rast Peşrevi'ne ulaşan çizgilerle sona erer.
Eser bestecisinin dışında Ruhi Ayangil (1988, Ankara) ve Tahir Aydoğdu (1997, İstanbul, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası veya 20-21 Kasım 1998, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) tarafından seslendirilmiştir. 7 Aralık 1998'de, SCA Vakfı'nın düzenlediği ödül töreni ile 1998 yılının en değerli ödülü, Cumhurbaşkanımız tarafından Hasan Ferit Alnar'a verilmiş, bu ödül töreni sonrası konçerto, Anadolu Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Tahir Aydoğdu tarafından tekrar seslendirilmiştir. Tahir Aydoğdu'nun solistliğinde, konçerto, diğerleri yanında, 26-27 Şubat 1999'da İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile ve 12 Haziran 2009'da Bilkent Senfoni Orkestrası ile yeniden icra edilmiştir. Kanun Konçertosu 8 Nisan 2015 University of Texas at Austin'deki Bates Konser Salonu'nda Tahir Aydoğdu tarafından Amerika'da ilk kez seslendirildi.
Serdar Özkan
Serdar Özkan (d. 1 Ocak 1987, Düzce) sağ kanat pozisyonunda görev yapan Türk millî futbolcudur. Spor Toto Süper Lig ekiplerin'den Antalyaspor'da 10 numaralı formayı giymektedir.
Serdar Özkan'a futbola 12 yaşında lisanslı olarak Beşiktaş'ta başladı. 2002-03 sezonunun ikinci yarısında Beşiktaş A2'de oynarken, dönemin teknik direktörü Mircea Lucescu tarafından A takıma çağrıldı. 2002'de profesyonel sözleşme imzaladı. Böylece profesyonellikle tanışan Serdar, henüz 16 yaşındayken takımının UEFA Şampiyonlar Ligi kadrosunda da yer aldı. Beşiktaş forması ile ilk maçı 17 Aralık 2003'te Kocaelispor ile oynanan Türkiye Kupası maçı oldu. 65. dakikada Tümer Metin'in yerine girdi. 3 gün sonra Çaykur Rizespor ile oynanan maç ise ilk lig maçı oldu. 66. dakikada Emre Aşık'ın yerine girdi. 2004-05 sezonunu genel olarak yedek geçirdi. Göztepe ile oynanan kupa maçında ilk kez ilk 11'de forma giydi. Devre arasında İstanbulspor'a kiralık veridi fakat Serdar burada hiç maç oynamadı.
2005-06 sezonunda ise 1. Lig ekiplerinden Akçaabat Sebatspor'a kiralandı. Burada 32 maçta forma giyerek takımın değişilmez oyuncularından biri oldu. 2006-07 sezonuna Beşiktaş A2'de başlayan Serdar, sezonun ikinci yarısı yine 1. Lig takımı Samsunspor'a kiralandı.
2007-08 sezonunda teknik direktör Ertuğrul Sağlam tarafından kadroya tekrar çağrıldı. Özellikle 1 Ağustos 2007 günü yapılan FC Sheriff ile oynanan UEFA Şampiyonlar Ligi 2. ön eleme maçında büyük bir başarı gösterip Beşiktaş kadrosununun vazgeçilmez isimlerinden biri oldu. Ligin ilk maçı olan Konyaspor maçına ilk 11'de çıkıp, ilk kez 90 dakika forma |
giydi. Sezon içindeki performansıyla Türkiye millî futbol takımına da çağrıldı. Aynı sezon Şampiyonlar Ligi A grubu'nda 24 Ekim 2007 tarihinde oynanan ve Beşiktaş'ın 2-1'lik sonuçla kazandığı Liverpool FC maçındaki ilk golü de Serdar Özkan atmıştır.
2008-09 sezonunda Beşiktaş hem Süper Ligi hem de Türkiye Kupası şampiyonu olurken, Serdar Özkan toplam 31 maçta forma giyerek takımın bu başarısında önemli bir pay sahibi oldu. Ancak 2009-10 sezonunda teknik direktör Mustafa Denizli tarafından tercih edilen futbolculardan biri olmadı.
Arda Turan'ın da önerisiyle 18 Mayıs 2010 tarihinde Galatasaray'dan yapılan açıklama ile Bucasporlu Mehmet Batdal ile birlikte Haziran 2010'dan geçerli olmak üzere 3'er yıllık sözleşme imzalamışlardır. Resmi olmasa da Fenerbahçe ile 21 Temmuz 2010 günü oynanan Spor Toto Dostluk Maçı'nda ilk 11 başlayan Serdar, bu maçta 90 dakika sahada kalsa da Fenerbahçe yurt dışında oynanan bu maçı kazanmıştır. İlk resmi maçına ise 29 Temmuz 2010 günü Beograd karşısında çıkan Serdar, 59 dk forma giymiştir. Daha sonra UEFA Avrupa Ligi'nde oynanan Karpaty Lviv maçlarında da forma giyen Özkan, ilerleyen tarihlerde ise Frank Rijkaard tarafından yeterli bulunmamış ve şans bulamamıştır. Bu süreçte formasını Juan Pablo Pino'ya kaptıran Özkan, Gheorghe Hagi'nin teknik direktörlüğe getirilmesiyle ilk Süper Lig karşılaşmasına 4 Aralık 2010 günü Kasımpaşa SK karşısında çıkmış, Galatasarayı'ın 0-3 kazandığı maçta 15 dk süre almıştır. Daha sonra 19 Aralık günü oynanan Konyaspor maçına ilk 11'de başlayan Serdar, 80 dakika sahada kalmıştır. Galatasaray'la anlaşamayınca 12 Ocak 2011'de ise sözleşmesi karşılıklı olarak feshedilmiştir.
Bu olaylardan birkaç hafta sonra ise kadrosuna Uğur Uçar, Marek Sapara, Jan Rajnoch, Drago Gabric ve Özgür Çek gibi isimleri dahil eden MKE Ankaragücü takımıyla 2.5 yıllık sözleşme imzaladı. Ankaragücü ile ilk resmi maçına 22 Ocak günü Trabzonspor karşısında çıkan Serdar, ilk golünü ise 1-0 kazandıkları maçta eski takımı Beşiktaş'a karşı atmıştır. O sezon bir de Eskişehirspor maçında ağları sarsan Serdar, 2 tanesi Türkiye Kupası olmak üzere Ümit Özat'ın takımında 10 maçta görev yapmıştır. 2011-12 sezonunun ilk yarısında da Ankaragücü ile devam eden Serdar, sezonun ilk maçında Mersin İdman Yurdu ağlarını havalandırmıştır. O sezon maddi sıkıntılar yaşayan Ankaragücü ile 12 maça çıkmış ve 1 gol atmıştır.
MKE Ankaragücü'nün iflas etmesiyle sözleşmesini tek taraflı fesh eden Özkan, devre arasında kadrosuna Uğur Boral, Theofanis Gekas gibi isimleri katan Samsunspor'a transfer olmuştur. Sezona Petkovic ile başlayan ve düşme potasında son sırada olan Samsunspor, Gekas'ın hat-trick yaptığı Fenerbahçe SK maçı olmak üzere galibiyetler almıştır. Serdar da Samsunspor'da içlerinde Gekas'ın attığı 3 golün 2 tanesi olmak üzere ilk 5 maçında 4 asist yapmıştır. Serdar Özkanlı takım Mesut Bakkal yönetiminde son haftaya kadar şansını sürdürmüş ancak bir alt ligin yolunu tutmuştur. Serdar o sezon 13'ü Lig olmak üzere 15 maçta forma giymiş kaçırdığı gol fırsatlarıyla gündeme gelmiştir.
PTT 1. Lig takımlarından Şanlıurfaspor ile 2 yıllığına anlaştı. Bu takım ile 25 maça çıkan oyuncu 5 gol kaydetti.
2013-14 sezonunda ise Elazığspor'a transfer oldu. İlk golünü 2.haftada Kardemir Karabükspor'a attı. Serdar Gürler ile kanatlarda iyi bir ikili oldu ve bu takımda ise 26 maça çıktı ve 6 gol attı. Ancak Elazığspor sezon sonunda kümede kalamadı. Serdar teknik direktör kararıyla 29-30-31.haftalarda kadro dışı kalırken, 32.haftada ise Okan Buruk tarafından takıma geri çağırılmıştır.
Sezon sonunda ise Sivasspor ile anlaşan oyuncu, Ağustos 2014'te sözleşmesini feshetti. Bu gelişmelerden sonra ise Eskişehirspor ile 2+1 yıllık sözleşme imzaladı. İlk lig maçına Konyaspor karşısında ligin ilk haftasında çıkan Serdar, 6hafta Bursaspor ile oynanan ve 2-2 beraberlikle sonuçlanan maçta ise ilk asistini Rogelio Funes Mori'ye yaptı. Serdar ilk golünü ise Türkiye Kupası maçında serbest vuruş'dan 90 diye tabir edilen noktaya Sinan Bolat'ın koruduğu eski takımı Galatasaray'ın kalesine gönderse de Galatasaray maçı 4-2 kazandı.
20 Temmuz 2015 tarihinde, Antalyaspor ile sözleşme imzaladı.
2017-18 sezonu başında bonservis bedeli olmadan Gençlerbirliği'ne transfer oldu.
Genç millî takımların hepsinde mücadele etmiş olan Serdar, Türk millî takımlarına toplam 73 kez çağrılmış, 68 kez forma giymiştir.
Serdar Özkan, millî formayı ilk kez U-16 seviyesinde 16 Temmuz 2002'de Romanya ile oynanan hazırlık maçında giydi. Türkiye maçı 4-1 kazanırken Serdar da 2 gol kaydetti. U-16 ile Balkan Gençler Şampiyonu olan kadroda yer aldı ve 4 maçta 2 gol attı. Ekim 2002'de ise U-17 formasını giydi. Burada 2003 Avrupa Şampiyonası elemelerinde oynadı. Ege Kupası şampiyonu oldular. Serdar da 4 maçta 1 gol attı. Fransa'da düzenlenen Eur'altus turnuvasında da 4 maçta forma giyip 1 gol attı.
2003 yılının başında daha 16 yaşındayken U-18 forması giymeye başladı. UEFA Meridyen Kupası'na katılıp 1 oldular. Turnuvada 2 maçta forma giydi. Şubat 2005'te son kez U-18 forması giydikten sonra yaklaşık bir yıl sonra Akçabat Sebatspor'da düzenli forma giymeye başlamasıyla U-19'a çağrıldı. 2006 Mayıs'ında 2006 UEFA Avrupa 19 Yaş Altı Futbol Şampiyonası'na katılmak için oynanan eleme grubunu Türkiye birinci bitirdi. Serdar da 3 grup maçında 2 gol attı. Şampiyona da ise grup sonuncusu oldular. Serdar ise 3 grup maçının 2'sinde oynadı. Bir yıllık millî takım arasından sonra Beşiktaş'ta formayı kaptıktan sonra U-21 forması giymeye başladı. Katıldıkları Toulun turnuvasındaki 3 maçta da forma giydi.
Beşiktaş'daki performansı ile A Milli takım hocası Fatih Terim'inde gözüne girmiş ve 12 Eylül 2007'de Macaristan'a karşı oynanan EURO 2008 eleme maçında ilk kez A Milli takıma çağrılmış ve 67. dakikada oyna girmiştir. Bu maç dışında 2008'de iki hazırlık maçında da forma giymiştir.
Aşıklı Höyük
Radyokarbon örneklerinin sonuçlarına göre, Aşıklı Höyük’te yerleşiklik MÖ 9. bin yılda başlar ve MÖ 8. bin yıl sonuna dek sürer. Yerleşme yaklaşık olarak MÖ 8200-7500 arasına tarihlenmektedir. Aşıklı topluluğu, bu bin yıla yakın süreç boyunca yerleşimi hiç terk etmez. Bu kesintisiz iskan süreci, yerleşim düzeni ve mimaride radikal değişim ve dönüşümler ile ve aynı zamanda ekonomide ve teknolojide oldukça yavaş ve kademeli bir değişim ile birlikte takip edilebilmektedir. Bu bağlamda Aşıklılılar, bölgede yerleşikliğe geçen ilk avcı-toplayıcılardandır ve gerek ilk yerleşiklik süreçleri gerekse de bin yıllık iskan süreci içerisinde yerleşikliğe adaptasyon ile birlikte yaşam biçimleri teknik, sosyal, kültürel, bilişsel boyutlarda tümüyle okunabilmektedir. Kısaca diyebiliriz ki, insanlık tarihinin en önemli değişim ve dönüşüm süreçlerinden biri olarak avcı-toplayıcı ve göçer yaşamdan yerleşik yaşama geçiş süreci Orta Anadolu’nun Volkanik Kapadokya Bölgesi’nde Aşıklı Höyük özelinde izlenebilmektedir.
Mimarlık tarihinin önemli gelişim ve dönüşüm süreçleri Aşıklı Höyük’te adım adım izlenebilmektedir. Mimaride saz ve ağaç gibi doğadan doğrudan temin edilebilen organik malzemelerin kullanımı, kerpiç üretimi ve kerpicin çeşitli şekillerde inşa malzemesi olarak tercih edilmesi, oval planlı kulübelerden dörtgen planlı konutlara geçiş ve yerleşme düzeninde dönüşüm gibi Yakın Doğu Neolitik Çağ mimarisini karakterize eden önemli dönüm noktaları ve değişim süreçleri Orta Anadolu Neolitiği bağlamında Aşıklı Höyük’te bin yıllık kesintisiz bir iskan sürecine paralel olarak takip edilebilmektedir.
Aşıklı Höyük, Orta Anadolu’nun Volkanik Kapadokya bölgesinde bulunan bir höyük yerleşmesidir. Aksaray il merkezinin 25 km doğusunda Kızılkaya Köyü’nde, Melendiz Çayı’nın kenarında yer almaktadır.
Yaklaşık 4 hektar büyüklüğünde bir alanı kaplayan Aşıklı Höyük deniz seviyesinden 1119.45 metre yüksekliktedir. Höyüğün özellikle batısı Melendiz Çayı’nın sık sık yatak değiştirmesi nedeniyle aşınmıştır.
Yerleşmenin yer aldığı Volkanik Kapadokya Bölgesi ve Melendiz Vadisi, içerdiği farklı ekolojik nişler, su kaynakları, fauna ve florada çeşitlilik ve hammadde kaynakları açısından oldukça verimli bir bölgedir. Aşıklı Höyük, güneyinde Hasandağ ve Melendiz Dağ silsilesinin çevrelediği bir çanak içinde volkanik kayaçlar, tüflü araziler ile tanımlı bir bölgede yer alır. Bugün Karasal iklimin hakim olduğu bölgede ekonomi bağcılık, şarapçılık, buğday tarımı ve hayvan besiciliğine dayanır.
İlk kez 1963 yılında Hititolog Edmund Gordon tarafından saptanan Aşıklı Höyük’te ilk kapsamlı çalışma 1964-65’te Ian Todd tarafından gerçekleştirilen yüzey toplaması, kesit çalışması ve tarihlendirme çalışmalarıdır. Höyüğün yamaçlarından topladığı karbon örnekleri ile Ian Todd Aşıklı Höyük’teki yerleşimi günümüzden 9 veya 10 bin yıl öncesine tarihlemiştir.
Aşıklı Höyük’teki ilk arkeolojik kazı çalışmaları, 1989 yılında, Mamasun Barajı’nın su düzeyinin yükseltilmesine karar verilmesi dolayısıyla höyüğün olasılıkla su altında kalacağının anlaşılması üzerine İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı tarafından başlatılmıştır. Söz konusu kurtarma kazıları Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında gerçekleştirilmiş, ikinci başkanlığı ise Dr. Savaş Harmankaya yapmıştır.
2000-2003 yılları arasında çalışmalar Prof. Dr. Nur Balkan Atlı başkanlığında devam etmiş; 3 yıllık bir aradan sonra ise 2006 yılında Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve Dr. Güneş Duru tarafından yeni amaçlar ve yöntemler ile farklı ülkelerden uzmanların da katılımıyla disiplinlerarası araştırmaları kapsayan ikinci dönem kazı ve araştırma çalışmaları başlatılmıştır.
Aşıklı Höyük’te ilk yerleşiklik, MÖ 9. bin yılda toprağa yarı-gömük, oval biçimli, kerpiç duvarlı kulübe benzeri binalarda barınan ve aynı zamanda saz örgü kulübeler de kullanan, besin ekonomisi koyun, keçi, sığır, kızıl geyik, tavşan, balık ağırlıklı olmak üzere yabani hayvan avı, hem yabani hem de kültüre alınmış tahıl ve baklagillerin hasadı ve ot, yemiş ve meyve toplayıcılığı ile karakterize olan, ölülerini "hocker" pozisyonunda (cenin pozisyonu, ana karnındaki pozisyon) binaların tabanlarına açılan çukurl |
ara gömen ilk Aşıklılılar ile temsil edilmektedir.
Oval biçimli kerpiç binalarda yapı içi öğeler ateş yerleri, direk yerleri, kimileri çatıyı taşıyan direklere ait irili ufaklı çukurlar ve sekilerden oluşur. Öğütme taşları da yapı içi buluntulardandır. Tabanları sıvalı söz konusu yapılarda taban sıvasının kesilerek açıldığı mezar çukurları da mevcuttur. Ölüler yukarıda belirtildiği gibi "hocker" pozisyonunda gömülmektedir ve kimi çukurlarda iskeletler ile birlikte buluntular da mevcuttur.
MÖ 9. bin yıl yerleşmesinde toprağa yarı-gömük, oval biçimli kerpiç kulübeler, kullanımları bittikten sonra çöplük olarak kullanılmışlardır.
Aşıklılılar’ın ilk yerleşiklik süreçlerinden itibaren yerleşmenin sonuna dek öne çıkan en önemli unsurlardan biri, “süreklilik” olgusudur. MÖ 9. bin yılda bu durumu, yapı için açılan çukurun kullanımı devam ederken gerçekleştirilen duvar ve taban yenilemelerinden yani aynı alanda bina yapım ve kullanımının süreklilik içererek devam etmesinden ve de benzer şekilde ateş yerlerinin de süreklilik içerir şekilde aynı noktada konumlandırılmasından izleyebilmekteyiz.
MÖ 9. bin yılda günlük yaşam binaların arasında yer alan açık alanlarda geçmekte; pişirme, deri ve post işleme, obsidyen yongalama, kemik ve boynuz işçiliği, sepet ve boncuk yapımı gibi günlük faaliyetler birkaç direk yardımı ile üstü örtülen veya tamamen açık aktivite alanlarında gerçekleştirilmektedir. Açık alanlarda yer alan büyük pişirme çukurları, yine bu alanlarda bulunan hayvan kemikleri, bitki kalıntıları, bızlar çoğunlukta olmak üzere kemik aletler, obsidyen aletler ve yongalama artıkları günlük faaliyetlere dair bulgulardandır.
Yukarıda belirtildiği üzere avcılık ve toplayıcılık temelli besin ekonomisinin yanı sıra, yerleşiklik süreci içerisinde buğday ve arpa tarımı başlar ancak yabani türlerin tüketimi sürmektedir; çok çeşitli türleri içeren yabani hayvan avının yanında ise özellikle dişi koyun ve keçilerin yerleşmede veya yerleşme yakınında tutulmaya başlamasıyla ilk hayvan evcilleştirme uygulamalarından söz edilebilmektedir.
MÖ 8. bin yılda Aşıklı sakinleri bitişik planlı, adeta birbirine eklemlenerek çoğalan, çoğunlukla tek veya iki, nadiren ise üç odalı ve girişlerin damdan gerçekleştirildiği dörtgen planlı kerpiç konutlarda yaşamışlardır. Bu konutların oluşturduğu yapı grupları, genellikle dar aralıklarla birbirinden ayrılır. Bu dar aralıkların haricinde ise kimi yapı grupları arasında çöplük ve işlik olarak kullanılmış olan açık alanlar mevcuttur. Sokak veya geçit olarak adlandırılabilecek olan aralıklar, bu çöplüklere açılır. Konutlar, yerleşmenin kuzeyinde yer alır ve yerleşmenin güneyinden çakıllı bir yol ile ayrılır. Yerleşme söz konusu çakıllı yol ile iki ana işlevsel alana bölünmüştür. Çakıllı yolun güneyi “Özel Amaçlı Yapılar Alanı” olarak tanımlanan ve konum, boyut ve plan açısından konutlardan farklılık gösteren iki özel binanın yer aldığı alandır.
Konutlar, plan, boyut ve yapı içi öğeler bağlamında neredeyse standarttır ve bu standart Aşıklılılar tarafından neredeyse yüzyıllarca korunmuştur. Yapı içi öğeler ocaklar, sekiler, çukurlar ve direk yerlerinden oluşur. Ocaklar genellikle mekanların güneyinde yer almaktadır. Çukurlardan kimileri yine mezar çukurlarıdır ve ölü gömme geleneği mekan içi taban altı "hocker "pozisyonunda gömütler ile MÖ 9. bin yıldan 8. bin yıla, aynı şekilde devam eder. Taban yenilemeleri ve ocak vb. yapı içi öğelerin konumlandırılması bağlamında süreklilik olgusu MÖ 8. bin yılda da baskındır.
MÖ 8. bin yılda günlük faaliyetlerin örüldüğü yaşam alanı, ortak açık alanlardan dam seviyesine taşınır. Girişlerin de aynı zamanda olasılıkla ahşap merdivenler ile damdan gerçekleştirildiği kerpiç konutlarda dam seviyesinde gerçekleştirilen günlük faaliyetlerin artıkları, faaliyet sonrasında yapı aralarındaki dar aralıklara atılmıştır ve bu sayede Aşıklılıların 8. bin yıl günlük faaliyetlerine dair bulgulara ulaşılabilmektedir.
MÖ 8. bin yıl yerleşmesinde Aşıklılılar iki özel işlevli yapı inşa etmişlerdir. Bugün söz konusu yapıların yer aldığı alan, bir korugan altında sergilenmektedir. Konutların olduğu alandan bir çakıllı yol ile ayrılmakta olan “Özel Amaçlı Yapılar Alanı” yerleşmenin güneyinde yer alır. Konut alanındaki yapılardan boyut, plan, malzeme ve iç öğeler açısından oldukça farklı olan iki yapı ile söz konusu alanın, Aşıklı topluluğunun sosyal yaşamları ve inançlarıyla ilintili pratikleri bağlamında ortak kullanım gören bir “komünal alan” olduğu düşünülmektedir.
Yapılardan biri kuzey duvarı taşla örülü, iç avlulu ve tabanın bir kısmının iri kerpiç bloklarla döşendiği duvarları sıvalı ve kırmızı boyalı bir yapıdır. Alanın daha güneyinde yer alan bir başka özel amaçlı yapının ise planı kareye yakındır. Kerpiç duvarlı, tabanı defalarca yenilenmiş ve her yenilemede kırmızı, sarı gibi renklere boyanmış olan bu yapı kanal, seki vb. iç öğelere sahiptir.
Aşıklı topluluğu, tahıl tarımının başlangıcı ve hayvanların yerleşmede tutulmaya başlaması gibi insanlık tarihinde önemli dönüşümlerin yanı sıra Anadolu özelinde birçok gelişmenin de ilklerine imza atmıştır diyebiliriz.
Taban ve duvarları kireç sıvalı özel amaçlı bir yapıda görülebileceği üzere, Aşıklılılar kirecin yakılması ve söndürülmesi işlemi olan ilk piroteknoloji uygulamasını gerçekleştirmişlerdir.
Bir diğer ilk, iki farklı mezarda ölülerin boyun ve kollarında bulunan bakır boncuklardır. Bakırı hem sıcakken hem de soğukken işleyerek söz konusu boncukları üreten Aşıklılılar, ilk madencilik faaliyetini de gerçekleştirmişlerdir denilebilir.
Aşıklılılar, ilk cerrahi müdahale ile birlikte de anılırlar. Yaklaşık 20-25 yaşlarında ölmüş olduğu saptanan bir Aşıklı kadınının kafatasında saptanan delik, bilinen ilk "trepanasyon" uygulamasıdır. Söz konusu müdahale esnasında kadının yaşamakta olduğu, operasyon sonrasında açılan deliğin çevresindeki hücrelerin kendini yenilemeye başladığı tespit edilmiş ve bu tespit kadının ameliyattan sonra bir hafta kadar daha yaşamış olabileceği şeklinde yorumlanmıştır.
Aşıklı Höyük’te 1989 yılında Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında başlayan ve 2000-2003 yılları arasında Prof. Dr. Nur Balkan Atlı tarafından sürdürülen arkeolojik kazıların ardından 2006 yılına dek ara verilen çalışmalara 2006 yılında Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve Dr. Güneş Duru tarafından yeniden başlanmasıyla devreye giren yeni yaklaşımlar ve yeni araştırma soruları, hem koruma ve sergilemeye yönelik hem de bölge halkıyla etkileşimi öngören uygulamaya dayalı birtakım toplumsal projeleri de içermektedir.
Koruma ve sergileme çalışmaları dahilinde, höyüğün girişine yapılan deneysel kerpiç evler, Aşıklı topluluğunun yaşamış olduğu ve arkeolojik kazı çalışmaları ile ortaya çıkarılan MÖ 9. bin yıl ve MÖ 8. bin yıl yapılarının birebir kopyası olarak, tamamen deneysel yöntemler ile inşa edilmişlerdir.
Deneysel Aşıklı Köyü’nde MÖ 9. bin yıl yerleşmesinden bilinen toprağa yarı gömük, oval planlı, kerpiç evler ve MÖ 8. bin yıl yerleşmesinden bilinen dörtgen planlı kerpiç yapılar tüm yapı içi öğeleri ile birlikte görülebilmekte ve gezilebilmektedir. Aynı zamanda MÖ 9. bin yıl yerleşmesinden bilinen saz örgü bir yapı da yine deneysel yöntemlerle inşa edilmiş ve ziyarete açılmıştır.
Deneysel Tarihöncesi Aşıklı Köyü, höyüğün girişinde ziyaretçileri karşılayarak günümüzden 11 bin yıl önce Aşıklı’daki yaşamı somut bir şekilde tanıtır ve ziyaretçileri höyüğe davet eder.
Koruma ve sergileme amacıyla inşa edilen koruyucu çatı yapısı altında, özel amaçlı yapılar alanı ziyaret edilebilmektedir. Gerek kerpiç mimarinin korunması gerekse de en uygun çalışma koşullarının oluşturulması amacıyla inşa edilen koruyucu çatı yapısı içerisinde yer alan yürüme yolları ile ziyaretçiler, Aşıklı Höyük’ün özel amaçlı yapılar alanını yaz-kış ziyaret edebilmektedirler.
Proje kapsamında gerçekleştirilen bir başka toplumsal çalışma, Aşıklı Höyük’ün yer aldığı Kızılkaya Köyü’nden kadınlar ve çocuklar ile gerçekleştirilen el sanatları atölyesi ve arkeoloji eğitim atölyesidir.
Yerel halkla birlikte gerçekleştirilen atölye projeleriyle, üretilen bilginin paylaşımı, yerel halkın Aşıklı Höyük’te gerçekleştirilen çalışmalara aktif katılımının sağlanması ve Aşıklı Höyük vasıtasıyla kültürel miras ve kültürel bellek kavramlarının tanıtılarak farklı kültürlerin ve geçmişin sahiplenmesinin sağlanması hedeflenmektedir.
Aşıklı Höyük Kazı ve Araştırma Projesi ekibi tarafından oluşturulan Kızılkaya Etnografya Merkezi, Kızılkaya Köyü sakinleri ile Aşıklı Höyük ve kazı ekibi arasında karşılıklı bir ilişki ve iletişim ağı kurmak, Kızılkaya Köyü ve bölgedeki geleneksel köy yaşamına dair belleği sergileme yoluyla canlı tutmak amacı ile Gülağaç Kaymakamlığı tarafından hazırlanıp Ahiler Kalkınma Ajansı tarafından finanse edilen “Medeniyet Beşiği Aşıklı Höyük” projesi kapsamında ziyarete açılmıştır. Merkez Kızılkaya Köyü’nde yer almakta olup, yıl boyunca ziyarete açıktır.
Abbes, F. – N. Balkan Atlı – D. Binder- M. C. Cauvin 1999: Etude Téchnologique Préliminaire de I’Industrie Lithique d’Aşıklı Höyük, "TÜBA-AR "II: 117-137.
Astruc, L. R. Vargiolu – M. Ben Tkaya – N. Balkan-Atlı – M. Özbaşaran – H. Zahouani 2011: Multi-scale tribological analysis of the technique of manufacture of an obsidian bracelet from Aşıklı Höyük (Aceramic Neolithic, Central Anatolia), "Journal of Archaeological Science" vol. 38, issue 12, December 2011, 3415-3424.
Balkan Atlı, N. 1992: Aşıklı Höyük: un Asentamiento en Anatolia Central, "Arquelogia Prehistórica del Próximo Oriente, U.A.B. 1989, 1990, 1991" (eds. M. E. Aubet-M Molist) : 43-49.
Balkan-Atlı, N. 1993: Aşıklı Höyük (Aksaray) Yontma Taş Endüstrisinin Teknolojik ve Tipolojik Açıdan İncelenmesi, "VIII. Arkeometri Sonuçları Toplantısı" : 213-225.
Balkan-Atlı, N. 1994: The Typological Characteristics of Aşıklı Höyük Chipped Stone Industry, "Neolithic Chipped Stone Industries of the Fertile Cresent "(eds. H. G. Gebel-S. K. Kozlowski), "Proceedings of the First Workshop on PPN Chipped Lithic Industries" (1993) : 209-221.
Bıçakçı, E. - M. Özbaşaran 19 |
91: Aşıklı Höyük 1989, 1990: Building Activities, "Anatolica" XVII: 136-145.
Birçek, E. - M. Özbaşaran, M. 2011: 2010 Yılında Aşıklı Höyük, "Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Bülteni" -"Haberler, "Mayıs 2011,Sayı 32: 32-35.
Buitenhuis, H. 1996: Archaeozoology of Holocene in Anatolia: A Review, "Archaeometry’94", (eds. Ş. Demirci, A. M. Özer, G. D. Summers): 411-421. Tübitak, Ankara.
Buitenhuis, H. 1997: Aşıklı Höyük: a protodomestication site, "Anthropozoologica" 25-26: 655-662.
Bulur, E. – Wieser, A. – Özer, A. – Göksu, H. Y. 1996: Electron Spin Resonance and Thermoluminescence Studies of Tooth Enamels and Obsidians from Aşıklı Höyük, Turkey, "Archaeometry’94" (eds. Ş. Demirci, A. M. Özer, G. D. Summers): 643-654. Tübitak, Ankara.
Büyükarakaya, A. M. – Y. S. Erdal 2006: Çayönü ve Aşıklı Neolitik Toplumlarında Büyüme Bozuklukları, "21. Arkeometri Sonuçları Toplantısı": 63-78.
Dede, Yüksel 1997: Aşıklı Höyük Kerpiç Yapılarının Korunması Üzerine Çalışmalar. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Duru, G. 2002: Some architectural indications for the origins of Central Anatolia, "The Neolithic of Central Anatolia" (eds. F. Gérard - L. Thissen): 171-180.
Duru, G. 2005: Yakındoğu Neolitiğinde Orta Anadolu Bölgesi Neolitik Dönem Mimarlığının Yeri. İstanbul Teknik Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Duru, G. 2010 : Aşıklı, "Haberler- Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü."
Duru, G. 2013: Tarihöncesinde İnsan-Mekan, Topluluk-Yerleşme İlişkisi: MÖ 9. Bin Sonu-7. Bin başı, Aşıklı ve Akarçay Tepe, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.
Duru, G. – M. Özbaşaran 2005: A non-domestic site in Central Anatolia, "Anatolia Antiqua" XIII: 15-28.
Ertuğ, F. 1997: An Ethnoarchaeological Study of Subsistence and Plant-Gathering in Central Anatolia. Washington University, Unpublished PhD thesis.
Esin, U. 1991: Aşıklı Höyük (Kızılkaya – Aksaray) Kurtarma Kazısı 1989, "Türk Arkeoloji Dergisi" XXIX: 1-34.
Esin, U. 1992: 1990 Aşıklı Höyük Kazısı (Kızılkaya Köyü-Aksaray İli), "XIII. Kazı Sonuçları Toplantısı I": 131-153.
Esin, U. 1993: Zum Ursprung der Kastenbauweise in Anatolien, "Istanbuler Mittelungen" 43: 123-128.
Esin, U. 1993: Copper Beads of Aşıklı, "Aspects of Art and Iconography: Anatolia and Its Neighbors. Studies in Honor of Nimet Özgüç" : 179-183.
Esin, U. 1993: 1991 Aşıklı Höyük Kazısı (Aksaray İli, Kızılkaya Köyü) Kurtarma Kazısı, "XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı I": 131-146.
Esin, U. 1994: Akeramik Neolitik Evrede Aşıklı Höyük, "XI. Türk Tarih Kurumu Kongresi": 29-38.
Esin, U. 1994: 1992 Aşıklı Höyük (Kızılkaya-Aksaray) Kurtarma Kazısı, "XV. Kazı Sonuçları Toplantısı I": 77-95.
Esin, U. 1995: Early Copper Metallurgy at the Pre-Pottery Site of Aşıklı, "Readings in Prehistory, Studies Presented to Halet Çambel": 61-77. Graphis Yayınları, Istanbul.
Esin, U. 1995: Aşıklı Höyük ve Radyo-Aktif Karbon Ölçümleri, "İ. Metin Akyurt – Bahattin Devam Anı Kitabı, Eski Yakın Doğu Kültürleri Üzerine İncelemeler "(eds. A. Erkanal, H. Erkanal, H. Hüryılmaz, A. T. Ökse): 135-146.
Esin, U. 1996: On Bin Yıl Öncesinde Aşıklı: İç Anadolu’da Bir Yerleşim Modeli, "Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme". Habitat II : 31-42.
Esin, U. 1998: Aşıklı Kültürü, Cappadocia/"Kapadokya" (ed. M. Sözen): 83-95. Ayhan Şahenk Vakfı, İstanbul.
Esin, U. 1998: The Aceramic Site of Aşıklı and its Ecological Conditions Based on its Floral and Faunal Remains, "TÜBA-AR "1: 95-103.
Esin, U. 1998: Hunted animals at Aşıklı and the environment, "Man and the Animal World. Studies in Archaeozoology, Archaeology, Antropology and Paleolinguistics in memoriam Sándor Bökönyi "(eds. P. Anreiter, L. Bartosiewicz, E. Jerem, W. Meid) : 215-226.
Esin, U. 1999: Die Akeramischen Siedlungen von Aşıklı Höyük in Zentralanatolien, "Çağlar Boyunca Anadolu’da Yerleşim ve Konut Uluslararası Sempozyumu 5-7 Haziran 1996": 175-187. Ege Yayınları, İstanbul.
Esin, U. 1999: Some Archaeological Evidence from the Aşıklı Excavations for Climatic Fluctuations in Central Anatolia During the early Holocene 10./9.Mill. BP,"Anadolu Araştırmaları" XV: 1-26.
Esin, U. 1999: Copper Objects from the Pre-Pottery Neolithic site of Aşıklı (Kızılkaya Village, Province of Aksaray, Turkey), "The Beginnings of Metallurgy" ( eds. A. Hauptmann, E. Pernicka, T. Rehen, Ü. Yalçın ): 22-30. Bochum.
Esin, U. 2000: 1998 Aşıklı Höyük (Aksaray İli) Kurtarma Kazısı Raporu, "21. Kazı Sonuçları Toplantısı" 1: 71-80.
Esin, U. 2000: Aşıklı Höyük Kurtarma Kazıları, Türkiye "Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi" (1932 – 1999 ) ( ed. O. Belli): 80-86. İstanbul.
Esin, U. 2007: Aşıklı Höyük, "Die aeltesten Monumente der Menschheit/İnsanlığın En Eski Anıtları": 114, 458. Badisches Landesmuseum Karlsruhe.
Esin, U. - S. Harmankaya 1992: Aşıklı Höyük: Akeramik Neolitik Evre’de Yeni Bir Kültür Modeli, "Arkeoloji ve Sanat Dergisi" 54/55: 2-12.
Esin, U. - S. Harmankaya 1999: Aşıklı, "Neolithic in Turkey, The Cradle of Civilisation" (eds. M. Özdoğan-N. Başgelen): 115-132. Arkeoloji ve Sanat, Istanbul.
Esin, U. - S. Harmankaya 1999: Aşıklı Höyük Kazısı 1997, "XX. Kazı Sonuçları Toplantısı" I: 101-114.
Esin, U. - S. Harmankaya 2007: Aşıklı Höyük, "Türkiye’de Neolitik Dönem" (eds. M. Özdoğan-N. Başgelen): 255-272. Arkeoloji ve Sanat, Istanbul.
Esin, U. - E. Bıçakçı- M. Özbaşaran - N. Balkan Atlı - D.Berker - İ. Yağmur - A.K. Atlı 1991: Salvage Excavations at the Pre-Pottery Site of Aşıklı Höyük of Central Anatolia, "Anatolica "XVII: 123-174.
Gérard, F. – L. Thissen 2002: "The Neolithic of Central Anatolia". Ege Yayınları, Istanbul.
Gülçur, S. 1994: Aşıklı Höyük Çitlenbikleri, "IX. Arkeometri Sonuçları Toplantısı": 101-109.
Güldoğan, Emre 2002: Aşıklı Höyük Sürtme Taş Endüstrisi ve Sorunları. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Kaya, Munise 2002: Aşıklı Höyük 4GH Derin Sondaj Açması Kemik Buluntuları. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Kayacan, N. - . M. Özbaşaran 2007: The Choice of Obsidian and its Use at Musular - Central Anatolia, "Les communautés du Néolithique pré-céramique d’Eurasia: de l’analyse de la diversité des systémes techniques a la caractérisation des comportements sociaux", (Eds. L. Astruc- D. Binder- F. Briois), Editions APDCA, Antibes, 229-233.
Kayacan, N. - M. Özbaşaran 2011: Preliminary Results of the Technological Analyses of the Musular Obsidian- Central Anatolia, "The State of the Stone: Terminologies, Continuities and Contexts in Near Eastern Lithics". E. Healey, S. Campbell and O. Maeda (eds), Studies in Early Near Eastern Production, Subsistence, and Environment 13 (2011): 417-419. Berlin: ex oriente.
Kurt, N. – M. Özbaşaran 2013: Aşıklı Höyük Sonuçları-2012, "Haberler TEBE", sayı 35, s. 24-25.
Özbaşaran, M. 1998: The Heart of a House: The Hearth-Aşıklı Höyük, a Pre-pottery Neolithic Site in Central Anatolia, "Light on Top of the Black Hill." "Studies Presented to Halet Çambel" (eds. G. Arsebük-M. J. Mellink-W. Schirmer): 555-566. İstanbul.
Özbaşaran, M. 1999: Musular: A General Assessment on a New Neolithic Site in Central Anatolia, "Neolithic in Turkey" (Eds. M. Özdoğan-N. Başgelen), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 147-155.
Özbaşaran, M. 2000 : The Neolithic Site of Musular- Central Anatolia, "Anatolica" XXVI, 129-151.
Özbaşaran, M. 2003: Musular -Aşıklı İlişkisinde Kireç Tabanlı Yapılar, "Ufuk Esin’e Armağan, Köyden Kente, Yakındoğu’da İlk Yerleşimler", (eds. M. Özdoğan- H. Hauptmann - N. Başgelen): 2. Cilt: 361-372.
Özbaşaran, M. 2007: Kapadokya Yerel Mimarisinde Anakaya İşçiliği. Tarihöncesi ve Günümüz Örnekleri, "Refik Duru’ya Armağan- Studies in Honour of Refik Duru", (Der. G. Umurtak- Ş. Dönmez- A. Yurtsever), Ege Yayınları, İstanbul, 51-58.
Özbaşaran, M. 2007: Musular, in vor 12.000 Jahren in Anatolien, "Die aeltesten Monumente der Menschheit", Badischen Landesmuseum Karlsruhe, Karlsruhe, 117.
Özbaşaran, M. – M. Cutting 2007: Das Neolithikum in Zentralanatolien, in vor 12.000 Jahren in Anatolien, "Die aeltesten Monumente der Menschheit", Badischen Landesmuseum Karlsruhe, Karlsruhe, 112-125.
Özbaşaran, M. 2011: Aşıklı 2010, "Anatolia Antiqua" XIX (2011): 27-37.
Özbaşaran, M. 2011: The Neolithic on the Plateau, S. Steadmann- G. McMahon (eds). "The Oxford Handbook of Ancient Anatolia 10.000-323B.C:E.": 99-124. Oxford University Press.
Özbaşaran, M. 2012: Aşıklı Höyük, http://www.bilimania.com/haber/702/asikli-hoyuk
Özbaşaran, M. 2012: Aşıklı, M. Özdoğan, N. Başgelen and P. Kuniholm (eds.) The Neolithic in Turkey, New Excavations & New Research. Central Turkey: 135-158. Archaeology & Art Publications, Istanbul.
Özbaşaran, M. 2013: Orta Anadolu'nun Neolitikleşme Sürecinde Aşıklı, "Colloquium Anatolicum" XII: 1-14.
Özbaşaran, M. - G. Duru 2011: Asikli Höyük, un village d’Anatolie centrale, il y a 10 000 ans, "Archéologia" no 489: 54-65.
Özbaşaran, M. - G. Duru- N. Kayacan - M. Endoğru 2002: Musular 2000 Yılı Kazısı, "23. Kazı Sonuçları Toplantısı" 2. cilt, 115- 122.
Özbaşaran, M. - G. Duru- H. Buitenhuis - N. Kayacan - R. Christidou 2003: Musular 2001 Yılı Kazısı, "24. Kazı Sonuçları Toplantısı" 1. cilt, 259- 268.
Özbaşaran, M. – G. Duru – B. Erdoğu – N. Kayacan – Y. Kiper 2006: Musular Kazı ve Araştırma Projesi, 2003-2004, "27. Kazı Sonuçları Toplantısı" 1. cilt, 241- 248.
Özbaşaran, M. – G. Duru – N. Kayacan – B. Erdoğu – H. Buitenhuis 2007: Musular 1996-2004: Genel Değerlendirme, "Türkiye’de Neolitik Dönem", (Der. M. Özdoğan- N. Başgelen), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 273-283.
Özbaşaran, M. – G. Duru – D. Teksöz- S. Omacan 2010: Yaşayan Geçmiş: Aşıklı Höyük, "TÜBA Kültür Envanteri Dergisi" 8: 215-228.
Özbaşaran, M. – G. Duru – N. Kayacan – B. Erdoğu – H. Buitenhuis 2012: Musular –The 8th Mill cal. BC Sattelite Site of Aşıklı, M. Özdoğan, N. Başgelen and P. Kuniholm (eds.) The Neolithic in Turkey, New Excavations & New Research. Central Turkey: 159-180. |
Archaeology & Art Publications, Istanbul.
Özbek, M. 1992: Aşıklı Höyük Neolitik İnsanları, "VII. Arkeometri Sonuçları Toplantısı": 145-160.
Özbek, M. 1993: Aşıklı Höyük Neolitik Çağ İnsanları, "VIII. Arkeometri Sonuçları Toplantısı: "201-212..
Özbek, M. 1993: Antropologia de les Poblacions Neolítiques de Çatal Höyük, d’Aşıklı ı de Çayönü (Turqia), "Cota Zero 9": 31 – 35. Barcelona.
Özbek, M. 1994: Aşıklı Höyük İnsanları (1990 ve 1992 Buluntuları), "IX. Arkeometri Sonuçları Toplantısı ": 23-31.
Özbek, M. 1996: Aşıklı Neolitik Çağ İnsanlarında Ağız Sağlığı ve Beslenme, "1995 Yılı Anadolu Medeniyetleri Müzesi Konferansları ": 82-93.
Özbek, M. 1998: Human Skeletal Remains From Aşıklı, a Neolithic Village Near Aksaray, Turkey, "Light on Top the Black Hill. Studies Presented to Halet Çambel"(eds. G. Arsebük, M. J. Mellink, W. Schirmer) : 567-579.Istanbul.
Özbek, M. 1999: Aşıklı (Aksaray) Neolitik Çağ Erkeğinde Demir Eksikliğinden Kaynaklanan Rahatsızlık, "Belleten" LXX/234: 391-402.
Stiner, M. C. et al. 2014: A Forager-Herder Trade-off, from Broad-Spectrum Hunting to Sheep Management at Aşıklı Höyük, Turkey, "PNAS" 111 (23).
Thissen, L. 2002: Appendix I. CANeW 14C databases and 14C charts, Anatolia, 10,000-5000 cal BC, "The Neolithic of Central Anatolia" (eds. F. Gérard- L. Thissen): 299-337. Ege Yayınları, Istanbul.
Todd, I. 1966: Aşıklı Hüyük - A Protoneolithic Site in Central Anatolia, "Anatolian Studies" XVI: 139-163.
Uzdurum, M. – M. Özbaşaran 2012: Aşıklı Höyük'te Günlük Faaliyetler ve Bulgular – 2011, "Haberler TEBE", sayı 33, s. 19-21.
Uzdurum, M. 2013: Aşıklı Höyük Yerleşmesinde Ateş Yerleri ve Kullanımı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Yalçın, Ü., Pernicka, E. 1999: Frühneolithische Metallurgie von Aşıklı Höyük, "The Beginnings of Metallurgy. Der Anschnitt 9" (eds. A. Hauptmann, E. Pernicka, T. Rehen, Ü. Yalçın ): 45-54. Bochum.
Yıldırım, Semra 1999: Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemde Ok ve Mızrak Uçlarının Gelişimi, Aşıklı Höyük Örneği. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Yıldırım Balcı, Semra 2007: Orta Anadolu Obsidyen Teknolojisi: Aşıklı Höyük Modeli, Tekno-Kültürel Kökeni ve Evrimi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Yılmaz, Yasemin 2002: Aşıklı Höyük İskeletlerinin Morfolojik Olarak Karşılaştırmalı İncelenmesi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
van Zeist, W.- G. Jan de Roller 1995: Plant Remains from Aşıklı Höyük, A Pre-Pottery Neolithic Site in Central Anatolia, "Vegetation History and Archaebotany 4 ": 179-185.
van Zeist, W.- G. Jan de Roller 2003: Some Notes on the Plant Husbandary of Aşıklı Höyük, "Reports on Archaeobotabical Studies in the Old World" (ed. W. Van Zeist): 115-142. Gröningen.
Nurettin Sözen
Nurettin Sözen (d. 1937, Gürün) Türk hekim ve siyaset adamı.
İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. 1978'de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde kulak-burun-boğaz dalında profesör oldu. 1982-1983 yılları arasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi dekanlığı ve İstanbul Üniversitesi rektör yardımcılığı yaptı.
CHP Gençlik Kolları ve Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı gibi derneklerde siyasal eylemlere katılan Sözen, 1989 yerel seçimlerinde Sosyaldemokrat Halkçı Parti'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçildi. Belediye Başkanlığı döneminde 1992 yılının Eylül ayında İstanbul Metrosu'nun (Taksim-4. Levent) inşaatı başladı, İstiklal Caddesi yayalaştırılarak 1961'de seferlerine son verilmiş olan nostaljik tramvaylar tekrar hizmete girdi, 1992'de Topkapı-Sirkeci arasında hızlı tramvay (T1 hattı) seferleri başlatıldı. Bunlara rağmen 1993 yılında patlak veren İSKİ Skandalı, belediye ile işçiler arasındaki sorunlara bağlı olarak yaşanan çöp sorunu ve yaygın su kesintileri nedeniyle kendisi ve SHP büyük oranda yıprandı. 1994 yerel seçimleri'nde tekrar aday olmadı. 2002 yılında CHP Sivas Milletvekili seçildi.
1970'te evlendiği kendisi gibi hekim olan Engin Sözen'i 1985'te yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle kaybetti. 1997'de Müjgan Şerefhanoğlu'yla evlendi.
APOEL (futbol takımı)
APOEL (Yunanca: ΑΠΟΕΛ; Aθλητικός Ποδοσφαιρικός Όμιλος Eλλήνων Λευκωσίας, Athlitikos Podosfairikos Omilos Ellinon Lefkosias, Lefkoşa Rum Atletik Futbol Kulübü), bir Kıbrıs Cumhuriyeti ve Lefkoşa futbol takımıdır.
Kulüp,8 Kasım 1926 yılında POEL (Lefkoşalı Yunanların Futbol Kulübu) olarak kurulmuştur; Kıbrıs Futbol Federasyon'nunun kurucu üyesidir. Kulüp, Lefkoşa'da Yunan işadamlarınin oluşturduğu 40 kişilik bir grup tarafından Ledra Sokağı'nda(Uzun Yol'da) kurulmuştur. Adını da bu sebepten dolayı böyle almıştır. Kulübün ilk başkanı Giorgos Poulias (Yorgos Pulyas) olmuştur.
Kulübün 1927'de İskender, Mısır'a yaptığı yolculuk sırasında 1928 Genel Kongresi'nde karar verilerek oyuncuların yalnız iyi bir futbolcu olmadıklarını, iyi bir atlet olduklarınıda gösterdiler. Ve karar verilerek futbola eklenti olarak bu kulübün atletizm de olmasına karar verilerek kulübün adını APOEL (Lefkoşalı Yunanların Atletik Futbol Kulübü) olarak değiştirdiler.
1934 yılında APOEL, Kıbrıs Futbol Federasyon'unun kurulmasında büyük rol oynamıştır. Ve iki yıl sonra Kıbrıs Birinci Ligi başladı, ilk kupaların çoğunu APOEL kazandı.
Politik olayların neden olarak başlayan Yunan İç Savaşı, 1948 yılında kulübün ikiye ayrılmasına neden oldu. Kendine güvenen ve solcu olan atletler Omonia Lefkoşa Futbol Kulübü'nü kurdular. Bu yeni kurulan takım APOEL'in büyük bir rakibi durumundadır ve şimdi bile iki takımın taraftarları biribirlerine karşı düşmanlıkları vardır.
Daha sonraki yıllarda da APOEL'i bekleyen sorunlar vardır. APOEL atletlerinin milliyetçilik düşünceleri vardı. 1955-1959 yılları sırasında İngilizler'e karşı olarak kurulan aktif örgüt EOKA (Kıbrıs Savaşçıları Millî Mücadele Örgütü)'ne katılmışlardır, Michalakis Karaolis, İngiliz Otoriter Askerleri tarafından tutuklanmıştır. Bu dönem içinde APOEL'in bütün oyuncuları eleştirilmiştir.
Futbol Takımı güçlenerek geri döndüler. Ve ilk Avrupa tecrübelerini 1963 yılında Norveç takımı Gjovik Lyn'i Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda (6-0,1-0) lık skorlarla yenerek Kıbrıs takımları adına bir ilki gerçekleştirmiştir.
APOEL 1970 li yıllarda da birçok başarıya imza atmıştır. 1973 yılında teknik direktörü Panos Markovic olarak değişti. Kıbrıs Şampiyonu'nun bir seneliğine Yunanistan Ligi'nde oynaması kararından sonra ilk APOEL Yunanistan Ligi'ne gitmeye hak kazandı. Bu karar 1970li yılların yarısında kaldırıldı.
1973 yılında APOEL, basketboldaki ilk başarısını Kıbrıs Kupası'nı kazanarak yaptı. 3 yıl sonra da ilk Kıbrıs Şampiyonluğu'nu yaşadı. Voleybolda ise 1979-1985 yılları arasında çok başarılı bir dönem yaşayarak 6 şampiyonluk yaşadı. 1995-1996 yılları arasında, 70. yılında, millî şampiyonluk yaşadı. 2002 yılında APOEL, Avrupa'da 10 maç yaparak bir Kıbrıs takımı için büyük bir başarı yakaladı.
"Son Güncelleme: 2 Nisan 2016"
Son güncelleme:9 Mayıs 2008
Aşağıda APOEL takımını yönetmiş kişilerin listesi yer almaktadır.
Başkanlar:
Yardımcılar:
Futbol
Basketbol
Voleybol
"Son güncelleme: 16 Nisan 2012"
Colonization
Colonization Sid Meier ve Microprose Corp. birlikte 1994 yılında hazırladığı ekonomi ve savaş stratejisinin birlikte kullanabildiğiniz bilgisayar oyunudur. Oyun Amerika'nın Avrupa milletleri tarafından kolonileştirilmesini konu alır.
Oyuna Fransa, İngiltere, İspanya ve Hollanda'dan birini seçerek başlarsınız. Amaç, size verilen gemi ile Amerika kıtasına gitmek, orada bir koloni kurmak, daha sonra o kolonide ürettiğiniz malları satıp zenginleşmek, bu arada etraftaki yerli kabileleri ve diğer Avrupalı kolonicileri imha etmektir. Bir süre sonra o kadar güçlenirsiniz ki, mesela İngiltere'yi oynuyorsanız İngiltere kralına başkaldırıp bağımsızlığınızı ilan edebilirsiniz.
Oyunun kapsamlı bir ekonomik modeli vardır. Örneğin, koloninizin etrafındaki ağaçları kesip odun olarak satabilirsiniz ama odun ucuz olduğu için çok para kazanamazsınız. Onun yerine bir kâğıt fabrikası kurup odunları kağıda çevirirseniz çok daha fazla para kazanabilirsiniz. Tabi bunun için para ödeyip Avrupa'dan kâğıt fabrikasında çalışabilecek işçi getirmeniz gerekir.
Avrupa'dan düzenli olarak kolonilerinize belli mesleklerde kolonistler gelir. Örneğin ağaç kesmek için oduncuya, maden çıkartmak için madenciye ihtiyacınız vardır. Bunun yanı Avrupa'dan bazen de suçlular gelir. Kolonilerinize okul kurabilirsiz ve o okulda suçluları eğiterek onları oduncu, madenci, politikacı ve hatta asker yapabilirsiniz.
Savaş oyunda önemli bir yer tutar. Savaşmak için askere ihtiyacınız vardır. Askerleri Avrupa'dan satın alabilirsiniz ama bu çok pahalıya patlar. Onun yerine askerleri kendiniz üretmeniz daha iyi bir yöntemdir ama bunun için kuvvetli bir ekonomiye ihtiyacınız vardır. Birkaç madenci demir madeni çıkarır, sonra o madenler demircilerde işlenir, işlenmiş demirler de silah atölyelerinde tüfeğe çevrilir. Üretilen bu tüfekler kolonistlere dağıtılarak sıradan vatandaşlar askere çevrilebilir. Askerleri kullanarak rakip oyuncuların kolonilerine saldırabilir ve oraları ele geçirebilirsiniz.
Eurosport 1
Eurosport 1, 54 ülkede ulaşılabilen, 21 dilde, uydu üzerinden ve kablolu yayın yapan uluslararası bir spor kanalı. Sahibi Fransa merkezli kuruluş TF1 Group'tur. Günlük spor haberleri verir, pek çok spor olayını canlı yayınla seyircilerine aktarır. 2008 yılı içerisinde Eurosport 1 HD adı altında yüksek çözünürlük yayınlarına başlamıştır.
25 Mayıs 2008'de yayın hayatına başlamıştır. Eurosport 1 kanalı ile eş zamanlı yüksek çözünürlüklü (HD) yayın yapmaktadır.
Kanalın yayın akışı içinde haftanın yedi günü Dünya'nın her yerinden değişik dallarda spor karşılaşmaları ve turnuvalar aktarılmaktadır.
Futbolda, UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası maçlarının özetleri, Eurogoals programı adı altında Avrupa liglerinden haftalık özetler ve Eurosport 2'de Serie B maçları futbol adına seyirciler |
e sunulan ana yayınlardır. Her yılın yaz mevsimi başında Fransa'da düzenlenen "Toulon Gençlik Festivali" futbolun yeni yeteneklerini keşfetmek için önemli bir fırsattır. Bunun dışında FIFA bünyesinde düzenlenen 20 Yaş Altı (U-20) Dünya Şampiyonası ve UEFA tarafından düzenlenen 19 Yaş Altı (U-19) Avrupa Şampiyonası da 2007 yazında izleyicilere aktarılmaktadır.
Basketbolda, ULEB Cup'tan her hafta yapılan karşılaşmaların yanı sıra otoritelerce Dünya'nın en zorlu ikinci ligi kabul edilen İspanya Basketbol Ligi Liga ACB'den de her haftanın önemli maçları, Play-Off'lar dahil olmak üzere canlı olarak ve yayın akışının yoğunluğuna göre banttan yayınlarla genel olarak Eurosport 2'den aktarılmaktadır. Euro League ve ULEB Cup maçlarının özetleri her cuma Euroleague Basketball Show ve İspanya Ligi özetleri ise her salı ve pazar günleri Spanish Basketball League Magazine (İspanya Basketbol Ligi Programı) programlarından takip edilebilir. Kanal, 2007 yazında Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ta düzenlenen 19 Yaş Altı (U-19) Dünya Şampiyonası'nı da seyircilerine sunmaktadır.
Teniste, ATP ve WTA turları kapsamında yılın tümünü kapsayan prestijli turnuvalar seyircilere aktarılırken takvimin en önemli olayları kabul edilen 4 Grand Slam'in üçünün kanaldan takip edilebilmesi mümkündür. Bunlar: Avustralya Açık (Australian Open), Fransa Açık (Roland Garros) ve Amerika Açık'tır (US Open).
Winter Park (Kış Parkı) kavramı kapsamında her Kasım ayından itibaren alp disiplini, artistik patinaj, biatlon, körling, kayaklı koşu, kuzey kombine, kızak gibi birçok kış sporu izleyicilerin beğenisine sunulur. Ayrıca hafta sonları koşulan yarışlar ve sonuçları, pazar akşamları izleyicilere sunulan Winter Park Weekend (Kış Parkı Haftasonu) programından takip edilebilir.
Motorsporlarından izleyicilerine geniş seçenekler sunan kanalda sezon boyunca başta MotoGP, Dünya Ralli Şampiyonası, Dünya Binek Otomobiller Şampiyonası WTCC ve Dakar Rallisi olmak üzere GP2, International Formula Masters, International Open, MotoCross MX1 ve MX2 yarışları, Porsche Cup gibi birçok yarış türü izlenebilmektedir. Hafta sonu yapılan yarışlar ve sonuçları ise, pazar akşamları izleyicilere sunulan Motor Sports Weekend (Motor Sporları Haftasonu) programından izlenebilir.
Her çarşamba akşamı Wednesday Selection konsepti bünyesinde Yatçılık, Binicilik, Golf gibi spor dallarına ait seçkin yarışmaların geniş özetleri ve son haberler yer alırken yine binicilikte en prestijli tur olarak değerlendirilen "Equestrianism Global Champions Tour" takviminde yer alan tüm yarışlarıyla Arezzo, Atina, Monako gibi Avrupa'nın seçkin binicilik merkezlerinden canlı olarak izleyicilere aktarılmaktadır. Inside Alinghi ve Yacht Club programlarında ise yatçılık dünyasından gelişmelere yer verilir.
Kanalda her salı akşamı canlı ve cuma ile hafta sonları ise genel olarak battan olmak üzere Avrupa ve Amerika'dan Boks karşılaşmaları nakledilmektedir. Bunun yanı sıra, dövüş sanatları da yayın akışı içinde yer bulmaktadır. Kick Boks'ta Avrupa'dan "It's Showtime Trophy", "Slam Event" ve "Klash Event" gibi turnuvaların yanında ve K-1 organizasyonunun Grand Prix'leri Fight Club (Dövüş Kulübü) programından aktarılmaktadır. Karate, Judo, Tekvando gibi olimpik disiplinlere ait Dünya ve Avrupa şampiyonaları da çoğu faal sporcu ya da antrenör olan canlı yayın konuklarıyla izleyicilere sunulmaktadır. 2007 yılında İstanbul'da yer alacak olan Karate Dünya Şampiyonası Kasım ayında kanaldan izlenebilir.
Snooker ve Bilardoda birçok albenili turnuva, en üst düzey sporcuların maçları eşliğinde seyircilere aktarılır. Ayrıca Hall of Frame adlı programda popüler ya da tarihi başarılara imza atmış sporcuların hayatlarına dair bilgiler sunulurken, dönüm noktası maçlar da programın içeriğine dahil edilmektedir.
Eurosport IAAF tarafından organize edilen World Athletics Tour kapsamında Grand Prix ve Super Grand Prix yayını dışında sezon sonunda yapılan Dünya Atletizm Finalini yayınlar. Ayrıca Dünya ve Avrupa Atletizm Şampiyonaları yayınları da yine Eurosport yayın akışı dahilindedir.
Kürek sporunun gelişmesine paralel olarak Kürek Dünya Kupası, Dünya ve Avrupa şampiyonası gibi büyük organizasyonlar da Eurosport'tan takip edilebilir. Kürek dünyasının en önemli kapışması sayılan Oxford -Cambridge regattası da sporseverlerin Eurosport aracılığıyla ulaşabileceği bir diğer büyük etkinliktir.
Ayrıca o hafta içinde WWE'de neler olduğunu özetle anlatan 30 dk'lık 'This Week on WWE' ve profesyonel güreş tarihinden eski ama güzel maçları bizlere sunan 1 saatlik 'Vintage Collection' programları da yayın yapmaktadır.
Eurosport 2'nin izleyicilere sunduğu en önemli hizmet 7/24 durmaksızın ve sürekli yenilenen haber kuşağıdır. Tüm spor dallarıyla ilişkili son gelişmeler gün içinde yaklaşık 15 sefer izleyiciye ulaştırılan haber bültenleriyle takip edilebilir.
Piper Perabo
Piper Lisa Perabo, (d. 31 Ekim 1976; Toms River, New Jersey, ABD) ABD'li film oyuncusu.
31 Ekim 1976'da New Jersey'de dünyaya gelen Piper Perabo'nun babası George William Perabo Portekizli, annesi Mary Charlotte Ulland ise Norveç asıllı Amerikalıdır. Ailesi Piper adını Amerikalı aktris Piper Laurie'den esinlenerek koymuştur. Piper Perabo'nun erkek kardeşleri Noah ve Adam da aktördür.
Piper Perabo, Ohio Üniversitesi (Athens, Ohio) Güzel Sanatlar Fakültesinden 1998 yılında mezun olmuştur. Branşı oyunculuktur. Üniversiteden mezun olduktan sonra New York'a taşınmış ve ilk filmi olan kısa metrajlı "Single Spaced"de rol almıştır. Whiteboyz isimli filmde rapçi olmak isteyen başrol oyuncusunun sevgilisini canlandırmıştır. Bu rol Perabo'nun ilk büyük rolüdür. Bu film sırasında Perabo "Knuckleface Jones" isimli bir kısa metrajlı filmde daha rol almıştır.
2000 yılı Perabo'nun kariyerinde bir dönüm noktası olmuştur. "The Adventures of Rocky and Bullwinkle" isimli filmde başrollerden birini üstlenmiş ve bu filmde FBI Ajanı Karen Sympathy'i canlandırmıştır. Perabo'yu üne kavuşturan film ise Coyote Ugly olmuştur. Perabo bu filmde "Jersey" lakaplı Violet Sanford karakterini canlandırmıştır. Şarkı yazarı olma hayaliyle New Jersey'den New York'a taşınan Jersey'in hikâyesini anlatan "Cayote Ugly" için Perabo şan, gitar, piyano ve barmaidlik dersleri almıştır. Film yakaladığı gişe başarısını aday olduğu ödüllerde sürdüremediyse de Perabo bu filmdeki "One Way or Another" şarkısının seslendirildiği bölümle MTV Film Ödülleri "En İyi Müzik Anı" ödülünü almıştır.
2001 yılında bağımsız Kanada filmi Kayıp ve Çılgın'da başrollerden birini üstlenmiştir. Bu filmde okuduğu yatılı okuldaki kız arkadaşlarından birine aşık olan bir karakteri canlandırmıştır. 2002 yılında "Slap Her... She's French" isimli filmde Amerikaya gelen Fransız bir kültür değişim öğrencisi rolüne brünmüştür. 2003 yılında başrolünü Steve Martin'in üstlendiği Cheaper by the Dozen isimli filmde kalabalık bir ailenin en büyük çocuğu rolünü üstlenmiştir. Bu filmin 2005 yılında çekilen devamında da rol almıştır.
Son dönemde çektiği önemli filmleri arasında The I Inside (2003), Perfect Opposites (2004), George and the Dragon (2004), The Cave (2005) (başrolü Lena Headey ile paylaşmıştır), Imagine Me & You (2005) (başrolü Lena Headey ile paylaşmıştır), ve başrollerini Morgan Freeman ile Justin Timberlake'in paylaştığı Edison (2005) sayılabilir.
Pizza Tycoon
Pizza Tycoon, MicroProse Corp. ve Software2000'in 1994 yılında hazırlamış olduğu, bilgisayar tabanlı bir strateji oyunudur.
Oyun birçok strateji sever tarafından tycoon serilerinin en güzel ve dengeli oyunu olarak kabul edilir. İlk bakışta basit gözüken ama oynadıkça aslında ne kadar zor olduğunu anlayacağınız ender oyunlardan biridir. Bir disket boyutundaki bu mucize inanılmaz derecede detaylı ve insanı içine çeken bir kurguya sahiptir.
Oyuna başlarken bir karakter seçmemiz gerekmektedir, ama bu noktada dikkat etmeniz gereken bir husus vardır, o da karakterlerin özellikleridir. Örneğin başlangıçta bir karakterin parası ne kadar yüksekse, buna mükabil karizması sağlığı gibi özellikleri de o kadar düşüktür. Önemli olan dengeli bir karakter seçmektir. Sağlığı düşük bir karakter öğleden sonra saat 5'te günü bitirirken, sağlıklı bir karakter akşam 11'lere kadar dayanabilir. Ya da karizması ve popüleritesi yüksek bir karakterin dükkânına daha fazla müşteri gelecektir.
Oyuna bir adet restoran ve 3 tane hazır pizza tarifi ile başlanır. İlk amacımız restoranımızın gereksinimlerini yerine getirmektir. Bunlar ;
Dükkanımızın dekorasyonu tamamlandıktan sonra, pizza yapımına geçebiliriz.
Yaptığınız her pizza şehirde yaşayan tüm kesimlere hitap etmez. Çocuk - genç - yaşlı - işçi ve zengin insanların zevkleri farklıdır.
Pizzanızı bitirdiğinizde bir komite tarafından değerlendirilip puan alırsınız, bu komitedeki kişilerin de zevkleri farklıdır, örneğin biri peynir severken diğeri meyveli pizza ister ya da biri et ürünleri isterken diğeri sebzeli pizzadan hoşlanır. Kısa bir süre içerisinde deneme yanılma yöntemiyle hangi kategorideki insanlara hangi tür pizzaların hitap ettiğini kendiniz bulabilirsiniz ya da işin kolayına kaçıp oyun içindeki göstergelerden hangi kategorideki insan çeşidinin hangi tür pizza sevdiğini bulabilirsiniz.
Dükkanımızı açmadan önce yapılacak son bir şey kaldı, o da pizza malzemelerini pazardan almak. Ürünlerin kalitesi arttıkça pizzanızın beğenilirliği de artar, ama buna istinaden fiyatı da.
Dükkanımızı açtık peki her şey bitti mi?
Hayır, yapabileceğiniz bazı şeyler şunlardır ;
Ve daha onlarcası...
Kısacası Pizza Tycoon bir oyundan daha fazlasıdır, liberal ekonomide başarının nelere bağlı olduğunu anlatan oyun iktisat öğrencileri için tez konusu olabilecek derecede detaylıdır...
BRT (anlam ayrımı)
BRT aşağıdaki anlamlara gelebilir:
San Fermin Festivali
San Fermín festivali Kuzey İspanya'daki Pamplona şehrinde her yıl 6 Temmuz ile 14 Temmuz arasında düzenlenen geçmişi eskilere dayanan bir kutlamadır. Bu kutlamada en önemli aktivite encierro yani boğaların koşması olmakla beraber festival hafta boyunca süren bir sürü diğer geleneksel |
etkinlikleri de kapsar. Yerel dilde "Sanfermines" olarak bilinir ve bu festival bir bütün olarak Pamplona ve Navarre'nin "koruyucu meleği" olan San Fermin onuruna düzenlenir. Festivalde yaşananlar Amerikalı yazar Ernest Hemingway'in Güneş de Doğar adlı eserinin merkezinde yer alır. San Fermin Festivali, muhtemelen İspanya'da yapılan festivaller arasında uluslararası arenada en çok tanınan festivaldir.
Dünya Barış Günü
Dünya Barış Günü veya Uluslararası Barış Günü (İngilizce: "International Day of Peace"), her yıl 21 Eylül tarihinde kutlanan uluslararası bir bayram.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’deki 57. birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her eylülün üçüncü salı gününü”nü “Uluslararası Barış Günü” ilan etmiştir. Yıllar sonra Genel Kurul'un 7 Eylül 2001 tarih ve A/RES/55/282 sayılı kararı ile 21 Eylül'ü Barış Günü olarak kabul edilmiştir.
Birleşmiş Milletler, Barış Günü'nde, dünya çapında çatışmaların önlenmesi ve barışın tesisi yolunda bilinçlenmeyi amaçlıyor. Her 21 Eylül’de, Birleşmiş Milletler Merkezi’ndeki “Barış Çanı” çalınıyor.
Savaşlardaki insani kıyımın anısına Japonya tarafından yaptırılan bu çan, dünyanın tüm kıtalarından çocukların bağışladıkları bozuk paralarla üretildi.
Çanın üzerine, “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazındı.
Eskiden Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı'nı başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan etmiştir.
FourFourTwo
FourFourTwo, dünyanın birçok ülkesinde satılan ve en tanınan futbol dergisidir. Adını 4-4-2 taktiğinden alan ve aylık çıkarılan derginin Türkiye yayını 2006 yılının Nisan ayında başlamıştır. FourFourTwo, her ay farklı röportajlarla, ilginç konularla, eklerle ve posterlerle Türkiye'deki futbol severlerin beğenisine sunulmaktadır.
İzmir Kitap Fuarı
İzmir Kitap Fuarı, İzmir Kültürpark'ta, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından gerçekleştirilen ve en küçüğünden en büyüğüne her türlü kitabevinin katıldığı bir kitap fuarı etkinliğidir.
18 Nisan - 26 Nisan 2009 tarihleri arasında on dördüncüsü gerçekleştirilen fuara 300'e yakın kitabevi, 500 yazar iştirak etmiştir. Fuarın en büyük özelliklerinden birisi girişinin ücretsiz olmasıdır. Böylece halkın her kesimine hitap etmekte ve halkı okumaya teşvik etmektedir.Büyük ilgi görünce bu özellik devam ettirilmiştir.
Kerala
Kerala (കേരളം); Hindistan'ın güneybatısında eyâlet. Ülkenin sosyalist idareyle yönetilen birkaç eyâletinden biridir. Ülkenin okuma yazma oranı (%93'ün üzerinde), yaşam standardı ve beklenen yaşam süresi en yüksek eyaletidir. Aynı zamanda, Hindistan'daki eyaletler arasında en düşük cinayet oranına ve en düşük yolsuzluk oranına sahip eyalettir. Kerala aynı zamanda Hindistan en güzel yerlerden biri olarak gösterilen, turistik bir bölgesidir.
Ponte Vecchio
Ponte Vecchio (Türkçe: "Eski Köprü"), Arno Nehri üzerinde bulunan, Floransa'nın en meşhur köprüsüdür. Nehrin en dar kısmında yer alan Ponte Vecchio 14. yüzyılda tamamlanmıştır. Köprünün üzerinde çok sayıda kuyumcu dükkanı bulunmaktadır. Köprünün ortasında Benvenuto Cellini'nin bronzdan bir büstü bulunur. 1117'de bir taşkın tarafından tahrip edildikten sonra taş olarak yeniden inşa edildi.
Genişliği 32 metredir. 3 kemer üstüne kurulmuştur. Ana kemer 30, diğer iki kemer 27 metre açıklığa sahiptir.
II. Dünya Savaşı sırasında bir köprüler şehri olan Floransa'nın tüm köprüleri Almanlar tarafıdan bombalanarak yıkıldığı halde bu köprü bombalanmamıştır.
1216 yılında Buondelmonte adında bir genç soylu, çıkar çatışmalarından dolayı köprüde öldürülür. Bu cinayetten sonra o zamanın Floransa'sının iki güçlü siyasi kesimi Guelfolar ve Ghibellinolar arası savaş başlamıştır. Bu yüzden Floransa'nın en kanlı cinayeti olarak da bilinir.
Ünlü yazar Dante, bu çatışmalardan dolayı Floransa'dan sürülünce kitabı İlahi Komedya'da bu olaydan bahsetmiştir.
1593'te köprünün üstünde satılan bozuk etlerin koku yaymasıyla birlikte dük I. Francesco köprüde et satışını yasaklamıştır.
Ünlü Rönesans ressamı ve mimarı Giorgio Vasari'nin ünlü eseri Vasari Koridoru köprünün üstünde kemerler üstünde geçer. Köprüde köprünün güvenliğini sağlamak için inşa edilen Mannelli Kulesi bulunur. Bu kule, Vasari Koridoru inşa edilirken kulenin sahibi Manelli ailesi kulenin yıkılmasını istememiş ve koridor kulenin etrafından dolaştırılmıştır.
Irgandı Köprüsü
Irgandı Köprüsü, Bursa kentinde, zanaatçıların geleneksel el sanatlarını icra ettiği köprü. 1442 yılında Irgandılı Ali’nin oğlu Hacı Muslihiddin tarafından inşa edildi. 1854 yılında Büyük Bursa Depremi'nde hasar gördü. Kurtuluş Savaşı’nda Yunan ordusu tarafından bombalandı. Irgandı Köprüsü, 2004 yılında Osmangazi Belediyesi tarafından yenilendi ve kullanıma açıldı.
Dünyada, Irgandi Köprüsü'ne benzer üç çarşılı köprü daha vardır. Bunlar Bulgaristan'ın Lofça kentinde Osma Köprüsü, İtalya'nın Floransa kentinde Ponte Vecchio Köprüsü ve Venedik kentinde Rialto Köprüsü'dür.
André Chénier
André Marie de Chénier (Okunuşu: Andre Mari dö Şeniye) (d. 30 Ekim 1762, İstanbul - ö. 25 Temmuz 1794, Paris) Fransız şairi.
Duyarlı ve duygusal bir tarzla yazılan şiirleri, romantizm hareketinin müjdecisi sayılır. 1794 yılında Fransız İhtilali sonrasındaki kargaşa döneminde "devlete karşı işlenmiş suçlar" nedeniyle giyotinle idam edildi. Kendisinin sürekli bir komploya kurban gittiğini savundu. Andre Chenier, ihtilal yıllarındaki yaşamıyla Umberto Giordano'nun metnini yazdığı dört perdelik operasına da konu olmuştur. Bir rivayete göre giyotine giderken ellerini kafasına vurarak "bunun içinde daha çok şey vardı" dediği belirtilir.
İstanbul'da Galata semtinde şairin doğduğu eski evin üzerinde tarihsel önemini belirten bir plaka ve Chénier aile arması bulunmaktadır.
Gastrektomi
Gastrektomi midenin kısmen veya tamamen ameliyatla alınmasıdır. İlk başarılı gastrektomi Theodor Billroth tarafından 1881'de kanserli bir mideyi alması ile olmuştur. Gastrektomi kanser, ağır mide asidi hastalıkları ve mide duvarı deliklerinin tedavisinde kullanılır. Bu işlem gittikçe daha az kullanılmaya başlanmıştır, çünkü mide asidi tadavileri artık genellikle Helicobacter pylori için antibiyotiklerle veya endoskopi ile yapılmaktadır.
Ağır onikiparmak bağırsak rahatsızlıklarında pilor olarak adlandırılan midenin alt kısmının ve onikiparmak bağırsağı olarak adlandırılan incebağırsağın üst kısmının alınması gerekmektedir. Şayet onikiparmak bağırsağının üst kısmının yeterli kısmı duruyorsa Billroth I işlemi uygulanabilir. Billroth I midenin geri kalan kısmının onikiparmak bağırsağına safra kanalı ve pankreas kanalından önce yeniden eklenmesidir. Şayet mide onikiparmak bağırsağına yeniden eklenemiyorsa Billroth II işlemi uygulanır. Billroth II'de onikiparmak bağırsağının kalan kısmı kapatılır, jejunum olarak adlandırılan ince bağırsağın üst yarısının yanına bir delik açılır ve mide bu delikten yeniden eklenir. Pilor yiyeceği öğütme ve yiyeceği ince bağırsağa yavaşça salma işini yaptığı için, pilorun alınması yiyeceğin ince bağırsağa normalden daha hızlı taşınmasına neden olur ve böylece midesel boşaltma sendromu oluşur.
Eskiden mide asidi hastalığı için gastrektomi uygulaması ile beraber vagotomi uygulanmaktaydı. Vagotomi işleminde vagus siniri midedeki asit üretimini azaltmak için kesilir. Günümüzde bu problemin üstesinden proton pompası inhibitörleri ile gelinmektedir.
Feridun Zaimoğlu
Feridun Zaimoğlu, (1964 - ) Türk kökenli Alman yazar. Roman, hikâye, deneme, tiyatro oyunu, düz yazı gibi pek çok türde yazmanın yanı sıra 1995 yılından bu yana çağdaş Alman dilinin önemli şairlerinden biri haline gelmiştir. Görsel sanatlarla da ilgilidir. Ana teması Almanya'daki Türk göçmenlerinin ikinci ve üçüncü kuşağının sorunlarıdır. İlk kitabı Kafa Örtüsü 1995'de yayınlandı.
Zaimoğlu, 1964'te Bolu'da doğdu. Almanya'ya ailesiyle birlikte 1965 yılında geldi. 1985 yılına kadar Berlin ve Münih'te yaşadı. Kiel'de tıp ve sanat okudu. Bugün bir yazar ve gazeteci olarak çalışıyor. Yazıları ve edebiyat eleştirileri "Die Zeit", "Die Welt", "Spelt", "Tagesspiegel" gibi önde gelen Alman gazetelerinde yayınlandı. 1999 yılından 2000 yılına kadar Mannheim Ulusal Tiyatrosu'nda çalıştı. 2003 yılında Sylt adasında "ada şairi" oldu. 2004 yazında konuk profesör olarak Berlin Özgür Üniversitesi'nde bir dizi edebiyat konferansı verdi. 2005 yılında Villa Massimo Akademisi'nden burs alarak Roma'ya gitti. Bu deneyim edebi kazanımlara neden oldu. 11 Ağustos 2006 yılında Türkiye'ye yaptığı ziyarette 12 kişinin öldüğü 21 kişinin yaralandığı bir otobüs kazasından annesi ile birlikte sağ kurtuldu. 2007 yılının Kasım ayında Zaimoğlu Tübingen Üniversitesi'nde şiir kürsüsünde yardımcı profesör oldu.
Grigoriy Potyomkin
Grigoriy Aleksandroviç Potyomkin (Rusça: Григо́рий Алекса́ндрович Потёмкин) (13 Eylül 1739 –5 Ekim 1791 Rusya'nın 18. yüzyıldaki yayılmacı siyasetinin mimarlarından biri olan bir Rus generali, devlet adamı ve Çariçe II. Katerina'nın sevgilisidir. Hayatını Çariçe II. Katerina'yla birlikte Osmanlı Devleti'ni parçalayarak Rusya'nın egemenliği altında başkenti İstanbul'da bulunan yeni bir Bizans İmparatorluğu kurma hayaline adamıştır.
Grigoriy Potyomkin 13 Eylül 1739 tarihinde Rusya'nın batısındaki Smolensk kenti yakınında alt rütbeli bir subayın oğlu olarak dünyaya geldi. Moskova Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Sarayın muhafız alayına katıldı. 1762 yılında muhafız alayından bir grubun Rus çarı III. Petro'yu tahttan indirerek yerine karısı II. Katerina'yı tahta çıkarması olayına katıldı. 1774 yılından sonra Potyomkin çariçenin sevgilisi oldu ve sınırsız miktarda para ve siyasi güce sahip oldu. Çariçe Potyomkin'i 1784 yılında Rus ordusunun komutanlığına getirdi.
II. Katerina ve Potyomkin'in hayali Rusya'yı Balkanlara ve Asya'ya hükmeden büyük bir imparatorluk haline getirmekti. Bizans İmparatorluğunu Rusya'nın egemenliği altında yeniden canlandırmak ve İstanbul' |
u bu imparatorluğa başkent yapmak istiyorlardı. Bu amaçla Lehistan'ı parçalayarak Prusya ve Avusturya arasında paylaştılar. Ayrıca 1774 yılındaki Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Osmanlı Devletinden bağımsız hale gelen Kırım'ı Rusya'nın bir parçası haline getirmeğe karar verdiler. Bu amaçla 1783 yılında Kırım'ı resmen Rus topraklarına kattılar. Potyomkin Rusya'nın Kırım Prensi oldu. Kırım'da Herson, Nikolayev, Akyar, and Yekaterinoslav gibi yeni Rus kasabaları kurdu. 1787 yılında Çariçe II. Katerina Kırım'a gösterişli bir ziyarette bulundu. Amaç Osmanlı Devleti'ni sindirmek ve Kırım'ı Rusya'nın kalıcı bir parçası haline getirmekti.
Osmanlılar bu gelişmeleri Küçük Kaynarca Antlaşmasına aykırı bularak Rusya'ya savaş açtılar. 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı 5 yıl sürdü. Potemkin 1790 yılından itibaren savaşı bugünkü Romanya'nın kuzeydoğusunda bulunan Yaş şehrinde kurduğu çok gösterişli karargahından yönetti. 1791 yılında çariçenin yeni sevgilisi Platon Zubov'u bertaraf etmek için kıskancından Sankt-Peterburg'a geri döndü. Ancak çariçe Potyomkin'in Yaş'a geri dönerek Osmanlılarla barış müzakereleri yapmasını istiyordu. Yola çıktıktan sonra 5 Ekim 1791 tarihinde Yaş kentine 65 km uzaklıkta yüksek ateş ve hazımsızlıktan öldü. Çariçe II. Katerina Potyomkin'i kendi kurduğu Herson kentinde inşa ettirdiği Katerina katedraline gömdürdü.
Potyomkin'in ölümünden 1 yıl sonra Rusya'yla Osmanlı Devleti Potyomkin'in karargahının bulunduğu Yaş kentinde Yaş Antlaşmasını imzaladılar. Bu antlaşmayla Osmanlı Devleti mecburen Kırım'ı Rusya'ya bırakmaya razı oldu.
Potemkin'in kurduğu Nikolayev şehrindeki tersanede 1904 yılında inşa edilen bir zırhlı savaş gemisine Grigori Potyomkin'in adı verildi. 1905 yılında bu geminin tayfaları arasında çıkan ayaklanma Rusya'daki 1917 Bolşevik İhtilaline öncülük etti. 1925 yılında SSCB'de bu olayı konu olan Potemkin Zırhlısı adında sessiz bir propaganda filmi yapıldı.
Potemkin
Potyomkin kavramı aşağıdaki anlamlarda kullanılabilir:
Simone Weil
Simone Weil (d. 3 Şubat 1909 – ö. 24 Ağustos 1943). Fransız filozof ve mistik.
Weil, 1909'da ataları Musevi olmakla birlikte kendisini ve büyük erkek kardeşini agnostik olarak büyüten bir ailenin çocuğu olarak Paris'te dünyaya geldi. Hayatı boyunca başağrıları ve sinizütten dolayı acı çekti.
Weil'in on iki yaşında Antik Yunanca öğrenerek ileri düzeyde kitapları okuyabilmesi ileride sergileyecek yeteneklerinin bir ön habercisiydi. École Normale Supérieure'deki sınıfının ikincisi olmuştu.
1919'da on yaşındayken Bolşevik olduğunu ilan etti. Gençliğinde işçi hareketine katıldı. Politik yazılar kaleme aldı, gösterilerde yürüdü ve işçi haklarını savundu.
1931'de öğretmenlik diplomasını alarak Le Puy adlı kız okulunda felsefe öğretmeni oldu. Öğretmenliğinin yanı sıra tüm eleştirilere rağmen marksizme inanan bir kişi olarak işsiz ve grevdeki işçiler arasına girerek yerel politik eylemlere katıldı. Sonraları Marksist görüşlerinden vazgeçmesine rağmen demokratik ve kapitalist toplumlara ilişkin görüşlerini yazmaya devam etti. Weil kapitalizm ve sosyalizmin sınırları hakkında kötümser bir görüşe sahipti. 1934'te sıradışı metotları sebebiyle öğretmenliği bırakmaya zorlandı ve Paris fabrikasında çalışmaya başladı. Kötü sağlığı ve eksik fiziksel gücü sebebiyle fabrikada fazla çalışamadı.
1936'da öğretmenliğe geri dönmüş ancak artık tüm şevkini kaybetmişti. Aynı yıl İspanya'ya gider ve İspanya İç Savaşı'nda anarşist cepheye katılır. Silah kullanmaz ancak cephe gerisinde çalışır. Kaynar suyla yaralanır ve Fransa'ya geri döner.
Savaşdan sonra Weil ilgisini dine yöneltir. Tanrı ve onun kendi yaşamı ile ilgili iradesi hakkında daha fazla şey keşfetmenin peşine düşmüştür. İlk mistik deneyimini Solesmes Manastırında keşişlerin söyledikleri ilahileri dinlerken yaşar. Bu deneyiminden sonra hayatının geri kalanını Tanrı'nın kendi yaşamıyla ilgili iradesini keşfetmeye ve deneyimlerinin entelektüel sonuçlarını ifade etmeye adamıştır.
Weil'e 1943'te tüberküloz teşhisi konmuştur. Doktorları tarafından dinlenmesi ve iyi bir diyet programı takip etmesi istendi ancak o, politik eylemlere katılmaya, ülkesindeki direniş sebebiyle duyduğu üzüntüyle yiyeceğini ülkesindeki insanlarının yiyeceği oranında kısıtlar ve çoğu kez çok az yiyecekle yetinir. Paraya önem vermeyişi özel bir tedavi kabul etmesine izin vermez. Sağlığı gittikçe kötüleştiğinden İngiltere'de Ashford'da bir senatoryum'da yatmak zorunda kalır.
Kimilerince 20.yüzyılın en ilginç filozoflarından kabul edilen Simone Weil, 1943 yılının Ağustos ayında 34 yaşındayken kalp yetmezliğinden dünyaya gözlerini kapar. Ölüm raporunda şu ifadeler yer alır; "Merhume zihin dengesini yitirerek yemek yemeği reddedip kendini öldürdü."
Çoğu eseri ölümünden sonra yayınlanmıştır.
Simone Weil'i evinde ağırlayan ve kendisine yazı taslaklarını vererek eserlerinin günümüze taşınmasına önayak olan Gustave Thibon, Weil'in ilk basılan eseri "La Pesanteur et la Grace"'ın önsözünde (Yerçekimi ve Tanrı'nın Lütfu, adıyla Türkçeye çevirilmiştir aşağıdaki alıntı da bu Türkçe çeviriden alınmıştır) şunları söylemektedir:
"Yarım yüzyıl önce yazılan bu satırlara ne ekleyebilirim?
Tin için ışık ve ruh için besin olan Simone Weil'in yapıtının güncelleştirilmeye gereksinimi yoktur, çünkü bu yapıt, bütün zamanların ve bütün yerlerin dışına taşan varlığın doruğundan çıkmaktadır. Platon'un veya Marc-Aurele'in bir düşüncesine, Eschyle'in bir dizesine veya bir Shakespeare kahramanının çığlığına nasıl tarih koyabiliriz? Aynı şey Simone Weil için de söz konusudur. Gerçek ışık sönmüyor ve gerçek kaynakların yenilenmeye gereksinimleri yoktur..."
Andre Gide için Weil "Bu yüzyılın en spiritüel yazarı", Camus için "zamanımızın en büyük ruhu", T.S.Eliot için "bir azizin sahip olduğu türden deha sahibi bir kadın" idi. Eleştirmen Leslie Fiedler ise onu "yabancılaşma çağında Aziz olarak yabancı" biri olarak tasvir etmişti.
Yerçekimi ve Tanrı'nın Lütfu adlı eserinden;
"Zaman, açıkçası yoktur (sınır olarak şimdinin dışında) ve buna rağmen biz zamana tabiyiz. Bu bizim durumumuzdur. Varolmayan şeye tabiyiz. İster edilgen olarak acı çekilen -fiziksel acı, bekleyiş, pişmanlık, vicdan azabı, korku gibi- zaman olsun, ister çekip çevrilen -düzen, yöntem, zorunluluk gibi- zaman olsun, her iki durumda da tabi olduğumuz şey var değildir. Ama itaatimiz vardır. Biz, gerçekdışı zincirlerle gerçekten bağlanmışız. Gerçekdışı olan zaman, her şeyi ve bizi gerçekdışılıkla örter."
"İnsan kendini her zaman bir buyruğa adar. Doğaüstü esin dışta tutarsak, bu buyruğun merkezi, ya kendidir ya da özel bir varlıktır (bu özel varlık bir soyutlama olabilir). Buyruk bu varlığın içinde taşınır (askerleri için Napolyon, Bilim, Parti, vs.) Perspektifsel buyruk."
"Görüşler arasında seçim yapma zorunluluğu yoktur; bunların hepsini kabul etmek ama onları dikey olarak sıralamak ve uygun yerlere yerleştirmek gerekir."
"Okumalar. Okuma -belirli bir dikkat niteliği hariç tutulursa- yerçekimine itaat eder. Yerçekimi tarafından telkin edilen görüşler okunur (insanlar ve olaylar üzerine olan yargılarımızda tutkuların ve toplumsal konformizmin büyük payı)"
"Olmak ve sahip olmak. -İnsanın varlığı yoktur, yalnızca sahip olduğu vardır. İnsanın varlığı perdenin arkasında, doğaüstünün olduğu taraftadır. Kendisi hakkında bilebileceği şey, yalnızca koşulların ona verdiği şeydir. Ben benim için gizlidir (ve başkası için de); ben Tanrı tarafındadır, Tanrı'dadır, Tanrı'dır. Gururlu olmak, Tanrı olduğunu unutmaktır... Perde, insanın sefaletidir; İsa için bile bir perde vardır.
Luis Fonsi
Luis Fonsi (tam adı: "Luis Alfonso Rodríguez López-Cepero")(doğum 15 Nisan 1978) Porto Rikolu şarkıcı.
Fonsi ve ailesi, Fonsi daha çocukken Orlando'ya Florida taşındılar. Fonsi'nin çocukluğu yaşıtlarınınkinden farksızdı. Fonsi, Latin Amerika'nın Fonsi 10 yaşındayken nispeten tarihteki en meşhur "genç grubu" olan Menudo'nun bir üyesi olmayı hayal etmeye başladı.
Orlando'daki evi ile Porto Riko'daki Menudo arasındaki mesafenin uzaklığından ötürü Fonsi bu çocuk hayallerini gerçekleştiremedi. Bununla beraber "Big Guys" da dahil olmak üzere birçok yerel genç gruplarda yerini aldı. "Big Guys"da daha sonra NSYNC olarak boy gösterecek olan gruptan Joey Fatone ile karşılaşıp arkadaş oldu.
Aynı yılın Nisan ayında, eski Menudo üyesi Ray Reyes onu ve Lopez'i Porto Riko'da Roberto Clemente Kolezyumunda yapılan konsere davet ettiği zaman sahnede şarkı söylemeye giriş yaptı. Fonsi, sahneye çıktığında ve El Reencuentro üyelerine onların eski hit şarkılarından bazılarını söylemek için katıldığında, basın Porto Riko'da bir gazete olan El Vocero'nun "Menudo üyesi olarak Fonsi'nin zamanı" olarak attığı başlıklarla dolup taşıyordu.
Fonsi'nin popülerliği Porto Riko'da zamanları ve tarzları aştı.
Birleşik Devletler'de bir genç grubuyla şöhreti bulmaya çalışmak yerine, Fonsi eğlence dünyasının içinde bir gelecek ve düzenli bir kariyer için hazırlanmayı tercih etti. Ses tekniklerini öğrenmek için Florida Devlet Üniversitesi'ne gitti. Bu arada Miami'de tanıtım/deneme amaçlı kasetler kaydetmeye başladı. Florida Devlet Üniversitesindeyken, ona büyük bir şirket ile kontrat imzalamayı öneren bir üniversite müzik bölümü başkanı tarafından da duyuldu.
1999'da, Fonsi ilk CD'sini, "Comenzare" ("Başlayacağım"), piyasaya sürdü. "Comenzare" Porto Riko ve Latin Amerika'da , Fonsi'nin de Kolombiya, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Meksika ve Venezuela gibi marketlerde de hemen bir hit oldu. 2000 yılında takip eden kaseti "Eterno" da ilki gibi başarılıydı. Daha sonra Fonsi'nin ünü, İspanyada da tanınmasıyla birlikte, Avrupa'ya kadar uzandı.
2001 yılında, Fonsi "Amor Secreto" ("Gizli Aşk") adlı 2002 yılındaki albümü üzerinde çalışırken, "Comenzare" ve "Eterno"'nun remix versiyonları yayınlandı.
During 2001, a re-mix of "Comenzare" and "Eterno" was launched, while Fonsi worked on his next album, 2002's "Amor Secreto". Bazen medyada o ve kocasından henüz ayrılmış olan ve Fonsi'nin Florida'daki malikanesinin yakınlarında bir ev alan çok ünlü bir Porto Rikolu |
şarkıcıyla aşk yaşadıklarına dair haberler çıktı. Skandal çok üzün sürmedi, bu arada, Fonsi ingilizce olarak "Fight the Feeling" adlı albümünü çıkardı.
"Fight the Feeling" Amerikalılar arasında çok satılmadı. Bununla birlikte Fonsi'nin gerek ispanyolcada gerekse Orlando'daki yaşamı münasebetiyle sahip olduğu mükemmel ingilizcesi gerçeğinden ötürü, müzik dünyasında sonraları ikinci bir atak yapması yapması bekleniyordu.
Avrupa'da yeni marketlerin açılmasını sağlayan Dördüncü CD'si çok iyi sattı. "Quien te Dijo eso?" ("Bunu Sana Kim Söyledi?") müzik listelerinde üst sıralara ulaştı. Beşinci CD'si olan "Paso a Paso" ("Adım Adım") için onu uluslararası marketlere koyan çalışması olduğu söylenebilir. "Nada es Para Siempre" ("Hiçbir şey Sonsuz Değildir") ise müzik listelerinde Shakira'yı bile geçerek "Bir Numara" olmayı başardı.
A' Katigorias
"'A' Katigorias" (, Kıbrıs Cumhuriyeti'nde en üst kademeli ligdir. Ligde 14 takım bulunur ve her takım biri kendi sahasında diğeri deplasmanda olmak üzere karşılıklı iki kez maç yapar. Sezon sonunda B' Katigorias'dan 3 takım Birinci Lig'e yükselir, 3 takım İkinci Lig'e düşer. Kuzey Kıbrıs Süper Ligi, tamamen bu organizasyondan ayrıdır. Bu ligdeki bütün takımlar Rum'dur, Türk yoktur. Bu ligde daha önce şampiyon olmuş olan Çetinkaya Türk SK, günümüzde Kuzey Kıbrıs Süper Ligi'nde oynar.
Kıbrıs Birinci Ligi'nde şampiyon olan takım, UEFA Şampiyonlar Ligi'ne ön eleme oynayarak katılır. Kıbrıs Kupası şampiyonu ve Lig ikincisi UEFA Avrupa Ligi'nde ön eleme oynar. Eğer bir takım ligdeki sıralamasıyla Avrupa'ya çıkmaya hak kazanırsa Lig üçüncüsü de ön eleme oynamaya hak kazanır.
1960 yılından beri gol kralı olan futbolcular listesi.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlıların Ruslara yenik düşmesiyle sonuçlanmış bir savaştır. Bu savaşın sonucunda Ukrayna'nın güneyi, Kuzey Kafkaslar ve Kırım, Rusya'nın eline geçmiştir.
Savaş ilk önce Lehistan'da kralla soylular arasında çıkan bir anlaşmazlık yüzünden başladı. Rus Çariçesi II. Katerina Lehistan'ı parçalamak amacıyla Lehistan'ın içişlerine karışıyordu. Kralı soylulara karşı desteklemek amacıyla bölgeye Kazak askerlerini gönderdi. Askerler Osmanlı Devleti sınırları içindeki Balta kentine girerek katliam yaptılar. Osmanlı padişahı III. Mustafa bu durumu protesto ederek 25 Eylül 1768 tarihinde Rusya'ya savaş açtı. Lehistan'da krala karşı çıkan soylular Osmanlı Devleti'nin yanında yer aldılar. Birleşik Krallık da Rus donanmasına danışmanlar göndererek Rusya'nın yanında yer aldı.
Savaşın başlamasıyla Lehistan, 3 büyük devlet (Prusya, Avusturya ve Rusya) tarafından kıskaca alındı. Rus generali Aleksandr Suvorov, Leh ordusunu 23 Mayıs 1771 tarihinde Lanckorona'da, 23 Kasım 1771 tarihinde de Stolowice'de yendi. Böylece Lehistan'daki savaş sona erdi. Kazandığı bu zaferlerle yıldızı parlayan Suvorov Osmanlı cephesine gönderildi.
Kırım Hanı Kırım Giray, Şubat 1769'da Güney Rusya'ya başarılı akınlar yaptı. Sadrazam Yağlıkçızade Mehmed Emin Paşa 1 Mayıs 1769’da ve sadrazam Moldovancı Ali Paşa 12 Ağustos 1769’da iki başarılı Hotin seferi yaptılar. Fakat Kırım Giray'ın ölümünden sonra Rus orduları Kırım'a girdiler. Yeniçerilerin artan başarısızlıkları ve emre karşı çıkmaları gibi nedenlerle Ruslar Eflak ve Boğdan'a girdiler. 21 Eylül 1769 tarihinde de Hotin'i ele geçirdiler. Ruslar Osmanlı Devletini içten çökertmek için Mora Yarımadasındaki Rumlar arasında ayaklanma çıkarttılar. Kaptan-ı Derya Mandalzade Hüsameddin Paşa, 9 Nisan 1770 tarihinde Mora Yarımadasına bir çıkartma yaparak bu ayaklanmayı bastırdı.
Ancak Osmanlıların Balkanlarda Rusya karşısındaki yenilgileri devam etti. Rus kumandanı Petro Rumyantsev 7 Temmuz 1770'de Prut nehrinin bir kolu olan Larga nehri boylarında, Larga Muharebesinde Kırım Hanı Kaplan Giray komutasındaki Kırım Hanlığı ve Osmanlı Ordusunu yine bu yerin yakınında Prut nehrinin bir kolu olan Kagul Irmağı'nda Kartal Ovası Muharebesi'nde, Osmanlı yeniçerileri ve Kırım tatarlarından oluşan büyük bir orduyu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu meydan muharebeleri akabinde savaşın yönü tamamen Osmanlı İmparatorluğu aleyhine döndü. Rus birlikleri İsmail, Akkerman, Bender kalelerini ellerine geçirdiler. Ayrıca Çariçe II. Katerina Aleksey Grigoryeviç Orlov komutasındaki Rus donanmasını Baltık Denizi'nden Akdeniz'e gönderdi. İlk defa Akdeniz'e savaşa giren Rus donanması İzmir yakınlarında Çeşme burnu ile Sakız adası arasında Osmanlı donanmasıyla savaşa tutuştu. 5-7 Temmuz 1770 tarihleri arasında yapılan bu savaşta Rus donanması Osmanlıları büyük bir yenilgiye uğrattı. Bu olaydan sonra Rus donanması 1770-1774 yılları arasında 5 yıl daha Ege Denizi'nde kaldı. Bilinmeyen nedenlerle 2 Kasım 1772 ve 9 -10 Haziran 1774 tarihlerinde iki kez daha Çeşme Limanı'na gelerek kaleyi ve şehri tekrar topa tuttu.
Osmanlı Orduları; 2 Ağustos 1771'de Özi (Kırım), 12 Eylül 1771’de Yerköy (Boğdan), 29 Haziran 1773’te Silistre (Boğdan), 20 Ekim 1773’te Varna'da bazı zaferler kazandılar. Ancak bu zaferler savaşın gidişinin Osmanlı İmpartorluğu aleyhine sürmesini engelleyemedi. 1774 yılında Rumyantsev'in komutası altında tekrar saldırıyla geçen Rus ordusu Tuna nehrini geçerek Şumnu'ya doğru ilerlemeğe başladı. Bu sırada Osmanlı tahtı el değiştirmiş, III. Mustafa ölmüş, yerine kardeşi I. Abdülhamit tahta geçmişti. Sadrazam Muhsinzade Mehmed Paşa Rus ordusunu karşılamak üzere yeniçeri Ağası Yeğen Mehmed Paşa kumandasında gönderdiği bir ordu Kozluca'da Rumyantsev'in ordusuna yenildi. Rumyantsev bu başarıdan sonra Şumnu'ya kadar ilerledi.
21 Temmuz 1774 tarihinde tahta yeni geçmiş olan Osmanlı padişahı I. Abdülhamit, Küçük Kaynarca Antlaşmasını imzalayarak savaşa son verdi. Bu antlaşmayla Kırım'a bağımsızlık verildi. Ama Rusya'nın asıl amacı bağımsız olan Kırım'ı kısa bir süre sonra topraklarına katmaktı. 9 yıl sonra 1783 yılında Rusya Kırım'ı ilhak ederek resmen kendine bağladı. Kısa bir süre sonra da Ruslarla Osmanlılar arasında tekrar savaş çıktı.
Jean-Marc Bosman
Jean-Marc Bosman (d. 30 Ekim 1964) Belçikalı eski futbolcudur. Ancak futbol kariyeri olarak olmasa da, kulübüne açtığı dava ile başta Avrupa futbolu olmak üzere, dünyada sporu en çok etkileyen kişilerin başında gelmektedir.
Bosman, Belçika’nın RFC Liège takımında oynarken kontratının sona erdiği sezonda kulübü ile görüşmelerde, kulübünün önceki sezona göre yüzde 60’a varan indirim yapması üzerine, Fransız ekibi Dunkerque ile anlaştı. Bunun üzerine Liège, 800.000 dolar yani yaklaşık 600.000 avro gibi yüksek bir sözleşme fesih bedeli belirledi ve bunun üzerine Dunkerque bu parayı ödeyemeyeceğini belirtip oyuncuyu kiralamak istedi ancak ona da Liège kulübü Dunkerque'nin maddi durumunun iyi olmadığını öne sürerek müsaade etmedi üstüne Bosman'ı da kadro dışı bırakarak idari ceza verdi. Bununla beraber indirimli olarak ödeyeceği maaştan da kurtulmuş oldu. Bu gelişmeler üzerine, Bosman ise futbol tarihini ve ekonomisini tamamen değiştiren davayı açtı.
Çok uzun yıllar süren mahkemeler sonucu tüm dünyada Bosman kuralları olarak bilinen kararlar verildi. Bu sonuçlar üzerine ilk olarak Avrupa Birliği'ne bağlı ülkelerdeki profesyonel futbolcular serbest dolaşım hakkı ve kontrat bitiminde bonservis bedeli olmadan takımdan ayrılma hakkı aldı. Bu kararlar basketbol gibi diğer takım sporlarını da etkiledi.
Ancak uzun süren mahkemeler ve mücadele pek çok yıldız futbolcuyu olumlu olarak etkilerken, zaten çok göz önünde olmayan Bosman'ın futbol hayatının sonunu getirmiştir. 1990 yılında 26 yaşında iken davayı açmış, Avrupa Adalet Divanı’nın 15 Aralık 1995’te kararı açıkladığında 31 yaşında futbol hayatının sonuna gelmişti. Futbolu bıraktıktan sonra da hiçbir kulüp antrenörlük veya başka bir görev vermemiştir. Mahkeme sonucu kazandığı 780.000 avronun neredeyse tamamını mahkeme masraflarına ödemiştir.
Bosman davası sonucu alınan kararla, özellikle yabancı futbolculara verilen “serbest dolaşım” hakkı, futbolda devrim niteliğinde gelişmelere yol açtı. Futbolcuların sözleşmeleri bitiminde serbest kalmaları ve AB futbolcularının AB ülkelerindeki liglerde yabancı sınırlamasının dışına alınması gibi birçok yenilik Bosman’ın girişiminin ürünü oldu.
Bosman kararı, Avrupa’da liberal futbol devriminin de başlamasına neden oldu. Aslında, hızla endüstriyel süreç içine giren yeni futbol ekonomisinin, kapitalist üretim ilişkilerini bu sektörde de egemen kılmasından başka bir çıkar yolu da kalmamıştı. Çünkü, yeni pazar ekonomisi’nin serbest piyasa koşullarının dışında varlığını devam ettirebilmesi, küreselleşen futbol endüstrisinde, futbol işgücünün serbest dolaşımını zorunlu kılmaktaydı. Sermayenin uluslararası serbest dolaşımı ve kar transferi serbest iken, aynı şeyin futbol işgücünde sınırlandırılmış olması zaten düşünülemezdi. Nitekim de öyle oldu. İşte bu gelişme, futbol imparatorluğunun sınırlarının da genişlemesine etki eden en önemli faktör oldu.
Tayga
Tayga (asıl kökeni Altayca: "tayγa"), ormanla kaplı dağa verilen isim) Yakutça "orman" sözcüğünden gelir. Bu sözcük Ruslar tarafından kuzey yarımkürede, özellikle Sibirya'da tundranın bittiği yerlerde başlayan soğuk, bataklık ve ormanlık bölgeleri tanımlamak için Altay dili Şor lehçesinde "tayγa" kökenli "taĭgá" terimi kullanılmıştır. Avrupa ve Kuzey Amerika'daki buna benzer bölgeler için de tayga ismi kullanılmaya başlanmıştır. Ama tayga günümüz kullanımında artık yalnızca orman anlamına gelmez; Kuzey Yarımkürede tundranın güneyinde oluşmuş bir bitki örtüsü sınırının adıdır.
Tayga, dünyanın en uzun biyom'da, sert bir karasal iklimli kuşakta ve yaz ile kış arasında en çok ısı farkı olan, Köppen iklim sınıflandırmasında D grubu iklim bölgeleri içinde sınıflandırılır. Bir tarafında tundra ve devamlı buzla kaplı, dünyanın en soğuk iklim alanıdır.
Tayga toprağı çok genç eğilimli ve besin değeri-verimsiz; derin olmayan, adı geçen ılıman yaprak döken ormanlarda organiksel-zenginleşen toprak cinsidir. İnce derinlikte olan toprağı geniş ölçüde dondur, bitkilerin bu toprakta gelişmesi çok zordur. Ayrıca dökülen yapraklar ve |
yosunlar uzun zaman soğuk olan orman tabanında aynen kalırlar.
Oralarda başlıca iki tür tayga vardır, kapalı ormanlar, çok sık aralıklı ağaçlı yosunlu toprakla örtülü, ve likenli ağaçlık yer, ağaçlar aralıklı-mesafede ve likenli taban örtülü, ikincisi daha fazla genelde en kuzeydeki taygadır. En kuzeydeki tayga yalnız ormanla kaplı değil, daha fazla aralıklı (seyrek) yani sık sık bodur büyüme formundadır; bundan başka, buzsuz bakışımsız ("asimetrik") kara ladin ("Picea mariana") sıkça görülür, ki rüzgâr yönündeki tarafında azalmış ağaç yaprakları görülür.
Tayga ormanlarında başlıca kozalaklı, iğne yapraklı olan, karaçam ("melez çamı"), ladin ("alaçam"), köknar ve çam hakimdir. Tayga'da hep yeşil kalan bitki (yaprak dökmeyen ağaç) türleri (ladin, köknar ve çam) bir takım özellikleri oluşturmuş sert tayga kışlarında hayatta kalma yolunu bulmuşlardır, buna karşın karaçam, tüm diğer ağaçlardan en fazla soğuğa dayanıklı olan yaprak dökenidir. Tayga ağaçları çok derin olmayan toprakta, derin olmayan kökleri, bu arada bir yığın mevsimsi değişiklik yaparak onların biyokimyasal yapısı ile "sertleşme" denilen donmaya dayanıklıdırlar. Bir daralan koni şeklinde biçimli kuzeysel kozalaklı ağaçları, ve onların aşağıya doğru-sarkık dalları da, onların üzerindenki karların dökülmesine yardımcı olur.
Yılın çoğunluğunda ufukta kalan güneş yüzünden, bitkilerin ışık etkisi ile sentezleme yoluyla enerji kazanması çok zordur. Çam ve ladinler iğne yapraklarını kaybetmezler, kış sonunda ve ilkbahar'da eski yaprakları ile ışık etkisi ile sentezleme yaparlar.
Tayga'da kozalaklı, iğne yapraklı ormanların yanında, huş ağacı, titrek kavak, söğüt ve üvez ağacı gibi bazı yapraklı ağaçlar da görülür. Toprağa yakın yerlerde pek çok otsu bitkiler de yetişir. Belli bir aralıkla çıkan doğal yangınlar (20 ile 200 yıl arasında tekrarlayan) ağaç örtüsünü temizleyerek, güneş ışınlarının orman tabanına ulaşarak yeni filizlenmelerini sağlar. Bazı türlerden Banks çamı ("Pinus banksiana") gibi bitkiler, yaşam aşamasında doğal yangınlar zorunludur. Banks çamının kozalakları yalnız bir yangın sonunda açılıp tohumlarını dağıtarak, yeni temizlenmiş toprakta çoğalır. Çimen ve çayırlar güneş gören her yerde, yosun ve likenler ("temriye") de nemli zeminde ve ağaçların yan gövdelerinde yetişirler.
Tayga, bir sürü büyük olan Otoburlara, Memelilere ve daha küçük olan Kemiriciler gibi hayvanlara ev sahipliği yapar. Kuzey Kanada Boreale ormanlarında bir sürü nesli tükenme tehlikesi olan ormanda yaşayan Ren geyiği ("Rangifer tarandus"), Kutup ayısı ("Ursus maritimus"), Kuzey Amerika boz ayısı ("Ursus arctos horribilis") ve her şeyi yiyen ("Gulo gulo") gibi yabani hayvanlar görülür. Ancak, yırtıcı, yağmacı kuşlar (baykuş ve kartal gibi) ve diğer daha küçük etobur hayvanlardan, tilki ve gelincik gibileri de kemiriciler'den beslenir.
Sovyetler Birliğinin çökümünden sonra Sibirya taygasının büyük bir bölümü ağaçları yok edilmiştir. Rusya'nın ormanları bir oranla her yıl 12 milyon hektar yok olmaktadır.
Atatürk Kültür Merkezi, İstanbul
Atatürk Kültür Merkezi veya kısaca AKM, İstanbul'da Taksim Meydanı'nda bulunuan opera, bale, tiyatro, konser ve kongre amacı ile kullanılan içinde bir sergi salonu ve sinema da bulunan yapıdır.
İlk defa 1969 yılında dünyanın dördüncü büyük sanat merkezi olarak hizmete giren bina, Türkiye’de Cumhuriyet döneminin simge yapılarından biridir. Kültür Merkezi, 2008’den 2018'e kadar kapalı kaldı ve Şubat 2018'de yenisinin yapımı için yıkıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, binanın yıkımının ardından "AKM için de çok bağırdı Geziciler. İstediğiniz kadar bağırın, çatlayın, patlayın yıktık." sözlerini kullandı.
Mimar Feridun Kip ile mimar Rüknettin Güney tarafından projesi çizilen, 29 Mayıs 1946’da temeli atılan bina, ödenek yokluğu nedeniyle tamamlanamayınca 1953 yılında Bayındırlık Bakanlığı’na devredildi ve 1956’da mimar Hayati Tabanlıoğlu projesi ile inşaata devam edildi. Bina, 12 Nisan 1969’da İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete girdi. Açılışta Ferit Tüzün’ün Çeşmebaşı Balesi ile Verdi’nin Aida Operası sahnelendi.
23 yılda tamamlanabilmiş olan İstanbul Kültür Sarayı binası, kısa bir süre sonra 27 Kasım 1970’de Arthur Miller’in Cadı Kazanı adlı oyun oynanırken çıkan yangında harap oldu. Yangında can kaybı olmadı ancak bina ile beraber IV. Murad adlı oyunun galası için Topkapı Sarayı'ndan getirtilmiş eşyaların bir kısmı da yandı (IV. Murad'a ait bir kaftan, değerli bir Kur’an, IV. Murat’ı göstern bir tablo). Yangının kaynağı tespit edilemedi.
Yangından sonra Hayati Tabanlıoğlu tarafından onarılan bina 8 yıl sonra 6 Ekim 1978 tarihinde ikinci kez açıldı. 2000’li yıllara kadar o haliyle hizmete devam etti.
2005 yılında, binanın ekonomik ömrünü tamamlamış olduğu gerekçesiyle dönemin Kültür Bakanı Atilla Koç tarafından binanın yıkılması önerilmiştir. Ancak sanat ve mimarlık platformlarının, sivil inisiyatiflerin yoğun tepkisi, ısrarlı gösteriler ve basının desteğiyle yeniden yapılan değerlendirmeler sonucunda Kasım 2007’de İstanbul 2 No'lu Koruma Kurulu, Atatürk Kültür Merkezi'ni 1. grup kültür varlığı olarak tescil etti ve böylece yıkım gerçekleşmedi.
Kasım 2008’de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından imzalanan protokolle İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın üstlendiği Atatürk Kültür Merkezi'nin yenileme projesini hazırlamak üzere Tabanlıoğlu Mimarlık görevlendirildi. Tadilat, Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası’nın açtığı dava nedeniyle mahkeme kararıyla durduruldu.
Şubat 2012'de Sabancı Holding ve Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında Atatürk Kültür Merkezi'nin restore işlemlerine dahi mütakabat imzalandı. Atatürk Kültür Merkezi'nin yenileme çalışmalarına Sabancı Holding 30 milyon TL’lik katkı sağlayacak. Atatürk Kültür Merkezi'nin 29 Ekim 2013 Cumhuriyet Bayramı'nda bitmesi öngörülüyordu. 24 Mayıs 2013 tarihinde inşaatı Bakanlık tarafından durdurulmuştur.
AKM'de 1307 kişilik Büyük Salon, 502 kişilik konser salonu, 296 kişilik tiyatro salonu, 190 kişilik "Aziz Nesin Sahnesi" ve 206 kişilik sinema salonu bulunmaktadır. Üst katlarda büyük de bir sergi salonuna sahip olan AKM, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası'nın daimi sahnesi olarak da hizmet vermektedir. Bu kurumların yönetim birimleri ve merkez gişeleri AKM bünyesinde bulunmaktadır.
Hayati Tabanlıoğlu'nun son şeklini verdiği çalışma, 1950'lerin yalın ve işlevsel mimari anlayışının tipik bir örneği olarak kabul edilmektedir. Özellikle Büyük Salon'un yüksek sofitası, derin ve geniş sahnesi, yine bu sahnenin çeşitli asansörlerden oluşan gelişmiş mekanik kapasitesi ile farklı kullanımlara imkân vermesi, AKM'yi Türkiye'nin en gelişmiş gösteri sanatları mekanı yapmaktadır.
Tahistoskop
Tahistoskop, merkezi obtüratörlü bir fotoğraf makinesi ile senkronize olarak çalışan projeksiyon makinesidir. Bu makine, şahıslara daha geniş bir görüş sahası temini maksadıyla kullanılır.
Tarihte ilk tahistoskop, 1859 yılında Alman fizyolojist A.W. Volkmann tarafından tanıtıldı. Ayrıca II. Dünya Savaşı döneminde savaş pilotlarının eğitiminde, uçakların silüetlerininden dost veya düşman olarak tanımalarını geliştirme amaçlı kullanıldı.
Senkroskop
Senkroskop, üzerinde meydana gelen palslar veya dalga şekilleri görülebilen ve her pals için, tekerrür durumuna bakılmaksızın, bir tarama meydana getiren, böylece birden çok siklin görülmesini temin eden bir tarayıcı jeneratöre sahip hassas bir osiloskoptur.
It's All Relative
It's All Relative, Bobby'nin (Muhafazakar bir İrlandalı ailenin oğlu) bir gay çiftin evlatlık kızları Liz ile olan ilişkisini,Romeo ve Juliet vari anlatan komedi dizisidir.
Dizinin senaryosu Chuck Ranberg ve Anne Flett Giordano aittir ve ilk bölümü 1 ekim 2003'te ABC kanalında izleyici karşısına çıkarılmıştır.Dizi yayın süresince,6 Nisan 2004 (son iki bölümü ABD'de orijinal akışında yayınlanmamıştır) kayda değer reytingler almıştır. İngiltere ve İrlanda gibi yayınlandığı diğer ülkelerde dizinin son iki bölümü orijinal akışında verilmiştir.Türkiye'de,dizi izleyiciyle 2006 yılının Temmuz ayında buluşmuştur.
Dizinin sadık izleyicileri dışında fazla bir kitleyi çekememesinin nedeni yayın zamanlamasının yanlış olması olarak düşünüldü.Bir diğer iddia ise sözde muhafazakarlık, ABC'nin bazı izleyicileri ve sansür dizinin yayından kaldırılmasına neden olduğu yönündedir.
Bu açıdan bakılınca, Çarşamba akşamları bu zaman dilimi izleyicileri eşcinsel bir çift ve çocuklarını içeren bir diziyi uygunsuz ve şok edici bulmuştur. ABC bu tür varsayımları reddetse de dizinin hayranlarını ikna edemedi ve onları dizinin yaratıcılarını kovmakla önemli ölçüde rahatsız etti. Amerika'da durum böyle iken dizi Türkiye'de paralı yayınla izlenebildiği için yayından kaldırılması söz konusu olmamıştır.
Dizi Boston'da yaşayan iki aileyi ele almıştır,bir tarafta klişe bir örnek olan emekliliğine yakın,muhafazakar, İrlandalı bar sahibi Mace ve ailesi diğer tarafta zengin sanatsal yönleri gelişmiş bir gay çift ve kızları Liz.Durum Mace'i Homofobik yönüyle yüzleşmeye zorlamaktadır fakat bir komedi dizisi olduğu için Mace in homofobik yönü oldukça yumuşatılmış ve dizide bu tür tartışmalara yer verilmemiştir.Diğer karakterimiz Mace'in eşi orta yaşlarında,eşine barda yardımcı olan geleneksel İrlanda asıllı Amerikan ev hanımıdır.
Diğer karakterlerimiz,Simon ve Philip evletlık ve tıp üzerine eğitim gören kızlarını yetiştirmeleriyle gurur duyan gay bir çifttir.
Dizide mizah Simon ve Philip'in kızlarının sevgilisi,Bobby'nin ailesine alışma devrelerine ve bu durumda karşılaştıkları zorluklara işlenmiştir..Bilhassa Philip kültürel ve sosyal açıdan Liz'den oldukça geri olan Bobby ye karşı önyargılı bir davranış sergilemektedir.
Liz ve Boby'nin flörtlükten evliliğe ilişkileri ve aileleriyle olan çatışmaları dizinin ana konusunu teşkil etmektedir.Aileler arası kültürel farklardan doğan çatışmalar dizinin akışını sağlamıştır.
Balıkesir Kongresi
Balıkesir Kongresi, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi'nden TBMM'nin kurulduğu 23 Nisan 1920 tari |
hine kadar geçen süreye "Kongreler Dönemi" denilir. Bu süre içindeki 30 dolayında kongrenin "beşi", 1919 ve 1920 yıllarında toplanan Balıkesir kongreleridir. Bunlardan 1. 4. ve 5. kongreye Karesi (Balıkesir) Mebusu (Milletvekili) Mehmet Vehbi Bolak, 2. ve 3. kongreye, harekete sonradan katılan Balıkesir eski Mutasarrıfı Hacim Muhittin Çarıklı başkanlık etmiştir. Bu kongreler, 15 Mayıs 1919'daki İzmir işgalinin hemen ertesi günlerinde (16-19 Mayıs 1915) Balıkesirliler'in Mehmet Vehbi Bolak önderliğinde kurdukları direniş teşkilatıyla başlattıkları hareketlerin birer parçasıdır. İçlerinde, (terhis edilmiş olan ordudan) sadece üç asker vardır: Miralay (Albay) Kazım Özalp, Askeri Kaymakam (Yarbay) Ali Çetinkaya ve Yüzbaşı Kemal Balıkesir. Balıkesir hareketi Millî Mücadele'nin başarıya ulaşmasında önemli rol oynamış; İzmir'den Anadolu içlerine yürümek isteyen Yunan kuvvetlerini engelleyerek, Millî Ordu'nun hazırlanması için Mustafa Kemal Paşa'ya, her saniyesi altın değerinde on üç ay kazandırmıştır.
Yunan kuvvetlerinin İzmir'e çıkması (15 Mayıs 1919) üzerine halkın teşkil ettiği Kuvayı Milliye'nin ve bunlara katılan küçük ordu birliklerinin meydana getirdikleri millî cepheler zamanla büyüdü ve gereksinimleri de geniş ölçüde arttı. 29 Mayıs 1919'da Ayvalık'ta, 9 Haziran 1919'da Soma'da ve 23 Haziran 1919'da Akhisar'da kurulan cepheler bir süre sonra birleşerek 'Şimal Cephesi' adını aldı. Diğer taraftan 12 Haziran 1919'da Aydın ve 22 Haziran'da Salihli cepheleri kuruldu. Bu cephelerin tam bir teşkilat halini almasında Karesi Mebusu Mehmet Vehbi Bolak ve Karesi eski Mutasarrıfı Hacim Muhittin (Cumhuriyet döneminde "Çarıklı" soyadını aldı) beyler büyük rol oynadı.
Balıkesir Kongresi ilk kez 27 Haziran-13 Temmuz 1919 tarihleri arasında Mehmet Vehbi Bolak başkanlığında toplanmış,"Heyet-i Merkeziye" başkanlığına Hacim Muhittin Bey seçilmiştir.
Erzurum Kongresi'nden üç gün sonra 26 Temmuz'da toplanan asıl kongreye ise Balıkesir, Bandırma, Burhaniye, Edremit, Gönen, Balya, Sındırgı, Akhisar, Kırkağaç kazaları ile Fırt, Kepsut, Giresun, Şamlı, İvrindi, Bigadiç ve Konakpınarı nahiyelerinden 48 üye katıldı. "Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Heyeti" adını benimseyen kongrede 29 karar alındı. Bu çerçevede; Hacim Muhittin Bey başkanlığa, Mehmet Vehbi Bolak başkan vekilliğine getirildi, tüm bölgede seferberlik ilan edildi ve 1885-1895 doğumluların cepheye sevkedilmesine karar verildi. Ayrıca, kazalarda da direniş teşkilatlanmasının kurulması, çetecilikten uzak durulması, Yunanlarla hiçbir suretle müzakere edilmeyip hiçbir ürünün satılmaması da kararlaştırıldı.
Kongre 13 Temmuz 1919'da yabancı devletlerin İstanbul'daki siyasi temsilcilerine muhatap bir beyanname yayınlayarak Millî Mücadelenin amaçlarını duyurmaya çalıştı. Kongrenin başarıyla toplanıp önemli kararlar alması işgal güçlerini de harekete geçirdi. İtilaf Devletleri temsilcilerini de baskısıyla harekete geçen Osmanlı Hükümetinin Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Adil Bey kongrenin men edilmesi için çaba sarfettiyse de bu çabalar başarısız oldu.
Balıkesir Kongresi'nde kurulan "Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Heyeti" 4-11 Eylül 1919'da düzenlenen Sivas Kongresi'ne de İbrahim Süreyya Bey ve İzmirli Şişman Edhem Bey'den oluşan iki kişilik bir heyet gönderdi.
16 Eylül 1919'de Balıkesir Kongresi üçüncü kez toplandı. 22 Eylül'de sona eren toplantıda, 16-25 Ağustos tarihinde toplanan Alaşehir Kongresi'nde alınan direnişin örgütlenmesine ilişkin kararların Balıkesir'de de uygulanması tartışıldı.
Kongre, 19-29 Kasım 1919 tarihleri arasında Vehbi Bolak başkanlığında dördüncü kez toplandı. Cemiyetin adının Balıkesir Müdafaai Hukuk Cemiyeti olarak değiştirilmesine karar verildi.
Beşinci Balıkesir Kongresi'nin toplantı tarihi 22 Mart 1920 ve başkanı Mehmet Vehbi Bolak'tır.
Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa başkanlığında kurulan Heyet-i Temsiliye ile ilişkiye geçildi. Son toplantı ise 10 Mart 1920'de yapıldı ve direnişin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti paralelinde örgütlenmesine karar verildi.
Bağdat Numan Paşa Camii
Numan Paşa Camii, Bağdat'da Irak Emniyet Genel Müdürlüğü karşısındadır.
1780 yılında Seyid Bektaş kızı Hace Fatma Hatun adlı bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır. Adını Fatma Hatun’un eşi ve caminin mütevellisi Hacı Numan Ağa’dan almıştır. Bugün caminin minaresi ile bitişiğindeki türbe ayakta olup, diğer kısımlar yıkılmıştır.
Numan Paşa Camii
Emekleyen kur
Emekleyen kur sistemi, döviz kurunun belirli aralıklar arasında kaldığı ve bu aralık dahilinde hareketinin serbest bırakıldığı kur rejimidir. Emekleyen kur aralığı ekonomik göstergelere ve piyasa koşullarına göre sürekli düzenlenir.
Kıbrıs Türk Federe Devleti
Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD), 1975-1983 yılları arasında Kıbrıs Türkleri tarafından Kıbrıs adasında kurulmuş devlet.
1974 tarihinde kurulan Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi'nin meclisi 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin oy birliği ile kurulduğunu ilan etti. Meclis'te kuruluş bildirisini Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi'nde yönetim başkanı ve federe devletin ilk cumhurbaşkanı olan Rauf Denktaş okudu.
Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası, 8 Haziran 1975 tarihinde halk oylamasına sunuldu ve kabul edildi.
Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 15 Kasım 1983'de oy birliği ile aldığı bir kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilan ederek KTFD son buldu.
Marguerite Porete
Marguerite Porete (ö. 1 Haziran 1310), Fransız mistik. "Basit Ruhların Aynası" (Le Miroir des âmes simples - The Mirror of Simple Souls) adlı eserini dağıtmayı reddettiği için sapkınlıkla suçlanıp 1310'de kazıkta yakılmıştır.
Porete'nin yaşamı ile ilgili kayıtlar onu sapkınlıkla suçlayıp kazıkta yakılmaya mahkûm edenlerce tutulduğundan büyük ihtimalle önyargı ve eksiklikler içerecektir. Beguine hareketiyle ilişkili olan Porete 1946 yılına kadar "Mirror" adlı eserin yazarı olarak bilinmemekteydi.
Porete'nin ilişkili olduğu dindar kadınlar teşkilatı Beguine hareketi 1170-80'de Hollanda'da başlamış ve Fransa, Almanya ve Latin ülkelerine yayılmıştı. Hareketin Beghardlar denilen erkek kolu da olduğu ancak onbeşinci yüzyıl ortalarına kadar yayılmasının durduğu da belirtilmiştir. Begineler manastır yemini etmeden kendilerini Tanrı'ya adayan kadınlardı.
Beguine kelimesinin kökeni kesin olmamakla birlikte Flemenkçe dua etmek anlamına geldiği veya veya kızkardeşlik teşkilatı kuran ve yaklaşık 1187'lerde ölen Liège'li rahip Lambert le Bègue'in adından geldiği veya Katharların diğer bir adı olan ve Toulouse'in kuzeydoğusundaki Albiga şehrine atıfla söylenen Albigensian'dan geldiği iddia edilmiştir.
Beguineler Vatikan tarafından kabul görmemişlerdi. Pope V.Clement onları Hristiyanlığa uymayan davranışlarda bulunmakla suçluyordu.
Porete kitabından dolayı suçlanıp önce hapse atılmış, görüşlerinden dönmesi istenmiş ancak bunu reddetmiştir. Kendisini suçlayan keşiş kitabındaki bazı ifadeler hakkında görüş almak için metinleri Paris Üniversitesi'ne göndermiştir. Gelen yanıtta Porete'nin iflah olmaz bir sapkın olduğu bildirilmiş ve 1310'da sapkınlıkla suçlanıp kazıkta yakılmıştır.
Porete'nin kitabı Tanrı ile birleşen ve O'nun iradesinden başka iradesi olmayan basit ruhlara atıfla yazılmıştır. Kitabın orijinali Eski Fransızca yazılmış ancak Latinceye ve diğer dillere tercüme edilip yayılmıştı. Porete eserinde dönemindeki tensel aşk için kullanılan deyimleri kullanarak İlahi aşkı anlatmaya çalışmış ancak engisizyon eseri sapkınlıkla suçlamıştır.
Dini mahkeme Porete'nin Kilise'yi ve dini hiyerarşiyi küçümsediği iddiasında bulunmuştu. Gerçekten Porete'de kitabında Hristiyan din adamlarına şu şekilde sesleniyordu:
"Teologlar ve ruhban sınıfının diğer üyeleri sizler eğer alçakgönüllülükle onunla karşılaşmazsanız ki bu şekilde Akıl evinin efendileri olan Sevgi ve İnanç sizi akla üstün kılacaktır, ne kadar parlak kavrayışınız olursa olsun bu kitabı anlamayacaksınız."
Recep Biler
Recep Biler (d. 8 Mayıs 1981, İzmir) Türk futbolcu, 1. Lig ekiplerinden Giresunspor'da forma giymektedir.
1998-2000 sezonları arası Turgutluspor PAF Takımında oynarken 28 Lig maçında (3. Lig) görev almıştır. 2000-2001 sezonunda Turgutluspor'dan Fenerbahçe'ye transfer edilmiştir. İlk senesinde 1 kez forma giyen Biler, 2001-2002 ve 2002-2003 sezonunda Fenerbahçe'de hem A Takım hem de PAF Takımda görev almıştır. Fenerbahçe PAF'ta 33 maçta yer almıştır. Fenerbahçe'deki ilk resmi maçı, 29 Kasım 2000'de Fenerbahçe - Siirtspor Türkiye Kupası maçıdır. 2003-2004 sezonunda Rüştü Reçber'in FC Barcelona'ya transferi sonucu 1.kaleciliğe yükselmiş ama verilen şansı iyi kullanamamış ve kaleyi Volkan Demirel'e kaptırmıştır.
2005 yılında Karşıyaka'ya kiralanmıştır. 2 yıl kiralık Karşıyaka'da kalmıştır. 2007-2008 sezonu başında Hacettepe takımına transfer olmuştur. 2009 yılının başıda Hacettepe takımından Gaziantepspor takımına transfer olmuştur. 2010-2011 sezonunda Manisaspor kulübüne transfer olmuştur.
2011-12 sezonunun yaz transfer döneminde 2. Lig'de mücadele eden Altay'a transfer oldu. Bir yıl sonra Balıkesirspor ile 1 yıllık sözleşmeye imza attı. 2012-13 sezonu ara transfer döneminde ise Karşıyaka'ya transfer oldu. 2014-15 sezonu başında Turgutluspor'a transfer olan Recep Biler, 2014-15 ara transfer döneminde Giresunspor'la anlaştı.
Serap
Serap, atmosferde ışık ışınlarının kırılmasından doğan ve çöllerde kolaylıkla gözlemi yapılabilen optik yanılma, uzaktaki bir cisme bakarken sanki bir su yüzeyinden yansıyormuş gibi, cisimle birlikte ters görüntünün oluşumudur. Ilgım, yalgın, pusarık isimleriyle de bilinir. Serap optik bir doğa olayıdır. Kısaca, uzak nesnelerin görüntüsünün, ışık ışınlarının bükülmesiyle, aslında bulunmadıkları bir yerde görünmesidir. Halüsinasyonun tersine, serap bir doğa olayıdır. Kamera ile kaydedilebilir. Gözlemcinin konumunda bulunan herhangi bir optik alet bu ışık olayını gözlemleyebilir.
Sucuk (anlam ayrımı)
Meister Eckhart
Eckhart von Hochheim (1260–1328) adıyla ve daha yaygın ifadesiyle Meister Eckhart olarak bilinen |
Alman teolog, filozof ve mistik. Meister, Paris'de aldığı akademik unvanı göstermektedir. Hayatının sonlarına doğru Papa XXII. İoannes tarafından sapkınlıkla suçlandı. Eckhart ya hata ettiğini kabul ettiği ya da yazılarının arkasındaki mantığı açıkladığı için yakılmamış ancak mahkemesi sonuçlanmadan ölmüştür.
Meister Eckhart olarak bilinen Dominiken teolog yaklaşık 1260'larda Thuringia'nın Alman bölgesinde muhtemelen Tambach köyünde hakkında çok az bilgi sahibi olunan, asil ve arazi sahibi bir ailede dünyaya geldi. Vaftiz ismi Eckhart, soyadı von Hochheim idi.
Eckhart, Erfurt'da Dominiken tarikatına katıldı. Çalışmalarına Köln'de devam etti.
Eckhart kendisini hem ortaçağ bilgin Latincesi hem de Yüksek Almanca ile ifade etmiştir. Risalelerinde latince, vaazlarında Almanca kullanmıştır.
Eckhart, Dominiken Tarikatı üyesi olan ve teknik anlamda Thomist olmasına rağmen ortaçağın en etkili Hristiyan Neoplatonistiydi ve kendisinden sonraki büyük Alman filozoflarını eserleriyle etkilemişti.
Eckhart'ın görüşleri yaygın Hristiyan skolastisizminden farklılık arzetmekteydi. O, yaratılışın neoplatonik Bir'den südur ettiğini kabul ediyordu. Diğer bir farklılığı da Uluhiyet (God) ile Zât (Godhead) arasında yaptığı cesur ayrımdı. Hayatının sonlarına doğru Hristiyan ortodoksisine uymayan görüşleri sebebiyle suçlanmış ancak hakkında hüküm verilmeden ölmüştü. Eckhart kendisini ölünceye kadar Roma Katolik Kilisesinin itaatkar çocuğu olarak görmüştür.
Dini yabancılaşmayı aşmak ve madde-ruh dünyasının aktüellerinden kurtulmak isteyen mistizmin en büyük kalelerinden Eckhart'a uğramalıdır. O, Tasavvufdaki Kutublardan Hasan Şazeli'nin iman aşamasına tekabül eden söze dökülemez başka bir fena makamını aynı eksen üzerinde kazanmıştır. Aynı sözler ve aynı kavrayışla. Gelenekten beslenip geleneğe eklemlenen dini normalin normal olmayan muhakemesinin yetersizliğini ve içeriden bir göz olarak içkin hesaplar adına uluhiyetin bilinçaltında asla gerçekleşemeyecek bir sentezini yapma girişiminin imkânsızlığını orta yere koymuştur.
Half-Life 2: Episode One
Half-Life 2: Episode One, Valve Corporation tarafından geliştirilen birinci şahıs nişancı oyunudur ve 1 Haziran 2006'da yayımlanmıştır. 2004'te yayımlanan "Half-Life 2"nin birinci devam bölümüdür. Valve'in "Half-Life 2"nin devamını bölümler olarak getireceğine karar vermeden önceki ismi "Half-Life 2: Aftermath"dir. "Half-Life 2"nin de kullandığı Source motorunu kullanır. Oyun yeni ışıklandırma ve animasyon teknolojileri getirmiştir. Ayrıca yardımcı yapay zekayı da daha iyi hale getirmiştir.
Oyun, "Half-Life 2"deki olaylardan hemen sonra başlar. "Episode One"ın ana karakteri Gordon Freeman ve yardımcı karakter Alyx Vance, insan ırkının Combine'a karşı savaşını sürdürmektedir. Oyun başladığında, Gordon Freeman kendisini Citadel'in yıkıntıları arasında bulur ve oyun boyunca Alyx ile birlikte Şehir 17'yi tahliye etmeye çalışırlar.
"Episode One", Valve'in çıkarmayı planlamış olduğu üç "Half-Life 2" bölümünden biridir. Oyun, Valve'in "The Orange Box" paketinde "Half-Life 2", , "Team Fortress 2" ve "Portal" ile birlikte yer alır. "Episode One" genel olarak olumlu tepkiler almıştır. Oyunun kooperatif yönü övülmüştür fakat kısalığı ve az olay yaşanması genel olarak eleştirilmiştir.
İlk iki oyunda olduğu gibi yine bu oyunda da Gordon Freeman adlı bilim adamını yönetiyoruz ve Half-Life 2'den kaldığımız yerden tepesinde bir patlamaya neden olduğumuz Citadel'den başlıyoruz, 2. oyunun sonunun aksine G'Man bizi, zamansız boyuta koyamamıştır çünkü Vortigauntlar tarafından engellenmiştir, ve Citadel patlamasından kısa bir süre sonra enkaz içerisinde uyanarak, oyuna başlarız.. Ardından Şehir-17'den kaçmaya çalışıyoruz. Kaçmaya çalışırken Half-Life 2'den de tanıdığımız Alyx Vance bize oyun boyunca yardım ediyor.
Serinin diğer oyunlarına göre en kısa olanıdır ve yaklaşık 4-5 saatlik oynanış süresi vardır. Kısa olmasına rağmen en az 20 saatlik oynanışa sığabilecek aksiyon ve duygu yüklü sahne vardır.
Oyunda HDR grafik teknolojisi kullanılarak daha gerçekçi ışıklandırmalar sağlanmıştır. Yapay zeka ve surat ifadeleri geliştirilmiştir. Ayrıca oyuna yeni bir düşman türü olan Zombine adlı zombiye dönüşmüş Combine askerler eklenmiştir. Bu düşman tipi normal zombilerden daha hızlı, dayanıklı ve ayrıca el bombası ile intihar saldırısı yapabilmektedir.
Oyun çıktığı tarihte serinin takipçileri tarafından beğenilmiş ve eleştirmenlerden de genellikle olumlu eleştiriler almıştır. Kaliteli grafikleri ve ses efektleri, üst düzey karakter seslendirmeleri, renkli Alyx karakteri, sağlam aksiyonu ve eğlenceli oynayışı ile övülmüş; çok kısa oyun süresi (4 - 5 saat), hiçbir yeni silah ve yeni oynayış elementleri sunmadığı için eleştirilmiştir. Oyunun dünyaca ünlü Metacritic sitesindeki ortalama notu 87 puandır.
Halil Bey
Türk tarihinde Halil Bey şeklinde anılan birden fazla kişi bulunmaktadır. Bunlar;
Karesi
Karesi şu anlamlara gelebilir:
Saffet Sancaklı
Saffet Sancaklı (d. 27 Şubat 1966 Tutin), Türk eski futbolcudur. Aynı zamanda iş adamı olan Sancaklı, 2011 Türkiye genel seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisi'nden milletvekili adayı oldu. Halihazırda MHP Merkez Yürütme Kurulu üyesidir. 2014 Yerel Seçimlerinde MHP Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmuştur.
Eski Yugoslavya'da Tutin şehrinde 27 Şubat 1966 doğdu. 1968 yılında Türkiye’ye göç etmiştir. Eğitimini İstanbul'da Gaziosmanpaşa’da Cemal Gürsel İlkokulu’nda ardından ortaokul ve liseyi Vefa Poyraz Lisesinde tamamladı. Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nü kazandı, lakin Beşiktaş futbol kulübündeki futbol kariyeri nedeniyle üniversite eğitimi yarıda kaldı. 2009 yılında tekrar üniversite sınavına girdi ve Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü kazandı. Şu anda üniversite öğrenimini; Anadolu Üniversitesi “Kamu Yönetimi” bölümünde devam ettirmektedir.
Sırasıyla Gaziosmanpaşa Kültürspor, Vefa, Beşiktaş, Eskişehirspor, Konyaspor, Sarıyer, Kocaelispor, Galatasaray, Kocaelispor, Fenerbahçe, Konyaspor'da forvet mevkiinde oynadı. olan Saffet Sancaklı, faal futbol yaşantısını 1998-1999 sezonunda Konyaspor'da bıraktı ve FIFA Futbolcu Menajerliği Lisansı aldı. Süper Ligde toplam 130 gol atarak adını 100'ler kulübüne yazdırdı.
24 kez millî takımlara çağrılan Saffet Sancaklı 1 kez Türkiye U-21 ve 20 kez de Türkiye A millî takımı olmak üzere toplam 21 kez millî takımlar formasını giydı ve bu karşılaşmalarda 6 gol kaydettı.
A millî takımla 1996 Avrupa Futbol Şampiyonasına katıldı.
Futbolculuktan sonra Sancaklı Menajerlik şirketini kurup Türkiye'de yerleşik ilk FIFA Lisanslı futbolcu menajeri oldu.
TMSF'ye devredilen İstanbulspor'un satış ihalesi 30 Haziran 2006'da yapıldı ve 3 milyon 250 bin dolar ile en yüksek teklifi veren Marmara Spor Faaliyetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş, İstanbulspor’un yeni sahibi oldu. Saffet Sancaklı İstanbulspor'un Sportif Danışmanlığını kulübü devredene kadar yapmıştır.
2007 Genel Seçimlerinde de MHP'den aday adayı olan Saffet Sancaklı, 28 Ocak 2011 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi genel başkanı Devlet Bahçeli'nin de katıldığı bir tören ile MHP saflarında aktif siyasete atılmıştır. 11 Nisan 2011 tarihinde, İstanbul 2. Bölge 5. Sıra Milletvekili adaylığı resmen açıklanmıştır. Ama 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde milletvekili olarak seçilememiştir. 2014 Yerel Seçimlerinde MHP Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olmuş ancak seçilememiştir. 4 Kasım 2012 ve 21 Mart 2015 tarihinde yapılan MHP 10. ve 11. Olağan Büyük Kurultayında MYK Üyesi seçildi. Haziran 2015 Türkiye genel seçimlerinde ise MHP'den Kocaeli 1. sıra milletvekili adayı olarak gösterildi ve seçildi. Bu seçimlerin tekrarlanması sonucu Kasım 2015 Türkiye genel seçimlerinde MHP'den tekrar aday gösterildi ve yeniden seçildi. 11 Kasım 2016 günü TBMM'deki odasında gizli kamera bulunduğu iddiası meclis gündemine geldi. Ancak daha sonra kameranın daha önceden yerleştirilip söküldüğü anlaşıldı.
Sancaklı evli ve Duygu ve Mert adında iki çocuk babasıdır. Eşi Hülya Sancaklı Ocak 2017'de eşinin silahıyla intihar etti.
NOT:"Evsahibi olarak Türkiye baz alınmıştır."
Artin Boşgezenyan
Artin Boşgezenyan Efendi, II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda 3 dönem Halep mebusluğu yapmış Ermeni asıllı bir Osmanlı siyasetçisidir. 1908-1912 Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda, 1912 Nisan-Ağustos Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda ve 1914-1918 Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda bulunmuştur.
İlk iki dönem mebusluğunda işçi hakları için hassasiyet gösteren sol kanada mensup bir siyasetçi olarak dikkati çekmiştir. 1914-1918 arasındaki tek parti rejiminin 1 Kasım 1918'de İttihat ve Terakki liderlerinin İstanbul'dan ayrılmalarıyla sona ermesi üzerine, Meclis'in kapatıldığı 21 Aralık 1918 gününe kadarki kısa dönemde, Ermeni Tehciri şartlarına ilişkin olarak Meclis'te dile getirdiği şiddetli eleştiriler zabıtlara geçmiştir (tehcir döneminde mebustur):
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in 10 Nisan 1919'da idamıyla sonuçlanan mahkemede (Nemrut Mustafa Divanı) sorgu hakimliği yapmıştır.
Daugava Nehri
Daugava (Letonca) ya da Batı Dvina (Rusça: "Западная Двина"́ (Zapandnaya Dvina), Belarusça: "Заходняя Дзвіна" (Zachodniaja Dzvina), Litvanca: "Dauguva", Lehçe: "Dźwina", Almanca: "Düna") Üç Baltık ülkesinden biri olan Letonya'nın başkenti Riga 'nın ortasından geçen ve Baltık Denizi'ne dökülen nehirdir. Letonya'nın en büyük nehridir.
Daugava Nehri, Rusya'daki Valdai tepelerinden doğar, Beyaz Rusya ve Letonya'dan geçerek Baltık denizinde Riga Körfezi'ne dökülür. Nehrin toplam uzunluğu 1,020 km'dir. Bu uzunluğun 325 km'si Rusya, 338 km'si Beyaz Rusya, 352 km'si Letonya topraklarında kalmaktadır. 19. yüzyılda bir kanal vasıtası ile Berezina ve Dinyeper nehirlerine bağlanmıştır; ancak günümüzde bu kanal çalışmamaktadır. Daugava, Letonya ve Beyaz Rusya arasında uluslararası sınırı oluşturur.
C.Michael Hogan'a göre, Daugava Nehri (önemli oranda kirli akışıyla) Sovyet kolektif tarım dönemi ve hidroelektrik enerji projelerinin çevresel bozulmaya etkisinin görüldüğü bir nehirdir. Ü |
zerinde Rīgas HES, Ķeguma HES ve Pļaviņu HES isimli üç baraj bulunmaktadır. Bir dördüncüsü olan Daugavpils HES planlanmış, ancak güçlü itirazlarla karşılaşıldığı için yapılmamıştır.
Nehrin Letoncadaki ismi, eski Baltık kökenli kelimelerden gelen "büyük su"dur (daudz ūdens). Daugava'nın diğer dillerdeki isimleri, Dyna – Düna – Двина – Дзьвіна – Dźwina – Dvina'nın kökenleri belirsizdir. Bu ad, Max Vasmer'in ""Etimoloji Sözlüğü""ne göre, Viking destanları ve "Nestor'un Günlüğü"nde "Dvina"nın toponimisi açıkça Ural dillerinden kaynaklanıyor olamaz, muhtemelen "nehir akışı" anlamında kullanılan Hint-Avrupa kökenli bir sözcükten gelir.
Nehrin toplam havza alanı 87.900 km'dir, 33.150 km'si Beyaz Rusya topraklarındadır. Aiviekste, Pałata, Kasplya, Mezha, Dysna, Pērse adlarında altı kolu vardır.
Ortaokul
Ortaokul, ilkokulu takip eden eğitim dönemine verilen isimdir.
1997 yılı öncesinde 5 yıllık ilköğretim eğitimi sonrasında öğrencinin eğitim gördüğü 3 yıllık eğitim kurumuydu. Bu öğretimden sonra ise öğrenci bir başka eğitim kurumu olan liseye devam ediyordu.
1997'de çıkarılan bir yasayla Türkiye'de ortaokul, ilkokulla birleştirilerek ilköğretim adını aldı.
2012 yılında yapılan düzenlemelerden sonra; öğrencilerin öğrenim gördüğü birinci 4 yıl "(1, 2, 3, 4. sınıflar)" ilkokul, ikinci 4 yıl "(5, 6, 7, 8. sınıflar)" ortaokul ve üçüncü 4 yıl "(9, 10, 11, 12. sınıflar)" ise lise şeklinde isimlendirilmiştir.
İstanbul Murat Paşa Camii
İstanbul Murat Paşa Camii, İstanbul'un Fatih ilçesinin Yusufpaşa semtinde Millet Caddesi ile Vatan Caddesi'nin kesiştiği noktada Aksaray Meydanı'ndaki camidir.
Has Murat Paşa 1465-1471 arasında yaptırdı. İki fonksiyonlu Bursa Okulu üslubundadır. Duvarlar kesme taş ve tuğladır.
Aslında külliyedir. Ancak günümüze sadece cami ve hazinesinin bir kısmı gelebilmiştir.
Erken Osmanlı plan tipini gösterir. Zaviyeli cami plan şeması içinde değerlendirilen bir yapıdır. Bursada gelişmiş bir plan tipidir. Ters T Plan şemalı bir yapıdır.
Önü revaklı, son cemaat yeri olan, arka arkaya iki kubbesi bulunan, 2 hücreyle konumlandırılmış bir külliyedir.
Almaşık bir yapıdır, taştan yapılmıştır. 2 sıra tuğla, bir sıra kesme taş tekniği kullanılmış.
Bir sağda, bir solda mihrap var. Kubbeye pandantiflerle geçilmiş. Cephede iki kat pencere var. Üstteki pencereler yuvarlak ve dışarı açılmaz. Alt pencereler dikdörtgendir ve dışa açılır.
Sütunlar farklı yükseklikte ve farklı malzemelerle yapılmış.
Son cemaat yerinin önünde 2 küçük mihrap var.
Portalı mermerden yapılmış. Sade ve yüksek.
Pencerelerde vitray kullanılmamıştır.
Mukarnaslı pandantifler görülür.
Büyük tarihçi Halil İnalcık bir konuşmasında, çocukluk yıllarında bu camide zaman geçirdiğini belirtmiştir.
Melbourne
Melbourne, Avustralya'nın Victoria eyaletinin başkenti ve 3.7 milyon nüfusuyla ülkenin ikinci en kalabalık şehri (2006 sayımına göre). Melbourne bir milyon nüfusu aşmış şehirler arasında dünyanın en güneyinde bulunanıdır.
Melbourne, 2011 yılında "The Economist" dergisi tarafından yayınlanan Dünyanın En Yaşanabilir Şehirleri listesinde kültürel nitelik, iklim, yaşama ücreti, ve sağlık, suç oranı gibi sosyal koşullar bakımından birinci seçilmiştir.
Melbourne, Avustralya'nın en büyük üç şirketine ev sahipliği yapmaktadır: Telstra, BHP Billiton ve National Australia Bank. Avustralya Ticaret Konseyi, Avustralya Sendika Konseyi ve Avustralya Menkul Kıymetler Borsası'nda işlem gören şirketlerin çoğunluğu Melbourne'da bulunmaktadır.
Avustralya'nın spor kenti olarak adlandırılan Melbourne, ülkenin büyük spor musabakalarına ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar Melbourne Bahar At Yarışları Festivali (Melbourne Kupası buna dahildir), Avustralyan Formula Bir Grand Prix, Avustralya Açık Tenis Turnuvası ve AFL Büyük Finali. Melbourne güney yarımkürenin ilk Olimpiyatlar'ına 1956 yılında ev sahipliği yaptı. 2006 İngiliz Milletler Topluluğu Oyunları da Melbourne'da düzenlendi.
Şehir adını Derbyshire kasabasının Melbourne köyünde evi bulunan Birleşik Krallık Başbakanı William Lamb, 2. Vikont Melbourne'dan aldı. Kelimenin kökü Eski İngilizce'ye dayanır ("mylla burne") ve "değirmen suyu" anlamına gelir.
Avrupalı yerleşimciler Melbourne'a ilk 1835 yılında arazi bulmakta zorluk çektikleri Tazmanya'dan geldiler (o zamanki adıyla "Van Diemen'in Toprağı").
Bölgede daha önce yaşayan topluluk Kulin aborjinleriydi. 600,000 dönümlük bir alan için sekiz Wurundjeri temsilcileri ile anlaşma sağlanmasına rağmen, Avustralya'yı o dönem yöneten Yeni Güney Galler hükümeti bu anlaşmayı feshetip yeni yerleşimcilerin masraflarını telafi etti. Sonuçta bölgede yerleşim yerli halkı umursamaksızın devam etti.
1851'de Victoria'daki Altına Hücum ismi verilen keşiften sonra Melbourne kenti hızla büyüdü. Sadece 14 yıl içinde Avustralya'nın en kalabalık kenti haline gelen kent, işlek limanı sayesinde yoğun bir göç aldı. Avrupa'dan ilk önemli göçleri İrlanda, İskoçya ve Almanya'dan alan Melbourne, aynı dönemde Çinlilerin de akınına uğradı.
19. yüzyılın sonuna doğru İtalyan ve Yunan göçleriyle Avrupalı nüfusu artan Melbourne, 1 Ocak 1901'de Avustralya'nın federasyonlaşması ile birlikte ilk genel parlamentoya da ev sahipliği yaparak başkent oldu. Bugün kentin kalbindeki Federation Square, federasyon ilanının 100. yılında hizmete açıldı.
1927'ye kadar başkent olarak kalan Melbourne, daha sonra Victoria eyaletinin başkentine dönüştü.
1956 Olimpiyat Oyunları, Melbourne için bir dönüm noktası oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yapılanma hareketleri içinde özel önem verilen kent, güney yarım kürede düzenlenen ilk oyunlara, 22 Kasım-8 Aralık tarihleri arasında ev sahipliği yaptı. 72 ülkenin mücadele ettiği oyunlar için kent merkezinde tasarlanan Olimpik Park, organizasyonun kalbiydi. Merkezinde Melbourne Cricket Ground'un bulunduğu parkta yüzme yarışlarının yapıldığı havuz, Collingwood FC kulübünün tesislerine dönüşen West Pac Centre'nin içinde halen kullanımdadır. Aynı parkta Avustralya Açık Tenis Turnuvası'nın oynandığı Ulusal Tenis Merkezi kortları ve onun merkez kortu olan Rod Laver Arena bulunmaktadır.
Melbourne'un kardeş şehirleri:
Böcüzade Süleyman Sami
Böcüzade Süleyman Sami Osmanlı Devleti'nde uzun bir bürokratlık kariyerinden sonra, 1908-1912 Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda (emekliliğini istediği 1911'e kadar) Hamid-i Abad (Isparta) mebusluğu yapmış, emeklilik yıllarında da çok kapsamlı bir Isparta Tarihini kaleme almış Osmanlı yazarı, bürokrat ve siyasetçisidir.
5 Ocak 1851'de Isparta'da doğmuştur. 14 yaşında hafız ve hattat oldu. Isparta Rüşdiyesi'ni ve İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirerek hakimlik icazeti aldı. 18 yaşında kâtip olarak girdiği devlet hizmetinde hep Isparta'da kalarak 10 yıl boyunca Isparta şehremini (belediye başkanı) oldu. II. Meşrutiyet'in ilanı ile Isparta mebusu seçilerek Meclis-i Mebusan'a girdi. 1911'de emekliliğini isteyerek ayrıldı. 1899'da İzmir Hizmet gazetesinde yayınlatmış olduğu Isparta Tarihi'ni yeniden elden geçirerek 1000 sayfaya yakın bir kaynak kitap haline getirdi.
30 Mayıs 1932'de Isparta'da vefat etti. 1961-1965 arasında Isparta Senatörlüğü ve bir süre Sağlık Bakanlığı yapmış olan Süleyman Suat Seren'in dedesidir.
Böcüzade’nin keskin bir gözlemci ve yaşadığı dönemin çalkantı ve kavgalarını iyi analiz eden bir düşünür olması, gelecekle ilgili düşüncelerini biçimlendirmiştir. Döneminin, içinde bulunduğu çaresizlik, teslimiyetçilik ve kadercilik anlayışına karşın, onun ayakları yere basan çözümlemeleri, bu gün için bile geçerliliğini korumaktadır.
1297 (M/1870) de çekirge afeti olacağı tahmin edildiğinden, çekirge yumurtalarının kıştan toplattırılıp yok edilmesi için, çekirgenin konduğu yerleri saptayacak ekipler kurmak üzere Vilâyetten ödenek istenmişti. Vilâyetten İngiliz Ali Bey adında bir uzman gönderilmiş, giderlerin Menafi Sandıkları Sermayesinden ödenmesine izin verilmişti.
Memleket ileri gelenleri ile, Ulema ve Askeri erkândan kurulan bir komisyon, ilçelerde mülki ve askeri memurlardan kurulacak ekiplerin Çekirge Mücadelesi yapmak üzere görevlendirilmesine karar verildi. Bu toplantıda, İngiliz Ali Beyin, gerektiğinde uçkun haldeki çekirgeleri öldürmek üzere Tophaneden birkaç yüz kilo Barut alınmasını önermesi üzerine kıyamet koptu. Ulemadan biri çekirgelerin iki kanadında, Süryani harfleriyle yazılmış bir ayet bulunduğunu, bu ayetin «Çekirge sürülerinin, Tanrı tarafından, memlekette fesat ve zulüm görüldüğü zaman, şehirleri ve kasabaları tahrip etmek üzere, kullarına musallat ettiği» anlamında olduğunu bir kitapta okuduğunu söylemesi üzerine Müftü Tahsin Efendi («bu yaratıklara ateşle ceza vermek Tanrıya mahsustur!.») şeklinde bir iddia ortaya atmış, Yavruzade Şeyh Mehmet Efendi'de («—Hükümetin aldığı önlemlere bizim karışmamız gerekmez. Çekirgelerin ne şekilde yok edilmesi gerekiyorsa, hükümet gereğini yapar. Bize dua etmekten başka bir şey düşmez. Biz simdi yerlerimize gidip duaya başlayalım. Papaz efendiler de ayni şekilde kiliselerinde dua edip ayin yapsınlar.») şeklinde konuşunca, İngiliz Ali Bey («Şeyh efendi, bu hurafeleri ve Yahudi masallarını bırakalım da, düşündüğümüz ve karar verdiğimiz tedbirleri uygulayalım.») der demez, ulema ve şeyhler ayağa kalkarak «— Biz ayeti celile ve doğru rivayetler okuyoruz.. Ayeti celileye sizin Yahudi masalı demeniz küfür'dür. Biz şimdi gider, durumu Hilâfet Makamına arzederiz. Fakat Mutasarrıf Beyin, geldiği gündenberi, yaptığı icraatı görerek — iman-ı kâmil sahibi olduğuna inandığımız için — bu şikâyeti kendilerinin yazmalarını ümit ve taleb ederiz.») demeleri üzerine, Mutasarrıf Ali beye hitapla «— Bey efendi, bu dakikada özür dilemez ve düşüncelerinizi değiştirmezseniz, durumu yüksek makamlara arzetmeye mecbur kalacağım.» deyince Ali Bey ayağa kalkarak, Müftü ve Şeyh efendilerin ellerini öpmüş ve okunan ayetin farkında olmadığını beyan ederek özür dilemişti.
O sırada, Kuleönü köyünden Deli Hafız adında birisi, 95 yaşında olan Isparta naibi Tevfik Efendiye baş vurarak, tarlasındaki buğdayların, çekirgeler tarafından yok edilmesini önlemek üzere, çekirgelere hitab |
en bir ilâm yazmasını istemiş. Naip efendi Şer'iye mahkemesi başkatibine, abdest aldırtarak, çekirgelere hitaben üç tane ilâm yazdırmış. Bunları tarlasında çekirgelerin geleceği yerlere asmasını söylemiş. Deli Hafız bunları götürüp tarlasına asmış ..O civardaki bazı köylülerin söylediklerine göre çekirge saldırmamış (!).
Onlar da İnsandı
Onlar da İnsandı, Cengiz Dağcı'nın yazdığı bir romandır. Roman, Türk örf ve adetlerini, ırkı, dili, dini, insan sevgisini anlatır. Bir milletin nasıl başka bir milletin boyunduruğuna girerek zorla Ruslaştırılması ve zulumlere maruz bırakılması ana fikir olarak özetlenebilir.
Esma ve Bekir, İvan adında bir Rus gencini çiftliklerine alır. Köylü, yani Kırım'da yaşayan halk, bu durumdan şikayeçidir zira başka bir milletten bir kişinin, bir Rusun, köyde olması uğursuzluktur. İvan yaptıkları iyiliğe rağmen onlara Türk kimliklerinden dolayı içten içe kin beslemektedir. Sonuçta da ekmek yediği evin kızına tecavüze yeltenir ve gerçek yüzünü gösterir.
Hırka-i Şerif Camii
Hırka-ı Şerif Camii, İstanbul, Fatih İlçesi'nde Atikali semti sınırları içinde, adını verdiği Hırkaişerif Mahallesi'nde yer alan 1851’de inşa edilmiş camii.
İslam peygamberi Muhammed'in Veysel Karani’ye hediye ettiği hırkanın (Hırka-ı Şerif) muhafaza ve ziyaret edilmesi için padişah Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır. Hırka-ı Şerif’in muhafaza edildiği yer olduğu için bu caminin İstanbul’un dini folklorunda çok önemli yeri vardır.
Veysal Karani’nin vefatından sonra Üveysi sülalesi elinde kalan Hırka-ı Şerif 17. yy'ın başlarında, ailenin o tarihteki reisi Şükrullah Üveysi tarafından I. Ahmed'in fermanı gereğince İstanbul'a getirilmişti. İstanbul'a yerleşen Üveysi ailesinin, Fatih semtindeki evinde ziyaret edilen hırkanın korunması için Sadrazam Çorlulu Ali Paşa’nın kagir bir hücre ile bitişiğinde bir çeşme ve imaret inşa ettirdiği, daha sonra Şeyh Osman Üveysi zamanında 1725'te ilk defa bir vakfın tesis edildiği bilinir. Yapının ziyaretler için yetersiz kalması üzerine I. Abdülhamid bugün “"Küçük Hırka-i Şerif Dairesi"” veya “"Eski Hırka-i Şerif Odası"” olarak adlandırılan ve caminin avlusunda kalan hücreyi 1780’de inşa ettirmişti. II. Mahmud tarafından 1812'de yenilenen hücre zamanla yetersiz kalınca Sultan Abdülmecit devrinde Hırka-ı Şerif Camii yaptırıldı. Çevredeki binaların kamulaştırılarak yıktırılmasından sonra 1847’de başlayan inşaat, 1851’de tamamlandı.
Camii’de Hırka-ı Şerif’in korunması ve ziyareti için birimler, hünkar mahfili ve hünkar kasrı bulunur. Ayrıca yapının çevresinde Üveysi ailesinin en yaşlı erkek bireyi (reisi) ile ailesi için bir meşruta, bu kişinin reşit olmaması halinde kendisine vekalet edecek olana mahsus vekil dairesi, hırka-i şerifi korumakla görevli bir bölük jandarma için kışla (günümüzde Fatih Milli Eğitim Müdürlüğü binasıdır) ve görevliler için çeşitli odalar da inşa edilmişti.
Cami 8 köşeli, tek kubbeli, iki katlı bir yapıdır. Kesme küfeki taştan yapılmıştır. Mihrap, minber, kürsü koyu kırmızı renkli breş taşından rokoko tarzda yapılmıştır. Türkiye’de Hereke’de çıkarılan bu taşa, Osmanlı mimari süslemelerinde hemen hemen hiç rastlanılmaz.
Sekiz büyük, sekiz yarım daire şeklinde 16 penceresi vardır. Pencere üzerlerindeki hatlar Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nindir. Ayrıca Sultan Abdülmecit’in yazarak imzasını attığı levhalar minberin üzerinde yer alır. Giriş kapısı üzerindeki 1851 tarihli kitabe metni Ziver Efendi tarafından kaleme alınmış ve hattat Kazazker İzzet Efendi tarafından yazılmıştır.
Cami'in bulunduğu Muhtesip İskender Mahallesi adlı mahalle, Fatih Belediye Meclisinin 2008 yılında almış olduğu bir karar ile, Keçeci Karabaş Mahallesi ve Mimar Sinan Mahallesi ile birleştirilmiş ve oluşan yeni mahallenin ismi “"Hırka-i Şerif Mahallesi"” olarak değişmiştir.
Alkolsüz kokteyl
Kokteyller, içecekleri karıştırılarak birçok tadın bir araya toplanıp karıştırılması ile ayrı bir içecek oluşturulmuş şeklidir. Bunların çoğu alkollü olmaktadır. Fakat alkole hassas olan kişiler ve çocuklar için alkol karıştırılmadan yapılmasına alkolsüz kokteyl denir. Genelde egzotik ve tropik bir görünümü vardır.
Mormonluk
Mormonluk (İngilizce: "Mormonism") kavramı, Joseph Smith, Jr. tarafından 1830'da ortaya çıkan İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi (The Church of Jesus Christ of Letter Day Saints) ve Brigham Young ile günümüze kadar da devam eden bir dini yorumun, geleneksel ve kültürel unsurlarını içermektedir. Özellikle, Mormonluk, İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi ile ilgilidir.
Bu terim, genellikle, Joseph'in eşi Emma Smith tarafından kurulan İsa'nın Topluluğu'nu (Community of Christ) değil, doğrudan İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi'ni kastetmektedir.
"Mormonluk" terimi, Mormonların inanç metinlerinden biri olan Mormon Kitabından türetilmiştir. Bu yüzden kitabın adına dayanarak kurucusu Joseph Smith Jr.'nun ilk takipçilerine Mormon denilmiş ve onların inancı Mormonluk olarak adlandırılmıştır. Bu terimin eskiden küçültücü bir nitelik taşıdığı düşünülmüştür, fakat artık öyle algılanmamaktadır.
Mormonluk, İkinci Büyük Uyanış olarak bilinen dini heyecan dönemde Batı New York'ta 1820'ler de ortaya çıkmıştır.
Dini önderi ve kilisenin kurucusu ve ilk peygamberi olan Joseph Simith, bir meleğin ona göründüğünü ve eski çağlarda Amerika kıtasında yaşamış kişiler tarafından yazılan daha sonraları ise gömülen bu Altın Levhaların yerini gösterip ona bunları kendi diline çevirmesini söylediğini, Mormon kitabındaki tanıklığında ifade etmiştir.
Joseph Smith, dilini daha önce hiç bilmediği Amerikan yerlilerinin yazıtlarını "Tanrı’nın sınırsız gücü sayesinde" İngilizceye üç ayda çevirdiğini söylemiştir. Ayrıca Mormon Kitabı ilkin 584 sayfa olarak yazılmıştır.
1830 yılında da "Tanrı’nın tek ve gerçek kilisesi" olduğuna inanılan İsa Mesih'in Son Günün Azizleri Kilisesi resmen kurulmuştur.
İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi üyeleri, Tanrı’nın insanlığa hala konuştuğuna, havari ve peygamberleri çağırdığına ve vahiylerin eski zamanlarda olduğu gibi günümüzde de gönderildiğine inanmaktadırlar.
Diğer çoğu Hristiyan gruplar gibi, Mormonlarca geleneksel üçlü birlik anlayışı benimsenmemektedir. Diğer Hristiyan topluluklardan farklılık göstermektedir. Onlara göre Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un üç farklı varlık olduğunu ancak eylemde bir bütün olarak yalnızca "Tek Tanrı" olduğunu benimsemekle beraber, Baba kavramı da sık sık "Cennetteki Babamız" olarak ifade edilmektedir.
Mormonlar, günümüzde kendilerinin Hristiyan olduklarını ve İsa Mesih inancının yeni ve en doğru karşılığı olduğu fikriyle tanıtmaktadır. Amaçlarının bozulmuş olan Hristiyanlığı İsa Mesih'in Son Günün Azizler Kilisesi altında, yaşayan peygamberler aracılığıyla düzeltmek olduğunu ifade etmektedirler.
Son Zaman Azizleri hareketinin, Türkiye'de kiliseye kayıtlı 439 üyesi olmakla birlikte, üç kilisesi, toplam beş "dalı" (şubesi) ve 12 topluluğu bulunmaktadır. Öte yandan Haziran 2006'da yayınlanan "Mormonluk ve Mormon Kilisesi Üzerine Bir Araştırma" adlı makalede belirtilen veriye göre Türkiye'de 850 Mormon yaşamaktadır. Hem Mormon olup ibadetlerini gerçekleştirmek isteyenler için ve hem de kiliseyi tanımak isteyenler için İstanbul ve Ankara'da "meetinghouse" adı verilen toplantı evleri mevcuttur. Aynı zamanda da, Adana'daki İncirlik Hava Üssünde bulunan bir şapelde de, Mormon inancına sahip Amerikan askerlerine de dini hizmet verilmektedir. Kilisenin İzmir ve Gaziantep'te de şubeleri bulunmaktadır.
Mormonlar ile Türkiye arasında tarihi bir bağ vardır. Kilisenin kuruluş yıllarından itibaren Mormonlar, Osmanlı'dan beri buralarda kilise tarihi için önemli adımlar atmışlardır. Öyle ki, kilisenin kurucusu ve ilk peygamberi olan Joseph Smith'in Amerika Birleşik Devletleri'nde öldürülmesinden yaklaşık beş altı sene sonra Türkiye'de de çalışmalarını yürütmeye başlamışlardır. Örneğin Kırım Savaşı zamanında İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi'ne bağlı bir grup askerin Mayıs 1854'te faaliyete geçmesi Türkiye ile Mormonlar arasındaki ilişki için önemlidir. Daha sonralarında kilise, Türkler için resmi olarak 1884 yılında Jacob Spori adında dini bir görevli göndermiştir. Anadili olan İngilizcenin yanı sıra Fransızca ve Almanca da bilen Spori, Anadolu'ya geldikten tam üç ay sonra, artık Türkçe bir şekilde, Türklere Türkçe kiliseyi ve "Sevinçli Haberi" anlatmıştır.
Mischa Markow adlı bir Macar, 1887 yılında resmi olarak Türkiye'deki kiliseye katılarak vaftiz olmuştur. Kendisi daha sonrasında Macaristan'daki kiliseye öncülük ederken, 1889 yılında da bir grup Ermeni bu kiliseye katılmıştır. Böylelikle topluluk büyüyerek gelişmiştir. Cumhuriyet tarihinde ise, var olan cemaatlerin yanı sıra, 1979 yılında Ankara'da da bir cemaat oluşturulmuştur. Öbür yandan kilise, Saddam Hüseyin'in saldırıları yüzünden Kuzey Irak'tan Türkiye'ye kaçan Kürt sığınmacılar için de 13.000 battaniye ve 80.000 pound göndermiştir.
Ayrıca bu topluluğun, İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi İstanbul Derneği adında bir dernekleri de mevcuttur ve bu kurum, 1 Temmuz 2015 tarihinden itibaren kilisenin Orta Avrasya Misyon sorumlusu ve yönetim merkezidir. Aynı zamanda bu kurum başta Türkiye'deki olmak üzere; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'daki Mormonlardan da sorumludur.
Mihrimah Sultan Camii (Edirnekapı)
Mihr-î-Mâh Sultan Camii İstanbul'un Karagümrük semtinin Edirnekapı bölümünde surların hemen yanında bulunan cami. Banisi (yaptıran) Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'dır. 1562-1565 yılları arasında Mimar Sinan tarafından yapıldı.
Dikdörtgen planlı caminin etrafında medrese, mektep, türbe, hamamlar vardır. 37 m yükseklikteki kubbe üçer kemere yaslanır, yanlarda ikişer sütun, sağ ve solda üç kubbe ve mahfelleri bulunur. Mihrap ve minber taş işçiliğiyle yapılmıştır.
Caminin büyük avlu kapısından dik merdivenlerle cami içine çıkıldığında sağ tarafta medreseler ve karşısında 7 kubbeli 8 mermer granit sütunlu son cemaat yeri vardır. Şadırvan bunların arasında bahçede, minaresi sağdadı |
r. Hamam cadde kenarındadır. 1999 depreminde hasar gören caminin restorasyonu tamamlanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun camîyi inşa etmesi yaklaşık 3 yıl sürmüştür. 11 yıl süren restore çalışmaları tamamlanmış olup, cami hizmete açılmıştır.
Gazi Atik Ali Paşa Camii
Atik Ali Paşa Camii, İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı Çemberlitaş mahallesinde Yeniçeriler Caddesi üzerinde bulunan camidir.
Banisi Bosnalı Gazi Hadım Ali Paşa'dır. 1496’da yapılmıştır.
Sedefçiler Camii , Eski Ali Paşa Camii, Çemberlitaş Camii , Dikilitaş Camii, Vezirhanı Camii, Sandıkçılar Camii adlarıyla da anılan Atik Ali Paşa Camii, kesme taştan yapılmıştır.
1648 yılında gerçekleşen İstanbul depreminde kubbesi tamamen, minaresi ise kısmen çökmüş olan caminin; 1716, 1766 senelerinde meydana gelen diğer sarsıntılarda hasar gördüğü ve bu sarsıntılardan sonra yeniden ihya edildiği muhakkaktır.
İmareti ortadan kalkmış, medresesi cami karşısındadır.Avlu kapısından caddeye çıkınca yanda bir çeşmesi bulunur. Son cemaat yerine üç avlu kapısından girilir, şadırvanı yoktur, abdestlik ve tuvalet bölümü sonradan yapılmıştır. Cami haziresinde Kemankeş Ali, Sadrazam Lefkeli Mustafa, Hüseyin Paşa, Boynueğri Mehmet Paşa, Derviş Mehmed ve Küçük Çelebi Mehmed Efendi'nin mezarları bu camide bulunmaktadır.
21.55x28.13 m alana sahip caminin, tavan örtüsünü meydana getiren 13.30 m çapındaki ana kubbesi, bir yarım ve dört adet küçük kubbe ile desteklemiştir. Kubbe eteğindeki 16 pencere ile diğer kubbelerdeki pencere açıklıkları caminin aydınlık görüntüsüne katkı sağlamış; klasik çizgiler barındıran mukarnaslı mihrap, siyah ve beyaz mermerlerin kullanıldığı minber, yapının inşa edildiği ilk yıllardaki mimari sadeliği korumuştur. Tek şerefeli cami minaresi ise; 1648 yılındaki depremden sonra özgün biçimini büyük ölçüde yitirmiştir. 1
Camii giriş kapısı üzerinde, celî sülüs yazı ile Hattat Sâmi Efendi’nin “Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır” meâlindeki Nisâ sûresinin 103. âyeti yer almaktadır. Minare kapısı üzerindeki Besmele-i Şerif de yine aynı hattata aittir.
Ressam Muhittin Sebati’nin Ali Atik Paşa Camii isimli bir çalışması bulunmaktadır.
Christian Lorenz
Christian Lorenz, (Lakabı olan Flake ismiyle bilinir. d. 16 Kasım 1966, Berlin), Alman müzisyen ve Rammstein adlı metal grubunun klavyecisi olarak tanınır.
Lorenz ailesi tarafından evlat edinilen Flake, iki üvey kardeşi ile büyümüştür. Küçük yaşlarda piyanoya ilk çocukluk arkadaşlarından biri piyano çalabildiği için yönelmiştir. Ailesi onu müzik okuluna göndermiş; 15 yaşındayken de doğum gününde 100 Mark'a aldıkları piyanoyu armağan etmişlerdir. Hala, büyütülmüş olduğu Prenzlauer Berg'de yaşamakta, hatta grup çalışmalarına giderken de her gün eski okulunun önünden geçmektedir.
Küçükken gazete dağıtıcısı olarak çalıştı. Aslında hep cerrah olmak istemişti ama askerliğini yapmayı reddettiği için okumasına izin verilmemiştir.
Üç kız çocuğu sahibidir.
1983'te, 17 yaşındayken, Paul Landers ve Aljoscha Rompe ile Feeling B adlı bir grupta çalmaya başlamış ve bu grupta yaklaşık 10 yıl kalmıştır. Bu grup 1990'ların ortalarında dağılmıştır. Ama Kasım 2000'de Rompe ölene kadar özel etkinliklerde bir araya gelmişlerdir.
1994 yılında, Till Lindemann, Richard Kruspe, Oliver Riedel ve Christoph Schneider ile katıldığı "Berlin Senate Metro" yarışmasını kazanarak profesyonel olarak dört demo kaydetme hakkı kazanmışlardır. Sonradan Paul Landers ve en son olarak kendisinin katılması ile Rammstein doğmuştur. Aslında başta gruba katılmak istemiyordu hatta "Rammstein" için onların yaptığı müziği sevmiyorum ve klavyemle bu müziğe tecavüz ediyorum demiştir. Ama sonunda kabul etmiş ve ilk albümleri Herzeleid (Kalp Ağrısı) üstünde çalışmaya başlamışlardır.
Hakan Demirel
Hakan Demirel (d. 7 Nisan 1986) Basketbol Süper Ligi takımlarından Muratbey Uşak Sportif'te forma giyen Türk profesyonel basketbolcudur. 1.92 metre boyundaki oyuncu oyun kurucu pozisyonunda görev almaktadır.
Tofaş altyapısından yetişen Hakan Demirel daha sonra Tofaş'ta A takıma kadar yükseldi. NCAA'de Batı Karolina Üniversitesi'ne gitti. Ancak profesyonel maçlara çıktığı için ceza aldı ve bu yüzden Türkiye'ye geri döndü.
Daha sonra Fenerbahçe'ye transfer oldu.
2007'de Fenerbahçe ile şampiyonluk yaşadıktan sonra NBA'ye gitmesi gündeme geldi. Ancak sonradan draft'tan çekildi.
2010-11 sezonunda Erdemirspor takımında oynadıktan sonra Ağustos 2011'de Fenerbahçe Ülker ile bir yıllık anlaşmaya vardı.
2006 yazında Dünya Kupası ve 20 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda takımıyla birlikte görev aldı.
Gazi Eğitim Fakültesi
Gazi Eğitim Fakültesi "(eski adıyla Gazi Eğitim Enstitüsü)", Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'da kurulan , cumhuriyet kuşağı ortaokul öğretmenlerinin yetiştirilmesinde çok önemli bir rol oynayan eğitim kurumudur. Türkiye'nin en köklü eğitim fakültelerinden biridir. Gazi Üniversitesinin temelini oluşturur. 1926 yılında Orta Muallim Mektebi olarak kurulan okul; 1929 yılında Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü adını almış, 1982 yılında ise Gazi Üniversitesi'ne bağlanmıştır. Mimar Kemallettin Bey'in yaptığı Gazi Eğitim Fakültesi ana binası bugün Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne, Gazi Eğitim Fakültesi Dekanlığı ve kütüphanesine ve Gazi Eğitim Fakültesi Fen bilimleri Öğretmenliği bölümünün laboratuvarlarına ve çeşitli jeolojik taşlar, bitkiler ve doldurulmuş hayvanlardan oluşan fen ve tabiat bilimleri müzesine ve Gazi Resim ve Heykel Müzesine ev sahipliği yapmaktadır
Fakültede 9 bölüm içerisinde 26 farklı anabilim dalı bulunmaktadır.
Gazi Eğitim Fakültesinde 2008-2009 Eğitim Öğretim yılı itibarı ile yaklaşık 9.500 öğrenci bulunmaktadır. Bu sayı birçok Üniversitenin tüm öğrenci sayısının toplamı kadardır.
Fakültede :
- 76 Profesör,
- 44 Doçent,
- 141 Yardımcı Doçent,
- 35 Öğretim Görevlisi,
- 8 Okutman
- 90 Fakültemiz Araştırma Görevlisi ve
- 158 Diğer üniversiteler adına görevlendirilen Araştırma Görevlileri
- 3 Uzman
olmak üzere 555 öğretim elemanı bulunmaktadır.
Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi (GEFAD) yılda üç kez yayımlanan hakemli bir dergidir. Sosyal bilimler, fen bilimleri ve güzel sanatlar ile bu alanların eğitimi ve öğretimine ilişkin her türlü makale, bilimsel yöntemlere uygun olmak koşulu ile yayımlanır.
Gazi Üniversitesi Merkez Kütüphane haricinde Gazi Eğitim Fakültesine bağlı kütüphaneler de bulunmaktadır. Bunlardan en önemli Gazi Eğitim Fakültesi Kütüphanesidir.
Fatih Solak
Fatih Solak (d. 25 Temmuz 1980, Kayseri), Olin Edirne'de pivot pozisyonunda görev yapan Türk basketbolcu.
2,13 m. boyundaki basketbolcu Ülkerspor'da yetişti. Yeşilyurt'da 2. Ligde kiralık olarak oynadıktan sonra Ülkerspor, Beşiktaş ve Galatasaray Cafe Crown formaları giydi. 2003, 2005, 2007 ve 2009 Avrupa Basketbol Şampiyonası ve 2006 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda Türkiye millî basketbol takımı kadrosu içinde yer aldı. Halen A millî takım forması giyen oyuncu uzun boyu, savunma özellikleri, blok yeteneği ve ribaundlardaki başarısıyla tanınıyor. Ayak numarası 52, kilosu 125'tir. NBA'de çeşitli takımların yaz kamplarında mücadele etmiş ve Avrupa'nın çeşitli takımlarından teklifler almıştır ancak küçüklüğünden beri taraftarı olduğu sarı kırmızılı renkleri tercih etmiştir. Beşiktaş'ta oynadığı sezon 11, Ülkerspor'da oynadığı sezonlarda 13 ve 6, Galatasaray'da oynadığı yıllarda 11 ve 34, Aliağa'da 11, Kepez'de 55 numaralı formaları giymiştir.
Kasım 2011'de Olin Edirne ile sezon sonuna kadar anlaşmaya varmıştır.
Ritchie Blackmore
Richard Hugh "Ritchie" Blackmore (doğum 14 Nisan 1945, Weston, İngiltere)
Bazıları için tüm zamanların en güçlü ve saygıdeğer İngiliz gitaristi. Hard Rock müziğin öncü grubu Deep Purple'ın efsane klavyecisi Jon Lord ile beraber kurucu üyesi, bir diğer ünlü hard rock grubu Rainbow'un kurucusudur. Bu gruplarla 1970 ve 1980'li yıllar ile 1990'lı yılların başlarında uzun seneler çalıştıktan sonra rock müziğe veda etmiştir. 1994 yılında eşi Candice Night ile beraber kurduğu ve İngiliz yerel müziklerini alternatif bir tarzla yorumlayan Blackmore's Night isimli grubu kurmuştur. Halen bu grupla çalışmalarına devam etmektedir. Söz konusu grupla 2004 yılında İstanbul Yedikule Zindanları'nda bir de konser vermiştir.
Mehmet Topal
Mehmet Topal (d. 3 Mart 1986, Malatya) Türk millî futbolcudur. Süper Lig kulüplerinden Fenerbahçe'de oynamaktadır.
Mehmet Topal şimdiye kadar Cevat Güler, Bülent Korkmaz, Eric Gerets, Michael Skibbe, Karl-Heinz Feldkamp, Frank Rijkaard, Unai Emery, Aykut Kocaman Ersun Yanal, İsmail Kartal ve Vítor Pereira gibi teknik direktörler ile çalışmıştır.
Malatya Belediyespor’un altyapısında oynarken 2002’de Çanakkale Dardanelspor'a transfer oldu. Çanakkale Dardanelspor'da başarılı futboluyla göz dolduran Mehmet Topal, Galatasaray ve Romen futbolunun efsane oyuncusu ve Galatasaray SK o zamanki teknik direktörü olan Gheorghe Hagi'nin tavsiyesi ile 2006-2007 sezonu başında Çanakkale Dardanelspor'dan, Galatasaray'a 1.000.000 $ karşılığında transfer edildi.
Galatasaray'ın o dönem teknik direktörü olan Eric Gerets tarafından ilk sezonunda zaman zaman forma şansı verilen Mehmet Topal, kendini gösterme ve geliştirme imkânı yakaladı. Feldkamp’ın göreve geldiği 2007-2008 sezonunda ise bir süre Tobias Linderoth’un yedeği olarak bekledikten sonra, yıldız oyuncunun sakatlanıp sezonu kapatmasıyla birlikte ilk on bire girdi.
Gösterdiği performans, Topal’a A millî takımın da kapılarını da açtı. İlk kez Türkiye-İsveç arasında oynanan hazırlık maçında A millî takım formasını giyen Mehmet Topal, Türkiye'nin 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasındaki maçlarında da görev almıştır. Savunmanın göbeğinde de görev yapabilmekte olan Topal, Türkiye'nin Almanya ile oynadığı yarı final maçında Gökhan Zan'ın sakatlığı ve Servet Çetin'in ağrıları nedeniyle oynayamamalarından dolayı Emre Aşık'la birlikte stoper pozisyonunda görev almış ve o pozisyonda da iyi bir performans göstermiştir. 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasındaki performansından dolayı birçok Avrupa Kulübünün transfer listesine gi |
rmiştir. 2008'in Temmuz ayında İngiltere Premier League ekiplerinden Everton , Galatasaray'a 9 milyon Euro'luk bir teklif yapsa da sarı kırmızılı ekip bu teklifi reddetmiştir.
2009-10 sezonu Mehmet'in Galatasaray'daki son yılı oldu. 12 Mayıs 2010 tarihinde Galatasaray Spor Kulübü'nden yapılan resmi açıklamada,Mehmet Topal'ın, önümüzdeki sezon Valencia'ya transferinde oyuncunun kendisi ve Valencia kulübü ile her konuda anlaşıldığı belirtildi. Mehmet Topal La Liga' daki ilk golünü Sporting Gijon karşısında kaydetti. 2. golünü ise UEFA Avrupa Ligi 3. tur ilk maçında Stoke City'ye yaklaşık 30 metre mesafeden attı.
2012-2013 yaz transfer döneminde Galatasaray'ın ezeli rakibi Fenerbahçe'ye Valencia'dan 4.5 milyon euro bonservis bedeli karşılığında transfer oldu. Fenerbahçe formasıyla ilk resmi maçına Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme maçında Vasluı'ye karşı çıkmıştır. Ligde ilk maçına Sanica Boru Elağzıspor maçıyla çıkmıştır. Fenerbahçe formasıyla ligdeki ilk golünü Gaziantepspor'a karşı kaydetmiştir. Ligdeki ikinci golünü ise Mersin İdman Yurdu'na karşı kaydetmiştir.
2013-14
Yeni sezona Ersun Yanal önderliğinde giren Fenerbahçe,mutlak şampiyonluk parolasıyla başlamıştır.Bu sezonda Raul Meireles ile orta sahada iyi bir ikili oluşturmuşlardır.Bu sezonda ilk golünü Süper Lig'in 17.Haftasında takımının 5-1 kazandığı Kayserispor maçında atmıştır.Fenerbahçe sezon sonunda şampiyonluğa uzanırken,Mehmet Topal'ın bunda çok büyük katkısı olmuştur.Bu şampiyonluk,Mehmet Topal'ın Türkiye'de ikinci Fenerbahçe forması altında ise ilk şampiyonluğudur.
2014-15
Mehmet Topal,2014-15 sezonuna Süper Kupayı kazanarak başladı.Bu Fenerbahçe forması altında kazandığı üçüncü kupa oldu.Yeni sezonda İsmail Kartal hocalığa getirilmiş Mehmet Topal'ın orta alandaki yeri değişmemiştir.Sezon sonunda Fenerbahçe şampiyonluğu Galatasaray'a kaptırmış,Türkiye Kupasında ise Yarı Final'de Bursaspor'a elenmiştir.
2015-16
Yeni sezonda adı Manchester City ve Atletico Madrid'le anılan Mehmet Topal takımda kalmıştır.Fenerbahçe teknik direktörlüğe Vitor Pereira'yı getirmiştir.Mehmet Topal yeni sezonda Volkan Demirel ve Gökhan Gönül'ün ardından kaptanlığa getirilmiştir.
Sağ ayağını kullanan bir futbolcu olmasına rağmen sol ayağı ile uzaktan vuruşları da çok iyidir. Son olarak Galatasaray'ın Dinamo București ile oynadığı UEFA Avrupa Ligi grup maçında uzak mesafeden attığı golle her iki ayağınıda çok iyi kullanabildiğini göstermiştir. Uzun bacakları ve top çalma yeteneği nedeniyle “Örümcek” lakabıyla anılıyor.
Abdülkâdir Bey
Abdülkâdir Bey, Sudurdan Emin Bey'in oğludur. Müderris, 1822'de Eyüp mollası, 1826'da Mekke payesi, 1827'de Mekke mollası, döndükten sonra İstanbul kadısı payesi, 1829'da Anadolu payesiyle Rusya müsalahasında murahhas-ı sânî ve sonra mükâlemat meclisi memuru oldu. Temmuz 1834'te Anadolu kazaskeri oldu. 1836'da Rumeli payesi ve Mart 1838'de Meclis-i Vâlâ müftüsü oldu. Eylül 1846'da vefat etti. Oğlu Mehmed Kerim Bey Mart 1846'da Selanik mollası olup sonra ölmüştür.
Emin Mehmed Bey
Emin Mehmed Bey (d. 5 Haziran 1758 - ö. 23 Nisan 1809) Babası eski Sadrazam Emin Paşa'dır. 27 Ramazan 1171 (5 Haziran 1758) de doğdu. Alâiyeli Kadızade Mehmed, Karamânî Âbid, Çatalcalı Ahmed, Gelenbevî İsmail, Enver Efendi'lerden ilmi, heyeti ve edebiyatı, Tatarcık, Numan ve Benlizade'lerden nücum, istihrâc-ı düstur ve âlât-ı irtifâiye'yi ve Yesâri'den ta'lîk hattını öğrenmiş ve 1182 (1768/9) de ehliyetsiz olarak aldığı müderrisliğin, 1206 (1791/2) da Galata mollalığında hakkını ifa eylemiştir. Rebiülevvel 1210 (Eylül/Ekim 1795) da Edirne payesi, Rebiülâhir 1211 (Ekim 1796) de Mekke payesi ve Cemaziyelevvel 1215 (Eylül/Ekim 1800) de İstanbul kadısı olmuştur. Bitiminde Cemaziyelevvel 1216 (Eylül 1801) da Anadolu payesiyle taltif olunmuş, Zilhicce 1218 (Mart 1804) de 2. defa İstanbul kadısı olmuş ve Rebiülâhir 1220 (Temmuz 1805) de Anadolu kazaskeri olup ayrıldıktan sonra Receb 1223 (Eylül 1808) de Rumeli payesini almıştır. 8 Rebiülevvel 1224 (23 Nisan 1809)de öldü. Eyüp'te Cemaziyelevvel 1209 (Ocak 1795) de vefat eden annesi Hâfize Hanım yanına defnedilmiştir. Muhakkık, dindar, fakih, fazıldı. Oğlu, sudûrdan Abdülkadir Bey'dir.
Kudretullah Mehmed Bey
Kudretullah Mehmed Bey (? - 18 Ekim 1875), Yağlıkçı Hacı İbrahim Ağa zade Hamdullah Efendi'nin oğludur. Mektub-i Sadrıalî ve sonra âmedî kalemlerine girmiştir. Ölünce Yahya Efendi Türbesi'ne defnedilmiştir.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası veya diğer kullanımıyla UEFA Euro 2008, sadece UEFA üyesi ülkelerin millî takımlarının katılabildiği Avrupa Futbol Şampiyonası'nın 13. turnuvası. Avusturya ve İsviçre'nin ev sahipliğinde, 7 - 29 Haziran 2008 tarihleri arasında düzenlenen turnuvayı, finalde Almanya'yı 1-0 yenen İspanya şampiyon olarak tamamladı. Şampiyona kapsamında oynadığı tüm maçlardan galip ayrılan İspanya, 1984'te Fransa, 1996'da ise Almanya'nın ardından tüm maçları kazanan üçüncü takım oldu. İspanya, bu başarısı ile ilk kez 1964'te kazanmış olduğu kupayı, 44 yıl aradan sonra yeniden elde etti.
Euro 2008, turnuva tarihinde ikinci kez, iki ülke tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir organizasyon oldu. Diğeri ise 2000 yılında Belçika ile Hollanda ortaklığında düzenlenen turnuvaydı. Turnuvaya katılan 16 takım, dörder takımdan oluşan 4 grupta mücadele etti. Ev sahipleri Avusturya ve İsviçre turnuvaya eleme maçları oynamadan katıldı. Bu Avusturya'nın turnuva tarihindeki ilk katılımıydı. Diğer 14 takım ise, 16 Ağustos 2006'da 21 Kasım 2007'ye kadar süren elemelerde yer aldı. Son turnuvanın şampiyonu Yunanistan ise oynadığı üç maçtan da mağlubiyetle ayrılarak takımlar arasındaki en kötü performansı sergiledi. Avusturya ve Polonya, tarihlerinde ilk kez bir Avrupa Futbol Şampiyonası'na katıldı. Şampiyonayı kazanan takım olan İspanya, 2009 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti'nde düzenlenen FIFA Konfederasyonlar Kupası'nda Avrupa'yı temsil etti.
Avusturya ve İsviçre dışında turnuvanın ev sahipliğini yapmak için teklif veren ülkeler Türkiye/Yunanistan, İskoçya/İrlanda, Rusya, Macaristan, Hırvatistan/Bosna-Hersek ve Norveç/İsveç/Finlandiya/Danimarka idi. Daha önceleri Avusturya, Macaristan ile beraber 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası ev sahipliğine aday olsa da Portekiz'e kaybetmişti.
Türkiye/Yunanistan, Avusturya/İsviçre ve Macaristan, 12 Aralık 2002 günü yapılan oylama finaline kalan ülkeler oldular. Türkiye/Yunanistan ev sahipliğinin reddedilmesiyle Macaristan ile Avusturya/İsviçre, yapılacak son oylamada yer almaya hak kazandı. Yapılan oylamada birinci sırayı alan Avusturya/İsviçre, turnuvayı düzenlemek için seçilen ülkeler oldu. Bu sayede şampiyona, Belçika ve Hollanda tarafından organize edilen 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın ardından ikinci kez iki ülkenin ortaklaşa ev sahipliği yapmasına sahne oldu. Öte yandan 2012'de Polonya ve Ukrayna'da düzenlenecek bir sonraki şampiyona, bu kulvardaki üçüncü turnuva olacaktır.
Ev sahibi ülkelerden biri olan İsviçre, daha önce de Almanya'nın şampiyonluğu ile sonuçlanan 1954 FIFA Dünya Kupası'nı düzenlemişti.
Turnuva maçları, iki ülkedeki toplam sekiz stadyumda gerçekleştirildi. Her stadyum en az 30.000 kişi kapasitesine sahipken; Viyana'daki Ernst Happel Stadyumu, 53.295 kişi kapasitesiyle organizasyondaki en büyük stadyum konumundaydı. Bu sebeple final maçı da Ernst-Happel'de oynandı. Ev sahiplerinden Avusturya grup maçlarının tamamını Ernst-Happel'de, İsviçre ise Basel şehrindeki St. Jakob-Park'ta oynadı.
2004 yılında Zürih'teki stadyum, organizatörler için sorun yarattı. Normalde; yenileme çalışmalarının yapıldığı Hardturm, turnuvanın düzenleneceği stadyumlardan biri konumundaydı. Fakat yasal sorunlardan dolayı yenileme çalışmaları gecikti ve bu stadyum, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın oynanacağı stadyumlar arasından çıkartıldı. Bu problemden dolayı UEFA, maçların 2 ülkedeki 4 stadyumda oynanmasına karar verdi. FC Zürich takımının Letzigrund Stadyumu 23 Eylül 2007 tarihinde, turnuvanın oynanacağı stadyumlar arasına dahil edildi.
Turnuvada yer alan takımların listesi için bakınız, "2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Kadroları"
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası şampiyonu için yeni bir kupa tasarlanmıştır.
Henri Delaunay Kupası'nın yeni versiyonu, Asprey London tarafından tasarlandı. Orijinal tasarım ise "Arthus-Bertrand" tarafından yapıldı. Kupa, önceki yıllar gibi gümüş renkte. Üzerinde, daha önceki Avrupa Şampiyonalarını kazanan takımların isimleri ve kazandığı yıllar yazmaktadır. Ağırlığı 8 kilogram, uzunluğu ise 60 santimetredir. Kupanın para değeri 50.000 İsviçre frangıdır.
Kura çekimi, 27 Ocak 2006 günü İsviçre'nin Montrö kentinde, yerel saat ile 12.00'de gerçekleşmiştir.
Elemeler, 2006 FIFA Dünya Kupası'ndan 1 ay sonra başlamıştır. Avusturya ve İsviçre ev sahibi takımlar olduğundan dolayı elemelere katılmamışlardır. Sırbistan, 3 Haziran 2006 tarihinde, Sırbistan ile Karadağ bölgelerinin birbirinden ayrılıp iki ülke haline gelmeleri sebebiyle, turnuva elemelerine tek başına katılmıştır. Karadağ bu nedenden dolayı bu elemelere katılamamıştır fakat 2010 FIFA Dünya Kupası Elemeleri'nde boy göstermiştir.
Elemeler, 16 Ağustos 2006 tarihinde E Grubu'nda oynanan Estonya-Makedonya maçı ile başlamıştır.
Bu elemelerin formatı, diğerleri ile karşılaştırıldığında çok değişik gözüküyordu. Ev sahipleri dışında kalan 14 takımı belirlemek için yedi grupta yer alan birinciler ve ikinciler, direkt olarak turnuvaya katılım hakkı elde ettiler. Dolayısıyla, önceki dönemlerde olduğu gibi play-off turu (baraj maçları) oynanmadı. Yani, önceki turnuvalardan farklı olarak, gruplarında ikinci sırayı alan takımlar, play-off maçları oynamadan direkt olarak turnuvaya katıldılar. Altı grupta yedi takım mevcutken, bir grupta ise sekiz takım yer aldı. Gruplarında üçüncü ve gerisindeki sıraları alan takımlar ise elendi. "B, C, D, E, F ve G" gruplarında yedi takım, sadece "A" grubunda ise sekiz takım bulunmaktaydı.
Elemelerin sürprizlerinden biri İngiltere'nin turnuvaya katılım hakkı elde edememesi oldu. Hırvatistan E Grubunu zirvede tamamlarken |
, ikincilik için büyük bir çekişme yaşandı. Hırvatistan son maçta İngiltere'yi deplasmanda 3-2 mağlup edince, ikinci sırayı alan takım Rusya oldu ve bu başarısızlık, Steve Mclaren'ı koltuğundan etti.
Eleme gruplarında yaşanan mücadeleci oyun, hiçbir takımın grupları yenilgisiz tamamlayamamasına neden oldu. Kuzey İrlanda'dan David Healy 13 golle elemelerin gol kralı olurken, Hırvat Eduardo ise 10 golle ikinci sırada yer aldı.
Kura çekimi 2 Aralık 2007 tarihinde İsviçre'nin Luzern kentinde gerçekleşmiştir. Kura çekiminde öncelikle Avusturya devlet televizyonu ORF'nin çocuk korosu küçük bir konser vermiştir. 127 ülke kura çekimini canlı yayınlamıştır. Program 52 dakika sürmüştür. Sunuculuk görevini ise Melanie Winiger ve Rainer Pariasek yapmıştır.
1992 Avrupa Futbol Şampiyonası ve 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda kullanılan format burada kullanılmıştır. Kura çekiminde görev alan kişiler aşağıda belirtilmiştir;
Her grubun maçlarını oynayacağı iki stadyum bulunacaktır. Her grupta 6 maç oynandığından dolayı gruplar dahilinde her stadyumda 3 maç oynanacaktır. 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası ve 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası finallerinde kuralarda, 4 torba bulunmaktaydı. Bu turnuvanın kura çekimindede aynısı uygulananmıştır. Torba sıralamalarında, takımların 2006 FIFA Dünya Kupası Elemeleri ve 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri'ndeki başarıları baz alınmıştır. Avusturya ve İsviçre ev sahibi takımlar olduğundan dolayı, Yunanistan ise son Avrupa Şampiyonu olmasından dolayı birinci torbada yer almaktaydılar. Hollanda ise "Euro 2008 finalistleri sıralamasında" normale göre en yüksek puanı elinde bulundurduğu için birinci torbada yer almaktaydı.
Fransa, 2006 FIFA Dünya Kupası Elemeleri'nde pek çok maçta berabere kalmış, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri'nde ise İskoçya'ya iki kez mağlup olmuştur. Bu yüzden bu kura çekiminde dördüncü, yani son torbada yer almaktaydılar.
A ve B gruplarındaki takımlar ile C ve D gruplarındaki takımlar, fikstürde ikiye ayrıldılar ve böylelikle ilk grup ve ikinci gruptan birer takımın finale kadar karşılaşması imkansız hâle geldi.
Avusturya ve İsviçre'nin yerel saati (UTC+2) şeklindedir. Bu yüzden Türkiye'de yaşayanların bütün maç saatlerine bir saat eklemeleri gerekmektedir.
Portekiz turnuvadaki ilk maçını Türkiye karşısında oynadı. Bu maç 2-0 Portekiz üstünlüğüyle sonlandı. Sonraki maçını Çek Cumhuriyeti ile oynadı. Bu maçta da Çek Cumhuriyeti'ni 1-3 mağlup etti ve gruptan çıkmayı garantiledi. Gruptaki son maçını İsviçre'yle oynayan Portekiz, bu maçta diğer 2 maçında olduğu gibi üstünlük sağlayamadı; maç 2-0 İsviçre galibiyetiyle son buldu.
İlk maçında Portekiz'e 2-0 yenilen Türkiye, İsviçre'yle oynadığı maçta 1-0 mağlupken, Semih ve Arda'nın golleriyle 2-1 galip duruma geldi. Gruptan çıkış maçı olarak adlandırılan maçta Çek Cumhuriyeti ile karşılaşan Türkiye, Koller ve Plašil'in gollerinin ardından 2-0 mağlup duruma düştü. Ancak maçın son 15 dakikasında oynadığı futbolla Çek Cumhuriyeti'ni devirdi. Türkiye'nin kurtuluş gollerini 75. dakikada Arda, 87. dakikada Petr Čech'in elinden kaçırdığı topu iyi değerlendiren Nihat attı. Nihat 2 dakika sonra, 89. dakikada Hamit'in pasıyla defansı boş yakaladı ve bunu gol olarak değerlendirdi. Bu maçla Türkiye çeyrek finale çıkmaya hak kazandı.
Çek Cumhuriyeti turnuvaya 1-0 İsviçre galibiyetiyle başladı. İkinci maçında Portekiz'le karşılaşan Çek Cumhuriyeti, Deco'nun 8. dakikada attığı gole, Sionko ile 17. dakikada karşılık verdi. Ancak 63. dakikada Portekizli Cristiano Ronaldo ve 90+1. dakikada Quaresma'nın attığı gollerle turnuvadaki ilk yenilgisini bu maçta aldı. Bir sonraki maçta Türkiye ile karşılaşan Çek Cumhuriyeti, 2-0 galipken 3-2 geriye düştü. Maçın böyle bitmesiyle Çek Cumhuriyeti gruplarda elendi.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın ev sahiplerinden birisi olan İsviçre turnuvaya Çek Cumhuriyeti yenilgisiyle kötü bir başlangıç yaptı. Bu maçta Svěrkoš'un 71. dakikada attığı golle 1-0 yenildi. 2. karşılaşması Türkiye ile oldu. Bu maçta ilk yarıda Eren'in yaptığı ortada Hakan'ın vuruşuyla 1-0'lık üstünlük yakalayan İsviçre, İkinci yarıda Semih ve Arda'nın golleriyle 2-1 mağlup duruma düştü. Maç 2-1 sonlandı ve İsviçre, A Grubu'ndan elendi. Portekiz ile prestij maçına çıkan İsviçre, Hakan Yakın'ın 71. dakikadaki golüyle 1-0, 83. dakikada ise penaltıdan yine Hakan Yakın'ın attığı golle 2-0 galip duruma geldi. Maç sonucu İsviçre'nin lehine oldu.
Hırvatistan, turnuvaya Avusturya'yı 1-0 yenerek başladı. Bu maçta 4. dakikada Modrić'in attığı golle 1-0'lık üstünlük yakalayan Hırvatistan, maçın sonuna kadar bu skoru korudu ve ilk maçında 3 puan aldı. İkinci maçında Almanya ile karşılaşan Hırvatistan, bu maçta iyi oyunuyla Almanya'yı 2-1 mağlup etti. Bu maçta Srna ve Olić'in golleriyle 2-0 öne geçen Hırvatistan, 79. dakikada Almanya atağında Podolski'den kalesinde gol gördü. Ancak maç 2-1 bitti ve Hırvatistan ikinci 3 puanını alarak çeyrek finali garantiledi.
Turnuvanın favori takımlarından gösterilen Almanya, ilk maçını Polonya ile oynadı. Bu maçta Almanya, Podolski'nin 20. ve 74. dakikalarda attığı 2 golle galip geldi. İkinci maçını Hırvatistan ile oynayan Almanya, bu maçtan 2-1'lik yenilgiyle ayrıldı. Srna ve Olić'le kalesinde gol gören Almanya, 79. dakikada attığı golle durumu 2-1'e getirdi. Ancak bu gol Almanya'ya yetmedi. Son maçında Avusturya ile karşılaşan Almanya, bu maçta Ballack'ın attığı golle 1-0 galip geldi ve grubu 2. olarak bitirip çeyrek finale çıktı.
Turnuvanın bir diğer ev sahibi olan Avusturya, turnuvaya Hırvatistan ile karşılaşarak başladı. Ancak Hırvatistan'ın 4. dakikada kazandığı penaltıyı, Modrić gol olarak değerlendirdi. Maç böyle sonuçlanınca Avusturya, ilk maçından puansız ayrıldı. İkinci maçını Polonya ile yapan Avusturya, bu maçta 1-1 berabere kalarak, 1 puanla ayrıldı. Maçın gollerini 30. dakikada Guerreiro Polonya adına atarken, 90+1. dakikada penaltıdan Vastić Avusturya adına beraberlik golünü attı. Turnuvadaki son maçını Almanya karşısında oynayan Avusturya, ikinci yarıda, 49. dakikada Ballack'ın attığı golle 1-0 yenik duruma düştü. Maç böyle sonlanınca Avusturya turnuvaya veda etti.
Polonya, turnuvadaki ilk maçını Almanya ile oynadı. Maçın ilk yarısında, 20. dakikada Podolski'nin attığı gol, durumu 1-0 olarak değiştirdi. İkinci yarıda, 72. dakikada yine Podolski'nin attığı golle 2-0 yenik duruma düşen Polonya, bu maçtan puansız ayrıldı. Bir sonraki maçı Avusturya ile oynadı. Bu maçta Vastić'in attığı golle öne geçen Polonya, 90+1. dakikada penaltıdan gol yedi. Böylece 1 puanla maçı tamamladı. Gruplardaki son maçını Hırvatistan ile oynayan Polonya, Klasnić'in 53. dakikadaki golüyle 1-0 yenildi ve turnuvaya veda etti.
Hollanda, turnuvaya İtalya ile karşılaşarak başladı. Karşılaşmada Hollanda adına 26. dakikada van Nistelrooy'dan, 31. dakikada Sneijder'den, 79. dakikada van Bronckhorst'dan gol gelirken, İtalya tarafından hiç gol gelmedi. Maç 3-0 tamamlanınca, Hollanda ilk maçında 3 puanı kaptı. İkinci karşılaşmasını Fransa ile oynayan Hollanda, 9. dakikadaki Kuyt'un golüyle 1-0 öne geçti. İkinci yarıda ise 59. dakikada van Persie'den gol gelince durum 2-0 oldu. 71. dakikada Henry, Fransa adına golü kaydetti. Ancak 1 dakika sonra, 72. dakikada Robben ile gelen golle skor 3-1 oldu. 90+2. dakikada Sneijder'in attığı golle skoru 4-1 yapan Hollanda tur atlamayı garantiledi. Son maçına Romanya ile çıkan Hollanda, bu maçı 2-0 yenerek grubu 9 puanla birinci olarak bitirdi. Bu maçın gollerini 54. dakikada Huntelaar, 87. dakikada van Persie attı.
2006 FIFA Dünya Kupası Şampiyonu İtalya, ilk maçından 3-0'lık yenilgiyle ayrıldı. İkinci maçında Romanya ile karşılaşan İtalya bu maçtan da 1-1'lik beraberlikle ayrıldı. Maçın 55. dakikasında Mutu'dan gelen golle 1-0 mağlup duruma gelen İtalya, 1 dakika sonra Panucci ile gelen golle durumu 1-1 yaptı. Maç böyle bitti ve iki takımda 1 puanla maçtan ayrıldı. Üçüncü ve gruptan çıkış maçını Fransa ile yapan İtalya, 25. dakikada yakaladığı penaltıyı Pirlo ile gole çevirdi. 62. dakikada De Rossi'nin attığı golle durumu 2-0 yapan İtalya, maç sonunda gülen taraf oldu ve çeyrek finale çıktı.
Romanya ilk mücadelesini Fransa önünde verdi. Maçta 90 dakika boyunca gol olmayınca, 0-0'lık sonuçla her iki takımda 1 puanla bu maçı kapattı. İkinci maçında İtalya ile karşılaşan Romanya, Adrian Mutu'nun golüyle 1-0 üstün duruma geldi. Fakat 1 dakika sonra Panucci İtalya adına gol atarak, durumu 1-1'e getirdi. Maç sonunda her iki tarafta 1 puanla döndü. Üçüncü ve son maçında Hollanda ile karşılaşan Romanya, bu maçı yenerse çeyrek finale çıkacaktı. Maçın ilk golü Hollanda'dan geldi. 54. dakikada Huntelaar'ın golüyle skoru 1-0 yapan Hollanda, 87. dakikada van Persie'nin attığı golle 2-0 yaptı. Maç sonunda Romanya turnuvaya veda etti.
Fransa, gruplardaki ilk maçına Romanya karşısında çıktı. Maç sonuna kadar gol olmadı. Maç 0-0 tamamlanınca iki takım da maçtan 1'er puanla ayrıldı. İkinci maçında Hollanda ile karşılaşan Fransa, bu maçta 4-1'lik skorla yenildi. Maçın gollerini Hollanda adına 9. dakikada Kuyt, 59. dakikada van Persie, 72. dakikada Robbe ve 90+2. dakikada Wesley Sneijder kaydetti. Fransa adına ise 71. dakikada Henry attı. Üçüncü ve son maçına İtalya karşısında çıkan Fransa, 25. dakikada İtalya'nın yakaladığı penaltıyla 1-0 yenik duruma geldi. 62. dakikada de Rossi'nin attığı gol durumu 2-0 yaptı. Maç İtalya galibiyetiyle sonlandı, Fransa turnuvaya veda etti.
İspanya turnuvaya Rusya karşısında aldığı 4-1'lik galibiyetle iyi bir başlangıç yaptı. Maçta 20, 44 ve 75. dakikalarda David Villa tarafından gelen goller İspanyolları rahatlattı. 86. dakikada Pavlyuçenko'dan gelen golle Rusya durumu 3-1 yaptı. Ancak 90+1'de Fàbregas ile 4. golünü atan İspanya, Rusya'dan 3 puanı aldı. Ayrıca turnuvanın tek hattricki David Villa tarafından bu maçta gerçekleşti. İkinci maçında İsveç ile karşılaşan İspanya, 15. dakikada Fernando Torres'in attığı golle 1-0 öne geçti. Ancak 34. dakikada Ibrahimović durumu 1-1 yapan golü attı. 90+2. dakikada David Villa'nın golüyle 2-1 öne geçen İspanya, |
3 puan alarak turu garantiledi. Son maçında Yunanistan ile karşılaşan İspanya, Charisteas ile gelen golle 1-0 yenik duruma düştü. 61. dakikada de la Red ile beraberliği yakalayan İspanya, 88. dakikada Güiza ile galibiyet golünü attı ve 9 puanla grubu tamamladı.
Turnuvanın en genç takımı olan Rusya turnuvadaki ilk maçını İspanya ile oynadı. Bu maçta 4-1'lik yenilgi alan Rusya'nın tek golünü Roman Pavlyuçenko attı. İspanya'nın 3 golü ise David Villa'dan, son golü Fàbregas'dan geldi. İkinci maçını Yunanistan ile yapan Rusya, maçın tek golü olan 33. dakikadaki Zıryanov'un golüyle 1-0 öne geçerek 3 puanı aldı. Rusya'nın son maçı, gruptan ikinci olarak çıkanın belli olacağı İsveç karşılaşmasıydı. 24. dakikadaki Pavlyuçenko'nun, 50. dakikada da Arşavin'in golleriyle maçı 2-0 tamamlayan Rusya, gruptan ikinci çıkan takım oldu.
İsveç turnuvaya Yunanistan galibiyetiyle başladı. Maçın gollerini 67. dakikada Ibrahimović, 72. dakikada Hansson attı. 2-0 biten maçtan, İsveç 3 puanla ayrıldı. İkinci maçını İspanya ile oynayan İsveç, 15. dakikada Torres'in attığı golle 1-0 yenik duruma düştü. 34. dakikada Ibrahimović 1-1'lik eşitliği sağlayan golü atsa da 90+2'de Villa'nın attığı golle İsveç bu maçtan puansız ayrıldı. Son ve gruptan çıkma mücadelesini Rusya karşısında veren İsveç, hiç gol atamadı. Pavlyuçenko ve Arşavin ile kalesinde 2 gol gören İsveç, bu maçla turnuvaya veda etti.
2004 Avrupa Futbol Şampiyonası Şampiyonu Yunanistan, turnuvada ilk olarak İsveç ile karşılaştı; bu maçı 2-0 mağlup kapattı. İkinci maçında Rusya ile karşılaşan Yunanistan, Zıryanov'un 33. dakikada attığı golle 1-0 yenildi. Bu yenilgi Yunanistan'ın turnuvadan elenmesine neden oldu. Prestij maçında İspanya ile karşılaşan Yunanistan, bu maçta da 2-1'lik skorla yenilince turnuvaya 0 puanla sonuncu olarak veda etti. Bu maçta Yunanistan adına golü 42. dakikada Angelos Charisteas, İspanya adına ise golleri 61. dakikada de la Red ve 88. dakikada Güiza kaydetti.
İlk çeyrek final maçı olan Portekiz-Almanya karşılaşmasında ilk gol 22. dakikada Almanya'dan geldi. Podolski'nin ortasında Schweinsteiger topu çok iyi değerlendirerek gole çevirdi. 4 dakika sonra Schweinsteiger'in kullandığı serbest vuruşu Klose kafa vuruşuyla gole çevirdi. Maçın 40. dakikasında bir Portekiz atağında, Nuno Gomes'in vurduğu top, Metzelder'in ayaklarından kaleye girdi. İlk yarı 1-2 tamamlandı. İkinci yarıda serbest vuruştan atılan topu Ballack gol olarak değerlendirdi. O pozisyonda faul olup olmadığı çok tartışıldı. 87. dakikada ise Nani'nin ortasında Hélder Postiga kafa vuruşuyla Portekiz'in 2. golünü attı. Ancak bu gol Portekiz'e yetmedi; Almanya yarı finale çıktı.
İkinci çeyrek final maçı olan Hırvatistan-Türkiye maçının galibi yarı finalde Almanya ile eşleşecekti. Maçın 90 dakikası berabere sonlandı. Bu durumda uzatmalara gidildi. Her iki takımın da topla oynama oranları hemen hemen eşitti. Uzatmanın ilk yarısı golsüz bitti. Uzatmaların ikinci yarısında 119. dakikada Hırvatistan atağında, Rüştü'nün açılmasıyla, Modrić'in yaptığı orta Klasnić'in kafa vuruşuyla ağlarla buluştu. Maçın son anlarında Semih'e gelen top, gol olarak değerlendirildi. Böylece maçın uzatmaları 1-1 berabere tamamlandı. Penaltı vuruşlarına geçildi. Penaltılarda, Hırvatistan'dan Luka Modrić ve Ivan Rakitić topu dışarı attı. Darijo Srna topu ağlarla buluşturdu. Türkiye'den Arda Turan, Semih Şentürk, Hamit Altıntop'un vuruşları kaleyi bulunca Hırvatistan'ın 4. penaltısı önem kazandı. Hırvatistan'ın 4. penaltısını çeken Mladen Petrić'in şutunu Rüştü kurtardı ve Türkiye yarı finale yükseldi.
Üçüncü çeyrek final maçı olan Hollanda-Rusya karşılaşmasında ilk gol 56. dakikada Rusya'dan geldi. Sergey Semak'ın ortasında Pavlyuçenko'nun vuruşu durumu 1-0 Rusya üstünlüğüne getirdi. Ancak maçın 86. dakikasında Hollanda serbest vuruş kazandı. Engelaar serbest vuruştan güzel bir orta çıkarınca van Nistelrooy kafa vuruşuyla durumu 1-1'e getirecek golü attı. Maç uzatmalara gitti. Uzatmaların ilk yarısında gol olmazken, ikinci yarısında 111. dakikada gelişen bir Rusya atağında, gelen güzel bir ortada Torbinsky direğin yanından topu gole çevirerek durumu 2-1 yaptı. 116. dakikada Rusya'nın kullandığı taçtan, top Arşavin'e geldi. Arşavin topu gole çevirince durum 3-1 oldu. Maç böyle sonlandı ve Rusya yarı finale yükseldi.
Dördüncü ve son çeyrek final karşılaşması İspanya-İtalya mücadelesiydi. İlk yarıda karşılıklı ataklar olurken, ikinci yarı da devam etti. 2 devrede de hiç gol olmayınca uzatmalara gidildi. Uzatmalarda da gol olmadı. Maçın uzatma devreleri golsüz sonlanınca penaltılara geçildi. İlk penaltıyı İspanya'dan David Villa kullandı. Bu atış gol olurken, İspanya'dan Santi Cazorla, Marcos Senna, Cesc Fàbregas'ın vuruşları da ağlarla buluştu. Ancak Dani Güiza'nın vuruşu Gianluigi Buffon'dan geri döndü. İtalya'dan Fabio Grosso ve Mauro Camoranesi vuruşları gole çevirirken, Daniele De Rossi ve Antonio Di Natale kaçırdı. Maçın penaltıları 4-2 sonlandı ve yarı finalde Rusya ile karşılaşacak takım İspanya oldu.
Yarı final 1. karşılaşmasında Almanya ile Türkiye karşı karşıya geldiler. Türkiye, sakatlar ve cezalı oyuncular nedeniyle kadrodaki dokuz oyuncusundan faydalanamadı. 22. dakikada Uğur, Kazım'ın direkten dönen topuna vurdu. Lehmann topu çizginin içinde yakalayınca Türkiye 1-0 öne geçti. 4 dakika sonra (26. dk) Podolski'nin sol kanattan verilen pasına Schweinsteiger topu ağlara göndererek beraberliği getirdi. 79. dakikada eşitlik tekrar bozuldu. Sol kanattan yapılan ortada kaleci Rüştü topu almak için boşa çıktı. Klose vurduğu kafayla topu ağlara gönderdi ve takımını 2-1 öne geçirdi. Bundan 7 dakika sonra Türkiye beraberliği yakaladı. Sabri'nin sağ kanattan Lahm'dan sıyrılarak verdiği pasta kaleci Lehmann tutmak için gelmesini beklediği topa Semih Şentürk vurdu ve durumu 2-2 yaptı. Fakat 4 dakika sonra Philipp Lahm ceza alanının sol tarafında aldığı pas ile Rüştü'yle karşı karşıya kaldı ve topu direğin dibinden ağlara göndererek durumu 3-2 yaptı. Böylece maçı Almanya kazarak finalist oldu.
Yarı final 2. karşılaşmasında Rusya ile İspanya karşı karşıya geldiler. Grupta 3 farkla (4-1) yenilen Rusya, bu maçta da Xavi'nin 50., Güiza'nın 73. ve Silva'nın 83. dakikada attığı gollerle 3-0 yani yine 3 farkla yenildi. Oyunu rahat bir şekilde baştan sona kadar üstün olarak götüren İspanya, 24 yıl aradan sonra tekrar bir Avrupa Şampiyonası finali oynamaya hak kazandı.
Final karşılaşmasında Almanya ile İspanya karşı karşıya geldiler. Maçta İspanya 33. dakika 1-0 öne geçti. Fernando Torres Philipp Lahm'ı geride bırakarak kaleci Lehmann'ın üzerinden aşırtma yaparak topu ağlara gönderdi. Son dakikaya kadar başka bir gol olmadığı için maç 1-0 bitti ve 44 yıl aradan sonra İspanya 2. kez Avrupa Şampiyonu oldu.
1996 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda ilk kez uygulamaya geçirilen "UEFA All-Star Takımı" uygulaması bu turnuvada da uygulanmıştır. UEFA, turnuva sonrası turnuvanın en iyi oyuncuları için bir karma yapmış ve turnuvanın en iyi 23 oyuncusunu beliremişti. Bu değerlendirme, açılış maçından final maçına kadar oynanan tüm maçlarda yapıldı. İspanyol oyunculardan 9 tanesi bu karmaya girmeye hak kazandı. UEFA, turnuvanın oyuncusunun seçilmesi için taraftarların oylarına başvurdu. Bu doğrultuda İspanyol orta saha oyuncusu Xavi, turnuvanın en değerli oyuncusu seçildi. Altın ayakkabı ödülü de bir İspanyol futbolcuya, aynı zamanda 4 golle turnuvanın en golcü oyuncusu olan David Villa'ya gitti.
UEFA, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası öncesi önemli bir kural değişikliğine gitti. Buna göre, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda da geçerli olmak üzere bundan sonraki turnuvalarda görülen sarı kartlar çeyrek finalden sonraki aşamalarda silinecekti.
20 Mayıs 2008 tarihinde Moskova'da gerçekleştirilen toplantı sonrası bir açıklama yapan UEFA başkanı Michel Platini, bundan böyle bir turnuvada görülen sarı kartların çeyrek finalden sonra geçerlilik kazanmayacağını açıkladı. Futbol seyircisi ve televizyon izleyicisi için çok olumlu bir karar aldıklarını vurgulayan Platini, "Bu değişikliği uzun zamandır düşünüyorduk. Futbolseverler bundan sonra final maçlarında yıldız oyuncuları cezalı durumda göremeyecek." diye konuştu.
UEFA'nın aldığı bu karara göre uluslararası turnuvalarda yarı finalde sarı kart gören bir futbolcunun daha önceki turlarda aldığı sarı kartlar silineceği için, o futbolcu final maçında yer alabilecek. Bugüne kadar bir turnuvada 2 sarı kart gören oyuncu bir sonraki maçta cezalı duruma düşüyordu.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası için slogan, 24 Ocak 2007 tarihinde seçildi: Duygularını koru.
UEFA baş yöneticilerinden Lars-Christer Olsson slogan için şunu demiştir: "Bu slogan şunu tanımlıyor ki: Duygular sevincin bütün türlerini temsil etmektedir, bazen hayal kırıklığıdır ama maçın son düdüğüne kadar yüksek gerilim anlamına gelmektedir."
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın 2 tane resmî maskotu bulunmaktadır. Avusturya ve İsviçre'de yapılan oylamalarla maskotların isimleri belirlenmiştir. Oylama üç maskot adı arasında yapılmıştır:
% 36,3'lük bir oranla "Trix ve Flix" resmî maskot adı olarak seçildi. Turnuvanın İsviçre sorumlusu Christian Mutschler bu seçimle ilgili olarak, "Eminim ki, bu maskotlar ve isimleri turnuvanın hayati anlamda anlanmasını, eğlenceli olmasını ve hatırlarda kalmasını sağlayacaklardır." demiştir.
2004 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda kullanılan "Roterio" topunu üreten firma olan Adidas, bu turnuvadada resmi sponsor olarak yeni bir top tasarladı. Bu topun ismi ise "EUROPASS". Top, 2 Aralık 2007 tarihindeki kura çekiminde tanıtılmıştı. Yer altından bir sistemle, fışkıran lavlar ile izleyenlerin beğenisine çıkan top yetkililer tarafından tüm özellikleri gösterilerek, topun rahatlığını ve maçlarda vereceği keyfi anlattı. "adidas EUROPASS" adını, Avusturya ve İsviçre'nin ev sahipliği yapacak olduğu şampiyonada, maçların her iki ülkede de oynanmış olmasından ve futbolcuların 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası maçlarında atmış olduğu paslardan alıyor. Bununla birlikte 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası maçlarını izlemek için Avusturya ve |
İsviçre'ye gelen taraftarların desteğini de yansıtıyor.
Turnuvada oynanacak olan 31 maç için toplam 12 hakem seçilmiştir. Hakemler, 14 Nisan-17 Nisan 2008 tarihleri arasında İsviçre'nin Zürih kentinde toplanmış ve bu toplantıda son kurallarla ilgili bilgilendirilmişlerdir.
Şampiyonada yer alacak hakemlerin, kulüp düzeyindeki müsabakalarda düdük çalmaya devam edecekleri, ama finallerde mücadele edecek 16 ülkenin oynayacağı hazırlık maçlarında görev alamayacakları açıklanmıştır.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda görev yapmış olan hakemlerin listesi:
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda görev yapmış olan dördüncü hakemlerin listesi:
UEFA, bu turnuva için toplam 184 milyon euro'luk bir para ödülünün 16 takım arasında verilmesine karar verdi. Bu miktar daha önceki turnuvada toplam 129 milyon euro değerindeydi.
Takımların ekstra performanslarına göre verilen miktarlar:
Eğer turnuva şampiyonu, grubunda oynadığı üç maçıda kazanmış ise, büyük ödül olan 23 milyon euro'yu kasasına koyacaktı. Turnuva şampiyonu İspanya, bunu da başararak 23 milyon euroluk ödülünde sahibi oldu.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası için dünyada isim yapmış büyük sponsorlar tahsis edilmiştir. 17 sponsor firma, yaklaşık 370 milyon euro değerinde bir miktar ödemiş olup yetkililer turnuvanın sponsor gelirlerinden yaklaşık 900 milyon euro kâr elde etmeyi beklediklerini açıkladılar.
Bu "sponsorluk programı" çerçevesinde, UEFA sponsorluk faaliyetlerini belli başlı
bölümlere ayırdı.
UEFA EUROTOP ortakları olan; MasterCard, Carlsberg, McDonald's, Coca-Cola, JVC, Hyundai ve Kia, 2005 yılının sonbaharında UEFA'nın 2009 yılına kadar düzenleyeceği tüm turnuvalarda ana sponsorlar olma konusunda anlaşmışlardı. Bununla beraber 257 milyon euro değerinde bir gelir elde edildi.
Turnuvayı iki ülkenin ortaklaşa olarak düzenlemesinden dolayı, her ülke için yerel sponsorlar tahsis edilmiştir. Toplam 7 yerel sponsor bulunmaktadır. Bu sponsorlar şunlardır:
Dünya'nın birçok ülkesi 24 Eylül 2007 tarihi itibarıyla, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı naklen yayınlayabilmek için gerekli izinleri almışlardır. Ana maddeden yayın haklarını alan ülkelerin sıralı tam listesi görünmektedir.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın ilk parti biletleri 15 Ocak 2008 tarihinden itibaren satışa sunuldu. UEFA'dan yapılan açıklamada, toplam 1 milyon 50 bin adet olan şampiyona biletlerinin ilk aşamada % 33'ü, yaklaşık olarak 290 bin bileti taraftarlara sunuldu. Şampiyonada bilet fiyatları ise 2006 FIFA Dünya Kupası'ndan daha ucuz olmakla birlikte 45 ile 550 euro arasında değişen fiyatlara satıldı. Grup müsabakalarındaki en ucuz biletin 45 euro olduğu şampiyonada, en pahalı grup maçı bileti ise 110 euro fiyatında oldu. Avusturya'nın başkenti Viyana'daki Ernst Happel Stadyumu'nda 29 Haziran 2008 tarihinde oynanan Almanya-İspanya final maçına ise taraftar 160 ile 550 euro arasında para ödeyerek girdiler.
Bilet satışları, 15 Ocak 2008 tarihinde turnuvanın açılış maçının oynanacağı İsviçre kenti olan Basel'de startı verilirken, bilet almak isteyenler sadece internetten şampiyonanın resmi sitesinden şampiyona biletlerini temin ettiler. Biletlere olan talebin arzı aşması durumunda ise 2006 FIFA Dünya Kupası'nda olduğu gibi kura yöntemiyle biletler sahiplerini bulmaktaydı.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası yaklaşırken, katılan ülkelerin taraftarları için, turnuvanın havasına önceden girmeleri amacıyla "EURO Experience Tours" ("Türkçe: EURO Tecrübe Turları") düzenlenmiştir.
Turun ilk startı, 28 Ocak 2008 günü yerel saat ile 13:00'te İsviçre'nin Basel kentinde, Rosetalanlage'de başlamıştır. Turların içerisinde mini festivaller düzenlenmiş, turnuva ile bilgiler verilip broşürler dağıtılmış, küçük taraftarlar için yeni oyun alanları kurulmuş ve daha birçok faaliyet yapılmıştır. Turnuvanın düzenleneceği bazı şehirlerde ise, bir adet sıcak hava balonu, turnuvaya kaç gün kaç saat ve kaç saniye kaldığını gösteren bir sayaç ile dolaşmaktaydı.
Turnuvada her takımın otobüsünün camına kendi dilinde ve İngilizce bazı sloganlar yazıldı ve bu sloganlar, uefa.com aracılığıyla dünyadaki bütün global internet kullanıcıları belirlediler. Aşağıdaki listede kullanıcıların ülke otobüslerine yazılacak sloganlar için verdiği kararlar sonucunda kullanılmış olan sloganlar belirtilmektedir:
Turnuvada maçların oynanacağı saatler 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda olduğu gibi düzenlenmiştir. Gruplarda ilk 2 maçın oynanacağı günlerde, ilk maç TSİ 19.00'da, diğer maç ise TSİ 21.45'te başlamıştır. Gruplardaki üçüncü maçlar, çeyrek final, yarı final ve final'de oynanacak tüm maçlar TSİ 21.45'te başlamıştır.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın resmi şarkısı, İspanyol şarkıcı Enrique Iglesias'ın hazırlamış olduğu, "Can You Hear Me" ("Beni duyabiliyor musun ?") isimli şarkıdır. Bu şarkı, 29 Haziran 2008 tarihinde, Viyana'da Ernst Happel Stadyumu'nda düzenlenecek final maçı öncesi kendisi tarafından yaklaşık 3 dakikalık canlı performans ile seslendirilmiştir.
Bir başka resmi şarkı ise, Jamaika doğumlu Amerikalı şarkıcı Shaggy'nin hazırlamış olduğu, "Like A Superstar" adlı şarkıdır. Bu şarkıya bir de video klip yapıldı. Şampiyonanın maskotları Trix ile Flix'in görüntülerinin yer aldığı video klip İsveç'in KAKTUS adlı animasyon firması tarafından hazırlandı. Video klipte, Trix ile Flix'in, turnuvaya ev sahipliği yapacak olan İsviçre ile Avusturya'nın dağlarında ve stadyumlarında futbol topuyla yaptıkları gösterilere ve danslarına yer verildi. Projenin, Trix ile Flix'in yer alacağı bir dizi animasyon çalışmasının ilki olduğu belirtiliyor.
Turnuvanın PC, PlayStation, Xbox360 ve Nintendo Wii oyunlarının yapımı bitmiştir. Oyunlar 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinin bittikten sonra çıkarılmıştır, katılacak olan takımların belirlenmesi için yaklaşık 2,5 yıl beklenmiştir. Bu süre içersinde eleme maçları bölümü tasarlanmıştır. Oyun bilgisayar için sadece Avrupa'da ve 11 Nisan 2008'de piyasaya çıktı. Diğer versiyonlar ise 2008 yılının Mayıs ayında piyasaya sürüldü. Her zaman olduğu gibi bu oyun lisanslı bir şekilde EA Sports tarafından yapılıyor.
"NOT: Notlar bölümünde gerçekleşen olaylar, kronolojik sıralamaya göre gitmektedir."
Tirmiz
Tirmiz (Özbekçe: Termiz/Термиз), Özbekistan'ın Surhanderya ilinin yönetim merkezi olan şehir.
Ülkenin güneydoğusunda, Afganistan sınırı yakınında yer alan şehir, kadim medeniyetler zamanında önemini korumuş tarihi bir şehirdir.
Şehre ismini büyük İskender'le beraber gelen Yunanlar vermiştir. Tirmiz (termos) Yunancada sıcak veya sıcak yer anlamına gelir. Tirmiz, hâlâ Özbekistan'ın en sıcak yeridir. Surhanderya vilayetinin merkezi olan şehrin nüfusu 141.000'dir. Hadis bilgini Tirmizi bu şehirde doğdu.
Müslümanların fethinden sonra önemli bir İslami mekez durumuna gelen Tirmiz, 19. yüzyılın sonlarına doğru Rusların eline geçti. Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali sırasında (1979-1989) şehir Rus orduları için önemli bir geçit noktası oldu. 100.000'den fazla Rus askeri şehirde mevzilendi. Şehirdeki hava üssü, 2001 yılındaki Afganistan harekatında kullanıldı. Tirmiz 1991'de bağımsız olan Özbekistan'ın bir şehri hâline geldi.
Amuderya Nehri kıyısında yer alan şehrin nüfusunun büyük bir bölümünü Özbekler ve Tacikler oluşturur. Taciklerden sora sırasıyla Ruslar ve Türkmenler gelir.
İskandinavya
İskandinavya, Kuzey Avrupa'daki ülkelerin oluşturduğu bir coğrafyadır. Danimarka, İsveç ve Norveç İskandinav ülkeleridir. Bu ülkeler ile beraber Finlandiya, İzlanda, Faroe Adaları, Åland Adaları ve Grönland Nordik ülkeleri oluştururlar. Bu ülkelerin dilleri Fince dışında birbirine benzemektedir. Bu dillere İskandinav dilleri denir. Danimarka Danca, Norveç Norveççe, İsveç İsveççe, İzlanda İzlandaca dillerini kullanmaktadırlar.
Norveç, Avrupa'nın en zengin ülkelerinden biridir. Petrol ihracatçı ülkesi olması, balıkçılık faaliyetleri ve İngiltere ile ilgili tutumları yüzünden, Avrupa Birliği'ne katılmamıştır.
Orta Çağ'da bugün Norveç, İsveç,Danimarka, Rusya ve İzlanda olarak bilinen ülkeler benzer kültürel, dilsel (eski Norse) ve dinsel (Norse mitolojisi) ortamı paylaşmışlardır. 12. yüzyıldan itibaren bugün Finlandiya olarak bilinen ülke İsveç Krallığı'yla ortak bir gelişim sürecini yaşamış ve giderek onunla eklemlenmiştir. Ortak geçmişin önemli örneklerinden biri de bugün Norveç, İsveç ve Finlandiya olarak bilinen ülkelerin Sami yaşam biçimini içselleştirmeleridir. Aslında, bütün Nordik ülkeleri azınlık gruplarını içlerinde barındırmaktadır ve bu gruplar diğer bir Nordik ülkenin nüfusu içinde yer almaktadır (Örneğin Sami (Lapp) Irkı).
Fince köken itibarıyla Ural-Altay dil grubunun Ural kısmındadır. Orta Asya kökenli bu halk daha sonra Nordikleşmiştir. Fin dili yapısı Türk diline ve Altay dil grubuna çok benzer. Örneğin ben kelimesi Fince'de "Minä", sen kelimesi "Sinä" dır.
Yaklaşık 1000 yılında Hristiyanlığı benimsedikten sonra, yerel düzeydeki birleşme süreçleri Danimarka, Norveç ve İsveç'in ayrı krallıklar olarak kurulmasına yol açtı. 1200'lerin ortalarında Finlandiya İsveç'in bir parçası haline gelirken, İzlanda, Faroe Adaları, Şetland Adaları, Orkney, İskoçya ve İrlanda'nın büyük bir bölümü Norveç'in oldu (bu akınlar Avrupalı tarihçiler tarafından Kavimler Göçü sayılır). 16. yüzyıl boyunca bütün Nordik ülkeleri protestan reformunu izledi. Finlandiya'da çok az da olsa Ortodoks cemaati bulunmaktaydı.
14. yüzyılda, Danimarka, Norveç ve İsveç (Finlandiya dahil) Kalmar Birliği altında birleşti.Danimarka hızla öncü ülke haline geldi. Fakat 16. yüzyılın başlarında İsveç kendi bağımsız krallığını yeniden kurdu.Danimarka'nın Norveç üzerindeki egemenliği 1814 yılına kadar sürdü. Bu tarihten sonra Danimarka kralı Norveç'i İsveç'e verdi. İzlanda, Grönland ve Faroe Adaları Danimarka'ya kaldı.
17. yüzyılda Avrupa'nın büyük güçlerinden biri haline gelen İsveç sömürgelerini bir bir kaybetti. Süreç 1809 yılında Finlandiya'nın Rusya'ya bağlanmasıyla daha da kötüleşti.
19. yüzyıl İsveç ile Norveç'in birleşmesine tanıklık etti. Ancak bu birleşme Norveç'in artan huzursuzluğundan dolayı 1905 yılında so |
na erdi. Aynı dönemde İsveç ve Danimarka arasında İskandinavyacılık doğmuştur. Bu hareket üç İskandinav ülkesini birleştirmeyi hedeflediyse de başarıya ulaşamadı.
Birinci Dünya Savaşı ve özellikle 1917'deki Rusya devriminin ortasında Finlandiya tarihte ilk defa bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı. İkinci Dünya Savaşı sırasında İzlanda Danimarka'dan bağımsızlığını kazandı. Böylece 1952 yılında kurulan Nordik konseyinin üye ülkeleri ortaya çıkmış oldu.
Nordik ülkeleri savaş sonrası dönemde, özellikle sosyal alanda ortak politikalar uyguladılar (Örneğin İskandinav sosyalizmi). Bütün Nordik Ülkeleri yüksek vergilerle oluşturulan kamu sektörüne ve geniş sosyal güvenlik sistemine sahip refah devletlerine dönüştüler. Bu gelişmelerin kökeninde iki savaş arasındaki dönemde bütün Nordik ülkelerinde Sosyal Demokrat hükümetlerin iktidara gelmesinin payı vardı.
Hacı Murad
Hacı Murad (Rusça: Хаджи-Мурат, Avarca: Khadji Murad) (d. 1790'ların sonu - ö. 23 Nisan 1852), Şeyh Şamil zamanında yaşamış olan İmam Şamil'in naiblerinden olan Avar kökenli Kafkasyalı lider.
Hacı Murat, Kafkasya'nın 2. İmam'ı Hamzad Bek'in , Avar Hanları'nın çocukları olan Hunzak prenslerini öldürmesinden sonra Ağabey'i Osman'la süt kardeşleri olan prenslerin intikamını almak için Hamzad Bek'e Hunzak Camii'inde bir suikast düzenler.
Suikast başarılı olur, camideki Hamzad Bek'in müridleri ve suikastçılar birbirlerine girer, bu arbededen sadece Hacı Murat kurtulur. Çar'ın özel iltifatları ile Tiflis'e gider, ama Lekler'in Rus Hükümetini uyarması sonucu tutuklanır, sevk sırasında kendini onlarca metrelik uçurumdan aşağı atar ve kurtulur. Bu olaydan sonra bir ayağı aksayarak yürümek zorunda kalan Hacı Murad uzun bir süre sonra yaptığı hatanın farkına varır. Zamanın İmam'ı Şamil'e bir mektup göndererek O'na iltica eder, Şamil O'nu yanına çağırır ve onunla ilişkilerini geliştirir. Hacı Murad, Rus generallerine birçok zorluk çıkarır ve yaptığı manevralarla özellikle Avar süvarilerinden oluşan küçük birliklerle Rus tabyalarını mahveder. Dağlarda gerilla taktiği uygulayan Hacı Murad'ın kullandığı taktikleri Ruslar anlamakta güçlük çekmiş ve karşısında hiçbir strateji üretememişlerdir.
Zaman hızla ilerlerken Rusya kendi sanayi inkılaplarını gerçekleştirmiştir ve artık ağızdan dolma tüfeklerle Ruslar'a karşı savaşmak Avarlar için zorlaşır. Hacı Murad, Şamil'e Ruslar'a iltica edeceğini böylece geri hatlara sarkıp düşmanı arkadan vurarak Rus birliklerinin dayanak noktalarını yok edeceğini söyler, ama bu fikir Şamil'ce tutulmaz. Hacı Murad yine de Ruslar'a iltica eder, planlarını gerçekleştiremez ve esir hayatı yaşamaya mecbur edilir, esarete dayanamıyarak kaçar ama arkadaşlarının ve kendisinin atları bir bataklığa saplanır. Son nefesine kadar savaşan Hacı Murad, barut bitince atını yere yatırıp kamayla yerde bir çukur açar. Kılıçla savaşır ve en sonunda öldürülür. Hacı Murad'ın kabri Azerbaycan sınırları içinde yer alan Qah'te (Qax) yer almaktadır. Başı kesilerek Rus Çarı'na götürülmüş , sonra kafatası halinde korunarak Rusya Kunstkammer müzesinde sergilenmektedir.Ünlü Rus yazar Lev Tolstoy'un 1896'da basılan Hacı Murad adlı,Türçe'ye çevirili biyografik bir eseri vardır.
Hacı Murat hakkında 1959 yılında baş rolünde Steve Reeves'in oynadığı İtalyan yapımı A gi Murad il diavolo bianco/Beyaz Şeytan -Savaşçı- Hacı Murad (91 dakika,renkli film);1967 yılında Cüneyt Arkın'ın oynadığı Hacı Murat; 1968 yılında Cüneyt Arkın'ın oynadığı Hacı Murat Geliyor;1972 yılında Tamer Yiğit'in oynadığı Hacı Murat'ın İntikamı filmleri çekilmiştir.
Ufuk Sarıca
Ufuk Sarıca, (d. 13 Haziran 1972) kısa forvet ve skorer gard pozisyonunda görev yapan eski basketbolcudur. Özellikle Efes Pilsen ile oynadığı dönemde pek çok başarıda rol sahibi olmuştur. Beşiktaş takımında yardımcı antrenörlük ve baş antrenörlük yaptıktan sonra, Anadolu Efes'te 1 yıl baş antrenörlük yaptı. 2012 yazında Pınar Karşıyaka baş antrenörlüğüne geçmiş, 2016 sezonu için Beşiktaş ile anlaşmıştır. Ocak 2017 yılında Türkiye millî basketbol takımının başına gelmiştir.
Şive
Şive veya aksan, bir dilin bir bölge halkına, belli bir yabancı dilin konuşucularına ya da etnik bir azınlığa özgü kullanımıdır. Örnek olarak Türkçenin Karadeniz şivesi, İngilizcenin Rus şivesi veya Almancanın Yahudi şivesi verilebilir.
Şive kavramı ile lehçe ve ağız kavramları sıklıkla karıştırılmaktadır. Bu üç kavram arasındaki ayrımı yapabilmek için Türkçe üzerinden bir örnekleme yapılacak olursa, Kıbrıs Türkçesi bir lehçe, Alman Türkçesi bir şive, Kütahya Türkçesi ise bir ağızdır.
Setoloji
Setoloji, "Yunanca; "cetus" ("balina") ve -oloji ("çalışma")", balinalar, yunuslar ve musurların sekiz cinsini inceleyen deniz biyolojisi alt dalı.
Setolojistler ya da setoloji alanında çalışanlar, Cetacea takımının evrimini, dağılımını, morfolojisini, davranışlarını, toplumsal dinamiğini ve diğer konularını araştırıp, anlamaya çalışırlar.
Akaroloji
Akaroloji; "Yunanca akari (akarlar) ve -oloji ("çalışma")"; Acari şubesine ait, akarlar, keneler gibi hayvanları inceleyen bir zooloji alt dalı.
Özellikle akarları vb. hayvanları inceleyen zoologlara "akarolog" denir.
Hurafe
Hurâfe (Arapça: خرافة), İslam dininin aslında; kısaca Kur'an'da bulunmayan, ancak farklı yollarla sonradan müslüman hayatına katılan ve dinî inançmış gibi kabul edilen söz, düşünce ve davranışların tümüdür.
Hurafe arapça huruf (harfler)'den türetilmedir ve muhtemelen ilk kastedilen hurufilik yöntemleri ile yapılan anlam çıkartmalardır. Daha sonra kelimenin anlam ve kapsamı değişikliğe uğramıştır.
Hurafelerin büyük bir kısmı dinle ilgilidir. Genellikle farkına varılmadan insan hayatını ve doğal yaşamı etkiler. Hurafeler çoğunlukla inanç alanında yer aldıkları kabul edildiği için insan davranışlarını etkiler.
Ancak çok bilinen "dünya düzdür" hurafesine bile rastlanmaktadır. Hurafelerin birçoğu çocuksu inanışlardır. Töredir diye yapılan eylemlerde bile hurafe görülebilir. Gelenek ve göreneklerle karışmış hurafeler olabilir.
Olağan davranışları etkilemek ve tabiat düzenini değiştirmek için yapılan büyüler, üfürükçülük ve yatırlardan medet ummak, muska ve nazarlıklarla değişim yaratmak gibi örnekleri mevcuttur.
Araknoloji
Araknoloji; örümcekleri, yalancıakrepleri ve akrepleri inceleyen zoolojinin bir alt dalıdır.
Arachnida sınıfına ait hayvanları, inceleyen zoologlara "araknolog" denir. Bazen küçük örümceğimsileri (örn. akarları) inceleyenlere de araknolog denilse de, daha çok "akarolojist" olarak tanımlanırlar.
Herpetoloji
Herpetoloji; ("Yunanca herpeton = sürünmek, ve logos = çalışma") sürüngenleri ve amfibileri inceleyen zooloji alt dalı.
Bazı biyologlar herp`i bütün sürüngenleri ve amfibileri tanımlamak için kullanırlar.
Herpetoloji, değişkensıcaklı dörtbacaklıları, morfolojilerini, fizyolojilerini, evrimleşmelerini vs. araştırır. Bu bilimle uğraşanlara "herpetolog" denir.
Mirmekoloji
Mirmekoloji; entomolojinin özellikle karıncaları inceleyen dalı.
Karıncaların, yaşam ortamlarını, davranışlarını ve insanda hep merak uyandırmış sosyal yaşantılarını araştırır.
İskilip dolması
İskilip dolması, adını Çorum'un İskilip ilçesinden alan özel gün ve toplantılarda yapılan özgün bir pilav türü. Sadece deneyimli ustalar tarafından yapılan İskilip dolması yapılışı zor ve zahmetlidir.
İskilip dolması, özellikle sünnet ve düğün davetlerinin vazgeçilmez yemeğidir. Evlerde günlük bir yemek olarak yaygınlaşmayışının en önemli nedeni yapılışındaki zorluktur.
İskilip dolması, düğünlerde erkek dolma ustalarınca veya deneyimli kişilerce yapılır. Dolma, belki de tarihteki en eski düdüklü tencere örneklerinden sayılabilecek bir sistemle pişirilir.
İskilip dolması yapımında yaklaşık 1 metre yükseklik ve çaptaki kazanlar kullanılır. Kazanların düdüklü tencere özelliği gösterebilmeleri için kapaklarının üstüne ağır bir cisim konulur ve çok küçük bir kısmı hariç kapağın çevresi hamurla kapatılır. Hamurla kapatılmayan bu kısım düdüklü tenceredeki düdüğün vazifesini görür.
İskilip dolması için Kastamonu ilinin ilçesi ve İskilip'in komşusu olan Tosya'da yetişen akçeltik pirinci kullanılır.
İlk aşamada pirinçler bol miktarda hayvansal yağ (sığır iç yağı veya kuyruk yağı) ve soğan ile kavrulur. Kavrulan pirinçler daha sonra "ca" adı verilen bez çuvallara doldurulur.
Pilav kazanının içine yerleştirilen saçayak üzerine pirinç doldurulmuş ca yerleştirilir. Amaç sacayağı sayesinde ca ile etin temasını kesmektir. Kazanın en dibinde et ve et suyu olur. Kazanlar ertesi günün ilk ışıklarına kadar kısık meşe veya katı meyve odun ateşinde bekletilir ve pirinçlerin alttaki et suyunun buharıyla pişerek pilav haline gelmesi sağlanır. Hazırlanan dolma sabah namazından çıkan insanlara lenger denilen özel kaplarda on iki kişilik masalarda sirke salatası ile servis edilir.
Nöroetoloji
Nöroetholoji; özellikle sinirsel uyartıların, mekanizmaların canlı üzerindeki etkilerini, davranışlarını araştıran bilim dalı. Nöropsikoloji ve etolojinin kombinasyonu bir kavramdır.
Oğuz Sabankay
Oğuz Sabankay (d. 7 Ağustos 1987, Akhisar), Türk futbolcudur. Akhisar Belediyespor'un altyapısından yetişmiştir ve 2. Lig ekiplerinden Tarsus İdman Yurdu'nda oynamaktadır.
Türkiye'nin gelecek vadeden orta saha oyuncularının en önemlilerinden biridir. Akhisar Belediyespor altyapısında yetişmiştir. 2004 yılında Galatasaray altyapısına transfer olmuştur. 2006/2007 futbol sezonu öncesinde Galatasaray ile profesyonel sözleşme imzalamıştır. Galatasaray'dan 4 Ocak 2007 tarihinde Manisaspor kulübüne kiralık olarak transfer olmuştur. Buradaki ilk resmî maçını 31 Ocak 2007 tarihinde Türkiye Kupası Çeyrek Final 1. ayağında Beşiktaş'ın 4-0 üstünlüğüyle tamamlanan karşılaşmanın 84. dakikasında Filip Holosko'nun yerine oyuna girerek çıkarmıştır. 2009-2010 sezonunda İstanbul Büyükşehir Belediyespor takımında kiralık olarak forma giydi. 2010-2011 sezonunun sonunda Galatasary tarafından serbest bırakılmıştır. 2010-11 sezonu Galatasaray'ın eski futbolcularından Ergün Penbe tarafından çalıştırılan 1. Li |
g ekiplerinden Kartalspor'da forma giymiştir.
2010-11 sezonunun bitimiyle Galatasaray'la olan sözleşmesini sonlandı ve uzatılmadı. Bunun üzerine serbest kalan Oğuz Sabankay, 2011-12 sezonunun yaz transfer döneminin son haftalarında 2. Lig ekiplerinden Akyurt Şekerspor'a transfer oldu. Son olarak Akyurt Şekerspor'dan 2 yıllık sözleşme ile Bucaspor'a transfer olmuştur. 2014 yılında Bucaspor ile olan sözleşmesini karşılıklı sona erdiren oyuncu önce Eyüpspor ardından da Tarsus İdman Yurduna tranfer olmuştur.
1 Kez ümit millî, 60 kez A Genç ve 6 kez de B genç millî takım formasını giymiştir. Bu formalar altında 3 golü bulunmaktadır. Millî maçlarda ilk golünü 6 Mayıs 2004 tarihinde Kuzey İrlanda A genç millî takımına karşı kaydetmiş olan genç oyuncu Türk futbolunda geleceğin yıldız adaylarından biri olarak gösterilmektedir.
Paleozooloji
Paleozooloji; ("Yunanca: paleon (yaşlı) ve zoon (hayvan)") paleontolojinin bir dalı.
Vladimir Besçastnıh
Vladimir Yevgenyeviç Besçastnıh (Rusça: Владимир Евгеньевич Бесчастных; (d. 1 Nisan 1974, Moskova), santrafor mevkiinde oynayan Rus eski millî futbolcudur.
Futbolculuk kariyerine 1991 yılında doğduğu şehrin kulübü olan Zvezda Moskova'da başladı. Spartak Moskova'da geçirdiği ve 42 maçta 21 gol attığı 1.5 sezonun ardından 2002-03 sezonunun devre arası transfer döneminde Sergey Rebrov ve Erhan Albayrak'la beraber Fenerbahçe'ye transfer oldu. 12 maçta, onların da çoğunda yedek kulübesinden gelerek şans bulan Vladimir, tek golünü Denizlispor deplasmanında kaydetti.
Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra kariyerine Rusya'da devam eden oyuncu futbolculuğa noktayı 2008′de Kazakistan Premiyer Ligası ekiplerinden Astana'de koydu.
Eylül 2014'te Aleksandr Kerjakov onu geçene kadar 71 maçta kaydettiği 26 golle Rusya millî futbol takımının en golcü oyuncusu olarak kaldı. Katıldığı üç uluslararası turnuva olan 1994 FIFA Dünya Kupası, 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası ve 2002 FIFA Dünya Kupası'nda da gol atmıştır.
Encyclopædia Iranica
Encyclopædia Iranica, Columbia University'nin İran kültür ve tarihi hakkında, 1973 yılında İngilizce bastığı ansiklopedidir. Ansiklopedinin kapsamı sadece İranla sınırlı değildir. İran'dan başka, belli bir dönem Farsça'nın egemen olduğu alanlar da dahil edilmiştir: Afganistan, Tacikistan, Türkiye, Kafkaslar, Güney Asya, Orta Asya ve Mezopotamya. Fars dünyasının diğer kültürlerle ilişkisini de kapsamıştır.
Şu ana kadar 12 cilt basılmıştır ve 30 ciltten fazla basılması plânlanmaktadır. 25 Mart 2007'de the Associated Press, Encyclopædia Iranica'yı daha fazla kişiye tanıtmak için bir haber hazırladı. Bu hikâye haber yayın organları tarafından çalındı. CNN International, bu haberi CNNI internet sitesinde aynen yayınladı.
Maxime Rodinson
Maxime Rodinson (1915 - 2004), Fransız tarihçi, sosyolog ve doğu bilimci. 1937'de Fransız Komünist Partisi'ne girdi. 1958'de ayrıldı. Stalinizme karşı çıktı, İslam araştırmalarının özgünlüğüyle tanındı.
Zener diyot
Zener diyot, P ve N tipi yarı iletken malzemelerden oluşmuştur, silikon yapılıdır. Uçlarına uygulanan gerilimi sabit tutmaya yarayan diyotlardır. Zener diyotlar belli bir gerilim değerine kadar akım geçirmezler. Bu gerilime kırılma ya da zener gerilimi (V) adı verilir. Devreye doğru yönde bağlandığı zaman normal bir diyot gibi çalışır. Ters yönde bağlandığı zaman ise kırılma gerilimine (zener gerilimine) kadar iletime geçmez, kırılma gerilimi aşıldığında ise çığ etkisi şeklinde akım geçirir ve iletime geçer. Ters gerilim kalkınca, zener diyot da normal haline döner. Zener diyotlar ters polarlamada çalıştıkları için devreye ters bağlanırlar. Zener noktası (kırılma gerilimi) değeri üretim aşamasında katkı maddesi miktarı ayarlanarak belirlenir.
Bir gerilim kaynağına seri olarak direnç ve zener diyot bağlanır. Zener diyodun iki ucuna üzerine düşen gerilimi ölçmek için voltmetre bağlanır. Kaynak gerilimi 0 volttan başlayarak yavaş yavaş arttırılır. Bir süre sonra kaynak gerilimi arttırılmasına rağmen diyodun üzerine düşen gerilim sabit kalır. Bu sabit gerilim çalışma (zener) gerilimidir.
Zener diyodun en sık görülen kullanımı öngerilimleme ve karşılaştırmaya yönelik sabit bir referans gerilim sağlamaktır. Örneğin; Gerilim sabitleme, sinyal kırpma, elektronik eleman koruma gibi. Piyasada değişik gerilim değerlerine sahip zener diyotlar bulunmaktadır. Zener diyodu yüksek akıma karşı korumak için direnç ile seri bağlamak gerekir. Birçok kullanım alanı vardır.
Maria Theresia
Maria Theresia (d. 13 Mayıs 1717 – ö. 29 Kasım 1780), Habsburg hanedanının devleti, 1740-1780 tarihleri arasında bizzat yöneten tek imparatoriçesidir.
Maria Theresia (Avusturya) (1816-1867), Maria Theresia (İspanya) veya Maria Theresia (Avusturya) (1845-1927) ile karıştırılmamalıdır.
1740 yılından ölümüne kadar geçen süre içinde Macaristan ve Bohemya Kraliçesi ve Avusturya Arşidüşesi idi. Ayrıca kocası I. Franz Kutsal Roma İmparatoru seçildikten sonra Kutsal Roma İmparatoriçesi olarak da kabul edildi. Maria Theresia zamanında dünyanın en güçlü kadınlarından biriydi. Kutsal Roma İmparatoru II. Leopold'un ve Fransız İhtilali'nde idam edilen Fransız Kraliçesi Marie Antoinette'in annesiydi.
Maria Theresia finansal ve eğitimsel reformları başlatmaya yardım ediyordu, ticareti ilerletiyor ve tarımı geliştiriyordu. Orduyu yeniden düzenliyordu. Bunların hepsi Avusturya kaynaklarını güçlendiriyordu. Prusya Krallığı ile çatışmaya devam ediyor ve Yedi Yıl Savaşları'nı ve daha sonra Baverya Ardılık Savaşı'nı yönetiyordu. Daha sonra kocası I. Franz'ın ölümünden sonra zengin dul kraliçe oldu ve oğlu II. Joseph 1765 yılında imparator oldu.
Maria Theresia, Joseph'in birçok hareketini eleştiriyordu, fakat Polonya'nın ilk bölünmesine mutabıktı (1772). 18. yüzyıl Avrupa güç siyasetinde bir anahtar şahsiyet, Maria Theresia Habsburg monarşisine birlik getirdi ve en yetenekli hükümdarlardan biri olarak kabul edildi. İçlerinde Marie Antoinette ve II. Leopold'un da olduğu 16 çocuk sahibiydi.
Maria Theresia Walburga Amalia Christina Viyana'da Elisabeth Christine (Brunswick-Wolfenbüttel) ve VI. Karl'ın en büyük kızı olarak doğdu. Karl'ın mirasçı olan tek oğlu Leopold Johann 1716 yılında prens olarak ölmüştü. Karl 1713 yılında bir "Pratik Yaptırım" yayınlayarak kızının Avusturya tacını elde etmesi hakkını ve mirasçılığını kendisinin birleştirdiği topraklarda ölümü üzerine garanti ediyordu. Charles yıllarını dikkatli bir şekilde diğer hükümdarlarla karşılıklı görüşmeler neticesinde bir kadının Habsburg topraklarındaki mirasçılığına olacak potansiyel politik yasal itirazları uzaklaştırmak için harcadı. Hatta topraklarının stratejik bağışını bile yaptı. Başlangıçta, pek çok kuzey Avrupa Monarşileri Pratik Yaptırıma yayımlandığında mutabıktılar. Bunu imzalamayan birkaç kişiden biri olan Prusya'lı Büyük Frederick, 1740 yılı 20 Ekim tarihinde Karl'ın ölümü üzerine tacı elde eden Maria Theresia'ya karşı Avusturya Veraset Savaşı'nı başlattı.
İmparator VII. Karl'ın 1745 yılında ölümünden, Maria Theresia Kutsal Roma İmparatoriçeliğini saygınlıkla elde ediyordu. Teknik olarak eş imparatoriçe olmasına rağmen Maria Theresia "de facto"(fiili) imparatorluk hükümdarıydı. Maria Theresia gerçekte kendi hükümdarlığına 1740 yılındaki Avusturya Veraset Savaşı süresinde başlamıştı.
Maria Theresia'nın babası ona hükümette hiçbir görev vermemiş, onu kendi kendini yetiştirmesine bırakmıştı. Ayrıca babasının hükümdarlığının sonuna yakın iki savaşın bir sonucu olarak ordu zayıflamış ve hazine boşalmıştı. Maria Theresia'ya 25 Haziran 1741 tarihinde kraliyet kasabası ve taç giyme yeri olan Pozsony'deki (şimdiki Slovakya'nın başşehri Bratislava) Aziz Martin’in Katedrali'ninde Macaristan Kraliçeliği taçı giydirildi.
Avusturya Versaet Savaşı, 2. Frederik'in Silezya'yı işgali ve istilasıyla başladı. Ayrıca Bavyera ve Fransa, Avusturya'nın batı bölgesi topraklarını istila ettiğinde, "Büyük Fredrick" Maria Theresia'nın hükümdarlık dönemi süresinde öncelikli düşmanı oldu. Bundan dolayı, iç ve dış politikasında Prusya'yı yenmeye odaklandı. Böylece Avusturya'dan alınmış bulunan toprakları geri alabilecekti. Fransa Aix-la-Chapelle Antlaşması (1748)'nda fethetmiş bulunduğu Avusturya Hollandası topraklarını Maria Theresia'ya geri verdi. Karşılığında Maria Theresia; Parma, Piacenza ve Guastalla'yı İspanya Parma Dükü olan Phillipe bıraktı.
Birinci ve ikinci Silezya Savaşı'ından galip çıktıktan sonra, Maria Theresia Friedrich Wilhelm Graf von Haugwitz'ın yardımıyla ülkesini modernize etmeye başladı. Ordunun hacmini iki katına çıkardı. Hükümete düzenli bir gelir temin etmeyi sağlamak için vergileri artırdı.Özellikle askeriye için. Eskiden birbirinden ayrı olan Avusturya ve Bohemya yüksek rütbeli memurlarını bir yönetim bürosunda birleştirerek hükümeti merkezileştirdi. Ülkesinde adaletten tek sorumlu olan yüksek mahkemeyi kurdu. Bu reformlar devleti ve ekonomiyi genelde güçlendirdi. Theresian Askeri Akademisi'ni (Dünya çapında ilk) 1752 yılında ve bir mühendislik bilimleri akademisini de 1754 yılında kurdu. Ayrıca o Viyana Üniversitesi'ni verilecek para ile çok daha etkili olacak olan tıp fakültesi yapmayı istiyordu. Ordusunun yeterince kuvvetli olduğunu hissettiğinde 1756 yılında Prusya üzerine bir saldırı hazırladı. Fakat, ilk saldıran Saksonya'yı istila eden II. Frederik'ti. Bu Yedi Yıl Savaşları'nı başlatıyordu. 1763 yılında Savaş bittiğinde Maria Theresia, Prusya'nın Silezya'daki çok yerin sahipliğini tanıyan Hubertusburg Antlaşması'nı imzaladı.
Kocası Franz, 1765 yılında öldü. Maria Theresia kocasına karşı çok büyük bir saygınlık duyduğundan, 15 yıl sonra gerçekleşecek olan ölümüne kadar matem elbisesi giydi. Ayrıca Silezya'yı tekrar elde etmek yerine kalıcı bir barışa odaklandı. En büyük oğlu II. Joseph'i tek hükümdar ve imparator olarak tanıyordu. Bunun yanında ona sadece kısıtlı miktarda güç veriyordu. Çünkü onun çok aceleci ve kibirli olduğunu hissediyordu.
Küp (film)
Küp (Cube), 1997 Kanada yapımı bilimkurgu gerilim filmi. Kanadalı genç sinemacı Vincenzo Natali'nin yönettiği |
, düşük bütçe ile çekilen film, ilginç konusu ve nitelikli işleniş biçimi ile yoğun ilgi görmüştür. İlk filmin gösterdiği başarı üzerine, "" (2002) ve "Küp Sıfır" (2004) adlı iki devam filmi de çekilmiştir..
Birbirlerini tanımayan, yedi kişi bilmedikleri bir biçimde kendilerini bir küp sisteminin içinde bulurlar. Kenarlarında yan bölümlere geçmek için birer kapı bulunan küpler içinde çıkış yolunu ararlar.
Farklı meslek ve yaş gruplarından kahramanlar çıkış yolunu ararken, küplerin içindeki tehlike ve acayipliklerle savaşırlar. Zor durumda kalan karakterlerin birbirleri ve kendileri ile yaşadıkları çatışmalar konuyu daha ilginç hale getirir.
365,000 Kanada Doları (yaklaşık 500,000 TL) gibi çok küçük bir bütçeyle çekilmiş olan film sinema tarihinin önemli yapıtlarından biri olarak kendine yer edinmiştir.
AC Omonia
Atletik Kulüp Omonia Lefkoşa (Yunanca: Αθλητικός Σύλλογος Ομόνοια Λευκωσίας), Kıbrıs Cumhuriyeti ve Lefkoşa futbol kulübüdür. Omonia 20 şampiyonluk, 12 Kıbrıs Kupası ve 14 Kıbrıs Süper Kupası kazandı. Kulüp, 1948 yılında kuruldu ve 1953 yılında Kıbrıs Futbol Federasyonu'na üye oldu. Atletik kulüp olarak bilinen Omonia'nın basketbol, voleybol, futbol ve bisiklet kolları vardır.
Omonia, II. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra 1948 yılında kuruldu. Kulübün kuruluşu (diğer birkaç kulüple bağlantılıdır), politik türbülansı çağrıştıran bu dönemde gerçekleşti. Omonia taraftarları solculuğu seçti.
Omonia 1953 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Futbol Federasyonu'na üye olmasıyla birlikte Kıbrıs Birinci Lig'de oynamaya başladı. 60'lı yıllarda kulübün Kıbrıs futbolunda adını duyurmasıyla 1960-61 sezonunda ilk şampiyonluğunu yaşadı.
Omonia bu sezonu ikinci gelen Anorthosis Famagusta'un 7 puan önünde kapadı. Sonraki kupalarda da aralarında ciddi bir rekabet oluştu. Omonia 20 lig şampiyonluğu ve 12 Kıbrıs Kupası ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin şu anki en başarılı kulübüdür, en yakın rakibi ise APOEL'dir.
Omonia, 1970'li yıllarda ligin hâkimiydi. Şimdi bile kırılamamış bir rekora sahiptir. 1974-1979 yılları arasında 6 kere üst üste şampiyon oldu.
Omonia'nın yetiştirdiği oyuncu Sotiris Kaiafas, en iyi Kıbrıslı Rum futbolcularındandı. Duyguları etkileyecek kadar Gregory Savvas kadar iyi oynuyordu. Kaiafas gelmiş geçmiş Kıbrıslı Rum en iyi oyuncudur. Avrupa Altın Ayakkabı ödülüne sahiptir. Avrupa'nın en büyük gol kralı haline 1976 yılında 39 gol atarak geldi.
Kaiafas'ın gidişinden sonra Omonia yeniden yetenek yetiştirmenin yollarını bulmuştu. 1981, 1985, 1987'de ve 1989'da yine şampiyon oldu. Fakat 90'lı yıllarda Anorthosis Ammohostu onu gölgelemeye mecbur bıraktı.
Alman asıllı Raufmann 1998 yılında kulübe geldi ve dört sene içinde Ada'da iz bırakmayı sağladı. Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olup Kıbrıs Cumhuriyeti millî futbol takımında da oynadı. Daha sonra 37 yaşında sakatlığından sonra jubilesini yaparak futbolu bıraktı. 1990'lı yılların diğer bir yıldızI ise Kostas Malekos'tur, daha sonraları Omonia'nın en büyük rakiplerinden biri ve görüş zıtlığı olan APOEL'ye geçti.
6 yıl bekledikten sonra Omonia 1999-00 sezonunda yine Kıbrıs Kupası'nı kazandı. Bu kupayı kazanmak taraftarlar için büyük bir gelenek olmuştu. 1980-1984 yılları arasında kupa, 4 yıl Lefkoşa'da kaldı.
2000-01 yılında şampiyonlukta yine Omonia bayrağı dalgalandı. Henk Haouart, sezonun yarısında Anorthosis Ammohostu'yı 3-1 yenerek Omonia'nın şampiyonluğu garantiledi. 2002-03 yılında Toni Saveski antrenörlğü geçti ve kulüp on dokuzuncu şampiyonluğunu yaşadı. Omonia 2004-05 yılında ise Kıbrıs Kupası'yla yetinmek zorunda kaldı.
Omonia taraftarları sol ideolojiyi ve sosyalizm'i benimser. Maçları sırasında açtıkları Che Guevara ve Anti-Faşizm bayrakları da bunun göstergesidir. Kulüp ayrıca Kıbrıs'ta en çok taraftara sahiptir. 2009/2010 senesinde yaklaşık 7,000 kombine bilet satmıştır.
2001 yılında, Omonia yıl boyunca bilet satma rekorunu 109,303 bilet satarak eline geçirmişti. 2003 yılında ise bu rekoru tekrar kırıp toplam 140,740 bilet sattı. 2004 yılında ise toplam 143,033 bilet satıldı.
Takımın şu an kullandığı stadyum Yeni GSP Stadyumu'dur. Pancypria Stadyumu olarak da bilinir.Stadyum'u APOEL ve Lefkoşa'nın diğer bir büyüğü Olympiakos tarafından da kullanılmaktadır. 1999'a kadar Makario Stadium'unu kullanmaktaydılar.
Takımın 32,000 koltuk kapasiteli olacak olan yeni stadyumunun 2009-2010 yılında bitmesi planlanmaktadır. Bittiğinde Kıbrıs Rum Kesimi'nin en büyük ve en yeni stadyumu olacak.
Kıbrıs Futbol Federasyonu
Kıbrıs Amatör Futbol Federasyonu
Rhône
Küp 2: Hiperküp
Küp 2: Hiperküp, Küp filminin elde ettiği başarı üzerine daha büyük bir bütçe ile çekilen devam filmi.
İlk filmde olduğu gibi farklı mesleklerden 8 kişi anlamadıkları bir biçimde kendilerini bir küpün içinde bulurlar.
Şükrü el-Kuvvetli
Şükrü el-Kuvvetli (d. 1891, Şam - ö. 30 Haziran 1967, Beyrut) (Arapça: شكري القوتلي) Suriyeli Arap siyasetçi. Suriye'nin bağımsızlıktan sonraki ilk cumhurbaşkanıdır. 1943-1949 ve 1955-1958 yılları arasında iki defa cumhurbaşkanlığı yaptı.
Eğitim için geldiği İstanbul'da 1913 senesinde Mekteb-i Mülkiye'yi bitirdi. 1930'lu yıllarda Suriye'de siyasete atıldı. Fransız manda yönetimine karşı mücadele etti. 1943'te cumhurbaşkanı seçildi. 1948 yılında İsrail'in Araplara karşı zafer kazanmasından sonra bu durumdan memnun olmayan askerler tarafından Mart 1949'da bir hükümet darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldı.
Kısa bir süre hapiste kaldıktan sonra Mısır'a sürgün edildiyse de daha sonra tekrar ülkesine döndü ve 1955 yılında 2. defa cumhurbaşkanı oldu. 1958 yılında Mısır ile Suriye birleşti ve Birleşik Arap Cumhuriyeti kuruldu. Bu birlik bozulduktan sonra tekrar sürgüne gönderildi. 1967 yılında Beyrut'ta sürgündeyken öldü.
Altına Hücum (film)
Altına Hücum 1925 ABD yapımı sessiz komedi filmidir. Özgün adı The Gold Rush olan bu siyah beyaz filmin yönetmeni, senaryo yazarı, yapımcısı ve başrol oyuncusu Charlie Chaplin'dir.
Daha önce çok sayıda kısa metrajlı ve iki tane de orta metrajlı film yapmış olan Chaplin'in 'ten sonra çektiği ikinci uzun metrajlı filmidir. Bu filminde de öncekilerde olduğu gibi "küçük serseri" Şarlo'yu canlandırmaktadır. Film o tarihte rekor sayılacak bir süre olan 14 ayda ve astronomik sayıcak bir maliyetle tamamlandı. Chaplin filme tam 650.000 dolar harcamıştı.
1942 yılında Chaplin "Altına Hücum" filmini tekrar elden geçirdi, film için bestelediği müziği ve kendi kaydettiği diyalogları filme monte etti. Kurguda da bazı değişiklikler yaparak filmi yeniden gösterime verdi.
Filmde, birçok maceracının yaptığı gibi Klondike Altına Hücumu hareketinde Alaska'ya altın aramak için giden "Küçük Serseri" Şarlo'nun buradayken çektiği sıkıntılar, düştüğü komik durumlar, hırstan gözleri dönmüş insanların zaaflarını görmesi ve bu arada aşkı bulması anlatılmaktadır. Filmin en unutulmaz sahnelerinden biri de kendi gibi iki altın arayıcıyla birlikte kar fırtınasının ortasında uçurumun kenarına sürüklenmiş bir kulübede mahsur kaldıkları sahnedir. Ayrıca yemek niyetine "ayakkabısını yediği" sahne de akıllara kazınan ve sinema tarihine geçen sahnelerden biridir.
"Altına Hücum", 1992 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Buz hokeyi
Buz Hokeyi, buzun üzerinde iki takımla oynanan bir spor veya oyundur. Oyuncular hokey patenlerini giyip hokey sopalarıyla diski (pakı) kontrol etmeye çalışırlar. Oyuncular diski (pakı) kaleye sokarak sayı bulurlar. Takımda biri kaleci olmak üzere altı oyuncu molasız oynar. Aslen bir takımda 20'den fazla oyuncu vardır. Bir oyuncu kuralları ihlal ederse hakem ceza olarak takımı bir süreliğine 5 kişiyle oynatır. 26x56 mt. genişlikte bir alanda oynanır. 15 ya da 20 dakikalık üç devreden oluşur.
Buz hokeyi konusunda Kanada, Rusya, İsveç, Finlandiya, Çek Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri ve Slovakya önde gelen ülkelerdir. Dünyadaki en iyi oyuncuların çoğu NHL'dendir (Ulusal Hokey Ligi). Yılın sonunda Stanley Kupası'nı kazanmaya çalışırlar. Kuzey Amerika'da kadınlar Kadınlar Ulusal Hokey Ligi ve kadınlar Batı Hokey Ligi'nde oynar. Kuzey Amerika ve Avrupa'da erkekler hokeyi kadınlar hokeyinden daha popülerdir. Olimpiyatlarda hokey hem kadınlar hem de erkekler tarafından oynanır. Buz hokeyi 19. yüzyılda Kanadalı güverteciler tarafından bulunmuştur. NHL 1917'de başlamıştır. 2007 itibarıyla doğu-batı konferansı adlarıyla 15'lik iki ligi vardır.
Bu sporun en popüler olduğu ülkeler ABD, Kanada, Rusya, İsveç, Finlandiya ve Çek Cumhuriyeti'dir.
Buz hokeyi, ilk kez orta çağlarda Kuzey Avrupalılar tarafından oynanmaktaydı. 19'uncu Yüzyıl ortalarında ise ilkel formda Kanada'da oynanmaya başlanmış, ilk resmi hokey oyununun 1855'te Kingston, Ontario'da oynandığı düşünülmektedir. Kayıtlara geçen ilk maç 1865'te bir üniversite öğrencisi olan Robertson tarafından düzenlendi. Daha sonra Robertson, ilk buz hokeyi kurallarını geliştirdi.Bu kurallar gereğince takımlar dokuzar oyuncudan oluşuyor ve kare şeklinde bir pak kullanılıyordu. Montreal'de toplanan bir komite oyunun yedişer kişilik takımlarla oynanmasını öngörmüştür. 1909'da ulusal hokey kurulu, oyuncu sayısının altıya indirilmesine karar verdi. 1893'de ise Stanley kupası başladı. Bu kupada en iyi Kanadalı hokey takımına Lord Stanley ödülü verilmekte ve günümüzde devam etmektedir..
Oyun sahasının boyutları en çok 61 metre uzunluğunda ve 30 metre enindedir ;
en az 56x26m olmalıdır.Sahanın köşeleri ovaldir ve bu ovallik en fazla 7 ila 8.5
metre yarıçapta olmalıdır.
Buz sahasının yanları “bordlar” olarak bilinen ağaç veya plastik bir duvarla çevrilmiş olmalı,buzun üstünden ölçüldüğünde 1.20 metreden alçak veya 1.22 metreden yüksek olmalıdır.
Yan duvarların altında, 15 ila 25 cm yüksekliğinde ve sarı renkte bir tekme bandı olacaktır.
Bu kurallarda belirtilen resmi işaretlemelerin dışında,bütün buz yüzeyi ve çevresindeki duvarlar beyaza boyanmış olmalıdır.
Buz Hokeyi'nde ofsayt kuralı şu şekilde uygulanmaktadır. Hücüm eden takım oyu |
ncularından hiçbiri defans yapan takım sahasında bulunan mavi çizgiye pak'tan önce giremez. Girmesi durumunda hakem ofsayt düdüğünü çalar ve oyunun durduğu yere en yakın başlama noktasından oyun tekrar başlatılır.
Pazı
Pazı ("Beta vulgaris "var." cicla"), Ispanakgillerden, yaprakları büyük olan bir sebze bitkisidir. Ispanak benzeridir. Bol vitaminli olduğundan besleyici ve sindirimi kolaydır.
Kül Tigin
Kül Tigin veya Köl Tigin (Eski Türkçe: , Kül Tig(i)n, 闕特勤/阙特勤, Pinyin: quètèqín, Wade-Giles: chüeh-t'e-ch'in), d. 684 - ö. 27 Şubat 731), İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı’nı devleti ağabeyi Bilge Kağan ile birlikte yöneten devlet başkanıdır. Kül Tigin devletin askeri kanadını yönetiyordu.
Kutluk Kağan'ın oğlu, Bilge Kağan'ın kardeşi ve İstemi Kağan'ın torunudur.
Babası Kutluk Kağan (İlteriş) öldüğünde ağabeyi Bilge 8, Kül Tigin ise 7 yaşındaydı. Ağabeyiyle birlikte amcası Kapağan Kapgan Kağan tarafından büyütüldü. Kapağan Kağan, Türk töresine aykırı hareket ederek ölmeden önce kendi oğlunu veliaht ilan etti ve yeğenlerinin iktidar adaylığını geçersiz kıldı. Ancak Kapağan'ın ölümünden sonra Kül Tigin, daha önce Mete Han'ın yaptığına benzer bir darbeyle yönetimi ele geçirdi, Kapağan Kağan'ın oğlunu destekleyen beyleri idam ettirdi, Kapağan döneminde geri plana itilen Tonyukuk'u ve Alp Eletmiş'i yanına alarak büyük bir temizlik yaptı ve sonunda, tahta ağabeyini oturttu. Bilge Kağan 32 yaşında, Kül Tigin de 31 yaşındaydı. Resmi lider Bilge Kağan olsa da ülkede asıl güç, ordu komutanı Kül Tigin'in elindeydi. Ağabeyi ile birlikte ülkelerindeki isyanları bastıran Kül Tigin’e ilişkin en sağlıklı bilgiler Orhun Yazıtları’nda yer alır.
Kül Tigin, 16 yaşında iken amcası Kapağan Kağan ile birlikte 50 bin kişilik Çin ordusuyla yapılan savaşa katıldı ve kahramanlığı ile dikkat çekti. Kül Tigin, 21 yaşında iken Çinli general Caca ile yapılan savaşta da yer almış ve üç atını kaybetmesine rağmen düşmanla çarpışmaya devam etmişti. Çinli askerlerin attığı 100’den fazla oktan kurtulmayı başararak, bu savaşın kazanılmasında büyük payı olduğu abidelerde yazılıdır. Kitabeler, Kül Tigin'in kahramanlık öyküleriyle doludur. Örneğin erkekler batı seferine çıktığı zaman Türk yurduna baskın yapan Kırgız,Oğuz ve çin kuvvetlerine karşı kadın ve çocukları örgütleyerek zafer kazanmasından bahsedilir. Kül Tigin hem başarılı bir savaşçı, hem de başarılı bir komutandır.Bununla birlikte Tarihte ender görülen bir olay olan iki kardeşin taht kavgasına tutuşmadan devleti birlikte yönetmesinde büyük pay sahibidir.
Kül Tigin, 26 yaşında iken Göktürk Devleti’ne başkaldıran Kırgızlara karşı düzenlenen sefere de katıldı. Sanga Dağı’nın eteklerinde 710 yılında yapılan savaşta, Kül Tigin’in savaşçılığı Çinlilerin de dikkatini çekti ve Çin kaynaklarında onu ‘Yenilmez Savaşçı’ olarak gösterdiler. Orhun Kitabeleri, bu savaşta Kül Tigin'in elinde bir hançerle kaplan gibi atılarak dokuz düşmanı biçtiğini anlatır.
Kül Tigin 27 Şubat 731’de 47 yaşında iken öldü. 1 Kasım 731’de kendisine büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Orhun Kitabeleri’nde Kül Tigin Yazıtında yazılanlara göre 47 yaşında iken Koyun yılında on yedinci günde vefat etti. "Kül Tigin kony yılka yiti yigirmike uçdı" (Kül Tigin anıtı Kuzey-doğu yüzü)
, Kuzey Yüzü, ll-13: ""Yogçı, sıgıtçı, Kıtany, Tatabı bodun başlayu, Udar Sengün kelti. Tabgaç kaganta İsiyi Likeng kelti. Bir tümen agı altun, kümüş kergeksiz kelürti. Tüpüt kaganta bölön kelti. Kurıya kün batsıkdakı Sogd Berçik-er, Bukarak uluş bodunta Enik Sengün, Ogul
Tarkan kelti. On-Ok oglım Türgiş kaganta Makaraç Tamgaçı, Oguz Bilge Tamgaçı kelti. Kırkız kaganta Tarduş lnançu Çor kelti. Bark itgüçi, bediz yaratıgma, bitig taş itgüçi Tabgaç kagan çıkanı Çang Sengün kelti.""
"Yasçı, ağlayıcı olarak Kıtay, Tatabı milletinden başta Udar general geldi. Çin kağanından İsiyi Likeng geldi. On binlik hazine, altın, gümüş fazla fazla getirdi. Tibet kağanından vezir geldi. Batıda gün batısındaki Soğd, İranlı, Buhara ülkesi halkından Enik general, Oğul Tarkan geldi. On Ok oğlum Türgiş kağanından Makaraç mühürdar, Oğuz Bilge mühürdar geldi. Kırgız kağanından Tarduş İnançu Çor geldi. Türbe yapıcı, resim yapan, kitâbe taşı yapıcısı olarak Çin kağanının yeğeni Çang general geldi."
yazıldığı gibi törene Çin, Kıtan, Tatabı, Tibet, İran, Soğd, Buhara, Türgiş, Kırgız ve diğer devlet boyları da katıldı. 732 yılında Kül Tigin'nin cenaze töreni için Orhon başkentine Türkçe adlı Ogul-Tarhan Buhara elçisi gelmiştir.
Kül Tigin'in Orhun Yazıtları'nda emeği vardır. 732'de ağabeyi Bilge Kağan bir Kül Tigin Bengü taşı diktirmiştir.
Kül tigin anıtı Batı yüzünde Bilge Kaganın ona ölümümünden sonra "İnançu Apa Yargan Tarkan" adını vermiştir.
"Türk Bilge Hagan ayukıka inim Kül Tiginig küzedü olurttum.İnançu Apa Yargan Tarkan Atıg birtim Anı Ögtürtüm"
"Türk Bilge Kağanı, nezaret etmek üzere, küçük kardeşim Kül Tigini gözeterek oturdum. İnançu Apa Yargan Tarkan adını verdim. Onu övdürdüm."
Bu anıt, Baykal Gölü'nün güneyinde Koşo Çaydam gölü yakınındadır. Mermer üzerinde Göktürk yazısıyla "Kültigin koyun yılında 17. günde uçtu" diye yazar.
Ağabeyi Bilge Kağan 734 yılında ölmüştür. Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kül Tigin'in yaptıkları Göktürk Yazıtları'nda(Orhun Kitabeleri) tüm sadeliğiyle yer almaktadır.
Sinematürk
Sinematürk, genel yayın yönetmenliğini sinema tarihçisi Burçak Evren'in yaptığı aylık sinema dergisi. İçeriğinde güncel röportajlar, sinema teorisine ilişkin yazı ve araştırmalar, Türk sinemasına dair mbelge niteliği taşıyan fotoğraflar ile haber, eleştiri ve diğer yazılar yer alır.
Sinema eğitimi ve sinema okulları gibi konular da işlenen konular arasındadır. Yayın hayatına 2006 yılında başlamıştır. Büyük oranda Türk sinemasını konu alan Sinematürk Dergisi'nin yayın hayatı 2008 yılında, 17 sayı sonra sona ermiştir.
Deniz Bölükbaşı
Ahmet Deniz Bölükbaşı (25 Ekim 1949, Ankara - 21 Mart 2018, Ankara), Türk diplomat ve siyasetçi.
Aslen Kırşehirlidir. Osman Bölükbaşı'nın oğludur. TED Ankara Koleji ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 1973 yılında Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Dışişleri Bakanlığı'nın merkez teşkilatında çeşitli kademelerde görev yaptıktan sonra, Atina ve Bonn Büyükelçilikleri'nde Elçi Müsteşarlığı görevlerinde bulundu. Lizbon Büyükelçisi olarak görev yaptı. Dışişleri Bakanlığı Birinci Hukuk Müşavirliği görevini yürüttü. Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin Dış Politika Başdanışmanlığına atandı. Cenevre Dünya Ticaret Örgütü nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi oldu. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından, 1 Mart Tezkeresi öncesi görüşmelerin diplomasi ayağına başkanlık etti.
"Osman Bölükbaşı: Türk siyasetinde Anadolu fırtınası", 1 Mart Vakası adlı kitapların yazarıdır.
2002 seçimlerinde olduğu gibi, 2007 seçimlerinde de Milliyetçi Hareket Partisi tarafından milletvekili adayı olarak gösterilmiştir. Ankara 2. bölge 1. sıradan milletvekili olmaya hak kazanmıştır. MHP Merkez Yönetim Kuruluna girmiş ve ilk MYK toplantısında Türk Dünyası ve Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak seçildi.
21 Mayıs 2011 tarihinde kaset iddiaları nedeniyle milletvekilliği adaylığından ve partideki görevinden istifa etti.
Tosun Paşa (film, 1976)
Tosun Paşa, 1976 Kartal Tibet yapımı güldürü (komedi) filmi. Tosun Paşa karakteri Ahmet Tosun Paşa'dan esinlenmedir.
Olay 19. yüzyıl Mısır'ında geçer. Tellioğlu ve Seferoğlu Aileleri, İskenderiye'nin en değerli yeri olan "Yeşil Vadi" için birbirleriyle kıyasıya bir mücadeleye girerler. Vadinin kime ait olduğuna devlet görevlileri de karar veremezler. Tellioğlu ve Seferoğlu aileleri Yeşil Vadi'yi ele geçirmek için İskenderiye'nin en büyük devlet memuru olan Daver Bey'in kızı Leyla'yı (Müjde Ar) almak için kıyasıya bir mücadeleye girerler. Daver Bey, Leyla'yı Seferoğullarına vermeye karar verir. Bu durumda Tellioğulları daha büyük bir torpil için evin uşağı olan Şaban'ı (Kemal Sunal) Kahire sarayının en hatırı sayılır ve heybetli paşası olan Tosun Paşa olarak tanıtırlar. Tosun Paşa kılığındaki Şaban Tellioğlu Ailesinin en büyük oğlu Lütfü'nün (Şener Şen) yakın arkadaşı gibi davranıp, Yeşil Vadi ve Daver Bey'in kızı Leyla'yı Tellioğullarına kazandıracağına Leyla'ya kendisi aşık olur ve her şeyi eline yüzüne bulaştırır. Sonuçta işler Arap saçına döner ve en sonunda gerçek Tosun Paşa, Kahire sarayından çıkar, gelir. Gerçek Tosun Paşa, Yeşil Vadiye el koyar ve Daver Bey'in kızını da alır. Neticede bu olaydan ötürü kellelerini bile zor kurtaran Tellioğulları hayatta kaldıklarına bile şükreder bir hale gelirler. Herkesin gözünde suçlu Şaban olur. Halbuki Lütfü kendi kazdığı kuyuya düşmüş, esas Tosun Paşa'nın varlığını bir an için unutmuştur.
Anna Kournikova
Anna Sergeyevna Kournikova (Rusça: Анна Сергеевна Курникова, d. 7 Haziran 1981), Rus tenisçi ve modeldir.
Eski Sovyetler Birliği'nin başkenti Moskova'da, Sergei ve Alla Kournikova'nın kızı olarak dünyaya geldi. Küçük yaşta annesiyle beraber ABD'ye göç etti. Bugün Miami, Florida'da yaşamaktadır.
İlk uluslararası turnuvasına, 1990 yılında Moskova'da düzenlenen ATP ile katıldı. 1995'te Federasyon Kupasında maç kazanmış en genç oyuncu unvanını aldı ve Avrupa Şampiyonası ile İtalya Gençler Açık turnuvasına katıldı. 1995 bitiminde Uluslararası Tenis Federasyonu dünya gençler şampiyonu oldu.
Homework
Homework şu anlamlara gelebilir:
Hüsamettin Özkan
Hüsamettin Özkan (1950, Develi, Kayseri), Türk siyasetçi. 1999 ve 2002 yılları arasında Bülent Ecevit tarafından kurulan koalisyon hükümetinde Başbakan yardımcısı olarak yer aldı. 1991, 1995 ve 1999 Türkiye genel seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak meclise girdi.
Çerkezlerin Adığe-Kabardey kolundan gelen bir ailenin 7 çocuğundan en küçüğü olan Özkan, Pertevniyal Lisesi ve Galatasaray İktisat ve İşletmecilik Yüksek Okulu'nu bitirdi.1968'de Tülin Aktan ile beraber katıldığı Altın Fener Dans Yarışması'nda birinci oldu. Ağabeyi Necdet Özkan Bayrampaşa belediye başkanı olunca ailesinin ticari işlerinin ağırlığı onun üstüne kaldı. Gene abisin |
aracılığıyla Bülent Ecevit'le tanışarak, 1991'de DSP'den milletvekili seçildi. Kısa sürede Ecevit'in sağ kolu haline geldi. ANAP - DSP - DTP arasında kurulan 55. Cumhuriyet Hükümeti'nde Devlet Bakanlığı'na getirildi (1997).
1999 erken genel seçimlerden sonra DSP ile MHP ve ANAP arasında kurulan 57. Hükümet'te tekrar devlet bakanlığına getirildi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Abdullah Öcalan'ın idamı ve 21 Şubat Krizi gibi hayati konularda hükümet içinde etkin rol oynadı. 2002 yılında Bülent Ecevit ile sağlık durumu nedeniyle görüş ayrılığına düşünce DSP'den ve bakanlıktan istifa ederek, İsmail Cem ile beraber Yeni Türkiye Partisi'ni kurdu. YTP'nin 2002 genel seçimlerinde bir varlık gösterememesi üzerine bu partiden de istifa ederek, aktif siyasetten çekildi 19., 20. ve 21. dönem İstanbul Milletvekilliği yaptı. Evli ve 2 çocuk sahibidir.
Recep Önal ile birlikte "Türkiye Halk Bankası A.Ş. yöneticilerini korumak ve sorumluların yargılanmalarını önlemek kastıyla, yasalara aykırı uygulamalarda bulunarak bankanın zarara uğramasına sebep oldukları" iddiasıyla 15 Haziran 2004 tarihinde Yüce Divan'a sevk kararı TBMM tarafından alındı. Yüce Divan sıfatıyla görev yapan Anayasa Mahkemesi, her iki kişinin suçlama kararlarının ayrı ayrı alınması gereği nedeniyle kararı iade etti. Karar 26 Ekim 2004'te tekrarlandı ve onaylandı. Yüce Divan, 31 Mart 2007 tarihinde 5'e karşı 6 oyla "suç oluşmadığından" Hüsamettin Özkan'ı beraat ettirdi.
DHD (Yıldız Geçidi)
DHD ("Dial Home Device") cihazı, Yıldız Geçidi evreninde, geçitleri başka bir gezegendeki geçidi tıpkı bir telefon gibi arayarak oraya bağlanmasını sağlayan Yıldız Geçidi'nin yakınlarından bulunan bir kumanda panelidir.
Bu cihaz ilk olarak Abydos'ta Daniel Jackson tarafından keşfedilmiştir. Çoğu Yıldız Kapısı DHD cihazı ile açılır. Yıldız Geçidi üzerinde bulunan her sembol, DHD cihazının üstünde de bulunmaktadır. Gidilmek istenilen gezegenin adresi DHD cihazı üzerinde bulunan semboller kullanılarak çevrilir ve adres girme işlemi bittikten sonra, DHD cihazının tam ortasında bulunan büyük-kırmızı daire şeklindeki butona basılır. Ancak girilen adres geçerli bir adres olmalıdır, yoksa Yıldız Geçidi faaliyete geçemez.
DHD cihazlarının farklı tipleri vardır:
Kıyamet Günü Saati
Doomsday clock, Chicago Üniversitesi'nde Bulletin of the Atomic Scientists dergisinin yönetici kadrosu tarafından 1947'den bu yana belirlenen sembolik bir kıyamet saati kadranıdır. Bu 'few minutes to midnight' olarak nitelendirilen zaman dilimindeki insanlığın analojisini kullanan bir semboldür. Midnight ise nükleer yıkımı simgelemektedir.
Saat 1947 yılında gece yarısına 7 dakikayı gösteriyordu ve 2007 yılına kadar 18 kez değiştirildi.
Saatin 1 dakika ileri alınmasıyla 11 Ocak 2012'de saat 23:55'i göstermiş; 2015'te iki, 2017'de ise yarım dakika ileri alınarak 23:57:30'u göstermeye başlamıştır.
Arkadaş (film)
Arkadaş, yönetmenliğini, yapımcılığını, senaristliğini ve başrol oyunculuğunu Yılmaz Güney'in yaptığı 1974 yılı yapımı Türk filmi.
Filmde öğrencilik yıllarından tanışan iki arkadaşın yıllardan sonra karşılaşmasını anlatıyor. Cemil (Kerim Afşar) zengin olmuş bir kıyı kentinde bir kadınla evlenmiştir. Âzem (Yılmaz Güney)ise arkadaşının çarpık yaşantısını anlatmaya çalışır. Bu sırada Cemil'in eşinin kardeşi Melike (Melike Demirağ) Âzem'e aşık olur. Filmin sonunda Cemil gerçekle yüzleşmek zorunda kalır. Filmin sonunda Cemil'in kime ateş ettiği gösterilmemektedir. Hikayede Yılmaz Güney arkadaşıyla gönderme yaptığı yozlaşmış toplumsal yapıdır. Toplumsal yapıyı sadece eleştirmez alternatifini de Âzem'in yaşam tarzı ile anlatır.
Yılmaz Güney…Âzem
Melike Demirağ …Melike
Kerim Afşar… Cemil
Ahu Tuğbay… Ahu
Azra Balkan… Necibe
Semra Özdamar
Civan Canova… Halil
Nizam Ergüden… Muhittin
Yusuf Tunalıoğlu
Rhône Nehri
Rhône, Avrupa 'nın 812 km uzunluğunda bir nehri. Fransa 'nın en uzun ikinci ve suyu en bol olan akarsuyudur.
İsviçre Alpleri'ndeki İsviçre'nin Rhone Buzulu kenarında doğar Fransa'da Arles ve Marsilya şehirleri yakınında, delta oluşturarak Akdeniz'e dökülür. Simplon Tüneli ve Simplon Geçidi yoluyla İtalya'dan İsviçre'ye giren kara ve demiryolu Rhone vadisinin üst bölümünden geçer. Fransaya ulaşmadan önce Cenevre Gölü'ne giren ırmak, Alpler'i Jura Dağları'na birleştiren sıradağlar arasındaki bir dizi vadide dolanır. Bu vadilerin birinde Genissiat hidroelektirik santrali yer alır.
Lyon'da en büyük kolu olan Saone Irmağı ile birleşen Rhone, güneye doğru denize yönelir. Akışı hala hızlı olduğundan ulaşım için elverişli değildir. Ulaşımı sağlamak için yapılan çalışmaların yanı sıra, Donzere'de bir de kanal açılmıştır. Bu ırmak, Lyon bölgesinde, Alp Dağları ile Fransa ortasındaki, Massif Central diye bilinen büyük yayladan geçer. Vadinin oluşturduğu koridoru izleyen kara ve demiryolları, Kuzey ve Orta Fransa ile Büyük Marsilya limanları arasında mal taşımacılığına olanak verir. Bir zamanlar Romalılar Galya'yı fethetmek için bu yolu kullanmışlardır.
Deltanın başladığı Arles'te ırmak, güneybatıya doğru akan Petit Rhône("küçük Rhone") ve güneydoğuya doğru yönelen Grand Rhône("büyük Rhone") olmak üzere ikiye ayrılır. İkisi arasında Camargue'nin tuzlu bataklık ve otlakları yer alır.
Friuli-Venezia Giulia
Friuli-Venezia Giulia İtalya Anayasası ile kısmi bölgesel özerklik verilmiş 20 bölgesinden birisidir. Bölgenin merkezi Trieste şehridir.
Friuli-Venezia Giulia bölgesi İtalya'nın kuzeydoğusunda yer alır. Friuli-Venezia Giulia bölgesi, Veneto Bolgesi, Avusturya ve Slovenya ile çevrili olup güneyinde Adriyatik Denizi yer alır. Sahillerinin uzunluğu 111.7 km dir. 7.845 km² yüzöçümünde 219 beldeye sahiptir.
Bölgenin nüfusu (30.6.2010 itibarıyla) 1.234.679 kişidir. II. Dünya Savaşından sonra kurulan bölgede 4 şehir bulunmaktadır.
Bölgede İtalyancadan ayrı olarak Friulian dili Friulian Language bölgede boydan boya konuşulur. Aynı zamanda oldukça büyük Sloven ve küçük Alman azınlığı vardır. Slovence Trieste ili ve Gorizia ili doğu kısımlarında; Resia vadisinde ve Torre nehrinin yukarı vadisinde
ve Natisone (Udine ili]]nde, İtalyan ve Slovak isimlerinin bulunduğu pek çok köyde konuşulur. Friuli-Venezia Guilia da Almanca konuşanların sayısı yaklaşık 2,000 olarak tahmin edilir. Onlar kanal vadisinde yaşarlar. 2006 ya göre, İtalyan Ulusal İstatistik Enstitüsü 58,915 yabancı doğumlu göçmenin Friuli-Venezia Giulia da yaşadığını tahmin etmiş olup bu toplam bölge nüfusunun % 4.9'u dur.
7.845 km² yüzölçümünde 219 beldeye sahiptir. Friuli-Venezia Giulia dört ile ayrılır:
Bölgede (30.6.2010 itibarıyla) nüfusu 20.000 den fazla olan 6 şehir bulunmaktadır:
İsim, Cividale kasabasının Latince adından gelmektedir. Lombard Dükalığı'nın eski başşehridir. "Forum lulii" (Jül'ün forumu) sonra Julius Caeser olarak isimlendirildi. Bu suni(yapay) bölge II.Dünya Savaşı'ndan sonra problemi çözmek için yaratıldı. Çünkü tabii arka bahçesini kaybetmişti. Venezia Giulia'nın büyük bir parçası Yugoslavya'da kalıyordu. Bundan dolayı Friuli'nin tarihsel bölgesinin Trieste'de toplanmasına karar verildi.
Silvio Berlusconi, 2006 İtalyan Genel Seçimleri'nde Friuli-Venezia Giulia 'nın oylarının % 54 ünü elde etti. Bölgenin yerel hükümeti, ortanın solundadır.
Tarımcılık, hububat, üzüm ve şeker pancarı verir. Sığır yetiştiriciliği önemlidir.
Endüstri, Trieste ve Monfalcone'deki tersaneciliğe, Pozzolo del Friuli'nin çelik fabrikalarına dayanır. Bağcılıktan şarap ve grappa likoru elde edilir. Mobilya üretimi Manzano ve Brugnera da yoğunlaşır.
Llullaillaco
Llullaillaco veya Llullaillabur, 6.739 m yüksekliği ile Monte Pissis ve Ojos del Salado'dan sonra yeryüzünün üçüncü en yüksek volkanı, Güney Amerika'nın en yüksek beşinci dağı. Dağ, aynı isimli milli parkın içinde, Şili ve Arjantin sınırlarında bulunur. Tırmanış için çıkış noktası çöl vahası olan San Pedro de Atacama'dır.
Andlar'ın en yüksek dağlarından biri olarak ,Atacama Çölü 'nün çatısı olarak adlandırılır.Llullaillaco 'nun zirvesi karla örtülü olsa da aynı zamanda üstünde buzul olmayan dünyanın en yüksek zirvesidir. Zirvenin çok etkileyici bir şekli vardır. Bu yüzden daha prekolombiyano zamanından beri burada yaşayan kültürleri etkilemiş, Llullaillaco "Kutsal dağ" ya da "Tanrıların evi" olarak kabul edilmiştir. Zirvesinde, merdivenler, taş evler, terasların bulunduğu geniş bir harabe alanı vardır. Bu binalar İnka zamanından kalma olup, dini amaçlar ve kurban törenleri için kullanılmıştır.
1999 yılında "National Geographic Expedition" 'ın dağcıları üç adet donmuş, yaklaşık 500 yaşında çocuk mumyası bulmuştur. Burası, dünyanın en yüksek konumdaki İnka ve arkeolojik bulguların yapıldığı yerdir. Ekip burada 13 gün boyunca çok zor şartlar altında çalışmış, -37 °C ye varan sıcaklıkta mumyaları çıkarmıştır. Deneyimli uzmanlar ayrıca çok sayıda eşya da ortaya çıkarmıştır. Bunlar 20 işlemeli 16 işlemesiz sanatsal figür, ayrıca düzinelerce çanak-çömlek, yiyecek ve koka torbası gibi nesnelerdir.
Yıldız Geçidi (film)
Yıldız Geçidi (özgün adı: Stargate), Roland Emmerich'in yönettiği ve Dean Devlin ile beraber yazdığı, başrollerini Kurt Russell, James Spader ve Jaye Davidson'ın paylaştığı, 1994 yapımı kült bilim kurgu filmi. Film özellikle, uzaylı Ra ve solucan deliği kavramlarıyla tüm bilimkurguseverlerin büyük ilgisini çekti. Ayrıca film; uzaylılarla savaşan, ama bunu lazer tabancaları ya da uzay gemileriyle değil, bilindik topla tüfekle yapan dünyalı konsepti ile bilim kurgu tarihinde farklı bir yerde durmaktadır.
Gişede yakaladığı hasılat başarısıyla da, kendisinden sonra gelen ve devamı niteliğinde olan "Stargate SG-1", "Stargate Atlantis" ve "Stargate Universe" gibi dizilerin çekilmesine yol açtı. Konu zenginliği, özgün konsepti ve geçmişle geleceği aynı düzlemde başarıyla birleştiren senaryosuyla, kimi sinema yazarları tarafından, "Star Wars" filmini tahtından edebileceği yönünde değerlendirildi.
1928 yılında, Mısır'ın Giza Platosu'nda üstünde semboller olan ve dünya elementlerinden yapılmadığı anlaşılan halka şeklinde bir aygıt bulunur. Yer altındaki çok gizli |
bir askeri üsde, nasıl çalıştığıyla ilgili olarak yıllarca çalışmalar yapılsa da, halkada ve üstündeki örtü taşında bulunan hiyeroglifler sırlarını açığa vurmamışlardır. Ancak yardım için çağrılan genç arkeolog ve dil bilimci Dr. Daniel Jackson, uzun zamandır yapılan araştırmaların tamamen yanlış olduğunu söyler ve incelemeye sıfırdan başlar. Örtü taşının anlattıklarının yıldızlarla ilgili bir yapıyı işaret ettiğini anlaması ve ordunun halka konusundaki şüphelerini doğrulaması uzun sürmeyecektir.
Taş halka aslında Jackson'ın adını "Yıldız Geçidi" olarak tercüme ettiği bir ulaşım aracıdır. Karşılıklı iki geçit arasında bir solucan deliği açarak aradaki milyonlarca ışık yılı mesafenin birkaç saniyede alınması amacıyla tasarlanmıştır. Yapılması gereken tek şey gidilecek geçidin 3 boyutlu uzaydaki konumunu belirleyen altı sembolü (etrafını saran küpün yüzeylerini) ve yolcunun bulunduğu geçidi belirten referans sembolünü belirlemektir.
Jackson'ın örtü taşında bulduğu yedi sembol halka üzerine uyarlanınca bir köprü kurulur ve bir grup asker, beraberine Daniel Jackson'ı da alarak geçitten geçer. Karşı tarafta karşılaştıkları, Antik Mısır medeniyetine benzer yaşam süren bir insan topluluğu ve bu insanlara zulümle hükmeden Güneş Tanrısı Ra'dır. Geçidin, Ra'nın ve geri dönüşün sırrını çözmek bu ekibin birincil görevi haline gelecektir.
Film bu versiyonunda; 1928'de Mısır'da başlayan bilindik halinden farklı olarak, M.Ö 8000 yılında Kuzey Afrika Çölü'nde başlamaktadır. Ra'nın gemisi, ilkel bir insan grubunun yaşadığı Kuzey Afrika Çölü'ne iniş yapar ve genç erkeklerden birini kaçırarak onun bedenine girer. Ayrıca söz konusu versiyonda, Dr. Daniel Jackson ve Ra arasında geçen fazladan pek çok sahne ve diyalog bulunmaktadır. Bu versiyon Yalnızca DVD sunumlarında yer alır.
Biricik oğlunu kendi silahından çıkan bir kaza kurşunuyla yitirmiş olmanın acısını kendi içerisinde oldukça sert biçimde hisseden; ama buna karşın güçlü ve otoriter görünmeye çalışan, "artık kaybedecek bir şeyim yok" düşüncesiyle ölüme bile gözü kara gidebilen itaatkar bir asker portresini yansıtır. Geçidin işler hale getirilmesiyle birlikte, geçitten geçip diğer tarafı keşfetmekle görevli ekibin liderliğini yapmaktadır. Yıldız geçidinin nasıl çalıştığına yönelik araştırmaların devam ettiği bir noktada, varlığından rahatsız olup, neden burada olduğunu soran araştırma ekibinin lideri Catherine'e söylediği söz unutulmaz replikler arasındadır:
"Belki başarırsınız diye buradayım."
Daniel Jackson, uygarlıkların birbirleriyle ilişkilerini inceleyen bir dilbilimci ve arkeologtur. Mısır piramitlerinin dış güçler tarafından yapıldığını savunduğu konferansta Catherina ile tanışır. Catherine onu, hayatının en büyük buluşunu yapmaya davet ederek, yıldız geçidinin bulunduğu gizli üsse götürür. Daniel, geçidi çalıştırmayı başarınca bir askeri ekiple birlikte Abydos gezegenine gider. Boynunda taşıdığı kolye nedeniyle, yerli halk tarafından tanrılarca gönderilmiş olduğuna inanılarak, kendisine Sha’re adında genç ve güzel bir kadın armağan edilir. Keşif ekibinin tekrar dünyaya geri dönebilmesini sağlamak için buradaki kültür ve tarihin araştırılması gerektiğini anlar.
Nesli tükenmekte olan dünyadışı bir ırkın son temsilcilerinden olarak, sonsuz yaşam adına uzayda uzun zamanlar boyunca seyahat eder ve nihayetinde Dünya gezegenine ulaşır. Dünyaya geldiği çağda insanlık henüz erken çağlarını yaşamaktadır ve ilkeldir. Kolay onarılabiliyor oluşunu fark edince, insan bedenine girerek hakimiyetini ilan eder. Yıldız geçidi sayesinde, teknolojisini geliştirmek için işçi olarak çalıştırdığı insanların, gezegenler arasında seyahat edebilmelerini sağlar. İnsanlığın, bu olaydan binlerce yıl sonra bulup çözmeyi başardığı yıldız geçidinin, dünyadan başka bir gezegene gitmek için tekrar çalıştırıldığını çok geçmeden anlayacaktır.
Ra’nın sömürgeci bir sahte tanrı olduğunu halka anlatmaya çalışan ekip, ister istemez O'nunla savaşa girişmek zorunda kalır. Ra karakteri filmde tüm gizemini koruyarak canlandırılmış, kadın ve erkek özellikleri aynı anda sunulmuştur.
Film, toplam 55 milyon $ maliyetle çekildi.
1994 yılında, 50'den fazla ülkede gösterime girmiş olup, toplam 196,565,669 $ hasılat elde etti. Özellikle DVD satışları günümüzde de yoğun bir seyir izlemektedir.
Film, Türkiye'de Özen Film tarafından 3 Mart 1995 tarihi itibarıyla pek çok sinema da gösterildi.
Filmin soundtrack'ı David Arnold tarafından hazırlandı. Toplam 20 parçadan oluşan albümün tracklisti aşağıdaki gibidir:
Karılar Koğuşu (film)
Karılar Koğuşu, 1989 yapımı Türk filmi. Başrollerini Kadir İnanır ve Hülya Koçyiğit paylaşmıştır.
Minometre
Minometre, şarj edildiği an ile geri kalan şarjın ölçüldüğü an arasındaki sürede, dozimetreden geçen toplam radyasyon miktarını ölçmek için kullanılan alet.
İtalya'nın bölgeleri
İtalya'nın bölgeleri ülkenin birinci seviye idari bölünüşüdür. İkinci NUTS idari seviyesini de oluşturur. 20 bölge vardır. Bunlardan beş tanesi anayasal olarak özerkliğe sahiptir.
Aosta Vadisi hariç her bölge illere ayrılmıştır.
Makro bölgeler Avrupa Birliği NUTS'a göre birinci derecedir:
Tat alma
Tat alma, beş duyudan biridir. İnsanda tat alma, dile temas eden nesnelerdeki kimyasal maddelerin "kemoreseptörler" tarafından algılanması sonucu oluşur. Bilimsel anlamda dilin tat alma sistemi ile algıladığı beş temel (ana) tat vardır: tatlı, ekşi, tuzlu, bitter (buruk/acımtırak) ve umami. Bunlara ilaveten biber vb. yiyeceklerin oluşturduğu yanma hissi "acı" olarak tanımlanır ve gündelik kullanımda sıklıkla temel tatlara dahil edilir. Temel tatlar haricinde "yağlı", "metalik" gibi çok çeşitli tat sınıfları mevcuttur.
Aralarında insanın da bulunduğu kara omurgalılarında tat alma, dilde bulunan ve tat tomurcuğu adı verilen organ tarafından gerçekleştirilir. Balıklarda tat tomurcuğu dudaklarda, yüzgeçlerde ve bazı türlerde kuyrukta bulunur. Kimyasalları algılayan reseptör hücrelerin yaklaşık 50-150'si bir tat tomurcuğunu meydana getirir. Tat tomurcukları dil yüzeyinde gömülü durumdadır ve ağızdaki kimyasallar tat tomurcuğuna tat gözenekleri vasıtasıyla erişir.
Tatlılık, dile temas eden nesnelerde şeker ve bazı diğer maddelerin bulunması sonucu ortaya çıkar. Şekerlemeler, baklava gibi tatlılar ve elma, muz gibi meyveler, ağırlıklı olarak tatlı olan gıdalara örnek verilebilir.
Tuzluluk, nesnelerde başlıca olarak sodyum iyonları bulunması sonucu ortaya çıkar. Bazı diğer alkali metaller de tuzlu tat verirler.
Ekşilik, nesnelerdeki asit oranına bağlı bir durumdur. Ekşilik, hidroklorik asit baz alınarak ölçülür. Hidroklorik asitin ekşilik indeksi 1'dir. Vişne ve limon ağırlıklı olarak ekşi tada sahip yiyeceklere örnek gösterilebilir.
Bitter, buruk veya acımtırak olarak tanımlanabilecek bir tattır. Zaman zaman gıdalara kasıtlı olarak eklenmekle birlikte genellikle hoş olmayan bir lezzet olarak kabul edilir. Bitter tat veren nesnelere örnek olarak limon kabuğu, bira, zeytin ve kahve verilebilir. Doğadaki pek çok zehirli bitki bitter tada sahiptir ve evrim biyologları insanda düşük eşikli (keskin) bir bitter tat alma duyusunun bulunmasının evrimsel avantajları olduğunu düşünmektedir.
Umami, "lezzetli" anlamına gelen Japonca kökenli bir sözcüktür ve 20. yüzyılda insanın algıladığı ana tatlardan biri olduğu anlaşılmıştır. Umami, şekerli olmayan, etimsi tatları tarif etmek için kullanılır. Ağırlıklı olarak umami tada sahip gıdalara örnek olarak domates, tahıllar ve kuru fasulye verilebilir. Gıda katkısı monosodyum glutamat (MSG), kuvvetli bir umami tada sahiptir.
Dil haritası veya tat haritası, dilin farklı kısımlarının farklı tatları algıladığı yönünde, yaygın bir yanılgıdır. Kökü 1901'de "Zur Psychophysik des Geschmackssinnes" isimli bir Alman gazetesinde yazılmış bir makaleye dayanır. Günümüzde, duyarlılık eşiği değişebilmekle birlikte dilin tüm bölümlerinin tüm tatları algıladığı bilinmektedir.
Maklak
Maklak (İngilizce "mukluk"), Eskimolar tarafından giyilen fok veya ren geyiği derisinden yapılmış bot. Ordu tarafından kullanılan mukluk botlarına Eskimolar (kamik) derler. Bunların tabanları kuru tabaklanmış deri veya kauçuktandır; yelken bezinden konçlar dizin alt kısmına kadar uzanır. Bu botlar ayaklarını çok sıcak tutar.
İngilizcedeki "mukluk" adı Yupikçe sakallı fok anlamındaki "maklak" kelimesinden gelir. Yupik çizmeleri daha çok sakallı fok derisinden yapılır.
Multipleks aleti
Multipleks aleti, havadan seri halinde çekilmiş fotoğrafları bir projeksiyon sathına veya projeksiyon masasına aksettirecek şekilde ayrı ayrı projektörlerden yapılmış olan cihaz.
Fotoğrafların hayalleri, mevki ve mikyas bakımından o suretle ayar edilir ki hepsinin müşterek kurgusal, hem teferruat hem mikyas bakımından, sıhhatli bir stereoskopik model meydana getirir.
Masa tenisi
Masa tenisi (pinpon), iki veya dört oyuncunun birbirlerine topu ileri geri olarak attığı ortasında ağ olan masanın üstünde oynanan bir oyundur.
Bu sporun salon tenisi adıyla bilinen en eski şekli 1880 li yıllarda Hindistan ve Güney Afrika'daki İngiliz ordusu tarafından oynanırdı. Puro kutularının kapaklarını raket, yuvarlatılmış şarap şişesi mantarlarını da top olarak kullanırlardı. File olarak da kitapları kullanıyorlardı.
1890'lı yıllarda İngiltere'de bu oyunun diğer versiyonları geliştirildi. Bunlar "whiff whaff" ve "gossima" gibi değişik isimlere sahiptiler ve Parker Brothers firması masaya kurulabilen portatif net, dışı file kaplı küçük bir top ve minyatür raketlerden oluşan salon tenisi kitleri satmaya başladı.
1900 yılında Amerika'yı ziyaret eden İngiliz James Gibb, dönerken yanında bazı içi boş selüloid toplardan getirdi ve arkadaşlarıyla salon tenisini bu topları kullanarak oynamaya başladı. Gibb, topun rakete ve masaya çarptığı zaman çıkardığı sesi temsil eden "ping pong" ismini kullanmaya başladı.
Fakat 1901 yılında İngiliz spor ekipmanları üreticisi olan John Jacques "Ping Pong" ismini kendi adına tescil ettirdi ve bu ismin Amerika haklarını Parker Brothers firmasına sattı. Onlar da yeni kitleri |
ni bu isimle çıkardılar.
Bir başka İngiliz, E. C. Goode, 1902 yılında tahta raketinin yüzeyini pürüzlü lastikle kaplayarak topa falso vermeyi başardı. Aynı yıl İngitere'de Ping Pong Federasyonu kuruldu fakat isim hakkının Parker Brothers firmasında olmasından ve dolayısıyla ekipmanların çok pahalıya çıkmasından dolayı üç yıl sonra kapandı.
Üreticilerin genel bir ismi olan masa tenisi adı altında sattıkları ekipmanlarla bu spor İngiltere ve Avrupa'da sessizce yaygınlaştı. 1921 yılında İngiltere'de yeni bir masa tenisi federasyonu kuruldu. Peşinden de 1926 yılında İngiltere, İsveç, Macaristan, Hindistan, Danimarka, Almanya, Çekoslovakya, Avusturya ve Galler'in Berlin'de yaptıkları toplantıda Uluslararası Masa Tenisi Federasyonu kuruldu.
İlk dünya şampiyonası 1926 yılında Londra'da yapıldı. Bu yıldan II. Dünya Savaşı'na kadar tüm şampiyonalar Macaristan'ın egemenliği altında geçti. Bu zamanların en iyi oyuncuları bayanlarda yedi dünya şampiyonası kazanan Macar Maria Mednyanszky ve beş defa dünya şampiyonu olan yine Macar Viktor Barna'ydı. Çekoslovakya ve Romanya'lı sporcular da bazı şampiyonaları kazandılar.
Amerika Ping Pong Federasyonu 1930 yılında kuruldu fakat sadece Parker Brothers firmasının ekipmanları kullanılabildiği için üye sayısı fazla olamadı. 1933 yılında iki rakip federasyon daha kuruldu. Bunlar ABD Amatör Masa Tenisi Federasyonu ve ABD Ulusal Masa Tenisi Federasyonuydu. Bu üç grup 1935 yılında birleşerek ABD Masa Tenisi Federasyonu adını aldı. 1994 yılında da adını U.S.A. Table Tennis olarak değiştirdi.
İkinci dünya savaşından sonra bir süre daha orta Avrupalı oyuncuların egemenlikleri sürdü. 1953 yılından itibaren Asya'lı oyuncuların egemenliği başladı. Asya'lı yıldız oyuncuların aniden ortaya çıkmalarının bir sebebi Japon Horoi Satoh'ın 1952 yılında ilk defa kullandığı süngerli lastiklerin kullanılmaya başlamasıdır. Bu yeni malzeme oyunu hızlandırdı ve oyuncuların topa daha fazla falso vermelerine imkân sağladı.
Asya'lı oyuncular "Penholder tutuşu" adı verilen ve raket sapının başparmak ile işaret parmağı arasında tutulduğu bir tutuş şekli geliştirdiler. Bu tutuş şeklinde her tür vuruş için raketin aynı yüzünü kullanıyordu. Bu tutuş bugün birçok üst seviye uluslararası oyuncu tarafından kullanılmaktadır.
1988 yılında masa tenisi erkek ve bayanlarda tekler ve çiftler müsabakalarını içeren olimpik bir spor haline geldi.
Türkiye'de masa tenisinin ilk olarak 1920'lerden sonra Robert Koleji'nde oynanmaya başladığı bilinmektedir. Daha sonra bu spor başta İstanbul olmak üzere tüm yurtta yayılmaya başlamıştır. Hatta İstanbul'da Altınordu Spor Kulübü'nde ilk turnuva düzenlenmiştir. 1930 yılında ilk İstanbul Şampiyonası düzenlenmiş ve Fenerbahçe Spor Kulübü'nden aynı zamanda yüzücü ve boksör olan Raşit Bey İstanbulsporlu rakibi Semih Duransoy'u yenerek sarı-lacivertli kulübü bu dalda ilk şampiyon unvanını kazandırmıştır.
1950-61 yılları arasında özellikle İstanbul, İzmir ve Ankarada masa tenisi faaliyetleri olanca hızı ile devam etmiş ve ilki 1957 ikincisi 1960 yıllarında olmak üzere bu üç bölge sporcularının katılımıyla, o zamanlar bağlı olduğu tenis federasyonu tarafından organize edilen, iki Türkiye şampiyonası yapılmıştır.Birincisinde Beyoğluspor kulübünden Anastas Nikolau tek erkeklerde birinciliği elde etmiştir.1966 yılında masa tenisi federasyonunun kurulması ile Masa Tenisi daha organize hale gelmiştir.
1948-70 yılları arasında Fenerbahçe ve Beyoğluspor'un üstünlüğünde geçen yıllar, 1970'lerde Çinli masa tenisi ustaları getiren Eczacıbaşı da rekabete dahil olmuştur. 1983 yılında Türkiye Ligi müsabakalarının başlamasıyla bu daldaki rekabet daha renkli bir hal almıştır.
İlk Federasyon Başkanı gazeteci Ali Abalı olmuştur. Geçmişten bugüne kadar gelen Vasil Aleksandridis (1976' da Türkiye' ye Akdeniz Oyunlari Sampiyonlugunu getirdi), Fanis Aleksandridis, Oktay Çimen, Davit Kumru, Kadriye Poyrazoglu, Gürhan Yaldız, Gençay Menge, Peng Fei Jiang gibi sporcular Türk masa tenisini uluslararası müsabakalarda temsil etmiş, Türkiye'de masa tenisinin belli bir noktaya ulaştığını kanıtlamışlardır.
2008 Pekin Olimpiyatları'nda Türkiye'yi masa tenisinde aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübü'nde spor yapan Melek Hu bu sporda Türkiye'ye Olimpiyatlarda elde ettiği ilk galibiyeti kazandırmıştır.
Lockheed P-2 Neptune
P-2 Neptune, çift piston, çift jet motorlu, her türlü havada harekata elverişli, uzun menzilli, karada üslenir denizaltı savunma uçağı. Çok çeşitte arama radarı, nükleer su bombaları ve hedef güdümlü torpidolar taşıyabilir. Arama-tarama, devriye, engelleme, denizaltı avlama ve imha, konvoy refakat faaliyetlerinde kullanılır, P-2 olarak da adlandırılır.
Sinir gazı
Sinir gazı, solunum, enjeksiyon ya da deriden nüfuz yoluyla vücuda girip nöronlara (sinir hücrelerine) zarar vererek vücutta, istemsiz kasılma ve ölüme sebep olan kimyasal maddedir.
Genellikle kimyasal silah olarak kullanılan bu maddeler başlıca Tabun, Soman ve Sarin'dir.
MIM-3
MIM-3, pilotlu bombardıman uçaklarını ve hava emmeli füzeleri önlemek veya imha etmek maksadıyla imal edilmiş seyyar veya sabit rampalı, satıhtan havaya güdümlü füze.
Selamsız Bandosu
Selamsız Bandosu, Nesli Çölgeçen'in yönetmenliğini yaptığı, 1987 yılı yapımı Türk filmi.
Selamsız, şehre çok uzak bir kasaba. Hatta günlük gazetelerin iki gün sonra geldiği bir kasaba. Bir gün belediye başkanı (Şener Şen) cumhurbaşkanının kasabadan geçeceğini öğrenir ve cumhurbaşkanını karşılamak üzere bir bando kurmaya karar verir. Bir bando şefini işe almak için gazeteye ilan verir. Tek başvuruyu alkolik olan Murat adında (Ali Uyandıran) bir bando şefi yapar. Bu alkolik bando şefi, kasabanın esnafından bir bando kurmaya çalışır ve büyük macera böylece başlar.
Şener Şen ...Latif Şahin
Ali Uyandıran ...Şef Murat
Üstün Asutay ...Tahir Ağa
Uğur Yücel ...Musa
Güzin Çorağan ...Hasibe
Can Kolukısa ...Tacettin
Cengiz Tünay ...Antrenör
Celal Perk ...Mehmet
Tayfun Çorağan ...Niyazi
Ayla Arslancan
Bican Günalan...Zabıta
Tuncay Akça
Faruk Savun
Ahmet Açan ...Galip
Serap Çölgeçen
Işık Aras ...Şükran
Ahmet Pınar
MIM-14 Nike Hercules
MIM-14 Nike Hercules, ABD'li Western Electric firması tarafından üretilen ve 1950'li yılların teknolojisini taşıyan bir yüksek irtifa hava savunma füzesidir. Tasarım amacı Sovyet bombardıman uçaklarının ve balistik füzelerinin yüksek irtifada önlenmesidir. Yerden radar güdümlü bir füzedir. 144 km menzil ve 45 km irtifa kapasitesine sahiptir. Katı yakıtlı roket motorunun sağladığı 3.65 mach hızla hedefe yönelir. 500 kg ağırlığındaki harp başlığı parça ve infilak tesirlidir. Sistem mobil hareket kabiliyetine sahip değildir. Nükleer başlık taşıyabilir ve teoride kısmi olarak kara hedeflerine karşı saldırı yeteneği de vardır.
Türk Hava Kuvvetleri bünyesine 1959-1964 yılları arasında ABD desteğiyle 72 adet Nike Hercules tedarik edilmiştir. Füzeler İstanbul'da konuşlu 15. Füze Üs Komutanlığı'na bağlı görev yapmışlardır.
Tip: Karadan havaya (SAM)
Üretici: ABD / Western Electric
MIM 14 Nike Hercules 2003 Atışları
Deniz dibi temas haritası
Deniz dibi temas haritası, 1:100.000'den 1:1.000.000'a kadar ölçekli, batimetriyi (bathymetry), dip özelliklerini, enkaz gemi bilgilerini ve sahil ve kıyı suları için deniz dibi temas bilgilerini gösteren haritadır.
Denizaltılarda ve denizaltılara karşı savaş harekatlarında kullanılmak üzere tasarlanmıştır.
Nüklit
Nüklit, izotop olarak adlandırılan tek bir kimyasal elementin iki veya daha çok nükleer türünden ayrı olarak, hem dengeli (yaklaşık 270) hem de dengesiz (yaklaşık 500) kimyasal element olan bütün nükleer türlerine verilen isim.
Ahmet Taner Kışlalı
Ahmet Taner Kışlalı, (10 Temmuz 1939, Zile – 21 Ekim 1999, Ankara), Türk siyaset bilimci, siyasetçi (eski bakan), yazar ve öğretim üyesi.
Babası Ziraat Bankası veznedarı Hüsnü Bey, annesi Kilis Kemaliye İlkokulu öğretmeni Lütfiye Hanım'dır. 1951 yılında Kilis Kemaliye İlkokulu'nu bitirdikten sonra, Kilis Ortaokulu’nu ve 1957 yılında Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirdi. Kabataş Erkek Lisesi'nden sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazandı. Okurken bir yandan da Yeni Gün'de spor muhabirliği yaptı. 1962-1963 yılları arasında Yenigün Gazetesi'nde yazı işleri müdürlüğü de yaptı. Paris Üniversitesi'nde anayasa hukuku ve siyaset bilimi dalında "Modern Türkiye'de Siyasi Güçler" başlıklı doktorasını yaptı. 1968 yılında Fransa'da tanıştığı Bordo'lu Nicole (Nilgün Kışlalı) ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı (Altınay ve Dolunay) oldu. Hacettepe Üniversitesi'nde siyaset sosyolojisi alanında öğretim üyeliğine başladı. Askerlik dönüşü üniversiteye kabul edilmedi. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne geçti. 1972 yılında doçent oldu. 1971-1977 yılları arasında Yankı dergisi'nde yazdığı yazılarla CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in dikkatini çekti. 1977 yılında CHP listesinden İzmir milletvekili seçildi. 1978 yılında Bülent Ecevit hükümetinde kültür bakanı olarak görev yaptı. Kültür Bakanlığı'nca Ulusal Kültür dergisini yayımlattı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde siyaset bilimi dersleri vermeye başladı. 1988 yılında profesör oldu. 1991 sonunda Cumhuriyet gazetesinde "Haftaya Bakış" başlığıyla köşe yazıları yazmaya başladı. 1995 yılında Antalya yolunda birlikte geçirdikleri trafik kazasında eşini kaybetti. 1997 yılında ikinci evliliğini Nilüfer Kışlalı'yla yaptı. Bu evlilikten üçüncü kızı (Nilhan Nur) dünyaya gelmiştir.
21 Ekim 1999 tarihinde saat 09.40'ta Ankara'da evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Akit gazetesi suikastten önce hakkında bir haber yapmış ve Kışlalı'nın üzerine çarpı atılmış fotoğrafını manşetten vermişti. Faili bulunamadı.
Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999 günü saat 09:40'ta Cumhuriyet gazetesine yazdığı son yazısını faksladıktan yaklaşık 19 dakika sonra evinden çıktı. 06 GK 377 plakalı aracına yönelen Kışlalı, arabasının üstüne silecek ile kaput arasına konulmuş poşete sarılı paketi alıp sol eliyle kapıyı açtığı sırada büyük bir patlama m |
eydana geldi. Sol kolu kopan Kışlalı site bekçisi Arif Emirhan Kılıç tarafından Bayındır Hastanesi'ne götürüldü. Saat 10:02'de kalp koroner atışı durmuş, nabzı hızlanmış ve bilinci kapanmış bir şekilde Tıp Fakültesi Hastanesi'ne getirildi. Operatör Dr. Hasan Karakış tarafından yapılan muayene sonrası öldüğü tespit edildi. Ölüm raporu yine Hasan Karakış tarafından hazırlandı ve Dr. Ersin Kaya tarafından basın açıklamasıyla bildirildi. Mezarı Ankara'da Karşıyaka Mezarlığı'ndadır.
Ölümünden sonra 1999 Sertel Demokrasi Ödülü'ne layık görülmüştür.
Oktant
Oktant, Açı ölçmeye mahsus, özellikle uçaklarda kullanılan, bir tesviye ruhlusunu havi sekstanta benzer bir alet. Bu alet; güneş, ay veya diğer bir gezegenin ya da ufuk düzleminin üst tarafında bulunan herhangi bir yıldızın açısal yüksekliğini ölçer
Evita (müzikal)
Evita müzikali, Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron'un eşi Eva Peron'un hayat hikâyesini anlatan müzikaldir.Andrew Lloyd Webber'in müzikallerindendir.
Don't Cry For Me Argentina! ("Benim İçin Ağlama Arjantin!") adlı bölümü, müzikalle birlikte anılıyor olup, ismiyle özdeşleşmiş hale gelmiştir.
1996 yılında Alan Parker tarafından beyaz perdeye yansıtılan bu müzikalin başrollerini Madonna ve Antonio Banderas paylaşmıştır. Madonna bu rol ile en iyi kadın oyuncu Altın Küre Ödülü'nün sahibi olmuştur.
Operadaki Hayalet
Operadaki Hayalet ("Le Fantôme de L'Opéra"), Gaston Leroux'un yazdığı bir eserdir. Gotik bir roman kabul edilir.
Yılanların Öcü (film, 1985)
Yılanların Öcü, Fakir Baykurt'un aynı isimli romanından ikinci kez beyaz perdeye uyarlanan 1985 yapımı film. Yönetmenliğini Şerif Gören yapmıştır. İlk filmin sansür kurulunca kesilen bazı bölümleri bu filmde mevcuttur. 1962 yapımı filmden bir başka farkı da renkli oluşudur. Uşak'ın Çınarcık köyünde çekilmiştir.
Edip Akbayram
Ahmet Edip Akbayram, ya da bilinen adıyla Edip Akbayram (d. 29 Aralık 1950, Gaziantep), Türk müzisyen.
29 Aralık 1950'de Gaziantep'te doğdu. Henüz dokuz aylıkken çocuk felcine yakalandı. Bu hastalığın pençesinde çocukluğunu geçiren Edip Akbayram'ın müziğe tutkusu da çocukluk yıllarında başladı. Akbayram o yıllar için "Haftalığımdan biriktirdiğim paralarla ünlü pop şarkıcılarının konserlerine gider, eve döndüğümde aynanın karşısında onların taklitlerini yapardım." demiştir. Çocukluk yıllarında bir orkestra kurdu ve amatör olarak evlerinin yakınındaki bir düğün salonunda çalıştı.
Lisede kurdukları orkestrada Pir Sultan'ın, Karacaoğlan'ın deyişleri üzerine yaptıkları besteleri çalıp söylediler. İlk plağı "Kendim ettim kendim buldum"u da lise yıllarında yaptı. İlk plağını çıkardığı grubun adı Siyah Örümcekler'di. Plak da "Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası" ve "Edip Akbayram ve Siyah Örümcekler" başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı. Gaziantep'ten sonra Adana ikinci adresi oldu. Adana, Akbayram'ın kurduğu orkestrayla ilk sahneye çıktığı kenttir. Daha sonra burada "Beyaz Saray" adlı bir gazinoda çalışmaya başladı.
1968 yılında liseyi bitirip İstanbul'a gitti. Liseyi bitirdiği zaman hep öğrenmeyi istediği mesleğin, doktorluğun, eğitimini almak için üniversite sınavlarına girdi ve diş hekimliğini kazandı. Fakat müzik ağır bastı ve bu meslekten vazgeçerek kendini müziğe verdi.
İstanbul'a geldikten sonra 1971'de Altın Mikrofon Yarışması'na katıldı. Aşık Veysel'in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan "Kükredi Çimenler" ile birinci oldu. 1974'te Dostlar Orkestrası'nı kurdu ve Anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri oldu. Daha sonra "Kara Kuzu", "Deniz Üstü Köpürür" ve "Garip" adlı 45'liklerle ödüller aldı ve ünü yurt çapında duyulan bir sanatçı oldu. "Aldırma Gönül" ve "Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz" adlı parçalarıyla satış rekorları kıran ve altın plak kazanan sanatçının çeşitli kuruluşlar tarafından verilen 250 kadar ödülü mevcuttur.
80'ler Edip Akbayram ve benzeri müzik yapanlar için zor yıllardı. 1981-88 arasında bestelerinin TRT'de çalınması yasaklandı. Ama 90'ların ortasından itibaren, özellikle "Türküler Yanmaz" albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve kendi çizgisinde sapmadan yürümeye devam ettiğini gösterdi. Akbayram bu albümü Sivas Katliamı'nda yaşamını yitirenlere ithaf etmiştir. Bu albümde Can Yücel'in, Oktay Rifat'ın, Ahmed Arif'in, Vedat Türkali'nin yapıtlarından bestelediği şarkılar vardı.
Edip Akbayram başlangıçtan itibaren ne yapmak istediği şöyle açıklıyordu: "Kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. Fikret Kızılok ve Cem Karaca'nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. Renk ve çizgide tamamen bir Edip Akbayram olarak geliştirdim. Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. İnançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum." 1979 yılında Ayten Hanım ile evlenen sanatçının bu evliliğinden Türkü ve Ozan adlarında bir oğlu ve bir kızı vardır.
Yelena İsinbayeva
Yelena Hacıyevna İsinbayeva (Rusça Еле́на Гаджи́евна Исинба́ева) (d. 3 Haziran 1982, Volgograd, Rusya), sırıkla atlama branşında yarışan Rus atlettir. Babası Hacı Gaziyeviç İsinbayev Dağıstan Lezgi boylarından Tabasaran kökenlidir. Annesi Natalya Petrovna İsinbayeva Rustur.
5 yaşından 15 yaşına kadar jimnastikçi olarak çalıştı. Boyunun uzunluğu nedeniyle jimnastikten uzaklaştı. Boyu 1.74 m.dir. 1998'de Annecy - Fransa'da yapılan Dünya Küçükler Şampiyonası'nda 4 metre atladı ama 10 santimetreyle madalya sıralamasına giremedi. 1999'da Dünya Gençler Oyunları'nda 4,10 m atlayarak ilk altın madalyasını aldı.
2004 Yaz Olimpiyatları'nda 4.91 m atlayıp dünya rekoru kırarak altın madalya kazandı. 2004 ve 2005 yıllarında iki kez IAAF tarafından yılın kadın atleti seçildi. 19 dünya rekoru kırdı. 22 Temmuz 2005'te 5 metreyi geçen ilk kadın sırıkçı oldu. 2005 sezonu sonunda antrenörü Trofimov'dan ayrıldı ve Sergey Bubka'nın eski antrenörü Vitaly Petrov ile çalışmaya başladı.
29 Temmuz 2008'de Monako'daki bir galada 5.04 m'lik derecesiyle kendisine ait olan önceki Dünya rekorunu (5.03 m) geliştirdi.
18 Ağustos 2008'de 2008 Beijing Yaz Olimpiyatları'nda 5.05 m'lik derecesiyle hem kendisine ait olan rekorunu hem olimpiyat rekorunu hem de dünya rekorunu kırdı.
28 Ağustos 2009'da Zürih'te yapılan Golden League yarışmasında 5.06 m atlayarak kendine ait olan dünya rekorunu geliştirid.
8 Eylül 2009'da Brüksel'de yapılan Golden League yarışmasında tüm ayaklarda birinci olduğu için $ 333,333'luk JackPot'u kazandı.
10 Nisan 2010'da açıklama yapan İsinbayeva ani bir kararla bir süreliğine sporu bıraktığını açıkladı. Yaptığı açıklamada "Son üç haftadır bunu çok düşündüm ve vucüdumu dinlendirmem gerekiyor, bir süre ara vermek zorundayım" dedi.
Beş önemli şampiyonlukta (Olimpiyat, dünya açıkhava ve salon şampiyonlukları, Avrupa açıkhava ve salon şampiyonlukları) kazandığı başarılarla tarihin en iyi kadın sırıkçısı olarak görülüyor.
Yelena İsinbayeva, Rusya Silahlı Kuvvetleri’nde sözleşmeli asker olarak beş yıllık sözleşme imzaladı. Bu sözleşme ile yüzbaşı İsinbayeva, CSKA’nın atletizm eğitmeni görevine atandı.
Paul Feyerabend
Paul Karl Feyerabend (d. 13 Ocak 1924, Viyana - ö. 11 Şubat 1994), Avusturyalı filozof ve bilim felsefecisi. Karl Popper'ın öğrencisidir, ancak daha sonra tamamen Popper'a karşıt bir kuramsal konumda düşüncelerini temellendirmiştir. 20. yüzyıl felsefesinde ve özellikle bilim felsefesi alanında Karl Popper, Thomas Kuhn ile birlikte en önemli ücüncü isimdir. Kuhn'un görelikçi kuramına yakın ancak bilimin hem teorik hem de toplumsal statüsüne dair radikal bir kuramsal reddiye konumuna sahiptir. ""Anarşist bilgi kuramının"" en önemli isimlerinden biridir.
Paul Feyerabend, 1946 yılında Viyana'da tarih, sosyoloji, fizik, gökbilim ve matematik okumaya başladı. Viyana Çevresi grubuna ait filozof ve bilim felsefecisi Victor Kraft'ın yanında felsefe doktora sınavını verdikten sonra, British Consul'dan burs kazandı ve Londra'ya gitti. Burada, Ludwig Wittgenstein'ın yanında asistan olarak çalışmaya başlamayı istiyordu. Bu zaman içinde Wittgenstein'ın ölmesi sonucunda Feyerabend, Karl Popper'ın yanında göreve başlamaya karar verdi. Feyerabend ve Popper arasındaki "sevgi-nefret ilişkisi" böylece temellendi. Feyerabend'in çoğu eseri, esas bakımdan açık ya da örtük olarak hocası Popper'ın eleştirisini içermektedir. 1955 ve 1990 yılları arasında Berkeley, Hamburg, Auckland, Kassel, New Haven, Londra, Berlin gibi birçok yerde bulundu, aynı zaman içinde Berkeley ve Zürih'teki Teknik Üniversite'de profesörlük yaptı. 1990'da her ikisinden birden emekliye ayrıldı. Feyerabend, Thomas Kuhn ile birlikte esas olarak sosyolojik bilgi yönelimli görelikçi bilim felsefesinin savunucularından birisidir. Yalnız Kuhn'dan daha farklı olarak Feyerabend, mantıksal tutarlılık bakımından teorik iddialarını daha fazla sonuna kadar götürmekte ısrar eder ve bu nedenle daha fazla tartışmalı bir konumda bulunur.
Feyerabend'in bilim felsefesindeki düşünceleri 1968'lerden sonra farklı bir gelişim göstermeye başlar. Feyerabend hocası Popper'ın "eleştirel akılcılığını" ve bu temelde bilimi temellendirme gişimini kabul edilmez bulur. Akılcılığın bilim felsefesinden arındırılmasına yönelir, çünkü Feyerabend'e göre rasyonalizm, öncelikle ve esas olarak "yasa ve düzen" rasyonalizmidir. Dolayısıyla o bilim felsefesinde "görece bir bilim" anlayışını savunur. Bu bakımdan Feyerabend'in çalışması, bilim felsefesi alanında, bilinen bir Anarşizm kuramı ya da felsefi bir Dadaizm olarak anlaşılır. Feyerabend, bilimin ortodoks dogmatizmine karşı ya da başka bir deyişle bilimin ortodoks dogmatik tarzda anlayılışına karşı "isyan" eder.
Feyerabend, "Akla Veda" diyen öncü isimlerden biridir. Aklı tek ve bütünsel bir nitelik, onun yönteminin de tek bir yol izlediği fikri Feyerabend'in karşısına aldığı bir görüştür. Bunun yanı sıra bilimsel kuramlara ve yönteme tanınan ayrıcalığa |
da itiraz eder. En önemli metinlerinden birinin adı "Yönteme Hayır"dır. Bilimsel kuramlar tarihsel olarak görecelidirler ve bilgi bakımından diğer kaynaklardan üstün ya da ayrıcalıklı bir konuma sahip olamazlar. Feyerabend'in geç dönem yazıları, bir anlamda, Popper'in eleştirel rasyonalizminin geçersizliğini göstermek üzerine kuruludur. Ahmet İnam, Feyerabend'in bilime yönelik anarşist girişimini şöyle değerlendiriyor;
Feyerabend'in en keskin ifadesi olan "Her şey uyar" (Anything goes) sözü, onun bilimi, din ya da sanat ile aynı noktada ya da onlarla birlikte, mümkün olan bilgi olanaklarından biri olarak ele almasının bir sonucu şeklinde ortaya çıkar. Bilim, din, sanat bunların her biri bilgi edinmenin farklı yollarıdır, birbirlerinden daha "üstün" ya da "öncelikli" ya da "ayrıcalıklı" değillerdir. Gerçekliğe ulaşmanın farklı yollarıdır bunlar. Birbirleriyle ölçülebilir ya da kıyaslanabilir değillerdir. Tek bir yönteme indirgenemezler. Buradan Feyerabend ve Kuhn "Eş-ölçülemezlik" sorununa gelirler. Bu kavram özellikle Kuhn'a ait görünmektedir; yalnız Kuhn bu meseleyi bilim içi farklı kuramların eş-ölçülemezliği bağlamında değerlendirirken, Feyarabend daha ileri giderek bilimin kendisinin öteki bilgi kaynaklarıyla eş-ölçülemezliği meselesi olarak ele almıştır.
Bilgi Üzerine Üç Söyleşi'nin kapak arkasından;
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı, Navarin Deniz Savaşı'nı takiben Rusya'nın Yunanların bağımsızlığını desteklemesi yüzünden çıkmış bir savaştır.
Osmanlı padişahı II. Mahmut 20 Ekim 1827 tarihinde İngiliz, Fransız ve Rus donanmalarının Navarin'de Osmanlı-Mısır donanmalarını yakmalarını protesto etmek için Rusya'yla yapılmış olan Akkerman Antlaşmasını iptal etti ve Çanakkale Boğazı'nı Rus gemilerine kapadı. Bunun üzerine başlayan savaşın ilk aylarında Rus komutanı Petro Wittgenstein Osmanlı toprağı olan Eflak'a girerek Bükreş'i ele geçirdi. Rus çarı I. Nikolay da Tuna nehrini geçerek Dobruca'ya yürüdü. Şumnu, Varna ve Silistre kalelerini kuşattı.
Karadeniz filolarının desteğiyle Varna kalesine saldıran Ruslar 29 Eylül'de Varna'yı teslim aldılar. Ancak Şumnu kalesini uzun süren bir kuşatmaya rağmen Osmanlıların büyük bir cesaretle yaptıkları savunma sonucu ele geçiremediler. Her iki taraf ta açlık ve hastalık sonucu çok sayıda kayıplar verdi. Kışın yaklaşması dolayısıyla Ruslar kendilerine ait olan Besarabya'ya geri çekildiler.
7 Mayıs 1829'da Rus ordusu 60.000 askerle tekrar saldırıya geçerek Silistre'yi kuşattı. II. Mahmut 40.000 kişilik bir orduyu Varna'nın yardımına gönderdi. Ancak bu ordu Ruslara yenik düştü. 19 Haziran'da Silistre'de Ruslara teslim oldu. Bu arada Kafkas cephesinde İvan Paskeviç komutasındaki Rus ordusu Ahıska, Ardahan, Posof, Erivan, Kars ve 27 Haziran 1829'da Erzurum'u ele geçirdi. 2 Temmuz'da 25.000 askerlik bir Rus ordusu Balkanları boydan boya geçerek Burgaz'ı ve Sliven'i teslim aldılar. 28 Ağustos'ta Edirne'ye kadar ilerleyen Rus ordusu İstanbul'un sadece 68 kilometre uzağına ulaştı. Padişah II. Mahmut 14 Eylül 1829'de Rusların bu ilerlemesini durdurmak için koşulları çok ağır olan Edirne Antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.
Friksiyonel işsizlik
Friksiyonel işsizlik, işgücü piyasasındaki hareketlilikten kaynaklanan olası işsizlik oranına friksiyonel işsizlik denir. Mevsimlik ya da daimi işçilerin daha iyi koşullar için mevcut işlerini bırakıp iş aramaları friksiyonel işsizliğe dahil olur. Tam istihdam durumundaki bir ekonomide bile friksiyonel işsizlik mevcuttur.Buna doğal işsizlik oranı da denir. Friksiyonel işsizlik=araştırma işsizliği+uyum işsizliği şeklinde de formule edilebilir.
Zübük (film)
Zübük, Aziz Nesin'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış, yönetmenliğini Kartal Tibet'in, senaristliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı 1980 yapımı film. Türkiye siyasi yapısındaki çarpık karakterleri hicveder. "Zübük", "Zeybek" sözcüğünden ses benzeşimiyle, Aziz Nesin tarafından yaratılmış bir sözcüktür.
Milletvekili İbrahim Zübükzade (Kemal Sunal) mesleğinden ihraç edilmiş bir siyasetçidir. Sözünde durmayan, ahlaksız bir adamdır. Gazeteci Yaşar (Metin Serezli) gazetede yayınlamak istediği yazı dizisi için Zübükzade’nin yaşam öyküsünü öğrenmek ister. Gittiği köyü Gülören’de karşılaştığı köylüleri Zübükzade’yi nefretle anarlar. Yaşar’ın köylüden aldığı bilgiye göre Zübük iş hayatına bir dairede kâtip olarak başlamış, kısa sürede aldığı rüşvetlerle zengin olup çıkmıştır. Foyası ortaya çıkınca kovulan Zübük, Destek Partisi’ne girip yağcılıkla ocak başkanlığına yükselir. Girdiği her yere de rüşveti bulaştırır. Muhalefet partisinden olan Kadir Ağa’nın (Kadir Savun) kızı Yektane’yi (Nevra Serezli) evlenme vaadiyle kandırıp birlikte olur. Ama çetin ceviz Yektane, silah zoruyla Zübük’ü nikah masasına oturtur. Uyanık Zübük, partili partisiz herkesi öylesine birbirine düşürür ki, sonunda halk onun belediye reisi olması için neredeyse yalvarır. Aklı sürekli şeytanlığa çalıştığı için kendisine kurulan komploları da birer ikişer savuşturan Zübük, kendini milletvekili seçtirir. Tüm bu anlatılanlara çok şaşıran kurt gazeteci Yaşar, Zübük’le yüz yüze konuşmaya gider. Zübük, tüm yüzsüzlüğü ile, köylüyü, kasabalıyı, giderek tüm halkı kötüleyip, kendisinin ne denli dürüst ve vatansever bir politikacı olduğunu öyle bir anlatır ki; Yaşar Zübük’e neredeyse acımaya başlar. Ama giderayak Zübük’ün kendisine de oynadığı bir oyun aklını başına getirir. Çirkin politikacıların elinde çaresiz kalan halkın her zaman haklı olduğunu anlar...
Vassilis Saleas
Vasilis Saleas (Yunanca: Βασίλης Σαλέας; d. 1958, Mesedogi), Çingene asıllı Yunan klarnetçi.
1958'de Mesedogi'de doğdu. Aynı sene içerisinde ailesi Atina'ya yerleşti. Klarnet çalmayı henüz 9 yaşındayken amcası ve babasından öğrendi. 11 yaşında ilk konserini verdi. 14 yaşında ise profesyonel anlamda ilk kaydını yaptı.
Mikis Theodorakis, Dionisis Savopoulas ve Stamatis Spanoudakis gibi sanatçılara klarnetiyle eşlik etti. Saleas 90'lı yılların başında Vangelis'le beraber çalıştı. İlk solo albümü "Orama - The Music of Vangelis"'de Vangelis'in eserlerini klarnetiyle yorumladı. 2000 senesinde kendi adını taşıyan albümü çıkardı.
2003 yazında Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde Laço Tayfa ile de konser vermiştir. En ünlü eseri "Of the dreams" Adlı fon müziğidir.
İd Software
id Software, ABD tabanlı, Ağustos 1991 senesinde John Carmack, John Romero, Tom Hall ve Adrian Carmack (John Carmack ile bir akrabalığı bulunmayan) tarafından kurulan, oyun geliştirici bir şirket. FPS türünün ilk öncüsü denilebilir.
Video oyunları tarihine birçok başarılı örnekler sunduğu gibi, teknolojinin son nimetlerinden yararlanarak yarattıkları "3-boyut grafik motorları" ile de kendilerinden oldukça söz ettirmiş ve diğer birçok oyunun yapımına vesile olmuşlardır.
QuakeCon fuarını geleneksel olarak her yıl düzenleyerek, başta Quake serilerinin severleri olmak üzere, tüm oyun severleri Teksas'ta buluşturmaktadırlar.
Şirket, 24 Haziran 2009'da ZeniMax Media tarafından satın alınmıştır. Eskiden oyunlarını Activision üzerinden yayınlatan şirket, şu an Rage adlı oyununu EA Games üzerinden yayınlatmaktadır.
Mireille Mathieu
Mireille Mathieu, (d. 22 Temmuz 1946) Fransız şarkıcı. 9 farklı dilde 1.200'ü aşkın şarkısıyla ve dünya genelinde 120 milyon'ü aşkın kayıt satışıyla ,Fransız basını tarafından Édith Piaf'ın halefi olarak nitelendirilmektedir. Eiffel Kulesi'nin 100. yıl dönümünde, Fransa'nın ulusal marşı olan La Marseillaise'i söylemiştir.
Aerobiyoloji
Aerobiyoloji, havaya karışmış organik parçaları (bakteri, mantar sporları, çok küçük böcekler, polenleri) araştıran biyoloji dalı.
Aeroloji
Aeroloji, atmosferin üst katmanlarını inceleyen bir bilim dalıdır.
Aeropalinoloji
Aeropalinoloji, havada sıklıkla rastlanan polen ve sporların ait olduğu cinsleri araştırır. Polen toplama sayma ve örnekleme teknikleri gibi işlemlerle uğraşır. Çalışılan istasyonun alerjen bitki ve mantar cinsleri tespit edilir. Meteorolojik kaynaklarıda kullanarak polenlerin ve sporların havadaki miktarının mevsimsel değişimi hakkında bilgi verir. Aeropalinolojinin temel amacı polen takvimleri oluşturmaktır. Polen ve sporların yanında havada bulunabilen alerjenik etkiye sahip birçok mantar cinsini (airborne fungi) ve özellikle iç ortamlarda bulunan akarları da (mikroskobik böcek türü) inceler.
Agnotoloji
Agnotoloji ("bilgisizlik bilimi"), bilgisizliğin ne olduğunu araştıran bilim dalıdır. Robert N. Proctor tarafından kavramlaştırılmıştır.
Agrobiyoloji
Agrobiyoloji, tarım biyolojisi olarak da bilinir, bitkilerin beslenmeleri gereken toprak türleri, en iyi ortamları vs. agrobiyolojinin ilgi alanına girer.
Turgut, Seferihisar
Turgut, İzmir'in Seferihisar ilçesine bağlı bir mahalle.
Alerjiloji
Alerjiloji, alerjen sayılabilecek canlıları (parazitler, bakteriler, akarlar, ev tozu vs.) inceler.
Kanada Nişanı
Kanada Nişanı, Kanada'nın en yüksek sivil nişanıdır. "Onlar daha iyi bir ülkede yaşamak istiyor." anlamına gelen Latin Sloganı (Latin Motto) "Desiderantes meliorem patriam" 'a örnek teşkil eden insanlara sunulur. 17 Nisan 1967 tarihinde II. Elizabeth tarafından, Başbakan Lester B. Pearson'ın tavsiyesi üzerine oluşturuldu. Kanada üzerinde önemli değişiklikler yaratan Kanadalıların oluşturdukları yaşam standartlarını takdir etmek için tayin edilmiştir. Nişana sahip olma hakkı yalnızca Kanadalılara değil, aynı zamanda Kanadalı olmayıp yaptıklarıyla Dünya'yı yaşanılacak daha iyi bir yer haline getirmeye çalışan insanlara da verilmiştir. Müzisyenler, politikacılar, sanatkârlar, sanatçılar, televizyon ve film yıldızları, hayırseverler ve daha birçok kişiye armağan edilmiştir. Kanada Kraliçesi II. Elizabeth ve Kanada Genel Valisi nişanın sahibidir. 1967 yılından beri 6531 kişi bu nişana layık görülmüştür.
MYPA
Myllykosken Pallo –47 (veya MyPa) bir Fin futbol kulübüdür. 1947 yılında Anjalankoski kasabasında kurulmuştur. Futbol takımı şu an Finlandiya Birinci Ligi'nde ("Veikkausliiga") mücadele etmektedir. Teknik direktörlüğünü Ilkka |
Mäkelä yapmaktığı takım, evindeki karşılaşmalarını 4.067 kişilik Saviniemi'de oynamaktadır.
Kristal diyot
Kristal diyot, nokta temaslı diyot elektronik alanında ilk kullanılan diyottur.
1900-1940 tarihleri arasında özellikle radyo alanında kullanılan galenli ve pritli detektörler kristal diyotların ilk örnekleridir.
Galen veya prit kristali üzerinde gezdirilen ince fosfor-bronz tel ile değişik istasyonlar bulunabiliyordu. Günlük hayatta bunlara, kristal detektör veya diğer adıyla kristal diyot denmiştir.
1940'tan sonra, nokta temaslı germanyum veya silikon diyotlar geliştirilmiştir.
Germanyum veya silikon nokta temaslı diyodun esası; 0.5 mm çapında ve 0.2 mm kalınlığındaki N tipi kristal parçacığı ile "fosfor-bronz" veya "berilyum bakır" bir telin temasını sağlamaktan ibarettir.
Bu tür diyotta, N tipi kristale noktasal olarak büyük bir pozitif gerilim uygulanır.
Pozitif gerilim temas noktasındaki bir kısım kovalan bağı kırarak elektronları alır. Böylece, çok küçük çapta bir P tipi kristal ve dolayısıyla da PN diyot oluşur.
Bugün nokta temaslı diyotların yerini her ne kadar jonksiyon diyotlar almış ise de, yine de elektrotları arasındaki kapasitenin çok küçük olması nedeniyle yüksek frekanslı devrelerde kullanılma alanları bulunmaktadır. Ters yön dayanma gerilimleri düşük olup dikkatli kullanılması gerekir.
Böyle bir diyodun elektrotlar arası kapasitesi 1 pF 'ın altına kadar düşmektedir. Dolayısıyla yüksek frekanslar için diğer diyotlara göre daha uygun olmaktadır.
Nokta temaslı silikon diyotlar en çok mikro dalga karıştırıcısında, televizyon, video dedeksiyonunda, germanyum diyotlar ise radyofrekans ölçü aletlerinde (voltmetre, dalgametre, rediktör vs...) kullanılır.
Duvar (anlam ayrımı)
Duvar, bir yapının etrafını saran dikey düzlemli yapıdır. Şu anlamlara da gelebilir:
Yol (anlam ayrımı)
Yol sözcüğü ile şunlardan biri kastedilmiş olabilir:
Cengiz Altınkaya
Cengiz Altınkaya (1949, Bozdoğan, Aydın, Türkiye), Türk siyasetçi.
ODTÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'den mezun olmuş, yine ODTÜ'de hidroloji ve su kaynakları alanında master yapmıştır. İnşaat Yüksek Mühendisidir. Yenipazar Belediye Başkanlığı, serbest mühendis müteahhitlik yapmıştır. XVIII., XIX., XX., XXI. Dönem Aydın milletvekili seçilmiştir. 1989-1991 tarihleri arasında Bayındırlık ve İskan Bakanı olarak görev yapmıştır. 1996 yılı ve 1999-2001 tarihleri arasında Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak görev almıştır. 2001-2002 yılları arasında Anavatan Partisi Genel Başkan Vekili, 2004 yılında ise Genel Başkan Yardımcısı olarak çalıştı. İngilizce bilir, evli ve 2 çocuk babasıdır. Ayrıca Atılım Üniversitesi Mütevelli Heyet üyesidir.
Safa Giray ile birlikte "Otoyol ihaleleri sözleşmelerinde fiyat farkı ödenmeyeceğine ilişkin hüküm bulunmasına karşın, fiyat farkı ödedikleri iddiasıyla" 20 Ocak 1993 tarihinde Yüce Divan'a sevkedildiler. Bu davaya 14 Eylül 1993 tarihinde Danıştay'ın kararı üzerine Karayolları eski Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu da dahil edildi. Yüce Divan'daki yargılama 13 Nisan 1995'de sonuçlandı; sanıkların her üçü suçsuz bulundu.
Hotel California (albüm)
Hotel California, ABD'li müzik grubu Eagles'ın 1976 yılı tarihli albümünün ve aynı albümün ilk parçasının adı. Parça 1980'de "Eagles Live", 1985'te "Best of Eagles" ve 2000'de 4 CD'lik Eagles
"Selected Work" albümünün 2. CD'si olan "The Dark Side" CD'sinde de yer almıştır.
Knight
El-Op(Electro-Optics) Industries Ltd tarafından üretilen bilgisayar destekli bit ateş denetim sistemi. Sabra adlı tankta kullanılmaktadır.
Yılmaz Güney filmografisi
Yılmaz Güney filmografisi, Türk sinema sanatçısı olan Yılmaz Güney'in filmlerinin listesidir. Güney, sinema kariyeri boyunca çok sayıda filmde yönetmen, senarist, yazar ve oyuncu olarak görev yaptı. Sanatçı, 114 filmde oyuncu, 26 filmde yönetmen, 15 filmde yapımcı, 64 filmde de senaristlik yapmıştır. "Yol" filminin kurgusunu ve "Düzen" filminin ise yazarlığını yapmıştır.
Yağmur ormanı
Yağmur ormanları, yıllık en az 1750–2000 mm yağışa dayalı, yüksek yağış miktarı ile bütünleşik ormanlardır.
Ekvator'dan itibaren kutuplara doğru 23° kuzey 27° güney enlemleri arasında yer alan tropikal yağmur ormanları, bütün yılı kapsayan sürekli sıcaklık ve nemlilik ile sürekli olarak büyüyen geniş yapraklı ağaçlar karakterize eder. Ağaçlar bütün yıl yapraklarını bir yandan dökerlerken, diğer yandan yenilerini sürdükleri için, "sürekli yeşil ormanlar" da denilir.
Yağmur ormanları; ilk görünüşte çok kesif bir bitki örtüsüne sahip olup, liyan ve epifit bitkiler bakımından son derece varsıldır. Bu gür flora içinden güneş ışınlarının toprağa ulaşması çoğu yerde mümkün değildir. Bitki örtüsü yoğunluğundan dolayı ağaçların üst kısımlarına düşen güneş ışığının yalnızca % I'i ormanın alt kısımlarına ulaşabilir. Ormanların daha gevşek olduğu yerlerde ise orman altı ancak öğle vakti biraz aydınlanabilir. Ormanların içleri çok yerde zifiri karanlık ve tam bir sessizlik içindedir.
Gerçek yağmur ormanlarında birbirinden farklı üç kat göze çarpar. En üst kat süreksizdir. Bu katı oluşturan ağaçlar 40–50 m. yüksekliğinde olup, gövdeleri çok geniştir. Bu ağaçlar kocaman taçları ile ayrılırlar. Bu katı 25–35 m yüksekliğinde ama süreklilik gösteren bir orta kat izler. Toplam hacmin 2/3'ünü oluşturur. Buradaki ağaçlar birbirlerine çapraşık bir biçimde karışmış durumdadır. Ağaçlara uzaktan bakıldığında kenetlenmiş tek bir yüzey gibi görünür. Bu sıklık içinde ağaçların gövdelerini görmek oldukça güçtür. Üçüncü ve en alt kat, daha küçük ağaçlarla yüksek çalılardan oluşur. Birinci ve ikinci kat ağaçların çok sık yaprakları nedeni ile ışık zemine yeterince ulaşıp, işleyemez. Ağaçların gövdeleri oldukça geniş olup genellikle 80 cm çapında olsalar da 23 metre çapında olan ağaçlar da bulunur.
Tropikal yağmur ormanları iklimini bütün yıl düzenli olarak süren yüksek sıcaklık, yine bütün yıla dağılmış bol bir yağış ve buna ek olarak çok kısa süren kurakça bir devre oluşturur. Tropikal yağmur ormanlarındaki en sıcak ay ile en soğuk ay arasındaki sıcaklık farkı 2,5 ile 3°'yi geçmez. Tropikal yağmur ormanları iklim tipinin en belirgin özelliği ise mevsimlerin arasında yağış rejimleri bakımından bir farkın olmamasıdır. Güneşin ışıldadığı ve ormanların bu ışın demetleri altında kaldığı, kuşlar ile diğer canlıların dallardan dallara atladıkları bir sırada birden güneşin bir bulutça örtüldüğü ve ormanın gölgelendiği görülebilir. Güneş ışınlarının kesilmesiyle kuşların sustuğu, böceklerin seslerini kestikleri anlaşılır. Kısa süren bu sessizliği şiddetli bir yağmur sesi bozar. Yağmur ağaçların dalları ve yaprakları üzerine damla olarak düşer, damlalar sızıntılar biçiminde aşağılara doğru akar, alttaki dalların ve yaprakların üzerine bu sızıntılar bir çağlayan gibi dökülür; yaprak ile ince dal gibi parçaları kırar ve yere sürükler. Yağmurun başlamasından çok kısa bir süre sonra arazi üzerinde taşkın sulardan dereler oluşur; toprak su baskınına uğramış olur.
Rabia el-Adeviyye
Rabia el-Adeviyye veya Rabiatü'l Adeviyye (d. (?), Basra - ö. 801), Basralı ünlü Müslüman kadın sufi.
İlk dönem sufi şairleri arasından en önemli isimlerden biridir. İlahi aşk öğretisi kendisinden sonraki sufileri de önemli ölçüde etkilemiştir. Yirminci yüzyılda Rabia hakkında kaleme alınmış en kapsamlı eser, Margaret Smith'in master tezi olarak kaleme aldığı ve daha sonra kitaplaştırılan ve Türkçeye de çevirilen "Rabia the Mystic" adlı eserdir.
Basra'lı ünlü kadın sufi Rabia, 714 veya 718 tarihlerinde fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesinin dördüncü kızı olduğu için kendisine Rabia ismi verildi. Anne ve babasını kaybeden Rabia, henüz çocukken köle olarak satıldı. Elini sakatlamak pahasına kaçmaya çalıştı ancak yeniden yakalandı. Efendisi, Rabia'nın halini görüp onu serbest bıraktı. Önemli sufilerden kendisine yapılan evlenme tekliflerini geri çevirip, 801'de ölünceye kadar bekar yaşadı. Hikâyesi ve sözleri 13. yüzyıl sufilerinden Feriüddin Attar'ın, kimi evliyaların hayatları ve sözlerini derlediği ünlü eseri "Tezkiret'ül Evliya"da yer almaktadır. Attar; kendisine, neden kitabına Rabia'yı aldığını soracak olanları, Peygamberin, ""Allah sizin suretlerinize değil niyetlerinizle bakar."" sözünü delil göstererek yanıtlamaktadır.
Erol Evcil
Erol Evcil (d. 2 Mayıs 1966) tefeci Nesim Malki cinayetinin azmettiricisi olduğu gerekçesiyle yargılanan Bursalı iş adamı. Eşrofolu Turizm şirketiyle 1986 yılında iş hayatına atılan Evcil, 1991 yılında Cavit Çağlar'ın oğlu Mustafa Çağlar'la yakın ilişkisi sayesinde iplik işine girdi. Çağlar ve Ali Osman Sönmez'den iplik alarak piyasaya girdi.
Uzun süre sahte pasaport alarak askerlikten kurtulmak için hile yaptığı gerekçesiyle gıyabi tutuklama kararıyla arandı.
Bu süre zarfında İş Bankası'ndan kredi aldı. Asker kaçağı olarak yakalandıktan sonra İstanbul Barosu Yönetim Kurulu'nda yer alan Adil Öngen'in Türkbank'ın Evcil'e satışına engel olduğu için Alaattin Çakıcı'nın adamları tarafından taranması olayına adı karıştı. Bu olay ise aralarında geçen telefon görüşmeleri yüzünden patlak verdi.
Haziran 1997'de Orta Doğu ve Balkanlar'ın en büyük entegre zeytin fabrikasını kurduğunu kamuoyuna ilan eden Evcil'in, adı kısa sürede "Zeytin Kralı"na çıktı. Alaattin Çakıcı'nın arkadaşı olduğu bilinen Evcil'in bu ilişkileri sayesinde kamu bankalarından rahatlıkla kredi aldığı da ortaya çıktı.
İş Bankası'nın, Evcil'in dev yatırımı Eze Zeytincilik'e 150 milyon dolar kredi verdiği, ayrıca Evcil'in 26.7 milyon dolarlık borcunu da karşıladığı ortaya çıktı. Bu süreç, yıllarca İş Bankası Genel Müdürlüğü görevini yürüten Ünal Korukçu'nun bankadan emekli olmasına neden oldu.
Türkbank'ın ise iş adamı Korkmaz Yiğit tarafından satın alınma girişiminden önce Evcil'e 12.5 milyon dolarlık döviz kredisinin yanı sıra 1.5 trilyon liralık da dövize endeksli kredi verdiği belirlendi.
Evcil ayrıca Adil Öngen'in arabasının kurşunlanması olayında Çakıcı'yı azmettirdiği gerekçesiyle suçlandı ve hakkında 8 y |
ıl 9 ay hapis istemiyle dava açıldı.
İddianamede, Evcil'in Türkbank'ı almak istediği, banka müdür muavinlerinden Burhan Ünlüata'nın bu girişime engel olması üzerine Ünlüata'nın yakın arkadaşı borsacı Adil Öngen'e baskı yaptığı belirtildi. Evcil'in Öngen'i defalarca telefonla arayarak tehdit ettiği öne sürülen iddianamede, sanığın Çakıcı'yı devreye soktuğu da belirtildi.
Nesim Malki cinayetini azmettirdiği gerekçesiyle tüm dünyada İnterpol tarafından aranan Erol Evcil, 28 Kasım 1999'da Bursa'da bir villaya düzenlenen operasyon sonucu yakalandı.
Uzun süre Bursa'da sorgulanan Evcil'in son bir yıldır Bursa'da saklandığı ortaya çıktı. Evcil, Bursa Emniyeti'nde verdiği ifadede Malki cinayetini azmettirdiğini itiraf etti.
İstanbul DGM'de de sorgulanan Evcil, Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi'ne konuldu. Malki cinayeti ve Türkbank'ın resmi ihalesine fesat karıştırmak iddiasıyla yapılan soruşturma sonucunda, İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Evcil hakkında kamu davası açıldı.
İddianamede, Evcil'in 'suç işlemek için çete oluşturmak', 'taammüden adam öldürmeye azmettirmek', 'tehditle menfaat sağlamak' suçlarından bir kez idam ve 27 yıldan 44 yıla kadar da hapis cezasına çarptırılması istendi.
Evcil, 27 Mart 2000'de Malki cinayetinin azmettiricisi olarak DGM'de hakim karşısına çıktı. Evcil, iddianamenin üç gün önce kendisine ulaştığını söyledi ve savunmasının hazırlanması için süre talep etti.
Ancak mahkemede konuşmayan Evcil'in 28 Mart'ta gazetelerde yer alan poliste verdiği ifadeler herkesi şok etti. Evcil ifadesinde, "DYP - SHP döneminde THY'nin uçak alımını kazanmak için Euro Special firması, dönemin Ulaştırma Bakanı Topçu, Devlet Bakanı Çağlar ve THY Yönetim Kurulu Başkanı Yardelen'e 55 milyon dolar komisyon verdi. Paranın paylaşılmasında Malki'nin İsviçre'deki Swiss Bank - Swiss Lant Bank hesabı kullanıldı. Malki bana banka dekontlarını gösterdi ve 'Bu silah bende oldukça bana kimse bir şey yapamaz' dedi" dedi.
Evcil, 3 Nisan 2000'de "densizlik" olarak değerlendirdiği Türkbank ihalesine fesat karıştırmak iddiasıyla yargılandığı davada tahliye edildi. Duruşmada iş adamı Korkmaz Yiğit'le ilk kez karşılaştığını söyleyen Evcil, mahkeme sonunda Yiğit'le el sıkıştı. Duruşma hakimi Sedat Karagül'ün, Çakıcı'yla tanışmak için neden Japonya'ya gittiğini sorması üzerine Evcil, "Aslında ortak bir yönümüz yok. Sadece çok iyi bir dostum" dedi. Polise verdiği ifadenin işkence altında alındığını belirten Evcil, "Filistin askısı yapıldığı zaman seviniyordum. Diğerlerinin yanında onun acısı az kalıyordu. Yakınlarıma da aynı işkenceyi yapacaklarını söylediler. Sevdiklerimin acı çekmemesi için her şeyi kabullendim" diye konuştu. Malki cinayetini azmettirmek suçundan hala tutuklu bulunan Evcil, tekrar cezaevine gönderildi.
Klorür
Klorür, nötr haldeki klor atomunun, bir elektron alarak iyon (anyon) haline geçtiğinde aldığı isim. Cl olarak gösterilir. Klorür iyonu içeren maddelere de verilen bir isimdir. Bir iyon olduğundan dolayı, kendi başına doğada yer almaz; ancak bir çözeltide karşı iyonu ile yer alabilir.
Çok bilinen NaCl (sofra tuzu) klorürün suda iyonlaşması göz önüne alınırsa,
NaCl → Na + Cl
Suda klorür iyonları bu şekilde oluşur. Klorür, canlı metabolizması için önemlidir.
Sınavsız geçiş
Sınavsız geçiş, özellikle meslek liselerinde eğitim alınan bölümün üniversite düzeyindeki meslek yüksek okulu karşı denk gelen yere öğrencinin sınava tabi olmaksızın mesleki lisede almış olduğu eğitimin akademik olarak tamamlamasını ve bu sayede akademik kariyer yapmasına olanak sağlayan eğitim geçiş sistemdir.
Androloji
Androloji (Yunanca: "Andros (erkek)" ve "Logos (bilim)"), erkek ve kadının cinsel sağlığı, erkek kısırlığı, mikropenis ve bununla ilgili tüm anatomi, fizyoloji, biyokimya gibi temel araştırmaları inceleyen tıp dalı.
Erkekbilim olarak çevrilse de, erkek ve kadın cinsel fonksiyonlarının benzerlikleri ve birbirlerini tamamlayan özellikler taşımaları nedeniyle kadın cinsel fonksiyonlarını da inceler. "Kadın olmadan erkek, erkek olmadan kadın cinselliği olmaz" prensibini kullanır.
Androloji, üroloji biliminin bir alt dalı konumundadır. Gerçekte de üroloji ve androloji aynı anatomofizyolojik alanda işlev görmektedirler.
Anadolu, Antik Yunan ve Roma medeniyetlerinde cinsellikle ilgili birçok eser bulunmaktadır. Bu dönemlerde cinsellik tanrısal bir güç olarak değerlendirilmiştir.
Kaçkar Dağları
Kaçkar Dağları, Türkiye'nin kuzeyinde, Doğu Karadeniz sahili boyunca uzanan bir dağ sırası. Kuzey Anadolu Dağları'nın doğudaki bölümünü oluşturur. Doğusundaki birçok zirvesi 3500 m üzerindeyken, batı kesimi 2000 m yüksekliğe kadar ulaşır. En yüksek noktası olan Kaçkar Kavrun Dağı 3932 m yüksekliktedir. 1994 yılında milli park ilan edilmiştir. Milli parkın büyük bir bölümü Rize ili Çamlıhemşin ilçesi sınırları içinde, küçük bir bölümü de Artvin ili Yusufeli ilçesi sınırları içinde kalmaktadır.
"Kaçkar" ismi farklı anlamlarda kullanılabilmektedir:
Kaçkar Dağları; dağcılık, kaya tırmanışı, trekking, rafting ve kayak gibi sporlar için bir merkez haline dönüşmüştür. Bölgenin kendine özgü doğası ve kültürel yapısı, çok sayıda yerli ve yabancı turisti çekmektedir. Dağların önemli bir bölümü doğal park sınırları içinde yer almaktadır.
Kaçkar Dağları başlıca üç bölüme ayrılır:
Merkez grupta yer alan Kaçkar Dağı zirvesi, 3.937 m'lik irtifasıyla Türkiye'nin 4. yüksek dağıdır. Kaçkar dağının zirvesi Artvin ili Yusufeli ilçe sınırları içindedir. Sıradağlar üzerinde 3.500 m'nin üzerinde yüksek başka zirveler de vardır.
Dağlarda su bolluğu dikkati çeker. Akarsular, silsilenin hem güneyinde hem de kuzeyinde derin vadiler oluşturarak akarlar.
Anadolu'nun diğer yüksek dağlarında olduğu gibi Pleistosen buzullaşması, Kaçkar Dağı'nda (3932 m) da belirgin izler bırakmıştır. Pleistosen'deki kalıcı kar sının 2700 m olan Kaçkar'da buzul izleri kuzeyde 2000, güneyde 2200 m lere kadar rahatlıkla izlenebilmektedir. Burası, bugün de Anadolu'nun en önemli aktüel buzul alanlarından birisidir. Kaçkar Dağı'nın daha çok kuzey yamaçlarında yer alan, aktüel buzullarının dilleri 3000–3200 m lerdedir.
Pleistosen'de kilometrelerce uzunluğa sahip olan büyük buzullardan arta kalan tekne vadilerin tabanlarında çeşitli yükseltilerde yayla yerleş¬ meleri vardır. Yaylaların konumlarıyla buzul şekilleri arasında sıkı bir ilişki sözkonusudur.
Kaçkar Dağı'ndaki buzul şekilleri dört büyük tekne vadi ve onlara kavuşan pek çok yan kolda toplanmıştır. Buzul vadilerinden, Hastaf ve Dübe, güneybatıdan kuzeydoğuya, Ceymakcur vadisi güneydoğudan kuzeybatıya, Kavran vadisi ise güneyden kuzeye uzanmaktadır.
Hastaf Vadisi: Bu vadi Kaçkar Dağı'nın güney yamaçlarına ve Soğanlı Dağı'nın kuzey yamaçlarına yerleşen çeşitli boyutlarda sirklerle başlar. Kaçkar Dağı'nın güney yamacında yer alan sirkler içerisinde birbirinden farklı büyüklükte aktüel buzullar da yer almaktadır.
Dübe Vadisi: Hastaf vadisine paralel olarak uzanan ve Kaçkar Dağının doğuya bakan yamaçlarında' kı sirklerle başlayan, Dübe vadisinin uzunluğu yaklaşık 5 km dir. Bu vadinin kökünde, taban seviyesi 3130 m olan sirkin, kuzeye bakan yamacında küçük bir buzul vardır. Bu sirkin önünde düzenli sıralar halinde bulunan genç moren depoları oldukça geniş bir alana yayılmıştır.
Ceymakcur Vadisi: Dübe vadisinin güneye bakan yamaçlarındaki, küçük bir buzul vadisinin kuzeyinden, 3250 m yükseklikteki Ceymakcur gediği aracılığı ile, Kaçkar Dağı'nın üçüncü büyük buzul vadisi olan Ceymakcur vadisine geçilir. Ceymakcur sistemi başlıca iki buzul vadisinden oluşur. Bu vadilerden batıda yer alan ve daha büyük olanı, taban seviyeleri 2750–2800 m lerdeki dört sirke bağlanan küçük vadilerin birleşmesiyle meydana gelmiştir.
Kavran Vadisi: Kaçkar doruğunun kuzeybatısında yer alan vadi, güneyden kuzeye doğru uzanır. Uzunluğu yaklaşık 7,5 km, eğimi ise % 10 kadar olan bu vadi doğusundan iki kol alır. Vadinin doğuya bakan yamaçlarında ise sirkler dikkati çeker. Kavran tekne vadisi, güneyinde yer alan 2850–2900 m lerdeki sirklerle başlar. Bu sirklerin önündeki belirgin moren seddinin gerisinde, bulunan gölün yükseltisi 2855m dir.
Kaçkar Dağı'ndaki sirklerin dağılışı ve buzul vadilerinin uzanışlarında bazı yapısal etkiler de gözlenmiştir. Sirkler ve aktüel buzulların yerleştiği alanların, özellikle kolay aşınabilen serpantinleşme zonlarına uygun dağılışları dikkati çeker. Bunun en belirgin örneğini, Deniz Gölü'nün güneyinden başlayan ve aktüel vadi buzuluna kadar izlenebilen, zayıf bir zona yerleşen göller ve aktüel buzullar oluşturur. Hastaf buzul vadisinde de benzer bir durum söz konusudur. Burada bakı koşullarının yanı sıra, yapısal etkilerin de morfolojiye yansıdığı gözlenmiştir. Vadinin kuzeye bakan yamaçlarında volkanik kayaçlar, güneye bakan yamaçlarında daha kolay ayrışabilen volkanosedimanter kayaçlar vardır. Buzul vadisi bu litolojik farklılığın oluşturduğu zayıf zonda açılmıştır. Vadinin güneye bakan yamaçlarının büyük bölümü, bakının yanı sıra litolojinin de etkisiyle, kayşat konilerince örtülmüştür. Bunun sonucunda Hastaf buzul vadisi asimetrik bir görünüm kazanmıştır.
Doğu Karadeniz Dağları'nın en yüksek zirvesi Kaçkar Dağı (3932 m) olup yamaçlarında 6 adet buzul barındırmaktadır. Bunlardan en büyüğü 2850 m'ye kadar inmekte olup, Kaçkar I buzulu olarak adlandırılmıştır. 1975 yılı Landsat MSS uydu görüntülerinde ise Kaçkar I buzulu 3650 m civarında başlayıp 2900 m'ye kadar inen ve toplam uzunluğu 1500 m olan bir buzul olarak tespit edilmiştir. buzulun 3600– 3000 m yüksekliğinde 1250–1300 m'lik bir uzunluğa sahip olduğunu belirtilmiştir. Bölgede bulunan diğer buzullardan Kaçkar II buzulu 3000 m'ye ve Kaçkar III buzulu da 2940 m'ye ulaşmaktadır. 1975 tarihli Landsat MSS uydu görüntülerinde ise 3650 m'den başlayan iki buzul sırasıyla 2990 m ve 3130 m'ye kadar inmektedirler. Araştırmacılara göre 700 ve 500 m'lik buzul uzunlukları ölçülmüştür. Dolayısı ile çalışmalar da daha önce Güneydoğu Toroslar'da, Cilo Dağı'nda da gözlenen buzulların erime eğilimini kesin olarak kanıtlamaktadır. Kaçkar Dağı'nda çok daha k |
üçük boyutlu üç adet çekirdek buzul da (Krenek I, Krenek II ve Dübe buzulları) bulunmaktadır. Kaçkar Dağı ve civan içerdiği 4 adet tekne buzul vadisi, çeşitli tipteki morenleri ve yüzeyleri 750 m"'yi bulan buzul gölleri ile tipik bir buzul morfolojisi sunmaktadırlar.
'Kaçkar' kelimesinin Ermenice "Haçlı taş" anlamındaki "Haçkar" (Խաչքար) kelimesinden gelmektedir.
Kaçkar Dağları, sadece çok ince bir sahil hattının hemen arkasında, Karadeniz'in güney sahilindedir. Dik olan kuzey örtüsü, sık ve bol yağış alması sebebiyle sık ormanlıdır. Başlıca olarak fındık, çay, tütün ve zeytin yeni yeni olarak da kiraz ve narenciye burada yetiştirilir. Doğudaki alçak bölgelerinde de Türkiye'nin pirinç üretim merkezleri bulunur. Çok dik zemine sahip ya da zemin emniyeti olmadığından herhangi yetiştiriciliğe uygun olmayan alanlarda, kısmen yoğun bir şekilde ormangülü örtüsü hakimdir. Kaçkar Dağları'nın Kuzey doğusunun sahil kesimlerinde ise son zamanlarda kivi, yaban mersini üretimine başlanmıştır. Şeker hastalığında ilaç kadar etkili olan karayemiş meyvesi ve kestane ormanlıklarından yararlanarak yüksek rekoltede kestane balı üretimi yapılmaktadır. Yüksek bölgeler mera olarak da kullanılır. Ormanlar en başta göknar, kayın ya da karışık orman olarak şekillenmiştir. Orman sınır 2000 m ile 2300 m arasında bulunur.
Güney'e, Anadolu'ya doğru, düşük yağış miktarı nedeniyle orman alanlar daha azdır. Burada çok seyrek yerleşimi olan ve step karakterli bir tabiat hakimdir. Sadece nehir boylarında ve nehir çanakları tabiatında söğütler ve kavaklar gelişmiştir. Seyrek olarak ve tek tek meşe ve karaçam mevcuttur. Bütün bölgede çok seyrek yerleşim olduğundan flora ve fauna çok çeşitlilik gösterir.
Olimpiyat Stadyumu (Atina)
Atina Olimpiyat Stadyumu, (Yunanca:Ολυμπιακό Στάδιο) Yunanistan'ın Atina şehrinde bulunan bir stattır. İlk olimpiyat oyununa ve Atina 2004 Yaz Olimpiyatları'na ev sahipliği yapan stadyumdur.
71.030 kişilik kapasiteye sahiptir. Panathinaikos ve AEK takımları bu stadı kullanmaktadır. Stad, Atina'nın kuzeyindeki Maroussi bölgesinde bulunmaktadır. 1879 yılında ilk kazma vurulmuş, 1882 yılında da hizmete girmiştir. 2004 Atina Olimpiyatları için kapasitesi arttırılmıştır. 1986 yılındaki Panathinaikos-AEK Atina maçında 74,473 kişiyle seyirci rekoru kırılmıştır. 1982 Avrupa Atletizm Şampiyonası'na,1991 Akdeniz Oyunları'na ve 1997 Dünya Atletizm Şampiyonası'na ev sahipliği yapmıştır.Diğer bir ismi de Sypros Louis'dir. Ayrıca stad UEFA tarafından 5 yıldıza layık görülen stadlar arasındadır.
Stadyum, Avrupa Şampiyonlar Ligi 2007 finaline de ev sahipliği yapmıştır. Daha önce 1994 Avrupa Şampiyonlar Ligi finali,1993 Şampiyon Kulüpler Kupası finali ve 1987 UEFA Kupa Galipleri Kupası finaline de ev sahipliği yapmıştır.
Angeloloji
Angeloloji, hiyerarşik sistemde melekleri, mesaj getiren yaratıkları, göğe ait yaratıkları ve güçleri ve onların düzenlerini araştıran bir teoloji alt dalı.
Amsterdam Arena
Amsterdam ArenA, Hollanda'nın Amsterdam şehrinde bulunan bir stadyumdur. Ajax takımı ile Avrupa Amerikan Futbolu Ligi (NFL) takımlarından Amsterdam Admirals bu stadı kullanmaktadır.
Stad, ilk başta Amsterdam'ın 1992 Yaz Olimpiyatları adaylığı sırasında gündeme geldi ve yapılması planlanan stadın, olimpiyat organizasyonlarının merkezi olması planlanmıştı. Fakat olimpiyatları düzenleme hakkı Barselona'ya verilince bu proje, geçici olarak rafa kalktı. Proje daha sonra yeniden gündeme geldi ve stadın 1994 yılında temeli atıldı. 51,628 kişilik kapasitesi vardır. Kraliçe Beatrix, stadyumu 14 Ağustos 1996’da resmen hizmete açmıştır. Amerikan futbolu müsabakalarının da yapıldığı bir yer olan Amsterdam Arena; konferans merkezi ve pop konserlerinde sahne olarak da kullanılmaktadır. İçinde ayrıca restoranlar, konferans odaları ve taraftarların çeşitli ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik birimler yer almaktadır. En önemli özelliklerinden biri ise çatısının açılıp kapanabilmesidir. Maliyeti yaklaşık 96 milyon Eurodur. 2000 Avrupa Futbol Şampiyonasına ev sahipliği yapan statlardan biridir. Stadyumun zemini; fırtına, yağmur, kar gibi doğa olaylarından etkilenmemekte ama tavanının kapalı kalması nedeniyle gün ışığı göremeyen çimlerin, her ay değişmesi gerekmektedir. Ayrıca 8 dakika gibi kısa bir zamanda boşaltılabilme özelliğine sahip olan statta sigara içmek yasaktır. Adresi; Arena Boulevard 29,1100 AM Amsterdam'dır. Ayrıca UEFA tarafından 5 yıldıza layık görülmüştür. Michael Jackson, Tina Turner, David Bowie, Eminem, Robbie Williams, Andre Hazes, The Rolling Stones, Celine Dion, U2 ve Madonna gibi şarkıcılar da burada konser vermiştir. UEFA Şampiyonlar Ligi'nin 1998 finali bu statta oynanmıştır. 2005 yılında ünlü futbol adamı Rinus Michels'in ölümünden sonra Ajax taraftarları, bu stadın isminin Rinus Michels Stadı olarak değiştirilmesini istedi fakat bu öneri kabul edilmedi.
1950 Türkiye genel seçimleri
1950 Türkiye genel seçimleri, 14 Mayıs 1950 tarihinde düzenlenen ve TBMM 9. dönem milletvekillerinin belirlendiği seçim. "Gizli oy , açık tasnif" yönteminin ilk kez uygulandığı 1950 seçimleri, Türkiye tarihinin ilk demokratik seçimi olarak kabul edilir. 1946 genel seçimlerinden sonra, Cumhuriyet tarihinde tek dereceli olarak düzenlenen ve birden fazla partinin katıldığı ikinci milletvekilliği genel seçimidir.
Liste usulü çoğunluk sisteminin uygulandığı seçimlerde oyların yaklaşık yüzde 55'ini alan Demokrat Parti kazandığı 416 milletvekilliğiyle TBMM'deki sandalye sayısının yaklaşık yüzde 85'ini elde etti. Bu seçimlerle Cumhuriyet Halk Partisi'nin 27 yıllık iktidarı da sona erdi. Türk siyasi tarihinde iktidarın ilk kez “barış havası” içinde ve halkın arzusuna uyarak “sükunetle” el değiştirdiği 14 Mayıs 1950 seçimleri, "Beyaz İhtilal" olarak da adlandırılır.
Ocak 1946'da kurulan Demokrat Parti'nin (DP) yurt düzeyinde örgütlenmesini tamamlayamadan, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) meclis grubu erken seçim kararı almıştı. Temmuz 1946'da yapılan tek dereceli seçimlerde açık oy, gizli sayım yöntemi iktidarın seçim sonuçlarını çarpıtmasını kolaylaştırmıştı. Seçimlerde CHP'nin 395, DP'nin 66 milletvekilliği kazandığı açıklanmıştı.
Seçimlerin ardından hükümeti kurmakla görevlendirilen Recep Peker, 1946'da 7 Eylül Kararları'nı alarak daha liberal bir ekonomi politikasına yöneldi. Bununla birlikte devam eden demokratikleşme süreci Peker'in muhalefete karşı sert tutumu yüzünden aksadı. DP I. Kongresi'nde (10 Ocak 1947) Anayasa'ya aykırı kanunların kaldırılması, yeni bir seçim yasasının hazırlanması, Cumhurbaşkanı'nın tarafsız olması istendi. Bu koşullar gerçekleştirilmezse DP meclis grubunun "sine-i millet"e dönmesine karar verildi. Gerilimi yatıştırmak isteyen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Recep Peker ve DP Genel Başkanı Celal Bayar arasında barışı sağlamak için bir dizi görüşmeler yaptı ve yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile DP'ye bundan böyle baskı yapılmayacağına dair güvence verdi. Peker'in siyaseti CHP içindeki ılımlılardan oluşan "35'ler" diye bilinen grup tarafından eleştirilmeye başlandı. İnönü'nün de desteğini yitiren Peker başbakanlıktan ayrılmak durumunda kaldı.
Yeni hükümeti Eylül 1947'de Hasan Saka kurdu. Saka hükümetinin muhalefetle ilişkileri daha ılımlı oldu. Muhalefetin antidemokratik bulduğu bazı yasalar değişti; Muhalefetin eleştirdiği Köy Enstitüleri'nin klasik öğretmen okulu yapısına dönüştürülmesi girişimleri başlatıldı, valilerin il başkanlığı yapma uygulamasına son verildi ve cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığı ilişkisinin gevşetilmesi bizzat İnönü tarafından savunuldu.
Partiler arasındaki ılımlı hava, muhalefet partisi DP içinde huzursuzluğa neden oldu. CHP'ye karşı sert siyaset izlenmesini isteyen Kenan Öner, Sadık Aldoğan, Hikmet Bayur DP yöneticilerini muvazaa (danışıklı davranma) ile suçladılar. Parti içi bölünme bu grubun ayrılarak Millet Partisi'ni kurmasına yol açtı (Temmuz 1948). Mareşal Fevzi Çakmak'ın fahri başkanı olduğu partinin ilk başkanı Hikmet Bayur oldu. MP'nn kurulmasıyla DP meclis grubu 31'e geriledi. DP bu süreçte dağılmamak için siyasetini sertleştirmeye başladı. DP'nin II. Kongresi'nde (20-25 Haziran 1949) I. Kongre'deki istekler yinelendi, seçim yasasının değiştirilmesi öncelikle istendi. Kongrede alınan karara göre oylar iktidar tarafından değiştirilirse, seçim hilelerine başvurulursa vatandaşlar meşru müdafaa durumunda olacaklar, CHP yönetimi "milletin husumetiyle" karşılaşacaktı. CHP iktidarının "Millî Husumet Andı" adını taktığı bu karara rağmen hükümetle ilişkiler yumuşadı.
Seçim kanunu, uzun çalışmalar sonucu CHP ve DP’nin uzlaşmasıyla 16 Şubat 1950 tarihinde yeniden düzenlendi. Bu seçim kanunu, tek dereceli, eşit ve gizli oy, açık tasnif ve her ilin bir seçim çevresi kabul edildiği liste usulü çoğunluk sistemi (çok oy alanın seçilmesi) ilkelerine dayalı, yargının denetim ve yönetiminde bir seçim sistemi getirmekteydi. Bu seçim kanununa göre 22 yaşını bitiren her Türk vatandaşı seçme, 30 yaşını bitiren her Türk vatandaşı da seçilme hakkına sahipti.
Yeni seçim yasası, getirdiği tek dereceli, gizli oy açık sayım ve çoğunluk sisteminden başka; en az beş ilden aday gösterebilen partilerin radyodan yararlanmalarını, Yüksek Seçim Kurulunun oluşturulmasını, seçimlerin yargıç güvencesi altında yapılmasını, idare amirleri, memurların, askeri kişilerin ve milletvekillerinin görev yaptıkları yerin seçim bölgesindeki seçim kurullarına seçilememeleri, siyasi parti ve bağımsızların sandık başlarında gözlemci bulundurabilmeleri, oyların kapalı yerde verilmesi, seçim sonuçlarının hemen açıklanması, kazanan adayların listesinin asılması, oy pusulalarının Sulh Hukuk Mahkemelerinde korunması ve TBMM ya da Yüksek Seçim Kurulu’nun isteği olmaksızın nakledilememesi, 11 kişiden oluşacak olan Yüksek Seçim Kurulu’nun 6 üyesinin Yargıtay, 5’ininde Danıştay üyeleri arasından gizli oyla seçilmesi gibi yenilikler getirmekteydi.
Milletvekili seçiminin yapılması amacıyla CHP Meclis Grubu 21 Mart 1950 tarihinde son toplantısını yaparak, TBMM’nin 24 Mart’ta seçim kararı almasına ve seçimlerin 14 Mayıs’t |
a yapılmasına karar verdi. TBMM, 24 Mart’taki son toplantısında DP’lilerin meclisin 15 Nisan’a kadar açık olması isteğine rağmen erken seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılmasını 22 muhalif oya karşı 299 oyla kabul etti.
CHP, 14 Mayıs 1950 seçimlerine hazırlanmaya daha seçim kararı alınmadan önce 1949 yılı içinde başladı. Millet Partisi'nin kurulmasıyla sonuçlanan ayrılıkla sarsılan DP iç sorunlarıyla uğraşırken, CHP de hükümet değişikliğine gitmiş, medrese eğitimi almış olan Şemsettin Günaltay Başbakan olmuştu (Ocak 1949). CHP'nin din düşmanı bir parti olduğu görüşünü yaymaya çalışan muhalefete karşı imam hatip okulları (İstanbul İmam Hatip Lisesi), ilahiyat fakültesi (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi), tekke ve türbeler açılarak karşılık verildi, ilkokullara din dersi koyuldu.
1950 seçimlerinde CHP, devletçiliği daha çok sınırlandıracağını, özel girişime daha çok olanak tanıyacağını, yabancı sermayenin gelmesi için kolaylıklar sağlayacağını, Türk Lirası'nın değerini koruyacağını vadetti. Vergi reformu, çift meclis, CHP'nin altı ilkesinin anayasadan çıkarılacağı gibi öneriler getirdi. 14-22 Mart 1950 tarihleri arasında TBMM, Toprak Reformu Kanunu’nu ele aldı ve uygulanamaz hale getirecek şekilde toprak sahipleri lehine değiştirdi.
Muhalefet partilerine kayacak oyların çekilmesi için verilen ödünlerle CHP, ilk kez 1946 seçimlerinde uygulanan çoğunluk sistemine de güvenerek, 1950 milletvekili genel seçimlerini açık farkla kazanacağı inancındaydı. Yasal bir engel olmadığı halde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Şemsettin Günaltay dışında hiçbir CHP'li iki yerden birden adaylığını koymadı.
DP, TBMM’de seçim kararı alındıktan sonra propaganda faaliyetlerine başlamış, açık ve kapalı toplantıların yanı sıra kırsal alana özel bir önem vermişti. CHP gibi DP de bir seçim bildirisi yayınlamış, iktidara geldiği takdirde yapacaklarını ilan etmişti. 8 Mayıs’ta ilan edilen bu bildiride; CHP’nin seçim bildirisi açıkça eleştirilmiş ve ileri sürülen vaatlerin hiçbir zaman gerçekleştirilmeyeceği belirtilmişti. DP bildirisinin geneline bakıldığında CHP’nin seçim bildirisiyle birçok noktada birleştiği görülmektedir. DP’nin yapmayı vaat ettiği, özel sermaye ve yabancı sermaye için güvenilir ekonomik yapının sağlanacağı, vergilerin azaltılacağı, devlet tekelinin kaldırılacağı gibi vaatlerin CHP bildirisini benzerliği vardı. “Söz milletindir” şeklinde biten DP seçim bildirisinde iki önemli nokta dikkati çekmektedir. Bunlardan biri “millet hâkimiyeti yerine tek parti ve zümre hâkimiyetine engel olamayan” Anayasanın, vatandaş hak ve hürriyetlerini ve millet iradesine dayanan istikrarlı bir devlet düzenini güvence altında bulunduracak bir şekilde değiştirilmesi vaadi olmuştur. Diğeri de; “Bir iktidar değişikliği halinde memlekette maddî ve ruhî hiçbir sarsıntıya meydan vermiyeceğiz” ifadeleridir.
CHP ve DP ülke genelinde seçimlere katılırken, Millet Partisi (MP) sadece 22 ilde aday gösterdi. Millî Kalkınma Partisi (MKP) (İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale, Aydın, Ankara, Bursa), Türk Sosyal Demokrat Partisi, Çiftçi Partisi, Toprak Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi ise sadece İstanbul’da seçime katılmışlardır. CHP'nin aday listeleri 22 Nisan'da, DP'nin aday listeleri ise 24 Nisan tarihinde açıklandı.
Ilımlı bir siyaset ortamında yapılan 14 Mayıs 1950 seçimleri, CHP için büyük bir yıkım oldu. DP'nin üstünlüğüyle sonuçlanan seçimler sonunda CHP 27 yıllık iktidarını yitirdi. Liste usulü çoğunluk sistemi nedeniyle, oyların yüzde 55'ini alan DP kazandığı 416 milletvekilliğiyle TBMM'nin yüzde 85'ini elde ederken, buna karşın CHP yüzde 40 oy oranıyla kazandığı 69 milletvekilliğiyle TBMM'nin ancak yüzde 14'ünü elde edebildi. MP ve Bağımsızlarsa 1'er milletvekiliyle TBMM'ye girdiler. DP listelerinden bağımsız olarak seçimlere giren 5 aday (Ali Fuat Cebesoy (Eskişehir), Halide Edib Adıvar (İzmir), Hamdullah Suphi Tanrıöver (Manisa), Nadir Nadi (Muğla), Sinan Tekelioğlu (Seyhan)) milletvekili seçildi. Seçime katılım oranı %89,3 olarak gerçekleşti. 63 seçim çevresinden 52'sinde DP, 10'unda CHP, 1'inde de Bağımsızlar birinci oldu.
22 Mayıs 1950'de Celal Bayar Türkiye'nin üçüncü cumhurbaşkanı seçildi. Aynı gün Adnan Menderes başkanlığındaki ilk DP hükümeti de kuruldu. Celal Bayar'dan boşalan DP genel başkanlığına da 9 Haziran Adnan Menderes getirildi.
1950 genel seçimleri'nin sonuçları;
Ayvaini Mağarası
Uluabat Gölü'nün güney bölümünde yer alan Ayvaini Mağarası'nın iki girişi vardır. Birinci giriş Bursa, Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Kazanpınar'da, diğer girişi yeraltı sularının yer üstüne çıktığı Nilüfer İlçesi'ne bağlı Ayvaköy'ü yakınında yer alır. İki girişi arasında 4 km mesafe vardır. Bursa'yı Mustafakemalpaşa'ya bağlayan eski yol mağara yakınından geçer.
Her iki yönden girişi bulunan mağara, girişlerinin sarp olması nedeniyle turizme kapalı olmakla beraber profesyonel dağcı ve mağaracılar tarafından tercih edilebilir. Hidrolojik olarak aktif bir mağaradır. Güney Marmara Bölgesi'nin en uzun mağarasıdır. Ayvaini Mağarası görünümleri ilginç ve büyüleyici damlataşlar (sarkıt, dikit, duvar damlataşları, sulu damlataş havuzları) ve göller ile kaplıdır. Gezi için rehber alınması gerekmektedir. Turistik gezilere açılması için çalışmalar sürdürülmektedir.
Uluabat
Uluabat, aşağıdaki anlamlara gelebilir:
Super Aguri F1
Super Aguri, 2006 sezonundan, 2008 e kadar Formula 1'de yarışmıştır.Pilotları genç ingiliz Anthony Davidson ve Japon Takuma Sato dur.2006 sezonundaki Honda aracı baz alınarak tasarlanmış bir otomobilleri vardır. Sezon sonunda genel duruma bakıldığında, bütçe bakımından asıl rakiplerinden olan Scuderia Toro Rosso'dan geride kalmış ancak Spyker F1'e oranla daha iyi performans göstermiştir. McLaren'in de casusluk skandalından dolayı puanları silinince 2007 F1 sezonunu 9. olarak tamamlamıştır.
1990 yılında Aguri Suzuki,F1 yarışlarında podyuma çıkan ilk Japon sürücüydü.O zamanlardan beri her zaman kendi kurduğu bir takımla F1'de yarışmayı hayal ederdi ve hayali en sonunda gerçeğe dönüştü. F1'de ilk yarışmaya başladığı 2006 sezonunda sezonu puansız kapatan ve gridin de hep en arkasında yer alan takım, 2007 sezonunda ilerleme kaydederek sezonu 4 puanla 9. sırada tamamlamıştır. 2008 yılında yarışacak sürücüler ise sponsor anlaşmazlıkları nedeniyle belirlenememiş, SA08'in basına tanıtımı ertelenmiş, takım Aralık 2007'den beri testlere katılmamıştır.Yaşadığı finansal sorunları bir türlü aşamadığı için 6 mayıs 2008 tarihinde Formula 1 dünya şampiyonasından çekildiği açıklanmıştır.
Super Aguri F1 Resmi Web Sitesi
Vodafone Türkiye
Vodafone Türkiye (resmî adıyla Vodafone Telekomünikasyon A.Ş.), Türkiye'de GSM hizmeti veren bir mobil telekomünikasyon işletmecisidir. Günümüzde GSM 900 ve 2100 MHz frekanslarını kullanarak hizmet veren işletmecinin, eski adı Telsim'di.
Vodafone Türkiye'nin 31 Mart 2016 verilerine göre 22.2 milyon mobil müşterisi bulunmaktadır.
Telsim'e, sahibi Uzan Grubu’nun borçlarından dolayı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından 13 Şubat 2004 tarihinde el konuldu. Daha sonra 28 Aralık 2005 tarihinde yapılan açık arttırmayla 4,55 milyar dolara İngiliz telekomünikasyon şirketi Vodafone'a satıldı. Böylece satış sonucunda Vodafone Türkiye kurulmuş oldu.
Şirketin dönüşüm sürecinde geçici olarak kullanılan adı olan "Telsim Vodafone", 24 Mayıs 2006 tarihinde "Vodafone Türkiye" olarak değiştirildi. 2007'nin ilk aylarında pek çok Telsim Cep Shop tabelası sadece Vodafone olarak değiştirildi ve 31 Mart 2007 tarihinde bayilerdeki değişiklikler tamamlandı. Yine dönüşümden sonra şirketin yönetimi, İstanbul İkitelli'deki genel merkezinden 12 Kasım 2007 tarihinde, Maslak semtindeki adı daha sonra Vodafone Plâza olarak değiştirilen Ece Plâza'ya taşındı.
Satın almadan sonra şirketin Yürütme Kurulu Başkanlığı'na Macar Attila Vitai atandı. Vitai'nin 2008 yılının Mayıs ayında görevinden istifa etmesinin ardından 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren Vodafone Türkiye'nin yeni Yürütme Kurulu Başkanı, daha önce Danone Türkiye Genel Müdürlüğü yapmış olan Serpil Timuray oldu.
Şirket, geçtiğimiz yıllarda Borusan Telekom ve Koç Net'i satın alarak internet servis sağlayıcıları pazarında inorganik olarak büyüdü.
3G veya kablosuz erişim (Wi-Fi) üzerinden televizyon, tablet, bilgisayar ve telefon üzerinden yayın yapan Vodafone'a ait dijital televizyon platformudur.
KKTC Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı Telekomünikasyon Dairesi ile Rumeli Telekom A.Ş.'nin karşılıklı sözleşmelerinden sonra, Ağustos 1995'te Kuzey Kıbrıs'ın ilk cep telefonu operatörü olarak kurulmuştur. Türkiye'de Telsim'in Vodafone'a devrinden kısa bir süre sonra 23 Ağustos 2006'da ise Vodafone Grubu'na dahil olmuştur. Fakat Güney Kıbrıs'taki GSM işletmecisi Cyta Mobile ve Rum hükümeti ile ilgili sorunlardan dolayı, adı Vodafone olarak değiştirilememiştir ve "KKTC Telsim" olarak kalmıştır.
Uluabat Gölü
Uluabat Gölü, eski ismi Apolyont Gölü, Bursa ilinde bir göldür.
Uluabat gölü Marmara Denizi'nin 15 km güneyinde ve Bursa ilinin 30 km batısında , Mustafa Kemalpaşa ilçesinin doğusu ve Bursa Karacabey karayolunun güneyinde 40° 12' kuzey, 28° 40' doğu koordinantları arasında yer alır. Rakım 7 metredir. Göl, Nisan 1998’de T.C. Çevre Bakanlığı tarafından Ramsar Alanı olarak kabul edilmiştir. Uluabat Gölü gerek plankton ve dip canlıları, gerekse sucul bitkileri, balık ve kuş populasyonları açısından Türkiye'nin en zengin göllerinden birisidir. Göl aynı zamanda Kasım 2000 de uluslararası bir sivil toplum kuruluşları ortaklığı projesi olan ve 2001 yılı itibarıyla dünyaca ünlü 19 gölü bünyesine alan Living Lakes (Yaşayan Göller) ağına dahil edilmiştir
Kuzeyinde Eskikaraağaç, Gölyazı ve Kirmiktir, batısında Mustafa Kemalpaşa, doğusunda Akçalar, güneyinde Akçapınar , Fadıllı ve Furla yer alır. Gölün kuzey kıyıları oldukça girintili çıkıntılı bir yapıya sahiptir. Bu kısımda bulunan iki yarımada da Eskikaraağaç ve Gölyazı (Apolyont) köyleri bulunmaktadır. Uluabat Gölü oldukça büyük ve sığ bir tatlı su gölüdür. Göl içinde alanları 0,25 ha (Heybeli Adası) ile 190 ha (Ha |
lilbey Adası) arasında değişen büyüklüklerde 11 ada bulunur. Bu adalar; en büyük ada Halilbey adası başta olmak üzere sırasıyla Terzioğlu (Süleyman Efendi) Adası, Manastır (Nail Bey Adası, Mutlu Ada) Adası, Arif Molla (Molla Efendi Adası), Şeytan Adası, Büyük ve Küçük Kerevit Adaları, Bulut Adası, Kız Adası ve Heybeli Adaları’dır
Bu adalar Jura kalkerinden oluşmuştur. Özellikle fırtınalı havalarda bu adalar birer dalga kıran görevi yapar.
Tektonizma kontrolünde açılan bir ova içerisinde alüvyal set gölü olarak gelişmiştir. Göl; kuzeyinde Neojen devri dolgularından oluşmuş alçak tepeler, güneyde ise Jura devri alçak dağları ile sınırlanmıştır. Uluabat Gölü’nün jeoljik evrimi hakkında değişik yorumlar mevcuttur. Pfannestiel, Marmara Denizi'nin güney ve güneybatı kıyısında yer alan Manyas, Apolyont (Uluabat) ve Sapanca göllerinin eski Sarmastik denizinin kalıntıları olduğunu jeolojik ve paleontolojil bulgulara dayanarak ileri sürmektedir. Artüz ve Korkmaz (1981), çalışmalarında Uluabat gölünün jeolojik evrimi bugünkü Saroz körfezi , Orta Marmara, Karacabey ve Bursa ovasından Adapazarı’na kadar uzanan bölgede kuvvetli çökme tektoniği (Graben) olayları sonucunda Sapanca, İznik, Apolyont ve Manyas çöküntü çukurları oluşmuştur. Mindel öncesi tatlı ve hafif acı su dönemidir ve eski öksin havzası oluşumu mevcuttur. Riss öncesi dönemde ise Trakya yükselmiştir. Pfannenstiel, Deveciyan ve Kosswig, Marmara Denizi'nin tatlı sudan tuzlu su dönemine geçiş sürecinde, tatlı ve hafif acı sulara ve buna uygun fauna elemanlarına sahip Sarmatik denizin birçok elemanlarının akarsuların beslediği sığınak bölgelere göçtüğünü belirtmekte ve gölün Sarmatik relikleri olan balık türlerinin bu duruma kanıt olduğunu ifade etmektedirler. Dalkıran (2001) ve Demirhindi (1972) de aynı oluşumu desteklemekte, kanıt olarak da Uluabat ve Manyas göllerinin faunasına adapte olmuş birkaç deniz balığının ve acı su formunun bulunmasını göstermektedir A. Philipson ve E. Lahn, Neojende Bursa-Gönen depresyonu çöküntü alanında büyük tatlı su gölünün oluştuğunu; Neojen sonu veya Kuvarter de meydan gelen hareketler sonucu, bu göl alanında 4 adet küçük küvetin oluştuğunu, diğer iki küvetin (Bursa ve Gönen) alüvyonlarla dolduğunu ve geriye Uluabat ve Kuş göllerinin kaldığını belirtmiştir. (Karacaoğlu 2001)
Uluabat Gölü çevresinde gözlenen en yaşlı birim Paleozoik metamorfik seridir.
Tabanda gnaysla başlayan yapı daha sonra mermer mercekleri içeren şistlerle devam eder.
Gölün ortalama derinliği 2,5 metredir. Büyük bir bölümü oldukça sığ olup, bu kesimlerdeki derinlik 1-2 metre arasında değişmektedir. En derin yeri Halil bey Adasındaki 10 metreyi bulan çukurluktur.
Doğu-batı yönünde uzunluğu 23–24 km, genişliği ise 12 km kadardır.
Ulubat Gölü 136 km² yüzölçümlü bir göldür. Yayvan çanaklı gölde yağışlardan sonra kabarma ve çukur yerlere taşkınlar olur bu sıralarda gölün yüzölçümü 160 km² yi geçer.
Gölde bazı adacıklar ve kayalıklar bulunur. Kalker yapılı bu adacıkların en önemlileri Halil Bey adası, Heybeli Ada ve Kız Adası’dır.
Günden güne çevreden ortaya doğru sığlaşmakta olan göl kirli beyaz bir renge sahiptir. Dibi çamurlu bir yapıya sahiptir, rüzgârlı havalarda bulanıklaşır.
Uluabat gölü ve çevresinde Marmara iklimi egemendir. Genellikle her mevsimde yağış olmakla beraber yaz ayları sıcak ve az yağışlı, kış ayları soğuk ve yağışlı, bahar ayları ise ılık ve yağışlıdır. Bursa Meteoroloji İstasyonu'nun 1929-1986 yılları arasında 57 yıllık sıcaklık ortalaması verilerine göre Uluabat gölü ve çevresi yıllık ortalama sıcaklığı 14 °C dir. 1929-1978 yılları arası 49 yıllık verilere göre ise en yüksek sıcaklık 42.6 °C ile Ağustos ayına, en düşük sıcaklık – 25.7 °C ile Şubat ayına aittir. Bölgede yıllık yağış ortalaması 650 mm olup, 33 yıllık ölçümlerin sonucunda en az yağışın 10,6 mm ile Ağustos ayında en çok yağışın ise 104,9 mm ile Aralık ayında gerçekleştiği belirlenmiştir. Uluabat gölü havzasında hakim tek bir iklim olmamakla beraber yağışların kış ve bahar aylarına isabet etmesi tüm havzanın ortak karakteridir. Aşağı havzada yağmur,hakim yağış olurken , üst kısımlarda yağış, soğuk mevsimlerde kara dönmektedir. Havzanın tümünde etkin olan bir rüzgarın etkisinden bahsetmek pek mümkün olmamakla birlikte aşağı havzanın en etkin rüzgarı lodos, en sürekli rüzgarı da kuzey rüzgarı olmaktadır.
Uluslararası önemine rağmen göl ekosistemi aşırı avlanma, kıyı gelişimlerinde meydana gelen arazi ıslahları ve tarımsal endüstriyel ve evsel atık deşarjlarının neden olduğu ötrafikasyon tehlikesi altındadır. Bu tehditlerden bazıları:
Uluabat Gölü, biyolojik üretim yönünden ötrofik (bol gıdalı) göllerimizden biridir. Planktonlar ve dip canlıları bakımından zengin oluşu, değişik türden çok miktarda canlının üremesi ve beslenmesi için ideal bir ortam oluşturmuştur. Gerek bitki gerek hayvan türleri açısından Türkiye‘deki en zengin göl durumundadır. Uluabat gölü ve çevresinin taşıdığı ekolojik özellikler bu alana has bitki türlerinin meydana gelmesine sebep olmaktadır. Uluabat Gölü tipik bir sığ göldür. Sığ göllerin tipik özelliği olarak rüzgarın etkisiyle tam karışıma uğrar, ışık erişilebilirliğinin belirlendiği littoral bölgesi geniştir. Sığ göllerin durumunu açıklayan alternatif kararlı durumlar teorisi Uluabat Gölü’nde de geçerli görünmektedir. Bu teoriye göre sığ göller iki kararlı durumda olabilir. Birincisi, sucul bitkilerin alglere nazaran baskın durumda olduğu berrak su hali, ikincisi ise alglerin sucul bitkilere nazaran baskın durumda olduğu bulanık su halidir. Uluabat Gölü gerek plankton ve dip canlıları, gerek sucul bitkileri ve gerekse balık ve kus popülasyonları açısından Türkiye'nin en zengin göllerinden biridir.
Uluabat Gölü, Türkiye'deki 9 Ramsar Alanından biri olması ve uluslararası çaptaki önemine rağmen göl önemli ölçüde çevresel tehdit altındadır. Sahip olduğu Ramsar statüsü, göldeki biyoçeşitliliği sürdürebilecek kanuni bir koruma sağlayamamaktadır. Uluabat gölü havzasında bulunan ve göle su getiren akarsulara kanalizasyonlarını deşarj eden Mustafa Kemalpaşa, Orhaneli, Harmancık ve Akçalar gibi yerleşim yerlerinin atık suları için toplu arıtma tesisleri kurulmalı, göldeki adalar ve göl çevresi imara açılmamalı, göl çevresinde gölü kirletecek tesislerin yapılmasına izin verilmemeli, göle en fazla miktarda suyu getiren Mustafa Kemalpaşa çayının akış havzasındaki, tamamına yakını kamuya ait sanayi kuruluşlarında arıtma tesisleri kurulmalı ve çay suyunun kirletilmesine izin verilmemeli, gölde aşırı avlanma önlenmeli, göldeki ötrofikasyonu azaltacak teknik önlemler alınmalı, bölgede erozyonu hızlandıran ve gölün sedimantasyonla dolmasını çabuklaştıran, tarım topraklarının başka amaçlarla kullanılması yok edilmesi gibi faaliyetlere izin verilmemeli, göl suyu ile sulanan tarım alanlarında kimyasal gübre kullanımı sınırlandırılmalı, tarım ilaçlarının kullanımı denetim altına alınmalı ve göle geri dönen sulama suyunun zararlı maddelerden temizlenmesine yönelik teknik alt yapı sağlanmalıdır.
Gölü besleyen kaynaklar çevreden göle karışan bazı küçük dereler var olmakla beraber, gölü besleyen en önemli ayak Mustafakemalpaşa Deresi’dir.
1996 Ocak ayında yapılan sayımda 429.423 su kuşu sayılmıştır. Bu 1970'ten bu tarafa bir gölde sayılan en yüksek su kuşu sayısıdır.
Göl çevresi ulusal ve küresel ölçekte tehlikede olan küçük karabatak, tepeli pelikan, bıyıklı sumru, pasbaş patkanın barındığı alandır. Su samurunun da yaşadığı gölde, endemik ve küresel tehdit altındaki tatlı su sardalyası (Clupeonella abrau muhlisi) bulunur.
5 .İNANDIK, H. 1965 ‘’Türkiye Gölleri (Morfolojik ve Hidrolojik Özellikleri) İst. Üniv. Yay. No: 1155, Coğrafya Ens. yay. no:44 İst.
6.DEMİR, A. O., E. AKSOY, T. TORUNOĞLU 1998. Uluabat Gölü’nün Çevresel Sorunları ve Çözüm Önerileri. T.C. Bursa Büyükşehir Belediyesi Yerel Gündem 21 Genel Sekreterliği Uluabat Çalışma Grubu, 25 s.
7.ANONİM 1999. Uluabat Gölü ve Havzasında Çevre Etkileri, Projelerimiz ve Ramsar Uygulamaları. DSİ Bölge Müdürlüğü, 20 s.
8.ANONİM 1993. ‘’Türkiye’nin Sulak Alanları’’ , Türkiye Çevre Vakfı yayını, Ankara.
9.ANONİM 1998 b. Uluabat Gölü. T.C. Çevre Bakanlığı, Çevre Koruma Genel Müdürlüğü, 27 s.
Laço Tayfa
Laço Tayfa, klarnet ustası Hüsnü Şenlendirici liderliğindeki 8 Türk müzisyeninin bir araya gelmesiyle kurulan Laço Tayfa, ilk olarak ‘Brooklyn Funk Essentials’ ile birlikte kaydettikleri ‘In The Buzzbag’ adlı albümü ile adını duyurdu.
Türk müziğinin geleneksel formlarını jazz, funk, reggae gibi batı formları ile kaynaştıran ‘In The Buzzbag’ albümünün Türkiye ve Amerika’da satışa çıkmasının ardından, Laço Tayfa İstanbul Caz Festivali ve Yapı Kredi Sanat Festival'inde Brooklyn Funk Essantials ile birlikte sahne aldı.
In The Buzzbag ile uluslararası müzik piyasasının büyük beğenisini kazanan Laço Tayfa grubu 2000 yılının Ocak ayında çıkardığı Bergama Gaydası adlı albümle Türk ve dünya müzik endüstrisine tek başına merhaba dedi. Klarnette Hüsnü Şenlendirici, klavyede Burç Şensesli, Bass da Nurhat Şensesli, davulda Volkan Öktem, ritm perküsyonda Mehmet Akatay, kanunda Nuri Lekesizgöz, kemanda Ergun Hepbildik ve bağlamada Özkan Alıcı'dan oluşan Laço Tayfa grubu , geleneksel türküleri topladıkları bu ilk albümle ‘Karadeniz, Ege, Trakya, İç Anadolu ve Azeri parçalarının alt yapılarını zenginleştirip, kendi özgün çalış tarzını da ekleyerek dinleyicilerin beğenisine sundu. Bergama Gaydası, Türkiye’den sonra dünyanın en prestijli etnik müzik plak şirketlerinden biri sayılan Traditional Crossroads tarafından tüm dünyada dağıtıldı.
Türkiye’nin en önemli isimlerine sayısız albümde eşlik etmiş, hepsi birbirinden değerli, virtüoz müzisyenlerden kurulu Laço Tayfa, geleneksel müziğimizi çağdaş bir düzenleme anlayışıyla günümüze uyarlayan bir topluluk. Laço Tayfa, başarıyla harmanladıkları bu ilk albümlerinde genç, yenilikçi ve cesur bir yaklaşım örneği sergiledi.
Yurt içi ve yurt dışında birçok konser veren grup Mayıs 2002’de ABD New York Central Park’ta ve 35 kişiyi bir araya getirerek oluşturduğu Laço Tayfa ve Big Band ile T |
emmuz 2002’de, 9. Uluslararası İstanbul Caz Festivali de dahil olmak üzere önemli festivallerde sahne aldı.
Ekim 2002’de Doublemoon “Hicaz Dolap”isimli 2. albümleri Doublemoon tarafından piyasaya çıktı. Türkiye’nin çeşitli yörelerinin en bilinen şarkı ve türkülerinden derlenen on üç eserden oluşan albüme Athena ve Kibariye de vokalleriyle renk kattı.
Yeni albümün ardından 11 şehirlik bir Türkiye turnesine çıkan Laço Tayfa Anadolu’da sevenleriyle buluştu. 2003 yazında Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde ünlü Yunan müzisyen Vassilis Saleas ile muhteşem bir konser vermiştir. 26 Mayıs 2006 günü Nuri Lekesizgöz'ün vefat etmesinden sonra grup dağılmıştır. Grup 2012 yılında 15. Ankara Caz Festivali kapsamında Ankara'da bir konser vermiştir.
Mustafa Taki Doğruyol
Mustafa Taki Efendi TBMM 1. Dönem'de Sivas milletvekilliği yapmış, adliyede yetişmiş ve dini kişilik yönü de olan bir Türk siyasetçisidir.
1873’de Sivas'ta doğdu. Mehmet Selim Efendi'nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Sivas İbtidai Mektebi ve Rüştiyesinde tamamladıktan sonra 1887'de sorgu hakim yardımcılığı ile adliye hizmetine girdi. 1891'de Hafik ilçesi sorgu hâkim yardımcısı oldu. 1894 - 1913 tarihleri arasında Sivas Adliyesinde görev yaptı. 1914 - 1920 arasında öğretmenlik yaptı.
TBMM 1. Dönemi için yapılan seçimlerde Sivas milletvekili olarak 23 Nisan 1920'de Meclis'in açılışında hazır bulundu. Ümmetçi görüşe mensup, ancak Meclis çalışmalarında aktif bir milletvekili olarak tanındı.
Milletvekilliği sona erince hizmet isteminde bulunması üzerine 10 Kasım 1923'te Sivas İmam Hatip Okulu Hadis ve Arapça Öğretmenliğine atandı. Bu görevde iken 1 Ağustos 1925'te Sivas'ta öldü. Mezarı Yukarıtekke olarak bilinen “Abdulvahap Gazi” kabristanlığındadır. Evli ve yedi çocuk babası idi. Ailesi "Doğruyol" soyadını almıştır.
Aynı zamanda da tasavvuf şairi yönü de vardı. Yine Sivas’ta hizmetleri ile tanınan İhramcızade İsmail Hakkı Efendi’nin manevi üstadı olarak bilinir.
Maxwell Render
Maxwell Render, Next Limit tarafından 2004 yılı sonuna doğru piyasaya sürülen bir render motorudur.
Yusuf Ziya Başara
Mütevellizade Yusuf Ziya Başara (Soyadı Kanunu öncesinde Mütevellizade Yusuf Ziyaettin Bey) II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı Devleti'nde Meclis-i Mebusan’da ve yedi dönem boyunca da TBMM’de Sivas milletvekilliği yapmış bir Türk siyasetçisidir. Erzurum ve Sivas Kongresine katılanlar arasındadır.
Sivas’ın öndegelen ailelerinden Rahatoğlu ailesinin çocuğu olarak 1869 yılında Sivas’ta dünyaya gelmiştir. Rahatoğullarının Sivas’a yerleşmeleri 1328'lere kadar uzanmakta olup, 14. yüzyılda bir dönem Sivas'ı yönetmişlerdir. Aile fertleri daha sonra Osmanlı Devletinde de önemli görevlerde bulunmuşlardır. Ziya Bey İptidai ve Rüştiye mekteplerini tamamladıktan sonra Sivas Mekteb-i Kalem'ine girmiş ve orada mümeyyizliğe yükselmiştir. Daha sonra kaymakamlık, mektupçuluk, Sivas Mekteb-i Sanayi öğretmenliği ve müdürlüğü, Vilayet iaşe müdürlüğü yapmıştır.
Sivas Vilayet Gazetesinde muhabir olarak çalışmış, Sivas Vilayet Meclisinde Hamidiye-Hicaz demiryolu komisyonunda görev aldıktan sonra II. Meşrutiyet'in ilanı ile Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda, Cumhuriyet öncesinde ve sonrasında da yedi dönem TBMM'de milletvekilliği yapmıştır. Sivas Kongresine katılanlar arasındadır.
Mütevellizade Ziya Bey Kütüphanesi Sivas il merkezinde iki katlı, kesme taş ve tuğladan inşa edilmiş bir yapıdır. Yusuf Ziya Bey tarafından 1908 yılında kurulmuş ve 1943 yılında ölümüne kadar tarafından yönetilerek giderleri karşılanmıştır. Yapının altında yuvarlak kemerli altı adet dükkân bulunmaktadır. Bunun üzerindeki birinci kat bütünüyle kütüphaneye ayrılmıştır. Ziya Bey'in oğluna devrettiği kütüphane günümüzde kütüphane bir mütevelli heyetince yönetilmekte, giderleri binanın altında bulunan dükkânların kira bedeli ile karşılanmaktadır. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nin kuruluşundan sonra bu kütüphane vârisleri tarafından ücretsiz olarak üniversite kütüpahanesine bağışlanmıştır.
Monte Pissis
Monte Pissis (veya "Cerro Pissis") Arjantin 'de 6.795 m yükseklikle Güney Amerika 'nın üçüncü en yüksek dağı ve büyük ihtimalle Dünya'nın en yüksek ikinci volkanı. İlk olarak 1937 yılında Osiecki/Szczepanski tarafından tırmanılmıştır. Andlar'ın bu volkanı Arjantin ve Şili sınırında Atacama Çölü alanındadır.
1994 yılında arjantinli bir uzman grubu modern GPS-tekniğinin yardımıyla Monte Pissis'in yüksekliğini 6.882 m olarak ölçmüştür. Bu verilere göre Monte Pissis Ojos del Salado önünde Dünya'nın en yüksek volkanı olarak kabul edilecekti. Bu ölçümün , takip eden yıllarda yapılan ölçümlerde hatalı olduğu ortaya çıkmış, bütün değerlerin 6.800 m. altında olduğu tespit edilmiştir. Böylelikle olasılıkların sınırında olan kesin verilerle yeryüzünün "sadece" ikinci en yüksek volkanıdır.
Dağ, yerleşime çok uzak bir coğrafyada yer aldığından, tırmanış çıkış noktasına, GPS yardımıyla bir arazi aracı vasıtasıyla ulaşılabilir. Dağa çok ender tırmanılır. Tırmanış için yekpare buzul alanda yürümek için tırmanış demiri gereklidir. 6200 m yükseklikte kamp yapmaya uygun, buzsuz bir alan mevcuttur.
Mesut Dedeoğlu
Mesut Dedeoğlu (d. 4 Şubat 1960, Kahramanmaraş), Türk siyasetçi.
İlkokul, ortaokul ve liseyi Kahramanmaraş'ta tamamladıktan sonra Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme bölümünden mezun oldu. Öğrencilik yılları ile beraber özel sektörde yöneticilik yapmaya başladı. 1987 yılında serbest ticaret hayatına atıldı. Halen Ankara'da iş hayatını idame ettirmektedir.
Niğde Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Şereflikoçhisar kampüsünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ankara Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası üyesidir.
Milliyetçi Hareket Partisi'nden 24. dönem Kahramanmaraş milletvekili seçilmiştir.
Ubinas
Ubinas, Peru'nun güneybatısında bir volkan. Dağ 5672 metre yüksekliğinde olup, Moquegua bölgesinde bulunur. Başkent Lima'nın 900 Kilometre güneyinde kalır. Koordinatları: 16°21′18″G, 70°54′11″B B. Eteklerinde Querapi şehri bulunur.
2006 yılından önceki son faaliyeti 1956'da olmuştur. Nisan beri 2006 Ubinas kül püskürtmekte ve patlama tehdidinde bulunmaktadır.
CONMEBOL
CONMEBOL (CONfederación sudaMEricana de FútBOL) Güney Amerika Futbol Konfederasyonu Güney Amerika'da futbolu yöneten kuruluştur. Güney Amerika'daki 10 ülkenin bağlı olduğu konfederasyon, Copa Libertadores (Avrupa'da UEFA Şampiyonlar Ligi ayarında) ve Copa Sudamericana (Avrupa'da UEFA Kupası karşılığı) turnuvalarını da düzenler.
Kalın yazılı ülkeler o yılın FIFA Dünya Kupası şampiyonudur.
Katılma
Illimani
Illimani, And Dağları'nda Bolivya 'nın bir yanardağı. 6.439 m yükseklikle Bolivya'nın en yüksek ikinci ve Cordillera Real'in en yüksek dağıdır. Illimani, en yükseği "Pico Sur" olan 6000 m üzerinde beş zirveye sahiptir. Dağa ilk tırmanmayı başaran, 1898 yılında ingiliz William Martin Conway'dir. 1972 'de "Ernesto Sanchez" ve "Alain Mesili" altı gün içinde ilk defa Illimani-Masif'ini aşmayı başarmışlardır.
Kızılderili efsanesine göre, Mururata Dağı, Illimani'nin büyüklüğüne üstün gelmeye çalışmış. Illimani kızgın bir şekilde bu karlarla örtülü başı koparmış. Ayrılmış baş o zamandan beri 200 km daha batıda, sönmüş volkan Sajama şeklinde bulunurmuş.
Başlangıç noktası (normal rota): La Paz'dan "Zona Sur" üzerinden "Cuesta de las Ánimas" 'a (3.950 m) ve daha ileride "Ventilla" ve "Palka" üzerinden "Estancia Una" 'ya (3.800 m). Estancia Una 'dan çoğunlukla taşıyıcılar veya yük hayvanlarıyla ana kamp "Puente roto" 'ya (4.440 m).
İbrahim Kaş
İbrahim Kaş (d. 20 Eylül 1986, Karabük), defans mevkiinde görev yapan Türk futbolcudur. Kastamonuspor 1966'da forma giymektedir.
Futbola 1992-1993 yıllarında Karabükspor Yaz Okulu ile başladı. Semti 5000 Evler'in futbol takımı ile amatör olarak top koşturmaya başladı. Daha sonra Karabükspor'un altyapısına geçti.
2002'de Beşiktaş'ın altyapısına seçildi. Genç yaşına rağmen güçlü fiziği ve hücuma yaptığı katkıyla hocalarının dikkatini çekti. A takımla ilk idmanına Rıza Çalımbay döneminde çıktı ve 2004-2005 sezonunun son haftalarında A Takım forması ile tanıştı. Jean Tigana döneminde ise İkinci Lig takımlarından Kocaelispor'a kiralanan İbrahim Kaş, 2006-2007 sezonunda Fransız teknik direktörün isteği üzerine Beşiktaş'ta kaldı. En çok 2007-2008 sezonunda kendini gösterdi. İdolünün Bülent Korkmaz olduğunu söyledi. Bir defans oyuncusu olmasına karşın Beşiktaş'ın Manisaspor'u 5-1 yendiği maçta 2 gol kaydetti.
21 Ağustos 2009 tarihinde Beşiktaş'a transfer olmuştur. Kaş, kiralık olarak 1 yıl Beşiktaş forması giydi. Ligde çok tercih edilen oyunculardan biri olmasa da Şampiyonlar Ligi grup maçlarının altısında da 90 dakika forma giydi. Sezon sonunda Getafe'ye geri döndü.
Sezon sonunda ise kulüpten habersiz Getafe ile görüştüğü için Beşiktaş kendisini takımda tutmak için çaba harcamamıştır ve Getafe'ye transfer olmuştur. La Liga'da 8 maçta forma giydi.
2009-2010 sezonunda Beşiktaş'ta kiralık olarak oynadıktan sonra, tekrar Getafe'ye döndü fakat lig maçında forma giyemedi.
2011-12 sezonunun başında Bursaspor ile anlaşmıştır. Bursaspor formasıyla 3 Avrupa kupası maçına çıkan Kaş, FC Gomel'e ilk maçında gol atmıştır. Disiplinsiz tavırları ve gördüğü gereksiz Kartlar nedeniyle Ertuğrul Sağlam'ın dikkatini çekmiştir.
19 Ağustos 2011 tarihinde RSC Anderlecht'de karşı oynanan ve 1 -2 kaybedilen UEFA Avrupa Ligi play-off karşılaşması sonrasında teknik direktör Ertuğrul Sağlam radikal kararlar alınacağı açıkladı. Bu açıklamadan iki gün sonra düzenlenen basın toplantısında futbolculardan İbrahim Kaş, Volkan Şen ve Sercan Yıldırım'ın süresiz kadro dışı bırakıldığını ve kendinelerine kulüp bulmaları söylendığını belirtti.
Bursaspor formasıyla 1 resmi maça çıktı disiplinsiz hareketinden dolayı Mersin İdmanyurdu'na kiralandı. Mersin İdman Yurdu'nda 23 maça çıktı ve hiç gol atamadı.
İbrahim Kaş 2013-14 sezonu öncesi Elazığspor'a transfer olmuştur. Okan Buruk'un getirilmesiyle A takım kaptanı olmuştur.
04.08.2014 tarihinde, Gaziantep BB'le anlaşmıştır.
04.01.20 |
17 tarihinde, Kastamonuspor 1966'ya transfer olmuştur.
2003'te düzenlenen Viseu turnuvasına çağrılarak ilk kez U-18 forması giydi. Turnuvada oynanan 3 maçın 2'sinde sonradan oyuna girdi. 2005'te İsviçre ile oynanan bir hazırlık maçında oynayarak ilk ve tek olarak U-19 seviyesinde forma giydi. 2007 yılı içinde 8 kere Türkiye 21 yaş altı millî futbol takımı forması giydi. Bunun içinde Avrupa Şampiyonası elemeleri de vardı.
İlk ulusal takım seviyesindeki mücadelesine 17 Kasım 2007 tarihinde ilk on birde Norveç karşısında çıkmıştır. Maçın 16. dakikasına kadar oyunda kalan oyuncu sakatlanarak oyundan çıkmak zorunda kalmıştır. 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasına katılmaya hak kazanan Türkiye'nin ilk kadrosuna dahil olsa da Fatih Terim'in kadrodan çıkartmak zorunda olduğu 3 kişiden biri oldu. 2010 FIFA Dünya Kupası elemelerinde millî takıma birçok kere çağrıldı.
Alaşehir Kongresi
Alaşehir Kongresi, Kurtuluş Savaşı sırasında, 16 Ağustos 1919-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında Hacim Muhittin (Çarıklı)'in önerisi ile Alaşehir'de toplanan mahalli kongredir. Kurtuluş mücadelesinin ilk defa organize edilmeye çalışıldığı kongrelerdendir. Batı Anadolu'da devam eden direnişin son durumunu gözden geçirmek ve teşkilatlanmayı tamamlayabilmek amacıyla toplanmıştır. Amacı ve kararları yönüyle bölgesel bir kongredir.
Balıkesir Kongresi gibi bağımsız tutumunu sürdürmüştür. Kendi bölgesinde örgütlenip, Yunan işgaline karşı halkı karşı koymaya çağırmıştır. Saltanata bağlılık bildirilmiştir.
Alaşehir Kongresine Katılan Delegeler
Göksel Baktagir
Göksel Baktagir, (d. 1966, Kırklareli) kanun virtüözü ve bestekâr.
1966 yılında Kırklarelinde doğdu. Müziğe sekiz yaşında,babası Muzaffer Baktagir'in gözetiminde başladı. Bağlama ile başlayan müzik serüveni 14 yaşından sonra kanun icrasına evrildi; Baktagir'in örnek aldığı isimlerin başında da Ahmet Meter gelmekteydi. 1983 yılında girdiği İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'ndan 1988'de mezun oldu. Bu okulda bir yıl sonra lisansüstü eğitimine başladı. Aynı yıl, Tanburi Necdet Yaşar'ın genel sanat yönetmenliğindeki Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu'nda kanun sanatçısı olarak çalışmaya başladı. Bu tarihlerde dahil olduğu "Necdet Yaşar Ensemble" ile İngiltere, Fransa, Danimarka, Belçika, Hollanda, Almanya, Kanada ve ABD'nin çeşitli eyaletlerinde konserler verdi.
Sanatçı Füsun Baktagir ile evlidir ve Buğra Can ve Cansu adlı iki çocuğu vardır.
Beste çalışmalarına konservatuvar öğrenciliği yıllarında başlayan Göksel Baktagir'in, otuzbeşi sözlü ve yüzbeşi enstrümantal olmak üzere 140 civarında beste çalışması bulunmaktadır. Eserlerinin birçoğu TRT repertuarına alınmış, "Sazım" adlı Zavil saz semaisi, 1990 yılında T.R.T. tarafından düzenlenen bir yarışmada ödül kazanmıştır. "Tek Kelime" adlı muhayyerkürdi şarkısı, Milliyet gazetesi'nin düzenlemiş olduğu 1997 yılının en sevilen 10 şarkısı arasına seçildi. Baktagir, 1984 yılından beri, kanun icrasında diğer tekniklerin yanı sıra özellikle "sol el" için geliştirdiği kendine özgü bir teknik üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Kanun sazı üzerinde, geleneksel icra biçimlerinde günümüzün en önde gelen icracılarından biri olarak kabul edilen sanatçı, temelde bir Türk Musikisi enstrümanı olan sazının bütün imkânlarını ve sınırlarını değerlendirerek, bakış açısını diğer dünya müziklerine doğru genişletmiştir. Bu bağlamda New Age ve Caz gibi türlerde de başarılı örnekler sergilemiş, bazı Batılı caz topluluklarıyla konserler vermiştir. Göksel Baktagir'in klasik normlar çerçevesinde bestelemiş bulunduğu saz eserlerinden yirmi tanesini ihtiva eden "Okyanustaki Sesler", "Kervansaray-3", "Günlük", "Doğu Rüzgarı", "Okyanustaki Sesler-2(Cananım)", "Okyanustaki Sesler-3(Hüzün)" adlarını taşıyan CD ve kaset çalışmaları bulunmaktadır.
Baktagir, CNN Türk yapımı, "İstiklâl Marşı Belgeseli"nin müziklerini bestelemiştir. Bu çalışmalarının yanında ""Türk-Japon Dostluk Konseri"", ""Türkiye ile Şili Arasındaki Diplomatik İlişkilerin 90. Yıldönümü"'" gibi buluşmalarda konserler vermiştir. Çeşitli üniversitelerde de konserler veren Baktagir, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan yolculuğunu, Doğu Rüzgârı temalı eserleriyle anlatmaktadır. Ayrıca farklı sanatçıların eserlerine katkıda bulunmuş; Mercan Dede, Beyhan Murphy ile oluşturdukları projede modern müzik ile geleneksel enstrümanları ve müzikleri buluşturmuştur. Sadece yurtiçinde değil yurtdışında da halka yönelik ve diplomatik cemiyete yönelik konserler vermiş, İngiltere'de de Türk ve Osmanlı mimarisinden izler taşıyan Leighton House'da konser vermiştir.
Sanatçı ayrıca yayınlanmak üzere bir kanun metodu üzerinde çalışmaktadır. Bugüne kadar CD ve kaset olarak yayınlanmış eserlerinin yer aldığı bir nota kitabını da "Okyanustaki Sesler" adıyla yayına hazırlamaktadır. İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu'ndaki asli görevinin yanında müzik çalışmalarını İstanbul Fasıl Topluluğu, İstanbul Tasavvuf Musikisi (Dergah) Topluluğu ve İstanbul Sâzendeleri'nde sürdüren Baktagir, geçen yıllar içinde Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda öğretim görevlisi olarak hizmet vermiştir.
Kaf Müzik 1997
Kaf Müzik 1998
Kaf Müzik 1998
Akustik Yapım 1999
Kaf Müzik 2000
Kalan Müzik 2001
Akustik Yapım 2001
Akustik Yapım 2002
Akustik Yapım 2003
Akustik Yapım 2004
Akustik Yapım 2005
Kaf Müzik 2007
Akustik Müzik 2008
Çiçek hastalığı
Çiçek hastalığı, her yaşta ve her cinste kişilerde görülen, irinli kabarcıklar dökerek yüzde izler bırakan, ateşli, ağır ve bulaşıcı bir hastalıktır. "Variola" da denir. Hastalığın aşısını İngiliz cerrah Edward Jenner'ın bulduğu kabul edilir. Bu 1700'lü yıllarda Mary Wortley Montagu tarafından İstanbul'da çiçek hastalığı aşısına öncülük eden yöntemlerin gözlemlenmesiyle gerçekleşti.
Çocuklarda daha sık görülür. "Variola major" ve "Variola minor" olmak üzere iki tipi vardır. İlkinde ölüm oranı, ikincisine göre daha yüksektir.
Çiçeğin etkeni "Poxvirus" grubundan bir virüstür ("Çiçek virüsü"); hastalık yaralarının içinde bulunur ve hastanın eşyalarıyla, hastaya yaklaşmayla, sineklerle ve virüslü havanın solunmasıyla bulaşır. Kuluçka dönemi 10-14 gündür. Ani ve şiddetli belirtilerle başlayan hastalıkta baş ve sırt ağrısı, kusma, kas sertleşmesi ve 39-40 °C'ye varan ateş görülür. 3-4 gün süren bu başlangıç dönemini vücutta kırmızılık izler, ateş düşer. Önce yüzde, ardından baş, göğüs, sırt, kol ve bacaklarda sert kabartılar durumunda küçük kırmızı lekeler belirir. Bunların içi sıvı doludur, daha sonra bunlar sivilce biçiminde cerahatli kesecikler durumuna dönüşür. Bu sırada ateş yeniden yükselir. 12. gün dolayında sivilceler patlar, 16. gün dolayında da sivilcelerin üzeri kabuklaşır. 2. ve 3. haftalarda kabuklar yerlerinde çukur bırakarak düşerler.
Hastalığın gidişatı değişik biçimlerde olabilir; buna göre üç tip çiçek hastalığı tanımlanır:
Çiçek hastalığının belirli bir tedavisi yoktur. Saçı kısa kesilen hasta yatırılır ve derisi %1 potasyum permanganat eriyiği ile yıkanır. Bu arada yüz sık sık yıkanarak gözlerle birlikte korunmalıdır. Hasta 6 hafta karantinaya alınır. İlaç tedavisi uygulanırken, hastaya yaklaşmış kişiler de aşılanarak gözetim altında tutulmalıdır.
Eskiden büyük salgınlar yapan ve pek çok kişinin ölümüne yolaçan çiçek hastalığından korunmak için aşılanma yapılır. Bu arada 1-20 yıl arasında değişen bağışıklık salgılar.
1966'da WHO'nun başlattığı kampanya sonucu tüm Dünya ülkelerinde çiçek aşısı yapılarak, hastalık görünmez oldu ve çiçek aşısı zorunlu aşı programından çıkarıldı. Ancak 1976'da Etiyopya ve Somali'de iki çiçek olgusu bildirildi. Çiçek hastalığı, bildirimi zorunlu hastalıklardandır.
Yakalandığı çiçek hastalığı sonucunda güzelliği bozulan Lady Mary Wortley Montagu (d. 1689 - ö. 1762), hem çok yönlü kişiliği, hem de değişik tür ve üsluplarda yazdığı mektuplarıyla ünlüdür. Lady Montagu, İstanbul'da bulunduğu sırada çiçek aşısını öğrenmiş ve bu yöntemin İngiltere'de tanınmasına öncülük etmiştir.
ΜTorrent
µTorrent (veya uTorrent, mikroTorrent) Microsoft Windows için küçük boyutlu ve hızlı bir BitTorrent istemcisidir. Programın 3.2 sürümü yaklaşık 733kB boyutundaki çalıştırılabilir bir dosyadan oluşur. Kullanıcılara Azureus, BitComet gibi torrent istemcilerinin işlevselliğini bilgisayar kaynaklarını mümkün olduğunca az kullanarak vermeyi amaçlar. C++ programlama dili kullanarak yazılmıştır. Türkçe dil desteğine sahiptir.
Program, dosyaya sahip dünyadaki kaynaklardan (seeder) ve eşlerden (peer) size verilerin parça parça indirilmesini sağlar. Siz de aynı şekilde sahip olduğunuz parçaları o anda indirme yapan kullanıcılara gönderirsiniz. Dosyanın tamamına sahip olduğunuz anda siz de bir kaynak(seeder) olursunuz. Kullanıcılar indirdikleri dosya hakkında değerlendirme yapabilmektedir.
1954 Türkiye genel seçimleri
1954 Türkiye genel seçimleri, 2 Mayıs 1954 tarihinde TBMM'de görev yapacak 10. dönem milletvekilleri için yapılan seçimlerdir.
Liste usulü çoğunluk seçim sisteminin uygulandığı seçimlerde yaklaşık 9 milyon seçmen oy kullanmıştır. Demokrat Parti, oyların yüzde 58,4'ünü alarak 503 milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi %35,1'lik oranla 31 milletvekili, Cumhuriyetçi Millet Partisi 5 milletvekili çıkarırken, 2 kişi de bağımsız olarak toplam 541 milletvekili seçilmiştir.
Bu seçimde, DP'den 4 aday, iki seçim çevresinden seçilmiş, o tarihte uygulanan seçim yasası gereği, bu çevrelerden birinin milletvekilliğini tercih etmiştir. 9 milletvekili de DP listesinden bağımsız olarak seçilmiştir.
Genel Seçimler 2 Mayıs 1954 pazar günü yapıldı. Seçimlere dört parti katıldı. DP ve CHP 64 vilayetin hepsinde, CMP 40 ilde, 16 Mayıs 1952'de kurulmuş olan ve ilk kez bir genel seçime katılan Türkiye Köylü Partisi (TKP) ise 19 ilde aday gösterdi.
1954 genel seçimleri'nin sonuçları;
Seçimlerde liste usulu çoğunluk sistemi kullanıldı. DP 1950 seçimlerine göre oylarını artırırken CHP ise oy kaybetti. Meclise giren
siyasi partilerden DP oyların 58,4'sını, CHP 35,1'ünü, CMP ise 5,3'ünü aldı. Uygulanan seçim sistemi nedeniyle DP oyların yüzde 58 |
,4'sını almasına karşın Meclisin yüzde 92,98'sini kazandı. CHP ise oyların yüzde 35,1'ünü almasına rağmen Mecliste ancak yüzde 5,7 ile temsil edilebildi. Bu durum, 1950 seçimlerinde de uygulanmış olan liste usulü çoğunluk sisteminin eleştirilmesine yol açtı. Çünkü, 1954 seçimlerinde nisbi temsil esası uygulanmış olsaydı DP 281, CHP 211, CMP 32, Türkiye Köylü Partisi (TKP) 18 milletvekili kazanmış olacaktı.
Cumhuriyetçi Millet Partisi'nin meclisteki 5 milletvekilinin tamamını çıkardığı Osman Bölükbaşı'nın memleketi olan Kırşehir ili, 30 Haziran 1954 tarihinde DP'li milletvekillerinin oylarıyla kabul edilen özel bir kanunla ilçe haline getirildi. Kırşehir vilayetinin kaldırılması ve Nevşehir kazasında Nevşehir adıyla yeni bir vilayetin kurulması hakkındaki 7 Temmuz 1954 tarihli ve 8748 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan kanunla Kırşehir eski kazaları Avanos, Kozaklı, Mucur ve Hacıbektaş'la birlikte yeni kurulan Nevşehir iline bağlandı. Kırşehir'in eski kazalarından Kaman, Ankara'ya; Çiçekdağı ise Yozgat'a bağlandı. Daha sonraları Yassıada Yargılamaları'nda Adnan Menderes ve DP'nin diğer önde gelen yöneticileri Kırşehir'in ilçe yapılması davasından yargılanıp mahkum oldular. "Kırşehir'in siyasi sebeplerle kaza haline getirilmesi" DP yöneticilerinin yargılandığı anayasayı ihlal davasında yer alan yedi suçtan biri olarak yer aldı.
Benzer şekilde, 14 Haziran 1954'te CHP'nin birinci olduğu Malatya ili de ikiye bölünerek Adıyaman ili oluşturuldu.
1957 Türkiye genel seçimleri
1957 Türkiye genel seçimleri, 27 Ekim 1957 tarihinde TBMM 11. dönem milletvekillerini belirlemek için yapılan genel seçimlerdir.
1954 Türkiye genel seçimlerinin hemen ardından ilçeye dönüştürülen Kırşehir ili; 9637 sayılı, 19 Haziran 1957 ilan tarihli ve 12 Haziran 1957 kabul tarihli Resmi Gazete'de "Nevşehir Vilayetine Bağlı Kırşehir Kazasında Kırşehir Adı ile Yeniden Bir Vilayet Kurulmasına Dair Kanun" ile tekrar il yapıldı.
1957 genel seçimleri'nin sonuçları;
1961 Türkiye genel seçimleri
1961 Türkiye genel seçimleri, 15 Ekim 1961 tarihinde yapılan bu genel seçimler ile Türkiye Büyük Millet Meclisi 12. yasama dönemi için 450 milletvekili seçildi. 27 Mayıs Darbesi'nin ardından yapılan ilk genel seçimlerdir.
27 Mayıs Darbesi sonrası demokrasiye dönüş sürecinde, kapatılan Demokrat Parti'nin (DP) oy tabanına yönelen iki parti kuruldu; Adalet Partisi (AP) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP). AP başkanlığına, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) gelebilecek olası tepkilere karşı Genelkurmay eski başkanı Ragıp Gümüşpala, YTP başkanlığına da Millî Birlik Komitesi (MBK) döneminin ilk hükümetinde Maliye bakanı olan Ekrem Alican getirildi. Sosyalist eğilimli Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) kurulmasına izin verildi. TİP, birer kitle partisi olan öteki partilerden farklı olarak, bir sınıfı, emekçileri temsil ettiğini açıkladı.
DP'nin oy tabanına yönelen AP ve YTP'nin propagandaları, çalışmaları, DP'yi deviren TSK'nın tepkisiyle karşılaştı. MBK'nın Çankaya Köşkü'nde siyasal parti temsilcileriyle yaptığı bir yuvarlak masa toplantısından sonra ortak bir bildiri yayımlandı (5 Şubat 1961). DP iktidarının meşruluğunu yitirdiği vurgulandıktan sonra siyasi amaçlarla DP önderlerinin savunulmaması, devrimlerin ve dini inançların propaganda konusu yapılmaması, seçimlerin yasallığının tartışılmaması gerektiği belirtildi.
15 Ekim'deki milletvekili seçimleri nispi temsil sistemiyle yapıldı. Tek başına iktidar olmayı bekleyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), oyların yüzde 36,7'sini toplayarak 173 milletvekili çıkarınca TBMM'de birinci parti oldu. AP 158, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) 54, YTP 65 milletvekilliği kazandı. Hiçbir parti mutlak çoğunluğu kazanamadığı için CHP ile AP arasında bir koalisyon hükümeti kuruldu.
1961 genel seçimleri'nin sonuçları;
1965 Türkiye genel seçimleri
1965 Türkiye genel seçimleri 10 Ekim 1965 tarihinde yapılan bu genel seçimler ile TBMM 13. dönem milletvekilleri seçildi. İlk kez Millî bakiye sisteminin uygulandığı bu seçimlerde, Türkiye tarihinde ilk defa bir sosyalist parti olan Türkiye İşçi Partisi milletvekili çıkararak meclise girdi.
1965 yılının başlarında Adalet Partisi'nin muhalefet etmesine rağmen, CHP ve meclisteki diğer partilerin iş birliği ile partilerin seçimlerde aldıkları oy oranlarıyla TBMM'de kazandıkları sandalye sayılarının oranlarının birbirine çok yakın olmasını sağlayacak Millî bakiye sistemi getirildi.
1965 genel seçimleri'nin sonuçları;
Adalet Partisi'nin çoğunlukta olduğu mecliste, 1968 yılında Seçim Kanunu değiştirilerek D'Hondt sistemi geri getirildi.
1969 Türkiye genel seçimleri
1969 Türkiye genel seçimleri, 12 Ekim 1969 tarihinde TBMM 14. dönem milletvekillerini belirlemek için yapılan genel seçimlerdir.
1969 genel seçimleri'nin sonuçları;
1973 Türkiye genel seçimleri
1973 Türkiye genel seçimleri 14 Ekim 1973 tarihinde TBMM 15. dönem milletvekillerini belirlemek için yapılan genel seçimlerdir.
1973 genel seçimleri'nin sonuçları;
İsihazm
İsihazm (Yunanca ἡσυχασμός), "sükûnet, sessizlik, dinginlik" anlamına gelen 'dan ("isihia") türetilmiştir. Doğu Ortodoks Hristiyanlığının "sükûneti koruma" uygulamasıdır. Terimin ilk olarak 4. yüzyıl Kilise Babası İoannis Hrisostomos tarafından kullanıldığı öne sürülmektedir.
Terim daha ziyade Mısır'daki keşişler tarafından İsa Duası'nın sürekli tekrarlanmasıyla ilişkili olarak kullanılmıştır ve aynı uygulama ortodoks toplumlarındaki mistik uygulamaların temelini oluşturmuştur.
1977 Türkiye genel seçimleri
1977 Türkiye genel seçimleri, 5 Haziran 1977 tarihinde TBMM 16. dönem milletvekillerini belirlemek için yapılan genel seçimlerdir.
14 Ekim 1973 genel seçimleri iki parti için önemli olmuştu. Geniş çaplı "düzen değişikliği" ve siyasal özgürlük talebini savunagelen Bülent Ecevit'in Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yüzde 33 oy oranıyla 185 milletvekilliği elde ederek başarılı olmuştu. Böylece CHP, 1961 Anayasası sonrasındaki seçim sayılmazsa çok partili döneme geçildiğinden beri ilk kez seçim kazanıyordu. Milli Selamet Partisi (MSP) ise bu seçimlerde 48 milletvekilliği elde etmiş ve İslamcı görüşleri savunarak bu kadar çok milletvekili çıkaran ilk parti olmuştu.
CHP tek başına iktidara gelecek çoğunluğu elde edemediği için, yeni bir koalisyon dönemi açıldı. CHP ve MSP 26 Ocak 1974'te Bülent Ecevit başkanlığında bir koalisyon hükümeti kurdu. Temmuz 1974'te Kıbrıs cumhurbaşkanı Makarios darbeyle devrildi. Yunanistan'daki Albaylar Cuntası'nın desteklediği bu darbenin başında Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasını savunan EOKA örgütü liderlerinden Nikos Sampson vardı. Bu darbeyi Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak isteyen bir komplo olarak değerlendiren Ecevit, garantör devletlerden biri olan Britanya'ya darbeye karşı birlikte davranma çağrısında bulunduysa da Londra'da yapılan görüşmelerden sonuç çıkmayınca Türk hükümeti Kıbrıs'a müdahale kararı aldı. 20 Temmuz 1974 Türk birliklerinin adaya çıkmasından kısa süre sonra Türkiye'nin adaya müdahale etmesini beklemeyen Yunanistan'daki askeri yönetim iktidardan uzaklaştırıldı, Kıbrıs'taki darbeciler de amaçlarına ulaşamadılar. Ecevit tarafından "Barış Harekatı" olarak tanımlanan harekat Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs'ın Türk ve Rum temsilcilerini bir araya getirdi. Görüşmelerden bir sonuç çıkmaması üzerine adada çok dar bir alanda mevzilenmiş olan Türk birlikleri 13 Ağustos 1974'te ikinci harekata girişti. Türk birliklerinin Kuzey Kıbrıs'ta önemli bir alanı ele geçirmesinden sonra 16 Ağustos tarihinde harekat sona erdi.
Batılı büyük devletler ve Sovyetler Birliği özellikle ikinci müdahaleye büyük tepki gösterdiler. Adayı fiilen ikiye bölen Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 5 Şubat 1975'te Türkiye'ye yaptığı askeri yardımı keserek silah ambargosu uygulamaya başladı.
Kıbrıs Harekâtı ülke içinde Başbakan Ecevit'in ve CHP'nin saygınlığını artırmıştı. CHP-MSP koalisyon hükümeti ise Kıbrıs başta olmak üzere birçok konuda kendi içinde anlaşmazlığa düşmüştü. Ecevit bir an önce erken seçime gidebilmek için 18 Eylül 1974'te başbakanlıktan istifa etti. Ama bu istifa erken seçimin yapılmasını sağlayamadı; 200 günü aşkın süre yeni hükümet kurulamadı ve partilerüstü Sadi Irmak hükümeti (Kasım 1974-Mart 1975) güvenoyu alamadığı halde görevde kaldı. Sonunda 31 Mart'ta, Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel'in başkanlığında AP, MSP, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi'nden (CGP) oluşan koalisyon hükümeti kuruldu. Sola karşı hemen bütün sağ partilerin birliğini oluşturan Demirel hükümeti, "I. Milliyetçi Cephe hükümeti" olarak anıldı. Milliyetçi Cephe hükümeti kurulunca karşıt öğrenci grupları arasında çatışmalar arttı. MHP başkanı ve başbakan yardımcısı Alpaslan Türkeş, sağcı "komandolar"ın güvenlik kuvvetlerinin yardımcısı olduğunu ileri sürdü. Hükümetin bu olaylarda tarafsızlığını koruyamaması saldırıların yoğunlaşmasına yol açtı.
Bu dönemde ABD'nin silah ambargosunun etkisi oldukça derin oldu. Bir dış güvenlik sorunuyla karşı karşıya kalan Türkiye uluslararası forumlarda da yalnız bırakıldı. Ekonominin işleyişi için gerekli dış yardım ve krediler kesildi. Ardından patlak veren petrol krizinin de etkisiyle Türkiye, Cumhuriyet döneminin en ağır ekonomik bunalımlarından birine girdi. Bu arada ambargo kararı üzerine Türkiye, ABD üsleriyle ilgili ikili anlaşmaların uygulanmasını tek taraflı olarak durdurdu. ABD Kongresi'nin ambargoda ısrar ettiğinin anlaşılması üzerine Türk hükümeti 25 Temmuz 1975'te, NATO'ya bağlı İncirlik Üssü dışında, tüm ABD üslerinin devralınmasını kararlaştırdı. ABD silah ambargosu ancak Eylül 1978'de kaldırılabildi.
1974 petrol krizi nedeniyle dış ticaret açığının çok büyümesi, döviz darboğazı yanında sürekli enflasyonun getirdiği sosyal huzursuzluklar sol meslek örgütlerini, sendikaları halkın tepkilerini yansıtmaya itti. Sosyal huzursuzluklara koşut olarak sağ-sol çatışmaları da tırmandı. Milliyetçi Cephe'nin önlem olarak Devlet güvenlik mahkemeleri'ni kurmaya kalkışması CHP ve sendikaların direnişi karşısında başarılı olamadı |
. 1 Mayıs 1977'de, Taksim Meydanı'nda İşçi Bayramı'nı kutlayan kişilere ateş açılması ve kargaşada 33 kişinin yaşamını kaybetmesine karşın, suçluların yakalanamaması Milliyetçi Cephe hükümetinin bu olaylardaki tutumunun bir göstergesi sayıldı.
Demirel'in koalisyon hükümeti iki yıl sürdü. Seçimin 1977 yılının ekim ayında yapılması gerekiyordu; fakat 5 Nisan 1977 tarihinde, CHP ve AP'nin daha önce Anayasa Komisyonu'nda birleştirilen erken seçim önergelerinin, TBMM Genel Kurulu'nda yapılan oylamada kabul edilmesiyle erken seçim kararı alındı. Milletvekili genel seçimleri ile Cumhuriyet Senatosu kısmi seçimlerinin 5 Haziran günü yapılmasının kabul edildiği oylamada CHP, AP, CGP ve MHP'liler olumlu oy kullanırken, Demokratik Partililer çekimser oy kullandı, MSP'liler ise 1 üye dışında oylamaya katılmadı.
Seçim kampanyası boyunca terör eylemleri sürdü. Bülent Ecevit ve seçim konvoyuna 26 Nisan'da Tokat'ın Niksar ilçesinde, 27 Nisan'da da Gümüşhane'nin Şiran ilçesinde saldırılar düzenlendi. Ecevit, 29 Mayıs 1977 günü seçim gezisi için bulunduğu İzmir Çiğli Havaalanı'nda suikasta uğradı. Bülent-Rahşan Ecevit çiftinin zarar görmeden atlattığı suikast girişiminde, CHP İzmir İl Başkanı Mehmet İsvan ağır yaralandı. Ecevit'in 3 Haziran 1977'de Taksim Meydanı'nda düzenleyeceği miting öncesinde Başbakan Demirel kendisini uyararak miting sırasında suikast yapılacağını bildirdi. Ecevit'in miting günü Taksim`de olacağını ve hiç kimsenin mitinge gelmemesini söylemesine rağmen 3 Haziran günü yapılan miting CHP tarihinin en geniş katılımlı ve en coşkulu mitinglerinden biri oldu.
Barajsız D'Hondt sisteminin uygulandığı seçimlere 8 siyasi parti katıldı, katılım oranı yüzde 72 olarak gerçekleşti. Seçimlerde hiçbir parti çoğunluğu sağlayamadı; CHP 213 (%41,4), AP 189 (%36,9), MSP 24 (%8,6), MHP 16 (%6,4), CGP 3 (%1,9), DP 1 (%1,9) milletvekili çıkardı. 67 ilden 42'sinde CHP, 23'ünde AP, 1'inde MSP, 1'inde de bağımsız adaylar birinci oldu. Seçimin en belirgin özelliği, toplam geçerli oyların % 78,26'sının iktidar adayı iki büyük partide toplanmasına karşılık, geri kalan % 21,73'ünün seçime katılan diğer altı parti ile bağımsızlar arasında dağılmasıdır. 1973 genel seçimlerinde oyların % 63'ünü alan bu iki siyasi partinin oy oranlarınındaki 15 puanlık yükseliş geçen yasama döneminin hükümet formüllerine bir tepki olarak, seçmenlerin çok geniş çoğunlukla oylarını tek parti iktidarı oluşturma yönünde kullandıkları şeklinde yorumlandı.
Seçimden birinci parti olarak çıkması beklenen CHP tahminleri boşa çıkarmadı. Ekonomik ve sosyal sıkıntılar, siyasal düzlemdeki silâhlı çatışmalar, CHP’nin bütün bunlara bir çözüm olabileceği yönündeki beklentiyi artırmıştı. ‘Halkçı Ecevit’ sloganı, bir yandan geniş yığınların ekonomik, sosyal ve siyasal taleplerini içerirken; diğer yandan da hayli popülist bir söyleme karşılık geliyordu. 1973 seçimlerine göre oylarını yaklaşık 8 puan, milletvekili sayısını da 28 sandalye artırmasına rağmen tek başına iktidar olması için gereken 226 milletvekilliğini elde edemedi. AP ise 1973 seçimlerinde DP ve MSP'ye kaptırdığı oylarının bir kısmını geri almayı başardı. MHP de oylarını neredeyse ikiye katladı. Buna rağmen MSP, CGP ve DP'de ise büyük oy kaybı yaşandı.
1977 genel seçimleri'nin sonuçları;
İllere göre 5 Haziran 1977 genel seçim sonuçları;
1983 Türkiye genel seçimleri
1983 Türkiye genel seçimleri, 12 Eylül Darbesinin ardından yapılan ilk genel seçimdir. Bu genel seçim ile TBMM 17. dönem milletvekilleri seçildi. Seçimlere Millî Güvenlik Konseyi'nin izin verdiği üç parti katıldı.
Turgut Özal liderliğinde kurulan Anavatan Partisi, 400 kişiden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 211 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar, Özal da başbakan oldu.
12 Eylül askeri yönetimi, Türkiye’nin siyasal yaşamını şekillendirirken, siyasetin felsefesini, önemli isimlerini, kurumları radikal bir biçimde değiştirip, yeniden yapılandırmayı hedeflemişti. Bu bağlamda, 16 Ekim 1981 tarih ve 2533 sayılı "Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun" ile bütün partiler feshedildi. 7 Kasım 1982'de yapılan referandumda yüzde 91,37 evet oyuyla kabul edilen 1982 Anayasası'nın geçici 4. maddesiyle 12 Eylül 1980 öncesi dönemin siyasetçilerine 5 ve 10 yıl süreyle yasaklar getirildi.
12 Eylül 1980 Darbesi'nin ardından yasaklanan siyasi faaliyetler, Anayasa'nın kabul edilmesinden sonra, Danışma Meclisi'nin (DM) kabul ettiği ve Milli Güvenlik Konseyi'nin (MGK) onayından geçen Siyasi Partiler Kanunu'nun 24 Nisan 1983'te yürürlüğe girmesiyle kademeli olarak serbest bırakıldı. Yasanın geçici hükümlerine göre, ilk genel seçim sonucu Yüksek Seçim Kurulu'nca (YSK) ilan edilinceye kadar geçen süre içinde kurulacak partilerin kurucu listeleri MGK'nin onayından geçecekti. Yeni kurulacak partiler ancak MGK'nin onayından geçmiş en az 30 kurucu üye bulunması koşuluyla seçimlere katılabileceklerdi. Yeni partiler 12 Eylül Darbesi'ne karşı beyan ve davranışta bulunamayacaklardı. Siyasi Partiler Kanunu'nu Haziran 1983'te MGK'nin onayından geçen Seçim Kanunu izledi. MGK, siyasi parti kurucuları listesini olduğu gibi milletvekili adayları listesini de inceleyebilecek, uygun bulmadıklarını veto edebilecekti. Seçim kanununda, 1980 öncesi koalisyonlara ve bilhassa Milli Selamet Partisi (MSP) ve Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) duyulan husumetin bir sonucu olarak, ülke ve seçim çevresinde baraj uygulaması getirildi.
Nisan 1983 sonlarında, yeni siyasi partilerin kurulması için siyasi etkinlikler kademeli olarak serbest bırakıldı. Yasal düzenlemeler merkez sağ ve merkez solda iki siyasi partinin oluşmasına izin verecek biçimde yapılmıştı. Merkez sağ parti için öngörülen başkan adayı Başbakan Bülend Ulusu idi. Ulusu, Süleyman Demirel'in desteğini almak istemesine rağmen, beklediği desteği alamadı. Siyasi parti kurma faaliyetlerinin yeniden başladığı bu dönemde siyasi yasaklı olan Süleyman Demirel tepkisini "Tapulu arazime gecekondu yaptırmam" şeklinde gösteriyordi.
Ulusu'nun temaslar bir sonuç vermeyince, yeni bir ad arandı ve 16 Mayıs 1983'te emekli Orgeneral Turgut Sunalp başkanlığında Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) kuruldu. "12 Eylül ruh ve felsefesinin devamı" olduğunu açıklayan MDP'nin kurucuları arasında çok sayıda emekli general ve DM üyesi vardı. İkinci ve MGK tarafından öngörülmeyen bir parti kurma girişimi de, 1982'de Bülend Ulusu hükümetinden ayrılmış olan Turgut Özal'dan geldi. Ulusu hükümetinde başbakan yardımcısı olan Özal 1982'deki Banker Krizi'nden sonra maliye bakanı Kaya Erdem'le birlikte hükümetten istifa etmişti. Özal'ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP), 24 Ocak Kararları'yla başlayan liberalleşme ve ekonomik istikrar programının sürüdürülmesi için iktidar talebinde bulunuyordu. Eski partilerden hiçbirinin devamı olmadığını ama hepsini içinde barındırdığını, dört eğilimi birleştirdiğini iddia eden ANAP kadrosu ağırlıklı olarak bürokratlar ve bankacılardan oluşuyordu. Bülent Ecevit'in siyasi yasaklı olması nedeniyle bir liderlik bunalımının başgösterdiği merkez solda kurulan ilk parti, Halkçı Parti (HP) oldu. HP'nin ilk genel başkanı, İsmet İnönü'nün Özel Kalem Müdürlüğünü, Ulusu'nun da başbakanlık müsteşarlığını yapmış olan Necdet Calp'ti. MGK'nin öngörüsü dışında kurulan sosyal demokrat eğilimli olan ve asıl Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarını bünyesinde bulunduran Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ise 6 Haziran 1983'te kuruldu. İsmet İnönü'nün oğlu Erdal İnönü önceleri isteksiz davranmasına rağmen daha sonra partinin başkanlığını kabul etti.
MGK'nin öngörüsü dışında kurulan partilerden biri, kuruluşunu Süleyman Demirel'in yönlendirdiği Büyük Türkiye Partisi (BTP) idi. Emekli Orgeneral Ali Fethi Esener başkanlığındaki BTP Adalet Partisi (AP) kadrolarından oluşuyordu. Kenan Evren'in çok sert eleştirilerine hedef olan BTP 31 Mayıs 1983'te, MGK’nın 79 sayılı kararı ile eski bir partinin ardılı olduğu gerekçesiyle kapatıldı. Bu partinin kurucuları da siyasi yasaklılar listesine alındı. Aynı kararla 2'si BTP'li (Hüsamettin Cindoruk ve Mehmet Gölhan), aralarında Süleyman Demirel ve İhsan Sabri Çağlayangil'in de olduğu 7 eski AP'li ile Deniz Baykal ve arkadaşlarının dahil olduğu 7 eski Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesi Çanakkale, Zincirbozan'da bir süre gözetim altına alındı. Bir süre sonra Yıldırım Avcı başkanlığında ve kamuoyunda yine eski AP'nin ardılı olarak bilinen Doğru Yol Partisi (DYP) kuruldu. DYP 20 gün gibi kısa bir sürede 67 ilde ve 427 ilçede örgütlendi, kuruluş dilekçesi de 24 Haziran tarihinde İçişleri Bakanlığı'na verildi.
7 Temmuz 1983'te Mehmet Pamak başkanlığında kurulan Muhafazakar Parti yeni Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) çekirdeğini oluşturdu. Eski Milli Selamet Partililer ise Refah Partisi'ni kurdular (18 Temmuz 1983).
MGK yeni kurulan partilerin kurucu üye listelerini incelemeye aldı. MGK’nın 99 sayılı kararı uyarınca 24 Ağustos 1983 tarihine kadar kurucu üye sayısı 30'u bulamayan partiler 6 Kasım'daki seçimlere katılamadı. En çok vetoyu SODEP ve DYP kurucu listeleri gördü; SODEP'in, Genel Başkan Erdal İnönü dahil, 21 kurucu üyesi, DYP’nin de birçok kurucu üyesi MGK tarafından veto edildi. Bu yüzden iki parti de 30 kurucu üye sayısını tamamlayamadıkları için seçimlere katılamadı. Refah Partisi ile Muhafazakâr Parti de MGK'nın kurucularını sürekli veto etmesi ve kurucu sayılarının 30'u aşamaması nedeniyle seçimlere katılamadı.
MGK'nın veto barajını aşıp 30 kurucu üye şartını yerine getirebilen MDP, HP ve ANAP 6 Kasım 1983 genel seçimlerine katılma hakkı elde etti. Seçimlere katılacak üç parti, aday listelerini 4 Eylül tarihinde YSK'ya verdiler. YSK geçici adaylık listelerini 9 Eylül tarihinde ilan ettikten sonra adaylar MGK tarafından incelendi. MGK toplam 1683 milletvekili adayından 672’sini veto etti. MDP’den 74, ANAP’tan 81, HP’den 89 adayın yanı sıra, 428 bağımsız aday veto edildi. 30 Eylül 1983'te MGK'nın onayından geçip, 4 Ekim tarihinde yayınlanan kesinleşmiş aday listelerinde HP 11, ANAP 8 ve MDP 3 eksik adaylıkla seçimlere girdi.
Kampanya dönemi boyunca A |
NAP, 12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye'de etkili olan dört siyasi eğilimi içerdiğini ileri sürdü; iktisadi ve toplumsal sorunların önemini vurguladı, 24 Ocak Kararları'ndan uzaklaşıldığını savundu. MDP, 12 Eylül rejiminin ardılı olarak anarşi ve terörle mücadeleyi propagandasına temel aldı. HP, seçim kampanyasında devletçiliğe ağırlık vereceğini, işsizlik sigortasını gerçekleştireceğini ileri sürdü.
22 Ekim 1983'te TRT'de liderlerin katıldığı açık oturumun en gergin anları Necdet Calp ile Turgut Özal arasındaki özelleştirme tartışması oldu. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, seçimlerden iki gün önce, 4 Kasım 1983'te ANAP'ı ve genel başkanı Turgut Özal'ı ad belirtmeden hedef alan bir televizyon konuşması yaptı ve halkı bu partiye oy vermemesi konusunda uyardı. Ancak Evren, bazı çevrelerce bu hareketiyle askeri yönetimin güdümünde gösterilen ve giderek zayıflayan Milliyetçi Demokrasi Partisi'nin (MDP) oylarını artırmaktan çok askeri yönetime duyulan tepkiyle Turgut Özal'ın oylarını artırmayı hedeflemişti.
1982 Anayasası ile Cumhuriyet Senatosu kaldırıldı, TBMM üye sayısı da 400 olarak belirlendi. Yeni Anayasa, seçimlerin, serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve denetim altında, 5 yılda bir yapılmasını hükme bağladı. Ayrıca 10 Haziran 1983 tarihinde kabul edilen 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’na göre 1969, 1973 ve 1977 seçimlerinde uygulanan barajsız d’Hondt seçim sistemi kaldırılmış yerine ülke barajlı (%10) ve seçim çevresi barajlı (geçerli oyların seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısına bölünmesiyle ortaya çıkan) d’Hondt sistemi getirildi.
Seçim sisteminin özelliği nedeniyle siyasi partiler genel ve seçim çevresi barajlarını aşmak zorunda kalırken, bağımsız adaylar ise sadece seçim çevresi barajını aşmak zorunda oldular. Hiçbir adayın seçim çevresi barajını aşamaması halinde geçerli oylar siyasi partiler ve bağımsızlar arasında milletvekili sayısına ulaşana kadar bölünmesi ve büyüklük sıralamasına göre dizilmesiyle milletvekillikleri paylaştırıldı.
1983 seçimi ile birlikte, illerin çıkaracağı milletvekili sayıları esas alınarak ilk kez seçim çevreleri oluşturuldu. Daha önceki seçimlerde her il bir seçim çevresi olarak kabul edildi. 2839 sayılı Kanun’a göre, milletvekili sayısı 7’ye kadar olan iller bir seçim çevresi sayılırken, milletvekili sayısı 7’den fazla olan iller bölünerek yeni seçim çevreleri oluşturuldu. 83 seçim çevresinin oluşturulduğu 1983 genel seçimlerinde, İstanbul'da 6, Ankara'da 4, İzmir'de 3, Adana, Bursa, Konya, Manisa, Samsun ve Zonguldak'ta 2'şer seçim bölgesi oluşturulurken, diğer illerdeyse her il bir seçim bölgesi sayıldı.
84.075 sandıkta toplam 18.238.362 kişinin oy kullandığı seçimlerde, 680 seçim kurulunda, 680 hakim, 801 hakim yardımcısı, 4.080 diğer kesim üye ve sandık başında da 593.486 kişi görev yaptı.
Evren'in konuşmasına rağmen, seçimler ezici bir ANAP başarısıyla sonuçlandı. Geçerli oyların yüzde 45.14'ünü elde eden ANAP 400 üyeli TBMM'de 212 milletvekili kazanırken, HP oyların yüzde 30,46 ile 117 milletvekilliği elde etti. Seçimlerin favorisi sayılan MDP ise oyların yüzde 23,27 ile ancak 71 milletvekili çıkarabildi. ANAP Bingöl'de üç milletvekilliğini de kazanmasına rağmen bir adayı veto edilmiş olduğu için milletvekili sayısı 212'den 211'e geriledi. 4 aday (Haluk Bayülken, Sabahattin Özbek, Cafer Tayyar Sadıklar, Bülend Ulusu) MDP listelerinde bağımsız olarak yer almak suretiyle seçildi. 12 kadın milletvekili TBMM'ye seçilirken, seçimlere 42 seçim çevresinden katılan 50 bağımsız adayın hiçbirisi yeterli oyu alamadı.
Turgut Özal 20 Kasım'da Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. 24 Kasım 1983'te toplanan TBMM'de Başkanlık Divanı'nın oluşmasıyla MGK'nin görevi sona erdi. 13 Aralık'ta Özal başbakanlığında ANAP hükümeti kuruldu.
1983 genel seçimleri'nin sonuçları;
İllere göre 6 Kasım 1983 genel seçim sonuçları;
1987 Türkiye genel seçimleri
1987 Türkiye genel seçimleri ile TBMM 18. dönem milletvekilleri seçildi. Seçimler 29 Kasım 1987 tarihinde, 67 ildeki 104 seçim çevresinde düzenlendi.
450 milletvekilliğinin belirlendiği seçimlere 7 siyasi parti ve toplam 3.214 aday katıldı. Seçime katılan 7 parti de 450'şer aday gösterdi, ayrıca 41 seçim çevresinde 64 kişi de seçime bağımsız aday olarak katıldı.
29 Kasım 1987 genel seçimleri, 1946'dan sonra birden fazla partinin katıldığı 10. genel seçim ve aynı zamanda Türkiye'de yapılan üçüncü erken seçimdir. Bu seçimlere, Millî Güvenlik Konseyi’nin (MGK) bir önceki seçimde veto ettiği partiler de katılırken, 12 Eylül Darbesi'nden sonra siyaset yasağı konan eski liderlerin partilerinin başında girdiği ilk seçimler oldu. 1987 seçimleri Türk siyasi hayatında %93.3’lük oranla katılımın en yüksek olduğu seçimlerdir.
Seçimlerden galip çıkan Anavatan Partisi, yürürlüğe giren yeni seçim sistemi sayesinde, 1983 seçimlerine göre oy oranı 8 puan gerilemesine rağmen milletvekili sayısını 292’ye çıkartarak yeniden tek başına iktidara geldi. Anavatan Partisi dışında seçim barajını aşan diğer iki partiden Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) 99 ve Doğru Yol Partisi (DYP) 59 milletvekilliği kazandı. Demokratik Sol Parti (DSP), MSP’nin devamı olan Refah Partisi (RP), MHP’nin devamı olan Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ile Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) seçim barajın altında kalarak TBMM’ye giremedi.
17 Mayıs 1987’de Anayasa’da yapılan değişiklikle seçmen yaşı 20’ye indirilip, milletvekili sayısı 400'den 450’ye çıkarıldı ve 12 Eylül 1980 öncesindeki bazı siyasetçilere yasak getiren geçici 4. madde halkoyuna sunularak
kaldırıldı (1987 Türkiye anayasa değişikliği referandumu). 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda bu yönde değişiklik yapılmıştır. Seçimlerden önce yapılan bir diğer düzenlemeyle seçmen kütüğüne kayıtlı olmayan ve en az 6 aydır yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının gümrük kapılarında kurulacak sandıklarda genel seçimlerde ve halkoylamalarında oy kullanması mümkün hale getirildi.
Seçimlerden önce yürürlüğe giren yeni sisteme göre, milletvekilliklerinin dağılımı "çift barajlı" ve "kontenjanlı" bir sistemle belirlendi. Bu sistem, kontenjan adaylarının seçimi yönünden "çoğunluk", liste adaylarının seçimi yönünden ise "Barajlı D'Hont" sistemlerinin karmasından oluştu ve Türkiye'de ilk kez uygulandı.
Sisteme göre, önce yüzde 10 oranındaki Türkiye barajı belirlendi. Bunun için 104 seçim çevresindeki geçerli oylar, gümrük kapılarında kullanılan geçerli oylarla toplandı. Böylece, "Türkiye toplam geçerli oyu" bulundu. Bu rakama göre, yüzde 10 baraj belirlendi. Bu barajı geçemeyen parti milletvekili çıkaramadı.
Gümrük kapılarında kullanılan geçerli oylar, seçim çevrelerinin toplam geçerli oylarına göre dağıtıldı. Seçim çevresi barajının hesaplanması ve milletvekilliği dağılımı ise şöyle yapıldı; Bir seçim çevresinde geçerli oyların toplamı (gümrüklerdeki oylardan yansıyanlar dahil), o çevreden çıkan milletvekili sayısına bölündü. 6 milletvekili çıkaracak seçim çevresinde bu bölme işlemi bir eksiği ile yani 5 milletvekili çıkaracakmış gibi yapıldı. Biri kontenjan 5 veya 4 milletvekili çıkaran seçim çevresinde ise bölme işlemi, toplam milletvekili sayısına göre yapıldı.
Bölme işlemi sonucu elde edilen rakam, o bölgenin "seçim çevresi barajı"nı oluşturdu. Bir partinin milletvekili çıkarabilmesı için en az bu rakam kadar oy alması gerekti. Bağımsız adaylar için de aynı baraj rakamı geçerli oldu. Hiçbir partinin "seçim çevresi barajı"nı aşamaması halinde baraj dikkate alınmadı ve partiler barajı aşmış gibi hesap yapıldı. 104 seçim çevresinde gerçekleşen 1987 seçimlerinde, %20 (267 MV), %25 (72 MV) ve %33,3 (105 MV) düzeyinde oluşan seçim çevresi barajları seçim sistemine hakim oldu.
Kontenjan milletvekili çıkarmayan seçim çevrelerinde, milletvekili dağılımı için, o partinin aldığı geçerli oy sayısı önce 1'e, sonra 2'ye, o seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısına kadar bölündü. Daha sonra çıkan rakamlar sıralamaya konuldu. Bu sıralama, o seçim çevresindeki milletvekili sayısı tamamlanıncaya kadar devam etti.
Kontenjanlı seçim çevrelerinde en fazla oyu alan partinin kontenjan adayı milletvekili seçildi. Bu gibi seçim çevrelerinde milletvekili dağılımı şu şekilde yapıldı; partilerin aldıkları geçerli oylar, kontenjan dışında çıkacak milletvekili sayısına bölündü. Yani, bölme işlemi kontenjan ile birlikte çıkacak milletvekili sayısının bir eksiği yapıldı. Kontenjan adayı dahil 5 ve 4 milletvekili çıkaracak seçim çevrelerinde de bölme işlemi bir eksiği ile yapıldı.
1987 genel seçimleri'nin sonuçları;
İllere göre 29 Kasım 1987 genel seçim sonuçları;
1991 Türkiye genel seçimleri
1991 Türkiye genel seçimleri, 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan ve TBMM 19. dönem milletvekillerinin belirlendiği seçimlerdir.
Anavatan Partisi (ANAP) 1987 genel seçimlerinde tekrar tek başına iktidara gelmişti. Ekim 1989’da ANAP genel başkanı ve Başbakan Turgut Özal, muhalefet partilerinin ANAP oylarının 1989 yerel seçimlerinde yüzde 21'e indiği ve siyasi meşruiyetini kaybettiği gerekçesiyle boykot ettiği seçim sonunda cumhurbaşkanlığına seçildi. Turgut Özal’dan boşalan başbakanlığa atanan TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut daha sonra ANAP genel başkanlığına da seçildi. 15-16 Haziran 1991’de yapılan ANAP genel kongresinde genel başkanlığa seçilen Mesut Yılmaz, ANAP'ın iktidar partisi olması nedeniyle, Yıldırım Akbulut’un istifası üzerine başbakanlık görevine getirildi.
Yeni ANAP yönetimi 1992 Kasım'ında yapılacak olan genel seçimleri daha erken bir tarihte yapılması kararı aldı. Bu kararın alınmasında Mesut Yılmaz'ın yıpranmamış yeni bir lider imajına ek olarak parti içinde gerekli desteğe sahip olduğunu düşünmesi ve iktidar partisi olarak girecekleri bir seçimde iktidarın olanaklarından yararlanabilme düşüncesiydi. Bir başka etmen de Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu'nun, “2 yıllık sıkı bir istikrar politikası” gerektiği konusunda verdiği rapor nedeniyle uygulanacak kemer sıkma politikalarının 1992 yılında yapılacak seçimlere olacak yansımasıydı.
Seçimin tarihini kesinleştiren toplantı |
15-21 Ağustos 1991 haftasında Marmaris Okluk'taki cumhurbaşkanlığı konutunda Mesut Yılmaz ve Ekrem Pakdemirli ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasında yapıldı. Özellikle ekonomideki sıkıntı Yılmaz ve Pakdemirli'yi endişelendiriyordu. Seçimlerin normal olarak 1992 sonbaharında yapılması gerekiyordu. Bu durumda o tarihe kadar zorunlu olarak alınması gereken ekonomik tedbirlerin Anavatan Hükümeti için yeni sıkıntılar doğuracağını ve bunun partinin aleyhine olacağını düşünüyorlardı. Özal'ın tavsiyesi üzerine erken seçim zamanı olarak düşünülen ilkbahar yerine, daha önceki bir tarih olan 20 Ekim günü tespit edildi. Yılmaz bu kararın parti grubundan geçirilmesi işini çözmeyi üstlendi.
24 Ağustos 1991 tarihinde TBMM Genel Kurulu tarafından onaylanan seçim yasasındaki değişiklikle genel seçimin tarihi 20 Ekim 1991 olarak belirlendi.
Erken Seçim Yasası'nın TBMM'de kabul edilip yasalaşmasının ardından, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) 26 Ağustos tarihinde seçime girebilecek partileri açıklaması ve aday olacak kamu görevlilerinin istifa süresinin başlamasıyla seçim süreci başlamış oldu. 31 Ağustos, aday olacak kamu görevlilerinin istifa etmeleri için son gün oldu. 13 Eylül ise Siyasi partiler için aday listelerini YSK'ya bildirmeleri için son tarihti. Gümrük kapılarındaki oy kullanma işlemi 5 Ekim saat 8:00'de başlayıp 20 Ekim saat 17:00'ye kadar devam etti.
1991 seçimlerinde, 1987 seçimlerinde uygulanan seçim yasası iki değişiklikle (seçim çevresi barajlarının indirilmesi ve tercihli oylarla belirlenen kontenjan milletvekilliği) aynen uygulanmıştır. 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 4. maddesi değiştirilerek, çıkarılacak milletvekili sayısı 6'ya kadar her il bir seçim çevresi sayılmış, altıdan fazla milletvekili çıkaracak iller ise birden fazla seçim çevresine bölünmüştür.
74 ildeki 107 seçim bölgesinde düzenlenen seçimlerde 1987 seçimlerindeki gibi çifte barajlı (yüzde 10'luk ülke barajı ve seçim çevresi barajı) d’Hont sistemi uygulandı. Bir partinin milletvekili çıkarabilmesi için, ilk koşul olarak o partinin Türkiye genelinde yüzde 10'luk barajı, daha sonra, illerin seçim çevreleri için belirlenmiş ve yüzde 25'lere ulaşan barajları aşmaları gerekti. Seçimlerden önce gerçekleştirilen yasa değişikliğiyle, 2 ve 3 milletvekili çıkaran yerlerdeki çevre barajları indirildi. Buna göre, iki milletvekili çıkaran seçim çevrelerinde daha önce yüzde 50 olan çevre barajı yüzde 25, üç milletvekili çıkaran yerlerde yüzde 33 olan çevre barajı da yüzde 25 oldu. Yasa uyarınca, kontenjan adayı gösterilen dört milletvekili çıkaran seçim çevrelerinde seçim çevresi barajı yüzde 25, kontenjan adayı gösterilen beş milletvekili çıkaran seçim çevrelerinde seçim çevresi barajı yüzde 20 olarak uygulanırken, altı milletvekili çıkaran seçim çevrelerinde de yüzde 20 oldu.
Çift barajlı seçim sisteminin getirdiği olumsuzluklardan etkilenmek istemeyen değişik siyasi partiler seçim için birleşme yoluna gittiler. Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ile Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) Refah Partisi çatısı altında, Halkın Emek Partisi (HEP) Sosyaldemokrat Halkçı Parti çatısı altında yüzde 10’luk ülke barajı ile seçim çevresi barajlarını aşmayı başardılar.
Seçim öncesinde gerçekleştirilen diğer bir önemli değişiklikle tercihli oylarla seçilen kontenjan milletvekilliği uygulaması getirildi. Bir partinin tercihli (kontenjan) milletvekilliği çıkarabilmesi için ise, önce seçim çevresi barajını aşması, sonra da diğer barajı aşan partilerden bir tek oy fazlası alması gerekiyordu.
Yasaya göre siyasi partiler, iki milletvekili çıkaracak seçim çevresinde dört, üç milletvekili çıkaracak seçim çevresinde altı aday göstermek zorundaydılar. Ayrıca kontenjan milletvekili bulunan seçim çevrelerinde ise, bu aday düşüldükten sonra kalan milletvekili sayısının iki katı kadar aday gösterebildiler. Seçmenler, önce oy verecekleri partiyi işaretledikten sonra, isterlerse oy verdikleri partinin listesindeki adaylar arasından sadece bir tanesini işaretleyebildi. Eğer seçmen bir tercihte bulunmamışsa ya da birden fazla adayı tercih etmişse partinin yaptığı sıralamayı kabul etmiş sayıldı.
Birden fazla kontenjan milletvekili çıkarılan çevrelerde, seçim çevresini tek parti aşmışsa, tüm kontenjan milletvekillerini o parti kazandı. Birden fazla parti aşmışsa, oyların bölünmesi suretiyle milletvekillikleri paylaşıldı. Tercihli oy sistemine göre, bir seçim çevresinde partiye verilmiş olan geçerli oyların en az yüzde 15'i kadar tercih oyu alan aday veya adaylar, oy miktarına göre parti sıralamasında öne geçtiler. Adaylardan hiçbirinin aldığı tercihli oy miktarının yüzde 15'i bulamaması halinde, partinin hazırladığı ve birleşik oy pusulasında yazılı olan listedeki sıra aynen geçerli oldu. Seçimlerde değişik partilerden 52 aday tercihlerle ön sıralara çıkarak milletvekili olma hakkını kazandılar.
1987 seçimlerinde ANAP’ın lehine işleyen çifte barajlı seçim sistemi bu seçimde Doğru Yol Partisi’nin (DYP) lehine işledi. Altı siyasi parti ve bağımsız adayların yarıştığı 20 Ekim 1991’deki seçimlerde, yüzde 27,03 oranında oy alan DYP kazandığı 178 milletvekilliğiyle TBMM'nin yaklaşık yüzde 40'ını elde ederken, iktidar partisi ANAP yüzde 24,01 oy oranı ve kazandığı 115 milletvekilliğiyle ikinci parti durumuna geriledi ve 8 yıldır bulunduğu iktidardan düştü. Diğer partilerden Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) 88, Refah Partisi (RP) 62 milletvekilliği kazanırken, Demokratik Sol Parti (DSP) yüzde 10,74'lük oy oranına karşın seçim çevresi barajları yüzünden yalnızca 7 milletvekilliği kazanabildi. Seçimlerin ardından, ittifakla seçime
giren partilerin ayrılmasıyla mecliste 8 siyasi parti ortaya çıktı.
Yine bu seçimlerle, 12 Eylül Darbesi öncesi liderlerden Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş 11 yıl aradan sonra TBMM'ye döndü. Liderlerin yanı sıra 12 Eylül öncesi son TBMM'de görev yapmış 21'i Adalet Partisi, 7'si Cumhuriyet Halk Partisi, 3'ü Milli Selamet Partisi ve 1'i Milliyetçi Hareket Partisi üyesi olmak üzere toplam 32 milletvekili yine bu seçimelerde yeniden parlamentoya seçildi.
Hiçbir partinin TBMM'de tek başına hükümet kuracak çoğunluğu olmadığından bir koalisyon hükümetinin kurulması zorunlu hale geldi. Seçimlerden çok önce ANAP karşıtlığıyla giderek birbirlerine yaklaşan DYP ile SHP arasında koalisyon görüşmeleri başladı. 20 Kasım 1991'de, hükümeti kurmakla görevlendirilmiş olan Süleyman Demirel, TBMM’de 88 üyesi olan Sosyaldemokrat Halkçı Parti ile bir koalisyon hükümeti kurdu, SHP genel başkanı Erdal İnönü de başbakan yardımcısı oldu.
1991 genel seçimleri'nin sonuçları;
İllere göre 20 Ekim 1991 genel seçim sonuçları;
Zavallılar (film, 1974)
Zavallılar, oyunculuğunu ve yönetmenliğini Yılmaz Güney'in yaptığı 1974 yapımı Türk filmidir.
Çeşitli suçlardan içeriye düşen ve hapishanede tanışan üç yoksul arkadaşın öyküsü. Filmde sık sık üç arkadaşın geçmişlerine dönülür. Tahliye günleri geldiğinde, yakınları ve yapacak işleri olmadığı için dışarı çıkmak istemezler.
Yılmaz Güney ...Abuzer
Yıldırım Önal ...Hacı
Güven Şengil ...Arap
Göktürk Güney ...Küçük Abo
Seden Kızıltunç ...Naciye
Mehmet Şahiner...
Kamran Usluer ...Mahkûm avukat
Hülya Şengül
Hakkı Kıvanç
Hüseyin Kutman ...Patron
İhsan Baysal ...Camgöz
Osman Alyanak ...Üvey baba
Nizam Ergüden ...Naylon satıcısı
Ali Seyhan ...Zengin mahkûm
Arap Celal ...Mahkûm
1995 Türkiye genel seçimleri
1995 Türkiye genel seçimleri; 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan, TBMM 20. dönem üyelerinin belirlendiği seçim. 79 ilde, 83 seçim çevresinde % 10'luk ülke barajlı D'Hondt sistemi uygulanarak yapılan seçimlerde 29.189.146 seçmen toplam 138.608 sandıkta oy kullandı.
1991 genel seçimlerinden sonra işbaşına gelen Doğru Yol Partisi-Sosyaldemokrat Halkçı Parti koalisyon hükümeti, Haziran 1993’ten itibaren Tansu Çiller’in liderliğinde, Şubat 1995’ten itibaren de DYP-Cumhuriyet Halk Partisi koalisyonu olarak yoluna devam etti. 9 Eylül 1995’te yapılan kurultayda Deniz Baykal CHP genel başkanlığına seçildi. Baykal göreve gelir gelmez koalisyon ortağı DYP’nin lideri ve başbakan Tansu Çiller’den İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'in İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı CHP'li Algan Hacaloğlu ilgili söyledikleri sözleri nedeniyle görevden alınmasını istedi. Bu isteği reddeden Çiller hükümeti bozarak, 20 Eylül’de hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e verdi.
5 Ekim 1995'te kurulan Tansu Çiller başkanlığında kurulan DYP azınlık hükümeti 15 Ekim’de TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu alamadı. Başarısız güven oylamasından sonra, 16 Ekim'de bir araya gelen Çiller ve Baykal erken seçime gidilmesi koşuluyla DYP-CHP hükümetinin kurulması konusunda anlaşmaya vardı.
27 Ekim 1995’te, TBMM Genel Kurulu’nda, milletvekili erken genel seçiminin 24 Aralık’ta yapılmasına ilişkin önerge kabul edildi.
Seçim Kanunu’nun çıkmasından sonra, Çiller'in başbakanlığında kurulan, Baykal'ın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev aldığı DYP-CHP koalisyon hükümeti 5 Kasım’da güvenoyu aldı .
27 Kasım 1995’te partiler aday listelerini açıkladılar. Listeler hemen hemen bütün partilerde karışıklıklara yol açtı. Halen milletvekili olup listelerdeki yerlerini beğenmeyen küskünler, Meclis Başkanlığı’na başvurarak, erken genel seçimleri ertelemek amacıyla, tatilde bulunan Meclis’i toplantıya çağırdılar. Ama 4 Aralık’ta yapılan birleşimlerde Meclis’te çoğunluk sağlanamadı ve küskünlerin bu girişimi sonuçsuz kaldı.
Seçim öncesi yapılan kanun değişikliğiyle seçmen yaşı 20’den 18’e indirildiğinden 18-20 yaş grubundakiler ilk kez bu seçimde oy kullanabildi, ceza ve tutukevlerinde tutuklu olarak bulunanlara da oy kullanma hakkı tanındı. Yine aynı düzenlemeyle TBMM'nin üye sayısı 450’den 550’ye çıkartıldı ve bu 550 milletvekilinden 100’ünün seçim çevrelerine bağlı kalmaksızın, partilerin ülke genelinde aldıkları oylar esas alınarak “Türkiye milletvekili” olarak seçilmeleri öngörüldü. Yüzde 10'luk ülke barajı korunurken, seçim çevresi barajları yüzde 10'a indirildi. 1991 seçimlerinden önce uygulamaya konan kontenjan adaylığ |
ı uygulamasına ise son verildi. Aynı düzenlemeyle seçim çevreleri de genişletildi. Önce her ile bir milletvekilliği dağıtıldıktan sonra son genel nüfus sayımındaki rakam kalan milletvekili sayısına bölünecek ve il nüfusunun bu sayıya bölünmesi ile her ilin çıkaracağı milletvekili sayısı belli olacaktı. Çıkaracağı milletvekili sayısı 18’e kadar olan iller bir seçim çevresi, sayısı 19’dan 35’e kadar olanlar iki; 36 ve daha fazla milletvekili düşenler ise üç seçim çevresine ayrıldılar. Bu düzenlemeyle İstanbul üç, Ankara ve İzmir ikişer seçim çevresine bölündü, öteki illerin her biri ise birer seçim çevresi olarak düzenlendi.
Demokratik Sol Parti'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, seçim bölgesi barajını ve Türkiye Milletvekilliği adı altında 100 yeni milletvekili seçilmesini öngören düzenlemeleri iptal etti; bu iptal karşısında, TBMM'nin üye sayısı 550'ye çıkarılarak seçime gidildi.
12 siyasi partinin katıldığı seçimlerde Büyük Birlik Partisi adayları, ANAP listelerinden (7 BBP'li milletvekili seçildi), Sosyalist İktidar Partisi ve Birleşik Sosyalist Parti, HADEP listelerinden seçime girdiler. 79 ildeki 83 seçim çevresinde düzenlenen 1995 milletvekilliği seçimiyle birlikte 4 ilçe ve 41 beldede yerel idareler ara seçimi yapıldı.
Seçimlerden birinci parti olarak Refah Partisi çıktı, oyların yüzde 21,4’ünü alan RP 158 milletvekili kazandı. Anavatan Partisi 132, Doğru Yol Partisi 135, Demokratik Sol Parti 76, Cumhuriyet Halk Partisi de 49 milletvekilliğine sahip oldular. Kurulduğundan itibaren medyadan büyük destek gören Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) bu ilgiye rağmen katıldığı 1995 Genel Seçimleri'nde büyük bir hezimete uğradı, aldığı 133,889 oyla, % 0.48'lik oy oranında kaldı.
Seçimlerden hemen sonra başlayan hükümet kurma girişimleri sırasında Refah Partisi genel başkanı Necmettin Erbakan önce ANAP ile koalisyon kurmayı denedi, bu olmayınca, seçimlerden yaklaşık iki ay sonra ANAP-DYP koalisyonu (ANAYOL) kuruldu. Ancak bu koalisyon, hem iki partinin genel başkanları arasındaki geçimsizlik, hem de Anayasa Mahkemesi'nin güvenoylamasını iptal etmesi nedeniyle kısa sürede sona erdi.
28 Haziran 1996'da, Necmettin Erbakan'ın başkanlığında, RP ile DYP arasında Refahyol hükümeti kuruldu ve 8 Temmuz'da güvenoyu aldı. Fakat bu hükümet 28 Şubat 1997 tarihindeki Millî Güvenlik Kurulu kararları sonrasında istifaya zorlandı. Haziran 1997'de istifa eden Refahyol hükümetinin yerine, ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın başbakan olduğu, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi'ın katıldığı ANASOL-D Hükümeti kuruldu.
1995 genel seçimleri'nin sonuçları;
İllere göre 24 Aralık 1995 genel seçim sonuçları;
Mike Portnoy
Michael Stephen Portnoy (d. 20 Nisan 1967), ABD'li baterist, progressive metal grubu Dream Theater'ın eski üyesidir.
Üstün yeteneği ve teknik becerisi ile 'Modern Drummer magazine' tarafından verilen 23 adet ödülü vardır. John Petrucci ile Dream Theater'ın son 5 albümünü çıkarmıştır. Portnoy, grubun 'Awake' adlı albümü çıkışı sonrası ayrılan klavyecileri Kevin Moore'dan beri, Dream Theater'ın güftelerinin önemli bir bölümünü yazmıştır. O (Neil Peart'ten sonra) 'Modern Drummer's Hall of Fame'e giren en genç ikinci bateristtir. Küçük yaşlarda müzik tutkunu babası sayesinde müzik zevki oluşmaya başlamıştır. Davul çalmayı kendi kendisine öğrenmekle beraber Berklee School of Music'te genel teorik müzik eğitimi görmüştür. Daha sonra John Petrucci ve John Myung ile birlikte tarihin en büyük progressive-metal gruplarından biri olan Dream Theater'ı kurmuştur. 8 yıl üst üste Modern Drummer Magazine tarafından en iyi progressive davulcu ödülüne layık görülmüştür. Kendi tarzı ve aksak ritimlerdeki başarısı ile günümüzdeki yaşayan en başarılı rock davulcusu olarak anılır. Dream theater'ın dışında çeşitli yan projeler de yapmaktadır.
Mike portnoy 20 nisan,1967'de New York'da doğmuş ve yetişmiştir. Jordan Rudess tarafından yapılan foruma göre, Mike etnik yönden Yahudiymiş ama dindar bir musevi değilmiş.Babası yerel bir radyo istasyonunda Dj olarak çalışmıştır,özellikle erken yaşta başlayan müziğe karşı ilgisi bu sayede daha da artmıştır. Portnoy'un önemle vurgaladığı nokta,babasının LP koleksiyonuna ulaşabilmesi olmuştur.
Etkilendiği gruplar: Rush, Queen, Led Zeppelin, The Who, Iron Maiden ve The Beatles etkilendiği gruplar arasındadır.
Her ne kadar kendi kendini yetiştiren bir baterist olduğunu iddia etse de,müzik teorilerini lisedeki sınıfından almıştır.
Bu süre zarfı boyunca yerel gruplarda çalmıştır, bunlardan ikisi (Rising Power ve Inner Sanctum)bir solo albüm kayıt edip,piyasaya sürmüştür. O Inner Sanctum'dan ayrıldıktan sonra(son lise grubu) ilim öğrenmek için Boston'da ki 'Berklee College of Music'e katılmıştır. Ardından 'Berklee College of Music'den hemen ayrılmıştır. Orada,John Petrucci ve John Myung ile tanışmıştır. Bu dehalar ile birlikte kurdukları, başlangıçta adı "Majesty" olan grubun ismi daha sonra Dream Theater olarak değişerek nihai halini almıştır.
Ayrıca Avenged Sevenfold'un son albumünde çalmıştır.
9 Eylül 2010 tarihinde kendi resmi sitesinden yaptığı açıklamada Dream Theater'a ara verdiğini ve Avenged Sevenfold grubunda , grup kendisine kalıcı üye bulana dek davul çalacağını ancak grubun kalıcı üyesi olmayacağını söylemiştir. The Winery Dogs adlı grupta çalmaktadır.
Huascarán Dağı
Huascarán veya Nevado Huascarán, Andlar'da 6.768 m yükseklikle
Peru'nun en yüksek ve Güney Amerika'nın en yüksek dördüncü dağı. Nevado Huascarán, Huascarán Millî Parkı içinde yer alır. Dağ ana zirve "Huascaran Sur"'un yanında "Chopicalqui" ve "Huascaran Norte" adlı zirvelere sahiptir. 1932 yılında Alman-Avusturya bilimsel gezisi ile ilk tırmanış başarılmıştır.
"Huascaran Norte"'ye 1908 yılında ABD'li Annie Smith Peck tarafından tırmanılmış.
Martinizm
Martinizm, 18. yüzyılda Fransasında Louis-Claude de Saint-Martin tarafından başlatılan mistik bir harekettir. Saint-Martin Martines de Pasquales'in ölümünden sonra kendisinin ikinci üstadım dediği Jacob Boehme'nin yazılarını keşfetmiştir. Kurduğu Dostlar Cemiyeti'ne (Intimate Society/Society of Friends) topluluğa bazı önemli kişileri dahil etmiştir.
1803'de Saint Martin'in ölümünden sonra kendisinin öğretileri küçük topluluklar tarafından sürdürülüp yaygınlaştırılmıştır. 1888 yılında topluluğa katılan Augustin Chaboseau ve meşhur okültist Papus tüm Martinistleri bir araya getirmeye karar vermişler ve bu amaçla Ordre Martiniste mistik okulunu kurmuşlardır. Hareket büyük bir başarı göstermiş ve 1891'de Fransız meclisinin 21 üyesi harekete katılmıştır. Papus bu konsülün ilk başkanı ve tarikatın büyük üstadı seçilmiştir. Onun çabaları altında teşkilat genişlemiş ve 1900'lerde pek çok ülkede yüzlerce üye sayısına ulaşmış hatta Rus çarı II. Nikola 1905'de Papus'u davet edip devrimciler karşısında yaşadığı güçlüklerle ilgili kendisinin önerilerini almak istemiştir.
I. Dünya Savaşında Papus doktor olarak görev yaparken ölmüş, savaştan sonra da kalan üyeleri çeşitli alanlara dağılmışlardır. Karl Wilhelm Naundorff'un Fransız krallığı iddialarını destekleyen bir grup Fransız martinist Ordre Martiniste et Synarchie (OMS) hareketini kurmuştur.
The first World War was disastrous for the Order. Papus died on the battlefield while fulfilling his duties as a doctor and many other leaders of the order died too. After the war, the order was as good as extinct and the surviving members went into different directions. Many French martinists believed Karl Wilhelm Naundorff's claims to the French throne. They joined the Synarchy movement and formed the Ordre Martiniste et Synarchie (OMS).
Martinist felsefe Martines de Pasqually'nin "Treatise on the reintegration of beings" adlı eseri ve öğrencileri Louis-Claude de Saint Martin ve Jean-Baptiste Willermoz'un yazıları üzerine kurulmuştur. Öğretileri daha çok Hristiyan mistisizmi, Musevi mistisizmi ve Kabalah ağırlıklıdır.
Martinist sistem üç derecelidir. Çömez, İnisiye (veya Mistik) ve S...I... (Supérieur Inconnu). Bir Martinist tarikatı olan R+CMO Theurgy ile ilgili olan bir dördüncü derece daha olduğunu kabul eder.
Dağdancık, Araban
Dağdancık, Gaziantep'in Araban ilçesine bağlı bir mahalledir.
İlçe merkezine 10, Gaziantep'e 54 kilometre uzaklıktadır. 150 hanedir. Geçim kaynağı hayvancılık ve tarımdır.
Maden (film)
Maden, 1978 Türkiye yapımı politik dram türünde bir sinema filmidir. Filmin yönetmenliğini yapan Yavuz Özkan senaryosunu da kaleme almıştır.
Film "işçiler birleşin" sloganıyla biter.
Film bir maden ocağında bir devrimciyi ve işçilerle olan hikâyesini anlatmakta. İlyas (Cüneyt Arkın) maden ocağındaki sahip oldukları kötü koşullarla daha fazla çalışmak istemediklerini bütün işçilere anlatmaya çalışan bir devrimcidir. Bu çabaları sonuç verir ve Nurettin (Tarık Akan) ve arkadaşlarını sarı sendikanın etkisinden kurtarır. O sıralarda göçük altında kalan işçilerin bunda etkisi büyüktür. İşçilerin huzursuzluğunu yatıştırmak için maden sahibi şehre lunapark getitirir. Bu olumsuz durumu aşmak ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için İlyas ve Nurettin bir imza kampanyası düzenlerler. Bu faaliyetleri yürütürken İlyas'a patronun adamları suikast düzenler. Bundan sonra işçilerin kendi aralarındaki dayanışması artar ve ilk önce iş yavaşlatma daha sonra İlyas'ın göçük altında kalmasıyla greve giderler.
Filmdeki devrimci karakteri İlyas arkadaşlarını bilinçlendirmek için sık sık nutuk atar:
İlyas başka bir sahnede de şunları söyler:
Film, 1978 yılındaki 15. Altın Portakal Film Festivalinde önemli ödüllerden dördünü kazanmıştır.
Plonjon
Futbolda, kalecinin topu yakalamak amacıyla yere paralel şekilde yaptığı atlama hareketidir.
Futbolda bir kaleci yatış tekniğidir. Çoğunlukla gösteri amaçlı yapılır ve cesaret gerektirir. Topa doğru sıçrarken bir diz karına çekilir, topa uzanırken kol ve parmaklar gerilir, düşme sırasında kaleden uzağa doğru yuvarlanılarak kalkılır. Yan direklere doğru planjon yapılmamalı, topu tutarken iki elin de topa teması olmamalı, yere düşüşte yan düşmek yerine karın ya |
da yüz üzerine düşülmemelidir. Planjon aynı zamanda voleybolda da kullanılan bir tekniktir. Futbolda 3 türlü planjon vardır yerden, orta yükseklikten ve kafa üstü planjondur. Planjon'dan sonra düşüşe geçerken kalça ile düşülmeli ve yuvarlanılmalıdır.
Fatma Şakir Memik
Fatma Şakir Memik (1903-1991) Türk tıp doktoru ve siyasetçi.
Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkının tanınmasıyla TBMM V. dönemde (1935) TBMM’ye giren 14 kadın milletvekilinden biridir. TBMM V., VI. ve VII. dönem Edirne milletvekilliği görevlerinde bulunmuştur.
1903'te Safranbolu'nun Akviran köyünde doğdu. Babası ekmekçi ve un taciri Şakir Bey, annesi Cemile Hanım’dır.
İlköğrenimine Safranbolu'da başladıktan sonra sekiz yaşında babası ile birlikte İstanbul'a giderek Beyazıt İnas numune Mektebi ile Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi'nde okudu. 1923 yılında liseyi bitirip Tıbbiye'ye girdi. 1929'da Tıbbiye’den birincilikle mezun oldu.
1929-1931 yılları arasında Vakıf Gureba Hastanesi’nde dahiliye ihtisası yaptı. 1934 yılında dahiliye uzmanı olduktan sonra 1935’te Gureba Hastanesi poliklinik şefi oldu. Aynı zamanda Cumhuriyet Halk Fırkası Eminönü Kaza Merkezi Heyeti idare asil üyesi ve vilayet merkezi yedek üyeliğinde bulundu.
8 Şubat 1935 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden Edirne milletvekili adayı olarak gösterildi. V. dönem Edirne milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Dönem boyunca Sıhhat ve İçtimaî Muavenat Encümeni’nde katiplik görevi yaptı. Ayrıca İş Kanunu’na ek kanun lâyîhası ve Spor Teşkilâtı Kanun Lâyîhası’nı görüşmek üzere kurulan geçici encümenlerde de görev aldı.
Milletvekilliğinin yanı sıra hayır işleri ve kültürel faaliyetlerde bulundu; Çocuk Esirgeme Kurumu İdare Heyeti ve Kızılay Genel Merkez’inde çalıştı, Halkevi sosyal kolunda haftada bir poliklinikte görev yaptı.
1947-1949 yılları arasında Ankara Numune Hastanesi dahiliye uzmanlığı, 1950-51 yıllarında İstanbul İşçi Sigortaları Beşiktaş Dispanseri dahiliye uzmanlığı, 1951’den 1968’e kadar Şişli Çocuk Hastanesi dahiliye poliklinik şefliği görevlerinde bulundu. 1968’de emekli oldu.
9 Şubat 1991'de hayatını kaybetti.
Türkân Örs Baştuğ
Türkan Örs Baştuğ, (d. 1900, İstanbul – ö. 27 Eylül 1975, İstanbul), Türk öğretmen, milletvekili.
İstanbul Darülfünun Felsefe Bölümü mezunudur. Boğaziçi Lisesi Öğretmenliği, Boğaziçi Lisesi Kız Bölümü Müdürlüğü ve Öğretmenliği, İstanbul Kız Öğretmen Okulu Terbiye ve Ruhiyat Öğretmen Vekilliği, TBMM V. ve VI. Dönem Antalya Milletvekilliği yapmıştır.
Zorkun
Zorkun yaylası Osmaniye'de bulunan, Mersin'in Namrun Yaylası, Adana'nın Tekir Yaylası ile birlikte Çukurova'nın en eski üç yaylasından biri.
Osmaniye'nin güneydoğusunda olup toplam 26 km ve 2 şeritli 2008 yılında biten asfalt yolla ulaşılır. Yolun 12. km' sinde bulunan Ürün Yaylası'nın ulaşımı kolaydır. Sayfiye yeri olarak da kullanılan Olukbaşı Yaylası'ndan Osmaniye'yi seyretmek mümkündür. 16. km'de bulunan Olukbaşı Yaylası, çok şirin, çam ağaçları arasında, alt kat beton üst kat ahşap yayla evleri ile kurulmuştur. Zorkun Yaylası ise çok geniş bir tabana yayılmıştır. Çam ağaçları içerisine kurulmuş olan yaylada, yarı ahşap yayla evlerinin yanında çok değişik mimari tarzda yapılmış villalar ve diğer evlere rastlamak mümkündür. Halkın yoğun olarak rağbet ettiği yaylada; bakkallar, kır kahve ve lokantaları, kasap, manav, fırın, internet cafeler, eczaneler bulunmakta olup, yaz aylarında seyyar Sağlık Ocağı görev yapmaktadır. Ne yazık ki yaylanın turistler açısından can alıcı eksiği oteldir, ki Zorkun'a en yakın otel 15 dk. mesafedeki daha küçük bir yayla olan Karıncalı Yaylası'nda düşük kapasiteli olsa da mevcuttur. Yayla mevsiminde, Zorkun ve yakın yaylalarla birlikte bölgenin nüfusu 200.000 civarında olmaktadır. Osmaniye merkezi ile Zorkun yaylası arasında minibüs ve taksiler yolcu taşımacılığı yapmaktadır.
Her yıl düzenlenen Çocuk Şenliği bölgeyi ve yaylayı ekonomik bakımdan ve nüfus bakımından geliştirir.
Zorkun Yaylası'nın geleneksel yemeği Zorkun Tavası'dır. Bu yemek domatesi bol, kuşbaşı etle, sarımsak ve soğanla yapılan ve fırında odun ateşi ile pişen bir yemektir. Yemek fırına verilmeden önce üstüne kuyruk yağı parçaları atılır. 45 dakika kadar fırında kalan Zorkun tavası, Zorkun'un taş fırınlarında pişirilen pidelerle birlikte yenir. Yaylaya sadece tava yemek için gelen misafirler bulunmaktadır.
Zorkun Yaylası'nda sadece 1 tane pansiyon vardır. O da oldukça eskidir. Ancak Osmaniye sadece 30 km uzaklıkta olduğu için. Zorkun'u görmek isteyenler şehirde konaklayabilir.
Şenlik Tepesi'nde (Kadirli Tepesi) uzaktan görünen Osmaniye ışıkları eşliğinde Çay içilebilir. Karanlıkdere'ye, Keldaz'a Mitisin'e, Üçkoz yaylasına, Karıncalı Yaylası'na Fenk Yaylası'na, Bağrıaçık Yaylası'na, Küllü Köyü'ne gidilebilir. Küllü Küşne'de alabalık tesislerinde alabalık yenilebilir. Civar yaylalarda satılan tamamen organik meyve sebzeler ve ürünler satın alınabilir. Fenk Yaylası'nın ilerisinde bulunan, pek kimsenin bilmediği, dağlardan çağlayarak gelen güzel ırmak görülebilir.
Ahmet Baydar
Ahmet Baydar (d. 1866, Yozgat - ö. 18 Aralık 1940), Türk siyasetçi.
Rüştiye mezunudur. Yozgat Bidâyet Mahkemesi Zabıt Kâtipliği, Zir İlçesi Müstantik (Sorgu Hâkimi) Yardımcılığı, Müstantikliği, Ağır Ceza üyeliği ve Savcılığı, Ankara Adliyesinde değişik Mahkemelerde Hâkimlik, Yozgat Belediye Reisliği, Yozgat Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kuruculuğu, TBMM I. Dönem Yozgat Milletvekilliği yapmıştır. Evli ve sekiz çocuk babasıdır.
Aynı ismi taşıyan torunu iş adamı Ahmet Baydar ile karıştırılmamalıdır.
Hidayet Türkoğlu
Hidayet Türkoğlu (19 Mart 1979, Bayrampaşa, İstanbul), Türkiye Basketbol Federasyonu başkanı, NBA'de oynamış Türk basketbolcu. 2.08 metre boyunda olan eski oyuncu, forvet (3 numaralı mevki) olarak görev almaktaydı. Ayrıca, gerektiği zaman 1-2-4 numaralarda da oynayabilmekteydi.
Türkiye'de "Hido" ve ABD'de "Hedo (He do)" lakabıyla çağrılan Hidayet Türkoğlu, 1999-00 sezonun sonunda Efes Pilsen'den Sacramento Kings'e transfer oldu. San Antonio Spurs’da bir yıl forma giydikten sonra, 2004 yılından 2009 yılına kadar Orlando Magic’de oynadı. 2008'de 19,5 sayı, 5,7 ribaund ve 5 asist ortalamasıyla en çok gelişme kaydeden oyuncu ("MIP") ödülüne layık görüldü. 2009 yılında, takımıyla NBA finaline kadar ulaştı, ancak takımı Los Angeles Lakers'e 4-1 ile kaybettiler. 2009 yılı yazında Toronto Raptors takımıyla 5 yıllığına toplam 53 milyon dolarlık bir kontrat imzaladı, ancak 2010-11 NBA sezonunun başında Phoenix Suns takımına transfer olduktan kısa bir süre sonra Orlando Magic’e takas oldu.
1998 yılından bu zamana kadar Türkiye millî basketbol takımının formasını 269 kez giyen Hidayet, 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda ve 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası'nda gümüş madalya kazanan kadrolarda yer aldı. 24 Mart 2014'te, Türkiye A millî basketbol takımını bırakma kararı aldığını açıkladı. 13 Kasım 2015'te basketbolu bıraktığını açıkladı. NBA hayatına son veren Hidayet Türkoğlu, 16 Kasım 2015 tarihinde Türkiye Basketbol Federasyonu'nun CEO'su olmuştur.
16 Mart 2016'da Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı olarak atanan. Hidayet Türkoğlu, 26 Ekim 2016 tarihinde Ankara'da gerçekleştirilen Olağan Genel Kurul'da Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı seçildi.
Hidayet 19 Mart, 1979 tarihinde Yugoslav göçmeni bir çiftin ikinci çocuğu olarak İstanbul'un Bayrampaşa semtinde dünyaya geldi. Çocukluğunu Bayrampaşa, Yıldırım mahallesinde geçirdi. İlkokulu Bayrampaşa Yıldırım İlköğretim Okulu'nda okudu ve basketboldan önce simitçilik yapıyordu. Bayrampaşa İlköğretim Okulu'nda öğrenci olduğu yıllarda basketbolla tanıştı. O yıllarda ağabeyinin basketbol antrenmanlarına giderdi ve takım antrenörleri onun uzun boyu nedeniyle keşfederek okul takımına aldılar. Daha sonra basketboldaki başarısı sayesinde Özel Çavuşoğlu Koleji'nden burs kazandı. 15 yaşına kadar Özel Çavuşoğlu Koleji'nin hem okul hem de kulüp takımında basketbol oynamayı sürdürdü. Takımda oynarken Özel Çavuşoğlu Koleji'nde eğitimine devam etti. Bu dönemde okul takımıyla Ortaokullar arası Türkiye şampiyonluğu, Liseler arası Türkiye şampiyonluğu, Liseler arası Dünya şampiyonluğu ve ikinciliği gibi birçok başarı elde ettiler.
Başarılı performansı Efes Pilsen takımının yetkililerinin gözünden kaçmadı ve 1995-96 sezonunda 16 yaşındayken Efes Pilsen ile sözleşme imzaladı. Çevik ve çok yönlü oyunculuğuyla zaman zaman millî takımda da yer almaya başlayan Hidayet, ilk yıllarından itibaren Türk basketbolunun gelecekteki en büyük yıldız adaylarından biri kabul edildi. 1996 yılında Efes Pilsen'in yıldız takımında oynayan Hidayet, Efes Pilsen'nin Koraç Kupası’nda İtalyan Milano takımını 2 maçlık seri sonunda 1 sayılık fark ile yenip şampiyon olduğu kadroda yer almadı. 1997-98 sezonunda 5.3 sayı ve 3.8 ribaund ortalamasıyla oynadı ve Türkiye Kupası’nı kazanan kadroda yer aldı. Yükselen performansıyla göz dolduran Hidayet, 1998 senesinde Efes Pilsen'le 8 milyon dolar değerinde 9 yıllık yeni anlaşma imzaladı. 1998-99 sezonunda Türkiye Basketbol Ligi'nde maç başına 8.3 sayı, 3.9 ribaund ve 1.6 asist ortalamalarıyla oynadı. Efes Pilsen’deki 4 sezonu boyunca toplamda oynadığı 50 EuroLeague maçında 8.4 sayı, 3.5 ribound ve 1.7 asist ortalaması elde eden Hidayet ve 2000 Euroleague’de Final Four’a kaldıkları turnuvada oynadıkları 22 maçta 13.6 sayı, 4.6 ribaund ve 2.7 asist ortalamasıyla oynadı ve en iyi ilk beşe seçildi.
Hidayet Efes Pilsen'de, bir senesi gençlik takımında olmak üzere, geçirdiği 4 sezonun ardından, NBA draftına girme kararı aldı. Haziran, 2000’de yapılan 2000 NBA Seçmeleri'nde en iyi yabancılar arasına girdi ve Sacramento Kings tarafından 1. tur 16. sıradan seçildi. Böylece NBA draftında en iyi dereceyle seçilen Türk oyuncu unvanını aldı. Efes Pilsen transferi karşılığı 1,5 milyon dolar kazandı. İstanbul'da yapılan imza töreninde 5 milyon 800 bin dolar karşılığında takımla 4 yıllık sözleşme imzaladı.
Böylece Sacramento Kings takımıyla 2000-01 sezonununa başlayan Hidayet, NBA'de ilk kez 1 Kasım tarihinde oynanan Cleveland Cavaliers maçında forma giydi v |
e takımının 102-100 yenildiği maçta 5 dakikada 3 sayı kaydetti. Takip eden maçlarda da kısa kısa dakikalar almaya devam etti. Arkasından gelen Seattle Supersonics, Houston Rockets, Phoenix Suns ve San Antonio Spurs maçlarında da benzer performansını sürdüren Hidayet, Houston Rockets'la oynadıkları karşılaşmada 37 dakika sürede 16 sayı 4 ribaund, 1 asist ve 3 blok ile oynadı. Sonraki maçlarda ilk beşte yer almaya başlayan Hidayet, sezon sonunda Yılın Çaylağı Ödülü oylamasında 6. sırada yer aldı. Beğeni toplayan performansıyla Sacramento Kings taraftarlarıncada sevilen Hidayet çaylak sezonunu maç başına 5.3 sayı, 2.8 ribaund ortalamalarıyla noktaladı. Ayrıca oylama sonucu Yılın İkinci Çaylak Beşi'ne seçilme başarısı gösterdi. Play-off ikinci turunda Sacramento Kings, Los Angeles Lakers'a 4-0 süpürülerek elendi. Serinin son maçında Hidayet, play-off kariyerinin en yükseği olan 22 sayı atarken, 4 ribaunt, 3 asist yaptı ve 1 de top çaldı.
millî takımda sakatlandıktan sonra hızlı bir şekilde iyileşen Hidayet, 2001-02 sezonunun açılış maçına yetişti ve o maçta Seattle SuperSonics'e karşı 23 dakikada 11 sayı ve 6 ribaund yaptı. İkinci maçında Denver Nuggets'e karşı performansını yükselterek 19 sayı, 7 ribaund, 1 asist ve 2 top çalmayla oynadı ve takımın 106-94 kazandığı maçın baş mimarı oldu. 1 Aralık tarihinde yine San Antonio Spurs'e karşı 31 dakika oyunda kalan Hidayet, kaydettiği 24 sayı ile NBA kariyerinin en yüksek rakamına ulaşırken, aldığı 6 ribaunt ile de takımının en etkili ismi oldu ve takımı maçı 109-106 kazandı. Bu rekorunu birkaç maç sonra Minnesota Timberwolves maçında 25 sayı atarak yeniden kırdı. Hidayet'in performansı NBA otoritelerinden kaçmadı ve yapılan oylama sonucu 2002'de All-Star Çaylaklar Maçı etkinliğine seçildi. İki hafta sonra Denver Nuggets'e karşı aldığı 44 dakika süreyle takımında en fazla sahada kalan oyuncu oldu ve bu sürede 31 sayı, 10 asist ve 9 ribaund yaptı ve böylece NBA kariyerinin henüz ikinci sezonunda Triple-double yapma başarısında kıl payı kaçırmış oldu. Sezon sonunda Yılın En İyi Altıncı Adamı ödülü için bir aday olarak gösterilse de oylamada 7. sırada kaldı. Takımıyla birlikte play off'lara kalan Hidayet, ikinci turda Dallas Mavericks karşı serinin son maçında sakat olan Yugoslav forvet Peja Stojaković'in yerine ilk 5'te forma giydi ve 20 sayı ,13 ribauntla Double-double yaparak takımının seriyi 4-1 kazanıp konferans finaline yükselmesinde pay sahibi oldu. Ancak finalde Los Angeles Lakers'e 4-3 yenilerek elendiler.
Daha sonra Sacramento Kings takımı, sezon sonunda mukavelesi bitecek olan Hidayet'in kontratını 2004 senesine kadar uzattı. 2002-03 sezonunda Hidayet ilk beş resmi maçında ilk 5'te başladı. Ancak Minnesota Timberwolves ile oynanan maçın 13. dakikasında sağ bileğinden sakatlanarak sahalardan 2 hafta uzak kaldı. New Orleans Hornets'a karşı oynanan maçta sahalara 8 sayı, 3 ribaund ve 2 asistle oynayarak geri döndü. Hidayet normal sezonun bitiminde oynadığı 67 maçta maç başına 6.7 sayı, 2.8 ribaund ve 1.3 asist ortalamaları elde ederek noktaladı. Normal sezonu 59-23'lük dereceyle Batı Konferansı ve Pasifik Grubunu lider olarak bitiren Sacramento Kings, play-off ilk turunda Utah Jazz'la karşılaştı ve 4-1'lik üstünlükle NBA'de konferans yarı finaline kaldı. Yarı finalde Dallas Mavericks'e 4-3 yenilerek, konferans finaline kalamadılar ve elendiler. Hidayet, Sacramento Kings'te play-off maçlarında 3 senede en kötü performansını ortaya koyarak, maç başına 5.3 sayı, 2.9 ribaund ve 1.4 asist ortamasıyla oynadı.
2003 senesinde üç takımın arasında yapılan takaslar sonucunda Hidayet, ligin son şampiyonu San Antonio Spurs’e transfer oldu. San Antonio Spurs, Phoenix Suns'ı 83-82 yendi ilk resmi maçında 23 dakika sahada kalan Hidayet, 7 sayı, 3 ribaund ve 1 blokla oynadı. 29 Aralık tarihinde, Milwaukee Bucks maçında 12 sayı ve 12 ribaund'la sezonun ilk double double'ını yaptı. Sezonu iyi bir performansla sürdüren ve ilk 5'tede ara sıra yerini alan Hidayet, New Orleans Hornets maçında turnike atmak isterken yere düşünce sol baldırından sakatlandı ve 1 hafta sahalardan uzak kaldı. Minnesota Timberwolves'a karşı 13 sayı, 14 ribaund performansıyla sezonun ikinci "double double"'unu yaptı. Takımı San Antonio Spurs 57 galibiyet 25 mağlubiyet ile Batı Konferansı Ortabatı Grubu'nda 2. bitirerek play-off'lara kaldı. Hidayet ise 2003-04 sezonunda 80 karşılaşmada maç başına 9.2 sayı, 4.5 ribaund ve 1.9 asist ortalamalarıyla oynadı. Üçlük atışlarda 241 atışta, 101 isabet ile yüzde 41.9’la NBA geneli oyuncular arasında 7. sırada, takımında ise 1. sırada yer aldı.
Takımı play-off'larda ilk turda Memphis Grizzlies'yi 4-0 yenerek, yarı final'de Los Angeles Lakers'ın rakibi oldu. Ancak Lakers'a yarı final serisinde 6 maçta 4-2 ile yenilerek sezonu kapattılar. Hidayet, play-off maçlarında 7.7 sayı, 4.5 ribaund ve 1.5 asist ortalamalarıyla oynadı.
San Antonio Spurs’de forma giyen Hidayet, daha sonra kesin anlaşmaya vardığı Orlando Magic ile 2004-05 sezonu itibarıyla 39 milyon dolar değerinde 6 yıllık sözleşme imzaladı. Hidayet yeni takımı için şöyle konuştu:
Yeni takımıyla forma giydiği ilk maçında Milwaukee Bucks'e karşı 19 dakikada 4 sayı, 3 ribaunt, 4 asist ve 1 top çalmayla oynadı. Hidayet daha sonra performansını yükselterek Portland Trail Blazers'e 27 sayı, Detroit Pistons'a 29 sayı, 6 ribaund, bir hafta sonra Washington Wizards'a 31 sayıyı tekrarlayarak, ikinci kez NBA kariyerinin en yüksek rakamına ulaştı. Minnesota Timberwolves maçında 40 dakika forma giyen ve rakip potaya gönderdiği 32 sayıyla kariyerinin en yüksek rakamına ulaşan Hidayet, aynı zamanda bu maçta takımının en skorer ismi oldu. Ancak Charlotte Bobcats maçının sonu yaklaşırken bir turnike sırasında rakibiyle çarpışarak bileğinin üstüne düşen Hidayet normal sezonu şanssız bir şekilde kapattı. Orlando Magic’deki ilk sezonunda 67 maçta 14 sayı, 3.5 ribaund ve 2.3 asist ortalaması elde eden Hidayet, Boston Celtics maçında kariyerinin 500. asistini yaptı. 4 Şubat, 2005 tarihinde yine Boston Celtics’le olan karşılaşmada NBA kariyerindeki 3 bininci sayısına ulaştı.
NBA sezonu başlamasıyla birlikte Hidayet, takımı Orlando Magic'le ilk 5'teki performansıyla göz doldurdu. Bunun bir örneği Orlando Magic'in Phoenix Suns'ı 111-102 yendiği maçta ilk 5'te başlayarak yaklaşık 42 dakika ter döken Hidayet, 30 sayı, 6 ribaunt ve 1 asistlik oyunuyla takımını galibiyete taşıdı. Mart ayında Golden State Warriors'e karşı ilk 5’te başlayan Hidayet, kariyerinin en yüksek ribaunt sayısına ulaşırken, ayrıca bu sezon en iyi asist yüzdesini de yaparak 21 sayı, 14 ribaunt, 8 asist, 1 top çalma ve 1 blokla "triple-double" yapmayı da son anda kaçırdı. Sayı ortalamasını artırarak çok başarılı bir sezon geçiren Hidayet 78 maçın 59'unu ilk 5'te olarak, maç başına 14.9 sayı, 4.3 ribound ve 2.8 asist ortalamasıyla oynadı.
2006-07 sezonunun ilk bölümünde sakatlıklarına rağmen ikinci yarısında çok başarılı bir performans sergileyerek takımının dört yıl aradan sonra play off'a kalmasında önemli bir rol oynadı ve takımı sezonu 43-39'luk dereceyle kapattı. Sezon içinde 4 Nisan günü oynanan Toronto Raptors maçında attığı 37 sayıyla kariyer rekorunu kırdı. Herkese göre başarılı bir sezon geçiren Hidayet, normal sezonda forma giydiği 73 maçın hepsinde ilk 5'te oynadı ve maç başına 13.3 sayı, 4.0 ribaund ve 3.2 asist ortalamalarıyla oynadı. Ancak 2007 NBA Playoffları ilk turunda takımı Orlando Magic Detroit Pistons'a 4-0'lık sonuçla süpürülerek elendi. Oynadığı ve ilk 5'te çıktığı 4 play-off maçında 13.8 sayi, 3.3 ribaund ve 3.5 asist ortalamasıyla oynadı.
Sezonunun ilk maçında Milwaukee Bucks'e karşı ilk 5'te başlayan Hidayet, 24 sayı, 5 ribaund ve 2 asistle sezonu açtı. Bir hafta sonra oynanan Toronto Raptors takımına karşı ilk 5'te başladığı karşılaşmada yaklaşık 44 dakika süre alan Hidayet, 24 sayıyla takımın en skorer iki isminde biri oldu ve 6 asist, 1 top çalma, 1 blok ve toplam 15 ribaund toplayarak "double-double" yapan millî basketbolcu, ribaunt kategorisinde de kariyer rekorunu kırmış oldu. Aralık ayında, Los Angeles Lakers'e 14 sayı, 10 ribaund ve 7 asistle sezonun ikinci "double-double" yapmış oldu. Chicago Bulls'a karşı maç 110-110 iken ve Boston Celtics'e karşı maç 93-93 iken attığı son saniye basketleriyle lakabı "Bay Son Periyot" oldu. Doğu Konferansı'nda Hidayet, Ocak ayında üst üste 2 kez haftanın en iyi oyuncusu seçilme başarısı gösterdi. Dallas Mavericks'e karşı 13 sayı, 13 ribaund, 12 asist ve Atlanta Hawks'a karşı 23 sayı, 10 ribaund, 13 asistle "triple-double" yapmayı başardı. Mart ayında Washington Wizards'a karşı 39 sayı atarak kariyer rekoruna ulaştı. Gösterdiği bu performansla Hidayet, Doğu Konferansında Nisan ayının MVP'si (en değerli oyuncusu) seçildi.
Doğu Konferansı Güneydoğu Grubunun 52 galibiyet 30 mağlubiyet ile birincisi olan Orlando Magic, play-off'lara kaldı. Hidayet normal sezonda tavan yaparak 19.5 sayı ortalamasıyla bitirerek 20.7 sayıyla oynayan Dwight Howard'ın ardından takımının ikinci en skorer ismi oldu. Hidayet, 82 maçın tamamında sahaya ilk 5'te çıktı ve sahada ortalama 37 dakika kaldı, 5.7 ribaund ve 5.0 asist ortalamalarıyla oynadı. Ayrıca Hidayet, bu sezon En Çok Gelişme Gösteren Oyunu Ödülü'nü kazanma onuruna erişti ve NBA'de bir ödül kazanan tarihteki ilk ve tek Türk oyuncu oldu. Takımı play-off'larda ilk turda Toronto Raptors'u 4-1 yenerek Doğu Konferansında yarı final'de Detroit Pistons'in rakibi oldu, ancak 4-1'lik yenilgi Orlando Magic'e konferans finali kapısını kapattı. Play-off'larda maç başına 17.5 sayı, 6.4 ribaunt ve 5.5 asist ortalamaları ile oynadı.
NBA sezonun ilk maçında Atlanta Hawks karşısında 13 sayı, 8 ribaunt ve 1 asistle oynayan Hidayet, yeni sezona hazır olduğunu gösterdi. Portland Trail Blazers'a 35 sayı atarak kariyer rekoruna yaklaştı. Kasım ayının sonunda Washington Wizards'a 20 sayı ve 10 ribaund performansıyla sezonun ilk "double-double"'ünü yaptı. Aralık ayında Portland Trail Blazers'e karşı bitime 1.57 saniye kala rakip potaya 3'lük gönderen ve takımını 109-108 öne geçiren Hid |
ayet'nin bu hareketi NBA TV tarafından da gecenin en iyi hareketi seçildi. Ocak ayında, Orlando Magic'in Cleveland Cavaliers’ı 99-88 mağlup ettiği maç'ta 19 sayı ve 11 ribaund ve Milwaukee Bucks'e karşı 14 sayı 10 ribaund performansıyla sezonun 2. ve 3. "double-double"'unu yaptı. Nisan ayında New Jersey Nets takımıyla yapılan maç'ta, dördüncü çeyreğin bitimine 6.51 saniye kala Hidayet sayı atmaya giderken rakip takım oyuncusu Yi Jianlian ile girdiği ikili mücadele sonrasında ayak bileğini burkarak sakatlandı ve sezonun son 5 maçına çıkamadı. Normal sezonda 77 maça çıkan Hidayet, hepsini ilk beşte başlayıp 16.8 sayı, 5.3 ribaund ve 4.9 asist ortalamasıyla oynadı.
Doğu Konferansı Güneydoğu Grubu lider olarak bitiren Orlando Magic (59G - 23M), play-off ilk turunda Philadelphia 76ers'le karşılaştı. 2-1 yenik düştüğü seri maçlarında, 4. maçta Hidayetin son saniye 3'lüyle durumu 2-2 yaptı. Seriyi Orlando Magic 4-2 kazanarak yarı finale kaldı. Bu seride Hidayet oynadığı 6 maçta 11.8 sayı, 4.7 ribaund ve 3.3 asist ortalamasıyla oynadı. Yarı finalde Boston Celtics'le eşleşen Orlando Magic seride 3-2 geride olmasına rağmen, Hidayetin sezonun 4. "double-double" yaptığı son maçta (25 sayı, 12 asist, 5 ribaund), Orlando Magic seriyi 4-3 kazanarak finale kaldı. Seride Hidayet 16.3 sayı, 2.9 ribaund ve 5.3 asistle oynadı. Konferans finalinde Orlando Magic Lebron James'li Cleveland Cavaliers'e karşı mücadele etti. İlk maçı 107-106 kazanan Orlando Magic, seride 1-0 öne geçti. Bu maçta Hidayet 15 sayı, 14 asist ve 6 ribaund'la sezonun 5. "double-double"ünü yaptı ve galibiyete katkı sağladı. Millî basketbolcu, yaptığı 14 asistle kariyer rekorunada imza attı. Serinin ikinci maçında, 2 saniye kala Hidayet'in basketiyle Orlando öne geçmesine rağmen, 1 saniye kala LeBron James'in üçlük basketine engel olamayınca sahadan 96-95 yenik ayrıldı. Bu sonuçla Doğu Konferansı final serisinde durum 1-1'e geldi. Hidayet bu maç'ta 21 sayı, 4 asist ve 2 ribaundluk performansla oynadı. Serinin üçüncü maçında Hidayet 13 sayı ve 10 ribaunt ile “double-double” yaparken, 7 de asist kaydetti. Böylece sezonun 6. double-double'ünü yapmış oldu ve Orlando maçı 99-88 kazanarak durumu 2-1'e getirdi. Sonraki maçlarda üstünlük sağlayan Orlando Magic, seriyi 4-2 kazanarak Doğu Konferansı şampiyonu oldu ve NBA finaline katılma hakkı elde etti. Konferans final serilerinde Hidayet, 6 maçta 17,2 sayı, 6.3 ribaund ve 6.7 asist ortalamasıyla oynadı. NBA finali'nde, Orlando Magic'in rakibi Kobe Bryant'lı Los Angeles Lakers oldu. İlk maçı 100-75 kazanan Lakers, seride 1-0 öne geçti. Finalin ikinci maçında, normal sürenin son saniyesinde Kobe Bryant'a blok yapan Hidayet, maçı uzatmaya götürdü. Ancak uzatmalarda Lakers, maçı 101-96 kazanarak seride 2-0 öne geçti. Hidayet maçı 22 sayı, 6 ribaund ve 4 asistle oynadı. Serinin 3. maçını 108-104 alan Orlando Magic, durumu 2-1'e getirdi. Hidayet maçı 18 sayı ve 7 asistle tamamladı. Oynanan iki maçı da Los Angeles Lakers kazanarak seriyi 4-1'e getirdi ve NBA şampiyonu oldu. Hidayet NBA finali'nde oynadığı 5 maçta 18 sayı, 4.6 ribaund ve 3.8 asist ortalamasıyla oynadı. Play-off'ta oynadığı 24 maçta, 15.8 sayı, 4.5 ribaund ve 4.8 asist ortalamasıyla oynadı. Orlando’dan 2009-10 sezonunda 7 milyon dolar kazanacağı halde kontrat gereği son yılında yeni sözleşmesini iptal etme hakkı olan Hidayet, kulübünden yeni sözleşme isteyeceğini belirtti.
1 Temmuz'dan itibaren serbest kalan ve Orlando Magic'in 4 yıllığına 35 milyon dolar önerisine hayır diyen Hidayet, Portland Trail Blazers yöneticileri ile görüştü; şehri ve kulübün tesislerini gezdikten sonra kulüp'le anlaşmaya vardığı açıklanmıştı. Ancak Toronto Raptors'un 5 yıllık sözleşme karşılığında 56 milyon dolarlık teklifini kabul eden Hidayet, kararında Toronto'nun kozmopolit olması ve Türk'lerin yoğun olarak yaşadığı bir şehir olması etkili olduğunu vurguladı. Chris Bosh'un yıldızı olduğu Raptors'ta farlı bir pozisyonda oynatılan Hidayet, beklenen etkinliğinden çok uzak kaldı. Özel hayatıyla ilgili haberler de Türkoğlu'nun moralini bozdu ve sezon sona erdiğinde Toronto'dan ayrılmak istediğini açıkladı. Toronto'dan ayrılmadan önce 2009-10 sezonu 11.3 sayı, 4.1 asist ve 4.6 ribaund ortalamalarıyla oynadı.
14 Temmuz 2010'da Hido, Leandro Barbosa ve Dwayne Jones karşılığında Phoenix Suns takımına takas edildi. Burada oynadığı 5 aylık dönemde maç başına 9.5 sayı, 4.1 ribaund ve 2.3 asist ortalamaları ile oynadı. Daha sonra eski takımı Orlando Magic'e takas edildiği açıklandı.
18 Aralık 2010'da eski takımı Orlando Magic'e Jason Richardson ve Earl Clark ile birlikte Vince Carter, Marcin Gortat ve Mickaël Piétrus karşılığında takas edildiği açıklandı. Orlando'ya döndüğü ilk sezonda maç başına 11.3 sayı, 4.6 ribaund, 5.1 asist ve 1.0 top çalma ortalamalarıyla oynadı. Hidayet 13 Aralık 2013 tarihinde kanında doping maddesi bulunduğu için NBA tarafından 20 maç oynamama cezası aldı. Daha sonra yaptığı açıklamada bu maddeyi bir Türk antrenöründen aldığını ve yasaklı olduğunu bilmediğini söyledi.
Orlando Magic'in 2013-14 sezonu kadrosuna alınmayan Hidayet'in sözleşmesi 3 Ocak 2014 tarihinde takım tarafından feshedildi.
16 Ocak 2014 tarihinde Hidayet, free agent döneminden sonra Los Angeles Clippers takımıyla sözleşme imzaladı. Clippers formasıyla ilk maçında Indiana Pacers'a karşı 92-106 yenildikleri karşılaşmada 13 dakikada 4 sayı, 2 ribaund ve 1 asist ile oynadı.
1995 yılında gerçekleşen Avrupa Çaylak Basketbol Şampiyonasına Türkiye millî takımı'yla katılan Hidayet, 10,9 sayi, 4,4 ribaund ve 0,3 asist ortalamasıyla oynadı. Aynı zamanda 1996 yılında gerçekleşen Avrupa Gençler Basketbol Şampiyonasına katılmış ve 12 sayı, 4.6 ribaund ve 2.6 asist ortalamasıyla oynadı. A millî basketbol takımı’yla 1997 Dünya Basketbol U-22 Şampiyonası’nda 10,7 sayı, 4,3 ribaund, 2,0 asist ve 1998 Avrupa Basketbol U-22 Şampiyonası’nda 12,1 sayı, 6,1 ribaund, 0,4 asist ortalamalarıyla oynadı. 1999 yılında Fransa'da gerçekleşen Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda çeyrek finale kadar giden takımda yer aldı ve maç başına 12,4 sayı, 3,4 ribaund, 1,4 asist ortalamalarıyla oynadı. Türkiye'de gerçekleşen Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda Türkiye'yi finale sırtlayan isim oldu. Maç başına 15.5 sayı ortalamasıyla, İbrahim Kutluay'dan sonra takımın en skorer ikinci oyuncusu oldu. Ancak Ekim ayında yaptığı antrenman sırasında dirseğine darbe alan Hidayet'in kolu alçıya alındı ve 1 ay sahalardan uzak kaldı. Indianapolis'te gerçekleşen Dünya Basketbol Şampiyonası'nda Türkiye millî basketbol takımında ilk beşte görev yapan Hidayet, turnuva boyunca ortalama 30.5 dakika, 14.9 sayı, 3.6 asistle oynadı ve Türkiye ilk kez katıldığı turnuvada 9. bitirdi.
İsveç'te gerçekleşen 2003 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda grup maçlarını 2. bitirerek 5'incilik için elemelere katıldı. Ancak Sırbistan takımına kaybedince, Hidayet'li Türkiye elendi ve turnuvayı 12. bitirdi. Sırbistan'da gerçekleşen 2005 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda Türkiye'yle oynadığı 4 maçta 12 sayı, 4.2 ribaund ve 0.7 asist ortamalarıyla oynadı. Japonya'da gerçekleşen 2006 Dünya Basketbol Şampiyonası'na Hidayet sakatlığı nedeniyle fizik tedavi ve rehabilitasyon programına ihtiyacı olduğunu söyleyerek Türkiye Basketbol Takımının turnuva kadrosunda yer almadı. İspanya’da gerçekleşen 2007 Avrupa Basketbol Şampiyonası'na katılan Hidayet, 6 maç, 30 dakika, 19.2 sayı ve 3 asist ortalamasıyla oynadı ve Türkiye 12. sırada bitirdi. 2009 Avrupa Şampiyonası Grup Elemelerinde Hidayet Türkiye millî takımında yerini aldı. millî takımı yaptığı 6 maçı da kazanarak finallerin organize edileceği Polonya'ya namağlup gitme hakkını kazandı. Hidayet 5 maçta 12 sayı, 4.2 ribaund ve 3.8 asist ortalamasıyla oynadı. Polonya'da gerçekleşicek olan 2009 Avrupa Basketbol Şampiyonası için hazırlık maçı yapan millî basketbol takımı, İngiltere'de oynan Gameon Turnuvasına katıldı. İsrail'i 85-69 yendiği ilk maçında, Hidayet 7 sayı kaydetti. Sonraki maçlarda, İngiltere'ye 15 ve Polonya'ya 11 sayı atarak, Türkiye'nin turnuvada lider bitirmesine katkıda bulundu. 2009 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın ilk maçında favori Litvanya'yla millî takım, Hidayet'in 19 sayı, 2 ribaund ve 3 asist performansıyla, maçı 84-76 kazanmasını bildi. İkinci maçında Bulgarlara 8 sayı, 3 ribaund ve 2 asist ; üçüncü maçındaysa Polonya'ya 13 sayı, 8 ribaund ve 3 asistle oynadı. Türkiye ile ikinci tura yükselen Hidayet, sakat oynadığı İspanya maçında 2 sayı, 3 ribaund, 3 asist ve Sırbistan maçında 4 sayı, 7 ribaund ve 3 asistle maçları tamamladı.
Hidayet 24 Mart 2014 tarihinde, Türkiye A millî basketbol takımından ayrılma kararı aldığını açıkladı.
Yaptığı bir röportajda NBA'deki favori oyuncularının Kobe Bryant, Grant Hill, Scottie Pippen, Allan Houston ve Latrell Sprewell olduğunu açıkladı. 2.08 boyunda, 100 kilo ağırlığında bulunan Hidayet, mevki olarak genelde Kısa forvet pozisyonunda oynar, fakat gerektiği zaman Uzun forvet olarak da oynayabilir. NBA'deki ilk yıllarında uzun kolları, yükseğe sıçrama yeteneği ve iyi şut yüzdesiyle, şutör gard pozisyonunda da oynayan Hidayet, oyunu iyi okuyuşu, boyuna göre çok iyi top sürme yeteneğinin oluşu ve yüksek üç sayılık yüzdesiylede tanındı. Kariyerine başladığında Oyun kurucu olarak oynatılıyordu fakat daha sonra boyunun verdiği avantajla Pivot hariç her pozisyonda oynatıldı. Oyununun en büyük problemleri istikrar, bağlılık ve olgunluktu ve daha sonra bunları halletmeyi başardı. NBA'de kariyer istatistikleri maç başına 11.5 sayı, 3.0 asist ve 4.1 ribaunt'tur. Boyu 2.08 olmasına rağmen o cüssesine rağmen çok hızlı bir oyuncu olarak bilinmektedir. Ayrıca NBA'de 2008'de En Çok Gelişme Gösteren Oyuncu ve 2001'de Yılın Çaylak Beşi'ne seçildi.
Hidayet Türkiye doğumlu olsa da aslen Boşnak kökenlidir. Ailesi Seniçe, Sırbistan doğumludur ve kendisi Sırpça, Hırvatça dillerini bilmektedir. 13 Haziran, 2005 tarihinde çocukluk aşkı Banu Ergür ile Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda gerçekleştirilen törenle evlendi. Devlet bakanı ve başbakan yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Fenerbahçe kulübü başkanı Az |
iz Yıldırım, millî basketbolcu Kerem Tunçeri ve iş adamı Hasan Arat çifte şahitlik yaptı. Ela adında bir kız çocuğu bulunmaktayken, 2013 yılında eşi bir kez daha doğurarak ikinci kez baba oldu ve çocuğun adını Lina koydular. 1. çocuğunun resimlerini bir dergiye satıp, gelirini de Mehmetçik Vakfı'na bağışladı. Düğünün hemen ardından Burdur 58. Piyade Er Eğitim Alay Komutanlığı'nda vatani görevini yaptı. Ayrıca Nevzat Türkoğlu adında kendisinden büyük bir erkek kardeşi bulunmaktadır. 2008 yazında Hidayet Türkoğlu Spor Okulları adı altında yeni bir oluşuma giden Hidayet, 2011 yılında Ümraniye'de Türk Sporuna Atletik Performans Merkezi adında Basketbol Salonu, Yüzme Okulu, Kondisyon Merkezi içeren bir tesis kazandırdı.
NBA’deki ilk sezonu sırasında Türkiye’deki Burger King’de "Hido Menu" adlı bir menüsü satışa sunuldu. Daha sonra 2003 yılında Burger King onun resmi sponsoru oldu. Hidayet 2002 yılında ise Sacramento'nun sponsorlarından yemek şirketi Taco Bell'in bir reklam filminde rol aldı. Aynı yıl Sprite ile 1 yıllık sponsorluk anlaşması imzaladı ve bir reklam filminde rol aldı. 2004 yılında Spurs takımında forma giyerken takım arkadaşı Tim Duncan ile Adidas'ın reklam filminde oynadı. 2009 yılında Turkcell'in reklam filminde rol alan Hidayet, Turkcell'in 3G ürünlerini Türkiye'de ilk deneyen isim oldu. Aynı yıl Türkiye'deki sponsorluk ve reklam işlerini yürütmesi için Won Ajansı ile anlaştı.
Medyayla zaman zaman çeşitli tartışmalar yaşayan Hidayet ilk olarak Bebek'teki bir kafe çıkışında bir bayanla fotoğrafının çekilmesinin ardından gazetecilere neden beni çekiyorsunuz ben sporcuyum diyerek tepkide bulundu. Daha sonra onun eşini aldattığı yönünde spekülasyonlar yapıldı. Ayrıca 2012 yılında bir kafede sigara içerken çekilen fotoğrafının gazetelerde yer almasına çok sinirlendi, basına yaptığı açıklamada zaten ara sıra sigara içiyorum bundan size ne dedi.
Bilirübin
Bilirubin, etçil hayvanların safrasındaki boya maddesidir.
Alyuvarların dalakta yıkımı sırasında hemoglobin moleküllerinin parçalanmasıyla oluşur. Karaciğere gelir ve safra olarak dışa verilir. Kansızlık durumlarında ya da safra yollarının tıkanmasında kanda bilirübin yükselir. Karaciğerin yangılı hastalıklarında görülen sarılık, bilirübin artışına bağlıdır. Bilirübin vücuttan bağırsaklar ve idrar yoluyla atılır.
Bilirubin, insan safrasının esas pigmentini oluşturur ve altın sarısı rengini verir. Büyük oranda parçalanmış eritrositlerin hemoglobinlerinden kaynaklanır (%75). Bu yıkım retiküloendotelyal sistemde olmaktadır. Bilirubinin glukuronik asit ve sülfürik asitle oluşturduğu esterlere konjuge (direkt) bilirubin adı verilir. Kandaki bilirubinin bir kısmı proteinle kompleks oluşturur. Buna da serbest bilirubin adı verilir. Posthepatik bilirubinler direkt bilirubinler olup laboratuvar analizlerinde verilen kimyasal maddelerle direkt olarak reaksiyona girer. Prehepatik bilirubinler ise indirekt bilirubinler olup laboratuvar analizinde de reaksiyon oluşturmak için metil alkol ilavesi gerekmektedir.
Bebeklerde doğumdan sonraki ilk birkaç gün içinde fizyolojik olarak bilirubinlerde artış olmaktadır ve bu duruma yenidoğan sarılığı denmektedir. Yükseklerde bulunan ve bu duruma alışık olmayan kişilerde de serum bilirubini artabilir. Yine uzun süre fenobarbital kullanan kişilerde serum bilirubin düzeyleri normal değerlerin altında çıkabilir.
İndirekt (unkonjuge) bilirubin suda çözünmez. Kanda albumine bağlı olarak dolaşır. İndirekt bilirubin toksiktir. Kandaki seviyesi arttığında beyindeki bazal gangliyonlarda birikerek özellikle çocuklarda kernikterusa neden olabilir. Direkt(konjuge) bilirubin karaciğerde konjuge olmuş bilirubindir. Suda çözünür. Böylece safraya atılabilir. İndirekt bilirubinden daha az toksiktir. Kandaki seviyesi yükseldiğinde böbrekten süzülerek idrarla atılabilir.
Artmış konjuge bilirubin karaciğer hastalığı olanların yaklaşık üçte birinde normal total bilirubin değerleriyle birlikte olabilir.
Mustafa Hayri San
Hayri Sığırcı ("Soyadı Kanunu öncesinde Sığırcızade Hayri Bey"), (d. 1888, Sivas) - (ö. 18 Mayıs 1932), Türk siyaset adamı.
İstanbul Hukuk Mektebi son sınıftan terktir. Sivas Teşkilât-ı Mahsusa Başkanı Sığırcızade Ali Rıza Efendi'nin (1881- 1953) kardeşidir. Sivas Defterdarlık Muhasebe Kalemi Mümeyyizliği, Mirî Emlak Müdürlüğü, Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti ilk Basımevi Müdürlüğü ve İrade-i Milliye Gazetesi Yazı Kurulu Üyeliği, TBMM I. Dönem Sivas Milletvekilliği (21 Ekim 1920 tarihinde istifa etmiştir) yapmıştır. 1926-1930 arasında Sıvas Belediye Başkanlığı yapmıştır.
Arlington Ulusal Mezarlığı
Arlington Ulusal Mezarlığı ("Arlington National Cemetery"), I. ve II. Dünya Savaşları, Kore, Vietnam ve Körfez Savaşı'nda ölen askerlerin anısına yapılmıştır.
Mezarlık bir asker tarafından korunmakta ve saat başı nöbet değişimi gerçekleşmektedir. Ziyaretçiler kendi başlarına ya da rehber eşliğinde tur yapabilirler. Nisan ayından Eylül ayına kadar olan dönemde 08.00-19.00 saatleri arasında, diğer aylarda 08.00-17.00 saatleri arası ziyaret edilebilir.
ABD yasaları gereği Arlington Ulusal Mezarlığı'na gömülme hakkına sahip bulunan kişiler şunlardır:
Yine ABD yasaları gereği, idam ya da ömür boyu hapis cezasını gerektiren suçları işlemiş olan kişiler, Arlington Mezarlığı'na gömülmek için aranan şartları haiz olsalar bile, buraya gömülemezler.
Arlington Ulusal Mezarlığı'nda Gömülü Ünlü Kişiler
William Howard Taft 27. ABD Başkanı
John F. Kennedy 35. ABD Başkanı
Jacqueline Kennedy Onassis 35. ABD Başkanı John F. Kennedy'nin eşi
Robert F. Kennedy Senatör, 64. ABD Başsavcısı, 35. ABD Başkanı John F. Kennedy'nin kardeşi
Edward Kennedy Senatör, 35. ABD Başkanı John F. Kennedy'nin kardeşi
Clark McAdams Clifford ABD Savunma Bakanı (1968-1969)
Dwight F. Davis 49. ABD Savaş Bakanı
John Foster Dulles 52. ABD Dışişleri Bakanı
Robert Todd Lincoln 35. ABD Savaş Bakanı
John Wingate Weeks 48. ABD Savaş Bakanı
Edmund Sixtus Muskie 58. ABD Dışişleri Bakanı
William Pierce Rogers 55. ABD Dışişleri Bakanı, 63. ABD Başsavcısı
Richard Helms CIA Başkanı (1966-1973)
Robert McNamara 8. ABD Savunma Bakanı
Lee Marvin Akademi ödüllü ABD'li sinema oyuncusu
Glenn Miller Amerikalı müzisyen ve besteci
Ignacy Jan Paderewski Polonya Başbakanı
Dashiell Hammett ABD'li yazar
George C. Marshall Marshall Planı'nın yaratıcısı, 3. ABD Savaş Bakanı, 50. ABD Dışişleri Bakanı
Robert Edwin Peary Kutup araştırmacısı
Süleyman Sırrı İçöz
Süleyman Sırrı İçöz, (d. 1878, Yozgat - ö. 18 Ocak 1963), Türk siyasetçi.
Mülkiye idadisi mezunudur. Sanayi Mektebi katip ve veznedarlığı, Mucur, Zir, Hacıbektaş, Salmanlı Nahiye müdürlükleri, Halce, Koyulhisar ve Darende kaymakamlıkları yapmıştır. TBMM I. Dönem Bozok milletvekilliği sırasında 22 Ağustos 1921 tarihinde Başkanlığa verdiği önerge ile ordu içinde er olarak katılmak isteği kabul edilmiş ve Batı Cephesinde Çekirdeksiz Köy ve Doğatepesi muharebelerine katılmıştır. Sonrasında II. Dönem Bozok, III., IV., V., VI., VII.ve VIII. Dönem Yozgat milletvekilliği yapmıştır. Kırmızı-yeşil şeritli İstiklal Madalyası sahibidir. Evli ve üç çocuk babasıdır.
1927 yılında verdiği bir önerge ile Bozok ilinin isminin merkez ilçe ile eşleşecek şekilde, Yozgat ismi ile değiştirilmesini sağladı.
Murakabe
Murâkabe (Arapça: مراقبة), "gözetlemek" anlamına gelen Arapça'daki "rakabe" kökünden türetilmiş bir sufi pratiğidir. Dikkatle izlemek, ilgilenmek, gözleri açık tutmak anlamlarını da taşır. Metaforik açıdan kişinin manevi kalbine dikkatini yöneltmesi ve yaratıcısından gelecek sezgiyi beklemesini ifade eder.
Benal Nevzat İstar Arıman
Benal Nevzat İstar Arıman (d. 1903 – ö. 19 Temmuz 1990) ilk Türk kadın milletvekillerinden.
1903'te İzmir'de doğdu. İzmirli gazeteci ve şair Tevfik Nevzat Bey´in kızıdır. 1921'de Paris Sorbonne Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun oldu. Döndükten sonra Hilâl-i Ahmer ve Himaye-i Etfal gibi yerlerde sosyal faaliyetlerde bulundu. CHF vilayet heyeti üyeliği de yapan Arıman, Fransızca ve Rumca biliyordu.
Arıman, İzmir´de Halk Partisi´nde görev almış, kadınların partilere girmediği o yıllarda, latin alfabesinin öğrenilmesi ve yaygınlaşabilmesi için çaba harcıyordu. Uzmanlık alanı belediyecilik, sosyoloji ve edebiyattı. İzmir Belediye üyeliği de yapan Arıman, V, VI.,VII., ve VIII. Dönemde İzmir Milletvekilliği yaptı.
CHF
CHF, şu anlamlara gelebilir,
Basedow hastalığı
Basedow hastalığı, tiroid bezinin aşırı çalışmasıyla ortaya çıkan otoimmun hastalıktır. "Toksik guatr" da denir.
Hastalık, çoğunlukla gençlerde görülür.
Tiroid bezi büyür (guatr), göz yuvarları dışa fırlar, ellerde titreşme, terleme, çarpıntı gibi belirtiler görülür. Kanda tiroid hormonları artar. Hastalık nedeninin bağışıklık sistemindeki bir bozukluk olduğu sanılmaktadır.
Hastalığın tedavisinde önce antitiroid ilaçlar, radyoaktif ilaçlar denenir. Başarılı olunmazsa tiroid bezinin bir bölümünün çıkarılması biçiminde ameliyata başvurulur.
Fransa Stadyumu
Fransa Stadyumu (), Fransa'nın başkenti Paris'in merkezinden 9 km uzaklıktaki Saint-Denis şehrinde bulunan bir futbol stadyumudur.
Stadın kapasitesi 81.338 kişiliktir. Yapımına 1995 yılında başlanıp 28 Ocak 1998 tarihinde Fransa'nın İspanya'yı 1-0 yendiği maçla açılmıştır. Ayrıca konserlere ve daha bir sürü organizasyona ev sahipliği yapmaktadır.
1998 FIFA Dünya Kupası'nda finalde Fransa'nın Brezilya'yı 3-0 yenip kupaya uzandığı maç burada oynanmıştır. Lille OSC takımı da 2005-2006 yılında oynadığı bütün Avrupa Kupası maçlarını burada oynamıştır. 2000 ve 2006 Avrupa Şampiyonlar Ligi finalleri de burada oynanmıştır. Aynı zamanda Euro 2016 finali 10 Temmuz 2016'da yine bu stadyumda gerçekleştirilecektir.
Julio Iglesias
Gençliğinde Real Madrid genç takımında kaleci olarak oynamıştır. 1963 yılında geçirdiği trafik kazası sonrasında doktorlar bir daha yürüyemeyeceğini düşünseler de sağlığına kavuşmuştur. 1971'de Isabel Preysler ile evlenmiş ve Chabeli Iglesias, Julio Iglesias, Jr., Enrique Iglesias adlarını taşıyan 3 ç |
ocuk sahibi olmuş, 1979 yılında boşanmıştır. 2010'da 20 yıl süren ilişkilerinin ardından Miranda Rijnsburger ile evlenmiştir. Çiftin 3 oğlu ve ikiz kızları olmuştur.
1970 yılında Eurovision şarkı yarışmasında "Gwendolyne" adlı şarkıyla İspanya'yı temsil etmiş, yarışma sonunda İsviçre ve Fransa ile dördüncülüğü paylaşmıştır. kısa bir süre sonra "Un Canto A Galicia" şarkısı Almanya'da 1 milyon satmış ve birçok Avrupa ülkesinde hit olmuştur. Preysler'la evliliğinden sonra Florida'ya taşınmış CBS International ile anlaşma imzalamıştır. İngilizce, Fransızca, Portekizce, Almanca ve bunlar gibi farklı dillerde şarkı söylemeye başlamıştır. 1988'de Grammy ödül töreninde "Un Hombre" Solo albümüyle "En İyi Latin Pop Albümü" ödülünü almıştır.
Mustafa Kemal Güney
Mustafa Kemal Güney, (d. 1880, Bilecik) - (ö. 3 Ağustos 1943), Türk siyasetçi.
Bilecik Rüştiyesi mezunudur. Söğüt İlçesi Bidâyet Mahkemesi 2. Kâtipliği, Ertuğrul Bidâyet Mahkemesi Zabıt Kâtipliği, Yenişehir İlçesi Sorgu Hâkim Yardımcılığı, Söğüt Bidâyet Mahkemesi Sorgu Hâkim Yardımcılığı, Hüdavendigar İli İstinaf Mahkemesi Savcılığı Başkâtipliği, Söğüt Bidâyet Mahkemesi Müstantikliği, Dörtyol Müstantikliği, Kütahya Bidâyet Mahkemesi üyeliği, Bilecik Belediye Başkanlığı, TBMM I. Dönem Ertuğrul (Bilecik) Milletvekilliği yapmıştır. Evli ve dört çocuk babasıdır.
Anorthosis Ammohostu
Anorthosis Ammohostu (Yunanca: "Ανόρθωσις Αμμοχώστου") ya da bilinen adıyla Anorthosis Famagusta, Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki bir futbol takımıdır.
Anorthosis, 30 Ocak 1911 tarihinde kuruldu. Türk ordusunun 1974'te Kıbrıs'a harekat düzenlemesinden sonra, Anorthosis mecburi olarak Larnaka'daki Antonis Papadopoulos Stadyumu'na taşındı. Anorthosis'in ilk stadyumu Mağusa'nın kuzey bölümünde kalan GSE (Gymnastic Club Evagoras) stadyumudur ve 1974'ten sonra kötü şartlarda kullanıldı. 12 kez A' Katigorias şampiyonu olan Anorthosis, son şampiyonluğu 2004-05 sezonunda gerçekleştirdi. 9 kere Kıbrıs Kupası'nı, 5 kez de Kypriaki Aspida'nı kazandı.
26 Temmuz 2005'te Türk takımı Trabzonspor karşısında başarılı sonuçlar elde etti. UEFA Şampiyonlar Ligi'nin ön eleme ikinci turunun ilk maçında 3-1 olarak kazandı. İkinci maçı ise Türkiye'de 1-0 kaybetti; fakat toplam olarak 3-2 üstünlüğe ulaştığı için bir üst tura çıktı. Üçüncü öneleme turunda ise İskoç takımı Rangers'la oynadı. Anorthosis, ilk maçta 2-1 mağlup olunca ve ikinci maçta da 2-0 yenilince elendi. UEFA Kupası birinci turunda 2-1 lik ve 4-0 lık skolarla Serie A'nın köklü ekiplerinden Palermo'ya elendi. 2008'de Olympiakos gibi köklü bir Yunan kulübünü ilk maçta 3-0 yendi, ikinci maçta 1-0 kaybettiği halde tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazandı. Kuralara 4. torbadan katıldı.
Emil Rosenov Angelov
Necip Soydan
Necip Soydan (d. 1890, Yenişehir, Bursa) - (ö. 3 Şubat 1959), Türk siyasetçi.
İstanbul Mülkiye Mektebi mezunudur. Bursa İl Maiyet Müdürlüğü, Yenişehir İlçesi Özel Saymanlık Kâtipliği, Erdek, Edremit ve Ilıca Nahiye Müdürlükleri, Çarsancak
(Akpazar) Harran ve Raka Kaymakamlıkları, TBMM I. Dönem Ertuğrul (Bilecik) Milletvekilliği yapmıştır. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Hamdi Aksoy
Osmanzade Hamdi Aksoy (d. 1883, İzmir - ö. 27 Mayıs 1961), Türk siyasetçi, gazeteci.
İstanbul Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi mezunudur. Çiftçilik, Hak, Tasvir-i Efkar ve
Yenigün Gazeteleri Yazarlıkları ve Yazı İşleri Müdürlükleri, İttihat ve Terakki Cemiyeti Çatalca Sorumlu Katipliği, TBMM I. Dönem Ertuğrul, II. (Ara Seçim), III., IV. ve V Dönem İzmir Milletvekilliği yapmıştır.
Faruk Nafiz Çamlıbel’in “"Han Duvarları"” adlı ünlü şiiri ""Osmanzade Hamdi Bey'e"" sözleriyle kendisine ithaf edilmiştir.
Baba ve Piç
Baba ve Piç, Elif Şafak'ın 2006 yılının Mart ayında Metis Yayınları tarafından ilk basımı gerçekleşmiş romanıdır. İstanbul-Amerika arasında, biri Türk diğeri Ermeni asıllı iki aile üzerinden Türk-Ermeni ilişkilerini 90 yıllık bir zaman dilimi içerisinde inceleyen bir romandır. Eserde Türk-Ermeni ilişkilerine her iki cepheden bakılmış, Amerika'daki Ermeni diasporası ile Türkiye'deki Türklerin birbirlerine bakış açıları Kazan ve Çakmaçıyan aileleri arasındaki tesadüfi ilişkilerle anlatılmıştır. Ayrıca eserde Türk-Ermeni sosyal yaşamı irdelenmiş, Türk ve Ermeni toplumları arasında varolan ortak his ve düşüncelerden de bahsedilmiştir.
Şikâyetçi Avukat Kemal Kerinçsiz Zeytinburnu C. Başsavcılığına verdiği 21.4.2006 tarihli dilekçesinde özetle, müellefi Elif Şafak olan "Baba ve Piç" isimli kitapta
şeklindeki sözlerle Türk Milletini Soykırımcı olarak gösterdiğini, Türk milletinin aşağılanarak soykırımla suçlandığını, Türk milletine öfke ve kin duyulmasının sağlandığını, sonuçta Türklüğü aşağılama suçunun işlendiğini iddia edilmiştir.
[[21 Eylül 2006 tarihinde Beyoğlu Adliyesi'nde, [[TCK 301]]'e göre görülen dava "suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve delil bulunmadığı" gerekçesi ile beraat ile sonuçlandı.
Karar metninde "Baba ve Piç" isimli kitapta;
şeklinde sözlere yer verildiği gösterilmiştir.
Ayrıca "Kitabın yazarı olan Elif Şafak 06.06.2006 tarihli ifadesinde özetle, bu kitabı yazmaktaki amacının Türklüğü aşağılamak değil tam tersine Türkler ve Ermeniler arasında insancıl ve barışçıl ortamın yaratılmasına katkıda bulunmak olduğunu, romanın edebi bir eser niteliğinde tamamen kurgusal ve hayal ürünü olduğunu söylemektedir." bilgisi de karar metninde yer almaktadır.
Dava ulusal ve yabancı basında geniş yankı buldu. Televizyon kanalları mahkeme günü mahkeme önünden canlı yayın ile gelişmeleri seyircilere ilettiler. Elif Şafak karar sonrası programlara telefonla bağlanarak dava ile ilgili görüşlerini belirtti.
[[Büyük Hukukçular Birliği]]'nin internet sitesinde yayınlanan bildiriyi yazar "lince çağrı" olarak yorumladı. Radikal gazetesinin haberine göre [[Elif Şafak]] şunları söyledi:
"Birilerinin beni vatan haini ilan edip tüm vatansever Türkleri mahkemeye dahil olmaya çağırıyor olması moral bozucu elbette. Ama asıl düşündürücü olan bu insanların kendine biçtiği rol, kullandıkları üslup, sözlü ve fiziksel şiddeti bu kadar benimsemiş olmaları. Söylemleriyle lince davet ediyorlar. Beni de bu söylem kaygılandırıyor. Türkiye'de birileri anında vatan haini olarak damgalanıyor ve anında linç edilmek isteniyor. Bir sürü yerde böyle olaylar patlak vermeye başladı onun için genelde linç kültüründe ve söyleminde bir artış olduğunu düşünüyorum. Asıl kaygı duyduğum hem kendi hem de ülkem adına bu."
Dava [[Avrupa Parlamentosu]]'nun 2006 Türkiye raporu görüşmelerinde de söz konusu oldu.
[[Kategori:Çağdaş Türk romanları]]
[[Kategori:Elif Şafak romanları]]
[[Kategori:2006 romanları]]
[[Kategori:Türkçe romanlar]]
[[Kategori:Yasaklanmış kitaplar]]
[[Kategori:Konusu Osmanlı İmparatorluğu'nda geçen romanlar]]
[[Kategori:Konusu İstanbul'da geçen romanlar]]
Andy Williams
Howard Andrew "Andy" Williams (3 Aralık 1927 - 25 Eylül 2012) Amerikalı pop müzik sanatçısıdır. Andy Williams 18 Altın plak ve 3 gümüş plak çıkardı. 1962 ve 1971 seneleri arasında "The Andy Williams Show" isimli bir varyete televizyon şovunu sundu. Ayrıca, Branson, Missouri'de Moon River Theatre isimli tiyatronun sahibiydi. Ray Charles, Elton John, Ella Fitzgerald, Simon and Garfunkel, Mama Cass ve Michael Jackson ile düet yaptı.
Asetilen
Asetilen (etin), bir tür hidrokarbondur. Üçlü bağ taşır ve formülü CH şeklindedir. Alkin sınıfının ilk üyesidir.
Brethelot tarafından total sentez yöntemiyle elde edildi. Daha sonra metandan ve karpitten de elde edildi. Normal koşullar altında gazdır ve -83,5 °C'da sıvılaşır. Suda ve asetonda çözünür. Sodyum ile olan karışımı kolay patlar ve yüksek ısı çıkışı olur. Narkotik özelliği vardır. Tıpta "Narsylen" olarak adlandırılır. Asit niteliği gösterdiğinden metallerle bileşik yapar. Yanma enerjisi yüksek olduğundan kaynakçılıkta kullanılır.
Sylvie Vartan
Sylvie Vartan (15 Ağustos 1944, Sofya), Fransız şarkıcı. Yé-yé müzik tarzının önde gelen isimlerindendir.
Mehmet Tahsin Hüdayioğlu
Mehmet Tahsin Hüdayioğlu Türk hukukçu ve siyasetçi. Meclis-i Mebusan ve TBMM üyesi.
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920)'nda ve TBMM'nin ilk iki döneminde Maraş milletvekilliği yapmıştır.
Osmanlı Devleti Meclis-i Mebusanı'nın İstanbul’un işgali ile kapatılması üzerine Ankara’ya gelerek açılışında TBMM'ye katılmıştır. TBMM'de Hasip Aksöyök ile birlikte en aktif Maraş milletvekilleri arasında yer almıştır. Özellikle 1922'de Maraş valiliğine tayin edilen Refet Efendi'nin yolsuzluklarını gündeme getirmesiyle tutanaklara geçmiştir. Bir dönem Isparta İstiklal Mahkemesi üyeliğine tayin edilmiştir.
TBMM 2. Dönem'de de Maraş milletvekil olmuş, fakat Maraş’taki mahalli bir sebepten kaynaklanan bir cinayet olayından hüküm giyerek milletvekilliği düşürülmüştür ve on yıl hapse mahkûm edilmiştir.
Aseton
Aseton, ketonlar sınıfının ilk üyesi, dimetil ketondur. Kapalı formulü CHO, kaynama noktası 56 °C'dir.
Su, etanol ve eterle her oranda birleşir. Keskin kokuludur. Odunun kuru kuruya damıtılmasından, kalsiyum asetatın ısıtılmasından, teknikte izopropanolün bakır katalizörlerinden 250 °C'de dehidrojenlenmesinden, etanol ve su buharının 250 °C'de gaz fazında FeO katalizörlüğünde karışımından elde edilir. Aseton ile sodyum nitrozil prussiat bazik ortamda karıştırılırsa kırmızı çökelme olur, aseton saptanır. Önemli bir tepkimesi bazik ortamda elementel iyotla verdiği iyodoform oluşumudur. Sigaranın içinde bulunur. Oje çıkarmak için kullanılır.
Etnoloji
Etnoloji, (budun bilimi, Yunanca "", "ethnos" insanlar, millet, ırk) insanların etnik gruplara ayrılışını, bu grupların kökenini, oluşumunu, yeryüzüne yayılışını, aralarındaki bağıntıları ve bunların töre, dil ve kültür niteliklerini, genel kanunlar çıkarmak amacıyla inceleyip karşılaştıran, geçmişte yaşamış ve halen yaşamakta olan değişik kültürleri karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim dalına verilen isimdir.
Maddî manevî kültürleri etnolojinin malzemelerine dayanarak açıklar. Genel anlamda insanlığın kültür tarihini aydınlatmaya çalışmaktadır. Folklor karşılığı olarak d |
a halkıyat kullanılmaktadır. Düğün, bayram, cenaze, doğum, isim koyma, bazı batıl inanışlar, türkü, masal, ninni halk hikâyeleri, menkibe, bilmece, oyun, atasözü, deyimler, tekerlemeler, halkıyatın içine girer. Tarih, dil, din, arkeoloji, ruhiyat, içtimaiyat, sanat tarihi, hekimlik, bitkiler ve hayvanlarla ilgili ilimler de etnolojinin içinde yer almaktadır.
Özellikle 19. yüzyılda etnolojiyi bir bilim dalı olarak kurma çalışmaları başlamıştır. Etnografya ve etnoloji (Völkerkunde) gibi kavramlar 1770'li yıllardan itibaren özellikle Göttingen Üniversitesi'nde kullanım bulmaktaydı. Üniversite düzeyinde ilk kürsü sahibi olan etnolog Alman profesör Adolf Bastian'dır. Bastian 1864 yılında Berlin'de profesörlüğünü almıştır. Onu izleyen yıllarda Sir Edward B. Taylor (1896 - Oxford), Franz Boas (1899 - New York) ve daha sonra Sir James G. Frazier (1906 - Liverpool) bu alanda kürsü sahibi olan isimler arasındadır. Modern etnolojinin doğuşu esas olarak sömürgecilik ve emperyalizm ile yakından ilişkilidir. Thomas Achelis'e göre etnolojinin amacı kültürün ortaya çıktığı evrimsel gelişimin takip edilmesidir.
Achelis'in döneminde 19. yüzyılda etnologlar sahip oldukları verileri bölgeyi gezenlerin raporlarından, tacirlerden kısacası ikinci el kaynaklardan edinmekteydi. Ancak günümüzde etnologlar yabancı kültürün içinde yaşamayı ve kişisel olarak gözlem yapmayı etnolojik araştırmanın şartlarından biri olarak kabul etmektedirler.
Hasip Aksöyök
Hasip Aksöyek TBMM 1. Dönem'de aktif bir Maraş milletvekilliği yapmış Türk siyasetçidir.
1882 yılında Maraş’ta doğmuştur. Maraş’ın öndegelen ailelerinden Emirmahmutoğlu ailesindedir. Eğitimini Maraş'ta tamamlamıştır. Hukukçudur. Maraş’ta, Zeytun’da (Süleymanlı), Elbistan’da ve Antep’te, adliye görevleri yapmış, Büyük Millet Meclisine Maraş temsilcisi olarak katılmadan önce Maraş sorgu hakimliğinde bulunmuştur.
Mecliste, İktisat, Orman, Madenler, İçtüzük, Adalet ve Bayındırlık ve Bütçe Komisyonlarında ve Memurin Muhakematı Tetkik Kurulunda görev yapmıştır. Dördüncü toplantı yılında üçüncü şubenin kâtipliğini yapmıştır. Mecliste yer alan Müdafaa-i Hukuk Grubunun karşısında bulunan ikinci grupta yer almıştır. Mecliste 44 konuşma, 3 soru ve 2 kanun önergesi vermiştir.
Mecliste dikkat çeken birçok konuşmalara imzasını atan Hasip Beyin ilginç konuşmalarından biri 1922 yılında olmuştur. Dahiliye Vekili Ali Fethi Okyar’ın makam odasına 17,5 liraya bir kalem takımı, o günkü deyimle, hokka takımı alması üzerine, Hasip Bey, bunu şiddetle eleştirmiş ve neticede, Dahiliye Vekili Fethi Bey bu parayı kendi cebinden ödemeyi teklif etmiştir. Dönemin Maliye Bakanının araya girmesiyle mesele kapatılabilmiştir.
TBMM 2. Dönemde Maraş milletvekilliğine adaylığını koymamıştır ve 1930 yılında vefat etmiştir.
Hasip Beyin ekonomik konulardaki ilginç bir çıkışı asgari ücretin yaz ve kış ayları için farklı şekilde tespit edilmesini istemiş olmasıdır. Dahili konularda, sosyal yardım konularında, hukukî konularda, askerî konularda ve kanunlarla ilgili görüşlerini dile getirmiştir.
José Feliciano
José Montserrate Feliciano García (d. 10 Eylül 1945, Lares), Porto Rikolu şarkıcı ve gitaristtir. Kendisi doğuştan kördür ve 17 yaşında, ailesini geçindirebilmek için okuldan ayrılmıştır ve çeşitli yerlerde sahneye çıkmaya başlamıştır. Gençliğinde 50'li yılların rock müziğini dinlemiştir. "Rain", "The Gypsy", "California Dreaming" gibi şarkılarıyla ünlüdür.
Alpamayo
Alpamayo, Peru'nun, Cordillera Blanca dağ sırasında, 5.947 m yüksekliğinde, Dünya'nın en güzel dağlarında biri olarak kabul edilir.
Uzak ve zor geçit veren konumu sebebiyle bu çoğu zaman buz ve kardan yamuk şeklini andıran dağ, Avrupa'daki dağcılar tarafından geç tanındı. Üç başarısız Avrupa kaynaklı bilimsel gezi sonrasında (Avusturya 1936, İsviçre 1948, Fransa-Belçika 1951) nihayet 19 Haziran 1957'de ilk tırmanış başarılmıştır. Alman tırmanıcılar "Günther Hauser", "Bernhard Huhn", "Frieder Knauss" ve "Horst Wiedmann" güney sırtı üzerinden zirveye ulaşmışlardır.
En kolay tırmanma yolu ise 1975 yılında güneybatı duvarından açılan Ferrari-Rotası'dır. Bu rota ismini , buradan ilk giden "Casimiro Ferrari" 'den alır. "Ferrari" 1975 yılında, "D.Borgonovo", "P. Castelnovo", "Pino Negri", "Sandro Liati" ve "Angelo Zoia" ile beraber dağa karşı bu zaferi kazanabilmiştir.
İlk tırmanıcılardan biri olan "Günther Hauser", dönüşünden sonra Alpamayo ile ilgili izlenimlerini şu sözlerle tasvir eder.
""Sadece hayatında hiç dağ görmemiş çocukların onu çizme cesaretini gösterebileceği rüya gibi bir dağ, kuzey Cordillera Blanca'nın vadileri üzerinden yükselir. Bu Alpamayo'dur, rüya değil bilakis gerçek . Bir yanından ,aynı boyutlarda yukarı dikleşen bir piramit olarak görünür. Alpamayo'nun diğer yüzü , yamuk şeklindeki güneybatı duvarı daha da güzeldir. Bu yönden dağ beyaz bir katedral gibi görünür"".
Raffaella Carrà
Raffaella Carrà, (Raffaella Roberta Pelloni) (d. 18 Haziran 1943, Bellaria-İtalya). İtalyan şarkıcı, oyuncu.
Geçmiş yıllarda yaptığı sayısız televizyon şovları ile, özellikle kendi ülkesinde, İspanya'da ve Latin Amerika ülkelerinde popülerdir. 1965'te Frank Sinatra, Edward Mulhare, ve Trevor Howard ile birlikte, "Von Ryan's Express" filminde rol almıştır.
Rom
Marie Laforêt
Marie Laforêt (d. 5 Ekim 1939), Ermeni asıllı Fransız şarkıcı ve oyuncu.
1960'lardaki single'ları ve EP (Extended Play)'leri
1960'lardaki LP (Long Play)'leri
1960'lı yıllarda birçok Avrupa'lı şarkıcının yanı sıra Marie Laforêt'nin de birkaç şarkısına Türkçe sözler yazılarak aranjmanları yapılmıştı. Bu plaklar ve seslendirenler şunlardır:
Shirley Bassey
Shirley Bassey, (8 Ocak 1937), Galli şarkıcı. Kariyerine 1950'li yıllarda başladı. "Altın Parmak" (1964), "Ölümsüz Elmaslar" (1971) ve "Ay Harekâtı" (1979) adlı James Bond filmlerinin müziklerini yaptı.
2000 yılında kendisine Kraliçe II. Elizabeth tarafından Dame unvanı verildi.
Rom (içki)
Rom, Şeker kamışı suyu, melası ve damıtılmasından arta kalan vinas, su ile karıştırılarak şıra oluşturulur. Kuru üzüm de kullanılır. Şıra 48 saat ile 5 gün arası bir süre mayalandıktan sonra damıtılır. Meşe fıçılarda eskitilip süzüldükten sonra içmeye hazır hale gelir. Şeker kamışı üretilen yerlerde yaygınca üretimi yapılmaktadır. Alkol derecesi en az %37,5'dir. Yüksek alkollü bir içkidir.
Orta Amerika, Latin Amerika ve Karayip Adalarında üretimi ve tüketimi yaygındır. Light rom sınıfından Havana Club ve Bacardi en bilinen çeşididir.
ArchiCAD
ArchiCAD, Graphisoft tarafından mimarlar için üretilen 3B CAD (Bilgisayar Destekli Tasarım - Computer Aided Design / CAD) yazılımıdır.
Graphisoft, 1984 yılında Macaristanda kurulmuştur. Firma Apple ile işbirliği yaparak, ArchiCAD yazılımını Apple kişisel bilgisayarlar için piyasaya sürmüştür. Graphisoft, 1993 yılında beri ArchiCAD'in Windows İşletim Sistemi'nde çalışan sürümlerini de üretmektedir.
ArchiCAD her an istenilen bakış açısına uygun gerçek üç boyutlu görüntüyü, çerçeve, gerideki çizgileri gizlenmiş, renklendirilmiş veya foto realistik görüntüleri program veya modül değiştirmeden tek bir komutla elde edebilmektedir.
9. versiyondan beri ArchiCAD Türkçe olarak kullanıcıları buluşmaktadır. Türkçe lokalizasyon işlemleri, aynı zamanda ArchiCAD yetkili eğitim merkezi olan Akademya'da gerçekleştirilmiştir. ArchiCAD'in tek Türkçe kitabı yine aynı kurum bünyesinde üretilmiştir. ArchiCAD kitabı Yapı Endüstri Merkezi veya Akademya'dan temin edilebilir.
Ahmet Cemalettin Çelebi
Ahmet Cemalettin Çelebi 1880-1921 yılları arasında Hacıbektaş dergahı postnişini olmuş, TBMM 1. Dönem'e Kırşehir milletvekili olarak seçilmiş, ancak rahatsızlığı nedeniyle kısa bir süre sonra vefat etmiş Türk dinî ve sosyal kişiliğidir.
1862'de doğdu. Hacı Bektaş Veli'nin soyundan gelen olan Çelebi ailesindendir. 18 yaşında postnişin oldu. Yaşının küçük olmasına rağmen babası Feyzullah Çelebi’nin getirttiği özel hocalar ile iyi bir eğitim gördü. Hacı Bektaş Veli'nin evliliği ve onun soyundan gelen Çelebi ailesinin postnişinlik ve mütevellilik haklarını ele alan kaynak kitap niteliğinde "Müdafaa" isimli bir çalışma yayınladı.
Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun’a çıkışını izleyen günlerde, Cemalettin Çelebi ile aralarında sıkı bir temas gelişti. Cemal Kutay, "Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları" adlı kitabında, Amasya’da Mustafa Kemal’i karşılayan heyetin içinde Cemalettin Çelebi’nin de bulunduğunu yazmaktadır.
Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi sonrasında Ankara’ya geçerken, Mustafa Kemal Paşa Hacıbektaş’a uğrayarak 23 Aralık 1919 günü Cemalettin Çelebi ile başbaşa uzun bir görüşme yapmış ve geceyi evinde geçirmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün (24 Aralık) Hacı Bektaş Veli türbesini ziyaret etmiş ve ardından Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak için Ankara'ya yola çıkmıştır.
Paul Anka
Paul Albert Anka (d. 30 Temmuz 1941, Ottawa, Ontario, Kanada) Lübnan asıllı Kanadalı şarkıcı ve söz yazarı.
12 yaşında profesyonel kariyerine başladı. 1956'daki "I Confess" adlı ilk parçasının kaydını babasından aldığı parayla yaptı. Ama o plak sadece 300 tane sattı. Sonraki parçası Diana ise 9 milyon satışa ulaştı.
Buddy Holly'nin söylediği "It Doesn't Matter Anymore", Tom Jones'un popüler hale getirdiği "She's A Lady" adlı besteler onundur. Ayrıca Claude François'nın "Comme D'habitude" adlı ünlü bestesine "My Way" olarak İngilizce sözleri Paul Anka yazmıştır. Ayrıca yazdığı reklam müzikleri de yazıldıkları zamanda büyük bir üne kavuştu. Örneğin bir fotoğraf makinesi firması için yazdığı "Times Of Your Life" adlı şarkı piyasaya sürüldüğü zamanda çok sevilmişti.
Kendi adına birçok TV şovu yaptı.1957'de "Diana" şarkısı dünya çapında üne kavuştu. 1961 yılında "Time" dergisi onun besteci ve sözyazarı kimliğini ön plana çıkarttı. Kanada Ottawa'da 27 Nisan Paul Anka günü olarak kutlanmaktadır. 1990'da ABD vatandaşlığına geçti. 2003'te "American Idol" yarışmasında konuk sanatçı olarak sahneye çıktı. Birçok ünlü sanatçıyla beraber düetler yaptı. Paul Anka, Michael Buble, Celine Dion, Ricky Martin, kızı Anthe |
a Anka, Tom Jones ve Frank Sinatra ile aynı sahneyi paylaştı.
1959 da "Girls Town", 1962 de "The Longest Day" ve 1992 de "Captain Ron" gibi filmlerde rol aldı.
Nana Muskuri
Nana Mouskouri (Ioanna Mouskouri d. 13 Ekim 1934; Hanya, Girit, Yunanistan Krallığı) Yunan şarkıcı.
Film türleri
Film türleri, konularına, izleyicilerine ve formatlarına (ya da üretimlerine) göre üç başlık altında toplanır.
Urami Bushi
25 Ağustos 1972 tarihinde viziyona giren "Joshū 701 gō Sasori" adlı filmde ve Joshū Sasori serisinin diğer filmlerinde kullanıldı. Daha sonra Meiko Kaji hayranı olarak bilinen Quentin Tarantino tarafından yönetilen 'nin film müzikleri arasında da yer bulmasıyla uluslararası bir üne kavuşmuştur.
Çerkes Reşit
Çerkes Reşid Bey, (d. 1877, Mixalıç (Günümüzde "Karacabey"), Bursa, ö. 10 Eylül 1951), Çerkes asıllı asker ve siyasetçi.
19. asırda Bandırma'nın bir köyü olan Emre köy'e yerleşmiş Şapsığ boyundan, Ali Bey'in beş oğlundan biridir. Harbiye mezunudur. Teşkilât-ı Mahsusa'da görev almıştır. Çeşitli cephelerde savaşa katılmıştır, Kuvvayı Seyyare Milis Süvari Birliği Subaylığı, Osmanlı Meclis-i Mebusan IV. Dönem Saruhan Mebusluğu, TBMM I. Dönem Saruhan Milletvekilliği (8 Ocak 1921 tarih ve 88 sayılı kararla Milletvekilliği düşürülmüştür.) yapmıştır. Evli ve dört çocuk babasıdır.
Çerkez Ethem'in ağabeyi olan siyasetçidir. Kardeşi ile birlikte Yunanistan'a sığınmasının ardından Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından idâma mahkûm edilmiştir. Sonradan 150'likler listesine alınmıştır. Yazar Güner Kuban'ın babasıdır.
Bağımsız medya
Bağımsız medya, iletişim araçlarının tekelleşmesi esasından oluşan medyanın artık tarafsızlığını kaybetmesi nedeniyle alternatif ve doğru haber verme ilkesine sahip medya kuruluşlarıdır.
Genel yapıları itibarıyla daha kısıtlı imkânlara sahiptirler. Düşük ve çok daha fazla parçılı bir sermaye üzerinde oluşturulur. Kısaca kooperatif, dernek gibi sivil toplum örgütlerindendirler. İçeriklerini belirleyende kuruluşun müdürü veya patronu değil orda çalışan haberciler gazeteciler hatta birçoğunda kullanıcılar bile katkıda bulunarak zenginlik katarlar.
Bilim felsefesi
Bilim felsefesi, epistemoloji, ontoloji, etik ve estetik gibi felsefenin temel alt bölümlerinden birisidir.
Bilim felsefesi, bilimin "ne" olduğunu, bilimsel kuramın özgül yapısını, bilimsel bilginin epistemolojik statüsünü, bilimsel yöntemin (ya da yöntemlerin) anlamını, bilim alanı ve bilimsel bilginin nesnesini, bilimin gelişiminin anlamını, özet olarak bir bütün bilimin konumu, gelişimi ve iç-yapısını değerlendiren, bunu kuramsal düzlemde ortaya koymaya çalışan felsefe bölümüdür. Bilim tarihinden farklı olarak bilim felsefesi bu söz konusu tarihin kuramsal düzlemde açıklanmasını ve değerlendirilmesini üstlenir.
Bilim felsefecileri bir bakıma hem felsefe hem de bilim alanında yer alırlar, her iki alana birden hakim olmaya çalışırlar. Özellikle başlangıçta bilim insanları belirli bir felsefi etkinlik içinde de olmuşlardır. Başlangıçta bilimler felsefenin içinde yer almaktadır; filozoflar aynı zamanda çoğu noktada bilim insanlarıydılar, birçok bilimsel alanda bilgi sahibiydiler ve onların sentezleriyle felsefe yapmaktaydılar. Fizik'i ve Metafizik'i yazan Aristoteles bunun tipik bir örneğidir. Bilginin gelişimi, özerk dallara ayrılması ve her bölümün kendi içinde çok daha fazla uzmanlık gerektirmesiyle zaman içinde bilimler felsefeden ayrışmaya başladı. Önce doğa bilimleri denilen bilimler, sonra giderek sosyal bilimler ayrışmaya çalışmıştır. Ancak felsefenin bilimle ilişkisi ve bilime yönelik "ilgisi" süreklidir. Bu süreklilik felsefe ve bilim tarihinde gösterilebilir. Başlangıçta filozofların bilimle ilgilenen kişiler olması ve daha sonra giderek felsefenin bilim üzerine düsünmesi şeklinde bu ilişki süregelmiştir. Yalnızca filozofların bilimle ilişkili insanlar olması dolayısıyla değil, bilimin ne olduğu üzerine üretilen düşüncelerin felsefi niteliği dolayısıyla da böyledir.
Bilim felsefesine ait metinlerin çok uzun tarihsel bir geçmişi vardır. Aristotales'ten itibaren bu iz sürülebilir. Ama "bilim felsefesi", felsefenin bir alt bölümü olarak özellikle bilimlerin felsefeden ayrışmasının bir sonucu olarak belirginleştiği için modern zamanların ürünüdür. Francis Bacon'ın Novum Organon'u, René Descartes'ın Metot Üzerine Konuşma'sı, Isaac Newton'un "Felsefi Akıl Yürütmenin Kuralları", Henri Poincaré'nin Bilim ve Hipotez'i, bir anlamda bilim felsefesinin öncü klasik metinleri sayılabilir. 20. yüzyıldan itibaren ise bilim felsefesi tamamen özerk ve kapsamlı bir bölüm haline gelir.
Pozitivizm, 19.yüzyılın son çeyreğinden itibaren önermeleriyle hem bilimsel bir pratiği temellendiriyor, hem de felsefenin sorularını yanıtlıyordu. Soyut bir sistem olarak felsefenin sonu gelmiş varsayılıyordu. Ancak öyle olmadığı düşüncesi giderek yaygınlık kazandı. Bizzat pozitivizm denilen bilim düşüncesinin aşırı derecede felsefe içerdiği ortaya konuldu. Bilimin ya da bilimsel yöntemin ilkeleri sayılan bir düzine kural durmadan değişime uğradı ve yerine yenileri önerildi. Nedensellik ilkesi Belirsizlik ilkesiyle savaşır durumda buldu kendisini Kuantum fiziği gibi bilimsel gelişmelerin yolaçtığı kuramsal sorunlarla bilim felsefesi özellikle 1960'lı yıllardan itibaren belirleyici bir güncellik kazanmıştır.Bilime duyulan güvenin sarsıldığı bir dönemde, bilim felsefesi öne çıkmaya başlar. Bunda Karl Popper, Thomas Kuhn, Imre Lakatos, Paul Feyerabend gibi ünlü ve çok etkili bilim felsefecilerinin özgün çalışmaları da belirleyici bir rol oynamıştır.
Bilimin felsefenin konusu olması ve hatta bu konunun belirli bir zaman içinde felsefenin bir alt disiplini olması söz konusudur. Tarihsel bir açıklama olarak bilimin felsefenin içinden doğup geliştiği genel bir şekilde belirtilir. Daha sonra bilimin bir bilinç formu olarak ayrımlanmasından sonra da bilim felsefe ilişkisi süregelmiştir. Bilim felsefesi özellikle bu ayrımın sonrasında felsefenin bilim üzerine düşünmesinin bir sonucu olarak disipliner bir duruma gelmiştir. Bu iki alan her zaman kuramsal olarak birbirine karışma ve karşılıklı etkileşim içinde birbirini etkileme halindedir. Genel bir ayrım varsayılmakta birlikte kuramsal ayrım çizgilerini belirlemek kolay görünmemektedir. Bilim felsefesi, bilimin kendi niteligi ve anlamı üzerine, felsefenin kuramsal çalışmasını dile getirir.
Bilim kendi başına kendi anlamını bilemez, böyle bir bilme çabasına yöneldiği anda felsefe alanına girmiş olur. Bu anlamda bilim felsefesi, bilimin yerini anlamını ve kuramsal konumunu belirlemek üzere yürütülen felsefe-içi çalışmaların bütünlüğüdür. Bilimin felsefeden ayrışmasından sonra felsefenin bilim üzerine düşünmesi bilim felsefesinin içeriğini oluşturmaktadır. Özetle, bilim felsefesi, bilimsel düşünce ve yöntemlerin mantıksal ya da kuramsal bir çözümlemesini vermeye çalışır. Örneğin bilim felsefecisi Popper, "yanlışlanabilirlik" ilkesiyle bilimi doğru bilginin temsilcisi olarak eleştirel rasyonallik ekseninde temellendirmeye çalışırken, bunun tam karşısında Paul Feyerabend'in bilimin hiçbir yöntemsel üstünlüğe sahip olmadığını, bilimsel kuramların geçerliliklerinin tarihsel olarak göreli olduğunu ve bilimin öteki bilgi biçimleri arasında yalnızca bir bilgi biçimi oldugunu söyleyen önermesi bulunmaktadır. Kuhn ise, "eş-ölçülmezlik" önermesiyle farklı bilimsel modellerin birbirleriyle kıyaslanamacağını ve herhangi bir kuramın geçerliliğinin belirli bir oydaşmanın ürünü olarak var olduğu öne sürer ve görelikli bir bilim anlayış şekillendirir.
Hüseyin Aziz Akyürek
Hüseyin Aziz Akyürek (d. 1882, Trabzon - ö. 15 Ağustos 1951, Ankara), II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı Devleti bürokrasisinde üst düzey görevlerden sonra, Yunan işgali sonrası Manisa'da mutasarrıflık ve yine işgal sonrası İzmir'de önce valilik, sonra da belediye başkanlığı yapmış, TBMM 3. Dönem'den itibaren 5 dönem Erzurum milletvekili olarak Meclis'te bulunmuş Türk siyasetçisi ve idarecidir.
Hüseyin Aziz Bey 12 Mayıs 1882 tarihinde babasının memuren bulunduğu Trabzon'da doğdu. Edirne vilayeti defterdarı olan Kars kökenli Hasanbayraktarzade ailesine mensup Erzurumlu Mehmet Mithat Efendi ile Hanife Lebibe Hanım'ın oğludur. 1914 yılında Zekeriya Reşit Paşa, Şekibe kızı Müzeyyen Hanım ile evlenmiştir.
Aziz Bey ilk öğrenimini Adana Mekteb-i İbtidaisi'nde 1897'de tamamlamıştır. Ayrıca bir yıl da Mülkiye-yi Şahane Mektebi'nin idadi kısmının son sınıfında okuyarak, buradan da 1899'da diploma almıştır. 1902'de Mekteb-i Mülkiye-yi Şahane'den mezun olmuştur. Sicilinde Türkçeden başka Fransızca, İngilizce ve Ermenice konuşabildiği ve yazabildiği belirtilmektedir.
1903'te Şura-yı Devlet Mülkiye Dairesi'nde mülazımlığa tayin olunarak devlet hizmetine girdi. Burada 5 Ekim 1904 tarihinde Edirne vilayeti maiyyet memurluğuna tayin edildi. Burada 29 Mayıs 1908 tarihinde "ikmal-i müddet-i nizamiye" eylemiş, yani stajını tamamlamıştır. Stajındaki yeterliği üzerine, 12 Kasım 1908 tarihinde Eceabat kaymakamlığına tayini yapılmıştır. Aziz Bey de 12 Kasım 1908 tarihinde göreve başlamıştır. 13 Kasım 1909 tarihinde becayiş suretiyle Lüleburgaz (Bergos) kazası kaymakamlığına nakledilmiş ve 25 Kasım'da görevine başlamıştır. 11 Şubat 1911 tarihine kadar Lüleburgaz kaymakamlığını yürüten Aziz Bey, görevinden istifa ederek İttihat ve Terakki Fırkası Genel Sekreterliği'ne getirildi. Bu görevde yaklaşık üç yıl kaldıktan sonra tekrar idare mesleğine döndü. 17 Eylül 1913'te Edirne vilayeti merkez kazası kaymakamlığına tayin edildi ve bu görevini 18 Aralık 1913 tarihine kadar yürüttü. Aynı tarihte Gelibolu sancağı mutasarrıf vekaletine atandı. 14 Ocak 1914 tarihinden itibaren bu görevi yürütmeye başladı. Gelibolu sancağı mutasarrıfı iken, yeteneğinden ötürü "İntihab-ı Memuriyet Komisyonu" kararıyla, 6 Ağustos 1914 tarihinde aynı maaşla Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti (Emniyet Genel Müdürlüğü) siyasi kısım yardımcılığına atandı. Bu görevde iken 19 Aralık 1915 tarihinden itibaren Emniyet-i Umûmiye Müdürlüğü'ne ait muamelatın yürütülmesi vekaleten ve fahri olara |
k uhdesine verildi. 24 Nisan 1916 tarihinde de terfian ve asaleten Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti'ne atandı. Bu görevde iken Matbuat Umum Müdürü Hikmet Nazım'ın Ocak 1918'de Hamburg başkonsolosluğuna atanması üzerine, vekaleten Matbuat Umum Müdürlüğü'nü de üstlendi. Yine bu görevde iken I. Dünya Savaşı'nın başlangıcından itibaren cepheye gönderilen gönüllü taburlarının oluşturulması, donatılması ve bekletmeksizin sevklerinin gerçekleştirilmesinde gösterdiği fedakârlıktan dolayı, 3 Ocak 1917 tarihinde Harp Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Ayrıca 24 Ekim 1917 tarihli irade-i seniye ile başarılı hizmetleri ve liyakatinden dolayı kendisine İkinci Mecidî nişanı verilmiştir.
Hüseyin Aziz Bey'in Emniyet Umum Müdürü iken, Enver Paşa tarafından kurulan Teşkilat-ı Mahsusa'nın ilk beş yöneticisi arasında yer aldığı da bilinmektedir. 27 Ekim 1918'de bu görevlerinden ayrılarak Stokholm Sefareti Ticaret Ataşeliği'ne atandı. Tahsisatsızlık sebebiyle esas görevine başlayamadığı için Berlin'de kaldı. Mütareke ve Millî Mücadele yıllarını burada geçirdi. Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra Mersin yoluyla Türkiye'ye döndü. Bir süre Adana ve Konya'da oturdu.
Mondros Mütarekesi'nin ardından kurulan ve İttihat ve Terakki dönemi yöneticilerinin yargılandığı Divan-ı Harb-i Örfi'nin, 27 Nisan 1919'da gıyabında yargılamaya başladığı kişiler arasında Emniyet eski Müdürü Aziz Bey de bulunmaktaydı. Mahkeme Aziz Bey'i, Emniyet Umum Müdürü olarak, çeşitli gizli suçları işleyen Teşkilat-ı Mahsusa'nın yönetiminde yer almak ve işlediği suçlardan sorumlu tutmaktaydı. Aziz Bey hakkında önce Emniyet'e ait bazı belgelere el koymak ve imha suçlaması yapılmış, ardından mahkeme tarafından Teşkilat-ı Mahsusa'nın eylemlerinden sorumlu tutulmuştur. Dahiliye Nezareti'nin 16 Nisan 1919 tarihli yazısı üzerine, Hariciye Nezareti suçluların iadesi isteğinde bulunabilmek için, 20 Haziran 1919'da Adliye Nezareti'nden gerekli evrakın hazırlanarak gönderilmesini istemiştir. Adliye Nezareti Hariciye'nin yazısını ilgili mahkemeye havale etmiş, mahkeme de 18 Kasım 1919 tarihinde bu yazıya eklediği tezkerede, Aziz Bey'e isnat edilen suçu sadece Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişkili olmak şeklinde belirtmiştir. Bab-ı Âli Hukuk Müşavirliği ise bunun aynı zamanda siyasi bir suç anlamına geldiğini belirterek, iade isteğinin sadece bu noktaya dayandırılmasının sonuç getirmeyeceğini bildirmiş ve Teşkilat-ı Mahsusa ile ilgili dava henüz ilerlemediği için, Aziz Bey'in Almanya'dan iade isteğinin resmi evraka el koyma ve imha, tehcir, taktil ve yağma suçlarıyla ilişkilendirilerek hazırlanan bir dosya ile mümkün olabileceğini, 21 Aralık 1919 tarihli tezkere ile Hariciye Nezareti'ne bildirmiştir. Aslında Aziz Bey yargılamaya konu olan İttihatçı liderler gibi firar etmiş değildir. Ama hem mahkeme safahatında, hem de yazışmalarda firari muamelesi görmüştür. Bir süre sonra konu gündemden kalktığı gibi, yargılamalar da, Ankara hükümetinin 11 Ağustos 1920 tarihinde Divan-ı Harb-i Örfileri kaldırmasıyla birlikte son bulur.
24 Eylül 1922 tarihinde Yunan işgalinden yeni kurtarılmış olan Saruhan (Manisa) sancağı mutasarrıflığına atandı. 10 Ekim 1922 tarihinde başladığı bu görevini, İzmir valiliğine atandığı 8 Ağustos 1923 tarihine kadar sürdürdü. Mutasarrıflık dönemini başta Yunanlar tarafından yakılarak bir enkaz haline getirilmiş olan Manisa şehri olmak üzere (üç gün süren yangından sadece kenar mahalleler kurtulabilmiştir), Turgutlu, Salihli, Alaşehir, Gördes gibi diğer şehir ve köylerin yeniden yaşanılabilir hale getirilmesi çalışmaları meşgul etti. Bugünkü Manisa şehrinin genel çizgilerini koruduğu bir imar planı yapıldı.
İzmir valiliği görevini 1 Ekim 1923 tarihinden 6 Ocak 1924 tarihine kadar sürdürdü. 16 Kasım 1924'te başlayan İzmir Belediye seçimlerine Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan katıldı. 4 Aralık'ta belli olan sonuçlara göre, 21 adayın arasında dördüncü sırada yer aldı. Belediye heyeti tarafından 7 Aralık 1924 tarihinde İzmir Belediye Başkanlığına seçildi.
Önce vali sonra belediye başkanı olan Aziz Bey'in İzmir'de uğraştığı ilk sorunlardan birisi, mübadil göçmenlerin yerleştirilmesi oldu. Vilayetin birçok yerinde terk edilmiş bağlar olduğu ve bağcılıktan anlamayanların elinde buraların ziyan olacağı düşüncesiyle, özellikle bağcılıkla uğraşan Girit göçmenlerinden bin kişilik bir kafilenin Urla yöresine yerleştirilmesi için, Vekalet nezdinde girişimde bulunmuştur. Aziz Bey zamanında İzmir önemli imar faaliyetlerine de sahne olmuştur. Meşrutiyet yıllarında Rahmi Bey'in valiliği döneminde ortadan kaldırılan maşatlık, Aziz Bey zamanında bütünüyle yeniden düzenlenerek, İzmir'in en güzel park, dinlenme ve eğlence alanı haline getirilmiştir. Bu parkın karşısında ve deniz kenarında güzel bir bahçe yapılmış ve buraya şimdi İzmir Devlet Tiyatrosu olarak kullanılan Türk Ocağı binası inşa ettirilmiştir. Aziz Bey'in valiliği döneminde, Fransız şehircilik uzmanı R. Danger ile 1924 Eylül sonunda teslim edilmesi öngörülen bir sözleşme imzalanarak, İzmir'in imar planı çalışmaları başlatılmıştır. Ayrıca şehrin bir de kanalizasyon plânını yaptırdı. İzmir'in beş yıllık imar projesi, Aziz Bey'in belediye başkanlığı zamanında hazırlanmış ve İzmir şehri yerleşim, ticaret ve sanayi bölgelerine ayrılmıştır. Ayrıca gençlerin spor faaliyetlerinde bulunabilmeleri için Alsancak'ta bir spor sahası yapılmıştır. Erikson şirketi ile anlaşılarak, yüzde 51 hissesi İzmir Belediyesi'ne ait olmak üzere, İzmir'de ilk defa olarak otomatik telefon tesisi faaliyete geçirilmiştir.
Hüseyin Aziz Bey 1927 genel seçimlerinde Erzurum'dan milletvekili adayı gösterildi. 12 Ekim 1927 tarihinde Erzurum milletvekili oldu ve İzmir'deki görevinden istifa etti. 1 Kasım 1927 tarihinde başladığı milletvekilliğinde Dönem boyunca Bütçe Komisyonunda çalıştı ve genel kurulda 4 konuda 21 kez söz aldı. Erzurum milletvekilliği görevini 4,5,6 ve 7. Dönemlerde de sürdürdü. 25 Mayıs 1932'de kurulan Parlamenterler Birliği Türk Grubu'nda yer almış ve genel kurulda çeşitli konularda konuşmalar yapmıştır. 5. Dönemde Irmak-Filyos demiryolu açılma törenine katılacak heyete seçildi. 8. Dönemde seçilemediğinden 5 Ağustos 1946 tarihinde milletvekilliği son bulmuştur.
Hüseyin Aziz Akyürek 29 Mayıs 1947 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi Başkanlığı'na atanmıştır. 13 Temmuz 1947 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrıldı ve emekli olarak yaşadığı Ankara'da 15 Ağustos 1951 tarihinde öldü.
Paris (mitoloji)
Bugün Çanakkale ili sınırlarında yer alan antik Truva (Troia) kralı Priamos ile Hekabe'nin oğludur ve diğer adı "Aleksandros"dur. Hekabe Paris'in doğumundan önce rüya görür; rüyasında bir alev topu doğurur ve bu alev topu bütün şehri sarar. Rüya'yı iyiye yormayan kahinin üzerine anne babası, Paris doğduktan sonra onu İda dağına bırakırlar. Ancak dişi bir ayı bebeği emzirir. Sonra da bir çoban yanına alır ve büyütür. Zeus, Tanrılar arasında Peleus ile Thetis'in düğününde nifak tanrıçası Eris'in attığı" 'En güzeline' "yazan altın elmanın yol açtığı anlaşmazlığın hakemliğini Paris'e bırakır. Bunun üzerine o sıralar basit bir çoban olan Paris'e giderler. Paris bu sıralarda Oinone isimli bir nemf ile beraber yaşamaktadır. Athena altın elmanın karşılığında çok büyük bir bilgeliği ve savaşlarda yenilmezliği vaad ederken Hera tüm Asya kıtasını önerir. Aphrodite ise Akha kral Menelaos'un karısı, dünyanın en güzel kadını Helen'i vaad eder. Paris altın elmayı Aphrodite'ye verir. Aphrodite'nin yardımıyla davetli olarak katıldığı bir gece Helen'i kaçırır. Bunun üzerine Truva savaşı patlak verir. Akhalı Menalaos'un karısı Helen'e olan aşkı kendisinin ve ülkesinin sonunu hazırlar. Kendisine düşman olanların arasında Athena ve Hera da vardır. Bunun üzerine tanrılar da savaşa dahil olurlar. Helen'e aşık olması ve onu kaçırması üzerine Truva ile Yunanistan Krallıkları arasında gerçekleşen Truva savaşı 10 yıl sürer, zaman zaman kazanan taraf değişse de çoğunlukla durum berabere gider. Sonunda 'cin fikirli' Odysseus tarafından planlanan, içine gizlenmiş askerlerin bulunduğu "Truva Atı" şehre alınır. Gece geç saatte askerler attan çıkarak kapıları açarlar ve Yunan ordusunun içeri girmesini sağlarlar. Bu sırada Paris Yunan savaşcı Akhillus'u (Aşil) topuğundan okla vurarak öldürür. Rivayete göre "Paris" savaş sırasında Truva'nın düşmesine sebep olacak kehanetlerden birinin yerine gelmesi sonucunda Herakles'in okunun omzunu sıyırması fakat üzerindeki Hera'nın kanı olarak bilinen zehrin vücuduna yayılması sebebiyle ölmüştür.
Jakob Böhme
Jakob Böhme (1575–1624), Alman Hristiyan mistik.
Böhme doğu Almanya'da Görlitz yakınlarında dünyaya geldi. Luteryan olarak büyütüldü ve Görlitz'de kunduracılık yaptı.
Gençliğinde mistik deneyimler yaşamış olan Böhme 1600 yılında yaşadığı bir vizyoner deneyimde bir ışık süzmesi içine alındığını öne sürmüştür. Kendisi bu vizyonun dünyanın iyi ile kötü arasındaki ilişki kadar spiritüel yapıya sahip olduğunu da gösterdiğine inanmıştır. Zamanla yaşadığı deneyimleri açıkça paylaşmak yerine eserlerinde ifade etmeyi ve bir aile babası olarak görünmeyi tercih etti. 1610'daki başka bir vizyon ile ilk risalesi olan Aurora veya Die Morgenroete im Aufgang adlı eserini yazmaya başladı.
Böhme'nin yazıları Neoplatonik etkileri ve Paraselsus gibi simyacı yazarların etkisini yansıtmakla birlikte sıkı bir şekilde Hristiyan geleneği içinde kalmaktadır. Böhme fikirleri Filadelfiyanlar (Philadelphians), Martinizm ve Teosofi hareketi gibi sonraki mistik grupları etkilemiştir. Böhme aynı zamanda Alman Romantik felsefesi ve Hegel'i de etkilemiştir.
İbrahim Bodur
H. İbrahim Bodur (1928; Yenice, Çanakkale - 23 Mayıs 2016), Türk iş adamı.
İlkokulu Yenice İlkokulu'nda, ortaokulu Balıkesir Lisesi'nde okuduktan sonra İstanbul'a Robert Kolej'e girdi. Robert Kolej'de ekonomi ve edebiyat bölümlerini aynı sürede bitirerek mezun oldu. Amerika Birleşik Devletleri'nde İş İdaresi ihtisasını (MBA) tamamlayıp, 1951'de Türkiye'ye döndü.
Babasının ve kayınpederinin ortaklığı ile 1951 yılı sonunda, Türkiye'nin ilk 3,200 iğlik 80 numara penye pamuk ipliği |
fabrikası olan, Bodur-Eğinlioğlu Edirnekapı Pamuk İpliği Fabrikası'nı kurdu. 1956 yılına kadar bu fabrikayı yönetti.
Çanakkale'nin Çan ilçesinde 1957 yılında kurduğu Çanakkale Seramik fabrikaları bugün dünyanın en büyük seramik tesisleri haline gelmiştir. Her yıl 27 Temmuz günü seramik bayramı olarak kutlanır.
23 Mayıs 2016 tarihinde tedavi gördüğü hastanede vefat etmiştir.
İstanbul'da Fatih camii'nde cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ında katıldığı cenaze namazı sonrası ünlü iş adamının cenazesi memleketi Çanakkale'nin Çan ilçesindeki tören sonrası Yenice'nin Nevruz köyüne götürülerek defnedilmiştir.
Ceza ehliyeti
Ceza ehliyeti, ceza hukuku açısından, bir kişinin işlediği suçtan dolayı sorumlu tutulabilmesi için gerekli niteliklerdir. Bu nitelikler yaş ve algılama ve yönlendirme yetenekleridir. Burada vurgulanmalıdır ki ceza ehliyeti faile suçtan dolayı kusur izafe edip etmemekle ilgilidir; gerçekten medenî hukukta kusur sorumluluğu kural olarak kabul edilmekteyken ceza hukukunda mutlak/istisnasız olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden kusuru olmayan veya kusurlu sayılamayanlar (12 yaşını doldurmamış çocuklar, akıl hastaları vb.) ortada suç olsa bile cezalandırılmazlar.
Yaş sınırı çeşitli ülkelerde farklılıklar gösterir. Farklılıkların alt ve üst sınırları 7–21 yaşları arasında değişmektedir. Ceza ehliyeti yaş sınırı denebilecek alt sınır çeşitli ülkelerde farklı olarak uygulanmaktadır.
Türk Ceza Kanunu m. 31/1 ve Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanuna göre; Fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmamış olanlar hakkında kovuşturma yapılamaz ve ceza verilemez; fiili işlediği sırada 12 yaşını bitirmiş olup da 15 yaşını doldurmamış olanlarda farik-i mümeyyizlik (İşlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yeteneği) ve yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediği (irada yeteneği) araştırılır.
15 yaşını bitirmiş, 18 yaşını bitirmemiş olanlarda ise dürtü kontrolünün yetersiz olması nedeniyle verilecek ceza, suç ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasıdır. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz.
Ehliyet (hukuk)
Yerupajá
Yerupajá veya Nevado Yerupajá, Merkezi Peru'nun kuzeyinde Cordillera Huayhuash grubunda bir dağ ve Andlar 'ın yüksek dağ zincirinde bir bölüm.
6.635 m yüksekliği ile (bazı kaynaklara göre 6.617 m) Peru 'nun en yüksek ikinci zirvesi ve Cordillera Huayhuash 'in en yüksek yükseltisidir. Zirveye ilk olarak 1950 yılında Jim Maxwell ve Dave Harrah tarafından tırmanılmıştır. Kuzey zirvesine ("Yerupaja Norte") ise 1965 yılında Wellington'lu Roger Bates ve Graeme Dingle tırmanmıştır.
Dağ, And zirveleri içinde tırmanışı en zor olanlardan biri olduğu için, şu ana kadar Yerupajá zirvelerine az sayıda başarılı tırmanış gerçekleşmiştir. En sık kullanılan geçiş, Huaraz'dan çıkarak Chiquian ve Jahuacocha üzerindendir.
Yakınca, Yeşilyurt
Yakınca Kasabası Yeşilyurt İlçesinden 700 metre, Malatya il Merkezinden 8 km uzaklıktadır.
Kasabanın doğusunda Bostanbaşı Köyü, batısında Beylerderesi, kuzeyinde Şahnahan ve Topsöğüt Köyleri, güneyinde Yeşilyurt ilçesi yer alır.
Toprak kalınlığı az bir ovadan oluşan Yakınca'da yükseltiler 100-160 metre arasındadır. Baştan başa bağ ve bahçelerle kaplı kasabanın ortasından Derme Ana Kanalı geçtiğinden turistik yönde daha bir önem kazanmıştır. Buralarda Roma/Bizans döneminde yapılan yerleşmeler kısa süreli ve geçici olmuştur. Bugünkü Yakınca toprakları üzerinde yaşayanların hangi tarihte nereden geldikleri kesin olarak bilinmiyor. Buna dair yazıh bir kaynak mevcut değildir. Sözlü anlatımlara bakılırsa Dulkadirli Beyliği'nin Malatya’yı elinde bulundurduğu yıllarda güney yönünden bir Oğuz-Türkmen oymağı gelerek bu havası ve suyu güzel yeri yurt olarak seçmiş olmalıdır. Buna göre buradaki ilk yerleşme suyu bol olan Çalıpınarı yöresinde gerçekleşmiştir.
Kileyik(Yakınca) tarihiyle ilgili en önemli yazılı belge Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki ve 1560 tarihini taşıyan tahrir defteridir. Bu defterin yeni yazımıza aktarılan 51.sayfasında şu kayıtlar yer almaktadır.
Bu kayıtlara göre, o tarihte 71 evden oluşan bu yerleşim mahallinin, o günün şartlarına göre hayli kalabalık olduğu anlaşılmaktadır. O günlerde halk çiftçilik, meyvecilik, arıcılık ile uğraşmış pamuk ekimi yapmıştır. Bu durumda yüzyıllarca öncesinden önemli bir yerleşim yeri olan Yakınca Kasabası'nda ilk yerleşmenin en az 600-650 yıl önce yapılmış olduğu kesinlik kazanır.
Yöre halkının Türkmen boylarından konar-göçer bir topluluk iken burada yerleşik hayata geçmiş olabileceği sanılmaktadır. Şehir merkezine yakınlığı dolayısıyla da sosyal ve kültürel yapı hayli gelişmiştir. Okuma yazma oranının %90'ın üzerinde olması bunun önemli kanıtıdır.
Yakınca Kasabası'nın önemli bir noktada; kervan yolu üzerinde kurulmuş olması, belediye binasının karşısında yakın tarihe kadar varlığı bilinen büyük handan anlaşılmaktadır. Doğu yönünden gelen kervan burada konakladıktan sonra Yeşilyurt üzerinden güney yönüne; diğer bir yoldan Sivas ve Elbistan yönüne giderdi. Bu nedenle o yıllarda Yakınca'da katırcılık önemli bir geçim kaynağı haline gelmiştir...
Güçlü bir şekilde Oğuz-Türkmen kültür gelenek ve görenekleri yaşanmaktadır.
Pınarları : Donlu Pınar, Çalıpınarı, Kargapınarı, Davullupınarı.
Yakın tarihe kadar kasabada karakucak güreşleri büyük ilgi görürdü. Bu alanda başarılı olan pehlivanlardan Deli hasanların Hüseyin, Güdük adı ile bilinen Hüseyin CANSIZ'ın Memet, Deli hasanların Şükrü ve Kalelioğlu adları günümüzde de sık sık anılmaktadır.
Mahalleleri : Çalıgülü, Taşköprü, Yeni Mahalle Turgut Özal Belediye teşkilatı 1 Haziran 1964 tarihinde kurulmuş olan kasabada bu güne kadar belediye başkanlığı yapanlar şunlardır : Mehmet Tahir Akgün, Bekir Durak, Mehmet Tahir Akgün, Süleyman Katırcı, Mehmet Çakaryıldınm(Atama ile getirilmiştir), Süleyman Katırcı(1984), Süleyman Süleymanoğlu(1989), Fahri ÖZtürk(1995), Veysel Katırcı(1999), Veysel Katırcı(2004), Veysel Katırcı(2009)
Bu gün Yakınca genelinde ikamet eden nüfus (2000) 13 722 kişi, günlük hizmet verilen nüfus 25 000 kişidir.
Kasabada l0.000 dükkân, l parke şantiyesi, l değirmen mevcuttur.
Belediyenin; 20 Adet hizmet aracı, 89 personeli ve 2 hizmet şubesi bulunmaktadır.
Kasaba genelinde yollar genelde parke taş ya da asfalttır. Yeni açılan ara yollar alt yapıları tamamlandıkça üst kaplamaları yapılacaktır.
Eski belediye binasının yetersizliğinden dolayı inşasına başlanan Belediye Sarayı inşaatı bitme aşamasına gelmiştir(Yakınca ve Yakınkent'in tam ortasında). Konumu nedeni ile Malatya'nın en gelişmiş beldesi ve doğu illerinin en gelişmiş beldelerindendir.
Y
Aleister Crowley
Aleister Crowley (d. 12 Ekim 1875 - ö. 1 Aralık 1947), Ünlü İngiliz okültist, yazar, mistik, satranç ustası, dağcı, şair, ressam, astrolog. Eylemleriyle henüz yaşarken "Dünyanın En Kötü Üne Sahip Adamı" şeklinde adlandırılan Crowley, Altın Şafak Hermetik Cemiyeti , A∴A∴, Ordo Templi Orientis gibi farklı okült organizasyonların üyesiydi. Ayrıca Ozzy Osbourne çok ünlü Mr. Crowley isimli şarkısını Aleister Crowley adına yazmıştır.
Aleister Crowley ya da doğum adıyla Edward Alexander Crowley (12 Ekim 1875 - 1 Aralık 1947) İngiltere, Warwickshire'de doğdu.
Babası Edward Crowley bira fabrikası işletmiş ve Aleister doğduğunda emekliye ayrılmıştı. Kökleri Devon ve Somerset ailelerine dayanan annesi Emily Bertha Bishop ve babası Protestanlığın en uç kanadı olan ve Exclusive Brethren olarak bilinen Darbyte'nin üyesiydiler.
Babası Edward Crowley günlük işlerini bitirdikten sonra vaazlar verirdi ve çocuğu için de gündelik Kitâb-ı Mukaddes çalışmaları için özel öğretmen tutmuştu. Babasının ölümünden sonra annesinin oğlu üzerindeki denetimi Crowley'in Hristiyanlığa olan şüphesini arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Asi oğlunu "The Beast" (canavar) diye çağırmaya başlamıştı ve Crowley hayatının ileriki yıllarında annesinin kendisine İncil'in Vahiy bölümünden alarak taktığı bu lakabı daha sonra kendisi için severek kullanacak ve "günah" olarak değerlendirilen eylemleri hayatın en önemli ve keyifli aktiviteleri olarak görecekti.
1895'de Trinity Koleje gitti. Kolejde felsefe, psikoloji ve ekonomi okudu. Okul yıllarında çeşitli cinsel aktivitelere kendini vermişti.
1896'da üstü kapalı olarak geçtiği bir olay sonrasında kendini okültizm ve mistisizme verdi. Bir sonraki yıl simyacı, mistiklerin eserleri ve büyü üzerine okumaya başladı.
Bir sonraki yıl ilk şiir kitabını (Aceldama) yayınladı ve kendisini Samuel Liddell MacGregor Mathers ve Altın Şafak (Golden Dawn) tarikatıyla tanıştıracak olan Julian L.Baker ile tanıştı.
Oğullardan birine 'Atatürk' ismini vermesi Türk ve Müslüman toplumlar için ilgi çekici bir konu olarak değerlendirilmiştir.
Aleister Crowley insanların spiritüel deneyimler dediği şeyleri araştırmakta bilimsel metodu kullanmak gerektiğini öne sürmüştür. Yayınladığı The Equinox dergisinin sloganı "Bilimin Metodu, Dinin Hedefi" (The Method of Science, the Aim of Religion) idi. Bununla mistik deneyimlerin değersiz görülmemesi gerektiği ancak altta yatan dini veya nörolojik anlama ulaşmak için deneyimlenmesi ve eleştirilmesi gerektiğini kastetmekteydi. Bu yönüyle Crowley kendisinden sonra gelen ve psikodelik (halisünojen) uyuşturucularla bilimsel metodu kullanarak deneyler yapan Dr.Timothy Leary'nin de habercisi gibiydi. Ancak Leary'den farklı olarak Crowley'in metodu kendi Thelema çevresinin dışında bilimsel dikkati pek az çekebilmişti.
Alentejo
Alentejo bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan 5 istatistiki bölgesinden biridir. Adı ""Tejo Nehri'nin ötesi"" anlamına gelen Portekizce ""além do Tejo""dan gelmektedir. Kuzeyindeki Tejo Nehri ile Portekiz'in diğer bölümlerinden ayrılmaktadır. Güneyinde Algarve bölgesi bulunur. Atlas Okyanusu'na kıyısı bulunan bölge doğuda İspanya ile komşudur.
Alentejo bölgesi 5 is |
tatistiki alt bölgeden oluşmaktadır:
Bölgede 58 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Emre Özkan
Emre Özkan (d. 24 Aralık 1988, İstanbul), Sol bek mevkiinde görev yapan Türk futbolcudur.
Futbola 11 yaşında Feneryoluspor'da başladı. 2002'de bir süre Bağlarbaşıspor'da oynadı. Aynı yıl oradaki takım arkadaşı merhum futbolcu Emre İncemollaoğlu ile birlikte Beşiktaş'a transfer oldu. 2004-2005 sezonunun sonunda Beşiktaş A2'de oynamaya başladı. 2005-06'da A2 performansını sürdürürken, A takım ile de profesyonel sözleşme imzaladı. 21 Şubat 2006'da İnönü Stadı'nda Sarıyer ile oynanan Türkiye Kupası maçında 75. dakikada Çağdaş Atan'ın yerine girerek ilk kez Beşiktaş forması giydi. 12 Mart'ta ise Samsun'da Samsunspor ile oynanan lig maçında 65. dakikada sakatlanan İbrahim Üzülmez'in yerine oyuna girerek ilk kez ligde forma giydi. Sonraki sezon ise A takımda tercih edilmedi ve A2'de oynamaya devam etti.
2007-08 sezonunda takım arkadaşları Rıza Şen ve Nail Tilbaç ile Zeytinburnuspor'a bir yıllık kiralandı. Ancak devre arasında takımla sorunlar yaşadı. İkinci yarı MKE Ankaragücü ile anlaştı ancak burada hiç forma giyemedi.
2008-09 sezonunda Beşiktaş'a geri döndü. 16 Ağustos'da Oktay Derelioğlu'nun jübilesi için Azerbaycan'ın Hazar Lankaran takımı ile yapılan maçta forma giydi. 28 Ağustos'ta Siroki Brijeg ile oynanan UEFA Kupası elemeleri maçında son 13 dakika Matias Delgado yerine oynadı. Ancak sonra forma şansı bulamadı.
2009-10 sezonuna Beşiktaş A2'de başlasa da kısa süre sonra Bank Asya 1. Lig takımlarından Orduspor'a kiralandı. Burada tekrar formunu buldu ve Türkiye Kupası da dahil olmak üzere 32 maçta forma giydi. 2010-11 sezonunda bir kez daha kiralandı. Sezona Türkiye Kupası maçları ile başladı. Ocak 2011 itibarıyla takımın değişmez isimlerinden oldu. Play-off maçlarına kaldılar. 3 maçta da forma şansı buldu ve Süper Lig'e yükseldiler.
2011-12 sezonunda Orduspor, kendisini üçüncü kez Beşiktaş'tan kiraladı. 12 Eylül 2011'de Fenerbahçe'ye 1-0 yenildikleri maç ile Süper Lig'e geri dönmüş oldu. Teknik direktör Metin Diyadin'in ilk tercihlerinden biri oldu.
2013-2014 sezonu öncesi bonservisiyle birlikte Karabükspor'a transfer olup 3 yıllık sözleşme imzalamıştır. Karabükspor da ilk sezonunda daha çok yedek beklemiştir sadece 3 sÜper lig maçında forma giymiştir.2 sezonunda da oynadığı bölgenin yedeği olarak görev bekleyip daha çok Türkiye Kupasında forma şansı bulmuştur.
Özkan, 26 Nisan 2006'da Hollanda ile oynanan U-18 hazırlık maçında 58. dakikada oyuna girerek ilk kez millî oldu. Süt Kupası turnuvasındaki 3 maçta da forma giydi. 15 ve 17 Ağustos 2008'de Belçika ile oynanacak U-19 hazırlık maçlarına çağrıldı ve ikisinde de ilk 11'de oynaYArak U-19 forması da giydi. 2008 ve 2009 yıllarında ise U-21 oldu. 4 kez forma giydiği U-21'de Avrupa Şampiyonası 2011 elemelerinde İrlanda'ya bir gol attı.
Cerro Torre
Cerro Torre, 3.133 Metre yüksekliğinde bir granit dağ. Cerro Torre, Campo de Hielo Sur bölgesinde, Arjantin-Şili sınırında bulunur. Ünlü Torres del Paine Milli Parkı'nın yaklaşık 50 km kuzeyindedir. Cerro Torre'ye tırmanış sıradışı zordur. Bu yüzden Dünya 'nın en zor ve en çok arzulanan zirvelerinden birisi olarak kabul edilir.
İlk tırmanış 1959 yılında İtalyan Cesare Maestri ve Avusturyalı Toni Egger tarafından başarılmış, ancak bu tırmanışta Egger ölümcül bir kaza geçirmiştir. Zirve fotoğraflarının kayıtlı olduğu ona ait fotoğraf makinesı kaybolunca, Maestri asla gerçekten zirveye ulaştığını kanıtlayamaz. Birçok dağcı arkadaşı betimlemelerinden şüphe ettiğinden, Cerro Torre bugüne kadar hala tırmanılmamış kabul edilir.
46 yıl boyunca hiçbir halat tırmanıcısı en yeni teknik araçlarla bile "Maestri-Egger-Rotası"'ından başarılı bir şekilde tekrarlayamaz. Deneme riskine giren 20 den fazla ekspedisyonun dağ tırmanıcıları, güya Maestri'nin yerleştirmiş olduğu çelik kancaların eksikliğini rapor eder. 12-13 Kasım 2005 tarihinde Maestri-Egger-Rotası nihayetinde "Alessandro Beltrami", "Ermanno Salvaterra" ve "Rolando Garibotti" tarafından "tekrarlanır". Rotanın ismi "El Arca de los Vientos"'dur ve zorluk derecesi ABO ile değerlendirilir. Detaylı bir rapor aşağıdaki linklerdedir ("İspanyolca")
11 yıl sonra Maestri, Torre'ye tekrar geri döner. Bu sefer bir kompresör delici yardımıyla dener. 2 Aralık 1970'de zirvenin alt kısmındaki duvara ulaşır. Ancak stabil olmayan karlı zirve mantarına çıkmaktan vazgeçer (burası bir gün rüzgar tarafından süpürülür). Kompresör bugün hala bir halat üstünde zirvenin altında asılı durmaktadır.
Alman film yönetmeni Werner Herzog ""Schrei aus Stein"" ("Taştan çığlık") filmini Cerro Torre çevresinde çevirmiştir.
Manu Ginóbili
Emanuel David "Manu" Ginóbili (d. 28 Temmuz 1977; Bahía Blanca, Arjantin) Arjantinli basketbolcu. Arjantin millî basketbol takımında ve NBA takımlarından San Antonio Spurs'te forma giymektedir. Ginóbili genel olarak şimdiye kadar Latin Amerika'dan gelen en iyi basketbolcular arasında kabul edilir. Guard pozisyonunda oynayan Ginóbili, oyunun tüm alanlarında üst düzey yeteneklere sahiptir.
Ginóbili basketbolun içinde olan bir aileden gelir. Büyük kardeşleri "Sebastian" ve "Leandro" Arjantin ve İspanya'da profesyonel olarak basketbol oynamışlardır. Babaları "Jorge", Ginóbili'nin basketbol oynamayı öğrendiği Bahia Blanca'daki bir kulüpte antrenördü. Çoğu Arjantinli gibi, Manu Ginóbili de İtalyan göçmenlerin soyundan gelmiştir. Basketbol kariyeri 1995'te başlamıştır. İlk yılı Andino SportClub'da geçmiştir. 1996-1998 yılları arasında doğduğu şehrin ve şu anda babasının teknik direktörlüğünün yaptığı "Estudiantes de Bahia Blanka'da" oynamıştır. 1998-2000 yıllarında İtalya'nın Viola Reggio Calabria takımında forma giymiştir.1999 yılında NBA takımlarından San Antonio Spurs tarafından 2.tur 57.sırada draft edilmiştir ancak Avrupa'da oynamaya devam etmiştir NBA'deki hakları elinde olan San Antonio Spurs'de ilk kez 2002'de forma giymiştir. 2000 yılında Kinder Bolognaya transfer olarak Avrupa kariyerinin zirvesine ulaşmıştır. Bu kulüpde büyük başarılar elde etmiştir ve NBA'in kapısını aralamıştır.2002 yılında San Antonio Spurs formasını giymiştir.Spurs formasıyla 4 şampiyonluğu bulunmaktadır.
Ginóbili basketbol tarihinde Eurolig'i kazanan, NBA'de şampiyonluk yüzüğü'nü takan ve olimpiyatlarda altın madalya alan iki oyuncudan biridir . ( Diğeri Bill Bradley ) Rolando Blackman'den sonra NBA ALL-Star'a seçilen ikinci Latin Amerikalı oyuncudur.
Truva (anlam ayrımı)
Truva şu anlamlara gelebilir:
PiSi Paket Yöneticisi
PiSi (açılımı "Packages Installed Successfully as Intended"),
2011.2 sürümüne kadar Pardus'un güncel olarak da Pisi Linux ve SolusOS'un paket yöneticisidir.
Bağımlılıkları takip ederek paket inşa etme, kurma, kaldırma, yükseltme ve benzeri işlevleri
yerine getirir. Kullanıcı dostu bir grafiksel arayüz ve kapsamlı bir komut satırı arayüzü içerir.
Geliştiriciler için tanıdık ve basit bir geliştirme ortamı sunar.
PiSi paketleri PKZIP formatında arşivlerdir, paketin içerdiği dosyalar dışında
paketle ilgili gerekli bilgileri taşıyan metadata.xml adlı bir XML dosyası, yükleme sonrası ve
kaldırma öncesi çalıştırılan betikler ve ÇOMAR yapılandırma betikleri içerir.
Paket kaynakları da temel olarak pspec.xml adlı bir tanım dosyası , actions.py adındaki
kaynak codeun yapılandırılması, inşa edilmesi ve istenilen dizine yerleştirilmesi için
gerekli komutları içeren python betiği ve paketlerin özet ve açıklamalarına yerelleştirme desteği
verilebilmesi için translations.xml dosyasından ibarettir. Buna ek olarak, yamalar, sözü
geçen diğer betikler ve ek dosyalar içerir...
PiSi Python'da yazılmıştır, bu sayede performans kaybetmeden taşınabilirlik ve paketlerin boyutunun küçültülmesi sağlanmıştır. Kaynak paketler basit XML dosyaları ve python programcıklarıyla
ifade edilir.
Paketler kaynak tabanlı paket sistemlerindeki gibi kısa ve anlaşılabilir bir inşa reçetesiyle
tanımlarır, bunun için geliştirilmis olan bir API gereken ortak komutları
toplar. Yüksek seviyeli ve düşük seviyeli paket yönetim işlevlerini tek bir yazılımda birleştirir.
Bağımlılıkları takip etmek ya da depoları yönetmek için ayrı bir yazılıma gereksinim duymaz.
Hangi dosyanın hangi pakette olduğu ve bağımlılıklar gibi paket bilgilerinı takip etmek
için Berkeley DB'yi kullanır.
Bağımlılıklar hızlı algoritmalarla hesaplanır. Paketler bileşen ve kategorilerle düzenlenir.
İkili paketler PKZIP arşivleridir. Birçok işlemde şeffaf biçimde URL desteği verilir, http ve
ftp protokolleri desteklenir. Örneğin sadece bir pspec.xml URL'i verilerek uzaktaki bir kaynak
inşa edilebilir. Kaynak arşivini URL ile gösterir, orijinal kaynak code'unu içermez, bu da subversion gibi
sürüm sistemleriyle geliştirmeyi kolaylaştırır. Kitaplık yaklaşımıyla tasarlandığı için üzerinde uygulama geliştirmek
kolaydır.
Program mesajları için özgür yazılımlarda yaygın olarak kullanılan
gettext uluslararasılaştırması, xml dosyaları için xml:lang uluslararasılaştırması kullanılmıştır.
Depolar bir dizinin altındaki paketlerin indeksini içeren bir XML dosyasının URL'i ile tanımlanır (pisi-index.xml).
Paket bağımlılıklarının takibi iyi bilinen basit çizge algoritmaları ile yapılır.
Önce paket ilişkilerinin gerekli alt kümesi database'den gereken en az sayıda erişim yapılarak getirilir,
sonra “topological sort” ile basit ama güvenli bir plan hesaplanır. Paket yükleme, kaldırma
ve yükseltme işlemleri için oluşturulan planlar, bir hata durumunda sistemin tutarlı durumda
kalmasını sağlamaya çalışır. Yükseltme planlarında hem düz hem ters bağımlılıklar hesaba
katılır. Bir emniyet mandali önemli paketlerin kaldırılmasını öntanımlı olarak önler.
Yazılım dağıtımında önemli bir sorun gelişme tarihini takip etmektir. PİSİ'nin çözümü
orijinal, paket kaynağı ve ikili paket inşa sürümlerini ayırmaktır. Paket sürüm numarası bir
paket kaynağının kaç kere değiştirildiğini ve paket inşa numarası bir ikili paketin kaçıncı inşa
olduğunu tutar. Bu sayede farklı boyutlara ayırılan sürüm numarası pratikte karşılaşılan bazı
soru |
nları çözmektedir.
Kaynak paketlerin sayısı büyük olduğu için (yazım esnasında 800 civarı) bir organizasyon gereklidir.
Web Ontology dilleri yazılım paketleri için fazla karışıktır. Yaptığımız araştırmaya göre
sadece iki ilişkiyi belirtmek temel gereksinimler için yeterlidir:
Burada bileşen Pardus'un bir alt-sistemini göstermektedir. Örneğin system.base konsolda çalışan
taban sistemidir, desktop.kde ise KDE masaüstüdür. Bir paket tek bir bileşenin parçası olabilir,
yani bileşenler paket toplamalarıdır. system.base ve system.devel özel bileşenlerdir. Bütün
programlar çalışmak için system.base'in sağladığı temel UNIX ortamına gereksinim duyarlar. Paket
inşa komutu için gerekli kaynaklar ise system.devel içerisindedir.
Kategori paket tipini gösterir. Örneğin app:gui grafiksel uygulamaları, app:cli komut satırı
uygulamalarını, library ise kitaplıkları göstermektedir. Bir paket birden çok kategoriye sahip
olabilir.
Anahtar sözcük araması (search komutu) özetler ve tanımlar üzerinde çalışır. Hızlı işlem için bir
ters indeks (inverted index) kullanır ve çok dilli çalışır. Ayrica search-file komutu dosya adıyla
paket bulur.
Özelleştirilebilir ve esnek olması sebebiyle berkeley veritabanı tercih edilmiştir (örneğin liste saklamak vs. kolaydır).
Bütün ara (intermediate) veri XML olarak saklanır. XML yapıları otomatik olarak python nesnelerine aktarılır.
Felaket durumunda bütün veritabanı saklanan XML dosyalarından yeniden yaratılabilir (rebuild-db komutu).
SVN tarzı komut satırı işlemcisi 29 komut içerir. Aşağıda komut çeşitlerine göre bir ayrım verilmiştir.
Bilgi/arama komutları: search, search-file, info, list-available, list-components, list-installed, list-pending, list-repo, list-upgrades, graph
Depo komutları: index, add-repo, remove-repo, update-repo
Paket inşası: build, build-until,build-build, build-install, build-package, build-setup, build-unpack
İkili paket işlemleri: install, remove, upgrade, check, configure-pending
Yardımcı komutlar: rebuild-db, clean, delete-cache
Qt tabanlı arayüze sahiptir. Sadece Pisi Linux kullanmaktadır . SolusOS, GTK tabanlı bir paket yöneticisi geliştirmektedir, henüz tamamlanmamıştır
Kullanımının mümkün olduğu kadar basitleştirildiği düşünülen bir arayüzdür. Bütün işlemler
için tek bir pencere ve depo ayarları için ayrı bir pencereden oluşur.
Paket işlemleri için üç ayrı kip bulunmaktadır (yükseltme, yükleme, kaldırma). Arama fonksiyonu
paketlerin üstünde tanıdık bir arama çubuğu ile sağlanır. Paketler bileşenlere ayrılır.
Öntanımlı olarak sadece uygulamaları gösterir, bir filtre seçeneği ile bütün uygulamalar seçilebilir.
Bütün sistem tek bir tuşla güncellenir.
Hukuki pozitivizm
Hukuki pozitivizm, hukuk felsefesi ve hukuk biliminde bir düşünce okulu. Hukuki pozitivizmin başlıca iddiaları şunlardır:
Hukuki pozitivizm, doğal hukuk geleneğinden gelen çeşitli fikirlere karşı taraf tutar. Doğal hukuk, hukuk ve adalet arasında esaslı bir bağ olduğunu savunur. Hukuki pozitivizm "ayrılabilirlik tezini" içerir ve bu düşünceye göre hukuki geçerlilik ve adalet arasında esaslı bir ilişki yoktur.
Abrakadabra
Abrakadabra. Büyü sırasında kullanılan ve kimileri tarafından diğer dillere çevrilmeksizin en fazla kullanılan ifade.
Sözcüğün kökeniyle ilgili teorilerden biri Aramice'de "Söylediğim gibi yaratacağım" anlamına gelen אברא כדברא "Avra Kedabra" ibaresinden geldiğidir. Sözcüğün aramiceden geldiğini iddia eden bir başka görüşe göre אבדא כדברא "abhadda kedhabhra" anlamı 'bu dünya gibi yok ol' demektir ve hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılır.
Diğer bir görüşe göre sözcük, İbranice'de takdis, kutsama anlamına gelen ve lanet olarak da kullanılabilen "ha-brachah" ve öldürücü hastalık anlamına gelen "dever" ifadesinden gelmektedir ve körlüğe karşı kullanılan kabalistik bir şifa ifadesidir. Bazı bilginler bu köken konusunda şüpheci olmuşlar ve tüm antik dünyada şeytani güçlerin yok edilmesi fikrinin bulunduğu ve Abrakadabra'nın bu tip şeytanlardan birinin adı olduğunu öne sürmüşlerdir.
Bir başka görüş sözcüğün Tanrı'yı ifade eden Gnostik Abraxas'dan geldiği yönündedir. Yine Suriye'deki bir tanrı ismi Aracalan'dan geldiği de iddia edilmiştir... Hatta Ünlü kitap serisi harry potter ın ölümcül büyüsü affedilmez lanetlerin en korkuncu avada kedavra bu isimden gelmiştir.
Günümüzde her ne kadar en fazla sahne illüzyoncuları tarafından kullanılıyor da olsa abrakadabra sözcüğünün kökeni antik döneme kadar gitmektedir. Sözcüğün geçtiği bilinen ilk kaynak M.S. 2. yüzyılda Roma imparatoru Caracalla'nın doktoru olan Serenus Sammonicus tarafından yazılan "De Medicina Praecepta" adlı şiirdir. Sözcük bir rahatsızlığı olan imparatorun boynundaki amuletin üzerinde şu şekilde yazılıdır:
A B R A C A D A B R A
A B R A C A D A B R
A B R A C A D A B
A B R A C A D A
A B R A C A D
A B R A C A
A B R A C
A B R A
A B R
A B
A
Musevilikte yukarıda verildiği gibi bir üçgen biçiminde yazılıp deri içinde muska şeklinde taşınırsa tılsım olarak birçok hastalık, ateş humma gibi rahatsızlıklardan koruyacağı inancı yaygındı. Neolitik dönemde inanca bağlı nesnelerin doğrudan bedende taşınması ya da bulundurulması saklı değildi, orta çağın baskısı ile muska/muskacılık gizil hale gelmiş oldu.
Serenus Sammonicus'un açıklamasına göre bu yazılış hastadaki rahatsızlık ruhunu yok edecektir. Publius Septimius Geta ve Alexander Severus gibi Roma imparatorları da Serenus Sammonicus'un tıbbi öğretilerini benimsemiş ve aynı büyüyü kullanmışlardır.
Sözcük, Thelema'da Abrahadabra şeklinde büyü ifadesi olarak kullanılır. Thelema'nın kurucusu Aleister Crowley Gematria adlı denemesinde sözcüğü Kabalistik metotlar kullanarak kendisinin ortaya koyduğunu öne sürmüştür. Crowley'in 1901'de yayınladığı The Equinox'de sözcük geçmektedir.
Güneş Duru
Güneş Duru (d. 29 Eylül 1973, İzmit), Türk müzisyen, Redd grubunun gitaristi, arkeolog, aktivist, köşe yazarı ve besteci.
Güneş Duru'nun çocukluğu Kocaeli'ne bağlı Yarımca'da geçmiştir. Duru lisenin son yıllarında kendi imkanlarıyla gitar öğrenmeye ve çalmaya başlamıştır. 1991 yılında kardeşi Doğan Duru ile birlikte üniversite okumak üzere İstanbul'a taşınan Güneş, kardeşi ve çocukluk arkadaşları Serhat Ersöz ile birlikte çeşitli barlarda, daha çok cep harçlığı çıkarmak adına müzik yapar. Serhat Ersöz'ün o yıllarda yeniden toplanan Moğollar'da çalmak üzere ayrılması sonrasında ikili bu kez Doğan Duru'nun İstanbul Devlet Konservatuvarı'ndaki okul arkadaşlarıyla birlikte yeni bir grup kurarlar. Invictus Band adını verdikleri grupta Doğan Duru (vokal, gitar), Güneş Duru (gitar, vokal), Ömer Diler (piyano, obua), Zülfikar Bagirov (klarinet), İlgen Küçükseller (keman), Nazlı Başak Başak (keman), Burak Çelikoba (bas), Cüneyt Delaloğlu (davul) yer alıyordu.
Yarı senfonik rock müzik yapan Invictus Band, kurulduğu haftadan başlayarak üç yıl boyunca her hafta Hayal Kahvesi Beyoğlu'nda ve Sappho'da sahne almıştır. Birçok önemli festivalde de konser veren grupta zaman içerisinde bazı değişiklikler olmuş, Sahir Ünal (davul), Hakan Açıkalın (davul), Derya Bozkurt (davul), Metin Karaşahin (perküsyon) gibi müzisyenler Invictus'a eşlik etmiştir. 1996 yazında grubun yarı senfonik, akustik yapısını değiştirmek isteyen Doğan Duru, gruba Berke Hatipoğlu'nu dahil ederken, Güneş Duru ve Ömer Diler dışındaki diğer müzisyenler gruptan ayrılır.
1996 sonbaharında Invictus yoluna Doğan Duru, Güneş Duru, Berke Hatipoğlu ve Ömer Diler'le devam eder. Grubun bas gitaristliğini ise kısa süreli de olsa birkaç ay sonra Duman'ı kuracak müzisyenlerden biri olan Ari Barokas yapmaktadır. Barokas'ın kısa süreli Invictus macerası sonrasında Ege Göktuna (bas), Serkan Ayman (davul) gruba katılırlar. Aynı yıl İlke Hatipoğlu'nun da Invictus'a dahil olmasının ardından bir süre daha Invictus ismiyle çalan grup daha sonra Ten adını alır. Önceleri cover çalarak yoluna devam eden Ten, 2000 yılında kendi şarkılarını yapma kararı alır. Doğan Duru ve Berke Hatipoğlu'nun evde küçük demo kayıtlarında İlke Hatipoğlu, Güneş Duru ve Ege Göktuna vardır. Aynı yıl gruba Suat Ayyıldız (davul) da katılılır. Grup bu yeni oluşuma "Red" ismini verir.
Red uzun süre albüm yapmak için çeşitli plak şirketlerinin kapısını çalmış ancak her seferinde bir nedenden ötürü albüm aşamasına geçememiştir. Grubun elinde çok sayıda demo şarkı birikmiştir. Bunun üzerine grup elemanları şarkıları kendi imkanıyla profesyonel bir stüdyoda kaydetme kararı alır. Bu kayıtların bir kısmının tamamlanmasının ardından Güneş aldığı bir bursla İngiltere'ye gider. Bu sırada yeni kurulan Stardium isimli plak şirketi Red'e albüm yapmak istediğini söyler. Güneş Londra'ya gitmeden Red şarkıların bir bölümünü grubun kendi imkanlarıyla kaydedilmiştir. Güneş'in Londra'da bulunduğu sürede şarkıların bir bölümü daha kaydedilmeye başlar. Güneş bu gelişmeler üzerine Türkiye'ye dönme kararı alır. Grubun yeni adı için Berke Hatipoğlu ve İlke Hatipoğlu "Vertigo" önerisinde bulunmuş Güneş Duru ise grubun adının "Redd" olmasının daha uygun olacağını savunmuştur.
Duru'nun dönmesinin ardınan Redd Ocak 2005'te ilk albümünü yayınlar. Doğan Duru, Güneş Duru, Berke Hatipoğlu, İlke Hatipoğlu'ndan oluşan Redd'in "50/50" adını verdiği albümde basları Ege Göktuna, davulları da Suat Ayyıldız çalmıştır. Her iki müzisyen de o dönemde kendi istekleriyle grup elamanı olmayı tercih etmemişlerdir.
2005 yılının sonlarında Redd Stardium'la yolları ayırma kararı alır. Bu süreçte Suat Ayyıldız gruba katılma kararı alır. Grup ilk albümden dokuz ay gibi kısa bir süre sonra "Kirli Suyunda Parıltılar" albümü yayınlar. Güneş bu albümde gitar, geri vokal ve düzenlemeleriyle yer alır. Grup bu albümün hemen sonrasından topluca askere gitme kararı alır. Askere gitmeden önce yapılan canlı "Plastik Çiçekler ve Böcek" albümü ve yine canlı "Gecenin Fişi Yok" konser DVD'si Redd'in askerliğini tamamladığı günlerde, 2008 Şubat ayılında satışa çıkar.
2008 yılında Suat Ayyıldız'ın gruptan ayrılmasıyla birlikte Redd'le birlikte çalan Berke Özgümüş'le birlikte grup "21" adını verdikleri 74 dakikalık, k |
onsept bir albüm yayınlar. Bu albüm birçok otoriteye göre Redd'in müzikal, sözel ve düşünsel anlamda yeni bir döneme girdiğinin işaretidir. Bu albümde Güneş Duru gitar ve geri vokallerin yanı sıra bestecilik ve düzenlemeleriyle de albüme katkı yapar.
21 albümünün hemen öncesinde (2008) medyayla sorunlar yaşayan Redd'in kendini herhangi bir aracı olmaksızın dinleyenlerine iletmesi gerektiğini savunan Redd, Redd Seyir Defteri adını verdikleri; grubun hikâyeleri, güncel olaylar, müzik röportajları, tur ve kayıt günlüklerini içeren bir sayfa oluşturmaya karar verir. Güneş Duru sayfanın içerik sorumluluğunu üstlenir ve buradaki yazıların büyük bölümünü kaleme alır.
Redd'in seyirdefteri adını verdiği bu mecra birçok açıdan Türkiye adına bir ilk olma özelliği taşır. Henüz sosyal medya ve bu türden blogların yeni yeni yapılandığı dönemde, Redd tamamen kendi elinden çıkan yazı ve görsel içeriği arada herhangi bir aracı olmaksızın doğrudan izleyicileriyle paylaşarak birçok gruba öncülük ederken, aynı zamanda da kendini daha iyi ifade etmeyi başlar.
2010 yılında ise Redd "Prensesin Uykusu" film müziklerinden oluşan bir albüm yayınlar. Bu albüm Çağan Irmak'ın Redd'in Prensesin Uykusuyum şarkısından etkilenerek çektiği filmin müzikleridir. Redd'in tüm elamanları filmin bir bölümünde konuk oyuncu olarak yer alırlar.
2010 yılnda Berke Özgümüş Redd'in daimi elemanlarından biri olur ve grup iki yıllık bir süreci yoğun konserlerle geçirir. 2011 Eylül ayında yeni albüm için provalara başlayan Redd uzun prova dönemi sonunda müzikal kariyerinin en farklı albümünü yapar. İsmini Doğan ve Güneş Duru'ya ait bir şarkıdan alan "Hayat Kaçık Bir Uykudur" albümünde Güneş, gitar, geri vokal ve besteciliğin yanı sıra, söz yazarlığı ile albüme katkı yapmıştır.
Güneş Duru Redd'in "Aşık Oldum Celladıma" isimli şarkısına çektiği kliple ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturmuştur.
Güneş Duru Redd'in Softcore adını verdiği ve her yıl sadece bir kez gerçekleştirdiği konserlerde şarkı söylemektedir. Duru bu konserlerde "Across the Universe (Beatles), While my guitar gentley weeps (The Beatles), Don't Panic (Coldplay), One (U2) şarkılarını seslendirmiştir.
Bon Jovi'nin The Circle turnesinin 2011 Avrupa Turu kapsamında, 8 Temmuz 2011 Cuma akşamı İstanbul'da Türk Telekom Arena stadyumunda verdiği konserde, alt grup olarak sahneye çıkan Redd, 127 gündür hapiste olan Ahmet Şık ve Nedim Şener'in gerçek boyutlardaki maketleriyle Masal şarkısını seslendirdirmiştir. Organizasyon komitesi ve Bon Jovi ekibinin bilgisi dışında gerçekleştirilen bu eylem, Ahmet Şık'ın gazeteci arkadaşı Gökhan Tan, Güneş Duru ve Doğan Duru'nun "nasıl bir protesto gerçekleştirebiliriz?" sorusuna cevap aradıkları sırada doğmuştur.
Redd'in video klibinde aynı konuyu işlemiş olduğu Masal şarkısı konser sırasında tutuklu gazetecilere ithaf edilirken, Doğan Duru'nun;
"Bu parçamızı 127 gündür suçsuz yere hapiste olan Ahmet Şık ve Nedim Şener'e ithaf ediyoruz ve
biz onların da bu konseri izlemesinin bir hak olduğunu düşünüyoruz" sözleriyle Redd, bu önemli sorunun görünür olmasına önemli bir katkı sağlamış ve olay kamuoyunda büyük yankı bulmuştur.
2011 yılında Van'da meydana gelen depremle aynı gece tesadüfen bir araya gelen Güneş Duru, Nadir Duman, Doğan Duru ve Aylin Erenman deprem sonrasında konserlerin iptal edilmesi yerine, büyük bir konser yaparak depremzedelere destek olmak gerektiği hususunda hemfikir olurlar. Bunun üzerine Güneş Duru Twitter'a attığı “Bu defa ertelemesek, bir an önce harekete geçsek ve Van için bir konser düzenlesek” mesajı karşılık bulmuş ve bu kolektif çaba Türkiye tarihindeki en geniş katılımlı ve en büyük yardım konserinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Van İçin Rock adı verilen bu organizasyonda her şey bedelsiz olarak sağlanmış, hiçbir markanın görünür olmadığı, 600'ün üzerinde gönüllünü yer aldığı 40 grup ve sanatçının, 250'den fazla müzisyenin sahneye çıktığı ve 15.000 biletin satıldığı konserde 500.000 TL'ye yakın gelir elde edilmiştir. Elde edilen gelirin tamamı Van'ın Üçgen köyündeki ilköğretim okulu ve öğretmen lojmanı yapılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na bir protokolle teslim edilmiştir. Okul 2013-2014 öğretim yılında hizmete girecektir.
Duru, Redd'in yanı sıra, Mehmet Turgut, Doğan Duru, Nadir Duman'dan oluşan ve ağırlıklı olarak DJ performansı üzerine kurulu NFIGHT konserlerinde gruba gitarıyla eşlik etmektedir.
Güneş Duru ve Doğan Duru Inbetwin adını verdikleri projeyle zaman zaman sadece cover şarkıların seslendirdiği konserler vermektedir.
Güneş Duru Sivas Katliamı'nda öldürülen Metin Altıok'a saygı albümün için şairin "Sis" isimli şiire beste yapmış ve bu şarkıyı seslendirmiştir.
1991 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimari Restorasyon bölümünde üniversite eğitimine başlayan Güneş Duru aynı yılın yaz ayında Aşıklı Höyük kazı ekibine öğrenci olarak katıldı (1992). 1993 yılında üniversite eğitimini tamamlayan Duru, Prof. Dr. Ufuk Esin'in davetiyle İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Anabilim Dalı'nda Aşıklı projesi dahilinde fahri asistanlık yaptı. Duru'nun bu görevi Ufuk Esin'in emekliliğine dek sürdü (2001). Bu süre zarfında Aşıklı Höyük olmak üzere çok sayıda kazı ve araştırma projesine katılan Duru, 1997 yılında çok yeni kurulmuş olan İstanbul Üniversitesi'nde yeni kurulan Taşınabilir Kültür Varlıklarını Onarım ve Koruma bölümüne öğrenci olarak kabul edildi. 2001 yılında bu bölümden mezun olan Duru, aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Sanat Tarihi programında yüksek lisans eğitimine başladı. 2002-2003 yılarında aldığı burslarla University College London, Institute of Archaeology'ye misafir öğrenci olarak kabul edilen Güneş Duru, 2004 yılında bu kez "An Architectural Perspective On The Issue Of The Origins of Settled Society In the Mid-Anatolian Region: A Comparison With Developments In The Levant, Middle Euphrates and Eastern Taurus Cultural Regions" başlıklı araştırması ile ARIT (American Research Institute of Turkey) tarafından Hanfmann Bursu'na layık görüldü. Bu bursla University of Cambridge'e misafir araştırmacı olarak kabul edildi. Yurtdışında kaldığı süre zarfında yüksek lisans tezini tamamlayan Duru 2005'te "Yakındoğu Neolitiğinde Orta Anadolu Neolitik Mimarlığının Yeri" başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamlamıştır.
2003 yılında World Archaeological Congress'e (Dünya Arkeoloji Kongresi) Güneybatı Asya Temsilcisi olarak önerilen Güneş Duru 2003-2012 yılları arasında başta Hasankeyf'in sular altında kalmasını önlemek olmak üzere, Ilısu ve Kargamış Barajı Projeleri ve II. Irak Savaşı'nın kültür varlıkları ve bölge halkları üzerine etkilerini inceleyen, önleyici raporlama çalışmalarında yer almıştır. Duru halen aynı örgütün yönetim kurulunda, Üyelik Sekreteri unvanıyla yer almaktadır.
2002 sezonunda Ian Hodder tarafından davet edildiği Çatalhöyük kazısında Oğuz Erdur'la bilikte arkeolojinin sorunları üzerine bir toplantı yapma fikri üzerine çalışan Erdur ve Duru, birçok üniversiteyi kapsayan tanıtım ve fikir alma ziyaretleri sonunda, 2003 Nisan ayında Bilgi Üniversitesi'nde, ilk defa arkeologların diğer sosyal bilim dallarıyla birlikte tartıştığı bir kongre organize etmiştir. Toplumsal Arkeoloji Platformu adını verdikleri bu oluşumun amacı arkeoloji disiplinine Niye? Nasıl? Ne İçin? sorularını sormak, arkeolojinin sosyal bilimlerden ve toplumdan uzak, içine kapalı, elitist tavrını sorgulayarak yeni farkındalıklar yaratmak olmuştur. Aynı yılın Mayıs ayında Ege Yayınları'ndan kitaplaştırılan bu çalışma Türkiye'de ilk defa arkeolojinin tarihsel, metodolojik ve düşünsel durumunun eleştirisi niteliğinde önemli bir manifestodur. Kitap aynı isimle, güncellenmiş iki yeni yazıyla 2013 Mayıs ayında 2. baskısını yapmıştır.
Duru 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı'na başladığı “TARİHÖNCESİNDE İNSAN-MEKAN, TOPLULUK-YERLEŞME İLİŞKİSİ: MÖ 9.bin yıl sonu - 7.bin yılbaşı, Aşıklı ve Akarçay Tepe” başlıklı tezini 2013'te tamamlayarak Doktor unvanı almıştır.
Yerli ve yabancı çok sayıda akademik makalelesi bulunan Güneş Duru, yurtiçinde ve yurtdışında birçok seminere konuşmacı olarak katılmıştır. 2004-2006 yılları arasında Trakya Üniversitesi'nde gönüllü olarak arkeoloji dersleri de veren Güneş Duru, 2010 yılında Ian Hodder ve Scott Hutson'un "Reading The Past" kitabının Türkçe baskısının bilimsel editörlüğünü yapmıştır. Bu kitap "Geçmişi Okumak" adıyla Phoneix kitabevi tarafından yayınlanmıştır. Güneş Duru halen devam eden Aşıklı Höyük kazı ve araştırma projesinde başkan yardımcılığı görevini yürütmektedir. Kuramsal arkeoloji, arkeoloji ve devlet ilişkisi, yerleşme ve mekan arkeolojisi, mimarlık tarihi, deneysel arkeoloji gibi konularda araştırma ve yayınlarını sürdürmektedir.
Gitarlar
Amfi
Pedallar
Redd
Redd, 1996 yılında Doğan Duru, Güneş Duru, Berke Hatipoğlu ve İlke Hatipoğlu tarafından kurulan rock müzik grubudur. Grup 2012 itibarıyla beş stüdyo albümü, bir soundtrack albüm ve bir DVD yayımladı. 2010 Ocak ayında askerden dönen Berke Özgümüş resmen gruba katılmıştır.
Berke ve İlke Hatipoğlu 12.09.2014 tarihinde Redd'in resmi twitter sayfasından yaptığı açıklamayla Redd'den ayrıldıklarını ve bu nedenle Redd'in dağıldığını ilan ettiler. Hatipoğlu tarafı bu açıklamada Redd isminin kullanılması durumunda yasal işlem başlatacaklarını açıkladılar.
Buna karşın Güneş Duru, Doğan Duru ve Berke Özgümüş 15.09.2014 tarihinde Redd'in resmi web sitesi ve resmi facebook sayfasından yaptıkları açıklamada dağılmaya ilişkin bir kararın hiçbir zaman alınmadığını aksine Redd'in bundan böyle yoluna Doğan Duru, Güneş Duru ve Berke Özgümüş olarak devam edeceğini açıkladılar.
Redd yaptığı röportajlarda Redd'in sadece bir müzik grubu olmadığı, bir yaşam ve ifade biçimi olduğu bu nedenle gruptan ayrılanların Redd isminin yok olmasını istemesinin kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. Redd konserlerine devam ederken yeni albümü 2016'nın Mart ayında yayınlandı.
Redd'in müzik yolculuğu 1996 yılı Eylül ayında başladı. Doğan Duru ve Güneş Duru Invictus Band isimli gruplarında değişiklik kararı aldılar. Doğan Duru gruba Be |
rke Hatipoğlu nu davet etti. Daha sonra gruba İlke Hatipoğlu dahil oldu. Bir yılı aşkın bir süre Invictus Band ismiyle çalan grup daha sonra isim değişikliğine karar vererek yola Ten ismiyle devam etti.
Ten zamanla Red adına dönüştü ve grup İstanbul'da çeşitli mekanlarda İngilizce sözlü rock müzik yapmaya başladı. 2000 yılında çeşitli mekanlarda çalmaya devam ederken bir yandan da beste çalışmaları yapmaya karar verdiler. İlk beste çalışmaları Berke ve Doğan'ın yazdıklarını evde kaydetmesiyle başladı. 2002 yılında, beste çalışmaları devam ederken, İstanbul'daki canlı müzik mekanlarının ve canlı müziğin hızlı bozulması Red'i bar programlarını askıya almaya itti. Grup 2003 yılında beste ve düzenleme çalışmalarını evden stüdyoya taşıma karar verdi.
2003 yılında işin stüdyoya taşınmasıyla birlikte Red, sahnede davulda Suat Ayyıldız, basgitarda Ege Göktuna ile birlikte çalışma fırsatı buldu. Bir yılı geçen sürede onlarca şarkı yazıldı. Bu şarkılar defalarca düzenlenerek tekrar tekrar kaydedildi.Yoğun prova temposunu kiralık stüdyolarla devam ettiremeyeceğini anlayan grup kendi stüdyosunu kurma kararı aldı.
2004'te kendi prova stüdyosunu oluşturan grup, burada altı ay süren oldukça yoğun bir çalışma temposuna girdi. Grup, ilk albümü olan "50/50" yi kendi başına aşamalar halinde kaydetmeye karar verdi. Bu süreçte grup ismini değiştirme kararı aldı. Çeşitli arayışlar sonunda o sırada İngiltere'de olan Güneş Duru 'nun önerisiyle Red, Redd'e dönüşmüştürüldü. Albümde yardımcı yapımcı olarak Redd'in yanında yer alan Levent Büyükün de desteğiyle Redd ilk albümünde de yer alan "50/50", Meleksin Güzeli kaydetti. "Kirli Suyunda Parıltılar" albümünde yeniden düzenlenerek yer alacak olan "Aşık" yine aynı dönemde "Stüdyo 18"de kaydedildi.
Bu süre içinde Stardium ile görüşmelere başlayan Redd, ilk stüdyo sürecinin bitmesine yakın bir tarihte 2005 yılının Şubat ayında Stardium firması ile albüm için anlaştı ve firmanın ilk sanatçısı oldu. Kayıtlara kaldığı yerden devam eden grup yaklaşık bir ay içinde albümü yayına hazır hale getirdi.Haftalarca liste başı olacak olan Mutlu Olmak İçini provalar sırasında albüm listesinden çıkaran grup, şarkıyı Levent Büyük ve Stardium'un ısrarıyla tekrar gündeme aldı. Albüm kayıtlarından önceki gece, şarkı beş yıl aradan sonra yeniden düzenlendi ve Redd'in çıkış şarkısı olarak seçildi. 2005 Mart ayında çıkan "50/50" isimli albümün çıkış parçası "Mutlu Olmak İçin", birçok radyo ve müzik kanalının listelerinde haftalarca üst sıralarda yer buldu.
Daha sonraki klip parçaları Öperler şarkısına çeken grubun bu şarkısının klibi yasaklanmasına ve bazı kanallarda yayınlanmamasına rağmen uzun süre liste başı oldu Son klip şarkıları Bahçelere Daldık ile hayran kitlesini genişleten grup, albümün çıkması üzerinden yaklaşık sekiz ay geçmişken ikinci albümü için çalışmalara başladı.
İkinci albüm çalışmalarına başlandığı sıralarda Redd, kendilerine uzun süredir sahnede ve albümde eşlik eden Suat Ayyıldız'ın da resmen katılımıyla beş kişi oldu. İlk albümün çıkmasından bir süre sonra Stardium'la yollarını ayıran Redd ikinci albüm için Pasaj Müzik'le anlaştı. Bu albüm de Redd'e basgitarda Zafer Şanlı eşlik etti. Yine yoğun bir prova süreci yaşayan grup 24 Nisan 2006'da Kirli Suyunda Parıltılar ismiyle ikinci albümünü yayınladı. Falan Filan isimli çıkış parçası altı hafta boyunca Türkiye müzik listelerinde birinci oldu. Müzik kanalı MTV'de yayınlanan "World Chart Express" programında on numaradan giriş yapan Redd, "Falan Filan" ile U2, Black Eyed Peas, Nelly Furtado gibi birçok önemli isimle aynı listeyi paylaştı. İkinci klipleri "Hala Aşk Var Mı"yı 2006 Kasım ayında çıkaran grup, bu şarkıyla da uzun süre liste başı oldu. Grup albümün son klibini "Dünya" isimli parçaya çekti. Bu albümde Bülent Ortaçgil'in 2. Perde albümünde yer alan "Çığlık Çığlığa" şarkısı grup tarafından yeniden düzenlendi.
Redd, 2005 ve 2006 yılında Türkiye'nin birçok yerinde konser verdi. Grup, 31 Temmuz 2006 yılında Bulutsuzluk Özlemi'nin yirminci yılı için Açık Hava Sahnesi'nde düzenlenen konserde, grubun 1998 yılında yayınlanan "Yol" albümünde yer alan "Mekanik Fanatik" isimli şarkısını seslendirdi. Bu konserdeki sahne performansı ve farklı müziği ile çok konuşulan grup 2006 yılı Barışarock konserlerinin de en çok dikkat çeken gruplardan biri oldu. Yine bu dönemde Ali Kocatepe'nin şarkılarının yorumlandığı "41 Kere Maşallah" isimli albümünde konuk sanatçı olan Redd bu albümde Ali Kocatepe'nin 1981 yılında Eurovision Şarkı Yarışması'nda Türkiye'yi temsil eden, Modern Folk Üçlüsü ile Ayşegül Aldinç'in seslendirdiği "Dönme Dolap" isimli şarkıyı seslendirdi. Şarkının düzenlemesi de Redd tarafından yapıldı. Bu şarkıda gruba basgitarda Faruk Korkmaz eşlik etti. Grubun gitaristi Berke Hatipoğlu bu şarkıda ses teknisyeni olarak görev aldı.
Redd askere gitmeden önce son konserini 20 Temmuz 2007'de, İstanbul Ghetto'da vermiştir. Diğer konserlerden farklı olarak "unplugged"(akustik tarzı) bir konser veren Redd, bu konseri canlı olarak kaydedip Gecenin Fişi Yok ismiyle DVD haline getirdi. Bu konser DVD'sinde gruba basgitarda Ege Göktuna, davulda Suat Ayyıldız eşlik etti. Gecenin Fişi Yok, Türkiye'de canlı akustik olarak kaydedilip, yayınlanan ilk DVD olma özelliğine sahiptir
Redd'in askerlik öncesi yaptığı bu konserin yanında yine aynı haftalarda MMA Stüdyoları'nda 25 Temmuz 2007'de Plastik Çiçekler ve Böcek albümü kaydedildi. Bir gün gibi kısa bir sürede kaydedilen albümde tüm şarkılar canlı olarak çalındı. Bu albümlerde gruba davulda Berke Özgümüş, basgitarda ise Ege Göktuna eşlik etti. Gecenin Fişi Yok DVD'si 14 Şubat 2008 tarihinde, Plastik Çiçekler ve Böcek albümü ise 15 Şubat 2008 tarihinde yayımlandı. 2008 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nin her yıl düzenlediği "Radyo Boğaziçi Müzik ödülleri"nde yılın en iyi grubu seçilen Redd, askerden döndükten sonra kendilerine hem sahnede hem de "Kirli Suyunda Parıltılar" albümünde ve "Gecenin Fişi Yok" konser DVD'sinde eşlik eden Suat Ayyıldız ile yollarını ayırdığını açıkladı.
14 Nisan 2009'da Redd'in dördüncü stüdyo albümü olan 21 yayınlandı. Albüm, dört bölümden oluştuğu gibi, 74 dakikalık süresi ile "21" isimli karakterin yaşam öyküsünü sözel ve müzikal bir bütünlük içinde ifade etmektedir. Kayıtları Modern Müzik Akademisi (MMA) ve Garaj Stüdyoları'nda, mastering'i Londra'da yapılan albüm, bir yıllık yoğun bir çalışmanın ürünüdür.
Albümün tüm aşamaları grubun kendi elinden çıkan yazı, fotoğraf, röportaj ve videolarla oluşturduğu blog sayfasında da yayınlandı. Bu blog sayfası grubun albümün çıkmasıyla beraber resmi siteye taşındı. Redd halen resmi sitesinde blog sayfası anlayışını devam ettirerek konser haberlerini, çeşitli videoları ve haberleri dinleyicileri ile paylaşmaktadır. Bu albümde Doğan Duru vokalistliğinin yanı sıra provalar dışında ilk kez albüm kayıtlarında basgitarı ile eşlik etti. Redd'in "21" albümünde sözlerin büyük kısmı Doğan Duru tarafından yazılırken, albümde yer alan bestelerde tüm grup elemanları yer almıştır.
Bu albümün ilk video klibi Cemil Ağacıklıoğlu tarafından Don Kişot, isimli parçaya çekildi. Şarkı, Billboard Türkçe Rock Top 20 Listesi'nde dört numaraya yükseldi. Ayrıca şarkı Balkan ülkelerinde de popüler olduğu gibi, Balkanika TV'de yayına girmeyi başardı. Grup "21" albümünün ikinci klibini Temmuz ayında Emir Khalilzadeh yönetmenliğinde Seni Buldum isimli şarkıya çekti. Albümün üçüncü klibi ise Ekim ayında yine Emir Khalilzadeh yönetmenliğinde Her Neyse parçasına çekilmiştir. 2007 yılından bu yana Redd'e konserlerde, "Plastik Çiçekler ve Böcek" ve "21" albümlerinde eşlik eden Berke Özgümüş askerden döndüğü 2010 Ocak ayında gruba resmen katılmıştır.
Grup Haziran 2010'da televizyon kanallarında resmi olarak yayınlanmayan, fakat internette dinleyicileri ile paylaşmak için Gökhan Palas yönetiminde Tamam Böyle Kalsın şarkısına akustik klip çekmiştir. Redd, 12 Nisan 2011 tarihinde 21 albümünün 4. resmi klibini, Masal şarkısına Alper Çağlar'ın yönetmenliğinde İstanbul'da çekmiştir. Klip henüz televizyon kanallarında yayınlanmamış olup, ilk olarak Redd'in resmi sitesinde 21 Nisan 2011 tarihinde yayınlanmıştır. Klip, Türkiye'de otoriteye, günümüz Türkiye'sinde yaşanan olaylara karşı yapılmış ilk klip olma özelliğine sahiptir. Redd Masal klibi hakkında gelen yorumlar üzerine yaptığı basın açıklamasın da şunları söylemiştir;
""Türkiye bir süredir olağanüstü bir dönemden geçiyor. Toplumsal kutuplaşmanın giderek tırmandığı bu süreçte her türlü muhalefete karşı yoğun bir baskıya tanıklık ediyoruz. Farklı ya da karşıt görüşlerin orantısız güç kullanarak bastırılması toplumsal vicdanı yaralıyor."
"Yüzleşmemiz ve temizlememiz gereken geçmişimize ait "gazetecilerin öldürülmesi, yazarların tutuklanması, kitapların yasaklanması" motiflerini içeren karanlık bir hikaye yeniden hayatımızın parçası kılınmaya çalışılıyor. Bu ortamda sessiz kalmanın bu durumun gitgide kanıksanmasına ve sıradanlaşmasına katkı sağlamak anlamına geldiğini düşünüyoruz."
"Basılmamış kitapların toplatıldığı, yazarların hapse atıldığı, bütün bunlara tepki gösteren, konuşan, yazan, yürüyen, muhalif olanların ise yaftalandığı, insanların giderek korku-paranoya-sessizlik üçgenine hapsedildiği bu dönemde bu videoyu çekmedeki amacımız; düşüncenin ve özgürlüklerin hangi kesimine ait olurlarsa olsunlar serbestçe, baskılanmadan ifade edebilmelerine yönelik istek ve inancımızdır."
Redd 21 albümünün 5. resmi klibi 2011 Ağustos ayında Aşktı Bu şarkısına çekmiştir. İstanbul'da çekilen klibin yönetmenliğini Sinan Uçkan üstlenmiştir. Rüya Önal ve Sezgi Mengi'nin rol aldığı klip, 16 Eylül 2011'de gösterime girmiştir.
Redd'in ilk soundtrack albümü 14 Ekim 2010 tarihinde Most Production ve İmaj müzik ortaklığıyla yayınlanmıştır. Çağan Irmak'ın senaryosunu yazıp, yönetmenliğini yaptığı filmi Prensesin Uykusu film müziklerini hazırlayan grup, filme de adını veren "Prensesin Uykusuyum" şarkısına Çağan Irmak yönetmenliğinde 11 Eylül 2010'da klip çekti. Bu albümde gruba 2010 yılında gerçekleştirdikleri softcore konserlerinde çell |
o'da yer alan Yasemin Özler bu albümde iki şarkıda gruba eşlik etmiştir. 2006 yılında grubun üyesi olan Suat Ayyıldız, bu albümün iki şarkısında davulda yer almıştır. Albümde yedi enstrümantal şarkı vardır.
19 Kasım 2010'da gösterime giren filmde Redd konuk oyuncu olarak yer almıştır. Redd üyeleri, filmde 10 yaşındaki Gizem'in hayran olduğu grubu canlandırmışlardır. Filmin ilk yarısında bulunan küçük kızı günlüğünü okuyan kahramanımız Aziz, küçük kızın üç dileği ile karşılaşır. Ve bu dilekleri gerçekleştirmek için küçük kızın annesi Seçil'i ikna eder. Gizem ilk dileğinde hayranı olduğu Redd'in sadece kendisine şarkı söylemesini ister. Bu isteği okuyan Aziz, Gizem'in dileğini gerçekleştirmek için arkadaşları vasıtasıyla Redd grubuna ulaşmaya çalışırlar ancak başarılı olamaz. Gizem'in ikinci dileğinde yer alan ve emekli bir rejisör olan İskender karakteri ile tanışan Aziz ve ev arkadaşı Neşet, filmin yarısında İskender'in tanıdıkları yardımıyla Redd'e ulaşırlar. Ve Redd üyeleri, hastanede uzun bir uykuya dalan Gizem'in yanına giderler. Hastane de Gizem'in annesi ve Aziz ile karşılaşan grup üyeleri hastane odasında derin uykusunda olan Gizem'in yanına giderler ve Prensesin Uykusuyum şarkısını söylerler. Doğan Duru'nun şarkı boyunca elini tuttuğu, saçını okşadığı Gizem'i yanından ayrılırken alnından öper. Şarkı bittikten sonra gitarist Berke Hatipoğlu kullandığı Redd baskılı penasını Gizem'in avucuna bırakır ve grup hastaneden ayrılır.
Prensesin Uykusuyum şarkısı, Avrupa'da filmin gösterildiği ülkelerde Norveç, Belçika, Fransa, İzlanda ve İrlanda'da müzik listelerine girmeyi başarmıştır. Metropol FM ve Sky Radyo gibi yurtdışına yayın yapan radyolarda istek alan şarkı, BBC Radyo aracılığı ile de yurt dışında tanınmaya başlanmıştır. Redd, Prensesin Uykusu film müzikleriyle 4. Yeşilçam Ödülleri'nde en iyi film müziği dalında aday gösterilmiştir. Kral TV 'nin her yıl düzenlediği Kral TV Video Müzik Ödüllerinde Prensesin Uykusuyum ile, en iyi film müziği dalında aday gösterilmiştir.
Redd, Eylül 2011'de beşinci albüm hazırlıklarını kendi stüdyolarında gerçekleştirmiştir. 20 Şubat 2012 tarihinde albüm kayıtlarına başlayan grup 1 Mayıs 2012 tarihinde 5. stüdyo albümleri Hayat Kaçık Bir Uykudur'u yayınlamıştır. Pasaj müzik etiketiyle çıkan albümün lansman konseri 5 Mayıs 2012 tarihinde Garaj İstanbul'da gerçekleşmiştir. 13 şarkının yer aldığı albümde daha önce Plastik Çiçekler ve Böcek albümünde yer alan Senden Sonra ve Prensesin Uykusu soundtrack albümünde yer alan Ormanda Kaybolmuş Bir Yaprak yeniden yorumlanmış hali albümde yer almaktadır. Hayat Kaçık Bir Uykudur albümünün ilk klibi sözleri ve müziği Doğan Duru tarafından yazılan Yavaş Yavaş Yavaş şarkısına Ömer Faruk Sorak yönetmenliğinde çekilmiştir. Redd ilk defa bu albümde düet bir şarkı seslendirmiştir. Şebnem Ferah Sevmeden Geçer Zaman şarkısında Redd'e eşlik etmiştir. Redd, 11 Ekim 2012 tarihinde Nihan Buruk'un İstanbul Fashion Week defilesinde yer almıştır. Albümün ikinci klibi Cemil Ağacıklıoğlu tarafından "Beni Sevdi Benden Çok"a çekildi. Albümün üçüncü klibi ise grubun gitaristi Güneş Duru tarafından "Aşık Oldum Celladıma"ya çekilirken HKBU'un dördüncü videosu "Bir Yol Bulursun"a çekildi.
Redd 8 Mayıs 2010 tarihinde Softcore konserleri adında akustik konserler serisine başlamıştır. Dinleyiciler tarafından yoğun ilgi gören bu konserlerde Redd'e sahnede Özge Fışkın, Melis Danişmend, Şebnem Ferah, Nejat Yavaşoğulları, Aylin Aslım, Harun Tekin, Burak Güven, Feridun Düzağaç, Birsen Tezer gibi sanatçılar eşlik etmiştir. Aynı zamanda değişik enstrümanlarıyla Yuri Ryadchenko, Yasemin Özler, Yeşim Bastoncu, Siney Yılmaz gibi müzisyenlerde enstrümanlarıyla bu özel konserlerde yer almışlardır. 8 Mayıs 2010 tarihinde yapılan ilk konserde çalınan Aşktı Bu ve Don Kişot şarkıları Babylon'un 2011 yılında yayınlandığı Babylon Unplugged albümünde yayınlanmıştır.
4 Şubat 2011'de gösterime giren, yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak'ın yaptığı, başrollerinde Mehmet Günsur, Belçim Bilgin Erdoğan ve Altan Erkekli'nin oynadığı Aşk Tesadüfleri Sever filminde, Redd'in ilk albümü olan 50/50'de Nefes adıyla yayınlanan ve Plastik Çiçekler ve Böcek albümünde Nefes Bile Almadan adıyla tekrar yayınlanan şarkı soundtrack olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda filmin onuncu dakikasında, Redd'in canlı performans sergilediği bir sahne vardır. Aşk Tesadüfleri Sever albümünde Redd'in yanı sıra Demir Demirkan, Şebnem Ferah, TNK, Müslüm Gürses gibi çeşitli sanatçılarda yer almıştır. Aşk Tesadüfleri Sever albümü D&R'ın satış listelerinde ilk beşe girerek en çok satılan albümler arasında yer almıştır.
Redd, Fox Tv'de Şubat 2011'de yayınlanmaya başlayan Derin Sular dizisinin jenerik müziğini hazırlamıştır. Dizi ile aynı adı taşıyan Derin Sular şarkısının sözü ve müziği Doğan Duru'ya aittir.
Feridun Düzağaç'ın şarkılarının seslendirdiği, TEGV yararına 24 Mayıs 2011 tarihinde Sony Müzik etiketi ile yayınlanan, 11 Feridun Düzağaç şarkısının seslendirildiği İyilik Güzellik Spor albümünde Redd, sözü ve müziği Feridun Düzağaç'a ait Nadas şarkısını seslendirmiştir. Albümde, Hayko Cepkin, Melis Danişmend, Emre Aydın, Cem Adrian, Pinhani, gibi çeşitli gruplar ve sanatçılar yer almıştır.
24 Ekim 2011 tarihinde Van'da meydana gelen depremzedelere destek olmak amacıyla, 30 Ekim 2011 tarihinde düzenlenen Van İçin Rock konserinin gerçekleşmesinde Güneş Duru tarafından atılan bir twit etkili olmuş, Güneş Duru ve Doğan Duru konserin düzenlenmesi gerçekleşmesi için yoğun çaba harcamıştır. Güneş Duru'nun Twitter'dan yapmış olduğu çağrıya rock sanatçıları ve gruplarının da desteğiyle konser organize edilen konserde 15.000'den fazla bilet satılmış, televizyonda reklamları, konser alanında satılan ürünler ve sms yoluyla toplanan 500.000 TL'ye yakın gelirle Van Üçgen köyünde okul ve öğretmen lojmanı yaptılımıştır.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ölümünün 5. yılında anmak amacıyla 20 Ocak 2012 tarihinde Ghetto’da özel bir konser düzenlenmiştir. Etkinlik ve sanat direktörlüğünü Ruken Tekeş Çalışukuşu’nun yaptığı bu özel konserde Redd’in yanı sıra Café Aman İstanbul, Gripin, Kardeş Türküler, Jehan Barbur, Moğollar, Mor ve Ötesi, Aylin Aslım, Şevval Sam ve Rojin sahne almıştır. Emin Senyer Ara Güler ve Mario Rizzi, gibi birçok sanatçının da destek verdiği etkinliğin tüm geliri Hrant Dink Vakfına bağışlanmıştır.
Grup ayrıca 21 albümünde yer alan "Özgürlük Sırtından Vurulmuş" şarkısını Hrant Dink için yazıp bestelemiştir.
Bon Jovi'nin The Circle turnesinin 2011 Avrupa Turu kapsamında, 8 Temmuz 2011 Cuma akşamı İstanbul'da Türk Telekom Stadyumunda konser vereceğini açıkladı. 27 Ekim 2010 tarihinde grubun resmi internet sitesinde duyurulan bu konserde, Redd Şebnem Ferah ile birlikte ön grup olarak sahne alacaktı ancak Şebnem Ferah'ın annesinin vefatından dolayı Redd tek ön grup olarak sahneye çıkmıştır.
Redd bu konserde, 127 gündür hapiste olan Ahmet Şık ve Nedim Şener'in gerçek boyutlardaki maketleriyle Masal şarkısını seslendirmiştir. Tutuklu gazetecilere ithaf edilen şarkı öncesi solist Doğan Duru yaptığı konuşmada demiştir ki:
"Bu parçamızı 127 gündür suçsuz yere hapiste olan Ahmet Şık ve Nedim Şener'e ithaf ediyoruz. Biz onların da bu konseri izlemesinin bir hak olduğunu düşünüyoruz."
Rohirrim
Rohirrim, J.R.R. Tolkien'in kurgusal Orta Dünya evreninde bir halktır.
Eotheod soyundan gelen ve daha sonra Rohan'a yerleşmiş olan insanlara verilen isimdir. "Yüzüklerin Efendisi" üçlemesinde büyük bir yeri vardır. Yüzük Savaşı sürecinde kralları Theoden'dir.
Rohirrim, Rohan halkına Gondor tarafından verilen isimdir ve anlamı At Efendileri'dir.
Rohirrimler, ilk olarak saldırılarını yaparlar ve bu saldırı düşmanın savunma hattını her yandan yarma ve ardından düşmanı ezerek mevzilerini boydan boya geçmektir. Daha sonra düşman saldırmaya fırsat bırakmadan yaya olanları ezerek geçerler. Atlılara ise okla saldırırlar; bu sayede düşman sıcak çarpışma göremeden ya oklarla öldürülmüştür ya da kaçmıştır. Eğer kaçmadıysa ezilmiştir.
Rohirrim ordusunun tamamı -Éohere-, 100 bölükten oluşuyordu ve her bölük -Éored- en az 120 süvariden meydana geliyordu. Dolayısıyla Éohere'nin toplam gücü en az 12000 süvariydi.
Uçurtma
Uçurtma, hafif malzemeden yapılmış yüzeylerin, rüzgâra direnç oluşturan yükselme yönünde oluşturduğu kuvvet ile bağlı bulunduğu ipin oluşturduğu kuvvet arasındaki etkileşim sonucunda gökyüzünde asılı kalabilen nesnelere verilen genel isimdir. Uçurtma fırtınalı havalarda uçurtulursa elektrik akımı nedeniyle oluşacak şelalede insan yaşamını kaybedebilir. İlk defa Çin de bulunmuştur. Avrupa'ya gelişi ise 12 yıl Çin'de yaşamış olan Marco Polo tarafından gerçekleştirilmiştir.
Doğan Duru
Doğan Duru (d. 29 Eylül 1973, İzmit), Türk müzisyen, Redd grubunun solisti, basgitaristi, söz yazarı, besteci ve tenor.
Üniversite öğrencisi iken kardeşi Güneş Duru ile kurdukları "Invictus Band" grubu ile uzun süre İstanbul'da çeşitli mekanlarda konserler verdi. 1996 yılında Berke Hatipoğlu ile "Ten" grubunu kurdu. Daha sonra, gruba Güneş Duru ve İlke Hatipoğlu'nun katılmasıyla grup çekirdek kadrosunu oluşturdu. Bu grupla 2002 yılına kadar İstanbul'da çeşitli barlarda sahne aldılar. "Ten" grubu, adını Redd olarak değiştirerek 2000-2004 yıllarında albüm için çalışmalara başladı.
Doğan Duru 1993-2000 yıllarında, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü'nde lisans ve yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. Bu dönemlerde İtalya'dan gelen özel bir davet üzerine Milano'ya gitti ve opera eğitimini burada devam ettirdi. Scuola Musicale Di Milano'da bulunan, Scala Operası'ndan Carlos Del Bosco'la birlikte opera çalışmalarına devam etti. 2001 yılında Ripatransone Workshop çalışmalarına, konuk sanatçı olarak davet edildi ve bu orkestra ile İtalya'nın güney bölgesinde verdikleri konserlerde solist olarak Puccini aryalarını seslendirdi. 2002 yılında, İtalyan hükümeti tarafından, özel yetenekli öğrencilere İtalyan hükümeti tarafından verilen sanat bursuna hak kazandı. Guisseppe Verdi Konservatuvarı'nda opera |
ile ilgili araştırmalarını ve çalışmalarını sürdürdü. Bu dönemlerde Milano'da şan resiltalleri ve konserler verdi.
2002 Mart ayında Türkiye'ye dönen Doğan Duru İstanbul Operası'nın sınavlarını kazanıp İstanbul Operası'nın sözleşmeli sanatçısı oldu. Korolarda ve operalarda çeşitli roller alan Doğan Duru, 2002'de İstanbul Operası'ndan ayrıldı. 2002 yılında Temmuz ayında İspanya'da yapılan II. Uluslararası Malaga Jimena Festivali'ne davet edilen Duru, Malaga Pablo Ruiz Picasso orkestrası ve Coda Ensemble grubu ile orkestra şefliğini Andrés Rodrigo López'in yaptığı konserlerde solist sanatçı olarak sahne aldı. Burada Missa Brevis ve Mozart Requiem seçkin eserlerini seslendirdi.
Yönetmenliğini Tunca Yönder'in yaptığı, Kemalettin Tuğcu'ya ait iki ayrı dramanın film müziklerini yapan Doğan Duru. 1997 yılında, yönetmenliğini Mehmet Birkiye'nin yaptığı, Atilla Birkiye'nin yazdığı, Serdar Yalçın'ın bestelediği "Anlat Şehrazat" müzikalinde yaklaşık 1.5 yıl kadar oyunculuk ve şarkıcılık yaptı.
Yıldız Teknik Üniversitesi'nde bulunan Sanat ve Tasarım Fakültesi'nde, Sanat Eleştirisi, Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü'ndeki yüksek lisans eğitimini 2006 yılı eylül ayında popüler kültür üzerine yaptığı tez çalışması ile tamamlayan Doğan Duru,2007 yılında Sabancı Üniversite'sinde şan dersleri, 2008 - 2009 yılında da Aralık Derneği'nde de opera tarihi dersleri vermiştir.14 Ağustos 2008 tarihinde müzik yönetmenliğini Sabri Tuluğ Tırpan, denetmenliğini Işıl Kasapoğlu'nun yaptığı Rock on Broadway müzikalinde yer aldı.
1996'dan bu yana birlikte müzik yapan, 2005 yılında ilk albümleri olan 50/50'yi yayınlayan Redd grubu ile çalışmalarını sürdürmektedir. 50/50 (2005), Kirli Suyunda Parıltılar (2006), Plastik Çiçekler ve Böcek (2008), Gecenin Fişi Yok DVD (2008),Prensesin Uykusu (2010) ve Hayat Kaçık Bir Uykudur (2012), albümlerinde şarkı sözlerinin tamamı, müziklerin büyük bir bölümü Doğan Duru'ya aittir. 2011 yılında Fox TV'de yayınlanmaya başlayan Derin Sular dizisinin jenerik müziğinin besteleyen ve sözlerini yazan Doğan Duru, 2011 yılında da yönetmenliğini ve senaryosunu Cemil Ağacıkoğlu'nun yaptığı Eylül filminin müziklerini yapmıştır, bu film 6. Dadaş Film Festivali'nde en iyi film müziği dalında ödül kazanmıştır.
Lomo
Lomo - Leningradskoye Optiko Mechanichesckoye Obyedinenie (Leningrad Mercek ve Mekanik Fabrikası) Sankt-Peterburg'da bulunan ve Sovyetler Birliği'nin önemli mercek üreticilerinden biri olan fabrikanın adıdır.
1914 yılında kurulan fabrika I. Dünya Savaşı sırasında tüfek dürbünleri, 1930 yılındaysa ilk Rus fotoğraf makinesini yılında üretmiştir. 1993 yılında Rus borsası RTS aracılığıyla halka açılmıştır. ISO 9001 onaylı ürünlerinin %30'unu teleskop ve gece görüş dürbünleri oluşturan firma çoğunlukla Almanya'ya satış yapmaktadır.
Maksutov model teleskopları amatör astronomlar, LC-A olarak bilinen fotoğraf makineleri ise amatör fotoğrafçılar tarafından çok kullanılmaktadır.
LC-A
LC-A, Sovyetler Birliği Savunma ve Sanayi Bakanlığı'nın üstdüzey isimlerinden General Igor Petrowitsch Kornitzky ile Lomo fabrika müdürü Michail Panfilowitsch Panfiloff tarafından 1970'li yıllarda bir Japon fotoğraf makinası temel alınarak üretilen Lomo Compact Automat modelinin kısa ismidir.
1991 yılında Viyanalı bir grup öğrencinin Çek Cumhuriyeti gezileri sırasında denedikleri bu fotoğraf makinesi dünya çapında üne kavuşur ve meraklıları tarafından alternatif bir fotoğraf anlayışı olarak tanımlanan lomografi akımının başlamasına yol açar.
Normatif etik
Normatif etik, belirlenimci etik, değer etiği ya da faydacılık gibi farklı etik türlerinden biridir ve asıl olarak Kant'ın etik üzerine felsefi düşüncelerinde belirginleşen bir eğilimin adıdır.
Lomografi
Lomografi; eski Rus mercek fabrikası Lomo tarafından üretilen ve hâlen çok ilgi çeken LC-A modeli, 1991 yılında Çek Cumhuriyeti gezileri sırasında bir grup Viyanalı öğrenci tarafından özel merceği ve ilginç etkilerle şekillendirdiği farklı fotoğraf dokusu üreten bir makina olarak keşfedilince, doğu bloğu ülkelerinde uzun zamandır bilinen bu fotoğraf makinası batı ülkelerinde de bir moda halinde tanınmaya başladı.
1994 yılında New York ve Moskova'da açılan ilk Lomo sergilerinin ardından kendine has bir doku üreterek çalışan bu makinanın kullanıcıları Lomografi akımını tanımladılar. Vizörden bakmadan, belli bir konum ve çerçeveye bağlı olmadan çekilen, netlik, doğru kadraj gibi teknik sınırlamaların reddedildiği bu anlayışla çekilen fotoğrafların yayımlandığı özel sergiler ve daha sonra internet siteleri açıldı. Alanda en çok tanınan sitenin yürütücüsü Avusturyalı Lomographische AG, Lomography markasını ticari anlamda saklı tutmaktadır.
Eastman Kodak tarafından ortaya atılan "Kodak anı" kavramına benzer biçimde, Lomografi de "düşünme, çek" deyişini temel alan bir fotoğraf anlayışı yaratmıştır. Rastgele, yakın-plan, her tür bozulma etkisine açık, net olmayan ve genellikle doğal olmayan renklerden oluşan lomoğraflar kendi içinde, bu yaklaşıma bağlı bir estetik içinde değerlendirilmektedir.
Lomographische AG tarafından, Lomo LC-A dışında Holga, Holga 35mm, Actionsampler, Frogeye, Pop-9, Oktomat, Fisheye, Fisheye2, Colorsplash, Colorsplash Flash, F-stop Bang, SuperSampler, Horizon 202, Seagull, TLR ve Smena 8M modellerinin satışını sürdürmektedir.
Lomografçıların akıma sadakat anlamında şekillendirdikleri ve Lomographisce tarafından desteklenen 10 Kural bulunmaktadır:
10 Altın Lomografi Kuralı
1. Kameranızı gittiğiniz her yere götürün.
Nerede ne ile karşılacağınızı asla bilemezsiniz.
2. Kameranızı günün her saati kullanın, gündüz ve gece.
Çünkü her anın ayrı bir hissi var.
3. Kameranız hayatınızın akışını engellememeli; onun bir parçası olmalı.
Tıpkı yemek, içmek, konuşmak, yürümek, düşünmek gibi...
4. Kameranızı farklı açılarda tutun.
Deklanşöre basarken, ne çektiğinizi görmek zorunda değilsiniz.
5. Kameranız elinizdeyken, yakınlaşmaktan korkmayın.
İçinizde fotoğraf çekme arzusu oluşturan nesne ya da kişiyi mümkün olduğunca yakın markaja alın.
6. Düşünmeyin!
Kameranızı alın, dışarı çıkın ve önünüze geleni çekin.
7. Hızlı olun!
Saniyenin onda biri bile önemli. Ayarlarla vakit kaybetmeyin.
8. Film üzerine ne kaydettiğinizi önceden bilmek zorunda değilsiniz.
Rastlantılara izin verin. Hayatın keyfini çıkartmaya bakın.
9. Sonradan da...
“Aaa! O ne? Bunu ne zaman çekmişim? Nerde çekmişim?” Beyninizi bu tür sorularla meşgul etmeyin.
10. Kuralları kafanıza takmayın.
10 Altın Kural’ı unutun. Canınız ne istiyorsa, onu yapın.
Lomo LC-A+
Lomo LC-A+ RL
Diana+
Holga
Fisheye
Colorsplash
Diana F+
Holga Fisheye Set
Horizon Perfekt
SuperSampler
Cotopaxi
Cotopaxi, Ekvador'un 5.897 m yüksekliği ile ikinci en yüksek dağı ve ülkenin en yüksek aktif volkanı. Aynı zamanda Dünya 'nın en yüksek aktif volkanlarından biridir. Bir Ekvador dağı olarak 6310 m ile Chimborazo daha yüksek olsa da artık volkanik olarak aktif değildir. Dünya çapında en yüksek aktif volkan olarak şu an 6887 m yükseklikle Arjantin/Şili 'deki Ojos del Salado kabul edilir. Cotopaxi Doğu-Andlar'a ait olarak, merkez Ekvador'da, kendi ismiyle anılan milli parkın sınırları içinde, Quito'un yaklaşık 50 km güneyinde yer alır. Faal bir volkan olmasına rağmen, ülkenin en çok tırmanılan dağı ve büyük ihtimalle tüm Güney Amerika'nın en çok ziyaret edilen zirvesidir.
İstikrarlı koni biçimindeki şekli ve zirvedeki buz takkesi sebebiyle, "strato" tipi volkanlara uygun olarak ideal bir resim verir. Zirvedeki krater'in ağız kesiti 800 m X 550 m derinliği ise yaklaşık 350 m dir. Sıklıkla duman salınımı gözlenebilir.
Cotopaxi 1738'den beri 50 kez patlamıştır. Bunların içinde en şiddetli olanları 1744, 1768, ve 1877'deki patlamalardır. 1877'deki büyük patlama zirvedeki buzulu eritmiş, böylelikle oluşan çamurlu çığ 100 km mesafede taşkına sebebiyet vermiş, Latacunga şehri komple harap olmuştur. Son büyük patlamayı 1904'de yaşayan Cotopaxi 1975-76 aralığında son büyük faaliyetlerini göstermiştir. Bu zaman aralığında ısı yükselmesi, duman oluşumu ve küçük çapta depremler meydana gelmiştir.
Dağa tırmanmayı deneyen ilk avrupalı, 1902 yılında yaklaşık 4.500 m ye kadar ulaşan Alexander von Humboldt'du. Yaklaşık 70 yıl sonra jeolog Wilhelm Reiss zirveye kadar ulaşmıştır.
Günümüzda, ekvadorlu seyahat bürolarının sunduğu rehberlik eşliğinde düzenli tırmanışlar yapılmaktadır. 4800 m yükseklikte turistlerin geceleyebileceği ve buradan tırmanışa başladığı "Jose-Rifa korunma kulübesi" bulunur.
Cotopaxi aynı adlı Cotopaxi Eyaleti 'indedir
Ortak hukuk
Ortak hukuk ya da Anglo-Sakson Sistemi, (İngilizce: "common law"), özellikle tarihinde Birleşik Krallık sömürgesi olan birçok ülkenin hukuki temellerini oluşturur. Emsal kararlar yansıtan, kapsamlı yasallaşmamış kanunları dikkat çeken özellikleri arasında yer alır. Bu emsal kararlar yüzyıllarca yargıçlar tarafından gerçek davalarda verilen hükümlerden elde edilmiştir.
1066 yılında İngiltere'nin Normanlar tarafından istilasından sonra Normanlar bütün ülkede geçerli olacak bir hukuk sistemi yarattılar. Ülkenin her bir tarafına gezici yargıçlar gönderildi. Bu yargıçlar gittikleri bölgedeki örf ve adetleri de göz önünde bulundurarak hukuki sorunları çözmeye başladılar. Bu sistemdeki amaç ülkenin tamamının yargıçlar tarafından oluşturulan ortak bir hukuka sahip olmasıydı. Common Law bu dönemde oldukça katı ve şekilciydi. Dava açabilmek için Lord Chancellor (Adalet bakanlarında biri)"writ"(ferman) almak gerekiyordu.
Common Law mahkemelerinde adeleti bulamayanlar ""Tanrı aşkına ve merhameten (for the love of God and the way of charity)"" Kral'a başvurmaya başladılar. Bu başvurularla ilgilenilmesi işi yine Lord Chancellor'a bırakılmıştı. 1474'de Common Law'ın hakkaniyet eksikliklerini gidermek için yeni bir mahkemeler sistemi kuruldu. Buna da Equity Law dendi. Bu yeni mahkemelerde writ koşulu aranmıyor isteyenler bir dilekçeyle dava açabiliyordu.
19. yüzyıldan sonra ise yeni sosyal ve ekonomik koşullara uyum sağlayamayan Common Law ve Equitty Law'ın eksiklerini gidermek üze |
re Statue Law oluşturuldu. Bu yeni kurallar İngiliz Parlamentosu yani yasama organı tarfından çıkarılmıştır.
Bugün ise Common Law sözcüğü bu üç sistemi birleştiren bugüne kadar uzanan bir hukuk sistemini anlatmak için kullanılır.
Halil Paşa
Türk tarihinde Halil Paşa olarak anılan birden fazla kişi bulunmaktadır. Bunlar;
Balkan Kupası
Balkan Kupası, 1961 ve 1993 yılları arasında düzenlenen futbol turnuvası. Balkan ülkeleri olan Arnavut, Bulgar, Yunan, Rumen, Türk ve Yugoslav kulüpleri arasında düzenlenmekteydi.
1971 yılından sonra düzenlenmeye başlanan UEFA Kupası'ndan sonra tıpkı Fuar Şehirleri Kupası gibi Balkan Kupası da önemini yitirmiş bu iki kupa UEFA Kupası adı altında toplanmıştır. Statüsü değiştirilen Balkan Kupası'na ise ikinci lig şampiyonları katılmaya başlamış, tıpkı Mitropa Kupası gibi nostaljik olarak devam etmiştir.
Algarve
Algarve bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan 5 istatistiki bölgesinden biridir. Adı ""Batı Endülüs"" anlamına gelen Arapça ""el Garb el Endülüs""ten gelmektedir. İber Yarımadası Araplar tarafından fethedildikten sonra, bu bölgeye ve genel olarak da Portekiz'e verilen isim olan ""El Garb"" (Batı) günümüzde bu bölgenin adı olarak kullanılmaya devam etmektedir. Atlas Okyanusu'na kıyısı bulunan bölge doğuda İspanya ile komşudur.
Alentejo bölgesi aynı adı ve aynı sınırları taşıyan 1 istatistiki alt bölgeden oluşmaktadır.
Bölgede 16 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Lagos (anlam ayrımı)
Centro bölgesi (Portekiz)
Centro (Merkez) bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan 5 istatistiki bölgesinden biridir. Atlas Okyanusu'na kıyısı bulunan bölge doğuda İspanya ile komşudur.
Merkez bölgesi 12 istatistiki alt bölgeden oluşmaktadır:
Bölgede 100 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Çapraz işleme
Çapraz işleme fotoğraf filminin uygun olmayan kimyasal ile işlenmesi anlamına gelir.
İki çeşit film için de yapılabilir:
Bilinen popüler uygulamalarıdır.
Bununla birlikte renkli negatif ya da pozitif filmlerin siyah beyaz işleme tabi tutulabilir. Bu işlem sırasında hidroklorik asit dikromat karışımı ya da potasyum triod (KI) çözeltileri karıştırarak değişik etkiler elde etmek mümkündür.
Renkli, çapraz işlenmiş fotoğraflar yüksek kontrast ve doğal olmayan renklerinden tanınabilir. Kullanılan filme bağlı olarak sonuçlar birbirinden çok farklı olabilmektedir. Doğal sonuçlarda elde edilen bileşenlerin genel olarak çok yüksek oranlara ulaşması olarak bakılabildiğinden film hızı arttıkça gren miktarının da çok fazla artacağı akılda tutulmalıdır.
Adobe Photoshop ve GIMP gibi yazılımlarda fotoğrafların eğri, kontrast ve renk dengeleri ile oynanarak benzer etkiler yaratılabilmektedir.
Forsa
Forsa; Ömer Seyfettin'e ait kitap
Forsa; Osmanlı Donanması'ında askeri sınıf
Lizbon bölgesi
Lizbon bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan 5 istatistiki bölgesinden biridir. Atlas Okyanusu kıyısında bulunan bölge temel olarak Lizbon metropolitan alanı ve Setúbal'in kuzeyinden oluşur. Portekiz'in önemli endüstri, hizmet ve tarım sektörleri bu bölgede bulunmaktadır.
Lizbon bölgesi 2 istatistiki alt bölgeden oluşmaktadır:
Bölgede 18 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
"Despite the territorial configuration for statistical purposes (National Statistical System in Portugal), in force since 2007, matching the NUTS II the Lisbon, Region Greater Lisbon (AML) - composed only NUTSIII Greater Lisbon and Setúbal Peninsula - the area of intervention of the CCDRLVT - Steering Committee and Regional Development, abbreviated to CCDR - (the Lisbon and the Tagus Valley), continues to be composed of 5 NUTSIII (Sub-regions: Greater Lisbon, Setúbal Peninsula, Middle Tagus, and Lezíria West Coast).
For the Regional Funds, management responsibilities under the policy of the European Union in Portugal, this regions it's the region of Lisbon that consists of Grande Lisboa and Península de Setúbal, for regional planning (Run, monitor and evaluate, at regional level, policies on environment, nature conservation, land management and city) the region is called Lisbon and the Tagus Valley (LVT), composed by 5 NUTSIII (Sub-regions: Greater Lisbon, Setúbal Peninsula, Middle Tagus, and Lezíria West Coast)." ()
Forsa (kürekçi)
Forsa, donanmalarda savaş gemilerinde görev yapan çoğunlukla suçlu ve esirlerden oluşan askeri sınıf. Genellikle kaçmamaları için küreklere zincirlenirler. Ortalama bir 18. yüzyıl kadırgasında 200-250 forsa bulunur.
Norte bölgesi (Portekiz)
Norte (Kuzey) bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan 5 istatistiki bölgesinden biridir. Atlas Okyanusu kıyısında bulunan bölge ülkenin kuzeyinde yer alır. Lizbon'dan sonra Portekiz'in ikinci büyük şehri Porto bu bölgede yer almaktadır.
Portekiz'in ilk kralı I. Afonso 12. yüzyılın başında bu bölgede doğmuş ve krallığını güneye doğru genişletmiştir.
Kuzey bölgesi 8 istatistiki alt bölgeden oluşmaktadır:
Bölgede 86 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Villarrica Yanardağı
Villarrica, Araucanía Bölgesi'nde, Şili'nin Arjantin sınırında 2.840 m yüksekliğinde faal bir volkan. Volkan'ın kuzeyinde Pucón şehri ve Lago Villarrica gölü bulunur.
İlk kayda geçen patlaması 1558 yılında olmuştur. 1575'de Villarrica şehri, ağır bir depremle harap olur. Takip eden diğer büyük patlamalar 1640 ve 1948'dedir.. 1971'de erimiş buz ve sıcak lavların ürettiği bir çamur çığı meydana gelir. Çamur çığı (lahar), bir dizi ev, tarımsal alan ve köprüleri harap eder.
Son 500 yıl 50 nin üzerinde patlama kayıtlara geçmiştir.
Villarrica, Şili'nin en ünlü turistik unsurlarından birisidir.
Ulusal Jeoloji ve maden servisi 7 Şubat 2015 tarihinde yanardağın faaliyete geçtiğini ve sarı alarm verildiğini açıklamıştır. Bu tarihten itibaren küçük patlamalar ve kül çıkışı gözlemlenmiştir. 3 Mart 2015 tarihinde büyük patlamalar gerçeklemeye başlamıştır. Patlamalardan dolayı toprak kaymaları meydana gelebileceğinden 3000'den fazla kişi tahliye edildi.
Villarrica
Hemiselüloz
Hemiselüloz, bitki hücrelerinin çeperlerinde selüloz ve pektinlerle birlikte bulunan bazı karmaşık karbonhidrat ya da polisakaritlerin ortak adı. Doğada sık olarak rastlanan bazı hemiselülozlar uronik asit, ksilan, arabinoz moleküllerinden oluşur. Hemiselülozlar topluca Ksilanlar, glikomannanlar, arabinogalaktanlar olmak üzere üç grupta sınıflandırılır. Bunlardan arabinogalaktanlar suda çözündüklerinden genellikle özütlenebilir maddeler grubunda sayılır.
Hemiseluloz, tek ve çok yıllık bitkilerin hücre duvarında seluloz ve ligninle beraber bulunur ve bunlar toplu olarak lignoselulozik maddeler olarak adlandırılır. Farklı şeker ünitelerinin farklı şekillerde birleşmesi ile oluşmuş dallı bir heteropolisakkarittir. Selulozda 7000-15000 glukoz molekülü düz zincir şeklinde birleşmişken hemiselulozda yaklaşık 200 farklı şeker birimi kısa zincirler şeklinde birleşmiştir. Hemiselulozlar doğada toplam biyokütlenin %30-35’ini oluşturmaktadır. Ksilan, hemiselulozun başlıca bileşenidir (Kulkarni, ve ark., 1999).
Hemiselüloz, 5 C’lu pentoz şekerler (ksiloz, arabinoz gibi) ile 6 C’lu heksoz şekerler (mannoz,glukoz,galaktoz gibi ) ve şeker asitlerinden oluşmuş heterojen polimerdir. Selülozun aksine kimyasal bakımdan homojen yapı göstermez. Sert odun hemiselülozu daha çok ksilan içerirken yumuşak odun hemiselülozu daha çok glukomannan içermektedir. Dallanma tekrarı ve kompozisyonu ksilanın kaynağına bağlıdır. Değişik kaynaklardaki ksilanların kompozisyonları farklılık gösterir örneğin; Huş ağacı ksilanı: % 89,3 ksiloz, % 1 arabinoz, % 1,4 glukoz, % 8,3 anhidrouronik asit içerir. Pirinç kepeği ksilanı: % 46 ksiloz, % 44,9 arabinoz, % 6,1 galaktoz, % 1,9 glukoz, % 1,1 anhidrouronik asit içerir. Buğday arabinoksilanı: % 65,8 ksiloz, % 33,5 arabinoz, % 0,1 mannoz, % 0,1 galaktoz, % 0,3 glukoz içerir. Mısır lifi ksilanı β-1,4 bağı ile bağlı ksiloz ünitelerinden oluşmuş kompleks heteroksilanlardan biridir. % 48-54 ksiloz, % 33-35 arabinoz, % 5-11 galaktoz, % 3-6 glukouronik asit içerir.
Ksilan iskelet yapısı yaklaşık % 80’i ksiloz ünitelerine C-2 ve/veya C-3 ile bağlı arabinoz veya glukoüronik asitten oluşan monomerik yan zincirden ve arabinoz, ksiloz ve bazen de galaktoz ünitelerinden oluşan oligomerik yan zincirden oluşur. Yumuşak odun heteroksilanında arabinofuranosil birimleri p-kumarik asit ve ferulik asitle esterleşmiştir. Sert odun ksilanında ksiloz birimlerinin % 60-70’i asetilleşmiştir. Sert odun ksilanının polimerizasyon derecesi (150-200) yumuşak odun ksilanınkinden (70-130) yüksektir (Obembe, ve ark., 2006).
Genel olarak bitkilerde hemiselülozun polimerleşme derecesi selülozdan düşüktür. Ana şekerleri D-ksilopiranoz, D-glukopiranoz, D-galaktopiranoz, L-arabinofuranoz, D-mannopiranoz ve D- glukopiranosiluronik asit ile iz miktarlarda diğer şekerlerdir. Ayrıca asetil ve metil alt gruplarını da içerir. β-1,4 bağı ile bağlanarak tekrar eden şekerler β-1,2, β-1,3 ve β-1,6 noktalarında dallanma gösterir. Glukomannan, glukouronoksilan, arabinoglukouronoksilan, arabinogalaktan, galaktoglukomannan şeklinde içerdiği şekerler referans alınarak isimlendirilir. Kenaftaki hemiselülozda iskelet polimeri olan D-ksilopiranoza yan dallarda D-galaktoz ve L-arabinoz bağlıdır. Bambudaki hemiselülozun D-ksilopiranoz ana iskeletinde yan dalları D-glukouronik asit içeren ksiloz şekerine 2 pozisyonda glikozidik bağla tutunmuş ortalama 8 ksiloz ünitesi β-1,4 bağı ile bağlanmıştır. Yumuşak odun hemiselülozunun ana iskelet polimer şekerleri D-galaktoz, D-glukoz ve D-mannozdur. Galaktoglukomannan (20 %) başlıca yumuşak odun hemiselülozudur, β-1,4 bağı ile bağlı, düz veya az dallıdır. Galaktoz içeren dalla birlikte glukoz ve mannoz polimer iskeletini oluşturur. Galaktoglukomannan galaktoz içeriği bakımından 2 farklı formdadır. Düşük galaktoz formun galaktoz:glukoz:mannoz oranı 0,1:1:4 iken yüksek galaktoz formun oranı 1:1:3’tür. Diğer önemli yumuşak odun hemiselüloz polimeri arabinoglukouronoksilan (5-10 %) β-1,4 ksilopiranoz birimlerine or |
talama her 1-3 ksiloz biriminde L-arabinofuranoza 1-3 dalları ile ve ortalama her 2-10 ksiloz ünitesinde D-glukopiranosiluronik asite 1-2 dalları ile bağlıdır. Sert odunlarda glukomannanın 2-5 %’i 1-4 bağlı β-D-mannopiranoz ve β-D-glukopiranoz birimlerini içerir. Glukoz:mannoz oranı odunun cinsine göre 1:2 ve 1:1 oranında değişir. Kenaftaki ana hemiselüloz sert odun hemiselülozuna benzer. β-1,4 D-ksilopiranozla yan dallarda 4-0-metilglukouronik asit (1-2) ile ortalama 13 ksiloz ünitesinde 1 uronik asit grubu tekrar eder. (1-3) bağlı ramnoz ve arabinoz birimleri sonda yer alır fakat doğadaki glikozidik bağı bilinmiyor. Şekil 2.3.’de sert odun ve yumuşak odun ksilanı şematize edilmiştir (Saha, 2003; Ebringerova, ve ark., 2005).
Boris ve Arkadiy Strugatskiy
Ştrugatskiy kardeşler, Arkadiy Natanoviç Strugatskiy (d. 28 Ağustos 1925, Batum - ö. 12 Ekim 1991, Moskova ) ve Boris Natanoviç Strugatskiy (d. 15 Nisan 1933, Leningrad - ö. 19 Kasım 2012) Sovyet yazar kardeşler.
Batı dünyasında, Andrey Tarkovski tarafından İz Sürücü adı ile sinemaya uyarlanan "Uzayda Piknik" adlı romanları ile isimlerini duyurmuşlardır. Ayrıca "İktidar Mahkumları" adlı romanları da The Inhabited Island adıyla sinemaya uyarlanmıştır.
Kısa mesafe koşuları
Kısa mesafe koşuları veya sprintler, atletizm karşılaşmalarında 60, 100, 200 ve 400 metre mesafelerinde yapılan koşuların genel adı. Bu mesafede koşan atletlere sprinter denir.
Hız koşularında parkur her koşucunun koşu süresince dışına çıkmaması gereken kulvarlara ayrılmıştır. Önceleri hız koşucuları yarışa ayakta durarak başlarlardı; çıkış takozları kullanılarak çömelmiş durumda çıkış yapmaya 1884'ten sonra geçildi. Bu çıkış takozları resmi yarışmalarda ilk kez 1930'da kullanıldı. Yarış tabanca atışıyla başlar. Üstün hız koşucuları ilk 50-60 metrede 40 km/saat'ten fazla bir hıza ulaşırlar.
Sürat yarışları dört mesafede yapılır:
4 Kısımdan Oluşur;
150, 300, 500 ve 600 metre yaygın olmayan fakat bazı yarışlarda koşulan sürat yarışı mesafeleridir.
Bir sürat koşusu dört etaba ayrılır: çıkış, ivme kazanma, uzun adımlarla koşu ve bitiş.Bütün sürat koşularında yarış boyunca, koşucular başladıkları kulvarlarda devam etmek zorundadırlar. Bir ya da daha fazla dönemeç içeren 200 ve 400 metre koşularında, her koşucunun aynı mesafeyi koşmasını sağlamak için, başlama kulvarları birbirinden mesafe farkıyla ayrılmıştır.
Hitay
Hitay, (Uygurca: خىتاي, "Xitay"; 契丹, "Qìdān") Orta Çağ Avrupa'sında kuzey Çin'e verilen addır. 10. yüzyılda Moğolistan'ın güneydoğu kesiminden göç eden ve Mançurya'nın bir bölümüyle Çin'in kuzeyini ele geçirerek bu toprakları 200 yıl elinde tutan yarı göçebe Hitaylardan gelir.
"Cathai" ismi ortalama 1000 yılında yazılan Uygur Mani dini belgelerde kanıtlanmıştır.
Divânu Lügati't-Türk'de Tawgaç: Maçin'in adıdır. Burası Çin'den dört ay uzaktadır. Çin, aslında üç bölüktür: Birincisi, Yukarı Çin'dir ki, doğudadır; buna "Tawgaç" derler. İkincisi, Orta Çin'dir; burası, "Xıtay" adını alır. Üçüncüsü, Aşağı Çin'dir, "Barxan" adı verilir; bu, Kaşgar'dadır. Lâkin şimdi "Maçin", "Tawgaç" diye tanınmıştır. "Xıtay" ülkesine de "Çin" denilmiştir.
Hans Holbein
Hans Holbein (genç) (d. 1497 – ö. 1543) Alman ressam. Titiz bir doğalcılıkla gerçekleştirdiği çizimleriyle ve özellikle İngiltere kralı VIII. Henry'nin saray çevresinden kişileri tarafsız bir gerçekçilikle yansıttığı portreleriyle tanınmıştır. 16.yüzyılın en büyük portrecilerinden biridir.
Ailesinde birçok ünlü ressam vardı. Babası Hans Holbein (yaşlı) ve amcası Sigmund, geç gotik üslupta yaptıkları resimlerle tanınmışlardır. Kardeşlerinden Ambrosius da ressam ve oymabaskı ustasıydı; ama olgunluk çağına erişemeden 1519'da ölmüştür. Holbein kardeşler ilk sanat eğitimlerini babalarından aldılar. 1515'te her ikisi de bağımsız olarak Basel'de çalışmaya başlamıştı. Dolayısıyla Holbein ailesi 16. yüzyıl Alman resminde ikinci kuşağı temsil ediyordu.
1526'da İngiltere'ye giden Alman ressam Hans Holbein henüz 29 yaşında olmasına karşın burada büyük başarı kazandı. Bu dönemde yaptığı en etkileyici resimler devlet adamı, yazar ve hümanist Thomas More'u tek başına ve ailesiyle birlikte gösteren iki portreydi. Bunlardan yalnızca kopyaları, bir de taslakları günümüze ulaşmış olan aile portresi kişilerin diz çökmüş durumda gösterilmediği ilk Kuzey Avrupa grup portresiydi. Bunun nedeni Holbein'ın dine saygısızlık etmesi değil, kişileri birer birey olarak yansıtma kaygısıydı.
Ciriaco de Mita
Ciriaco De Mita (d. 2 Şubat 1928) İtalyan siyasetçi. 1988-1989 yılları arasında İtalya Başbakanı olarak görev yaptı. Yakın zamanda oğluyla birlikte bir futbol skandalına karışmıştı.
Hitler Gençliği
Hitler Gençliği (Almanca: ""), genç Alman erkeklere nasyonal sosyalist ilkeleri öğretmek ve onları bu ilkeler doğrultusunda yetiştirmek amacıyla Baldur von Schirach'ın 1922'de kurduğu bir örgüttür. Örgüt Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin alt kuruluşu olarak doğrudan Adolf Hitler'e bağlıydı.
Alman gençlerinin yaklaşık % 60'ı, Alman gençliğiyle ilgili tüm programları yöneten Baldur von Schirach'ın önderliğindeki "Hitler Gençliği" içinde örgütlenmişti. 1 Temmuz 1936'da örgüt bütün genç ari Almanların katılması mecburi tutulan bir devlet kurumu haline gelmişti. Örgütün başına daha sonra Arthur Axmann geçmişti.
Hitler Gençliği, 1933'ten itibaren 1945 yılına kadar, Almanya'da tek resmi gençlik örgütü idi. Kısmen bir paramiliter örgüt olmuş, 14-18 yaş arasındaki erkek gençler bu örgüte katılmıştı. Aynı yaş aralığındaki kızlar için Bund Deutscher Mädel (Alman Kız Birliği), 10-14 yaş arasındaki oğlanlar için ise Deutsches Jungvolk (Alman Gençliği) kurulmuştu.
Nisan 1932'de Şansölye Heinrich tarafından yaygın siyasi şiddeti durdurmak amaçlı bir girişim olarak Hitler Gençliği yasaklandı ama Franz von Papen tarafından, Hitler'i yatıştırmak için yasak kaldırıldı.
1945 yılında Nazi Almanyası teslim olup organizasyon fiilen ortadan kalkmıştır. 10 Ekim 1945 tarihinde, diğer Nazi Partisi örgütleri ile birlikte Müttefik Kontrol Konseyi tarafından yasa dışı ilan edildi. Alman Ceza Kanununun 86. maddesine göre, Hitler Gençliği "anayasaya aykırı örgüttür" ve eğitim veya araştırma amaçları dışında kendi sembollerinin dağıtımı veya kamu kullanımına kesinlikle izin verilmemektedir.
1922'de Münih merkezli Nazi Partisi, Jugendbund der NSDAP adlı resmi gençlik organizasyonunu kurdu. Başarısızlıkla sonuçlanan Birahane Darbesini (Kasım 1923'te) takiben, Nazi gençlik grupları görünüşte dağıldılar, ancak pek çok unsuru, yeraltı yerlerine girdi ve gizlice küçük isimler altında çalıştı. Nisan 1924'te Jugendbund der NSDAP, Großdeutsche Jugendbewegung (Büyük Alman Gençlik Hareketi) olarak yeniden adlandırıldı.
Gerhard Roßbach'ın Schilljugend-Gruber'ı rakip bir organizasyonla kısa bir süre güç mücadelesinden sonra hakim oldu ve "Büyük Alman Gençlik Hareketi" Nazi Partisi'nin resmi gençlik örgütü oldu. Temmuz 1926'da Hitler-Jugend, Bund deutscher Arbeiterjugend ("Hitler Gençliği, Alman İşçi Gençliği Birliği") olarak değiştirildi ve ilk defa resmi olarak Sturmabteilung'un ayrılmaz bir parçası haline geldi. Hitler-Jugend ismi Hans Severus Ziegler'in önerisi üzerine alındı.
Hitler Gençliği'nin üyeleri gelecekteki "Aryan süperleri" olarak görüldü ve ırkçılığa maruz bırakıldı. Bir amaç, üyelerinin asker olmasını sağlayacak motivasyonu aşılamak, Nazi Almanyası için sadakatle savaşmaktı. Akademik çalışmalardan çok fiziksel ve askeri eğitime ağırlık verilmiştir. Nazi döneminde Almanya'da spor faaliyetlerini teşvik eden ve koordine eden şemsiye organizasyon olan Nationalsozialistischer Reichsbund für Leibesübungen (NSRBL), Alman gençliğine sağlanan fiziksel uygunluk geliştirme programlarını denetleme sorumluluğunu taşıyordu.
Hitler Gençliği aynı zamanda Kilise gençlik hareketlerini parçalamak için kullanılmıştır.
İzci hareketinin Alman kontrolündeki ülkelerde yasaklanmasından sonra, Hitler Gençliği içeriğinin ve niyetinin değiştirilmesine rağmen faaliyetlerinin çoğunu elinde tuttu. Örneğin, birçok etkinlik, silah eğitimi, saldırı rotası devreleri ve temel taktikler ile askeri eğitime oldukça yakındı. Yaşlı çocuklar tarafından gençlere karşı yapılan bazı zulüm tolere edildi ve hatta teşvik edildi, çünkü çocukların yetersiz kalmasını önleyecek ve geri kalanını sertleştireceğine inanılıyordu.
1940 yılında, Artur Axmann, Reichsjugendführer olarak Schirach'ın yerini aldı ve Hitler Gençliği liderliğini devraldı. Axmann, Hitler Gençliğini, savaş görevlerini yerine verebilecek bir yardımcı grubu olacak şekilde reform başlattı. Hitler Gençliği Alman itfaiyesinde aktif oldu ve Müttefik bombardımandan etkilenen Alman şehirlerini kurtarma çabalarına destek oldu. Hitler Gençliği; Reich Posta Servisi, Deutsche Reichsbahn, itfaiye ve Reich Radyo Hizmeti gibi kurumlara destek olmak amacıyla uçaksavar savunma ekipleri arasında da görev yaptı.
1943 itibarıyla, Nazi liderleri, muazzam askeri kayıplar nedeniyle tükenmiş insan gücü yerine yedek askeri birlik haline getirdiği Hitler Gençliğini kullanmaya başladılar. 1943 yılında, 12. SS Panzer Tümeni "Hitlerjugend" SS-Brigadeführer Fritz Witt komutasında kuruldu. Hitler Gençliği, Caen'in kuzeyindeki İngiliz ve Kanadalı güçlerine karşı Normandiya Çıkarması sırasında konuşlandırıldı.
Bagration Harekâtı ve doğudaki Lvov-Sandomierz Taarruzu ve batıdaki Cobra Harekâtı kombinasyonu ile Alman kayıpları arttıkça, Hitler Gençliği üyeleri her zamankinden daha genç yaşta istihdam edildi. 1945 yılına gelindiğinde, Volkssturm yaygın olarak 12 yaşındaki Hitler Gençleri üyelerini kendi saflarına sokuyordu. Berlin Savaşı sırasında Arthur Axmann'ın Hitler Gençliği, son savunma hattının büyük bir bölümünü oluşturdu ve en sert savaşçılar arasında yer aldığı bildirilmiştir. Şehir komutanı General Helmuth Weidling, Axmann'a Hitler Gençliği muharebe gruplarını dağıtılması emrini vermesine rağmen, bu karışıklık asla gerçekleşmemiştir. Gençlik tugayının geriye kalanları ilerleyen Rus kuvvetleri tarafından ağır yaralandı; Sadece iki kişi hayatta kaldı.
Hitler |
Gençliği, Müttefikler tarafından Nazilerden arındırma sürecinin bir parçası olarak dağıtıldı. Bazı Hitler Gençliği üyeleri savaş suçlarından dolayı şüpheli duruma düştüler ancak, çocuk oldukları için bu iddiaları kovuşturmaya yönelik ciddi çaba harcanmadı. Hitler Gençliği hiçbir zaman suç örgütü ilan edilmediği halde, yetişkin liderliği genç Almanların zihnini bozduğu için kirletilmiş olarak görülüyordu. Hitler Gençliği'nin birçok yetişkin lideri, Müttefik yetkililer tarafından yargılandı ve Baldur von Schirach 20 yıl hapis cezası aldı.
Bununla birlikte, Artur Axmann 1940'tan bu yana Hitler Gençliği'nin işlerli lideri olarak görev yapıyordu. 39 yaşındaki Axmann, Hitler Gençliği'nin liderliği için değil, Viyana'nın Gauleiter görevine karşı insanlık suçlarından hüküm giymişti. Mayıs 1949'da üç ay hapis cezasına çarptırıldı ancak savaş suçlarından bulunmadı. 1920 ve 1930'larda doğan Alman çocuklar Soğuk Savaş yıllarında yetişkinler haline geldi. Üyelik 1936'dan sonra zorunlu olduğundan, hem Batı hem de Doğu Almanya'daki birçok üst düzey liderin Hitler Gençliği'nin üyesi olması şaşırtıcı ve nadir bir şey değildi. Üyelerin siyasi figürlerini kara listeye koyulması için pek çok çaba sarf edildi, çünkü pek çoklarının bu konuda pek fazla tercihleri yoktu.
Alentejo Central
Alentejo Central alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Alentejo bölgesinde bulunur.
Bölgenin başlıca şehirleri arasında Évora ve Montemor-o-Novo sayılabilir.
Bölgede 14 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Giovanni Goria
Giovanni Goria (d. 30 Temmuz 1943 - ö. 21 Mayıs 1994) İtalyan siyasetçi. 1987-1988 yılları arasında İtalya Başbakanı olarak görev yaptı.
Alentejo Litoral
Alentejo Litoral alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Alentejo bölgesinde bulunur.
Bölgenin başlıca şehirleri arasında Sines ve Vila Nova de Santo André sayılabilir.
Bölgede 5 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Alto Alentejo
Alto Alentejo alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Alentejo bölgesinde bulunur.
Bölgede 15 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Avis
Avis, Latince kuş anlamına gelmektedir.
Enrique Iglesias
Enrique Miguel Iglesias Preysler (d. 8 Mayıs 1975; Madrid), Grammy ve Latin Grammy sahibi şarkıcı, aktör, model ve söz yazarı. Dünya çapında 70.000.000'dan fazla albümü satmıştır. Bu da onu Dünya'da en çok satan İspanyol şarkıcıların arasına sokmuştur.
Florida çıkışlı bir şarkıcıdır, oyuncudur ve milyonlarca albüm satışına sahiptir. 116 Platin,227 altın plak ödülüne sahiptir. '1996 Grammy En İyi Latin Uyruklu Şarkıcı', '1997 Billboard Dergisi Yılın Albümü', WMA'nın 'En çok albümü satılan Latin sanatçı', 8 'Premio Lo Nuestro' ödülü, 2 'ACE Yılın Sanatçısı' ödülü ve 2 'ASCAP En İyi Sanatçı ödülü' almıştır. Toplam 54 uluslararası ödül ile Enrique Iglesias,sadece latin ülkelerinde değil tüm dünyada ilgi görmüştür. Toplamda 390 tane ödüle sahiptir. Iglesias, 2010 yılında Pitbull ile I Like It şarkısında düet yaptı.Ama şarkıcının en çok olay yaratan şarkısı 2011 yılında çıkardığı Tonight (I'm Lovin' You)'dur. Iglesias, bu parçada Ludacris ve Dj Frank E ile düet yapmıştır.
İspanyol şarkıcı Iglesias, Julio Iglesias'ın ve Filipino-mestizo, Filipina socialite ve "Hola!" magazin dergileri muhabiri Isabel Preysler'ın oğludur. Ayrıca Chabeli Iglesias'ın ve Julio José Iglesias'ın kardeşidir ve Tamara Falcó ve Ana Boyer anne tarafından üvey kardeşidir ve Miguel Alejandro, Rodrigo, Cristina , Victoria Iglesias'a da baba tarafından üvey kardeştir.
Enrique ilk albümünü çıkarmaya karar verdiğinde 17 yaşındaydı. Ailesinden bile sakladığı bu planını 3 sene sonra uygulayabildi ve 20 yaşında kendi adını taşıyan 'Enrique Iglesias' adlı ilk albümünü çıkardı. Böylelikle müzik piyasasına girmiş oldu. Çok kısa bir sürede bir milyonu aşan satışlarla albüm, çıkışından 3 hafta sonra Iglesias'a bir de Altın Plak ödülü getirdi. Bu albüm 6 milyona yakın satarak başarılı oldu.
1997 Ocak'ında çıkardığı 'Vivir' albümü de dünya çapında 5 milyondan fazla sattı. Amerika'da 2 Platin Plak ve RIAA (Recording Industry Association of America - Amerika Kayıt Endüstrisi Derneği) tarafından sertifika ile ödüllendirildi. Parçalarından dokuzu ünlü radyo istasyonları tarafından listebaşı olarak gösterilirken Enrique Iglesias hayal bile edemediği başarıları kazanmış oldu.
3 yıllık sürede çıkardığı iki albüm 'Enrique Iglesias' ve 'Vivir' on milyondan fazla kişiye ulaştı. Grammy'nin 'En İyi Latin Pop Sanatçısı' seçilerek büyük bir başarıya imza attı.
Single çalışmaları ile Amerika ve 18 Avrupa ülkesinde yayınlanan Billboard Magazine dergisinin listesinde üst sıralarda yer aldı.
Bestelerini İtalyanca, Portekizce ve İspanyolca yaparak önce kendini bu ülkelerde kanıtladı. Ardından çok kısa bir sürede ünü tüm dünyaya yayıldı.
1997'de ilk dünya turnesine çıktı. 13 ülkede 78 konser içeren turne tam 720.000 kişiye ulaştı.
Enrique Iglesias, önemli uluslararası başarılar elde etmiştir. '1996 Grammy En İyi Latin Uyruklu Şarkıcı', '1997 Billboard Dergisi Yılın Albümü', WMA'nın 'En çok albümü satılan Latin sanatçı', 7 'Premio Lo Nuestro' ödülü, 2 'ACE Yılın Sanatçısı' ödülü ve 2 'ASCAP En İyi Sanatçı ödülü' bunlardan bazılarıdır. Toplam 26 uluslararası ödülü sahiptir.
Iglesias, Amerika ve Avrupa'daki muhteşem başarıların ardından Asya'da da büyük başarılar kazandı. Tayvan, Tayland, Singapur gibi ülkelerde çeşitli müzik ödülleri kazanırken tam 250 derginin kapağında yer aldı, 190 televizyon programının ilk konusu oldu.
Enrique Iglesias, sanatı , şarkıları ile uluslararası platformda çok beğenilen birisidir.
Iglesias Madrid'de doğdu. O Tagalog (Filipinler yerli bir kabileye ait)soyundan gelen bir melezdir. Büyük çapta reklamı yapılan büyükbabasının İspanya'da kaçırılışından sonra Iglesias Miami, Florida'ya 1983'te 8 yaşındayken taşınmıştı. Miami'deyken Iglesias bir milyarderin çocuğu olarak lüks hayattan zevk almaya başlamıştı , ama o ufak şeylerden de tat almak istiyordu gerçek sonraları onun konserlerinde cıvıl cıvıl elbiseleri ve beyaz pamuklu tişörtüyle ortaya çıkacaktı.
Iglesias ilk performansını "Hello Dolly" müzikali içinde lisede yapmıştır .Miami üniversitesine devam ederken , gelecekte menajeri olacak kişi onu keşfetmiş ve ilk denemesinde çok etkilenmişti. Enrique Martínez takma adını kullanarak iki adet demo çıkarmıştır. Aylar sonra, Iglesias Fonovisa ile anlaşmış ve Torontoya ilk albümünü kendi ismiyle çıkarmak için gitmiştir.
Iglesias'ın albüm satışları 70 milyonu geçmiştir. Bu onu dünyadaki en iyi satan ispanyol müzisyenlerin arasında sokmuştur.
Iglesias şarkı yazarı Guy Chambers'a "Un Nuovo Giorno" isimli şarkıyı yazdırmış ve ilk single'ını Andrea Bocelli ile ilk albümünü çıkarmıştır.Şarkı daha sonra İngilizceye "First Day Of My Life" olarak çevrilmiştir ve Melanie Chisholm tarafından kayıt edilmiştir. Bu şarkı avrupadaki en büyük hitler arasına girmiştir ve birçok ülkede birinci sıraya oturmuştur. Iglesias'ın yardım ettiği 4 şarkı, ingiliz grup The Hollies'in şu anki albümünde yer almaktadır. Iglesias birçok kez şarkıcılığı bıraktığı zaman, diğer şarkıcılara prodüktör olmak istediğini belirtmektedir.
Iglesias ayrıca aktörlük yapmaktadır. Antonio Banderas, Salma Hayek ve Johnny Depp' ile başrollerini paylaştığı (Bir Zamanlar Meksika'da) "Once Upon a Time in Mexico" filminde bozuk ağızlı
silah piskopatı Lorenzo'yu canlandırmıştır. Eğer ona uyan küçük roller olursa yine sinema filmlerinde oynamaya hazır olduğunu söylemektedir.
Iglesias ayrıca dünya turunda ona sponsor olan Pepsi reklamında kötü Romalı imparatoru oynamıştır.Yanında ise durumu lehine çeviren Britney Spears, Beyoncé ve P!nk ile oynamıştır.
Haziran 2000 de radio dj'i Howard Stern Iglesias'ın çıplak ve kötü bir sesle seslendirdiği "Rhythm Divine" şarkısını bulduğunu açıklamış ve bu gülünç şarkı haftalarca radio programına konu olmuşve Iglesias'ın stüdyo dışında çıplak sesinin iğrenç olduğu polemiğine girmiştir. Bunun üstüne Iglesias hemen New York'a uçmuş ve Stern'in programına katılarak "Rhythm Divine" ve "Be With You" şarkılarını akustik versiyonunu canlı söylemiştir. Bundan sonra Stern yersiz eleştirilerini kesmiştir.2010 senesinde çıkardığı Euphoria adındaki albümünün hayatındaki en güzel albüm olmadığını fakat gerçekten güzel bir albüm olduğunu belirtmiş ve bu albümünü ölmüş olan köpeği Grammy'ye adamıştır.
1995'te ilk albümü olan Enrique Iglesias'ı İspanyolca olarak çıkarttı. Bu albümü hafif rock türündeydi ayrıca bu albüm hit olan "Si Tú Te Vas", "Experiencia Religiosa" şarkılarını içeriyordu. İlk haftasında ingilizce haricinde bir dille kayıt edilmiş olmasına rağmen büyük bir başarı elde ederek yarım milyon kopya satmıştır.
"Por Amarte" şarkısı Televisa's telenovela "Marisol" içermekteydi, ama sonra ""Por amarte daria mi vida"" (Sni Sevmek İçin, Hayatımı Veririm) sözleri ""Por amarte Marisol, moriría"" (Seni Sevmek İçin, Marisol, Ölürüm) 'e dönüştürüldü. Cd ayrıca İtalyan ve Portekiz sürümleri olarak çıkarıldı. Birçok şarkı bu dillere çevrildi.
Por Amarte", "No Llores por Mí" ve "Trapecista" gibi 5 single bu albümün içinden çıkarıldı. Bu albüm Iglesias'a Grammy (En iyi Latin Şarkıcı) ödülünü kazandırdı.
Iglesias'ın yıldızı "Vivir" ("Yaşamak için") albümü ile parlamaya devam etti. Bu albümle beraber o sene ingilizce müzik yapan diğer şarkıcılarla aynı satışı yakaladı. Albüm Ayrıca Yazoo Grubunun şarkısı olan "Only You" nun ispanyol cover'ı olan "Solo en Tí" yi de içeriyordu.
Bu başarılardan sonra , Iglesias ilk konser turuna başladı. 16 ülkede , o yaz Elton John, Bruce Springsteen ve Billy Joel'in orkestrasıyla kocaman arenalarda ve büyük stadyumlarda muhteşem bir başarı gösterdi. Dünya turu Texas Odessa ile başladı sonra 3 gün arda arda Meksikada , 2 gün Arjantin'de , 3 milyon kişinin izlediği Amerika'da devam etti. O senenin en büyük ingilizce albüm olmayan dünya turuydu.
İsimleri "Enamorado por Primera Vez" , "Solo en |
Tí" ve "Miente" olan 3 single bu albümden çıkmıştır. Babası ve Luis Miguel'den sonra, Iglesias Amerikan Müzik Ödülleri'nde en iyi latin şarkıcı ödülüne aday gösterilmiştir.
1998'de , 3. albümü olan 'Cosas del Amor" ("Aşkın Durumu")'nu piyasaya sürdü. Yaptığı müzik dalında iyice olgunlaşmıştı ve "Esperanza" ve "Nunca Te Olvidaré" adlı 2 single'la bu albümü tazelemiştir. iki single'da listelerde zirveye oturmuş ve Iglesias'ın durumunu latin müzik çehresinde iyice betonlaştırmıştır.
Iglesias bu sefer küçük bir dünya turu hazırlamıştı. Meksika'da başlayan dünya turu bunu takip eden 8 turneyle devam etti. Ayrıca bu dünya turu McDonalds'ın sponsor olduğu ilk konser turudur.
American Music Award ( Amerikan müzik ödüllleri )'nde Ricky Martin ve Los Tigres del Norte'yi geride bırakarak en iyi latin şarkıcı dalında ödülü kazanmıştır. "Nunca Te Olvidaré" şarkısı aynı adı taşıyan ispanyol operasında kullanıldı ve serinin sonlarına doğru Iglesias'ın kendisi şarkısını seslendirdi.
1999'da , Iglesias ingilizce albüm dalına mükemmel bir geçiş yaptı . Iglesias Wiil smith'in de oynadığı Wild Wild West filmine yapmış olduğu soundtrack bailamos single'ı ile listelerin en tepesine oturdu.
"Bailamos" un başarısı ardından birçok müzik şirketi Enrique'yle anlaşma yapmak için can atıyordu.Interscope şirketiyle birkaç ay süren görüşmeler sonrası birçok albümlük anlaşmaya imza attı. İlk tamamı ingilizce albümü olan "Enrique" albümünü çıkarttı.Latin etkili pop albümün çalışmaları 2 ay sürdü. bu albümün içinde Whitney Houston'ın eşlik ettiği "Could I Have this Kiss Forever" şarkısı ve Bruce Springsteen'in şarkısının cover'i olan "Sad Eyes"da bulunmaktaydı. Albümün ikinci single'ı olan "Be with You" yine onu zirveye taşımıştı.
Son single olan albüm "You're My #1 Rusya'da Alsou ve Brezilya'da Sandy & Junior ve asya'da Valen Hsu ile birlikte tekrar kayıt edildi ve düet yapıldı.
2001'de "Escape" albümünü piyasaya sürdü. Birçok latin şarkıcı ingilizce albüm çıkardıktan sonra satış grafikleri düşmesine rağmen Iglesias daha fazla satmaya devam etti. albümün ilk single'ı olan "Hero" (kahraman) , ingiltere'de ve diğer ülkelerde birinci sıraya yerleşti . Bütün albümdeki parçaların yazılmasında Enrique yardım etmiştir.
"Escape" onun en büyük ticari başarısıdır. Satışın başlamasından hemen sonra Michael Jackson'un albümü "Invincible" yi geçmiştir.Single'lar "Escape" ve "Don't Turn Off the Lights" radyolarda çalınan tek şarkı haline geldi , Kuzey amerika ve diğer yerlerde de bu başarıyı yakalamış en üst sıralarda yer almıştır. albümün ikinci versiyonu olan kaset tüm dünyada aynı anda satışa sunuldu ve "maybe" şarkısının yeni versiyonu bu kasette yer almıştır. ayrıca bu kasette Lionel Richie ile birlikte "To love A Woman" şarkısının düetide yer almaktadır.
"One-Night Stand World Tour" isimli dünya turuyla bu başarısını perçinlemiş oldu. Dünya turu 16 ülkede 50 konserle süslendi.Romanya'daki konseri MTV Romanya'da naklen verilen ilk konser olmuştur.
Dünya turunun ikinci ayağı olan "Don't Turn Off the Lights" 2002 yazında sona erdi. Birçok ülkede bütün biletler tükenmişti.
Quizás
Kendi ana diline dönerek yine en iyi satış grafiğini 2002'de yapmıştır. Iglesias bu sefer dördüncü albümünü kendi dilinde çıkarmaya karar vermiş ismi"Quizás" ("Belki") idi. Bu önceki ispanyol albümlerinden daha fiyakalıydı ve daha ilgi çekici şarkılar içeriyordu. Albüm ismi olan şarkı o sırada ilişkileri gerilmiş olan ünlü babasıyla ilgiliydi.
Albüm listelere 12. sıradan başladı ve bu ispanyolca bir albüm için en yüksek giriş sırasıydı. "Quizás" bir haftada 1 milyon sattı , ve bu onu 5 yıl için en hızlı satış yapan ispanyolca albümler arasına aldı. 3 single bu albümden çıktı ve hepsi Latin listelerini en üst sırada tamamladı, bu Iglesias'a tamamında 16 kez 1. sıraya oturma şansını verdi.Son single'ı olan "Para Que la Vida", 1 milyon kez radyolarda döndü , sadece ispanyolca bir şarkı bu başarıyı elde etti.2003 senesinde “7” adlı 7. stüdyo albümünü hayranlarına ulaştıran Enrique Iglesias, bu albümle İngilizce sözlere geri dönüş yaptı. Albümün prodüktörlüğünde Iglesias ile birlikte Jimmy Iovine bulunurken, sanatçı albüm hakkında verdiği demeçlerde en içten sounduna ulaşmaya çalıştığını belirtti. Amerika listelerinde 31 numara olan albümde yer alan “Not In Love” parçasına yapılan remix’de Kelis ile düet yapan müzisyen, bu single ile Dünya Dans Listeleri’ne girmeyi başardı.
“7” albümü sonrası dünya turnesine çıkan Enrique Iglesias, Amerika’da gerçekleştirdiği 12 performans sonrası Hindistan, Mısır, Singapur, Güney Afrika ve Avustralya'da hayranlarıyla buluştu.
12 Haziran 2007 tarihinde “Insomniac” adlı albümünü yayımlayan Enrique Iglesias, albümün prodüksiyonunda John Shanks, Kristian Lundin, Sean Garrett ve Stargate gibi isimlerle bir araya geldi. Albümde yer alan “Push” adlı parçada Lil Wayne ile düet yapan sanatçı, albümden ilk single’ı “Do You Know? (The Ping Pong Song)” adlı parçaya seçti. Amerika Latin listelerinde zirveye yerleşen single, Amerika listelerinde ise 21 numara olurken, İngiltere listelerinde ise 3 numaraya kadar çıktı. Ardından piyasaya sürülen "Tired of Being Sorry", "Somebody's Me" ve "Push (feat. Lil Wayne)" single'ları da listelerde üst sıralarda yer aldı.
Sanatçı 2008 senesinde o zamana kadar zirveye çıkmış on yedi şarkısını, iki yeni şarkıyla birlikte ()"Enrique Iglesias: 95/08 Exitos" albümünde topladı. Bu toplamadan seçilen ilk single "Dónde Están Corazón" parçasına geldi. Bu parça, aynı zamanda sanatçının listelerde bir numaraya çıkan 18. single'ı oldu.
The video to the song "Quizás" was the first Spanish-language video to be added to the selection on MTV's popular show "Total Request Live". Iglesias performed the song on "The Tonight Show with Jay Leno", becoming the first to sing a Spanish song on the show, and opening doors for other artists such as Ricky Martin, Juanes ve Jorge Drexler to perform their Spanish material. Iglesias included songs from "Quizás" in his "Don't Turn Off the Lights Tour", and the album went on to win a Latin Grammy for Best Pop Vocal Album.
*: All albums listed here were released by Fonovisa after Enrique had left them.
; "SEX and LOVE" albümünden
*2014 "I'm Freak" (featuring Pitbull)
*2014 "There Goes My Baby" (featuring Flo Rida)
*2014 "Bailando" (featuring Descemer Bueno , Gente De Zona)
*2014 "El Perdedor" (featuring Marco Antonio Solís)
*2013 "Heart Attack"
*2014 "Beatiful" (featuring Kylie Minogue)
*2014 "Let Me Be Your Lover" (featuring Kylie Minogue)
*2014 "You and I"
*2014 "Still Your King"
*2014 "Only A Woman"
*2014 "Physical" (featuring Jennifer Lopez)
Alto Trás-os-Montes
Alto Trás-os-Montes alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Norte bölgesinde bulunur.
Bölgenin başlıca şehirleri arasında Chaves, Bragança, Macedo de Cavaleiros ve Mirandela sayılabilir.
Bölgede 14 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Ave (Portekiz)
Ave alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Norte bölgesinde bulunur.
Bölgede 8 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Ave
Amintore Fanfani
Amintore Fanfani (d. 6 Şubat 1908 - ö. 20 Kasım 1999) İtalyan siyasetçi. 1954 - 1987 tarihleri arasında tam beş kez İtalya Başbakanlığı görevinde bulunmuştur. 1968-1973, 1976-1982 ve 1985-1987 yılları arasında Senato Başkanlığı görevini de yürütmüş, 1992-1994 yıllarında Senato Dışişleri Komisyonu Başkanı olmuş; ayrıca çeşitli hükümetlerde bakanlıklar da yapmıştır.
Baixo Alentejo
Baixo Alentejo alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Alentejo bölgesinde bulunur.
Bölgede 13 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Baixo Mondego
Baixo Mondego alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 8 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Baixo Vouga
Baixo Vouga alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 12 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Tungurahua
Tungurahua, (Quechua dilinde "tunguri" -(gırtlak) "rahua"-(ateş) "Ateş Gırtlağı"), Ekvador 'da 5.016 M yükseklikte bir volkan. İsmi büyük ihtimalle Quechua dilinden gelir. Ambato şehrinin güneydoğusunda, Ekvador Andlarının doğusunda, Amazon Bölgesi 'nde yükselir.
Son büyük faaliyeti 1999 yılında olup, eteklerinde bulunan Baños şehri ve çevresindeki 22.000 kişinin bölgeden boşaltılmasına sebep olur. Kül bulutları atmosferde 10 km ye kadar yükselir, tekrar aşağı düşüşte 500 km² den fazla bir alanı örter. Çamurlu çığ yolları tahrip eder. O zamanda beri devamlı, büyüklü küçüklü duman salınımları ve küçük patlamalar kaydedilmiştir.
17 Ağustos 2006'nın sabah erken saatlerinde volkan yeniden patlar ve 1999 'dan beri en güçlü lav salımlarını gösterir. Beş köye lavlar dökülür ve bu köyler yanar. Palitahua köyünden altı kişi hayatını kaybeder, on üç kişi de yaralanır. Çevrede bulunan köyler ve Baños şehrinden toplam 3200 kişi boşaltılır. Tungurahua ve Chimborazo eyaletleri afet bölgesi olarak ilan edilir.Quito'ya ve çok sayıda uçuş toz ve kül bulutundan dolayı iptal edilir.
Bettino Craxi
Bettino Craxi (d. 24 Şubat 1934 - ö. 19 Ocak 2000), İtalyan sosyalist siyasetçi. 1983-1987 tarihleri arasında İtalya Başbakanı olarak görev yaptı.
Beira Interior Norte
Beira Interior Norte alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 9 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Beira Interior Sul
Beira Interior Sul alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 4 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Şükrü Paşa
Türk tarihinde birden fazla Şükrü Paşa vardır. Bunlar;
Cávado
Cávado alt bölgesi, Por |
tekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Norte bölgesinde bulunur.
Bölgede 6 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Seymen
Seymen, seğmen ya da seyman, eski Türk boylarında göçebe kervanlarını koruyan silahlı birlik, kolcu. Yerleşik hayata geçilmesiyle Anadolu'da köyden köye gelin almaya giden damat tarafının atlı, davullu, zurnalı, silahlı ve cepken giyinmiş delikanlı alayına dönüşmüştür.. Hakaniye Türkçesindeki "Sökmen" ( سكمان yiğitlere verilen ünvân) sözcüğünden türediği var sayılır.
Anadolu'nun çok eski yerleşme sahalarından olduğu, arkeolojik ve antropolojik belgelerle ortaya konmuş bulunan Ankara, 1071 Malazgirt Zaferi'ni takip eden yıllardan itibaren Türklerin hakimiyetine girmiş; Danişmentliler'in, Anadolu Selçukluları'nın ve Osmanlılar'ın hakimiyetleri sırasında önceleri Büyük Anadolu Eyaletine, sonraları eyalet içindeki bir sancağa merkez olmuştur.
Bugün beş milyonu aşkın nüfusa sahip, modern bir başkent olan Ankara'nın ekonomisi önceleri tarıma dayalıydı. Tahıl ve meyve yetiştirilir, özellikle Ankara keçisi ve koyun beslenirdi. Ankara keçisi nin yumuşak ve parlak kılından dokunan kumaşlar İstanbul'a gönderilir, oradan Mısır ve Avrupa'ya sevk edilirdi. Tarihi 17.yüzyıla kadar uzanan bu dönem içerisinde Ankara balı, armudu, keçisi, çiğdemi ve kedisi ile ün salmıştı.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Atatürk'ün Ankara'ya gelmesi (27 Aralık 1919) ile bu şehrin kaderi değişmiş, takibeden yıllarda (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi burada toplanmış ve 13 Ekim 1923 tarihinde kabul edilen bir kanunla da Ankara devlet merkezi olmuştur.
Gittikleri yerlerde kendi kültürlerini koruyan ve geliştiren Oğuz Türkleri, yerleştikleri Ankara ve çevresinde de âdet, gelenek ve göreneklerini yaşatmışlardır. Bu geleneklerden biri de "Seymenlik Geleneği" dir (Seğmenlik - Seğmen).
Şehrin devlet merkezi olması neticesinde meydana gelen hızlı teknolojik gelişmeler, tabiî olarak kültür yapısını da etkilemiştir. Ancak, söz konusu değişme ve gelişmeler şehrin geleneksel kültürü içerisinde özel bir yeri bulunan "Seymenlik geleneği" hayatını devam ettirmiştir. 21. yüzyıla beş milyonluk nüfusa sahip büyük ve modern bir başkent olarak girmeye hazırlanan Ankara'da seğmenlik geleneği bugün bir dernek çatısı altında korunarak, yürütülmektedir. Atatürk'ün "Seymenlik Geleneğini Yaşatın" talimatıyla 1932 yılında kurulan Ankara Kulübü Derneği bu geleneksel kurumu ilelebet yaşatma çabası içerisindedir.
Efe, (Efelik) mecazî anlamda men, cesur, kahraman, cengâver insan anlamına gelmektedir. Efeler fenalıktan kaçınan, iyiliği ve yardımı seven, kahraman, gözüpek, men ve fedakâr insanlardır.
Bu karakterleriyle çevrelerinde saygınlık kazanmışlardır. Eskiden anne ve babalar yeni yetişen çocuklarını efelere teslim ederlerdi. Efeler küçük delikanlıların kötü yerlere alışmalarını önler; terbiyelerine, tutum ve davranışlarına dikkat ederler, onların büyüğünü sayan, küçüğünü koruyan, vatanına ve milletine yararlı insanlar olmaları için özen gösterirlerdi. Efeler arasında kendisini en fazla sevdirip saydıranlar "Efe Başı" seçilirdi. Efebaşları, efeleri düzenler ve idare ederlerdi. 15-16 yaşındaki delikanlı efelere Ankaralılar "Yeni Yitme" derlerdi. Yeni yitmelik unvanı askerliğin bitimine kadar sürerdi. 35 yaşına kadar da Delikanlılık Efelerin millî günlerde, düğünlerde atlı ve yaya olarak bir araya gelmelerine "Seymen Alayı Düzülmesi" denirdi.
"Seymen Alayı Düzülmesi"ni Enver Behnan ŞAPOLYO şöyle anlatmaktadır.
"Ankara halkı, tarihin pek eski devirlerinden beri Seymen Düzülme adı verilen bir Türk ananesini millî vicdanında gizli bir sihir olarak yaşatmakta idi. Seymen alayı, daima kızılca günlerde kurulurdu. Yani millî felâket günlerinde, bir beyliğin ve devletin yıkılış sıralarında, halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına Çağı devam eder, 35 yaşından yukarı efelere de "Dölekleşiyor (ihtiyarlıyor)" tabiri ile Kart Traş Efe denirdi.
Ege bölgesindeki efelere, Zeybek, orta Anadolu ve özelikle Ankara efelerine de Seymen adı verilirdi. Yeni bir reis seçmek için Seymen Alayı kurardı. Bu alay yeni devleti kurar, yeni reisi seçerdi...
Seymen düzülme, toplu ve millî bir galeyan anıdır. Bunun ufak bir şekli de bayram ve düğünlerde kurulurdu. Seymenler o gece "Sinsin" denilen bir ateş oyunu oynarlardı. O gece bir dağ yamacında veyahut bir tepede büyük bir ateş yakarlar, Maşatama denilen demirden yapılmış büyük bir çanağın içine yağlı çıra koyarlar bu ateşin etrafında davul ve zurna çalarak Zeybek oynarlar. Bu ateşin üstünden atlayarak bir nevi tura oyunu oynayarak sabahı ederler. Bazen bu ateşe koç atarlardı.
Seymen düzülmeyi yalnız Ankara ait bir topluluk değil, Orta Anadolu Türklerinin müşterek bir galeyanıdır. Selçuklu devletinin Konya'da Osmanlı devletinin Söğüt'le kuruluşu bu ananeye çok benzemektedir. Selçuklu aynı şekilde atlı seymen alayları önünde, bir torbadan bir çocuğa ok çektirilmek suretiyle, kendi okunu çekerek bey olmuştu. Osman Bey ise, yine atlılar karşısında bir ak keçeye oturtularak dokuz defa havaya kaldırılarak karargâhta dolaştırılmıştı. Kımızlar sunulup, and içilerek Bey tanındı. Bu muhakkak Efeleri eteğinde Bayındır, Ayaş'la Kayı, Hüseyin Gazi dağı eteğinde Peçenek, Yazır, Dodurga, Bâlâ'da Avşar, Çubuk'ta Kargın, Çavundur, Eymir Gölü, Bökdüz köyleriyle Ankara'yı çevrelemiştir. Bütün bu köy adları Oğuzların yirmi dört boyunun adlarıdır. Köylerin pek çoğu Oğuzların Beydili aşiretine mensuptur.
Anadolu, tarihte böyle çok galeyanlı günler geçirmiş, Seymen düzülerek, yaya allı ve silahlı olan delikanlıları bir reis etrafında toplamıştır. Kuvvetle muhtemeldir ki Selçuk İmparatorluğu yıkılırken (Anadolu Selçukluları) yine böyle bir galeyan olmuş, Osman Bey'i aynı şekilde Kayı Aşiretinin başına bey seçmiştir. O güne ait elimizde yazılı bir belge olmamakla beraber, Etnolojik tetkiklerle, halkta yaşamakta olan aneneleri tespit etmekle, kaybolmuş tarihi hakikatleri de meydana çıkarabiliriz.
Seymen düzülme âdeti eski Türklerden kalma bir âdettir, II. Mahmud'un kurduğu "Sekban" teşkilâtı "Seymen" kelimesinden alındığını iddia edenler de vardır. İstanbul'da Şehzade Camii'nin karşısında Çukurçeşme civarında eskiden bir "Seymenler Mezarlığı" olduğu da söylenilmekte. Çünkü bütün Ankara civarı köyleri Oğuz boylarıyla doludur. Çubuk'la Kınık, Elmadağ ir. İstanbul esnafı arasında Ahi teşkilatında (Ahilik) bulunan "Seğmen"lerin de Ankara Ahileriyle bir münasebeti vardır. Rumelide "Seğmen bekçi, muhafız" mânasında kullanılmaktadır.
Ankara'da ise "Seymen", efe, yiğit ruhlu ve atlı manasında kullanılmaktadır. Zeybek kelimesi de Seğmen kelimesiyle alâkalıdır. Seymen düzüleceği zaman, Efeler kahvesi önüne sancak dikilir. Bu bayrak Seymen alayının kurulmasına işarettir. Eski Türkler de otağ önüne tuğ ve sancak dikerlerdi. Mustafa Kemal'in günün sabahı da sancak dikildi. O zaman Efeler kahvesi Ulucanlar'a giden yolun üzerinde bulunan Sarı Ahmed'in kahvesi idi. Esasen civar köylerden Seymenler de akın akın . Bu günlerde Kalecik Seymenlerinin başında Sülük, Zirlilerin başında Saraylı Ahmet, Yozgat'tan yeni Cehli Rıza uşakları, yani kızanlarıyla Ankara'ya gelmiştir.
Seymen alayının kenarları sırmalı bir sancağı vardır. Bu camiin avlusuna dikilir, dua okunduktan ve kurban kesildikten sonra alay şu suretle harekete geçerdi. Alayın ününde davulcular ve zurnacılar geçerdi. Bunların kıyafetleri şayanı dikkattir. Bu davulcular birer Şamana benzemektedir. Bunlar beyaz şalvar giyerler. Üzerlerinde de sırmalı camadanları vardır. Bellerinde geniş bir meşin silâhlık ve bunun içinde tel sırmalı bir mendil sarkar. Göğüslerinde bir takım paralar ve boynuzlar veya da taşı gibi ufak ufak taşlar asılıdır. Bunlar Seymen alayının önünde bulunurlar. Zurna çaldığı zaman, bunlar davullarını havaya kaldırırlar, davul havada iken tokmak vurarak, helezonlar çizerek, yere yatarlar, kalkarlar, bir ayaklan üzerinde dönerler, davullarını havaya kaldırırlar. Sanki gökten bir takım Tanrı ruhlarını çağırır gibi garip hareketler yaparlar, sonra omuzlarını kımıldatırlar, ayaklarıyla Zeybek oynar gibi rakslar yaparlar, davulu yere doğru çalarlar, tekrar havaya kaldırırlar, sıçrarlar, yere diz çökerlerdi. Çok kere de iki davulcu karşılıklı oynarlar. İki davulcu değneklerini davulların kasnağına vurarak dokuz adım yürürler. Tekrar geri dönerler. Üçüncü defa davulu hızlı çalarak ilerler, sonra rakslara başlar. Zurnacılar da durmadan eski havalar çalarlardı.
Davulcuların arkasında en iri yapılı bir efe, Seymen alayının bayrağını taşır. Bayrağın iki tarafında meşhur kabadayılardan iki efe de ellerinde Tekepala dedikleri, iri palaların uçlarını yukarı tutmuş bir vaziyetle ilerlerdi. Bunlara bölükbaşı denilirdi. Bunların önünde on veya on dört yaşlarında bulunan millî kıyafetli çocuklar da ellerinde som saplı bıçaklar yürümekte idi. Davulcularla Efe sancağının arasında iki tane gür sakallı ve gayet iri adamlar omuzlarında balta önlerinde birer meşin önlük ağır ağır yürümekle olup âdeta seyredene dehşet verirlerdi. Bunlara Seymen baltacıları derlerdi. Alaya iştirak eden Seymenler sağlı ve sollu iki dizi teşkil ederlerdi. Seymenler birer adım ara ile birinci ve ikinci diziyi meydana getirirlerdi, bütün Seymenlerin elinde Tekepalalar bulunmakta idi. Seymen başı bu dizinin bıraktığı boşluk arasında yürür. Yanında ikinci efe vardır. Bunların elinde birer Osmanlı kılıcı bulunmakladır. Altın kakmalı ve üzerinde bir takım âyetler yazılıdır. Bu kılıç yalnız efelerin evinde asılı durur. Seymen başı ara sıra bu kılıcı havaya kaldırır,
- Doh, doh...
diye bağırır. Bu defa bütün Seymenler gür ve kalın bir sesle Doh Doh... diyerek caddeleri inletirler. Bir ağızdan çıkan bu sesler, duyulmaya değer, heyecanlı bir sahnedir. Bu alay pek ağır yürür. Doh doh dan sonra davul ve zurna Zeybek çalar. Bu zaman efeler kılıçlarıyla Zeybek oynayarak ilerler. Bunlar pek heybetli bir manzara arzeder. İnsana dehşet ve korku saçarlardı...
Bahçelievler, İstanbul
Bahçelievler, Türkiye'nin İstanbul iline bağlı bir ilçe. Avrupa yakasında, güneyden Bakırköy'e, batıdan Kü |
çükçekmece'ye, kuzeyden Bağcılar'a ve doğudan Güngören'e komşudur. 1992'de Bakırköy’den ayrılarak ilçe olmuştur.
Bahçelievler, Cumhuriyet, Çobançeşme, Fevzi Çakmak, Hürriyet, Kocasinan, Siyavuşpaşa, Soğanlı, Şirinevler, Yenibosna, Zafer ve Bahçelievler olmak üzere 11 mahalleden oluşmaktadır.
İlçeye bağlı bucak veya köy yoktur.
1950'li yıllara kadar bugün Bahçelievler ilçesinin bulunduğu bölgede Kocasinan ve Yenibosna köyleri vardı. Bahçelievler’in bulunduğu kesim, Bakırköy’ün O-1 karayolunun (eski E-5) kuzeyine doğru büyümesiyle oluşmuştur.
Bahçelievler’in nüfusu da, komşu ilçelerinin nüfusu gibi, 60’lı yıllardan itibaren çok hızlı bir artış gösterdi.
1960 yılında 8.500 olan nüfus, 5 yıl sonra 1965'te 20.881’e çıktı. 1975 yılında ise, Bahçelievler’in nüfusu 100 bini aşmıştır.
olmak üzere 11 mahalleden oluşmaktadır.
Bahçelievler ve çevresi, Bizans İmparatorluğu döneminde tarım ve bağcılık faaliyetlerinin yoğunlaştığı anlar olup, Hepdemon diye anılmaktaydı. Hepdemon, Rumeli'den gelen kervan ve askeri konvoyların İstanbul'a geçiş güzergahı üzerinde bulunuyordu. Burada birçok imparator sarayları, kiliseler ve konutlar inşa edilmişti. Topraklarının genişliği, İstanbul'a yakınlığı ve bol suyu sayesinde bir karargâh haline gelmişti. Büyük depremlerde halk bu bölgeye kaçar ve afetin dinmesine kadar bölgede kalırdı. Ayrıca Hepdemon, başkente ve Marmara kıyılarına yakınlığı yüzünden çok rağbet gören yazlıklardan biriydi.
Hepdemon kiliseleri meydanında Ayios, İonnis, Evangelistis ve Vaktitis kiliseleri çok meşhurdur. Bu kiliselerde imparatorlar taç giyerlerdi. Tarih boyunca Rum Ortodoksların tarım alanı olan ilçe toprakları, Türklerin İstanbul'u fethetmesiyle zaman içinde terk edildi. Bölge, Osmanlılar zamanında Bakırköy ve Yeşilköy'deki küçük bölgeler dışında tamamen sahipsiz kaldı. Osmanlı Devleti İstanbul'daki toplumsal ihtiyaçları vakıf yoluyla karşılandığından devlet bünyesinde kentsel sorunlara eğilmek üzere ayrıca örgütlenmeye gerek duyulmamıştır.
II. Meşrutiyet'ten sonra, Hazine-i Hassa mallarını maliye hazinesine devrederken Bahçelievler ve civarındaki alanlar da bu mallar kapsamındaydı. Bu araziler 1912'den sonra bir komisyon tarafından değer biçilme yoluyla satılmıştır.
Cumhuriyet döneminde Avrupa ile ekonomik ilişkiler gelişince, demiryolları yetersiz kalmış yeni karayollarının yapımına hız verilmişti. Bugün Londra asfaltı olarak tanımlanan ve 2x2 şeklinde Bahçelievler'in kuzeyinden geçen yol bu arada yapıldı. Yol boyunca iskan ve istihdam alanları açıldı ve birçok mahalle bu yol boyunca oluştu.
1955-1960 dönemi belediye, karayolları, limanlar dairesi ve daha sonra devreye giren İmar İskan Bakanlığı ile ortak çalışmalar sonucu proje ve uygulamaların yoğun olduğu hareketli bir dönem olmuştur. 1959 yılında İstanbul İmar ve Planlama Müdürlüğü ve bu müdürlükçe üretilen çalışmaların denetim ve uygulamaya dönüşmesinin sağlanması için bir idare kurulu oluşturulmuştur. 1960'larda yetersiz kalan Londra Asfaltına ilaveten güneyden yeni bir yol, E-5 inşa edilmiş ve bu yol da Bahçelievler'i güneyden sınırlandırmıştır. Bu yol boyunca birçok fabrika kurulunca yerleşim kent görünümü almaya başlamış ve büyük iskan alanı olmuş ve bugünkü Bahçelievler inşa edilmiştir. İlçe bu yıllarda idari açıdan Bakırköy'e bağlı olduğu için idari ve sosyal açıdan yetersiz kalmış ve ilçenin dışarı bağımlılığı artmıştır. 1978'lerden itibaren ilçede, devletin yapılaşma politikası yüzünden bugünkü görünümü olan yüksek binalar inşa edilmiştir. Buna rağmen Bahçelievler İstanbul'un diğer ilçelerine göre daha az gecekonduya sahip ve yerleşim daha planlıdır.
Bugün ilçe sınırları içinde bulunan Bahçelievler Mahallesi, 1980 öncesinde İstanbul Belediyesi sınırları içinde bulunuyordu. Yine bugünkü ilçe sınırları içinde bulunan bölgelerde, Kocasinan ve Yenibosna Belediyesi adı altında iki belde belediyesi faaliyet göstermekteydi. 1982 yılında İstanbul Belediyesine bağlı bir şube müdürlüğü durumuna getirilen Kocasinan ve Yenibosna belediyeleri, 1984 yılında Büyükşehir uygulamasına geçilmesiyle birlikte Bakırköy ilçe belediyesine bağlanmıştır.
İlçe 3806 sayılı yasa ile 25 Ağustos 1992 tarihinde Bakırköy ilçesinden ayrılarak Bahçelievler ilçesi ve onun yerel örgütü olarak Bahçelievler İlçe Belediyesi kurulmuştur. Yönetim yapısının ve bağlantılarının böylesine sık değişimi hem ilçedeki sosyo-ekonomik gelişmeyi, hem de yönetim geleneklerinin oluşumunu engellemiştir.
Havuzlu Köşk (Çavuş Başı) Milli Egemenlik Parkı'nın içinde bulunmaktadır. Yapılan ek ve değişikliklere karşın, köşkün genel görünüşü 16. yüzyıl Osmanlı sivil mimarlığının tüm özelliklerini yansıtmaktadır. Günümüzde çocuk kitaplığı olarak değerlendirilmektedir. Adını; 16. yüzyılda Sultan III. Mehmet zamanında iki defa sadrazamlık yapmış olan Siyavuş Paşa'dan almıştır.
Siyavuş Paşa Çeşmesi'de Günümüze kadar gelmiştir.
Ayrıca Siyavuş Paşa Kasrı çevresinde bulunan diğer tarihi kalıntılarında han ya da hamam olduğu sanılmakta.
Londra Asfaltı'nın Atatürk Hava Limanı kavşağında yer alır. Altı kemerli, 38 metre uzunluğunda, yontma taşlardan yapılmıştır. Doğu Roma İmparatorluğu dönemine ait bu köprü, suyu bol Ayamama Deresi üzerine kurulmuş iken şimdi suları çekilmiş kuru bir dere yatağı üzerinde durmaktadır.
Çoban Çeşmesi ise Çobançeşme Köprüsü yanında bulunmaktadır.
Soğanlı çeşmesi bizans imparatorluğu döneminde imparator neron döneminde askerlerinin susuzluğunu giderebilmek için yapılan çeşmedir.
Soğanlı çeşmesi tarihinde birçok savaş görmüştür ve çok sayıda tarihe şahitlik etmiştir...
Yenibosna Merkez Mahallesinde Yenibosna İlköğretim Okulu’nun güneybatısında yer almaktadır. Şu anda tamamen viran olmuş, sarayın kalıntıları vardır. Yapılan incelemede Osmanlı Dönemine ait olan saray, bugünkü Yugoslavya’da bulunan Bosna kentinden ismini almıştır. Önceleri Saray Bosna iken saldırı sonucu yıkıldıktan sonra Viran Bosna adını almıştır.
Bahçelievler, Türkiye ekonomisinde bazı yönleri ile ilklerine ve önem taşıyan birçok gelişmelere tanıklık etmiş bir ilçedir. Bu ilklerden bazıları;
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Bahçelievler Hizmet Binası dahilinde bulunan;
Bahçelievler Kamu Binaları kompleksi içinde bulunmaktadır. (Uydu Haritası)
Bahçelievler ulaşımına katkı saglayacak olan metro hattının temeli 8 Haziran günü atıldı. Hat Yıldıztepe,İlkyuva,Haznedar İstasyonları ile Bahçelievler'e hizmet edecek. Hattın 2019 yılında tamamlanması planlanıyor.
Yedi Numara
Yedi Numara, 2000-2003 yılları arasında TRT'de yayınlanmış komedi türünde televizyon dizisidir.Fora Film tarafından yapılmıştır. Üniversite eğitimi almak için çeşitli yörelerden gelmiş 4 şehirli kız ve 2 taşralı erkek öğrencinin ve bunların peşine takılan 1 taşralı işsizin, sosyal ve kültürel yönden farklılıklarına değinilmiş, bununla birlikte birbiriyle olan ilişkilerinde yaşadıkları güçlükler ekrana yansıtılmıştır.
Birbirlerine çılgınlar gibi aşık, ama çocukları olmayan bakkal Vahit ve eşi Zeliha, yıllar önce köyden İstanbul'a kaçmışlardır. Vahit, babasını ikna ederek kelepir bir ahşap evi satın almıştır. Vahit ve Zeliha, bu evi yıllarca öğrenci gençlere kiralayarak hem geçimlerine katkı sağlarlar, hem de öğrencilere bir ana gibi sahip çıkan Zeliha'nın çocuk özlemini dindirmeye çalışırlar.
Günlerden bir gün, 7 numaralı ahşap evin üst katını çevre mühendisliği öğrencisi dört kız tutar. Birbirlerini yurtta tanımışlar ve hemen kaynaşmışlardır. Hepsi Anadolu'nun büyük kentlerinden, üniversite okumak amacıyla İstanbul'a gelmişlerdir. Bir gün, Bakkal Vahit'in memleketteki ağabeylerinden ikisinin oğullarının da İstanbul'da üniversite kazanacağı tutar. Başka ağabeyinin oğlu da, babasını üniversiteyi kazandım diye kandırarak ticarette büyük atılımlar yapmak amacıyla "Akarı yok kokarı yok, temiz iş." felsefesi ile amca oğullarının arasına karışır. Katıksız taşralı olan ve daha önce İstanbul'a dair hiçbir fikirleri olmayan bu üç delikanlı da, 7 numara'nın alt katına yerleşirler.
Dört şehirli genç kız ile üç köylü oğlan aynı çatıyı nasıl paylaşacaklardır? Birbirlerine hiç benzemeyen hayat tarzları nasıl uzlaşacaktır? Aralarındaki kaçınılmaz çatışmaya çözümler ararken, nasıl bir demokrasi sınavı vereceklerdir? Olaylar, duygusal bir komedi diliyle anlatılır.
Daha sonra Olgun Şimşek'in canlandırdığı Sabit (Nam-ı diğer Tarık Arkın) karakteri de diziye İstanbul'da okuyan gençlerden Recep'in ağabeyi olarak katılmıştır. Sabit ise İstanbul'a kendi tabiriyle "Erkek Aktör" olma hayalleriyle gelmiştir
Türkiyede yapılan komedi dizileri arasında başı çekenlerden birisi olan 7 Numara'nın en büyük özelliklerinden biri ise yöresel dilin mizah içerisinde ustaca kullanılmasıdır...
birisine aşıktır.
TRT 1 dizinin orijinal kanalıdır, diğer kanallar dizinin tekrar bölümlerini verildiği kanallardır;
Cova da Beira
Cova de Beira alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 3 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Giovanni Spadolini
Giovanni Spadolini (d. 21 Haziran 1925 - ö. 4 Ağustos 1994) İtalya Cumhuriyetçi Partisi üyesi olan Liberalist ve İtalyan politikacı. 1981 - 1982 tarihleri arasında İtalya Başbakanlığı görevinde bulunmuştur. Hristiyan-Demokrat olmayan ilk İtalya Başbakanıdır.
1987'den Nisan 1994'e kadar Senato Başkanlığı görevini de sürdürmüştür.
Dão-Lafões
Dão-Lafões alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 15 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Douro
Douro alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Norte bölgesinde bulunur.
Bölgede 19 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Entre Douro e Vouga
Entre Douro e Vouga alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Norte bölgesinde bulunur.
Bölgede 5 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Arnaldo Forlani
Arnaldo Forlani (d. 8 Aralık 1925) İtalyan devlet adamı ve 1980 - 19 |
81 tarihleri arasında İtalya Başbakanı olan Hristiyan Demokrat siyasetçi. Daha sonraları birçok farklı hükümette yer almıştır.
Grande Porto
Grande Porto (Büyük Porto) alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Norte bölgesinde bulunur.
Bölgede 9 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Francesco Cossiga
Francesco Cossiga (d. 26 Temmuz 1928 - ö. 17 Ağustos 2010, Roma) 1979 - 1980 tarihleri arasında İtalya Başbakanı ve 1985 - 1992 arasında da İtalya Cumhurbaşkanı olan İtalyan politikacı. Sassari Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmıştır.
Mehmed Paşa
Türk tarihinde birden fazla Mehmed Paşa vardır. Bunlar;
Büyük Lizbon
Grande Lisboa (Büyük Lizbon) alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Lizbon bölgesinde bulunur.
Bölgede 9 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Lezíria do Tejo
Lezíria do Tejo alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Alentejo bölgesinde bulunur.
Bölgede 11 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Minho-Lima
Minho-Lima alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Norte bölgesinde bulunur.
Bölge Minho Irmağı ile Lima Irmağı arasında yer almaktadır.
Bölgede 11 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Médio Tejo
Médio Tejo alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 10 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Oeste
Oeste (Batı) alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 12 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Setubal Yarımadası
Setubal Yarımadası (Península de Setúbal) alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Lizbon bölgesinde bulunur.
Bölgede 9 belediye (Portekizce: "concelho") yer almaktadır.
Kalp (sembol)
Kalp, fiziksel bir organ olmanın dışında aynı zamanda insanoğlunun duygusal, ahlaki ve ruhsal yönünü gösteren sembollerden biridir. Kalbin insan zihninin bulunduğu yer olduğuna inanıldığından şiirlerde ruhu ve sevgiyi temsil eden bir metafor olarak kullanılmıştır.
Tevrat, İncil ve Kur'an'da kalpten ruhsal veya ilahi niteliklere sahip olan bir organ veya metafor olarak söz edilmiştir.
Tevrat'ın Yaratılış bölümündeki ilk paragraflarda (6:5) kötü insanın düşüncelerinin kalplerinde olduğu Çıkış'da pek çok defa Rabbin "Firavun'un kalbini sertleştirdiği" ifade edilmiş ve Çıkış 10:1'deki ayete göre Tanrı "Firavun'a git. Onun ve emri altındakilerin kalplerini sertleştirdim ki onların arasında mucizevi işaretlerimi gösterebileyim" demiştir.
Mısır mitolojisinde de kalp Maàt'ın tüyüne karşı denge görevi görür. Mısır Ölüler Kitabında ölülerin yargılanması sırasındaki hakikati sembolize eder. Kalp tüyden ağırsa kişi cehennemde acı çekecektir zira kalbi günahlarının yüküyle ağırlaşmıştır. Eğer kalp tüyden daha hafifse kalbin sahibi cennete kabul edilecektir.
Kur'an'da da Kalp ifadesi 101 adet ayette Kalp ifadesi geçmektedir. Bu ayetlerde kalp kişinin idrakı, kavrayışı, manevi konulara karşı sezgi yeteneği gibi anlamlar taşımaktadır. Örneğin Araf: 179'da "cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, onunla gerçeği anlamazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır ama onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha şaşkındırlar." denmektedir.
Yine Al-i İmran 8'de "Ey Rabbimiz!Bizi doğruya ve güzele yönelttikten sonra Kalplerimizi bozup eğriltme ve bize katından bir rahmet bağışla."
Anilin
Anilin, boya ve türevleri olarak da ilaç yapımında kullanılan organik bileşik.
Aromatik sınıftan primer amin. Benzen halkasında karbonlardan birine bağlı H yerine NH amin grubu bağlanmasıyla oluşur. "Fenil amin" ve "aminobenzen" de denir.
İlk kez 1826 yılında O. Unverdorben tarafından "indigo" adlı bitkisel bir boya maddesinin damıtılmasıyla elde edildi. Boya endüstrisinde nitro benzenin (CHNO) redüksiyonundan elde edilir. Renksiz kokulu bir sıvıdır. Toksik etkisi şiddetlidir. 1,02 yoğunlukta 184,1 °C'de kaynayan ve katı halde iken 6 °C'de eriyen kristal yapılıdır.
Organik kimyada büyük önemi olan anilinden boya yapımında kullanılan ilkel maddeler elde edilmiştir. Bu yüzden deri boyamacılığında, fotoğrafçılıkta, matbaacılıkta kullanılan bu tür boyalar "anilin boyalar" olarak adlandırılır.
Bir benzen halkasının bir amino grubuna bağlanması ile sentezlenir. Anilin endüstride genellikle iki aşamada sentezlenir:
Aldo Moro
Aldo Moro (23 Eylül 1916 - 9 Mayıs 1978), İtalyan politikacı ve 1963-1968 ile 1974-1976 tarihlerinde İtalya Başbakanlığı görevinde bulunan Hristiyan demokrat lider.
16 Mart 1978'de Kızıl Tugaylar adı verilen bir örgüt tarafından kaçırılmış ve istekleri kabul edilmeyen örgüt üyeleri tarafından öldürüldüğü iddia edilmektedir. Ölümünden sonra yeni hükümeti kurmakla Giulio Andreotti görevlendirilmiştir.
Pinhal Interior Norte
Pinhal Interior Norte (İçeri Kuzey Pinhal) alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 14 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Pinhal Interior Sul
Pinhal Interior Sul (İçeri Güney Pinhal) alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 5 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Pinhal Litoral
Pinhal Litoral (Sahil Pinhal) alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 5 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Serra da Estrela
Serra da Estrela alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Centro bölgesinde bulunur.
Bölgede 3 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Zohar
Yahudi mistisizminin (Kabbala) en önemli eserleri arasında yer alan Zohar (İbranice זהר ihtişam), Orta Çağ'da Aramice ve İbranice dillerinde yazılmış, Tevrat'ın (Musa'nın beş kitabı) mistik yorumu olan bir grup kitaptan oluşur. Tanrı'nın isimlerinin doğası, evrenin kökeni ve yapısı, ruhların doğası, günah, iyilik ve kötülük gibi konuları içeren Zohar'da kutsal metnin yorumları, teoloji, mistik kozmogoni, mistik psikoloji gibi alanlar bulunur.
Yirminci yüzyılın önemli Kabbala araştırmacılarından, yazar Gershom Scholem'e göre Roma döneminin ilk yüzyıllarında konuşulan ilginç bir Aramice'de kalema alınan Zohar, ilk olarak 13.yüzyılda İspanya'da ortaya çıkmış ve Moses de Leon adındaki bir Yahudi yazar tarafından yayımlanmıştır. Scholem De Leon'un çağdaşlarının ifadesi ve Zohar'daki deyim ve cümle yapısı gibi kanıtlara dayanarak De Leon'un Zohar'ın gerçek yazarı olduğu sonucuna varmıştır. De Leon'un kendisi bu eseri ikinci yüzyıldaki bir hahama Şimon bar Yohai'ye atfeder. Musevi efsanelerinde Roma döneminde Rabbi Şimon'un 13 yıl bir mağarada saklanarak oğlu Elazar ile Tevrat çalıştığı ve bu süre zarfında Tanrı'nın Zohar'ı kendisine ilham ettiği bildirilir.
Yahudi toplumu zamanla Moses de Leon'un Zohar'ın kaynağı ile ilgili iddiasını kabul etmiş ve küçük bir grup (Baladi Yemenite, Endülüs (Batı Seferatları) ve bazı İtalyan topluluklar) hariç kitap ikinci yüzyıldan kalma otantik bir mistisizm kitabı kabul edilmiştir. İspanya'da ortaya çıkışından yaklaşık elli yıl sonra hemen hemen tüm Kabalacılar kitaptan alıntılar yapmaya başlamıştır. Mistisizme eğilimli olmayan Yahudiler bile kitabın ölümsüzlük doktrini, filozofların öğretilerinden daha çok Talmudik Yahudiliğin ruhuyla uyuşan etik prensipleri ve insanın yüceltilmesi öğretilerinden etkilenerek onu kutsal bir kitap olarak görmeye başlamışlardır. Meymunides ve takipçileri insanı ancak aktif entelektinin gelişmişliği ölçüsünde ölümsüzlüğe yakınlaştırırken ve evrenin bir parçası olarak görürken Zohar bunu ahlaki davranışa bağlamış ve insanı evrenin üzerine çıkarmıştır.
Tâmega
Tâmega alt bölgesi, Portekiz'in Avrupa kıtasında bulunan istatistiki alt bölgelerinden biridir. Norte bölgesinde bulunur.
Bölgede 13 belediye (Por.: "concelho") yer almaktadır.
Mariano Rumor
Mariano Rumor (d. 16 Haziran 1915 - ö. 22 Ocak 1990) İtalyan politikacı, Hristiyan Demokrasi'nin liderlerinden ve 1968 - 1970 ile 1972 - 1974 tarihleri arasında İtalya Başbakanı.
Padova Üniversitesi'ni bitirdikten sonra öğretmenliğe başladı. II. Dünya Savaşı'nda topçu subayıydı. 1943'te partizanlara katılarak faşistlere ve Alman birliklerine karşı çarpıştı. 1945'te Hristiyan Demokrat Parti'ye girdi. Ertesi yıl yeni İtalya anayasasını hazırlamak üzere oluşturulan kurucu meclise, 1948'de de parlamentoya seçildi.
Alcide De Gasperi ve Giuseppe Pella hükümetleri dönemindeki tarım müsteşarlığından sonra 1954'te Hristiyan Demokrat Parti'nin başkan yardımcılığına getirildi. 1959-63 arasında Antonio Segni, Fernando Tambroni ve Amintore Fanfani hükümetleri döneminde tarım bakanlığı görevinde bulundu. İtalya'da tarımın geliştirilmesine yönelik “yeşil plan”ın hazırlanmasında görev aldı. Giovanni Leone'nin hükümetinde beş ay içişleri bakanlığını yürüttü (1963-64). Bu arada partinin genel sekreteri, daha sonra da siyasal işlerden sorumlu sekreteri oldu. İlk kez 1968'de Hristiyan Demokratlardan oluşan bir hükümette, daha sonra da merkez-sol partilerle kurulan koalisyon hükümetlerinde başbakanlığı üstlendi. 1968-74 arasında beş değişik hükümette başbakanlık yapan Rumor, 1974-76 arasında da dışişleri bakanlığı görevinde bulundu.
Azorlar
Azorlar (Portekizce: "Açores"), Portekiz'e bağlı olan Atlas Okyanusu'nun ortasındaki takımadalar topluluğudur. Lizbon'a yaklaşık 1500 km uzaklıkta bulunan adalar, Kuzey Amerika'nın doğu sahilinden de yaklaşık 3900 km uzakta yer alır. 2300 km²; 260.699 nüfus.
Azorlar, kuzeybatıdan güneydoğuya doğru 600 km'lik bir alana yayılan üç küme meydana getirir: Kuzeybatıda Flores ve Corvo; merkezde Fayal, Pi |
co, Sao Jorge, Graciosa ve Terceira; güneydoğuda São Miguel ve Santa Maria.
Çok engebeli ve volkanik asıllı adaların iklimi yumuşak ve nemlidir. Başlıca zenginlik kaynağı olan tarım, bir yandan ılıman bölge ürünlerine (tahıl, sebze, tütün, üzüm), bir yandan da tropikal ve astropikal bölge ürünlerine (Turunçgiller, çay, muz, serlerde yetişen ananas vb.) yönelmiştir. Büyükbaş hayvancılık önemli bir yer tutar. Canlı hayvan, tereyağı, peynir ihracatı yapılır. El işlerinden (bez, dantel, seramik vb.) başka, sanayi alanında, dokuma, ispirtolu içki, besin maddeleri, sigara yapımı da önemlidir. Ayrıca balina ve amber balığı avlama üssüdür. Adalarda deprem riski de bulunmaktadır, 1980'de 7.2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir.
Havaalanları da önemlidir (Terceira adasında Lages alanı ve Santa Maria'daki alan). Ünlü Türk pehlivanı Koca Yusuf'un mezarının burada olduğu düşünülüyor.
Andaman ve Nikobar adaları
Andaman ve Nicobar Adaları, Bengal Körfezinde bulunan takımadalar ve Hindistan Birliği'nin eyâleti.
Toplam yüzölçümü 8293 km², toplam nüfus 188.254 (1981). Andaman Adaları, 4'ü büyük 204 adacıktan oluşur.
Yüzölçümü 6475 km² olan 19 adadan oluşan Nicobar Adaları'nın ancak yedisinde oturulmaktadır.
Eyâlet merkezi, 115.133 nüfuslu Port Blair'dir. Dağlık olan adaların büyük bir bölümü ormanlarla kaplıdır. Hindistan'a ceviz içi ihraç edilir.
Vizontele Tuuba
Vizontele Tuuba, Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı ve yönettiği 2004 yılı yapımı Türk filmi.
Vizontele filminin devamıdır. Başrollerinde Yılmaz Erdoğan, Tuba Ünsal, Demet Akbağ, Tarık Akan ve Altan Erkekli oynamıştır.
Liza Minnelli
Liza May Minnelli (12 Mart 1946, Los Angeles, Kaliforniya) Amerikalı aktris ve şarkıcı. Oz Büyücüsü ile ünlenen Judy Garland ın kızı.
Bizans imparatorları listesi
Bizans imparatorları listesi, Bizans İmparatorluğu'nun imparatorları hakkında kısa ayrıntılar sağlayan ve bu uzun (330'dan 1453'e kadar) süren imparatorluğun başına geçmiş olan kişileri hepsini bir arada gösteren bir bilgi kaynağıdır. Bu genel olarak, tek başına imparatorluk yapmayan ya da kıdemli imparator unvanını hiçbir zaman taşımayan birçok Bizans hükümdarlarının isimlerini kapsamamaktadır.
Liste Konstantinopolis (şimdiki İstanbul) başkenti olarak hüküm süren ilk Hristiyan Roma imparatoru Büyük Konstantin ile başlamaktadır. Ondan önceki Roma İmparatorlarından olan Diokletian, Nikomedya'yı başkent olacak şekilde imparatorluk yapmış ve bu sırada İmparatorluk görevine bağlı olan eski klasik cumhuriyetci Roma kalıntılarının hepsini bir tarafa atmış ve tam bir otokrat olarak hüküm sürmeye başlamıştır. Bütün Bizans İmparatorları kendilerini Roma İmparatoru olarak görüp nitelendirmişlerdir.
İmparator Herakleios (610-641) orduda kullanılan dilin Latince yerine eski Yunanca olmasına karar vermiş ve İmparatorluğun yöresel idare birimlerini themalar halinde sokmaya başlamıştır. Doğu Roma İmparatorluğunda eski Yunanca yüzyıllardır hakim konuşma dili olmasıyla beraber, bu değişiklik, resmi olarak Bizans İmparatorluğu'nun Latince dilini ve alışılagelmiş Roma devleti gelenek ve göreneklerini bir tarafa bırakması anlamına gelmiştir. Gerçekten M.S. 800'den sonra batı Avrupa'da Papalık ve Frankların hükümdarlığı olan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu Konstantinopolis'ta bulunan bir Roma İmparatorluğu'nun otoritesini kısmen bu nedenle reddetmeye başlamışlardır.
Aşağıda sunulan bu listede bulunan imparatorların resmî unvanları Herakleios'dan önce Augustus idi ama Dominus (Hakim) adı da kullanılmakta idi. Resmi olarak, imparatorların adları
olarak ifade edilmekte idi. "Herakleios"tan sonra resmi isim eski Yunanca
olarak ifade edilmeye başlandı. "Basileus" sözcüğü eskiden "kral", "hükümdar" anlamına gelmekteydi, ama bu tarihten sonra "İmparator" anlamını aldı. Bundan sonra eski Yunancada diğer krallar için Regas (Lat. "Rex" sözcüğünden geliştirilmiş Gr. Ρήγας) veya Archon (Gr. Άρχων, "hükümdar") sözcüğü kullanılmaya başlanmıştır. Bizans İmparatorları için çok kullanılan diğer unvanlar Otokrat (Gr. Αυτοκράτωρ) ve daha aşırı olarak "Dünya hakimi" "Kosmokrator" (Gr. Κοσμοκράτωρ) ve "Zaman hakimi" "Kronokrator" (Gr. Χρονοκράτωρ) olmuştur. Diğer taraftan yüzyıllar sonra kendilerini hâla "Roma İmparatoru" olarak invan taşıyan Bizans İmparatorları, Katolik batı Avrupa Hıristiyanları tarafından "Yunanların İmparatoru" olarak isimlendirilmeye başlanmıştır.
Atahualpa Yupanqui
Atahualpa Yupanqui (d. 22 Ocak 1908 - ö. 23 Mayıs 1992) Arjantinli şair, besteci, gitarist ve yazar.
Arjantin halk müziğinin en önemli sanatçılarındandır. Asıl adı ""Héctor Roberto Chavero Aramburo"" olan sanatçı, İnka İmparatorluğu'nun iki efsanevi kralının adını bir araya getirerek "Atahualpa Yupanqui" sahne adını almıştır.
Buenos Aires'e 200km. mesafede Pergamine şehrinde 1908 yılında doğdu. Babası İnka kökenli bir mestizo, annesi ise Bask yerlisi idi. Çocukluğu Pergamine ve kuzeydeki Tucumán şehirlerinde geçti.
Gençlik yıllarında Arjantin'in kuzey batısını ve Altiplano'yı gezerek yerli kültürleri tanıma fırsatı buldu. Bu geziler, onun müzik deneyimlerini zenginleştirdi. İnka İmparatorluğu'nun iki hükümdarının adının bir araya gelmesiyle oluşan "Atahualpa Yupanqui" takma adını benimsedi; gittiği her yerde halk şarkıları söyledi.
Genç yaşlardan itibaren politika ile ilgilenen ve Arjantin Komünist Partisi'ne giren sanatçı; 1931'de diktatör José Félix Uriburu'ya karşı bir ayaklanma girişimine katıldı. Ayaklanmanın bastırılması üzerine Uruguaya kaçtı, Arjantin'e 1934'te dönebildi. Aynı yıl, antropolojist Alfred Métraux ile birlikte bir etnografik araştırma gezisi yaptı; Amachios Kızılderilileri'nden zamba, vidala, çacerera ritimlerini öğrendi.
1935 yılında Buenos Aires’ e yerleşti; sonradan eşi olacak ""Nenette"" olarak bilinen piyanist Antonieta Paula Pepin Fitzpatrick ile tanıştı. Nenette, "Pablo Del Cerro" takma adıyla yıllarca Yupanqui'ye eşlik etti. Atahualpa, radyo programlarına katıldı ve Colomb öncesi geleneksel halk şarkısı formlarına kadar uzanan derleme ve yorumlarıyla ünlendi.
Komünist Parti üyesi olması nedeniyle Juan Perón'ın başkanlığı boyunca sansüre uğradı, defalarca tutuklanıp hapse atıldı. 1949'da Avrupa'ya gitti. Edith Piaf'ın daveti üzerine 1950'de gittiği Paris'te Louis Aragon, Paul Éluard, Pablo Picasso gibi sanatçılarla arkadaşlık etme fırsatı buldu. ""Chant Du Monde"" firması ile sözleşme yaptıktan kısa süre sonra Avrupa'daki ilk uzun çaları olan "Minero Soy"'u çıkardı. Bu albüm ile Uluslararası Folklor Yarışması'nda "Charles Cros Akademi Ödülü"'nü kazandı ve büyük bir Avrupa turnesi yaptı. Bu turne sayesinde uluslararası bir üne kavuştu.
1952'de Buenos Aires'e döndü. Komünist Parti'den ayrıldı, böylece radyo programları yapabilmeye başladı. Cerro Colorado’da yaptırdığı, uzun yıllar yaşadığı ve bugün de müze olarak ziyarete açık tutulan evine yerleşerek yazı ve müzik çalışmalarını burada sürdürdü.
1960'larda ünü yayıldı. Bu dönemde protest bir müzik akımı olan Nueva canción ortaya çıkmıştı. Facundo Cabral, Mercedes Sosa ve Jorge Cafrune gibi kimi Nueva canción sanatçıları Atahaulpa'nın bestelerini seslendirdiler. Atahulpa, bu türün en önemli ismi olarak kabul edildi ve izinden yürüyen genç sanatçılar tarafından ""Don Ata"" unvanıyla onurlandırıldı.
1963-1964'te Kolombiya, Japonya, Fas, Mısır, İsrail ve İtalya'da; 1967'de İspanya'da turne yaptı; ardından Fransa'ya yerleşti; ancak sık sık Arjantin'e gidiyordu. 1976'da Jorge Rafael Videla'nin iktidara gelmesinden sonra Arjantin'e daha az gitmeye başladı.
1968'de Fransa Kültür Bakanlığı tarafından Sanat ve Edebiyat Nişanı ile ödüllendirildi. Ülkesinin en önemli popüler müzik sanatçısı olarak 1985'te Arjantin'in en prestijli ödüllerinden biri olan Konex Ödülü'ne layık görüldü.
1989'da Nanterre Üniversitesi'nin siparişi üzerine Fransız Devrimi'nin ikiyüzüncü yıldönümü için bestelenmiş bir kantatın sözlerini yazdı. ""Parole Sacre (Kutsal Söz)"" adlı bu eser, dünyanın tüm ezilen halklarına yazılmış bir övgü niteliğindedir.
Atahualpa, 23 Mayıs 1992'de Fransa'nın Nîmes kentinde 84 yaşında öldü. Cesedi 8 Haziran 1992’ de yakılmış ve uzun yıllar yaşadığı Colorado Tepesi'nden Arjantin'in büyük düzlüklerine bırakılmıştır. Evin bahçesinde sembolik mezarı bulunur.
Ayrıca Türkiye'de Los ejes de mi carreta (Yok yok yalan deme) olarak Ferdi Özbeğen tarafından söylenmiştir. Aliye dizisinde Kıraç tarafından bu şarkı söylenmektedir. Bu şarkının müziği Atahualpa Yupanqui'ye sözleri Romildo Risso'ya aittir.
Apenin Dağları
Apenin Dağları veya Apeninler (Latince: "Appenninus"; İtalyanca: "Appennini"), İtalya yarımadasında bir dağ zinciridir. Alplerin bir koludur.
1.200 km'lik bir zincir oluşturan Apeninler, Ligurya'da Alplerden ayrılır ve yarımadayı boydan boya aşar. Genişliği 40–140 km arasında değişir ve bulunduğu bölgeye göre yerel adlar alır. Abruzzia Apeninleri'ndeki adı Monte Corno'dur (3902 m).San Marino bu dağların birinin tepesindedir.
Apalaş Dağları
Apalaş Dağları (İngilizce: Appalachian Mountains), Kuzey Amerika'da bir dağ dizisi.
Bu dağların en önemli kısmı Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunur ama küçük bir kısmı Kanada'dadır. Kuzeyde Kanada'da Newfoundland adasından başlayarak ABD'de merkezi Alabama eyalatine kadar uzanıp, uzunluğu 2400 km'ye yakın genişliği ve en geniş tarafında 480 km olan bir araziyi kapsarlar. Batıdaki Appalachian ile doğudaki Piedmont yaylaları arasında, kuzeydoğudan güneybatıya yönelen birbirine paralel oluklar bulunur. Bu sıradağlar üzerinde bulunan zirveler irtifaları genellikle 900m civarındadır. Üzerilerindeki tepelerin en yükseği güneyde Kuzey Karolina eyaltinde bulunan 2.037 m rakımlı Mount Michel'dir. Mount Michel zirvesi ABD'de Mississipi Nehri doğusundaki bölgeler içinde bulunan ve doğu Kuzey Amerika'da da bulunan en yüksek irtifalı noktadır.
"Apalaşlar" eskiden sırf sıradağlar ismi olarak kullanılırken son yüzyıldan itibaren coğrafyacialr tarafındna sıradağlarla birlikte bunların etrafında bulunan tepelere ve plato bölgelerinin de ismi olarak kullanılmakatadır. Ama |
genel konuşmalarda, Apalaşlar daha dar bir bölge ismi olarak kullanılır ve bu dar bölge Kentucky, Tennessee, Virginia, Batı Virginia ve Kuzey Carolina eyaletlerinin kısmları olarak kullanılmaktadır. Fakat bazen bu anlamda Apalaşlar'a kuzey Georgia ve batı Güney Karolina eyalet kısımları dahil edilir; hatta bazen kuzeyde Pennsylvania'ya ve batıda Ohio eyaleti güneydoğusu da bu Apalas bölgesi içinde kabul edilir.
Apandis
İnsan anatomisinde apandis (vermiform appendix), çekuma bağlı, ucu kapalı tüp. Embriyolojik olarak çekümden gelişir. Latince "vermiform" kelimesi "solucanımsı görünen" anlamına gelir. Çeküm karın boşluğundaki ilk kese türü yapıdır.
Apandis, kalın bağırsak ve ince bağırsağın karşılaştığı noktanın hemen yanında kese şeklinde bir yapıdır. Apandis, insan türünde sindirim organı olarak bir işlev görmemektedir ve evrimsel süreçte yavaş yavaş yokolduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte apandisin bağırsaktaki bakteri popülasyonu düzenlediğine dair çalışmalar yapılmıştır , zengin kan damarları ve özel histolojik yapısından dolayı körelmiş bir organ olarak kabul edilemeyeceği de iddia edilir.
Apandis ortalama 100mm boyundadır, ancak 20 ila 200 mm arasında değişkenlik gösterebilir. Apandisin çapı genellikle 7 ila 9mm'den küçüktür.
Cerrahi müdahale ile çıkartılmış en uzun apandis, 11 Haziran 2003 tarihinde, Pakistan İslamabad'ta ki Pakistan Tıp Bilimleri Enstitüsü'nde Pakistanlı bir adama aittir ve 235 mm uzunluğundadır.
Apandisin tıkanması, apandisit denilen sancılı ve zaman zaman da tehlikeli rahatsızlığa neden olur.
Melih Gökçek
İbrahim Melih Gökçek, (d. 20 Ekim 1948, Ankara), 1994-2017 yıllları arasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan eski milletvekili ve bürokrat.
Aslen Şanlıurfa Halfetili olan Gökçek'in çocukluğu babasının mesleği dolayısıyla Gaziantep'te geçti. Aslen Şanlıurfa Halfetili olan babası avukat Ahmet Gökçek, Adalet Partisi Gaziantep il başkanı idi. İlk, orta ve lise öğrenimini Gaziantep'te tamamlayan Gökçek Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrencilik hayatına başlayınca 1967 yılından itibaren Ankara’ya yerleşti. Gazi Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulunu bitiren Gökçek gazeteciliğe yerel Gaziantep Haber Gazetesinde başladı. Parlamento muhabirliği yapan Gökçek, askerlik görevine başlamadan önce Çalışma Bakanlığında özel kalem müdür yardımcılığı yaptı.
Yedek subaylığını Kıbrıs Güzelyurt'ta yapan Gökçek, askerlik dönüşü ticaret hayatına atıldı. 1984 yılında Anavatan Partisi'nden Keçiören belediye başkanlığına aday oldu ve seçildi. 1989 yılından itibaren Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu genel müdürlüğüne getirilen Gökçek, bu görevini 1991 yılı başlarına kadar sürdürdü.
1975 yılında, 20 Ekim 1954 doğumlu aslen Düzce Akçakocalı olan Nevin Gökçek ile evlendi. Gazi Üniversitesi matematik öğretmenliği mezunu ve 27 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra emekli olan Nevin Gökçek ile evliliğinden iki çocuğu oldu.
2013-2015 yılları arasında Ankaraspor'da profesyonel futbolculuk yapan, 4 Kasım 1976 doğumlu Ahmet Gökçek, Osmanlıspor'un başkanlığını yapmaktadır. 12 Ekim 1983 Ankara doğumlu Osman Gökçek ise Beyaz TV'yi yönetmektedir. İlk ve orta okulu TED Ankara Koleji'nde okuyan Osman Gökçek lise öğrenimini Samanyolu Koleji’nde üniversiteyi ise Başkent Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü'nde tamamlamıştır.
25 Mart 1984 yerel seçimleri'nde Keçiören belediye başkanlığını kazandı. 1989 yerel seçimlerinde ikinci defa Keçiören belediye başkanlığı görevine aday oldu. Fakat seçimi kazanamadı. 1991 yılı hem siyasi hem bürokratik hayatında dönüm noktası yaşayan Gökçek, ANAP'tan istifa ederek Refah Partisi'ne geçti. 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde Refah Partisi Ankara milletvekili olarak meclise girdi.
2 yıl 3 ay milletvekilliği yapan Gökçek, 1994 yılında milletvekilliği devam ederken Refah Partisi'nden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday oldu. 1994 Türkiye seçimlerinde 6.500 oy farkla büyükşehir belediye başkanlığını kazandı. Belediye başkanlığı görevindeyken "Periler Ülkesinde" adlı heykeli Altınpark'tan kaldırtırken sarfettiği "Böyle sanatın içine tükürürüm" sözü, tartışma yaratmıştır.
Refah Partisi'nin kapatılması üzerine Fazilet Partisi'ne geçen Gökçek, 1999 yılı belediye seçimlerinde ikinci kez Ankara büyükşehir belediye başkanlığına aday oldu, yapılan seçimlerde %33,7 oyla ve 30.000 oy farkıyla Ankara tarihinde iki kez üst üste seçilen ilk belediye başkanı oldu.
Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra yeni parti kurma çalışmalarına başladı. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Fazilet Partisi'nin devamı olduğunu söyleyerek bu partide yer almayacağını söyledi. Ancak bir süre sonra 2002 yılında Demokrat Parti'ye ve ardından 2003 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi'ne katıldı.
2004 yerel seçimlerinde üçüncü kez, 29 Mart 2009 yerel seçimleri seçimlerinde dördüncü kez, 30 Mart 2014 yerel seçimleri seçimlerinde 5. kez aynı göreve geldi ve Ankara tarihinde ilk kez beş dönem üst üste büyükşehir belediye başkanlığına seçilen kişi oldu. Ankara'da en uzun süre görev yapan belediye başkanıdır.
Başkanlık yaptığı dönemde büyükşehir belediyesi "Avrupa Şeref Bayrağı" (2001) ve "Avrupa Şeref Plaketi" (2003) ile ödüllendirilmiştir. 10 Ekim 2009 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından, kentsel, çevresel, sosyal, kültürel ve uluslararası ilişkilerde dünyada örnek teşkil edecek çalışmalar yapan kentler ve belediyelere verilen Avrupa Ödülü'nü parlamento başkanı Lluís Maria de Puig'den almıştır.
Mayıs 2010'da OICC Toplantısı’nda Belediye Projeleri alanında 4 ayrı kategoride verilen ödüllerin 3’ünü toplayan Ankara, “Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesi” ile Kentsel ve Bölgesel Planlama Birinciliği’ni, “Göksu Park” ile Çevre Düzenlemesi Birinciliği’ni ve “Mogan Park” ile de Çevre, Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma İkinciliği’ni 54 ayrı ülkeden 170 temsilcinin arasında kazandı.
23 Ekim 2017'de Twitter'da attığı tweet ile istifa edeceğini açıkladı ve 28 Ekim 2017'de Recep Tayyip Erdoğan'ın isteği nedeniyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan istifa etti.
Hakkında açılan çeşitli davalarda: yayın yoluyla hakaretten, kişilik haklarına saldırıdan, şahsiyeti ağır şekilde zedelemekten, manevi saldırıdan birçok kez mahkûm oldu.
Gökçek, dönüşüm faaliyetlerinin devam ettiği Hıdırlık, Atıfbey ve İsmetpaşa bölgelerinde "özellikle muhafazakar ailelerin tercih edeceği" konutlar inşa edileceğini açıkladı. Mimarlar Odası, Gökçek'in açıkladığı projeyle "aleni bir şekilde nefret suçu işlediğini ve toplumu ikiye bölmeye çalıştığını" dile getirdi.
Rush (müzik grubu)
Rush, 1968 yılında kurulmuş Kanadalı progresif rock grubudur. Grup üyeleri Geddy Lee (basgitar, klavye ve vokal), Alex Lifeson (gitar) ve Neil Peart (davul ve perküsyon)'tır. Grubun kadrosu ilk dönemlerdeki birkaç değişiklikten sonra basgitar ve vokalde Geddy Lee, gitarda Alex Lifeson ve davulda John Rutsey olarak belirlenmiştir. Rutsey, grubun kendi adını taşıyan ilk albümünde de yer almış fakat sağlık sorunları dolayısıyla yerini Neil Peart'a bırakmıştır. Bu tarihten itibaren grubun beste görevini Lifeson ve Lee üstlenirken, şarkı sözleri Neil Peart tarafından yazılmaktadır.
Rush'ın müziği dönemlere göre önemli değişiklikler göstermiştir. 1970'lerde blues temelli rock ve sonrasında progresif rock müziği tarzında eserler vermiş, 1980'lerde ise özellikle klavyelerin sık kullanıldığı bir tarz benimsemişlerdir. 1990'lardan günümüze kadar gelen süreçte çıkartılan albümler ise elektro gitarın daha merkezde olduğu çalışmalardır. Grubun bilim-kurgu, felsefe ve fantezi temalı şarkı sözleri de oldukça dikkat çekmiştir.
Eski Üyeler
Filokalya
Filokalya; Yunanca'da "İyi şeylerin sevgisi" anlamına gelen Doğu Ortodoksluğunun mistik İsihazm geleneğine ait ruhsal önderlere ve keşişlere ait metinler koleksiyonu. Filokalya'da yer alan yazılar M.S. 4.yy ile 15.yy'a arasında kaleme alınmıştır.
Filokalya'da yer alan metinler Yunan dilinde 1782'de yayınlanmasından önce de bilinmekteydi. Metnin Rusça çevirisi (Dobrotolyubie) ondokuzuncu yüzyılda St.Theophan the Recluse tarafından yapıldı. The Way of a Pilgrim (Bir Ruz Gezgincinin Anıları adıyla Türkçeye çevrilmiştir) adlı küçük eserde bir Rus gezgininin seyahati sırasında çeşitli insanlardan dua edilişini öğrenişi ve Filokalya'yı duyuşu ve okuyuşu anlatılmaktadır.
Sezai Karakoç
Sezai Karakoç (d. 22 Ocak 1933, Ergani, Diyarbakır), Türk şair, yazar, mütefekkir ve siyasetçi.
Şairin nüfus kaydında doğum günü 22 Ocak olarak görülmekle beraber, gerçek doğum gününün mayıs içinde olduğu belirtilmektedir.
Çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçen ve 1938 yılında Ergani'de 3 ay ilkokul öncesi ihtiyat sınıfına devam eden Sezai Karakoç, ilkokulu 1944'te Ergani'de bitirdi. Daha sonra Maraş Ortaokulu'na parasız yatılı olarak kayıt oldu. 1947'de burayı bitirerek Gaziantep'te yine parasız yatılı lise öğrenimine başladı. Gaziantep Lisesi'nden 1950'de mezun edildi. Felsefe okumak istediği için İstanbul'a gitti. Babasının isteği ilahiyat fakültesiydi. Kendi parasıyla okuyamayacağını anlayınca, parasız yatılı kısmı bulunan siyasal bilgiler fakültesi sınavına girdi. Sınav sonuçlarını beklerken de felsefe bölümüne kayıt yaptırır; şayet sınavı kazanamazsa felsefe tahsili yapacaktır.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazanarak başladığı yüksek öğrenimini 1955'te fakültenin mali şubesinden mezuniyetle tamamladı. Mecburi hizmet sebebiyle Maliye Bakanlığı’nda Hazine Genel Müdürlüğü dış tediyeler muvazenesi bölümüne atandı.
Daha sonra maliye müfettişliği sınavına girer ve kazanarak ve 11 Ocak 1956'da müfettiş yardımcılığı görevine başladı. 1959 yılında İstanbul'da gelirler kontrolörüdür. Bir ara Ankara'ya çağrılıp Yeğenbey Vergi Dairesi'nde görevlendirilirse de kısa bir müddet sonra yine İstanbul'daki görevine döndü. Görevi icabı Anadolu'yu çok gezer ve birçok il, ilçeyi inceleme, tanıma fırsatı bulur. 1960 - 1961 yıllarında yedek subay olarak yaptığı askerlik görevinden sonra İstanbul’daki görevine kaldığı yerden devam etti. 1965'ten 1973'e kadar birço |
k kez istifa etti. 1973’ten bu yana da hiçbir resmi görev almadı.
İstanbul'da Diriliş Yayınları ve "Diriliş" dergisini kurdu. 1990 yılında "güller açan gül ağacı" amblemiyle Diriliş Partisi'ni kurdu. Yedi yıl partinin genel başkanlığını yürüttü. Ancak bu parti 19 Mart 1997'de üst üste iki defa genel seçime girmediği için kapatıldı. 2006 yılında kültür bakanlığı özel ödülü ile ödüllendirildi. Bakanlığa, ödülün para kısmının kültür sanat işlerine harcanmasını, diğer kısmınınsa posta ile bildirdiği adrese yollanmasını ricâ ettiği bir mektup yolladı. 2007 yılında Yüce Diriliş Partisi'ni kurdu ve halen partinin genel başkanlık görevini yürütmektedir. 2007 yılının nisan ayından beri her cumartesi akşamı, Yüce Diriliş Partisi İstanbul İl Başkanlığı'nda değerlendirme konuşmaları yapmaktadır. Bu konuşmalar partinin internet sitesinden canlı olarak yayınlanmaktadır. Karakoç, 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü fakat kendisine verilen plaket ve para ödülünü reddederek bu ödülü almaya gitmedi.
Karakoç şiirle ilgili görüşlerini yazmaya başladığı dönemlerden itibaren şiir anlayışını da yazmıştır. Bu konudaki düşüncelerini Edebiyat Yazıları adını verdiği 3 kitapta toplayan Karakoç'un Türk şiirinde son derece özgün bir yeri vardır. Onun şiiri metafizik bir şiirdir. Türk şiiri geleneksel yapısı itibarıyla aslında metafizik bir şiirdir. Ancak bu özellik Tanzimat'tan sonra değişir. Sadece Abdülhak Hamit'te metafizik bir ürperti söz konusu olur. Onunla tekrar başlayan bu anlayış cumhuriyetin ilk yıllarında Necip Fazıl Kısakürek'te ve Ahmet Kutsi Tecer'de kendini gösterir. Bunlardan başka Yahya Kemal ve Asaf Halet Çelebi'de de metafizik anlayış görülür. Fakat bu metafizik unsurlar adı geçen hiçbir şairin şiir anlayışını açıklamaz, anlatmaz.
YTÜ Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ali Yıldız'ın tespitiyle Türk şiirini metafizik bir esasa oturtan şair Sezai Karakoç'tur. Sezai Karakoç bunu modern şiirin diliyle yapmıştır. O, Batı edebiyatını da iyi incelemiş bir şairdir. Modern sanattaki soyutlamanın İslam anlayışına uygun olduğu düşüncesindedir ve şiirlerini bu yönde geliştirmiştir.
Edebiyat Yazıları I'deki ilk yazı metafizik ile ilgilidir. Bu, hangi kavramlara önem verdiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Poetikasını anlattığı ikinci yazı soyutlama ile ilgilidir. Nitekim modern sanat genel anlamda soyutlamaya dayanır. Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur, tamamlanması için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar yeni bir bağlama oturtması gerekir. Bunu da Diriliş kavramına bağlar.
Sezai Karakoç, şairin genel çizgilerini, ""pergünt üçgeni"" dediği üç ilkeyle anlatır. "Peer Gynt", Norveçli yazar Henrik İbsen’in en ünlü oyunlarından biridir. Karakoç, Pergünt’ün, hayatında bu ilkeleri yaşadığını belirtir ve bu ilkeleri şiire tatbik eder: Şair, Kendi Kendisi Olmalı: “Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yolu, değişmek, başkalaşmaktır.”
Şair, kendine yetmeli: "Eserinin tohumunu ve geliştirecek iklimini, şairin kendi varlığından alması anlamına gelir yeterlilik ilkesi. Yâni fildişi kuleyi biz dışına çeviriyoruz; evren şaire bir fildişi kule olmalı; şafakta kaybettiği güvercinleri, şair, bir ikindide bulabilmeli."
Şair, kendinden memnun olmalı: "Eserin şairini sevinçle titretmesi demek bu. Şair, eserini sevmeli. Onu okşamalı, ama yaramazlıklarına da göz yummamalı. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı onu kendini düzeltmeye kandırmalı ve bunu da inandırmalı ona. 'Beni andırıyor, ah, beni o' demeli."
Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşama sevinci değil “yaşatma sevinci”dir.
Rush
Rush şu anlamlara gelebilmektedir:
Alandroal
Alandroal belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Alentejo Central altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Alandroal şehri 1486 yılında Portekiz kralı II. João'nun buyruğuyla kurulmuştur.
Belediyede 6 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Alandroal'ın belediye başkanı Dr. João José Martins Nabais 'dir ve Sosyalist Parti listesinden 9 Ekim 2005'te seçilerek ikinci dönem belediye başkanlığına başlamıştır.
Yeşilkent, Gürpınar
Yeşilkent, İstanbul'un Büyükçekmece ilçesine bağlı Gürpınar semtinde yapılmış olan kooperatif site grubudur. Türkiye'de nokta zemin etüdünün yapıldığı ilk bölgedir. Her binanın kurulduğu alan ayrı ayrı zemin etüdü yapılmış, binalar radya temel üzerine kurulmuş ve perde betonlarla inşa edilmiştir.
Yeşilkent sitesi üç ada üzerine kurulmuş Yeşilkent 1, Yeşilkent 2 ve Yeşilkent 3 olarak toplam 45 bloktan oluşmaktadır. Her sitenin kendine ait ortak kapalı otoparkları bulunmakta olup otopark yerleri her dairenin tapusuna işlenmiştir. Siteler içerisinde ayrıca çocuk oyun alanları, tenis kortları, basket sahaları ve kamelyalar bulunmaktadır.
Tüm binalar Kat Mülkiyetine uygun olarak yapılmıştır. Binaların çoğunda İskan almış olup, Kat Mülkiyeti tapusuna geçilmiştir. Kalanlar ise iskan aşamasındadır.
Düden Şelalesi
Düden Şelalesi Antalya şehir merkezine yaklaşık 10 km uzaklıktadır. Kaynağını Kepez Hidroelektrik Santrali’nden alır ve Düdenbaşı denilen noktada yer yüzüne çıkar. Düden Çayı boyunca iki kola ayrılır. Antalya'ya yaklaşık 7 km uzaklıkta olan kolu Aşağı Düden (ya da Karpuzkaldıran Şelalesi) ve Varsak'a 1 km uzaklıkta olan kolu Yukarı Düden Şelalesi'dir. Bu iki kola ayrılan şelaler Akdeniz'e dökülür.
Aşağı Düden Şelalesi, Lara yakınlarında şehir merkezine 8 km. uzaklıktadır. Bu bölümü yaklaşık 40 metrelik falezlerden denize dökülmektedir. Çok yakınında Gençlik Parkı ve Karpuzkaldıran Askeri Tesisleri bulunur.
Yukarı Düden Şelalesi'ne aynı zamanda İskender Şelalesi de denilir. MÖ 334-333 yıllarında Pamphylia'yı fetheden Büyük İskender'in bu bölgeden geçerken atlarını sulattığı söylenmektedir. Yukarı Düden Şelalesi'nin bulunduğu alan 1970 - 1972 yılları arasında Devlet Su İşleri tarafından piknik ve mesire yeri haline getirilmiştir.
Francis Lai
Francis Lai (26 Nisan 1932 - Nice, Alpes-Maritimes, Fransa) Fransız besteci. Love Story (Aşk Hikâyesi) ve Un homme et une femme (Bir Kadın ve Bir Erkek) adlı unutulmaz filmlerin ve cok sayıda beğenilen film müziklerinin bestecisidir.
Resmi olmayan, yapitlarina iliskin pek cok bilgi iceren bir site:
Enternasyonal
"Müzik ile ilgili bu madde Enternasyonal adlı sosyalist marş hakkındadır, tarihi örgüt için Birinci Enternasyonal'e bakınız."
Enternasyonal (Fransızca: L'Internationale, Rusça: Интернационал), orijinali Fransızca olan ve birçok dile çevirilen şarkı, marş.
Fransızca orijinali 1870 yılında Eugène Pottier tarafından yazılmıştır ve Pierre Degeyter tarafından 1888 yılında bestelenmiştir. Bu beste tüm dünyada geniş bir kabul görmüş ve diğer dillerdeki çevirilerde de bu besteye sadık kalınmıştır.
Marş, Komünist Enternasyonal (Komintern)'de işçi sınıfının marşı olarak kabul edilmiştir. Komintern selamı sağ yumruk dirsekten kırık ve yumruk içi karşıya bakacak şekilde kaldırılarak söylenir.
Arraiolos
Arraiolos belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Alentejo Central altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 7 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Arraiolos'un belediye başkanı Jerónimo dos Lóios 'tur ve Birleşik Demokratik Koalisyon listesinden 9 Ekim 2005'te seçilerek belediye başkanlığına başlamıştır.
Emilio Colombo
Emilio Colombo (d. 11 Nisan 1920 – ö. 24 Haziran 2013) İtalyan diplomat ve politikacı, Hristiyan Demokrasi üyesi ve 1970 - 1972 tarihleri arasında İtalya Başbakanı. Avrupa ve İtalya politikalarında sözü geçen bir kişi idi. 1977-1979 yılları arasında Avrupa Parlamentosu başkanlığı görevinde bulunmuştur.
ReiserFS
ReiserFS, genel amaçlı, günlüklü bir bilgisayar dosya sistemidir. Namesys'te, Hans Reiser başkanlığında bir takım tarafından geliştirilmiştir. Henüz Pardus'ta bu dosya sistemi ile bir kurulum mümkün değildir.
Giuseppe Pella
Giuseppe Pella (d. 18 Nisan 1902 - ö. 31 Mayıs 1981) İtalyan Hristiyan Demokrat politikacı ve 1953'ten 1954'e kadar İtalya Başbakanı. Alcide De Gasperinin ölümünden sonra, 1954 - 1956 yılları arasında Avrupa Parlamentosu Başkanı olarak görev almıştır.
Mario Scelba
Mario Scelba (5 Eylül 1901 - 29 Ekim 1991), İtalyan Hristiyan Demokrat politikacı ve 1954'ten 1955'e kadar İtalya Başbakanı. 1969'dan 1971'e kadar Avrupa Parlamentosu Başkanı olarak görev almıştır.
Fusus'ül Hikem
Fusus'ül Hikem (Türkçe: Hikmetlerin Özü), ünlü sufi Muhyiddin Arabi'nin başyapıtı. Geleneksel tasavvufi eserlerden farklı metafizik ve teosofik içerikte bir eserdir. Eserde Kur'an-ı Kerim'de adı geçen 27 peygamber, hikmetin çeşitli yönlerinin tecessümü olarak ele alınır ve incelenir. Küçük boyutlu olan Fusus'un pek çok şerhi (izah, açıklama) yapılmıştır. İlk Türkçe şerh Abdullah Bosnevi'ye ö. Konya 1644, sonuncusu ise Ahmed Avni Konuk'a (ö.1938) aittir.
Fütuhat-ı Mekkiyye
Fütuhat-ı Mekkiyye sufi, düşünür Muhyiddin İbn Arabi'nin baş eseri. 37 sifir (defter) halinde tanzim edilen eser, Ekrem Demirli tarafından 18 cilt halinde Türkçeye tercüme edilmiştir. Ekrem Demirli'nin çevirdiği tercümede ilk 17 cilt 2 defterden, son cilt 3 defterden oluşmaktadır.
Macit Özcan
Macit Özcan (d. 1954, Karataş), eski Mersin Büyükşehir Belediyesi başkanı ve müzisyen.
İlk ve orta öğretimini Mersin'de tamamladı. 1975 yılında Çukurova Üniversitesi Mühendislik Yüksek Okulu'ndan, İnşaat Mühendisi olarak mezun oldu. 1976 yılında Çukobirlik Teknik Müdürlüğü görevine başladı. 1976 - 1978 yıllarında askerlik görevini yaptıktan sonra, Bayındırlık ve İskan Bakanlığında İnşaat Mühendisi olarak görev yaptı. 1979 yılında Adana 14. Yapı İşleri Bölge Müdürlüğünde, 1980 yılında İçel Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünde İnşaat Mühendisi olarak görev yaptı.
1982 yılında bu görevden kendi isteği ile ayrılarak, çeşitli firmalarda şantiye şefliği yaptı. 1984 yılından itibaren serbest ticaret hayatına başladı. 1999, 2004 ile 2009 yıllarında yapılan yerel seçimle |
rde CHP'den Mersin Belediye Başkanı seçilmiştir. 2014 seçimlerinde ise başkanlık yarışını Burhanettin Kocamaz'a kaybetmiştir.
26 Mart 2015 tarihinde eski Belediye Başkanı Macit Özcan hakkında yolsuzluk operasyonu adı altında tutuklama kararı çıkarılmıştır. 1 Oğlu ve 2 Kardeşi yolsuzluk sebebi ile tutuklanmışlardır.
Fernando Tambroni
Fernando Tambroni (d. 15 Aralık 1882 - ö. 18 Şubat 1963) İtalyan Hıristiyan demokrat siyasetçi ve 1960 yılnın dört ayı süresince İtalya Başbakanı. Başbakanlığı süresinceki en önemli olay, Movimento Sociale Italiano (İtalyan Sosyal Hareketi) adı verilen neo-Faşist Parti ve ona karşı ortaya çıkan Sol hareketlerdi. Başbakanlığı bıraktıktan iki yıl sonra, 1963'te hayatını kaybetti.
Diyap Yıldırım
Diyap Yıldırım, bilinen adıyla Diyap Ağa (d. 1852, Çemişgezek, Tunceli - ö. 1935, Divriği, Sivas), Zaza siyasetçi ve aşiret reisi, I. TBMM Tunceli milletvekili.
Dersim yöresindeki Ferhatuşağı aşiretinin reisi olarak özel öğrenim gördü. Hamidiye Alayları'nda milis komutan oldu. I. Dünya Savaşı'nda Siirt ve Bitlis'in Rus işgalinden kurtarılması savaşlarına katıldı. Ordu komutanı Mustafa Kemal Paşa ile dost oldu. Kurtuluş Savaşı başladığında Erzurum ve Sivas kongrelerini destekledi (1919). Ankara'da toplanan ilk TBMM'ye Dersim milletvekili olarak katıldı (1920-23).
Sakarya Meydan Muharebesi sırasında Yunan ordusunun Ankara yakınlarına kadar gelmesi üzerine meclisin Kayseri'ye taşınması söz konusu olmuş, tartışmalar sırasında söz alan Diyap Ağa, ""buraya savaşmaya mı yoksa kaçmaya mı geldik!"" diyerek Millî Mücadele'ye verdiği destek ve cesareti ile takdir toplamıştır. Doğu ve güneydoğu bölgelerinde halk yerel milis güçleri şeklinde Fransız ve İngiliz ordularına karşı koymuşlardır. Daha sonra Seyit Rıza'yla ilişki kurduğu gerekçesiyle (kızını Seyit Rıza ile evlendirmiştir) Diyarbakır'a sürülmüştür. Aşiretteki diğer kişilerde Divriği'ye zorunlu göç yapmışlardır.
Alcide De Gasperi
Alcide De Gasperi (d. 3 Nisan 1881 - ö. 19 Ağustos 1954) İtalyan devlet adamı ve siyasetçi. İtalyan Cumhuriyeti'nin ilk başbakanı olmuş ve 1953'e dek bu görevini sürdürmüştür. Avrupa Birliği'nin üç kurucusundan biri olarak kabul edilir.
Siyasi hayatına faşizm karşıtı olarak 1930'lu yıllarda başladı.
Nino Rota
Nino Rota (d. 3 Aralık 1911 - ö. 10 Nisan 1979) Italyan besteci. Baba filminin müziğini bestelemiştir. Bunun yanında birçok filminde müziğine imza atan Nino Rota, 1979 senesinde hayatını kaybetti.
Amerika Birleşik Devletleri'nin kolonileşme dönemi
Kolonileşme dönemi, Avrupalı göçmenlerin Kuzey Amerika kıtasına göç etmeleri ve bu topraklarda yerleşim ve üretim birimleri oluşturmasıyla, diğer deyişle, Kuzey Amerika'nın bu göçmenlerce iskan edilmesiyle başlayan süreçtir.
Amerikan kolonileri 1580-1588 yılları arasında İspanya’nın denetimi altında olmuşlardı. 1588 yılında İngiliz donanmasının İspanyol donanmasını yenilgiye uğratmasıyla Amerika kolonileri üzerindeki İspanyol denetimi son bulmuştur. Bu tarihten sonra Hollanda, Fransa ve İngiliz güçleri Amerika’daki kolonileri birer ikişer ele geçirdiler.
İngilizlerle giriştikleri ve yenildikleri iki deniz savaşından sonra Hollanda, 1667de Kuzey Amerika’dan çekilmek zorunda kalmıştır.
Fransa ise Kuzey Amerika’daki tüm kolonilerini 1763 tarihinde, Yedi Yıl Savaşları sonunda imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere’ye kaptırmıştır. Böylece Kuzey Amerika’daki kolonilerin tümü İngiltere’nin kontrolüne geçmiştir.
İngiltere, Yedi Yıl Savaşları’nın mali yükünü, yeni vergilerle kolonilerden çıkartmaya kalkışınca bu durum Kuzey Amerika kolonilerinde huzursuzluk yaratmıştır. 1774 yılında Onüç Koloni'nin başlattığı Amerikan Bağımsızlık Savaşı 1776 yılında bağımsızlık ilanıyla sürmüş, Fransa’nın da desteklemesiyle 1782 yılına kadar sürmüştür. Bu tarihte İngiltere Amerika’nın bağımsızlığını kabul etmiştir.
Avrupalı göçmenlerin Kuzey Amerika'yı iskanı, diğer sömürge kolonilerinden çok farklı yapısal özellikler taşımaktadır. Her şeyden önce bu kolonileşme, "yukarıdan aşağıya" değil, "aşağıdan yukarıya" oluşmuştur. Avrupa'nın sömürgeci devletlerinin, sömürge imparatorluklarının bağlantı noktaları olarak oluşturdukları kolonilerden farklı olarak Kuzey Amerika'da kolonileşme, Avrupa'da süregelmekte olan yoksulluk, işsizlik gibi sorunlardan kurtulmak, kendi yaşam düzenini kurmak isteyen insanlar tarafından oluşturulmuştur. Kuzey Amerika'ya yerleşen bu insanlar hiçbir şekilde, belirli bir düzeyde servet sağladıktan sonra ülkelerine dönmeyi düşünen insanlar değillerdi, o topraklarda yerleşmek, o toprakları ülke edinmek isteyen göçmenlerdi ve bu topraklara doğal olarak aileleriyle birlikte gelmişlerdi.
Kolonilerde oluşan ekonomik ve politik yapılar da Avrupa'dakinden farklı olmuştur. Avrupa'daki gibi bir monarşi, bir aristokrasi yoktur. Aristokrasinin ve monarşik yönetimlerin yol açtığı bir takım sınırlama ve engellerden baştan itibaren bağımsız olan koloni ekonomileri, geniş bir serbestlik içinde işleyebilmiştir.
Öte yandan, tarımsal arazilerin kuşaklar boyunca miras yoluyla bölünmüş olmaması da kolonilerin tarımsal üretiminde daha yüksek bir verimliliği sağlanmasına yol açmıştır. Çünkü tarımsal işletmeler, düşük verimliliğe yol açacak ölçüde bölünmüş değildir.
Abdullah Tırtıl
Abdullah Tırtıl, (d. 1923, Merzifon-ö. 25 Haziran 1996, İstanbul), Türk asker, 1982-1984 arasında İstanbul Belediye Başkanı.
1923 yılında Merzifon'da dünyaya gelen Tırtıl, 1944 yılında Kara Harp Okulu'ndan topçu subayı olarak mezun oldu. 1978 yılında korgeneralliğe yükselerek Jandarma Genel Komutan Yardımcılığı'na ve daha sonra da 2. Kolordu Komutanlığına atandı. 1982'de emekliye ayrıldı. 12 Eylül Dönemi'nde atandığı İstanbul Belediye Başkanlığı görevini 1984 yerel seçimlerine kadar sürdürdü.
Franz Anton Mesmer
Franz Anton Mesmer (23 Mayıs 1734 - 5 Mart 1815) Alman hekim, aynı zamanda "mesmerizm"in kâşifi. Buluşunu kendisi "magnétism animal" olarak adlandırmıştır. Mesmer göre gözle görülmeyip,ölçülemeyen hayat enerjisinin (bir çeşit manyetik enerji) çeşitli kanallar ile başka alanlara akışını sağlayarak hastalarını tedavi etmeye çalışmıştır. Mesmer'in bu fikirlerinin ve uygulamalarının evrimi James Braid'in 1842'de hipnozu keşfetmesini sağlamıştır.
Salih Bozok
Salih Bozok (1881, Selanik - 25 Nisan 1941, İstanbul), Türk asker ve siyasetçi. Mustafa Kemal Atatürk'ün çocukluk arkadaşıydı ve daha sonra yâverliğini yaptı. Atatürk'e en yakın kişi olarak bilinir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Selânik'ten mahalle ve okuldan arkadaşı, yaşça da akranıydı. Harp Okulu'nu aynı yıl bitirdiler. Kendisi jandarma sınıfına seçildi, Mustafa Kemal ise Harp Akademisi'ne devam ederek kurmay oldu. "Millî Mücadele"yi düzenlemek üzere Anadolu'ya geçmeden önce ve Suriye Cephesi'nde bulunduğu sırada Mustafa Kemal Paşa, Salih Bey'i "başyâver" görevine tâyin ederek yanına çağırdı. Sürekli beraberlik böyle başladı. Mustafa Kemal Paşa, meclis başkanı iken "meclis başkanlığı yâverliği", Mustafa Kemal Atatürk cumhurbaşkanı seçildikten sonra da "cumhurbaşkanlığı yâveri" olarak görev yaptı.
Yarbay rütbesinde emekliye ayrıldıktan ve TBMM 2. Dönem'de ("o dönemdeki adı Bozok olan Yozgat'tan") milletvekili seçildikten sonra da Mustafa Kemal'in yakınında kaldı. 4. Dönem'e kadar Yozgat ve daha sonraki dönemlerde Bilecik milletvekili seçildi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü üzerine, ""Başkomutan yaversiz gidemez!"" diyerek uzun süredir planladığı gibi kalbine kurşun sıkarak intihar teşebbüsünde bulundu. Söz konusu bu intiharın da son sahne olarak kullanıldığı, Zülfü Livâneli tarafından senaryosu yazılarak yönetilen Vedâ filminde ise; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Salih Bozok'un yakın ilişkisi, dostlukları ve birlikte verdikleri mücadele dolu yıllar beyaz perdeye aktarılmıştır. Kurşunun kalbini sıyırması nedeniyle hayatta kaldı. Atatürk olmadan geçen kısa yaşamında milletvekilliği yaptı ve 25 Nisan 1941 tarihinde vefat etti.
Atatürk'le dostlukları eskiye dayanmaktadır. O da Atatürk gibi, Selanik doğumlu. Yaşları da yakın. Selanik'ten mahalle komşulukları, hatta uzaktan akrabalıkları var. İlk subaylık yıllarında beraberler. 1908'de hürriyetin ilanından sonra yolları yine Selanik'te kesişiyor. Atatürk'ün onu daha o yıllardan "ömür boyu yoldaş" olarak seçtiğini gösteren ilginç bir sahne vardır:
Selanik'te meşhur Olimpos Gazinosu'nda oturdukları bir akşam, Mustafa Kemal sofradaki dostlarına ileride nasıl iktidara geleceğini anlatır. Sonra da orada bulunanlara gelecekteki görevlerini açıklar. Masadakiler; Fuat Bulca, Nuri Conker, Fethi Okyar ve Salih Bozok hayretle izler onu. Herkese görev bölümü yapıldıktan sonra, sıra Bozok'a gelince, Salih der seninle hiç ayrılmayacağız. "Seni kendime yâver yapacağım." Masadakiler sorar:
"Peki sen ne olacaksın?"
Yanıt kısadır:
"Ben, size bu görevleri verecek adam olacağım."
Yönetmenliğini Zülfü Livaneli'nin yaptığı Veda adlı filmde Serhat Kılıç tarafından canlandırıldı.
Selma Rıza Feraceli
Selma Rıza Feraceli (d. 5 Şubat 1872 - ö. 5 Ekim 1931), ilk Türk kadın gazeteci, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin tek kadın üyesi, Hilal-i Ahmer Cemiyeti genel sekreteri ve yazar.
Tanzimat döneminin ilk Türk kadın gazeteci ve romancılardan birisi olan Selma Rıza Hanım, Paris'teki Jön Türkler'in liderliğini yapmış Ahmed Rıza Bey'in kızkardeşidir.
1897’de kaleme aldığı "Uhuvvet" romanı kadın hakları konusuna yer veren öncü romanlardan biri olarak değerlendirilmektedir.
1872’de İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Şura-yı Devlet ve Meclis-i Âyan üyelerinden Ali Bey, annesi ise Avusturyalı asil bir ailenin İslamiyet’e geçmiş kızı Nâile Hanım’dır. Selma, çiftin yedi çocuğunun en küçüğü idi. Evde özel ders alarak yetiştirildi; iyi derecede Fransızca öğrendi. Eğitiminde, ağabeyi Ahmed Rıza’nın büyük etkisi oldu.
Ağabeyi 1889’da Fransa’ya gitmiş ve orada Jön Türk hareketine katılmıştı. Selma Rıza, Ailesinden gizlice İstanbul'dan kaçarak Paris'teki ağabeyinin yanına gitti ve eğitimini Sorbonne Üniversitesi'nde sürdürdü. Paris’te on yıl yaşadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti Paris şubesine üye oldu. |
Cemiyetin tek kadın üyesi idi. Ahmed Rıza Bey’in çıkardığı ve Fransızca olarak yayımlanan Meşveret Gazetesi'nde; Türkçe olarak yayımlanan Şuray-ı Ümmet Gazetesi'nde çalıştı. İlk Türk kadın gazeteci ünvanını Paris yıllarındaki çalışmaları ile aldı.
1897'de ""Uhuvvet"" (Kardeşlik) adlı romanını yazdı ancak yayımlamadı. 1899 yılından itibaren “sosyal açıdan kadın” konusu ile ilgilendi; bu konuda bir uzman kabul edildi.
Selma Rıza, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı üzerine İstanbul'a döndü. Yurda dönüşünden sonra gazetecilik yapmadı ancak sosyal hayatta rol almaya devam etti. Meşrutiyet'in ilanından sonra yeniden teşkilatlandırılan Hilal-i Ahmer Cemiyeti'inde çalıştı. Beş yıl boyunca genel sekreterlik yaptı ancak yönetimdekilerle görüş ayrılığına düşünce kurumdan ayrıldı.
1910-1912 yılları arasında iki roman daha yazdı ancak yayımlamadı. Hanımlara Mahsus Gazete ve Kadınlar Dünyası gibi yayın organlarında yazılar yayımladı. İstanbul’da Müslüman Osmanlı kadınları için okullar açılması uğrunda mücadele etti. Meclis-i Mebusan reisi oaln ağabeyi Ahmed Rıza’nın da ön ayak olmasıyla Kandilli’deki Adile Sultan Sarayı’nın Türkiye’nin ilk yatılı kız lisesi olarak açılmasına yardımcı oldu.
1931 yılında hayatını kaybetti.
Karamollauşağı, Şereflikoçhisar
Karamollauşağı, Ankara ilinin Şereflikoçhisar ilçesine bağlı bir mahalledir.
Mahallenin adının nereden geldiği ve geçmişi hakkında bilgi yoktur.
Mahallenin gelenek, görenek ve yemekleri hakkında bilgi yoktur.
Ankara il merkezine 165 km, Şereflikoçhisar ilçesine 11 km uzaklıktadır. İlçe merkezinin güney batısında bulunmaktadır. Mahallenin 2000 nüfus sayımı sonuçlarına göre toplam nüfusu 43'dür. Tuzgölünün hemen kıyısında bulunan köy Hamzalı , Bola Yaylası, Çavuşköy ve Kazanlı Yaylası ile birlikte Karşıköy olarak adlandırılır. Tekel tuz tesislerinin hemen yakınındadır.
Mahallenin iklimi, karasal iklim etki alanı içerisindedir.
Mahallenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Mahallede, ilköğretim okulu yoktur fakat taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Mahallenin içme suyu şebekesi vardır ancak kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.
Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı
Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı, 16 Ağustos 1960'ta kabul edildi. Britanya kolonisi iken, bayrak şu şekildeydi:
Bayrağın zemini mavi renkteydi,ancak sol üst köşede Birleşik Krallık bayrağı ve sağ yarıda da orta kısımda üst üste birbirine paralel duran iki aslan vardı.(sağdan 2. resme bakınız)
Ancak Birleşik Krallık Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tanıdığı zamanlar bu bayrak kullanılmadı.
Bayrak şu şekilde idi:
Bayrağın zemini beyaz olup ortada Kıbrıs Cumhuriyeti haritası vardı. Ancak haritanın içi beyazdı ve sarı renkle(pantone 144-C) çerçevelenmiştir. Altında da iki zeytin dalı vardı.
1974'teki Kıbrıs Harekâtı sonrası adanın, fiili olarak ikiye bölünmesine rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından kullanılmaya devam edildi.
Bayrak, Kıbrıslı Türk ressam İsmet Güney tarafından çizildi. Kosova'nın bağımsızlığını ilan etmesine kadar uzun süre üzerinde bir ülkenin haritası bulunan tek resmi bayraktı. Adadaki iki toplumun ortak bayrağının "tarafsız" olması gerektiği düşünüldüğünden, Türk ve Yunan bayraklarındaki kırmızı ve mavi renklerden özellikle kaçınıldı. Barışı simgeleyen beyaz zemin üzerine Kıbrıs adasının haritası, antik çağlardan beri işletilen ve adaya adını veren bakır madenlerini simgeleyen sarı renkle (pantone 144-C) temsil edilmiştir. Haritanın altında yine barışı temsil eden ve adada bol bulunan bir bitki olan iki yeşil (pantone 336-C) zeytin dalı bulunur. Bayrağın ebatı 3:5 oranındadır.
Borba
Borba belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Alentejo Central altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 4 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Estremoz
Estremoz belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Alentejo Central altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Estremoz uluslararası alanda beyaz mermer yataklarıyla tanınır. Çok eski zamanlardan beri çıkarılan bu mermer, Évora'da bulunan Roma tapınağında da kullanılmıştır. Évora Katedrali'nin sunaktaşı da bu beyaz mermerdendir.
Tarım borsası bulunan şehirde, seramik, şarap ve zeytinyağı üretimi yapılmaktadır.
Belediyede 13 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Estremoz'un belediye başkanı José Alberto Fateixa Palmeiro 'dur ve Sosyalist Parti listesinden 9 Ekim 2005'te seçilerek belediye başkanlığına başlamıştır.
MPEG-1
MPEG-1 MPEG grubu tarafından standartları kabul edilmiş ses ve görüntü kodlama biçimidir. MPEG-1 görüntü biçimi VCDler tarafından kullanılır. Görüntü kalitesi VHS kasetlerinin bit oranına yaklaşıktır. MPEG-1 ses katmanı 3 popüler MP3 biçiminin uzun ismidir. Daha ucuz ve güçlü çözücü donanım kartlarının çıkmasıyla MPEG-2 ve MPEG-4 gibi bazı biçimler geliştirildi. Bu yeni biçimler daha karışık ve daha hızlı donanım gerektirmelerine rağmen, daha iyi sıkıştırma ve görüntü kalitesi sağlamaktadırlar.
MPEG-2
MPEG-2 MPEG grubu tarafından standartları kabul edilmiş ses ve görüntü kodlama biçimidir. ISO/IEC tarafından 13818 uluslararası standart olarak belirlenmiştir.
MPEG-2 genellikle uydu yayınları ve kablolu televizyonlar dahil canlı yayınlar için ses ve görüntü sıkıştırmasında kullanılır. Ayrıca MPEG-2 bazı değişikliklerle DVD filmlerinin kodlanmasında kullanılır.
Yeğegnadzor
Yeghegnadzor (Ermenice: Եղեգնաձոր) Ermenistan'ın Vayots Dzor İdari Bölgesi'nin yönetim merkezi. Şaraplarıyla ünlüdür. Eski adı Keşişkent'tir. Şehirde başkent Erivan'ın 123 km güneyinde yer alan Serkoghunk nehri bulunur. Serkoghunk nehri deniz seviyesinden 1194 metre yüksekliktedir.2009 yılındaki sayıma göre nüfusu yaklaşık olarak 8200'dür ve şehrin belediye başkanı Sirekan Babayan'dır. Kentin en önemli sanayi firması şarap fabrikasıdır ve elektro-mekanik aletler üretimi yapan pek çok firma bulunur. Mücevher, tekstil, konserve besin üretimi de yapılan şehirde halkın en önemli geçim kaynağı tarımdır.Şehirde 4 halk eğitim kursu, 3 anaokulu, 1 orta ve yüksekokul, 1 müzik ve sanat okulu, 1 spor okulu vardır. Şehrin sahip olduğu jeolojik müze 2002 yılında açılmıştır. Ayrıca kent Arpa Yeghegnadzor adında bir futbol kulübüne sahiptir.
VP7
TrueMotion VP7 On2 Teknolojileri tarafından geliştirilmiş VP3, VP5 ve TrueMotion VP6'nın devamı olan görüntü çözücüdür. On2 Teknolojileri bu biçimin MPEG-4 ve H.264 sınıfındaki kodlayıcılarından daha çok sıkıştırdığını iddia etmektedir.
İcevan
İcevan (Ermenice: Իջևան, "İstibulağ" ve "Karavansara" olarak da bilinir), Ermenistan'ın, Tavuş İdari Bölgesi'nin idari merkezidir. Bölgenin kuzey bölümünde yer alır. Erivan'a 142 km uzaktalıktadır.
Ahşap işçiliği, şarap yapımı başlıca gelir kaynaklarıdır.
Önceden Azerbaycan topraklarında yer alan şehir daha sonra Ermeniler tarafından işgal edilmiştir.
Hrazdan
Hrazdan (Ermenice: Հրազդան, 1827'den önce Aşağı Akta, 1827-1935 arası Nizhnyaya Akhta) Kotayk bölgesinin merkezidir. Hrazdan şehrinin adı Orta Farsça'daki "Frazdan" 'dan gelir. "Farzdan" Zerdüşti mitolojisindeki bir terimdir. Ermenistan'ın nüfus bakımından en büyük 4. şehirdir. Soyvet Rusya zamanında ağır sanayii merkeziydi.Türkiye ile Ermenistan arasında 06_09-2008 tarihinde Hrazdan şehrinde Dünya kupası karşılaşması olmuş ve Türkiye bu maçı 2-0 kazanmıştır. Özellikle Türkiye Cumhurbaşkanın bu maça katılması Türk ve Ermeni tarihi için büyük bir öneme sahibtir. İlk kez bir cumhurbaşkanı Ermenistan'ı ziyaret etmiştir. Dünya kupasının başladığı günlerde meydana gelen Gürcistan olayları ve Osetya sorunuyla Türkiye'nin gündeme getirdiği Kafkas İttifakı Projesi ilk kez hayat bulma imkânına kavuşmuştur. T.C. Cumhurbaşkanın yaptığı bu ziyaret içte ve dışta olumlu ve olumsuz büyük tepki çekmiştir.
Évora
Évora belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Alentejo Central altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Roma İmparatorluğu zamanında Ebora Cerealis diye bilinen antik yerleşimin adı Jül Sezar döneminde Liberalitas Julia diye değişmiştir.
Belediyede 19 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Évora'nın belediye başkanı Dr. José Ernesto Ildefonso Leão de Oliveira 'dir ve Sosyalist Parti listesinden 9 Ekim 2005'te seçilerek ikinci dönem belediye başkanlığına başlamıştır. Kentin tarihi bölümleri 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilmiştir.
Cem Dinç
Cem Dinç, (d. 23 Haziran 1985 - Bassum, Almanya), Türk basketbolcu. 2.10 m. boyundaki oyuncu ABD'deki Indiana Üniversitesi'nin takımı Indiana Hoosiers'da pivot pozisyonunda görev yapıyor.
Almanya'da Türk baba ve Alman anneden 1985 yılında doğan Cem'in babası da doktorluğunun yanı sıra üst düzey atletti. Babasının atletizmle ilgilenmesi ile sprintini ve zıplama yeteneğini küçük yaşta geliştirdi. Almanya'da lise takımında oynarken dikkat çekti. Daha sonra yerel ligde oynarken NCAA'de görev yapan Ali Ton tarafından keşfedildi ve Türkiye millî basketbol takımı baş antrenörü Bogdan Tanyeviç'in yardımcılarından Orhun Ene'ye tavsiye edildi. Orhun Ene ve Bogdan Tanyevic'in de beğenisini kazanan Cem Dinç'in Türk kimliği ve pasaportu bulunmaması sebebiyle özel çabalarla Türk vatandaşlığına geçirildi ve Türkiye millî basketbol takımı'na çağrıldı. Cem Dinç, bundan önce ilk olarak Alman genç millî takımına seçilmiş ve Alman takımı ile dostluk maçlarında oynamıştı. Beğenilince resmî olarak Alman millî takımında oynatılmak istenmişti. Ancak Cem Dinç bu esnada Türkiye millî basketbol takımı'nı tercih etti.
Jabba the Hutt
Jabba the Hutt, Star Wars (Yıldız Savaşları) serisinde geçen kurgusal karakterlerden biridir. İlk olarak filminde ortaya çıkmıştır.
Sümüklü böceğe benzeyen bir görünüşe sahip, obez bir yaratık görüntüsündedir. Filmde "Jabba", büyük bir lateks kukla tarafından canlandırılmıştır. Fakat diğer filmlerde bilgisayar efektleri yardımı ile ekrana yansımıştır. Filmlerin yanı sıra, "Jabba the Hutt", Star Wars literatürünün de bir parçasıdır. |
Bazen tam ismi olan Jabba Desilijic Tiure olarak da anılır.Gamorrean'lar gibi çeşit çeşit askerleri ve Sarlacc ile Rancor gibi çeşit çeşit yaratıkları vardır.
1.Bölümde Boonta yarışlarında görülmüştür.
4. Bölümde, ilk önce kendisine borcu olan Han Solo'nun başına ödül koymuştur, kelle avcısı Greedo ona olan borcunu hatırlatarak tehdit ederken Han Solo, Mos Eisley Cantina'da Greedo'yu öldürmüştür. Daha sonra Jabba'nın ilk çıktığı sahne yani Han Solo ve Chewbacca, Leia'yı kurtarmak için Millenium Falcon'un yanına giderken karşılaştıklarında Jabba onunla anlaşıyormuş gibi yapar, ancak Han Solo bunun gösterişten ibaret olduğunu bilir.
5. Bölümde birçok ödül avcısı Solo'yu ararken Darth Vader, Boba Fett'le anlaşma yapar ve Bespin, Bulut Şehri'nde Lando Calrissian aracılığıyla Han Solo'yu yakalar ve Karbon Dondurucu odasında Karbonitte dondurulur. Çaresiz kalan Leia, Chewbacca ve Vader'la yaptığı Işın kılıcı düellosunda yenilen Luke Skywalker, Lando ile de anlaşarak Jabba'nın Sarayına düzenleyecekleri yok etme ve Solo'yu kurtarma planlarına başlarlar.
6. Bölümde ilk önce C-3PO ve R2-D2, daha sonra Chewbacca ve Bousshh kelle avcısı olan Leia Jabba'nın Sarayına girer. Leia ve Chewbacca'nın Han Solo'yu kurtarmayı denerken oyunları anlaşılınca, Jabba, Chewbacca'yı mahzene attırır, Leia'yı da kendi özel kölesi yaparak yanında zincirle esir tutar. Sonra Solo'yu Ürkütücü bir ortamı olan sarayında, Bib Fortuna, Salacious Crumb, Max Rebo Bandosu, birçok Gamorrean korumalarıyla, yardımcılarıyla, ilginç yaratık-nöbetçileriyle, köle kızlarıyla ve de büyük taht oturma odasının altındaki korkunç Rancor canavarıyla Jabba yapılan en ufak hatayı affetmez ve korkunç öldürme yöntemleriye cezalarını verir. Ayrıca, Lando Calrissian sarayda yardımcı koruma olarak kalmaktadır. Daha sonra Luke Skywalker saraya gelerek gücü ve zoru kullanmadan konuşmayı dener, Jabba ile anlaşamaz tartışırlar. Jabba onu korkunç Rancor'un yanına attırır. Rancor'u öldüren Luke, Han ve Chewie kum denizine, çöl mavnasında bir o kadar korkutucu olan Sarlacc canavarına attırılmak üzerine götürülür. Luke, R2-D2'nin içine sakladığı ışın kılıcıyla cesurca savaşır ve ilk önce korumaları ve nöbetçileri Sarlacc'a döker. Boba Fett'te memnunlukla Sarlacc'ın midesine düşer. Leia ile telaşlı Jabba, Sarlacc'a dökülen yardımcıları ve küçük çöl yelkenlilerini izlerken, Leia önündeki mavnayı aydınlatan lambayı kırarak bağlı olduğu zincirle Jabba'yı boğarak, Jabba'ya hayatıyla Solo ve kendisine verdiği utanç, düşmanlık, zenginlik hırsı ve kin borcunu ödettirir. Tüm mavna ve yelkenliler yok olurken Luke, Leia, Chewbacca, Lando, R2-D2 ve C-3PO hızla ordan uzaklaşır.
Böylece çok güvenli, tehlikeli ve zengin olan Jabba'nın hayatı, hayatındaki ilk yenilikle; borcunu almadan onu güvenli kılan korumaları ve yardımcıları ile kül olup gitmiştir.
İsmet Güney
İsmet Vehit Güney (1932, Limasol - 23 Haziran 2009, Lefkoşa), Kıbrıs Türkü ressam, karikatürist, halen Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından ulusal bayrak olarak kullanılan Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı'nın tasarımcısı.
II. Dünya Savaşı'nda İngiliz ordusunda görev yaptı. O yıllarda İngiltere yönetiminde bulunan Filistin'e bağlı Hayfa'daki İngiliz Askeri Akademisinde askeri konuların yanı sıra resim eğitimi de aldı. İbrahim Çallı ile tanıştı ve birlikte çalıştı. Çallı gibi o da izlenimci resim akımından etkilendi. 1947'de kişisel sergisini açan ilk Kıbrıslı Türk ressam oldu. Eserleri pek çok karma ve kişisel sergide yer aldı, ödüller kazandı. Karikatürleri "İstiklâl" ve "Köylü" gibi Kıbrıs gazetelerinde yayımlandı. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bayrağının, ambleminin ve Kıbrıs Lirasının tasarımlarını yaptı. Bizzat Kıbrıs Cumhurbaşkanı III. Makarios, İsmet Güney'in tasarımlarını resmi bayrak ve amblem olarak seçti. 1977'ye kadar Lefkoşa Türk Erkek Lisesi'nde resim ve sanat tarihi öğretmenliği yaptı. 1986 yılında KKTC hükümeti kendisine Kültür Sanat Hizmet Ödülü verdi.
24 Haziran 2009 tarihinde Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezinde Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın da katıldığı bir törenden sonra Lefkoşa Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Alburz Koleji
Alburz Koleji; 1873'de Amerikan misyoneri James Besset tarafından kurulan bir okuldur. Tahran'ın ünlü ve eski okullarındandır.
E-6 işlemi
E-6 banyo (kısaca E-6 olarak da bilinir) renkli saydam filmlerin yıkanmasında kullanılan kimyasal maddenin ismidir.
Renkli saydam işlemlerindeki bazı özel kimyasalların aksine (Kodachrome K-14 gibi) E-6 işlemi amatörlerce, siyah-beyaz ya da C-41 renkli negatif banyolarında kullanılan ekipmanla yapılabilir. Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, E-6 işleminin siyah-beyaz işleme göre çok daha fazla ısıya hassas olmasıdır. Bu nedenle bain-marie kullanılarak işlemin sabitlenmesi (stabilizasyon) önerilir.
Buna karşın, K-14 işlemi ve eski Kodachrome işlemleri E-6'ya göre çok daha karmaşık işlemlerdir ve ancak özel ekipmanla uygulanabilir.
E-6 1976 yılında saydamlığı zamanla bozulan E-3 ve içeriğindeki çok zehirli Tertiary Butyl-Amine Borane (TBAB) nedeniyle kullanılması istenmeyen E-4 kimyasallarına bir alternatif olarak yaygınlaştı. Standart işlem 6 basamaklı bir süreçte tamamlanırken; hızlı/hobi işleminde 3 aşama bulunur. Durulama, yıkama, sabitleme banyosu ve stabilizatör bu işlemler arasında sayılmamıştır.
İbid
Ibid, Latince ibidem'in kısaltmasıdır ve "aynı yerde, aynı eserde" demektir. Türkçede a.g.e. (adı geçen eser), a.y. (yazara ait son zikredilen yer), a.e.(aynı eser,yer) şeklinde dipnot göstermede kullanılır.
Bir metinde 1 ve 2 numaraları konulup altta dipnotu verildiğinde,
1. Ahmet Sezer, Wikipedia, İstanbul 2006, s. 5.
2. a.g.e., s. 6.
şeklinde bir esere ikinci kez atıf yapılıyorsa Ibid (a.g.e.) yazılır.
Op cit
Op cit, Latince "opus citatum" ve "opere citato"nun kısaltmasıdır. Dipnotlarda kullanılır. Türkçede a.g.y. (adı geçen yapıtta), a.g.e. (adı geçen eserde) şeklinde kısaltılır. Ibid'den farkı, Ibid'in bahsi yapılan eserin hemen ardından ikinci kez yinelenmesinde kullanılmasına karşılık, Op cit'in bahsi yapılan eserden sonra araya bir başka eser girdikten sonra birinci esere atıf yapılacağı zaman kullanılmasıdır.
1. Ahmet Sezer, "Wikipedia", İstanbul 2006, s. 5
2. Mehmet Arslan, "Vikisözlük", İstanbul 2006, s. 6.
3. Sezer, a.g.e., s. 5-6.
Loc cit
Loc cit, Latince "loco citato"nun kısaltmasıdır. Aynı esere göndermeleri yinelememek için dipnotlarda kullanılır. Evvelce adı geçen eserde demektir. Türkçede standart olarak a.g.e. (adı geçen eser) kullanılır.
Thomas J. Abercrombie
Thomas J. Abercrombie (13 Ağustos 1930; Stillwater, Minnesota – 3 Nisan 2006; Baltimore, Maryland), Amerikan muhabir ve fotoğrafçı.
Fotoğraf çekmeye küçük yaşta başladı. 1994 yılında emekli olana dek National Geographic dergisinde çalıştı. Japonya, Kamboçya, Tibet, Venezuela, İspanya, Avustralya, Alaska ve Brezilya'dan haber yaptı. Güney Kutbu'na giden foto muhabiri oldu. Jacques Cousteau ile dalış yaparak sualtı fotoğrafları çekti.
Asıl ününü İslam coğrafyasına yaptığı geziler ve yayınladığı 16 makale ile kazandı. Bu coğrafyayı büyük bir ustalıkla fotoğrafladı ve içtenlikle anlattı. Çalışmaları sırasında İslam dinini kabul etti.
Çıktığı gezilerde çok zengin ekipman kullanmasıyla tanındı.
PSPad
PSPad, Windows için metin ve kaynak kodu yazılımıdır. PHP, Perl, HTML, Java dillerini desteklemektedir. Türkçe dil desteği vardır.
Yazarı Jan Fiala'dır. Pek çok dil için ortak bir geliştirme aracıdır. 1 000 000 üzerinde kişi download etmiştir. Plug in desteği, ftp manager, sık kullanılanlar, file explorer gibi pek çok güzel özelliğe sahiptir.
Özgür bir yazılımdır.
Kış
Kış, 4 mevsimden biridir. Eski dilde "Zemheri" ismiyle de anılırdı. Kuzey yarım küre için Aralık, Ocak, Şubat aylarından oluşur. Bu mevsim mevsimlerin en soğuğu olup hava sıcaklığı eksilere doğru düşer ve bu düşmeyle kar ve yağmur yağışı artar. Türkiye'de kış ilk olarak Kuzey Doğu Anadolu Bölgesi'nde başlayarak batıya doğru ilerler. Türkiye'de karlı gün en çok Doğu Anadolu Bölgesi'ndedir. Kış mevsiminde hava sıcaklığı çoğu bölgelerde sıfırın altına iner ve don olayı gerçekleşir. Kış mevsiminde Güneş ışınları Kuzey yarım küreye yatay olarak gelir. Bu nedenle hava oldukça soğuk olur. Türkiye'de ağır kış koşullarına en çok Doğu Anadolu Bölgesi'nde rastlanmaktadır. Örneğin Erzurum'da kar kalınlığı bazı yıllarda 1 metreye kadar ulaşmaktadır. Erzurum ve yöresinde hava sıcaklığıda - 35 °C derecelere kadar düşmektedir. Kış mevsiminde insanlar burada daha kalın ve yünlü kıyafetleri giymeyi tercih ederler. Ayrıca kar sayesinde kış turizmi de canlılık kazanır. Öte yandan miladi yılbaşı Kuzey yarım kürede kış mevsiminde kutlanır.
Bobsled
Bobsley, kızağa benzer bir araçla, özel olarak yapılmış dar ve eğimli bir parkurda kayılarak yapılan Kış Olimpiyatları sporudur. İsviçre'de bulunmuştur.
Azap Yolu
Azap Yolu, Max Allan Collins'in aynı isimli eserinden uyarlanan Sam Mendes'in yönettiği, Tom Hanks, Jude Law ve Paul Newman gibi isimleri bir araya getiren 2002 yapımı bir filmdir.
Filmin ana temaları, babalar ve oğullar arsındaki karşılık sevgi bağı, ihanet, sadakat, intikam ve kurtarma arayışını kapsar. Azap Yolu başlığının iki temel sebebi vardır. Birincisi, kasabanın "Azap" adını taşımasındandır. İkincisi ise Katolik inanca göre cinayete eşlik edenin sonsuza dek lanetlenmesi tehditidir.
Michael Sullivan Sr. (Hanks), Illinois'daki Kaya Adası'nda İrlandalı Amerikan organize olmuş bir suç patronu olan John Rooney'in (Newman) güvenilir bir elemanıdır. Büyük Savaş'ta öksüz bir asker olan Sullivan, çocukken yaşlı bir adam tarafından evlat edinilmiştir ve ergenliğinin sonlarından başlayarak onunlar çalışmaya devam ediyordur. Rooney, Sullivian'a kendini beğenmiş ve güvensiz Connor Rooney (Craig) olan gerçek oğlundan ve mirasçısından bile daha yakın davranarak onu vekili olarak görür. Connor'ı asıl korkutan, babasının Sullivan'ın Peter ve Micheal Jr. adındaki oğullarına torunlarıymış gibi davranmasıdır.
Micheal Jr. ve Peter, babaları ile Connor ara |
sındaki gizli sürtüşmenin büyüdüğünü fark ederler. Babalarının mesleği onlara belirsiz görünür ve Peter'in sorularına rağmen, babaları yaptığı gizli şeylerle ilgili olarak sessizliğini bozmamaktadır. "Bay Rooney için görevler" özellikle de Michael Jr.'ın ilgisini çekmektedir.
Büyük olan Sullivan ve Connor, Finn McGovern ile uğraşmak için Rooney tarafından eğitilmişlerdir. 12 yaşındaki Michael Sullivan Jr., Michael Sullivan ve Conner Rooney'den habersizce arabaya saklanır ve Connor'ın babasının isteklerine karşı geldiği ve McGovern'ı öldürdüğü sahnelere tanıklık eder. Bunu fark eden Connor, başarısız bir kaçış girişimi sonrasında babasıyla birlikte Michael Jr.'ı yakalar. John Rooney başıboş hareketlerinden ötürü bir özür beklediği oğlunu rezil ederken, şok geçiren Baba Sullivan sır tutması için bağırır. Görünüşte Küçük Sullivan'ın tanıklık ettiği cinayeti açığa çıkarmamasıyla alakalı tehdidi önlemek için (aslında Baba Sullivan'a olan kıskançlığı ve onun tarafından tehdit almasından ötürü), kendi babasının da isteklerine karşı gelerek, Lone Ranger kılığına giren
Conner Peter ve Sullivan'ın karısı Annie'yi öldürür. Conner'ın asıl niyeti kendilerini gözleyen Michael'ı öldürmektir fakat o Peter'e ateş eder. Oysaki Michael okulda bir kavgaya karıştığı için eve geç gelmişti. Bu sırada Sullivan satıcı adama mesaj götürmek için randevu evine gider, fakat elinde "Sullivan'ı öldür, tüm borçlar ödensin" notuyla geri döner. Conner, Peter değil de Michael Jr.'ı öldürdüğünü düşünerek, doğduğu güne lanet eden kızgın babasıyla yüzleşmek için eve döner. Bu arada Baba ve oğul Sullivan hayatta kalabilmek için Chicago'ya kaçarlar.
Al Capone'un suç grubunun Sullivan'ın Rooneylerden intikam alma amacını desteklemeyeceği kesinleşince, Babab Sullivan oğlunu korumak ve Connor'ın bankalarda sahip olduğu gizli hesaplarını soyarak gangster grubunun Connor'ı dışlamasıyla alakalı olarak şantaj yapmak için ayrıntılı bir proje hazırlar. Oğlu Micheal kaçış arabasında babasına yardım ederken, babası Capone'un sahip olduğu "kirli parayı" çalar. Bu şekilde Capone, parası karşılığında Connor'dan vazgeçecekti. Soygun esnasında Sullivan'ın kafasını karıştıran bazı durumlar vardı. Para o varmadan önce çekilmişti ve daha da tuhaf olanı hesapların daha önceden öldürülmüş olan eski gangsterler adına oluşuydu. Bununla beraber Capone, kaybettiği parasına daha çok üzülüyordu ve Sullivan ile hiçbir şekilde pazarlık yapmayacaktı. Capone bunun yerine röntgenci ve kendi işini yapan bir fotoğrafçı olan Harlen Maguire'i Sullivanların kökünü kazımak için tuttu. Maguire'in ölü kurbanlarının fotoğraflarını zevkle çekme gibi bir alışkanlığı vardı.
Sullivan, tüm bunlar yaşanırken John ve Conner Rooney'in iş ortağı olan ve aynı zamanda Connor'ın nerede olduğuna dair bilgi sahibi olabilecek Alexander Rance'i görmek için otele gider. Caddenin karşısında Rance'i koruyan Maguire, Rance ile yüzleşen Sullivan'ı takip eder ve Sullivan'ın işini bitirmek için acele eder. Tüm bunlar yaşanırken Rance güvenliğine zaman harcar. Oğul Michael, Magguel'in paltosunun altında sakladığı silahı görür be babasını korna çalarak uyarmaya çalışır, fakat otelin içindeki Sullivan bu uyarıyı işitmez. Bu sırada Maguire, Rance'e kazara ateş eder, aniden dönen Sullivan ise Maguire'in yüzüne bir lamba vurarak yüzünü dağıtır. Sullivan oradan uzaklaşmata çalışırken, yaralı Maguire ona ateş eder ve onu kolundan yaralar. Babasının kan kaybı ve acıdan neredeyse kendinden geçtiğini fark eden Küçük Michael, arabayı bir çiftlikte durdurur ve babasının hayatını kurtarmaları için yaşlı bir çifte yalvarır.
Sullivan iyileştiği zaman, Küçük Michael, çocukları olmayan bu çiftten hoşlanmış görünür, Baba Sullivan ise düşmanı hakkında korkunç bir gerçeği öğrenir.Rance'den aldığı hesap defterinde Connor'ın, babasının parasını öldürülen çete üyelerinin adları altında tutarak zimmetine geçirdiği bilgisiyle karşılaşır.
Chicago'ya dönen Sullivan oğlunu bir otelde saklar ve John Rooney ile buluşur. Oğlunun kendisine ihanet ettiği gerçeğiyle Sullivan'ın gösterdiği kanıt aracılığıyla yüzleşen John Rooney, oğlunu korumaktan vazgeçer.Rooneyi Sullivan'a seçtikleri bu hayatta kendilerinin de katil olduklarını ve hiçbirinin cenneti göremeyeceğini hatırlatır. Çocuğunun, hayatı boyunca bizzat yol aldığı bu yoldan geçmesinden kaçınan Sullivan zor bir karar vermek zorundadır. Hem intikam almak hem de oğlunu korumak için, Sullivan, Rooney'in kendisi de dahil olmak üzere tüm Rooney çetesi üyelerini öldürmek zorundadır. Sullivan'ın şimdiki şaşkınlığının sebebi Ronney'in oğlu veya başkası değil de kendisi tarafından öldürülmesinden memnun görünmesiydi. Daha sonra Sullivan, soluğu Capone'un yüzbaşı Frank Nitti'nin verdiği ipucu sayesinde Connor'dan intikamını almak için otel odasında aldı. Capone, Rooney'in tek oğlu olmasından ötürü Connor'ı koruduğu için babasının ölümünün ardından Connor'ı Sullivan'dan saklamak için artık neden yoktu.
Zulümden uzak olarak artık güven içinde olduklarına inanan Sullivan ve Küçük Michael "Azap" isimli kasabaya gelirler. Hemen sonra, yüzü bozulan Maguire Sullivanları takip etmede başarılı olur ve onları Annie'nin kızkardeşi Sarah'ın göl kenarındaki evinde bekleyerek Baba Sullivan'ı öldürür. Maguire'ın orada ne kadar süre beklediği ve Sarah Hala'ya ne yaptığı bilinmiyor. Fakat evdeki mobilyaların yokluğundan dolayı, (Maguire'ın kurbanlarının fotoğraflarını çekmek için mobilyaları ortadan kaldırma alışkanlığı) görünen odur ki Maguire, Sarah'ı öldürdü ve gerçek kurbanını beklemeye başladı.Küçük Michael'ın Maguire'a ateş etme şansı vardı fakat etmedi çünkü Maguire oğluna en azından "cenneti görme" şansını veren ve yerde yatan baba Sullivan tarafından öldürülür. Küçük Micheal babasının korkusunun ölüm değil, kendisinin babası gibi olması olduğunu fark eder. Babası ölürken, oğluna Maguire'a ateş etmediği için onunla gurur duyduğunu ve Capone ile çetesine karşı gidip intikam aramamasını söyler. Ailesi kalmayan küçük Michael, yaşlı çiftin yanına döner ve sanki orada büyümüş gibi yaşamaya devam eder. Filmin sonunda Michael arkasını dönük olarak şöyle düşünür:
""O zaman babamın tek korkusunun oğlunun da aynı yolda yürümesi olduğunu anladım. O gün elime son kez silah aldım. Herkes benim bir çiftlikte büyüdüğümü sanıyor. Sanırım bir bakıma öyle de oldu. Ama ondan önce, 1931 kışında yolda geçen 6 haftada bir ömür yaşadım. İnsanlar bana Michael Sullivan iyi mi yoksa kötü müydü diye sorduklarında hep aynı cevabı veriyorum. Onlara o benim babamdı diyorum.""
Film, 6 Dalda Oscar Adaylığına gösterilmiş ve "En İyi Sinematografi" dalında Akademi Ödülünün sahibi olmuştur.
Azap Yolu Wikipedia İngilizce Versiyon
Ayşepınar, Develi
Ayşepınar, Kayseri ilinin Develi ilçesine bağlı bir mahalledir.
Kayseri il merkezine 113 km, Develi ilçesine 27 km uzaklıktadır.
Köy karasal iklim etki alanı içerisindedir.
Mahallenin ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanır. Ayrıca halı ve kilim dokumacılığı da yapılır.
Mahallede ilköğretim okulu vardır. Mahallenin hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi vardır. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.
Tercüman (anlam ayrımı)
Sismograf
Sismograf, yer hareketlerini sürekli olarak kaydederek yer sarsıntılarının büyüklüğünü, süresini, merkezini ve saatini saptamaya yarayan aygıta denir. Depremlerin ölçümünde kullanılır.
En basit türü bir ucu dayanaklı, öbür ucunda bir kayıt kalemi bulunan, yay ile desteklenmiş ağırlıklı bir çubuktan oluşmaktadır. Herhangi bir sarsıntı anında, üzerindeki ağırlık atıldığından dolayı, çubuğun sabit kalarak diğer bölümlerin salınması ilkesine göre çalışır. Kayıt kalemi, saat ibresi yönünde ağır ağır dönen bir silindir üzerinde sarsıntıları saptar. Günümüzde, gözlemevlerinde daha çok, benzer mekanik düzenekten yola çıkarak salınımları değişik elektronik aygıtlarla yükseltip otomatik olarak saptayan, çok daha duyarlı sismograf türleri kullanılmaktadır.
Ölçümler için bir doğrultu boyunca jeofonlar yere 1 metre saplanacak kadar yerleştirilir. Her bir jeofon arasında 1,5-2 metre bırakılır. Daha sonra, en baştaki jeofondan yerin altına titreşim yollanarak diğer jeofonlardan geri dönüş dalgaları ölçülür. Geri gelen s-p dalga boylarına göre zemin sınıflandırılır.
Sismografa benzer bir alettir. Zhang Heng Tarafından bulunmuştur. 2 metre uzunluğundadır ve tunçtan oluşmuştur.
John D. Rockefeller
John Davison Rockefeller (d. 8 Temmuz 1839 - ö. 23 Mayıs 1937) Amerikalı sanayici.
Mütevazı bir köy kilisesinde ayin eşyası muhafızıyken, bir ticarî işletmeye muhasebeci olarak girdi. Daha sonra simsarlık şirketine ortak oldu. Rockefeller, petrol endüstrisinin vadettiği geleceği ilk sezenlerden biridir. Bir komisyoncu olarak hayata atılan Rockefeller, daha sonra madencilik ve çelik işleriyle uğraştı. 1859'da bir arkadaşıyla "Clark" ve "Rockefeller" adını verdikleri bir kartel kurdu. İç savaş sırasında şirket gelişti. 1862'de kimyager Samuel Andrews'ın petrolü rafine etmenin daha iyi ve ucuz bir yolunu keşfettiğini duydu. Petrolün ileride ticari önem kazanacağını düşünen Rockefeller, şirketini satarak parasını Andrews'la birlikte Standard Oil Company adında yeni bir şirkete yatırdı. 1863'te ilk petrol rafinerisini kurdu.
1870'de kardeşi William Rockefeller'le Standard Oil Company aracılığıyla Amerikan petrol sanayiisini tek elde toplamayı amaçladı. Fırsatlardan yararlanarak petrolün trenlerle taşınması için en düşük tarifeyi elde etti. Rakip şirketlerin petrollerini taşımamaları için demiryollarına tazminat ödedi. 1884 yılında rakip şirketlerce kolundan hafifçe yaralandı. 1874 yılında Cleveland'daki 26 bağımsız rafinericiye, kendisiyle birleşmesini önerdi. Yirmi bir rafinerici bu öneriyi kabul etti. Birlikte National Rafinery Association'u kurdular. Kısa süre sonra demiryollarını da sahiplenen Rockefeller, böylece 10 yıl içinde birçok petrol kuyusu işletmecisini kendisine bağladığı gibi rakiplerini de aynı fiyatla petrol satma |
ya zorlayarak iflas etmelerine yol açtı. 1896 yılında yine suikaste uğradı fakat bundan da sağ çıkmaya başardı. Süreç içerisinde gerek rakipleri, gerekse insanlar tarafından pek de sevildiği söylenemezdi. Kamuoyunda olumlu imaj yaratmak için Halkla İlişkiler'in babası sayılan Ivy Lee'den yardım aldı. Oldukça da faydasını gördü.Bu arada petrol çıkarma ve taşıma işlerinde yenilikler yaptı. 1892'de Amerika'nın ilk gerçek milyoneri oldu. 1910-1937 yılları arasında Dünya'nın En Zengin İnsanı oldu. Birçok yardım kurumu açtı. Bunların başında Chicago Üniversitesi, Tıp Araştırma Enstitüsü, New York'taki ünlü Rockefeller Center vardır. Halen EXXON-MOBİL, CHEVRON, CITI GROUP, J.P.MORGAN-CHASE en çok bilinen ve tanınan Rockefeller Ailesinin şirketleridir.
John Davison Rockefeller ölünce arkasında 912 Milyon $ servet bırakmıştır. Bu servet günümüzün enflasyon şartlarına dönüştürülünce yaklaşık 189 Milyar $ etmektedir. Böylece insanlık tarihinin en zenginleri listesinde birinci sırada yer almaktadır.
Rockefeller
Rockefeller şu anlamlara gelebilir;
Hofheim am Taunus
Hofheim am Taunus, kısaca Hofheim, Frankfurt yakınlarında küçük bir şehirdir. Nüfusu yaklaşık 40.000'dir. Main-Taunus-Kreis (MTK)'in başkenti diye geçer. Hofheim'da çok sayıda Türk ve müslüman yaşamamasına rağmen küçük bir caami bulunmaktadır.
Dünyaca ünlü Gar-i Bahn grubunun üyleri Hofheimlı olup hala orda yaşamaktadırlar.
Dewey ondalık sınıflandırma
Melvil Dewey'in (1851-1931) 1876'da başlattığı ondalık sisteme dayalı kütüphane sınıflandırması.
Bilgiler 10 ana sınıfta toplanır ve alt bölümler bu sisteme göre 10, 100, 1000 şeklinde hiyerarşik olarak dallara ayrılır.
10 ana sınıf şöyledir:
Dünya'da yaygın olarak kullanılan diğer bilgi sınıflama sistemeleri şu şekildedir;
Soldere Suyu
Soldere Suyu, Soldere veya Suçıkan diye tabir edilen dere Uludağ'ın eriyen kar sularının yer altından (Unçukuru köyünün altından geçtiği tahmin ediliyor) geçerek Söğütalan bucak merkezi yakınındaki Kayalık bir mağaradan gürültüyle çıkmasıyla oluşur ve oldukça soğuktur. Bu dere suları, yeşil ağaçlık bir vadide akarak Hacıali Köyü yakınlarında Kirmasti çayına ulaşır. Kabulbaba, İlyasçılar, Güller ve Hacıali'deki 12 su değirmenini üzerinde bulundurur. Fakat un fabrikalarının açılmasıyla beraber 2 tanesi hariç diğerleri kapanmıştır. Civar köylerin su ihtiyacının buradan karşılanmasından sonra biraz azalsa da halen akmaktadır. Görülecek en güzel yerler suyun çıktığı mağara ve civarıdır.
Bol miktarda tatlı su balığını barındıran Soldere, ayrıca irili ufaklı birçok şelaleye de sahiptir. Soldere boyunca güzel bir yürüyüş yapılabileceği gibi, tatlı su balığı avlamak içinde ideal bir yerdir.
Suuçtu Şelalesi
Suuçtu Şelalesi, Türkiye'nin Bursa ilinin Mustafakemalpaşa ilçesine 18 km uzaklıkta bulunan ve ilçenin içme suyu ihtiyacını karşılayan, 38 metre yükseklikten dökülen şelale. Çataltepe mevkiinde, Muradiyesarnıç Köyü yakınlarında, Karadere üzerinde fay hattının çökmesi ile oluşmuştur. Kayın, meşe, çam ağaçlarının gölgesinde serin bir dinlenme alanı olan bu alan, etrafındaki ahşap piknik masaları ve ocakları sayesinde piknikçilerin çok rağbet ettiği bir mesire yeridir.
Karacaahmet Mezarlığı
Karacaahmet Mezarlığı, Türkiye’nin en büyük, dünyanın sayılı büyük mezarlıklarındandır. İstanbul ilinde, Üsküdar ilçesinde yer alır. İstanbul’un en büyük ve aynı zamanda en eski mezarlığıdır.
Günümüzde içinde bulunan yollarla ve Karacaahmet Sultan Dergâhı'nın da içinde bulunduğu alanla birlikte yaklaşık 750 dönümlük bir araziyi kaplayan mezarlık; Miskinler, Saraçlar Çeşmesi, Şehitlik, Musallâ ve Duvardibi adlı beş büyük bölgeye ayrılır. Mezarlık kuzeyde Tunusbağı’ndan güneyde İbrahimağa çayırına doğru eğimli bir arazi yapısına sahiptir. Seyitahmet deresi vadisi mezarlığın en çukur kısmını teşkil eder. Güneyinde İbrahimağa çayırının devamında, Karacaahmet Mezarlığı’ndan ayrı kabul edilen Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı yer almaktadır.
Birçok kuş türüne ev sahipliği yapan Karacaahmet Mezarlığı, başta servi olmak üzere çınar, meşe, defne, çitlembik gibi ağaçları ve çeşitli bitkileriyle bir orman görünümündedir. Park ve Bahçeler Müdürlüğü, mezarlık içerisinde bulunan 9 adet servi ağacını "Anıt Ağaç" statüsüne almıştır.
Karacaahmet Mezarlığı, 1917, 1940, 1956 ve 1974 tarihlerinde olmak üzere dört defa istimlak edilmiştir. Bu istimlaklerde, özellikle 1974'te Karayolları'nın istimlakı sırasında ciddi şekilde tahrip olmuştur.
Anadolu Yakası'nın en büyük yeşil alanlarından olan tarihi mezarlığın daha da fazla tahribata uğramasının önüne geçilmesi amacıyla, İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun kararı gereğince Karacaahmet Mezarlığı, 1991 yılında doğal ve tarihi SİT alanı olarak ilan edilmiştir. Bu karara göre, mezarlık alanı, sadece ölü gömülmesi ve buna uygun donatı alanları oluşturulması amacıyla kullanılabilir, ve mezarlık tam doluluğa ulaşıp, aktif mezarlık ömrünü tamamlasa dahi, hiçbir şekilde mezarlık kaldırılamaz, imara açılamaz veya park alanı olarak kullanılamaz.
Toplam defin sayısı, geçmişte kayıt tutulmadığı için kesin olarak bilinmemekte ama milyonlarla ifade edilmektedir. Zira, İstanbul Mezarlıklar Müdürlüğü'nün ölü kütüğü kayıtları, ancak 1937 senesinden sonra tutulmaya başlanmıştır.
Mezarlık adını, İstanbul'a Hacı Bektaş-ı Veli tarafından İslam dinini yaymak üzere gönderilen Karaca Ahmet'ten alır. Mezarlıkta hiçbir zaman Roma veya Bizans lahdine rastlanmaması, mezarlığın Türk yerleşimiyle beraber geliştiğini tasdik eder niteliktedir.
İlk olarak İstanbul'un Müslümanlar tarafından kuşatılması sırasında şehit olan askerlerin buraya gömüldüğü sanılmaktadır. Mezarlığın ilk tam olarak ne zaman kullanılmaya başlandığına dair kesin bir kanıt yoksa da, çoğu tarihçi Orhan Gazi'nin, Bizans idaresindeki Üsküdar'ı fethetmesinden sonra, bölgeye Türk halkın iskanı ile birlikte mezarlığın geliştiğine dair mutabık kalmıştır. Dolayısıyla mezarlığın oluşmaya başlaması, 14. yüzyıl ortasına denk gelmektedir.
Sultan I. Murad döneminde Müslüman nüfusun artmasına paralel olarak genişlemeye başlayan mezarlık, 1453 yılındaki İstanbul'un fethi sonrasında daha da büyümüştür.
Karacaahmet'in resmen mezarlık haline getirilmesi 1582 senesinde, III. Murat’ın annesi ve II. Selim’in eşi Nurbanu Sultan'ın kendi arazisinden 124 dönümlük bir araziyi mezarlık olmak üzere ayırması ve buralara serviler diktirmesiyle olmuştur. Ayrıca, bu servi ağaçlarının muhafazası için 13 kişiyi korucu ve defin işleri için de 24 kişiyi mezarcı olarak tayin etmiştir.
Resmi kaynaklarda ismi ilk kez 1698 yılında Karacaahmet Sultan Mezarlığı olarak geçen mezarlığın, bir diğer ismi de 'Üsküdar Mekabir-i Müslimini' dir.
Başlangıçta boş, uçsuz bucaksız, temiz bir defin sahası olan bu mezarlık, yüzyıllarca İstanbul halkı tarafından hep tercih edilen bir yer olmuştur ve kurulduğu günden bu yana kesintisiz olarak hizmet vermektedir.
Karacaahmet'in tercih sebebi, Osmanlı halkı arasında Üsküdar'ın Asya kıtasının uzantısı olması ve dolayısıyla Mekke-Medine ile ilişkilendirilmesi sonucunda "Kabe toprağı" olduğuna dair inanıştır. Bu sebepten ötürü, Avrupa yakasında vefat edenlerin cenazeleri, yüzyıllar boyunca kayıklarla Üsküdar'a, Salacak iskelesine taşınmıştır.
Karacaahmet Mezarlığı, gerek Sünni, gerekse Alevi olmak üzere tüm İslam mezhepleri tarafından mübarek bir defin sahası olarak görüldüğünden, özel bir konuma sahiptir.
İranlılar mezarlığı olarak da bilinen Seyitahmet bölümü, Karacaahmet'in önemli bölümlerinden birini oluşturmaktadır. Şii mezhebine mensup ölülerin defnine tahsis edilen alanın, 1850 tarihinden önce oluşturulduğu düşünülmektedir. Bu bölüm, aynı zamanda Türkiye'deki Caferilerin de ölülerini defnettikleri bir alandır. Bu bölümde defnedilen ünlü kişiler arasında Abdülbaki Gölpınarlı, Cem Karaca gibi isimler vardır.
Bir matem ayı olarak bilinen Muharrem ayının onuncu gününe denk gelen Aşure Günü, günümüzde hala Caferiler'in Karacaahmet Seyit Ahmet Deresi bölümünde bulunan İranlılar Mescidi'nde matem törenlerine ev sahipliği yapmaya devam etmektedir.
İstimlakler ve imar faaliyetleri öncesinde, Karacaahmet mezarlığı’nın başlangıç noktası geçmişte Menzilhane denilen, günümüzdeki Gündoğumu Caddesi’nin başı iken, bu nokta Cumhuriyet döneminde kuzeydeki Tunusbağı Caddesi nihayeti ve burada halen mevcut olan 1681 tarihli Hacı Faik Bey Çeşmesi olmuştur.
Karacaahmet Mezarlığı civarında ve içinde, Osmanlı döneminde tesis edilmiş 6 tekke ve namazgah, 3 cami, 7 çeşme, 2 okul, 1 hastane ve 1 kireçhane bulunmaktaydı. Ayrıca, sahipsiz ve eski mezarlardan toplanan kemiklerin muhafazası amacıyla bir kemik havuzu oluşturulmuştur, burası Havuz kapısı bölümü adıyla bilinmektedir.
Karacaahmet Mezarlığı hakkında birçok araştırma yapmış olan Prof. Dr. Süheyl Ünver, aslında bu kemik mahzenlerinin mezarlığın muhtelif bölgelerinde 3 adet olmak üzere Mimar Sinan'a yaptırıldığını ve bunlardan birisinin girişinin 'Miskinler Tekkesi' olarak da bilinen cüzzamhanenin yakınlarında olduğunu, ancak zamanla toprak altında kaldığından bugün yerinin belli olmadığını belirtmiştir.
Süheyl Ünver, mezarlığın yüzyıllar boyunca çok talep gören bir bölge olması dolayısıyla, bazı hayır sahibi kişiler tarafından, maddi durumu iyi olmayan halktan kişilerin kullanımına mahsus lahit mezarlar inşa ettirildiğini, defnedilen cenazelerin tamamen toprağa karışıp çürümesinden sonra kemik bakiyelerinin mezardan çıkarılmak suretiyle, bu kemik havuzları olarak bilinen mahzenlere yerleştirildiğini ve boşalan mezarlara yeni cenazelerin defnedildiğini aktarmıştır.
Bu da, kısıtlı bir alana nasıl milyonlarca defin yapıldığı hakkında fikir vermesi açısından önemlidir.
Mezarlık, Türk siyaset ve kültür hayatının önemli pek çok isminin mezarlarını barındırmaktadır. Şahideler ve lahitler değişik türlerdeki başlıklarıyla önemli bir sanat özelliği arz eder. Şahidelerin üzerindeki kitabeler eğer bir hattatın eliyle hazırlanmışsa sanat değeri taşımaktadır. Başlıklar mezarda yatan kişinin cinsiyeti, mesleği, rütbesi, sosyal mevkii, ailesi, felsefi |
ve dünya görüşü, ölüm şekli ve yaşadığı dönemle ilgili bilgiler verir. Bu özelliği ile şahideler birinci dereceden belge niteliği taşımaktadır. Ayrıca şahide ve lahitlerin üzerinde bulunan değişik motifler taş işçiliğinin şaheserleri kabul edilmektedir. Çiçek ve meyve motifleri, değişik bitki betimlemeleri en sık kullanılan motifler olmuştur. Mezarlık büyük tahribata uğramış ve paha biçilemez pek çok değerli şahide imha edilmiştir. Özellikle yeni gömü alanı elde etmek için yapılan tahribatlarda sayısız kıymetli şahide ve lahit yok edilmiştir. Mezarlıkta birçok ünlü yatmaktadır. Ancak büyük kısmının mezarları günümüze ulaşmamıştır.
Karacaahmet'te 16. yüzyıldan kalma mezar taşı hemen hemen yok gibidir. Yer yer 1698 sonrasına ait mezar taşları görülebilmektedir. Mevcut en eski mezar taşı Şeyh Hamdullah Efendi'ye ait olup 1520 tarihlidir. Geçmişten günümüze gelebilen eski taşların çoğunluğu 19. yüzyıla aittir.
19. yüzyıl başlarında, tahminen 1812 yılında İstanbul'u kasıp kavuran büyük veba salgını esnasında ölmüş olan birinin Karacaahmet'te bulunan mezar kitabesinde şu şiir bulunmaktadır:
"Dâr-ı dünyada gezerken gül gibi,
Nazik tenime ansızın geldi,
Veba vermedi hiç emn-ü aman."
Henüz on yaşında iken hayattan göçüp gitmiş bir çocuğun kitabesinde ise şunlar yazılıdır:
"Olmadı bu âlemi süflî bana cây-i karar,
Bir melektim âlemi lâhûte ettim intikal.
Görmeyince gülşen-i fânîde anı rahatı,
On yaşında mürg-ı ruhum eyledi tahrik-i bâl."
Nişancı Hamza Paşa’nın üstü kubbeli açık mozolesi, halk arasında yanlışlıkla “At mezarı” olarak bilinmektedir.
Mezarlıkta Osmanlı döneminde taş kapaklarla mezar odacığı şeklinde gömü ile, veya tahta kapaklarla doğrudan toprağa gömme tarzında iki çeşit defin uygulanmıştır. Mükerrer defin olarak da bilinen, yakın akrabaların koyun koyuna, üst üste gömülmeleri ise daha çok baba-oğul ve anne-kız gibi aile üyeleri arasında yaygındı. Günümüzde de, aile mezarlıklarında mükerrer defin uygulaması devam etmektedir ve üst üste gömülebilmek için aradan 5 yıl geçmesi şartı aranmaktadır. Günümüzde inşa edilen mezarlar, betonarme lahit mezar tipinde olup, altı toprak bırakılarak taş kapak ve mezar odacıkları şeklinde inşa edilmekte ve bir mezar yeri, aynı aileden 3-4 kişiye üst üste gömülme imkanı vermektedir.
Mezarlığın orta yerinde bulunan Şehitlik Cami civarında, 2. ada üzerinde Çanakkale Savaşı esnasında şehit düşen birçok askerin gömülü olduğu bilinmektedir. Buradaki şehitliğin, Haydarpaşa hastanesi ve civarındaki hastanelere gemilerle tedavi olmak üzere getirilen yaralı askerlerin, vefat etmeleri sonucunda defnedilmesiyle oluştuğu bilinmektedir. 1916 tarihli bir kitabede üzerinde eski yazıyla şehitlik yazan bir ibare bulunmaktadır, ancak bugün şehitlerin ne mezar yerleri, ne de isimleri belli değildir.
Ünlü İngiliz şair Lord Byron Üsküdar ve Karacaahmet Mezarlığı'na şu mısralarında yer vermiştir:
“Ey Üsküdar! Bembeyaz evlerin binlerce mezara bakar, ve o mezarların üstünde, paylaşılmamış
bir aşka benzeyen sonsuz yas yapraklarına işlemiş, o her zaman yeşil ağaç, o narin ve
karanlık servi yükselir.”
Karacaahmet Mezarlığı'nın yol genişletilmesi maksadıyla, Karayolları tarafından istimlak edilerek, sanatsal emsali bulunamayacak taşların geri getirilemeyecek şekilde yok edilmesine tepki verenlerden biri de; şair, ressam ve düşünce adamı Bedri Rahmi Eyüboğlu'dur.
Eyüboğlu, Karacaahmet Mezarlığı'nın değerini ve tahribatından dolayı duyduğu büyük üzüntüyü, şu ifadelerle dile getirmiştir:
“Mezar taşlarının başına gelenleri şiirin dışında, ancak sinema anlatabilir. Bu yazıda ikide bir şairliğimiz tutuyorsa bağışlayın. Eğer siz de benim gibi yirmi yıldan beri Karacaahmet’i sağından solundan, ortasından geçse idiniz, taşlarla kurduğum dostluğu daha iyi anlardınız. Bu mezar taşları arasında öyleleri var ki, bunu yirmi defa büyütüp herhangi bir alana dikseniz, dünyanın sayılı anıtlarından birini armağan etmiş olurdunuz. Demin de söyledim, yirmi yıldır yolum Karacaahmet’ten geçiyor. Hele son üç yıl içinde yolumuz Karacaahmet’e öylesine saplandı ki, bir bıçak gibi... Yeni yol; selvi, mezar, mezar taşı, demir parmaklık, çiçek, fidan demeden tümünün köküne kibrit suyu sıkmış. Benim bu mezarlıkta yatan can ciğer arkadaşlarım vardı. Belki her Allah’ın günü dört tekerleğimle onları dört defa çiğniyorum. Taşları nerede, başları nerede, elleri avuçları nerede?”
Mezarlık, etkileyici görünümü ve mimari ihtişamıyla yüzyıllar boyunca yabancı seyyahları büyülemiş, birçok seyyah hatıralarında bu mezarlıktan söz etmiştir. Hatıratında mezarlığı anlatanların başında yer alan Fransız şair ve edebiyatçı Theophile Gautier, Karacaahmet'in Doğu'nun en büyük mezarlığı olduğunu söyleyerek hayranlığını dile getirmiştir. Ayrıca, Polonyalı Kont Edward Raczynski "1814'te İstanbul ve Çanakkale'ye Seyahat" adlı eserinde, ve yine Alman mareşal Helmuth Karl Bernhard von Moltke "Türkiye'den Mektuplar" adlı kitabında Karacaahmet Mezarlığı'na büyük bir yer ayırmışlardır.
Kont Edward Raczynski, mezarlığın büyüklüğünün o zaman sadece 40.000 kişilik nüfusu barındıran Üsküdar ile orantısız olduğunu, başkentte yaşayan Türkler'in Asya yakasına gömülme arzusundan ötürü Üsküdar'da oluşan bu devasa ölüler şehrinin nüfusunun, yaşayanlar dünyasından çok daha fazla yer tuttuğunu belirtmiştir.
Karacaahmet'in yer altı nüfusunun İstanbul'un yaşayan nüfusundan çok daha fazla olduğunu hesap eden Mareşal Moltke ise 1836 yılında şöyle diyordu: "İstanbul’daki halkın ortalama ömür uzunluğuna bakılırsa, Türklerin İstanbul’u aldığından beri geçen 400 sene içinde, sadece bu şehirde beş milyona yakın Türk ölmüş demektir. Buna göre yalnızca Karacaahmet mezarlığındaki mezar taşlarının miktarını tasavvur edebilirsiniz. Bu taşlarla büyük bir şehir kurulabilir."
Danimarkalı ünlü yazar ve masal ustası Hans Christian Andersen, Moltke'den yalnızca 5 sene sonra, 1841 yılında İstanbul'u ziyareti esnasında büyüklüğünden etkilendiği Karacaahmet Mezarlığı'nı, Moltke'yi tasdik edercesine şu şekilde tasvir etmiştir: "Bu kabristanın alanı öyle genişmiş ki, buğday ekilse bütün kenti doyururmuş, buradaki bütün mezar taşları kullanılsa İstanbul'u kuşatacak yeni bir sur inşa edilebilirmiş."
Karacaahmet Mezarlığı hakkında en detaylı bilgi verenlerden Fransız seyyah Olivier, 1793 yılının Haziran ayında Üsküdar ve civarını gezdiğinde şu notları düşmüştür: " Mezarlık, sık ve yüksek ağaçlarıyla imparatorluğun en gösterişlisidir."
19. yüzyılda Batılı bir kadının gözüyle, İngiliz şair, yazar ve seyyah Julia Pardoe gözlemlerini şu şekilde satırlara dökmüştür: " Türk mezarlığı, kışlanın arkasındaki tepenin yamacına kurulmuş ve vadinin derinlerine kadar uzanıyor. Sık dikilmiş serviler koyu bir gölge oluşturur, bu gölgenin altında uzun mezartaşları beyaz ve dehşet verici bir görünümle parlar. Daha kapalı yerlerin koyu karanlığına daldığınızda, bir an kendinizi harap bir kentin yıkıntıları arasında sanırsınız. Çevrenizde muazzam bir bütünün ufak parçalarıymış gibi görünenler, aslında kasvetin aldatmacısıdır. Bir nekropolün, ölüler şehrinin tam ortasındasınız. Ayaklarınızın dibinde yüzükoyun yatan ya da sanki her an düşüverecekmiş gibi yana kaykılmış oymalı taş bloklar, ilk bakışta size devrilmiş koca bir sütunun parçaları olarak görünür; her yandan yükselen sarık biçimli taşlar, yanlarında yatan altın yaldızlı ve yazıtlı taşlar. Bütün bunlar hayattan kopup gitmiş olanların anısına dikilmiş anıtlardır."
Batılı seyyahlar ve yazarlar söz birliği etmişçesine, mezarlığın çok sık servi ağaçlarıyla kaplı olmasından ötürü güneş ışığını pek almadığını ve buranın koyu yeşillikler içerisinde bir orman görünümünde olduğunu, kasvetli havasına rağmen insanda hüzün yaratmadığını, aksine huzur verdiğini belirtmişlerdir.
Tarihte adına şiirler yazılmış ender mezarlıklardandır. Karacaahmet'i konu alan belki de en bilinen şiir, Necip Fazıl Kısakürek'in "Karacaahmet" adlı eseridir. Kısakürek, "Canım İstanbul" adlı şiirinde ise, yine mezarlığa şu mısralarında yer vermiştir:
"Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;"
"Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet"
Yazar ve şair Hasan İzzettin Dinamo'nun 1960 yılında yayımlanan, "Karacaahmet Senfonisi" adlı bir şiir kitabı bulunmaktadır.
Ayrıca, ünlü şairler Faruk Nafiz Çamlıbel ve Oktay Rifat'ın yine 'Karacaahmet' temalı şiirleri bulunmaktadır.
Mezarlığa ait en eski fotoğraflar 1852-1854 yıllarında Ernest de Caranza tarafından çekilmiş, onu Abdullah Biraderler, Bergren ve Foto Sabah takip etmiştir. İstanbul'da İngiliz Elçisi Lord Strangford'un 1820'den itibaren özel papazı olan Anglikan din adamı Robert Walsh ise, burasını eğimli bir arazi içinde geniş yollarla ayrılmış büyük bir ormana benzetmiştir. Onun tasvir ettiği sahne, İngiliz ressam Thomas Allom tarafından gravür olarak resmedilmiştir.
Divan edebiyatının ünlü şairlerinden Nâbî, Nedîm, Enderunlu Vasıf ile Emin Hâkî, Nabizâde Nâzım, Mirzazâde Ahmed Neylî de Karacaahmet’te medfundur.
Listesi için Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilenler listesi sayfasına bakınız
Will Boyd
William James Boyd (d. 27 Nisan, 1980), Evanescence müzik grubu üyesidir. Evanescence'den önce The Visitors ve Lucky Father Brown gruplarında çalan Will, basgitar, elektro gitar ve bateri çalabiliyor. Aynı zamanda şarkı da söyleyebilir.
Kendra adında bir kardeşi var. Henüz evli değil. Kendisi yeşil gözlü ve kızıl saçlı. Kimya dalında okumuş. Evanescence'nin "So Close" şarkısını yazanlardan biri. Will ile Ben Moody çok iyi arkadaşlar.
Montemor-o-Novo
Montemor-o-Novo belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Alentejo Central altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 10 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Mourão
Belediyede 3 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Portel
Portel belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Alentejo Central altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 8 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Redondo
Redondo belediyesi, Portekiz'in Alentejo bölgesine bağlı Alentejo Central altbölgesinin belediyelerinden biridir.
Belediyede 2 buca |
k (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Reguengos de Monsaraz
Belediyede 5 bucak (Por.: "freguesia") yer almaktadır.
Oğuz Savaş
Oğuz Savaş (d. 13 Temmuz 1987, Balıkesir), Basketbol Süper Ligi takımlarından Darüşşafaka forması giyen Türk millî basketbolcudur.
Oğuz Savaş, yıldız millî takımdan beri millî formayı giymeyi sürdüren oyunculardan; (Ersan İlyasova, Hakan Demirel, Cenk Akyol gibi) bir tanesidir. Yıldız millî takımda üstün fiziği ve kendinden yaşça büyüklerde bile bulunmayan basketbol bilgisi ile altyapı liglerinde en iyi pivot seçilmeden, şampiyonluklara ulaşmaya kadar birçok başarıya imza attı. Özellikle 2004 sezonunda ezici üstünlükle şampiyon olan Ülkerspor takımında çok önemli rol üstlendi.
Ülker ile Yeşilyurt arasında yapılan pilot takım anlaşmasından dolayı genç takım ile A takım oynama şansını yakalayan Oğuz Savaş, her iki ligde de ilgi çekici bir performans gösterdi. Ayrıca Avrupa Şampiyonası'nda gelen ikincilik, kariyerinde başka bir değerli köşe taşı oluşturdu.
2006 sezonunda Ülker A takıma alınan Oğuz Savaş,ilk sezon aldığı kısa sürelerde etkili performaslar göstermeye çalıştı. Elde ettiği 6.0 sayı 3.2 ribaund ortalamaları ile sezonu kapattı. Ayrıca Türkiye Basketbol Ligi şampiyonluğu ile ilk kez tanışma fırsatı buldu.
26 Mart 2015 tarihinde oynanan Unicaja Málaga maçında attığı 7 sayıyla EuroLeague'de 1000 sayı barajını aştı.
07 Temmuz 2015 tarihinde Darüşşafaka ile sözleşme imzalamıştır.
2010 Dünya Basketbol Şampiyonasında Türkiye millî basketbol takımı forması giyen Oğuz 30 Ağustos 2014 tarihinde İspanya'da yapılan 2014 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası kadrosunda da yer almıştır.
Oğuz Savaş, 29 Kasım 2010'da Melike Demirkaya ile evlenmiştir.
Fuat Sezgin
M. Fuat Sezgin (d. 24 Ekim 1924, Bitlis), İslam tarihi, bilim ve teknoloji tarihi alanında çalışan akademisyen.
24 Ekim 1924’te Bitlis’te doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü’nde İslami Bilimler ve Orientalistik alanında öncü bir yere sahip olan Alman oryantalist Hellmut Ritter (1892 - 1971)’in yanında öğrenim gördü. Ritter'in, modern bilimin oluşumunda özellikle 9.-13.yüzyıllar arasındaki Endülüs ve Abbasi devletlerindeki bilim adamlarının da önemli katkıları olduğunu vurgulaması üzerine bu alana yöneldi. 1950'de Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde "Buhari’nin Kaynakları" adlı doktora tezini tamamladı. Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari (810-870)’nin bir araya getirdiği hadislerde bilinegeldiğinin aksine sözlü kaynaklara değil İslam’ın erken dönemine, hatta 7. yüzyıla kadar geri giden yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. Bu tez Avrupa merkezli orientalist çevrelerde hala tartışılmaktadır. 1954 yılında İslam Araştırmaları Enstitüsü’nde doçent oldu. Burada Zeki Velidi Togan ile çalıştı.
27 Mayıs 1960 askeri darbesi sırasında üniversiteden uzaklaştırılan ve 147’likler diye bilinen akademisyenler arasındaydı. Bir valizle gitmek zorunda kaldığı yurt dışında, aynı alanda çalışan oryantalistlerin kıskançlıkları ile karşı karşıya kaldığını ancak yaşadığı zorluklar karşısında asla pes etmediğini ifade etmiştir. Ayrıca bu dönemde yaşadığı zorluklarla nasıl mücade ettiğini şu sözlerle açıklamıştır: "Ben şuna inanmıştım artık. Tüm musibetler karşısında sadece Allah'a inanacaksın, başka hiçbir şeye değil."
1961 yılında Almanya’ya giden Fuat Sezgin Frankfurt'taki Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi'nde önce misafir doçent olarak dersler verdi. 1965 yılında profesör oldu. Oradaki bilimsel çalışmalarının ağırlık noktası Arap-İslam kültür çevresinde tabii bilimler tarihi alanı olmuştur ve bu alanda 1965 yılında habilitasyon çalışmasını yapmıştır. Henüz İstanbul’da iken başladığı 7./14. yüzyıldan itibaren gelişen Arap-İslam edebiyatı tarihi çalışmasına (Geschichte des arabischen Schrifttums) Almanya’da da devam ederek, orientalistik çalışmaları için kaynak eser haline gelmiş ve hala aşılamamış 13 ciltlik eserinin ilk cildini 1967 son cildini ise 2000 yılında yayınladı. Geschichte des arabischen Schrifttums İslam’ın ilk döneminde uğraşılmış, dini ve tarihi edebiyattan coğrafya ve haritacılığa kadar bütün ana ve yan bilim dallarını konu edinmektedir.Prof. Sezgin Suudi Arabistan Kral Faysal Vakfı’nın İslami bilimler ödülünü 1978 yılında ilk alan kişidir. Bu ve başka desteklerle Sezgin, 1982 yılında J.W.Goethe Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü ve 1983’de buranın müzesini kurdu, buranın halen direktörlüğünü yürütmektedir. Enstitüye bağlı olarak kurduğu müzede Sezgin, İslam kültür çevresinde Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı numunelerini sergilemektedir. Müzede bulunan objeleri tanıtmak ve İslam kültür çevresindeki bilimsel gelişmeyi göstermek için hazırladığı Wissenschaft und Technik im Islam isimli kataloğu 2003 yılında yayınladığı. Fransızcası da yayınlanmış olan bu kataloğun Arapça, İngilizce ve Türkçesi yayınlanmak üzeredir.
Prof.Dr. Fuat Sezgin, Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü için hazırladığı bilimsel araç ve gereçlerin benzerlerini yaptırarak, 25 Mayıs 2008 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi'nin açılmasında öncü rol oynamıştır.
Prof. Dr. Fuat Sezgin meslektaşı Dr. Ursula Sezgin'le evlidir ve birlikte Frankfurt'a yakın bir yerde ikamet etmektedirler. Onların kızı Hilal Sezgin, Almanya'da yaşayan bir gazeteci ve yazardır.
Keramet
Kerâmet, (Arapça: کرامت veya کرامات veya معجزة, Farsça: معجزه, Urduca: معجز) Mistik anlayışta, Allah'ın veli kullarına, ermişlere verdiği olağanüstü kudret veya güç demektir.
İslam inancına göre peygamberler mucize, veliler ise keramet gösterebilirler. İslam'da, nakli olarak, sadece peygamberlerin mucize gösterebildiklerine, peygamberlerin aslında doğaüstü bir olayı kendi iradelerince gerçekleştiremeyeceklerine, bunun zaman zaman ibret, zaman zamansa farklı amaçlarla Allah tarafından onlar üzerine bahşedildiğine inanılır.
Kerametler, sufiler tarafından ikiye ayrılmıştır: "Keramet-i Kevni" ve "Keramet-i Hakiki". Keramet-i Kevni'ye aşağıda yer alan listedekiler örnek gösterilebilir. Keramet-i Hakiki ise ilim, ahlâk, mârifet ile ilgili olağanüstü durumlardır.
Tasavvufta çoğunluğun görüşüne göre maddi keramet kısa zamanda uzaklara gidip gelmek, su üzerinde yürümek, açlık çekmemek gibi hallerdir. Manevi keramet kulların durumunu değiştirebilmektir. Veliler açıkça keramet göstermez.
Veli olmadığı halde bir eylemi kerametmiş gibi göstermek üzerine kerameti kendinden menkul deyimi türemiştir.
Kerametlerden ve inanışlardan bir kısmını Pertev Naili Boratav bir listede toplamıştır:
Semih Erden
Semih Erden (d. 28 Temmuz 1986; Bayrampaşa, İstanbul), Türk profesyonel basketbolcu. 2.13 boyunda, 109 kg ağırlığındaki Semih, Pivot pozisyonunda görev almaktadır. 2008 NBA Seçmeleri'nde son sıradan Boston Celtics tarafından seçilen Semih, NBA'de 2010-12 yılları arasında birer sezon Cleveland Cavaliers ve Celtics formaları giydi.
Türkiye Basketbol Ligi ekiplerinden Darüşşafaka'in alt yapısından yetişen Semih, profesyonel kariyerine de 2003 yılında aynı ekipte başladı. İlk lig maçına Pınar Karşıyaka karşısında çıktı ve 3 dakika süre aldığı karşılaşmayı 1 sayı, 2 ribaund ile tamamladı. 2003-04 sezonunun çoğunluğunu genç takımla çıktığı maçlarla geçirdi.
Semih, sonraki sezon başında Fransız takımı ASVEL Basket ile anlaşsa da takımı gitmesine izin vermedi ve daha sonra Sırbistan Basketbol Ligi takımı Partizan Belgrad'a transfer oldu. Ligde maç başına ortalama 4.6 sayı, ve 3.2 ribaund ortalamalarıyla oynadı. Semih, ligdeki en yüksek istatistiği KK Hemofarm karşısında 17 sayılık performansla kaydetti. EuroLeague'de ise maç başına 12 dakikada 3.0 sayı ve 2.3 ribaund ortalamalarıyla oynadı. Burada da en yüksek sayıyı Efes Pilsen karşısında 10 sayıyla elde etti. Ayrıca 2004-05 sezonunda Yugoslavya Ligi'nde de 1.7 sayı ve 0.7 ribaund ortalamasıyla, maç başına 4.4 dakika oynadı.
2005-06 sezonuyla birlikte Fenerbahçe Ülker ile anlaşarak Türkiye Basketbol Ligi'ne geri dönen Semih, maç başına 18.4 dakikada, 6.5 sayı ve 5.4 ribaund ortalamalarıyla oynadı. Sezonda yedi kere çift haneli istatistiklere ulaştı. Ayrıca oynadığı dokuz EuroLeague maçında maç başına 9.1 dakikada 3.4 sayı ve 2.2 ribaund ortalamalarıyla oynadı.
Semih, Fenerbahçe'deki ikinci sezonu olan 2006-07 sezonunda lig'de maç başına 16.1 dakika süre aldı, ve 6.4 sayı, 5.4 ribaund ortalamasıyla oynadı. Sezondaki en yüksek rakamına Galatasaray Café Crown karşısında 10 sayı ile ulaştı. Semih, Euroleague'de ise 4.5 sayı ve 3.1 ribaund ortalamalarıyla oynarken, maç başına 13.8 dakika görev aldı.
Semih, 2006-07 lig sezonunda 7.1 sayı ve 4.7 ribaund ortalamasıyla oynarken, maç başına 19.5 dakika oynadı. Toplam altı defa çift hanelere ulaştı ve TED Ankara Kolejliler karşısında 15 sayı atarak sezondaki en verimli performansını sergiledi. Euroleague'de 6.7 sayı ve 4.3 ribaundluk ortalamalarıyla birlikte ortalama 19.3 dakika süre aldı ve burada üç defa çift haneli rakamları yakalayan Semih Panathinaikos (basketbol takımı) karşısında 15 sayı atarak en yüksek rakamına ulaştı.
Semih 2008 NBA Seçmeleri'nde Boston Celtics tarafından 2. tur 60. sıradan draft edildi. Semih'in 2008-09 sezonunda Fenerbahçe Ülker'le daha sözleşmesi olduğu için Fenerbahçe Ülker'den ayrılıp Boston Celtics'e gitmedi. 2009'yılında Boston Celtics baş antrenörü Danny Ainge tarafından izlendi.
5 Temmuz 2010'da Semih, Dünya Şampiyonası'nın ardından Boston Celtics ile 1+1 yıllık sözleşme imzaladı.
Celtics uzunları Shaquille O'Neal, Kendrick Perkins ve Jermaine O'Neal sakatlanınca Semih, 9 Aralık 2010'da oynanan Philadelphia 76ers maçında ilk defa ilk beşte başladı. Takımının 102-101 galip geldiği karşılaşmada 18 dakika sürede 8 sayı attı. 2 gün sonra ikinci defa ilk beşte başladı, Charlotte Bobcats karşısında oynanan bu maçtan da 93-62 galip ayrılırlarken Semih, +34 verimlilik puanı yakaladı.
24 Şubat 2011'de Semih, takım arkadaşı Luke Harang |
ody ile birlikte Cleveland Cavaliers'a ikinci tur draft hakkı karşılığında takas oldu.
30 Haziran 2012 tarihinde Cavaliers tarafından sınırlı serbest oyuncu konumunda free agent oldu.
2011-12 sezonu öncesi Semih, NBA'deki lokavt bitene kadar TBL takımı Beşiktaş ile sözleşme imzaladı. NBA'de başlayan grevin ardından ise Avrupa'ya dönüş yapan NBA oyuncuları kervanına katıldı. Beşiktaş ile lokavt sona erene kadar sözleşme imzalayan Semih, siyah-beyazlıların bu sezon kadrosuna dahil olan ikinci NBA yıldızı oldu. Beşiktaş daha önce New Jersey Nets'in dünyaca ünlü yıldızı Deron Williams'ı kadrosuna katmıştı. 22 Kasım 2011 tarihinde Semih, oynanan bir EuroChallenge maçında parmağını kırarak sakatlandı ve lokavt'ın bitmesiyle NBA'deki takımı Cavaliers'a geri döndü.
Yaşadığı sakatlıklar ve takım içi problemler dolayısıyla, 2012-13 sezonu için Avrupa'ya dönme kararı aldı ve Anadolu Efes ile anlaşarak Türkiye'ye geri geldi. 2013-14 sezonu sonunda Ananolu Efes ile sözleşmesi biten Semih'in sözleşmesi yenilenmeyerek serbest kaldı.
1 Ağustos 2014 tarihinde yeniden Fenerbahçe Ülker ile 1 yıllığına sözleşme imzaladı. Bu sezon Fenerbahçe ile takım tarihinde ilk kez Euroleague Final Four'una kadar çıkma başarısı gösterselerde yarı finalde Real Madrid'e elendiler. 2 Temmuz 2015 tarihinde Fenerbahçe Ülker'le olan sözleşmesi sona ererek takımdan ayrıldı.
Semih, 28 Ağustos, 2015 tarihinde basketbol'a başladığı kulüp olan Darüşşafaka ile anlaştığı açıklandı.
Semih, Türkiye formasını ilk kez uluslararası arenada genç millî takımla Moskova'da düzenlenen 2005 U-20 Avrupa Şampiyonası'nda giydi ve forma giydiği yedi karşılaşmada maç başına 10.4 sayı ve 8.0 ribaund ortalamalarıyla mücadele etti. İzmir'de düzenlenen 2006 FIBA 20 Yaş Altı Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda Türkiye finalde Sırbistan'a kaybedip gümüş madalya kazanırken forma giydiği sekiz karşılaşmada maç başına 5.4 sayı ve 3.4 ribaund ortalamalarıyla mücadele etti.
Semih, aynı yıl Japonya'da düzenlenen 2006 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası'nda ilk kez A millî takım formasını giydi ve maç başına 2.2 sayı, 2.3 ribaund ortalamalarıyla oynadı. 2006'dan sonra sürekli A millî takım kadrosunda yer bulamaya başladı ve Türkiye'nin en sahipliği yaptığı 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası'nda takımıyla gümüş madalya kazandı. EuroBasket EuroBasket 2011 ve 2014 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası'nda kadroda yer almadı. EuroBasket 2015'te millî takım ikinci tur'da Fransa'ya yenilip elenirken Semih, turnuvada oynadığı altı karşılaşmada maç başına 13.2 sayı ve 4.3 ribaund ortalamalarıyla oynayarak millî takım kariyerinde bir turnuvadaki en iyi bireysel performansını sergiledi.
Kenworth
Kenworth ya da tam adı ile "Kenworth Trucks", kamyon , otobüs ve TIR çekicisi üreticilerindedir. Şirketin merkezi, Seattle, Kirkland, Washington'da yer almaktadır.
Atabarı
Atabarı, Artvin halk oyunlarından bar türü bir oyun. Atabarı, eskiden “Artvin barı” adıyla bilinirdi. Artvin barı adı, 1936'da Artvin barı (Atabarı) olarak değiştirildi ve yeni adı eski adını unutturduğu gibi, bu oyun Atabarı adıyla zaman içerisinde ilin simgelerinden biri durumuna geldi.
1936'da Balkan Oyunları Festivali'ne katılan Artvin mahalli halk oyunları ekibi, Atatürk'ün huzurunda Artvin barı'nı oynarlar. Oyun, Atatürk'ün çok hoşuna gider ve tekrar oynanmasını isteyerek kendisi de barbaşı olarak oyuna katılır, sonuna kadar oynar. Bunun üzerine, bu anıyı yaşatmak için yazışmalar yoluyla oyunun adı Atabarı olarak değiştirilir.
Pradal Serey
Pradal Serey Kamboçya'nın ulusal dövüş sanatı. Kamboçya dilinde anlamı "Serbest Dövüş" demek olan Pradal Serey Muay Thai'yi andırmakta ve yumruk, tekme, diz ve dirsek vuruşlarını içermektedir.
Modern Pradal Serey orijinal antik olanından bazı farklılıklar taşımaktadır. Günümüzde uygulanan Pradal Serey daha izlenebilir bir mücadele sporu haline getirilmiş biçimidir.
George Grenville
George Grenville (d. 14 Ekim 1712 - ö. 13 Kasım 1770), 1763 ile 1765 yılları arasında başbakanlık yapmış olan Britanyalı politikacı.
Parlamentoya 1741 yılında girdi.
Origami
Origami, (折り紙 origami) Japonca "ori" (katlamak) ve "gami" (kâğıt) sözcüklerinin birleşiminden meydana gelmiş olup kâğıt katlama sanatına verilen addır. İsmi Japonca olsa da Çin kaynaklı bir sanat olduğunu iddia eden kaynaklar da vardır . Genellikle kare kâğıt parçalarını kesmeden ve yapıştırıcı kullanmadan, sadece katlayarak, çeşitli canlı ve cansız figürler oluşturarak yapılmakla birlikte, dikdörtgen kâğıtlardan, hatta kâğıt paralardan yapılan modeller de oldukça fazladır. Kesme işleminin de kullanıldığı türe kirigami denir.
Origami klasik origami ve parçalı origami olmak üzere iki çeşittir. Klasik origami genellikle tek parça kâğıttan yapılır. Çok fazla olmasa da iki veya üç parçanın kullanıldığı klasik origamiyle çeşitli hayvan veya eşya figürleri yapılır. Modüler origami olarak da adlandırılan parçalı origami birbirinin benzeri parçaların birleştirilmesiyle oluşturulur ve hayvan veya eşya gibi somut figürlerden çok, üç boyutlu geometrik figürlerin yapılmasında kullanılır. Parça sayısında bir sınır olmayan parçalı origami tak-çıkar oyuncaklarına benzer ve aynı parçalar kullanılarak birçok değişik figür üretilebilir. Origamide genel olarak kare şeklinde kâğıt kullanılsa da kâğıdın şeklinde bir sınırlama yoktur.
Günümüzde origaminin birçok değişik türleri ortaya çıkmıştır. Mimari origami, pop-up origami, kirigami (kâğıt kesme sanatı) bunlara örnek verilebilir. Modern origami olarak da adlandırılan bu tür origami türlerinde yapıştırma ve kesme serbest bırakılmıştır. Origamiyi kirigamiden ayıran özelliği; kirigaminin simetrik, origaminin ise şekil yapma biçimlendirme sanatı olmasıdır. Origami dünyaca ünlü bir sanattır.
Turna kuşu, Japon kültüründe önemli bir yere sahiptir. Aynı önem origami turna için de geçerlidir. 1.000 adet turna kuşu yapanın uzun ve iyi bir yaşam süreceğine inanılır . Turna kuşunun günümüzde popüler olmasının nedeni Sadako Sasaki isimli 11 yaşındaki bir kız çocuğudur. II. Dünya Savaşı sırasında Hiroşima'ya atılan nükleer bomba nedeniyle Lösemi hastası olan bu küçük kız, iyileşme umuduyla turna kuşu yapmaya başlar. Ama 664. turnasını bitirdikten sonra hayata veda eder . Onun anısına bombanın atılışının her yıl dönümü 6 Ağustos'ta Japonya ve dünyadan çocuklar evrensel barış adına turna kuşu yapıp, Sadako'nun Hiroşima'daki anıtına gönderirler.
Çoğu kitap origami modellerinin yapımında kullanılan temel tekniklerle başlar. Bunlar temel diagramları içerir; dağ katlaması, vadi katlaması, ters katlama gibi... Ayrıca çeşitli modellerin yapımında kullanılan, standart isimli kaideler vardır. Mesela kuş kaidesi, kanat çırpan kuş yapımında orta aşamalardan biridir.
Modüler Origami belli sayıda benzer parçaları bir araya koyarak, bütün bir model yapılmasıdır. Normal de parçalar basittir; ama birlikte oluşturdukları form göz alıcıdır. Kusudama gibi çoğu modüler origami dekoratif küre biçimli modellerdir. Kusudama iplik ve yapıştırıcı gibi malzemelere de izin verir.
Çin kâğıt katlama stili 3 boyutlu modellerden oluşur ve çok sayıda parçanın bir araya gelmesiyle oluşan ayrıntılı modellerdir. Bazen kâğıt para modül yapımında kullanılır. Bu stil Amerika'da yaşayan Çinli göçmenler tarafından geliştirilmiştir ve "Golden Venture" olarak adlandırılır.
Daha çok dekoratif ve hobi olarak kullanılır sanılsa da origaminin birçok faydalı, çevre dostu ve pratik kullanım alanları vardır.
Örneğin Miura katlaması bir hamleyle açılıp bir hamleyle kapanabilen sık sık bakmaya müsait ziyaretçi broşürü ve turist haritalarında, ve uzaya gönderilirken küçük, uzayda açıldığında geniş olması gereken anten veya güneş enerjisi toplayan panolar gibi şeylerin tasarımında kullanılır.
Bir benzeri teknik, lamba gölgeliği yapmaya ya da başka benzer teknikler örneğin mimaride düz metal plakalar ile çok yönde bükük düzeyleri oluşturmaya yarar.
Günlük kullanımda mektup zarfı, kesekağıdı birer origami uygulaması olarak düşünülebilir; tutkal gerektirmeyen tasarımları da vardır. Aceleyle yapılmış kâğıt kaselerde yemek servisi yapılabilir, atık kâğıttan kolay yapılabilen açık kutu, kabuk, çekirdek, kemik, kılçık gibi şeyleri toplamak için masaya koyulabilir, sonra da içindekiyle birlikte kaldırılabilir.
Kağıttan oyuncak uçurtma tabanca, kayık, şapka hem yapımı hem oynanması çok bilindik oyuncaklardır.
İkebana
İkebana (Japonca: 生け花 veya いけばな, tam anlamıyla "yaşayan çiçekler"), kadō (華道 veya 花道) olarak da bilinen "çiçeklerin hâli" Japon çiçek düzenleme sanatına verilen addır. Vazo,tepsi,çanak vb. içinde çiçekler düzenlenebilir.
Burgaz-Dedeağaç Boru Hattı
Burgaz-Dedeağaç Boru Hattı ("Burgas-Alexandroupolis"), Rus petrolünün (doğal gaz da söz konusu edilmektedir) Bulgaristan'ın Burgaz limanından Batı Trakya'da Dedeağaç limanına aktarılması için planlanan bir boru hattıdır.
Kelkit
Kelkit, Gümüşhane ilinin bir ilçesidir. Halkının önemli bir bölümünü Türkmen/Çepniler oluşturur.
Doğu Karadeniz Bölgesinde; Gümüşhane İli’nin bir ilçesi olan Kelkit, doğusunda Köse İlçesi, batısında Şiran ilçesi, kuzeyinde Gümüşhane ili, güneyinde Erzincan ili ile çevrilidir.
İlçe toprakları dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Gümüşhane’nin güney kesiminde yer alan ilçe toprakları akarsu vadileri ile yarılmış birbirine paralel dağ sıralarından oluşmaktadır. Kuzeyini Gümüşhane Dağları, güneyini Çimen, Akdağ (Sipikör) ve Otlukbeli dağları engebelendirmektedir. İlçenin çevresinde genişleyen Kelkit Vadisi, Kelkit ırmağı ile sulanmakta ve tarım alanını oluşturmaktadır. Ayrıca ilçe topraklarında Tarıma elverişli olarak Özlüce Vadisi, Horançor Vadisi ve Koşmaşat Vadisi bulunmaktadır.
Kelkit Çayı, Çimen Dağları'ndan çıkan ve Yeşilırmak’ı besleyen en büyük koldur. Kelkit’te Sıtma Pınarı, Gorden, Korpuğar, Eğri Göze, Gülizarın Pınarı, Karapuğar, Bekir Çavuş'un Puğar, Yardibi, Korgöze, Keşiş Puğarı, Üçgözeler, Bülbülyuvası gibi birçok su kaynağı bulunmaktadır. Çevresindeki dağların yüksek kısımlarında yaylalar bulunmaktadır. Yaz aylarına doğru |
az da olsa halkın hayvanlarını yaydığı veya insanların şehirleşmeden uzaklaşıp kafasını dinlemek istediği en önemli yaylalar Kelkit Yaylası, Ernek Yaylası, Pernek Yaylası, Türünk Yaylası ve Deredol Yaylası olup ayrıca Tarbast ve Sipikor Yaylaları da önemli yer tutar.
Kelkit’te toprak örtüsü olarak, alçak kesimlerde kavak, ardıç ve meşe ağaçları, yüksek kesimlerde sarıçam, titrek kavak, gürgen gibi ağaç türleri görülmektedir. Düzlük alanlardaki toprak örtüsü kuşburnu, geven, yabani kekik, sığır kuyruğu, dağ reyhanı ve benzeri yabani bitkilerle kaplıdır.
Gümüşhaneye 60 km uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 1.925 km² olup, 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre, toplam nüfusu 63.510'dur.
Kelkit Doğu Anadolu Fay hattının uzantısı üzerinde olup, birinci derecede deprem bölgesidir. Nitekim 1992 Erzincan depreminde Kelkit de zarar görmüştür.
Popüler bir rivayete göre Kelkit sözcüğü 7. yüzyılda yöreyi ele geçiren Peçenek'lerin önderi Kilki Bey’in isminden kaynaklanmakta ise de bu görüşün bilimsel değeri yoktur. 7. yüzyılda veya herhangi bir tarihte Peçeneklerin buraya geldiğine dair bir bilgi olmadığı gibi, "Kilki Bey" adında bir şahıs da kaydedilmiş değildir. Aynı şekilde, yörede eski çağlarda "Kerkit" isimli bir kavim yaşadığına dair rivayet de ideolojik amaçlı bir uydurmadan ibarettir.
Kelkit nehrinin adı antik çağdan itibaren Yunanca "Lykos" ve Ermenice "Kayl" olarak kaydedilmiş olup, her iki sözcük kendi dillerinde "kurt" anlamına gelir. Ermenice "Kaylked" (Kurt ırmağı) deyimi Türkler ve Ermeniler tarafından nehrin adı olarak kullanılagelmiştir.
İlçenin iklimi Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu arasında bir iklim geçidi teşkil eder. Her iki bölgenin iklim özelliğini taşıyan yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk, ilkbahar ve sonbahar ayları oldukça yağışlı geçmektedir.
Yıllık ortalama yağış miktarı 460 mm²/yıl
Hıdırellez şenlikleri, Mayıs'ın Beşi şenlikleri, yayla göçü gibi şenlikler yapılır.
Kelkit yöresine özgü yemek çeşitleri ve tatlılarıyla tanınır. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri içerisinde bölge yetiştirdiği hayvanlar ve ürünleri ile Çiftlik olarak bilinir. Yörenin önde gelen yemekleri Siron, Haşıl, Fırın Erişte, Mantı Çorbası, Lemis, Lobiya Bulgurlusu, Babuko, Tatlı Çorbası, Un Herlesi Çorbası, Gavut Çorbası, Yavan Çorbası, Doduk Çorbası, Fırfır Çorbası, Dırma Çorbası, Gendime Çorbası, Erişte Çorbası, Arpa Yarması Çorbası, Zuluflu Çorbası, Pağla Denlisi, Borani, Fıtfıt Haşılı, Patates Kavurması, Muhla, Yergök Dolması, Sütlü Haşıl, Evelik Dolması, Kelem Dolması, Lor Dolması, Ekşili Dolma, Ekmek Aşı, Çırtma Fasulye, Kaygana, Kete, Pancar Kavurması, Pişi, Tava Lemisi, Zırıhta, Lahana Dolması, Yalancı Dolma, Güveç, Su Böreği, Papara, Muhlama Kuymak, Toğala Kuymağı, Hıngel, Galıya, Karın Kaymağı, Yağlaş, Bulgur Topağı, Fetir Yağlaması, Pağla Katısı, Pestil, Sini Böreği, Erişte Tatlısı, Asude Kuymağı, Kara Helva, Burma, Tel Helvası, Lalanga, Aşure, Cevizli Börek, Musta Tatlısı, Fışkıl Tatlısı, Sütlaç, Herle, Köme, Gaysefe, Tel Kadayıf, Sini Tatlısı, Burma Baklava'dır.
İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Bölgede tarla tarımı oldukça yaygındır ve genellikle hayvancılığa dayalı tarım yapılamktadır. Başlıca ürünler arasında; şeker pancarı (gün geçtikçe azalıyor), buğday, arpa, patates (gün geçtikçe azalıyor), fasulye (gün geçtikçe azalıyor), mısır, yonca, korunga, fiğ. Bahçe bitkileri yetiştiriciliği, arıcılık, seracılık, meyvecilik ve alabalığı yetiştiriciliği gibi tarımsal üretimler söz konusudur.
Büyükbaş ve küçükbaş hayancılığın yapıldığı ilçede yayla sığırcılığı ön plandadır. Fakat Doğan Organik Süt Sığırcılığı İşletmesinin kurulmasından sonra Kelkit'te organik tarım ve organik süt sığırcılığı da yapılmaktadır. Modern kovanlarla arıcılık yapılmaktadır. Son yıllarda ilçenin simgesi haline gelen zilli kilim dokumacılığı ve dericilik gelişmiştir. Ayrıca ilçe topraklarında linyit yatakları bulunmaktadır.
Ünlü iş adamı Aydın Doğan Kelkitlidir.
Yörede yapılan araştırmalar MÖ 3000 yıllarında burada yerleşim olduğunu göstermiştir. Kelkit’in güneydoğusundaki Sadak Köyü yakınlarındaki Satala kenti Hititler tarafından kurulmuştur.
Hititlerden sonra Gümüşhane ve çevresi Urartuların egemenliği altına girmiştir. Urartu egemenliği döneminde geniş bir biçimde Gümüşhane ve Bayburt merkez olmak üzere Karadeniz'in iç kesimlerindeki bölge Khaldia olarak anılmaya başlanmıştır. Khalt bilindiği kadarıyla Urartu'nun Baş Tanrı'sını niteleyen addır ve Khalt'ın izinden gidenler veya Khalt'a inananları simgelemektedir. Bu adlandırmanın halen günümüzde de süregeldiğini görmekteyiz. Karadeniz'in kıyı şeridinde yaşayanlar, tüm iç kesimlerde yaşayanlara ayrım yapmaksızın Khalt diye hitap ederler.
MÖ 680'li yıllarda kuzeyden gelen ve Ari bir dil konuşan İskitler, Kafkas dağlarını doğu tarafından aşarak Kür ve Aras boylarına yayılmaya başladılar. Başlangıçta barış içinde oldukları Urartu egemenliğindeki yerel Kafkas dilli kabilelerle zamanla rekabet içine girdiler. Ardından Urartular'la çarpışan İskitler bir müddet sonra Khaldia bölgesini de ele geçirdiler. Bayburt bölgesini merkez yapan İskit kabileleri MÖ 6., 5. ve 4. yüzyıllarda Anadolu'nun en büyük kentini kurdular: Gymnias.
Urartu'yu tamamen yıkmayı başaran İskitler, Ortadoğu'nun tamamında (Mısır'a kadar) 28 yıl süren büyük bir imparatorluk kurdular. Fakat Asur ve Med imparatorluklarıyla yaptıkları savaşlar sonunda İskit krallığı yıkıldı. Fakat ortadoğu'da bu yıkıma rağmen Urartu ve İskitler'in bazı boyları izole bu bölgelere sığındılar ve birbirlerine karıştılar.
Bunu Med ve Pers yönetimi izlemiş, MÖ 331'de Büyük İskender'in Persleri yenmesinden sonra yöre, Makedonyalıların egemenliğine geçmiştir. Yöreyi Roma ve Bizans hakimiyeti izlemiştir. Roma döneminde önemli bir askeri üs olan Kelkit, Roma ordusunun XV. Legio Apollinaris’in üslendiği bir kale konumundaydı. Bizans döneminde bir süre dini açıdan önem kazanmış ve daha sonra sönükleşmiştir. Kelkit ve çevresi daha sonra Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler arasında birkaç defa el değiştirmiştir. Bizans İmparatoru Herakleios, 635’te Sasani devleti üzerine sefer düzenlemiş ve Kelkit vadisinden geçmiştir. 7. yüzyıl sonuna kadar Bizans-Sasani çarpışmalarına sahne olmuştur. Bizanslıların bu hakimiyeti, 13. yüzyılda kurulacak olan Trabzon Rum imparatorluğuna kadar devam etmiştir. Anadolu Selçukluları 1016 yılında Doğu Anadolu’ya seferler yapmış ve Tuğrul Bey’in üvey kardeşi İbrahim Yinal Bey 1058’de yöreyi ele geçirmiştir.
Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Gümüşhane ve çevresinde Selçuklu egemenliğine girmiştir. Kaynaklardan öğrenildiğine göre XIV.yüzyılın ikinci yarısından sonra Çepniler bu bölgeye yerleşmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u ele geçirmesinden sonra Osmanlılar yöreye hakim olmuşlarsa da Akkoyunlular bu bölgede hakim olmuşlardır. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran (1514) seferinden sonra da Doğu Anadolu, Gümüşhane ve Kelkit de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bazı kaynaklarda Gümüşhane yöresinin Otlukbeli Savaşı’ndan (1473) sonra Osmanlı topraklarına katıldığı yazılıdır.
19. yüzyıl sonlarında Trabzon vilayetinin Gümüşhane sancağına bağlı bir kaza merkezi idi. I. Dünya Savaşı sırasında Rus işgaline uğramış, Rusların çekilmesinden sonra, Ermeni çeteleri buraya hakim olmuş, Kâzım Karabekir tarafından kurtarılarak 1918’de Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra 1925’te Gümüşhane’ye bağlanmıştır.
Yöredeki yapı kalıntıları arasında XV. Legio Apollinaris armalı tuğla parçalarının bulunuşu Roma dönemindeki Satala kentinin buradaki varlığına işaret etmektedir. Buluntular arasındaki tunç Artemis büstü bugün British Museum’dadır. Ayrıca ilçede günümüze gelebilen eserler arasında;
Chewbacca
Chewbacca (veya Chewie), Star Wars (Yıldız Savaşları) serisinde yer alan kurgusal bir karakterdir. Boyu 2,3 metre ve Wookiee ırkından olan "Chewbacca", Han Solo'nun gemisi "Millenium Falcon'da" yardımcı pilotdur.
"Chewbacca", "Attichitcuk'un" oğlu, "Mallatobuck'un" kocası ve "Lumpawarrump'un" babasıdır.
Chewbacca, Yıldız Savaşları serisinde, Bölüm III, IV, V, ve VI'da önemli bir rolde yer almıştır. . Bölüm III'de, Chewbacca Tarfful ile "klon Savaşları'nda" gezegenini korumak için savaşmış ve Yoda'nın güvenliğinin sağlanması için ona yardım etmişlerdir. Bölüm IV, V, VI ve VIII de ise "Chewbacca", Han Solo ile beraber Asi Güçleri'nin yanında yer almıştır.
Türkçe versiyonda birbirinden farklı olan senkronizason yanı sıra Chewbacca'nın orijinal sesi de kullanılıyor.
Pichincha
Pichincia, Ekvador 'un başkenti Quito'da bir volkan. Dağın iki zirvesi vardır. Bunlardan, Rucu Pichincha (Quechua: Yaşlı Pichincha) (4.690 m), kendisinden daha yüksek kardeşi (4.794 m) Guagua Pichincha (Quechua: Genç Pichincha)' a göre şehre daha yakında bulunur. En son 1999 yılında çok faal olan dağ, patlaması sonucu şehirde kül yağmuruna sebep olmuştur. Quito'nun coğrafi konumu sebebiyle, muhtemel lav akıntılarının şehre tehlike arz etmeyeceği farzedilir. Rucu Pichincha'a çıkan yol şehrin fakir mahallelerinden geçtiği için tamamen tehliksiz olmasa da, günlük tur ile kolayca çıkılır. Buna karşın, Quito'nun dışındaki Lloa köyünden ulaşılan Guagua Pichincha'a tırmanış tamamen güvenlidir.
Avrupa'nın ilk ünlü dağcılarından biri olan Alexander von Humboldt, 1802'de iki zirvede de çeşitli ölçümler yapmıştır.
Temel Kotil
Temel Kotil (d. 3 Aralık 1959, Rize), 2005 - 2016 yılları arasında Türk Hava Yollarında Genel Müdürlük ve İcra Kurulu Başkan vekilliği görevini yürütmüştür. 21 Ekim 2016 tarihinde TUSAŞ'a Genel Müdür olarak atanmıştır.
Kotil, 1959 yılında Rize'de Gündoğdu beldesinin Araklı mahallesinde dünyaya geldi. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak Mühendisliği bölümünden 1983 yılında mezun olmuş, 1986'da ABD'nin Ann Arbor kentindeki Michigan Üniversitesi'nin "Uçak Mühendisliği" bölümünde yüksek lisansını, 1987'de de aynı üniversitede Makine Mühendisliği dalında ikinci yüksek lisansını, 1991’de de yine Michigan Üniversitesinde “Makine Mühendisliği" bölümünde doktorasını tamamlamıştır.
Kotil, 1991-93 yı |
lları arasında İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesinde Havacılık ve İleri Kompozit Laboratuvarlarının kuruculuğu ve yöneticiliğini yapmıştır. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesinde Yardımcı Doçent ve Doçent olarak hizmet veren Kotil, aynı fakültede Bölüm Başkan Yardımcılığı ve 1993–94 yıllarında da Fakülte Dekan yardımcılığı görevlerini yürütmüştür.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanı olarak görev yaptıktan sonra, 2001 yılında ABD'de Illinois Üniversitesinde misafir profesör olarak hizmet vermiş ve daha sonra New York'ta Advanced Innovative Technologies Inc.’de Araştırma ve Mühendislik Bölümü Başkanlığını yürütmüştür.
İstanbul Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü'nde dersler vermektedir. Evli ve dört çocuk babası olan Kotil’in birçok araştırması ve bilimsel yayını vardır.
Mehmet Erol Maraş
Gaziantep Büyükşehir Belediyespor futbol takımını 2. Lig'den 1. Lig'e yükseltip Gaziantep'li futbolseverlere Gaziantepspor'dan yıllar sonra bir daha şampiyonluk heyecanı yaşatan Mehmet Erol Maraş, 1 Ocak 1956'da doğdu, 1970'de gazetecilige başladı ve Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve İşletme Fakültelerinden mezun olduktan sonra Kırmızı Şimşekler, Gaziantep Spor, Maç Programı ve Maç adlı yerel Spor Gazetelerini yayınladı. TSYD üyesi Spor yazarı olarak değişik ülkelerde görev yaptı. Gaziantepspor ve Şahinbey Belediyespor`u UEFA Kupası ve Avrupa'daki yarışmalarda izledi. Türkiye Spor Yazarları Derneği Adana Şube Yönetim Kurulu üyeliği, Anadolu Spor Gazetecileri Derneği ve Spor Kulubu Gaziantep Şube Kuruculuğu ve ilk Şube Başkanlıgını yaptı. Yerel, bölgesel ve yaygın gazetelerde çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1992'de Gaziantep Olay Medya Şirketler Grubu'nun temellerini attı.
2004-2005 futbol sezonunda 2. Lig B Kategorisi C grubunda şampiyon olarak 1. Lig'e yükselip 93 golle Avrupa'nın en çok gol atan takımı olarak tarih yazan efsane kadroda kulüp başkanlığı ve Gaskispor Onur Kurulu Başkanlıgı görevini 22.06.2004'te üstlendi ve 11 ay sonra takımı şampiyon yaparak başkanlık görevini bıraktı. Gaskispor, Şahinbey Belediyespor ve Şehitkamil Belediyespor kurullarında yönetici olarak yer aldı ve 1970'de Karşıyaka Gençlik Kulübü ve Girnespor'da amatör olarak başladığı Spor kulübü İdareciliğini, değişik siyasal ve sportif görevlerde bulunup Belediyespor'u şampiyon yapan başkan olarak noktaladı. Gaziantepspor kulübü genel kurul delegesi, Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu ve Türkiye Futbol Adamları Derneği üyesidir. Türkiye Futbol Federasyonu, ASKF genel merkez deleğeliği ve özerk olan ilk Türkiye Yüzme Federasyonu Yönetim Kurulu üyeligi yaptı. Türkiye Atıcılık ve Avcılık Federasyonu Basın Kurulu üyeligi ve lisanslı sporculugunun yanı sıra, Golf Gaziantep İl Temsilcisi Hentbol, Atletizm Hakemi ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi olarak Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığını yürüttü.
1999 yılında MHP'den ve 2002 yılında ise Ak Parti'den Milletvekili adayı oldu. 2004-2009 arası Ak Parti'den seçildigi Şahinbey ilçe ve Büyükşehir Belediye meclis üyeligi esnasında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili olarak görev yaptı ve 2009 yerel seçimlerinde yeniden Belediye Meclis üyesi oldu. 10 Mart 2011 günü Ak Parti'den Milletvekili aday adaylığı için istifa ettiği tarihe kadar Ak Parti Şahinbey Belediye Meclis Grup Başkanvekili ve Belediye Meclis üyeliği yapan Mehmet Erol Maraş, Sürekli Sarı Basın Kartı hamili gazeteci olarak Olay Gazete, Tv ve Fm'in yayıncısı Olay Medya Şirketler Grubu yönetim kurulu başkanı olup, evli ve 3 çocuk babasıdır. Almanca, İngilizce ve Arapça bilir.
İvan Pavlov
İvan Petroviç Pavlov (d.14 Eylül 1849 Ryazan – ö. 27 Şubat 1936 Leningrad) Rus fizyolog, psikolog ve hekim.
Fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları ile psikofizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarını derinden etkilemiş bir bilim adamıdır. Her iki bilim dalının kurucularından sayılır. 1904 yılında fizyoloji ve tıp alanında Nobel Ödülü’nü kazanmıştır.
Kalabalık bir ailenin çocuğu olarak Rusya’nın Ryazan kentinde dünyaya geldi. 1860 yılında papazlığa hazırlanmak için, Ryazan İlahiyat Okulu’na gitti. 1864 yılında bu okuldan mezun oldu ve Ryazan İlahiyat Yüksek Okulu’na başladı. Kilise tarihi ve öğretisi, Rus ve dünya tarihi, edebiyat, mantık, doğabilimleri, dil, ve felsefe ile ilgili birkaç dersten oluşan bir eğitimi tamamladı. Teoloji eğitiminden fizyoloji bilimine yönelmesinde Claude Bernard etkili oldu. Refleksler üzerine çalıştı. 1870 yılında St. Petersburg Üniversitesi’ne girdi. Burada Mendeleyev, Beketov ve Seçenov’dan ders aldı. Uzmanlık olarak hayvan psikolojisini seçti. St. Petersburg’da aldığı eğitimden sonra Askeri Tıp Akademisine girdi. 1879 yılında ortak arkadaşları aracılığı ile tanıştığı Serafima ile 1881 yılında evlendi. 1883 yılında tezini yayınladı. Yayınladığı tezinde, kalbin merkezden dağılan sinirleri üzerine yaptığı çalışmalarla zamanın bilim insanlarının ilgisini çekti. 1890 yılında St. Petersburg’da Askeri Tıp Akademisinde farmakoloji profesörlüğü görevine getirilene dek yoksulluk içinde yaşadı. Hayvan terbiyesi üzerinde çalıştı. Bundan sonra cerrahi usulü geliştirdi. 1886’da hazım cihazını inceledi. 1889 yılında bir hayvan yemek yediğinde, midedeki salgı bezlerinin mide sıvısı üretmesine neyin neden olduğunu araştırdı. Köpeklerin yedikleri midelerine ulaşmasa da midelerindeki salgı bezlerinin çok miktarda ‘iştah sıvısı’ ürettiğini keşfetti. Fizyoloji bilimine kronik deney metodunu tanıttı. 1890 yılında Askeri Tıp Akademisi kurucular komisyonuna atandı ve bundan beş yıl sonra da fizyoloji kürsüsü başkanlığına getirildi. ‘Küçük mide’ ya da ‘ayrılmış mide’ ameliyatı çok dikkat çekti. Deneylerinde hayvanın rahatsızlığını ortadan kaldırmak için anestezi ve birçok teknik geliştirdi. 1935’te Pavlov’un isteği ile St. Petersburg’daki Deneysel Tıp Enstitüsü’nün yakınlarına deneyde kullanılanların anısına bir köpek anıtı inşa edildi.
Pavlov, yanında çalışanların disiplinli olmalarına ve yaptıkları işe kendilerini adamalarına son derece önem verirdi. Gerçekleştirdiği deneyler sırasında kendisine yardım eden asistanların hatasız çalışmalarını isterdi.O dönem birçok kişi Pavlov'un yanında çalışmak istemiştir.Bunun nedeni olarak özel bir hükümet teşviki gösterilir.Ülkede 5 yaş altındaki çocukların ölüm oranı %50'lere varıyordu. Ayrıca tifüs, çiçek ve difteri gibi bulaşıcı hastalıklarda Rusya,Avrupa'da başı çekiyordu. Hükümet, bu durumla başa çıkabilmek için hekimlerin yurt dışına gidip kedilerini geliştirmelerini teşvik etti. Yurt dışına gidip orada öğrenim gören hekimlerin birçoğu ülkelerine döndüğünde doktora için Pavlov'un laboratuvarına başvurdu.
Dinamiti icat etmesiyle büyük bir servet kazanmış olan Alfred Nobel,1893'te Pavlov'a laboratuvarını büyütmesine imkan verecek miktarda (10.000 ruble) bağışta bulundu.Gerçekten de söz konusu bağış laboratuvar için harcandı. Pavlov,Nobel'in bağışını kendi istediği tarzda bir laboratuvar kurmak için kullandı. Bu iki katlı taş binanın bodrum katında köpek kulübeleri,1. katında üç deney salonu,2. katında da deney hayvanlarına cerrahi müdahalede bulunulan ameliyathaneler ve hayvanların ameliyattan sonra iyileşebilmeleri için bakıma alındığı odalar vardı. Pavlov özellikle binanın "dünyadaki ilk fizyoloji laboratuvarı özel ameliyat bölümü" dediği ikinci katıyla gurur duyuyordu. Pavlov, burada yaptığı ameliyatla ilk kez "bölünmüş mide" operasyonunu gerçekleştirdi.Bu olağanüstü metot,Pavlov ve asistanlarına midedeki sindirim sürecini ilk kez bütün detaylarıyla inceleme fırsatı vermişti.Bölünmüş mide Pavlov'un midedeki sindirimin iki aşamasını da incelmesini sağlamıştı Dönemin 'zeitgeist'ine uygun olarak Pavlov sindirim sistemini karmaşık bir fabrikaya benzetmiştir. O dönem İngiltere'de başlayan Sanayi Devrimi dönemin zeitgeistini de değiştirmiş ve dönen çarklar,işleyen makinalar ve fabrikalar tüm alanları olduğu gibi bilim alanını da etkilemiştir.Bu noktada Pavlov'un böyle bir benzetme yapması da şaşılacak bir şey değildir.
1900'lü yıllarda Pavlov bilim dünyasında hatırı sayılır bir üne kavuşmuştu. Laboratuvarında çalışanlar Pavlov'un araştırmalarını kulaktan kulağa yaymışlardı. Dünyanın çeşitli yerlerinden bilim insanları Pavlov'un mükemmel biçimde gerçekleştirdiği ameliyatların nasıl yapılacağını öğrenmek için laboratuvarını ziyaret ediyordu. Laboratuvarında çalışalardan biri, 1898'de Pavlov'un kitabını Almancaya çevirdi. Birkaç yıl içinde kitabın Fransızca ve İngilizce baskıları da yapıldı. Böylece Rusça bilmeyen birçok kişi de Pavlov'un eserlerine kolayca ulaşabilme olanağı buldu.
Yapmış olduğu cömert yardımlarla Pavlov'un istediği tarzda bir laboratuvar kurmasını sağlayan Nobel, bir kez daha Pavlov'un hayatında dönüm noktası olacaktı. 1904 yılında ilk nobel ödüllerinin dağıtılmasından üç yıl sonra, Pavlov fizyoloji-tıp alanında nobele aday gösterildi ve yapılan incelemeler sonucunda ödülü almaya hak kazandı. Fizyoloji-tıp dalında nobel ödülü alan ilk fizyolog -ve ilk Rus- olan Pavlov,ödülünü İsveç kralı 2. Oscar'ın elinden aldı.
Pavlov, konuşmasının ilk cümlesinde insanın en temel ve en güçlü içgüdüsünün "yiyecek bulmak" olduğunu söyledi. Ardından da ona sindirim sistemiyle ilgili çalışmalarından daha fazla ün kazandıracak olan "koşullu refleks" ve "koşulsuz refleks"ten bahsetti. Salondaki pek çok kişi bu sözleri ilk kez duyuyordu. Pavlov, konuşmasıyla herkesi şaşırttı. Dinleyiciler onun sindirim sistemiyle ilgili keşifleri hakkında konuşmasını bekliyordu.
Fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları ile psikofizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarını derinden etkiledi. Bu nedenle her iki bilim dalının kurucularından sayılır. Leningrad Fizyoloji Enstitüsü'nün başında bulunarak çalışmalarını sürdürdü. Şartlı reflekslerin doğası ve işleyişi konusundaki buluşu, tüm araştırmaları öğrenme alanına yöneltti. Pavlov, laboratuvarda mide üzerine bir çalışma yaparken bir şeyi fark etmiştir. Köpek daha et verilmeden önce ayak seslerini duyduğunda salya akıtmaya başlamıştır. Bu olaydan sonra Pavlov çalışmalarını bu yöne do |
ğru geliştirmiştir.
Pavlov’un gerçekleştirdiği koşullanma deneylerinin temelinde, psikolojik olayların da deneysel olarak incelenebileceği görüşü vardı. Bu yüzden onun asıl amacı, zihinsel aktiviteleri fizyolojik terimlerle açıklamaktı.
Pavlov, köpeklerde salgı bezlerini incelemiş, bu bulgulardan elde ettiği sonuçlarla insan ve hayvan davranışlarıyla ilgili genel yasalara ulaşmıştır. Pavlov, köpeğe uyguladığı deney sonucunda, köpeğin doğal uyaranların dışında zil, lamba gibi uyaranlara da tepki verip, salgı salgılama durumunu inceledi. Normal şartlarda et gören köpeğin salya salgılaması bir şart gerektirmeyen doğal bir durum olduğu için bu tepkiye şartsız tepki denir. Organizmanın dengesini ve bütünlüğünü şartsız refleksler sağlar. Köpeğe et ile beraber zil sesi sunulmasıyla, köpek zile koşullanır ve bundan sonraki denemelerde köpeğin zil sesine salya salgılamasına şartlı tepki denir. Şartlı refleks, çoğu zaman ortadan kaybolur, çatışma halinde olan hayvan sürekli olarak uyku halindedir.
Pavlov, köpeklerle yaptığı çalışmalar sonucunda, temel tepkileri üç şekilde açıkladı: Birincisi, çevreden gelen her uyaran harekete geçirme veya engellemeye sebep oluyordu. İkincisi, harekete geçirme ve engellemeyle ilgili sinirlerle alakalı olan süreçler, beyinde bazı kurallara göre etkileşime giriyordu. Üçüncüsü, sinir sistemlerinde doğuştan bireysel farklılık olduğuydu.
Pavlov, refleks kavramıyla içgüdüyü açıklamış, içgüdülerin karmaşık reflekslerden oluştuğunu savunmuştur. Ayrıca Pavlov’a göre, şartlı refleksin incelenmesi, hayvan fizyolojisinde yeni bir inceleme alanı doğmasına neden olmuştur. Pavlov, insanlardaki gurur, terbiye gibi olguları da şartlı reflekslerle açıklamıştır.
Pavlov’un deneylerinde, aşırı stres altında kalan deneklerde deneysel nevroz oluştuğu görülmüştür.
1904'te Amerikalı Edwin Burket Twitmyer'in sunduğu diz refleksi hakkındaki doktarı tezi ilgi görmeyince,sonraki yıllarda Pavlov'un fikirleri dikkat çekmeye başladı.Daha sonra Watson'un yaptığı deneylerle, Pavlov'un refleks fikirleri Batı'ya yayıldı.
Pavlov, yaptığı çalışmalardan ötürü 1904 yılında Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü'nü kazandı.
Pavlov belirli 'ulusal tipler'in (Almanlar vs.) sinir sistemlerinin dengeli olduğunu, bu sayede bu kişilerin bilime, sanayiye, edebiyata çok önemli katkılarda bulunduklarını düşünüyordu.Rusların ise sinir sinir sistemi genelde dengesizdi.Pavlov'a göre Rusya'daki toplumsal yavaşlamanın altında da bu sebep yatmaktaydı.Fakat bununla birlikte, laboratuvar deneylerinin, zayıf ve dengesiz sinir sistemlerinin uygun bir eğitim ve ortamla iyileştirilebilir olduğunu gösterdiğini düşünüyordu.Bundan hareketle Pavlov insanların sinir sistemlerini iyileştirmeye yönelik proje başlatacaktı.
Deneyler sırasında aldığı titiz ve dikkatli önlemlere rağmen konuyla ilgisi olmayan değişkenlerin deneyindeki hayvanlara etki edebileceğini düşünüyordu. Pavlov buna engel olmak için,sonradan 'Sessizlik Kuleleri' adı verilen ve olağanüstü önlemlerle donatılmış her şeyden izole 3 katlı bir laboratuvar tasarladı.Deneylerine burada devam etti.Deney odalarına Pavlov dahil kimse girmiyordu.Her şey makinalarla yapılıyordu. Pavlov 1910 yılında bir toplantıda yaptığı konuşmada Sessizlik Kuleleri 'nin neden gerekli olduğunu ayrıntılarıyla anlattı.Yine bu konuşmada köpeklerin, sesin şiddet farkını ayırt etmede insanlardan çok daha başarılı olduğunu ifade etti.
Pavlov aldığı Nobel Ödülü sayesinde 1900'lerin başında büyük bir refaha kavuştu ve dünya çapında ün yaptı.Rusya Bilimler Akademisi de dahil birçok ülkede derneklere seçildi.3 laboratuvarı birden yönetmeye başladı.Çocukları da çok başarılıydılar; Vera da babası gibi koşullu reflekslerle ilgili çalışıyordu.
Pavlov hep bir programa göre yaşardı.8 ay durmadan çalışırdı.Cuma akşamları ise arkadaşlarıyla evde iskambil oynardı.Dakik ve mükemmeliyetçiydi.Yazları bisiklet sürer, yüzer, roman okurdu.Dinlenirken bile fiziksel egzersiz yapardı.
Pavlov; araştırmalarının sonucunda, 'savunma ve yiyecek refleksleri' nin yanı sıra 'hürriyet ve esirlik refeksleri'ni de literatüre kazandırdı ve 'Hürriyet Refleksi' bildirisini yayınladı.Aynı yıl Petersburg Felsefe Kurulundan konuşma daveti aldı.
O hayvan incelemelerinin kendimizi anlamada en etkili yöntem olduğu kanaatindeydi.Hayvan psikolojisinde olduğu gibi insanlarda da bilimsel bilgiler edinmenin mümkün olduğunu düşünüyordu.Deney hayvanlarının davranış farklarına dayanarak bozuk ve normal davranışları içine alan 'Şahsiyet Tipleri Teorisi'ni ortaya attı.Sonra da 'Sinir Sistemi Tipleri Teorisi'ni geliştirdi. Vygotsky bir kitabında, Pavlov'un bilimsel olmadığı gerekçesiyle bilinç ve ruh konularına değer vermediğini ifade etmektedir.
1914 yılı ve sonrasında ülkesinde yaşananlar Pavlov'un hayatını da etkiledi. Rusya'daki millî felaketten ,kıtlıktan o da fazlasıyla etkilendi.Yeni Bolşevik yönetimi, ona ödül olarak verilen paraya dahi el koydu.Çocuklarının biri öldü biri sürgün edildi.Savaş dolayısıyla çalışma arkadaşlarını ve köpeklerini kaybetti.Bu yaşananlardan dolayı hükümete, çalışmalarını yapmak için fazla zamanı kalmadığını, ekonomik sıkıntılarını ve yurt dışına çıkmak istediğini anlattığı bir mektup yazdı.Mektubu alan Lenin ona her türlü imkanın sağlanması talimatını verdi ve böylece Pavlov için rahat bir dönem başlamış oldu.
Leningrad'daki Neva Nehrinin taşmasıyla oluşan ve laboratuvarını da sular altında bırakan sel sonunda köpeklerinin koşullu reflekslerinin değiştiğini farketmesi Pavlov için bir diğer dönüm noktası oldu.
Pavlov Marksizm'i hiçbir zaman kabul etmedi ancak Sovyet psikologlar O'nun görüşleriyle Marx arasında köprü kurmaya çalıştılar.Rejim kendisine muhalif olan Pavlov'a olan desteğini hiçbir zaman çekmedi; Lenin'den sonra Stalin de yardımı sürdürdü.Fakat Pavlov hükümet baskısından uzak kaldı, temel amaçları hep aynı kaldı.Çalışmalarını daha da genişleterek ilerledi.1929 yılında hükümet, Koltuşi'de bilim köyü kurarak ona hediye etti. Pavlov ve arkadaşları çalışmalarına burada devam etti.Burası 'şartlı reflekslerin başkenti 'unvanını kazandı.Zaman ilerledikçe Pavlov ve rejim arasındaki ilişki de daha ılımlı bir hal aldı.Birçok kongrenin Rusya'da yapılmasını sağlayan Pavlov, bir kongre esnasında rejime minnettarlığını ifade etti ve 'sosyalizm deneyi'nde başarılar diledi.
Pavlov 'mükemmelleştirilmiş sinir sistemine sahip yüksek tip' üretmek amacındaki öjeni konusuna bilimsel zemin sağlamak amacıyla çalışmalar yaptı ve bu onun şiddetle eleştirilmesine sebep oldu.Fakat 55 yaşında yaptığı sinir sistemi çalışmasıyla bir kez daha bilim hayatında zirveye yerleşti.Çalışma arzusunu ve dinamizmini hiç kaybetmedi.
Ne var ki 27 şubat 1936'da yakalandığı zatürre nöbetini atlatamayarak hayatını kaybetti.Deney ve gözleme önem veren Pavlov, ölümü sırasında da kendi beyin faaliyetlerini inceledi ve yardım için bir sinir uzmanı çağırdı.
Ölümünden sonra, 2004 yılında, Nobel Ödülü'nü alışının 100. yıl dönümünde, Fizyoloji Enstitüsü'nün bulunduğu yere Pavlov' un anısına bir anıt yapıldı.Çalışmalarının devamı sağlamak için yeni enstitüler kuruldu ve buralarda birçok bilim insanı yetişti.
Ölümünün ardından 1900’lü yıllarda Pavlov’un çalışmaları sonuçlanarak tüm dünyaya yayıldı. W. Horsley Gantt, 1955 yılında Pavlov Derneğini kurdu.
O, laboratuvarda ekip halinde çalışmaya büyük önem veren bir insandı. O, gözleme çok önem verirdi. O; Tsion, Ludwig, Heidenhair isimlerindeki fizyologlarla da çalıştı. Edebi dergi ve kitaplara da ilgisi vardı. Ayrıca farmakoloji, zihin bozuklukları, sinir sistemi fizyolojisi, beyin fizyolojisi üzerine de çalışmıştır.
Pavlov, ‘Çarşamba Toplantıları’ yapardı. Bu toplantılar, laboratuvarda çalışmaları yürüten herkesin katılımıyla gerçekleşirdi. O, öğretmen kimliğiyle de öne çıkardı.
Pavlov’un çalışmaları film ile gösterildi.‘Koşulsuz tepkinin, koşullu bir tepkiye dönüşme süreci Mechanincs of the Brain adlı filmde izleyicilere sunuldu. Sinir Sistemi adlı film Pavlov'un yönetiminde çekilmiştir.
Steve Irwin
Stephen Robert "Steve" Irwin (d. 22 Şubat 1962, Essendon, Victoria; ö. 4 Eylül 2006, Port Douglas), Avustralyalı belgesel filmci. Avustralya televizyonundaki "Timsah Avcısı" ("Crocodile Hunter") programıyla tanınır.
Irwin daha çocuk yaşlarında, ebeveynine timsah ve diğer sürüngenlerin meskûn mahallerden taşınmasında ve hayvanat bahçesi hayvanlarının bakımında yardım etmeye başlar. Dokuz yaşında ilk timsahını yakalar. Timsahların ve yılan gibi diğer sürüngenlerin de yakalanmasında ve taşınmasında öncü bir uzman olur. Zehirli yılanlarla neredeyse her gün çalıştığı halde asla ısırılmamıştır.
1991 yılında, daha sonra adı Australia Zoo olacak Queensland'daki "Reptile & Fauna Park" 'ı ailesinden devralır ve karısı Terri ile birlikte çalıştırmaya başlar. Hayvanat bahçesinin, kendilerini sürüngenlerin tehdidi altında hissedenlere yardım eden bir kurtarma takımı da vardır. Hayvanlar yakalanıp insani yerleşimden uzak yerlere bırakılır.
Irwin, Büyük Set Resifi'nde bir belgesel film çalışması sırasında vatozların üstünde yüzerken dikenli bir vatozun göğsünden sokması sonucunda öldü.
Irwin'in televizyon dizisi "Timsah Avcısı" (Crocodile Hunter) 137 ülkede 500 milyon kişi tarafından izlenmiştir. Dizide sadece Timsah Avcısı bölümleri değil, "Croc Files" (Timsah dosyaları), "Croc Diaries" (Timsah günlüğü) ve sinema filmi "Crocodile Hunter" da (Timsah avcısı) vardır. Dizinin geliri hayvan koruma örgütlerine bırakılmıştır. Irwin'in dizisi, çekim çalışmaları Antarktika'daki balinaları, mors balıklarını ve penguenleri rahatsız ettiği yönünde çevrecilerin sert eleştirileri sonucu durdurulur. Bu suçlamalar Avustralya hükümetince yapılan incelemelerle çürütülür.
Irwin'ın hayvan koruma örgütü SIWF ("Steve Irwin Wildlife Foundation" - Steve Irwin Vahşihayat Vakfı) ve hayvanat bahçesi, türleri tehdit altında olan hayvanların üretilmesi için programlar yürütür. Sevilmeyen hayvanların da yaşama hakkı olduğunu düşünüp dizisinde bunu herkese göstermek isteyen Irwin, nasıl bir olayın içinde olduğunu bildiğini ve bir hayvan tarafından ısırılı |
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.