article
stringlengths
7.34k
10k
halkında kabulü tartışmalıdır. Bazı kesimlere göre yeni marş Rusya'nın en iyi günlerini ve geçmiş fedakârlıkları hatırlatırken çeşitli eleştirmenlere göre Stalin liderliğindeki yönetim dönemindeki şiddet olaylarını hatırlatmaktadır. Hükümet ise marşın halkların birliğinin simgesi olduğunu ve geçmişe saygılı olduğunu savunmaktadır. 2009'da yapılan bir ankete göre katılımcıların %56'sı marşı dinlerken gurur duyduğunu ifade etmiştir. "Moltiva russkih" (Türkçe: "Rusların Duası") marşı 1816 yılında Rus İmparatorluğu'nun ulusal marşı seçilmesinden önce de kilise ayinlerinde ve askeri yürüyüşlerde Çarı onurlandırmak için "Grom pobedy, razdavaysya!" (Türkçe: "Şimşekli zafer, yankılan!") ve "Kol slaven" (Türkçe: "Görkemli efendimiz") marşları ile birlikte kullanıldı. Sözleri Vasiliy Jukovskiy tarafından yazılan ve Büyük Britanya ulusal marşı "God Save the Queen"in müziğinden uyarlanan "Moltiva russkih" 1816 yılında imparatorluk marşı olarak kabul edildi. 1833'te Prens Aleksey Lvov, Jukovskiy'den "Rus Halkının Duası" adıyla yeni bir marş düzenlemesini istedi. Bu marş daha yaygın olarak "Boje, Tsarya hrani!" (Türkçe: "Tanrı Çarı Korusun") adıyla bilinir. I. Nikolay tarafından Rus İmparatorluğu'nun bir sonraki marşı kabul edilen marşın ilahi ezgileri barındıran müzikal tarzı, dönemin diğer Avrupa monarşileri tarafından kullanılan marşlarına benzemekteydi. 18 Aralık 1833'te ilk defa Bolşoy Tiyatrosu'nda seslendirildi ve 31 Aralık'ta resmen millî marş olarak kabul edildi. Marş, halka açık olarak 1834 yılında opera binalarında okunmaya başladı, ancak 1837'ye kadar Rus İmparatorluğu genelinde pek bilinmemekteydi. "Boje, Tsarya hrani!", imparatorluğun çöktüğü 1917 Şubat Devrimi'ne kadar kullanıldı. Mart 1917'de, Fransız ulusal marşı "La Marseillaise"in Pyotr Lavrov tarafından yeniden bestelenmesiyle ortaya çıkan "Raboçaya marselyeza" (Türkçe: "İşçilerin Marseillaise'i") marşı Geçici Hükûmet tarafından gayriresmî olarak kullanıldı. Lavrov'un "La Marseillaise" marşında yaptığı değişiklikler 2/2'lik ölçülerden 4/4'lük ölçülere geçişi kapsamakta ve müziğin Rusçaya daha fazla uyum sağlamasını içermekteydi. Marş; hükûmet toplantılarında, diplomatların ve devlet yetkililerinin cenaze törenlerinde kullanılmıştı. Bolşeviklerin 1917 Ekim Devrimi ile birlikte Geçici Hükûmet'in devrilmesinin ardından, Fransızca olarak 1870 yılında Eugène Pottier tarafından yazılan ve Pierre De Geyter tarafından 1888 yılında İkinci Enternasyonal onuruna bestelenen, enternasyonal sosyalist devrimci marş "Enternasyonal", yeni devlet marşı olarak kabul edildi. Bu marş Rusçaya Arkady Kots tarafından 1902 yılında çevrildi. Marşın ilk büyük kullanımı Petrograd'daki Şubat Devrimi mağdurlarının cenaze töreninde yapıldı. Bolşevik lider Vladimir Lenin "Enternasyonal" marşının Fransız marşına göre "daha sosyalist" olması sebebiyle sıkça çalınmasını istedi. Yeni Sovyet hükûmetindeki diğer yetkililer de "La Marseillaise"in burjuva kültürüne ait olduğuna inanmaktaydı. "Enternasyonal" 1918 yılından itibaren Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nın resmî marşı olarak resmen kabul edildi. Ardından 1922'de diğer sosyalist cumhuriyetlerle birlikte kuruluşu ilan edilen Sovyetler Birliği tarafından resmî marş kabul edildi ve 1944 yılına kadar kullanıldı. Aleksandr Aleksandrov tarafından bestelenen marşın çeşitli versiyonları daha önce çeşitli yerlerde kullanıldı. Marşın temelini oluşturan altyapı Aleksandrov tarafından ilk kez 1936 yılında Zhit stalo luchche şarkısında bestelendi. Bu eser Josef Stalin'in 1935'te Stahanov hareketinden işçilerle birlikte düzenlediği toplantıdaki konuşmasına dayanıyordu. Marşın tam müziği ise ilk olarak 1938'de üretilen Bolşevik Parti Marşı'nda kullanıldı. 1943 yılında Komintern dağıldığında Sovyet hükûmeti, "Enternasyonal" marşının "Sovyetler Birliği Marşı" ile değiştirilmesi gerektiğini öne sürdü. Aleksandrov'un müziği 1943'te düzenlenen bir yarışma sonrasında ülkenin yeni marşı olarak seçildi. Aleksandrov'un eseri yeni marşın müziği seçtikten sonra, Sovyetler Birliği Komünist Partisi yeni şarkı sözlerine ihtiyaç duyulduğunu açıkladı. Yönetim tarafından marşın kısa olduğu ve o dönemde devam eden Büyük Vatanseverlik Savaşı nedeniyle, Kızıl Ordu'nun Nazi Almanyası'nın yenilgiye uğraması konusunda bir açıklama yapması gerektiğini söylendi. Şairler Sergey Mihalkov ve Gabriel El-Registan, hükûmet tarafından Moskova'ya çağrıldı ve sözlerin Aleksandrov'un müziğine göre düzenlenmesi söylendi. Görüşmelerde dörtlüklerin değiştirilmemesi, fakat "Sovyetler Ülkesi" tanımlarına uyan sözlerle değiştirmeleri gerektiği söylendi. Sözlerde "Büyük Vatanseverlik Savaşı" kavramlarını ifade etme zorluğu yüzünden, bu düşünce El-Registan ve Mihalkov'un tarafından es geçildi. "Rus Anavatanını" vurgulamak için yapılan birkaç küçük değişikliğin ardından hükümet yeni marşı 7 Kasım 1943'te onayladı. Sözlerde Jozef Stalin'in sözü olan "halklarla inancımızı korumamıza ilham kaynağına" dair bir satır da vardı. Marş 1 Ocak 1944 tarihinde tüm Sovyetler Birliği'nde resmî marş hale geldi. 1953'te Stalin'in ölümünden sonra, Nikita Kruşçev liderliğindeki yeni Sovyet hükûmeti Stalin'in bıraktığı siyasi mirası sorguladı. Hükûmet, Stalin'in Sovyetlerdeki rolünün abartıldığını belirterek destalinizasyon sürecini başlattı. Bu kapsamda Mikalkov ve El-Registan tarafından yazılan sözler yeni Sovyet hükûmeti tarafından kullanımdan kaldırıldı. Marş hâlâ Sovyet hükûmeti tarafından kullanılmakla birlikte, resmî bir şarkı sözü olmaksızın kullanılıyordu ve bu hâliyle "Sözsüz Şarkı" (Rusça: Песней без слов; "Pesney bez slov") olarak bilinmekteydi. Mihalkov 1970'te marş için yeni bir söz dizisi yazdı ancak 27 Mayıs 1977 tarihine kadar Yüksek Sovyet Prezidyumu'na gönderilmedi. Stalin'e atıfların kaldırıldığı yeni sözler 1 Eylül'de onaylandı ve Ekim 1977'de yeni Sovyet Anayasasında yayınlandı. 1977 sözleri için verilen notlarda Mihalkov'dan bahsedildi ancak 1945'te ölen El-Registan'a yapılan göndermeler bilinmeyen nedenlerden dolayı es geçildi. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte yeni kurulam Rusya hükûmeti için "yeniden örgütlenmiş ulusun" tanımlanmasına ve Sovyet geçmişini reddetmek için yeni bir millî marşa ihtiyaç bulunmaktaydı. Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti Başkanı Boris Yeltsin "Boje, Tsarya hrani!" sözlerinde yapılacak değişiklikle marşın yeniden canlandırılmasını önerdi. Buna karşın, bu önerisi yerine Mihail Glinka tarafından bestelenmiş parçayı seçti. "Patriotiçeskaya pesnya" (Türkçe: "Yurtsever Şarkı)" olarak bilinen parça Glinka'nın ölümünden sonra keşfedilen sözsüz bir piyano bestesiydi. Şarkı, 23 Kasım 1990 tarihinde Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti'nin önünde çalındı. Aynı gün Yüksek Sovyet tarafından şarkının yeni Rusya devlet marşı olması için karar bağlandı. Bu marş; Yüksek Sovyet, Halk Vekilleri Kongresi ve ona bağlı Anayasa Komisyonu tarafından (resmî olarak Rusya devlet başkanı başkanlık etti) onaylanan yeni anayasa taslağında kalıcı hale getirilmiştir. Tasarıda "Rusya Federasyonu Devlet Marşı Mikhail Glinka tarafından oluşturulan 'Yurtsever Şarkı'dır. Rusya Federasyonu Devlet Marşı metni federal yasaya göre onaylanacaktır." ifadeleri yer aldı. Tüm bunlara karşın Başkanlık ile Kongre arasındaki çatışma, söz konusu tasarının onaylanma olasılığını daha da azalttı. Kongre daha çok 1978 Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Anayasası'ndaki metinleri düzenlemeye çalışırken Başkanlık yeni anayasa taslağını öne sürdü. 1993 Rusya anayasa krizinden sonra ve 12 Aralık 1993 tarihindeki anayasa referandumundan bir gün önce Devlet Başkanı Yeltsin, "Patriotiçeskaya pesnya"yı Rusya'nın resmî marşı olarak belirleyen bir başkanlık kararnamesini yayınladı. Ancak bu kararname geçiciydi, çünkü anayasa taslağı (bir gün sonra kabul edildi), bu konuyu açıkça parlamentonun kanunlaştırdığını belirtmişti. Anayasanın 70. maddesine göre, devlet sembolleri (marş, bayrak ve arma) gelecekteki mevzuatlarla daha fazla tanımlamayı gerektiriyordu. Bununla birlikte bu konu anayasal bir mesele olduğu için Duma'da üçte iki çoğunlukla geçmesi gerekiyordu. 1994-1999 yılları arasında "Patriotiçeskaya pesnya"yı Rusya'nın resmî marşı olarak tutmak için Devlet Duması'nda çok sayıda oy istendi. Buna karşı çıkan en güçlü muhalefet grubu Rusya Federasyonu Komünist Partisi üyeleri yeni marş için Sovyetler Birliği Marşı'nın yeniden düzenlenmesini istediler. Herhangi bir marşın üçte ikilik salt çoğunluk tarafından onaylanması gerektiği için, Duma grupları arasındaki bu anlaşmazlık neredeyse on yıldır yeni marşa geçilmesini engelledi. "Patriotiçeskaya pesnya" resmî olarak devlet marşı olarak kabul edildiğinde sözleri bulunmamaktaydı. Marşın seçiminde Sovyet geçmişinden öğeler içermemesi ve Glinka'nın Rus halkı tarafından vatansever kabul edilmesi etkili oldu. Herhangi bir Rusya vatandaşının katılmasına izin veren bir yarışma da dahil olmak üzere yeni marş için sözler hazırlamak için çeşitli kampanyalar düzenlendi. Hükûmet tarafından kurulan bir komite 6000'den fazla katılımcının eserini inceledi ve seçilen 20 eser bir orkestra tarafından kaydedildi. Kazanan Viktor Radugin'in "Slavsya, Rossiya!" (Türkçe: "Şanlı ol, Rusya!") adlı eseri oldu. Buna karşın sözler Yeltsin veya Rusya hükûmeti tarafından resmen kabul edilmedi. Söz eksikliğinin Glinka'nın Çarı ve Rus Ortodoks Kilisesi'ni övdüğü orijinal kullanımdan kaynaklandığı açıklandı. Marş, dönem itibarıyla resmî sözleri olmayan az sayıdaki millî marştan biriydi. Ekim 2000'de, Yeltsin'in halefi olan Putin döneminde devlet marşı tartışmaları yoğunlaştı. 2000 Yaz Olimpiyatları madalya töreni sırasında Rus atletler devlet marşı için söylenecek söz olmadığı için endişelendi. Bu konu hakkında Putin kamuoyunun dikkatini çekti ve konuyu Devlet Konseyi'ne taşıdı. Buna benzer olarak CNN sözsüz marşın Spartak Moskva futbol kulübünün oyuncularının morallerini ve performanslarını olumsuz etkilediğini bildirdi. İki yıl önce 1998 FIFA Dünya Kupası sırasında da Rus takım üyeleri sözsüz marşın "büyük yurtsever
lik çabasına" ilham vermediğini ifade etmişti. Kasım ayında yapılan Federasyon Konseyi toplantısında Putin, devlet sembollerin (marş, bayrak ve arma) kurulmasının ülkenin önceliği olacağını belirtti. Putin, eski Sovyet marşının yeni devlet marşı olarak seçilmesi konusunda ısrarcı oldu, ancak yeni şarkı sözlerinin yazılmasını önerdi. Bununla birlikte eski Sovyet sözlerinin ne kadarının yeni marş için kullanılması gerektiğine dair bir görüş belirtmedi. Putin, 4 Aralık'ta görüşlerini almak için "Rusya Federasyonu Devlet Marşı" tasarısını Duma'ya sundu. Duma 8 Aralık 2000'de Aleksandrov'un bestesinin devlet marşında kullanılması yönünde 381 kabul, 51 red, 1 çekimser oy verdi. Oylamadan sonra, devlet marşı için söz bulmakla görevli bir komite oluşturuldu ve yeni söz bulmakla görevlendirildi. Komite, toplumun çeşitli kesimlerinden 6000'den fazla el yazması aldıktan sonra, Mihalkov'un sunduğu sözleri devlet marşının sözleri olarak seçti. Hükûmet, sözlerin resmî olarak kabul edilmesinden önce bayrağa ve armaya atıf yapan marşın bir bölümünü yayınladı; Yukarıdaki satırlar şarkı sözlerinin son sürümünden çıkarıldı. "Rusya Federasyonu Devlet Marşı Üzerine" adlı Aleksandrov'un bestesini Rusya'nın devlet marşı yapacak tasarı, 20 Aralık'ta Federasyon Konseyi tarafından onaylandıktan sonra Putin tarafından 25 Aralık'ta imzalandı. Yasa iki gün sonra resmî hükûmet gazetesi "Rossiyskaya gazeta"da yayınlandı. Yeni devlet marşı, söz ve beste ile birlikte ilk kez 30 Aralık'ta Moskova'daki Büyük Kremlin Sarayı'nda düzenlenen bir tören sırasında icra edildi. Marşın benimsenmesinde pek çok anlaşmazlık ortaya çıktı. Yeltsin, Putin'in sadece "Halkın ruh halini körü körüne takip etmek" için devlet marşını değiştirmemesi gerektiğini savundu. Yeltsin ayrıca, Sovyet marşının restorasyonunun Rusya'nın bağımsızlığı ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana gerçekleşen komünizm sonrası reformları reddetme hareketinin bir parçası olduğuna inandığını ifade etti. Bu ifadeler Yeltsin'in Putin hakkındaki kamuya açık eleştirisinden birisiydi. Liberal siyasi parti Yabloko, Sovyet marşının yeniden seçilmesini "Rusya toplumundaki bölünmeyi derinleştirdi" şeklinde yorumladı. Sovyet marşı, Komünist Parti ve Putin tarafından desteklendi. 1990 yılında Rusya tarafından kullanılan diğer devlet sembolleri olan beyaz-mavi-kırmızı renkteki Rusya bayrağı ve çift başlı kartal arması, Aralık ayında Putin tarafından yasal olarak onaylandı ve böylece devlet sembolleri üzerindeki tartışmalar sona erdi. Bütün sembollerin kabul edilmesinin ardından televizyonda yaptığı konuşmada Putin, bu hareketin Rusya'nın geçmişini iyileştirmek ve Sovyetler Birliği dönemini Rusya tarihiyle kaynaştırmak için gerekli olduğunu ifade etti. Ayrıca, Rusya'nın demokrasiye doğru ilerlemesinin durdurulmadığını, ancak Sovyet döneminin reddedilmesinin insanların aile hayatlarını anlamsız kılacağını belirtti. Rusya halkının marş sözlerini benimsemesi biraz zaman aldı. 2002 Kış Olimpiyatları'nda düzenlenen madalya törenleri sırasında sporcular marşı sadece mırıldanmakla yetindiler. Rusya'nın bu marşı kabul etmesinden bu güne marş birçok eleştiriye maruz kaldı. Mstislav Rostropoviç'in de aralarında bulunduğu çeşitli isimler marşın okunduğu esnada ayağa kalkmamayı tercih ettiler. Bazı hükümet yetkilileri, Putin'in Sovyet Marşı'nı düzenlemesinden ya da marşa farklı sözler eklemesinden rahatsız olduklarını bildirdiler. Yeltsin ile Gorbaçov'un eski siyasal danışmanı, bu marş kullanıldığında büyük problemler yaşandığını ifade etti. Yeltsin'in 2007 yılındaki cenaze töreninde, tabutu Moskova'daki Novodeviçi Mezarlığı'na götürüldüğünde, Rusya Federasyonu Devlet Marşı çalındı. Eski Sovyet askeri ve sivil yetkililer cenaze sırasında bu marşı duymaktan onur duyacağını söylerken, buna karşı çıkan kesimler Yeltsin'in cenaze töreninde bu marşı çalmanın Rus halkına "özgürlük getiren adamı istismar" etmek olarak değerlendirdiler. Rus hükümeti ise marşın Rus halkı için birlik sembolü olduğunu belirtmiştir. Rusya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi tarafından yürütülen ve 22 Ağustos tarihindeki Rusya bayrağı bayramından iki gün önce, 2009 yılında yapılan bir araştırmada; katılımcıların %56'sı Rusya Federasyonu Devlet Marşı'nı dinlerken gurur duyduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte katılımcıların %39'u marşın ilk satırının sözlerini hatırlayabildi. Bu oran 2007'ye göre %33'lük bir artışa tekabül etmekteydi. Araştırmaya göre %34 ile %36 arasında katılımcı marşın ilk satırını anımsayamadı. Genel olarak ankete katılanların %25'i marştan hoşlandıklarını ifade etmiştir. Rusya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi, bir önceki yılda halkın %56'sının devlet marşından gurur duyduğunu, %40'ının (2004 yılındaki orandan %19 fazla) marşın ilk satırlarını hatırladığını belirtmişti. Ayrıca ankette genç kuşağın kelimelere daha çok aşina olduğu belirtilmiştir. Eylül 2009'da Moskova Metrosu'nun Kurskaya istasyonuna, Stalin liderliğindeki yönetim sırasında kullanılan marşın sözleri olan "Halkın sadakati ile Stalin ülkemizi yükseltti, emek ve kahramanlık yolunda bize ilham verdi." yazıldı. Bu sözler Kurskaya istasyonunun orijinal tasarımının bir parçasıydı ve destalinizasyon politikaları sırasında çıkartılmıştı. Bunun üzerine muhalif gruplar, vestibüller olduğu yerde taş afiş üzerine yazılı sözlerin silinmesi için yasal işlem başlatılacağını ifade etmişlerdir. Bu olay çeşitli kesimlerce Rusya hükûmetinin semboller ya da onun ürettikleri yoluyla Stalin'in "imajını iyileştirme" girişiminden biri olarak olarak yorumlanmıştır. Rusya Federasyonu Komünist Partisi, Aleksandrov'un bestesinin yeniden düzenlenmesini şiddetle destekledi, fakat bazı üyeler marşta başka değişiklikler yapılması gerektiğini ifade etti. Mart 2010 Duma'nın Komünist Parti üyesi Boris Kashin, marşta tanrı ile ilgili alıntıların kaldırılması gerektiğini savundu. Kashin'in önerisine SPID-INFO'dan gazeteci Aleksander Nikonov tarafından destek verildi. Nikonov, dinin özel bir mesele olması gerektiğini ve devlet tarafından kullanılmamasını gerektiğini savundu. Bununla birlikte Kashin yeni bir marşın maliyetinin yaklaşık 120.000 ruble olacağını belirtmiştir. Rusya hükûmeti bu talebi istatiksel eksiklikler ve diğer bulguların olmayışı nedeniyle hızlı bir şekilde reddetti. Nikonov, şarkı sözlerinin Rusya yasalarına uygunluğu konusunu 2005 yılında da Rusya Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Millî marşın icra edilmesine ilişkin yönetmelikler 25 Aralık 2000 tarihinde Putin tarafından imzalanan yasada belirtilmiştir. Buna göre marş yalnızca müzik, yalnızca sözler veya her ikisinin birleşimi içeren bir şekilde çalınırken yalnızca yasa ile öngörülen sözcükler ve müzik kullanılabilir. Bir performans kaydedildikten sonra, radyo veya televizyon yayını gibi herhangi bir amaç için kullanılabilir. Dönemsel kutlamalar, Zafer Günü geçit törenleri, önemli devlet yetkililerin cenazesi gibi çeşitli etkinliklerde çalınabilir. Rusya Savunma Bakanı Anatoliy Serdyukov, Kızıl Meydan'ın yapısından kaynaklı sesin yankılanması nedeniyle yalnızca enstrümantal çalınması gerektiğini ifade etmiştir. Marşın Rusya devlet başkanının yemin töreninde, Duma ve Federasyon Konseyi oturumlarının açılışı ve kapanışı ve resmî devlet törenlerinde çalınması zorunludur. Televizyon ve radyoda yayın gününün başında ve sonunda çalınır. Şayet yayın sürekli ise sabah 06.00'da ve gece yarısında çalınır. Devlet başkanının yılbaşı konuşmasının ardından çalınır. Oyunlara ev sahipliği yapan organizasyonun protokolüne göre, Rusya'daki ve Rusya'nın yurtdışındaki spor karşılaşmalarında çalınmaktadır. Marşı çalındığında kafada yer alan tüm başlıklar çıkartılmalı ve yüz ortamda bulunan Rusya bayrağına çevrilmelidir. Üniformalı personel, marşı çaldığında askeri selam vermelidir. Marş, do majör gamında 4/4'lük ya da 2/4'lük ölçü işareti ile çalınır ve dakikada 76 atım temposuna sahiptir. Her iki ölçü işareti kullanıldığında da marş coşkulu ve hızlı bir tempoda çalınmalıdır. Hükûmet çeşitli orkestralar ve bandolar için farklı notalar yayınlamıştır. Rusya telif hakkı yasasına göre devlet sembolleri ve işaretleri telif hakları ile korunmamaktadır. Bu nedenle marşın müziği ve şarkı sözleri serbestçe kullanılabilir veya değiştirilebilir. Kanunda, marşın saygıyla uygulanması ve yaratıcılarına karşı suç işlemekten kaçınmaları yazmasına rağmen, saldırgan davranışların veya cezaların neler olduğu konusunda net bir tanımlama bulunmamaktadır. Buna benzer olarak, marş çalındığında ayakta durmak yasalarca zorunludur, ancak yasada ayakta kalmak reddedildiğinde uygulanacak bir ceza tarifi bulunmamaktadır. Putin, 2004 yazında marş çalarken Rusya millî futbol takımını ve oyuncularını davranışları sebebiyle kınadı. 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası açılış törenleri sırasında Rusya Federasyonu Devlet Marşı çaldığı esnada kameralar tarafından takım oyuncularının sakız çiğnediği görüntülendi. Putin, daha sonra Rusya Olimpiyat Komitesi başkanı Leonid Tyagaçev aracılığıyla takıma sakız çiğnemeyi bırakmasını ve marşı söylemeleri gerektiğini bildirdi. Olimpiyat Komitesi basın şefi Gennadiy Şvets, Kremlin ile temasa geçmeyi reddetti fakat oyuncuların davranışlarıyla ilgili hoşnutsuzluğun farkında olduğunu söyledi. Francesca da Rimini Francesca da Rimini ("Riminili Francesca"). (d. 1255 – ö. 1285). Revenna'lı Guido da Polenta'nın güzel kızıdır. Dante ile aynı zamanlarda yaşamışlardır ve Dante kendisini bir karakter olarak İlahi Komedya'da resmetmiştir. Francesca, babası tarafından, uzun süredir savaş halinde oldukları ve artık barış anlaşması yapmak istedikleri Rimini beyinin oğlu ile zoraki olarak evlendirilmiştir. Daha sonra kocasının kardeşi Paolo Malatesta ile birbirlerine aşık olmuşlar ve bir gün sevişirken kocası tarafından yakalanıp öldürülmüşlerdir. Dönemin önemli skandallarından birisidir. Ülkelerin kişi başına GSYİH’ye (SAGP) göre sıralanışı Bu madde Dünya ülkelerinin, kişi başına gayri safi yurtiçi hasılalarına (GSYİH) göre sıralanmış bir listesidir. Bu listedeki GSYİH dolar tahminleri Satınalma gücü paritesi (SAGP) hesaplamalarından elde
edilmiştir. Bu hesaplamalar Uluslararası Para Fonu (IMF) ya da Dünya Bankası gibi çeşitli kurumlar tarafından yapılır. Farklı kuruşların aynı ülke için yaptıkları hesaplamalar farklılık gösterdiği için bu değerler kesin gerçekler yerine, tahmini rakamlar olarak algılanmalıdır. Aşağıdaki tablo, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) 186 üyesinin 2014 yılı verilerini içerir. Veriler uluslararası dolar cinsindendir. Maltoz Maltoz (malt şekeri veya di-glikoz olarak da bilinir), CHO moleküler formüllü bir disakkarittir. Sistematik ismi α-D-Glukopiranozil-(1→4)-α-D-Glukopiranoz'dur.Maltoz suda iyi çözülür ve tatlı bir tadı vardır. Eğer Maltozu Sakkarozla karşılaştıracak olursak %10 D-Maltozun talılık derecesi %41’lik Sakkarozunkine denk gelmektedir. Suda çözülmüş Maltozun kristalleştirilmesiyle monohydratlar oluşmaktadır. Aynı zamanda moltoz çimlenmiş arpada ve patatesin tohumlarındanda görülmektedir. Maltoz genel itibarıyla tahılların Maltlama, yani tohumların çimlendirip kurutulması yöntemi sonucunda oluşur. Maltoz sadece maltlanmış arpada bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra birada, hububatta, makarnada, patatesde ve birçok tadı tatlı plan besin maddesinde bulunur. Diğer karbonhidratlar gibi maltozun da hidrojen-oksijen oranı 2:1'dir. Glikozidik bağ ile bağlanmış iki α-glikoz molekülünden oluşur, bu bağ birinci glikozun 1. karbon atomuyla ikincinin 4. karbon atomu arasındadır. İkinci glikoz grubu üzerinde bir aldehit olduğu için maltoz indirgeyici şeker olarak tanımlanır. Birinci glikozun indirgeyici grubu ise glikozidik bağı oluşturmakta kullanılmıştır. Maltoz, biyokimyada glikozdan oluşmuş polimerler serisinin ikincisidir. Maltoza bir glikoz daha eklenince elde edilen bileşik malto-trioz olarak adlandırılır, dört glikozlu zincir malto-tetrozdur, vb. Daha çok maltoz eklenmesiyle malto-dekstrin diye de adlandırılan deskstrinler oluşur, eklemelerin en sonunda da nişasta oluşur. Nişasta, diastaz enzimi tarafından maltoza parçalanır. Maltoz hidroliz yoluyla iki glikoz molekülüne ayrışır. Canlı organizmalarda maltaz enzimi bu reaksiyonun çok hızla gerçekleşmesini sağlar. Kuvvetli asitle birkaç dakika kaynatmak da aynı sonucu sağlar. Çimlenen tahıl tohumlarında maltoz oluşumu alkol üretiminin önemli bir parçasıdır. Sergey Korolyov Sergey Pavloviç Korolyov (Rusça: Серге́й Па́влович Королёв) (12 Ocak 1907, Zitomir, Ukrayna – 14 Ocak 1966, Moskova, Rusya) Sovyet roket mühendisi, ABD ile SSCB arasında 1950 ve 1960'larda yaşanan Uzay Yarışı sırasında Sovyet uzay araçlarının baş tasarımcısı. Korolyov, Sovyet uzay programının kilit adamı olmakla birlikte, güvenlik nedenleriyle hayatı boyunca ismi kamuoyundan gizli tutuldu. Korolyov başarılı bir mühendis ve tasarımcı olmasının yanı sıra, iyi bir organizasyoncu ve planlamacı olarak da bilinmektedir. Stalin'in 1938'deki Büyük Temizlik hareketinin kurbanı olmuş, birkaç ayı Sibirya'da Gulag'da olmak üzere altı yıl sürgünde yaşamıştır. Serbest bırakıldıktan sonra Sovyet kıtalararası balistik füze programına katıldı, ardından başmühendis olduğu OKB-1 tasarım bürosunda Sputnik ve Vostok uzay araçlarını tasarladı. Korolyov'un büyük hayali, Ay'a bir Sovyet uzayadamı göndermekti. Bunun için Soyuz uzaygemisini ve N1 roketini geliştirmeye başladı. Bu projeleri yürütürken ABD'nin yanı sıra kendi ülkesindeki diğer tasarımcılarla da rekabet etmek zorundaydı. Korolyov'un 1966'daki erken ölümü, Sovyetler'in Ay projesine büyük darbe vurmuştur. Sovyetler, ölümünden sonra Korolyov'un kimliğini ve rolünü kamuoyuna açıklarken, diğer Sovyet tasarımcıların isimlerini gizli tutmaya devam etti. Bu nedenle, Korolyov, uzun süre Sovyet uzay programının arkasındaki tek isim olarak tanındı. Korolyov'un tasarım bürosu tarafından 1960'larda geliştirilen Soyuz uzayaracı, 21. yüzyıl'da hala kullanılmaktadır. Sergey Korolyov, 3 Aralık 1960 tarihinde, ilk kalp krizini geçirdi. İyileşmesi sırasında, aynı zamanda bir böbrek bozukluğu saptandı. Geçmişte, Sovyet esir kamplarında ki tutukluluğunun getirdiği bir durumdan muzdarip olduğu keşfedildi. Yoğun olarak çalışmaya devam ederse, uzun süre yaşayamayacağı doktorlar tarafından uyarılmıştı. 1962'de Sergey Korolyov'un sağlık sorunları birikmeye başlamıştı ve çok sayıda hastalıklara muzdarip oldu. Kendisi ambulansla hastaneye götürülürken bağırsak kanaması vardı. 1964 yılında, doktorlar tarafından kardiyak aritmi tanısı konuldu. Safra kesesi iltihabı geçirdikten kısa bir süre sonra, Şubat ayında bir kalp sorunu sonrası hastanede on gün geçirdi. Doktorlar rahat nefes alabilmesi için Entübasyon sağlamaya çalıştılar ama solunum borusuna yüklemesini engelledi. Korolev bilincini kazanamadan öldü. Harford'a göre, Korolev ailesi kanser hikâyesini doğruladı. Korolyov'un zayıf kalbi ameliyatı sırasında ölümüne katkıda bulunmuştur. Stalin tarafından başlatılan ve halefleri tarafından devam edilen politika altında, Korolyov'un kimliği ölümünden sonrasına kadar ortaya çıkarılmadı. Sözde nedeni, Amerika Birleşik Devletleri'nin yabancı ajanlarından kendisini korumaktı. Sonuç olarak, Sovyet insanları onun ölümünden sonra başarılarının farkında olamadı. 16 Ocak 1966 tarihinde Pravda gazetesinde, ölümü, bütün madalyaları ile Korolyov'un bir fotoğrafı gösterilerek yayımlandı. Korolyov'un külleri Kremlin Duvarı Mezarlığına, devlet töreniyle defnedildi. Korolyov, sık sık Uzay Yarışı'nın baş mimarı olarak Wernher von Braun ile karşılaştırılır. Von Braun'un aksine, Korolyov'un Ay uçuşları için kendi planları vardı. Böyle Vladimir Chelomey gibi rakipleri ile sürekli rekabeti vardı. O da pek çok açıdan, özellikle elektronik ve bilgisayar kapsamında Amerika Birleşik Devletleri'ne nazaran daha az gelişmiş teknoloji ile çalışmak zorunda kalmıştır. Sovyet uzay programında Korolyov'un halefi Vasili Mişin oldu. Mishin, Korolyov'un yardımcısı ve sağ kolu olarak görev yapmış, oldukça yetkin mühendisti. Korolyov öldükten sonra, Mişin Baş Tasarımcısı oldu ve kusurlu N1 roketi programı ortaya çıktı. Dört kez N1 testi başlattı ve hepsi başarısız olduktan sonra, Mişin 1972 yılında kovuldu ve sonraki rakibi Valentin Gluşko onun yerini aldı. O zamana kadar, rakip Amerikalılar zaten, Ay'a ayak basmıştı ve böylece program, SBKP Genel Sekreteri Leonid Brejnev tarafından iptal edildi. Robert Mapplethorpe Robert Mapplethorpe (4 Kasım 1946 - 9 Mart 1989), ABD'li fotoğraf sanatçısı. 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında Amerikan sanat camiasında tanınmıştır. Dönemin tartışmalı fotoğrafçılarından biridir. Bu dönemlerde yaşanan politik ve ekonomik sorunlar, Vietnam savaşı ve AIDS'in dünya çapındaki etkisi, ABD'li sanatçılarını ve işlerini derinden etkilemiştir, ki Mapplethorpe da bu etkileşimi yaşayan sanatçılardan biridir. Eserlerinde cinsiyetçilik, homofobi ve ırkçılık ile savaşmaya çalışmış, bu tür yaklaşımların yanlışlığını gözler önüne sermiştir. Günümüzde dahi tartışılan sanatçının işlediği konular ve duruşu, Amerikan halkı ve entelektüel kesimi üzerinde büyük etki yaratmıştır. Mapplethorpe, Katolik bir ailenin bir İngiliz-İrlanda melezi oğlu olarak, New York'da doğmuştur. Pek çok görsel yöntemle sanatını icra ettiği Brooklyn'deki Pratt Enstitüsü'nden Güzel Sanatlar Bakeloryası almıştır. Akabinde, Polaroid makina kullanarak ilk fotoğraflarını çekmeye başlamıştır. 70'lerin ortasında geniş formatlı bir kamera almış ve sanatçılardan, müzisyenlerden, porno film yıldızlarından ve sex clubların müşterilerinden oluşan geniş bir arkadaş topluluğunu fotoğraflamaya başlamıştır. 80'ler boyunca fotoğrafları estetik ve güzellik üstüne yoğunlaşmıştır. Eski Yunan figürlerindeki gibi heybetli erkek ve kadın nülerine, çiçek fotoğraflarına ve sanatçı portrelerine ağırlık vermiştir. Pek çok fotoğrafını kendi stüdyosunda çekmiştir. İşlerindeki genel konu ve nesneler, çiçekler -özellikle orkideler; Andy Warhol, Deborah Harry, Richard Gere, Peter Gabriel, Grace Jones ve Patti Smith gibi ünlü insanların portreleri ve sadist ve mazoşist eylemlerden klasik nülere çeşitlilik gösteren homoerotizmdir. Sanatçı, teşhirci içeriği ve NEA'dan (National Endowment for the Arts) aldığı destekle halkın büyük ilgisini çeken, sanatçının da anüsünde bir kırbaçla poz verdiği bir fotoğrafı içeren, Portfolio X adlı serisiyle ünlenmiştir. Ayrıca, Afrikalı-Amerikalı, siyahi erkekleri, toplum tarafından "ırkçı" ve "arzu uyandırıcı" gibi ithamlar yaratılacak şekilde fotoğraflamıştır. Mapplethorpe'un işleri, pek çok bağımsız sanat galerisinde düzenli olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte, sağcı kesimler onun sanatının ve tarzının karşısında durmuş, böylece Mapplethrope NEA'nın geleceği hakkındaki tartışmanın her iki tarafında bulunan insanlar için günahkeçisi olarak görülmüştür. 1990'da, Cincinnati'deki sergisi (içinde yedi sado-mazoşistik fotoğraf bulunan) The Perfect Moment, Cincinnati Modern Sanatlar Merkezi müdürü Dennis Barrie hakkında "müstehcenliğe teşvik etme" suçundan açılan, başarısız bir dava ile sonuçlanmıştır. Hakkında bu tartışmaların yaşanması tesadüfi değildir. Mapplethorpe, kesinliği su götürmez bir ustalıkla, bir fotoğraf sanatçısı olarak eşcinsel seksüalizmini güzellikle özdeşleştirmiş ve aktivist bir tutum sergilemiştir. Mapplethorpe'un işleri pek çok açıdan postmodern bir rol oynamış ve erkek çıplaklığının seksüellikle bağlantısı, cinsiyet ve seksüelliğin toplumdaki rolü ve/veya yapısı, formun ve içeriğin geleneksel ve modern sanattaki yeri, görselliğin iletişimdeki işlevi ve müzeler, vergiler ve görsellik bağlamında, sansür hakkında akıllarda pek çok soru yaratmıştır. Mapplethorpe'un HIV virüsüne yakalandığı öğrenildiğinde, fotoğraflarının maddi değeri oldukça artmıştır. Aralık 1988'de fotoğraflarının her biri 500.000 dolarlık bir değere sahipti. Mapplethorpe, 1989 yılının 9 Mart sabahı, Boston, Massachusetts hastanesinde, AIDS'in ilerlemesi sonucu 42 yaşında hayata gözlerini yumdu. 2003'te, Arena Editions, Mapplethorpe'un 1971 -1973 arasında çektiği kendi siyah beyaz polaroid fotoğraflarından oluşan "Autoportrait"'i yayınladı. Böylece bu erken dönem işleri ilk kez geniş kitleye sunulmuş oldu. T
ahtalı Dağları Tahtalı Dağları Orta Toroslar'da bulanan bir sıradağdır. Büyük çoğunluğu Kayseri, Adana ve Sivas illerinde yer alır, kuzey kısmının ufak bir bölümü de Sivas ilinde bulunur. Seyhan Nehri'nin Zamantı ve Göksu kolları arasında uzanan dağların tümüne denir. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan bu dağların üzerinde, "Koç Dağı, Soğanlı Dağı, Beydağı, Alaylı Dağı, Bakır Dağı" gibi doruklar sıralanır. Tahtalı Dağları'nın uzunlugu 170 km, genişliği ise 50 km kadardır. Orta Torosların uzantısı olan ve Adana'nın Tufanbeyli ilçesi yakınlarında en yüksek noktasına 3075 metre ile Bey Dağı'nda ulaşan bu sıradağın pek çok noktası 2500 metrenin üzerindedir. Tahtalı Dağları Seyhan ve Ceyhan vadileri arasında uzanan Binboğa Dağları'yla birlikte eskiden antitoros denilen dağların bir koludur. Dağlar güneye doğru vadilerle parçalanmış ve geçilmez bir görünüş almıştır. Kuzeydoğuda hemen hemen çıplak olan bu dağlar güneye doğru daha ormanlık bir bitki örtüsüyle kaplıdır. Tahtalı dağları üzerinde yoğun karstik erime çukurlar oluşmuştur. 146'sı uvala, 846'sı dolin olmak üzere 992 karstik çukur belirlenmiştir. Uzunlukları 192–816 m arası, büyüklükleri 16m² ile 23 hektar arasında değişmektedir. "" filmi burada çekilmiştir. Sümer ve Türk Dillerinin Tarihî İlgisi ve Türk Dilinin Yaşı Meselesi Sümer ve Türk Dillerinin Tarihî İlgisi ve Türk Dilinin Yaşı Meselesi, Osman Nedim Tuna tarafından yazılan Sümerce ve Türkçe arasındaki ilişkiyi karşılaştırmalı olarak inceleyen kitap. Yazarın tezi, her dilde başka dilden ödünç sözcük bulunabileceğidir, nitekim, Sümerologlar da (örneğin Landsberger) vaktinde Sümerce metinlerde geçen ama Sümerce olmayan, daha kuzeydeki (yani Anadolu'nun doğusu) bir kavimden alınmış olabilecek kelimeleri listelemiştir. Yazar işte o kelimeler üzerinde çalışır ve dil bilimsel yöntemlerle onlardan 166 tanesinin Türk dilinin sözcükleri olduğunu savunur. Kitap Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanmıştır. Nergal Başıbozuklar Başıbozuklar, Osmanlı Devleti’nde savaş sırasında asıl orduya katılan gönüllü askerler için kullanılan bir tabir. Yaya ve atlı olarak ayrı silah ve teçhizatları olan ve ayrı kumandanların idaresi altında bulunan başı bozuk askerleri Osmanlı ordusunu oluşturan kuvvetlerdendir. Kavalalı Mehmed Ali Paşa da başlangıçta, Mısır’ı işgal eden Napolyon Bonapart’ı oradan çıkartmak için sevkedilen başı bozuk askerlerinin kumandanı idi. Sultan Abdülmecid devrinde 1843’te Osmanlı ordusu yeniden düzenlenirken düzenli kuvvetleri oluşturan muvazzaf, yedek (redif) ve yardımcı kuvvetlerden başka başı bozuklar da teşkilata alınmıştı. Daha ziyade Dobrucalılar, Kazaklar, Tatarlar, Çerkesler ve Doğu Anadolu’daki Türkmenler’den oluşan ve sayıları 60.000 civarında olan bu askerler savaş halinde orduya katılacaklardı. Fakat kendilerinden beklenen hizmet görülmediğinden 1854-1856 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Fransız generali Joussouf ile İngiliz generali Biston tarafından düzenli birlikler haline getirilmelerine çalışılmışsa da bu mümkün olmamıştır. Mithat Paşa sadrazamlığı zamanında bu birlikleri kaldırmak istemiş fakat bunu başaramamıştır. 93 Harbi sırasında kullanılan başı bozuk neferleri, düzensizlikleri iyice artmış olduğundan, daha sonraki tarihlerde gönüllü olarak savaşa katılacakların düzenli askerler tarzında olmaları istenmiş, böylece bu kuvvetlerin kullanılmasından hemen hemen vazgeçilmiştir. Başı bozuk tabiri ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında taşradan İstanbul’a gelip işsiz güçsüz siviller için de kullanılmıştır. Armand Cesari Stadyumu Stade Armand Cesari Fransa'nın Bastia şehrinde 1932 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 13,584 seyirci kapasitelidir. Genellikle SC Bastia takımı maçlarını bu stadyum'da oynamaktadır. Bastia'nın 100. kuruluş yılında tribünlere verilen isimler şöyle: - Kuzey tribünü : Tribune Claude Papi - Batı tribünü : Tribune Jojo Petrignani - Güney tribünü : Tribune Victor Lorenzi - Doğu tribünü : Tribune Pierre Cahuzac Nungesser Stadyumu Stade Nungesser Fransa'nın Valenciennes şehrinde 1930 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın Valenciennes FC takımının maçlarını yaptığı stadyum, 11.316 seyirci kapasitelidir. Aube Stadyumu Stade de l'Aube Fransa'nın Troyes şehrinde 1956 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın Troyes AC takımının maçlarını yaptığı stadyum, 20.400 seyirci kapasitelidir. Victor Boucquey Stadyumu Stade Victor Boucquey Fransa'nın Lille şehrinde 1920 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 15.000 seyirci kapasitelidir. Stadyum 1938 FIFA Dünya Kupası maçlarında da kullanılmıştır. Sputnik (anlam ayrımı) Sputnik şu anlamlara gelebilir: Cher Vadisi Stadyumu Stade de la Vallée du Cher Fransa'nın Tours şehrinde 1978 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın Tours FC takımının maçlarını yaptığı stadyum, 13.800 seyirci kapasitelidir. Chaban-Delmas Stadyumu Stade Chaban-Delmas Fransa'nın Bordeaux şehrinde 1938 yılında inşa edilen bir 34.327 seyirci kapasiteli stadyumdur. 2001 yılına kadar Stade du Parc Lescure adını taşıyan stadyum, daha sonra Chaban-Delmas Stadyumu adını aldı. 2011 yılına kadar Fransa'nın FC Girondins de Bordeaux takımının maçlarını yaptığı stadyum, günümüzde Union Bordeaux Bègles'in ragbi maçlarına ev sahipliği yapmaktadır.. Saint-Symphorien Stadyumu Stade Municipal Saint-Symphorien Fransa'nın Metz şehrinde 1923 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın FC Metz takımının maçlarını yaptığı stadyum, 26.671 seyirci kapasitelidir. Pierre de Coubertin Stadyumu (Cannes) Stade Pierre de Coubertin Fransa'nın Cannes şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın AS Cannes takımının maçlarını yaptığı stadyum, 12.007 seyirci kapasitelidir. Parsemain Stadyumu Stade Parsemain Fransa'nın Istres şehrinde 2005 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın FC Istres takımının maçlarını yaptığı stadyum, 17.468 seyirci kapasitelidir. Ray Stadyumu Stade du Ray, Fransa'nın Nice şehrinde bulunan, çok amaçlı olarak inşa edilmiş bir stadyumdur. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, genellikle OGC Nice kulübünün maçlarına ev sahipliği yapmaktadır. Stadyum, 17.415 seyirci kapasitelidir. Moustoir Stadyumu Stade du Moustoir Fransa'nın Lorient şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın FC Lorient takımının maçlarını yaptığı stadyum, 16.669 seyirci kapasitelidir. Auguste Bonal Stadyumu Stade Auguste Bonal Fransa'nın, Montbéliard şehrinde 2000 yılında çok amaçlı olarak inşa edilmiş bir stadyumdur. FC Sochaux-Montbéliard takımının maçlarına ev sahipliği yapmaktadır. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 20.000 seyirci kapasitelidir. Dominique Duvauchelle Stadyumu Stade Dominique Duvauchelle Fransa'nın Créteil şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın US Créteil-Lusitanos takımının maçlarını yaptığı stadyum, 10.000 seyirci kapasitelidir. Stade de la Licorne Stade de la Licorne Fransa'nın Amiens şehrinde 1999 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın Amiens SC takımının maçlarını yaptığı stadyum, 11.875 seyirci kapasitelidir. Louis Dugauguez Stadyumu Stade Louis Dugauguez Fransa'nın Sedan şehrinde 2000 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın CS Sedan Ardennes takımının maçlarını yaptığı stadyum, 23.189 seyirci kapasitelidir. Léon Bollée Stadyumu Stade Leon-Bollee Fransa'nın Le Mans şehrinde 1999 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın Le Mans takımının maçlarını yaptığı stadyum, 17.500 seyirci kapasitelidir. Marcel Picot Stadyumu Stade Marcel Picot, Fransa'nın Nancy şehrinde 2002 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın AS Nancy takımının maçlarını yaptığı stadyum, 20.087 seyirci kapasitelidir. Michel d'Ornano Stadyumu Stade Michel d'Ornano Fransa'nın Caen şehrinde 1993 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Fransa'nın SM Caen takımının maçlarını yaptığı stadyum, 21.500 seyirci kapasitelidir. Mosson Stadyumu Stade de la Mosson Fransa'nın Montpellier şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 31.250 seyirci kapasitelidir. Atheist Atheist 1984'te Florida , ABD'de kurulan progresif/teknik death metal grubu. Grubun ilk ismi Oblivion du. Ardından R.A.V.A.G.E. (Raging Atheists Vowing A Gory End) şeklinde değişti. En son olarak da Atheist adını aldı. Grubun kurucu üyeleri Kelly Shaefer (vokal ve ritim gitar) , Steve Flynn (bateri) , Roger Patterson (basgitar) idi. 1989 yılında ilk albümleri Piece of Time'ı çıkardılar. 1991 yılında Roger Patterson'un turneye giderken bir trafik kazasında ölmesi üzerine, Cynic'in basçısı Tony Choy Atheist e geldi. Bunun ardından 91 yılının sonlarına doğru 2. albümleri Unquestionable Presence i yayınladılar. 93 yılında ise son albümleri Elements i yayınladılar ve ardından dağılma kararı aldılar. Aradan 8 yıl geçtikten sonra Kelly , grubu toparlamak için çalışmaya başladı , 2005 yılında ilk albümlerini remas
ter yapıp piyasaya çıkardılar. 2006 yılında ise Wacken Open Air da sahne aldılar. R.A.V.A.G.E. adı ile Atheist adı ile Piece of Time albümü thrash metal in etkisinin rahatça görülebildiği bir albüm olmuştu. Bu albümle iyi bir çıkış yakalayan Atheist , 2. albümünde Technical Death Metal yapmıştır. Jazz / Fusion etkileri az da olsa görülebilmektedir. Ayrıca bu albüm müzik eleştirmenlerince tüm zamanların en iyi Technical Death Metal albümleri arasında görülmektedir. Atheist 3. albümünde ise Fusion Jazz ile Technical Progressive Death Metal i başarılı bir şekilde sentezlemiştir. Jazz Metal olarak da adlandırılabilecek bir türün öncüleri olmuşlardır. Zamantı Irmağı Zamantı Irmağı Seyhan Nehri ve havzasını besleyen iki büyük koldan biridir. Kayseri'nin Pınarbaşı ilcesinde bulunan 1500 metre yükseklikteki Uzunyayla'da yer alan Şerefiye mahallesinden doğar. Pınarbaşı'ndan başlayarak derin bir boğaz halini alan Zamantı Vadisi boyunca önce kuzey-güney doğrultusunda sonra kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda akarak Kayseri'nin Pınarbaşı, Tomarza, Develi, Yahyalı ilçelerinden geçer Tomarza'da batı, Yahyalı'da ise kuzey-güney doğrultusunu alır Büyükçakır’ı geçtikten sonra Kayseri-Adana sınırını çizerek Mengez’e doğru akar ve Karantı dağının eteklerinde Kayseri sınırlarını terkeder; Adana'ya 80 km kala, Aladağ ilçesinin Akinek Dağı yamaçlarında Göksu Irmağı ile birleşerek Seyhan Nehri'ni oluşturur. Zamantı Irmağı akarsularla derin biçimde yarılmış, bu durumda plato görünümü almış Uzunyayla'daki kaynakları toplayarak Tahtalı Dağları'nın batısında yer alan alanda Zamantı Vadisi boyunca pek çok dere, çay ve kaynakla beslenir. Yağış alanı yaklaşık 8.700 km² olan Zamantı Irmağı’nın ortalama yıllık akımı 65.603 m³ tür. Irmağın en yüksek debisi saniyede 970 m³’e bu sıradaki su derinliği 410 cm’ye kadar çıkmaktadır. Akıttığı en az su miktarı saniyede 29 m³ olarak ölçülen Zamantı Irmağı’nın bu sıradaki su düzeyinin de 1 m. düştüğü gözlenmiştir. Irmağın ortalama debisi 22,5 m³/sn'dir. Bu özellikleriyle Zamantı, Türkiye'nin rafting yapılan en önemli ırmaklarından birisidir. Zamantı Irmağı üzerindeki yerleşim yerleri ve yapılar Best FM Best FM, Türkiye'de yayın yapan ulusal bir radyo istasyonu. Türkiye çapında geniş bir yayın ağı bulunmaktadır. 5 Şubat 1993 tarihinde Ajda Pekkan'ın "Kimler geldi, kimler geçti" şarkısıyla İstanbul Merkez Stüdyolarında yayın hayatına başlamıştır. 2006 itibarıyla internetten dinlenebilmektedir. Best FM, 29 Kasım 2012 tarihi itibarıyla Cem Arslan'la Gazoz Ağacı programını özel olarak hazırlanmış mobil yayın aracıyla gerçekleştirerek, Türkiye'de mobil yayın yapan ilk radyo olmuştur. İstanbul FM İstanbul FM, Türkiye'de yayın yapan ulusal bir radyo istasyonudur. Daha çok Türkçe pop müzik ve Fantezi müzik yayınları yapmaktadır. Frekansı 88.6 dır. Türkiye'nin ilk özel Radyo Kanallarından biri olan İstanbul FM 106.0 Frekansından yayına başlamış ve uzun yıllar aynı Frekanstan yayınlarına devam etmiştir. İstanbul FM Müzik Ödülleri Gecesi düzenlemiş Bir Radyo Kanalıdır. Aralık 2007 ve Mart 2008'de Türkiye Genelindeki Tüm Yayın Frekanslarını Pal FM ve Pal Station FM'e devrettikten sonra 88.6 Frekansına geçmiş ve yayınlarını bu Frekanslardan sürdürmeye devam etmiştir. Sahibi Demirdöğen Şirketler Grubunun Patronu Sabri Demirdöğen'di. İstanbul FM, 26 Şubat 2016 tarihi itibarıyla 2 gün yayınlarını durduruldu ve yayınlarını sonlandırılmıştır. 6 Mart 2017 tarihinde, İstanbul FM Tekrar yayınlara başlamıştır. Ancak Tüm Anadolu genelindeki karasal yayınları sonlandırılmış ve CRI Türk FM'e devredilmiştir. Sadece İstanbul ve çevresinden 88.6 Frekansından yayın yapmaya devam etmektedir. 2017 yılında Alternatif Yayın Grubu'na bağlı Ajans Marka Küpü tarafından satıldı. Thespis Thespis, MÖ 6. yüzyılda yaşamış şairdir. Dionysos şenliklerinde tören kutsamak için yapılırken tiyatro oyunları da kutsal amaçlar kisvesi altında oynanırdı. Antik Yunan tragedyalarında, tanrıların, kralların ve soylu kişilerin yaşadığı çok acıklı hikâyeler konu edilirdi. Amacı ise, sıradan inanların, mevzubahis kişilerle özdeşleşerek, ruhsal arınmaya uğraması katarsis ve soylulara, krallara, tanrılara bağlılıklarını sürdürmesiydi. Çünkü bu sayede sıradan insanlar, soylular vb. yi de kendileri gibi görecek, tanrılara koşulsuz itaate devam edecek, dolayısıyla süregelen iktidar ilişkilerini sorgulamayacaktı. Tarihte korobaşıyla konuşmaya giren ilk kişi olarak Thespis ilk oyuncu olmuştur. Tahta nefesli çalgılar Tahta nefesli çalgılar 4 ana gruba ayrılır ve kendi içlerinde de gruplandırılırlar : Tahta nefesli çalgılarda da ses, bakır nefesli çalgılarda da olduğu gibi boru içindeki havanın titreşimi sonucunda meydana gelir. Boru içindeki havanın titreşmesi tahta üflemeli çalgılarda 3 ayrı yolla olur: Çıkan sesin yüksekliği borunun uzunluğuna bağlıdır, boru uzadıkça ses kalınlaşır ve kısaldıkça incelir. Çalgının gövdesindeki delikler hesaplanarak açılmıştır ve üzerindeki bütün deliklerin kapatılıp üflendiği zaman enstrüman en kalın sesi verir çünkü boru içindeki hava kolunun tamamı titreşim halindedir. Bu delikler sırayla açıldıkça titreşim halindeki uzunluk kısalacak ve sesler gittikçe incelecektir. Cross site scripting Cross site scripting (XSS), bilgisayar güvenlik açığı. HTML kodlarının arasına istemci tabanlı kod gömülmesi yoluyla kullanıcının tarayıcısında istenen istemci tabanlı kodun çalıştırılabilmesi olarak tanımlanır. Netscape, JavaScript dilinin tarayıcılarında çalıştırılabileceğini duyurduğunda web sunucusu tarafından gönderilen ve istemcide çalıştrılabilen kodların güvenlik riskleri yaratabileceğini göstermiş oluyordu. Örneğin, bir sayfadan çalıştırılan betik diğer bir sayfaya ulaşabilecekti. Kötü niyetli bir web sitesinin bu yolla diğer sitelerin bilgilerini çalması üzerine bu ayrıcalık kısıtlanmış ve söz konusu betiklerin yalnızca aynı alan adı üzerinde kullanılmasına karar verilmiştir. O zamandan bu yana, kötü niyetli sitelerden korunmak için küçük erişim kontrolü tedbirleri geliştirildi. Genelde cross site scripting açıkları, saldırganın sistemi deneme-yanılma yaparak bulması ile ortaya çıkmaktadır. Açığın bulunması ile saldırgan, başka bir alan adından, açığın bulunduğu alan adı ve sayfanın bilgilerini, oturum ayrıntılarını ve diğer nesne değerlerini çalabilmektedir. Ourea Yunan mitolojisinde, Ourea, ilk tanrılardan dağları simgeleyendir. Gaia'nın çocuğu olan Ourea'nın mitolojide sıkça ismi geçmez ancak yine de Hesiod ondan bahsetmiştir. Ye'cüc ve Me'cüc Yecüc ve Mecüc (Arapça: يَأْجُوج وَ مَأْجُوج ; İbranice: גּוֹג וּמָגוֹג Ye'cûc ve Me'cûc) denilen varlıklar (topluluk, insanlar ya da cüceler). İncil'de Yaratılış, Hezekiel, Vahiy kitaplarında ve Kur'an'da bahsedilir. Bu varlıklar, çeşitli mitolojilerde ve kültürlerde cüceler veya dev, şeytan, kavimler veya ülkeler olarak anılır. Magog, Ulusların Çizelgesinde Tekvin'de 10:02 bir halka veya ulusa adını veren atası olarak görünür: Yafes oğulları: Gomer, Magog, Maday, Javan, Tubal, Meşeç ve Tiras. Gog ise MÖ 5. yüzyılda Eski Ahit'in iki tarih kitabı 5: 3. 4.'de Reuben (İbranice: רְאוּבֵן‎, "re'uwên"; kökleşik: "Rəʾuven"; Tiberianca: "Rəʾûḇēn" patrik Jacob'un en büyük oğlu) bir torunu olarak listelenmiştir. "Gog" ve "Magog" birlikte, Hezekiel("Hizqil")'in Kitabında 38:2–3 görünür. Tanah dışında Yahudi geleneği terimleri içinde, "Prens" Gog, Rashi, haham Radak ("Davud Kimçi") ve diğerleri tarafından Magog ulus kralı olarak açıklanmış ve Magog, Nuh'un oğlu Yafes'in soyundandır. Magog Nuh'un torunudur (Tekvin ("Yaratılış") 10:02). İsrail'e uzak, kuzeye yerleşen, büyük olasılıkla Avrupa ve kuzey Asya'da Magog'un torunlarıdır (Hezekiel 38:2). Magogun genel olarak ""kuzey barbarları""na değinmek için kullanıldığı görünür, büyük olasılıkla da Magogun bir kişi ile bağlantısı vardır. Magog halkı yetenekli savaşçılar olarak tanımlanmıştır (Hezekiel 38:15; 39:3-9). Vahiy kitabındaki anlatıldığı şekliyle Yecüc ve Mecüc'ün anlam olarak belirli bir ulusu kastetmediği görülür. "Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları" ifadesi bunu açıklar. Yecüc ve Mecüc ya da Gog ve Magog genel anlamda savaşan, saldırmak üzere "dünyanın her yerinden" bir araya gelmiş kalabalıkları kastetmektedir. Çünkü Vahiy kitabının anlatımına göre bu olayın bir ikincisi, bin yıllık süre dolduktan sonra olacaktır. Kitabı Mukaddes'e göre o dönemde ayrı ayrı uluslar var olmayacaklarından bu terim asıl olarak, Tanrı'ya ait kişilere karşı toplanan kalabalıkları anlatmaktadır. Yine aynı şekilde Hezekiel kitabındaki anlatım da bununla paralellik gösterir. Hezekiel'de de saldırıyı gerçekleştirenler Magog'lu Gog'un orduları olacak. Bunlar da yine tek bir ulustan olan ordular olmayıp, Armageddon'da Tanrı'nın toplumuna saldırmaya çalışan "bütün uluslardır". Hezekiel kitabındaki ifadelerde Magog ülkesinden Gog denilse de toplanan kalabalıkların yine "birçok ulus"tan olacakları belirtilmektedir. Ayrıca gelecekte olacak olaylarda yer alacağı söylenen bu ulusların çoğu artık bu adlarla anılmamaktadırlar ya da artık yokturlar. Bu nedenle sözlerin bağlamı saldırganların Şeytan'ın kontrolündeki güçler olacağı ve saldırıya uğrayanların da Tanrı'nın toplumuna ait insanlar olacağı şeklindedir. Açıklanan dilde bir ölçüde mecaz bulunmaktadır. Yecüc ve Mecüc kavimlerinden, Kur'anın Kehf Suresi'nde ve bazı hadislerde bahsedilmektedir. Sahih-i Buhari'de geçen bir hadise göre, Yecüc ve Mecüc "Âdemoğulları"dır, yani insandırlar, belirli bir halkın kovulmuş oldukları yıkık bir şehre o halk geri döndükleri zaman Yecüc ve Mecüc salıverileceklerdir. Bazı bilginler bu şehrin Kudüs olduğunu öne sürdüler.. Yecüc ve Mecüc kavimlerinin isimleri Kur'an'ın Kehf Suresi ve Enbiya Suresi'nde geçmektedir. Kehf Suresi 93.-99. ayetlerde seddin yapımı şöyle anlatılır: 93 - Nihayet iki dağ arasına ulaştığında, onların önünde, hemen hemen hiç söz anlamayan bir millet buldu. 94 - "Ey Zülkarneyn!" dediler, "Ye’cüc ve Me’cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi ver
meyi teklif ediyoruz, ne dersin?" 95 - O da şöyle cevap verdi: "Rabbimin bana verdiği imkânlar, sizin vereceğinizden daha hayırlıdır. Siz bana beden gücüyle yardımcı olun da sizinle onlar arasında sağlam bir sed yapayım." 96 - "Demir kütleleri getirin bana!" Zülkarneyn iki dağın arasını demir kütleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince: "Körükleyin!" dedi. Tam onu bir ateş haline getirince, "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim." dedi. 97 - Artık o Ye’cüc ve Me’cüc’ün, ne seddi aşmaya, ne de onda delik açmaya güçleri yetmedi. 98 - Zülkarneyn: "Bu, Rabbimden bir rahmettir, bir lütuftur, dedi. Rabbimin tayin ettiği vakit gelince, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi mutlaka gerçekleşir." 99 - O gün, yani kıyamet günü onlar deniz dalgaları gibi birbirine çarparak çalkalanırlar. Sûr’a da üfürülür, insanların hepsini bir araya toplarız. Enbiya Suresi 96.-97. ayetlerde seddin yıkılması şöyle anlatılır: 96- Nihayet Ye’cuc ve Me’cuc’ün sedleri açılıp her tepeden dünyaya akın etmeye başlarlar. 97- Ve doğru vaat vaktinin yaklaştığı sıra, işte o zaman, kâfirlerin gözleri birden donakalır, "Eyvah, bizlere! Biz bundan tam bir gaflet içinde idik, daha doğrusu kendimize zulmettik!" diyecekler. İslam Peygamberinin bazı hadislerinde Yecüc ve Mecüc, kıyamet alametlerinden birisi olarak geçer. Bu kavmin çıkışı Mehdi 'nin çıkışından ve İsa Mesih'in sahte mesih Deccal'i öldürmesinden sonra gerçekleşecektir. Yecüc ve Mecüc, Allah'ın kendilerine musallat edeceği bir tür ile helak edileceklerdir. Yecüc Mecüc öylesine kalabalık bir topluluktur ki ırmakların ve göllerin suyunu içerek tüketebilirler. Hepsi birden tek bir insanın ölümü gibi ölecekler, öldüklerinde leşlerinin kaplamadığı bir karış yer bulunamayacak. Bunlara ne dağ dayanır ve ne de demir. Onların ikinci sınıfı da kulaklarının birini serer, ötekini de kendisine yorgan yapıp öyle yatar. Fil, yabani hayvan, deve ve domuz ne görürlerse yerler. Onlardan birisi öldüğünde de onu yerler, Onların bir ucu Şam'da, bir ucu Horasan'da olacaktır. Doğu nehirlerinin tümünü ve Taberiye Gölü'nü de içeceklerdir. İbn Hordadbeh, dokuzuncu Abbasi halifesi el-Vâsık zamanında (842-847) halifenin elçisi ve çevirmen Sallam'ın Orta Asya üzerinden Yecüc ve Mecüc seddine kadar yolculuğuna bir eserinde değinmiştir.. El-Vâsık rüyasında seddin yıkıldığını görür ve Sallam'a gidip Yecüc ve Mecüc kavimlerinin durumunu araştırmasını ister, Sallam gidip Sedd'i yerinde görür ve istilacı kavmin seddin diğer tarafında olduğunu halifeye bildirir. Her iki kaynakta kastedilen Yecüc Mecüc Seddi, Çin Seddi'dir. Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072 - 1074 yılları arasında yazılan Divânu Lügati't-Türk'te bulunan bir haritanın en doğusunda yarım daire görünümlü kalın bir kırmızı şeritle ayrılmış "Ye'cûc ve Me'cûc ülkesi" (Ar. Arz-ı Ye'cüc ve Me'cüc) ve hemen yanına "Sedd-i Zü'l-Karneyn" yazılmıştır. 14. yüzyılda Müslüman gezgin İbn Battuta, Çin'e gitti ve Zeytun (Çince: 泉州, "Quánzhōu") kentinde Müslüman tüccarlardan oluşan büyük bir topluluk ile karşılaştı. Seyahatnâmesinde, Zeytun ile Yecüc ve Mecüc Seddi arasında altmış günlük yolculuk olduğunu belirtir.. İbn Battuta seyahat günlüğü notlarında, Zü'l-Karneyn Seddi (veya Yecüc ve Mecüc Seddi) ile Çin Seddi'ni kastetmektedir . Ali Şîr Nevaî, Hamse eserindeki "Sedd-i İskenderî" bölümünde Zülkarneyn'i, İskender'e atfeder. Kur’anda Zülkarneyn ile bağlantılı anlatılan Yecüc Mecüc’ün kimliği de Zülkarneyn gibi belirgin değildir. Semai kaynaklar ve bunların yorumlarında anlatım gizlidir. Yecüc ve Mecüc anlatıları Tevrat nüshalarında milletlerin soylarıyla ilgili olarak verilen efsanelere daha sonraki devirlerde, Moğollar, İskitler, Çinliler, Kırgızlar gibi sami ırkları korkutan ırklarla ilgili söylentiler eklenerek bu anlatımlarda tasvir edilmişlerdir. 20. yüzyıl bilginlerinden Emil Abegg ve Jean Przyluski Gog ve Magog efsanesinin Koka and Vikoka isimli Hindu figürleri ile benzerliklerine işaret etmişlerdir. ve Fransız metefizikçi René Guénon daha ileri giderek hikâyede bahsedilen büyük duvarı Hindu anlayışındaki Dünyayı (loka) dışarıdaki karanlıktan (aloka) ayıran "dairesel duvar" (Lokâloka) ile ilişkilendirmiştir. Orkestra Orkestra, dört ana enstrüman grubundan (Bkz.Orkestra Çalgıları) çeşitli elemanların birlikte müzik yaptığı, büyüklüğü esere göre değişebilen çalgılar topluluğudur. Sözcük, Antik Yunan tiyatrosunda koraya ayrılan yer anlamına gelen Grekçe ὀρχήστρα sözünden türemiştir. Orkestra elemanları 18. ve 19. yüzyıl boyunca yapılan çeşitli eklemelerle hızlı bir büyüme göstermiştir. 20. yüzyılda ise orkestralarda kompozisyon açısından ciddi bir değişiklik yaşanmamıştır. Elli ya da daha az müzisyenden oluşan görece küçük orkestralar oda orkestrası olarak adlandırılabilir. Tam kadro bir orkestra ise yaklaşık 100 kişiden oluşur ve senfoni orkestrası ya da filarmoni orkestrası olarak anılabilir. Bu iki adlandırma arasında orkestranın özelliğini aktaran kesin bir ayrım bulunmamaktadır. Ancak farklı adlandırmalar aynı şehirde yerleşik iki orkestrayı ayırmak için kullanılabilir (örneğin, İstanbul Senfoni Orkestrası ve İstanbul Filarmoni Orkestrası). Orkestralar, bazı eserlerde bir soliste eşlik ederken, koro ile birlikte de kullanılabilir. Her enstrüman grubunun farklı teknik özellikleri, tınısı ve önemi vardır. Besteci ifade etmek istediği konuyu ya da duyguları bu enstrümanların ses tınılarına veya çalınma tekniklerine göre kendine en yakın şekilde, belirli bir teknik bilgi ve mantık içerisinde kullanır. Orkestra çalgıları ses rengi, yapı ve sesin elde ediliş yöntemine göre dört ana kümeye ayrılırlar. Tahta üflemeli çalgılar Bakır üflemeli çalgılar Vurmalı çalgılar Bu grupta birçok vurmalı çalgı vardır. Telli / Yaylı çalgılar Orkestralar yukarıda saydığımız enstrümanların farklı sayılarda birleşiminden oluşabilir. Üflemeli çalgıların sayıları genelde birbirine eşittir. 2'şer, 3'er adet kullanılabilir ve bu orkestranın bu sayılara göre adlandırılmasını sağlar. Örnek:İkili orkestrada tahta üflemelilerden 2'şer adet kullanılır. İkili orkestra düzeninde tahta üflemelilerde 2 Flüt, 2 Obua, 2 Klarinet, 2 Fagot ve bakır üflemeliler genel olarak 4 Korno, 2 Trompet, 2 Tenor Trombon ve 1 bas Trombon ile 1 Tuba olarak kullanılır. Bu düzene göre Timpani ve isteğe bağlı olarak Zil ile Davul kullanılabilinir. Yaylı çalgılar ise nefeslilerin ses gürlüğünü kapatmayacak şekilde kullanılır. 12-14 adet 1.Keman, 10-12 adet 2.Keman, 8-10 Viyola, 7-10 Viyolonsel ve 6-8 Kontrbas olabilir. Genelde bu düzenek içerisinde Arp pek kullanılmaz, fakat bestecinin isteğine göre bu durum değişiklik gösterebilir. Üçlü orkestra da ise tahta üflemeli enstrümanlara birer üye daha eklenir ve diğer gruplarda da artış görülebilir. Örneğin: 2 Flüt + 1 piccolo Flüt (piccolo aynı zamanda 3.Flüt olarak da kullanılabilir) 2 Obua + 1 Korangle (Kor angle de 3.Obua yerine kullanılabilir) 2 Klarinet + 1 Bas-Klarinet 2 Fagot + 1 Kontrfagot 4 ya da 6 Korno, 2 ya da 4 Trompet, 2 Tenor ile 1 Bas Trombon ve 1 Tuba. Timpani, Zil, Davul, Çan ve bestecinin isteğine göre daha fazla vurmalı çalgı. Piyano da Orkestra içerisinde vurmalı çalgılar grubuna dahildir. Bu düzen içerisinde nadiren kullanılabilir. Arp genellikle 3'lü orkestralarda kullanılır. 1.Kemanlar 16-18, 2.Kemanlar 14-16, Viyolalar 10-12, Viyolonseller 12-13, Kontrabaslar 8-9, Yaylı çalgılar için verilen sayılar ortalamadır ve değişiklik gösterebilirler. 4'lü orkestralarda da tahta üflemeli çalgılara birer çalgı daha eklenir ve diğer grupların sayısı da artabilir. (3 Flüt + 1 Piccolo, 3 Obua + 1 Kor angle, Mi-bemol klarinet + 2 La/Si-bemol Klarinet + Bas klarinet gibi. Bakır üflemeli çalgılar bundan sonra bestecinin kendi isteğine göre değişir, 6 trompet, 8 korno, 4 trombon, 2 tuba, kimi zaman wagner tubası ve hatta bunlara ek olarak bir askeri bando bile eser içerisinde belli amaçlar için kullanılabilir. 4'lü orkestralarda nadiren bazı çalgılar kullanılabilir, bunlara örnek olarak Alto Flüt, Bariton Obua, Mi-bemol Klarinet ve Basset Horn'u örnek verebiliriz. Saksafon ise eserin yapısına ve konusuna göre 3'lü ya da 4'lü orkestralarda kullanılan bir çalgıdır. Tahta üflemeliler grubuna üyedir fakat yapı olarak madenden yapılmıştır. Ses rengi ve çalınma yöntemi tahta üflemeliler grubuna girmesinin başlıca nedenleridir. Ayrıca Klasik Orkestra, Erken Romantik Orkestra, Modern Romantik Orkestra, 20.Yüzyıl Orkestrası şeklinde de gruplanabilir. Kronos Kronos, Yunan mitolojisinde bir Titan. Kronos Gaia ve Üranüsün çocuğudur 1. Nesil olimposluların babasıdır Zeus Poseidon ve Hades tarafından yenilgiye uğratılmıştır Kronos adını zaman anlamına gelen "khronos" sözcüğünden almaktadır. Gaia'nın doğurduğu son titan olmakla birlikte, zamanı yarattığı ve zamanlarda seyahat ettiği söylenir. Kronoloji sözcüğü Kronos isminden türemiştir. Roma mitolojisinde Saturn olarak da bilinir. Uranüs ve Gaia'nın son oğlu olan Kronos titanlar soyundandır ve babası Uranos'u erkeklikten yoksun etmekle birinci kuşak tanrıların egemenliğine son vermiş, ikinci kuşağı başa geçirmiştir. Bu özelliği ile mitolojide önemli bir yeri vardır. Beş erkek titan ve altı kız titanın doğuşundan sonra Kronos'un dünyaya gelişini Hesiodos şu şekilde anlatır: "Bunlardan sonra Kronos geldi dünyaya, o art düşünceli tanrı, en belalısı Toprak oğullarının. Ve Kronos diş biledi yıldızlı babasına." Kronos'tan sonra Toprak Ana (Gaia) Kiklopları ve Hekatonkheir'leri doğurduğu halde, Uranüs hepsini çıkar çıkmaz Gaia'nın karnına geri tıkmakta, ve böylece onu inletmektedir. Gaia bir düzen kurar ve o düzeni oğlu kurnaz Kronos'un eliyle gerçekleştirir. Uranüs'ün devrilmesiyle hakimiyet Kronos'a geçer. Tahta geçer geçmez yaptığı ilk iş, Hekatonkheirleri ve Kiklopları hapsedildikleri Tartaros'tan kurtarmak oldu. Ama o da, başa çıkamadığı devleri tekrar cehenneme kapar başlarına da dişi ejderha Kampe'yi diker. Kronos'un hakim olduğu devire Altın Çağ denir. Kronos da kardeşi Rhea ile evlenir. Ve sırasıyla Hestia, Demeter, Hera adlı üç kızla Hades, Poseidon ve Zeus adl
ı üç oğlu olur. Ancak Uranüs'e yaptıklarından ötürü aynı karşılığı çocuklarından göreceğinden korkarak doğduklarından sonra çocuklarını yer. Bundan sadece Gaia'nın öğütleri ile Rhea'nın düzeni sayesinde Zeus kurtulur. Kronos ile ilgili iki efsane de Hesiodos'un Thegonia'sında anlatılmaktadır. Homeros destanlarında adı geçer, Zeus ve Hera'ya soyadı olarak "Kronides" (Kronos oğlu) denir. Kronos'un Hades eliyle yer altına kapatıldığına da değinilir, ama efsane olarak anlatılmaz. Uranos, Kronos, Zeus efsanesinde iki kez görülen babanın oğluna baskı yapıp oğlunun ayaklanması, ve babasını alt ederek egemenliğini elinden alması teması, hele doğan varlıkları yutmak gibi ilkel motiflerde Yunan mitolojisine dışarıdan katılmış öğelerdir. Kaynağı güneydoğu Akdeniz çevresinde bulunan bu efsanelerin Yunanlara Fenikeliler yoluyla geçtiği düşünülmektedir. Homeros'un İonya'sında bunlar bilindiği halde pek tutunmadığı da destanlardan belli olmaktadır. Hesiodos'un etki altında kalarak anlattığı bu masallar Yunan "mythos"'unda tek örnek olmak bakımından ilgi çekicidir. Kronos'un, annesi Gaia tarafından eline verildiği çelik tırpanla babası Uranos'un hayalarını kesmesi, tanrı kuşakları arasında yaşanılan çekişmenin ilk aşamasıdır. Uranos'un erkeklik organından akan kanlardan Erinys'ler ve spermasından Aphrodite doğar. Kronos'un Philyra ile birleşmesinden yarı at, yarı insan olan Kheiron doğmuştur. Başka efsanelerde de Aphrodite'nin babası olarak da geçer. Orfik tarikat geleneğinde Kronos Zeus ile barışmış ve mutlu bir şekilde adalarında yaşar gibi gösterilirler. Bu kaynaklara göre ise Kronos yeryüzünde iyiliği ve bereketi kuran ilk tanrıdır. Onun egemen olduğu çağ Altın Çağı'na rastlamaktadır. Hesiodos'un anlattığı Çağlar Efsanesi Kronos ile ilişkili olarak özellikle Roma'da tutunmuş ve Saturnus Çağı üstündeki efsaneler, birçok şairi etkilemiştir. Haftanın günlerinden Saturday(Cumartesi) ve Güneş Sisteminin Güneş'e yakınlık sırasına göre 6. gezegeni ismini ondan alır. Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Kronos maddesi. Aether (mitoloji) Aether, Yunan mitolojisinde ilk tanrılardandır. Genellikle 'yüksek gokyüzü', uzay ve cennetin tanrısı olarak düşünülmüştür. Hesiodos'a göre Aether, Erebus ile Nyks'in çocuklarıdır. Hygnius Pref ise onu Kaos'un çocuğu yapmıştır diğer bilgilere göre ise Erebus ile Gaia'nın oğlu, Gaia'nın kocası ve Uranüs'ün babasıdır. Takyon Takyon (Yunanca ταχύς "takhús", "hızlı" anlamımda), ışıktan hızlı giden farazi parçacıklardır. İlk tanımı Arnold Sommerfeld'e atfedilmişse de, aslında ilk olarak George Sudarshan ve Gerald Feinberg tarafından yazılmıştır. Çoğu fizikçiler için fiziğin bilinen yasaları ile tutarlı değildir, çünkü ışıktan daha hızlı parçacıkların olamayacağı tahmin edilmektedir. Takyonlar, Albert Einstein'in ünlü Genel görelilik yasasındaki v /c ifadesindeki cismin hızı (v) ışık hızından (c) büyük olursa ne olur sorusunun cevabıdırlar. Bu nedenle takyon parçacıklarının kütleleri reel sayı ile değil karmaşık sayılar ile ifade edilir (2i kg. kütleli gibi) aynı zamanda v daima c den büyük olacağından , takyonlar için en yavaş hız ışık hızıdır. Ancak tam olarak ışık hızında da olamazlar çünkü ışık hızında olursalar v/c = 1 olacağından bu ifade tanımsız olur. Bununla birlikte, negatif kare kütle alanlar genellikle, "takyonlar" olarak adlandırılır ve aslında modern fizikte önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Potansiyel tutarlı teoriler,ışıktan daha hızlı parçacıkların Lorentz değişmezinin kırılmasına dahil olanlara izin verir böylece özel göreceliğin altında yatan simetriye,ışığın hızı bir bariyer değildir, Böylece gerçek dünya için sınır olan ışık hızı burada da değerini korur. Buradan çıkarılacak sonuç ise, takyonların varlığının fizik ve matematik kurallarına aykırı olmadığıdır. Bunu takyonların varlığına delil olarak gösterenler vardır. Aynı (v)>(c) değerlerinin zaman denklemi içinde yerine konulması sonucunda zaman kavramının takyonlar için tıpkı kütle gibi imajiner olduğunu gösterir. Zaman gerçel olmadığı içinde zamanın oku olan entropi artışı söz konusu olmaz ve bu nedenle takyonlar evreni gerçek evrenin aksine büzüşmezler tam tersine sanal kütleleri nedeniyle çekim etkisine girmediklerinden evreni gererler. Böylece, başlanılan noktaya geri dönülen bir küresel evren modeli yerine takyon evreni için kenarları olmayan bir sonsuz evren söz konusudur. Ayrıca takyonların hızı enerjileri azaldıkça artar. Bu nedenle radyasyon yaydıkları varsayıldığında, azalan enerjileri nedeniyle sürekli hızlanırlar ve nihayet sıfır enerji için sonsuz hıza ulaşırlar. Enerji azaldıkça hızları arttığından dolayı kuvvet denilen etki hareketle aynı yönde olduğunda takyonların hızını arttırmaz tam tersine yavaşlatır. Birçok fizikçinin nötrino ve teorik takyonların özellikleri arasındaki olası bağlantıyı anlamaya çalışmış olduğuna dikkat etmek önemlidir . Alanın kinetik enerjisini değiştirerek, o Lorentz değişmez alan teorisi üretimi ile superluminal uyarımları yaymak mümkündür. Ancak, genel olarak bu tür teoriler (yukarıda tartışılan nedensellik konularla ilgili nedenlerle) iyi tanımlanmış bir Cauchy problemi yok ve muhtemelen kuantum mekanik olarak tutarsızdır Yukarıda belirtildiği gibi,"takyon" terimi Gerald Feinberg tarafından bir 1967 notları içinde "Işık-tan-hızlı Parçacıkların olasılığı" başlığı altında icat edildi. Feinberg özel görelilike göre böyle partiküllerin hareketini inceledi.Onun notlarında o ayrıca introduced sanal kütle ile alanı (şimdi ayrıca "takyonlar" olarak tanıtılıyor) mikrofizik kaynaklı böyle parçacıklar olabilir anlamında bir girişim olarak tanıtılıyor. İlk kabul edilen hipotez bazen 1904 yılında Alman fizikçi Arnold Sommerfelde atfedilen ışık-tan-hızlı parçacıklar , ve 1962 yılı içinde yapılan son tartışmalar oldu ve 1969. Takyonlar kurgulu birçok eserler yer almıştır. Pek çok bilim kurgu yazarları nedensellik sorunları referans ile ya da olmadan, ışık-tan hızlı iletişim kurmaya güvenmek üzerine bir bekleme mekanizması olarak kullanılmıştır."Takyon" kelimesi söz konusu ("pozitronik beyin" ile benzer teknogevezelik bir form) süperluminal seyahat için hiçbir özel ilişkisi olmasa bile bir bilim-kurgusal bir çağrışım vermek için böyle bir ölçüde yaygın olarak kabul haline gelmiştir. Haşere Haşere, pek çok hayvan ve insan hastalığının nedeni, Böcekler ve kemirgenler tarafından taşınan mikroorganizmalardır. Haşere mücadelesinin önemini, tarih boyunca sıtma, veba gibi haşerelerin taşıdıkları hastalıklardan dolayı, hayatını kaybeden milyonlarca insan ve kaybolan medeniyetler yeterince açıklamaktadır. Dolayısıyla haşere mücadelesi, 6 milyarı aşan dünya nüfusunun beslenmesi, giyimi ve korunması için kaçınılmazdır. Yerel yönetimlerin üzerinde durdukları; uçan ve yürüyen haşereler, sıklıkla karşılaşılan fare türleri ile mücadeledir söz konusu bu vektörlerle mücadele de, Türkiye'de bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanılan çeşitli mücadele yöntemleri mevcuttur, Oysa, bu vektörler ile mücadele, halkın sağlığını doğrudan ilgilendiren son derece ciddi bir iştir. Halk sağlığının korunması kapsamında mücadele edilen zararlılardan hamam böceği, sinek, bit, pire, tahtakurusu, örümcek, kırkayak, akrep, karınca, yılan gibi insanlarla ortak yaşam alanı paylaşan canlılardır. Haşerelerin en büyük ortak özellikleri hızlı bir şekilde çoğalmalarıdır. Her ortama ayak uyduran bu canlıların verdikleri zarardan kurtulmak için haşerelerle iyi bir şekilde mücadele edilmelidir. Haşereleri Yürüyen Haşere, Kemirgenler, Uçan Haşere gibi sınıflara ayırdığımızda onlarla mücadele etmek biraz kolaylaşmaktadır. Türkçede kullanılan haşere sözü Arapça حشرة (böcek) kelimesinden gelir. Husaberg Husaberg İsveç kökenli "off-road" Motosiklet üreticisidir. Geleneksel motosiklet markası Husqvarna, Cagiva isimli italyan firması tarafından satın alındıktan sonra, mühendisleri İsveç'te kaldı ve 1988'de Husaberg AB'yi kurdu. Bu firma sadece 4 zamanlı, yol dışı (off-road) motosikletler üretir. Bu makinalar özellikle güzel kasa ve büyük hacimli motorlarıyla tanınır. Avusturyalı motosiklet üreticisi KTM, Husaberg'i 1995 yılında satın aldı. Husaberg motosikletleri, 2003'ten beri Avusturyanın Mattighofen şehrinde üretiliyor olsa da, geliştirme bölümü İsveç'te kalmaya devam ediyor. Motorların kalite ve güvenilirliğinin açık bir şekilde gelişmiş olduğu genel kabul görmüştür. KTM'in de kendi motorlarının kalitesin artırmak için Husaberg motorlarını derinlemesine incelediği de söylenir. Mevcut KTM sloganı "Yarışmaya hazır" da Husaberg'den alınmıştır. Husaberg'in yeni sloganı "4 Zamanlı Güç"tür. Husaberg 1995, 1997 ve 1998'de Belçikalı sürücü Joel Smets ile FIM 500cc Dünya Motokros Şampiyonası'nı kazandı. 1990, 1991, 1995 ve 1998'de olmak üzere 4 tane de Dünya Enduro Şampiyonluğu var. Husaberg motorları yollarda oldukça hızlı olarak tanınır. Mevcut ürün gamı motokros, enduro ve süpermoto kategorilerinde modellerden oluşuyor. Cagiva Cagiva İtalyan Motosiklet üreticisi firma. 1950'de Giovanni Castiglioni tarafından Varese'de kurulmuştur. Başlangıçta küçük metal bileşenler üretiyordu. Motosiklet işine 1978'de girdi. Cagiva markası halen MV Agusta şiketinin bir parçasıdır. 80'lerin başında Kuzey Amerika şubesinin açılışıyla büyük bir halkla ilişkiler kampanyası başlattılar. Motosikletlerinin geliştirmesi için "Radikal" Ron Turner'ı işe aldılar. Profesyonel kros arazi pistlerinde efsaneleşmiş Duane Summers da bu ekipteydi. Bu ekiple bir dizi çok güçlü, hızlı motora imza attılar. Jean-François Champollion Jean-François Champollion (d. 23 Aralık 1790 – ö. 4 Mart 1832), Fransız eski Yunan ve Latin edebiyatı âlimi, filolog, doğu bilimci ve mısırbilimciydi. Champollion genellikle mısırbilimin babası olarak sayılır. Champollion Thomas Young ve William Bankes tarafından yapılan çok değerli ön çalışmaları temel alarak, Rosetta Taşı'nın bazı parçalarını 1824 yılında çevirerek, antik Mısırca'nın Koptik diline benzediğini ve yazı sisteminin fonetik ve kavramsal işaretlerin birleşimi olduğunu göstermiştir. Champollion Figeac, L
ot, Fransa'da yedi çocuğun sonuncusu olarak doğmuştur (ikisi o doğmadan ölmüştü). Birkaç yıl Grenoble'de yaşamıştır. Çocukken bile dil konusunda olağanüstü yeteneğe sahip olduğunu göstermişti. 16 yaşına geldiğinde, bir düzine dilde uzmanlaşmıştı ve Grenoble Akademisi Koptik dili ile ilgilenmeye başlamadan önce bir sayfa okumuştu. 20 yaşında anadili Fransızca'nın dışında Latince, Yunanca, İbranice, Habeşistan dili, Sanskritçe, Avestan, Pehlevi, Arapça, Süryanice, Kildani dili(Chaldean), Farsça ve Çince konuşmaktaydı. 1809'da Grenoble'de tarih profesörü olmuştur. Doğu dillerine özellikle Koptik diline olan ilgisi, yeni bulunmuş olan Rosetta Taşı'nın üzerindeki yazıtların deşifresinde görevlendirilmesini sağlamıştır ve 1822–1824 yıllarını bu iş üzerinde harcamıştır. 1824 yılındaki eseri "Precis du systeme hieroglyphique" çağdaş mısırbilimin tüm alanlarına kaynaklık etmiştir. Ayrıca Turin Kral Listesi'nin önemini açıklamıştır. Mısırbilime olan büyük ilgisinin kaynağı Napolyon'un Mısır seferleridir. Champollion Collège de France'da Mısırbilim profesörü olmuştur. 1828-1829 yılları arasında, Champollion Pisa Üniversitesi doğu dilleri profesörü Ippolito Rosellini ile Mısır'a yapılan Franco-Tuscan birleşik seferine öncülük etmiştir. Nil'in akış yönünün tersine seyahat etmiştir ve çok sayıda anıtı ve yazıtı ayrıntılı olarak incelemiştir. Sefer ölümünden sonra yayımlanmış kapsamlı "Monuments de l'Egypte et de la Nubie" (1845) eserini doğurmuştur. Ne yazık ki Champollion'un seferi kontrolsuz yağmalama olayları ile lekelenmiştir. En bilineni, Krallar Vadisi'nde çalışırken Seti I'in mezarı KV17'e tamir edilemeyecek şekilde zarar vermesidir. Olay iki büyük duvar parçasını ikiz görüntü sahnesini fiziksel olarak çıkartırken olmuştur, sahneler şu anda Louvre koleksiyonunda ve Floransa müzesindedir. Champollion Mısır'a yaptığı bilimsel gezisi boyunca ve sonra çalışmaktan yorgun düşmüştür ve apoplektik atak sonucu Paris'te 1832 yılında 41 yaşında ölmüştür ve Père Lachaise mezarlığına gömülmüştür. Ağabeyi Jacques Joseph Champollion-Figeac bazı çalışmalarını yayına hazırlamıştır. Jacques Joseph'in oğlu Aimé-Louis (1812-1894) iki kardeş hakkında bir biyografi yazmıştır. Viera Stadyumu Estadio Viera Uruguay'ın başkenti Montevideo'da 1933 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. Suppici Stadyumu Estadio Suppici Uruguay'ın Colonia şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. Doktor Mario Sobrero Belediye Stadyumu Estadio Municipal Doctor Mario Sobrero Uruguay'ın Rocha şehrinde 1955 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 8.000 seyirci kapasitelidir. Olimpiyat Stadyumu (Montevideo) Estadio Olímpico (Montevideo) Uruguay'ın başkenti Montevideo'da 1923 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı Stadyum, 9.500 seyirci kapasitelidir. Parque Abraham Paladino Parque Abraham Paladino, 1983 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Uruguay`ın Topu, kafa veya ayak vuruşları ile karşı kaleye sokma kuralına dayanan ve on birer kişilik iki takım arasında oynanan top oyunu, ayak topu. CA Progreso takımının maçlarını yaptığı stadyum, 8.000 seyirci kapasitelidir. Artigas Park Stadyumu Estadio Parque Artigas Uruguay'ın Paysandú şehrinde 1994 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 25.000 seyirci kapasitelidir. Artigas Las Piedras Park Stadyumu Estadio Parque Artigas Las Piedras Uruguay'ın Las Piedras şehrinde 2002 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. Capurro Park Stadyumu Estadio Parque Capurro Uruguay'ın başkenti Montevideo'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 10.000 seyirci kapasitelidir. Josefa Acevedo de Gomez María Josefa Acevedo de Gómez (1803-1861) Kolombiya'nın ilk sivil kadın yazarıdır. Bogotá'da doğdu ve Pasca, Cundinamarca'da öldü. Josefa Acevedo aynı zamanda Kolombiyalı politikacı ve şair Adolfo León Gómez'in büyükannesidir. Federico Omar Saroldi Park Stadyumu Estadio Saroldi, Uruguay'ın başkenti Montevideo'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. Belvedere Stadyumu Estadio Belvedere Uruguay'ın başkenti Montevideo'da 1910 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 9.500 seyirci kapasitelidir. Atilio Paiva Olivera Stadyumu Estadio Atilio Paiva Olivera Uruguay'ın Rivera şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı Stadyum, 30.000 seyirci kapasitelidir. Charrúa Stadyumu Estadio Charrúa Uruguay'ın başkenti Montevideo'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı Stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. Rentistas Kompleks Stadyumu Estadio Complejo Rentistas Uruguay'ın başkenti Montevideo'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 10.000 seyirci kapasitelidir. Domingo Burgueño Miguel Stadyumu Estadio Domingo Burgueño Uruguay'ın Maldonado şehrinde 1994 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 22.000 seyirci kapasitelidir. José Nasazzi Stadyumu Estadio José Nasazzi Uruguay'ın başkenti Montevideo'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 15.000 seyirci kapasitelidir. Goyenola Stadyumu Estadio Goyenola Uruguay'ın Tacuarembó şehrinde 1955 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. Luis Tróccoli Stadyumu Estadio Luis Tróccoli Uruguay'ın başkenti Montevideo'da 1964 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 25.000 seyirci kapasitelidir. Luis Méndez Piana Park Stadyumu Parque Luis Méndez Piana Uruguay'ın başkenti Montevideo'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Uruguay'ın Miramar Misiones takımının maçlarını yaptığı stadyum, 4.000 seyirci kapasitelidir. Bahçe Hipodrom Stadyumu Jardines Del Hipódromo Uruguay'ın başkenti Montevideo'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 18.000 seyirci kapasitelidir. Ingeniero Raùl Goyenola Stadyumu Estadio Ingeniero Raùl Goyenola Uruguay'ın Tacuarembó şehrinde 1955 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Uruguay'ın Tacuarembó FC takımının maçlarını yaptığı stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. 24 (dizi) 24, Emmy ve Altın Küre ödüllü Amerikan aksiyon televizyon dizisidir. CTU ("Counter Terrorist Unit" Türkçe: "Terörle Mücadele Ünitesi") adı verilen bir birimin, önceleri yöneticisi olan ancak daha sonra birimden ayrılan Jack Bauer'ı canlandıran Kiefer Sutherland'ın çevresinde dönen olayların işlendiği bir dizidir. Dizide anlatılan olaylar gerçek zamanlı olarak izleyiciye aktarılmaktadır. Her bölüm bir saat içerisinde olanları anlatırken, her sezon da 24 saat içerisinde olup bitenlerin anlatıldığı çok uzun metrajlı bir film havasındadır. Dizi 14 Temmuz 2014 tarihinde yayınlanan 9.sezonu olan Live Another Day ile 204+24. bölümüyle ekranlara veda etti. "24" ün göze çarpan özelliklerinden biri de her sezon oldukça fazla konuk oyuncu katılımlarıdır. Bunlar o konuk oyuncuların sadece kayda değer bazıları. *Yeni eklenen oyuncu. Türkiye'de 8.sezona kadar altyazılı olarak CNBC-e tv kanalı tarafından yayımlanmıştır. CNBC-e'den başka birkaç sezonu Atv'de ve Star TV'de Türkçe dublajlı olarak yayınlanmıştır. Ağustos 2010 itibarıyla e2 kanalında 8. sezonu yayımlandı. Mayıs 2014 de Amerika ile eşzamanlı olarak son sezonu FX'de yayımlandı. Jong Jong, Uzak Doğu'da Çinlilerin "cung" adını verdikleri değişik bir tekne tasarımıdır. Bu gemiler ilk olarak Han Hanedanı döneminde geliştirilmiştir (MÖ220–MS200). İranlılar İranlılar, İran vatandaşı ya da İran milletinden olan. İranlı, ülkedeki tüm etnik unsurları kapsayan bir terimdir. Farsça konuşanlara "Farsi" ya da "Pers" denilmekte iken tarihsel anlamda Arap-Fars ayrımını belirtmek için "Acem" sıfatı da kullanılmıştır. İranlı olarak tanımlanan halklar genellikle Hint-Avrupa eksenli dilleri konuşmaktadırlar. Güneydoğu'da Belucistan olarak anılan Afganistan sınırı ile başlayan, halklara ait coğrafi yaşam alanı, Kuzeybatı'da Kafkaslar'a kadar uzanan bir dağılım gösterir. Farslar, Kürtler, Zazalar, Tacikler, Mazenderanlılar, Gilekler, Lurlar, Beluciler, Tatlar, Talişler ve Osetler İrani halklardandır. Bunun dışında İran'da çeşitli Türk boylarından halklar vardır: Azerbaycan Türkleri, Türkmenler, Kaşkaylar, Halaçlar gibi nüfus büyüklükleri farklı olan Türk boyları, çok eski dönemlerden beri bu coğrafyada yaşamaktadırlar. Rota Rota, genellikle deniz ve hava taşıtları için kullanılan, taşıtın bir referans noktasına göre (genellikle gerçek kuzey) "izlemeye çalıştığı" düz hattı belirten bir kavram. Amerikan sistemini kullanan ülkelerde course, Britanya sistemini kullanan ülkelerde track olarak adlandırılır ve bu durum zaman zaman karışıklıklara yol açmaktadır. Uluslararası standardizasyonu sağlamak amacıyla ICAO da, "track" sözcüğünün kullanımını tavsiye etmektedir. Amerikan sistemini kullanan ülkelerde track sözcüğü uçağın yerdeki izdüşümü anlamında kullanılır. Britanya sistemini kullanan ülkelerde izdüşümünü tanımlamak için ise TMG
(track made good) kavramı kullanılır ve bu kısaltma genellikle actual TR (gerçek rota) olarak ifade edilir. Rota Türkçeye İtalyanca "rotta" sözcüğünden geçmiştir. Bu sözcüğün kökeni 'bölünmüş (yol)' anlamına gelen Latince 'rupta' sözcüğüdür. Türkçeye İngilizceden geçen "course" sözcüğü Latince kökenlidir ve 'koşmak' kökünden gelir. Track sözcüğü iz anlamına gelir ve muhtemelen Almanca veya Hollandaca kökenlidir. Bir taşıtın rotası yolculuk esnasında zaman zaman (örneğin her bacakta) değişmekle birlikte, gündelik kullanımda rota sözcüğü daha çok taşıtın yola çıktığı nokta ile hedefi arasında izlenen yolun tamamını (güzergâhı) tanımlamakta kullanılır. Taşıtın kuyruğundan burnuna doğru olan boylamasına ekseninin nişan aldığı istikamete "baş" ("heading") denir. Baş bir hava aracının içinde bulunduğu "hava kütlesine nazaran" hareket ettiği istikamettir. Bu nedenle hava kütlesi hareketsiz ise (rüzgâr sapması sıfır ise) taşıtın başı, aynı zamanda rotası (track) olacaktır. Rüzgâr sapması ya da drift, herhangi bir hava ya da deniz taşıtına etki eden rüzgar sonucu taşıtın seyir istikâmetinde ve süratinde meydana gelen değişikliktir. Rüzgârın yönü ve şiddetinin oluşturduğu vektör nedeniyle taşıtın başı ile rotası (TR) arasında meydana gelen açıdır. Başka bir deyişle taşıt, rotası üzerinde düz bir hatta seyredebilmek için "rüzgar içine doğru" sapma açısı kadar rüzgâr düzeltmesi yapmak zorundadır. Rota, baş gibi istikametler 0° - 360° arasında, saat yönünde artan derecelerle ifade edilir. 000° kuzeyi, 090° doğuyu, 180° güneyi ve 270° batıyı temsil eder. Eğer derece 1 veya 2 haneli bir rakamsa, karışıklıkları önlemek başına 3 rakama tamamlayacak kadar sıfır eklenir: 058° gibi. Fransa'nın bölgeleri Fransa'nın bölgeleri (Fransızca: "région"), Fransa yönetimsel olarak 18 bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgelerin 12'i Fransa'nın Avrupa anakarasındaki Fransa Metropolitanı diye tanımlanan topraklarındadır. Bir tanesi Korsika adasında, diğer beş tanesi de Fransa'nın denizaşırı topraklarında bulunur. 2016 reformundan önce toplam bölge sayısı 27 idi. Bölgeler Fransa'daki yönetimsel yapılanmanın en yukarısında bulunur. Anakaradaki bölgeler 4 ila 13 arasında illere ayrılmıştır. Korsika aslında bölge değildir ve özel statüsü vardır ancak günlük yaşamda bölge olarak tanımlanır. Bölgeler aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir kimlik bütünlüğüne sahip coğrafi bölünmedir. Fransa üniter devlet olduğundan "bölgelerin" ne yasama ne de yürütme otonomileri vardır. Ulusal hükümetin topladığı vergilerden gelen pay ile birlikte kendilerine özgü vergilerden oluşturdukları bütçeleri bölge meclisleri (Fr.: "conseil régional") tarafından yönetilir. Zaman zaman bölgelere yasama otonomisi verilmesi önerileri tartışmalara yol açmaktadır. Diğer bir öneri de il meclislerinin (Fr.: conseil départemental) kaldırılıp bölge meclisleriyle birleştirilmesi ve illerin yalnızca yönetimsel bölünme olarak kalması oyuncak demektir. Grimsta IP Grimsta IP, İsveç'in Bromma şehirinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'in IF Brommapojkarna takımının maçlarını yaptığı stadyum, 4.500 seyirci kapasitelidir. Fredriksskans Fredriksskans İsveç'in Kalmar şehrinde 1910 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'in Kalmar FF takımının maçlarını yaptığı stadyum, 8.500 seyirci kapasitelidir. Arosvallen Arosvallen İsveç'in Vasteras şehrinde 1932 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 10.000 seyirci kapasitelidir. 1958 FIFA Dünya Kupası sırasında Yugoslavya - İskoçya ve Yugoslavya - Fransa maçları bu stadyumda oynandı. Behrn Arena Behrn Arena, İsveç'in Örebro şehrinde 1923 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 14.500 seyirci kapasitelidir. Östgötaporten Idrottsparken İsveç'in Norrköping şehrinde 1903 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 19.414 seyirci kapasitelidir Landskrona IP Landskrona IP İsveç'in Landskrona şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'in Landskrona BoIS takımının maçlarını yaptığı stadyum, 11.500 seyirci kapasitelidir. Malmö Stadyumu Malmö Stadion İsveç'in Malmö şehrinde 1958 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'in Malmö FF takımının maçlarını yaptığı stadyum, 26.500 seyirci kapasitelidir. Kozlar, Tavas Kozlar, Denizli'nin Tavas ilçesine bağlı bir mahalle. Rimnersvallen Rimnersvallen İsveç'in Uddevalla şehrinde 1922 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol maçlarının yapıldığı stadyum, 3.500 seyirci kapasitelidir. 1958 FIFA Dünya Kupası maçlarından ikisi bu stadyumda oynandı. Fransa bölgelerinin bayrakları Bu galeride 22 Avrupa ve 4 denizaşırı Fransa bölgelerinin bayrakları bulunmaktadır. Batarya Oğuz Aksaç Oğuz Aksaç, (d. 4 Eylül 1974 Ankara, Altındağ),Türk halk müziği sanatçısı. Bir çocuk babası olan sanatçı aslen Erzincan Tercanlı'dır. Henüz lise yıllarında tanıştığı arkadaşı Mustafa Özarslan'la birlikte 1994 yılında müzik çalışmalarına başladı ve Grup Çığ'ı kurdu. Grup Çığ ile 4 albüm çıkartan sanatçı 2004 yılının eylül ayında 4. albümü "MEVSİM"'i çıkardıktan sonra gruptan ayrılmıştır. Gruptan ayrılır ayrılmaz solo albüm çalışmalarına başlayan Oğuz Aksaç 2005 yılının mart ayında "OĞUZNAME" isimli ilk solo albümünü piyasaya çıkarmıştır. Sanatçı ikinci solo albümü olan "DALGALAR" albümünü de 2007 yılının mart ayında çıkmıştır. Sanatçı bu albümünde daha önceki albümlerinde yapmadığı bir şeyi yapıp, kendi yazdığı bestelediği eserleride okumuştur. Üçüncü solo albümü olan "GİZ"'i 2009 yılında çıkarttı. Dört Grup Çığ albümünde bulunmuş ayrıca Grup Kızılırmak solisti İlkay Akkaya ile birlikte SALKIM SÖĞÜT 4 albümünü 2002 yılında çıkarmıştır. Bunun dışında da birçok ortak albümde yer alan sanatçı müzik çalışmalarına devam ediyor. Grup Çığ Solo Ortak Albümler Yer Aldığı Albümler Resmi Sitesi : Mustafa Özarslan Mustafa Özarslan, (d. 28 Aralık 1970, Sarıkaya, Şarkışla, Sivas), Türk müzisyen. Şarkışla'nın Sarıkaya köyünde doğmuştur. İlk, orta ve lise öğrenimi Ankara Çankaya 50. Yıl Lisesi'nde, yüksek öğrenimimi Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde tamamladı. 1994 yılında Oğuz Aksaç ile birlikte müzik çalışmalarına başladı ve birlikte Grup Çığ’ı kurdu. Doğaçlamayı ve türkülerin aslını bozmadan başka ulusların müzikal formlarını da (Caz, Rock, Blues, vb.) türküler içinde kullanmaya çalıştı. 5 adet Grup Çığ albümünün yanı sıra, Salkım Söğüt 2 ve Salkım Söğüt 3, Muhabbet Türküleri, Şeyda Türküler, ve Dost Kervanı albümlerinde de yer aldı. 2003 yılında ilk solo albümü Sevdalı Turna Türküler'i çıkardı 3 yıl aradan sonra 2006 yılında ikinci solo albümü olan Beyhude'yi çıkardı. Yön fm'de Sabahat Akkiraz'la birlikte sahne aldığı konserler dizisi büyük beğeni topladı. 2008 yılında Birlikte Türküler Söylüyoruz isimli, Sabahat Akkiraz'la ortak bir albüm yaptılar.Grup Çığ Gösteri Merkezi'nde daimi olarak programlarına devam etmektedir. Suzanne Lenglen Suzanne Rachel Flore Lenglen (d. 24 Mayıs 1899 - ö. 4 Temmuz 1938), Fransız tenisçi. 1919 - 1926 yılları arasında pek çok hastalık geçirmiş ve I. Dünya Savaşı da dahil olmak üzere pek çok sıkıntı yaşamıştır. Buna rağmen 6 kez Wimbledon Tenis Turnuvası şampiyonu olmuştur. Toplamda ise 25 kez Grand Slam şampiyonluğu yaşamıştır. Järnvallen Järnvallen İsveç'in Sandviken şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 7000 seyirci kapasitelidir. Örjans Vall Örjans Vall İsveç'in Halmstad şehrinde 1922 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 15.500 seyirci kapasitelidir. Vångavallen Vångavallen İsveç'in Trelleborg şehrinde 1933 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'in Trelleborgs FF takımının maçlarını yaptığı stadyum, 7.000 seyirci kapasitelidir. Värendsvallen Värendsvallen İsveç'in Växjö şehrinde 1966 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'in Östers IF takımının maçlarını yaptığı stadyum, 15.062 seyirci kapasitelidir. Tunavallen Tunavallen İsveç'in Eskilstuna şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 7.800 seyirci kapasitelidir.Orijinal stadyum 1958 FIFA Dünya Kupası için en küçük mekan oldu. 2002 yılında yeni bir alanda inşa edildi. Tingvallen Tingvallen İsveç'in Karlstad şehrinde 1968 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'in FB BolticGöta takımının maçlarını yaptığı stadyum, 5.000 seyirci kapasitelidir. Södertälje Stadyumu Södertälje Fotbollsarena İsveç'in Södertälje şehrinde 2005 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'te Assyriska FF ve süryani takımı Syrianska FC maçlarını yaptığı bir stadyum, 6.400 seyirci kapasitelidir. Strömvallen Strömvallen İsveç'in Gävle şehrinde 1923 yılında inşa edilen bir futbol stadyumu. İsveç'in Gefle IF takımının maçlarını yaptığı stadyum, 7.300 seyirci kapasitelidir. Rambergsvallen Rambergsvallen İsveç'in Göteborg şehrinde 1935 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İsveç'in BK Häcken takımının maçlarını yaptığı stadyum, 8.480 seyirci kapasitelidir. Alsas Alsas ya da Alzas (Fransızca: "Alsace" []; Almanca: "Elsass" ya da "Elsaß"), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Yukarı Ren nehri'nin batı kıyıların
da Fransa'nın doğu sınırında bulunan Alsace bölgesi Almanya ve İsviçre ile komşudur. Alsace Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'nun bir parçasıydı ve hâlen Yukarı Almanca lehçesiyle konuşanların yerleşik olduğu bir bölgedir. 17. yüzyılda Alsace Fransa buyruğu altına girmiş ve eyaletlerinden biri olmuştur. Merkezi aynı zamanda en büyük şehri de olan Strazburg'tur. Alsace genellikle Lorraine ile birlikte anılır çünkü bu iki bölge (Alsas-Loren olarak) 9. yüzyılda Şarlman'ın halefleri arasında yapılan paylaşma sonrasında tarih boyunca anlaşmazlıklara neden olmuştur. Tarihi Alsace bayrağı iki yatay banttan oluşur: yukarıda kırmızı ve aşağıda beyaz. 19. yy.da yayılmıştır. Kaynağı Alsace kent ve soylu armalarında en çok kırmızı ve beyaz rengin kullanılmasıdır. 1871-1918 döneminde özellikle Prusya merkezîyetçilerine karşı bir tutum olarak bayrağın Alsace'ın sembolü olması kabul görmüştür. 25 Haziran 1912 Alsace-Lorraine parlamentosu bu bayrağı ulusal sembol olarak kabul eder. Günümüzde bu bayrağın karşısına tarihî geçmişi olmayan ve yakın geçmişte üretilen yeni bölge bayrağı konulmuştur. Alsace bayrağı Alzas lehçesinde ""Rot un Wiss"" (kırmızı ve beyaz) olarak adlandırılır. Tarık Zafer Tunaya Tarık Zafer Tunaya (d. 1916, İstanbul - ö. 29 Ocak 1991, İstanbul), Türk hukukçu. 1916'da İstanbul'da doğdu. Galatasaray Ortaokulu ve Saint Benoit Fransız Lisesi'ni bitirdi. 1940'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olarak Esas Teşkilat Hukuku kürsüsünde asistanlığa başladı. "Müessese Teorisinde Fikir Unsuru ve bazı Hususiyetleri" konulu teziyle doktor, "Amme Hukukumuz Bakımından İkinci Meşrutiyet'in Fikir Cereyanları" çalışmasıyla doçent oldu. 1959'da profesör olarak Anayasa Kürsüsü'ndedir, İktisat Fakültesi ile Gazetecilik Enstitüsü'nde ayrıca dersler verir. 1953-54'te Avrupa ve Amerika'da mesleki incelemeler yaptı. 27 Mayıs Darbesi'nde askerlerin "meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı haklılığını belirten" 28 Mayıs 1960 tarihli raporu imzalayan 7 kişilik bilim heyetinde yer aldı. Kurucu Meclis İstanbul İli Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 25 Ekim 1961) ile 1961 Anayasasının hazırlanmasında komisyon üyeliği yaptı. Komisyon başkanı Sıddık Sami Onar'la anlaşamadı, ayrıldı. MBK onu Paris'te NATO emrinde görevlendirdi. 1961'de Kurucu Meclis üyeliği yapmıştır. 1965'de Melahat Hanım'la evlendi, yeniden üniversiteye döndü, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı, ardından kurucusu olduğu İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi dekanı oldu. 12 Eylül askeri darbesi onu görevden aldı. 1982 yılında yine aynı fakülteye dekan olarak atandı ve 1983 yılında yaş haddinden emekli oldu. 29 Ocak 1991'de öldü. Legion d'honneur nişanı aldı (1980), Balıkesir Barosu'nca Anıtlaşmış On Hukukçudan Biri seçildi (1983), Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülü'nü kazandı (1989). Başyapıtı "Türkiye'de Siyasal Partiler"'dir (3 cilt). Tuomas Holopainen Tuomas Lauri Johannes Holopainen, (d. 25 Aralık 1976, Kitee, Finlandiya). Nightwish grubunun kurucusu, klavyecisi, fikir babası, bestecisi ve söz yazarıdır. Kirsti Nortia-Holopainen ve Pentti Holopainen'in en küçük evlatları olarak Noel gününde Kitee'de dünyaya geldi. Kendisinden 10 yaş büyük, Petri adında ve 12 yaş büyük, Susanna adında iki ablası vardır. Parlak bir öğrencilik yaşamı geçirdi. On yaşından itibaren yalnızlığı tercih etti. Arkadaşlarıyla bir arada olmak yerine evde fantastik kitaplar (Yüzüklerin Efendisi hayranı olduğu vurgulamaktadır) okumayı tercih ettiği bilinmektedir. Müzikle ilgilenmeye erken yaşta başladı. Yedi yaşındayken piyano dersleri almaya başladı. Özel bir müzik okulunda majör klarnet ve minör piyano eğitimi gördü. Müzik teorisi dersleri de aldı. Orduya katıldığında klarnet çalabiliyor olması nedeniyle dokuz buçuk ay ordunun orkestrasında çalıştı. On altı yaşındayken "Dismal Silence" isimli ilk grubuna katıldı. Yerel bir grup olan Dismal Silence'da ilk defa klavye çaldı. Ülke çapında başarı kazanan "Darkwoods My Betrohed" grubuna 1995 yılında dahil oldu. Ancak bu gruba yalnızca bir sezonluğuna alınmıştı. Bu süre zarfında ilk şarkısı "Heirs of Northstar"ı yazdı. "Darkwoods My Betrohed" ile birlikteyken "Nattvindens Gråt" isimli bir başka grupla birlikte de sahne almaya başladı. "Nattvindens Gråt" ile iki albüm yaptı. İki grupta birden çalışan sanatçı şarkı yazma özgürlüğü olmadığını farketmeye başladı. Bunun üzerine yeni bir grup kurma fikri kafasında canlandı. "Nightwish" grubunun kurulmasına Temmuz 1996'da karar verdi.O zamanlar Holopainen,kendine ait şarkı sözlerini yazabileceği ve kalvye çalabileceği bir gruba sahip olmak istiyordu.Bu da Nightwish'in kamp ateşi etrafında doğmasıydı. Müzik okulundan arkadaşı Emppu Vuorinen ve sınıf arkadaşı Tarja Turunen başta olmak üzere dostlarıyla konuyu ele alan sanatçının kafasında bir isim yoktu ancak fikir şekillenmişti. Kurulacak grup sadece gitar, flüt, vokal ve klavyeden oluşacan bir akustik müzik grubu olacaktı. Grubun ilk üç şarkısı Kasım ve Aralık 1996'da kaydedildi ve ilk demolarını çıkardılar. Grup şarkılara davulun nasıl eklenebileceğini merak etti ve Jukka Nevalainen gruba dahil oldu. Daha sonra da akustik gitar yerine elektro gitar geldi. Bu sayede Nightwish akustik müzik yapmaktan çıkıp metal müzik yapmaya başladı. Birkaç haftalık çalışmadan sonra grup Nisan 1997'de stüdyoya girdi ve "Angels Fall First" albümünün kısıtlı sayıda üretilen versiyonu ortaya çıkmış oldu. 1998 yılında basçı Sami Vänskä gruba dahil oldu. Aynı yıl Nightwish ikinci albümleri "Oceanborn" u piyasaya sürdü. 1999'da Holopainen ve diğer Embraze, Eternal Tears of Sorrow, Charon ve Reflexion gibi metal gruplarının üyeleri For my Pain... gibi bir süpergrup projesini hayata geçirdiler.Bununla beraber tüm grup üyelerinin kendi gruplarıyla meşgul olmasıyla proje geleceğe ertelendi. İkinci albüm "Oceanborn"un çıkışını "Wishmaster" izledi.2000 yılında çıkan "Wishmater" albümündeki tüm şarkıları Holopainen yazmıştır.Nightwish'in üçüncü albümü olan "Wishmaster" geçen albüme oranla daha fazla satmıştır. 2001'de For my Pain yeniden toplandı ve grup üyeleri yeni bir çıkış planladı. 2001 yılında "Over The Hills And Far Away" EP'si çıkmıştır. Ancak kadroda bir değişiklk gerçekleşerek Sami Vänskä yerine Tarot ve Sinergy'den Marco Hietala geçmiştir. 2002 yılında "Century Child" albümü çıkmış ve büyük başarılara ulaşmıştır. Onu 2004 yılında çıkan "Once" albümü izlemiştir. En son çıkan Nightwish single'ı "Sleeping Sun" ve DVD'si "End of an Era" dır. 2005 Kasım'da Tuomas, solist Tarja'ya gruptan çıkarıldığını belirten bir mektup verdi. Nightwish toplamda 6 albüm (Bu albümlerden 4 tanesinin özel üretim kopyaları da vardır.), onlardan çıkan 12 single ve 4 DVD piyasaya sürmüştür. Nightwish, Tarja Turunen'in ayrılışından sonra vokal arayışlarına girmiş ve 2007'nin başlarında yeni seslerini bulmuştur. 2007'nin baharında yeni vokalin İsveçli Anette Olzon olduğu açıklanmış ve grup aynı yılın Eylül ayında yeni albümleri "Dark Passion Play"i piyasaya sürmüştür. Dark Passion Play, yeni vokal sebebiyle Nightwish hayranlarını bölse de birçok kişi tarafından bugüne kadarki en iyi Nightwish albümü olarak nitelendirilir. Üstelik grup albüm kayıtlarında Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter gibi filmlerin de film müziklerini yapan Londra Senfoni Orkestrası'yla çalışmıştır. Albüm için 500.000 Euro harcadıkları söyleniyor. Solomon Adaları Emek Partisi Solomon Adaları Emek Partisi ("Solomon Islands Labour Party"), Solomon Adaları'nda bulunan sosyalist bir siyasi partidir. Parti, 1988 yılında Solomon Islands Council of Trade Unions tarafından kurulmuştur. Partinin liderliği Joses Tuhanuku tarafından yürütülmektedir. 2006 parlamento seçiminde, parti 1 733 oy kazandı (%0.9), ancak parti parlamentoda herhangi bir koltuk kazanamadı. Karadordev Park Stadyumu Karadordev Park Stadyumu Sırbistan'ın Zrenjanin şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Karadordev Park Stadyumunda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın FK Banat Zrenjanin takımının maçlarını yaptığı stadyum, 18.700 seyirci kapasitelidir. Ivanjica Stadyumu Ivanjica Stadyumu Sırbistan'ın Ivanjica şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Ivanjica Stadyumunda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın FK Habit Pharm Javor Ivanjica takımının maçlarını yaptığı stadyum, 4.000 seyirci kapasitelidir. Hajduk Stadyumu Stadion Hajduk Sırbistan'ın Kula şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın FK Hajduk Rodić M&B Kula takımının maçlarını yaptığı stadyum, 11.000 seyirci kapasitelidir. Smederevo Şehir Stadyumu By-the-Danube Stadyumu, Sırbistan'ın Smederevo şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. By-the-Danube Stadyumu'nda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın FK Smederevo takımının maçlarını yaptığı stadyum, 29.000 seyirci kapasitelidir. Şükran Kurdakul Şükran Kurdakul (d. 23 Mart 1927, İstanbul - ö. 15 Aralık 2004), Türk şair, yazar ve araştırmacı. 23 Mart 1927 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. İzmir Karşıyaka Lisesi'nde öğrenim gördüğü sırada 1946 yılında Türk Ceza Yasası'nın 142. maddesine istinaden komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 4,5 ay süreyle tutuklanmış ve tutuklu kaldığı gerekçesiyle okuldan atılmıştır. Bir süre İzmir Belediyesi’nde daktilograf olarak çalıştıktan sonra askerlik dönüşü İstanbul’a taşınmış, 1953'te Ziraat Bankası Bahçekapı şubesinde banka memurluğu yaparken bir kez daha komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanmıştır. 1955 yılında beraaat ettikten sonra bir süre Tan Gazetesi, Yeni Gazete ve Varlık Yayınevi'nde düzeltmenlik yapmıştır. Kurdakul, 1958-1962 yılları arasında Rüknettin Resuloğlu'nun sahibi olduğu ve 1957'de yayım hayatına başlayan "Yelken" dergisini yönetmiş; 15 Mayıs 1962 - 1 Mart 1964 tarihleri arasında yayımlanan "Ataç" (30 sayı) ve 1 Mart 1964 - 15 Mayıs 1966 tarihlerinde varlığını sürdüren "Eylem" (34 sayı) dergilerini çıkarmıştır. 1958 yı
lında "Ataç Yayınevi"’ni kuran ve yöneten Kurdakul, ayrıca Türkiye Yazarlar Sendikası yönetim kurulu üyeliği, Türkiye İşçi Partisi'nde Balıkesir İl Başkanlığı ve Türkiye P.E.N. Yazarlar Derneği Başkanlığı görevlerinde de bulunmuştur. Yaşamı boyunca birçok dergi ve gazetede yazıları yayınlandı, Cumhuriyet Gazetesi'nde köşe yazıları yazdı. 15 Aralık 2004 yılında hayatını kaybeden Şükran Kurdakul, 2000 yılında Tüyap 19. Kitap Fuarı Onur Yazarı seçilmiştir. Şiirde ilk denemelerini "Tomurcuk" (1943) ve "Zevklerin ve Hülyaların Şiirleri" (1944) adlı kitaplarda toplamıştır. 1943-1953 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanmış şiirlerinden sonra toplumcu-devrimci sanata yönelmiştir. Kurdakul'un şiirleri eleştirmenler tarafından genellikle "duyarlı ve söyleyiş ustalığını belli eden, kitleler önünde yüksek sesle okunmaya elverişli toplumcu gerçekçi şiirler" olarak tanımlanmaktadır. Kurdakul, toplumcu şiirlerinin yanı sıra öykü, inceleme ve araştırmalarıyla da tanınmaktadır. Pikolo flüt Pikolo flüt, büyük flütün hemen hemen yarısı kadar uzunluktadır. Büyük flütteki kuyruk bölümü pikolo flütte yoktur. Bu nedenle de büyük flütün en kalın sesleri olan Do ve Do diyez sesleri küçük flütte bulunmaz. Bunun dışında ses genişliği, mekanizması ve çalınış yöntemi büyük flütle aynıdır. Tek farkı yazılan notaları bir oktav inceden çalar. En ince sesleri çok parlak ve rahatsız edicidir. Bu sesler orkestranın bütün olarak çaldığı gür kısımlarda kullanılır. En kalın seslerinin tınısı ise soluk ve zayıf olduğundan, ancak özel bir tını istenildiği takdirde kullanılır ve orkestrasyon buna göre sağlanır. Flütün çalabileceği her türlü pasajı rahatlıkla çalar. Orkestrada ayrı bir pikolo flüt çalıcısı bulunmaz, çalınış tekniği aynı olduğu için ikinci ya da üçüncü flüt partisini çalan kişi pikolo partisini de gerekli yerlerde çalabilir. Orkestrada genellikle orta ses bölgesinden yararlanılır. Çoğunlukla da normal flütün en ince oktavındaki sesleri unison olarak katlar. (Büyük flüt ve pikolo flütün unison çalabilmesi için, pikolo flütün partisi bir oktav aşağıdan yazılır.) Zaman zaman, tahta nefesli çalgılardan herhangi birinde (Flüt, Obua, Kor angle, Klarinet, Fagot) bulunan bir ezgiyi, oktav veya bazen iki oktav inceden çalarak kendine özgü parlak sesleri ile orkestra tınısını zenginleştirir. Tutti içinde ise, en üstte duyulan yırtıcı sesleri ile orkestranın doruk noktasını oluşturur, bu durumlarda genellikle birinci kemanlarla unison olarak ya da onları bir oktav inceden katlayarak çalar. Annan Planı Annan Planı, Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs Adası'nın bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren Birleşmiş Milletler planıdır. Adını, planı ortaya atan BM eski genel sekreteri Kofi Annan'dan alır. Plan, Kıbrıs adasının İngiliz üsleri bölgesi haricinde kalan kısımlarının bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilmesini öngörüyordu. Plan gereğince Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları 10 ayda bir Türkler ve Rumlar arasında el değişecekti. Nisan 2004'de KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türk tarafından % 64,91 oranında kabul gördüğü halde Rum oylarının % 75,38'i red şeklinde olduğundan hayata geçirilememiştir. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti (United Republic of Cyprus), Rum ve Türk oluşturucu (constituent) devletlerinin aralarında oluşturduğu federatif yapıya dayanarak kurulması öngörülen yeni devletin adıydı. 1 Temmuz 2008'de Mehmet Ali Talat ile Dimitris Hristofyas, tek egemenlik ve tek vatandaşlıkta anlaştıklarını belirtip kurulacak yeni devletin "Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti" olmasında uzlaştılar. Bu devlet çatısı altında başlayacak olan müzakereler sonrası, başarılı olunursa, 1960'taki model artık kullanılmayacaktır, fakat Kıbrıs'ın her iki tarafı, Almanya Modeli ile yeniden birleşecektir. Fuad Sinyora Fuad Sinyora (Arapça: فؤاد السنيوره‎) (d. 14 Nisan 1943) Lübnan'ın eski geçici cumhurbaşkanı ve eski başbakanı. Fuad Sinyora 1943 yılında Lübnan'ın 3. büyük kenti olan Sidon'da Sünni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde İşletme eğitimi gördü. Citibank'ta görev aldı. Mezunu olduğu Amerikan Üniversitesi'nde ders verdi. Suikast sonucu öldürülen eski başbakan Refik Hariri'nin çok yakın arkadaşı olan Fuad Sinyora, 1992-1998 ve 2000-2004 yılları arasında Lübnan hükümetinde Maliye bakanı olarak görev yaptı. Haziran 2005 tarihindeki genel seçimlerden sonra Lübnan cumhurbaşkanı Emil Lahud tarafından yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi. Bunun üzerine Hariri ailesinin sahibi olduğu Group Méditerranée adlı bankacılık holding'indeki görevinden ayrıldı. 19 Temmuz 2005 tarihinde kurduğu kabinede Hizbullah dahil Lübnan'daki bütün siyasi gruplar temsil edilmektedir. 12 Temmuz 2006 tarihinde Hizbullah'ın 2 İsrailli askeri kaçırması sonucu başlayan 2006 Lübnan Savaşı sırasında güçlü bir ordudan yoksun olan Lübnan hükümetinin başbakanı olan Fuad Sinyora'nın savaş sırasında etkinliği sınırlı kaldı. Saccharomyces Saccharomyces fungus (mantar) alemine ait bir cinstir, pek çok maya türü içerir; "Saccharomyces" ismi Latince "saccharo-" (şeker) ve Yunanca "-mikes" (mantar) sözcüklerinden türetilmiştir. Saccharomyces'lerin tipik özellikleri arasında nitrat kullanamamaları ve karbohidratları fermante edebilmeleridir. Bu cinsin üyeleri gıda sanayisinde çok önemlidirler. Bir örnek, ekmek, bira ve şarap yapımında kullanılan "Saccharomyces cerevisiaedır. Grubun diğer üyeler arasında şarapçılıkta kullanılan "Saccharomyces bayanus" ve ilaç yapımında kullanılan "Saccharomyces boulardii" sayılabilir. Yakın zamanda "Saccharomyces boulardiinin "Saccharomyces cerevisiae"'nın bir alt türü olduğu gösterilmiştir. Alkol yapan mayalar poliploid (haploid kromozom sayısının iki katından fazlasına sahip) olabilirler ve Saccharomyces cinsine aittirler. Alkol üretiminde bu maya türleri iki gruba ayrılabilirler: bira türleri ("Saccharomyces cerevisiae", hem açık hem siyah bira üretmekte kullanılır) ve lager (alman birası) türleri ("Saccharomyces pastorianus", ki "Saccharomyces carlsbergensis" veya "Saccharomyces uvarum" olarak da bilinir ve "Saccharomyces cerevisiae"). Lager türleri, "Saccharomyces cerevisiae" (bira türleri) ve "Saccharomyces bayanus"un (şarap türleri) melezidir ve alt fermantasyon yaparlar. Bira türleri fermantasyon tanklarında üste çıkmalarından dolayı üst fermantasyon yaptıkları söylenir. "Saccharomyces pastorianus" ve "Saccharomyces cerevisiae" sıcağa tepki ve şeker kullanımı bakımından farklılık gösterseler de aslında Saccharomyces cinsi içinde birbirleriyle yakında ilişkilidirler. Birada mayanın varlığı ilk defa 1680'de öne sürülmüş ama bu cinsin Saccharomyces olarak adlandırılması 1837'yi bulmuştur. Louis Pasteur fermentasyonda canlı organizmaların varlığını 1867'de kanıtlamıştır. 1888'de Emil Christian Hansen bira mayasını izole edip üretmiş ve böylece alkol üretiminde mayanın önem sahibi olmasını sağlamıştır. Saccharomyces türleri bakterilerle sembiyotik ortamlar oluşturabilirler. Kefir ve zencefil birası bu yolla üretilir. Nesli tükenen türler Nesli tükenen türler, nesli tamamen yok olmuş canlı türleridir. Bazı türler doğal afetlerle, bazıları ise insanoğlunun dünyada var oluşundan çok önce yok olmuş (dinozorlar ve bir sürü hayvanlar) bazıları da insanoğlunun aşırı avlanması, nüfus artışı ve şehirleşmeyle doğal yaşam alanları tahrip olduğundan dünya üzerinden tamamen yok olmuştur. Anadolu coğrafi konumuyla çeşitli hayvan ve bitki türlerini içinde barındırmıştır. Günümüzde ismi çoğu kimse tarafından dahi bilinmeyen Aşağıda nesli tümüyle yok olmuş bazı türler yer almaktadır. Final Fantasy VIII , bir rol yapma oyunudur. Japon "Square Co. Ltd" (şimdiki Square-Enix) tarafından tasarlanmıştır. 1999 senesinde PlayStation için piyasaya çıkmıştır. Bir zaman sonra PC için de çıkmıştır. Balamb Garden: Bir okuldur, öğrencileri bu okulda özel eğitim alırlar ve sınavlar sonrasi başarılı çıkanlar SeeD olurlar. SeeD: Garden'ların elite asker grubudur, kiralık iş yapıp yaşarlar. Squall Leonhart: Oyunun ana karakteridir. Sınavı başarıyla geçenler SeeD olarak nitelendirilirler. İlk sınav Dollet isimli bir şehirde, Galbadia tarafından yapılan Dollet saldırısı altındadır. Galbadian askeriyesi acil "İletişim Kulesi"ni ele geçirmek ve aktifleştimek istemektedir. Biggs ile Wedge (az maaş alan iki Galbadian askeri) bu görevi yapmak üzeredirler ve "İletişim Kulesi"nin üstündedirler. Başlangıç, gidip onları engellemektir. Emek fazlası Emek fazlası, Karl Marx`ın politik ekonomiyi eleştirisinde kullandığı bir kavramdır. İşçinin geçimini sağlayabileceğinden ("zorunlu emek") fazla üretmesi sonucu ortaya çıkan emeğe denir. Marksist ekonomiye göre emek fazlası genellikle "ödenmemiş emek"tir ve emek fazlası kapitalist sistemin kârının kaynağını oluşturur. Marx, emek fazlasının kaynağını Kapital`in bir bölümünde şöyle açıklar: Marx`a göre emek fazlasının belirgin bir hale gelmesi ticaretin gelişmesiye ve toplumun sosyal sınıflara ayrılmasıyla yakından ilgilidir. Kısa bir süre sonra üretim fazlası ortaya çıkmaktadır. Bundan sonraki kısım üretilenin nasıl dağıtılacağı gibi ahlaki-politik bir sorudur. Güçlü olan güçsüzü yener, yani büyük olasılıkla üst tabaka emek fazlasının kontrolünü ele alacak ve diğerlerinin emeğiyle yaşayacaktır. FF FF, Ff ya da ff şu anlamlara gelebilir: Enternasyonal Sosyalizm Stalin'in "tek ülkede sosyalizm" anlayışının aksine, komünist düzene gerçek anlamda geçişin ancak uluslararası ortak bir proletarya devrimine ve bu devrim sonucu kurulacak enternasyonal, yani arşıulusal proletarya diktatörlüğünden komünist seviye'ye geçişle kurulacağını savunan sosyalist ve komünist ideoloji ve düşünce. İdeoloji'nin en önemli düşünürü Lev Troçki'dir ve bu görüşün Marksizm'in gerçek ve en doğru şekli olduğunu söylemektedir. Bu ve benzeri görüşleri nedeniyle, Stalin ve Sovyetler tarafın
da gerçekleştirilen 3.Enternasyonal'e muhalefet ederek 4.Enternasyonal'i toplamış ve burada, başta Liberter ve Anarko Sosyalistler olmak üzere, birçok sol görüşlü kişiyi toplamıştır. Champagne-Ardenne Champagne-Ardenne [], Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın kuzeydoğusundadır ve Belçika ile komşudur. 1790 senesinde Fransa'daki yeni idari yapılaşmaya kadar, bu bölgenin büyük bir bölümü Champagne olarak adlandırılırdı. Bu bölge I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı'nda önemli çarpışmalara sahne olmuştur. Merkez şehri Châlons-en-Champagne olmasına rağmen en önemli ve büyük şehri Reims'tır. Bu bölgede üretilen köpüklü beyaz şaraba bölgenin adı verilmiştir: Şampanya. 2001 yılında 263 milyon şişe şampanya satılmıştır. 1982'den beri dönemsel göç nedeniyle nüfusu azalmaktadır. 52/km² nüfus yoğunluğu ve 1,3 milyonluk nüfusuyla Fransa'nın en az nüfuslu bölgelerinden biridir. Champagne-Ardenne bölgesi antik çağlardan beri zengin bir tarihe sahiptir. Champagne-Ardenne'de dört il (Fr. "département"-altbölge) bulunmaktadır: Aube, Ardennes, Haute-Marne ve Marne. Bölgedeki nehirler batıya doğru akar ve aralarında Seine Nehri, Marne Nehri, ve Aisne Nehri sayılabilir. Bölgede toplam 460 km olmak üzere üç otoyol bulunmaktadır: Demiryolu ağı içinde Marne Vadisi'ni takip ederek Épernay, Châlons-en-Champagne, ve Vitry-le-François'dan geçen Paris-Strazburg hattı bulunmaktadır. Paris'i Strazburg'a bağlayacak olan LGV "Est" TGV hattı 2007 yılında hizmete girecektir. Bölgenin suyolları arasında Marne Nehri'nden Ren Nehri'ne olan kanal ile, Marne Nehri'ne yatay olan kanal bulunmaktadır. Bu kanallar küçük ölçekli kanallardır. Vatry Uluslararası Havalanı ana olarak hava kargo taşımacılığı için ayrılan 3650 m.lik piste sahiptir ancak sık olarak kullanılmamaktadır. Havaalanı Paris'e yalnızca 150 km. uzaklıkta az nüfus yoğunluğu olan bir bölgede kurulmuştur. Bazıları burasının Paris'in üçüncü havalanı olmak için iyi bir aday olduğunu düşünmektedir. Fransa Yeşiller Partisi de ses kirliliğinden daha az insanın etkileneceği böyle bir öneriyi desteklemektedir. Portakal Kız Portakal Kız, Jostein Gaarder'ın bir kitabıdır. 15 yaşlarında bir oğlan çocuğu annesi, üvey babası, üvey kardeşi ile bir hayat sürmektedir. Kendi babası 11 sene önce ölmüştür. Bir gün babaannesi ve dedesi onları ziyarete gelirler ve ölen babanın çocuğuna yazdığı ve eski bebek arabasına gizlediği bir mektup bulduklarını söylerler. Bu mektup çocuğa yazılmıştır. Çocuk mektupla birlikte odasına çekilir. Mektupta uzun uzun adamın Portakal Kız(çocuğun annesi) diye adlandırdığı bir kızla olan aşkı anlatılır... Bu Portakal Kız öyküsüyle beraber mektupta sıklıkla Hubble Teleskopu konu edilmektedir. Çünkü Gaarder diğer kitaplarında olduğu gibi burada da duyarsız yaşayan insanları eleştirmekte, boşlukta duran bir kürenin üzerinde yaşayan insanların hiçbir şeye hayret etmeden yaşamalarına şaşırmaktadır. Bunu babanın ağzından oğluna söyletir: Ölüp gitmiştir ama Hubble Teleskopunun dünyaya gönderdiği mesajları merak etmektedir. Ayrıca dünya yüzünde de merak edilecek çok şey vardır. Yeter ki insan etrafına bakmasını bilsin. Kitabın üçüncü teması ölümdür. Oğluna, hayatı seçen ölümü de seçer, der. Bu kısacık hayata gelmesine sebep olduğu için vicdan azabı çeker. Ve ona çok önemli bir soru sorar: 'Eğer dünyaya gelmeden sana sorsalardı kısacık ömre rağmen gene de bu dünyaya gelmek ister miydin?' Kitap bu üç tema etrafında gelişmektedir. Saccharomyces cerevisiae Saccharomyces cerevisiae, tomurcuklanan bir maya türüdür. Eski çağlardan beri bira, şarap ve ekmek yapımında kullanılmasında dolayı en önemli maya türü olduğu söylenebilir. Üzümün kabuğundan izole edildiği tahmin edilmektedir. Koyu kabuklu meyvelerin kabuklarındaki beyaz tabakanın bir bileşeni mayadır, Kabuktaki mumun içinde yer alır. Moleküler biyoloji ve hücre biyolojisi alanlarında prokaryotlar arasında model organizma olarak ele alınan "Escherichia coli"ye benzer şekilde, üzerinde en çok çalışılmış model ökaryotik organizmalar arasında da bu maya türü yer alır. "Saccharomyces cerevisiae" hücreleri yuvarlak veya yumurta biçimlidir, çapları 5-10 mikrometredir. Tomurcuklanma olarak bilinen bir bölünme yoluyla ürer. "S. cerevisiae" hücre döngüsünün araştırılmasında çok kullanışlıdır, çünkü hem kültürlenmesi kolaydır, hem de, bir ökaryot olduğundan dolayı hayvan ve bitkilerin karmaşık hücre içi yapılarına sahiptir. Ökaryotlar arasında "genom"unun dizini ilk okunmuştur. Maya genom veri tabanı bu çalışmanın üzerine inşa edilmiş, içinde maya genlerinin çeşitli özellikleri gayet ayrıntılı bir şekilde kaydedilmiştir. Bu bilimsel kaynak, ökaryotik hücre genetiği ve fizyolojisinin yapısı ve organizasyonu hakkında temel bilgilerin geliştirilmesinde çok önemli bir konuma sahiptir. Bir diğer "S. cerevisiae" veri tabanı "Munich Information Center for Protein Sequences" 'dır. Genom yaklaşık 13.000.000 baz çiftinden ve 6275 genden oluşmaktadır, ancak bu genlerin yaklaşık 5.800'ünün işlevsel olduğu sanılmaktadır. Maya ve insan genomunun dizinleri %23 ortaktır. ""Saccharomyces"" sözcüğü Yunanca ve Latince'den türetilmiştir, "şeker mantarı" demektir; ""cerevisiae"" Latince "biradan" demektir. Organizmanın diğer isimleri: Bu tür aynı zamanda gıdasal maya ve maya özü 'nün kaynağıdır. Maya hücreleri haploit ve diploit biçimde varlıklarını sürdürebilirler. Haploit hücreler mitoz ve büyümeden ibaret basit bir yaşam döngüsüne sahiptirler ve yüksek stresli ortamda genelde ölürler. Diploit hücreler de mitoz ve büyümeden oluşan bir yaşam döngüsüne sahip olmakla beraber stres halinde sporlanıp mayoz bölünmeye girerler, çeşitli haploit sporlar oluştururlar ve bu sporlar çiftleşip yeniden bir diploit hücre oluşturular. Mayanın a and α olarak adlandırılan iki eşey tipi vardır, haploit hücrelerin eşleşebilmek için farklı eşey tiplerine sahip olmaları gerekir. "Saccharomyces cerevisiae" ("E. coli" gibi) biyolojide en çok çalışılmış model organizmalardan biridir. "S. cerevisiae" bu konuma endüstrideki yaygın kullanımından dolayı ulaşmıştır. İnsan biyolojisinde önemli olan pek çok protein önce mayada bulunan karşılıklarının araştırılması sonucunda keşfedilmiştir. Bunların arasında hücre döngüsü proteinleri, sinyalleme proteinleri ve protein işleme proteinleri sayılablir. "Saccharomyces cerevisiae" biracılıkta bir üst fermantasyon mayası olarak tanımlanır. Bu maya türü bira imalatında kullanılan başlıca mayalardan biridir ("Saccharomyces carlsbergensis" ve "Brettanomyces" türlerinin yanı sıra), ve bu şekilde tanımlanmasının nedeni fermantasyon sırasında fermantasyon tankının tepesine yükselmesidir. Üst fermantasyon mayaları ile yapılan bira türlerine İngilizce "ale" denir ("eyl"' okunur). Bu mayalar bazı şeker türlerini fermante edemediklerinden dolayı oluşan bira daha tatlı ve "meyvemsi" bir tada sahiptir. "Saccharomyces cerevisiae", kalın bağırsak iltihabına (kolit) neden olan "Clostridium difficile" bakterisinin biyolojik kontrolünde bir probiyotik katkı olarak kullanılır. Çok hasta insanlarda bu uygulamanın sistemik maya iltihabına yol açabileceği gözlemlenmiştir. İngilizce Wikipedia'nin Saccharomyces cerevisiae maddesinin 7.08.2006 tarihli sürümü Pied-noir Pied-noir (okunuşu: "piye nuar", , Türkçe: "Kara ayak"), günümüzdeki üç Kuzey Afrika ülkesinin (Tunus, Cezayir ve Fas) Fransız sömürgesi oldukları (veya Fransız yönetimi altında bulundukları) dönemde özellikle sahil şeridinde yerleşmiş bulunan Avrupa kökenli nüfusa ve bu nüfusun günümüzdeki uzantılarına verilen isimdir. Bu Avrupalı nüfus başta Fransızlardan, ancak önemli miktarlarda da, zamanla Fransızlaşan İspanyollardan ve İtalyanlardan oluşmaktaydı. Kültürel geçişimler ve idari reformlar sürecinde (oy hakkı gibi) Kuzey Afrika Yahudileri de, aşamalı olarak, pied-noir toplumuna dahil olmuşlar veya dahil sayılmışlardır. Fransa idaresi Cezayir'de, örneğin Osmanlı Devleti'nin aksine, 1960'lara kadar gerçek bir apartheid rejimi tesis etmiş bulunduğundan Kuzey Afrika Araplarının oluşturduğu çoğunluk hiçbirzaman piednoir kabul edilmemiş, ayrı yaşamışlardır. Kuzey Afrika ülkelerinden Cezayir, sömürgecilik döneminde, doğrudan Fransa metropolüne bağlı olduğundan ve bu ülkede pied-noir varlığı daha büyük rakamlar ifade ettiğinden, pied-noir kavramı belli bir ölçüde Cezayir ile özdeşleşmiştir. Nitekim, Cezayir'in bağımsızlık sürecindeki en hassas konuyu da pied-noirların konumu oluşturmuştur. "Pied-noir" (telaffuzu "piyenuar") Fransızca'da "kara ayak" anlamına gelir. Bu ismin nereden geldiğine dair çeşitli rivayetler ortaya atılmaktadır. Bir açıklama, Avrupalıların, yerli nüfusun aksine, siyah çizmeler giymekte olması nedeniyle, ayırdedici bir tanım olarak kullanılmaya başlanmış olmasıdır. Bir başka ihtimal, Fransızca'da "öncü" anlamına gelen "pionier" kelimesinin telaffuzu ve anlamı değiştirilerek, belki mizah da yüklü olacak şekilde, genel anlamda benimsenmesi olabilir. "Pied-noir"ların bazıları, büyük tacirler ve çiftlik sahipleri sıfatıyla, sömürgecilik ekonomisinin temel parçacıklarını oluşturmuşlarsa da, aralarında daha mütevazı konumda, dar gelirli, işçi sınıfına mensup, ve bir gelecek aramak için Kuzey Afrika'ya gelmiş Avrupalılar da bulunmuştur. Yerli Yahudilerin pied-noir'lara bir şekilde dahil hale gelmeleriyle, bu toplumun etno-kültürel görünümü daha da farklılaşmış, ancak Yahudiler her zaman için, pied-noirlar arasında da ayrı yerleri ve özellikleri olan bir kesim olarak görülmüşlerdir. Avrupalı pied-noirlar arasında kısmen mevcut Yahudi düşmanlığı akımlarının Yahudi kesimin konumunu daha da hassaslaştırdığı ve belirsizleştirdiği süreçler yaşanmıştır. Günümüzde dahi, Kuzey Afrika Yahudilerinin çocukları kendileri için "Yahudi pied-noir" şeklinde ilave bir tanımla tarif ederler. Son olarak, Fransız idaresinin ayrılıkçı rejiminden çoğu kez nasiplerini almış olmakla birlikte (örneğin oy hakkına sahip olmamakla birlikte), bu idareye karşı bir bağlılık geliştirmiş Araplara da, "pied-noir" kabul edilmemekle birlikte, Cezayir'in bağımsızlığı sonrasında Avrupalıl
arla oluşan belli bir kader birliği nedeniyle, burada değinilmesi gerekir. Bu Arapların ve çocuklarının bazen günümüzde de kendilerini tanımlamakta kullandıkları terim "harki"dir. "Harki" Arapça'da "hain" anlamına gelir. İşçi sınıfı pied-noirları arasından çıkmış, dünya çapında bilinen bir isim, Alsaslı bir babanın ve İspanyol bir annenin çocuğu olan, Cezayir fakir beyaz mahallesinde yetişmiş Albert Camus'dür. Diğer ünlü pied-noirlar arasında modacı Yves Saint-Laurent, şarkıcı Enrico Macias, felsefeci Jacques Derrida sayılabilir. Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nın son aşamalarına vardığı sürece gelindiğinde (1959) pied-noirlar Cezayir toplam nüfusunun % 10'u civarında bir oran oluşturmaktaydı. Bu oran 1926'daki % 15.2'lik zirveye kıyasla bir gerileme teşkil etmekteydi. Ancak, 17. yüzyıldan bu yana Avrupalıların idaresinde bulunan Oran'da pied-noirlar (Yahudilerle birlikte), Oran şehri için % 49.3, Oran vilayetinin ("département") tamamı için % 33.6'lık nüfus kitlesi oluşturmaktaydı. Cezayir şehri için ise bu kitle % 35.7'ye denk gelmiştir. 1959'da Cezayir'de bulunan pied-noirların toplam nüfusu 1 025 000 olarak belirlenmiştir. 1962'de bizzat Charles de Gaulle'un de kabul ve desteğiyle Cezayir'in bağımsızlığına kavuşması sonrasında pied-noir nüfus ihanete uğradıklarını düşünmüşlerdir. Bu düşünceye göre, harkiler de ihanete uğramış olmaktadır. Bağımsızlığın hemen ardından Fransa'ya bir toplu göç yaşanmış, yaklaşık 1 milyon kişi onları beklemeyen bir metropol ülkede yeni hayatlar kurmak durumunda kalmışlardır. Ayrıca harkiler ("hainler") arasında bir süre daha Cezayir'de kalıp bölgesel ve düşük yoğunluklu bir iç savaş tertipleyenler olmuştur. Harkilerin kendileri veya aileleri, sonraki dönemlerde ya işbirlikçi olarak görüldükleri için katledilmişler, ya Cezayir içinde sindirilmişler ya da onlar da Fransa'ya göçmüşlerdir. Harkilerin çocukları günümüzde dahi Fransa'ya sonradan yerleşen Arap kökenli göçmen nüfus içinde pek kabul görmezler. Şartlar ve bizzat yerli Arapların yaşadığı dramlar göz ardı edilmeksizin, pek çok pied-noir da, Albert Camus'nün bazı yazılarında ifade ettiği gibi, memleketlerini kaybetmekte oldukları ve sonradan kaybettikleri duygusu içinde yaşamışlardır. Demokratik sosyalizm Demokratik sosyalizm, sosyalist düzene geçişin devrim, silah veya şiddet gibi etmenler yerine, demokratik yollarla yapılması gerektiğine inanan siyasi ideolojidir. Şu sıralar Avrupa'daki sosyalist hareketin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Saccharomyces uvarum Saccharomyces uvarum, kromozom sayılarının karışık olmasından dolayı "S. cerevisiae" ve "S. monacensis" mayalarının bir melezi olduğu düşünülen bir maya türüdür. Biracılıkta alt fermantasyon mayası olarak tanımlanır. 1883'te Danimarka'daki Carlsberg birahanesinde Emil Christian Hansen tarafından keşfedilmiş olduğu için "Saccharomyces carlsbergensis" adıyla daha yayginca bilinir. Carlsberg'in sahibi J. C. Jacobsen bu yeni keşfedilen maya türünü patentlemek yerine kamu malı yapmıştır. Martinus Willem Beijerinck bu maya türünü daha çok incelemeye devam etmiş ve 1898'de "S. bayanus" ile aynı tür olduğunu ilan etmiştir. 2005 yılında bu iki maya türünün farklılıkları tekrar ilan edildi . Alt fermantasyon mayaları bira imalatı sırasında fermantasyon tankının dibine çöker. Alt fermantasyon mayalarından yapılan biralara "lager" denir ve bu yüzden bu tür mayalar da "lager mayası" olarak adlandırılır. İngilizce Wikipedia'nın Saccharomyces uvarum maddesinin 7.08.2006 tarihli sürümü Bovling Bowling, oyun hattının sonundaki kukaları, bu oyun için özel olarak hazırlanmış bowling topları ile devirme amacı taşıyan salon sporu. Mısır'da yapılan kazılarda bowling sporunun köklerinin MÖ 5000'li yıllara dek uzandığına dair bulgular çıkarılmıştır. Kökenleri, MÖ'ye dek uzanan bu spora, spor olmanın dışında anlamlar da yüklendiği görülür. Söz gelişi, 3 ve 4. yüzyıllarda, bu sporda iyi olmak kilise tarafından "günahlarından daha çok arınmış olmak" anlamına geliyordu. Düzenlenen oyunlarda kukalar işlenmiş günahları temsil ediyor ve devrilen her kuka ile günahlardan arınılma inancı taşınıyordu. Bowling sporunun Dünya Bowling Federasyonu'nun (WTBA), Uluslararası Bowling Federasyonu(FIQ), Avrupa Bowling Federasyonu(ETBF) tarafından belirlenmiş oyun tipleri bulunmaktadır. 9 pin ve 10 pin şeklinde 2'ye ayrılmaktadır. Amacı, uzunluğu 18,288 m (faul çizgisinden, 1.nolu pin'e kadar olan mesafe) olan "lane" adı verilen hatların ilerisine konulmuş pinleri devirmektir. Türkiye'de oynanan bowling sporunda 10 pin bulunmaktadır. "Türkiye Bocce Bowling ve Dart Federasyonu" altında Bowling branşı olarak faaliyet göstermektedir. Süper, 1, 2 ve 3. lig kategorilerini içeren bir ulusal ligi bulunmaktadır. Sporcuların oynadıkları lig ve bu ligde elde ettikleri sıralamaya göre katılım hakkı kazandığı 4 ayrı turnuva düzenlenmekte, ayrıca sezon sonlarında, sezon içinde lig ve turnuvalarda elde edilen puanların toplanması ile oluşturulan sıralamaya göre hak kazanılan 1 turnuva düzenlenmektedir. 2010 yılı itibarıyla Türkiye'de her yıl düzenlenen ve Avrupa Bowling Turuna dahil olan bir adet uluslararası turnuva bulunmaktadır. Bowling oyununda, her oyun için 10 frame bulunur. Oyuncu ilk 9 frame de strike yapmadığı durumlar için 2'şer atış kullanır. Sonuncu frame de strike ya da spare yapması durumunda fazladan bir atış hakkı daha kazanır. Oyuncunun bir oyunda yapabileceği en yüksek puan 300'dür. Sembolü "X"tir.Hattın sonundaki tüm pinlerin frame'in ilk atışında devrilmesine denir. Tüm pinler devrildiği için frame'in ikinci atışı yapılmaz. Alınan puan, sonraki iki atışta devrilen pin sayısı ve strike ta devrilmiş pin sayısı toplanarak hesaplanır ve frame'e yazılır. Üst üste 3 defa strike yapmak "turkey", 2 defa üst üste yapmak "double" adını almakta 4. ve sonraki üst üste strikeler için "four in bagger" "five in bagger" şeklinde gitmektedir. Sembolü "/"dir. Hat sonundaki tüm pinlerin ikinci atışta devrilmesine denilir. Alınacak puan,bu 10 pin ve takip eden atışta devrilen pin sayısı toplanarak hesaplanır ve yazılır. Birinci kukanın devrilmiş olması durumunda, birbiriyle bağlantısı kalmamış (aralarındaki kuka devrilmiş) iki veya daha fazla kukanın ayakta kalması olayıdır. Split, puan tablosunda devrilen pin sayısının dikdörtgen veya daire içine alınmasıyla gösterilir. Türkiye'de bowling, bahar ve kış aylarında olmak üzere iki ayrı dönemde ve süper, 1, 2 ve 3 olmak üzere dört ayrı lig seviyesinde oynanır. İlk defa lige katılan bir oyuncu 3. ligten başlar ve ligde yaptığı ortalamaya göre bir üst ligde yarışma hakkı kazanabilir. Süper Lig Kategorisi: Süper Lig kategorisinde, bir önceki ligde yapılan ortalama ya da playoff karşılaşmalarında elde edilen galibiyet sonucunda bu ligde oynamaya hak kazanmış sporcular yarışır. 1. Lig Kategorisi: Ortalaması erkeklerde 180, kadınlarda 165 üstü olan oyuncular, önceki ligde 1. veya 2. kategorisinde oynamış olmak koşuluyla takip eden sezonda bu kategoride oynamaya hak kazanır. Ek olarak, playoff karşılaşmaları sonucunda Süper lig kategorisinden düşmüş olan oyuncular takip eden ligde bu kategoride oynamaya hak kazanırlar. 2. Lig Kategorisi: Ortalaması erkeklerde 180 - 165 arasında, kadınlarda 165 - 150 arasında olan oyuncular, önceki ligde 1. 2. veya 3. ligde oynamış olmak koşuluyla takip eden sezonda bu kategoride oynamaya hak kazanır. 3. Lig Kategorisi: İlk defa katılan oyuncular ve erkeklerde 165, kadınlarda 150 ortalamanın altında oynayan oyuncular bir önceki sezonda Süper lig veya 1. lig kategorisinde oynamamış olmak koşuluyla takip eden sezonda bu kategoride oynamaya hak kazanır. Kış Ligi sonunda; düzenlenir. Bahar Ligi sonunda; düzenlenir. 2011 yılı itibarıyla, faaliyet takviminde liglerden bağımsız olarak 3 adet ulusal ve 1 adet uluslararası turnuva bulunmaktadır. Ulusal turnuvalar İstanbul ve Ankara illerinde düzenlenen, Time Out Open, Korukent Open ve Ankara Büyükşehir Belediye Open iken, uluslararası turnuva, İstanbul Bowling Open adıyla anılmaktadır. Sezon sonunda Türkiye liglerine ve sıralama puanı veren en az üç turnuvaya katılmış oyuncuların sıralama puanları hesaplanır. Bu puanlara göre erkeklerde ilk 24 kadınlarda ilk 16 sporcu milli takım havuzunu oluşturur. Bu havuzdan, her turnuva için, teknik kurul kararıyla belirlenen sayıda sporcu seçmelere çağrılır. Bu turnuvalar dışında, her sene tekrar belirlenen tarihlerde, biri yedek olmak üzere 6 kişilik takımlar, 5 kişinin bulunmaması durumunda katılım sayısına uygun olarak çiftler ya da bireysel olarak kulüplerin temsil edildiği "Kulüpler kupası" turnuvası düzenlenir. Türkiye'de erkekler kumaş pantolon (yanları cepli olmaması kaydıyla) kot olmayan kanvas, kumaş türü pantolonlarla, bayanlar ise kumaş pantolon, şort veya eteklerle yarışabilirler. Bovling üstü olarak polo yaka düğmeli kısa kollu bovling tişörtü veya gömleği giyilir, bayanların bunlar dışında polo yaka düğmeli kolsuz tişörtler giymesi de mümkündür. Türkiye Bovling Bocce ve Dart Federasyonu lisanslı bovling sporcuları dışında kalan sporcular, Türkiye'de düzenlenen uluslararası turnuvalarda, bağlı bulundukları federasyonun kıyafet yönetmeliğine göre giyinebilirler, örneğin bazı ülkelerde erkeklerin yanları cepli olmayan kumaş şort giymesine izin verilmektedir. Lig ve turnuva oyunları sırasında veya öncesinde alkollü içecek tüketmek yasaktır, belirlendiği takdirde kırmızı kart ile cezalandırılır. Türkiye bowling liglerinde ve federasyon tarafından onaylanmış turnuvalarda sarı ve kırmızı kart uygulaması mevcuttur. Kıyafet kurallarına uymamak veya uygunsuz davranış gibi cezai durumlarda sporculara sarı kart verilirken alkol ve sigara kullanımı direkt kırmızı kart ile cezalandırılır. Lig sırasında sarı kart gören oyuncu oyunlarına devam edebilirken, üst üste 2 sarı karttan kırmızı ya da direk kırmızı kart gören oyuncunun devam ettiği oyun 0 sayılarak ortalamasına katılır, takip eden oyunları ise oynatılmaz. Daha önceki haftalarda sarı kart görmüş oyuncu, sezon sonuna kadar herhangi bir haftada 2. sarı kartı gördüğü takdirde
bir sonraki hafta oyunları için cezalı sayılır, bu oyunlar devamsızlık hakkından düşülerek oynatılmaz. Resmi turnuvalarda ise, arka arkaya iki sarı karttan kırmızı veya direk kırmızı kart gören sporcu turnuvadan ihraç edilir ve bir sonraki turnuvaya hak etse dahi katılamaz. Sezon içerisinde aralıklı olarak iki ayrı turnuva da sarı kart gören sporcu bir sonraki turnuvaya hak etse dahi katılamaz. TBBDF onaylı açık turnuvalar kapsam içindedir. Kartlar sezondaki son turnuvadan sonra sıfırlanır ve diğer sezona aktarılmaz. Da Vinci Şifresi (anlam ayrımı) Da Vinci şifresi ile aşağıdakilerden herhangi biri kastedilmiş olabilir: Frankenstein (anlam ayrımı) Frankenstein sözcüğü aşağıdaki anlamlara gelebilir: Frankenstein'ın Canavarı: Victor Frankenstein tarafından, çeşitli cesetlerden toplanmış parçalardan oluşturulmuş ve Galvanizm ve elektirikle hayat verilmiş Yapay İnsan.Zaman zaman yaratıcısının adıyla "Frankenstein" olarak bilinir. Victor Frankenstein: "Frankenstein'ın Canavarı" olarak bilinen Yapay İnsanı yaratan İsviçreli tıp öğrencisi. Candida Candida, insanlarda ve hayvanlarda mantar hastalığına yol açabilen bir maya cinsidir, en önemli türü "Candida albicans"'tır. Türkçe ""kandida"" olarak okunur. "Candida dubliniensis" bir diğer Candida türüdür. Anti-fungal ilaç alan HIV-pozitif kişilerde "C. dubliniensis"'in fluconazole adlı anti-fungal ilaca direnç geliştirmesi sıkça raslanan bir sorundur. Vücutta fazla miktarda "Candida" bulunması "kandidiyaz" hastalığına yol açar. Antiasit ilaç kullanımı sindirim sisteminde "C. albicans"'ın yerleşmesine yol açabilir. Bu durum Koenzim Q emilmesine engel oluşturabilir . "Candida" enfeksiyonlarının en sık görülen tiplerinden biri akrilik takma diş kullananlarda görülen oral kandidiyazdır . İngilizce Wikipedia'da Candida (genus) maddesinin 7.08.2006 tarihli sürümü Hafezieh Stadyumu Hafezieh Stadyumu İran'ın Şiraz şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Hafezieh Stadyumunda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İran'nın Bargh Şiraz takımının maçlarını yaptığı stadyum, 20.000 seyirci kapasitelidir. Hans Walter Wild Stadyumu Hans-Walter Wild Stadion Almanya'nın Bayreuth şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın SpVgg 1921 Bayreuth takımının maçlarını yaptığı stadyum, 22.000 seyirci kapasitelidir. Omladinski Stadyumu Omladinski Stadion Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın OFK Beograd takımının maçlarını yaptığı stadyum, 19.100 seyirci kapasitelidir. Subotica Şehir Stadyumu Subotica Şehir Stadyumu Sırbistan'ın Subotica şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Subotica Şehir Stadyumunda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın FK Spartak takımının maçlarını yaptığı stadyum, 28.000 seyirci kapasitelidir. Vojvodina Stadyumu Kara Yorgi Stadyumu, Sırbistan'ın Novi Sad şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın FK Vojvodina takımının maçlarını yaptığı stadyum, 15.745 seyirci kapasitelidir. Stadyum'da 12.303 koltuk bulunuyor. Son zamanlarda, Haziran 2013'te, yeni güneybatı standı yapımında 22.000 oturma kapasitesine yükselticeği açıklanmasına rağmen FK Vojvodina, stadyumun kapasitesinin 19.500 koltuğa getireleceğini iddia etti. Stadyum aynı zamanda Sırp U-21 futbol takımı için ev sahipliği yapmaktadır. Zemun Stadyumu Zemun Stadyumu, Sırbistan'ın Zemun şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Zemun Stadyumunda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Sırbistan'ın FK Zemun takımının maçlarını yaptığı stadyum, 10.000 seyirci kapasitelidir. Uhlenkrug Stadyumu Uhlenkrugstadion Almanya'nın Essen şehrinde bulunan çok amaçlı stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 20.000 seyirci kapasitelidir. Carl Benz Stadyumu Carl-Benz-Stadion, Almanya'nın Mannheim şehrinde 1994 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın Waldhof Mannheim takımının maçlarını yaptığı stadyum, 26.022 seyirci kapasitelidir. Üç Nehir Stadyumu Drei Flüsse Stadion Almanya'nın Passau şehrinde 1972 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın 1.FC Passau takımının maçlarını yaptığı stadyum, 20.000 seyirci kapasitelidir. Georg Melches Stadyumu Georg-Melches-Stadion Almanya'nın Essen şehrinde 1919 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 25.250 seyirci kapasitelidir. Rot Weiss Essen takımı maçlarını bu statta oynuyor. Rudolf Harbig Stadyumu Rudolf-Harbig-Stadion Almanya'nın Dresden şehrinde 1923 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın Dynamo Dresden takımının maçlarını yaptığı stadyum, 28.500 seyirci kapasitelidir. Weser Stadyumu Weserstadion Almanya'nın Bremen şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın SV Werder Bremen takımının maçlarını yaptığı stadyum, 42.800 seyirci kapasitelidir. Werder Bremen bu statta en farklı galibiyetini 2007 yılında lig mücadelesinde Arminia Bielefeld'i 8-1 yenerek kazanmıştır. Resmi site Werse Stadyumu Wersestadion Almanya'nın Ahlen şehrinde 1999 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın LR Ahlen takımının maçlarını yaptığı stadyum, 10.498 seyirci kapasitelidir. Alpenbauer Spor Parkı Generali Sportpark Almanya'nın Unterhaching şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın SpVgg Unterhaching takımının maçlarını yaptığı stadyum, 15.053 seyirci kapasitelidir. Rosenau Stadyumu Rosenaustadion Almanya'nın Augsburg şehrinde 1951 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum. Çoğunlukla futbol karşılaşmaları yapılır, 32.338 seyirci kapasitelidir. Hermann Löns Stadyumu Hermann Löns Stadyumu Almanya'nın Paderborn şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Hermann Löns Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın SC Paderborn 07 takımının maçlarını yaptığı stadyum, 10.222 seyirci kapasitelidir. Rewirpower Stadyumu Ruhrstadion Almanya'nın Bochum şehrinde 1919 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 32.645 seyirci kapasitelidir. Embdena Stadyumu Embdena-Stadion Almanya'nın Emden şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın Kickers Emden takımının maçlarını yaptığı stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. Erzgebirgs Stadyumu Erzgebirgsstadion Almanya'nın Aue şehrinde 1950 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın FC Erzgebirge Aue takımının maçlarını yaptığı stadyum, 16.403 seyirci kapasitelidir. Ostanel-Arena Stadion an der Bremer Brücke, Almanya'nın Osnabrück şehrinde 1933 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın VfL Osnabrück takımının maçlarını yaptığı stadyum, 19.711 seyirci kapasitelidir. Dostluk Stadyumu Stadion der Freundschaft Almanya'nın Cottbus şehrinde 1930 yılında inşa edilen bir futbol stadyumu Almanya'nın FC Energie Cottbus takımının maçlarını yaptığı stadyum, 22.528 seyirci kapasitelidir. Bruno Plache Stadyumu Bruno-Plache-Stadion Almanya'nın Leipzig şehrinde 1922 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. Almanya'nın Lokomotive Leipzig takımının maçlarını yaptığı stadyum, 13.500 seyirci kapasitelidir. Ernst Grube Stadyumu Ernst Grube Stadion Almanya'nın Magdeburg şehrinde 1955 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 25.800 seyirci kapasitelidir. Kurt Wabbel Stadyumu Kurt-Wabbel-Stadion Almanya'nın Halle şehrinde 1921 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 23.860 seyirci kapasitelidir. Dünya Gençliği Stadyumu Stadion der Weltjugend Almanya'nın başkenti Berlin'de çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Doğu Berlin'in en büyük stadyumudur. 1950 yılında inşa edilen stadyum, 50.000 seyirci kapasitelidir. Emil Lahud Emil Geamil Lahud, (d. 12 Ocak 1936) Lübnanlı asker ve siyasetçi. 1998-2007 yılları arasında Lübnan cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. Lübnan'ın Katolik bir ailesinin üyesi olan Emil Lahud'un babası Lübnan bağımsızlık savaşının liderlerinden biri olan Cemil Lahud, annesi ise Ermeni asıllı Adrene Bacakyan idi. Lübnan İç Savaşı sırasında General Michel Aoun'un yanında yer aldı. 1989 yılında iç savaşın bitmesinden sonra Lübnan silahlı kuvvetlerinin komutanlığına atandı. 1998 yılına kadar bu görevde kaldı ve aynı yıl içinde cumhurbaşkanlığa adaylığını koydu. 6 yıl cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra Lübnan anayasasına göre görev süresinin bitmesi gerekiyordu. Ancak görev süresi Suriye'nin baskısıyla 2007 yılına kadar uzatıldı. Son yıllarda özellikle Sünni, Dürzi ve Hıristiyanların bir kısmının desteğini büyük ölçüde kaybetme noktasına gelmişti. Bir suikast sonucu öldürülen eski başbakan Refik Hariri Emil Lahud'un görev süresinin uzatılması konusunda Suriye'yle büyük bir anlaşmazlık yaşamıştı. Bu anlaşmazlığın Refik Hariri'nin hayatına mal olduğu öne sürüldü. Günümüzde Emil Lahud'a birçok çevreler Suriye'nin bir kuklası gözüyle bakmaktadırlar. Emil Lahud, 12 Temmuz 2006 tarihinde Hizbullah'ın iki İsrailli askeri kaçırması sonucu başlayan 2006 İsrail-Lübnan Krizi
sırasında Lübnan Silahlı Kuvvetleri'nin başkomutanı olmasına rağmen hiçbir etkinlik gösteremedi. Katır Katır ("Equus mulus") erkek eşek ile dişi atın (kısrak) çiftleşmesiyle meydana gelen ve çoğu kez kısır olan melez hayvandır. Erkek at (aygır) ile dişi eşek çiftleşirse "bardo" veya "ester" denen, at görünümünde ama eşek iriliğinde bir melez ortaya çıkar. Bardo, attan çok katıra benzer ancak eşeğin bütün zayıflıklarını taşır. Bardo, katırdan daha az dayanıklı olduğu için seyrek olarak yetiştirilir. Katırlar, kısır hayvanlar olmalarına rağmen dünyada yaklaşık 60 katırın doğum yaptığı tespit edilmiştir. Katırlar attan küçük, eşekten büyük ve kuvvetli, bazı atlardan (Tersk gibi) daha kuvvetlidir. Ancak Amerikan Standardbred'i gibi büyük Marshall atları kadar kuvvetli değildir. Bu hayvanlar bilindiğinin aksine bozuk yollarda eşekten daha az kullanışlıdır. Katırın inatçı ve biniciye zorluk çıkarması efsanesi ise pek doğru değildir, katırların binicinin güvenliğini sağlayan reflekslerde bulunduğu görülmüştür. Valentina Tereşkova ""Tereshkova" soy ismi; bkz. , Kazak bir kısa mesafe koşucusu. , bir Ay krateri. Doğu Slavların kullandığı Baba kökenli Patronomik () adı "Vladimirovna" ve aile soy adı ise "Tereşkova" dır." Valentina Vladimirovna Tereşkova (Rusça: Валенти́на Влади́мировна Терешко́ва)(d. 6 Mart 1937), emekli Sovyet kozmonotu ve siyasetçi. Uzaya çıkan ilk kadın, ilk sivil; 16 Haziran 1963 yılında, Vostok 6 pilotluğu için 400'ü aşkın başvuru ve 5 finalist arasından Tereşkova birinci seçildi. Uzayda, Dünya'nın yörüngesinde 48 tur atarak yaklaşık 3 gün geçirdi. Kozmonot Corps'a katılmak için Tereşkova Sovyet Hava Kuvvetleri'ne onurla bağlandı ve böylece uzaydan uçan ilk sivil oldu. Kozmonot olarak işe almadan önce Tereşkova tekstil fabrikası montaj işçisi ve amatör bir skydiving sporcusuydu. 1969'da ilk kadın kozmonot grubunun dağılmasından sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin önde gelen bir üyesi oldu ve çeşitli politik görevlerde bulundu. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra siyasi olarak aktif kaldı ve hala Sovyet sonrası Rusya'da bir kahraman olarak görülüyor. 2013'te fırsat sağlanırsa Mars'a tek yönlü bir yolculuk yapmayı istedi. 2014 Kış Olimpiyatlarının açılış töreninde Olimpiyat bayrağını taşıyan biriydi. Sovyetler Birliği'nde, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlı Yaroslavl Oblastında küçük bir köy olan Bolşoye Maslennikovo'da doğdu. Okulu bitirince bir lastik fabrikasında çalıştı, daha sonra mühendislik tahsili yaptı. Bu sırada hobi olarak paraşütçülüğe başladı. 1961'de yerel Komsomol'un (Komünist Gençlik Kolu) sekreteri oldu ve ardından Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ne katıldı. Uzay Yarışı'nın başlangıç yıllarında, Sovyetler uzayda mümkün olduğunca çok "ilk"e imza atmaya çalışıyordu. 1961'de Gagarin'in uzaya çıkan ilk insan olmasının ardından, Sovyet uzay programını yöneten başmühendis Korolyov, bu kez bir kadını uzaya gönderme fikrini öne sürdü. Böylece Sovyetler yeni bir teknoloji geliştirmeye gerek kalmadan dünya çapında prestij kazanmış olacaktı. Ayrıca kadınların erkeklerle eş başarılar göstermesi, Sovyet ideolojisine son derece uygundu. İlk uzay-kadınını belirlemek için geniş çaplı bir tarama başlatıldı. Kıstaslar, adayların paraşütçü, 30 yaşın altında, 170 cm'den kısa ve 70 kg'dan hafif olmasıydı. Tereşkova, seçilen dört kişiden biri olmayı başardı ve seçilen diğer arkadaşlarıyla birlikte yoğun bir eğitim programına tabi tutuldu. Programda ağırlıksız uçuşlar, paraşüt atlamaları, izolasyon sınamaları, merkezkaç sınamaları, roket kuramı, uzay mühendisliği ve pilotluk eğitimi bulunuyordu. Tereşkova, "proleter" geçmişi sayesinde diğer adaylardan daha şanslı görülüyordu. Programın sonunda Tereşkova'yı bizzat Nikita Kruşçev ilk uzay-kadını olarak seçti. Tereşkova, Sovyet uzay-adamı Andrian Nikolayev ile evlendi. Nikah töreninde Kruşçev ve diğer üst düzey Sovyet yönetimi ile uzay programı camiası hazır bulundu. Nikolayev'den 1982'de boşanan Tereşkova daha sonra bir evlilik daha yapmıştır. Sovyetler'in yıkılmasının ardından siyasi hayatı sona erse de, prestijinden hiçbir şey kaybetmedi. Rus halkının ve dünya kamuoyunun gözünde Tereşkova, Gagarin ve Aleksey Leonov gibi uzay kahramanlarından biridir. 16 Haziran 1963'te Tereşkova, Vostok 6 ile uçarak uzaya çıkan ilk kadın ve ilk sivil oldu. Dünya yörüngesinde 48 tur attı ve neredeyse üç gün uzayda kaldı (o zamana kadar uzaya giden Amerikalı uzayadamlarının toplam süresinden fazla). Buna karşın, başmühendis Korolyov, Tereşkova'nın gösterdiği performanstan memnun değildi. Tereşkova, Dünya'dan gelen telsiz çağrılarına cevap vermemiş ve uzun süre suskun kalmıştı. Korku yüzünden paralize olduğu iddia edilmekteydi. Bunun üzerine uzay aracının kontrolü ilk uzaykadınına bırakılmadı ve otomatik sistemle dünyaya dönmesi sağlandı. Tereşkova, uçuştaki başarısızlığıyla ilgili iddiaları reddetmektedir.Belki de Tereşkova'nın başarısız olduğuna ilişkin kamuoyundan gizli tutulan bu iddialar yüzünden, Sovyetler daha sonra uzun süre uzaya kadın personel göndermedi. Uzaya çıkan ikinci kadın, Tereşkova'dan 19 yıl sonra yine bir Sovyet olan Svetlana Savitskaya'dır. Tereşkova'nın grubundaki arkadaşları uzaya gidememiştir. Tereşkova'nın ardından ABD de uzun süre uzaya bir kadın göndermeyi denemedi. ABD, büyük ihtimalle Uzay Yarışının taktiklerinden biri olan "birinci olamıyorsan ikinci de olma" düsturuyla hareket etmiştir. Nitekim Ay'a iniş konusunda da ABD'nin ardından ikinci olma imkanları varken Sovyetler bunu yapmamıştır. Tereşkova'nın uçtuğu Vostok 6, Vostok serisinin son uçuşudur. Uçuştan sonra Tereşkova, tıpkı Gagarin gibi dünyanın çeşitli ülkelerini ziyaret etmiş, konuşmalar yapmış ve uluslararası görevlerde bulunmuştur. Bu ziyaretler Soğuk Savaş döneminde Sovyetler tarafından destekleniyor, dünya da uzaya çıkan ilk kadını tanımak istiyordu. Tereşkova Sovyetler Birliği'nde Sovyet Kahramanlık Madalyası ile ödüllendirildi, Ayrıca Doğu Bloku ülkelerinden de çeşitli madalyalar aldı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi üyeliği gibi önemli siyasi mevkilere geldi. Ay'daki bir kratere adı verildi. Uçuşundan sonra Tereşkova, 'de eğitim gördü ve buradan kozmonot mühendisi olarak mezun oldu. 1977'de mühendislikte doktora kazandı. Tereşkova, Sovyetler Birliği'ndeki siyasi bürolarının ötesinde, yurt dışında Sovyetler Birliği'nin de tanınmış bir temsilcisi oldu. 1966'da Dünya Barış Konseyi üyesi, 1967'de Yaroslavl Sovyet üyesi, 1966-1970 ve 1970-1974 yılları arasında Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet üyesi ve Yüksek Seçim Kuruluna seçildi. 1975'te Mexico City'deki Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadınlar Konferansı için Sovyet temsilciliğini yapmıştır. Ayrıca Sovyet delegasyonunu Kopenhag'daki Dünya Kadın Konferansına götürmüş ve sosyalist kadınların küresel dünyasını şekillendirmede kritik bir rol oynamıştır. Yüksek Sovyet vekili, Sovyetler Birliği Merkez Komitesi Komünist Partisi üyeliği, Uluslararası Kadın Demokratik Federasyonu Başkan Yardımcısı ve Sovyet Cezayir Dostluk Derneği Başkanlığı elde etti. Sovyetler Birliği'nin en yüksek ödülü olan Sovyetler Birliği Madalyasının Kahramanı ile süslendi. Ayrıca Ekim Devrimi ve Carl Marx Düzeni, Birleşmiş Milletler Barış Altın Madalyası ve Simba Uluslararası Kadın Hareketi Ödülü de dahil olmak üzere sayısız madalyaya layık görüldü. Ayrıca Çekoslovakya Sosyalist İşçiliği Kahramanı, Vietnam İşgali Kahramanı ve Moğolistan Kahramanı ödülüne layık görüldü. 1990'da Edinburgh Üniversitesinden fahri doktorasını aldı. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra Tereşkova politik görevini kaybetti ancak prestijini hiç kaybetmedi. Bugüne kadar bir kahraman olarak görüldü ve bazılarına Rus uzay tarihindeki önemi sadece Alexey Leonov ve Yuri Gagarin'i aştı. 2011'de Rus yasama organının alt meclisi olan Devlet Duma'ya seçildi ve burada hizmet etmeye devam ediyor. Tereşkova'nın hayatı ve uzay uçuşu ilk olarak (batıda) 1975'de incelendi: Tereşkova'nın hayatı ve uzay uçuşu ilk olarak (batıda) 1975'de incelendi; "It Is I, Sea Gull; Valentina Tereshkova, the first woman in space" by Mitchel R. Sharpe. Daha sonra hayatının ve uzay uçuşunun detaylarını, Tereşkova ve meslektaşları ile yapılan röportajlar da dahil olmak üzere Colin Burgess ve Francis French'in  "Into That Silent Sea" 2007 adlı kitabında daha ayrıntılı bir şekilde inceledi. Tereşkova, Başbakan Vladimir Putin'in 70. doğum gününü kutlamak üzere Novo-Ogaryovo'daki konutuna davet edildi. Orada Mars'a tek yönlü uçmak istediğini söyledi. 5 Nisan 2008'de, Rusya'nın Saint Petersburg kentinde düzenlenen 2008 Yaz Olimpiyatları meşale taşıdı. 2007'de Alman Eduard Rhein Vakfı'ndan Eduard Rhein Zafer Halkasını aldı. Tereshkova, 3 Kasım 1963'te Andriyan Nikolayev ile Moskova Düğün Sarayı'nda evlendi ve Kruşçev ile birlikte, Hükümet ve Uzay Programı liderleri düğüne katıldı. 8 Haziran 1964'te kızları Elena Andrianovna Nikolaeva-Tereshkova'yı doğurdu ve Elena uzaya gitmiş bir anne ve babası olan ilk kişi oldu. Tereshkova ve Nikolayev 1982'de boşandı. Nikolayev 2004'te öldü. İkinci kocası ortopedi uzmanı Yuliy G. Şapoşnikov ise 1999'da öldü. Anavatana Üstün Niyet Nişanı Alexander Nevsky'nin Nişanı (2013) Kaluga, Yaroslavl (Rusya), Karaganda, Baikonur (Leninsk, Kazakistan, 1977), Gümrü (Leninakan, Ermenistan, 1965), Vitebsk (Belarus, 1975), Montreux (İsviçre), Drancy (Fransa), Montgomery (İngiltere), Polizzi Bratislava (Slovakya, 1963), Generosa (İtalya), Darkhan (Moğolistan, 1965), Sofya, Burgaz, Petrich, Stara Zagora, Pleven, Varna (Bulgaristan, 1963) Valentina Tereşkova'nın temsilciliği, oyundaki ilk kadın "kerbonaut" olan "Valentina Kerman" adlı Kerbal Uzay Programında yer almaktadır; O da karakteri son derece tehlikeli durumlarda bile huşu ya da zevkle cevap veren 'badass' kişilik türüne sahiptir. 1997 yılında Londra merkezli elektronik pop grubu Komputer, Valentina adında bir şarkı yayımladı. Bu şarkı, kozmonot olarak kariyeri hakkında az ya da çok bilgi verdi. Tek kişilik olarak piyasaya sürüldü ve albümleri The World
of Tomorrow'da çıktı. Public Service Broadcasting grubunun Valentina adlı şarkısı, 2015 yılında yayınladığı The Race for Space adlı şarkısında ona övgüde bulundu. Aynı yıl, Findlay Napier'in VIP adlı albümü: Çok İlginç Kişiler, Napier ve Boo Hewerdine tarafından onuruna yazılan Valentina adlı bir şarkı içeriyordu. Orange is New Black dizisinde,Red kahramanı olarak Tereşkova'yı anlatıyor ve yetmişli yaşlarında olmasına rağmen, Mars'a gitmek istemeye odaklandığını belirtiyor. 2015 yılında, Valentina's Dream adlı kısa film, Et Bingo Productions tarafından yayımlandı. Film, Rebecca Cephesi'ni Tereşkova olarak canlandırıyor ve eski kozmonot röportajında ​​Mars'a gitmek istemek istediği bir röportaja dayanıyor. 2007 video oyunu Mass Effect, Tereshkova adında kurgusal bir yıldız sistemi içeriyordu. Tereşkova'nın adını taşıyan Ukrayna'daki sokaklar, ülkenin 2015 decommunisation kanununa göre yeniden adlandırıldı. Oral ve maksillofasiyel cerrahi Oral ve maksillofasiyel cerrahi ağız boşluğu, çene kemikleri ve dişler ile ilgili patolojilerin tedavisi ve gelişimsel bozuklukların tedavisi ile ilgili cerrahi dalıdır. Beş yıllık dişhekimliği eğitiminden sonra uzman eğitimi sırasında asistan 4 veya 6 yıl boyunca hastane veya fakülte ortamında yüzün, ağzın ve çenelerin yumuşak ve sert dokularına yönelik geniş çaplı prosedürlerini öğrenir. Ayrıca plastik cerrahi eğitiminde maksillofasiyal cerrahi eğitimi verilmektedir. Bu uzmanlık dalı kapsamına aşağıdaki tedaviler girer: Aleksandros Karatodori Aleksandros Karatodori Paşa ("Rumca": Αλέξανδρος Καραθεοδωρή) (1833-1906), Fenerli Rum kökenli Osmanlı diplomatı ve Sisam adasının ("Samos") valisiydi. Aleksandros Karatodori 1833 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Stefanaki Karatodori saray hekimi olup, 1875-1900 yılları arasında Osmanlı Devleti'nin Brüksel büyükelçiliğini yapmış bir devlet adamıdır. Annesi Lokua Hanım ise Fenerli Rumların nüfuzlu ailelerinden olan Mavrokordatos ailesi üyesi Aleksandros Mavrokordatos'un kızıydı. Aleksandros Karatodori zamanın diğer diplomatları gibi önce Tercüme Odası'nda eğitimine başladı. Sonra Paris'te eğitimine devam etti. Hukuk alanında doktora yapmış olan ender Osmanlı devlet adamlarından biridir. Ülkeye döndükten sonra Meclis-i Vâlâ'da göreve başladı. Ticaret Nazırlığı ve Hariciye Nazırlığında yaptığı çeşitli görevlerden sonra 1874 yılının Şubat ayında Roma büyükelçiliğine atandı. Bu görevi 1876 yılının Haziran ayına kadar sürdürdü. Osmanlı ordusunun 93 Harbi'ndeki yenilgisi üzerine 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos Antlaşmasının Rusya ile müzakerelerinde görev aldı. Her ne kadar Meşrutiyet askıya alınmış olsa da Meclis-i Ayan üyesi yapıldı ve paşa rütbesini aldı. Aynı yılın Haziran-Kasım ayları arasında Nafıa nazırı olarak görev yaptı. Bu görevi sürdürmekteyken 13 Haziran–13 Temmuz 1878 tarihleri arasında Rusya, Avusturya ve Prusya gibi ülkelerle imzalanan Berlin Antlaşması'nın müzakerelerinde Osmanlı Devleti'ni temsil etti. 1878 yılının Aralık ayında kısa bir süre Girit valiliği yaptı. Osmanlı Devleti'nin temsilcisi olarak müzarekerelerini yürüttüğü Berlin Antlaşması'nda Osmanlı Devleti açısından büyük toprak kayıplarının kabul edilmesine rağmen müzakerelerde gösterdiği yararlık üzerine 1878 yılının Aralık ayına Hariciye Nazırlığı'na getirildi. Bu görevde 1879 yılının Temmuz ayına kadar kaldı. Mayıs 1885-Aralık 1894 tarihleri arasında Sisam Adası Beyi olarak görev yaptı. Oradan da Girit'e gönderilerek Mart 1895-Mayıs 1896 tarihleri arasında ikinci bir defa Girit valisi oldu. 1906 yılında İstanbul'da vefat etti. Koçari Koçari (Azerice: Köçəri; Ermenice: Քոչարի, Yunanca: Κότσαρι, Kürtçe: Koçerî), Kars ve Artvin yöresinde oyuncuların birbirlerini omuzlarından tutup, halka oluşturarak 2/4 ritminde oynadığı bir horon türüdür. Mošovce Mošovce, Slovakya'da bulunan, tarihi önemi olan bir köydür. Nüfusu 1.380'dir. Köyde birçok tarihi anıt bulunur ve Slovak şair, Ján Kollár'ın doğum yeridir. Ardenler Ardenler (Fransızca: Ardennes) yoğun ormanlarla kaplı, tepelik ve büyük bir kısmı Belçika ile Lüksemburg sınırları içinde kalan, bir kısmı da Fransa sınırları içine giren bölge. Fransa'daki Champagne-Ardenne bölgesine ve Ardennes iline ismini vermiştir. Ardenler'in büyük bir bölümü yoğun ormanlarla, zaman zaman 650 m.yi bulan ortalama 350–500 m. yüksekliğinde tepelerle kaplıdır. Bölgenin tipik özellikleri arasında hızlı akan ırmakların oyduğu keskin yamaçlı vadilerdir ve en dikkat çekeni Meuse vadisidir. Bölgenin başlıca şehirleri Liège ve Namur Meuse vadisindedir. Ardenler genel olarak çok seyrek bir nüfusa sahiptir. Almanya'daki Eifel dağ sırası Ardenler'dekilerle birleşir. Eifel ve Arden, iki ayrı silsile gibi görünseler de aslında aynı jeolojik oluşuma sahiptirler. Bölge adını antik çağdaki ""Arduenna Silva"" adlı ormandan almaktadır. Bu geniş orman Romalılar zamanında Belçika'daki Sambre nehrinden Almanya'daki Ren nehrine kadar uzanmaktaydı. Günümüzdeki Ardenler bölgesi ise çok daha küçük bir alanı kaplamaktadır. Ardenler'in çok önemli stratejik konumu, yüzyıllar boyunca Avrupalı güçlerin savaş alanı olmasına neden olmuştur. Erken modern çağda, bölge sürekli olarak el değiştirmiş ve değişik zamanlarda Belçika Ardenler bölgesinin bir kısmı veya tamamı Fransa, Almanya, İspanyol Hollandası ve Hollanda Birleşik Krallığı topraklarına katılmıştır. 20. yüzyılda, çetin arazi koşulları ve dar haberleşme hatları nedeniyle geniş çaplı askerî operasyonlar için uygun olmadığı düşünülmekteydi. Ancak hem I. Dünya Savaşı'nda hem de II. Dünya Savaşı'nda Almanlar risk alarak başarılı bir şekilde Ardenler'i hızla aşarak, Fransa'nın görece savunma gücü daha zayıf olan bölgelerine saldırmışlardır. Ardenler bölgesi dünya savaşları sırasında üç önemli çarpışmaya sahne olmuştur: I. Dünya Savaşı'nda Ardenler Çarpışması ve II. Dünya Savaşı'nda Almanlarla Fransa Savaşı ile Müttefiklerin Ardenler Taarruzu. Bölgenin kentlerinin çoğu iki dünya savaşı sırasında oldukça kötü şekilde zarar görmüştür. Ardenler'in engebeli arazisi tarım olanağını oldukça kısıtlar. Açık alanlardaki tarım ile süt hayvancılığı tarım ekonomisinin ana geçim kaynağıdır. Bölge kereste ve cevher yönünden oldukça zengindir ve Liège ile Namur endüstri merkezidirler. Yoğun ormanlarda oldukça önemli av hayvanı bulunmaktadır. Bölgenin güzel manzaraları ve avcılık, bisiklet, yürüyüş ve kano gibi doğa sporlarının yapılabilmesi Belçika'da önemli bir turizm bölgesi olmasını sağlamıştır. John Desmond Bernal John Desmond Bernal (1901–1971), Britanyalı fizikçi. X-ışını kristallografisindeki öncü çalışmalarıyla tanınır. Edebi bir portresi C.P. Snow'un 'The Search' adlı romanında verilmiştir. Cambridge Üniversitesi'nde matematik ve bilim okudu. 1921'de lisans eğitimini tamamladıktan bir sonra bir yıl daha doğal bilimler derslerine devam etti. Daha sonraları çalışacağı kristal yapılarına matematik temel sağlayan 'Uzay grupları' ve 'Quaternion' yöntemini kendi çalışmasıyla öğrendi. Mezuniyetinden sonra Londra'da Davy-Faraday Laboratuvarı'nda Sir William Bragg'ın yanında çalıştı. 1924'de grafit'in yapısını belirledi. Dorothy Hodgkin de bu araştırma grubunda çalışmaya başladı. Birlikte yapılan çalışmalarla 1934'de bir ilk olarak su ile bileşik protein moleküllerinin forografı elde edildi. Ekipte çalışan diğer önemli bilim kişileri arasında Rosalind Franklin, Aaron Klug ve Max Perutz da vardı. Politik faaliyetleri ile de öne çıkan Bernal, 1923'de katıldığı İngiliz Komünist Partisi'nden 1930'da ayrılmışsa da biyografisini yazan Maurice Goldsmith aslında partiden ayrılmadığını, sadece kaybettiği üyelik kartını yenilemediğini yazar. 1939'da 'The Social Function of Science' Bilimin Sosyal İşlevi'ni yayınladı. Bu herhalde bilim sosyolojisinde ilk çalışmalardan biri idi. 1953'de Lenin Barış Ödülü'nü aldı. Normandiya Çıkarması sırasında yük indirme için kullanılan geçici liman tesislerinden 'Mulberry Limanı'nın icadına katkı yaptı. Çıkarma planlanması ve icrasında önemli görevler aldı ve çıkarmadan bir gün sonra Normandiya'ya gitti. Bölge üzerine yaygın bilgisi kütüphane çalışmaları kadar tatillerini orada geçirmekten kaynaklanıyordu. Çıkatmaya katılan bir sivil görüntüsünü silmek için İngiliz Donanması ona geçici olarak yarbay rütbesi vermişse de emrindekiler , O'nun gemi yönetirken sağ ve sol terimleri yerine iskele ve sancak terimlerini kullandığı konusunda mutabık olmaktan uzaktı. Uzayda bir topluluk için yaşam alanı oluşturmaya yönelik 'Bernal Küresi'ni de bu konuda bir ilk olarak 1929'da ortaya attı. Baba tarafından Sefarat Yahudisi olmasına rağmen babası katolikti. Annesi Elizabeth Miller ise Amerikan katolik dönmesi olup Stanford Üniversitesi mezunu bir gazeteciydi. Oğlu Martin Bernal Avrupa'daki ırkçılığa karşı yazdığı 'Black Athena'da (Kara Atena) Avrupa medeniyetinin temeli olarak görülen Yunan uygarlığındaki Afrika ve Asya mirasını konu edindi. Garip hareketi Garip hareketi, garip akımı ya da birinci yeni olarak bilinen; Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday 'ın öncülüğünü yaptığı şiir hareketidir. Türk şiirinde o güne kadar yer etmiş kalıp ve anlayışlardan kurtulmak gerektiğini savunur ve biçimciliğe, duygusallığa karşı çıkıp, söyleyiş güzelliğini esas alır. 1941'de Orhan Veli, M. Cevdet Anday ve Oktay Rıfat üçlüsü, şiirde var olan aşırı duygusallığa, şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe başkaldıran şiirlerini Garip adıyla bir kitapta topladılar. Kitabın kapağına ise ""Bu kitap, sizi, alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir"" yazılı bir ibare koymuşlardır. Kitaba koyulan Garip adı zamanla hem üç şairi yansıtan bir kimlik kazandı hem de Türk şiirinde yeni başlayan akımı yansıttı. Orhan Veli Kanık 1941 yılında yazdığı Garip ön sözünde edebiyata dair görüşlerini açıklayarak Ahmet Haşim'in Piyale ön sözüne bir cevap verdi, ayrıca da Faruk Nafiz Çamlıbel ile zirveye çıkan memleket şiirine de karşı çıktı. Garip hareketi yazarları şiirde her türlü kurala ve önceden belirlenmiş kalıplara karşı çıkıp kuralsızlığı kural edindiler. Şiirlerde toplumsal y
ergilere yer verip şiirin ölçü, uyak ve dörtlükle ilgisiz olduğunu, özgür yazılması gerektiğini savundular ve şiirin konularını genişlettiler. Garip hareketi yazarlarına ait eserler toplumcu ve didaktik bir özellik taşımaz. Garipçiler halk şiirinin anlatım ve deneyimlerinden de yararlandılar. O güne kadar "seçkin" bir tür sayılan şiirin her konuda yazılabileceğini savundular. Konuşma dilini şiire dahil ettiler; "nasır" gibi bayağı bir sözcüğün de şiirde kullanılabileceğini gösterdiler. Orhan Veli, Kitabe-i Sengi Mezar adlı şiirinde "nasır" kelimesini kullanacak kadar ileriye gidip serbestçe şiirler yazdı. Orhan Veli bu sebepten ötürü hecenin beş şairinden olan Yusuf Ziya Ortaç tarafından sıkça eleştirilirken Nurullah Ataç tarafından ise desteklendi. Bütün bu aykırı özellikleriyle şiir gibi görünmeyen ve Türk edebiyatı içinde tepki toplayan Garip hareketi zamanla daha anlaşılır oldu. Zürafa Sokağı Zürafa Sokak, İstanbul'da Taksim Meydanı'nın aşağısında, Karaköy'de bulunan Arnavut kaldırımlı ve 42 evin bulunduğu bir çıkmaz sokaktır. 37 ev Matild Manukyan'a, beş ev ise Sümbül Yaşar Karasu'ya aittir. Karaköy İskelesi'nin hemen arkasında bulunur. Surp Pırgiç Ermeni Katolik Kilisesi bu sokaktadır. Sokağın yakınında Saint Benoît Fransız Lisesi ve bir Gürcü sinagogu vardır. Zürafa Sokak'taki genelev II. Abdülhamit döneminde Beyoğlu'nda yaşayan Avrupalılar için açıldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından sonra Zürafa Sokak'taki yerine taşındı. Zürafa Sokak'ta 120 hayat kadını günde ortalama beş bin ile yedi bin arası erkeğe 18 evde hizmet veriyordu. Bugün ise sokakta sadece 4 ev hizmet vermektedir. Müşteriler oldukça fazla olsa da, evlerin sayısı azalmış durumda bulunmaktadır. Zürafa Sokağı'nda çalışan kadınlar ise buranın tamamen kapatılmasından korkmakta ve "bizi sokağa atmasınlar" demektedir. Legionella Lejyoner hastalığı akciğer tutulumunun ( pnömoni) ön planda olduğu multisistemik bir enfeksiyon hastalığıdır. Etkeni sularda ve toprakta bulunan Legionella bakterileridir.. Lejyoner bakterisi adını, 1976 Temmuzundaki o zamanlar gizemli hastalık diye anılan 221 kişinin rahatsızlanıp 34 ölüme yol açan salgın sonrasında almıştır. Salgın öncelikle Amerikan ordusu emekli askerlerinin Amerikan Lejyonu adındaki kongresine katılanlarda ortaya çıkmıştır. Philadelphia ilçesinde gerçekleşen kongre Amerika'nın Bağımsızlığının 200. yılında gerçekleşmişti. ABD'li emekli askerlerinin bilinmez bir rahatsızlığa kurtuluş bildirgesinin 200. yılında yakalanması uzun süren yayınlara neden olmuş, halkın büyük ilgisini çekmiştir. 18 Ocak 1977'de rahatsızlığa sebep olan bilinmeyen bakteri tanımlanmış ve beraberinde "Legionella" diye adlandırılmıştır. Bu bakterinin 58 türü vardır ve Lejyoner hastalığın yüzde doksanından fazlasının etkeni "Legionella pneumophila"'dır. Hastalık insandan insana geçmez. Legionella ile kolonize suların aspirasyonu veya inhalasyonu ile bulaşır. Makrolidler ve kinolonlar tedavide ilk seçenek ilaçlardır. Penisilinlerin tedavide yeri yoktur. Antropometri Antropometri, insan vücudunun boyutları ile ilgilenen özel bir bilim dalıdır. Yunanca "anthropo" (insan) ve "metrikos (ölçme)" sözcüklerinden türetilmiştir. Antropometri bilimi, bireyler veya gruplar arasında, anatomi, coğrafi bölge ve meslek grupları gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanan farklılıkları ve benzerlikleri saptayarak daha geniş bir insan kitlesine uygun tasarımlar yapma imkânı sağlar. Bu tasarımlar için belirlediği vücut ölçüleri arasında, vücut hareketsiz ve belirli bir standart pozisyondayken alınan "yapısal vücut ölçüleri" ve vücut hareket halindeyken alınan "fonksiyonel vücut ölçüleri" bulunur. Antropometrik ölçümlerin standartlaştırılması amacıyla bazı referans noktaları belirlenmiştir: Vücudun, ayakta ve oturarak belirli standart duruşlarında elde edilen değerlerdir. Vücudun, sabit bir noktaya göre; eğilme, dönme, uzanma gibi hareketlerle ulaşabileceği maksimum mesafeleri ölçmek ve işin rahat yapılması için gerekli olan çevresel faktörlerin dağılım uzaklıklarını belirlemek amacıyla yapılan ölçümlerdir. Yapısal vücut ölçümlerine "statik antropometri" adı verilirken, fonksiyonel vücut ölçülerinin diğer adı da "dinamik antropometri"dir. Düş Gezginleri Düş Gezginleri, 1992 yapımı, yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın yönettiği 1992 yapımı lale mansur'a en iyi kadın oyuncu dalında altın portakal kazandırmıştır. ne kadar heteroseksüel bakış açısıyla çekilse de halk tarafından ötekileştirilien, farklı gözle bakılan toplumda yaşama şansı bırakılmayan eşcinsel, seks işçisi insanları işleyerek yankı uyandırmış ve 1994'de torino Lgbt film festivali'ne katılıp uluslararası bir eşcinsel film şenliğine katılan ilk Türk filmi olma özelliğine sahip olmuştur. bunun dışında ego, paranın gücü, mevki/kariyer, toplumdaki namus ikiyüzlülüğü gibi konular işlenmiş filmde en çıkarsız en temiz karakter olan havva'nın bir seks işçisi olmasıyla bu ikiyüzlülük açıkça yüzümüze vurulmuştur. Hamam (anlam ayrımı) Hamam şu anlamlara gelebilir: Hamam (film) Hamam, İspanyol-İtalyan-Türk ortak yapımı 94 dakikalık bir film. Fimin yönetmenliğini Ferzan Özpetek üstlenirken başrolleri Alessandro Gassman, Francesca d'Aloja, Halil Ergün, Şerif Sezer ve Mehmet Günsur paylaşmıştır. Film, belirli yerlerin ve orada yaşananların, kişilerin iç dünyalarında açtığı büyük duygusal değişimler üzerinedir. Filmde; yıllar önce İtalya'yı terkedip İstanbul'da yaşamaya başlayan teyzesinin öldüğünü ve kendisine miras olarak bir hamam bıraktığını öğrenen, meslek hayatında başarılı, evlilik hayatındaysa problemli genç mimar Francesco'nun İstanbul'a gelişi ve Mehmet adlı gençle ilişkisi anlatılmıştır. Filmin müzikleri Aldo De Scalzi ve Pivio imzası taşır. Hamam Hamam (Arapça حمّام, "hammâm"), özel bir düzenle ısıtılan sıcak ve soğuk suyu bulunan, yıkanma amacıyla kullanılan yapı. Hamamın tarihi Antik Romalılar'a kadar uzanır. Vezüv yanardağının patlamasından sonra küller altında kalan Pompeii şehrinde yapılan kazılar, Romalılar'ın kullandıkları hamamları ortaya çıkarmıştır. Bu hamamların yalnız temizlik için değil, zevk ve eğlence için de yapıldığı anlaşılmaktadır. Romalılarda sınıf farkı olduğu için, hamamlarda kölelerle asillerin giriş kapıları ve yıkandıkları yerler ayrılmıştı. Roma hamamlarında ayrıca buhar banyosu yeri, soğuk ve sıcak su havuzları da vardı. Hamamda çalışan ve müşterileri yıkayan kadınlara denir. Hamamda çalışan ve müşterileri yıkayan erkek kişilere denilir. Türkler İstanbul'un fethinden sonra burada ve Osmanlı Devleti'nin dört bir yanında binlerce hamam yaptılar. On yedinci yüzyılda, sadece İstanbul'da 168 büyük çarşı hamamı vardı. Türk hamamları başlıca üç kısma ayrılır: Geniş bir sofa ve çevresinde bölmeli sekiler bulunur. Yıkanan kimseler, bu sekilerde uzanıp dinlenirler. Soğukluktan geçilerek girilen hamam kısmına denir. Burası da bazı bölümlere ayrılır: "Kurna başı" denilen herkesin teker teker yıkandığı yer, "halvet" adı verilen kapalı ve yalnız başına yıkanma hücreleri. Bir de üzerine uzanıp ter dökülen göbek taşı bulunur. Burası, hamamın mermer kaplı zemininden daha yüksek yapılmış ve çeşitli geometrik şekillerde olabilen yerdir. Hamamın altında olup burada ateş yanar. Ateşten yükselen alev ve duman, mermer zeminin altındaki özel yollardan, duvar içlerinden geçer, "tüteklik" adı verilen bacadan çıkar. Külhandaki ocağın üzerinde sıcak su kazanı, onun da üzerinde soğuk su deposu bulunur. Ocağın dip kısmındaki birkaç kanal, hamamın yıkanma yerinin ortasındaki göbek taşının altına kadar uzanır. Ocakta yanan odunların tesirli alev ve dumanları, bu kanallardan göbek taşının altına gider. Bu taşın altındaki karanlık yer çok ısındığından buraya "cehennem" denir. Çarşı hamamları, haftanın belli günlerinde kadınlara, başka günlerde erkeklere açıktır. "Çifte hamam" olanlar ise birbirine bitişik iki hamam olup, biri kadınlara, diğeri erkeklere ayrılmıştır. Bu hamamlar her gün açıktır. İstanbul'un hamamları bütün dünyaca tanınmıştır. Eski oluşu bakımından Bayezit, Çemberlitaş, Hoca Paşa, Fındıklı hamamları, Fatih'te Mehmedağa hamamı vs. vardır. Ayrıca zamanla tahribata dayanamayıp yıkılmış hamamlar da bulunuyordu. Hele meşhur konak hamamlarından hemen hiçbiri bugün kalmamıştır. Yalnız Saray hamamları (Topkapı ve Dolmabahçe), ayrı devirlerin mimarlık abidelerine örnek olarak, bugün İstanbul'u süslemektedir. Bunlardan başka, Bursa'nın tabii sıcak ve kükürtlü sularıyla meşhur kaplıca hamamları, Gönen kaplıca hamamları ve Türkiye'nin dörtbir yanında serpiştirilmiş kaplıca ve normal hamamlar da vardır. Türk hamamlarının bir değişik tarafı da, buhar banyosu esasına dayanan Fin hamamı oluşlarıdır. Bugün dünya spor aleminde, çabuk terleyerek, çok kilo vermek için bu hamamlardan faydalanılmaktadır. Bu bakımdan Türk hamamlarından bütün sporcular istifade ederler. Fin hamamları (saunalar), Türk hamamından oldukça farklı bir geleneğin ürünüdür. Kayıtlara göre ilk saunalar MS 5. ila 8. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Erken dönem saunalar bir tepenin veya höyüğün içine kazılmıştır. Araç-gereç ve teknoloji ilerledikçe ahşap binalar kullanılmaya başlanmıştır. Bir şöminede taş parçaları odun ateşinde ısıtırlır. Odadaki hava ısındıkça ateşten çıkan rayiha da odayı kaplar. Sıcaklık istenen dereceye gelince duman odadan temizlenir ve yıkanmak isteyenler girer. Yanan tahtaların odaya sinen kokusu, temizlenme töreninin bir parçasıdır. Bu tür kokulu banyoya Fince savusauna (duman saunası) denir. Çoğu kişi dumanın ve tahtanın kokusunu rahatlatıcı bulur. Geleneksel Fin hamamında mayo, havlu veya peştemal pek giyilmez, çıplaklık bu toplumda tabu değildir. Aileler saunaya hep birlikte giderler. Bu eski bir gelenektir, pek çok ailenin özel saunası vardır. Kamuya açık saunalarda erkek ve kadın bölümleri ayrıdır. Saunalar cinsellikle ilgili görülmez, Fin halkı için sauna, kiliseden sonra en kutsal kabul edilen mekandır. 20. yüzyılın başlarına kadar pek çok Fin kadını çocuklarını sıcak ve temiz bir ortam sayılan saunada doğurmuştur. Saunada loş bir ışık vardır, konuşulm
az, sessizce ve rahatça oturulur. Sıcaklık genellikle 80 °C ila 110 °C'dir. Bazıları üzerinde yaprak bulunan huş ağacı dallarını birbirine bağlayarak 'vihta' yapar ve onunla ciltlerine hafifçe vurur. Vihtalar dükkânlarda da satılır ve buzdolabında kışın kullanmak üzere saklanabilir. Vihta kan dolaşımını hızlandırır, huş ağacı kokusunun ferahlatıcı olduğu söylenir. Hamamlar, uzun müddet kalmamak şartıyla, sıcak su ve sabunla yapılacak vücut temizliği için iyi bir yıkanma ve temizlenme yerleridir. Hamamda terleyen vücudun, bir bez veya süngerle ovularak yıkanması, vücutta kan dolaşımını kolaylaştırarak insana rahatlık verir. Hamamlarda yıkananların adabı muaşeret kaidelerine uyması gerekir. Hamamda fazla kalmak, sıcaktan soğuğa, soğuktan sıcağa zaman zaman çıkmak da vücuda zararlı olabilir. Sağlık sorunlari olan kişilerin çok sıcak suda yıkanmaları tehlikelidir. Çalışma psikolojisi Çalışma psikolojisi, eskiden sanayi kuruluşlarında, günümüzde ise çok çeşitli kuruluşlarda uygulanan psikoloji bilim dalıdır. Çalışan kişilerin ruh halleri ile ilgilenir. Almanya’da çalışma ve iş psikolojisi, Polonya’da psikoteknik ve Fransa’da çalışma psikolojisi olarak isimlendirilen bu bilim dalı, uygulamalarının artık yalnızca sanayi kuruluşlarında değil, çok çeşitli kuruluşlarda yapılması nedeniyle bu ismi almıştır. Literatürde farklı çalışma psikolojisi terimleri kullanılmaktadır. İngiltere'de ve Amerika'da geçmişte "industrial psychology" terimi kullanılmaktayken günümüzde yeni bir terim olarak "industrial/organizational psychology", kısaca "I/O psychology" kullanılmaktadır. Avrupa genelinde yaygınlaşan kullanım "work and organizational psychology"dir. Türk literatüründe ise çalışma psikolojisi (work psychology) terimi kullanılmaktadır (Uysal, 2014a:1560) Çalışma psikolojisinin yakın tarihte ortaya çıktığı düşünülmektedir, ancak bazı Avrupa ülkelerinde bu alanda 1920’den önce yapılmış bazı çalışmalar vardır. Örneğin L.O Patrizi Modena, İtalya’da 1889’da bir çalışma psikolojisi laboratuarı kurmuştur. 1908 Lahy Fransa’da demiryolu mühendisleri için iş tasarımı ve seçme konuları incelemiştir. İngiltere’de 1918’de Sanayi Yorgunluk Araştırma Kulübü oluşturulmuştur. 1919’da Almanya ve İsviçre’de seçme testleri programları uygulanmaya başlanmıştır. 1920’de Polonya’nın Krakow kentinde Psikoteknik Enstitüsü kurulmuştur. Çalışma Psikolojisi yazını incelendiğinde aslında 2 temel yapı üzerine inşa edildiği görülür. Bunlardan ilki bireyin işine uyumlaştırılması (fitting the man to the job ‘FMJ’) diğeri ise işin bireye uyarlanması (fitting the job to the man ‘FJM’) dır. Bireyin işe uyarlanması; personel seçimi, eğitimi ve mesleki yardım (uyum) aşamalarını içerirken; işin bireye uyarlanması ise, görevlerin tasarımı, alet ve edavatların bireye göre düzenlenmesi ve çalışma koşullarının bireyin fiziksel ve psikolojik yapısına göre şekillendirmesi süreçlerini içermektedir. Çalışma psikolojisi bilim dalı sadece bireyin işe uyumu ve işin bireye uyumlaştırılması sürecini ifade etmez. Diğer yandan birey ve işi arasındaki ilişkiye yönelik “beşeri ilişkiler yaklaşımı” da çalışma psikolojisi bilim dalının önemli yapı taşlarındandır. Hatta bu konudaki önemli gösterge Hawthorne Araştırmalarının çalışma psikolojisi bilim dalında önemli bir kilometre taşı olarak görülmesi gösterilebilir. Beşeri ilişkiler yaklaşımı ile örgüt, birey ve grup kavramları arasındaki ilişki telaffuz edilmek istenmektedir. Dolayısıyla çalışma psikolojisi bilim dalının değer verdiği önemli başlıklar, örgüt, birey ve örgütte oluşan gruplardır. Bu üçlü arasındaki ilişki ağı çalışma psikolojisi terminolojisinin önemli bir kısmını teşkil eder. (Arnold, Cooper. Robertson, 2004) Çalışma Psikolojisi bilim dalına ilişkin net bir tanımlama yapılamamaktadır. Bu sıkıntının temelinde kavramın ülkeden ülkeye ve yazardan yazara farklı yaklaşımla ele alınması yatmaktadır. Çalışma Psikolojisi kavramı daha çok Almanya’da kullanımı yaygın olan İş Psikolojisi (Arbeitpsychologie) kavramına eş anlamlı bir kavramdır. İş Psikolojisi dalının iş ve çalışan arasında sınırlı kalması kavramın içeriğini daraltmaktadır. Bu nedenle çalışma psikolojisi kavramının “İş Psikolojisi” kavramının kapsamını genişlettiği düşünülebilir. (Tınar, 1996:24) Örgüt Psikolojisi ise, örgütte geliştirilen stratejik yaklaşımlar çerçevesinde örgüt ve birey uyumuna odaklanır. Çalışma Psikolojisi, “çağdaş gelişmelerin gereği olarak sistem yaklaşımı içinde, işletmede çalışan bireyi, onlardan oluşan grup ve örgütü bir bütün olarak ele alır ve inceler”. (Sabuncuoğlu, 1984:3) Bu tanımda görüldüğü üzere “çalışma psikolojisi”, örgütte yer alan birey ve grupları bir bütün olarak ele alır. O halde “örgüt psikolojisi” ile “çalışma psikolojisi” arasındaki ayrışma, bilim dallarının bakış açılarına dayanmaktadır. : “Çalışma psikolojisi” bireyi odak noktası olarak alırken; “örgüt psikolojisi” örgütü odak noktası olarak alır. Bu bağlamda “çalışma psikolojisi” bilim dalı, bireyin çalışma yaşamına ilişkin koşullarının iyileştirilmesi, çalışma yaşamına ilişkin sorunlarının giderilmesini ve bireyin çalışma yaşamı kalitesinin arttırılması sağlamayı hedefleyen bir disiplindir. Tınar (1996), çalışma psikolojisini “çalışma yaşamında psişik sorunlara yol açan alanları inceleyen, sorunların nedenleri ve çok yönlü etkileri ile çözüm yollarını araştıran, çalışma yaşamı ve çalışan insan arasında sağlıklı ve verimli bir uyum sağlamayı amaçlayan, bu yönde bilgi üretimi için çaba gösteren bir bilim dalı” olarak tanımlamıştır. Bu tanımdan yola çıkarak çalışma psikolojisine farklı bir yaklaşım sunan Uysal (2015), çalışma psikolojisini ""örgütlerde işgörenler üzerinde pozitif ve negatif etkiler yaratan örgütsel tutumları inceleyen, araştıran, örgütsel davranışı bütünleşik bir şekilde ele alarak yaptığı araştırmalar ile örgüt ikliminin optimalleştirilmesini ve iş performansının geliştirilmesini sağlayarak, pozitif yönetim yaklaşımı ile örgütlerin amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için uygun iş psikolojisinin oluşturulmasını hedefleyen bir bilim dalı"" olarak ifade etmiştir. Günümüzde çalışma hayatında, çalışanların ilgi, yetenek ve işlerinden beklentileri ya da amaçları ile örgüt amaçları arasında uyumun sağlanması ideal bir istihdam ya da yöneltme ilkesi olarak kabul edilebilir. Bu uyum esasının gerçekleştirilmesi çalışma psikolojisinin başlıca hedefi olmaktadır. (Silah, 2005:24) Sanayi casusu Sanayi casusluğu, sanayi devrimi sonrası bir firmanın özel üretim teknolojisini, ürününü veya önemli bir bilgisini, rakip firmalara satılmasıdır. Günümüzde sanayi casusluğu "fuar uzmanlığı" adı altında fotografik hafıza ve çizim yeteneği çok yüksek olan insanlar tarafından da yapılmaktadır. Abdullah bin Abdülaziz el-Suud Abdullah bin Abdülaziz el-Suud (Arapça : عبد الله بن عبد العزيز آل سعود - d. 1 Ağustos 1924 - Riyad ö. 23 Ocak 2015, Riyad), Suudi Arabistan Eski Kralı. Dünya genelinde yaygın kısa adıyla Kral Abdullah. Abdullah bin Abdülaziz, 1 Ağustos 1924 yılında, Necid Sultanlığı'nın Riyad Bölgesi'nde doğdu. Babası Abdülaziz El Suud, annesi Fehda bint Asi Surayim idi. Suudi Ailesi'nin bir üyesidir. Abdülaziz el Suud'un 37 çocuğundan 13.süydü. İlk kamu görevi, Mekke'nin belediye başkanlığı oldu. Ardından babası Abdülaziz El Suud tarafından Suudi Arabistan Ulusal Muhafızları'nın komutanı görevine geçti. Abisi Kral Fahd bin Abdül Aziz 1995'te kalp krizi ve felç geçirmesinin ardından fiilen ülkeyi yönetmeye başlayan Kral Abdullah 2005'te Fahd'ın ölümüyle resmen tahta geçti. Milli Muhafızların kontrolünün onda olması, veliaht ve kral olmasında önemli bir rol üstlenir. 1 Ağustos 2005 tarihinde resmi kral oldu. Kralın 30'dan fazla eşi 60'tan fazla çocuğu vardı. Veliahtı Salman bin Abdülaziz el Suud olmuştur. 89 yaşındaki Kral Abdullah son yıllarda önemli sağlık problemleri yaşamış ve bu nedenle defalarca hastaneye kaldırılmıştı. Son aylarda kamuoyu önüne çıkmayan Kral Abdullah'ı, törenlerde veliaht prens temsil ediyordu. Aralık ayında Akciğer rahatsızlığı sebebiyle Riyad'da kaldırıldığı hastahanede 23 Ocak 2015 tarihinde yaşamını yitirdi. Cenazesi Riyad'daki İmam Türki bin Abdullah Camii'ne, prenslerin omuzunda taşınarak götürüldü. Düzenlenen törenin ardından Kral Abdullah'ın cenazesi, isimsiz bir mezara defnedildi. NATO ve ABD ile yakınlaşmış ve işbirliğine girmiştir. Abdullah bin Abdülaziz el-Suud döneminde Suudi Arabistan, BAE ile birlikte Mısır’da yaşanan askeri müdahale ve ardından yapılan seçimlerle Cumhurbaşkanı seçilen Sisi’ye en çok mali yardımda bulunan iki ülke idi. Kral Abdullah Mısır'da Mursi yönetiminin devrilişiyle beraber Mısır ordusundan övgüyle bahsettiği mesajını yolladı ve açık destek verdi. Al Jazeera, Suudi Arabistan ve Sisi liderliğindeki Mısır ilişkileri hakkında "Suud yönetimi ile Mısır yönetimi arasındaki ilişkiler tarihte hiç olmadığı kadar iyi durumda" yorumunda bulunmuştu. Suudi Arabistan 7 Mart 2014'te Müslüman Kardeşler'i terör örgütü listesine soktu. Wikileaks belgelerine göre Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın da aralarında olduğu bazı Arap liderlerin ABD'den, İran'a saldırmasını ve nükleer tesislerini yok etmesini istedi. ABD ve İsrail ile ilgili konularda İslam dünyasının tepkisiyle karşı karşıya geliyordu. Onu eleştirenler özellikle Filistin meselesine mesafeli durması ve İsrail'in Gazze saldırılarına karşı sessiz kalışını gerekçe olarak göstermekteydiler. 2015'te kadınlara seçme-seçilme hakkının verilebileceğini ifade ettiyse de bu hak verilmeden yaşamını yitirdi. İyi ilişkiler kurduğu Eski ABD Başkanı George Bush, Kral Abdullah'ı "aziz bir dostu" olarak tanımladı. Başta petrol ürünleri olmak üzere, birçok şirket ve topluluğun önde gelen isimlerin idi. Dünyanın en büyük petrol rezervlerinin başında bulunmakta idi. Dijital uydu Dijital uydu veya uydu televizyonu, yapay uydular vasıtasıyla verilen televizyon hizmetidir. Yapay uydu, ekvatorun 36.000 km üstünde duran, dünyayla eşit hızda ve aynı yörüngede dönen elektronik iletişim istasyonudur. Çeşitli tipte uydular vardır. Bilimsel, askeri, ticari, min
yatür. Bunlar amacına göre farklı yörüngelerdedir. Haberleşme uyduları Clark Kuşağı'ndadır. Yapay uyduların mucidi, bir bilim kurgu yazarı olan Sir Arthur Clark'tır. Uydu yayınları bir çanak anten, bir uydu alıcısı, bir ekran ile izlenebilir. Verici ile alıcı çanak birbirine bakmalıdır. Yörünge sebebiyle mesela Türkiye'den Amerika uyduları izlenemez. Uydular 4 gruptur: Asya, Avrupa, Atlantik, Amerika. Greenweech'e göre doğu ya da batıda yer alırlar. Örnek vermek gerekirse, 42 derece doğudaki uydunun yerel açısı pusula yönünde 180 derecedir. Azimuth, yerel açı coğrafidir. Avrupa uyduları 70-0 derece doğu doğudur. Asya 160-70 batı doğudur. Kalkış açısı, bulunduğumuz yerin, mesela 38 derecede kuzey enlemindeysek buradan yukarı 46 derece kalkış açısı olur ki buna elevation denir. Çanak kendi başına sinyal alamaz. Bunun için LNB(LOW NOİSE BLOCK CONVERTOR) denilen alıcı çanak ortasına yerleştirilir. Bunun da açı ayarları vardır. Yer ile uydu aynı boylamdaysa kutup açısı polarizasyon 0'dır. UE sistemi DVB-S, DVB-C, DVB-T, DVB-H ortamlarını kabul eder. Yani uydu, kablo, karasal, cep. Bunların birbirinden farkı modülasyondandır, yani bilginin hangi taşıyıcı sisteme nasıl kodlandığı. Artık analog yayın tarihe karışmaktadır. DECT, GSM, PSTN/ISDN ortam protokolleri dvb-ıpı internet, dvb-npı bağımsız şebeke protokolünü destekler. Etkileşimli tv arayüzüne DVB-MHP, elektronik program rehberine EPG, alıcı receiver'a STB denir. DVB-SUB altyazı tekniği, DVB-SI yayın bilgileri, DVB-CA koşullu erişim, DVB-CSA ortak şifre algoritması, DVB-CI ortak arayüz demektir. Dijital uydu alıcıları veya DTV'ler uydu dijital yayınlarını almak üzere yapılmıştır. Ses ve görüntü, dijitale dönüştürülür, yani görüntü bu yolla parlak, net, dalgasızdır. Ses kalitesi de nettir. Görüntü ortak formatı 4:3'tür. Avrupa ortak PAL sisteminde ekran görüntüsü 1080i/50'dir. Yani saniyede 50 alan görüntülü 1080 satırlık ekran. Geniş ekran formatı da artık yayılmaktadır, 16:9. Ev sistemlerinde sinemaskop ve AC3 dolby dijital sistemleri kullanılmaya başlamıştır. Yüksek çözünürlüklü yayınlara 2004'te başlayan Avrupa, 2006 Dünya Futbol Şampiyonası'nı ilk defa bu yolla yani HDTV ile yayınlamıştır. HDTV yayınlarını normal tv cihazları almaz, cihazlar da değişmektedir. Akitanya Akitanya (Fransızca: Aquitaine [], Gaskonca ve Oksitanca: Aquitània, Baskça: Akitania, Poitevin-Saintongeais: Aguiéne), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın güneybatısında bulunan bölgenin Atlas Okyanusu'na kıyısı bulunmakta (Biskay Körfezi) ve Pireneler boyunca İspanya ile sınır oluşturmaktadır. Bölgeden geçip Atlas Okyanusu'na dökülen iki nehir şunlardır: Dordogne ve Garonne. En büyük ve merkez şehri Bordeaux'dur. Yörede ünlü Bordo şarabı üretilmektedir. Akitanya Bölgesi 41.308 km²'lik yüzölçümü ile Fransa topraklarının % 7,6'sını kapsamaktadır. Güneyde İspanya, doğuda Midi-Pyrénées, kuzeyde Poitou-Charentes ve Limousin batıda ise Atlas Okyanusu ile çevrilidir. Romalılar zamanında bölgede "Gallia Aquitania" ili bulunmaktaydı. MS 4. yüzyılda bölge Romalılar tarafından dört bölgeye ayrılmıştır. 5. yüzyılda ise Vizigotların istilası sonrası bölgede Roma hakimiyeti sona ermiştir. 507 yılında ise bölgeye Franklar hakim olmuştur. 1361'de İngilizlerin bölgeye gelmesiyle Akitanya Prensliği kurulmuş, bölge 1453 yılına kadar İngilizlerin elinde kalmıştır. 1453 yılından itibaren Akitanya Fransa'nın tarihi ve coğrafi bir bölgesidir. Fransızca bölgede hakim olan dildir. Diğer konuşulan diller ise; güneyde Baskça, bölgenin büyük bölümünde Oksitanca (Gaskonca ve Périgord lehçeleri dahil) ve büyük şehirlere gelen göçmenlerin konuştuğu Portekizce ve Arapçadır. Auvergne Auvergne [] (Oksitanca: "Auvèrnhe" ya da "Auvèrnha"), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın merkezinin güneyinde, Massif Central üzerinde bulunur. En büyük ve merkez şehri Clermont-Ferrand'dır. Bölge adını Galyalı bir halk olan Arverniler'den almaktadır. Bu Galya halkının en tanınmış ismi Roma işgaline karşı en son büyük ayaklanmayı başlatan ama Alesia'da MÖ 52 yılında yenilen Vercingetorix'tir. Bölge de bulunan Vichy şehri, II. Dünya Savaşı sırasında Fransa'nın Nazi Almanyası tarafından işgalinden sonra kurulan işbirlikçi Vichy hükümetine evsahipliği yapmıştır. 16. yüzyılda Avrupa'dan gelen soylular konuştukları dillere göre TONQUE olarak adlandirilan sekiz gruba ayrılmaktaydı. Bunlardan biri de Auvergne'dir. Diger yedi tanesi; Provence, Fransa, Aragon, Kastil, İngiltere (ve İrlanda), Almanya ve İtalya'dır. Egoizm Egoizm genel anlamıyla bireyin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi ile ilgilidir. Egoizm ile aşağıdakilerden biri kastedilmiş olabilir: Akarsu Caddesi Akarsu Caddesi, İstanbul'un Cihangir semtinin ana caddesi. Üzerinde pek çok kafe, lokanta ve lüks apartmanlar bulunur. Sansetsukon Sansetsukon, aralarında metal zincir veya iple birbirine bağlı üç metal veya ahşap sopadan oluşan bir Çin savaş aletidir. Saldırılara karşı blok için kullanılabildiği gibi saldırı amacıyla da kullanılabilir. Aletle ilgili ilk yazılı doküman "Üç Krallığın Kayıtları" olarak tercüme edilebilecek Sanguo Zhi adıyla bilinen eserde geçmektedir. Bir efsaneye göre, kralın korumalarından birinin uzun sopası üç parçaya ayrılmış, koruma bu parçaları zincirle birbirine bağlamış ve güçlü bir silah ortaya çıkmıştır. Stadio Guido Angelini Stadio Guido Angelini İtalya'nın Chieti Scalo şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İtalya'nın Calcio Chieti takımının maçlarını yaptığı stadyum, 8.257 seyirci kapasitelidir. El Sadar Stadyumu Estadio Reyno de Navarra İspanya'nın Pamplona şehrinde 1969 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın CA Osasuna takımının maçlarını yaptığı stadyum, 19.553 seyirci kapasitelidir. Stadio Bruno Recchioni Stadio Bruno Recchioni İtalya'nın Fermo şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İtalya'nın Fermana Calcio takımının maçlarını yaptığı stadyum, 11.150 seyirci kapasitelidir. Stadio Pietro Fortunati Stadio Pietro Fortunati, İtalya'nın Pavia şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İtalya'nın A.C. Pavia takımının maçlarını yaptığı stadyum, 4,999 seyirci kapasitelidir. Stadio Vincenzo Presti Stadio Vincenzo Presti, İtalya'nın Gela şehrinde, çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İtalya'nın Gela Calcio takımının maçlarını yaptığı stadyum, 4.400 seyirci kapasitelidir. Stadio Vanni Sanna Stadio Vanni Sanna İtalya'nın Sassari şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İtalya'nın Sassari Torres 1903 takımının maçlarını yaptığı stadyum, 9.800 seyirci kapasitelidir. Stadio Brianteo Stadio Brianteo İtalya'nın Monza şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İtalya'nın AC Monza Brianza 1912 takımının maçlarını yaptığı stadyum, 18.568 seyirci kapasitelidir. Stadio della Vittoria Stadio della Vittoria İtalya'nın Bari şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 40.200 seyirci kapasitelidir. 16 Aralık 1934 yılında İtalyan zaferini kutlamak amacıyla inşa edilmiştir. Nou Castalia Nou Castalia İspanya'nın Castellón şehrinde 1922 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın CD Castellón takımının maçlarını yaptığı stadyum, 12.500 seyirci kapasitelidir. Camp d´Esports Camp d´Esports, İspanya'nın Lleida şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın UE Lleida takımının maçlarını yaptığı stadyum, 13.500 seyirci kapasitelidir. Estadio Carlos Belmonte Estadio Carlos Belmonte İspanya'nın Albacete şehrinde 1960 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Albacete Balompié takımının maçlarını yaptığı stadyum, 17.000 seyirci kapasitelidir. Valensiya Şehir Stadyumu Estadio Ciudad de Valencia İspanya'nın Valencia şehrinde 1969 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Levante UD takımının maçlarını yaptığı stadyum, 25.400 seyirci kapasitelidir. San Vito Stadyumu Stadio San Vito İtalya'nın Cosenza şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır.1914 yılından beri İtalya'nın A.S. Cosenza Calcio takımının maçlarını yaptığı stadyum, 23.974 seyirci kapasitelidir. Stadio Tupparello Stadio Tupparello İtalya'nın Acireale şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İtalya'nın A.S. Acireale takımının maçlarını yaptığı stadyum, 12.100 seyirci kapasitelidir. Carlos Tartiere Stadyumu Estadio Carlos Tartiere, İspanya'nın Oviedo şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen stadyum. 1926 yılında inşa edilen ilk stadyum 23.000 seyirci kapasiteliydi. 2000 yılında inşa edilen ve aynı ismi taşıyan yeni stadyum binası 30.000 seyirci kapasitelidir. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Real Oviedo takımı maçlarını bu stadyumda yapmaktadır. Stadio Porta Elisa Stadio Porta Elisa İtalya'nın Lucca şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İtalya'nın A.S. Lucchese-Libertas takımının maçlarını yaptığı stadyum, 7.400 seyirci kapasitelidir. Yeni Los Cármenes Stadyumu Estadio Nuevo Los Carmenes, İspanya'nın Granada şehrinde 1995 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yap
ılmaktadır. İspanya'nın Granada Atlético ve Granada C.F. takımlarının maçlarını yaptığı stadyum, 22.524 seyirci kapasitelidir. Alfonso Pérez Kolezyumu Coliseum Alfonso Perez, İspanya'nın başkenti Madrid'de 1998 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyumdur. Getafe takımı tarafından kullanılır. Stada adı verilen Alfonso Perez Munoz, 90'lı yıllarda Real Betis formasıyla, İspanya'nın ve Avrupa'nın en iyi golcülerinden biri olan Getafe doğumlu futbolcudur. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 16.000 seyirci kapasitelidir. Anoeta Stadyumu Estadio Anoeta İspanya'nın Donostia şehrinde 1993 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Real Sociedad takımının maçlarını yaptığı stadyum, 32.000 seyirci kapasitelidir. Chapín Belediye Stadyumu Estadio Municipal de Chapín İspanya'nın Jerez şehrinde 1988 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Xerez CD takımının maçlarını yaptığı stadyum, 20.500 seyirci kapasitelidir. Balaídos Stadyumu Balaidos Stadyumu, İspanya'nın Vigo şehrinde 1928 yılında inşa edilen bir stadyumdur. İspanya'nın RC Celta de Vigo takımının maçlarını yaptığı stadyum, 32.500 seyirci kapasitelidir. Lüks (kavram) Lüks, Türkçeye Fransızca "luxe" kelimesinden geçmiş giyimde, eşyada, harcamada aşırı gitmeyi, gösterişi, şatafatı ve gereksinim dışı olanı ifade eden ekonomik boyutu ağırlıklı bir kavramdır. Lüks, temel ihtiyaç gereksiminden daha yüksek bir fayda sağlayan ürün veya çeşitlendirilmiş hizmetin genel tanımı olarak da kullanılır. Çoğu kez, tüketicinin estetik duygularına ve rahatlık gereksinimine cevap verecek tarzda üretilmiş ürün ve hizmetlerdir. Örneğin yerden bir yere standart hizmet veren otobüs firması yerine daha konforlu, güvenli ve rahat araçların yanı sıra müşterilerine ek bazı hizmetler ve kolaylıklar sunan bir firmayı tercih etmek, "lüks" olarak nitelendirilir. Lüks tüketim malları bu kavram ile çok yakından ilişkilidir. Estadio Municipal de Ipurua Estadio Municipal de Ipurua İspanya'nın Eibar şehrinde 1947 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın SD Eibar takımının maçlarını yaptığı stadyum, 5.250 seyirci kapasitelidir. Estadio Municipal Santo Domingo Estadio Municipal Santo Domingo İspanya'nın El Ejido şehrinde 2001 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Polideportivo Ejido takımının maçlarını yaptığı stadyum, 7.870 seyirci kapasitelidir. Nou Estadi Nou Estadi İspanya'nın Tarragona şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Stadyumda çoğunlukla futbol müsabakaları yapılmaktadır. İspanya'nın Gimnàstic de Tarragona takımının maçlarını yaptığı stadyum, 12.000 seyirci kapasitelidir. 2017 Akdeniz Oyunları'na ev sahipliği yapacaktır. Estadio El Sardinero Estadio El Sardinero İspanya'nın Santander şehrinde 1988 yılında çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 22.400 seyirci kapasitelidir. Estadio El Montecillo Estadio El Montecillo İspanya'nın Aranda Duero şehrinde çok amaçlı olarak inşa edilen bir stadyum. Çoğunlukla futbol müsabakalarının yapıldığı stadyum, 6.000 seyirci kapasitelidir. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (kısaca DSİP), 1997 yılında Türkiye'de kurulmuş devrimci Troçkist siyasi partidir. Şu ana kadar hiçbir seçime katılmamıştır. Partinin öncü kadroları Kurtuluş Hareketi içinde yer almış militanlardan oluşmuştur. Kurtuluş içinde merkez komite düzeyinde Doğan Tarkan'ın içinde yer aldığı bir grubun işçi iktidarı, işçi demokrasisi, SSCB'deki rejimlerin niteliği ve parti gibi konularda yürüttüğü tartışmalar üzerine ayrılması ile grubun nüvesi oluşmuştur. Bu çevre 12 Eylül 1980 darbesinin ardından hem yurt içinde hem de yurt dışındaki sürgün devrimciler arasında yürütülen aktif bir tartışma sürecinin örgütleyicisi olmuştur. Darbe koşullarında yasa dışı olarak yayınlanan Sosyalist İşçi gazetesi, ardından yerini İşçiler ve Politika gazetesine ve İşçiler ve Toplum dergisine bırakmıştır. İşçiler ve Toplum dergilerinde yapılan tartışmalar grubun bugün bulunduğu "devrimci-Marksist" çizginin oluşumunda kilit rol oynamıştır. Bu yayındaki temel tartışmalar; işçi demokrasisi, faşizm analizleri, devrimci partinin yapısı, SSCB ve Doğu Bloku ülkelerinin yapısıdır. Bu yayınla beraber, Troçki'nin fikirleri Türkiye'de ilk defa bir tartışma yayınında kitlelere ulaşmıştır. İşçiler ve Toplum, bir yandan 1989 yılında darbeye rağmen gerçekleşen bahar eylemlerinin bir yandan da SSCB ve Doğu Bloku rejimlerinin yıkılma sürecine girdiği bir dönemde oldukça ilgi uyandırmıştır. İşçiler ve Toplum çevresinin, Troçkist olduğunu ilan eden, SSCB ve Doğu Bloku rejimlerini devlet kapitalisti olarak tanımlayan kadroları 1992 yılı sonunda "Sosyalist İşçi" adlı dergiyi yayınlamaya başlamıştır. Aylık dergi olarak yayınlanan Sosyalist İşçi, devrimci-Marksist geleneği savunmuş ve tartışmıştır. Sosyalist İşçi çevresi, 1990'ların yeni-liberal politikalara karşı direnişin belirleyen faktör olacağını tespit etmiştir. Özellikle beyaz yakalı işçilerin ağır bir saldırıyla karşılaşmakta olduğunu öngören grup, Türkiye'de de kamu emekçileri hareketi (önce Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu (KÇSKK), ardından Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) içinde mücadele etmiştir. Dünya'daki ve Türkiye'deki sınıf mücadelesinin seyri, bu çevrenin tahlili ile paralel olarak gelişti. Grup, Troçkizmin "hainlik" olarak görüldüğü yıllarda Türkiye'de KESK sendikaları ve öncü işçiler tarafından tanınan bir politik çevre haline gelmiştir. 1990'lı yılların sert sınıf mücadelesi içinde pek çok politik grup tarafından "işçi sınıfının rölünü abartmak"la suçlanmıştır. KESK'teki delegelik sisteminin aşağıdan muhalefeti engelleyerek siyasal grupların egemenliğine yol açtığını savunarak, doğrudan seçim sistemini önermiştir. 1990'lı yıllar boyunca, KESK hareketinin aktif inşacısı olmuş, aralıksız olarak kazanmanın aracının grev olduğunu tartışmıştır. Bu yıllarda, KESK içinde ve neredeyse bütün siyasal partilerde beyaz yakalıların küçük burjuva olduğu yönündeki görüşe karşı ciddi bir tartışma yürütmüş, uzun vadede geç de olsa bu tartışma artık kazanılmıştır. Uzun süre beyaz yakalıların da işçi sınıfının önemli bir bileşeni olduğunu tartışan grubun bu konuda yayınlanmış Değişen İşçi Sınıfı adlı bir kitabı da bulunmaktadır. Bu yıllarda aynı zamanda Kürt sorunu da grubun politikalarında belirleyici oldu. Lenin'in ulusların kendi kaderini tayin hakkı görüşünü temel alan grup, Kürtlerin kendi yaşadığı coğrafya için belirlediği "Kürdistan" tanımlanmasını kabul ederek, bu bölgenin Türkiye'nin sömürgesi olduğunu savundu. Bu bağlamda ayrılıkçı Kürt hareketinin ve onun siyasal yansıması Demokratik Toplum Hareketi partilerini eleştirel ama koşulsuz olarak desteklemiştir. Parti iddia ettiği şekilde, Kürtlere yönelik imha ve inkar politikalarına sonuna kadar karşı çıkmış, işçi sınıfının Kürtlerle ittifakını savunmuştur. Sosyalist İşçi dergisi etrafındaki kadrolar pek çok kez bürolarının basılması gibi engellemelerle karşılaşmaları üzerine, hukuki koruyuculuğu olduğunu düşünerek yasal bir siyasi parti kurma fikrini ilan etmişlerdir. 1996 yılı boyunca, Sosyalist İşçi gazetesinden Sosyalist İşçi Partisi adıyla ve bir parti kurulacağı ilan edilmiştir. 1997 yılında Sosyalist İşçi Partisi kuruluş dilekçesi Nisan ayında ilgili makamlara teslim edilmiştir. 1 Mayıs 1997 yılında parti kadroları alana Sosyalist İşçi Partisi olarak çıkmıştır. Bir süre sonra, Sosyalist İşçi Partisi'ne, Sosyalist İktidar Partisi'ne yakınlığı ile bilinen Gelenek yayınlarından bir faks çekilerek, Sosyalist İşçi Partisi adıyla bir parti kurulduğu; hukuken bu partinin kurulamayacağı tebliğ edilmiştir. Pek çok çevre tarafından bu girişim Sosyalist İktidar Partisi'nin benzer kısaltmaya sahip olacağı için yaptığı bir engelleme olarak görülürken, kimileri bunun Troçkist bir parti kurulmasını engelleme çabası olarak görmektedir. Sosyalist İşçi Partisi Kurucuları, Sosyalist İşçi gazetesinde bir açıklama yayınlayarak; hiçbir gücün partileşme girişimini engelleyemeyeceği ve Sosyalist İşçi Partisi'nin Devrimci ön eki ile faaliyetini sürdüreceği duyurulmuştur. 1995 seçimlerinde Sosyalist İşçi dergisi, Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy çağrısı yapmıştır. "Sağ parlamentoya karşı oylar CHP'ye" başlığı ile yayınlanan seçim çağrısında "işçi sınıfının öncüleri ile beraber hareket edelim" denmiştir. 28 Şubat 1997'de verilen muhtırayla gelişen süreci darbe olarak tanımlayan grup, darbeye karşı aktif mücadele çağrısı yapmıştır. Yükselen şeriat Siyasal İslamın karşısında ordudan hiçbir destek alınamayacağını savunan grup, 28 Şubat sürecine bütünüyle karşı çıkmış ve 28 Şubat sonrası çıkan ilk Sosyalist İşçi gazetesi manşeti de "Darbeye geçit yok!" olmuştur. Kuruluşundan itibaren Troçki'nin faşizm analizini yaygın olarak anlatmaya ve faşist olarak tanımladığı MHP'ye karşı mücadele çağrısında bulunmuştur. 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde MHP'nin ikinci parti olarak koalisyon ortağı olmasıyla çok daha aktif bir şekilde, faşizme karşı birleşik mücadele çağrısı yapmıştır. Parti, faşist olarak tanımladığı MHP ve BBP'yi bütün diğer partilerden ayrı, meşruiyeti olmayan ve hiçbir platformda bulunmaması gereken partiler olarak görmektedir. Uluslararası Sosyalizm Akımı, 1999 yılının aralık ayında ABD'nin Seattle şehrinde Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'ne karşı yaşanan protestolarla, yeni bir dönemin başladığı tespitinde bulunmuştur. Bu hareketi "küresel antikapitalist hareket" olarak tanımlamıştır. 1980'lerin yenilgisini dünya çapında yaşamamış bir kuşağın ortaya çıktığını ve bu kuşağın radikal bir mücadele içine girdiğini düşünen DSİP, bu hareketleri yaygınlaştırmak, hareketten öğrenmek ve harekete müdahalede bulun
mak için örgütsel biçimlerini değiştirmiştir. Küresel antikapitalist hareket kadar, bir diğer dikkat çekici tespit de, hegemonya mücadelesi tespitidir. SSCB'nin çöküşü ile beraber iki emperyalist kutuptan; ABD, Almanya-Fransa eksenli Avrupa, Çin, Rusya gibi çok sayıda emperyalist gücün rekabetine dayalı bir döneme geçildiğini tespit eden IST ve DSİP; küresel bir hegemonya savaşının işaretleri görüldüğünü anlatmıştır. Küresel antikapitalist hareket içinde Prag ve Cenova eylemleri ile paralel kampanyalar inşa etmiştir. Afganistan savaşıyla beraber, yaklaşan bir küresel savaş tehdidine dikkat çekerek İstanbul başta olmak üzere pek çok şehirde Savaşa Hayır Platformu oluşturmuştur. Kısa süre sonra 1 Aralık 2002'de ilk savaş karşıtı ortak miting İstanbul'da gerçekleşmiştir. Bu süreçte, 152 örgütün ortaklaştığı "Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu"nun çağrıcılığını ve ardından sekreteryasını yapmıştır. Bu yapı 1 Mart 2003'te TBMM'de tezkere görüşülürken Ankara Sıhhiye Meydanı'nda 100.000 kişinin katılımı ile bir miting düzenlemiştir. Yürütülen yoğun kampanya sayesinde Türkiye, ABD'nin Irak işgaline ortak olmamıştır. ABD'nin 2003 yılı Mart ayında işgale başlaması üzerine, ÖDPlilerin ve DSİPlilerin de içinde yer aldığı aktivistler Küresel Barış ve Adalet Koalisyonunu (Küresel BAK) oluşturmuşlardır. Küresel BAK; Filistin işgaline, İsrail'in Lübnan işgaline karşı sayısız kampanya ve mitingde yüzbinlerce savaş karşıtı aktivisti bir araya getirmiştir. Küresel BAK, ilk Barışarock müzik festivalini düzenlemiş, ardından altı yıl boyunca sürecek bu festival; antikapitalist gençlerin buluştuğu büyük bir eyleme dönüşecektir. DSİP, Barışarock'ın en önemli düzenleyicilerinden de biri olmuştur. Küresel Eylem Grubu ile küresel iklim değişikliği ve nükleer santrallere karşı mücadele içinde yer alan DSİP, bu konudaki pek çok kurumla da işbirliği yapmaktadır. Antikapitalist Blok adıyla 2009 yılında İstanbul'da düzenlenen IMF toplantılarına karşı aktif bir kampanya örgütlemiştir. DSİP, Uluslararası Sosyalist Akım'ın üyesidir. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi bugüne kadar hiçbir seçime katılmamıştır. DSİP ve öncülü siyasi gruplar "Kürt illeri" olarak tanımladığı Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde her zaman Kürt Özgürlük Hareketi olarak tanımladığı siyasi çizginin partisine oy çağrısı yapmıştır. Bu bölgede Türk grupların politika yapmaması gerektiğini, "Kürdistan'ın Türkiye sömürgesi olduğunu" ifade etmiştir. DSİP kurulmadan önce Sosyalist İşçi çevresi 1995 genel seçimlerinde Kürt illeri/Kürdistan olarak tanımladığı bazı doğu illerinde Halkın Demokrasi Partisi'ni, batıda Cumhuriyet Halk Partisi'ni desteklemiş; DSİP 1999 genel seçimlerinde "Kürt illeri/Kürdistan" olarak tanımladığı bazı doğu illerinde Halkın Demokrasi Partisi'ni, batıdaÖzgürlük ve Dayanışma Partisi'ni, 2002 genel seçimlerinde ise "Kürt illeri/Kürdistan" olarak tanımladığı bazı doğu illerinde hem de batıda DEHAP listesinde yer alan Emek, Barış ve Demokrasi Bloku'nu, 2007 genel seçimlerinde "Kürt illeri/Kürdistan" olarak tanımladığı bazı doğu illerinde Demokratik Toplum Partisi'ni, İstanbul 1. bölgede Baskın Oran, 2. bölgede Ufuk Uras diğer batı illerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisini, 2011 genel seçimlerinde ise hem batıda hem de doğuda Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nu desteklemiştir. 2010'da yapılan anayasa referandumunda ise, Adalet Ağaoğlu, Ferhat Kentel, Osman Can gibi isimlerin de içinde yer aldığı "Yetmez ama Evet" kampanyasının örgütleyicilerinden olmuştur. "Kürt illeri/Kürdistan" olarak tanımladığı bazı doğu illerinde ise, Barış ve Demokrasi Partisi'nin aldığı boykot kararını desteklemiştir. 2014 Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimi'nde Selahattin Demirtaş'ı desteklemiştir. 2015 genel seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi'ni destekleyeceğini açıklamıştır. Referandum sürecinde parti olarak referandumun getirdiği propaganda haklarından yararlanmamış fakat, Yetmez ama Evet kampanyası çatısı altında düzenlenen toplantılara kendi partisi üyesi Roni Margulies gibi üyeleri katılmıştır. Referandum sürecinde hem kendi üyeleri hem de Adalet Ağaoğlu ve Abdurrahman Dilipak gibi diğer destekçilerin konuşmacı olduğu panellere çeşitli gruplar tarafından fiziki ve sözlü saldırılar gerçekleştirilmiştir. DSİP, bu saldırıların sola ve düşünce özgürlüğüne yönelik gerçekleştiğini ifade etmiştir. Referandum sonrası balkon konuşması olarak bilinen konuşmasında Recep Tayyip Erdoğan tarafından Evet çağrısı yapan çeşitli parti ve toplumsal gruplara teşekkür edilmiş, bu teşekkür sırasında DSİP adı "Devrimci Solcu İşçi Partisi" olarak geçmiştir. Bu partinin üyeleri haftalık Sosyalist İşçi gazetesini ve iki ayda bir çıkan Altüst dergisini yayınlamaktadır. Daha önce yayınlanmış Enternasyonal Sosyalizm ve Antikapitalist isimli aylık dergileri de bulunmaktadır. Parti ayrıca, Sosyalist İşçi gazetesinin eki olarak, güncel konularla ilgili çok sayıda broşür yayınlamaktadır. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, 1992 yılından bu yana "Marksizm" adında 3-5 gün süren ve pek çok başlıkta sunuşların yapıldığı toplantılar dizisi şeklinde konferanslar düzenlemektedir. 2000'li yılların sonuna kadar her yıl bir kez düzenlenen toplantılar, 2008, 2009 ve 2010 yılında senede iki kez düzenlenmiştir. 2008 yılında "Marksizm Festivali" adıyla yalnızca İstanbul'da değil, Ankara, İzmir, Manisa-Akhisar ve Bursa'da da toplantılar organize edilmiştir. Marksizm'e daha önce katılan konuşmacılar şunlardır: Ahmet İnsel, Akın Birdal, Alex Callinicos, Ali Bilge, Avi Haligua, Aydın Cıngı, Aydın Engin, Ayhan Bilgen, Ayşe Batumlu, Ayşe Hür, Barış Pirhasan, Bejan Matu, Bilge Contepe, Bülent Somay, Chris Harman, Christakis Georgiou, Doğan Erbaş, Doğan Tarkan, Eray Özer, Ercan Karakaş, Ertuğrul Kürkçü, Eylem Çağdaş, Ferhat Kentel, Fethiye Çetin, Filiz Ülgüt, Hakan Tahmaz, Harun Tekin, Hayko Bağdat, Hayri Kozanoğlu, Kemal Nebioğlu, Kerem Kabadayı, Küçük İskender, Lale Mansur, Leyla İpekçi, Manolis Spathis, Mehmet Ali Alabora, Mete Çubukçu, Mete Tuncay, Metin Üstündağ, Metin Yeğin, Murat Coşkun, Murat Çelikkan, Murat Özveri, Murathan Mungan, Mücteba Kılıç, Necmiye Alpay, Oral Çalışlar, Orhan Koçak, Orhan Miroğlu, Orhan Pamuk, Ömer Laçiner, Ömer Madra, Özgür Gürbüz, Pakrat Eseyan, Panos Garganas, Ragıp Duran, Rıdvan Akar, Roni Margulies, Sebahat Tuncel, Sami Evren, Saruhan Oluç, Sevgi Göğçe, Seyfi Öngider, Sinan Özbek, Sotiris Kondoyanis, Stefan Bornost, Talad Ahmet, Tayfun Görgün, Tayfun Mater, Tolga Tüzün, Ufuk Uras, Ümit Kıvanç, Ümit Şahin, Yelda, Yıldıray Oğur, Yorgo Pittas. Bretonya Bretonya veya Bretanya, (Fransızca: "Bretagne" [], Bretonca: "Breizh", Gallo: "Bertaèyn"), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın kuzeybatısındaki geniş bir yarımadayı kapsar. Kuzeyinde Manş Denizi, güneyinde Biskay Körfezi vardır. Fransa'da en uzun sahile sahip olan bölgedir. Merkez şehri Rennes'dir. Adını, bölgede yerleşmiş bulunan ve Büyük Britanya'dan gelen Kelt halkı olan Bretonlardan alır. Cami mimarisi Cami, toplamaktan toplayıcı anlamında, Müslümanların ibadet yeri, İslam mabedi demektir. Mescit Türkçede küçük mabetler için kullanılır ancak Arapça'da geniş manada ibadet yerlerine mescit denir. Muhammed'ın ilk mescidi Kuba Mescidi'dir. Medine'de yapılan ilk mescit ise Mescid-i Nebevi'dir. Cami mimarisi ana şeklini Osmanlı İmparatorluğu'nda kazandı. Mimar Sinan elinde mükemmelliğe erişti. Külliye halinde medrese, türbe, hastane, aşhane, mektep, kütüphane, çarşı, hamam, çeşmesiyle büyük camiler yapıldı, ibadet temel alınarak sosyal, siyasi, iktisadi faaliyet merkezi oldu. Türkiye Cumhuriyeti döneminde yapılan camiler de Osmanlı Mimarisi'ni örnek almıştır. Türk mimarisinin en çok ürettiği yapı camidir. Türkiye'de resmi olarak 78 bin cami bulunmaktadır. Camiler çeşitli tipte olabilir. Ulucami, tekkubbeliler, monumental, çift fonksiyonlu, tek veya çok minareli, selatin, barok. Cumhuriyet (anlam ayrımı) Cumhuriyet, devlet yönetim biçimini ifade eden politik bir kavram. Şu anlamlara da gelebilir: Gülşen-i Râz Gülşen-i Râz, Mahmud Şebüsteri'nin eseri olan tasavvuf klasiği. Gülşen-i Râz tasavvufun vahdet-i vücud okuluna ait bir eserdir. Veciz bir üslupla vahdet-i vücudun temel argümanlarını ortaya koyar. Eserin klasik İslâm ve özellikle tasavvuf edebiyatındaki tesiri büyük ve sürekli olmuştur. Halveti şeyhlerinden İbrâhim-i Tennûrî (ö. 1482-83) yazdığı Gülzâr-Nâme için Gülşen-i Râz'dan ilham almış, Fusûs'ül-Hikem şârihi Bosnalı Abdullah da aynı eserden aldığı ilhamla Gülşen-i Râz-ı Ârifan adlı mesnevi tarzında bir eser kaleme almıştır. Aynı şekilde Sarı Abdullah'ın yazdığı beyitlerde de Gülşen-i Râz'ın etkisi görülür. Gülşen-i Raz'ın orijinal metindeki vezin ve mesnevi tarzında Türkçeye ilk tercümesi XV.yüzyıl mutasavvıflarından Şeyh Elvan-ı Şirazi (ö.1426) tarafından yapılmıştır. Şeyhülislam Dâsıtani'nin Tercüme-i Gülşen-i Raz'ı, Cemaleddin Hulvi'nin (ö.1654)Câm-ı Dilnüvaz'ı da diğer Türkçe tercümelerinden bazılarıdır. Gülşen-i Râz sufi edebiyatıyla ilgilenen Batılıların da dikkatini çekmiş ve Dr. Tholuch tarafından yazılan "Sufizmus" adlı eserde kitaptan bahsedilmiştir. Tholuch 1825'te kitabı kısmen Almancaya çevirmiştir. 1838'de Hammer Purgrtall tarafından bir başka Almanca çevirisi yapılmış, 1880'de Whinfield tarafından notlarla birlikte İngilizce'ye çevirisi yapılmıştır. Eserin Türkçeye ilk mensur çevirisi Maârif Vekilliği Şark-İslam Klâsikleri serisinin 5. kitabı olarak 1944'de Abdülbâki Gölpınarlı tarafından yapılmıştır. Leonard Woolley Leonard Woolley (tam adı: Sir Charles Leonard Woolley) (1880-1960), İngiliz arkeolog. Woolley çalışma hayatına ilk önce asistan olarak Oxford'daki Ashmolean Museum'da başladı. (1905-1907) İngiliz casusu E.T Lawrence’le (Arabistanlı Lawrence) birlikte Karkamış'ta kazılara başlarlar ve 1912-1914 ve 1919 yıllarında yaptıkları kazılarla Hitit’lere ait Karkamış kentini ortaya çıkarırlar. Leonard Woolley 1928 de basılmış olan Sümerler isimli eserinde M.Ö. 4-5.000 yıl önce Orta Asya'dan göç ederek Mezopotamyaya gelmiş ve yerleşmiş olan Sümerle
rin hayatı ve medeniyeti hakkında etraflı bilgi vermiştir. Özellikle Mezopotamya'daki 1922 yılında başladığı ve sansasyon yaratan Sümer krallarının mezarlarının bulunduğu Ur kentindeki kazılarıyla ünlüdür.Burada kullandığı yöntemler açısından modern arkeolojinin öncülerinden sayılır. 1937 ve 1939 arasında Tell Atchana'da yaptığı kazılarla Ege dünyası ile Mezopotamya arasındaki ilşkileri ortaya koymuştur. İsyan (anlam ayrımı) Sekreter (film) Büyük Çöküş Büyük Çöküş, evren biliminde Evren'in nasıl sonlanacağıyla ilgili üç olası senaryodan biridir. Bu üç senaryo, Rus bilim adamı Aleksandr Fridman tarafından 1922 yılında ortaya atılmıştır. Büyük Çöküş Senaryosu'na göre Evren'in genişlemesi, kütle çekimi etkisiyle giderek yavaşlayarak, Evren'in genişleme hızı ve Evren'deki toplam kütle miktarına göre belirli bir gelecekte duracak ve daha sonra da içine çökmeye başlayarak başlangıç anındakine benzer bir tekilliğe dönecektir. Evrenin genişleme hızı kurtulma hızını aşmazsa, tüm maddenin karşılıklı yerçekimselleri sonunda sonuçta kasılmaya neden olacaktır. daralma aşamasında entropi artmaya devam ederse (bkz. Ergodik Hipotez), daralma, genişlemenin zamanla tersinden çok farklı görünür. Erken evren oldukça tek biçimli iken, bir büzülen evren gittikçe yıpranacaktı. Nihayetinde tüm maddeler kara deliklere dönüştürecekti, bu da sonra birleşecek, birleşik bir kara delik veya büyük daralma tekilliği üretecekti. Teorinin arkasındaki düşünce, evrenin genişlemesinin Büyük Patlama tarafından üretilen enerjiyle bağlantılı olması ve böylece madde, diğer cisimlerin çekim veya yerçekimi vasıtasıyla patlama noktasından uzaklaştıkça azalmasına neden olmuştur. Birlikte hareket eden bu safha, sonunda genişlemenin durmasına yol açar. Daha sonra cisimler çekerken ve maksimum genişleme noktasının ötesinde bir şey olmazsa, madde orijinal patlama bölgesine geri dönerek yolu tersine çevirir. Nihai çöküşten önce yaşanacak olayların ayrıntıları hem genişleme evresinin hem de önceki daralma evresinin uzunluğuna bağlıdır; Her ikisi de ne kadar uzarsa, giderek genişleyen evrende gerçekleşmesi beklenen olaylar o kadar artar; Bununla birlikte, ışığın hızından kaynaklanan gecikme nedeniyle varsayımsal gözlemciler tarafından büzülme evresinin hemen fark edilmeyeceğini, kozmik mikrodalga arka plan sıcaklığının önceki genişleme evresine göre simetrik daralma sırasında artacağını ve olayların Büyük Patlama sırasında gerçekleşen bu durum ters sırada olacaktır. Kompozisyonda bizimkine benzer bir daralan evrene göre, üstkümelerin kendi aralarında birleşip galaksi kümeleri ve daha sonra galaksilerin birleşeceği bekleniyor. Yıldızların birbirine çok yakın olduğu zaman aralarında çarpışmaların sık olduğu zamanlar, kozmik mikrodalga arka plan sıcaklığı o kadar artmıştı ki, yıldızlar kendi iç ısısını dışarı atamıyordu, patlayana kadar yavaş yavaş pişiyorlardı. Artan sıcaklık nedeniyle atomları kurucu atom altı partiküllerine parçalayacak heterojen gaz, Büyük Daralma'nın kendisinden önce zaten birleşen kara delikler tarafından yutulacaktı. Hubble yasaları, evrendeki mevcut genişleme durumunu ölçer ve yerçekimi kuvvetinin kuvveti, evrendeki maddenin yoğunluğuna ve basıncına, diğer bir deyişle evrenin kritik yoğunluğuna bağlıdır. Evrenin yoğunluğu kritik yoğunluğun üzerindeyse, yerçekim kuvvetinin gücü, evrenin genişlemesine engel olur ve evren, kendine doğru geri çöker. Bir kozmolojik sabit gibi itici bir kuvvetin bulunmadığını varsayarsak tersine, eğer evrenin yoğunluğu kritik yoğunluğun altında ise, evren genişlemeye devam edecek ve çekmesi, evrenin genişlemesini durduracak yeterli olmayacaktır. Bu senaryo, evren genişledikçe soğuduğu ve entropi durumuna ulaştığı Büyük Donma ile sonuçlanır. Bir teori, evrenin başladığı devinimeye kadar çökebileceğini ve daha sonra başka bir Büyük Patlama başlatacağını ve bu şekilde evrenin sonsuza dek süreceğini, ancak genişleme aşamalarına daralmaya neden olacağını önermektedir . Başka bir senaryo ise, kritik yoğunluk doğru olduğunda ortaya çıkan düz bir evrene neden olur. Bu durumda evren her zaman yavaşlar ve sonuçta bir süre sonra durur. Şimdilik kritik yoğunluk ölçülmüş ve düz bir evren olduğu tespit edilmiştir. Özellikle uzak süpernova gözlemleri ve yüksek çözünürlüklü kozmik mikrodalga arka plan ışıması analizleri olmak göre gözlemsel veriler, Evren'in büyümesinin kütle çekimi etkisi sonucu yavaşlamadığını, tam tersine giderek hızlandığını tutarlı olarak göstermektedir. Dolayısıyla büyük çöküş kuramı günümüzde sorunlu bir kuram olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte hızlanmaya neden olduğu düşünülen karanlık enerjinin ne olduğu bilinmediğinden bu enerjinin etkisinin bilinmeyen bir gelecekte ters dönmesinin ve Evren'in hızlı bir çöküşüne yol açmasının da mümkün olduğu düşünülmektedir. Baykal Saran Baykal Saran (1937, Kütahya - 28 Temmuz 2006, İstanbul), Türk oyuncu, yönetmen. Baykal Saran, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olduktan sonra Devlet Tiyatroları kadrosuna katılan sanatçı, 1985-87 arasında Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü görevinde bulundu. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda, oyunculuğun yanı sıra bazı oyunlarda yönetmenlik yapmıştır. "Kuruluş", "Deniz Gurbetçileri", "Ferhunde Hanımlar", "Kırık Kanatlar" ve "Kurtlar Vadisi" gibi birçok tv dizisinde rol almıştır. Ayrıca Ferhunde Hanımlar dizisinde eşi ve tiyatro arkadaşı Beyhan Saran ile birlikte rol almıştır. Anısına her yıl Baykal Saran Tiyatro Ödülü verilmektedir. [[Kategori:Devlet tiyatroları sanatçıları]] [[Kategori:1937 doğumlular]] [[Kategori:Kütahya doğumlular]] [[Kategori:Türk erkek tiyatro oyuncuları]] [[Kategori:Türk erkek dizi oyuncuları]] [[Kategori:Türk tiyatro yönetmenleri]] [[Kategori:Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedilenler]] [[Kategori:Türkiye'de kanserden ölenler]] [[Kategori:İstanbul'da ölenler]] [[Kategori:2006 yılında ölenler]] Merkez (Fransa) Merkez (Fransızca: Centre-Val de Loire []), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın kuzeybatısına doğru yerleşmiştir. Merkez şehri Orléans'dır. Bölge'nin en önemli özelliği verimli topraklarıyla Loire Vadisi ve üzerindeki nehirleridir: Cher nehri, Indre nehri, Eure nehri, vd. Bölgeye birçok turist çeken ünlü Loire vadisi şatoları bu bölgede yer almaktadır. Bölgenin çok sade olan ismi birçok Fransız tarafından eleştirilmektedir. Bu isim merkezî hükümet tarafından tamamen coğrafî olarak seçilmiştir çünkü bölge birçok tarihî bölgenin birleşiminden oluşturulduğu için ismi seçilememiştir. Bölge aslında Fransa'nın merkezinde de değildir. İsminin ""Val de Loire"" olarak değiştirilmesi önerildiyse de resmî olarak kabul edilmemiştir. Zaman zaman bölge adına birleşik olarak kullanıldığı (""Centre - Val de Loire"") görülmektedir. Bölge Avrupa'da tahıl üretiminde birinci sıradadır ve Fransa'nın beşinci sanayileşmiş bölgesidir. 2004 yılında Fransa'da: Orléans-Chartres ekseni yoğun kozmetik ürünleri üretimi yapıldığından "Kozmetik Vadisi" diye adlandırılır. Shisheido, Hermès, Gemey, Guerlain ve Dior gibi kozmetik ürünleri üreticileri bu bölgede yerleşmiştir. Bu sektör 2005 yılında yaklaşık 16.000 kişi istihdam etmiş ve 2,5 milyar avroluk ciro yapmıştır. 2,4 milyon hektar üzerine yayılmış 29.700 ziraî işletme bulunmaktadır. Beauce ve Berry'de buğday başta olmak üzere tahıl ekimi yapılmaktadır. Bölge kolza diester (alternatif yakıt) üretiminde ikincidir. Ronaldo (anlam ayrımı) Hyperion (mitoloji) Hyperion; Olimpos'lu on iki tanrı tahtı Titanların elinden aldıktan sonra Tartarus'a sürgün edilen on iki Titandan biridir. Kayıtlarda Işığın Titanı olarak da geçer. Ayrıca Helios (Güneş) ve Selene'nin (Ay) babasıdır. Titanlar Dünya'yı yönetirken Dünya'nın Doğu kısmını yönetmiştir ( Güneş Doğudan doğduğu için Şafağın Efendisi ve Işığın Lordu olmuştur ) ve daha çok Doğu'nun Titanı olarak bilinir. Duvaz Duvaz, bir halk edebiyatı nazım şeklidir. Düvaz imam, düvaze veya imam olarak da adlandırılır. Alevi ve Bektaşi şiirinde görülür. Farsça'da oniki anlamına gelen düvazdeh kelimesinin kısaltılmış söylenişidir. Duvazlar On İki İmam’ı öven nefeslerdir. Kaldır at gönlünden gafil,seki şüpheyi gayri, Yolun Sahibi Murtaza Şahı Merdan Alidir. Uyup melunlara sakın,onlari görme ayrı, Nuru Muhammed Mustafa Şahı Merdan Alidir. Nebilerle resullerle,batında konup göçen, Resulu Kibriya ile zahirde Hak yol açan. Muaviye hilesiyle zehirli suyu içen, İmam Hasan-el Mücteba şahı Merdan Alidir. Muhammed okudu Kuran, Ali eyledi beyan, İnkâr eyledi Kuranı,kavimi Ehli Sufyan. İmam Hüseyine oldu Kerbela çölü mekan, Şahı Sehid-i Kerbela Şahı Merdan Alidir. İmam-i Zeynel Abidin Sam'da zindana düştü, Muhammed Bakir ağladı, ciğeri yandı pişti. İmam Cafer erkan kurdu,münkirin aklı şaştı, Musa Kazım, Ali Rıza Şahı Merdan Alidir. İmam Taki, İmam Naki bu yolun erenleri, Velayetin gözü nuru Can Hasan-ül Askeri. Sahib Zamana bağlandım, Caferiyem Caferi, Konup göçen tüm evliya Şahı Merdan Alidir Theia Yunan mitolojisinde Theia, Titanlar'ın aydınlıktan sorumlu olanı idi. Kardeşi ve kocasI Hyperion'dan Helios, Selene ve Eos'un annesidir. Thia veya Thea diye de anılır. Diğer bir görevide değerli taşlar üzeridedir bu taşlar altın,gümüş ve mücevherlerdir.Bir diğer ismiyse Euryphaessa'dır. Euryphaessa, "geniş aydınlatır" anlamına gelir.Nyx zıddı. Sınıf bilinci Sınıf bilinci, siyasal ve toplumsal bir öğreti olarak Marksizm'de kilit kavramlardan birisidir. Bunun ardında hem bir sınıf teorisi hem bir İdeoloji teorisi ve hem de bir Tarih perspektifi sözkonusu edilmektedir. Marksist teori de sınıf tanımlaması, öncelikle, ortak konumlara sahip belirli toplumsal tabakaları ifade etmek için kullanılır. Bunun ötesinde bu sınıfların siyasal ve toplumsal aktörler olarak ele alınması söz konusudur. Buna bağlı olarak sınıfı, üretim ilişkilerindeki konumlarına bağlı olarak bir araya gelen bireylerin oluşturduğu toplumsal bir gerçeklik olarak tanımlamak gerek. Bu sınıflar sosyal tabaka olmalarının yanı sıra çatışma grupları olarak da değerlendirilmelidir. Marksist teori, toplumun geliş
mesini ve tarihin ilerleyişini, sınıf mücadelesi; yani diyalektik yöntemle açıklar. Sınıfların ortaya çıkışından itibaren, tarih sınıf mücadeleleri tarihi olduğu gibi, devlette belli bir sınıfın egemenlik ve baskı aracından başka bir şey değildir. "Sınıf bilinci" bu noktada, genel anlamda, aynı sınıfa mensup bireylerinin paylaştığı ortak çıkar ve hedeflerle ilgili olarak bilinç durumunu ifade etmektedir. Ancak Marksist teori de bu bilinç durumu bireylerin kendisiyle ilgili bir mesele olmaktan çıkarılır; sınıfın dogrudan maddi üretim yapısındaki konumuyla ilişkili olarak sahip olduğu ya da olacağı "bilinç" durumunu ifade etmek için kullanılır. Bu yönde bir sınıf bilinci teorisinin Georg Lukács tarafından belirgin bir şekilde geliştirildiği görülür. Lukacs, proletaryanın sınıf bilinci ile burjuvazinin sınıf bilinci arasında temel bir ayrım yapar ve bu ayrımın söz konusu sınıfların maddi üretim yapısındaki konumlarından ileri geldiğini belirtir. Burjuva sınıf bilinci, parçalanmış ve bütünlükten uzak bir bilinç iken, buna karşı proletaryanın bilinci gerçekliği bütünsel olarak kavramaya olanaklıdır. Proletarya bu bütünsel bilinci sayesindedir ki tarihin öznesi olabilmektedir. Bunların ötesinde Marksist sınıf bilinci kavramlaştırmasının, bilinç sorununu aynı zamanda sınıfsal temelli bir sorun olarak ele aldığını, bu bilinç'in esas olarak toplumsal bilinç biçimi olarak değerlendirilmesi gerektiğini, ve çatışan sınıflar arasındaki kategorik bilinç ayrımlarını dile getirdiğini belirtmek gerek. Koios Yunan mitolojisinde, Koios, akıl Titan'iydi. Kız kardeşi olan zeka Titan'ı Phoebe'dan Leto ve Asteria'yi doğurmuştur. Leto, Zeus'la birleşmiş ve Artemis ve Apollo'yu doğurmuştur. Diğer Titanlar gibi, Koios da Zeus ve diğer Olimposlu tanrılar tarafından tahttan indirilmiştir. Ulusal Kurtuluş Cephesi (Cezayir) Ulusal Kurtuluş Cephesi ( "Jabhatu l-Taḥrīru l-Waṭanī"; , FLN) Cezayir'deki sosyalist bir siyasi partidir. 1 Kasım 1954 tarihinde Cezayir'i Fransa'dan kurtarmak amacıyla küçük grupların birleşmesiyle kuruldu. Cezayir Bağımsızlık Savaşı sırasında başlıca milliyetçi hareketti ve 1989 yılında diğer partilerin kurulmasına izin verilmesine kadar Cezayir'in tek yasal ve iktidar partisi oldu. Union Nationale de la Jeunesse Algérienne, partinin gençlik koludur. Demokratik Ulusal Birlik Demokratik Ulusal Birlik (, , RND) Cezayir'deki siyasi partilerden biridir. Partinin liderliği Ahmed Ouyahia tarafından yürütülmektedir. 2002 parlamento seçiminde, parti 610,461 oy aldı (8.2%, 47 sandalye). 2004 başkanlık seçiminde partinin adayı, Abdülaziz Buteflika 8,651,723 oy (85%) alarak seçimi kazandı. İnsan Hakları ve Demokrasi Hareketi Human Rights and Democracy Movement Tonga'daki siyasi partillerden biridir. Partinin liderliği Uliti Uata tarafından yürütülmektedir. 2005 parlamento seçiminde, parti 7 koltuk kazandı. İnsan Hakları Koruma Partisi İnsan Hakları Koruma Partisi Bağımsız Samoa Devleti'ndeki siyasi partilerden biridir. Partinin liderliği Tuila'epa Sailele Malielegaoi tarafından yürütülmektedir. 2001 parlamento seçiminde, parti 30 koltuk kazandı. Brezilya Komünist Partisi Brezilya Komünist Partisi () Brezilya'da faaliyet gösteren siyasi partidir. 23 Haziran 1988'de Brezilya Yüksek Seçim Mahkemesinin kararıyla yasal parti olarak kabul edilmiştir. Şu anki başkanı Luciana de Oliveira Santos'tur. Partinin gençlik örgütü UJS ("União da Juventude Socialista") Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu üyesidir. PCdoB 18 Şubat 1962 tarihinde Brazilyalı Komünist Parti ("Partido Comunista Brasileiro - PCB") saflarından bu partiyi revizyonist olmakla suçlayarak ayrılan yaklaşık yüz kişi tarafından kuruldu. Parti Maoizm'den açıkça etkileler taşıyan bildirisinde ve Nikita Kruşçev'e karşı tavır alan ilk hükümet dışı komünist parti oldu. Yayın organı olarak "A Classe Operária" (Çalışan Sınıf) dergisini yayınlamaya başladı. 27 Temmuz 1963'te parti Nikita Kruşçev'e yönelik Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin 20. Kongresi'nde aldığı kararları eleştiren bir açık mektup yayınladı. 31 Mart 1964'te Brezilya devlet başkanı João Goulart'nın ABD destekli bir askeri darbeyle devrilmesiyle başlayan yirmi yıllık askeri diktatörlük döneminde parti demokrasiye dönüşü savundu. Bütün siyasi partilerin yasaklandığı ve yoğun insan hakları ihlallerinin gündeme geldiği darbe döneminde PCdoB en önemli yeraltı direniş örgütlerinden biri haline geldi. Üniversite çevresindeki faaliyetleri sayesinde parti giderek büyüdü. Bu arada hükümet karşıtı grupların üyeleri ve liderleri düzenli olarak askerler tarafından öldürülüyordu. 1972 yılında ordu, hava kuvvetleri ve polis komünist liderlerin gizlendiğinden şüphelendikleri güney Pará'da bulunan Marabá kentine yönelik geniş bir saldırı düzenlediler. PCdoB direnişçi hareketler tarafından örgütlenen ve ismini yakınlarda bulunan bir ırmaktan alan Araguaia Gerillaları hareketine katılmıştı. Hükümet basın organlarına bu örgütle ilgili haber vermeyi yasaklamıştı. Gerilla hareketi 1975 yılında yenildi. Demokratikleşme sürecine başlamış olan askeri hükümet 28 Ağustos 1979'da aralarında PCdoB'un kurularının da bulunduğu siyasi tutukluları da kapsayan bir genel af ilan etti. Aynı yıl parti gazetesi "Tribuna Operária"'yı yayınlamaya başladığını duyurdu. 1984 başlarında solcu önderlik doğrudan başkanlık seçimleri talep eden "Diretas Já" kampanyasını başlattılar. Üç ay gibi bir süre içinde 8 milyon Brezilyalı hükümet karşıtı politik gösterilere katıldı. Seçim talebi kabul edilmediyse de askeri rejim giderek çözülmeye başladı. Bir yıl sonra PCdoB Sosyalist Gençlik Birliği'ni ("União da Juventude Socialista") kurdu. 23 Mayıs 1985'te kampanyanın 8 ay sonrasında senato Tancredo Neves'i başkan olarak seçti. Bu askeri idarenin sonu oldu. PCdoB ve diğer solcu partiler yeniden yasallaştılar. Partinin beş temsilcisi 1988 Anayasası'nı hazırlayacak olan Anayasal Komisyona seçildi. 1989'da 29 yıl sonra yapılan ilk başkanlık seçimlerinde Brezilya İşçi Partisi'nden ("Partido dos Trabalhadores - PT") Luiz Inácio Lula da Silva PCdoB ile ittifak yaparak oyların %47'sini elde etti. Bu koalisyon 1994, 1998 ve 2002 seçimlerinde tekrarlandı. Şubat 1992'de partinin 8. Kongresi "O Socialismo Vive!" (Sosyalizm Yaşıyor) sloganı ile yapıldı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra dünya üzerindeki birçok komünist partiyi etkisi altına alan program dönüşümleri ve isim değişimleri dalgası PCdoB'yi etkilemedi. Aynı yılın Eylül ayında PCdoB başkan Fernando Collor de Mello'yu yolsuzlukla suçlayan ilk parti oldu. Collor 29 Aralık'ta görevinden ayrılmak zorunda kaldı. 1990'larda PCdoB Fernando Henrique Cardoso'nun neoliberal politikalarının başlıca karşıtı haline geldi. 6 Ekim 2002'deki genel seçimlerde parti 1 967 833 oy aldı (2.2%) ve Temsilciler Meclisi'nde 513 sandalyenin 12 tanesini elde etti. Ancak Senato'ya giremedi. 1 Ekim 2006 seçimlerinde de parti parlamentoda 13 sandalye kazandı. Günümüzde PCdoB Ocak 2003'ten bu yana iktidarda bulunan Luiz Inácio Lula da Silva'nın Brezilya İşçi Partisi yönetimindeki koalisyon hükümetinin parçasıdır. Şili Komünist Partisi Şili Komünist Partisi (), Şili'de komünist bir siyasi partidir. Parti, 1922 yılında Luis Emilio Recabarren tarafından kuruldu. Günümüzde, parti liderliğini Guillermo Tellier üstlenmektedir. Parti, "El Siglo" yayınını yayınlamaktadır. Juventudes Comunistas, partinin gençlik koludur. Venezuela Komünist Partisi Venezuela Komünist Partisi ("Partido Comunista de Venezuela"), Venezuela'da marksist-leninist dünya görüşünü esas alan bir siyasi partidir. Komünist Enternasyonal'in seksiyonu olarak 1931 yılında kurulmuştur. Partinin genel sekreteri Oscar Figuera'dır. 1990'lara kadar ülkedeki başlıca sol güçtü. 1931 yılında Juan Vicente Gómez diktatörlüğü döneminde bir yeraltı örgütlenmesi olarak kuruldu. Başlangıçta Komünist Enternasyonal'in Venezuelalı üyesi olan Juan Bautista Fuenmayor tarafından yönetildi. 1945 yılına kadar yasa dışı bir örgüt olarak kaldı. 1960'larda Rómulo Betancourt'un başkanlığı döneminde yeniden yasadışı ilan edildi. 1960'larda Küba Devrimi ve Che Guevara'dan esinlenerek hükümete karşı gerilla savaşı başlattı. İçinde gerilla taktiklerinin kullanılmasını kabul etmeyenler 1971 yılında ayrılarak Sosyalizme Doğru Hareket'i (MAS) kurdular. 1993 Başkanlık Seçimlerinde Parti, Hugo Chavez'i ve onun "Beşinci Cumhuriyet Hareketi"'ni destekledi. Bundan sonraki dönemlerde partinin Chavez'e desteği sürmüştür. 1998 devlet başkanlığı seçimlerinde parti 81.979 (%1.25) oy almıştır. 2006 devlet başkanlığı seçimlerinde parti 342.227 (%2.9) oy almıştır. 2012 seçimlerinde ise oy oranı %3.28 olmuştur. Chavez yanlısı koalisyondaki en büyük ikinci partidir. Parti küçük olmasına rağmen hükümetteki Chavez yanlısı koalisyonun aktif bir parçası olarak öne çıkmaktadır. "Debate Abierto" (Açık Tartışma)ve "Tribuna Popular" (Halkın Kürsüsü) partinin yayın organlarıdır. "Juventud Comunista de Venezuela" partinin gençlik koludur. Hindistan Halk Partisi Hindistan Halk Partisi, () Hindistan'da milliyetçi bir siyasi partidir. 1980 yılında kurulmuştur. Partinin yönetimi Amit Shah tarafından yürütülmektedir. Bharatiya Janata Yuva Morcha, partinin gençlik koludur. Telugu Desam Party Telugu Desam Party (Telugu Bölgesi Partisi), kısaltılımışı TDP Andhra Pradesh'daki (Hindistan) siyasi partilerden biridir. Parti, 1982 yılında N.T. Rama Rao tarafından kuruldu. Partinin lideri N. Chandrababu Naidu'dur. Telugu Yuvatha, partinin gençlik koludur. All India Anna Dravida Munnetra Kazhagam All India Anna Dravida Munnetra Kazhagam (AIADMK) (çev. Tüm Hindistan Anna Dravidian İlerleme Federasyonu) Hindistan'da Tamil Nadu ve Puducherry eyaletlerinde bulunan bir siyasi partidir. Şu anda Tamil Nadu'da iktidarda bulunmaktadır ve Hindistan Parlamentosu'ndaki üçüncü en büyük partidir. 17 Ekim 1972 tarihinde M. G. Ramachandran (halka MGR olarak bilinir) tarafından Dravida Munnetra Kazhagam'ın (DMK) ayrı bir grup olarak kuruldu. 1989'dan 2016'ya kadar AIADMK, Tamil Nadu
Başbakanı olarak çeşitli vesilelerle görev yapan Jayalalithaa tarafından yönetildi. Parti, Tamil Nadu Yasama Meclisi'nde yedi kez çoğunluk kazandı ve böylece eyaletin tarihindeki en başarılı siyasi hareket oldu. Parti merkezi 1986 yılında MGR'ın karısı Janaki Ramachandran tarafından partiye bağışlanan Royapettah, Chennai, Tamil Nadu'da bulunuyor. Janata Dal (United) Janata Dal (United) Hindistan'da Bihar ve Cakhand olmak üzere siyasi varlığı olan merkez sol bir siyasi partidir. 30 Ekim 2003 tarihinde Lokşakti Partisi ve Samta Partisi arasındaki Şarad Yadav grubunun birleşmesiyle kuruldu. Hindistan Ulusal Kongresi Hindistan Ulusal Kongresi () Hindistan'da bulunan bir siyasi partidir. Parti, 1885 yılında A.O. Hume tarafından kurulmuştur. Partinin liderliği 2006 yılı itibarıyla Sonia Gandhi tarafından yürütülmektedir. Parti'nin "Congress Sandesh" isimli bir yayın organı bulunmaktadır. Hindistan Gençlik Kongresi (Indian Youth Congress) ise partinin gençlik koludur. Devrimci Sosyalist Parti (Hindistan) Devrimci Sosyalist Partisi (), Hindistan'da 1940 yılında kurulmuş komünist bir siyasi partidir. "Revolutionary Youth Front", partinin gençlik koludur. Hindistan Komünist Partisi Hindistan Komünist Partisi (CPI) ("Bhāratīya Kamyunisṭ Pārṭī") Hindistan'daki komünist bir siyasi partidir. 26 Aralık 1925 tarihinde kuruldu. Hindistan Komünist Hareketi'nde, Hindistan Komünist Partisi'nin tam olarak ne zaman kurulduğuna dair farklı görüşler bulunmaktadır. Ancak, CPI tarafından kuruluş günü olarak belirlenen tarih 26 Aralık 1925'dir. Ancak, CPI'den ayrılan Hindistan Komünist Partisi (Marksist), 1920'de kurulduğunu kabul etmektedir. Hindistan Komünist Partisi (Marksist) Hindistan Komünist Partisi (Marksist) (kısaltılmışı CPI (M) veya BGBM) Hindistan'da komünist bir siyasi partidir. Parti, 1964'te Hindistan Komünist Partisi'ndeki bir ayrıklıktan çıktı. CPI (M), 31 Ekim-7 Kasım 1964 tarihleri arasında Kalküta'ta düzenlenen Hindistan Komünist Partisi'nin Yedinci Kongresinde kuruldu. CPI (M) Kerala, Batı Bengal ve Tripura eyaletlerinde yoğunlaşmıştır. 2016'dan itibaren, CPI (M), Tripura ve Kerala'daki eyalet hükümetlerine liderlik etmektedir. Aynı zamanda Batı Bengal Sol Cephesini yönlendirir. 2014 yılı itibarıyla, CPI (M) 10.48.678 üyesi olduğunu iddia etti. Partinin en üst organı politbürodür. Batı Bengal Sosyalist Partisi West Bengal Socialist Party Hindistan'da sosyalist bir siyasi partidir. Partinin liderliği Kiranmoy Nanda tarafından yürütülmektedir. İstiklâl Partisi İstiklâl Partisi (, "Ḥizb Al-Istiqlāl"; ), Fas'ta muhafazakâr ve monarşi yanlısı bir siyasi partidir. Demokratik Birliği - Emek Partisi Hareketi Ligue Démocratique-Mouvement pour le Parti du Travail Senegal'de sosyalist bir siyasi partidir. Parti, 1975 yılında kurulmuştur. Partinin Genel Sekreter Abdoulaye Bathily tarafından yürütülmektedir. Mouvement de Jeunesse Démocratique, partinin gençlik koludur. Parti 2001 parlamento seçimine katıldı İstiklal ve Emek Partisi İstiklal ve Emek Partisi ("Parti de l'Indépendence et du Travail") Senegal'de komünist bir siyasi partidir. Parti, 1957 yılında kurulmuştur. Partinin Genel Sekreter Amath Dansokho tarafından yürütülmektedir. Parti, Daan Doole yayınını yayınlamaktadır. Union de la Jeunesse Démocratique Alboury Ndiaye , partinin gençlik koludur. 2001 parlamento seçiminde, parti 1 koltuk kazandı. Avusturya Komünist Partisi Avusturya Komünist Partisi (Almanca: "Kommunistische Partei Österreichs"), Avusturya'da komünist bir siyasî partidir. Parti, 1918 yılında kurulmuştur. 2006 Millî Meclis Seçiminde 47.578 oy alan (1.01%) parti, parlamentoda herhangi bir koltuk kazanamamıştır. Partinin genel başkanları Melina Klaus ve Mirko Messner'dir. Avusturya Komünist Partisi'nin Alman-Avusturya Komünist Partisi adı altında kuruluşu 3 Kasım 1918’de Sovyet Ekim Devrimi’nden sonra gerçekleşti. Kuruluş konferansı Viyana Favoriten’de yapıldı. Komünist partinin ilk dönemi farklı ve kısmen birbiriyle çatışma halinde bulunan gruplardan oluşuyordu: Elfriede Friedländer çevresindeki grup, Franz Koritschoner çevresindeki sol sosyal-demokratlar, I. Dünya Savaşı sırasında Avusturya Sosyaldemokrat Partisi'nden (SPÖ) uzaklaştırılan gençlik derneği üyeleri ve daha sonraları aralarında Karl Tomann ve Johann Koplenig’in de bulunduğu Sovyetler Birliği’nden geri dönen eski savaş tutukluları. Partinin ilk eylemi 12 Kasım’da cumhuriyetin ilanı nedeniyle yapılan kitlesel gösteri sırasında yapıldı. Parlamentonun önüne üzerinde “yaşasın sosyalist cumhuriyet!” yazılı bir pankart asan komünistler, ayrıca parlamentonun girişinde asılı bulunan kırmızı-beyaz-kırmızı çizgili Avusturya bayrağını indirerek, bayrağın ortasındaki beyaz şeridi çıkarttılar ve kırmızı şeritlerin uçlarını birbirine bağladılar. Böylece kendilerine göre yeni cumhuriyetin bayrağının hangi renkte olması gerektiğini gösterdiler. Avusturya’da konseylerin (sovyetlerin) oluşması Almanya’nın ve Rusya’nın aksine sadece büyük kentlerle sınırlı kaldı. Ayrıca kurulan Kızıl Muhafızlar kısa süre sonra sosyal-demokrat güvenlik birlikleri içinde eridiler. 12 Kasım 1918’de komünistler tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi birkaç saat içinde bastırıldı. Birinci Cumhuriyet döneminde KPÖ sosyal-demokrasiden kopan Josef Frey çevresinde örgütlenen geniş Yeni Sol grubunun 1921’deki katılımına karşın fraksiyon kavgaları nedeniyle etkisiz kaldı. Ulusal parlamentoya giremedi. Ancak Aşağı Avusturya, Yukarı Avusturya, Salzburg ve Steiermark’ta yerel parlamentolara katılabildi. Bununla birlikte KPÖ işsizler hareketinde ve yaklaşan faşizme karşı önemli bir rol oynadı. 1933 yılında KPÖ Engelbert Dollfuß’un yönetimindeki Avusturya Faşizmi tarafından yasaklandı ve çalışmalarını yasadışı olarak sürdürmeye başladı. Zaten parti 1920’lerden beri yeraltı çalışmasına hazırlanıyordu. Sosyal-demokrat partinin de yasaklanmasıyla birçok eski SPÖ taraftarı yeraltında KPÖ ile birlikte çalışmaya başladılar. KPÖ 12 Şubat 1934’te Sosyal demokratlara yakın "Republikanischer Schutzbund"’un (Cumhuriyetçi Savunma Birliği) faşizme karşı başlattığı işçi ayaklanmasına aktif bir şekilde katıldı. Ancak ayaklanma başarısız oldu. 1920’li yıllardan itibaren dünya komünist hareketinde hakim olan sosyal-demokrasinin sosyal faşizm olduğu yolundaki tespitlerden vazgeçen KPÖ, Komintern’in 1935’teki 7. kongresindeki temel ilkeleri benimsedi ve kapılarını hayal kırıklığına uğramış sosyal-demokratlara açtı. Şubat ayaklanmasının bastırılmasından sonra kısa süre içinde KPÖ’nün üye sayısı 4.000’den 16.000’e yükseldi. 1930’lu yılların sonlarında KPÖ’nün önemli isimlerinden Alfred Klahr tarafından Alman ulusundan bağımsız bir Avusturya ulusu bulunduğuna dair ilk teorik yaklaşım ortaya atıldı. O zamana kadar birçok sosyal-demokrat için de Alman ulusuna dahil olmak normal kabul ediliyordu. Bu yüzden 1938 yılında Avusturya’nın Hitler Almanya’sı tarafından ilhak edilmesine karşı KPÖ tarihi “Avusturya Halkına!” başlıklı çağrıyla karşı koydu ve birçok siyasi partinin aksine bağımsız bir Avusturya’yı savundu. Nazizm döneminde KPÖ Avusturya direnişinde önemli bir rol oynadı. Komünistler kısmen Hristiyan demokratlar, Katolikler ve Köylüler gibi eski politik rakipleriyle birlikte mücadele verdiler. Direniş sırasında 2.000’den fazla komünist yaşamını yitirdi. Avusturya Cumhuriyeti’nin yeniden kuruluşundan sonra KPÖ Sovyet işgal yönetiminin de desteğiyle ulusal bir öneme kavuştu. Karl Renner’in kurduğu ilk hükümette 10 sosyalist ve 9 hıristiyan sosyal bakanın yanında, 7 tane de komünist bakan görev yaptı. Johann Koplenig yardımcı şansölye, Franz Honner içişleri bakanı ve Ernst Fischer de eğitim bakanı oldu. Ülkenin yeniden kuruluş yıllarında KPÖ “kapitalist yeniden kuruluşa” karşı çıktı ve Marshall Planı’nı reddetti. 25 Kasım 1945’te yapılan ilk serbest genel seçimde sadece 174.257 oy (% 5,42) alan KPÖ sadece 4 üyeyle parlamentoda temsil hakkı kazandı. Bununla birlikte kimi sanayi ve maden bölgelerinde (Grünbach ve Hüttenberg gibi) KPÖ % 30’dan daha yüksek oy aldı. Karintiya’nın Sloven bölgesinde de yüksek oylara ulaştı. Slovenlerin çoğunlukta olduğu Zell bölgesinde parti % 54,8 oy aldı. Ancak bu pozisyonunu Tito Yugoslavya’sının Sovyetler Birliği ile ilişkilerini kesmesinden sonra sürdüremedi. Buna karşın Leopold Figl’ın kurduğu hükümet KPÖ’ye bir bakanlık önerdi. Karl Altmann enerji bakanı oldu. Soğuk Savaş’ın başlaması ve Marshall Planı görüşmeleri sonucu 1947’de Altmann bakanlıktan istifa etti ve KPÖ muhalefet partisi haline geldi. 1949 yılındaki genel seçimlerde sosyal-demokratlardan ayrılan Erwin Scharf’ın Sosyalist İşçi Partisi (SAP) ile seçim ittifakı yapan KPÖ 213.066 oy alarak oyların % 5,08’ini elde etti ve 5 sandalye kazandı. Scharf böylece yeniden parlamentoya girdi. 1953 Şubat seçimlerinde de parti Halk Muhalefeti (VO) adıyla 228.159 oy (% 5,28) elde etti ve parlamentoda 4 sandalye kazandı. 26 Eylül-6 Ekim 1950 tarihinde ücret artışlarının iki katı fiyat artışı öngören bir tasarıya karşı büyük bir grev hareketi başladı. Amerikan işgal bölgesinde başlayan grev daha sonra Sovyet işgal bölgesinde ağırlık kazandı. 4 Ekim’de girişilen genel grev başarısız oldu. Sosyalist partiye yakın duran sendika konfederasyonu ÖGB greve karşı çıktı. İnşaat ve Ağaç İşleri Sendikası’nın başkanı Franz Olah’ın örgütlediği grupların uyguladığı terör üzerinde grev sona erdi. KPÖ bu grevde yönetici rol oynadı. İktidarda bulunan Hıristiyan demokrat ÖVP ve sosyal demokrat SPÖ koalisyonunun temsilcileri grevi “halk demokrasisi kurmak yolunda bir darbe girişimi” olarak adlandırdılar. Komünistler bu suçlamaları reddettiler. Aslında komünistlerin ulaşmak istedikleri, burjuva-demokratik sistemi bu grev yoluyla istikrarsızlaştırarak yeniden politik önem kazanmaktı. İktidarı hedefleyip hedeflemedikleri günümüzde halen tartışmalıdır. Sendikanın şiddeti kadar Prag darbesinin hemen sonrasındaki greve karşı hükümetin antikomünist propagandasının da grevin yenilgisinde etkisi oldu. Amerikalılarla çatışma yaşamak isteme
yen Sovyet işgal bölgesi yönetimi de grevcilerin beklentilerinin aksine, greve karşı mesafeli durdular. Moskova’daki gizli dosyaların kısa süre önce yayınlanmasından sonra KPÖ ile Moskova’daki politbüro arasında yakın ilişki olduğu ortaya çıktı. Partinin lideri Johann Koplenig’in Stalin’le düzenli ilişkisi vardı. Sovyetler’in Avusturya ile ilgili planları ve ayrıca Sovyetler’in böyle bir planı olmamasına karşın, Almanya gibi Avusturya’nın da bölünmesi planı parti içinde tartışıldı, ancak parti tarafından bu proje reddedildi. Böyle bir bölünme Avusturya’nın bir kısmının NATO üyesi olması, Batı Almanya ve İtalya ile bağlantı kurması demekti. Bununla birlikte tarafsız bir Avusturya İsviçre’yle birlikte İtalya ve Avusturya arasında bağımsız bir hat çizecekti. Böylece KPÖ Sovyetler tarafından bağımsızlığın koşulu olarak öne sürülen tarafsızlık politikasından yana tavır aldı. 15 Mayıs 1955’te imzalanan ve bağımsız Avusturya Cumhuriyeti’nin yeniden kuruluşunu sağlayan devlet sözleşmesi ve 26 Ekim 1955’te parlamentoda bugünkü ]]FPÖ]]’nün öncüsü olan VdU'ya karşı ÖVP, SPÖ ve KPÖ tarafından sağlanan tarafsızlık kararı mücadelesinde KPÖ aktif bir rol oynadı. Soğuk Savaş’ın doruğuna varmasından sonra KPÖ tarafsızlık politikası yüzünden diğer partiler tarafından vatana ihanetle suçlandı. Savaş sonrası hızlı ekonomik kalkınma boyunca ve 1955’te işgal döneminin sona ererek İkinci Cumhuriyet’in ilanından sonra KPÖ etkisini yitirmeye başladı. Bu dönemde KPÖ de dünya komünist hareketinin genelinde olduğu gibi Stalin yönelimli bir Marksizm-Leninizm anlayışını savunuyordu. Ancak SBKP’nin 20. Kongresi’nde Kruşçev’in başlattığı Stalin karşıtı yönelim KPÖ’de de karşılık buldu. Parti Stalinizm’den uzaklaştı. Ancak stalinizmin ve buna bağlı sorunların derinlemesine analizine ancak reel sosyalizmin yıkılmasından sonra, 1990’lı yıllardan sonra başlandı. Daha 1956’da Macaristan’daki ayaklanmanın öncesinde partinin izlediği çizgi KPÖ’yü gerek yerel seçimlerde (Salzburg 1954) gerekse Viyana’daki oy artışına karşın diğer eyaletlerdeki ağır kayıpların yaşandığı 1956 Mayıs genel seçimlerinde başarısızlığa götürdü. Seçimlerin sonunda SAP ve KPÖ birleşti. Bu dönemde Macaristan’daki ayaklanmayla da bağlantılı olarak partiden kopuşlar başladı. Parti kimi önemli isimlerini kaybetti. Mayıs 1959 seçimlerinde de KPÖ 142.578 oyla (% 3,27) parlamentonun dışında kaldı. 1965 yılında yapılan 19. Kongre’de Franz Muhri partinin yeni başkanı seçildi ve parti Avrupa Komünizmi’ne yöneldi. Gerek bu yönelim, gerekse de partinin 1966 genel seçimlerinde SPÖ yararına seçimlerde aday göstermemesi parti içinde önemli tartışmalara neden oldu. Bu tartışmalar SSCB’nin 1968’de Çekoslovakya’ya askeri müdahalesiyle daha da şiddetlendi. KPÖ önceleri Çekoslovakya müdahalesini eleştirirken, 1971’de görüşlerini değiştirerek Sovyet çizgisini savunmaya başladı. Bu çizgiyi eleştiren eski eğitim bakanı Ernst Fischer partiden uzaklaştırıldı ve ancak 1998’de itibarı iade edildi. Ancak parti içi tartışmaların tek kaynağı Sovyet politikasına yönelik tutum değildi. Avusturya’daki ekonomik ilişkilere ve politikalara yönelik tahmin ve strateji sorunları ile sosyal-demokrasiyle ilişkiler sorunu da bu tartışmalarda önemli bir yer tutuyordu. Hızla üye kaybeden partinin üye sayısı savaşın hemen sonrasında 150.000 iken 1965’te 36.400’e, 1974’te 20.000’e ve günümüzde de 2.500’e indi. 1990 Ocak ayında partiyi yenilemek ve hataları ortaya koymak adına Walter Silbermayr ve Susanne Sohn partinin başına geçirildi. Bu ikilinin 1990 genel seçimlerinde sol bir seçim ittifakı kurma çabası başarısız oldu. Parti üyelerinin üçte birini kaybetti. Seçimlerin sonrasında Silbermayr ve Sohn çevresinde bulunan merkez komite üyeleri partinin dağıtılmasını ve partinin “çoğulcu bir sol” harekete dönüşmesini savundular. Ancak bu çizgileri parti içinde karşılık bulmayınca Mart 1991’de görevlerinden çekildiler. Bu dönemde Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Birliği karşıtı politika yapan parti, 1990’ların başlarında Avusturya’nın Avrupa Birliği’ne katılımını sıklıkla Hitler Almanyası’nın Avusturya’yı ilhak etmesiyle karşılaştırdılar. Bununla birlikte KPÖ bugün Avrupa Birliği Anayasası’na karşı bir çizgi izlese de, birlikten çıkmayı öncelikli bir hedef olarak görmemekte, uzun vadeli bir seçenek olarak kabul etmektedir. Ayrıca globalleşme karşıtı hareketin bir parçası ve feminist bir parti olarak KPÖ 2004 Avrupa Birliği seçimlerinde LINKE listesiyle birlikte Avrupa Sol Partisi’nin bir parçası olarak aday çıkartmıştır. Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin yıkılışından sonra Sosyalist Birlik Partisi’ne (SED) ama aynı zamanda da KPÖ’ye ait olan Novum ihracat şirketinin mal varlığı dava konusu oldu. Bu şirketten elde edilen gelirler KPÖ’nün başlıca mali kaynağıydı. Alman mahkemesinin şirketin mal varlığının SED’e ait olduğuna dair verdiği karar sonucu KPÖ şirketteki malvarlığının tümümü yitirdi. Böylece partide bir mali kriz baş gösterdi. Parti ücretli çalışan tüm elemanlarını işten çıkarttı ve haftalık yayın organı Volksstimme’yi kapattı. Partinin faaliyetlerine devam etmesi komünistlerin gönüllü faaliyetine bağlı hale geldi. Ayrıca 2003 yılına kadar her yıl geleneksel olarak Viyana Prater’de düzenlenen Volksstimme Festivali de 2004 yılında düzenlenemedi. Mali sorunlarına çözüm arayışı içindeki Walter Baier yönetimindeki parti yönetimi partiye ait olan, ancak 1990 yılında anarşist gruplarca işgal edilerek bir kültür merkezi haline getirilmiş olan partinin eski merkez binası olan Ernst Kirchweger Haus (EKH) binasını 600.000 Euro’ya sattı. Binayı satın alanlar çok kısa bir süre sonra binayı 1,7 Milyon Euro’ya Viyana Belediyesi’ne devretti. Partinin sol bir kültür merkezinin bulunduğu binayı, binayı kullananlarla görüşmeden ve hatta parti içinde de konuyu tartışmadan satması ülke içinde ve dışındaki sol çevrelerde yoğun bir eleştiriye neden oldu. KPÖ özellikle binanın satılmaması için bütün olasılıkları denememekle eleştirildi. Ayrıca parti yönetimi, binanın satıldığı kişilerin 1970’li yıllarda Neonazi grubu "Aktion Neue Rechte" üyesi olduklarını bildikleri halde satışı gerçekleştirmekle suçlandı. Parti yönetimi binayı satın alanların Neonazi olduklarını bilmediklerini duyurdu. Bu gelişmeler üzerine EKH yanlıları, Ocak 2005’te parti çalışanlarının arabalarına, evlerine ve parti merkez binasına yönelik şiddet eylemlerinde bulundular. 1994 yılından itibaren parti içinde partinin başında bulunan Walter Baier çevresiyle ile esas olarak nVs (neue Volksstimme) dergisi çevresinde birleşen muhalefet grubu arasında bir çatışma ortaya çıktı. Muhalefet Baier ekibini revizyonizm ve marksizme ihanetle suçlarken, Baier ekibi de muhalefeti stalinist eğilimler taşımakla suçladı. 2000 yılı yazında parti yönetiminden 12 üye yaklaşan parti kongresi için kurulan siyasi platforma karşı tavır aldılar. Onlara göre platform partinin çoğulcu sol adına nesnel olarak dağılmasına eğilimliydi ve Avusturya ve Avrupa’nın ekonomik ve politik ilişkilerini yeterince tahlil edemiyorlardı. Bu 12 üye merkez yönetimin siyasi platformuna karşıt tezler içeren bir bildiri sundular. Kongre platform kararı vermedi ve geniş bir program tartışması açılmasına karar verdi. Ancak bu tartışma parti içi çatışmalar nedeniyle yapılamadı. Nisan 2001’de merkez yönetimin internette açılan tartışma forumunu kendilerine yönelik yoğun saldırılar yüzünden kapatması üzerine çatışma keskinleşti. 2002 Ocak ayında Attersee-Çevresi’nin partinin yeniden yapılandırılmasına yönelik bir konsepti yayınlandı. Bu konsept çeşitli parti çalışanlarının görevden alınmasını ve görece Ortodoks-marksist bir çizgiyi savunuyordu. Bunun üzerine partinin ücretli aygıtına dayanan parti yönetimi, parti basını üzerinden “fraksiyonculuk” suçlamasını ön plana çıkarttı. 2002 Mayıs ayında bir grup parti üyesi yayınladıkları açık mektupla Walter Baier’ın istifasını istediler. Gelişmeler üzerine merkez yönetim 32. Parti Kongresi’nin 2002 yılı sonunda yapılmasına karar verdiyse de, genel seçimlerin öne alınması sonucu kongre 2003 başına ertelendi. Kongrede birinde içerikle ilgili, diğerinde kişisel soruların ele alındığı iki oturum düzenledi. İlk oturumda 27 Nisan 2003’te uzlaşma olarak Manfred Groß’un “KPÖ neyi savunuyor?” başlıklı metni üzerinde anlaşma sağlandı. 1997 yılında açıklanan kadın programının geçersiz ilan edilmesi önerisi çoğunluk tarafından reddedildi. Yine kongre katılımcıları stalinizmin reddedilmesini kabul etti. Partinin Avrupa Birliği’ne yönelik eleştirel tutumu güçlendirilirken sadece Birlik’ten çıkılmasına yönelik talepte bulunmak indirgemeci bulunarak reddedildi. İkinci oturumda Walter Baier’ın karşısında KPÖ Tirol eyalet başkanı Manfred Eber ve kadın eşbaşkan Heidemarie Ambrosch’un yerine KPÖ Tirol çalışanı Petra Stöckl aday oldu. Baier 204’e karşı 183 oyla Eber’i geri bırakırken, Stöckl 197’ye karşı 188 oyla Ambrosch’a karşı üstünlük sağladı. Böylece partinin iki eşbaşkanı karşıt gruplardan seçilmiş oldu. Şiddetlenen çatışma sonucu merkez yönetimde bulunan 4 Baier karşıtı görevlerinden ayrıldılar. Buna karşın kadın toplantısının önerisi üzerine Margit Kain istifa eden Stöckl’ın yerine eşbaşkan olarak atandı. Çatışma 2004 yılında parti konferansında Avrupa Sol Partisi’ne katılım kararı alınmasıyla keskinleşti. Buna karşın KPÖ AB’den çıkma seçeneğini tümüyle dışarıda bırakmıyordu. Aralık 2004’te yapılan 33. Kongre’de kurulan platformda bu seçenek dile getirildi. Parti AB parlamentosu seçimlerine LINKE Liste (Sol Liste) ittifakı çerçevesinde Leo Gabriel’i ilk aday göstererek katıldı. Gabriel haftalık "Profil" dergisinde dayanışmacı bir Avrupa istediğini, ama sosyalist bir Avrupa istemediğini söyleyerek sosyalizm aleyhinde açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalar parti muhalefeti içinde öfkeli eleştirilere neden oldu. Birçok parti örgütü seçim çalışmalarını boykot etti. Seçim sonuçları 19.530 oyla (% 0,77) yüzdelik oran olarak 1999’daki KPÖ oylarının (20.497 oy, % 0,73)biraz üzerindeydi. Aynı zamanda çatışmalar son kongrede kurulan program komisyonu içinde Walter Baier taraftar
larının azınlığa düşmesiyle keskinleşti. Komisyon Baier taraftarları tarafından boykot edildi, bu komisyonun program taslağı merkez yönetimin geri kalanı tarafından reddedildi ve parti basınında yayınlanmadı. 2004 Nisan ayında parti içindeki ortodoks çevre tarafından "Kommunistische Initiative" (Komünist İnisiyatif) kuruldu ve Otto Bruckner, Gerhard Bruny ve Werner G. Murgg hareketin sözcüsü olarak seçildi. Bu grup 2004 Haziran’ında KPÖ yönetim üyelerini marksizme ihanetle suçlayan bir mektup yayınladılar. Bununla birlikte muhalefet bir bütünlük oluşturmuyordu. Farklı nedenlerle bir araya gelen üye ve sempatizanlardan oluşuyordu. Yeni bir kongre için parti yönetimi üzerindeki baskı üzerine yönetim 11 ve 12 Aralık 2004’te 33. Parti Kongresi’ni delege kongresi olarak Linz-Ebelsberg’te toplanmaya çağırdı. Ancak bu çağrı 32. Kongre kararlarıyla çelişiyordu. 32. Kongre bir delege kongresi değil, bir üye kongresiydi ve bu kongrenin kararları 33. Kongre’nin de bir üye kongresi olmasını ön görmüştü. Kongrenin KPÖ’nün en yüksek karar organı olması nedeniyle bir tüzük ihlali olduğunu savunan muhalefet, partinin böylesi durumlarda karar veren hakem komisyonunu göreve çağırdı. Ancak bu komisyon da, kongrenin kongre çağrısının biçimini belirleyemeyeceğine ve dolayısıyla bir tüzük ihlali bulunmadığına karar vermesine karşın, Ottakring ilçesi parti örgütü tüzüğe başvurarak kendi başlarına bir üye kongresi örgütlemeye çalıştılar. Ancak bu girişim parti yönetiminin mahkeme tehditleri sonucu iptal edildi. Delege kongresi 4-5 Aralık 2004’te 76 delegenin katılımıyla Ebelsberg’te toplandı. Kongre muhalefet, Tirol KPÖ ve yerel seçimlerde büyük bir başarı kazanan Graz ve Steiermark KPÖ tarafından boykot edildi. Kongrenin konuları AB anayasasının ve AB hizmetler yönergesinin reddedilmesi, kamu mülkiyetinin savunulması ve İkinci Cumhuriyet’in 50. yılı olan 2005 yılına yönelik faaliyetlerdi. Walter Baier karşıt hiçbir adayın katılmadığı seçimlerde % 89,4 oy alarak tekrar seçildi. Ayrıca parti tüzüğünde değişiklikler yapıldı. Parti içi çatışma sırasında muhalefetten pek çok kişi partiden çıkartıldı ve yönetimi antidemokratik davranmakla suçlayan birçok üye de partiden ayrıldı. 27 Şubat 2006’da Walter Baier 11 Mart 2006’dan itibaren parti başkanı görevinden ayrılacağını bildirdi. Her ne kadar Baier kendi politikasını savunduysa ve başarılı ilan ettiyse de bu istifanın merkezi KPÖ’nün girdiği krizin bir ifadesi olduğu dile getirildi. 11 Mart 2006’da merkez yönetim Melina Klaus ve Mirko Messner’i başkan seçti. 33. Kongre kararlarını kabul etmeyen Steiermark KPÖ o zamandan bu yana politikasını bağımsız bir şekilde belirlemektedir. Buna karşın kendisini KPÖ’nün bir parçası olarak görmektedir. Halen gerek Steiermark KPÖ gerekse de Salzburg KPÖ 33. Kongre temelinde oluşmuş olan merkez yönetime kendi temsilcilerini göndermeyi reddetmektedirler. Parti içinde ortaya çıkan "Kommunistische Initiative" grubu günümüzde tümüyle partiden uzaklaştırılmıştır ve yeni bir komünist parti hazırlığı yapmaktadır. KPÖ’nün komsomol örgütü "Kommunistische Jugend Österreichs" (Avusturya Komünist Gernçliği - KJÖ) de yeni bir gençlik örgütü kurmak isteyen parti yönetimiyle gergin bir ilişki sürdürmektedir. Üniversiteli komünistlerin organizasyonu "Kommunistische StudentInnen Verband" (Komünist Öğrenciler Birliği - KSV) da merkez partinin politikasına karşı bir çizgiyi savunmaktadır. Özellikle Mayıs 2007’de yapılan öğrenci derneği seçimleri öncesinde parti yönetiminin Viyana Üniversitesi’nde KSV’ya karşı ama yine KSV adını kullanan yeni bir öğrenci örgütü kurması (KSV-Lili) öğrenci örgütünün parti yönetimine ağır suçlamalarda bulunmasına neden olmuştur. KPÖ 1945'ten itibaren federal parlamentoda 1959'a, Salzburg eyalet parlamentosunda kesintilerle 1949'a, Aşağı Avusturya eyalet parlamentosunda 1959'a, Burgenland eyalet parlamentosunda 1956'ya, Viyana eyalet parlamentosunda 1969'a ve Karintiya ile Steiermark eyalet parlamentolarında 1970'e kadar temsil edildi. Yukarı Avusturya, Tirol ve Vorarlberg'te KPÖ eyalet parlamentolarına hiç giremedi. Federal parlamentonun ve eyalet parlamentolarının dışında kaldığından beri partinin çalışmalarında ağırlık işyerleri ve sendika çalışmalarına kaydı. Sürekli bir yerel politikayla KPÖ Steiermark'ta güçlendi ve Graz KPÖ yerel seçimlerde % 20,75'lik bir oya ulaşabildi. Bu seçimlerdeki başarı daha çok sevilen aday Ernest Kaltenegger'in etkisiyle gerçekleşti. Fakat Graz 2008 yılındaki Yerel İntihâbında, KPÖ oylarını ikiye bölündü. Sosyalist Sol Parti (Avusturya) Sozialistische Linkspartei Avusturya'da sosyalist bir siyasî partidir. Parti, 2000 yılında kurulmuştur. Partinin liderliği Sonja Grusch tarafından yürütülmektedir. Parti, "Vorwärts" yayınını yayınlamaktadır. 2002 parlamento seçiminde parti 3.906 oy aldı (%0,08). Ancak parti parlamentoda herhangi bir koltuk kazanamadı. Liberal Forum Liberal Forum (Almanca: 'Liberales Forum'; LİF) Avusturya'da liberal bir siyasî partidir. Parti, 1993 yılında Heide Schmidt tarafından kurulmuştur. Bu hareketin liderliği Angelika Mlinar tarafından yürütülmektedir. Darülfünunlarda, LİF'in öğrenciler organizasyonu "Liberales Studentinnen und Studenten Forum" (="Liberal Öğrenciler Forumu"). 2001 yılına kadar, forumun rengi açık maviydi. O zamandan beri partinin rengi sarıdır. 4 Şubat 1993 tarihinde Heide Schmidt'le dört diğer milletvekîller (Klara Motter, Friedhelm Frischenschlager, Hans Helmut Moser, Thomas Barmüller) Avusturya Özgürlük Partisi'nden ayrıldılar. Jörg Haider FPÖ lideri olduğundan itibaren Özgürlük Partisi liberal değil. Onun için, Bayan Schmidt klasik liberal bir hareket kurmak istedi. Başlangıçta yeni fırka çok başarılıydı. Mart ayında Aşağı Avusturya landtag seçimiydi. LİF % 5'e ulaştı. Dikkate değer çünkü bu zamanda partinin organizasyonu yoktu. Bundan başka, Aşağı Avusturya liberalizm'in en önemli kalelerinden birisi değildir. İntihap netâicine göre, Vorarlberg ve Viyana eyaletleri liberallerin siyasî kaleleri. Genellikle, Liberal Forum Millî Meclis Seçimlerinde Landtaglar Seçimlerinden daha oy alır. Bugün fırkanın organizasyonu sadece federal düzeyde var. Eyaletlerde, parti önemli değil. 2009 yılı, hürriyetperverler Yukarı Avusturya'da bazı şehirlerde seçim listesinde bulunurlar. LİF, "Liberales Innsbruck" adıyla bir liste ile İnnsbruck'ta da yerel politika yapar. 1993: 5 koltuk. 1994 Millî Meclis Seçiminde, parti 276 580 oy aldı (% 5,97), 11 koltuk. 1995 Millî Meclis Seçiminde, parti 267 026 oy aldı (% 5,51), 10 koltuk 1999 Millî Meclis Seçiminde, parti 168 612 oy aldı (% 3,65), hiçbir koltuk. 2002 Millî Meclis Seçiminde, parti 48 083 oy aldı (0.98%). Ancak parti parlamentoda herhangi bir koltuk kazanamadı. 2005 yılından beri fırka Avrupa Parlamentosu'nda 1 koltuğa sahiptir. 2006'dan 2008'e kadar, Millî Meclis'te Liberal Forum 1 koltuğa sahiptir. Liberaller 2008 Millî Meclis Seçimine girmeye karar verdiler. 25 Temmuz tarihinde Heide Schmidt'in LİF'in başbakan adayı olduğuna beyan ettiler. Hans-Peter Haselsteiner forumun iktisat uzmanıdır. 30 Temmuz'dan itibaren Rudolf Vouk LİF'in anayasa uzmanıdır. Bundan başka Karintiya'da liberallerin birinci adayıdır. Bay Rudolf Vouk azınlığı destekliyor. 31 Temmuz tarihinde yapılan seçim soruşturmasına göre, Liberal Forum %5'e ulaştı. Bu sonuçla liberaller Millî Meclise girebilir. Seçime katılabildiğinden önce LİF'e 2600 destekleme bildirimleri ("Unterstützungserklärungen") lazımdı. Liberaller hükümete girmek istiyor. Heide Schmidt'e göre, iki mümkün koalisyonlar siyah-yeşil-sarı (Jamaika koalisyonu) veya kırmızı-yeşil-sarı (trafik lambası koalisyonu). En nihayet, Liberal Forum Millî Meclis'e giremedi. Sadece %2,1 oy aldı. Fırka klasik liberaldir. İktisadî görüşlere göre, parti sağ-liberal, sosyal politikaya göre sol-liberaldir. Ecyad Kalesi Ecyad Kalesi, Mekke'de 1781 tarihinde yapılan, 2002 yılında Suudi Arabistan tarafından yıkılan Osmanlı kalesi. Ecyad Kalesi, Kabe'nin asi kabilelerden ve bedevilerden savunmasına yardımcı olmak üzere Türkler tarafından yapılmış, I. Dünya Savaşı'nda Türk Garnizonu olarak kullanılmıştır. Kabe'ye hakim bir tepede 23 dönümlük arazi üzerine inşa edilen kale Ocak 2002'de Suudi Arabistan hükümeti tarafından yerine otel yapılmak amacıyla yıkılmıştır. Ebrac el Beyt (Evin burcları) kuleleri adı verilen gökdelen oteller Fransız ACCOR grup tarafından işletilmektedir. Kalenin yıkılmasıyla Mekke'deki 500 yıllık Türk hakimiyetinden geriye Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid tarafından Kabe'nin etrafında inşa edilen revaklar dışında eser kalmadı. Olay tüm Dünya'da tepkiyle karşılandıysa da kalenin yıkılmasına engel olunamadı. İlkkurşun, Ödemiş İlkkurşun, İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı bir mahalle. Wii Wii, Nintendo firmasının geliştirdiği ve 17 Kasım 2006'da piyasaya sürmüş olduğu bir oyun konsoludur. Wii'nin en önemi parçası olan oyun kumandası (Wii Remote) harekete duyarlı sensörler içermekte ve bambaşka bir deneyim sunmaktadır. Cihaz power tuşuna basılı tutulduğunda tamamen kapatılabildiği gibi Wi/fi ayarları yapıldığı ve İnternet'e bağlandığı takdirde power tuşuna bir kere basıldığında "uyku" (sleep) moduna geçmektedir. Wii bu durumda iken eğer Wiiconnect açıksa açık haline göre %50 enerji, açık değilse %9 civarı enerji tüketmektedir. Bu sırada Wiiconnect24 sayesinde her zaman bağlantıda kalıp, bilgi aktarmaya devam etmektedir. Wii hafızasında kurulu gelen bazı kanallar: Bunlar da Wii'yi İnternet'e bağladığınızda Wii alışveriş kanalından indirebileceğiniz kanallar: Bu kanalların çoğu İnternet'e bağlı olan Wii'lerde kullanılabilir. Kanal sayısının ise ileride artması bekleniyor. Wii'nin yanında WiiSports adlı oyunu hediye verilmektedir. Bu oyununun içinde ise 5 adet spor aktivitesi yapmak mümkündür: Ayrıca ekstra kumanda ile birlikte Wii Play adlı oyun satılmaktadır. Bu oyunla beraber gelen mini oyunlar: Wii'ye dahil olan Mii karakter oluşturma özelliğidir. Mii ile birlikte oyunda kullanılacak karakter istenilen gibi tasarlanabilir. Karakterin kıyafeti
nin rengi, fiziksel özellikleri değiştirilebilir. Ayrıca karakter gözlükte takabilir. Oluşturulan karakterler cinsiyet, kıyafet rengi ve cinsiyet bakımından sıraya sokulabilir. Ayrıca istenilen karakterler favori olarak seçilir ve favori olarak seçilen karakterlerde sıraya sokulabilir. Nintendo, Wii'nin birçok özelliğinden bahsetti, Ancak bazıları basına yansıdı. Gerçi Bu raporlardan hiçbiri resmen Kabul edilmedi, bunlar genellikle bir aksesuar veya Nintendo GameCube mimarisinin gelişmiydi. Daha açık olarak, rapor analizleri gösterdi ki Wii GameCube'den yaklaşık 1.5 ila 2 kat daha güçlüdür. İşlemciler: Bellek: Yuvalar ve periferal kapabiliteler: Yaş sınırlamaları türleri: Depo: Video: Ses: Güç tüketimi: Wii Mini normal Wii'nin daha küçültülmüş bir halidir, ayrıca daha ucuzdur. Ancak internete bağlı değildir. Sadece oyun oynayabilir, Mii karakteri oluşturabilir ve dijital kılavuza bakabilirsiniz. Internet gerektiren özelliklerden faydalanamazsınız. Sadece kırmızı rengi bulunmaktadır, kumandası da aynı renktedir. SD kart slotu yoktur, USB sayısı 1'e düşürülmüştür. GameCube oyunlarını çalıştırmaz. Luis Monti Luis Fernando Monti (15 Ocak 1901 - 9 Eylül 1983), Arjantin asıllı İtalya millî futbol takımında da oynamış futbolcudur. İki farklı millî takımla FIFA Dünya Kupası finali oynayan tek futbolcudur. İlk olarak 1930 FIFA Dünya Kupası'nda Arjantin millî futbol takımı forması ile Uruguay'la final maçına çıkmış ve maçı Arjantin 4-2 kaybetmiştir. Dört yıl sonra bu sefer 1934 FIFA Dünya Kupası'nda İtalya forması ile Çekoslovakya'nın 2-1 mağlup edilmesinde rol sahibi olmuş ve kupayı kazanmıştır. Arjantin'de Boca Juniors forması ile tanınmış ve ilk olarak 1924 yılında Arjantin millî takımına çağrılmıştır. Bu ülke millî takımı ile aynı zamanda Copa America şampiyonluğu ve Olimpiyat Oyunları'nda gümüş madalya başarıları kazanmıştır. İtalyan vatandaşlığına geçmesi 1931 yılında Juventus'a transferinin sonucu olarak olmuştur. Orta sahada görev yapan oyuncu 1932 - 1935 yılları arasında bu takımda oldukça başarılı bir dönem geçirmiş ve dört kez üst üste şampiyonluk yaşamıştır. Millî takımlar kariyerinde Monti, Arjantin ile 1924 ile 1931 yılları arasında on altı kez millî olmuş ve 5 gol atmıştır. İtalya millî formasını ise 1932 - 1936 yılları arasında on sekiz kez giymiş ve 1 gol atmıştır. Mağlova Kemeri Mağlova Kemeri ya da Muallakkemer, Mimar Sinan tarafından 1554-1562 yılları arasında İstanbul'da, Alibey Deresi vadisi üzerinde yapılmış olan su kemeri. Bugün Sultangazi ilçesi sınırlarında bulunan Cebeci köyü yakınlarındadır. 1563 yılında selden zarar görmüşse de aynı yıl onarılarak eski haline getirilmiştir. Alibeyköy barajının göl suyu yapıtın dörtte birini kaplamaktadır. Kemer İstanbul'a su taşımaya devam etmektedir. Eser dünya su mimarisinin baş yapıtlarından biri olarak kabul edilir. 36 metre yüksekliğinde ve 257 metre uzunluğunda olan kemer, iki katlıdır. Kemerin alt katında 8 büyük üst katında 8 küçük gözü bulunmaktadır. Alt katında bulunan gözlerden 4 tanesi diğerlerine nazaran daha büyük yapılmıştır. Genişlikleri 18,4 metredir. Üst katındaki orta 4 gözün genişlikleri ise 13,4 metredir. 2005 yılında 20 TL değerinde 5.000 adet Mağlova Kemeri Hatıra Parası basılmıştır. Döner Kümbet Döner Kümbet, Kayseri'de 1276 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad'ın kızı Şah Cihan Hatun için yaptırılmıştır. Bu sebeple Şah Cihan Hatun Kümbeti olarak da bilinir. Döner Kümbet Talas yolu üzerinde bulunmaktadır. Sarımsı renkli kesme taştan, kara taban üzerine oturtulan kümbet, silindirik bir gövdeye sahiptir. Türbenin 12 yüzü de kabartma olara yapılmış bitkisel ve geometrik motiflerle süslüdür. Türbeye iki yönü dar bir merdivenden çıkılır. Kapı üzerinde bazı yerleri kırılmış insan başlı iki aslan kabartması bulunmaktadır. Döner Kümbet'in kitabesinde tarih yazmaz. Efsaneye göre bu kümbetin döndüğü söyleniyor.Bu kümbet 1980 yılında koruma altına alınmmıştır. Gövdenin etrafında, kaval silmelerin meydana getirdiği on iki sivri kemerden her birinin çevirdiği yüzeyler, farklı süslemelerle işlenmiştir. Ayrıca taç kapının solunda, bir hurma ağacının üstünde, çift başlı kartal ve iki tarafında birer aslanı gösteren harap bir kabartma, taç kapının sağında da diğer bir hurma ağacı kabartması vardır. Figürlü plastik süslemelerin bolluğu ile göze çarpan ve abidevi bir çadırı andıran kümbetin kapı cephesi üstünde, insan başlı, kanatlı iki pars figürü arasında çift başlı kartal arması tahrip edilmiş halde belli olmaktadır. Corleone Ailesi Corleone Ailesi (The Corleone family) Mario Puzo'nun Baba isimli kitabındaki kurgusal mafya ailesi. Aile Sicilya'dan gelen Vito Corleone tarafından kurulmuştur. Bir Zamanlar Amerika Bir Zamanlar Amerika (orijinal adı İtalyanca: "C'era una volta in America", İngilizce: "Once Upon a Time in America"), 1984 yılında, Sergio Leone tarafından yönetilen İtalya-ABD ortak yapımı filmdir. Film, Sergio Leone'nin yönettiği son filmdir. Filmin müziklerini İtalyan müzisyen Ennio Morricone yapmış olup, dünyanın en iyi soundtrack albümlerinden biri olarak görülmektedir. Başlıca oyuncuları Robert De Niro, James Woods, Elizabeth McGovern ve Tuesday Weld'dir. New York'da Yahudi olan David 'Noodles' Aaronson (Robert De Niro), ve arkadaşları 20. yüzyılın başlarında New York'da büyümüş ve isimlerini her yerde duyurmak isteyen gangsterler olarak yetişmiştir. Filmin başlıca karakteri olan David Aaronson (dolayısıyla diğer karakterlerinde) çocukluğu, gençliği ve yaşlılığında süre gelen olaylar anlatılmıştır. Arkadaş grubu çeşitli nedenlerden ötürü dağılır ve uzun bir süre sonra tekrar bir araya gelip, çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için işe koyulurlar. Film bir insanın üç dönemi (çocukluk, gençlik ve yaşlılık) içerisinde geçtiği için o yıllarda ABD'de ortaya çıkan olaylar, yasaklar ve durumları ele almıştır. Filmde çalınan ancak filmin müzik albümünde olmayan parçalar: Vito Corleone Vito Corleone (Vito Andolini) Corleone Mafya Ailesi'nin kurucusu ve ilk donu. Filmde gençliğini Robert De Niro, yaşlılığını Marlon Brando canlandırmıştır. 1901 yılında Don Ciccio'nun babası, abisi ve annesini öldürmesinin ardından yakınları sayesinde Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderilmiştir. Su çiçeği nedeniyle Ellis Adası'nda( New York City yakını)3 ay karantinada geçirmiştir. Genco Import adlı bir şirket kurmuş ve İtalya'dan zeytinyağı ithal etmiştir(ilerleyen yıllarda) . 4 çocuğu, Santino, Fredo, Michael, Connie, olmuştur. Carmela Corleone ile evlidir, öyle ki bu kadın ona dört evlat vermekle kalmamış en zor zamanlarında bile yanında olarak Vito'nun saygısını kazanmıştır. Bilinen gayrimeşru ilişkisi ve çocuğu yoktur. İş dünyasında ise aldığı mantıklı ve açıklanabilir kararları, zekası ve vakurluğuyla gizlediği gücü bilinir. Don Vito Corleone karakteri mafya tarzı filmlerle bütünleşmiş bir karakterdir. Marlon Brando ve Robert De Niro(ikisi de Don Vito Corleone karakteri ile Oscar ödülü kazanmıştır. ) bu rolü o kadar iyi oynamışlardır ki belki de Baba filminin bu denli beğenilmesi filmdeki o gerçekçiliktendir. Sinema dünyasında kendine ait bir yeri olan Vito Corleone karakteri belki de mafya karakterleri arasında en çok bilinen ve beğenilenidir. Belki bundandır ki ünlü bir Vito Corleone repliği olan "Ona reddedemeyeceği bir teklifte bulunacağım." sinema tarihinin en çok hatırlanan 2.inci repliği seçilmiştir. Premiere dergisi Vito Corleone'yi tarihteki en büyük film karakteri seçerken, Empire dergisi 53. en büyük film karakteri olarak seçti. Jackie Chan Chan Kong-Sang ya da Jackie Chan Sing Lung ya da bilinen adıyla Jackie Chan (d. 7 Nisan 1954, Hong Kong), dövüş ustası, aktör, yönetmen, yapımcı, senarist, dublör, dublör koordinatörü, ses dublajcısı, kameraman ve şarkıcıdır. Filmlerinde; akrobatik dövüş stili, eğlenceli bir unsur oluşturan zamanlaması ve çevresindeki eşyaları silah olarak kullanması ile tanınır. Jackie Chan, 1962'den beridir 100'ün üstünde filmde oynamıştır. Hollywood Bulvarı'nda kendi adına yapılmış yıldızı vardır. Filmlerinde çoğu zaman şarkıları da seslendirmektedir ve 1980'lerde başlayan bir pop müzik kariyeri de vardır. Çin'deki iç savaştan kaçıp mülteci olarak 1960 yılında Canberra, Avustralya'ya sığınmalarından önce Jackie Chan'in annesi ve babası Lee-Lee ve Charles Chan Hong Kong'daki Fransız büyükelçiliğinde kahyalık ve hizmetçilik yapıyorlardı. Chan Hong Kong'daki gelişme yıllarını bu elçilikte geçirmiştir. Chan'ın doğduğundaki Çince adı olan Chan Kong-Sang "Hong Kong'da doğdu" anlamına gelmektedir. 1982'de Chan, Tayvanlı Lin Feng-Chiao ile evlendi. Hong Kong'daki Pekin Opera okulunda; Usta Yu Jim Yuen 'den Sammo Hung, Yuen Biao, Yuen Qiu ve Corey Yuen gibi isimlerle birlikte eğitim almıştır. Filmin birçoğu Çin'de Hong Kong'da ve İngiltere'de çekilmiştir. Oyunculuk kariyerinde dublörlük ve figüranlık yaptığı filmler de görülür, Bruce Lee'nin başrolde oynadığı Ejder Kalesi filmi bunlardan biridir. Tehlikeli sahnelerin çoğunda dublör, ip veya özel efekt kullanmamıştır, bu yüzden pek çok kez kolundan, bacağından,burnundan,omuzundan, yaralanmıştır. Jackie Chan 2003 yılında "80 Günde Devri Alem" filminin çekimleri için birkaç haftalığına Berlin’de kalırken Berlin Ayılarını çok sevdi, bu yüzden United Buddy Bears sergisinin 2004 yılında Hong Kong Victoria Park’ta yapılmasını sağladı. Jackie Chan serginin açılışı esnasında UNICEF ve diğer üç çocuk kuruluşuna toplam 89,94 Milyon Hong Kong Doları tutarındaki çekleri takdim etmiştir. O tarihten beridir bu sergi birçok metropolde boy gösteriyor. Jackie Chan, 1982 yılında Tayvanlı aktris Lin Feng-Jiao (Joan Lin) ile evlendi. Aynı yıl oğlu oldu. Oğlu şarkıcı ve aktör Jaycee Chan'dir. 1990 Miss Asya Güzellik Yarışmasının birincisi Elaine Ng Yi-Lei, 1999 yılında Jackie Chan'den hamile olduğunu açıkladı ve kamu spekülasyonlarından sonra Jackie Chan ile bir ilişki yaşadığını duyurdu. Kısa süre sonra Elaine Ng Yi-Lei, 19 Kasım 1999 tarihinde "Etta Ng Chok Lam" isminde bir kız çocuğu doğurdu. Jackie Chan is
e "Sadece Dünya'daki her adamın yaptığı bir hata işlediğini" kabul ederek karşılık verdi. Ancak Elaine, Jackie Chan olmadan kızının büyütüp bakmaya karar verdiğini açıkladı. Jackie Chan'in ayrıca Şanghay'da yaşayan "Austin Chan Chun-Hin" adlı bir yeğeni vardır. Jackie Chan akıcı bir şekilde Kantonca, Mandarin ve İngilizce Amerikan işaret dili konuşabilmekte ve aynı zamanda biraz, Almanca, Korece ve Japonca'nın yanı sıra biraz İspanyolca ve Tayca konuşabilmektedir. Chan, 2009 yılında Kamboçya Üniversitesi'nden fahri doktora aldı. Jackie Chan bir Budistdir. Chan, hevesli bir Futbol hayranıdır ve Hong Kong millî futbol takımı, İngiltere millî futbol takımı ve Manchester City FC takımını desteklemektedir. Jackie Chan ayrıca bir şarkıcıdır, bu yeteneğini profesyonel anlamda ilk defa 1980'de kullanmıştır. Çince ve İngilizce dahil olmak üzere pek çok dilde şarkı söyleyebilmektedir. Filmlerindeki şarkılarının çoğunu kendi bestelemiştir Daft Punk Daft Punk, Fransız müzisyenlerden oluşmuş bir elektronik müzik ikilisidir. Guy-Manuel de Homem-Christo (8 Şubat 1974) ve Thomas Bangalter'dan (3 Ocak 1975) oluşan Daft Punk 90'lı yılların ve günümüzün en önemli müzik gruplarındandır. Daft Punk, bağımsız sanatçıların şarkılarına vokalsiz coverlar yapan bir grup olarak işe başladı. Progressive House'dan Funk'a, Electro ve Techno'dan Hip-Hop'a kadar karışık, deneysel ve kendilerine özgü bir tarza sahip olan Daft Punk, 1993'te ilk single'ı "The New Wave"i yayınlandı. Ardından gelen single'ları "Da Funk", başarılı bir satış rakamına ulaşarak tüm dünyada tanınmalarını sağladı. 1997 yılında yayınlanan ilk albümleri "Homework", son derece başarılı oldu. Albümden çıkan "Around The World" single'ı, videosuyla da 90'lı yılların klasikleri arasındaki yerini aldı. 2001 yılında yayınlanan "Discovery" albümü, daha çok elektro-pop tarzındaydı ve listelerde iki numaraya kadar yükseldi. Bu albümdeki parçalar daha sonra yaptıkları anime film "Interstella 5555: The 5tory of the 5ecret 5tar 5ystem"in film müziklerini oluşturdu. Aynı yıl, canlı performanslarından oluşan "Alive 1997" albümü yayınlandı. İlk dönemlerinde grup, röportajlarda, müzik videolarında, canlı performanslarında, robot kıyafetleri ile çıkıyordu. "Homework" albümü zamanlarındaysa genelde maskelerle sahneye çıkan ikili "Discovery" albümüyle daha çok LED efektli kasklar, metal eldivenler giymeye başladı. Daha sonra bu görünüşleri de değişen Daft Punk, "Discovery"de kullandıkları kıyafetlerin daha basitleşmiş hallerini kullanmaya başladı. Buna rağmen ikilinin yüzlerinin gözüktüğü birkaç fotoğrafı da bulunmakta. "Doğrusu bu kostümleri giyiyor olmamızın tek nedeni çekingenliğimiz. Ancak bunlar, kısa sürede dinleyicilerimizi heyecanlandıran öğeler oldular. Süper güçleri olan sıradan çocuklar olduğumuz hissini uyandırıyor olmalı." - Thomas Bangalter İkilinin bir sonraki albümü ise 4 yıl sonra geldi. 6 haftada kaydedilen bu albüm "Human After All" adını taşıyordu. Albüm büyük bir liste başarısı elde edemedi. Daft Punk son olarak en iyi parçalarını bir araya topladıkları "Musique Vol. 1: 1993-2005" albümünü yayınladı. 23 Haziran 2007 tarihinde İstanbul Turkcell Kuruçeşme Arena’da konser verdiler. Daft Punk'ın 2013 Mayıs ayında Columbia Records, Sony Music etiketiyle "Random Access Memories" adlı yeni bir albümü yayınlandı. Büyük ve gizemli bir pazarlama kampanyası ile duyuruları yapılan albümün ilk single'ı Pharrell Williams eşliğindeki "Get Lucky" 19 Nisan 2013'te yayınlandı. Los Angeles'ta bulunan Staples Center'da 26 Ocak 2014'te gerçekleştirilen 56. Grammy Müzik Ödülleri töreninde Yılın Kaydı, Yılın Albümü, En İyi Düet/Grup Pop Performansı ve En İyi Dans/Elektronik Albümü olmak üzere toplam 4 dalda ödül alan ikili büyük başarı yakaladı. Torulaspora delbrueckii Torulaspora delbrueckii, buğday birası yapmakta kullanılan " Saccharomyces rosei" veya " Saccharomyces rosei" veya "Saccharomyces delbrueckii" veya "Candida colliculosa" olarak da bilinen bir mayadır. Bir alt fermantasyon mayası olan "Torulaspora delbrueckii" buğday birasının kendine has karanfil baharı tadını veren bileşiği (4-vinil guaiakol) sağlar. Genetik analizlerle gösterilmiştir ki "Torulaspora delbrueckii" olarak adlandırılan çeşitli suşlar aslında farklı türlerdir (ve hatta Debaryomces, Saccharomyces ve Candida gibi farklı cinslere aittirler). Bu türün standart suşu sayılan SANK 50118 ile kıyaslanırken başka suşların aynı türe ait olup olmadıkları için kıstaslar belli değildir. İngilizce Wikipedia'nın Torulaspora delbrueckii maddesinini 08.08.2006 tarihli sürümü Saccharomycetales Saccharomycetales, mantar (Fungi) ailesinin bir takımı olur, tomurcuklanan maya türleri bu takıma aittirler. Klarnet Klarnet (klarinet ya da gırnata), sert ve dayanıklı ağaçlardan genellikle de abanoz ağacından yapılan üflemeli bir çalgı türüdür. Bir çeşit sert kauçuk olan ebonitten, ayrıca metalden yapılanları da vardır. Klarnetler, beş parçanın birleşmesinden oluşur, bunlar: Klarinetin gövdesi silindir biçimindedir. Kalak bölümü ise obuanın kalağına oranla daha geniştir. Dikkatlice yontulup biçimlendirilen bu kamış parçası, ağızlık üzerine takılır. Çalıcının nefesi ile titreşime geçirilen kamış, boru içindeki havayı titreşime geçirerek ses elde edilmesini sağlar. Çalıcının sol eli yukarıda, sağ eli ise aşağıda olmak üzere az bir eğimle yere doğru tutulur. Flüt ve obuada olduğu gibi, klarnetin gövdesinde de ses deliklerini açmaya ve kapatmaya yarayan metal bir mekanizma vardır. 1840 sıralarında "Boehm sistemi" flüte uygulandıktan sonra, Paris konservatuvarı öğretim üyesi ve klarnetçi Klosé, bu sistemin klarnete de uygun olduğunu görmüş ve Boehm sistemi klarnete uygulanmıştır. Daha sonra farklı zamanlarda farklı kişiler tarafından bu sistem geliştirilmiştir. Klarnet tarihi 19. yüzyılda Chalumeau (Şalümo) adıyla orkestralarda icra edilen bu nefesli saz klarnetin atasıydı. Fransızcadan gelen bu isim nefesli sazların genel adıydı. Aynı yüzyılda Denner adlı çalgı yapım ustası Şalümo’yu geliştirerek bugünkü sisteme doğru ilk adımı atmıştır. 18. yüzyılda keşfedilen enstrümanın orkestraya dâhil edilmesi 1750 yılında olmuştur. 1800’lü yıllarda klarnetin oda orkestralarında yaygınlaşmasında Mozart’ın rolünün büyük olduğu bilinmektedir. 1812’de Paris Konservatuvarı’nda öğretim üyesi olan Ivan Müler klarnete farklı mekanikler ekledi. Müller’in 13 tuşlu hale getirdiği enstrüman Denner’in sistemine göre daha karmaşıktı. 1840 yılında ses sistemleri için metal tuş mekanizması flüt ve obua’da olduğu gibi klarnette de kullanılmıştır. Paris Konservatuvarı Klarnet bölümü öğretim üyesi Klose Boehm Sistemini klarnete uyguladıktan sonra 1860 yılına kadar enstrüman üzerinde mekanik gelişmeler devam etti. 1900- 1925 yılları arasında klarnet artık radyo ve stüdyo kayıtlarında önemli yer tutmaya başladı. Perde sistemlerinin esas amacı akustiğin daha kaliteli elde edilmesi yönünde idi. Şalümo ile 1600’lerde 1,5 oktav ses genişliğiyle yola çıkan klarnet Mozart’ın konçerto ve Quintetlerinde yumuşak ve koyu sesiyle klasik, caz ve pop orkestralarının vazgeçilmez nefesli sazı olarak bugün konservatuvarlarda eğitim metotlarında ve müzik literatüründe yerini almıştır. Klarnetlerin Çok kalabalık bir ailesi vardır.Buna benzer birçok türden oluşur.. Bu çalgıların tümünün çalınışı aynıdır. Bir tanesinin iyi çalmayı öğrenen, çok kısa bir alışma devresinden sonra, herhangi bir diğerini çalabilir. Yalnızca dört tanesi sürekli orkestrada kullanılır. Bu dört çalgının da dördü birden her yapıtta kullanılmaz. Genellikle besteciler iki si bemol klarinet kullanırlar. Üçlü orkestra kuruluşu ise, bunlara bir de bas klarinet eklenir. Daha büyük orkestralarda mi bemol klarinet ve bir si bemol klarinet daha eklenebilir. La klarinet Si bemol klarinete çok yakın bir çalgıdır. La klarinetin boyu Si bemol klarinete göre biraz daha uzun, ses rengi biraz daha koyudur. Çalınışı ve ses genişliği aynıdır. Yalnız, Si bemol klarinet yazılı olan notanın büyük ikili kalınını, La klarinet ise küçük üçlü kalınını seslendirir. Besteciler bu iki klarinet türünden birini kullanırlar. Bunun en önemli nedenleri şunlardır: Klarinetin notaları sol anahtarı üzerine yazılır. Ses genişliği neredeyse 4 oktav kadardır. Bu genişlik içinde tüm diatonik ve kromatik sesler elde edilebilir. Dördüncü ek çizgideki sol notasından daha ince notaların çalınması biraz güç olduğu için bu sesler pek kullanılmaz. Eğer kullanılması isteniyorsa da küçük klarinet kullanılır. En kalın mi notasından bir sonraki oktav içerisindeki si bemol notasına kromatik olarak olarak, aşağıdan yukarıya doğru ses deliklerinin sırasıyla açılması yoluyla elde edilir. Bu Si bemolün incesindeki seslerin elde edilişi, flüt ve obuadakinden biraz farklıdır. Flüt ve obuada en kalındaki esas seslerden sonra gelen sesler, bu esas seslerin ikinci doğuşkanları (bir oktav incesi) olarak, daha incelerde ise, esas seslerin genellikle dördüncü doğuşkanları (iki oktav incesi) olarak elde edilirler. Klarinette ise (gövdesi silindir biçiminde olduğundan) elde edilen doğuşkanlar tek sayılıdır (3, 5, 7, 9). Üçüncü çizgi Si sesi klarinetin yazılı en kalın sesi olan mi sesinin dudak ve nefes ayarı, ayrıca bir yardımcı perde yardımı sonucunda çıkarbılan üçüncü doğuşkanıdır yani 1 oktav ve tam 5'li. bu Si sesinden üçüncü ek çizgi Fa'ya kadar olan sesler kromatik olarak bu yolla elde edilir. Fa'nın daha incesindeki sesler çeşitli yollardan, her klarinetçiye ve klarinet yapısına göre değişebilen yollarla elde edilir. Klarinetin dört farklı tınlama bölgesi vardır: Klarinet, çeviklik bakımından flüte çok yakındır. Her çeşit hızlı, parlak, gösterişli pasajlar, diziler, arpejler, grupetto ve benzeri figürler, tril ve tremololar rahatlıkla çalınabilir. Genellikle tek dil kullanırlar. Çift dil ve üç dil çok zor olduğundan, özel durumlar olmadıkça kullanılmaz. Bir ses bölgesinden başka bir ses bölgesine geniş aralıklı atlamalar, klarinete özgü kolaylıklardan biridir. Ancak hızlı tekrarlanan sesleri çalmakta oldukça sınırlıdır. Klarin
etin en önemli özelliklerinden biri de, gürlük kontrölü bakımından son derece yetenekli olmasıdır. Çok kısık sesle ve çok gür sesle çalınabilir. Klarinete orkestrada hızlı, akıcı, parlak, gösterişli pasajlardan geniş duygusal ezgilere dek her türlü görev verilir. Duru ve parlak ses rengi ile birleşen etkili kreşendo ve dekreşendo yeteneği, klarinetin "Espressivo" solo pasajlarda sık sık görevlendirilmesine neden olur. Ses rengi diğer tahta üflemelilerle iyi kaynaşır. Başka çalgılardaki temaları katlamak, gerekirse arka plandaki armonileri sağlamak ve eşlik figürlerini seslendirmek klarnetin yapabileceği en önemli görevlerdir. Dünyada klarneti çok iyi çalan icracılar arasında Alain Damiens, Sarah Elbaz ve Giora Feidman sayılabilir. Türkiye'de ise klarnet virtüözü denince akla Şükrü Tunar (d. 1907) ve Mustafa Kandıralı (d. 1930) gelmektedir. Son yıllarda ise Kamucan Yalçın,Bülent Altınbaş,Göksun Çavdar, Hüsnü Şenlendirici, Serkan Çağrı ve Tolga Akşit bu konuda öne çıkmış isimlerdir. Saccharomycetaceae Saccharomycetaceae, Saccharomycetales takımına ait, tomurcuklanarak çoğalan bir maya familyasıdır. Abdurrahmanlar Abdurrahmanlar, şu anlamlara gelebilir; Buz Devri (film) Buz Devri, yönetmenliğini Chris Wegde ve Carlos Saldanha'nın yaptığı, Blue Sky Stüdyoları, 2002 yapımlı bir 3D animasyon filmi. Tahmini, 60.000.000 dolarlık bütçesine karşılık, 378.300.000 dolar gişe hasılatı yaparak, dünya listesinde 85. sıraya oturmuştur. 2006 yılında bu başarıyı aşan devam filmi, "" çekilmiştir. Buz Devri, Dünya'nın buzla kaplanmaya başladığı dönemde, Buzul Çağı'nda bir mamut, bir kılıç dişli kaplan, bir miskin ve bir bebeğin maceralarını anlatıyor. Havalar soğumaya başlamıştır ve buzul çağı yaklaşıyordur. Bütün hayvanlar soğuktan korunmak için güneye göç ederler. Sadece mamut Manfred soğuk olan kuzeye doğru gider. Soğuk nedeniyle güneye göç etmek isteyen hayvanlardan biri de miskin Sid'dir. Miskin Sid uyuduğu ağaçta uyandıktan sonra ailesiyle birlikte göç etmek ister. Ama kalktığında ailesini bulamaz, çünkü ailesi her sene yaptıkları gibi yine Sid'i terk etmişlerdir. Daha sonra Sid'in ayağına dışkı bulaşır. Sid ayağındaki pisliği temizleyeyim derken farkında olmadan Carl ve Frank isimli iki gergedanın salatasını pisletir. Üstüne üstlük bir de gergedanların yılın son çiçeği olduğunu düşündükleri karahindibalarını da yer. Gergedanların buna kızdıklarını fark eden Sid durumu yerde bulduğu bir çam kozalağı ile telafi etmeye çalışır. Önce Sid kozalaktan bir ısırık alır. Tadı Sid'in hoşuna gitmez. Sonra onu Carl adlı gergedanın ağzına atar ve gergedanın çenesini eliyle açıp kapayarak ona çiğnetir. Daha sonra hızla uzaklaşır. Gergedanlar ise Sid'in peşinden koşarak onu kovalarlar. Sid uçurumun sonundaki mamut Manfred'in ayağına çarpar. Daha sonra Sid Manfred'in arkasına saklanır. Gergedanlar ise Manfred'den Sid'i kendilerine vermesini ister. Manfred ise gergedanları adım atmamaları konusunda tehdit eder. Gergedanlar bu tehdidi ciddiye almazlar ve Manfred'in üzerine saldırıya geçerler. Manfred ile kavga eden gergedanlar mağlup olur. Sid başarıyı kutlayayım derken Manfred'i kendisiyle birlikte uçurumdan aşağı düşürür. Daha sonra Manfred kuzeye doğru yoluna devam eder. Sid ise yanlış yolda olduğunu söyleyerek Manfred'i geri döndürmeye çalışır. Manfred ikna olmayınca Sid güneye yalnız gitmek ister. Ancak arkasında bıraktığı gergedanlar Sid'in gözünü korkutunca Sid de Manfred ile birlikte kuzeye doğru yol alır. Sid çok konuştuğu için Manfred'i kızdırır. Bir grup kılıç dişli kaplana liderlik yapan Soto, insanlardan intikam almak için insanların kampına saldırıp şefin bebeğini kaçırmayı planlar. Bebeği alma görevi Diego'ya verilmiştir. Soto, Diego'dan bebeği canlı getirmesini ister. Çünkü Soto, insanlardan iyi bir intikam almak istiyordur. Şafak olunca kaplan sürüsü kampa saldırır. Diğer kaplanlar kampatakilerlerle uğraşırken Diego da şefin bebeğini almak için şefin çadırına girer. Şefin karısı bebeği de alarak kaçmaya başlar. Diego da kadının peşinden gider. Kadını bir şelalede sıkıştırır. Kadın bebek ile beraber şelaleden aşağı atlar. Diego atlamayı göze alamaz. Plan başarısız olunca kaplanlar geri çekilir. Kamptaki insanlar da kaplan sürüsünün peşinden giderek kampı terk ederler. Manfred ve Sid bir göl kenarında dolaşırken golün içinde duran şefin karısını fark ederler. Kadının yanına yaklaşınca kadın bebeği Manfred'e uzatır. Dayanacak gücü kalmayan kadın kendini suyun akıntısına bırakıp gider. Bebek artık Manfred ve Sid'in sorumluluğundadır. Sid Manfred'e bebeği kampa geri götürmeyi önerir ama Manfred reddeder. Sid bebeği tek başına götürmek ister, Manfred de Sid ile dalga geçer. Sid'in başarısızlığını izlemek için mola verir. Sid, dik bir dağa tırmanarak dağın tepesindeki kampa ulaşmayı hedefler. Yavaş yavaş çıkarken sürekli başarısızlıklar yaşar. En sonunda bebeği de düşürür. Manfred düşen bebeği havada yakalamak için hortumunu kaldırır. O sırada Diego atılarak bebeği havada ağzıyla kapar. Manfred hortumuyla bebeği Diego'nun ağzından geri alır. Diego bebeğin kendisine ait olduğunu ve onu ailesine götüreceğini söyler. Diego bebeğin ailesinin bu sabah gittiklerini de ekler. Manfred ve Sid, Diego'ya kanmaz ve bebeği kampa götürmek üzere yola çıkarlar. Diego'yu arkalarında bırakırlar. Manfred ve Sid kampa vardıklarında orada kimseyi bulamazlar. Çünkü şef ve adamları, bebeği aramaya gitmişlerdir. Sonra Diego çıkagelir. Diego iz sürmeyi bildiğini, bu sayede bebeğin ailesini bulabileceğini söyler ve bu nedenle bebeği kendisine vermelerini ister. Manfred Diego'ya güvenmediği için bebeği Diego'ya değil, Sid'e verir. Ama Diego'nun kendilerine rehberlik edebileceğini söyler. Daha sonra üçü, bebeğin ailesini bulmak üzere uzun sürecek bir yolculuğa çıkarlar. Kahverengi bir mamuttur. Bütün hayvanlar soğuktan dolayı sıcak olan güneye göç ederken o, diğer hayvanların aksine soğuk olan kuzeye gider. Üstelik diğer mamutlar gibi sürü halinde dolaşmaz, yalnız başına dolaşır. Bir zaman bir uçurumun kenarında dururken Sid adlı bir miskin onun ayağına çarpar. Sid, Carl ve Frank adlı iki gergedandan kaçıyordur. O, gergedanları alt ederek Sid'in hayatını kurtarır. O olaydan sonra Sid onun peşini bırakmaz, o nereye gitse Sid de oraya gider. Bir gün bir gölün kenarında bir kadına rastlar. Kadın bebeğinin hayatını kurtarmak için bebeğini ona verir. Sonra kadın kendini suyun akışına bırakır, gider. Bebek ona ve Sid'e kalır. Ancak o, bebeği kabul etmek istemez. Sonra ortaya bir de Diego isimli kılıç dişli kaplan çıkar. O, Diego'ya güvenmez, bu yüzden bebeği ailesini bulana kadar Sid taşır. O bir miskindir. Bir sabah uyandığında ailesini bulamaz. Göç sırasında ailesi, her sene olduğu gibi, onu almadan gitmiştir. Ortalıkta dolaşırken ayağına dışkı bulaşır. Dışkıyı gergedanların salatasına silerek temizler. Bununla da kalmaz gergedanların çiçeğini de yer. Buna kızan gergedanlar onu kovalar. O da yolda rastladığı Manfred'e sığınır. Manfred gergedanları alt ederek onu kurtarır. Ondan sonra Manfred'in peşini bırakmaz. Bir gün göl kenarında bir kadın onlara bebeğini verir. O, bebeği sahiplenir ve ailesine götürmek ister. Kampa gittiklerinde bebeğin ailesini bulamazlar. Ama Diego'nun bebeğe zarar vereceğini düşünen Manfred, bebeği korumak için ona eşlik eder. Turuncu renkli bir kaplandır. Soto'nun liderlik ettiği bir kaplan sürüsünde yer alır. İnsanlardan intikam almak için onların şefinin bebeğini kaçırma planı yapan Soto'ya bu konuda yardım eder. Bebeği kaçırma görevi kendisine verilmiştir. Kaplan sürüsü şafak vakti kampa saldırır. O da bebeği kaçırmak için çadıra girer ve bebeği çadırın içinde uyurken bulur. Bebeğin annesi Diego'ya vurur ve bebeği alıp kaçmaya başlar. Şefin karısının elinde bebekle kaçtığını görür ve kadının peşinden giderek onu bir şelalede sıkıştırır. Kadın teslim olmak yerine kendini şelaleden aşağı atar. Plan başarısız olunca sürü geri çekilir. Soto ondan bebeği canlı olarak kendisine getirmesini ister. O da sürüden ayrılarak bebeği aramaya çıkar. Sonunda bebeği şelalenin aşağısında bulur. Sid, bebeği dağa tırmanırken aşağı düşürür. O da atılarak Manfred'den önce bebeği havada kapar. Ama Manfred, bebeği onun ağzından geri alır. Manfred'e bebeğin kendisine ait olduğunu, bebeği ailesine götüreceğini söyler. Manfred onu sallamaz ve bebeği Sid ile beraber kampa götürür. Kampa vardıklarında kimse yoktur ortalıkta. Çünkü herkes bebeği aramaya çıkmıştır. O daha sonra yeniden gelir ve iz sürmeyi bildiği için bebeğin ailesini bulabileceğini söyler. Manfred ona güvenmediği için bebeği ona vermez ama ondan kendilerine yol göstermesini ister. Şefin oğludur. Henüz daha bebektir. Yürümeyi bilmiyordur ama emekleyebilir. Bir sabah bir grup kaplan, onu kaçırmak için kampa saldırır. Annesi onu alıp kaçmaya başlar. Daha sonra şelalenin tepesinde Diego annesini sıkıştırır. Annesi de çareyi şelaleye atlamakta bulur. Annesi ölmeden önce onu gölün kenarındaki Manfred'e verir. Annesi daha fazla dayanamaz ve kendini akıntıya bırakır. Manfred ona bakmak istemese de Sid onu insanlara geri götürmeyi teklif eder. Manfred Sid'i reddeder. Sid de kendi çabasıyla dağın tepesindeki kampa ulaşmaya çalışır. Ama başaramaz ve onu aşağı düşürür. Yere çakılmadan önce Diego onu havada yakalar. Manfred de onu bir hareketle Diego'nun ağzından geri alır. Diego'ya güvenmeyen Manfred onu Diego almasın diye kampa kendi götürmek ister. Kampa vardıklarında kimse yoktur. Daha sonra Diego yine çıkagelir. İnsanların nereye gittiğini bildiğini Manfred'e anlatır. Manfred onu Diego'ya teslim etmez. İnsanlara ulaşana kadar onun güvenliğini sağlamak için Diego ile beraber gider. Birlikte takılan iki gergedandırlar. Carl kureği andıran bir boynuza sahiptir; Frank ise çatal bir boynuza... Bir gün Sid onların yiyeceklerine pislik bulaştırır. Üstüne üstlük bir de onlara hakaretler eder. Onları iyice çileden çıkaran Sid, onlardan kaçarken Manfred'in arkasına saklanır. Sid için Manfred ile kavga ederler ama Manfred'i yenemezler. Çadırlarda yaşayan bir grup insanın liderleridir. Bi
r karısı ve bir oğlu vardır. Oğlu yürüyemeyecek kadar küçüktür. Geçmişte yaşanan olaylar nedeniyle onun oğlu bir grup kılıç dişli kaplanın hedefi olmuştur. Bir grup kılıç dişli kaplanın lideridir. Geçmişte insanlar kaplanlardan çoğunu öldürüp ısınma amaçlı postlarını giymişlerdir. Bu yüzden şefin bebeğini yiyerek intikam almak ister. İyi bir intikam olması için bebeği canlı yemek ister. Phoebe (mitoloji) Phoebe, Uranus'le Gaia'nın çocukları olan Titanlardandır. Phoebe, karanlık ve gizemi temsil eden tanrıçadır. Geleneksel olarak ayla ilişkilendirilen Phoebe, Apollo ve Artemis'in anneannesidir. Koios'tan Leto ve Asteria'yi doğurmuştur.Çok güçlü bir kahindir. Delphi tapınağı ona aittir fakat torunu Apollona doğum gününde hediye olarak devir etmiştir. Zygosaccharomyces Zygosaccharomyces, Saccharomycetaceae familyasına ait bir maya cinsidir. Önceleri "Saccharomyces" cinsi altında tanımlanmasına rağmen 1983'te Barnet ve arkadaşlarının çalışmasıyla şimdiki ismi verilmiştir. Gıda sanayisinde bu maya bozulma etmeni olarak uzun bir geçmişe sahiptir. Bunun başlıca nedeni pek çok gıda saklama yöntemlerine dayanıklı olmasıdır. Yüksek seviyede şekere (%50-60), etanola (%18'e kadar), asetik asite (%2,0-2,5), sorbik ve benzoik asite (800–1000 mg/L'ye kadar) ve su yokluğuna dayanıklıdır. Bas klarnet Bas Klarnet (Fransızca "Clarinette basse", İtalyanca "Clarinetto basso" ya da "clarone", Almanca "BaßKlarinette", İngilizce "Bass clarinet"). Normal klarnetin bir oktav kalından çalan çeşididir. Günümüzde Bas klarinet deyince akla si bemol bas klarinet gelmektedir. Bir de La bas klarinet vardır ve La klarinetin bir oktav kalından çalan çeşididir. Bazı besteciler eserlerinde gerek gördükleri için kullanmakla birlikte genelde partisyonlarda bu enstrümana pek sık rastlanmamaktadır. Çalıcı La bas klarinet partisini aktararak Si bemol bas klarinet ile çalabilir. Bas klarinetin mekanizması ve çalış tekniği, normal Si bemol klarinet ile aynıdır. Yalnız çeviklik bakımından daha sınırlıdır. Çalgı düz olarak çok uzun olacağı için kalak bölümü yukarı doğru ve ağızlık bölümü 'S' şeklinde yapılır. Kıvrılan bölümleri ise metal alaşımdan yapılır. Bas klarinetde Kor angle gibi ağır bir enstrüman olduğundan dolayı çalıcının boynuna asılan bir askı ile desteklenir. Bas klarinetin notaları iki şekilde yazılır: En ince sesleri pek kullanılmaz. Bazı klarinetler, en kalındaki mi bemol sesinin elde edilebileceği biçimde yapılmıştır. Kalın sesleri koyu, karanlık, madeni, orta sesleri ise normal klarinetin orta seslerindeki parlaklıktan biraz daha soluk bir tını özelliğine sahiptir. Orkestradaki en önemli görevlerinden biri, tek başına veya fagot ile birlikte, tahta nefeslilerin çaldığı armonik yapıda bas partisini çalmaktır. Diğer yandan kalın sesler itek sayılı doğuşkanlarını da birlikte işittirdiğinden, solo olarak kullanımı çok ilginç, gizemli ve ürkütücü bir ses rengi sağlar. Bu nedenle Bas klarinete kendi ses renginin yansıtabileceği karakteristik solo pasajlar verilebilir. Aerobik egzersiz Aerobik kelimesi "Oksijen ile" anlamına gelmekte ve kasların enerji üretim sürecindeki oksijen kullanımına atıfla kullanılmaktadır. Aerobik egzersiz tipi kasların uzatılmış zaman aralıklarıyla orta düzeyli zorlanmasından başlayan ve yüksek kalp atım oranının korunduğu egzersizleri içermektedir. Bu tip egzersizlerde enerji yağların ve glükozun oksijen kullanılarak yakılmasıyla sağlanır. Aerobik egzersiz programı ilk olarak Dr. Kenneth H. Cooper tarafından 1960'lı yıllarda kalp ve akciğerlerin güçlendirilmesine yönelik olarak geliştirilmiştir. 1970'lerden sonra Dr. Cooper'in "The New Aerobics" kitabı ve 80'lerde Jane Fonda ve Richard Simmons gibi ünlülerin Aerobik videoları ve televizyon şovları ile ünlenen Aerobik ise Aerobik egzersizin bir türüdür. Aerobik egzersizlerle kalori etkin bir şekilde yakılır ve bunun sonucunda vücut ağırlığı kaybedilir. Araştırmalar Aerobik egzersizin şu faydalarının olduğunu doğrulamıştır: Pikolo klarinet Günümüz orkestralarında genelde Mi bemol pikolo klarinet kullanılır. Re pikolo klarinet için yazılan partiler çalıcılar tarafından Mi bemol küçük klarinetin doğru çalabileceği tonaliteye aktarılırlar ve bu enstrüman üzerinde çalınır. Mi bemol pikolo klarinetin notaları sol anahtarı ile yazılır. Mekanizması, çalış yöntemi ve ses genişliği normal klarinetin aynısıdır. Tek fark yazıldığı ya da çaldığı notanın küçük üçlüsünü seslendirir. Örn. Do notası çalınırsa küçük üçlü aralık ince sesi olan Mi bemol duyulur. Orta sesleri açık, ince, parlak ve güçlüdür. En ince sesleri ise diğerlerinde olduğu gibi sert ve rahatsız edicidir. Hızlı pasajları kolaylıkla çalar ve genelde bu tip kısımlarda kullanılır. Flütle unison çalarak farklı renkler orataya çıkarmak içinde kullanılabilir. Kalın sesleri pek kullanılmaz. Büyük orkestra kuruluşlarında orkestranın ince partilerini zenginleştirmek ve güçlendirmek için kullanılır. Karga, Havza Karga, Samsun ilinin Havza ilçesine bağlı bir mahalledir. Mahallenin ilk adı rivayete göre Kirenli olup; köye ilk gelenler, mahallenin yukarı çayırlığında büyük bir kiren ağacı (Kiren: Kızılcık) bulunması nedeniyle bu ismi vermişlerdir. Mahallenin ilk yerleşim yerine Rumlar zamanında Karga ismi verilmiş ve günümüze kadar gelmiştir. mahallenin geçmişinde Rum yerleri olması nedeniyle birçok tarihi eser ve değerli eşyalar bulunmuştur. Samsun iline 100 km, Havza ilçesine 16 km uzaklıktadır. Mahallenin iklimi, Karadeniz iklimi etki alanı içerisindedir. Mahallenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Zygosaccharomyces bailii Zygosaccharomyces bailii, "Zygosaccharomyces" cinsinin tip türüdür. Önceleri "Saccharomyces bailii" olarak tanımlanmış, 1983'te Barnett ve arkadaşlarının çalışmasıyla "Zygosaccharomyces bailii" olarak yeniden sınıflanmıştır. Gıda sanayisinde bu maya bozulma etmeni olarak uzun bir geçmişe sahiptir. Bunun başlıca nedeni pek çok gıda saklama yöntemlerine dayanıklı olmasıdır. Yüksek seviyede şekere (%50-60), etanola (%18'e kadar), asetik asite (%2,0-2,5), sorbik ve benzoik asite (800–1000 mg/l'ye kadar) ve su yokluğuna dayanıklıdır. Anaerobik egzersiz Anaerobik egzersiz, hücrenin enerji ihtiyacını oksijenden bağımsız olarak gördüğü egzersiz çeşitlerine işaret etmekte kullanılır. Anaerobik egzersizler kısa, yüksek yoğunlukta olurlar. Anaerobik "havasız" anlamına gelir. Anaerobik egzersiz örnekleri; Ağırlık kaldırma, sprint ve zıplama gibi kısa süreli egzersiz biçimidir. Anaerobik egzersiz mukavemete dayanmayan sporlarda güç inşa etmek için kullanılır. Anaerobik egzersizin aksine Aerobik egzersizler düşük yoğunluklu ve uzun süreli egzersiz çeşididir. Saccharomycetes Saccharomycetes, Fungi alemine ait, tomurcuklanarak çoğalan bir mayaların dahil olduğu bir sınıftır. Hemiascomycetes olarak da bilinir. Üre döngüsü Üre Döngüsü karaciğerde gerçekleşir ve toksik bir madde olan amonyağın daha az toksik bir madde olan üreye çevrilmesini sağlar. Daha sonra üre kana verilerek böbreğe gönderilir, ordan da idrar ile vücuttan atılır. Mitokondri ve sitoplazma evresi olmak üzere iki evreden oluşur. Karaciğer hücrelerinin mitokondri matrikslerinde gerçekleşen bu evrede ilk olarak oksidatif deaminasyon sonucu oluşmuş olan amonyak,aktif karbondioksit ve 2 adet ATP molekülüne de alarak "Karbomoil Fosfat Sentaz I" enziminin yardımıyla Karbomoil Fosfat oluşturur. Burada dikkat edilecek nokta, bu enzim N-Asetil Glutamat olmadan işlev görememektedir. Daha sonra oluşan Karbomoil Fosfat, protein sentezinde kullanılmayan bir aminoasit olan Ornitin ile Ornitin Transkarbomoilaz enzimiyle reaksiyona girerek protein sentezine girmeyen diğer bir aminoasit olan Sitrülin'e çevrilir. Sitrülin ise sitoplazmaya taşınır. Ve bu noktada Mitokondri evresi sonlanır. Lippincott Illustrated Reviews Biochemistry Fagot Fagot, ahşap nefesli çalgıdır. Fagot, çift kamışlı ve tek parçalı bir enstrüman olan Curtal'dan, 16. yüzyıl'da Avrupa'da türemiştir. Ses aralığı 3,5 oktav olan , akçaağaç , ahşabı ve metal borudan yapılan fagotun uzunluğu 1,3 metre, borunun açılmış haliyle 2,5 metredir. Ana hatlarıyla fagot, konik biçimde oyulmuş ve ikiye katlanmış bir borunun geliştirilmiş halidir. Genellikle akçaağaçtan yapılır. Dört parçanın birleşmesinden oluşur. Çizme bölümü en alttadır. Çizmenin içi yan yana oyulmuş ve alttan birbirine "U" şeklinde bağlanmış iki borudan oluşur. Çizmenin üzerine kanat ve bas bölümü yan yana takılır. Bas bölümün üstüne de kalak eklenir. Kalak bölümünün en üstüne "S" şeklinde kıvrılmış metal bir boru takılır. "Es borusu" denilen bu borunun ucuna da Kor angle ninkinden biraz daha büyük olan çift kamışlı ağızlık takılır. Sol el yukarıda, yan yana olan kanat ve bas bölümlerinin perdelerini denetleyebilecek şekilde, sağ el ise aşağıdaki çizme bölümünü üzerindeki perdeleri kullanabilecek şekilde tutulur. Bu tutuş, en üstteki kalak bölüğmü sol omuz yönüne, en alttaki çizme bölümü ise sağ kalça yönüne olmak üzere çapraz biçimdedir. Fagot, çalıcının boynuna takılan askı ile desteklenir. Boehm mekanizması fagotta başarılı olmamıştır. Günümüzde genellikle iki sistem vardır. Alman Heckel (Heykel okunur) sistemi ve Fransız Buffet (Büfe okunur) sistemi. Alman sistemi fagotlar daha yaygındır. Fagot aktarımsız bir çalgıdır. Nota üzerinde yazılan sesleri çıkarır. Kalın sesleri için Fa anahtarı, ince sesler için dördüncü çizgi Do anahtarı kullanılır. İkinci ek çizgideki Si bemol sesinden itibaren incelerek neredeyse 4 oktavlık bir ses alanına sahiptir. Bu ses genişliği içerisindeki diatonik ve kromatik bütün sesler elde edilir. En ince seslerin çalınması oldukça güçtür. En ince (Do anahtarı, ikinci ek çizgideki) Si bemol sesinden sonraki sesler pek kullanılmaz. Fagotun esas sesleri en kalın sesi olan Si bemol'den dördüncü çizgideki Fa notasına kadar olan bölümdür. Bu seslerden sonraki sesler ikinci doğuşkanlar olarak (bir oktav incesi) elde edilirler. Daha incedeki sesler için esas seslerin üçüncü doğuşkanları (1 oktav ve tam 5'li aralık) olarak elde edilir
ler. Tüm tahta nefeslilerde olduğu gibi, fagotta da özellikle ince seslerin elde edilme şekli çalıcıya ya da çalgının yapısına bağlıdır. Fagor, üç farklı tınlama bölgesine sahiptir. Fagotta çift dil ve üç dil mümkündür. Tril ve tremololar bakımından diğer üflemeli çalgılara göre oranla daha kısıtlıdır. Bunların dışında, oldukça hızlı tempolarda bağlı veya dilli, diatonişk ve kromatik pasajlar, arpejler, hızlı tekrarlanan notalar ve stakato (İt. staccato) olarak geniş aralıklı atlamalar rahatlıkla çalınır. Fagot orkestrada tek başına veya basklarnet ile birlikte tahta nefesli grubun çaldığı armonilerin bas partisini çalmakla beraber sık sık viyolonsellerle de unison çalarak, yaylı çalgıların bas seslerini güçlendirmek ya da farklı bir karakter yaratmak için kullanılır. Her zaman bir bas çalgısı olarak kullanılmaz. Çoğu zaman da orta ses bölgesinde arka plan akorların orta partilerini doldurur. Ayrıca solo olarak, yerinde kullanıldığı zaman çok etkileyicidir. Özellikle orta ses bölgelerinde legato pasajlarda ciddi, ağırbaşlı bir hava yaratır. Diğer yandan stakato pasajlarda esprili bir etki sağlayabilir. Joseph Pulitzer Joseph Pulitzer ya da József Pulitzer (10 Nisan 1847, Makó, Macaristan - 29 Ekim 1911, Charleston, Güney Karolina, ABD), Macar asıllı Amerikalı gazeteci. Amerikan İç Savaşı sırasında asker olmak için gittiği Amerika'da savaştan sonra Almanca çıkan gazetelerde çalışmaya başlamıştır. Önemli çalışmalarıyla kısa sürede başarıyı yakalamış ve 1882 de New York World gazetesini satın almıştır. İnsanların ilgisini çekecek öyküler, sansasyonlar ve skandal haberlerine verdiği önemle gazeteciliğin yönünü değiştirmiş modern gazeteciliğin öncüsü olarak kabul edilmiştir. Gazetesinin günlük tirajını 15.000'den 300.000'e çıkarmıştır. Bir süre ABD Temsilciler Meclisinde de görev yapmıştır. Columbia Üniversitesi'ne bıraktığı parayla her yıl onun adına Pulitzer ödülü verilmektedir. 64 yaşında ABD'de yaşamını yitirmiştir. Kontrfagot Kontrfagot. Normal fagotun bir oktav kalınıdır. Yani hangi notayı çalarsa enstrümandan o ses çıkar. Çalınış biçimide fagot ile aynıdır fakat ondan daha sınırlı hatta hantal bir çalgıdır. Hızlı pasajlar bu çalgının tekniğine uygun değildir. Ses genişliği ve yazılışı normal fagot ile aynıdır. Tek farkı çadığı notanın sesi bir oktav kalın olarak duyulur bu yüzden aktarımlı bir çalgı olarak kabul edilir ("bkz. fagot"). İnce sesleri pek kullanılmaz çünkü fagot ve bas klarinet bu sesler için daha elverişlidir. Orkestrada kalın ve orta ses bölgesi kullanılır. Orkestra içerisinde, en kalın sesleri çok farklı etkiler yaratabilir ve bu sesleri hafif çalmak oldukça zordur, çalabilmek için çok nefes tüketilmesi gerektiğinden dolayı kontrfagot orkestrada pek sık çalmaz, genellikle "sus" kullanılır. Kontrfagotun orkestradaki en önemli görevleri, diğer bas partisini çalan çalgıları desteklemek, güçlendirmek, orkestranın hacmini genişletmektir ve bazı efektler ya da ifadelerde ender olarak solo kullanılabilinen çalgılardandır. Cryptococcus neoformans Cryptococcus neoformans, hem bitki hem hayvanlarda yaşayabilen, kapsüllü, maya tipli bir mantar (fungus) türüdür. Teleomorf adı olan "Filobasidiella neoformans" ile de bilinen bu tür, mantarların beş ana tipinden biri olan Basidiomycota sınıfına aittir. "C. neoformans" genelde (tek hücreli) mayalar gibi tomurcuklanarak çoğalır. Bazı şartlarda ise, hem laboratuvarda hem doğada, "C. neoformans" burada görüldüğü gibi ipliksi mantar gibi büyür. Maya gibi büyürken "C. neoformans" polisakkaritlerden oluşmuş bir kapsüle sahiptir. Kapsülün mikroskop altında kolay görünmesi için çini mürekkebi kullanılır. Mürekkepteki pigment tanecikleri küresel maya hücresi çevreleyen kapsülün içine giremedikleri için hücrelerin etrafında siyah bir halo oluşur. "C. neoformans" türü üç varyant (v.), yani çeşitten oluşur: "C. neoformans v. gattii", "v. grubii", ve "v. neoformans". "C. neoformans v. gattii" başlıca tropiklerde bulunur, ama Kanada'nın güneybatı kıyısında Vancouver Adasında da varlığı tespit edilmiştir. "Cryptococcus gattii"nin ayrı bir tür sayılabilecek kadar diğer varyantlardan farklı olduğu yakın zamanda gösterilmiştir. "C. neoformans v. grubii" ve "v. neoformans" dünyanın her tarafında bulunurlar, genelde kuş dışkısıyla pislenmiş toprakta bulunurlar. "C. neoformans v. neoformansın genom dizini 2005 yılında yayımlanmıştır.. "C. neoformans" enfeksiyonuna kriptokokoz denir. Bologna Üniversitesi Dünyanın en eski üniversitesi olarak kabul gören ve halen faal olan Bologna Üniversitesi (Latince Alma Mater Studiorum) 'nin merkezi Bologna şehrinde yer almaktadır. Bunun yanı sıra Ravenna, Forlì, Cesena ve Rimini gibi yakın şehirler ve Buones Aires'te de kampüsleri bulunmaktadır. Tarihçiler tarafından kuruluş tarihi 1088 olarak belirlenmiştir. Günümüzde 23 fakültede 80000'den fazla öğrenciye ev sahipliği yapmaktadır. Üniversite sıfatını ilk kullanan eğitim kurumu olması dolayısıyla Alma Mater (besleyici anne) unvanını taşımaktadır. Eğitim kadrosunda ilk olarak hukukçular yer almış, 14. yüzyıldan itibaren ise mantık, astronomi, tıp, felsefe, aritmetik, retorik, dilbilgisi, teoloji, Yunanca ve İbranice gibi dersler vermek üzere yeni eğitimciler eklenmiştir. Böylelikle Bologna Üniversitesi seçkin akademisyenlerin eğitim verdiği oldukça ünlü bir okul olmuştur. Bugün bir üniversite şehri olarak bölümleri Bologna'nın farklı yerlerine yayılmış durumdadır. Bologna Üniversitesi Ortaçağ döneminde Avrupa'nın geri kalanının tersine özgür ve bilimsel düşüncenin İtalya'daki merkezlerinden biri olmuştur. Üniversite'nin Rönesans dönemindeki merkezi olan Bologna Archiginnasio'su bugün tıp tarihinin dönüm noktalarından biri olan Antatomi Tiyatrosu'na ve büyük bir araştırma kütüphanesine ev sahipliği yapmaktadır. 15. yüzyılda aralarında Andrea Alciato'nun da bulunduğu önemli hukukçular, 16. yüzyılda Pietro Pomponazzi, Gerolamo Cardano, Scipione del Ferro gibi isimler doğa bilimleri konusunda ders vermiştir. 17. yüzyılda Carracci, Guido Reni ve Guercino tarafından resim, Ferdinando Bibbiena ve oğlu Antonio tarafından da mimarlik bölümleri kurulmuştur. 18. yüzyılda ise, II. Papa Lambertini (Benedict XIV) Bilimler Enstitüsü'nün kütüphanesine birçok bilimsel malzeme bağışlamış, hediyeleri ile sanat ve bilimi teşvik etmiştir. Bu dönemde matematik kürsüsü kurulmuş; fizik, cebir, optik, kimya dersleri başlanmistir. Domenico Guglielmini, Eustachio, Gabriele Manfredi gibi matematikçi ve astronomlar, Iacopo Bartolomeo Beccari, Pier Paolo Molinelli gibi doktor ve doğa bilimcileri ders vermeye başlamıştır. Bilim ve teknoloji konusunda Luigi Galvani'nin öncü çalışmaları, Ercole Francesco, Giampietro Canotti, Giovanni Grisostomo Trombelli, Ludovico Ravioli, Francesco Albergati isimler sayesinde ise tarih çalışmaları yapılmıştır. Carlo Francesco Dotti, Alfonso Torreggiani, Donato Creti, Giuseppe Maria Crispi, Vittorio Bigari gibi birçok yetenekli sanatçı sayesinde ise mimarlik ve resim konusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. İlerleyen yüzyılda ise Giovanni Capellini, Giosuè Carducci, Giovanni Pascoli, Augusto Righi, Federigo Enriques, Giacomo Ciamician, Augusto Murri gibi önemli isimler öne çıkmıştır. Dokuz asırlık tarihi boyunca eğitim verdiği önemli şahsiyetlerden bazıları ise şunlardir; Dante Alighieri, Francesco Petrarca, Guido Guinizelli, Cino da Pistoia, Cecco d'Ascoli, Re Enzo, Salimbene da Parma, Coluccio Salutati, Tommaso Becket, Paracelso, Erasmo da Rotterdam, Papa Niccolò V, Raimondo di Peñafort, Albrecht Dürer, Aziz Carlo Borromeo, Nicolaus Copernicus, Torquato Tasso, Carlo Goldoni. Alto flüt Alto flüt, boyu normal flütten biraz daha uzun, borusu biraz daha geniş olan çalgı aletidir. Ses genişliği, mekanizması ve çalınışı normal flüt ile aynıdır. (Bkz. Flüt) Tek farkı aktarımlı bir çalgı olması, yani yazıldığı sesler çalındığında farklı seslerin duyulmasıdır. Yazılan ses tam dörtlü aralık kalından duyulur: örneğin "Do" notası çalındığında, dört aralık kalınındaki "Sol" sesi çıkar. Ses rengi normal flüte göre daha ılık, koyu, olgun ve yuvarlaktır. Orkestrada sürekli kullanılmaz, hatta bazı orkestralarda bulunmaz. Alto flüt, Maurice Ravel, İgor Stravinski ve daha modern besteciler tarafından çok ender kullanılmıştır. Sol anahtarı kullanılarak yazılır. Aleksey Leonov Aleksey Arkhipoviç Leonov (Rusça: Алексе́й Архи́пович Лео́нов) (d. 30 Mayıs 1934, Listvyanka-SSCB) Sovyet kozmonotu, uzayda yürüyen ilk insan. Leonov, uzay yürüyüşünü 18 Mart 1965'de Voskhod 2 uçuşunda yaptı. Yaklaşık 12 dakika süren yürüyüş sırasında uzayaracından 15 metre kadar uzaklaştı. Bu sırada uzay elbisesi boşlukta o kadar şişmişti ki, Leonov rahat hareket edemiyor, göğsündeki fotoğraf makinesinin düğmesine basamıyordu. Leonov, uzayaracının kapısından içeri girmekte de güçlük çekti. Elbisedeki bir süpabı açarak fazla havanın boşalmasını sağladı ve uzayaracına güçlükle geri döndü. Sonradan açıkladığına göre "dizine kadar tere batmıştı". Uzayaracına geri dönememesi halinde kullanmak üzere yanında bir intihar hapı götürmüştü, ancak bunu kullanması gerekmedi. Bu başarılı uçuşun ardından, Leonov, Sovyetler'in gizli Ay projesinde Ay'a inecek ilk uzayadamı olarak seçildi. Bunun için Ay'a inecek Sovyet uzayaracı LK'yı taklit eden özel bir helikopteri kullanarak eğitim aldı. Ancak Sovyetler Uzay Yarışının bu safhasını kaybettiler ve Ay programı iptal edildi. Leonov, ilk uzayistasyonu olan Salyut 1'e gidecek Soyuz 11 ekibine de seçildi. Ancak ekibindeki bir diğer astronotun verem şüphesiyle hastaneye yatmasının ardından, Soyuz 11 yedek ekiple havalandı. Leonov'un ekibi yerine uzaya giden ekipteki üç astronot da Soyuz 11'in dünyaya dönüşü sırasında meydana gelen kazada öldüler. Leonov, bundan sonra önemli bir uçuş sayılan Apollo - Soyuz Test Projesi'nde (ASTP)görev aldı. ASTP, Leonov'un ikinci ve son uzay uçuşu oldu. 1976-82 arasında "başkozmonot" ünvanıyla Sovyet uzayadamlarının komutanı ve Yuri Gagarin Kozmonot Eğitim Merkezi'nin müdürü oldu. Kozmonot dergisi "Neptün"ün editörlüğü
nü yaptı. Sovyet yönetimi ve diğer doğu bloku ülkeleri tarafından kendisine çeşitli paye ve madalyalar verildi. Leonov, 1991'de emekli oldu. Halen özel bir şirkette yöneticilik yapmaktadır. Aynı zamanda yetenekli bir ressamdır. Modena ve Reggio Emilia Üniversitesi Modena ve Reggio Emilia Üniversitesi (İtalyanca: Università degli Studi di Modena e Reggio Emilia), İtalya'nın Emilia-Romagna bölgesinde, Modena şehri ile Reggio Emilia kasabasında kuruludur. İtalya'nın en eski üniversitelerinden biri olup, 1175 yılında kurulmuştur. Modena ve Reggio Emilia Üniversitesi, 16.000'den fazla öğrenciye sahiptir. Hu Cintao Hu Jintao (Çince: 胡錦濤 / 胡锦涛, pinyin: Hú Jǐntāo, d. 21 Aralık 1942), Çin'in 6. Çin devlet başkanıdır. 15 Kasım 2002'den beri Çin Komünist Partisi genel sekreterliği ve 15 Mart 2003'ten beri başkanlık görevini sürdürmektedir. Döneminde Çin, Dünya Ticaret örgütü'ne üye olmuş, Uzaya kendi imkânlarıyla uydu gönderen üçüncü ülke olmuştur. Çin ekonomisi rekorlar kırmaya devam etmektedir. Tibet bölgesindeki ayaklanmayı sert biçimde bastırtmıştır. Söylemleri daha çok ekonomi ağırlıklıydı. 2012'de görevi bırakmıştır. Cambridge Üniversitesi Cambridge Üniversitesi (Cantab olarak kısaltılır; ), Birleşik Krallık'a bağlı Cambridge kentinde bulunan devlete bağlı bir araştırma üniversitesi. 1209'da kurulan üniversite İngilizce konuşulan ülkelerde mevcudiyetini sürdüren ikinci, tüm dünyanın dördüncü en eski üniversitesidir. yerel halk ile aralarındaki anlaşmazlık sonucunda Oxford Üniversitesi'nden ayrılan akademisyenler tarafından kurulan üniversitenin Oxford ile arasında büyük benzerlikler bulunur ve her ikisini birden kastetmek için zaman zaman "Oxbridge" tabiri kullanılır. Cambridge 31 bağlı kolej ve 100'ü aşkın akademik departmanın altı okulda organize olmasıyla oluşturulmuştur. Üniversitenin binaları kentin birçok yerine dağılmıştır ve bunlardan birçoğu tarihi öneme sahiptir. Bünyesindeki kolejler kendi kendilerini yönetir ve üniversite bünyesinin ayrılmaz birer parçasıdır. 31 Temmuz 2015 rakamlarına göre üniversitenin toplam geliri 1.638 milyar £ olup bunun 397 milyon £'lik kısmı araştırma bağışları ve sözleşmelerdir. Merkezi üniversite ve bünyesindeki kolejlerin toplam geliri 5.89 milyar £'i bulur ve bu rakam Amerika Birleşik Devletleri dışında bulunan üniversiteler içinde en yüksek bağış anlamına gelmektedir. Altın üçgen olarak adlandırılan Britanya'nın en iyi üniversitelerinden olan Cambridge "Silicon Fen" adı verilen yüksek teknoloji alanının gelişmesine oldukça katkı sağlamıştır. Üniversite Fitzwilliam Müzesi ve botanik bahçesinin de aralarında olduğu sekiz sanat, kültür ve bilim müzesine sahiptir. Cambridge Üniversitesi kütüphaneleri 8 milyonu bir legal depozit kütüphanesi olan Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi'nde olmak üzere yaklaşık 15 milyon kitaba sahiptir. Üniversiteye bağlı Cambridge University Press dünyanın en eski yayınevi ve en eski ikinci üniversite basımhanesidir. Cambridge dünyanın çoğunlukla en iyi ve en saygın üniversiteleri arasında sayılır. Akademik hayatın yanında öğrenci hayatının merkezi kolejler ve bunların sanatsal aktiviteleri, öğrenci toplulukları ve kulüpleridir. Cambridge seçkin matematikçiler, bilim insanları, ekonomistler, yazarlar, felsefeciler, oyuncular ve politikacıların da arasında olduğu birçok önemli mezuna sahiptir ve bünyesinde barındırdığı 92 kişi Nobel Ödülüne layık görülmüştür. Cambridge Üniversitesi, 2006 yılında uluslararası derecelendirmelerden The Times Higher Education Supplement (THES) ve 'Şanghay Jiao Tong University' listelerinde Dünya sıralamasında en iyi 2. üniversite olarak değerlendirildi. Cambridge Üniversitesi'nin şu an 31 tane koleji bulunmaktadır. Bunlardan 3 tanesi (New Hall, Newnham, Lucy Cavendish) sadece kız öğrenci kabul etmektedir. Kalan 28 tanesinde karma eğitim verilmektedir. En son Magdalene, 1988 yılında sadece erkek öğrenci eğitiminden, karma eğitime geçmiştir. Bu kolejlerden ikisi ise (Clare Hall ve Darwin) yalnızca lisansüstü öğrenci kabul eder. Şu an eğitim vermeyen kolejleri de bulunmaktadır. Üniversitenin kolejleri şunlardır: Sulak alan Sulak alanlar, yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturmaktadır. Bu alanlar yöre insanlarına ve ülkenin geneline geniş yelpazede hizmet veren oldukça karmaşık doğal sistemlerdir ve yeryüzündeki başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılmayacak ölçüde işlev ve değerlere sahiptir. Sulak alanlar, tropik ormanlardan sonra biyolojik çeşitliliğin en yüksek olduğu ekosistemlerdir. Pek çok tür ve çeşitteki canlılar için uygun beslenme, üreme ve barınma ortamı olan sulak alanlar, yalnız bulundukları ülkenin değil, tüm dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmektedir. Yakın çevresinde yaşayan halkın yaşamında önemli yer tutan, bölge ve ülke ekonomisine katkılar sağlayan sulak alanlar; doğal dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması yönünden de diğer ekosistemler içinde önemli ve farklı bir yere sahiptirler. İklim değişikliğinin insanlar ve yaban hayatı üzerinde etkileri artıkça sulak alanların hızla değişen koşullara uyum yeteneği vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla da dünya çapında sulak alanlara ve onların işlevlerine verilen değer üzerine araştırmaların artması doğaldır. Sıvı hava Sıvı hava, atmosferden kompresörler yardımı ile emilen havanın basınçlandırılıp ardından çok geniş hacimlere genleştirildiğinde 1.013 bar atmosferik basınçta -194,4 °C sıcaklıkta sıvılaşmış şeklidir. Genleştirme işlemi hava ayrıştırılması için dizayn edilmiş tesislerde genleşme türbinleri ve küçük hacimden geniş bir hacime geçişi sağlayan genleşme valfleri yardımıyla olur. Bu prensip Joule-Thomson efekti olarak adlandırılır ve hava ayrıştırma prosesinde soğukluk oluşturmanın ana sebebidir. Bakır nefesli çalgılar Bakır Nefeslili Çalgılar partisyonda tahta nefesli çalgıların altında yer alır. Tahta nefesli çalgılar üçer adet kullanılmışsa, bakır nefesli çalgıların sayısı genellikle şöyle olur: Bu sayılar genel olarak verilmiştir. Bazen bu kadro ikişerli tahta nefesli çalgıların kullanıldığı partisyonlarda da kullanılabilir. Ancak, bazı eserlerde kornoların ve trompetlerin 2 adet kullanıldığında görülebilir. Daha başka birleşimler de olabilir. Bu sayılar, eserin karakteri, bestecinin yazım stili ve eserinde kullanmak istediği renk ile ilişkilidir. Tahta nefeslilerde olduğu gibi, bakır nefesli çalgılarda da sesin elde edilişi, boru içindeki havanın titreşmesi sonucunda olur. Yalnız, tahta nefeslilerdeki kamışın görevini, bakır nefeslilerde çalıcının dudağı yapar. Çalıcı dudaklarını birbirinden ayırmadan, çalgının kupa (trompet, trombon ve tuba) veya huni (korno)biçimindeki metal ağızlığına dayar. Dudaklar arasından dışarıya zorlanan nefes, dudakları titreşime geçirir ve dudaktaki titreşim boru içindeki havayı titreşime geçirerek sesin oluşumunu sağlar. Ağızlığın biçimi ve büyüklüğü, ses niteliğini büyük ölçüde etkiler. Ayrıca, çalgının ses alanı içinde bulunan ince veya kalın seslerin kolay elde edilmesinde belirleyici olur. Örn. Trompetin ağızlığının iç yapısı kupa biçiminde, küçük ve sığdır. Bu yapı ses niteliğinin parlak olmasını, ince seslerin de kolaylıkla çıkmasını sağlar. Kornonun huni biçiminde yumuşak bir eğimle gittikçe daralan, derin ağızlığı ise yumuşaklık, olgunluk, yuvarlaklık sözcükleriyle anlatılabilen bir ses niteliğine neden olur. =Bakır nefesli çalgılar= Korno Korno, salyangoz kabuğu gibi kıvrımlı, bakır borudan yapılan, üflemeli bir çalgıdır. İtalyanca'da "boynuz" anlamına gelen ""corno"" sözcüğünden Türkçeye geçmiştir. Antik Mısır'da, Antik Roma'da ve Mezopotamya'da boynuzdan yapılan ilk örnekleri, işaret vermek ve avcılara yol göstermek için kullanılırdı. Günümüzde bazı ülkelerde çobanlar ve sürek avlarında avcılar hala bu amaçla boynuz kullanırlar. Kornonun gövdesini oluşturan boru, üflenen baş bölümden alt uca doğru kıvrılarak genişler ve çan biçimli "kalak" bölümüyle son bulur. Çağdaş kornonun boru uzunluğu yaklaşık 4,5 metredir. Üflenen ucunda koni biçiminde bir ağızlık vardır. Üzerinde flüt ya da klarnette olduğu gibi ses delikleri ya da üfleme dili yoktur. Dudaklar ağızlığa dudağın yapısına göre bir pozisyonda yerleştirilir. Üflendiğinde borunun içindeki hava sütununun titreşmesinden ses elde edilir. Çıkan sesler üfleme sırasında dudakların duruş biçimine göre değişir. Dudaklar gevşek bırakılırsa bas sesler, gergin tutulursa tiz sesler elde edilir. Bir çalgı teli ya da boru içindeki hava sütunu titreştiğinde çıkan sesler, duyulan temel seslerdir. Telin ya da hava sütununun bir bölümünün titreşmesinden çıkan, dikkatle dinlenilince duyulabilen zayıf seslere doğal armonikler (kısmi sesler) denir. Doğal armoniklerin müziğe daha elverişli olan tiz tonlarını elde etmek daha güçtür. Kornocunun dudak pozisyonunu milimetrik değiştirmeleriyle sesler değişir. Bu bakımdan korno, çalınması çok güç ve yorucu bir çalgıdır. Ses alanı bakımından alto, bariton ve tenor olmak üzere üç türü vardır. Sağ elle kalak tıkanarak "" HandStop " tekniği ya da kalağın içine " surdin " adı verilen bir parça takılarak kısık sesler elde edilir. Çağdaş kornonun ses genişliği ve teknik yapısı ilk örneklerinden bu yana gerçekleştirilen bir dizi gelişmenin ve yeniliğin sonucudur. Lethwei Lethwei, Lethawae, Bando, Thaing, Burma boksu veya Myanmar boksu; Myanmar (Burma) kökenli bir dövüş sanatı. Burma'da Pyu imparatorluğu dönemine kadar giden Lethwei maçlarının tarihi kayıtları bulunmaktadır. Pek çok bakımdan komşu ülke Tayland'da ortaya çıkan Muay Boran sistemlerine (özellikle muay lopburi'ye ) benzeyen, hatta iç içe olan Leithwei sert bir döğüş sistemidir. Muay Boran'daki vuruşlarda olduğu gibi Lethwai 'de de kafa vuruşu da bulunmaktadır. Burma boksunun müsabıkları eldivensiz, ellerde bandaj ile döğüşürler. Kuralları Muay Thai'ye benzemekte fakat farklı olarak her tür kafa vuruşlarına izin verilmektedir, Muay Boran ile hemen hemen aynıdır. Ülkedeki döğüş sanatları üstünde "moğol istilası,hakimiyeti nedeniyle moğol etkisi oldukca f
azladır... Geleneksel Burma boksu dövüşleri açık havada yapılmaktayken günümüzde karşılaşmalar ringlerde yapılmaktadır.Müsabakalarda ringde iki hakem olabileceği gibi, yakın zamanlarda yapılan değişikliklerle tek hakem uygulaması da iyice yer edinmiştir. Yakın zamanlara kadar sadece hasat zamanları yapılan bir etkinlik olarak döğüşler düzenlenmekteydiyse de özellikle son zamanlarda bu iş için özel olarak karşılaşma yapılabilecek stadların inşası ile olay bayağı bir ivme kazanmış ve profesyonellik kapsamında da başarılı döğüşcüler çıkmıştır...Tayland ile her yıl gelenekesel kapsamada karşılaşmalar gerçekleştirilir...Ve "Muay Thai döğüşcüleri Muay Boran kuralları ile Lethwai döğüşcülerine karşı mücadele edreler... Karşılaşmalar geleneksel olarak dövüşçülerden birinin devam edemeyeceği noktaya kadar devam eder.(ercan gürgöze) Salamanca Üniversitesi Salamanca Üniversitesi (İspanyolca: Universidad de Salamanca), Madrid'in kuzeybatısının, batı yakasındaki Salamanca kasabasında kurulmuştur. İspanya'nın en eski ikinci üniversitesi olup (İspanya'nın en eski üniversitesi Palencia Üniversitesi'dir, ancak yokolmuştur.), Avrupa'nın en eski üniversitelerinden biridir. 9. Alfonso tarafından 1218'de kurulmuştur. Zagreus Zagreus. Zeus ile Persephone'nin oğlu. Zeus bir yılan şekline girerek Persephone'a yaklaşmış ve birlikteliklerinden Zagreus doğmuştur. Zagreus, yunan mitolojisinin tanınmayan, ama insanların varlığı adına önemli bir tanrıdır, çünkü insanların yaratılmasında, onun rolünün büyük olduğu söylenir. Zeus, kız kardeşi Demeter ile birlikte olur ve bu birliktelikten Kore doğar (Kore, ileride Hades ile evlendikten sonra Persephone adını alacaktır). Kore çok güzel ve alımlı, melankolik, münzevi ve gizemlidir. Zeus, kızı Kore’ye aşık olur ve yılan kılığında ona sahip olur. Kore, Zagreus’a hamile kalır. Kore’yi bilhassa çok seven Zeus, oğlunu da çok sever ve mirasçısı olmasını ister. "Benim bütün iktidarım, zenginliğim, kabiliyetim ve bilgim onun olsun“ buyurur. Zeus’un birlikte olduğu bütün kadınları ve bu kadınlardan doğan bütün çocukları kıskanan Hera; Zeus’un, kendisinden olmayan bu çocuğa bu kadar önem vermesine dayanamaz. Bunu hisseden Zeus, Zagreus’u bir mağarada saklar ve çocukken kendisini de koruyan Kuretler’e emanet eder. Bunun üzerine Hera, Titanlar’a Zagreus’u bulup öldürmeleri emrini verir. Titanlar her yerde Zagreus’u aradıktan sonra onu saklandığı mağaradan bulup çıkarırlar. Kuretler bile Titanların, bu küçük yavrunun üstüne atlayıp onu parçalamalarına, parçalarını yemelerine mani olamaz. En çok sevdiği oğlunun ölümüne sinirlenen Zeus, Titanların üzerine şimşeklerini savurur ve onları yakar, geride bir kül yığını kalır. Bu küller iki temel öge barındırır: Zagreus: iyilik, güzellik, sevgi Titanlar: kötülük, çirkinlik, gaddarlık Bu küller yerde yığılı iken üzerilerine yağmur yağar ve çamur oluşturur. Bir Titan olan Prometheus gelir ve bu çamurdan insanı yaratır. Bu hikâye, insanların içinde neden hem iyiliğin hem kötülüğün olduğunu açıklar. Schizosaccharomyces pombe Schizosaccharomyces pombe, veya "fisyon mayası", tek hücreli bir maya türüdür. Biyologlar tarafından ökaryotik canlıların moleküler biyoloji ve hücre biyolojisini çalışmak için bir model organizma olarak kullanılır. Hücreler çubuk şeklinde, 2-3 mikrometre çapında, 7-14 mikrometre uzunluğundadır. Bu hücreler hücre uçlarında uzayarak şekillerini korurlar, hücre ortasından bölünürek eşit büyüklükte iki yavru hücre oluştururlar. "S. pombe" 1893'te Paul Lindner tarafından Doğu Afrika'da darı birasından izole edilmiştir. "Pombe" ismi Svahili dilinde bira demektir. 1950'li yıllarda Murdoch Mitchison tarafından ilk defa hücre bölünmesini araştırmak için deneysel bir organizma olarak kullanılmıştır. Fisyon mayası araştırmacılarından Paul Nurse, (başka organizmalarda çalışmış Lee Hartwell ve Tim Hunt ile beraber) hücre döngüsü üzerindeki çalışmalarından dolayı 2001 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünü almıştır. "S.pombe"'nin genom dizini Sanger Institute önderliğindeki bir konsorsiyum tarafından yayımlanmış, genomu tamamen okunmuş altıncı model organizma olmuştur. Hücre bölünmesi insan dahil diğer ökaryotlarda da benzer mekanizmalarla gerçekleştiğinden bu süreçle ilgili "S. pombe"'de yapılan keşifler insana kolaylıkla uygulanabilmektedir. Kanser, kontrolsuz hücre bölünmesi olduğu için bu maya türünden elde edilen bilgilerin pek çok tıbbi uygulaması olmuştur. Ayrıca, genom dizinine bakıldığı zaman insanda diyabet ve sistik fibroz gibi hastalıklarda bozukluğu gösterilmiş genlerin "S. pombe"'de de olduğu bulunduğundan bu mayanın başka alanlarda da bilime önemli katkıları olacaktır. Bu madde İngilizce Wikipedia'nin Schizosaccharomyces pombe maddesinin 08.08.2006 tarihli sürümününün çevirisidir. İngiliz kornosu İngiliz kornosu veya kor angle, üflemeli bir çalgı olan obuanın bir çeşididir. Bu çalgı Türkçede olduğu gibi tüm dillerde de "İngiliz kornosu" olarak adlandırılmakla birlikte ne İngiliz'lerle ne de korno ile bir ilgisi yoktur. Normal obua dan daha büyük ve uzundur ve sesi daha kalındır. Mekanizması ve çalım tekniği obua ile aynıdır. Sadece kalak kısmı biraz daha bombeli bir şekilde genişler ve daralır ayrıca kamışın takıldığı metal ince boru obuanın borusundan daha uzun ve biraz çalıcıya doğru eğik biçimdedir. Obua gibi çift kamışlı bir enstrümandır ve kamış obuanın kullandığı kamıştan daha büyüktür. Çalgı ağır olduğundan dolayı çalıcının boynuna takılan bir kordon ile desteklenir. İngiliz kornosu aktarımlı bir çalgıdır. Yani, yazılan sesler duyulandan farklıdır (ya da tam tersi duyulan sesler yazılandan farklıdır) Örn. Do perdesine basılarak üflendiği zaman duyulan ses beş nota aşağısındaki Fa notasıdır. Eserler de buna göre faklı notlarla yazılır, Örn. Do - Mi ve Sol notaları duyulmak istendiğinde bu enstrümanın partisinde Sol - Si ve Re notaları yazılmalıdır ki yazılan notalar beş ses yukarıdan duyulacağı için bu notaları çalan çalıcı Do - Mi ve Sol seslerini elde eder. İngiliz kornosu 2,5 oktav kadar ses genişliğine sahiptir, fakat genelde bu genişlik içerisindeki her ses kullanılmaz. En kalın sesleri obuadaki gibi kaba ve sert değildir. Tuşları obuanın tuşları kadar sık değildir. Biraz daha ayrıdır. Yumuşak hafifçe madeni tınılı, etkili ve dokunaklıdır. En ince birkaç ses pek kullanılmaz. Bu enstrümanın ses rengi yumuşak, narin, kederli ve melankolik olduğundan dolayı orkestradaki en önemli görevleri de kendi özelliklerini en iyi yansıttığı duygusal, çok hızlı olmayan ve tatlı melodileri çalmaktır. Aynı zamanda arka plan için kullanılabilen bir çalgıdır. Orkestra eserlerinde kullanılan bazı korangle soloları çok bilinir. Örn. A. Dvořák'ın 9. Senfonisi olan "Yeni Dünyadan" adlı eserinde ağır bölümün temasını İngiliz kornosu sunar. Bu bölümün korangle solosu ile enstrümanın karakteri öylesine mükemmel bir uyum içindedir ki, bu solo, eserin popüleritesini oldukça etkilemiştir. Savate Savate veya Fransız Boksu veya Fransız kick boksu olarak da bilinir. Batı boksu ile tekmeler ve tutuşların bir araya getirildiği 19. yüzyılda Fransa'da üretilen savaş sanatı. Savate pratisyeni erkeğe savatör (savateur), kadına savatöz (savateuse) denir. Savate savaşlarda kullanılan botlara Fransızca'da verilen isimdir. Modern savate formu 19. yüzyıldaki Fransız sokak dövüşü tekniklerinin karışımından ileri gelmektedir. Bu yüzyılda Paris ve Kuzey Fransa'da sokak dövüşü tekniklerinden biriydi savate. Hollanda'nın Amsterdam şehrinde kinker straat adresindeki Uchi Komi spor salonunda uzun yıllar 1990-1996 yılları arasında Marc Holland (dünya savate şampiyonu)'dan savate üzerine eğitim almış ve şu an Türkiye'de, savate eğitimi konusunda, İstanbul-Beyoğlunda, UFC academisinde, savate ve free fıght tekniklerinin eğitimi üzerine özel dersler verilmektedir. Bu stilin eğitmeni; Levent Çetin'dir. Karşılaşmalarda dört tekme ve üç yumruk çeşidine izin verilmektedir. Lord Byron, Gioacchino Rossini, Dumas, Richard Sylla, Andrè Panza, Alexandre Walnier, Kamel Chouaref, Bertrand Soncourt, Amri Madani, Farid Khider, Christophe Landais, Enoch Effah, Arnaud de Pape, Johnny Catherine, Jacques Dobaria, Kader Kessaghli, François Pennacchio, Derenik Sargsyan, Fathi Mira, Jérôme Huon, Tony Ancelin, Ismaila Sarr, Djibrine Fall-Télémaque Cyrielle Girodias, Paolo Biotti, Julie Burton, Slimane Sissoko, Max Greco, Julie Lazard, Mike et Sullivan Lambret, Richard et Romain Carbone. Montpellier Üniversitesi Montpellier Üniversitesi (Fransızca: Université de Montpellier), Fransa'nın Montpellier kentinde kuruludur. Avrupa'nın en eski üniversitelerinden biri olan Montpellier Üniversitesi, resmi olarak 1289 yılında kurulmuştur. Papa IV. Nicholas yazılı emri ile tüm uzun süreli eğitim veren okulların bir üniversite altında birleştirilmesini istemiştir, böylece Montpellier Üniversitesi'nin temelleri atılmıştır. Klavsen Klavsen (Fr. "Clavecin", İt. "Clavicembalo", Alm. "Cembalo", İng. "Harpsichord"), piyanonun atası olan bir enstrüman olarak bilinmekle beraber; piyano ile tek benzer yanı, iki enstrümanın da klavyeli çalgılar olmasıdır. Fakat mekanizma, ses rengi ve çalış tekniği yönünden birbirinden farklılıkları bulunmaktadır. Klavsen telleri bir mızrap ile çekerken, piyanonun çekiçleri tellere vurur. Bu da piyanonun kimi zaman vurmalı çalgılar kategorisine girmesine neden olur. Piyano mekanizmasında tuşa vuruş şiddeti çekicin tele vuruş şiddetini belirlediğinden ses şiddeti kontrol edilebilir. Klavsende ise böyle bir özellik yoktur ve tuşa nasıl basılırsa basılsın ses yüksekliği değişmez. Klavsen için Bach, Mozart, Haydn, Händel gibi birçok besteci önemli eserler yazmıştır. Ayrıca, piyanonun icadından sonra klavsenin yerini alması yaklaşık 50 yıl kadar uzun bir dönemi kapsar ve bu elli yıllık süreç içerisinde eser üretmiş olan besteciler klavseni piyanoya tercih etmişlerdir. Klavsen solo enstrüman olarak kullanılmasının yanında özellikle Barok dönem orkestralarında klavyeli çalgı olarak dikkat çekmektedir. Tuş mekanizması aşağıda gösterildiği
gibidir: Kültürel hegemonya Kültürel hegemonya kavramı, esas olarak Marksist filozof ve politikacı Antonio Gramsci tarafından öne sürülmüş ve geliştirilmiş bir kavramdır. Çözebilmek için karmaşık ve karışık bir çalışmadır ve bunu yapabilmek için de tüm tinsel ve so­mut eylemlerin, derin ve geniş ve de yaygın bir incelemesi gereklidir. Gramsci, ekonomik belirlenimcilik yerine, siyasal teorisinde tarihsel ve kültürel ögelere önem veren bir yaklaşımın oluşumunu sağlar. Hegemonya gibi kavramların açılımlarıyla, "indirgemeci olmayan bir Marksizmin" şekillendirilmesine öncülük eder. Candida albicans Candida albicans, eşeyli çoğalan, diploit, maya tipi bir mantar türü ve insanlarda oral ve vajinal fırsatçı enfeksiyonların etmenidir. Candida cinsine ait 200 tür olmasına karşın Candida enfeksiyonlarının %75'inin sorumlusu "C. albicans"'tır. Türkçe okunuşu "kandida albikans"tır. Bağışıklığı baskılanmış hastalarda (AIDS, kanser kemoterapisi, organ veya kemik iliği transferi durumlarında) sistemik mantarsal (fungal) enfeksiyonlar (fungemi), hastalık ve ölümün başlıca nedenleri arasındadırlar. Ayrıca bu yönde riski olmayan hastaların hastanede edindikleri enfeksiyonlar ciddi bir sağlık sorunu haline gelmiştir. "C. albicans" insan ağzı ve sindirim sistemi içinde yaşayan pek çok organizmadan biridir. Sağlıklı yetişkinlerin %40'ının ağzında, sağlıklı kadınların %20-25'inin vajinasında varlığı gösterilebilir. "C. albicans" sindirim sistemindeki varlığıyla başka patojen bakterilerin çoğalmasını engeller. Vücudun bağışıklık sistemi ve diğer zararsız bakteriler normal şartlarda Candida'yı kontrol altında tutarlar. Ancak, diğer bakterilerin sayısı "C. albicans"'a oranla azalırsa (örneğin antibiyotik kullanımından dolayı), bağışıklık sistemi zayıflamışsa veya mayanın çoğalmasına sağlayan başka şartlar mevcutsa (yüksek şeker, yüksek pH) "C. albicans" zararsız olan tek hücreli biçiminden, çok hücreli, istilacı (invasif), küf gibi ipliksi biçimine dönüşür (şekil ) ve vücudu istilaya başlar. "C. albicans"ın iplikçi biçimi hem "psödohif" hem de gerçek "hiflerden" oluşabilir (şekil ). "C. albicans" iplikçi bir biçime dönüşmesine ilaveten, konak dokulara bağlanmasını sağlayan "adhesinler", dokulara hem imha etmeye hem de onlara daha iyi yapışmayı sağlayan proteazlar, ve vücudun bağışıklık sisteminin tepkisini azaltan faktörler üretir. "C. albicans" vücudun diğer çevreye açık ve nemli dokularında (ağız, vajina, bebeklerde alt bezi bölgesi) da aşırı çoğalırsa "kandidoz"a yol açabilir. Kandidoz kanda ve genital yolda da oluşabilir. Ağızda "C. albicans" enfeksiyonuna pamukçuk denir. Bağışıklığı baskılanmış hastalarda (örneğin HIV-pozitif hastalarda) Candida enfekziyonuna çok sık rastlanır ve bu hastalığın seyri çok daha ciddi olup "fungemiye" varabilir. "C. albicans" genomunun en ilginç özelliklerinden biri genetik çeşitlilik yaratmak için kromozom uzunluk polimorfizmleri (dizin tekrarlarının daralması veya genişlemesi), karşılıklı translokasyonlar, kromozomal kaybolmalar (delesyonlar) ve belli kromozomlarda üçlenmeler (trizomiler) gibi yapısal değişikliklerin varlığıdır. Bu karyotipik değişiklikleri fenotip değişmelerine yol açtığı için bu organizmaya bir adaptasyon stratejisi sağlamaktadır. "C. albicans" genomunun analizi tamamlandığında bu değişikliklerin mekanizması daha iyi anlaşılacaktır. "Candida albicans" genomunu Stanford DNA Dizileme ve Teknoloji Merkezi'nde ("Stanford DNA Sequencing and Technology Center") dizilenmektedir. Bu proje için fonlar ABD Milli Diş ve Kranyofasyal Araştırma Kurumu ("National Institute of Dental and Craniofacial Research") ve Burroughs-Wellcome Fonu ("Burroughs-Wellcome Fund"). tarafından sağlanmaktadır. Bir pilot dizileme projesi de Beowulf Genomics şirketi tarafından finanse edilip Sanger Center'de yürütülmektedir. Çevresel şartlara bağlı olarak mantarların tek hücreli yapıdan iplikse yapıya geçebilmelerine çiftyapılılık (dimorfizm) denir. Çiftyapılılığa yüzeysel olarak benzeyen bir süreçte "C. albicans" fenotip sıçraması yoluyla farklı hücre şekillerine geçer. Fenotip sıçramasının klasik olarak çalışılmış olduğu suşlardan biri olan WO-1'de, iki evre vardır: biri parlak beyaz koloniler halinde büyür, öbürü ise çubuk şekillidir ve yassı gri koloniler olarak büyür. Sıçrama gösteren bir diğer suş olan 3153A ise en az yedi farklı koloni morfolojisi oluşturabilir (şekil ). Her iki suşta da farklı evreler birbirlerine düşük bir frekansla dönüşebilirler. Sıçrama geri tersinirdir ve koloni tipi kalıtsaldır. Farklı kolonilerde bazı genlerin farklı oranda ifade edildiği gösterilmiştir, ama biyologların asıl yoğun olarak araştırdıkları konu, bu değişikliklerin kontrol mekanizmalarıdır. Gen sıçramasına etki eden SIR2 geninin ipliksi büyümeye de etki ettiği gösterilmiştir, bu yüzden bu iki olgu birbiriyle ilişkilidir. Uykudan Önce (dizi) Uykudan Önce, TRT'de yayınlanan, 1980'li yıllarda Adile Naşit'in sunduğu çok popüler olmuş çocuk programı. Kendi dönemi için son derece gelişmiş bir pedagojik anlayış içerisinde tasarlanmış olan serinin her bölümü, Türkiye televizyonculuk tarihinde çocuklara yönelik yapılan ilk örnektir. Ankara Televizyonu prodüktörlerinden Ergün Uçucu ve daha sonra da İlhan Şengün tarafından hazırlanan program 1980 ve 1981 yıllarında, Günaydın gazetesi'nin "Yılın En Başarılı Çocuk Programı" ödüllerini almaya hak kazandı. Ergun Uçucu, ilk 100 bölümün metin yazarı; programın ilk sunucusu idi.. Ergun Uçucu'nun ayrılmasından sonra programı TRT prodüktörlerinden İlhan Şengün tarafından sürdürdüldü. Adile Naşit'in sunuculuğu üstlenmesi ile yeniden sevilen program, Türk televizyon tarihinin önemli kilometre taşlarından biri olarak yerini almıştır. Wal-Mart Wal-Mart Stores Inc. Sam Walton tarafından kurulmuş dünya çapında şubeleri olan bir Amerikan perakende satış yapan mağazalar zinciridir. Amerika Birleşik Devletleri'nin birçok eyaletinde şubeleri vardır. Wal Mart, Amerika'nın önemli ekonomi dergisi Fortune'nun 2007 sayısında yer alan "Amerika'nın en büyük yatırımlarını yapan 500 şirket" (Fortune Global 500) raporunda "Dünya çapında yüksek ciro yapan şirket" olarak yer almıştır. Wal Mart mağazalar zincirinde büyük çoğunluğu Amerika'da olmak üzere 2.1 milyon insan çalışmaktadır. Wal Mart'ın en önemli rakipleri Metro AG, Carrefour ve Tesco'dur. Wal Mart, adını kurucusu olan Sam Walton'un kısaltmasından alır. 1950 yılında Arkansas'a bağlı küçük bir kasaba olan Bentonville'de Dime & Nickle Store isimli minik bir dükkân sahibi olan Sam Walton, ilk büyük mağazası olan Wal Mart'ını 1962 yılında Arkansas'ın şehir merkezinde açtı. (Bugün bu mağaza, firmanın yeni yerinin yanında, müze olarak kalmıştır.) 10 yıl sonra 1972 yılında Wal Mart, kendisine büyüyebilmesi için daha büyük paralar kazandıracak olan borsaya girdi. Asıl büyüme 1987 yılında "Hypermarket" adını verdiği, ilkinden 100 defa daha büyük olan dev süpermarkete taşınmasıyla başladı. 1991 yılında Meksika'nın başkenti Meksiko'daki Polanco semtinde ilk şubesini açtı. Rakibi olan Tesco İngiltere'de piyasayı ele geçirirken, Wal Mart da Meksika'da perakende satış yapan mağazalar konusunda ekonomiye hakim oldu. Wal-Mart'ın 2006 yılında Almanya'ya yayılma çabaları sonuç vermedi ve şirketin binaları Metro Group'a satıldı. Wal Mart 374,5 milyar dolar (2007) ciro ile Amerikan perakende piyasasını elinde bulundururken, dünyanın en fazla ciro yapan şirketi ünvanını da aldı. 2009 yılı cirosu 404 Milyar Dolara , operasyonel karı 22,8 milyar Dolara ve net karı da 13.4 milyar Dolara ulaştı . Yine 2009 verilerine göre toplam varlıkları 163 milyar Dolar ve şirket değeri ise 65,285 Milyar Dolardır. Amerikan danışma ve araştırma şirketi Retail Forward'ın 2004 yılında yaptığı araştırmaya dayanarak yapılan hesaplamalara göre Wal-Mart 2010 yılına kadar 500 milyar dolar ciro yapacak. Şirket, 2 milyon işçisi ile Amerika'nın en büyük sivil işçi çalıştıran kurumu olarak kayıtlara geçti. 2006 yılından bu yana Almanya'da tutunabilmek için mücadele veren Wal Mart, bütün çabalarına rağmen rakibi Edeka karşısında çaresiz kaldı. Edeka 29 milyar avro tutarındaki cirosuyla Wal Mart'tan 10 defa fazla piyasaya hakimdi. Aldi 24 milyar avro ciro ile ve Lidl 21 milyar avro ciro ile Wal Mart'tan oldukça ilerdeydiler. Çünkü Almanya, Amerika gibi değildi ve gıda sektörü Amerika'ya nazaran oldukça ucuzdu. Sonuçta şirket pes ederek binalarını Metro Group'a sattı. Metro Group, Wal Mart'ın bütün şubelerinin adını Real olarak değiştirdi. Şirketin Almanya'dan zararı 1 milyar dolardı. 4263 şubesi 660.000 çalışanı ile Amerika dışında 15 ülkede faaliyet göstermektedir Wal Mart 2008 verilerine göre Amerika'da 3.702 şube olmak üzere, Meksika, İngiltere, Japonya (Seiyu), Kanada ve Çin'de birçok şube açtı.Almanya ve Güney Kore'de piyasadan çekildi. XUL XUL, ("zuul" okunur), bir XML kullanıcı arayüzü tanımlama dilidir ve İngilizce "XML User Interface Language" ifadesinin kısaltmasıdır. Mozilla projesi bünyesinde geliştirilmiştir. Firefox web tarayıcısı, Thunderbird e-posta istemcisi gibi uygulamalarının arayüzlerinin tanımlanmasında kullanılmıştır. XUL ismi Hayalet avcıları (Ghostbusters) filminde ismi geçen Zuul ismindeki bir Sümer tanrısından alınmıştır. Filmde Dana Barrett'i (Sigourney Weaver) ele geçiren varlık tarafından söylenen "There is no Dana, only Zool" ifadesi normalde veriyi ifade eden XML'in artık bir arayüzü tanımlamakta kullanılması farklılığını vurgulayan "There is no Data, only XUL" sloganına dönüşmüş ve tüm XUL dokümanlarının isim uzayı URI'si http://www.mozilla.org/keymaster/gatekeeper/there.is.only.xul olarak verilmiştir. Bu sayfaya Firefox gibi XUL yeteneği olan bir tarayıcı tarafından gidilirse bahsi geçen slogan görülebilir. Mozilla Kitabı Mozilla Kitabı, Netscape ve Mozilla tabanlı web tarayıcılarında bulunan bir yazılım sürpriz yumurtasıdır. Tarayıcıda codice_1 adresine girilerek görülebilir. Gerçekte "Mozilla Kitabı" adlı bir kitap olmamakla birlikte, Netscape ve Mozilla tarayıcıları, "Mozilla Kitabı" adlı kutsal bir kitaptan alı
ntılanmış ayetler gibi görünen bazı sözler içerir. Bu sözler, genellikle Vahiy Kitabı'nın üslubuna benzer şekilde yazılmış alametlerdir. about:mozilla adresine girildiğinde, bordo zemin üzerinde beyazla yazılmış ve sembolik anlamlar içeren sözler görünür. Bu ifadeler, kullanılan tarayıcının sürümüne göre değişiklik gösterir. Mozilla Kitabı'nın yedi resmi ayeti vardır. Ayet numaraları ise Netscape ve Mozilla'nın geçmişindeki önemli tarihleri "gün:ay" şeklinde ifade eder. Yedi ayetin tümünde dehşet verici bir "dev hayvan"dan bahsedilir. Netscape; alev püskürten, ejderha benzeri bir kertenkeleyi maskotu olarak benimsemiş ve ona Mozilla adını vermişti. "Mozilla Kitabı"'nda bahsedilen dev hayvanın da alev püskürten dev bir kertenkele türü olduğu varsayılır. Mozilla Kitabı ilk olarak 1995'te çıkan Netscape 1.1 tarayıcısında şu ayetle görülmüştür: Ayet numarası olan 12:10, Netscape Navigator 1.0'ın çıktığı 10 Aralık 1994'ü işaret eder. Sonraki ayet, Netscape'nin kodunu açıp Mozilla projesini başlattığı gün olan 31 Mart 1998'i işaret eder. İfadenin Türkçe çevirisi şu şekildedir: İfadenin Türkçe çevirisi şu şekildedir: Bu ayet, America Online firmasının Mozilla projesini kapattığı ve Mozilla Vakfı'nın kurulduğu gün olan 15 Temmuz 2003'ü işaret eder. Dev hayvanın küllerinden yeniden doğan kuş, küllerinden doğan zümrüdüankayı sembolize eder. Firefox'un ilk adı zümrüdüanka anlamına gelen Phoenix'tir.) Gök gürültüsü Mozilla Thunderbird e-posta istemcisini, Mammon ise Mozilla'nın en büyük rakibi Microsoft'u temsil eder. Bu sürümden itibaren Mozilla yazılımlarının Türkçe sürümlerinde Mozilla Kitabı ayetleri Türkçe olarak yer alır. Ayet numarası, Firefox 1.0'ın çıktığı 9 Kasım 2004'ü işaret eder. "Mammon", iki sürüm arasında (Internet Explorer 6 ile 7) arasında 5 yıl "uyuyan" Internet Explorer'ı temsil eder. "Yeniden doğan dev hayvan" Firefox'u, "onu destekleyenler" ise kendi olanaklarıyla The New York Times gazetesine ilan verme ve Firefox logosu şeklinde bir ekin çemberi yapan Firefox destekçilerini temsil eder. "Tilki kurnazlığı", Firefox'un adına yapılan bir göndermedir. "Yeni dünya", çağdaş standartlara dayalı dinamik web sitelerini ve açık kaynaklı uygulamaları ifade eder. Ayetin ikinci kısmında Mozilla Manifestosu'na ve about:Mozilla adlı e-posta bültenine bağlantılar bulunur. "Mammon uyandı" şeklinde başlayan son cümle, Internet Explorer'ın yeni sürümünün çıktığını ama büyük ölçüde Firefox'un popüler hale getirdiği işlevleri kopyaladığını anlatır. "10. baskı" notu ise Mozilla Vakfı'nın 10. kuruluş yıldönümünü ifade eder. 23 Ocak 2013'te ilk kez ortaya çıkan bu ayet, Firefox 21 sürümüne dahil olmuştur. "Mammon’un ikizleri", mobil işletim sistemi pazarını ele geçiren Apple ve Google'ın mobil işletim sistemleri iOS ve Android'i temsil eder. "Yeni karanlık", uygulama mağazalarının kapalı yapısına atıfta bulunur. Dev hayvanın "süratle hareket etmesi", Firefox'un yeni hızlı sürüm döngüsünü ifade eder. Dev hayvanın "çoğalması" ise Android için Firefox ve Firefox OS'in çıkmasıyla birlikte Firefox'un çoğalmasını ifade eder. Ayet numarası olan 15:1, Firefox 1.0 kodlarının son halini aldığı 15 Ocak 2013’e bir göndermedir. Bu ayet ilk defa 22 Eylül 2017’de ortaya çıkmış ve Firefox 57'ye eklenmiştir. Ayet, Quantum projesi kapsamında Firefox 57 sürümünde yapılan büyük değişikliklere atıfta bulunur. "Uzay ve zaman" kuantum kuramını, "akış" Quantum Flow projesini, "yeni giysiler" ve "ışık" Photon projesi adı verilen arayüz tasarımını ifade eder. "Pas" anlamına gelen "oksitlenmiş metal" ise Rust (Türkçesi pas) programlama diline bir göndermedir. Quantum projesi, Mozilla’nın geliştirdiği Rust programlama diliyle yazılan Servo tarayıcı motorunu ilk parçasını içerir. Ayet numarası olan 11:14, Firefox 57’nin çıktığı 14 Kasım 2017 tarihini ifade eder. MPLA MPLA, (; Angola'nın Bağımsızlığı için Halk Hareketi - İşçi Partisi) Angola'yı 1975 yılındaki bağımsızlığından sonra ülkeyi yöneten siyasi partidir. 1961-1975 yılları arasında bağımsızlık için Portekiz ile savaşmış, 1975-2002 yılları arasında ise çıkan iç savaşta UNITA ve FNLA ile savaşmış ve zafer kazanmıştır. Aralık 1956'da Angola Komünist Partisi (PCA) Angola'daki Afrikalıların Birleşik Mücadele Partisi (PLUA) ile birleşerek MPLA’yı oluşturur. PCA’nın Başkanı Viriato de Cruz yeni partinin genel sekreteri olur. Yeni partiyle diğer bazı örgütler de birleşecektir. Angola’nın Ulusal Bağımsızlığı Hareketi (MINA) ve Angola’nın Bağımsızlığı için Demokratik Cephe (FDLA) bunlardan bazılarıdır. MPLA’nın esas destek aldığı yerler etnik Mbundu’ların bulunduğu bölge ile başkent Luanda’daki aydınlar olarak sayılabilir. MPLA Avrupa ve Varşova Paktı komünist partileriyle sıkı ilişki içindeydi. MPLA’nın silahlı kanadı Angola’nın Bağımsızlığı için Silahlı Kuvvetlerdir(FAPLA). FAPLA örgütü bağımsızlıktan sonra ülkenin ordusunu oluşturacaktır. MPLA, 1960 yılında Gine-Bissau’daki kardeş parti PAIGC ile Portekiz emperyalizmine karşı ortak mücadele kararı alır. İzleyen yıllarda Portekiz sömürgeciliğine karşı oluşturulan koalisyona Mozambik’den Marksist-Leninist FRELIMO partisi, Sao Tome ve Principe Adasından ise CLSTP katılır. Portekiz’in başkenti Lizbon’da 1974 yılında gerçekleşen Karanfil Devrimi sonucunda yeni yönetim Angola’daki Portekiz askeri varlığını geri çekeceğini ve yönetimi ise üç bağımsızlık yanlısı Angola siyasi partisinin koalisyonuna bırakacağını açıklar. Üç partinin koalisyonu Portekiz’in adadaki silahlı varlığı sona erince çökecek ve ülke iç savaşa sürüklenecektir.Savaşın taraflarından muhafazakar FNLA ve UNITA örgütleri, ırkçı Güney Afrika, Mobutu Sese Seko diktatörlüğüyle yönetilen Zaire, ABD ve en büyük tehlike olarak Sovyet yayılmacılığını gören Çin tarafından mali ve askeri olarak desteklenmekteydi. MPLA ise Sovyetler Birliğinden sadece lojistik destek alırken, askeri yardımı sosyalist Küba’dan alacaktır. Binlerce askerini enternasyonalist görev için Angola’ya gönderen Fidel Castro yönetimi Güney Afrika Ordusunu yenerek özellikle beyazların Afrika’da yenilmez olduğuna dair efsaneyi yıkacak ve siyahların kendilerine olan güvenlerinin yerine gelmesini sağlayacaktır. Durumun MPLA lehine değişmesinden ötürü ABD, UNITA’ya verdiği yardımı keserek yeni bir Vietnam Savaşının yaratılmasına engel olmak istemiştir. MPLA ise Portekizlerin Luanda’dan ayrıldıkları gün olan 11 Kasım 1975 tarihinde Angola’nın bağımsızlığını ilan edecek ve gerilla-şair Agostinho Neto ülkenin ilk cumhurbaşkanı olacaktır. 1979 yılında yeni cumhurbaşkanı José Eduardo dos Santos olacaktır. MPLA ise parti olarak marksizm-leninizm ideolojisini benimseyecektir. Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ülkeleriyle sıkı ittifak halinde olan parti, sosyalist ekonomiyi benimseyecektir. Bağımsızlıktan sonra Küba birlikleri ülkede kalmış ve UNITA’ya karşı savaşta dstek sağlamıştır. İç savaş değişen yoğunluklarda 2002 yılına kadar sürmüştür. 2002’de UNITA lideri Jonas Savimbi öldürülecektir. İki parti ateşkese ikna olmuş ve UNITA’nın silah bırakarak siyasi bir parti olarak faaliyet göstemesine karar verilmiştir. 1992 yılındaki seçimlerde MPLA %53.74 oy almış ve parlamentodaki 227 koltuktan 129’unu kazanmıştır. Sonraki seçim iç savaş yüzünden 2008 yılında yapılabilmiş ve MPLA %81.64 oy alarak parlamentodaki 220 koltuktan 191’ini kazanmıştır. MPLA halihazırda marksizm-leninizmi savunmamakta ve kendisini sosyal-demokrat olarak tanımlamaktadır. Aynı zamanda Sosyalist Enternasyonal üyesidir. 1992 seçimlerinde MPLA oyların %53,74 ünü ve parlamentodaki 229 sandalyeden 127’sini elde etti; ancak sekiz muhalefet partisi hile yapıldığını öne sürerek sonuçları boykot etti. İç savaştan dolayı 2008 e kadar ertelenen bir sonraki seçimlerde MPLA oyların %81,64 ünü ve 220 sandalyenin 191 ini kazandı. 2012 seçimlerinde oyların %71,84 ünü kazanarak 220 sandalyenin 175 ini elde etti. 2010 anayasasına göre bu durumda MPLA aday listesinin başı olan José Eduardo dos Santos Devlet Başkanı sıfatını kazanmış oldu. Seçimin dikkate değer bir özelliği 2008 deki %12,4 ten %37,2 ye yükselen oy vermeyenler oranıydı. Geçersiz ve boş oylar toplama dahil edilirse kayıtlı seçmenlerden herhangi bir partiye oy verenlerin oranı %60 , MPLA’ya oy verenlerin oranı %40 olmaktadır. Angoladaki MPLA hükümeti Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü nün de dahil olduğu uluslararası kuruluşlarca keyfi tutuklamalar, gözaltılar ve işkence yapmakla suçlanmıştır. Bu iddialara karşı Angola’nın küresel imajını iyileştirmeye yardımcı olması için hükümet Samuels International Associates Inc. Şirketiyle anlaşmıştır. Günümüzde MPLA-PT’nin ana kitle örgütleri arasında Angolalı Kadınlar Örgütü, Angola İşçileri Ulusal Birliği, Agostinho Neto Öncü Örgütü ve MPLA Gençliği bulunmaktadır. MPLA, bağımsızlık savaşı ve iç savaş süresince başta Küba olmak üzere birçok ülkeden yardım almıştır: Cezayir, Bulgaristan, Cape Verde Adaları, Çekoslovakya, Kongo, Gine-Bissau, Fas, Mozambik, Nijerya, Kuzey Kore, Romanya, Sao Tome ve Principe, Sovyetler Birliği, Sudan, Tanzanya, Vietnam ve Yugoslavya. Çin ise sosyalist bir ülke olmasına rağmen Sovyetler Birliğini asıl düşman gördüğü için, ABD ve ırkçı Güney Afrika yönetimi tarafından desteklenen UNITA ve anti-komünist FNLA’ya destek vermiştir. Rocco Siffredi Rocco Antonio Tano ya da takma adıyla Rocco Siffredi (d. 4 Mayıs 1964, Chieti), İtalyan pornografik film oyuncusu, yönetmeni ve yapımcısıdır. Siffredi, takma adını Borsalino (1970) filminde Alain Delon'un canlandırdığı "Roch Siffredi" karakterinden aldı. Penis boyu sebebiyle "Itallian Stallion" ("İtalyan Aygırı") lakabıyla anılmaktadır. Porno film aktörlüğüne 1987 yılında 23 yaşında başlayan aktörün kariyeri hala sürmektedir. 1991 yılında evlenen aktörün eşi 1993-1998 yılları arasında porno oyuncusu olan Rosa Caracciolo'dur. Rosa Caracciolo oynadığı porno filmlerin hepsinde Rocco Siffredi ile aynı sahnede performans sergilemiştir. Çiftin evliliğinden biri 1996 diğeri 1999 yılında doğan iki oğlu vardır. 250'den fazla pornografik filmi yöneten ve 450'den fazla pornografik filmde oynay
an aktör; Nacho Vidal ve Kelly Stafford gibi porno yıldızlarının kariyerlerinin başlamasında önayak olmuştur. Kariyerine Fransa'da başladıktan sonra çeşitli ülkelerde filmler çekti ve başrollerinde oynadı. Kariyerinde kült oluşunu sağlayan filmler, anal seksi temel alan film serileridir. Siffredi, ilk olarak Vivid stili romantik maceralar ve komedi filmlerinde oynamış, ancak sonradan Max Hardcore'un sanat felsefesinden etkilenen John Stagliano'nun Evil Angel yapımlarında görünmüştür. Rocco Siffredi rol aldığı 1990 yapımı film "Buttman's Ultimate Workout" için aldığı "En İyi Grup Seks Sahnesi - Video" ödülünden bu yana yaklaşık 30 "AVN Ödülü" almıştır. Diğer ödüllerinden bazıları: Sana Neler Edeceğim Sana Neler Edeceğim, sözleri Fikret Şeneş'e müziği Elias Rahbani'ye ait Türkçe bir şarkıdır. Ajda Pekkan tarafından seslendirilmiştir. Özgün adı Kan Izzamandır ve sözleri Rahbani Brothers'a aittir. Lübnanlı sanatçı Fairuz tarafından seslendirilmiştir. Hikmet Topuzer Topuz Hikmet, Türk futbolcu. Penaltı kralı olarak bilinir. 1910 yılında resim yapma kabiliyeti ve penaltı vuruşlarındaki ustalığı ile tanınan futbolcu Fenerbahçe'nin şu an kullandığı amblemi çizmiştir. Amblem projesi üyelerce kabul edildikten sonra‚ Manchester'da bulunan Tevfik Taşçı Bey'e yollanmış ve Fenerbahçe Spor Kulübü´nün bugünkü ambleminin bulunduğu ilk rozet 1910 yılında Almanya'da yapılmıştır. Fenerbahçe ambleminin yaratıcısı olan Topuz Hikmet‚ Soyadı Kanunu sonrası Topuzer soyadını almış‚ 1909-15 yılları arasında Fenerbahçe´de sol açık olarak görev yapmıştır. Daha sonraki yıllarda Denizyolları'nda veznedarlık görevini de üstlenen Hikmet Topuzer‚ 13 Mayıs 1958´de ölmüştür. Kendisi Galatasaray Lisesi mezunu olup, 2 yıl Galatasaray'da futbol oynamıştır. Hikmet Topuzer aynı zamanda ressam Fikret Muallâ Saygı 'nın dayısıdır. Yaban mersini Yaban mersini ("Vaccinium myrtillus"), veya ayıüzümü fundagiller (Ericaceae) familyasından ılıman iklimlere adapte olmuş bir üzümsü meyve türü. Anavatanı Kuzey Yarımkürenin serin ve dağlık bölgelerinde yetişen birçok türü vardır. Genel olarak Kuzey Avrupa, Amerika'daki Rocky Dağları ve Türkiye'de, Karadeniz Bölgesi bölgesinin rakımca yüksek olan fundalık ve ormanlık bölgelerinde yabani formda değişik tipleri bulunmaktadır. "Yaban mersini" özellikle 1906 yılında Amerika'da başlatılan ıslah çalışmaları sonucu doğadaki yabani formlarına göre kültüre alınan çeşitlerin, özellikleri ("meyve iriliği, tadı, olgunluğu vs.") daha üstün niteliklere sahip olduğu görülmüştür. Ardahan'da Mosi, Rize'de Likapa, Trabzon'da Ligarba, Karakavuz'da Çalıçileği, Rize Pazar ilçesinde Kaskanaka, Rize Ardeşen ilçesinde Çera (Çela), Artvin'de Morsvi, Mahabak, Mesi; Giresun'da Çalı Çiçeği, Ordu'da Cırtlık Çileği, Yozgat'ta Köpek Üzümü, diğer bölgelerde ise Ayı Üzümü, Çay Üzümü veya Çoban Üzümü olarak isimlendirilen ve literatürümüze "Yaban Mersini" olarak giren bu üzümsü meyve puslu veya parlak mavi rengi ile "Mavi Altın (blue gold)" olarak nitelendirilmektedir. Sağlık meyvesi olarak tanınmaktadır. Kültür yaban mersininin köken formları ilk olarak ABD'de elde edilmişlerdir. 1906 yılında "Dr. Coville" ve "Miss E. Whirete" yabani olarak yetişen "Vaccinium australe" türünden küçük meyveli rubel çeşidini selekte etmişlerdir. Sistematik olarak başlayan bu ıslah çalışmaları gittikçe artan bir hızla gelişmiş ve 1920 yılında yeni çeşitlerle "ABD"'de ilk ticari bahçeler kurulmuştur. Günümüzde kültür çeşitlerinin çoğu yapılan melezmeler sonucu ortaya cıkmıştır. Orta Avrupa'da özellikle Almanya'da genis ıslah çalışmaları Alman ıslahçı Dr. Heermann tarafından yapılmıştır. Dr. Heermann araştırmaları sonucu ilk olarak "Blauewiss-Goldtrauble" ve "Blauweiss-Zuckertraube" isimli çeşitleri üretime kazandırmıştır. 1879 tarihli Osmanlıca bir belgede, henüz bugünkü çay bitkisinin yetiştirilmediği bir tarihte, Rize'deki ormanlarda, kırlarda ve halkın bazılarının bahçelerinde bol miktarda keşfedilen bir tür çay ağacından bahsedilmektedir. Bu belgeye göre yöre halkı bu bitkiyi, emek ve akça sarfederek terbiye edip yapraklarını kilosu on mecidiye karşılığında satmaktadır. O zamanın hükümeti tarafından gümrük vergisi alınan bu çaya benzeyen bitkiden, ayrıca orman vergisi de alınmak istenmektedir. Rusya Hükümeti bu bitkiden vergi namına bir şey almadığından bu çayların kaçak olarak yurt dışına çıkacağından endişe duyulmaktadır. Trabzon valiliğinin yazısı üzerine Osmanlı Hükümeti bu bitkiden örnekler istiyor. Orman Bakanlığı'nın da kontrolünde olmak şartıyla bunun yararlı olup olmadığı araştırılıp ondan sonra tarımının yapılmasına ve yaygınlaştırılmasına teşebbüs edilmesi tavsiye olunmuştur. "Yaban mersini (Likapa), antioksidan madde içeriği en yüksek bahçe bitkisidir. Çok farklı amaçlar için kullanılmaktadır." 100 g'da; GASKİ SK Gaskispor, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'nin desteklediği Pancarlı mevkiinde modern antrenman sahaları ve tesislere sahip bir spor kulübüdür. Gaziantep Büyükşehir Belediyespor ile birlikte her iki takımda Belediye tarafından finanse edilmekte olup kardeş takım Mehmet Erol Maraş başkanlıgındaki Büyükşehir Belediyespor futbol kulübünün 2004/2005 futbol sezonunda şampiyon olarak fitili ateşleyip Gaziantepli sporseverlere büyük mutluluk yaşatmasından sonra renkdaşı ve kardeş takımı olan olan Gaskispor, 2005/2006 sezonunda lig ikincisi olarak 3. Lig' den Türkiye 2. Lig B Kategorisi 5. gruba yükselmiş ve Gaziantepli futbolseverler böylece iki yıl ara ile 2 takımın birden şampiyonluk mutlulugunu tatmışlardır. Gaskispor kulübü 2006/2007 futbol sezonunda bu grupta mücadele etmektedir. Finansal yönden GASKİ idaresi ve Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığının desteklediği ve Gaziantep'in amatör futbolcularına şans verip Gaziantepspor ve Gaziantep Büyükşehir Belediyespor için altyapı görevi yapan kulübün kuruluştaki adı İtfaiyespor'du. İtfaiyespor daha sonra Belediyespor olmuş ve ismi sonradan Gaskispor'a dönüşmüştür. Futbol dışındaki branşlarda da kulübün lisanslı sporcuları vardır. Gaskispor Onur kurulunda kardeş ve renkdaş takım Gaziantep Büyükşehir Belediyespor kulübü eski başkanlarından Mehmet Erol Maraş ve Saip Konukoğlu ile eski başkanlar bulunmaktadırlar. Maçlarını Gaski Stadyumunda yapmakta olup renkleri birçok belediye takımında oldugu gibi mavi beyazdır. 2011 yılında ekonomik nedenlerden dolayı kulübün tüm sportif faaliyetlerine son verildi. 2. Lig TFF 2. Lig Türkiye'nin üçüncü seviyedeki profesyonel futbol ligidir. 2001'de "Türkiye 2. Futbol Ligi"nin 2 kategoriye ayrılmasıyla oluşan ve "Türkiye 2. Futbol Ligi B Kategorisi" adıyla kurulan TFF 2. Lig; 2006 yılında "Lig B", 2007 yılında "Türkiye Futbol Federasyonu 2. Lig" ve 2010 yılındaki sponsorluk anlaşması ile Spor Toto 2. Lig adını aldı. 2017-2018 sezonu öncesinde bu sponsorluk anlaşması sona erdi. İlk sezon olan 2001-2002 sezonunda yükselme grubu statüsünde oynanmıştır. Ertesi yıl A-B-C şeklinde 3'lü grup sistemine geçilmiş 3 sezon böyle oynanmıştır. 2005-2010 yılları arasında tekrar Klasman-Yükselme gruplu sisteme geçilmiş. Son olarak 2010 yılında takım sayısı azaltılmış Kırmızı ve Beyaz şeklinde 2'li grup sistemine geçilmiştir. Bu ligde toplam 36 takım bulunur. Bu takımlar Türkiye Futbol Federasyonu'un belirlediği kriterlere göre 2 gruba ayrılır ve birbirleriyle çift devreli lig usulü mücadele ederler. Grupları ilk sırada bitirenler direkt 1. Lig'e çıkarlar. Her iki grupta, grubunu 2, 3, 4 ve 5. sırada tamamlayan toplam 8 takım play-off maçlarına kalırlar. Gruplarda son 3 sırada yer alan 6 takım 3. Lig'e düşerler. 2012-13 sezonundan itibaren önemli maçları Lig TV yayınlayacaktır. Lig TV'den izin alan takımlar kendi anlaştıkları TV kanallarıyla iç saha maçlarını yayınlatabilir. Dakar Dakar, Senegal Cumhuriyeti'nin başkenti. Batı Afrika'nın en batı ucundaki yarımada üzerinde yer alır. Afrika'nın en kalabalık şehirlerinden olan Dakar Senagal'in siyasi, ekonomik, ticari, kültürel ve dinî merkezidir. Milletlerarası hava ve deniz ulaşımında da önemli bir yere sahiptir. Yüzyıllardır Avrupa-Afrika-Amerika üçgenindeki deniz trafiğinde önemli bir kilometre taşı olmuştur. Dakar'da yaşayan halk çeşitli etnik gruplara mensuptur. Şehrin nüfusunun % 8'ini Avrupalılar oluşturur. Şehirde yaşayanların ancak dörtte biri Dakar doğumludur. 19. asrın sonlarında 2.000 olan şehir nüfusu günümüzde 2 milyonu aşmıştır. Şehir nüfusunun büyük bir kısmı Müslüman, % 8' ise Hristiyan'dır. Dakar'da 1963 yılında inşa edilen Dakar Ulu Camii ile birlikte çok sayıda cami, mescid ve dini eğitim kurumu bulunmaktadır. Dakar çevresinde bulunan tarikat merkezlerini her yıl binlerce kişi ziyaret etmektedir. Dakar'a ilk gelen Avrupalı güç Portekizlilerdi. 1444 yılında Portekizlilerin Gorée Adası üzerinden ticarete başlamasıyla birlikte bir köy kurulur. Portekizlilerden sonra Hollandalılar en son olarak da Fransızlar bölgeyi ele geçirdi. 1862 yılında inşa edilen liman şehrin önemini daha da arttırdı ve Avrupalı tüccarlar Dakar'a yerleşmeye başladı. Fransızların burada inşa ettiği deniz üssü şehrin askeri yönden de önemini arttırdı. 1909 yılında Osmanlı Devleti Dakar'da fahri bir başkonsolosluk kurdu. 1924 yılında açılan Bamako Dakar demiryolu şehrin ticari önemini daha da arttırdı. Dakar uzun süren Fransız sömürge yönetiminin ardından kısa bir süre Mali Federasyonunun, 20 mayıs 1960 tarihinden itibaren ise Senegal Cumhuriyetinin başkenti oldu. Böyle Gelmiş Böyle Geçer Dünya Sözleri Fecri Ebcioğlu'na müziği Rahbani Brothers'a ait şarkıdır. Gönül Akkor ve Deniz Seki tarafından seslendirilmiştir. Orijinal adı Al Bint Chalabiya'dır. Lübnanlı sanatçı Fairuz tarafından seslendirilmiştir. Türksat Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., Türkiye'nin Kablo TV ve tek uydu operatörüdür. Türksat A.Ş., Türk Telekom’un özelleştirilmesi sürecinde, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’na 16 Haziran 2004 tarih ve 5189 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 5. maddesi ile eklenen ek 33. madde uyarınca, ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yör
ünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olmak ve bununla ilgili yükümlülükleri yerine getirmek, adına kayıtlı ve diğer operatörlere ait uyduları işletmeye vermek ve bu alanlarda faaliyet göstermek üzere kurulmuştur. Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., 2 Temmuz 2004 tarih ve 5189 sayılı kanunun Ek 33. maddesi uyarınca kurulmuş 22 Temmuz 2004 tarihi itibarıyla da faaliyete geçmiştir. Bu kanun gereğince uydu işletmeciliği Türk Telekom'dan alınıp Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.'ye verilmiştir. Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., bir özel hukuk tüzel kişisi olmakla birlikte tamamı devlete ait bir şirkettir. Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş. devlet adına uydu işletmeciliği yapmaktadır. Uydunun kontrol ve denetim hakkı da Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.'ye aittir. 800 civarında televizyon ve radyo data yayını vardır. Şirket; televizyon ve radyo yayıncılığı, Kablo TV hizmeti, internet bağlantısı, veri transferi, VoIP gibi hizmetleri sunmaktadır. Türkiye'nin ilk uydusu Türksat 1A, 24 Ocak 1994 tarihinde fırlatılmış ve kalkışından 12 dakika sonra infilak etmiştir. Türksat 1B uydusu da aynı yıl içinde gönderilmiştir. Şirketin üçüncü uydusu Türksat 1C, 1996 yılında hizmete alınmıştır. Türksat 2A (Eurasiasat 1) uydusu ise 10 Ocak 2001 tarihinde fırlatılmıştır. Türksat 1C ile aynı konumda görev yapmıştır. Türksat 3A uydusu, 13 Haziran 2008 saat 01:05'de Türksat A.Ş. ile Fransız iletişim sirketi Thales Alenia Space arasında imzalanan sözleşmeye bağlı olarak Fransız Guyanası'ından fırlatılmıştır. Türksat 4A uydusu, 14 Şubat 2014 saat 23.09'da Kazakistan'da bulunan Baykonur Uzay Üssü'nden Proton taşıyıcı roketiyle fırlatıldı. 4 Ay boyunca 50.0° Doğu boylamında test edildi. 9 Haziran 2014 tarihinde test yörüngesinden ayrılıp asıl görev yapacağı 42.0° Doğu boylamındaki yerine yerleşti. Haziran 2014 sonunda hizmet vermeye başladı. 15 Temmuz 2014'te Türksat 2A'daki yayınları devralması planlanmaktaydı fakat Türksat A.Ş.'den yapılan açıklamada ramazan ayı nedeniyle yayıncı kuruluşlar ve izleyici talepleri nedeniyle aktarmaların ileri bir tarihe ertelendiği açıklandı. Fakat Türksat A.Ş. tarafından 11 Eylül 2014 tarihinde yapılan açıklamada 17 Eylül 2014 tarihini 18 Eylül 2014'e bağlayan gece yarısı Türksat 2A'dan Türksat 4A'ya kanal geçişlerinin yapılacağını açıkladı ve de 17 Eylül 2014 tarihini 18 Eylül 2014'e bağlayan gece yarısı Türksat 2A'dan Türksat 4A'ya kanal geçişleri gerçekleşti. Türksat A.Ş.; 42.0° Doğu ve 50.0° Doğu yörüngesinde sahip olduğu Türksat 3A, Türksat 4A ve Türksat 4B haberleşme uydularını işletmektedir. Türksat A.Ş. ayrıca 31.0° Doğu yörüngesinde kiraladığı Eutelsat 31A uydusuyla faaliyetlerine devam etmektedir. Şu anda Yapım Aşamasında Olan Türksat 5A ve Türksat 5B uydularının ise 42.0° Doğu yörüngesinde hizmet vermesi ve 2018 ve 2019 yıllarında uzaya gönderilmesi planlanmaktadır. Türksat 3A 13 Haziran 2008 tarihinde Fransız Guyanası'ndaki Guyana Uzay Merkezi'nden fırlatılmıştır. Türksat 3A uydusu 16 Temmuz 2008 tarihi itibarıyla faaliyetlerine başlamıştır. 42.0° Doğu yörüngesinde hizmet veren Türksat 3A haberleşme uydusu, Türkiye başta olmak üzere tüm Avrupa, Kuzey Afrika ile tüm Türk Cumhuriyetlerinin yanı sıra Çin sınırına kadar uzanan bir kapsama alanına sahiptir. Türksat 3A haberleşme uydusu K frekans bandında veri haberleşme hizmetleri de sunmaktadır. Türksat 3A haberleşme uydusu, coğrafi koşullar nedeniyle radyolink ve kablo iletişim altyapısı mevcut olmayan bölgelere VSAT terminalleri aracılığıyla internet, ses ve görüntü hizmetlerinin götürülmesi için kullanılabilmektedir. Türksat 4A ve Türksat 4B haberleşme uydularının tedariki için 7 Mart 2011 tarihinde Mitsubishi Electric firması ile sözleşme imzalanmıştır. Türksat 4A uydusu 14 Şubat 2014 tarihinde Kazakistan’ın Baykonur Uzay Üssü’nden Proton roketiyle uzaya gönderilmiştir. Türksat 4A BSS frekans bandında; Türkiye, Kuzey Afrika, Avrupa, Ortadoğu ve Asya’yı, FSS frekans bandında ise Sahra Altı Afrika bölgelerini kapsamaktadır. Türksat 4A uydusu üzerinde ayrıca K bandı da kullanılmaktadır. Türksat 4A uydusuyla daha önce hizmet verilemeyen Sahra Altı Afrika’ya da Türksat 4A aracılığıyla DTH, SNG, VSAT gibi hizmetlerin sunulması mümkün olmuştur. Türksat 4A'nın, 42.0° Doğu yörüngesinde 2016 yılı başında ömrünü tamamlaması beklenen Türksat 2A’nın yerini alması planlanmıştır. Bu yörüngedeki Türksat uyduları üzerinden yayın yapan televizyon 2014 yılı sonu itibarıyla 580’e ulaşmıştır. 50.0° Doğu boylamında hizmet vermesi planlanan olan Türksat 4B uydusunun üretimi ve testleri 4 Haziran 2014 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. 16 Mayıs 2014’teki Proton roketi arızası sonrası durdurulan fırlatmalar 28 Eylül 2014 tarihinde tekrar başlamıştır. Türksat 4B uydusunun 2015 yılı içerisinde uzaya fırlatılması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusu; Türkiye, Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve Güney Batı Asya’yı kapsama altına alacaktır. Türksat 4B uydusu üzerinden K frekans bandında televizyon yayıncılığına ilave olarak K frekans bandındaki spot kapsama alanları ile yüksek hızlı ve daha düşük maliyetlere sahip internet erişim hizmetleri sunulması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusuyla birlikte 50.0° Doğu yörüngesinde ilk defa bir Türksat uydusu yer alacaktır. Türksat 5A uydusunun 31.0° Doğu yörüngesinde faaliyet göstermesi planlanmaktadır. Türksat 5A uydusunun temini için gerekli teknik hazırlık komisyonu oluşturulmuş, potansiyel uydu üreticileri belirlenerek, RFI (Request For Information) dokümanları gönderilmiştir. Şubat 2015 itibarıyla uydu üretici firmalarından gelen cevaplar değerlendirilmektedir. Türksat 5A uydusu sözleşmesinin 2015 yılında imzalanması ve uydunun da 2018 yılı içerisinde fırlatılması hedeflenmektedir. Türksat A.Ş. 8 Ekim 2005 tarih ve 25960 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2005/9481 karar sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla; ulusal uydu programı ve insan kaynağı yetiştirme konularında yetkilendirilmiştir. Buna göre; yurt içinde kurulan ve kurulacak uydu üretim tesislerinde, uyduların ve alt sistemlerinin üretilmesi, entegrasyonu, test edilmesi, uydu ve uzay teknolojilerinde ülke ihtiyaçlarını karşılamak üzere uzman iş gücünün yurt içinde ve yurt dışında yetiştirilmesi ve istihdamı, yeni pazarlara girilmesi, uydu pazarındaki etkinliğin artırılması ve uydu alanında Dünya’daki gelişmelerden uzak kalınmaması amacıyla yeni şirket kurulması veya kurulu bulunan şirketlere ortak olunması veya satın alınması hususlarında Türksat A.Ş. yetkilendirilmiştir. 21 Nisan 2005 tarih ve 5335 sayılı Kanun Geçici 10. maddesi uyarınca, kablo altyapısı ve bu altyapı üzerinden yürütülen hizmetler Türk Telekom'dan Türksat A.Ş.’ye devredilmiştir. Böylece, Türksat A.Ş. uydu operatörlüğünün yanı sıra, kablo operatörlüğü görevini de üstlenmiştir. 2005 yılı Temmuz ayı itibarı ile Kablo TV'yi Türk Telekom'dan devralmıştır. 23 ilde yerli ve yabancı televizyon kanallarından oluşan yayınları fiberoptik ve koaksiyel kablolardan oluşan altyapı aracılığı ile aktarılan televizyon yayınları hizmetidir. Türksat A.Ş. Analog Kablo TV adı altında 30 civarında televizyon kanalı ile analog yayın yapmaktadır. Kablo TV adı altında aynı altyapı üzerinden 150'nin üzerinde televizyon kanalıyla dijital ve HDTV yayınları, pay TV yayınları ve interaktif hizmetler vermektedir. Türkiye'de e-devlet hizmetlerinin kurulması, yaygınlaştırılması ve vatandaşa sunulan hizmetlerde hizmet erişimi ve kalitesinin artırılması amacı ile 24 Mart 2006 tarihli ve 2006/10316 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'yla kamu hizmetlerinin ortak platformda, tek kapıdan sunumu ve vatandaşın devlet hizmetlerine elektronik ortamdan güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlamak amacıyla hazırlanan e-Devlet Kapısı’nın kurulması, işletilmesi ve yönetilmesi görevi Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı koordinasyonu ile Türksat A.Ş.’ye verilmiştir. Bu çalışmaları desteklemek amacı ile 10 Ağustos 2006 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 26255 sayılı Başbakanlık Genelgesi gereği proje kapsamında, kamu hizmetlerinin elektronik ortamda, ortak bir platformda ve vatandaş odaklı sunumu için, iş süreçlerinin gözden geçirilmesi, içerik yönetimi, entegrasyon ile ilgili standartlar ve gerekli hukuki düzenlemeler konusundaki çalışmaların, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının etkin katılımıyla Türksat A.Ş. tarafından yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Ayrıca 10 Kasım 2008 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 67-(1) maddesinde “Ek 33. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “işletmek ve ticari faaliyette bulunmak” ibaresinden önce gelmek üzere, “kamu hizmetlerinin elektronik ortamda verilebilmesini sağlayan e-Devlet Kapısı hizmetleri ile bilgi ve iletişim teknolojileri alanında her türlü faaliyette bulunmak” ibaresi eklenmiştir. 28.07.2006 tarihli ve 2006/38 sayılı, Yüksek Planlama Kurulu Kararıyla onaylanan Bilgi Toplumu Stratejisi Belgesi’nin, Madde 4. Stratejinin Uygulanması alt başlığında, Türksat A.Ş.’nin; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın uhdesinde bulunan tek noktadan hizmet sunumuna ilişkin teknik altyapının kurulması ve işletilmesi ile ortak hizmet sunum platformları geliştirilmesi uygulamalarını yürüteceği ifade edilmiştir. Bununla birlikte, hayata geçirilecek faaliyet ve projeleri içeren Bilgi Toplumu Stratejisi’nin eki olan Eylem Planı’nda Türksat A.Ş.’ye eylem sorumlusu olarak; • Kamu İnternet Siteleri Standardizasyonu ve Barındırma Hizmeti, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:27) • Vatandaş Odaklı Hizmet Sunumu Uygulamaları, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:28) • Kamu Güvenliği Ağı, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:70) • e-Devlet Kapısı Hizmetlerinin Yaygınlaştırılması, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:71) • Ortak Çağrı Merkezi, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:72) • Bilgi Sistemleri Olağanüstü Durum Yönetim Merkezi (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:76) gibi projelerin hayata geçirilme
si görevi verilmiştir. Aynı strateji bünyesinde; • Çevrimiçi Şirket İşlemleri, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:16) • Hizmet Dönüşümü Fizibilite Çalışması, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:30) • İletişim ve Kanal Yönetimi Yetkinliği, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:31) • Teletıp Sistemleri, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:35) • e-Noter Hizmetleri, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:54) • Birlikte Çalışabilirlik Standartları ve Veri Paylaşım Altyapısı, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:78) • Proje ve Yetkinlik Envanteri, (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:85) • Toplulaştırılmış Kamu Genişbant Alımı (Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı Madde:107) gibi projelerin hayata geçirilmesinde de ilgili kurum olarak görevlendirilmiştir. Ses, veri, e-sağlık, e-devlet, e-eğitim, Acil durum haberleşmesi, VPN gibi servisleri uydu üzerinden sağlayan hizmetidir. Ülkemizdeki bazı kurumlarla anlaşarak (Bakanlıklar, kamu kuruluşları) bu kurumların teşkilatları arasında daha hızlı ve kesintisiz haberleşmeyi sağlamaktadır. Türksat A.Ş., uyduları aracılığı ile hızlı ve kesintisiz hizmet sunmayı garanti etmektedir. Bu hizmet kamu kuruluşları, bankalar, oteller, sağlık kuruluşları vb. kurumlarca kullanılabilmektedir. Acil durum haberleşmesi deprem, yangın, seferberlik, savaş vb. olaylarlarda genel olarak kullanılan iletişim sistemlerinde kesinti olduğu zamanlarda uydu aracılığı ile iletişim yapılmasında kullanılmaktadır. Türksat A.Ş., Mobil Uydu Yer İstasyonları araçları ile herhangi bir yerden canlı maç yayınları, uluslararası haber geçişleri gibi hizmetler vermektedir. Yerel ve uluslararası televizyon ve radyo yayınlarını Statistical Multiplexing adında bir sistem ile paketlenerek Türksat A.Ş. Uplinkleri'nden uyduya iletilmektedir. Uplink istasyonları aracılığı ile diğer uydular üzerinden yayınlar alınarak başka uydulara aktarılması hizmetlerini sunmaktadır. TürksatGlobe®, Türksat A.Ş. bünyesinde coğrafi bilgi teknolojileri (uzaktan algılama, görüntü işleme, coğrafi bilgi sistemleri, coğrafi programlama, global konumlama) konularında sunulan ürünler ve hizmetlerin markasıdır. TürksatGlobe® faaliyetleri, Türksat A.Ş. bünyesinde 2008 yılında kurulmuş olan Coğrafi Bilgi Teknolojileri Müdürlüğü bünyesinde yürütülmektedir. Söz konusu ürün ve hizmetler, tarım, madencilik, ormancılık, ulaşım, enerji, orman yangınlarının boyutlarının belirlenmesinde, maden aramalarında, sel ve deprem gibi doğal afetlerdeki hasar tespitinde, şehir imar planlarının hazırlanmasında ve kaçak yapılanmaların takibine yönelik olarak, başta kamu kurumları olmak üzere isteyen tüm özel ve tüzel kişilerin kullanımına sunulmaktadır. Uydunet adı altında Kablo TV'de kullanılan altyapı üzerinden 100 Mbps hızlara kadar genişbant internet hizmetleri vermektedir. Soğukçeşme Sokağı Soğukçeşme Sokağı İstanbul'un Sultanahmet semtinde yer alan, üzerinde tarihsel evlerin bulunduğu küçük bir sokaktır. Ayasofya Müzesi ve Topkapı Sarayı arasında yer alan bu sokak trafiğe kapalıdır. Soğukçeşme Sokağı adını yine bu sokakta bulunan, III. Selim dönemine ait 1800 tarihli mermer bir Türk çeşmesinden almıştır. Eminönü'nde, Ayasofya Cami ile Topkapı Sarayı arasındaki sur-ı Sultani’ye yaslanmış olan 12 evle, 1 Roma sarnıcının yer aldığı bir sokaktır. Soğukçeşme Sokağı erken dönem bir Bizans su sarnıcı ile yakın zamanlarda ortaya çıkarılan, biri zemine daha yakın, diğeri daha aşağı katta iki sarnıç, sur duvarı, Ayasofya’nın cami olarak kullanıldığı dönemden kalma Osmanlı yapısı iki anıtsal kapı, sokağa adını veren tarihi çeşme, konak hamamı, Naziki tekkesi Şeyhinin konağı, cumbalı ahşap evler biçimde zaman içinde oluşmuştur. Çeşmenin bugünkü durumu bu şekildedir. Çeşme tamamen yenilenmiş, eski kapının iki tarafına birer kapı daha açılmıştır. Burası Gülhane Parkı'nın girişidir. Yol çok dar olduğu için, evler Topkapı Sarayı’nın duvarlarına yapışık olarak inşa edilmişleridir. Yolun sol tarafında, Ayasofya’nın önce kocaman binası, sonra bahçesi yer alır, sağ taraftaki yüksek saray duvarının önüne de bu dizi tarihi evler sıralanmıştır. İstanbul’un bütün özelliklerini taşıyan, bu cumbalı, kafesli evlerin kimisi iki kimisi üç katlıdır. Soğukçeşme Sokağı, doğu ucundaki Ayasofya’nın rokoko uslubundaki kuzeydoğu kapısı ve biraz daha ötedeki Bab-ı Hümayun'la vurgulanır. Bab-ı Hümayun'un batısında, Topkapı sarayın önündeki büyük açık alanda yer alan 18. yüzyıl barok III. Ahmet Çeşmesi, Soğukçeşme Sokağı'nın başını daha da iyi tanımlar. Sokağın batı ucunu, padişahların geçit törenlerini denetlediği, Osmanlı baroğu üslubundeki küçük, çokgen bir pavyon olan Alay Köşkü tanımlar. Sokağa ismini hemen oradaki, 1800’e tarihlenen Soğuk Çeşme verir. Son kazılar, sokağın güney ucunun yakınında, olasılıkla Ayasofya’nın kendisi kadar eski bir Bizans sarnıcını ortaya çıkarmıştır. Ayasofya’nın kuzey doğu kapısına bakan yapının içerisindeki Naziki Tekkesi, Soğukçeşme Sokağı’nın sosyokültürel önemine katkıda bulunmuştu. Soğukçeşme Sokağının ilk kez 18. yüzyılda biçimlendiği tahmin edilebilir. Bu düşünceyi doğrulayan iki kanıttan biri, bugun İstanbul Kitaplığı olarak yeniden inşa edilmiş olan en büyük parsele sahip evin tapusuna ait araştırmada, 18 Şaban 1198 (7 Temmuz 1784) tarihli eski bir alım satım belgesinin bulunmasıdır. İkinci kanıt, sarnıç cephesine monte edilen ve sokağa adını veren çeşmenin yazıtının 1800 tarihini taşımasıdır. Burada tarihi 18. yüzyıldan daha eskiye giden bir yerleşim olsaydı, bir su hayratının da önceden yapılacak olduğu kabul edilebilir. 1840’lı yıllarda Ayasofya’yı restore etmiş olan İtalyan-İsviçreli mimar Fossati Kardeşler'in, Sultan Abdülmecid'e sunduğu albümde yer alan bir litografyası var. Hem mimar hem ressam olan sanatçının Ayasofya minaresinden yaptığı bir resimde sur önünde yer alan evler görülüyordu. 1840'lı yıllarda Ayasofya'yı restore etmiş olan Fossatini'nin, Sultan Abdülmecid'e sunduğu albümde yer alan bir litografyası vardır. Hem mimar hem ressam olan sanatçının Ayasofya minaresinden yaptığı bir resimde sur önünde yer alan evler görülüyordu. Burada oturan nüfus, karşıdaki Ayasofya ve arkadaki Topkapı Sarayı ile ilgili kişilerdi. Saray kapısı tarafındaki birinci ev Naziki Tekkesi şeyhinin hanesiydi. Zamanla ve özellikle hanedanın Dolmabahçe Sarayı'na taşınmasından sonra bu sosyal dokuda değişim olmuş İstanbul’un orta sınıf tabakasından diğer aileler de ev sayısı sınırlı olan bu iç sokağa yerleşmişlerdir. Bunlara bir örnek, sokağın ortasında Ayasofya’nın aşevlerinden eski kapısının tam karşısına gelen Türkiye'nin 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün doğduğu evdir. Korutürk’ün babası Şura-yı Devlet azasıydı. Yokuş başındaki sarnıç, tavanına yakın hizada toprak ve moloz dolmuş durumdaydı ve oto tamir atölyesi olarak kullanılıyordu. 20. yüzyılın başına kadar, sadece Soğukçeşme Sokağı'nda değil, Ayasofya’nın arkasında ve hatta önündeki meydanda da evler bulunmaktaydı. 20. yüzyıl başında artan trafik nedeniyle meydanda bulunan evlerde ağır tahribatlar olmuş ve bu evler yıkılmıştır. Fakat Soğukçeşme Sokağı bu trafikten etkilenmediği için bugüne kadar muhafaza edilebilmiştir. Gravürlerle ve eski fotoğraflarda belgelendiği gibi, Soğukçeşme Sokağı en azından 19. yüzyılda tipik olmayan bir sokak örtüsünü sergiliyordu. Yalnızca bir yanına evler sıralanmıştı, diğer yanı ise Ayasofya’nın bahçe duvarıydı. Sarayın yüksek duvarlarına yapışık yapılmış evlerin sokağa bakan cepheleri uzun, derinlikleri azdı. Doğrudan Ayasofya’ya bakıyorlardı. 19. Yüzyıl'da İstanbul'a gelen yabancı gezginler ve ressamlar, bu yol ile özellikle ilgilenmişler ve eserlerine geçirmişlerdir. İngiliz ressam Lewis 1830'lu yılların başına ait litografyası, sadece saray yönündeki ilk yapının (Naziki Tekkesi) üstü kireç sıvalı ilk evin bir Anadolu konutu karakterine sahip olduğunu onun devamındaki bütün evlerin bugünkü görünümlerine kavuşmuş olduklarını belgeliyor. Bu bütünlük ve iç tutarlık 1940'lı yıllara kadar değişmeden kaldı. 1950'li yılların sonuna kadar, sokağın eski nüfusu, yani, bina sahibi ya da kiracısı eski aileler burada oturdu. 1950'li yıllardan sonra şehirdeki genel değişim, doğal olarak buraya da yansıdı. Bu bozulma aşağıdaki faktörlere dayanıyordu: Bu faktörler sonucunda Soğukçeşme Sokağı 20 yılın içinde çok bozuldu. Bir kısım ahşap evler söküldü, yerlerine beton binalar oturtuldu. Ahşap evler ise, ikisi esasen terk edildiğinden (özellikle Topkapı Sarayı’ndaki ilk ev) çökmüş ve birkaç kalastan ibaret kalmıştı. İlk evin yanındaki arsaya, matbaa kâğıtlarının depo edildiği ve ağır kamyonların girip çıktığı tek katlı bir beton baraka yapılmıştı. Yokuş başındaki sarnıç, tavanına yakın hizada toprak ve moloz dolmuş durumdaydı ve oto tamir atölyesi olarak kullanılıyordu. Burası satın alınıp onarımına geçildiğinde 10 metre derinliğine sahip olduğu görüldü. Soğukçeşme Sokağı’ndaki evler, 18. yüzyılın aksine, 19. yüzyıl özelliklerine uygun olarak daha sade teknikler kullanılarak inşa edilmişleridir. Bu sokaktaki evler 19. yüzyıl geleneksel Türk evlerine uygun olarak ahşaptan yapılmış, cumbalı, kafesli, bazıları iki, bazıları ise üç katlı evlerdi. Saçak ve cumbalar birbirlerine yakın konumlar taşımışlardır. Saçak ve cumbaların yakınlığı yangınların yayılmasına neden olmuştur. Sokaktaki evler, geleneksel Türk Evi karakteristiğini yansıtan renkleri taşımakta idiler. O yüzyılda evler, çoğu kez saman sarısı, tahin rengi, sardunya sarısı, açık mavi ve yeşil renkte idiler. Evlerin ahşap olması nedeniyle ile yangınlar kısa bir süre içinde evlerin yapılmasını zorunlu hale getiriyordu. Zaman içinde evler durmadan yeniden yapılıyordu. Bu durum sadece Soğukçeşme Sokağındaki evlerin yanında İstanbul'un tamamına ait bir özellikti. Yine yapıda kullanılan ahşap, dayanıksız bir yapı malzemesi olduğundan, evler çok çabuk yıpranıp eskiyorlardı. Sarnıcın içindeki su toplama bölümü düzgün dikdörtgen planlı ve 16.30x10.75 metre ölçülerindedir. Önünde bir seki bulunan girişi batı kısa kenarında yer almaktadır. İki sütun sırasından olu
şan altı sütunlu bir yapıdır. Kalın gövdeli mermer sütunların başlıkları çok sade ve kesik piramidal biçimli, masif bloklardır. Boyutlarının ve biçimlerinin birbirinden farklı oluşu, bunların toplama malzeme olduğunu göstermektedir. Bunlarla bağlantılı olan kemerler, pandantifler vasıtasıyla örtü sisteme ulaşır. Sarnıcın yüksekliği 12 metre olup bunun 3 metresi bugünkü toprak seviyesinden yukarıdadır. Bu seviyede açılmış olan, güney duvarındaki 4 tane pencere ve kuzey duvarındaki 3 menfez vasıtasıyla aydınlanmaktadır. Doğu duvarı oldukça geniş iki niş ile hareketlendirilmiş olup, bazı kemer bağlantıları ile sarnıç batıdan ve kuzeyden mekân parçalarıyla bağlanmıştır. Tüm duvar, kemer ve tonozlar harç tuğla işçiliğine sahiptir. Destek sistemi ise mermerdendir. Restorasyon yapılmasındaki amaç, yörenin sıhhileştirilerek tarihsel mimari bütünlüğü içinde turizme ve kültür eylemlerine yönelik yeni bir işlevsel kullanıma kavuşturulmasıdır. Soğukçeşme Sokağı çevresindeki eski konutların sıhhileştirilerek turistik kullanıma açılması İlke olarak onaylanmış ve bu önerinin gerçekleşmesine ilişkin fiziksel çözüm esaslarının, yapıların biçimleniş özelliklerinden yörenin yeni trafik düzenine kadar uzanan bir dizi kararı içerecek biçimde ve çevre bütünü içinde geliştirilmesi istenmiştir. Genel önerilerin oluşturulması için: gibi özelliklerin saptanması ve bunların değerlendirilmesiyle işlev, koruma ve yapılanma ile taşıt trafiği ve yayalaştırma olanakları açısından genel öneriler, çalışmanın ilk aşamasını oluşturmuştur. Sokak üzerinde kalan sınırlı sayıdaki ahşap ev, hem barınma koşullarını hem fiziksel koşulları açısından en düşük düzeyde varlığını sürdürmektedir. Bunlar, bir iki istisna dışında görkemli soylu konakları değil, kökenler bakımından da "sıradan" yapılardır. Ancak sırtlarını Sur-u Osmani'ye dayamış bu yapılar, diğer yanını Ayasofya Külliyesi'nin teşkil ettiği Soğukçeşme’ye olağanüstü bir pitoresk ve tipik bir Osmanlı sokağı görünümünü verecek niteliklere ve bütünlüğe fazlasıyla sahiptir. Koruma ve yenileştirme önerilerinde, yörede gözlemlenen ve sayısal verilerle kanıtlanan turizme yönelik kullanım gelişmelerine öncelik verilmiş, yeni çevre oluşumu için önerilen açık ve kapalı morfolojik mantığa uygun çözüm esasları aranmıştır. Yapıların biçimlenmesinde, yörenin birinci derecedeki tarihsel niteliği de göz önünde tutularak boyut ve malzeme özellikleri açısından olsun, kat kullanımları ve bu kullanımların cepheye yansıması açısından olsun var olan dokuya özgü niteliklere çok yakından bağlı kalan, süreklilikleri koparmayan, çağdaş ama yumuşak bir mimari dil benimsenmiştir. 1985-1986 yılları arasında Ayasofya ile Topkapı Sarayı’nın duvarları arasındaki bütün binalar yıkıldı ve yeni tasarımlara göre, göz tırmalayan çağdaş öğeler "düzeltilerek" ve evler arasındaki boşluklar aynı görünümlü yapılarla doldurularak yeniden yapıldı. Yeni yapılar, yasaya uygun tuğla dolgulu betonarme karkastır ve ahşap giydirilmiştir. 19. yüzyıl gezginlerinin anlattıklarından esinlenilerek pastel renklere boyanmıştır. 1985 yılına kadar oto tamirhanesi olarak kullanılan su sarnıcında 1985-1987 arasında yapılan çalışmalarla zaman içinde dolan 7 metre yüksekliğindeki toprak tabakası temizlenerek, asıl zemine inilmiş, duvar ve örtü sistemi pekiştirilmiştir. Bu çalışmalar sırasında yapının orijinal hali korunmuş, sadece kuzey duvarına bitişik bir şömine ilave edilmiştir. Sarnıç halen taverna olarak kullanılmaktadır. Evlerin içindeki odaların dekorasyonunda farklı farklı renkler kullanılmış, burdan yola çıkılarak sarı oda mavi oda gibi isimler verilmiştir. Dekorasyonu 19. yüzyıl İstanbul modasına göre yapılmıştır. Genellikle pastel renkli, kadife ve ipekten oluşmuş döşemelikler kullanılmıştır. Sarnıcın dekorasyonunda ise ortaçağ hissi vermesi için masif ahşap masalar ve sandalyelerle, demirden avize ve şamdanlar kullanılmıştır. 1986 yılında yeni haliyle açılan sokak, 10 mimara projelendirilmiş olarak saray yönünden girişte, sağ kolda 9 binada, pansiyon tipi oteli, 1 kitaplığı ve lokanta haline getirilen sarnıcı içerir. Yokuşta sarnıçtan sonra yine sağda, bir personel evi ve ona bitişik, ancak dıştan kurumca onarılmış özel mülkiyete kalan eski bir ev vardır. İnişte sol kolda bir dönümlük arsada kısmi betonlamalarla "mail-i inhidam" hale gelmiş eskiden konak olan 4 katlı bir bina bulunmaktaydı. Aynı arsada bir de Roma dönemi eseri olması gereken ve solda, içeride iki kolonun taşıdığı tonozlar içinde güzel bir taş oda ile sağdan bir merdivenle inilen derin bir mekân keşfedilmiştir. Burası iç diyaframlarla bölünmüş olduğu için bir sarnıç olması ihtimali de zayıftır. Derindeki mekân kurumca zemine sac tanklar konularak su deposu yapılmış, soldaki tipik ve güzel taş oda ise onarılarak "bar" haline getirilmiştir. "mail-i inhidam" ve betonlaşmış bina ise sökülerek ve bir üst katı projeye konuşmayarak eski fotoğraflarının belgelediği konak görüntüsü ile yenden inşa edilip 1994 yılında otel olarak açılmıştır. İnişte ve solda bu bahçeden sonra yer alan bir beton yapı, ahşap kaplanıp panjurlanarak çevreye uyumu sağlanmıştır. Ondan sonra inişte, solda, harap haldeki 3 ahşap yanı da durmaktadır. Ali Rıfat Çağatay Ali Rıfat Çağatay (1869 – 3 Mart 1935), Türk udî, çellist, kemençezen ve bestekâr. İstiklâl Marşı’nın ilk bestecisidir. İstanbul’da doğan ve yaşamını aynı şehirde sürdüren Ali Rıfat Çağatay, dönemin ünlü hocalarından müzik eğitimi aldı. I. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’da kurulan ve İstanbul müzik tarihinde önemli yeri olan Şark Musiki Cemiyeti’nin başkanlığını yaptı. Türk Musikisi Ocağı adlı kurumu kurdu. 1914 yılında Darülelhan (Nağmelerin Evi) adıyla açılan devlet konservatuvarının öğretim kadrosunda yer aldı. Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde öğrenci yetiştirdi. 50 civarında bestesi ve müzik üzerine çok sayıda makalesi bulunur. Mehmet Âkif Ersoy’un yazdığı ve 1921’de resmi marş olarak kabul edilen İstiklal Marşı’nın ilk bestesini Ali Rıfat Bey yazmıştır. Bu beste 1924’ten 1930’a kadar kullanıldı; 1930’da Osman Zeki Üngör’ün batı marşları tarzındaki bestesi ile değiştirildi. Udi Rıfat Bey adıyla da anılan Ali Rıfat Çağatay, Nerime Çağatay (Soley) in babası, şair ve dilci Samih Rıfat Horozcu’nun’in ağabeyi, şair Oktay Rıfat Horozcu'nun amcası, futbolcu Ali Cafer Çağatay’ın babasıdır. Ali Rifat Çağatay'ın diğer kardeşleri 1937 yılında Maarif Vekaletinde memurken ölen Muzaffer Rifat Bey ve Cevad Rifat Atilhan idi. Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi. Adal Sultanlığı Adal, bugünkü Cibuti, Somali ve Etiyopya topraklarında hüküm sürmüş ve Müslümanlarla Habeş Hıristiyanları arasındaki savaşlarda önemli rol oynamış bir Müslüman emirliğidir. Tarihte bu devletten ilk defa Habeş kralı Amda Şeyon'un 1332 yılında Müslümanlarla yaptığı muharebelerde bahsedildi. Sonraki çağlarda Habeş imparatorları ile Adal hükümdarları arasındaki münasebetler bazen dostça, bazen düşmanca devam etti. Adal emirliği, 16. yüzyıl'dan itibaren önemini kaybetti ve ortadan kalktı. Adak Adası Adak, Aleut takım adalarından biridir. Adada, Amerika Birleşik Devletleri deniz ve hava üsleri bulunur. Ada yerlileri Niiĝuĝis kabilesinden Aleutlardır. Adaja Adaja, İspanya'nın Castilla la Vieja bölgesinde bir çaydır. Gredos Dağı'ndan çıkar, Avila'dan geçerek Duero Irmağı'na dökülür. Uzunluğu, 192 km'dir. Franche-Comté Franche-Comté [] (Francoprovençal: "Franche Comtât"), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın doğusundadır. Başlıca şehirleri bölgenin başkenti Besançon ile birlikte Belfort, Montbéliard, Dole (bölgenin XIV. Louis tarafından 17. yüzyılda fethi öncesi başkenti), Vesoul (Haute-Saône ilinin başkenti), Arbois (Jura ilinin şarapçılık şehri) ve Lons-le-Saunier'dir (Jura ilinin başkenti). "Franche-Comté" ismi 1366'da ortaya çıkmıştır. Bu tarihten önce "Bourgogne Kontluğu" olarak bahsediliyordu. Relics Relics, Pink Floyd'un önceden bir araya getirilmemiş bazı single'larını topladığı bir albümdür. 1971 yılında yayınlanmıştır. Albüm kapağını davulcu Nick Mason hazırlamıştır. Albümün yeni basımında aynı dizayn üç boyutlu hale getirilmiştir. Albüm, Atom Heart Mother'ın İngiltere listelerinde birinci olması ile yayınlanmıtır. Albümde 1969 yılında konserlerde çalınan ancak daha önce yayınlanmamış bir Roger Waters bestesi "Biding My Time" bulunmaktadır. Tanrı Misafiri (şarkı) "Tanrı Misafiri", Ajda Pekkan'ın 16 Eylül 1973'te yayınladığı "Tanrı Misafiri/İçme Sakın" 45'liğinin A-yüzünde yer alan şarkıdır. Şarkı, Lübnanlı şarkıcı Feyruz (Fairuz) tarafından seslendirilen, müziği Lübnanlı grup Rahbani Brothers tarafından bestelenen ""Tarik El Nahl"" adlı parçanın Türkçe aranjmanıdır. Ebru Gündeş, şarkıyı Aralık 1992'de yayınladığı aynı adlı albümde seslendirmiştir. Yeşilırmak Yeşilırmak, Sivas'ın kuzeyinde Kösedağ eteklerinden doğan ve Çarșamba'dan Karadeniz'e dökülen nehir. Antik adı İris'ti. 519 km uzunluğundaki Yeşilırmak Tokat Amasya ve Samsun illerinden geçerken çeşitli akarsularla birleşir. 36.144 km²'lik su toplama havzası ile Türkiye yüz ölçümünün %5'ine karşılık gelir. Nehir başlıca üç kolun birleşmesinden meydana gelir. Ana kol olan Yeşilırmak'a Tokat Nehri (468 km) de denilir. Suşehri ile Zara arasından Kösedağ'dan doğar. Çevre kaynakları ve dereleri toplayarak Tozanlı Suyu adıyla akışa geçer. Üzerinde 32 km² genişliğinde Almus Barajı bulunur. Tokat Nehri adını alır (Asıl Yeşilırmak), Turhal'dan sonra Çengel Boğazı'nı geçer, Amasya'ya ulaşır. Kelkit Çayı nehrin en büyük koludur. Uzunluğu 320 km, yağış havzası 10.000 km²'dir. Diğer kolu Çekerek Çayı 12.000 km² havzaya, 256 km uzunluğa sahiptir. Tokat Nehri ve Çekerek Çayı'nın birleştiği yerden Yeşilırmak başlar. Nehir Canik Dağları'nı bazen dar, bazen geniş fakat uzun bir boğaz vadi ile geçer. Yeşilırmak havzasında Turhal ile Tokat arasında Kazova, daha aşağıda Geldingen Ovası, Taşova ve Çarşamba Ovaları yer alır. Havza sınırlarında Ladik Gölü, Borabay Gölü ve Kaz Gölü bulunur. Yeşilırmak havzasında tamamı veya bir bölümü bulunan iller şunlardır: Samsun, Tokat, Amasya, Ç
orum, Yozgat, Sivas, Gümüşhane, Giresun, Ordu, Erzincan ve Bayburt. Yeşilırmak Havzası; Çoruh, Doğu Karadeniz, Fırat-Dicle ve Kızılırmak havzaları ile komşudur. Yeşilırmak'ın kolları ile beraber taşıdığı alüvyonlar merkezinde Çarşamba ilçesinin bulunduğu Yeşilırmak Deltası'nı oluşturmuştur. Üzerinde Almus, Ataköy, Hasan Uğurlu ve Suat Uğurlu, Kılıçkaya, Süreyyabey barajlarının kurulduğu Yeşilırmak düzensiz bir rejime sahiptir. Antik çağ filozofu Strabon'un eserlerinde adı İris olarak geçer. FK Mladá Boleslav FK Mladá Boleslav, Mladá Boleslav'da kurulmuş bir Çek futbol kulübüdür. Takım en büyük başarısını 2005-06 sezonunda kaydetti. Gambrinus Liga'yı 2. sırada tamamladı ve böylece UEFA Şampiyonlar Ligi ön elemelerine katılmaya hak kazandı. Kulübün ana destekçisi Skoda Auto'dur. 2005-06 sezonu şampiyonlar ligi elemelerinde Galatasaray'a deplasmanda 5-2 evinde ise 1-1lik skorlarla elenmiştir. İzmir Saat Kulesi İzmir Saat Kulesi, İzmir'de Osmanlı padişahı II. Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. yıldönümünü kutlamak için 1901'de inşa edilmiş tarihi saat kulesi. Konak Meydanı'ndaki İzmir Hükümet Konağı, Kemerlatı Çarşısı girişi, Konak Yalı Camii ve İzmir Büyükşehir Belediyesi binası arasındaki alanda yer alır. 25 metre yüksekliğinde dört katlı olan kule, Sultan II. Abdülhamit’in iradesi gereği Osmanlı vilâyetlerinde aynı dönemde meydana getirilmiş birçok saat kulesinden birisidir. Ancak özgün mimarisi ve yapımında izlenen yöntem gibi nedenlerle diğer saat kuleleri arasında özel bir yer edinmiştir. Osmanlı saat kuleleri içinde en estetik görünüşlü ve en zarifi olarak kabul edilir İzmirli mimar Raymond Charles Péré tarafından tasarlanan kulenin saatinin Alman imparatoru II. Wilhelm tarafından hediye edildiğine dair kayıtlar vardır. Sultan Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yıl dönümü olan 1900 yılında cülûs yıl dönümü için tüm İmparatorlukta, büyük kutlamalar organize edilmekte ve günün anısına kalıcı eserler yaratmak için çalışılmakta idi. Bu süreç içinde devrin İzmir Valisi Kamil Paşa, 1 Ağustos 1900 tarihinde yerel yöneticileri, mülkî ve askerî idareciler, memurlar ve şehrin ileri gelenleriyle bir toplantı gerçekleştirmiş; Sarı Kışla yakınında çeşmeli bir saat inşa edilmesi bu toplantıda kararlaştırılmıştır. İnşaatı gerçekleştirmek üzere oluşturulan inşaat komisyonu, İzmirli mimar Raymond Charles Péré’nin Arap mimarîsi üslubunda hazırladığı Çeşmeli Saat Kulesinin tasarımını uygun buldu. İnşaatın temel atma töreni 1 Eylül 1900’de Abdülhamid'in 24. cülus yıl dönümü kutlamaları sırasında atıldı. Kulenin inşaatı 1901 yılı Ağustos ayı içinde genel hatlarıyla tamamlandı. Saatlerin tedarik edilmesi ve diğer eksiklerin törenden sonra tamamlanmasına karar verildi ve açılış, Abdülhamid'in 25. cülus yıl dönümü olan 1 Eylül 1901’de yapıldı. Saatin dönemin Alman İmparatoru Kayzer II. Wilhelm tarafından Osmanlı-Alman yakınlığı nedeniyle hediye edildiğine dair bir takım kayıtlar vardır. Kulenin üzerine II. Abüldhamid'in iktidarını yansıtmak amacıyla çeşitli semboller yerleştirilmişti. Saatlerin hemen altına iki tarafa tuğra, iki tarafa Osmanlı arması vardı. Cumhuriyet devrine, Osmanlıları hatırlatan ve öven yazı, işaret ve sembollerin kaldırılmasına ait kanunun çıkmasından sonra arma ve tuğralar kazınmış, yerlerine ay-yıldız yapılmıştır. Kule, 5.2 şiddetindeki "1974 İzmir Depremi" sırasında hasar aldı. Bu depremde saat kadranları üzerindeki son kat yıkılmış ve saat depremin oluş saati olan 02:04'te durmuştur. İki yıl içerisindeyse kule onarılmış ve saat tekrar çalışır vaziyete getirilmiştir. Saati, 2016 yılına kadar çalışır halde gelmiştir. 2016 Türkiye askerî darbe girişimi sonrasında düzenlenen "demokrasiyi koruma" amaçlı eylemler sırasında 16 Temmuz 2016 sabahı saat kulesi hasar görmüş, saat ve çeşmeler çalınmıştır. Saati çalan 1999 doğumlu genç, olaydan bir hafta sonra yakalanmıştır. 81 metrekare taban üzerine sekizgen şekilde ve dört basamaklı haç biçimde mermer bir platform üzerine yapılan Saat Kulesi, 25 metre yüksekliğinde ve dört katlıdır. Kulenin platformu beyaz mermerden, diğer bölümleri ise kesme taştan yapılmıştır. Şadırvan anlayışında tasarlanmış dairesel esas etrafında dört çeşmesi vardır ve kolonlar Kuzey Afrika temasını taşır. Gövdenin dört bir tarafında, orta yerinde açılmış at nalı kemerli küçük nişli balkon görüntüsü veren unsurlar görülür. Bunun üzerinde, Doğu ve Batı yönlerinde birer Osmanlı arması, Kuzey ve Güney yönlerinde ise Sultan II. Abdülhamit’in tuğraları kabartma olarak yapılmıştır. Gövde üzeri, içleri beş kollu yıldızlarla doldurulmuş baklava dilimli kabartmalarla bezenmiştir. Gövdenin üst bölümü üç sıra mukarnasla genişletilmiş ve dış yüzüne dört adet 75 cm. çapında saat konulmuştur. Gamma aminobütirik asit Gamma-aminobütirik asit (GABA) engelleyici nörotransmiter olarak sinir sisteminde aktif rol oynayan kimyasal bir maddedir. Beyindeki en önemli nörotransmitterdir. Bu basit amino asit bazı hayvanlarda periferik bir nöronal iletici ve insanlarda muhtemelen bir beyin ileticisidir. Etkisi her zaman inhibitördür. Etkisinin blokajı konvülsiyonlara yol açar. Glütamattan, ko-faktörü piridoksin olan bir enzim aracılığıyla, dekarboksilasyon yoluyla oluşur. Bu husus, piridoksin yetersizliğine bağlı epilepsilerle, özellikle çocukluk dönemindeki epilepsilerle ilgili olabilir. GABA-A üzerinden etki eden bazı ilaçlar anksiyolitik etki gösterirler. Bkz. Akıl hastalıklarının biokimyasal ve nörofizyolojik temelleri. Hakasya'nın idari yapılanması 2. Askiz ilçesi 3. Bey ilçesi 4. Bograd ilçesi 5. Orjonikizev ilçesi 6. Taştıp ilçesi 7. Üst-Abakan ilçesi 8. Şirin ilçesi Abakan (anlam ayrımı) Abakan aşağıdaki anlamlara gelebilir: Gülriz Sururi Gülriz Sururi, (d. 24 Temmuz 1929). Tiyatro oyuncusu, yazar. 1962'de Engin Cezzar'la birlikte "Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu"'nu kuran sanatçı; Kaldırım Serçesi, Keşanlı Ali Destanı oyunlarındaki rolleriyle tanınır. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen "devlet sanatçısı" unvanına layık görülmüştür. Anı, roman, öykü türlerinde yayımlanmış kitapları vardır. 1929 yılında İstanbul'da doğdu. Babası ilk operet kurucularından Lûtfullah Sururi Bey, annesi de opera sanatçısı Suzan Lütfullah'tır. İlk kez 1942'de İstanbul Şehir Tiyatrosu Çocuk Bölümü'nde sahneye çıktı. İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro ve Şan Bölümleri’nde eğitim gördü. Konservatuvarı bitiremeden bazı özel topluluklarda çalışmaya başladı. 1955'te Muammer Karaca Topluluğu'nda profesyonel sanat yaşamına başladı. 1960'ta Dormen Tiyatrosu'na geçti. 1961'de, bu toplulukta sahnelenen "Sokak Kızı İrma"'daki rolüyle en iyi kadın oyuncu olarak İlhan İskender Armağanı'nı kazandı. 1962'de tiyatrocu Engin Cezzar'la evlendi. Aynı yıl eşi ile bilrikte Küçük Sahne'de Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu'nu kurdu. "Sokak Kızı Irma", "Ferhat ile Şirin", "Teneke", gibi pek çok oyunda rol aldı. 1966'da ""Teneke" "oyunundaki rolüyle İlhan İskender En İyi Kadın Oyuncu Armağanı'nı bir kez daha kazandı. Aynı yıl Türk Kadınlar Birliği'nce ""Yılın Kadını"" seçildi. Haldun Taner'in yazdığı, Genco Erkal'ın yönettiği ve ilk olarak 31 Mart 1964'te sahnelenip uzun süre kapalı gişe oynayan ""Keşanlı Ali Destanı""'nda ""Zilha"" rolündeki başarısıyla ünü arttı. 1971'de"Hint Kumaşı" adlı oyundaki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü üçüncü kez kazandı. 1979-1980 mevsiminde Mehmet Akan'la birlikte, topluluğun o güne dek sahnelediği oyunlardan "Uzun İnce Bir Yol" adlı bir derleme yaptı ve gösteriminde oynadı. Edith Piaf'ın yaşam öyküsünden Başar Sabuncu'nun oyunlaştırdığı Kaldırım Serçesi adlı oyun ile müzikli tiyatro sanatçısı olarak ustalığını gösterdi. 1982-1983 sezonunda bu oyundaki yorumuyla Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü, İzmir Gazeteciler Derneği'nin "Altan Artemis Ödülü"'nü ve Milliyet gazetesinin 1983 "Süperstar Tiyatro Oyuncusu Ödülü"'nü kazandı. Engin Cezzar'ın uyarladığı ve yönettiği ""Filumen", Edward Albee'nin ""Tatlı Para"" (özgün adı: Everything in the Garden), Bilgesu Erenus'un yazdığı, Rutkay Aziz'in sahnelediği ""Halide"" gibi oyunlarda rol aldı. Dramdan güldürüye ve müzikli oyuna dek her çeşit eserde rol alan Sururi, oyunculuğunun dışında Türk tiyatrosunda yöneticilik de yaptı. Anılarını yazarak yazarlığa başladı ve anılarımı üç cilt olarak yayımlamış ve bir roman, bir öykü kitabı ve gazete yazılarından bir derleme de yayımlamıştır.<ref name=t24/ 1990'lı yıllarda televizyon için ""A La Luna"" isimli yemek programını sundu. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen "devlet sanatçısı" unvanını aldı. 1999’da kaleme aldığı ""Söyleyeceklerim Var"" oyununun ardından sahnelere veda etti. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin kurduğu "Konçinalar Kumpanyası" adlı toplulukla 2008'de kendisinin yazıp yönettiği ""Biz Sıfırdan Başladık"" adlı oyunu sahneye koydu. Mari El'in idari yapılanması Yaralı Yüz Yaralı Yüz (), şu anlamlara gelebilir: Yaralı Yüz (film, 1983) Yaralı Yüz (İngilizce: Scarface), 1983 yapımı Brian DePalma'nın yönettiği, Al Pacino'nun başrol oynadığı suç ve drama filmidir. Aynı isimli 1932 yapımı Yaralı Yüz'ün serbest uyarlamasıdır. Senaryosu Oliver Stone tarafından yazılmıştır. 1980'li yıllarda Miami'de, Kübalı bir mülteci olan Tony Montana'nın (Al Pacino), suç dünyasında yükselişini ve açgözlülüğünü konu almaktadır. Film, Türkiye'de 2 Aralık 1985'te yanlış bir tercümeyle Sicilyalı ismiyle vizyona girmiştir fakat Tony Montana Kübalıdır ve filmin Sicilya ve İtalyan mafyalarla hiçbir bağlantısı yoktur. Bu hata sonradan düzeltilmiştir. Film, 1984 Altın Küre Ödüllerinde üç dalda aday gösterilmiştir. Al Pacino, Tony Montana rolüyle en iyi aktör dalında; Steven Bauer, "Manny Ray" rolüyle en iyi yardımcı aktör dalında ve Giorgio Moroder en iyi müzik dalında aday gösterilmiştir fakat hiçbiri ödül kazanamamıştır. Film IMDb'de dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 250 filmi arasında 112. sırada yer almaktadır. Filmin yeniden çekileceği söylentileri dolaşsa da bu konuda henüz net hiçbir bilgi yoktur. Fidel Cast
ro'nun "devrimimizin ruhunu benimsemeye niyetleri yok" dediği ve "Onları istemiyoruz!" diye haykırdığı binlerce Kübalı rejim muhalifine Amerika Birleşik Devletleri'ne gitme izni verilir. Göç eden 120 bin Kübalı arasında adi suçlular ve akıl hastaları da vardır. Bu adi suçlulardan biri olan Tony Montana (Al Pacino) askerlik arkadaşı Manny Ribera'yla (Steven Bauer) beraber Miami'ye gelir. ABD'ye gelmesinden sonra göçmenlik ofisinde sorgulanır. Kendisini siyasi sığınmacı olarak tanıtmasına rağmen çok geçmeden bir adi suçlu olduğu anlaşılır ve arkadaşıyla beraber çalışma ve oturma izni alamayan diğer Kübalı göçmenlerin tutulduğu Freedomtown'a gönderilir. Montana Freedomtown'dayken arkadaşlarıyla beraber, çok önceden ABD'ye kaçmış zengin bir Kübalı olan Frank Lopez'in sağlayacağı çalışma izni karşılığında Fidel Castro tarafından Kübadan kovulmuş olan ve Lopez'in kardeşini işkenceyle öldüren eski istihbarat görevlisi Emilio Rebenga'yı öldürmekle görevlendirilir.Kısa süre sonra kampta çıkan bir isyan sırasında Rebenga'yı bıçaklayarak öldürür. İstedikleri çalışma iznini alan Tony ve Manny Miami'deki bir büfede çalışmaya başlarlar. Bulaşıkçı olarak başladıkları yeni işten hiç de memnun olmayan ikili bir akşam Frank Lopez'in adamı olan Omar Suarez'le (F. Murray Abraham) buluşurlar. Onlara Rebenga işini de ayarlayan Suarez'in yeni teklifi Meksika'dan gelen kenevir'in yüklenmesidir. Tony'nin işi beğenmemesi üzerine Omar Suarez daha yüksek kazançlı ama tehlikeli bir iş önerir; birkaç gün sonra Miami'ye gelecek olan Kolombiyali kokain satıcılarıyla yapılacak alışveriş. Birkaç gün sonra Tony ve Manny Freedomtown'da tanıştıkları Angel ve Chi Chi'yle, uyuşturucu satıcısı Kara Kurbağa lakablı Kolombiyalı Hector'la buluşmak üzere Miami Beach'deki küçük bir otele giderler. Gerçek niyeti Tony'nin parasını çalmak olan Hector onun gözleri önünde arkadaşı Angel'i elektrikli testereyle doğrar. Silahlı çatışmadan sonra Hector ve adamlarını öldüren Tony kokainlerle beraber kaçmayı başarır. Arkadaşı Angel'in hayatına mal olan bu başarıdan sonra Omar Suarez'e olan güvensizliği nedeniyle başarısını doğrudan büyük patron Frank Lopez'e sunar. Omar'a göre insani ilişkilerden daha çok anlayan Frank Lopez Tony Montanadaki "ışığı" keşfeder. Tony'deki cahil cesareti, sertlik ve yükselme hırsının kendi işine de yarayabileceğini düşünür. Tony, aynı gece tanışmalarını kutlamak üzere gittikleri ve Frank'in de müdavimi olduğu Babylon Kulübünde tanıştığı Frank'ın kızarkadaşı Elvira Hancock'a (Michelle Pfeiffer) ilgi duymaya başlar. Aylar sonra Tony aralarının açık olduğu annesi ve kızkardeşini ziyaret eder. Annesi Tony'nin yaşam biçimine duyduğu hoşnutsuzluk nedeniyle hediyelerini geri çevirir ve onunla sert bir tartışmaya girer, ancak Tony'nin kızkardeşi Gina onun hayatından etkilenmiştir. Bir süre sonta Tony ve Omar Frank Lopez adına Bolivyalı uyuşturucu kralı Alejandro Sosayla yapılacak iş bağlantıları için bu ülkeye giderler.Görüşme sırasında Sosa'nın adamlarından biri Omar'ı polis muhbiri olarak tanır. Bunun üzerine Alejandro Sosa, Omar'ı öldürtür. Sosa, Tony'nin gerek Omarla girdiği laf dalaşları, gerek uyuşturucu dağıtımıyla ilgili yeni fikirleri ve gerekse de açık sözlülüğünden çok etkilenir ve Frank Lopez'in örgütüyle ilgili duyduğu derin şüpheye rağmen ona karşı büyük bir güven hisseder. Tony Miami'ye döndükten sonra patronu Lopez'le ona sormadan yaptığı iş anlaşması ve Omar Suarez'in öldürülmesiyle ilgili tartışır. Tony Frank ile olan iş ilişkisini bitirmesine rağmen Elvira'ya olan ilgisini kaybetmez. Tony, aynı gece gittiği Babylon Kulübünde Frank Lopez'le sıkı ilişkisi olan narkotik polisi Mel Bernstein tarafından Rebenga ve Hector cinayetleri ile olan bağlantıları nedeniyle üstü kapalı olarak tehdit edilir. Aynı mekanda kız kardeşi Ginayı başka bir erkekle beraber gören Tony onu döver ve Mannyle evine yollar. Kısa süre sonr gece kulübünde Miami'deki uyuşturucu trafiğine hakim olmak isteyen Diaz Kardeşler sandığı iki kişinin saldırısına uğrar. Girdiği silahlı çatışmada iki elemanı da öldürmesine rağmen kolundan yaralanır; Tony daha sonra bu saldırının Frank Lopez tarafından yönlendirildiğinden şüphelenir. Aynı gece Frank Lopez'le yapacağı görüşme sırasında adamlarından birine Lopezin tuttuğu iki elemandan biri olarak aratır. Telefon görüşmesi sırasında Lopez'in renk vermemesiyle Lopez hakkında kesin karara varır. Tony Montana ayaklarına kapanarak yalvaran Lopez'e acımaz ve onu Manny'e öldürtür, aynı ortamda bulunan narkotik polisi Mel Bernstein'ı da vurur. Daha sonra Lopez'in evine gelen Tony gökyüzünde dolaşan reklam amaçlı zeplinin üzerinde yazan slogandan çok etkilenir; bu slogan aslında Tony'nin film boyunca esiri olduğu hırsını özetleyen The world is yours - Dünya Senindir. Frank Lopez'in suç imparatorluğunun başına geçen Tony Elvira'yla da evlenir. Alejandro Sosa ile olan iş bağlantısıyla ABD'ye getirdiği kokainden aylık 10-15 milyon $ net gelir sağlamaktadır. Tony yeni taşındığı lüks malikanede Elvira'yla beraber yaşamaya başlar. Giderek paranoya belirtileri sergilemeye başlayarak evinin abartılı güvenlik ekipmanlarıyla donatır. Bu yeni hayatlarına adapte olmakta zorlanan Elvira ve Tony kokain bağımlısı olur. Müşterisi olduğu bankanın kara parasını yıkamak için daha fazla komisyon istemesi üzerine Tony, aynı zamanda polis muhbiri olan yerel bir tefeci olan Mel Seidenbaum'a gider. Polis tarafından suçüstü yapılan Tony Montana para aklama ve vergi kaçakçılığı suçlamalarından tutuklanır. Kefaletle serbest kalır. Bu olay yüzünden en büyük dağıtıcısını kaybetmek istemeyen Alejandro Sosa Tony'yi Bolivya'ya çağırır. Sosa, Tony'den içinde kendisi ile Bolivyalı ve Amerikalı üst düzey yöneticilerinden olduğu uyuşturucu trafiğini ortaya çıkarmak için çalışan bir gazeteciyi ortadan kaldırmasını ister. Bunun karşılığında Tony ve Manny'nin daha önce işledikleri suçların yok sayılıp vergi kaçakçılığından alacağı hapis cezasının da kaldırılmasını önerir. Tony Sosa'nın önemli adamlarından Alberto ile New York'a gider. Bir gece önceden gazetecinin arabasının altına bomba yerleştirirler. Amaçları gazeteciyi konuşma yapacağı Birleşmiş Milletler binası önünde öldürerek ses getirmektir. Ancak ertesi sabah gazeteci yanına eşini ve çocuklarını da alır. Bu Tony'nin hesapları arasında yoktur, kadını ve çocukları öldürmek istemeyen Tony, Alberto'yu uyarır. Fakat Alberto onun sözlerini dinlemeyince onu kafasından vurarak öldürür. Tony, Miami'ye döner dönmez kardeşi Gina'yı aramaya başlar. Annesinden aldığı bilgiyle onu oturduğu yeni evde bulur. Tony eve geldiğinde Manny ile Gina'yı beraber görür. Bir anlık cinnet geçiren Tony en yakın arkadaşı Manny'i vurarak öldürür. Gina'yı da kendi evine götürür. Bu arada Bolivya'daki ortağı Sosa kendisini afişe edecek gazeteciyi öldürmediği için çok kızar. Aynı sırada Sosa'nın onlarca adamı Tony Montana'nın evini sarar ve baskın düzenlerler. Sosa'nın adamları bahçedeki korumaları öldürerek yavaş yavaş Tony'yi kuşatırken, Manny'nin öldürülmesiyle kendini kaybeden Gina, Tony'yi öldürmeye çalışır ve onu sağ bacağından yaralar. Tam bu sırada binayı kuşatmış olan Sosa'nın adamlarından biri Tony'nin odasına girer ve Gina'yı vurur. Bütün elemanları öldürülmüş olan ve artık tek başına kalan Tony cepheneliğinden çıkardığı M16 ile Sosanın adamlarına karşı tek başına savaşır. Sosa'nın adamlarından onlarcasını öldüren Tony, en sonunda Sosa'nın en önemli ve sessiz suikastçisi olan The Skull'un arkadan gelip onu pompalı silahla vurmasıyla ölür ve "Dünya Senindir" yazılı heykelin olduğu havuzun içine düşer. Beyazperde.com Tutti Tutti, İtalyancadan gelen bir kelime olup ""hep beraber"" anlamındadır. Orkestra eserlerinde özellikle konçertolarda solo ve tutti kısımları vardır. Orkestra önce bir giriş yapar ve müziğin akışını soliste bırakır. Solistin tek başına çaldığı kısımlara solo denir fakat, orkestra bu kısımlarda solistin sesini kapatmayacak şekilde hafif çalar ya da bütün enstrümanlar soliste aynı anda eşlik etmezler, zaten orkestrasyon solonun niteliğine göre yazılmıştır. Solo kısımı bittiğinde orkestra yeniden hep beraber çalmaya başlar ya da enstrümanlar yavaş yavaş müziğe katılır ve en sonunda hep birlikte çalarlar. Bu devinim bölümün sonuna kadar devam eder ve genellikle diğer formda yazılmış eserlerde de böyledir. Hidayet Hidayet, İslam dini terimi. Hidayet, Bakara Suresinin 120 inci ayeti kerimesine ve Ali İmran Suresinin 73 üncü ayeti kerimesine göre Allah'a ulaşmaktır. BAKARA-120:inne hudallahi huvel huda (muhakkak ki Allah'a ulaşmak var ya,işte o hidayettir) ALİ İMRAN-73:kul innel hudâ hudallâhi (de ki, muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır) İhdinasSıratal’müstakıym (Fatiha/6) olmalıdır. Bizi hidayete, dosdoğru yola ulaştır, bize dosdoğru yola ulaşacak bir şuûr diriliği ver. İşte Allah’ tan insanın isteyeceği bir tek şey olsaydı eğer, o da hidayet olmalıydı diyor. Bu manada hidayet, Allah’ın insana şefkat ve merhametidir. Allah’ ın insana şefkat ve merhameti, rahman ve rahim olan Allah’ ın insana şefkati, merhameti. Kitsch Kitsch ('Kiç' diye okunur), var olan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak, ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir. Bu terim ayrıca, kibirli ve bayağı bir tada sahip şeylere ve ticari kaygılarla üretilmiş olan banal, rüküş ve sıkıcı ürünlere gönderme yaparken de kullanılır. Modernizmin Irving Howe ve Clement Greenberg gibi savunucularına göre, post-modernizm kitsch ve ticariliğe teslimiyeti temsil ediyordu. Kara turna balığı Kara turna balığı ("Esox niger" eski ismi "Esox reticulatus"), Esocidae familyasına ait Kuzey Amerikada yaygın olan bir tatlı su balık türü. Kara turna balığı, Avrupa turna balığına çok benzer. Diğer turna balıkları gibi onun da çok uzun keskin dişleri, büyük bir ağzı ve vücudunun çok arka kısmında kalan sırt ve anal yüzgeçleri vardır. Ölçülmüş en büyükleri 99 cm uzunluğa ve 4,25 kilo ağırlığa sahibtir, ama insanlar için bir tehlike değildir. 9 yaşına kadar varabilir. 10 ila 20 derece su sıcaklığını tercih eder, ya
şadığı suyun içinde 6 metre derinliğe kadar hareket eder ve küçük balıklar ile beslenir. Kuzey Amerika: Nova Scotia, Kanada'dan (sonradan getirilmis) güney Florida'ya kadar. Frank Serpico Frank Serpico (Francisco Vincent Serpico, Brooklyn, 14 Nisan 1936) New York Emniyet müdürlüğünden ayrılmış bir polis memuru olup, 1971 yılında emniyet teşkilatındaki çürümeye dair mahkemede ifade vermesi ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Meslek ve meslek sonrası hayatını bu misyonu gerçekleştirmeye adadı. Memur Serpico bu yoldaki faaliyetleri nedeniyle meslektaşlarının tepkisini çekmiş bir uyuşturucu operasyonunda yüzüne kurşun yarası almış, ambülansı çağıran da arkadaşları değil operasyonun yapıldığı apartman sakini bir İspanyol olmuştur. Memur Serpico 1972 yılında ülkesini terkederek İsviçre'ye gitti. 1973 yılı yapımı Serpico adlı filmde Al Pacino tarafından canlandırıldı. Perennial Yayınları. New York 2005 ISBN 978-0-06-073818-1 Megrelce Megrelce (Megrelce: მარგალური ნინა / "Margaluri nina" ; Abhazca: Агыршәа / "Agırşwa"), Güney Kafkas dillerinden biridir. Gürcistan'ın güneybatısındaki antik Kolhis halkıyla ilişkili olduğu sanılan yaklaşık 500.000 Megrel tarafından konuşulur. Megrelce, Güney Kafkas dil ailesinden Lazca ile akrabadır. Megrelce konuşan nüfusun büyük çoğunluğu, Gürcistan’ın Samegrelo bölgesinde yaşar. Küçük bir grup da Gürcistan’ın ayrılıkçı bölgesi Abhazya’da bulunur. Abhazya’da Megrelce konuşan nüfusun çoğunluğu göç ettirilmiştir. Megrelce, yaygın olarak Gürcü alfabesiyle yazılır; ama bu dil aslında yazılı bir dil değildir ve belli bir yazı standardı da oluşmamıştır. Megrelce konuşan nüfus ikidillidir ve asıl dilleri dışında Gürcüce konuşurlar. Gürcüce aynı zamanda Megrelce konuşan nüfusun yazı ve eğitimi dilidir. Megrelce, Güney Kafkas dillerinden biridir. En yakın akrabası Lazcadır ve bu iki dilin yaklaşık 500 yıl önce ayrılmaya başladığı kabul edilir. Aynı dili konuşan nüfusun kuzeyinde kalanlar Megrelce ve Osmanlılar'ın fethettiği bölgede kalanlar Lazca konuşan halk olarak ikiye ayrıldılar. Bu iki dil Gürcüceye yakın olmakla birlikte Gürcüceyle ayrışmanın İÖ 1. bin yılda başladığı kabul edilir. Güney Kafkas dillerinden olan Svanca ise akrabası olan bu dillere daha az benzer ve diğer dillerden İÖ 2. bin yılda ayrıştığı sanılır. Bazı dil bilimciler, Megrel ve Laz dillerinin Zan dilinin birer diyalekti olduğunu ileri sürer. Zan dilinin yakın çağlarda Megrel ve Laz dillerine ayrıldığını ve günümüzde Zan dili’nin ayrıca konuşulan bir dil olmadığına dikkat çekerler. En eski yazılı Megrelce metinler 19. yüzyıla tarihlenir. Bu metinler daha çok etnografya içeriklidir. İlk Megrelce dilbilimsel çalışmalar da 19. yüzyılın sonlarında yapıldı. 1930-1938 arasında "Kazahişi Gazeti", "Komuna", "Samargaloş Çai", "Narazeniş Çai" ve "Samargaloş Tutumi" gibi gazete ve dergiler yayımlandı. Megrelce’nin başlıca diyalektleri ve alt diyalektleri şunlardır: Pektin Pektin (Yunanca: πηκτός "pektós" = camit, donmak) bitki hücre duvarlarından elde edilen bir heterosakkarittir. Asidik koşullarda pektin jel formunu alır ve gıdalarda kıvamlaştırıcı olarak kullanılabilir. Bu özelliği ile reçel ve jel yapımında kullanılır. Pektin bitkinin Golgi cisimciğinde üretilir ve bitki hücresinin hemiselüloz polisakkaritlerini çevreleyen bir matriks oluşturur. Meyve yapısının önemli bir parçasını oluşturan pektin, pektinaz isimli enzim ile pektinik asite ve sonuçta pektik asite dönüşür. Bu kimyasal yıkım sırasında meyve, hücre duvarları bozuldukça yumuşar. Pektin 3 ana polisakkaritten oluşur: Değişik pektin türlerinin jelleşme karakteristikleri molekülün esterleşme miktarı ile alakalıdır. Pektin, enzim harici reaksiyonda küçük miktarda metan salmaktadır. Elma, erik ve portakal bol miktarda pektin içerir. Kiraz, çilek gibi yumuşak meyvelerde pektin az bulunur. Ticari kullanımda pektin meyve kabuğu rendesi ya da meyve içeriğine sıcak su eklenerek elde edilir. Pektin sıcak suda erir ve etanol eklenerek jel olarak çökmesi sağlanır. Santino Corleone Santino "Sonny" Corleone, Mario Puzo'nun Baba adlı romanında ve filmde yer alan, Carmella Corleone ile New York City Mafyası Vito Corleone'nin en büyük oğlu olan karakter. Filmde James Caan tarafından canlandırılmıştır. Fevri kişiliği ile öne çıkmaktadır. Bu kişiliği onun sonunu getirmiştir. Kız kardeşini üzdüğü için mahalle önünde öldüresiye dövdüğü eniştesi Carlo ve Emilo Barzini tarafından kurulan ölümcül bir tuzakla köprü girişinde taranarak öldürülmüştür. Padova Üniversitesi Padova Üniversitesi (İtalyanca, Università degli Studi di Padova, UNIPD), 1222'de İtalya'nın Padova şehrinde kurulmuştur. Avrupa üniversiteleri arasında en eskilerinden biri olmasının yanı sıra, İtalya'nın da en eski ikinci üniversitesidir. 2003 yılı itibarıyla 65.000 kayıtlı öğrencisi bulunmaktadır. Dara Danyal Danyal (Arapça: دانيال Daniel', Farsça: دانیال Danial', İbranice: דניאל Danielle', Yunanca: Δανιήλ Daniel'), diğer dillerde Daniel olarak geçmekte, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet tarafından peygamber olarak kabul edilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçmeyen ancak İslami eserlerde bahsedilen peygamberlerden biridir. MÖ 4, ve 5. yüzyıllarda yaşayan Danyal peygamber, MÖ 606'da çocuk olduğu halde esir edilerek İsrailoğulları ile beraber Babil'e gönderildi. 2. Babil Kralı Nebukadnesar (MÖ 605-562) zamanında yaşadığı belirtilen Danyal Peygamber'den, "Yahudiler'i, Babil esaretinden ilmi ve kehanetleriyle kurtarmış peygamber" olarak da söz ediliyor. Danyal Peygamber Babil Kralı II. Nebukadnesar (MÖ 605-562) zamanında yaşamış Yahudileri Babil esaretinden ilmi ve kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir. Yaygın bir söylentiye göre Babil Kralı rüyasında İsrailoğulları’ndan gelecek bir erkek çocuğun kendi tahtını sarsacağını bildirmesi üzerine İsrailoğulları’ndan doğan erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bu nedenle Danyal Peygamber doğunca Kral onu dağ başında bir mağaraya bıraktırmıştır. Mağarada bir erkek ve bir dişi aslan tarafından büyütülen Danyal delikanlı olunca kavminin arasına karışmıştır. Tarsus'da yoğun bir kıtlığın yaşandığı dönemde şehre davet edilen Danyal Peygamber'in gelmesiyle birlikte bolluk olmuştur. Bu nedenle Danyal Peygamber Babil'e geri gönderilmemiş ölünce de Tarsus'ta şimdiki Makam Camisi’nin bulunduğu yere gömülmüştür. İslam inancına göre; Danyal b. Hızkıl'ül'asgar, Peygamber oğullarından, Süleyman b. Dâvud'un soyundandı. Danyal'ın Resul Olmayan Bir Nebi (Peygamber) Oluşu; 4. İslam Halifesi Ali, Danyal Peygamber hakkında: "O, Nebi olmayan bir Resul idi." demiştir. Bâbil hükümdarı II. Nebukadnezar (Arapça: Buhtünnasr)'ın, Beytülmakdis'i yıkarak İsrailoğullarının çocukları arasından seçip kumandanlarına paylaştırdığı esir çocuklar arasında Danyal Peygamber de, bulunuyordu. Bâbil halkı, Nebukadnezar'a başvurarak; ""İsrailoğullarından esir edilen şu çocukları, bize vermeni, senden istemiştik. Sen de, onları, bize vermiştin. Vallahi, onlar, bizim yanımızda olalıdan beri, kadınlarımızın, bizi tanımadıkları­nı, onlarla ilgilendiklerini ve yüzlerini, onlara çevirdiklerini görüyoruz. O çocukları, ya bizim aramızdan çıkar, al, ya da onları, öldür!"" dediler. Nebukadnezar; ""İçinizden, her kim, elindekini öldürmek isterse, öldürsün!"" dedi. Öldürülmek üzere çıkarılıp sağ bırakılmaları için, Allâh'a yalvarmaları üzerine, Nebukadnezar tarafından sağ bırakılan Danyal Peygamberle Hananya, Azarya ve Mişaye Bâbil zindanına atılmışlardı. O sırada, Nebukadnezar; bir rü'yâ görmüş, fakat, gördüğü rü'yada görüp de, kendisini şaşırtan şeyi unutmuştu. Nebukadnezar, gördüğü rüyadan, korkmuştu. Sihirbazlarla kâhinlerden, bunun yorumunu sormuşsa da, onlar, yorumlayamamışlardı. Danyal Peygamber, arkadaşlarıyla birlikte zindanda bulundukları sırada, bunu, işitti. Zindancı; Danyal Peygamberin hal ve gidişatındaki güzelliği ve doğruluğunu görüp hoşuna gitmekte ve kendisine sevgi göstermekteydi. Danyal Peygamber, ona: : dedi. Zindancı, gidip Danyal Paygamberin dileğini, Nebukadnezar'a haber verdi. Bunun üzerine, Nebukadnezar, peygamber oğullarından Danyal Peygamber üç arkadaşını huzuruna çağırdı. Nebukadnezar'ın önünde, ona, secde etmedikçe, hiç kimse duramazdı. Fakat, Danyal Peygamber, onun önünde secde etmeksizin ayakta durdu. Nebukadnezar, ona: ""Seni, bana, secdeden alıkoyan nedir?"" diye sordu. Danyal Peygamber, : dedi. Nebukadnezar; Danyal Peygamber verdiği cevaba hayret etti ve ""Evet! Secde yapma! Sen, ahdine vefa etmekle, çok iyi etmiş ve sana verilen ilmin şerefini yükseltmiş, gözetmiş oluyorsun."" dedikten sonra: ""Sende, şu gördüğüm rü'yânın ilmi ve yorumu var mıdır?"" diye sordu. Danyal Peygamber, "Evet!" dedi. Nebukadnezar, ""Görmüş olduğum rüyâyı, sonra, bana isabet eden bir şeyden dolayı, unuttuğum, beni hayrette bırakan o şeyin ne olduğunu, bana, haber veriniz."" dedi. Danyal Peygamberle arkadaşları: : dediler. Nebukadnezar, ""Ben, onu hatırlayamıyorum. Eğer, siz, bana, onu, onun yorumunu, haber vermezseniz, omuz kemiklerinizi, sökeceğim!"" dedi. Danyal Peygamberle üç arkadaşı, Nebukadnezarr'ın huzurundan çıktılar. Allah'a, dua ettiler. Tazarru ve niyazda bulundular. Kendilerine, yardım etmesini, sorulan şeyin öğretilmesini, dilediler. Yüce Allah da, onlara, sorulan şeyi öğretti. Onlar, hemen Nebukadnezar'ın huzuruna vardılar. Ona, ""Sen, bir heykel görmüşsün!"" dediler. Nebukadnezar, ""Doğru söylediniz!"" dedi. Danyal Peygamber ve arkadaşları ""O heykelin iki ayağı ve iki bacağı: seramikten, iki dizi ve iki baldırı bakırdan; karnı gümüşten; göğsü altından; başı ve boynu demirdendi!"" dediler. Nebukadnezar, ""Doğru söylediniz!"" dedi. Danyal Peygamberle arkadaşları: ""Sen, onu, hayretle seyredip durduğun sırada, Allah, onun üzerine, gökten, bir kaya saldı da, onu, ufatıverdi! İşte, sana, rü'yânı unutturan da, bu idi."" dediler. Nebukadnezar, ""Doğru söylediniz!" dedi ve: "Peki, bu rü'yânın yorumu, nedir?"" diye sordu. Danyal Peygamberle arkadaşları, Danyal Peygamber; II. Nebukadnezar'ın rüyâsını, haber verdiği ve yorduğu zaman, Nebukadnezar, ona
ve onun arkadaşlarına, çok ikram etti. Danyal Peygamber, sık sık, huzuruna kabul eder, yapacağı işleri, ona ve onun arkadaşlarına danışırdı. Danyal Peygamberi, üstün mevkilere getirdi. Danyal Peygamber, Nebukadnezar'ın yanında, insanların en şereflisi ve en sevgilisi olmuştu. İslam inancına göre Âdem Peygamber, çocuklarından gelecek peygamberleri görmeyi, Allah'tan dilemiş, Allah da, onların suretlerini, Cennet ipeklerinden kumaşlara, onun için çıkarttırıp kendisine indirmişti. Bunlar; Âdem Peygamberin, güneşin battığı yerdeki Mahzeninde saklı bulunuyordu. Zülkarneyn onu, ele geçirdi. Âdem Peygamberin Mahzeninden çıkarıp Danyal Peygambere verdi. Danyal Peygamber de, onlara göre, bu sûretleri, ipek kumaşlara çizdi. Danyal Peygamber çizmiş olduğu bu suretler, Zülkarneyn'in ele geçirdiği suretlerin aynı idi. Zülkarneyn tarafından verilen suretlere göre Danyal Peygamber ipek kumaşlar üzerine çizmiş olduğu, Âdem Peygamberden, Muhammed Peygambere kadar olan bazı peygamberlerin suretleri, Sonra bu resimler kraldan krala geçerek, Bizans kralı Herakleios'a kadar ulaşmıştı. 1. İslam Halifesi Ebu Bekir'in gönderdiği elçiler Herakleios'a İslâm'ı tebliği etmek için geldiklerinde, sandıktan Âdem Peygamberden Muhammed Peygamber'e kadar olan peygamberlerin resimlerini sandığından birer birer çıkarıp 1. İslam Halifesi Ebu Bekir Elçilerine göstermişti. Bu resimlerin varlığı hakkında kesin bilgiler mevcut ise de, şu an nerede ve kim tarafından korunduğu bilinmemektedir. Danyal Peygamber, bir müddet, Bâbil'de oturdu. Bâbil'den ayrıldıktan sonra, Huzistan'ın Şuş şehirinde kaldı. Orada, vefat etti. 2. İslam Halifesi Ömer'in halifeliği zamanında Şuş şehri, Abu Musa Ashaari tarafından feth edildi. Abu Musa Ashaari, Şuş kralı Sabur'u, öldürdü. Şuş şehrini, kuşattı. Şehirde bulunan şeyleri, Sabur'un mal ve mülklerini ganimet olarak aldı. Mal depolarını, dolaşıp onların içinde bulunanları, alırken, bir meydanda, kilitli bir depoya rastladı ki, deponun kilidi, kalayla mühürlenmişti. Abu Musa Ashaari Kilidi, kırdırdı ve kapıyı açtırdı. Abu Musa Ashaari, depoya girip bakınca, Uzun, havuz gibi oyulmuş bir taş ve içinde de, altun sırma ile dokunmuş bir kefenle kefenlenmiş, başı açık, ölü bir adam gördü! Abu Musa Ashaari da, yanında bulunanlar da, ölü zatın boyunun uzunluğuna hayrette kaldılar. Sonra, onlar, onun burnunu, karışladılar. Bir karıştan fazla olduğunu gördüler. Abu Musa Ashaari, Halife Ömer'e bir yazı yazıp Şuş şehrinden, Allah'ın, kendilerine nasib ettiği şey­leri haber verdi ve ölü zâtın işini de, yazısında, yazdı. Ömer onu okuyunca, bu kişi hakkında bilgi edinmeye çalıştı, fakat hiç kimsenin, onun hakkında bir bilgisi yoktu. Ancak, Ali, ""Bu Zat, Danyal Hakîmdir. Kendisi, Resul olmayan bir Nebîdir. Eski zamanda, Nebukadnezar'ın ve ondan sonraki krallardan bazısının yanın­da bulunmuştu."" dedi. Halife Ömer, Abu Musa Ashaari yazı gönderdi ve onun üzerine, cenaze namazını kılmasını ve onu, Şuş'luların erişemeyecekleri bir yere gömmesini, kendisine, emretti.. Abu Musa Ashaari, yanında bulunan Müslümanlarla birlikte onun cenaze namazını kıldı. Suyu çekilen ırmak yatağının ortasına kabrini kazdırıp, kendisini gömdürttü. 2. İslam Halifesi Ömer’in 17 Hicri yılında Tarsus’u ele geçirmesinden sonra Danyal Peygamber’in mezarı açılmış ve büyük bir lahit içerisinde altın iplikle dokunmuş kumaşa sarılı uzun boylu bir ceset görülmüştür. Başından geçen maceraların sembolü olarak parmağındaki yüzüğün taşında biri erkek olan diğeri dişi iki aslanın arasında genç bir çocuk işlenmiştir. Cesedin Yahudiler tarafından çalınmaması için Ömer’in emri üzerine önceki yerine derin bir şekilde mezarı yeniden kazılmış ve üzerinden de Berdan Nehri’nden gelen ufak bir çayın suyu geçirilerek hiç kimsenin mezara el sürmemesi sağlanmıştır. Böylece mezar emniyete alınmıştır. Nitekim caminin son tamiratı sırasında çok derinlerde caminin arka ve alt kısmında suyun giriş yerinde gayet kalın ve muntazam mazgal demirleri çıkmıştır. Danyal Peygamberin cesedi bu mazgallardan geçen suyun çok aşağısında bulunmaktadır. Coimbra Üniversitesi Coimbra Üniversitesi (Portekizce: Universidade de Coimbra), Coimbra, Portekiz'de kurulu bir devlet üniversitesidir. Halen faal olan Avrupa ve dünyanın en eski üniversitelerinden biri olmasının yanı sıra, Portekiz'in en eski ve önemli yüksek öğrenim ve araştırma enstitüsüdür. Sekiz ana fakültede, tüm akademik kariyer imkânlarına izin vermekte ve doğa bilimleri, mühendislik, eczacılık, hukuk, matematik, mimarlık, eğitim, spor, psikoloji, sosyal bilimler ile beşeri bilimlerinde dahil olduğu geniş alanlarda eğitim sağlamaktadır. Avrupa üniversitelerinin yol gösterici araştırma gruplarından, Coimbra Group'un kurucu üyesidir ve grubun geleneksel açılış töreni her yıl Coimbra Üniversitesi'nde yapılmaktadır. 2013 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Sitesi olarak ilan edilmiştir. Neşe Karaböcek Neşe Karaböcek (gerçek adı: Neş'ecan Göktürk; d. 1 Nisan, 1947; İstanbul, Türkiye) Asıl adı Neş'ecan Göktürk olan ve henüz 5 yaşında "Karaböcek" piyesinde oynarken İsmet İnönü'den, Karaböcek soyadını alan "Orta Şark'ın Altın Bülbülü" unvanlı sanatçı, babasının demiryollarındaki görevi nedeniyle İstanbul' da doğdu. Henüz 2,5 yaşındayken babasının tayininin Ankara' ya çıkması nedeniyle oraya taşıdı. Neşe Karaböcek ilk evliliğini Elenor Plak'ın kurucususu, yapımcı ve müzisyen Atilla Alpsakarya ile yaptı. Bu evlilikten Alper adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. Atilla Alpsakarya'nın 1974' te Neşe Karaböcek'ten ayrılıp (12 Eylül 1975) baldızı Gülden Karaböcek'le evlenmesi uzun süre magazin basınını meşgul etti. Bu evlilik yüzünden Neşe ve Gülden Karaböcek kardeşlerin arası açıldı. Neşe Karaböcek 1975 tarihinde gazeteci Tevfik Yener ile evlendi. Bu evliliktende Hasan adını verdiği bir oğlu daha oldu. Hemen hemen her tür müziği denemiş ve sayısız 45'lik plak, LP ve kaset/CD doldurmuştur. Ayrıca 11 sinema filminin başrolünde oynamıştır. İlk büyük çıkışını 1968 yılında "Artık Sevmeyeceğim" adlı 45'liği ile yakalamış ve 90'lı yılların ortalarına kadar ismini zirvede tutmayı başarabilen ender sanatçılardan biri olmuştur. 1968-1980 arasındaki 12 yıl boyunca çeşitli plak şirketlerinden 16 adet altın plak, 1 platin plak, 1 altın bülbül (5 altın 45'lik yerine verilmiştir) ve 2 altın kaset ödülü almıştır. 1981 yılında Altın Plak adlı müzik şirketini kuran sanatçı, "Arabeskin anası" olarak bilinmekte olup yaşamını çocukları ile birlikte sürdürmektedir. Usame bin Ladin Usame bin Muhammed bin Avad bin Ladin (; 10 Mart 1957, Riyad - 2 Mayıs 2011, Abbottabad), çeşitli uluslararası kuruluşlar ve ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanımlanan İslamcı örgüt el-Kaide'nin kurucularından biri ve lideri. 1994 yılında vatandaşlıktan çıkarılıp vatansız kalıncaya kadar Suudi Arabistan vatandaşı olan bin Ladin, bin Ladin ailesine mensuptur. Kökeni Yemen'deki Kinde kabilesine dayanan Usame bin Ladin, Riyad'da doğdu. 1979'da Pakistan'a gitti ve Afganistan'da Sovyetler Birliği'ne karşı savaşan mücahit kuvvetlerine katıldı. 1988'de el-Kaide'yi kuranların başında gelen isim oldu. 1992'de Suudi Arabistan'dan sürüldü ve Sudan'a yerleşti. Amerika Birleşik Devletleri'nin baskısı sebebiyle 1996'da buradan da ayrılarak Afganistan'da teşkilatlanmaya başladı. Körfez Savaşı'nda Amerikan askerleri Müslümanların en kutsal mekânlarından ikisini barındıran Suudi Arabistan'a konuşlanınca bin Ladin, İslam'a hakaret edildiğini ve bunun intikamının alınacağını söyledi. Önde gelen bazı mücahitler ile birlikte, Orta Doğu'da Amerika Birleşik Devletleri karşıtı grupları örgütledi. 1998'de, Darüsselam ve Nairobi'deki Amerika Birleşik Devletleri konsolosluklarına bomba yüklü kamyonlarla yapılan saldırılar sonrasında FBI tarafından Ten Most Wanted Fugitives ("En Çok Aranan On Kaçak") ve Most Wanted Terrorists ("En Çok Aranan Teröristler") listelerine dahil edildi. 2001'deki 11 Eylül saldırıları sonrasında başlatılan Terörizmle Savaş kapsamında aranan bir numaralı hedef hâline geldi. Pakistan'ın Abbottabad şehrindeki bir komplekste kaldığının tespit edilmesi sonrasında, 2 Mayıs 2011'de, Amerikan özel birliklerin tarafından yapılan gizli harekâtın sonucunda öldürüldü. Usame bin Muhammed bin Avad bin Ladin, 1998 yılında yapılan bir röportajda doğum tarihini 10 Mart 1957, doğum yerini ise Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad olarak vermişti. Babası, Yemen'in Hadramut bölgesinde doğan, Cidde'ye göç ettikten sonra inşaat işleriyle uğraşarak milyarder olan ve günümüzde Saudi Binladin Group adıyla faaliyet gösteren şirketin kurucusu Muhammed bin Avad bin Ladin, annesi ise Muhammed bin Ladin'in onuncu karısı olan Hamide el-Attas (o dönemdeki adı Aliye Hanım) idi. 1999'daki bir röportajında, "aslan" anlamına gelen adının, Muhammed'in sahabelerinden Usame bin Zeyd'den geldiğini belirtmişti. Şeriat hükümlerine göre aynı anda en fazla 4 tane olmak üzere 20'nin üzerinde evlilik yapan ve 50'nin üzerinde çocuğu olan Muhammed bin Ladin, Usame bin Ladin'in doğumundan bir süre sonra Aliye'den boşandı. İngiliz gazeteci ve yazar Steve Coll Muhammed bin Ladin'in 25'i erkek 29'u kız olmak üzere 54 çocuğu olduğunu ve Usame bin Ladin'in 18. oğlu olduğunu belirtirken; Jean Sasson, Necve bin Ladin ve Ömer bin Ladin'in anlattıklarına dayanarak yazdığı kitabında Muhammed bin Ladin'in 22 oğlu olduğunu ve Usame bin Ladin'in de 18. sırada yer aldığını ifade etmektedir. Muhammed bin Ladin ile olan evliliğinden başka çocuğu olmayan Aliye, 1950'lerin sonu veya 1960'ların başında, Muhammed bin Ladin'in şirketinde çalışan orta düzey müdürlerden Muhammed el-Attas ile evlendi. Kendi ifadesine göre doğumundan altı ay kadar sonra annesiyle birlikte Medine'ye giden Usame bin Ladin, ikinci evliliğinden üç erkek ve bir kız çocuğu olan annesiyle birlikte büyüdü. Babasının 1967'de ölümünün ardından kendisine yaklaşık $25-30 milyon miras olarak kaldı. Bin Ladin, Sünni Müslüman olarak yetiştirildi. Steve Coll, bin Ladin'in tam zamanlı bir medrese eğitimi aldığını belirten kesin bir kaynak olmadığını ve ilkokul eğitiminin bir kısm
ını, annesinin memleketi olan Suriye'de aldığını belirtmektedir. Annesinin ifadesine göre "bin Ladin hiçbir zaman üst seviyede bir öğrenci olmamıştı ve derslerini ortalama notlarla geçmekteydi". Coll, Beyrut'taki Brummana İlkokulu'nda çalışan ve okuyan beş ayrı isimle yaptığı görüşme sonrasında bin Ladin'in, babasının ölümünün ardından 1968 civarında, bazı kardeşleriyle birlikte burada eğitim gördüğünü ve bir yıl dolmadan buradan ayrıldığını belirtmektedir. O dönemde okul yönetiminde olan birisinin ifadesine göre bin Ladin, buraya gelmeden önce Lübnan'daki başka bir okulda da eğitim görmüştü. Brummanna'dan ayrıldıktan sonra önce annesinin memleketi Lazkiye'ye, daha sonra annesinin Cidde'deki evine döndü. 1968'de, seküler bir eğitim veren el-Segr Model Okulu'nda okumaya başladı. Çocukluk yıllarında bin Ladin'e komşu olduğunu ve kendisini tanıdığını belirten gazeteci Halid Batarfi, bin Ladin'in el-Segr'de öğrenim gördüğü sırada, Müslüman Kardeşler'den etkilenen İslamcı bir çalışma grubunun üyesi olduğunu ifade etmektedir. Yine Batarfi'nin ifadesine göre gruba katılmasının ardından daha katı İslami davranışlar sergilemeye ve arkadaşlarını da bu yönde uyarmaya başlamıştı. Bir süre sonra annesi ve ailesiyle birlikte Cidde'nin el-Müşerife semtine taşındı. 1976'da el-Segr'den mezun oldu. 1993 yılındaki bir röportajında inşaat mühendisi ve agronomist olduğunu belirten bin Ladin, 1998'deki bir röportajında Cidde'deki Kral Abdülaziz Üniversitesi'nde ekonomi eğitimi aldığını belirtmektedir. Bazı kaynaklarda önce ekonomi eğitimi aldığı, sonra inşaat mühendisliği bölümüne geçtiği ifade edilir. Bazı kaynaklar üniversiteden mezun olduğunu, bazıları ise üniversite eğitimini yarıda bıraktığını belirtir. Üniversiteden bin Ladin'in arkadaşı olduğunu belirten birisi, bin Ladin ile birlikte Seyyid Kutub'un "Yoldaki İşaretler" ("Ma'alim fi el-Tarik") ve "Kur'an'ın Gölgesinde" ("Fî Zılâl'il Kur'an") kitaplarını okuduklarını ve Seyyid Kutub'un kardeşi Muhammed Kutub'un verdiği derslere girdiklerini ifade etmektedir. Bin Ladin, Sovyetler Birliği'nin 1979 Aralık ayında başlattığı müdahalede mücahitlere destek sağlamak amacıyla aynı yıl Pakistan'a gitti. Aile şirketine ait iş makinelerini Afganistan'a taşıyıp babasından kalan mirasla mücahitlere sağladığı maddi desteğin yanı sıra, dünyanın farklı noktalarından kendi deyişiyle "yüzlerce değil, binlerce" gönüllü Arap savaşçının Afganistan'a gitmesinde rol oynadı. Savaş sırasında, Iraklı mühendis Muhammed Saad ile birlikte çeşitli yapı ve tünellerin yapımında aktif olarak yer aldı. Amerika Birleşik Devletleri'nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı (kısaca CIA) tarafından 1979-1989 yılları arasında yürütülen ve Siklon Operasyonu kod adını taşıyan program çerçevesinde, Pakistan'ın Servislerarası İstihbarat (kısaca ISI) teşkilatı ve Pakistan Silahlı Kuvvetleri tarafından eğitilen Afgan mücahitlere para ve silah desteği sağladı. 1984 yılında, bin Ladin'in görüşlerinde etkisi olduğu belirtilen Abdullah Azzam ile birlikte, Arap dünyasından Afganistan'a para, silah ve gönüllü toplama amacı güden Mekteb el-Hidemat'ı kurdu. Kuruluşun liderliğini Azzam yaparken, bin Ladin daha çok finansal işlerden sorumluydu. 1986 yılında Azzam ile arası açılmaya başladı ve Pakistan'ın Hayber-Pahtunhva eyaletinin Peşaver şehrindeki University Town semtinde bulunan bir villaya yerleşti. Bu sıralarda, Paktiya ili sınırlarındaki Caci köyü yakınlarında Afganistan'da inşa ettiği ilk askerî eğitim kampı olan el-Masada'yı ("Aslan Yuvası"), kurdu. Nisan 1987'de bu kampa saldırı düzenleyen Sovyet kuvvetleriyle yapılan muharebede yer aldı. Bir hafta kadar süren ve Bin Ladin'in ayağından yaralandığı çatışmalar sonrasında Arapların çekilmesiyle sonuçlanan muharebede Afgan Arapları ilk defa bu kadar uzun süre mevzisini korumuştu. Geri çekilmelerine rağmen bu muharebe, Araplar tarafından bir zafer gibi görüldü ve bin Ladin'in Arap dünyasındaki popülaritesinin artmasını sağladı. Aynı yıl, Peşaver'de yaşayan Eymen ez-Zevahiri'nin liderliğini yaptığı Mısır İslam Cihadı üyesi oldu. 1988'de desteğini çekerek Mekteb el-Hidemat'tan ayrıldı. Daha sonraları Bosna-Hersek'te ele geçirilen bir bilgisayardan elde edilen el yazısı notlara göre 11 Ağustos 1988'de Azzam'ın çağrısı sonucu Peşaver'de gerçekleştirilen ve bin Ladin, Muhammed Atıf, Seyyid İmam el-Şerif, Ebu Ubeyde el-Benşiri, Mohammed Loay Bayazid, Memduh Mahmud Salim ve Vael Hamza Abdulfettah Culaydan'ın katıldığı cihadın geleceği hakkındaki toplantıda, Sovyet kuvvetlerinin ülkeden ayrılmasının ardından da cihada devam edilmesi kararlaştırıldı. El-Kaide'nin eski hazinedarlarından Medani el-Tayyib, oluşumun 11 Ağustos'taki toplantıdan önce de var olduğunu, bin Ladin tarafından 17 Mayıs'ta gizlice organize edilen bir toplantıya kendisinin de katıldığını ve 11 Ağustos'taki toplantıyla birlikte bu oluşumun gün yüzüne çıktığını belirtmişti. El-Kaide ifadesinin bilinen ilk kullanımı bu toplantıda oldu. 20 Ağustos'ta düzenlenen toplantıyla birlikte el-Kaide'nin esas kuruluşu gerçekleştirildi. Toplantı tutanaklarında "El-Kaide, aslen organize olmuş bir İslami gruptur. Amacı, Allah'ın ismini yüceltmek ve Allah'ın dinini muzaffer kılmaktır." olarak tanımlanan organizasyonun askerî faaliyetleri, savaş boyunca Afgan mücahitlerle birlikte eğitilecek ve savaşacak olan "sınırlı süreli" ve deneme kampı sonrasında aralarındaki en iyilerin seçileceği "açık süreli" olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Sovyet kuvvetlerinin Mayıs 1988'de başlayan Afganistan'dan çekilmesi, Şubat 1989'da tamamlandı. ISI ile Afgan ve Arap mücahitlerin 1989 Mart'ında Celalabad'da Afganistan hükûmetine karşı gerçekleştirdiği saldırıdan kısa süre önce bin Ladin, Suudi Arabistan'dan Peşaver'e dönmüştü. Muharebenin başlamasından sonra bölgeye gitti ve Arap kuvvetlerine maddi ve lojistik destek sağladı. Bin Ladin ayrıca, mücahitlerin mağlubiyetiyle sonuçlanan muharebedeki bazı çatışmalarda Arap kuvvetlerine liderlik de etmişti. Celalabad'daki çatışmaların ardından Suudi Arabistan'a döndü ve inşaat şirketinde çalışmaya devam etti. 2 Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesiyle patlak veren Körfez Savaşı'nın başlarında Suudi Arabistan Kralı Fehd ve Savunma Bakanı Sultan ile görüşerek Amerika Birleşik Devletleri'nden askerî bir yardım alınmaması gerektiğini ve kendi kuvvetleriyle krallığı savunabileceğini belirtti. Ancak bu teklif kabul edilmedi ve Amerikan kuvvetleri Suudi Arabistan'a konuşlandırıldı. Müslüman olmayan Amerikan birliklerinin kutsal topraklara ayak basmasını uygunsuz bulan bin Ladin, esas savaşın Irak'a karşı değil İslam'a karşı verildiğini belirtmekteydi. Bu sıralarda bin Ladin'in Cidde yakılarındaki çiftliğine Suudi askerî birimlerince baskın yapıldı ve burada bin Ladin'e bağlı 100 kadar Afgan savaşçı silahsızlandırıldı. Yaşananların ardından bin Ladin, Suudi Arabistan hükûmeti aleyhine konuşmalar yapmaya ve konuşanları desteklemeye başladı ve bu tutumu nedeniyle ev hapsine mahkûm edildi. Ev hapsindeyken, aile üyelerinin Kral Fehd ile bağlantısını kullanarak bazı işlerini halletmek amacıyla Pakistan'a gitme talebinde bulundu. Nisan 1991'de Pakistan'a varmasının ardından ailesine bir mektup göndererek ülkesine dönmeyeceğini belirtti. Burada birkaç ay geçirdikten sonra Aralık 1991'de ailesi ve çocuklarıyla birlikte, İslamcı Ulusal İslami Cephenin desteğiyle Haziran ayında askerî darbeye uğrayan Sudan'ın başkenti Hartum'daki bir eve yerleşti. Sudan'da yaşamaya başladıktan sonra yol inşaatı ve tarım sektörlerine yöneldi. Kendisi adına çalışan kişilerin bir kısmı el-Kaide üyesiydi. El-Kaide'nin bazı üst düzey yöneticileri Afganistan'da kalıp eğitim kampları ve diğer tesislerdeki faaliyetlerini sürdürürken, Ebu Ubeyde ve Ebu Hafız Sudan'a gelerek buradaki el-Kaide üyelerinin askerî eğitiminde görev aldı. Sudan hükûmeti adına savaşan militan grupları ile birlikte çalışıldı ve daha sonraları Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi şefi olacak Salih Abdullah adına Afrika'da çeşitli istihbarat verileri toplandı. Ebu Ubeyde ile Ebu Hafız'ı keşif amacıyla Somali'ye gönderen bin Ladin, daha sonraları Eritre'deki İslamcı kuruluşlarla irtibat kurması, Eritre İslami Cihat Hareketi'ni finansal olarak desteklemesi ve eğitim kamplarının kurulması konusunda yardımcı olması amacıyla Ebu Ubeyde'yi Eritre'ye gönderdi. 29 Aralık 1992'de, Somali'ye gidecek olan Amerikan askerlerinin kaldığı düşünülen Yemen'in Aden şehrindeki Gold Mohur Hotel ve Aden Mövenpick Hotel adlı iki otele el-Kaide tarafından bombalı saldırılar düzenlendi. İki sivilin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan örgütün düzenlediği bu ilk saldırılar gerçekleştirildiğinde Amerikan askerleri otelden ayrılmıştı. 26 Şubat 1993'te, New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne el-Kaide üyeleri tarafından, 6 kişinin ölümü ve 1.000'den fazla kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bir bombalı saldırı gerçekleştirildi. Bin Ladin, Mart 1997'de kendisiyle yapılan röportajda saldırıyla herhangi bir bağlantısı olmadığını, Mayıs 1998'deki röportajında ise saldırıyı hazırlayan başlıca isimlerden Remzi Yusuf'u tanımadığını belirtti. Somali İç Savaşı sırasında ülkenin güneyinde bin Ladin tarafından birkaç eğitim kampı kuruldu ve aktif olarak kullanıldı ancak 1993-1994 yıllarında Somalili savaşçılara silah ve eğitim desteği sağlanması dışında el-Kaide üyeleri iç savaşa önemli bir katılım gerçekleştirmedi. 3-4 Ekim 1993'te gerçekleşen Mogadişu Muharebesi'nde Birleşmiş Milletler askerî güçlerine saldıran güçler arasında el-Kaide üyeleri ve el-Kaide tarafından eğitilen kişiler de bulunmaktaydı. Amerikalı istihbarat analizcilerinin araştırmalarına göre Ocak 1994 itibarıyla bin Ladin, Sudan'da en az üç askerî eğitim kampı kurarak farklı ülkelerden gelen isyancılara eğitim vermeye başladı. Kraliyete karşı söylem ve davranışları ile Arap ülkelerindeki İslamcı köktendinci hareketlere olan desteği sebebiyle Nisan 1994'te Suudi Arabistan vatandaşlığından çıkarılarak vatansız kaldı ve bu ülkedeki mal varlığına el konuldu. Haziran 1995'te Kral Fehd'e açık mektup yazarak Amerikan kuvvetleri Suudi Arabistan'ı terk edene
kadar çeşitli saldırılar gerçekleştireceğini bildirdi. 13 Kasım 1995'te, Riyad'da bulunan Amerikan güçlerinin kontrolündeki Suudi Arabistan Ulusal Muhafızları eğitim merkezine bomba yüklü araçlarla saldırı düzenlendi. 7 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı gerçekleştirenler arasında olduğu öne sürülen dört kişi, Nisan 1995'te televizyonda yayınlanan itiraflarında bin Ladin'den etkilendiklerini ifade etti. Bin Ladin, verdiği röportajlarda bu saldırıyla herhangi bir ilgisi olmadığını ancak saldırıdan memnuniyet duyduğunu dile getirdi. 26 Haziran 1995'te, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e, Etiyopya seyahati sırasında suikast girişiminde bulunuldu. İstihbarat raporlarına göre girişim, el-Kaide ile birlikte hareket eden ve Mısır'da faaliyet gösteren İslam Cemaati ile Mısır İslam Cihadı tarafından gerçekleştirilmiş ve Sudan hükûmeti ile ülkenin istihbarat servisleri tarafından desteklenmişti. Bin Ladin, Amerika Birleşik Devletleri'nin baskısı sonucu Mayıs 1996'da Sudan'dan sınır dışı edildi ve Afganistan'ın Celalabad şehrine döndü. Mayıs 1997'ye kadar Celalabad yakınlarında yaşayan bin Ladin, 23 Ağustos 1996'da Londra merkezli "El-Kuds el-Arabi" gazetesinde yayınlanan bildiriyle Suudi Arabistan'da bulunan Amerikan kuvvetleri ve dünya genelinde Müslümanlara karşı olan tutumları sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı cihat ilan etti. Bildiride amaçlarını Amerikan güçlerini Arap Yarımadası'ndan çıkarmak, Suudi yönetimini devirmek, İslam'ın kutsal yerlerini kurtarmak ve dünya üzerindeki bütün İslami devrimci örgütleri desteklemek olarak sıralamıştı. Muhammed Ömer liderliğindeki Taliban'ın Eylül 1996'da başkent Kâbil'i ele geçirerek Afganistan İslam Emirliği'ni kurmasının ardından Muhammed Ömer'in davetiyle Celalabad'dan Kandehar'a hareket etti. Taliban'ın ülke yönetiminde söz sahibi olmasının ardından el-Kaide, Taliban'ın koruması altında varlığını devam ettirmeye başladı. 23 Şubat 1998'de ez-Zevahiri ile birlikte "El-Kuds el-Arabi"de yayınladıkları fetvada yer alan "Kudüs'teki Mescid-i Aksa ile Mekke'deki Mescid-i Haram'ı özgür kılmak için Amerikalıları ve onların müttefiklerini öldürmek her Müslümanın görevi" ifadeleri ile Hristiyan ve Yahudilere karşı cihat çağrısı yapıldı. 1996'daki çağrının aksine bu fetva, çeşitli İslami kuruluşlar ve akademisyenler tarafından da onaylanmış, beş farklı İslamcı örgüt liderinin imzasıyla Dünya İslam Cephesi adıyla yayınlanmıştı. 7 Ağustos 1998'de el-Kaide ve Mısır İslam Cihadı tarafından, Tanzanya'nın Darüsselam şehri ile Kenya'nın başkenti Nairobi'deki Amerika Birleşik Devleti konsolosluklarına bomba yüklü kamyonlarla saldırı düzenlendi. Saldırılarda 224 kişi öldü, 4.000'den fazla kişi ise yaralandı. 20 Ağustos günü Hartum'daki el-Şifa fabrikası ile Afganistan'daki bazı el-Kaide eğitim kamplarına Amerikan güçleri tarafından füzeyle saldırılar düzenlendi. Bin Ladin'in kimyasal silah ürettiği gerekçesiyle düzenlenen saldırı sonucunda fabrika imha edilirken, daha sonra yapılan incelemeler ve Amerikalı hükûmet yetkililerinin açıklamalarıyla fabrikada böyle bir üretimin gerçekleşmediği ve yalnızca ilaç üretimi yapıldığı, bin Ladin ile fabrika arasında herhangi bir bağlantı olmadığı tespit edildi. Öte yandan Amerikan istihbarat yetkilileri, bin Ladin ile Sudan hükûmetine ait Military Industry Corporation adlı şirket arasında birtakım finansal ilişkilerin olduğunu öne sürdü. 4 Kasım 1998'de Amerika Birleşik Devletleri'nde hakkında açılan davada, konsoloslukların bombalanması olayında suçlu bulundu. Haziran 1999'da bin Ladin, Federal Soruşturma Bürosu (FBI) tarafından oluşturulan Ten Most Wanted Fugitives ("En Çok Aranan On Kaçak") listesine dahil edildi. 1 Ocak 2000'de veya yakın tarihlerde, el-Kaide üyeleri tarafından farklı noktalarda eş zamanlı olarak gerçekleştirilmesi planlanan saldırılar çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleşmedi. 12 Ekim 2000'de, Aden'de demirlemiş olan Amerika Birleşik Devletleri Donanması'na bağlı USS "Cole" (DDG-67) muhribine düzenlenen saldırıda 17 Amerikan askeri hayatını kaybetti. 11 Eylül 2001'de, kaçırılan dört yolcu uçağından (United Airlines'ın 93 sefer sayılı uçuşu, American Airlines'ın 77 sefer sayılı uçuşu, American Airlines'ın 11 sefer sayılı uçuşu ve United Airlines'ın 175 sefer sayılı uçuşu) ikisi New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin iki kulesine, biri Arlington County'deki Pentagon'a çarptı, dördüncü uçak ise Pensilvanya'daki Somerset County'ye düştü. Uçakları kaçıran 19 kişi dahil 2.996 kişi hayatını kaybetti. Bin Ladin 16 Eylül günü yayınlanan açıklamasında saldırıların arkasında kendisinin olmadığını belirtti. Ancak 29 Ekim 2004'te yayınlanan videosunda ilk kez saldırıların sorumluluğunu üstlendi ve uçakları kaçıran 19 kişiyi bizzat kendisinin eğittiğini söyledi. FBI tarafından yürütülen araştırma neticesinde saldırıları gerçekleştiren kişilerin, bin Ladin'in liderliğindeki el-Kaide ile bağlantılı olduğu belirlendi. Amerika Birleşik Devletleri tarafından Afganistan'daki Taliban rejimini sonlandırmak üzere Terörizmle Savaş adı altında bir kampanya başlatıldı. 7 Ekim 2001'de, Afganistan'daki Taliban ve el-Kaide hedeflerinin ABD ve Britanya kuvvetleri tarafından bombalanmasıyla Afganistan Savaşı başladı. 11 Eylül saldırıları sonrasında bin Ladin halka açık alanlarda görülmemeye başladı. Bu dönemde farklı kanallar aracılığıyla ses kayıtları ve videoları yayınlanırken, çeşitli haber kuruluşlarınca bin Ladin'in durumu ve konumu hakkında bilgilere yer verildi. Atiye Abdurrahman'ın Ebu Musab ez-Zerkavi'ye yazdığı 11 Aralık 2005 tarihli mektupta, bin Ladin'in ve el-Kaide liderliğinin Pakistan'ın Veziristan bölgesinde olduğu bilgisi verilmekteydi. Başında Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles'tan Thomas W. Gillespie ve John A. Agnew'in bulunduğu araştırma grubunun Şubat 2009'da yayınladığı raporda, uydu görüntüleri incelenerek yapılan analiz sonucunda bin Ladin'in Pakistan'ın Paraçınar şehrinde saptanan üç farklı komplekste olabileceği belirtildi. Mart 2009'da "Daily News"te yayınlanan haberde, bin Ladin'i arama çalışmalarının Çitral ilçesinde yoğunlaştığı belirtildi ve yazar Rohan Gunaratna'nın, yakalanan üst düzey el-Kaide üyelerinin bin Ladin'in Çitral'de saklandığını söylediği yönündeki sözlerine yer verildi. Aralık 2009 başında, Pakistan'da tutuklu bulunan bir Taliban üyesinin, bin Ladin'in 2009 yılında Afganistan'da olduğunu söylediği haberi yayınlandı. Habere göre tutuklu, 2009'un Ocak veya Şubat ayında, 15-20 gün önce bin Ladin'i Afganistan'da görmüş olan güvenilir bir bağlantıyla buluşmuştu. Fakat 6 Aralık günü ABD Savunma Bakanı Robert Gates, bin Ladin'in yıllar boyunca nerede olduğu konusunda güvenilir bir bilgiye sahip olmadıkları yönünde açıklama yaptı. Pakistan Başbakanı Yusuf Rıza Gilani ise ülkesinin terörizmle mücadele hâlinde olduğunu ve bin Ladin'in Pakistan'da saklandığını düşünmediğini söyledi. 7 Haziran 2010'da yayınlanan "Al-Siyase" gazetesi, İran ile bağıntısı olan bir kaynaktan elde edilen bir bilgiye göre bin Ladin'in beş yıldır İran'ın kuzeydoğusundaki Sebzevar şehrinde saklandığını iddia etti. 18 Ekim 2010'da, adı belirtilmeyen bir NATO personeli, bin Ladin'in Pakistan'ın kuzeybatısında sağlıklı ve rahat bir şekilde yaşadığını, yerel halk ve ülkenin istihbarat servislerince korunduğunu açıkladı. Pakistan hükûmeti adına konuşan bir görevli ise bu iddiayı reddetti. Bin Ladin'in ölümüyle sonuçlanan harekât öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşananları soruşturmak amacıyla, Pakistan hükûmetinin talebi doğrultusunda Pakistan Yüce Mahkemesi tarafından 20 Haziran 2011'de adli bir komisyon olan Abbottabad Komisyonu oluşturuldu. Komisyon, tanık olarak belirlenen 201 kişinin sorgulanması ve çeşitli dokümanların incelenmesi ile hazırladığı raporu 25 Mayıs 2012'de tamamladı. Kamuoyuyla resmî olarak paylaşılmayan raporun tamamı, Temmuz 2013'te Al Jazeera tarafından sızdırıldı. Raporda bin Ladin'in 2002 yılı ortalarında Pakistan'a giriş yaptığı belirtiliyordu. Bin Ladin'in en genç eşi Emel, Abbottabad'a yerleşmeden önce 2,5 yıl kadar Haripur ilçesindeki Çak Şah Muhammed köyünde yaşadıklarını, 2005 yılı sonlarında ise buraya geldiklerini söylemişti. Emel ayrıca Afganistan'da gerçekleştirilen iki ameliyat sonrasında bin Ladin'in böbreğindeki rahatsızlığın düzeldiğini, kendisinin sağlıklı ve zinde olduğunu belirtmişti. Bin Ladin'in yakalanması için Başkan Bill Clinton döneminde çalışmalara başlandı. Ocak 1996'da CIA'in Terörizmle Mücadele Merkezi bünyesinde, bin Ladin'i izlemekle görevli bir birim oluşturuldu. CIA merkezinden birkaç kilometre uzakta faaliyetlerini sürdüren birim Bin Laden Issue Station adını taşımaktaydı. 11 Eylül saldırıları sonrasında basına yansıyan bilgilere göre Clinton, 1998'deki konsolosluk saldırılarının ardından CIA'ye, saldırılar sebebiyle başlatılan hukuki süreç kapsamında bin Ladin'i yakalama, canlı yakalamanın imkansız olduğu durumda ise öldürmeye yönelik güç kullanma yetkisi vermişti. 20 Ağustos 1998'de, Umman Denizi'nde bulunan Amerika Birleşik Devletleri Donanması'na bağlı gemiler tarafından ateşlenen 66 füze ile Afganistan'ın Host şehri yakınlarındaki el-Kaide kamplarına saldırı düzenlenirken, istihbarat raporlarına göre bin Ladin bu kampları saldırıdan birkaç saat önce terk etmişti. Harekâtla ilgisi bulunan bazı kişilerin ifadesine göre 1999'da CIA, Pakistan istihbarat birimlerine bağlı 60 kadar komandoyu, Afganistan'a girerek bin Ladin'i yakalamak veya öldürmek üzere eğitti ve teçhizatlandırdı. Harekât, Pakistan Başbakanı Navaz Şerif ve ülkenin istihbarat şefi ile Clinton yönetimi tarafından organize edilmişti ve harekât karşılığında Pakistan'a uygulanan ambargoların kaldırılması ile ekonomik yardım paketi vaatlerinde bulunulmuştu. Ancak Ekim 1999'da gerçekleşen askerî darbeyle Şerif'in görevinden uzaklaştırılması sebebiyle harekât gerçekleşemedi. Bin Ladin, 7 Haziran 1999'da FBI tarafından yayınlanan Ten Most Wanted Fugitives ("En Çok Aranan On Kaçak") listesine giren 456. isim oldu. 11 Eylül saldırıları sonrasında baş şüpheli konumuna gelen bin Ladin 10 Ekim 2001'de, 11 Eylül saldırıla
rı sonrasında oluşturulan Most Wanted Terrorists ("En Çok Aranan On Terörist") listesinde yer alan isimlerden biri oldu ve yakalanması veya öldürülmesiyle sonuçlanacak bilgi paylaşımı yapan kişiye $25 milyon vadedildi. Havayolu Pilotları Derneği ile Hava Ulaşımı Derneği de ek olarak $2 milyon ödül vereceğini açıkladı. Aralık 2001'de Amerikan istihbarat birimleri, bin Ladin'in Afganistan'ın Nangarhar ilindeki Tora Bora adlı dağlık bölgede olduğunu tespit etti. Bölgede gerçekleşen muharebeden bin Ladin sağ olarak kurtuldu. 2005 yılında CIA bünyesindeki Bin Laden Issue Station'ın faaliyetleri sonlandırıldı. 13 Temmuz 2007'de Amerika Birleşik Devletleri Senatosu'nda yapılan oylama sonucunda ödül miktarı ikiye katlanarak $50 milyona yükseltildi. Çeşitli istihbarat faaliyetleri sonucunda önce bin Ladin'in kuryesi Ebu Ahmed el-Kuveyti, Temmuz 2010'da ise bin Ladin'in ikamet ettiğinden şüphelenilen Abbottabad'daki kompleks tespit edildi. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'nın talimatıyla CIA tarafından yürütülen ve Ortak Özel Harekât Komutanlığı ile CIA'e bağlı personeli taşıyan helikopterlerin Afganistan'dan havalanarak Abbottabad'daki komplekse gerçekleştirdiği Neptün Mızrağı kod adını taşıyan harekât sonucunda bin Ladin öldürüldü. Cenazesi 24 saat içerisinde Umman Denizi'ne bırakıldı. Almanya'nın ulusal istihbarat teşkilatı Anayasayı Koruma Federal Dairesi ajanlarından Silvan Becker ile karısı Vera'nın 10 Mart 1994'de Libya'da öldürülmesi sebebiyle Libya tarafından bin Ladin ve beraberindeki üç kişi için Interpol'den ilk resmî tutuklama kararı çıkarıldı. Bin Ladin, öldüğü güne kadar Libya hükûmeti tarafından aranmaktaydı. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bir büyük jüri tarafından Ağustos 1996'da gizli bir şekilde hazırlanmaya başlanan iddianame 8 Haziran 1998'de tamamlandı. İddianamede bin Ladin'e, "Amerika Birleşik Devletleri'nin savunma sistemlerine karşı komplo düzenlemek, el-Kaide adlı terör örgütünün liderliğini yapmak ve dünya çapındaki radikal İslamcıların en büyük finansal destekçisi olmak" suçlamaları yöneltilmişti. Kenya ve Tanzanya'daki elçiliklere düzenlenen saldırılar sonrasında, 4 Kasım 1998'de New York Güney Bölgesi Amerika Birleşik Devletleri Bölge Mahkemesi Federal Büyük Jürisi tarafından "Amerika Birleşik Devletleri dışında yaşayan Amerikan vatandaşlarını öldürmek, öldürmeye yönelik komplo düzenlemek ve federal bir tesise ölüme sebebiyet veren saldırılar düzenlemek" iddialarıyla suçlu bulundu ve kendisini yakalayan ya da yakalanmasıyla sonuçlanacak bilgi paylaşımında bulunan kişiye $5 milyon ödül vadedildi. Ancak Taliban, yeterli delil bulunmadığını ve Müslüman birisini Müslüman olmayan bir mahkemede yargılamanın adil olmayacağını gerekçe göstererek topraklarında bulunan bin Ladin'i iade etmedi. Ekim 2001'de Afganistan'daki hedeflere düzenlenen hava saldırılarından sekiz gün sonda Taliban, üçüncü bir ülkede yargılanması koşuluyla bin Ladin'i iade edebileceğini belirtse de bu teklif Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush tarafından, "Masumiyetini veya suçluluğunu tartışmak için herhangi bir sebep yok. Suçlu olduğunu biliyoruz." açıklamasıyla geri çevrildi. Bin Ladin'in ölümünden sonra 15 Haziran 2011'de, Amerika Birleşik Devletleri'nde kendisine karşı yapılan tüm suçlamalar resmî olarak düşürüldü. Usame bin Ladin ilk evliliğini 1974 yılında, Suriye'nin Lazkiye şehrinde, dayısının kızı Necve Hanım ile gerçekleştirdi. 11 Eylül 2001 saldırılarından birkaç gün önce Necve'nin Afganistan'ı terk etmesiyle sonlanan bu birliktelikten çiftin on bir çocuğu (Abdullah, Abdülrahman, Saad, Ömer, Osman, Muhammed, Fatıma, İman, Ladin, Rukiye, Nur, Hatice) oldu. 1983'te evlendiği bin Ladin ile üç çocuğu (Ali, Amir, Ayşe) olan Hatice Şerif, Sudan'da yaşadığı dönemde bin Ladin'den boşandı ve Suudi Arabistan'a döndü. Bin Ladin'in 1985'te evlendiği ve bir çocuğu (Hamza) olan Hayriye Sabar, 1987'de evlendiği ve dört çocuğu olan (Halid, Hatice, Meryem, Sümeyye) Siham Sabar, 2000'de evlendiği ve beş çocuğu (Safiye, Asiye, İbrahim, Zeyneb, Hüseyin) olan Emel es-Seda; 11 Eylül saldırılarından sonra da Afganistan'da kalmaya devam etti ve bin Ladin'in ölümüyle sonuçlanan operasyonun gerçekleştirildiği evde yakalandı. Ayrıca Hatice Şerif'in ayrılmasından bir süre sonra Hartum'da, adı bilinmeyen bir kadınla evlilik gerçekleştirmiş ve Necve'nin ifadesine göre bu evlilik iki günden az sürmüştü. Bin Ladin'in bu evliliklerden, bilindiği kadarıyla 24 çocuğu olmuştu. 1997-2001 yılları arasında Bin Ladin'in kişisel korumalığını yapan Nasır el-Bahri, kitap olarak yayınlanan anılarında bin Ladin'i tutumlu bir adam ve çocuklarına karşı sert bir baba olarak tanımlarken, ailesiyle birlikte çölde atıcılık gezileri yapmayı ve piknik düzenlemeyi sevdiğini belirtmektedir. FBI, kendisinin yetişkin hâlini uzun boylu ve zayıf, - boyları arasında, yaklaşık , zeytin rengi tenli, saçı ve gözü kahverengi ve solak olarak tanımlamaktadır. Birçok kişiye ve kaynağa göre bin Ladin'in düşünce yapısının oluşmasında, bizzat tanıştığı ve birlikte hareket ettiği Abdullah Azzam'ın etkisi vardır. Bin Ladin'in Vehhabilik ve Selefilik ideolojilerini, cihatçı bir anlayışla benimsediği belirtilmektedir. Bin Ladin'e göre krizde olan İslam dünyasında "işleri yoluna koymanın" tek yolu şeriat kanunlarının uygun bir şekilde uygulamaya konulmasıydı. Sekülerizm, pan Arabizm, sosyalizm, komünizm ve demokrasi gibi alternatif yönetimlere ise karşı çıkmaktaydı. Bazı kaynaklara göre İslam'ın Âsârî mezhebine mensuptu. Mart 1994 tarihli bir röportajında köktendinci olduğu yönündeki iddiaları reddetmişti. Bin Ladin'in çocukluk arkadaşlarından Halid Batarfi, çocukluk yıllarında bin Ladin'in Amerika karşıtı olmadığını ve ilk evliliğinin ardından eşi ile oğlu Abdullah'ı da alıp Amerika Birleşik Devletleri'ne küçük çaplı bir geziye gittiklerini belirtmektedir. Usame bin Ladin'in düşüncelerine göre cihatçı hedeflerin gerçekleştirilmesi için düşman görülen devletlerin, aralarında kadınlar ve çocukların da olduğu sivil vatandaşlarını öldürmek meşruydu. CIA'in bin Ladin'i aradığı dönemde bu arayışa liderlik eden eski CIA analizcisi Michael Scheuer; bin Ladin'in, Amerika Birleşik Devletleri dış politikasının Orta Doğu'daki Müslümanları zulme uğratma, zarar verme veya öldürme üzerine kurulduğunu düşündüğünden dolayı eylemlerini gerçekleştirdiğini "Bizden biz olduğumuz için değil, yaptığımız şeyler için nefret ediyorlar." sözlerini de ekleyerek belirtmektedir. Bununla beraber bin Ladin, 2002 sonlarında yayınlanan bir mektubunda seküler bir yönetim anlayışını benimseyen Amerika Birleşik Devletleri'ni bu sebepten ötürü eleştirmiş ve Amerikan halkına "zina, eşcinsellik, uyuşturucu madde kullanımı, kumar ve tefecilik gibi ahlak dışı davranışlardan" vazgeçerek İslam'ı seçmeleri çağrısında bulunmuştu. Batılı devletler ve topluma yaptığı eleştiriler ile Yahudilerin kontrolü altında hareket ettikleri iddiaları, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki bazı aşırı sağ kesimler tarafından da paylaşılmaktaydı. Diğer yandan Irak'ın Kuveyt'i işgali sebebiyle Suudi Arabistan yönetiminin Amerikan askerlerinin ülkeye konuşlanmasına izin vermesi ve Komünist Yemenlilerin güney Yemenli Müslümanlara karşı desteklenmesi sebebiyle Suudi kraliyet ailesine karşı bir tutum sergilemekteydi. Bin Ladin, bazı kesimlerce Yahudi karşıtı olarak tanımlanmaktadır. Ocak 1999'da yayınlanan röportajında, Çöl Tilkisi Harekâtı'nın, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık hükûmetlerinin İsrail Yahudilerinin kontrolünde olduğuna dair bir kanıt oluşturduğunu ve bu harekâtın öldürebildikleri kadar Müslümanı öldürmek amacı taşıdığını ifade etti. Mayıs 1998'de yayınlanan röportajında İsrail devletinin nihai amacının, Arap Yarımadası ve Orta Doğu'yu topraklarına katıp buradaki halkı esaret altına alarak "Büyük İsrail" adını verdiği yapıyı oluşturmak olduğunu söyledi. Aynı röportajda Müslümanlar ile Yahudilerin birlikte yaşayamayacağını vurgulayarak aralarında savaş yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu ve Amerika Birleşik Devletleri'nin de İslam karşıtı faaliyetleri desteklediğini belirtti. 2002'de yayınlanan mektubunda Amerika Birleşik Devletleri'ndeki medya kuruluşları ile siyasi ve ekonomik kurumların Yahudiler tarafından kontrol edildiğinden bahsetti. Çeşitli ses kaydı ve videolarda, Filistinlilerin İsrail'e karşı sürdürdüğü mücadelede Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Batı ülkelerinin İsrail'i desteklediğini söylerken, Müslümanları Filistin'in yanında savaşmaya davet etmekteydi. Bin Ladin, amaçlarına ulaşmak için kullandığı yöntemler sebebiyle çeşitli akademisyenler, analizciler ve haber kuruluşları tarafından terörist olarak tanımlanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, İspanya ve Libya'daki adli birimler tarafından da terörizm suçlamalarıyla hakkında yakalama kararları çıkarılmıştı. Kasım 1996'da yayınlanan röportajında; suçlulara, hırsızlara ve haydutlara karşı olması koşuluyla terörizmin tarih boyunca her ülke tarafından uygulandığını belirtmiş, Riyad ve el-Huber'de gerçekleşen saldırıların da haydutlara karşı ve Müslümanları korumaya yönelik olduğundan övgüye değer terör eylemleri olduğunu ifade etmişti. 2010'da yayınlanan bazı ses kayıtlarında ise küresel ısınma ve iklim değişikliğine değinmişti. Mart 1997'de yayınlanan röportajında kadınların eğitim-öğretim hakkına karşı olmadıklarını ancak eğitim adına gerçekleştirilen İslam dışı uygulamalara karşı olduklarını ifade etti. Hasan el-Turabi'nin oğlu ve bin Ladin'in arkadaşı İssam, bin Ladin'in "müzik şeytanın flütüdür" şeklinde bir beyanı olduğundan bahsetmişti. Teknolojiye karşı karışık bir bakış açısı olan bin Ladin, "toprak işleme makineleri ile bitkiler üzerinde genetik mühendisliği" alanlarına ilgi göstermesine karşın "soğutulmuş suya" karşı olduğunu belirtmişti. Usame bin Ladin; adının geçtiği, tasvir edildiği veya görüntülerinin kullanıldığı birçok popüler kültür ürününe konu oldu. 2012'de vizyona giren ve yönetmenliğini Kathryn Bigelow'un üstlendiği "Zero Dark Thirty" adlı Amerikan filmi, 11 Eylül saldırıları sonrasında bin Ladin'in yakala
nması ve öldürülmesiyle sonuçlanan süreci konu almaktaydı. Yönetmenliğini John Stockwell'in üstlendiği, 4 Kasım 2012'de National Geographic Channel'da yayınlanan televizyon filmi "" ise yalnızca bin Ladin'in öldürülmesiyle sonuçlanan harekâtı anlatmaktaydı. El-Kaide El-Kaide (, Türkçe karşılığı "Kuruluş"), dünya çapında faaliyet gösteren İslamcı silahlı örgüt. Kökenleri Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a askerî müdahalede bulunduğu döneme dayanan örgüt, 1988 yılında kuruldu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, NATO, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar ile birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanımlanmaktadır. Aralarında 11 Eylül ve 2002 Bali saldırılarının da bulunduğu, bir kısmı sivilleri hedef alan çeşitli saldırıların sorumluluğunu üstlenmiştir. Kuruluşundan, 2 Mayıs 2011'de Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı kuvvetler tarafından gerçekleştirilen harekât sonucunda öldürülmesine kadar liderliğini, kurucusu Usame bin Ladin'in yürüttüğü örgütün liderliğini günümüzde Usame bin Ladin'in iki yardımcısından biri olan Eymen ez-Zevahiri sürdürmektedir. Ez-Zevahiri, yayınladığı ses kaydında Taliban'ın yeni lideri Ahtar Mansur'a bağlılığını açıklamıştır. El-Kaide, Yemen'de birçok yeri ele geçirmiş durumdadır. Nisan 1978'de gerçekleşen ve Sevr Devrimi adı verilen askerî darbeyle var olan Afganistan Cumhuriyeti yıkıldı ve Afganistan Demokratik Halk Partisi yönetiminde oluşturulan hükûmetle Afganistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Yeni hükûmete karşı olan bazı kesimler, mevcut hükûmete karşı ayaklanma başlattı. Afganistan hükûmetinin isteği sonrasında, 1979 Aralık'ında, Sovyetler Birliği'nin ülkeye askerî müdahalede bulundu. Sovyet güçlerine karşı mücadeleye girişen Afgan mücahitler, Amerika Birleşik Devletleri'nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı (kısaca CIA) tarafından 1979 ile 1989 yılları arasında yürütülen ve Siklon Operasyonu kod adını taşıyan program çerçevesinde, Pakistan'ın Servislerarası İstihbarat (kısaca ISI) teşkilatı ve Pakistan Silahlı Kuvvetleri tarafından eğitilmiş, para ve silah desteği almıştı. Gönüllü Araplar da Afgan mücahitlerin safında mücadele katılırken; 1984 yılında, Arap mücahitler arasında yer alan Abdullah Azzam ile Usame bin Ladin tarafından, Arap dünyasından Afganistan'a para, silah ve gönüllü toplama amacı güden Mekteb el-Hidemat ("Hizmetler Bürosu") kuruldu. Kuruluşun liderliğini Azzam yaparken, bin Ladin daha çok finansal işlerden sorumluydu. Mekteb el-Hidemat, 35 ülkede kurduğu bürolarla faaliyetlerini yürüttü. 1986 yılında Azzam ile arası açılmaya başlayan bin Ladin, kendisinin Afganistan'da inşa ettiği ilk askerî eğitim kampı olan el-Masada'yı ("Aslan Yuvası"), Paktiya ili sınırlarındaki Caci köyü yakınlarında kurdu. 1988'de Bin Ladin, Mekteb el-Hidemat'a olan desteğini çekerek organizasyondan ayrıldı. 14 Nisan 1988'de, Birleşmiş Milletler'in girişimiyle Cenevre'de imzalanan Cenevre Anlaşması sonrasında, 15 Mayıs itibarıyla Sovyet güçlerinin ülkeden çekiliş süreci başladı. Daha sonraları Bosna-Hersek'te ele geçirilen bir bilgisayardan elde edilen el yazısı notlara göre 11 Ağustos 1988 tarihinde Azzam'ın çağrısı sonucu Peşaver'de gerçekleştirilen ve bin Ladin, Muhammed Atıf, Seyyid İmam el-Şerif, Ebu Ubeyde el-Benşiri, Mohammed Loay Bayazid, Memduh Mahmud Salim ve Vael Hamza Abdulfettah Culaydan'ın katıldığı cihadın geleceği hakkındaki toplantıda, Sovyet kuvvetlerinin ülkeden ayrılmasının ardından da cihada devam edilmesi kararlaştırıldı. El-Kaide'nin eski hazinedarlarından Medani el-Tayyib, oluşumun 11 Ağustos'taki toplantıdan önce de var olduğunu, bin Ladin tarafından 17 Mayıs'ta gizlice organize edilen bir toplantıya kendisinin de katıldığını ve 11 Ağustos'taki toplantıyla birlikte bu oluşumun gün yüzüne çıktığını belirtmişti. El-Kaide ifadesinin bilinen ilk kullanımı bu toplantıda oldu. 20 Ağustos'ta düzenlenen toplantıyla birlikte el-Kaide'nin esas kuruluşu gerçekleştirildi. Toplantı tutanaklarında "El-Kaide, aslen organize olmuş bir İslami gruptur. Amacı; Allah'ın ismini yüceltmek ve Allah'ın dinini muzaffer kılmaktır." olarak tanımlanan organizasyonun askerî faaliyetleri, savaş boyunca Afgan mücahitlerle birlikte eğitilecek ve savaşacak olan "sınırlı süreli" ve gerçekleştirilecek olan deneme kampı sonrasında aralarındaki en iyilerin seçileceği "açık süreli" olmak üzere ikiye ayrılmıştı. 24 Kasım 1989'da Peşaver'de, cuma namazını kıldırmak için camiye giderken kullandığı aracın, önceden kurulan patlayıcılar sebebiyle infilak etmesi sebebiyle Abdullah Azzam ve araçta bulunan iki oğlu hayatını kaybetti. Azzam'ın ölümü sonrasında Mekteb el-Hidemat dağılarak bazı üyeleri el-Kaide'ye katıldı ve el-Kaide tarafından sindirildi. Sovyet güçleriyle olan savaşın sona ermesinin ardından bin Ladin Suudi Arabistan'a döndü. 2 Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesiyle patlak veren Körfez Savaşı'nın başında Suudi Arabistan Kralı Fehd ve Savunma Bakanı Sultan ile görüşen bin Ladin, Amerika Birleşik Devletleri'nden askerî bir yardım alınmaması gerektiğini ve kendi kuvvetleriyle krallığı savunabileceğini belirtti. Ancak bu teklif kabul edilmedi ve Amerikan kuvvetleri Suudi Arabistan'a konuşlandırıldı. Müslüman olmayan Amerikan birliklerinin kutsal topraklara basmasını uygunsuz bulan bin Ladin, esas savaşın Irak'a karşı değil İslam'a karşı verildiğini belirtmekteydi. Suudi Arabistan hükûmeti karşıtı konuşmalara başlayan ve bu yönde konuşanları desteklemesi sebebiyle ev hapsine mahkûm edilen bin Ladin, aile üyelerinin Kral Fehd ile bağlantısını kullanarak bazı işleri halletmek amacıyla Pakistan'a gitme talebinde bulundu. Nisan 1991'de Pakistan'a varmasının ardından ailesine bir mektup göndererek ülkesine dönmeyeceğini belirtti. Burada birkaç ay geçirdikten sonra Aralık 1991'de ailesi ve çocuklarıyla birlikte, Haziran ayında İslamcı Ulusal İslami Cephenin desteğiyle askerî darbeye uğrayan Sudan'ın başkenti Hartum'daki bir eve yerleşti. Bin Ladin Sudan'da yaşamaya başladıktan sonra yol inşaatı ve tarım sektörlerine yönelirken, kendisi adına çalışan kişilerin bir kısmı el-Kaide üyesiydi. El-Kaide'nin bazı üst düzey yöneticileri Afganistan'da kalıp buradaki eğitim kampları ve diğer tesislerdeki faaliyetlerini sürdürürken, Ebu Ubeyde ve Ebu Hafız Sudan'a gelerek buradaki el-Kaide üyelerinin askerî eğitiminde görev aldı. Sudan hükûmeti adına savaşan militan grupları ile birlikte çalışıldı ve daha sonraları Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi şefi olacak Salih Abdullah adına Afrika'da çeşitli istihbarat verileri toplandı. Ebu Ubeyde ile Ebu Hafız'ı keşif amacıyla Somali'ye gönderen bin Ladin, daha sonraları Eritre'deki İslamcı kuruluşlarla irtibat kurması, Eritre İslami Cihat Hareketi'ni finansal olarak desteklemesi ve eğitim kamplarının kurulması konusunda yardımcı olması amacıyla Ebu Ubeyde'yi Eritre'ye gönderdi. 29 Aralık 1992'de, Somali'ye gidecek olan Amerikan askerlerinin kaldığı düşünülen Yemen'in Aden şehrindeki Gold Mohur Hotel ve Aden Mövenpick Hotel adlı iki otele el-Kaide tarafından bombalı saldırılar düzenlendi. İki sivilin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan örgütün düzenlediği bu ilk saldırılar gerçekleştirildiğinde Amerikan askerleri otelden ayrılmıştı. Diğer taraftan 1990'ların başında, Bosna-Hersek'te de el-Kaide yapılanması oluşmaya başladı. Bu oluşum, Mart 1992'de patlak veren Bosna Savaşı'nda, Bosnalı mücahitlerin tarafında mücadele vermişti. 26 Şubat 1993'te, New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne çeşitli el-Kaide üyeleri tarafından bomba yüklü kamyonetle bir saldırı gerçekleştirildi. Esas amacı, taşıdığı patlayıcıyla Kuzey Kulesi'nden geçip Güney Kulesi'ne ulaşarak patlayıcıların infilak ettirilmesi ve kulelerin yıkılmasını sağlayarak on binlerce kişinin hayatını kaybetmesi olan saldırı amacına ulaşamayarak 6 kişinin ölümüne ve 1.042 kişinin yaralanmasına sebep oldu. Somali İç Savaşı sırasında ülkenin güneyinde bin Ladin tarafından birkaç eğitim kampı kuruldu ve aktif olarak kullanıldı; ancak 1993-1994 yıllarında Somalili savaşçılara silah ve eğitim bakımından sağladığı destek dışında el-Kaide üyeleri iç savaşa önemli miktarda bir katılım gerçekleştirmedi. 3-4 Ekim 1993'te gerçekleşen Mogadişu Muharebesi'nde Birleşmiş Milletler askerî güçlerine saldıran güçler arasında el-Kaide üyeleri ve el-Kaide tarafından eğitilen kişiler de bulunmaktaydı. Amerikalı istihbarat analizcilerinin araştırmalarına göre Ocak 1994 itibarıyla bin Ladin, Sudan'da en az üç askerî eğitim kampı kurarak farklı ülkelerden gelen isyancılara eğitim vermeye başladı. Haziran 1995'te bin Ladin'in Kral Fehd'e yazdığı açık mektupta, Amerikan kuvvetlerinin Suudi Arabistan'ı terk edene kadar çeşitli saldırılar gerçekleştireceğini bildirilmekteydi. 13 Kasım 1995'te, Riyad'da bulunan Amerikan güçlerinin kontrolündeki Suudi Arabistan Ulusal Muhafızları eğitim merkezine bomba yüklü araçlarla saldırı düzenlendi. 7 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı gerçekleştirenler arasında olduğu öne sürülen dört kişi, Nisan 1995'te televizyonda yayınlanan itiraflarında bin Ladin'den etkilendiklerini ifade etti. Bin Ladin ise verdiği röportajlarda bu saldırıyla herhangi bir ilgisi olmadığını ancak saldırıdan memnuniyet duyduğunu dile getirdi. 26 Haziran 1995'te, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e, Etiyopya seyahati sırasında suikast girişiminde bulunuldu. İstihbarat raporlarına göre girişim, el-Kaide ile birlikte hareket eden ve Mısır'da faaliyet gösteren İslam Cemaati ile Mısır İslam Cihadı tarafından gerçekleştirilmiş ve Sudan hükûmeti ile ülkenin istihbarat servisleri tarafından desteklenmişti. Amerika Birleşik Devletleri'nin baskısı sebebiyle Mayıs 1996'da Sudan'dan sınır dışı edilen bin Ladin, Afganistan'ın Celalabad şehrine döndü. Diğer taraftan Ocak 1995'te, Filipinler'in başkenti Manila'daki bir evde çıkan yangın sonrasında başlatılan soruşturma kapsamında Bojinka Planı adı verilen bir dizi saldırı planı gün yüzüne çıktı. El-Kaide ile bağlantılı kişilerce oluşturulan plan; Papa II. Ioannes Paulus'a suikast, Asya ile Amerika Birleşik Devletleri arasında sefer yapan on bir yolcu uçağına bomb
alı saldırı ve Fairfax County, Virginia'daki CIA merkezine uçakla intihar saldırısı gerçekleştirilmesinden oluşmaktaydı. 25 Haziran 1996'da, Suudi Arabistan'ın el-Huber şehrinde bulunan ve koalisyon güçlerinin konakladığı konut kompleksine bomba yüklü araçla bir saldırı düzenlendi. 19 Amerikan askeri ile bilinmeyen sayıda diğer ölümlerin ve 400'den fazla kişinin yaralandığı saldırının arkasında, kesin olmayan bazı iddialara göre el-Kaide yer almaktaydı. 23 Ağustos 1996'da Londra merkezli "el-Kuds el-Arabi" gazetesinde yayınlanan Bin Ladin'e ait bildiriyle Suudi Arabistan'da bulunan Amerikan kuvvetleri ve dünya genelinde Müslümanlara karşı olan tutumları sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı cihat ilan edildi. Bildiride amaçlarını Amerikan güçlerini Arap Yarımadası'ndan çıkarmak, Suudi yönetimini devirmek, İslam'ın kutsal yerlerini kurtarmak ve dünya üzerindeki bütün İslami devrimci örgütleri desteklemek olarak sıralamıştı. Diğer taraftan Muhammed Ömer liderliğindeki Taliban, Eylül 1996'da başkent Kâbil'i ele geçirerek Afganistan İslam Emirliği'ni kurdu. Taliban'ın ülke yönetiminde söz sahibi olmasının ardından el-Kaide, Taliban'ın koruması altında varlığını devam ettirmeye başladı. El-Kaide tarafından, Taliban'ın elit gerilla birlikleri olarak faaliyet gösteren 055 Tugayı adlı askerî birimin finanse edilmesine ve eğitilmesine başlandı. 23 Şubat 1998'de bin Ladin ile ez-Zevahiri'nin "El-Kuds el-Arabi"de yayınladıkları fetvada yer alan "Kudüs'teki Mescid-i Aksa ile Mekke'deki Mescid-i Haram'ı özgür kılmak için Amerikalıları ve onların müttefiklerini öldürmek her Müslümanın görevi" ifadeleri ile birlikte Hristiyan ve Yahudilere karşı cihat çağrısı yapıldı. 1996'daki çağrının aksine bu fetva, çeşitli İslami kuruluşlar ve akademisyenler tarafından da onaylanmış; beş farklı İslamcı örgüt liderinin imzasıyla Dünya İslam Cephesi adıyla yayınlanmıştı. 7 Ağustos 1998'de el-Kaide ve Mısır İslam Cihadı tarafından, Tanzanya'nın Darüsselam şehri ile Kenya'nın başkenti Nairobi'deki Amerika Birleşik Devleti konsolosluklarına bomba yüklü kamyonlarla saldırı düzenlendi. Saldırılarda 224 kişi öldü, 4.000'den fazla kişi ise yaralandı. 20 Ağustos günü Hartum'daki el-Şifa fabrikası ile Afganistan'daki bazı el-Kaide eğitim kamplarına Amerikan güçleri tarafından füzeyle saldırılar düzenlendi. Bin Ladin'in kimyasal silah ürettiği gerekçesiyle düzenlenen saldırı sonucunda fabrika imha edilirken, daha sonra yapılan incelemeler ve Amerikalı hükûmet yetkililerinin açıklamalarıyla fabrikada böyle bir üretimin gerçekleşmediği ve yalnızca ilaç üretimi yapıldığı, bin Ladin ile fabrika arasında herhangi bir bağlantı olmadığı tespit edildi. Öte yandan Amerikan istihbarat yetkilileri, bin Ladin ile Sudan hükûmetine ait Military Industry Corporation adlı şirket arasında birtakım finansal ilişkilerin olduğunu öne sürdü. 1 Ocak 2000'de veya yakın tarihlerde el-Kaide üyeleri tarafından, Ürdün'deki dört farklı noktaya (başkent Amman'daki Radisson Hotel, İsrail-Ürdün sınırı, Hristiyanlar için kutsal sayılan Nibu Dağı ve Yahya'nın İsa'yı vaftiz ettiğine inanılan Şeria Nehri kıyısındaki bir yer), Amerika Birleşik Devletleri'nin Los Angeles şehrindeki Los Angeles Uluslararası Havalimanı'na ve Yemen'in Aden şehrinde demirlemiş olan Amerika Birleşik Devletleri Donanması'na bağlı USS "The Sullivans" (DDG-68) muhribine bombalı saldırılar yapılması planlansa da bunların hiçbiri çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleşmedi. 12 Ekim 2000'de, Aden'de demirlemiş olan Amerika Birleşik Devletleri Donanması'na bağlı USS "Cole" (DDG-67) muhribine el-Kaide militanlarınca düzenlenen intihar saldırısında 17 Amerikan askeri hayatını kaybetti, 39 asker ise yaralandı. 11 Eylül 2001'de, Amerika Birleşik Devletleri'nde iç hatlar uçuşu gerçekleştirilen dört uçak kaçırıldı. American Airlines'ın 11 sefer sayılı uçuşu ile United Airlines'ın 175 sefer sayılı uçuşu New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin iki kulesine çarptırılırken, iki kulenin de yıkılmasına yol açtı. American Airlines'ın 77 sefer sayılı uçuşu, Arlington County'deki Pentagon'a çarparken, Washington, DC'de bulunan Amerikan Kongre Binası veya Beyaz Saray'a çarptırılması planlanan United Airlines'ın 93 sefer sayılı uçuşu ise yolcuların kalkışması sonucu Pensilvanya'daki Somerset County'e düştü. Saldırılar sonucunda, uçakları kaçıran 19 kişi dahil 2.996 kişi hayatını kaybetti, 6.000'den fazla kişiyse yaralandı. 16 Eylül günü bin Ladin tarafından yapılan açıklamada saldırıların arkasında kendisinin olmadığını belirtilse de, 29 Ekim 2004'te yayınlanan videosunda ilk kez saldırıların sorumluluğunu üstlendi ve uçakları kaçıran 19 kişiyi bizzat kendisinin eğittiğini söyledi. FBI tarafından yürütülen araştırma neticesinde saldırıları gerçekleştiren kişilerin, bin Ladin'in liderliğindeki el-Kaide ile bağlantılı olduğu belirlendi. Amerika Birleşik Devletleri tarafından Afganistan'daki Taliban rejimini sonlandırılmak için Terörizmle Savaş adı altında bir kampanya başlatıldı. 7 Ekim 2001'de, Afganistan'daki Taliban ve el-Kaide hedeflerinin Amerikan ve Britanya kuvvetleri tarafından bombalanmasıyla Afganistan Savaşı fiilen başlamış oldu. Kuzey İttifakı ile birlikte hareket eden koalisyon güçleri, Kasım 2001'de başkent Kâbil'i ele geçirip Afganistan İslam Emirliği'ni yıkarak Taliban yönetimine son verdi. Terörizmle Savaş'ın başlamasının ardından el-Kaide'nin hem yönetici kademesinde hem de militanlarında kayıplar yaşanmaya başlansa da örgütün faaliyetleri devam etti. 22 Aralık 2001'de, Paris'ten Miami'ye gerçekleşen American Airlines'ın 63 sefer sayılı uçuşu sırasında, ayakkabısında sakladığı bombayı patlatmaya çalışan bir el-Kaide üyesinin bu girişimi kabim memurları ve yolcular tarafından engellendi. 11 Nisan 2002'de, Tunus'a bağlı Cerbe adasındaki El-Griba Sinagogu'na el-Kaide'ye bağlı bir kişi tarafından düzenlenen intihar saldırısı, 21 kişinin ölümüne yol açtı. Ebu Musab ez-Zerkavi tarafından 1999'da Ürdün'de kurulan ve 2001'de başlayan Afganistan Savaşı sonrasında ez-Zerkavi'nin Irak'a hareket ederek faaliyetlerine burada devam ettiren Tevhit ve Cihat Cemaati, Mart 2003'te Irak'ın İşgali ile başlayan Irak Savaşı'yla birlikte Irak'ta silahlı faaliyetlere başladı. 17 Ekim 2004'te İnternet ortamında yayınladığı bildiriyle el-Kaide'ye bağlılık yemini eden örgüt, Irak el-Kaidesi adını aldı. Irak'taki el-Kaide oluşumu, Batı ülkelerinden çok genel olarak ülkedeki Şii azınlığa yönelik bombalı saldırılar ve intihar saldırıları gerçekleştirmekteydi. 15 Ocak 2006'da örgüt sözcüsü Ebu Meysere el-Iraki tarafından, "Irak'ı işgalden kurtarmak, tüm mücahitleri tek bir çatı altında toplamak ve birlikte hareket etmesini sağlamak ve İslam ile Sünnet bayrağını yüceltme" amacıyla, Irak el-Kaidesi'nin de aralarında olduğu altı örgütün birleşmesiyle Mücahit Şura Meclisi adlı çatı örgütün kurulduğu duyuruldu. 7 Haziran 2006'da, ez-Zerkavi'nin de katıldığı bir örgüt toplantısının yapıldığı binaya Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri'ne bağlı uçaklar tarafından düzenlenen hava saldırısıyla ez-Zerkavi'nin öldürülmesi sonrasında örgütün liderliği Ebu Eyyub el-Mısri'ye geçti. 15 Ekim 2006'da yayınlanan videoyla oluşum; Bağdat, Anbar, Diyala, Kerkük, Selahaddin ve Ninova illerinin tamamı ile Babil ilinin bir kısmını içinde barındıran bölgede Irak İslam Devleti'ni kurduğunu açıkladı. El-Mısri'nin 18 Nisan 2010'da öldürülmesi sonrasında Ebu Bekir el-Bağdadi örgütün yeni lideri oldu. El-Bağdadi, 8 Nisan 2013'te yaptığı açıklamada, el-Kaide'ye bağlı olarak Suriye'de faaliyet gösteren en-Nusra Cephesi ile birleştiklerini ve böylece Irak ve Şam İslam Devleti'ni kurduklarını ifade etti. El-Kaide tarafından 3 Şubat 2014'te yayınlanan bildiride Irak ve Şam İslam Devleti'nin kuruluşunda kendilerine danışılmadığı ve kendilerinin onayı alınmadığı, faaliyetlerinden memnun olmadıkları ve desteklemedikleri örgütün el-Kaide ile herhangi bir bağlantısı kalmadığı ifadelerine yer verildi. Öte yandan Mart 2007'de İnternet'te yayınlanan bir videoyla kuruluşu duyurulan ve Irak'a bağlı Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde faaliyet gösteren el-Kaide Kürt Taburları da Kürt liderlere karşı mücadele vermeye başlamıştı. Arap Baharı'nın etkisiyle Mart 2011'de Suriye'de, Devlet Başkanı Beşşar Esad'e karşı sivil protesto ve ayaklanmalar başladı. Suriye Silahlı Kuvvetleri'ne mensup bazı askerlerin Temmuz 2011'de kurdukları Özgür Suriye Ordusu adlı oluşum sonrasında ülkedeki durum silahlı iç çatışmalara, daha sonrasında ise iç savaşa dönüştü. 23 Ocak 2012'de, Ebu Bekir el-Bağdadi tarafından Suriye'ye gönderilen ve buradaki cihatçı hücreleri toparlayarak bir el-Kaide yapılanması oluşturmakla görevlenen Ebu Muhammed el-Cevlani'nin liderliğinde en-Nusra Cephesi adlı örgütün kurulduğu duyuruldu. Ancak daha önceleri Suriye'deki el-Kaide bağlantılı kişiler faaliyetlerine başlamış, 23 Aralık 2011'de başkent Şam'da gerçekleştirdikleri intihar saldırılarında 44 kişi hayatını kaybetmişti. Kuruluşunun ardından örgüt, süregelen iç savaşta Suriye hükûmeti karşısında mücadele vermeye başladı. Irak İslam Devleti lideri el-Bağdadi 8 Nisan 2013'te, en-Nusra Cephesi ile birleşildiği ve Irak ve Şam İslam Devleti'nin kurulduğunu bildirdi. Ertesi gün el-Cevlani, bu birleşmeyi kabul etmediklerini ve örgütünün el-Kaide ile lideri Eymen ez-Zevahiri'ye bağlı olduğunu açıkladı. Bu gelişmelerin ardından örgütün bazı üyeleri Irak ve Şam İslam Devleti'ne katılırken, bazıları el-Cevlani'ye bağlı kaldı. 2014 başlarında Irak ve Şam İslam Devleti karşısında da silahlı mücadeleye başladı. 28 Temmuz 2016'da yapılan açıklamayla oluşumun feshedildiği ve el-Kaide ile bağlantısının sonlandırılarak Şam Fethi Cephesi adlı yeni bir oluşumun kurulduğu bildirildi. Haziran 2006'da oluşturulmasının ardından çıkan iç savaşta Somali'nin güneyindeki bazı bölümlerin yönetimini ele geçiren İslam Mahkemeleri Birliği'nin Aralık 2006'da dağılması sonucu kurulan eş-Şebab, bu aşamada sonra ülkedeki Federal Geçiş Hükûmeti ile Etiyopya askerî birimlerine karşı silahlı mücadeleye başladı. Örgüt, Şubat 2012'de yayınlanan bir
video mesajla el-Kaide'ye bağlandığını ilan etti. Ocak 2009'da, el-Kaide'nin Arap Yarımadası ve Yemen'deki yapılanmalarının Arap Yarımadası el-Kaidesi adı altında birleştiği duyuruldu. Eylül 2014'te, İnternet'te yayınlanan videolu açıklamasında ez-Zevahiri, Hint altkıtasında el-Kaide'ye bağlı olarak faaliyet göstermesi amacıyla Hint Altkıtası el-Kaidesi'nin kuruluşunu duyurdu. Videoda ez-Zevahiri, bölgedeki cihatçı grupların toplanması için iki yıl uğraştıklarını ve örgütün liderliğine, eski Tehrik-i Taliban Pakistan komutanlarından Asım Ömer'in getirildiğini belirtti. Örgüt, çeşitli bireysel askerî personel ve sivillere karşı işlenen cinayetlerin sorumluluklarını üstlenen açıklamalarda bulundu. El-Kaide, İslam dünyasını Batı'nın etkisinden kurtarıp İsrail'i de yok ederek, İspanya'dan Endonezya'ya kadar uzanan bölgede Sünni şeriat kanunlarıyla yönetilen bir devlet kurmayı amaçlamaktadır. cihatçı Selefilik olarak tanımlanan bu ideolojinin kökenleri Mekteb el-Hidemat'a dayandırılmaktadır. Örgüt ayrıca, İslam mezheplerinden Şiiliği de reddeder ve Şiiliği benimseyenleri kâfir olarak değerlendirir. Bin Ladin'in ise Vahhabilik ve Selefilik ideolojilerini, cihatçı bir anlayışla benimsediği belirtilmektedir. Lawrence Wright'a göre Seyyid Kutub'un çalışmaları ve Abdullah Azzam'ın cihat çağrısı olmasaydı, el-Kaide var olmayabilirdi. 1950'ler ile 1960'larda verdiği vaazlarda Kutub, şeriat kanunların eksikliğinden dolayı İslam dünyasının artık tam olarak Müslüman olmadığını ve İslam öncesindeki Cahiliye Dönemi'ne dönüldüğünü ifade etmekteydi. İslam'ı kurtarmak adına erdemli Müslümanlar tarafından, şeriat kanunlarını benimseyen "gerçek İslam devletleri" kurulmalı ve Müslümanlar, sosyalizm ile milliyetçilik gibi Müslüman olmayan toplumlar tarafından oluşturulan akımların etkisinden kurtarılmalıydı. Muhammed Cemal Halife, "İslam, diğer dinlerden farklı olarak bir yaşam biçimidir. Biz (Halife ve bin Ladin), İslam'a göre nasıl yememiz, nasıl evlenmemiz, nasıl konuşmamız gerektiğini öğrenmeye çalışıyorduk. Seyyid Kutub'un çalışmalarını okurduk. Kendisi, bizim neslimizi en çok etkileyen isimlerin başında gelmektedir." ifadelerini kullanmaktaydı. Bin Ladin'i aramakla görevli CIA-FBI ortak kuvvetlerinde yer alan eski FBI memuru Jack Cloonan'ın, ortak kuvvetler tarafından ele geçirilen belgelerde yer alan bilgilere dayandırdığı ifadesine göre el-Kaide, kurulduğu 1989 yılında 72 üyeden oluşmaktaydı. Yine Cloonan'ın açıklamalarına göre Afganistan Savaşı esnasında Kâbil yakınlarındaki bir binanın CIA'e ait bir insansız hava aracı tarafından imha edilmesi sonrasında ortak kuvvetler tarafından yeni bir belge ele geçirildi. Bu belgeye göre bin Ladin'e bağlılık yemini eden 198 kişi vardı. Cloonan ayrıca birçok kişinin el-Kaide kamplarında eğitim aldığını; ancak bunların tamamının bin Ladin'e bağlılık yemini etmediğini veya herhangi bir eylemde yer almadığını söylemişti. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı tarafından Nisan 2004'te yayınlanan ve 2003'e dair veriler sunan Country Reports on Terrorism başlıklı rapora göre dünya çapında el-Kaide'den etkilenen veya örgüte bağlı olarak faaliyet gösteren binlerce kişi bulunduğu tahmin edilmekteydi. Michael Hirsh'in Haziran 2006'da "Newsweek"te yayınlanan makalesinde istihbarat birimlerinin, 11 Eylül saldırılarının gerçekleştiği zamanlarda gerçek el-Kaide militanı sayısının 1000'den fazla olmadığı, bir ihtimalle 500'e yakın olduğu ve birçoğunun Afganistan ve çevresinde yer aldığı konusunda hemfikir olduğu belirtilmişti. Londra Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsünün 2003-2004 Stratejik Anketine göre dünya çapında 18.000 el-Kaide militanı bulunmaktayken, Nisan 2005'te United Press International'a konuşan Suudi Arabistanlı bir hükûmet yetkilisine göre tahmini olarak el-Kaide üyesi ve destekçisi sayısı 5.000'in altındaydı. Pentagon Sözcüsü Jim Gregory, Eylül 2011'deki açıklamasında mevcut hükûmetin tahminine göre 3.000-4.000 kadar el-Kaide üyesi olduğunu belirtti. 27 Haziran 2010'da American Broadcasting Company'de yayınlanan "This Week" adlı televizyon programında konuşan CIA Direktörü Leon Panetta, Afganistan genelinde 50-100 arası, belki de daha az el-Kaide üyesi olduğunu ve örgütün esas konuşlandığı yerin Pakistan'ın kabile bölgeleri olduğunu belirtti. Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) komutanı David Petraeus da, Nisan 2011 başlarındaki açıklamasında da Afganistan'da 100'den az el-Kaide üyesinin kaldığını ifade etti. Associated Press tarafından oluşturulan Ekim 2012 tarihli bir habere göre, Kâbil ve Washington, DC'deki bazı Amerikalı yetkililerin ifadelerine dayanılarak Afganistan'da 50-100 arasında el-Kaide militanı kaldığı bilgisi verildi. Yine aynı haberde Lovgar Emniyet Müdürü Gulem Sahi Ruğ Levaney, Lovgar'daki el-Kaide üyesinin sayısının kaç olduğunu bilmenin zor olduğunu söylese de 100-150 civarında tahmin etmekteydi. Batı Afrika'da, Ağustos 2013'te kurulan ve 2015'te el-Kaide'ye bağlılığını bildiren el-Murabitun faaliyet göstermektedir. Philippe Migaux'nun Ekim 2013'teki ifadesine göre el-Murabitun'un Mali ile Nijer arasında faaliyet gösteren 300 kadar militanı vardı. Radio France Internationale tarafından Mayıs 2014'te yayınlanan bir haberde, Fransız istihbarat birimlerine yakın bir kaynaktan alınan bilgiye dayandırılarak o tarihlerde örgütün 100'den az militanının olduğu bilgisi verilmekteydi. Moritanyalı gazeteci Lemine Ould Mohamed Salem Mart 2015 tarihli röportajında, grubun 500-600 civarı üyesi olduğunu söylemekteydi. Şubat 2016'da, "Jeune Afrique"te yayınlanan bir haberde yer alan ifadelerde ise Malili kaynaklara göre örgütün 200 kadar savaşçısı olduğu belirtilmekteydi. Mağrip'te, Eylül 2006'da el-Kaide'ye bağlılığını açıklayan Vaaz ve Savaş için Selefi Grup'un Ocak 2007'de yayınladığı bildiriyle adını ve yapılanmasını değiştirerek oluşan Mağrip el-Kaidesi faaliyet göstermektedir. Mali Dışişleri Bakanı Soumeylou Boubèye Maïga, Mayıs 2011'deki açıklamasında Mali'de tahminen 250-300 civarında örgüt üyesinin olduğunu, anca aktif savaşçı sayısının 100'den az olduğunu belirtti. Fransa Ulusal Meclisi'nin Ağustos 2012 tarihli raporunda, bazı uzmanların ifadesine dayanarak örgütün aktif üye sayısı 500 ile 1.000 arasında gösterilmekteydi. "Tout sur l'Algérie"deki bir haberde yer alan ve emniyet birimlerine dayandırılan bilgiye göre, 2013 başı itibarıyla Kabiliye bölgesinde 400 kadar örgüte bağlı savaşçı bulunmaktaydı. Ocak 2013'teki bir röportajında örgütün 1.000 kadar savaşçısı olduğu tahmininde bulunan Mathieu Guidère, Kasım 2013'te ise Fransız müdahalesi öncesinde 1.500 kadar olan militan sayısının müdahale sonrasında 500 civarına gerilediğini ifade etti. 2013 Country Reports on Terrorism raporuna göre oluşum, Cezayir'de 100'den az, Sahel'de ise bundan da az militanla faaliyet göstermekteydi. Ağustos 2014'te "Le Figaro"daki yazısında Mélanie Matarese, "İslamcı hareketlere yakın" kaynaklardan edindiği bilgiye göre yapılanmanın Mali'de 700 kadar adamı olduğunu yazdı. Matarese, Eylül 2014'teki yazısında ise Cezayir'deki üye sayısını 800 civarı olarak vermişti. Mathieu Olivier'nin Kasım 2015'te, Rémi Carayol'un ise Aralık 2015'te "Jeune Afrique"te yayınlanan yazılarında, Malili kaynaklara göre grubun 200 kadar üyesi kaldığı ifade edilmekteydi. Arap Yarımadası'nda, Suudi Arabistan el-Kaidesi ile Yemen el-Kaidesi'nin Ocak 2009'da yayınladığı ve iki grubun birleştiğini duyurduğu bildiriyle kurulan Arap Yarımadası el-Kaidesi faaliyet göstermektedir. 2010 ve 2011'deki Country Reports on Terrorism raporlarında örgütün birkaç yüz üyesi olduğu bilgisi verilmekteydi. Fawaz Gerges'in Temmuz 2010 tarihli yazısında, örgütün dönem itibarıyla 100-300 arasında çekirdek kadrosu olduğunu ifade etti. Carnegie Uluslararası Barış Vakfı tarafından Ağustos 2010'da yayınlanan yazıda, örgütün Yemen'deki varlığının 300 ile birkaç bin arasında değiştiği, düşük sayının örgüte bağlı aktif militan sayısını, büyük sayının ise örgütün gerçekleştirdiği faaliyetlerde aktif olarak yer almasa da destekleyici pozisyonda bulunanların da dahil edildiği kişi sayısı ifade ettiği belirtildi. Juan Zarate, Ekim 2010'daki demecinde örgütün 600 kadar savaşçısı olduğunu söyledi. Daniel Martin Varisco'nun Kasım 2010'da CNN için yazdığı yazıda, resmî rakamlar değişiklik gösterse de örgütün 300 ile 500 arasında aktif üyesi olduğu ifade edilmekteydi. John O. Brennan, Nisan 2012'de verdiği demeçte Yemen'deki örgüt üyesini 1.000 civarında tahmin ettiğini söyledi. 2012, 2013 ve 2014 tarihli Country Reports on Terrorism raporlarında 1.000 civarı, 2015 raporunda ise 4.000'e kadar ulaşan örgüt üyesi olduğu bilgisi yer aldı. Sina Yarımadası'nda, faaliyetlerine 2011'de başlayan Sina Yarımadası el-Kaidesi bulunmaktadır. Mısır'da yayınlanan "el-Mısri el-Yevm" gazetesinin Ağustos 2011'deki bir haberde, bazı yerel kaynaklardan alınan ifadelere dayandırılarak örgütün 40 kadar üyesi olduğu bildirilmekteydi. Hint altkıtasında, faaliyetlerine Eylül 2014'te başlayan Hint altkıtası el-Kaidesi bulunmaktadır. "The Sunday Guardian" gazetesinin Mart 2014'te yayınlanan haberinde, istihbarat çalışanlarının tahminine göre Hindistan genelinde 300'den fazla örgüt üyesi bulunmaktaydı. Terör örgütleri listesi yayınlayan ülke ve uluslararası kuruluşların bir kısmı, el-Kaide'yi "terör örgütü" olarak tanımlanmaktadır. Languedoc-Roussillon Languedoc-Roussillon [] (Oksitanca: "Lengadòc-Rosselhon", Katalanca: "Llenguadoc-Rosselló"), Eski Fransız bölgesidir. Günümüzde kendisinin yerini Occitanie almıştır. Fransa'nın güneyinde Pirene Dağları'nda İspanya ve Andora'ya komşudur. Akdeniz'e kıyısı vardır. Rhône Nehri'nin batısındadır. Etrafını çevreleyen dağlar ve düzlükleri nedeniyle birçok coğrafyacı tarafından denize doğru yüzünü dönmüş bir amfi tiyatroya benzetilmiştir. Rahbani kardeşler Rahbani Kardeşler, Assi Rahbani (4 Mayıs 1923 - 21 Haziran 1986), ve Mansour Rahbani (17 Mart 1925 – 13 Ocak 2009), Lübnanlı müzisyenler, şarkı sözü yazarı kardeşler. Temmuz 1954'te Assi Rahbani, Feyruz ile evlenmiş, Beyrut'un kuzeyindeki
Antelias'a taşınmıştır. 1956'da "Ziad" isminde bir oğulları olmuştur. Gönül Turgut'un söylediği "Birazcık Yüz Ver", Gönül Akkor'un ve Deniz Seki'nin söylediği "Böyle Gelmiş Böyle Geçer", Ferdi Özbeğen'in söylediği "Seviyorum Delicesine", "Bir Düşmeye Gör", "Kurumuş Bir Dal Gibiyim", Neşe Karaböcek'in söylediği "Kısmet", Ajda Pekkan ve Ebru Gündeş'in söylediği "Tanrı Misafiri" isimli şarkıların müziği Rahbani kardeşlerindir. 1970'lerin Yeşilçam filmlerinde kullanılan çok sayıda şarkının müziği Rahbani kardeşlere aittir. Apollo-Soyuz Test Projesi Apollo - Soyuz Test Projesi (ASTP), ABD ve SSCB'nin ortaklaşa yürüttüğü bir uzay projesi, ilk uluslararası insanlı uzay uçuşu. Ortak bir Amerikan-Sovyet uçuşu için görüşmeler 1969'da başladı. Bu uçuşta Salyut ve Skylab istasyonlarının kullanılması önerileri reddedildi. Bunun yerine, uzayda acil kurtarma operasyonları için hem Amerikan hem Sovyet uzay araçlarına uygun bir kenetlenme mekanizması geliştirildi. 1970'de projenin çalışma grubu oluşturuldu. Mayıs 1972'de konuyla ilgili Amerikan-Sovyet antlaşması imzalandı. Sovyetler, ASTP için geliştirdikleri Soyuz kapsülünü ve kenetlenme mekanizmasını test etmek için 2 Aralık 1974'te Soyuz 16'yı uzaya gönderdiler. Bu denemede ayrıca ABD ve Sovyet yer kontrol ekiplerinin birlikte çalışmasının provası da yapıldı. ASTP'ye katılan Soyuz 19, uzayadamları Aleksey Leonov ve Valeri Kubasov ile 15 Haziran 1975'te Baykonur Uzay Üssü'nden havalandı. Amerikan Apollo aracı ise Thomas Stafford, Vance Brand ve Deke Slayton'dan oluşan mürettebatı ile aynı gün Kennedy Uzay Merkezi'nden fırlatıldı. 17 Haziran 1975'de Amerikan Apollo ve Sovyet Soyuz araçları kenetlendiler. Uzayadamları bazı seremonileri yerine getirdikten sonra birbirlerinin uzaygemilerine geçerek incelemeler ve muhtelif deneyler yaptılar. Kenetlenmeden 44 saat sonra iki uzay aracı birbirinden ayrılarak 50 m kadar uzaklaştılar. Apollo uzayaracı, gölgesini Soyuz'un üzerine düşürerek yapay bir güneş tutulması yarattı. Böylece Soyuz 'daki uzayadamları Güneş'in taç tabakasının fotoğraflarını çekebildiler. Bu deneyden sonra iki uzayaracı tekrar kenetlendi. Üç saat daha kenetlenen uzayaraçları, ikinci ve son kez ayrıldılar. Uzayaraçları 40 m mesafeden morötesi emilim deneyini gerçekleştirdiler. Bu deney, yörünge yüksekliğinde oksijen ve azot elementlerinin tam miktarını tespit etmek amacıyla yapılmıştı. Bundan sonra uzayaraçları ayrılarak kendi yollarına gittiler. Soyuz 19, 21 Temmuz'da Kazakistan'a indi. Apollo ise bir dizi deney daha gerçekleştirdikten sonra, 24 Temmuz'da Dünya'ya döndü. Ancak Apollo'nun inişi sırasında az kalsın bir felaket yaşanıyordu: Bir hata sonucu, iniş sırasında Apollo'nun otomatik doğrultu düzeltme sistemi açık kalmıştı. Paraşütler açıldığında kapsül şiddetle sallandı ve buna otomatik tepki veren doğrultu düzeltme motorları hızla çalışmaya başladı. Bu sırada kapsül çoktan atmosfere girmiş olduğundan, hava süpapları açıktı ve roket gazları kapsüle dolmaya başladı. Uzayadamları roketleri kapatana kadar içeri çok miktarda gaz ve duman girdi. Uzayadamları yere inene kadar boğulma tehlikesi atlattılarsa da ciddi bir zarar görmediler. ASTP, uzayda milletlerarası bir kurtarma çalışmasının yapılması için gerekli teknolojinin gelişmesini sağlamış ve bir prova görevi görmüştür. Ancak uzay çalışmalarının geneli düşünüldüğünde, bir iyi niyet gösterisi olmaktan öteye gitmemiştir. Bu tür bir kurtarma operasyonunu gerektirecek herhangi bir durum ortaya çıkmamıştır. ASTP, Apollo uzayaracının son uçuşu olmuştur. ABD, bundan sonra insanlı uçuşlara altı yıl ara vermiş ve ancak 1981'de uzay mekiği ile tekrar başlamıştır. ASTP, iki süper gücün bir arada yürüttüğü ilk insanlı uzay uçuşu olduğudan, Uzay Yarışı'nı sona erdiren olay olarak yorumlanmaktadır. İki ülkenin uzay alanındaki rekabetini sona erdirse de, Soğuk Savaş, ASTP'den sonra da devam etmiştir. Heidelberg Ruprecht Karls Üniversitesi Heidelberg Ruprecht Karl Üniversitesi (Almanca: "Ruprecht-Karls-Universität Heidelberg"), (Ruperto Carola) ya da kisa adıyla Heidelberg Üniversitesi, 1386'da Heidelberg'de kurulmuş, Almanya'nın en eski üniversitesi olmasının yanında; en ünlü ve prestijli üniversitelerinden biridir. Üniversitenin tarihi 14. yüzyıla kadar uzanır. 16. yuzyilda humanizmanin merkezi haline gelmiştir. 19. yüzyıl sonrasında bağımsız düşünürlerin, demokratik düşüncenin ve ileri seviye bilimsel araştırmaların merkezi haline gelmiştir. Bu dönemde Amerikan üniversitelerinde yüksek lisans eğitimi veren okullarına rol modeli olmuştur. Üniversite 1933 ile 1945 yılları arasındaki Nazi dönemimde bünyesindeki önemli bilim adamlarını yitirerek kan kaybetmiş, II. Dünya Savaşı sonrasında toparlanmıştır. Heidelberg Üniversitesi tarihi boyunca birçok Nobel Ödülüne ev sahipliği yapmış olması ile de ön plana çıkmaktadır. Nobel Ödülü almış 55 kişi bu üniversite ile ilişkilidir. Nobel Ödülünü Heidelberg Üniversitesinde görevli iken alan bilim adamlarına bakıldığı zaman ise 4 tane Fizyoloji ve Tıp alanında, 5 tane Kimya alanında ve 3 tane de Fizik alanında olmak üzere toplamda 12 Nobel Ödülü Heidelberg Üniversitesi bünyesindeki bilim adamlarına verilmiştir. Bu bilim insanları şunlardır: 1. Nobel/Fizyoloji ve Tıp: 2. Nobel/Kimya: 3. Nobel/Fizik: Ayrıca son derece prestijli bilim ödüllerinden Leibniz Ödülü de en az 18 bilim insanıyla Heidelberg Üniversitesinde bulunmaktadır. Aslında Heidelberg Üniversitesi mezunları ve fakültesi gerek Almanya'da gerekse dünya çapında kendi alanında birçok önemli işlere imza atmış bilim insanı felsefeci, sanatçı, siyasetçi, düşünür, şair ve liderlerden oluşmaktadır. Felsefeciler Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Karl Jaspers, Edmund Montgomery, Hans-Georg Gadamer, and Jürgen Habermas yanı sıra Hermann von Helmholtz, Robert Wilhelm Bunsen, Gustav Robert Kirchhoff ve modern psikiyatrinin kurucularından Emil Kraepelin, modern sosyolojinin kurucularından Max Weber bu üniversitede profesörlük yapmışlardır. Klasik Avrupa yüksek öğrenim geleneğine uygun olarak üniversite Heidelberg şehrinin içine dağılmıştır. Sosyal ve beşeri bilimlere bağlı fakülte ve enstitüler 'alt stadt' yani eski şehir denilen bölgede tarihi Heidelberg şehir dokusu ile iç içedir. Fen bilimleri, Tıp Fakültesi ve 3 tane üniversite hastanesi ise Neuenheimer Feld denilen yeni bölgede bulunmaktadır. Bütün Azerbaycan Halk Cephesi Partisi Bütün Azerbaycan Halk Cephesi Partisi (), Azerbaycan'daki siyasi partilerden biridir. 3 Nisan 2004 tarihinde kuruldu. Merkez sağ siyasi partidir. Kurucusu ve mevcut başkanı Kudret Hasanguliyev'dir. Vatandaş Birliği Partisi Vatandaş Birliği Partisi (), Azerbaycan'da siyasi partilerden biridir. 1999 yılında Moskova'da sürgünde olan eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov tarafından kuruldu. Parti, 2000 genel seçimlerinden sonra Ayaz Mutallibov ve İgbal Ağazade'nin liderliğinde ikiye ayrıldı. İgbal Ağazade aynı yıl Ümit Partisi'ni kurdu. 2003 yılında da Ayaz Mutallibov partiden ayrılarak Sosyal Demokrat Parti'yi kurdu. Ümit Partisi (Azerbaycan) Azerbaycan Ümit Partisi () Azerbaycan'da bir siyasi parti. Merkez-sağ eğilimlidir. Azerbaycan Demokratik Islahatlar Partisi Azerbaycan Demokratik Islahatlar Partisi (, Azerbaycan'daki siyasi partilerden biridir. 27 Mayıs 2005 tarihinde kuruldu. Parti ilk kongresini 4 Haziran 2005 tarihinde yaptı. Kongrede parti programı, tüzüğü kabul edildi. Partinin ilk başkanı aynı zamanda milletvekili olan Asım Mollazade'dir. Warren Buffett Warren Edward Buffett (d. 30 Ağustos 1930, Nebraska), Amerikalı iş adamı, hisse senedi yatırımcısı ve hayırseverdir. 20. yüzyılın en başarılı yatırımcılarından biri olarak gösterilmektedir. Berkshire Hathaway yatırım şirketinin CEO'su ve en büyük hissedarıdır. Forbes Dergisi'nin "2008 Milyarderler Listesi"ne göre 62 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin insanıdır. Aynı zamanda 2012 yılında Time dergisinin yaptığı araştırmada, dünyanın en etkili insanlarında birisi olarak gösterilmiştir. 2006 Haziran ayında, yatırım şirketinin 10 milyon adet hissesini (yaklaşık 30 milyar dolar) Bill ve Melinda Gates Vakfı'na devrederek ABD'de şimdiye kadar yapılmış en büyük bağışı gerçekleştirdi. Warren Edward Buffett, borsa simsarı Howard Buffett (sonraları kongre üyesi olan) ve Leila Buffett'ın üç çocuklarının ortancası olarak Omaha, Nebraska'da dünyaya geldi. Para konusunda inanılmaz yetenekli olan Buffett, daha altı yaşındayken büyükbabasının bakkal dükkânından satın aldığı 6'lı Coca-Cola şişelerinin, tanesini 5 cent kârla satarak, para kazanmaya başladı. 11 yaşındayken yüksek finans dünyasına adım attı ve babasının yanında çalışmaya başladı. İlk satın aldığı hisseleri, değer kazandıklarında sattı. Fakat sadece birkaç sene sonra bu hisselerin tavan yaptığını görünce; iyi şirketlere, uzun dönemli yatırım yapmak gerektiğinin önemini öğrendi. 1947'de liseden mezun olduğunda üniversiteye gitmeyi hiç düşünmeyen Buffett, babasının ısrarıyla Pennsylvania Üniversitesi'ne bağlı Wharton Business School'da 2 yıl geçirdi. Babasının 1948'deki kongre seçimlerini kaybetmesiyle Omaha'ya döndü ve University of Nebraska-Lincoln'e transfer oldu. Sıkı bir çalışmayla buradan 3 yıl içinde mezun olmayı başardı. Harvard Business School'a başvurmaya ikna edilmesine rağmen, çok genç olduğu için kabul edilmedi. Bunu önemsemeyerek Columbia Business School'a girdi ve ünlü risk analisti Benjamin Graham'ın profesörlüğünde çalışarak, 1951 yılında yüksek lisans derecesini aldı. Wall Street'de çalışmak istemesine rağmen hem babasının hem de Ben Graham’ın itirazlarıyla karşılaştı. Graham'ın yanında bedava çalışmayı teklif etmesine rağmen red cevabı alınca tekrar Omaha'ya döndü. Bu dönemde borsa simsarı olarak çalıştı ve aynı zamanda da konuşma kursları alıp, Nebraska Üniversitesi’nde "yatırım ilkeleri" konulu gece dersleri vermeye başladı. 1954'de Graham, şirketinde kendisine bir iş teklif etti. Burada 2 yıl çalıştıktan sonra Graham'ın emekliye ayrılmasıyla yeniden Omaha'ya döndü ve 1956'da ilk yatırım ortaklığı olan Buf
fett Associates, Ltd'yi kurdu. 1962'de Berkshire Hathaway dahilinde Buffett Partnership'in temelini attı. Başlarda tekstil sektöründeki düşüş yüzünden kötü bir fikirmiş gibi görünmesine rağmen Berkshire Hathaway, halen dünyanın en büyük holding kuruluşlarından biridir. Nisan 1952’de, 22 yaşındayken, Susan Thompson'la evlendi. Birlikte Susie, Howard ve Peter isimli üç çocukları oldu. Evliliklerinin 25. yılında ayrı yaşama kararı alan çift, 1977'den itibaren ayrı yaşamaya başlamalarına rağmen, Susan Thomson'un 2004 yılındaki ölümüne kadar evli kaldı. Ayrı yaşamaya başlamalarından sonra, Susan'ın kendisiyle tanıştırdığı Astrid Menks ile uzun bir birliktelikden sonra 2006 senesinde evlendiler. 11 Nisan 2012'de, Buffet'e prostat kanseri teşhisi kondu. Pisa Üniversitesi Pisa Üniversitesi (İtalyanca: Università di Pisa), Pisa, Tuscany 1343 yılında kurulmuş, İtalya'nın en ünlü üniversitelerinden biridir. 11. yüzyıldan itibaren Pisa'da hukuk dersleri verilmesine rağmen, üniversite resmi olarak 3 Eylül 1343'te Papa VI Clemens'in emri ile kurulmuştur. Dünyanın en eski botanik bahçesi (İtalyanca: Orto botanico di Pisa) 1543'te üniversite tarafından oluşturulmuştur. Kozmetoloji Kozmetoloji, insan vücudunun epiderma, tırnaklar, kıllar, saçlar, dudaklar ve dış genital organlar gibi değişik dış kısımlarına, dişlere ve ağız mukozasına uygulanmak üzere hazırlanmış, tek veya temel amacı bu kısımları temizlemek, koku vermek, görünümünü değiştirmek ve/veya vücut kokularını düzeltmek ve/veya korumak veya iyi bir durumda tutmak olan saç boyaları ve saç açıcılar da dahil bütün preparatları veya maddeleri inceleyen ve geliştiren bilim dalıdır Dalida Dalida (Iolanda Cristina Gigliotti) (17 Ocak 1933 – 3 Mayıs 1987). Kahire doğumlu İtalyan asıllı şarkıcı, sinema oyuncusu. Kariyerini vatandaşlığına geçtiği Fransa'da yaptı. 55 altın plak alan Dalida aynı zamanda "elmas plak" verilen ilk şarkıcıdır. Italyan anne ve babasının meslekleri gereği bulundukları Kahire'de dünyaya gelmiş ve çocukluğu Mısır'da geçmiştir. Babası Kahire Opera Orkestrası'nda birinci kemancı olarak görev aldı. Dalida daha çocukken viyolonsel ve şarkıcılık dersleri aldı. 1951'de bir güzellik ajansına girdi ve ardından da Kahire'de bir moda evinde model olarak çalışmaya başladı. 1954'de Mısır Güzellik Kraliçesi seçildi. Bu yıllarda bir yönetmen olan Marc de Gastyne ile tanıştı ve ardında evlenip Paris'e gitti. Burada eşinin bağlantılarının da yardımıyla bazı filmlerde rol aldı. Güzelliğine rağmen, ilk filmlerinde pek başarılı olamadı ama varyete şovlar ve kabarelerde Fransızca,İtalyanca,Arapça ve diğer dillerde şarkılar söyledi.Dalida sahne adıydı. Şarkıcı olarak Dalida ismini kullandı.İkinci singılı olan Bambino'yla erken şöhrete kavuştu.1957'de Paris Olympia'nın açılışında Charles Aznavour ile birlikte bulundu ve aynı yıl Gilbert Bécaud'ya vokalistlik yaptı.Daha sonra Türkçe dahil olmak üzere bir sürü dilde şarkılar söyleyen Dalida , dünya turnelerine çıktı.70'lerde Léo Ferré'nin 'Avec le temps' ı, SergeLama'nın 'Je suis malade' ı gibi büyük klasikleri yorumlamaya başladı. 1974 yılında 'il venait d'avoir 18 ans' ve 'Gigi l'amoroso' isimli şarkıları ile dünya çapında ödüller aldı. 1973 yılında ise Alain Delon ile birlikte, o herkesin bildiği efsanevi düet: 'Paroles paroles' u gerçekleştirdi. Dalida şarkılarını, Fransızca, İtalyanca, Arapça, Almanca, İspanyolca, İbranice, İngilizce, Danca, Japonca ve Yunanca olarak 10 dilde icra etmiştir. Kariyerinde 500 Fransızca şarkı bulunmaktadır. Bunların 200'ü İtalyancaya, 300'ü ise diğer dillere çevrildi. Dünya çapında 150 milyon albüm satmıştır. Aynı zamanda pek çok ödül kazanan Dalida 55 kez Altın Plak almıştır. Hayatındaki bu şan ve şöhrete rağmen, kişisel hayatı zorluklarla,dramla ve trajedi ile doludur.1961'de akıl hocası olan Lucien Morisse ile evlenmiştir. Evlilik birkaç ay sürmüş, Jean Sobieski(Amerikalı Aktris Leelee Sobieski'nin babası) ile ilişkisi başlayınca bitmiştir. 1967'de yeni aşkı olan İtalyan şarkıcı Luigi Tenco intihar etmiş, Dalida da intihara kalkışmıştır. Daha sonra Richard Chanfray ile birlikte gösterişli bir hayat sürdüren Dalida, Chanfray'ın intiharı ile karşı karşıya kalmıştır. Bu acıları es geçip şarkı söylemeye devam eden Dalida kendi anlatımıyla hayatın anlamının küçük olduğunu belirtmiş ve kişiliği geliştirmek için çok zaman harcamıştı. Buna Nepal'a gidip Hinduizm dinini araştırması da dahildir. 3 Mayıs 1987'de Montmartre'daki evinde aşırı dozda uyku ilacı alarak intihar etmiştir. Şöyle bir not bırakmıştır: "Hayat artık çekilmez hale geldi. Beni affedin." Mezarı Paris'te Montmartre Mezarlığı'ndadır. Mezarında normal haliyle birebir yapılmış bir heykeli bulunmaktadır. 1997'de Montmartre semtinde Girardon ve Abreuvoir caddelerinin köşesindeki meydana büstü konulmuş ve meydanın ismi Dalida Meydanı olmuştur. 2001'de ise Fransız Posta İdaresi adına posta pulu çıkarmıştır. Farmakokinetik Farmakokinetik, farmakoloji biliminin ilaçların vücuda emilimi, dağılımı, dönüşümü ve atılması gibi süreçlerini matematiksel modeller kurarak inceleyen bir alt dalıdır. Farmakokinetik genel olarak dört ana bölümden oluşur: İlacın uygulama yerinden kan veya lenf dolaşımına geçmesidir. İlaç emilimini değiştiren bazı etkenler vardır. Bunlar ilaç molekülüne ait olabileceği gibi (örneğin molekül büyüklüğü, ilacın yağda çözünürlüğü, iyonize olup olmadığı) ilaç uygulanan bireye ait de olabilir (örneğin ilacın uygulandığı dokunun emilimi sağlayacak yüzey alanının büyüklüğü, oradan geçen kan miktarı, kan akımını yavaşlatan bazı hastalıkların olup olmaması) İlacın, uygulandığı yerden emildikten sonra önce kan dolaşımına ardından da vücuda dağılması olayıdır. İlaçlar kanda albümin gibi büyük proteinlere bağlanarak taşınır. Bu bağlanma % olarak ifade edilir ve albümine bağlı olan ilaç kısmı damardan dışarı çıkamaz (ne dokuya geçip etki gösterir, ne de yıkım veya atılım organına geçer). Bu nedenle proteine yüksek oranda bağlanan ilaçların etki süresi uzundur. İlacın karaciğer veya diğer dokular tarafından kimyasal olarak başka maddelere (metabolit) dönüştürülmesidir. Vücuda giren çeşitli kimyasal maddeleri etkisizleştirmek (detoksifiye etmek) için KARACİĞER oksidaz enzim sistemi (mikrozomal enzimler veya sitokrom p450 enzimleri olarak da bilinir) bu olaydan sorumludur. Vücuttaki diğer enzimlerden farklı olarak mikrozomal enzimler daha önce hiç karşılaşılmamış olan bir maddeyi (örneğin bir ilacı) tanıyıp onu etkisizleştirmek için molekülü parçalamak ve/veya bir başka molekül eklemek suretiyle başka maddelere dönüştürür (metabolitler). İlacın ve veya metabolitinin idrar, safra, solunum havası gibi yollar aracılığıyla vücuttan atılmasıdır. Bu işlev başlıca böbrekten atılım ile gerçekleştirilir. İdrar oluşumunun hızı, miktarı, ilacın proteinlere bağlanma oranı, idrar pH'sı gibi etkenler ilacın veya metabolitinin atılım hızı ve miktarını belirler ilaçlar vücuda alındıktan sonra lipofilik değerlerine göre kompartmanlara homojen veya heterojen dağılırlar. vücut sıvısı 42 lt olmasına karşılık, vücuttaki plazma ilaç konsantrasyonunu bulmak için sanal bir dağılım hacmine gerek duyulur. bu terim ilacın bazı dokularda birikmesi sonucu oluşan plazma konsantrasyonu düşümünün kompanse edilmesi için oluşturulmuştur. bazı ilaçlarda sanal dağılım hacmi 350 l'ye kadar çıkar. GNOME Files GNOME Files (GNOME Dosyalar), önceki adıyla Nautilus, GNOME masaüstü ortamının resmi dosya yöneticisidir. GNOME Files, önceleri Nautilus adıyla Eazel adlı eski şirketin baş projesi olarak geliştirilmeye başlandı. Şirketin, geliştiricileri işten çıkarmasıyla beraber Nautilus'un gelişimi, özgür yazılım toplulukları tarafından devam ettirildi. Nautilus, 2001 yılında GNOME 1.4 numaralı sürümünde Midnight Commander yerine kullanılmaya başlandı. GNOME 2.0 sürümünden itibaren GNOME'un varsayılan dosya yöneticisi olarak gelmektedir. GNOME Files, GNU Genel Kamu Lisansı ile lisanslı bir özgür yazılımdır. VHDL VHDL sayısal devrelerin tasarlanması ve denenmesi amacıyla yaygın olarak kullanılan bir donanım tanımlama dilidir. Dilin adı "yüksek hızlı tümleşik devreler için donanım tanımlama dili" teriminin İngilizce karşılığı olan "Very high speed integrated circuit Hardware Description Language" tümcesindeki sözcüklerin baş harflerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. VHDL'nin özellikleri aşağıdaki gibidir: VHDL ile programlama üç temel bölümden oluşur; Batı Marksizmi Batı Marksizmi, ilk olarak genel anlamda Perry Anderson'un Batı Marksizmi Üzerine Düşünceler kitabında bahsettiği anlamda, 19. yüzyıldan ve 20. yüzyıla Marksizmin Batı'daki hikâyesinden oluşur. Bu anlamda Marks'ın eserinden bugüne kadarki gelişimi, ayrışmaları, iç bölümlenmeleri, farklılıklarıyla teorik ve politik bir sistematik öğreti olarak Marksizmin Batı düşüncesindeki ve pratiğindeki yeri değerlendirilir. Karl Kautsky ve Lenin'in tartışmaları da bu bağlamda genel anlamdaki bu Batı Marksizmi içinde yer alır. Daha özgül olaraksa 20.yüzyılın başlarından itibaren Fransa, Almanya ve İtalya'da ortaya çıkan Marksist düşünürlerin yönelimlerinden oluşan eğilimlerin bileşkesini ifade etmektedir "Batı Marksizmi" terimi. Antonio Gramsci, Georg Lukács, Karl Korsch ile başlatılan ve "klasik-sonrası Marksizm" olarak adlandırılan dönem, bir anlamda Batı Marksizmi'nin başlangıç evresidir. Onların ardından pek çok Marksist düşünür Marksizmin iç-kuramsal-politik sorunlarına farklı yönelimlerde cevaplar bulmaya çalıştı ve bunların genel ifadesi Batı Marksizmi olarak adlandırıldı. Pek cok ismi sıralamak mümkün olmakla birlikte, özellikle Frankfurt Okulu ve Louis Althusser'in bu isimlere eklenmesi zorunludur. Bazı İngiliz akademisyenleri (E.P.Thompson gibi) ve özgün bir Marksist olarak Sartre'ı buraya katmak mümkündür. Bu yönelim, somut olmaktan çok soyut, politik olmaktan çok teorik nitelikte bir konumdan hareket etti ve bu alanda çalıştı. Tam da böyle olduğu için Batı marksizmini Marksizm içinde bir sapma ve zaaf olarak değerlendirmek genel bir eğ
ilimdir; özellikle ana akım olarak kabul edilen Politik-pratik icindeki Marksizmler bu alanı tümüyle yok saymaktadır. Bununla birlikte, Batı Marksizmi içinde yer alan bu düşünürler, geliştirdikleri kuramsal argümanlarla yalnızca Marksizm içinde degil, Marksizm dışında da etkili oldular ve günümüze kadar uzanan teorik-politik tartışmaların merkezinde durdular. Perry Anderson, Batı Marksizmi'nin ortaya çıkışını ve yaygınlaşmasını, bir dizi ekonomik ve sosyal olayla bağlantılandırır. Bu olgular sonucunda, Marksizmin siyasal alandan giderek üniversitelere ve araştirma merkezlerine kaydığını belirtir. Bu kayma sonucunda Marksizmin yalnızca etkinlikleri değil ilgileri de farklılaşmıştır der. Alt-yapının ve sınıfların analizinden, İdeolojinin ve kültür gibi üst-yapı kurumlarının analizine geçiştir kastedilen. Batı Marksizmini oluşturan teorisyenler, işçi hareketinden kopuk aydınlardır. Tüm bunların sonucunda batı Marksizmi genelde bir zaaf olarak değerlendirilmekte ve bu kişiler reformist olarak ele alınmaktadır. Batı Marksizmden beklenen yeniden politik alanda yer almaları ya da politik hareketlerle buluşmalarıydı, ancak bu düşünürler bir şekilde kuramsal düzlemde Marksizmi sınırlarına vardırdılar. Bugün Gramsci, Frankfurt Okulu ve Althusser üzerinden Marksizm-dışına çıkış söz konusudur, bu anlamda örneğin Post-Marksizm olarak bilinen eğilim tamamen Batı Marksizmi denilen alanın bir ürünüdür. Batı Marksizmi, Marksizmden Marksizm-sonrasına geçişin kuramsal evresini oluşturdu; ancak bu düşünürlerin etkilerinin ve önermelerinin Marksizm-içi meselelerden çok daha ötelere gitmesinin söz konusu olduğu da unutulmamalıdır. Kültür kuramı, İdeoloji teorisi, Özne, Kimlik, Hegemonya ve benzeri konular bu düşünürler olmaksızın bugünkü noktaya gelemezlerdi. Batı Marksizminin, Marksizmin sorunları olarak ortaya koydukları ve çözmeye çalıştıkları meseleler ve bu çözüm arayışında ürettikleri kavramlar bir andan sonra Marksizmi geçersizleştiren argümanlara dönüştü. Farmasötik kimya Medisinal ya da farmasötik kimya kimya ile eczacılığın kesiştiği noktadaki etkin madde dizaynı, organik sentez ve ilaçlar geliştirmek ile ilgili bilimsel daldır. Medisinal kimya yeni terapotik kullanım için uygun olan kimyasal oluşumların tanımlanması,sentezi ve geliştirilmesini içerir.Ayrıca halihazırdaki ilaçların biyolojik özellikleri,kantitatif yapı-etki ilişkileri üzerinde çalışır. Farmasötik kimya ilaçların kalite durumu üzerine odaklanarak ilaçların amacına uygunluğunun sağlanmasını amaçlar. Medisinal Kimya organik kimyayı; biyokimya, computational kimya, farmakoloji, moleküler biyoloji, istatistik, vücut kimyası ile birleştiren çok alt dalları olan bir bilim dalıdır. İlacın keşfinde ilk aşama istenen biyolojik özellikleri gösteren bileşenlerin bulunması için birçok maddenin taranarak sonuçta yeni aktif bileşenlerin teşhisidir. Bu aktif bileşenlerin kaynağı bitkiler,hayvanlar veya mantarlar gibi doğal olabilir. Diğer yandan bu keşiflerin kaynağı sentetik de olabilir. Otomatik makinelerdeki gelişmeler sonucunda araştırma süreci çok hızlanmış ve bu süreç makineleşerek otomatikleşmiştir. İlacın keşfinin ikinci aşaması, bileşiğin farmakofor biyolojik özelliklerini geliştirmek için, darbelerin sentetik olarak değiştirilmesini gerektirmektedir. Murat Hacıoğlu Murat Hacıoğlu, (d. 10 Haziran 1979, Ardeşen), Türk millî futbolcudur. 2. Lig ekiplerinden Sakaryaspor 'da oynamaktadır. Futbola MKE Ankaragücü altyapısında başladı ve burada oynamanın avantajıyla Türkiye genç millî takımlar için erken keşfedildi. Yaşı as takım için oynama seviyesine geldiğinde as takım antrenmanlarına çıkmaya başladı ve resmî karşılaşmalarda maç kadrosuna dahil edildi. Böylelikle Ankaragücü için ilk resmî karşılaşmasına 18 Ocak 1998 tarihinde Galatasaray'a karşı oynanan Süper Lig karşılaşmasında çıktı. Sezon sonu takımdan ayrılarak Şekerspor'la 28 Temmuz 1998 tarihinde profesyonelliğe mukavelesi imzalyarak buraya transfer oldu. Hacıoğlu 2004-2005 sezonunda Diyarbakırspor takımından Fenerbahçe'ye transfer oldu. Bu transfer Diyarbakırspor'da tepkiyle karşılandı. 2004-2005 sezonu sonunda Konyaspor'a 1 yıllığına kiralanmıştır. Forvet mevkiinde sol tarafta oynamaktadır. Fenerbahçe'deki ilk maçı, 14 Temmuz 2004'de SV Waldhof Mannheim - Fenerbahçe hazırlık maçıdır. Fenerbahçe'deki ilk resmi maçı, 6 Ağustos 2004 tarihinde oynanan Çaykur Rizespor-Fenerbahçe, lig maçıdır. Futbola MKE Ankaragücü alt yapısında başlayan Murat, aynı zamanda Ankara 50.Yıl Lisesi futbol takımıyla Peru'nun Lima kentinde 1997'de düzenlenen Liseler arası turnuvda Dünya şampiyonluğu yaşamıştır. Şekerspor ve Bursaspor'da geçen 4 sezondan sonra Diyarbakırspor'a ardından Fenerbahçe'ye transfer oldu. Bir yıl sonra Konyaspor'a kiralık gitti ve tekrar Fenerbahçe'ye geri döndü ama genç yaşında yedek kulübesinde oturmak istemediğinden dolayı Ankaraspor'a transfer oldu. 2008 - 2009 döneminde Murat Hacıoğlu Kocaelispor'da top koşturmuştur. 2009-2010 transfer döneminde Denizlispor ile sözleşme imzalamıştır. 2010-11 sezonu itibarıyla Altay'da top koşturmaktadır. Sezon sonu sözleşmesinin bitimiyle serbest kaldı ve bunun üzerine daha önce forma giydiği 1. Lig ekiplerinden Çaykur Rizespor'a transfer oldu. 2012-13 sezonu öncesi sözleşmesi feshedildi ve devre arasında Gaziosmanpaşaspor'a transfer oldu. 2014-2015 sezonunda Ankara kulüplerinden Etimesgut Belediyespor'a transfer oldu. Sezon sonunda takımı ile birlikte şampiyon olarak 2. Lige yükselmeye hak kazandı. 23 kez millî takımlara çağrılan Murat Hacıoğlu, 4 kez Türkiye U-17, 10 kez Türkiye U-21, 1 kez Türkiye A2 ve 4 kez de Türkiye forması olmak üzere toplam 19 kez millî formayı giymiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki yerleşim yerleri listesi Bu sayfada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yerleşim yerlerinin listesini ve eski isimlerini bulabilirsiniz. "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"nin adı ilk kez 1983 yılında kullanıma geçmiştir. Bu ülkenin coğrafyası 1983 yılına kadar 3 ilçeye ayrılmaktaydı. Listemizdede KKTC'nin toplam 199 yerleşim yeri bu üç ilçeye paylaştırılmıştı: Aşağıdaki yerleşim yeri isimleri "Yeni isim - Eski isim" olarak yazılmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti idari kaza yapılanmasındaki bazı yerleşim birimleri KKTC idari yapılanmasında oluşturulan Güzelyurt ve İskele ilçelerine bağlanmıştır. Bu değişiklikten sonraki yerleşim yerleri dağılımı: Uçan balık Uçan balık, Exocoetidae familyasını oluşturan balık türlerinin ortak adı. 64 cinsten oluşan familyaya ait balıklar yüzgeçlerini kanat olarak kullanıp kısa mesafeleri uçabilirler. Çoğunun görünüşleri sardalyalara benzer ama bunlarla akrabalıkları yoktur. Uçan balıklar özellikle tropik ve subtropik denizlerde bulunurlar. Bu familyanın [[Türkiye\]\]'deki "[[Exocoetus volitans]]" türü, güney [[Ege denizi]] ve [[Akdeniz]]'de bulunur. Boyları 45 cm'ye kadar ulaşabilir. Bilinen en eski uçan veya kayan balık fosili, 235-242 milyon yıl önceye ait Potanichthys xingyiensis'tir, Ancak bu balık modern uçan balıklarla bir akrabalığı yoktur. Modern uçan balıklar 66 milyon yıl önce bağımsız bir tür olarak ortaya çıkmıştır. Mayıs 2008'de Japon NHK televizyonundan bir ekip Yakushima Adası açıklarında bir uçan balığı görüntülediler. Balık havada 45 saniye kaldı. Bundan önceki rekor 42 saniye idi. Uçan balıkların uçuşları genel olarak 50 metre civarındadır, fakat dalgaları ve akıntıları kullanarak 400 metreye kadar uzağa gidebilirler. Hızları saatte 70 kilometreye varabilir. En fazla uçuş yüksekliği deniz seviyesinden 6 metre yukarıdadır. Bazen yanlışlıkla küçük teknelerin içine düşebilirler. Uçan balıklar sudan dışarı sıçrayabilmek için kuyruklarını saniyede 70 kereye kadar sallarlar. Daha sonra havalanmayı sağlaması için ön yüzgeçlerini yana açıp hafif aşağı doğru çevirirler. Suyun üzerinde kaymayı bitirdiklerinde yüzgeçlerini tekrar kapatır veya kuyruklarını suya vurarak yeniden başka bir yöne doğru kayarlar. Uçan balıklar Japonya, Vietnam, Çin ve Endonezya'da ticari olarak ağ veya kepçe ile avlanmaktadır. Salomon Adalrında balıklar uçarken kanoların üstünde elde tutulan ağlarla yakalanırlar. Balıklar el feneri ışığına gelmektedir, avlanma sadece ayışığı olmadığı günlerde yapılmaktadır. Japon mutfağında kurutulmuş olarak tüketilir veya tobiko adı verilen sushi yapımında kullanılır. Uçan balıklar Tayvan'da Orkide Adaları'nda yaşayan Tao halkının da günlük diyetlerinde yer alır. Uçan balıklar 'Uçan balık ülkesi' olarak adlandırılan Barbados'un milli yiyeceği kabul edilir. Barbados pasaportunun üzerinde hologram olarak bulunur. Uçan balıklar Venezuela'da bulunan Orinoko Irmağının etrafı ile Barbados etrafında plankton tarafından zengin Atlantik mercanlarının arasında göç ederler. Ancak günümüzde göç en fazla 120 km ötede bulunan Tobago adasına kadar sürmektedir. Uçan balık avcılığı Tobago ve Barbados arasında diplomatik sorunlara yol açmaktadır. [[Kategori:Uçan balıkgiller| ]] [[Kategori:Hayvan uçuşu]] Akdeniz uçan balığı Akdeniz uçan balığı ("Exocoetus volitans"), Exocoetidae familyasına Akdeniz'e özgü bir balık türü. Antik çağın büyük düşünürü Aristoteles'in yazılarında bile sözü edilmektedir. Akdeniz uçan balığı 200 metreye kadar uçabilir. Güney Ege ve Akdeniz'de dibe inmeden deniz yüzeyinde yaşar. Bazen büyük balıklardan kurtulmak, bazen de 80 km/sa.'i bulan yüzme hızı gereği, su yüzeyinden 25–50 cm yükselip büyük kanatlarıyla 2-13 sn. ve 50–250 m'lik planör uçuşları yapar. Bu uçma şekli kuşların uçuşu gibi değildir; balık sudan dışarıya sıçrar, göğüs ve karın yüzgeçlerini gerip yelken olarak kullanır ve böylece 200 metreye kadar havada ilerleyebilir. Tekrar suyla temasa geldiğinde, kuyruk yüzgeci ile yaptığı çok hızlı bir hareket ile tekrar havalanabilir. Bunu birkaç kez peşpeşe tekrarlayabilir. Genelde balıkların bu uçma kabiliyetlerini kendilerini yemek isteyen büyük balıklardan kaçmak için kullandıkları düşünülür.Saros körfezindede bulunurlar kıyıya yakın sığ kumlukta insan tarafından sıkıştırılınca kaçmak için hızlanıp 40–50 cm su yüzeyinden yükselerek 70-80 metre uçar. Ale
xander von Humboldt ise uçan balıkların bunu sırf keyiflerinden yaptıklarını savunmuştur. Planktonlar, omurgasızlar ve yavru balıklarla beslenir. Boyu 20–30 cm. olabilir. Thanatos (anlam ayrımı) Buz Devri 2: Erime Başlıyor Buz Devri 2, yönetmenliğini Carlos Saldanha'nın üstlendiği, Blue Sky Studios tarafından 2006'da yapılan bir animasyon film. Tahmini 80.000.000 dolarlık bütçesine karşılık 428.500.000 dolar gişe hasılatı yaparak dünya listesinde 20. sıraya oturmuştur. Buz Devri'nden hatırlayacağımız, tüylü mamut Manny, bir smilodon Diego ve üç parmaklı tembel hayvan Sid bu filmde de mevcut, film Buz Devri'nin sonunda bir vadide yaşayan karakterlerin, erimeyle oluşacak su baskınından kaçışını konu alıyor. Manfred (mamut) hala kendi türünden biriyle karşılaşmamıştır. Dünya'da kalan son mamut olduğuna inanmaya başlarken Ellie ile tanışır, ancak Ellie kendisinin mamut olduğunu kabul etmemektedir. Kardeşlerim dediği Eddie ve Crash, ilk filmden tanıdığımız karakterlere katılır ve su baskınından kaçış başlar. Scrat (firavun faresi) bu filmde de bir önceki gibi arada sırada ortaya çıkıp meşe palamudunu kovalamaya devam ediyor. Ebrary Ebrary, 30.000'in üzerinde elektronik tam metin kitap içeren Ebrary Academic Complete E-Kitap veritabanı, ebrary firmasına ait 8 akademik koleksiyonu kapsamaktadır. Bu koleksiyonlar, lisans ve lisansüstü eğitimi gören öğrenciler, araştırmacılar ve akademisyenler için bir başvuru kaynağı oluşturmaktadır. Erişimin sağlanması için üniversitelerin ebrary veritabanına abone olmasi gerekmektedir. Abone olan üniversitelerin IP aralıklarından ya da Proxy hizmeti varsa Proxy aracılığıyla bu veritabanına erişilebilmektedir. Kitapların görüntülenebilmesi için Ebrary Reader adinda bir program yüklenmesi gerekmektedir. Sistem, aynı anda sınırsız sayıda kullanıcıya erişim imkânı vermektedir. Ebrary Academic Complete veritabanının içinde bulunabilecek akademik koleksiyonlar şunlardır: Cemal Türker Cemal Türker (d. 1960 Vize, Kırklareli) Türk yazar. Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi'nden 1981 yılında mezun oldu. Ocak 2006'da "Teşrin Fırtınası" adlı ilk romanı yayımlandı. "Ne De Olsa Sonbahardı" adlı ikinci romanı ise Haziran 2007'de yayımlandı. Halen bir özel şirkette yönetici olarak çalışan Türker, evli ve bir çocuk babasıdır. Şrek Şrek, Oscar ödülü kazanmış 3D animasyon filmi serisidir. William Steig'in 1990'da yazdığı bir masaldan filme uyarlanmıştır. Yeni Zelandalı yönetmen Andrew Adamson tarafından yönetilip yapımcılığını sonradan bu piyasaya katılıp Disney gibi köklü yapımcılara kafa tutan DreamWorks Animation SKG üstlendi. Serinin ilk filmi olan Şrek, 11 Şubat 2002'de hazırlandı. Ayrıca Şrek filmi Oscar törenlerinde Animasyon filmi dalının açılmasıyla birlikte ödül alan ilk film olma özelliğine de sahip. "Şrek" sözcüğünun muhtemelen İbranicedeki שרעק (Okunuşu Şreck) sözcüğünden ya da Almancadaki "korku, şiddet" anlamlarına gelen "schreck" sözcüğünden geldiği düşünülüyor. Şrek karakteri güreşçi Maurice Tillet'den ilham alınarak yaratılmıştır. Türkçe sürümünde Şrek'i Okan Bayülgen, Fiona'yı Oya Presciler ve Eşek'i ise Mehmet Ali Erbil seslendirdi. Şrek bataklıkta yalnız yaşayan ve çevresindeki köy halkı tarafından çok korkulan yeşil bir devdir. Bir gün evine döndüğünde bütün masal kahramanlarının bataklığına toplandığını görür. Onları kovmaya çalışsa da beceremez. Sonunda pes edip niye buraya geldiklerini ve ne yaparsa gideceklerini sorar. Onlar da Duloc kralı Lord Farquaad'ın kendilerini öldürmek istediğini ve ancak Şrek'in onu vazgeçirebileceğini söylerler. Şrek, bunun üzerine o gün hayatını kurtardığı ve o andan itibaren hep peşinde dolanan geveze Eşek'le birlikte Lord Farquaad'ın bulunduğu Duloc Krallığı'na doğru yola koyulur. Oraya vardığında hayatında görmediği kadar büyük bir şehirle karşılaşır; fakat ortalıkta kimse yoktur. Uzaktan gelen sesleri takip ederler ve kendilerini bir gladyator gösterisinin içinde bulurlar. Shrek iyi niyetle krala durumu anlatmaya çalışır fakat kral onu öldürme emri verir. Shrek ve eşek de üzerlerine saldıran herkesi bir yere fırlatırlar. Kral da mecburen dinlemek zorunda kalır. Kral, o günlerde ancak evlenirse gerçek bir kral olabileceğini duyduğu için prenses arayışına girmiştir. Bu arada Farquaad Zencefil Adam'a işkence yaparak kalan masalın yerini belirledi. Sihirli Ayna ona gerekli bilgileri vermek zorunda kalır. Ayna ona prensesle evleneceği halde kral olabileceğini söyledi. Farquadd bir prenses beğendi, fakat beğendiği prenses olan Prenses Fiona'nın ejderhayla korunan bir kalenin en yüksek kulesinin en tepesindeki odada olduğunu öğrenmiştir. Bunun üzerine Shrek'e istediklerinin olması için o prensesi ona getirmesini söyler. Shrek de kabul eder. Şrek ve Eşek Prenses Fiona'yı bulurlar. Prenses yıllardır hayatının aşkını beklediği için kafasındaki zırhı çıkarmasını ister. Şrek de çıkarır ve prenses hayal kırıklığına uğrar. Prenses eğer onu gerçekten seviyorsa onu kendisinin gelip kurtarması gerektiğini söyler ve geri dönmek ister, fakat Shrek izin vermez. Uzun bir yolculuğun sonunda Şrek, Fiona'ya karşı bir şeyler hissettiğini fark eder fakat ertesi gün saraya varacaklarından ne yapacağını şaşırır. Prenses Shrek'ten geceleri çirkin bir hale dönüştüğünü gizlemek için güneş kararmadan yatmaktadır. Eşek bunu şans eseri görür ve prenses olanları ona anlatırken Shrek elinde çiçekle ona aşkını itiraf etmeye gelecektir. Kapıdayken olanları duyar fakat prensesin çirkin diye bahsettiği kişinin kendisi olduğunu düşünür ve çok üzülür. Şrek bu üzüntüyle tüm gece boyunca kaleye kadar yürür ve güneş doğduğunda kralla beraber gelir. Fiona da aslında Shrek'i sevmektedir. Fakat Shrek ona kızgın olduğu için onu sevmediğini ve gitmesini istediğini söyleyince prenses de üzülüp gider. Şrek Eşek'le konuşurken gerçekleri öğrenir fakat Fiona'nın evlenmesine çok az zaman kalmıştır. Ama Eşek Şrek'e sürpriz yapar. Ve ejderha ile evliliklerine yetişirler.Şrek tam içeri girmek için kapıya yaklaştığı anda Eşek Şrek'in önüne geçer. Ona Rahibin sözünü söylemesi için beklemesini ister ama rahip o sözü çoktan söylemiştir. Tam Lord Farquaad Fionayı öperken Şrek "İtiraz ediyorum." der. Fionayla Lord Farquaad'ın birbirini öpmesini engeller. Lord Farquaad için bu durum komik aynı zamanda sinir bozucudur. Bir devin prensese aşık olamayacağını söyleyerek alay eder ve Şrek'i uzaklaştırmak ister. Fiona bu duruma karşı çıkacağı sırada güneş batar ve Fiona deve dönüşür. Lord Farquaad çileden çıkar ve askerlerini Şrek ile Fionaya saldırmalarını söyler. O sırada Eşek ile Ejderha gelir. Ejderha Lord Farquaadı yer. Daha sonra Şrek ile Fiona, Eşek ile Ejderha evlenirler. Ve sonsuza dek mutlu yaşamaya başlarlar. Şrek 2 Şrek 2, 2004 ABD yapımı animasyon film. İlkinin başarısından sonra çekilen film Amerika'da 441.226.247 $, uluslararası 479.439.411 $ olmak üzere toplamda 920.665.658 $ hasılata ulaşmıştır Türkçede Şhrek'e Okan Bayülgen, Eşek'e Mehmet Ali Erbil ve Çizmeli Kediye Engin Alkan sesleriyle hayat vermiştir. Midas Kral Midas ya da Asur kaynaklarındaki adıyla Muşkili Mita, MÖ 738 - MÖ 696 yılları arasında, Frigya'nın Polatlı'da kurulmuş olan başkenti Gordion'da, yaşamış olan efsanevi Frigya kralıdır. Krallığı gibi yaşamı ve ölümü üzerine de mitolojiler yazılmıştır. Yaşamı boyunca acılar çekmiş olan Midas, "eşek kulak"larıyla ya da "dokunduğu her şeyi altına çevirmesiyle" ünlenmiştir. Yapılan bilimsel çalışmalarda, Midas'ın anne karnında bir hastalığa yakalandığı ve kulak kanalları asimetrik olarak doğduğu anlaşılmıştır. Asimetrik kulak yapısı nadir görülen bir hastalık şeklidir. Önden veya arkadan bakıldığı zaman bir kulağın diğerinden çok daha yukarıda veya aşağıda olduğu görülür. Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık Midas'ın kafatasında belirgin izler de bırakmıştır. Halkından utanan Midas'ın sürekli olarak başına geçirdiği bir "serpuş"la gezdiği, kulaklarını hiçbir zaman göremeyen halkının ise, krallarının kulakları hakkında yorum yaparak, göremedikleri kulakları eşek kulağına benzeterek kralları hakkında dedikodu yaptıkları düşüncesi kuvvet kazanmıştır. "Telmessos'tan başlayıp, Ankara'da sona eren kader çizgisinin ünlü yolcusu Kral Midas'ın acı dolu yaşam öyküsü" demir çemberli tekerlerin aşındırdığı Kral Yolu'nda bir gün eski bir araba yol almaktadır. Arabayı kullanan gence yaşlı annesi ve orman işçisi babası eşlik etmektedir. Annesinin doğduğu Telmessos'u (bugünkü Fethiye) ve liman kenti Patara'yı arkalarında bırakalı günler olmuştu. Bey dağlarını ve Batı Toroslar'ı aşıp kuzeye Frig ülkesine doğru yönelmektedirler. Frig Kralı Gordios ölmüştür. Halk çok üzgündür. Kralın yerine geçecek kimse yoktur. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve kahinlerden yardım ister. Kahinler kehanette bulunurlar ve şu andan itibaren Gordion'a arabasıyla ilk giren kraldır. Kral Midas'tır artık o. Midas Frig ülkesinin bilinen iki kralından bir tanesidir. Frig kralları ya Gordios ya da Midas olarak anılırdı. Ele geçirilen çok az belgeye dayanarak başkent Gordion'un Gordios ünvanlı bir kralın kurduğunu, Midas'ın ise bundan sonra krallık yaptığı tahmin edilmektedir. Arkeolojik belgelere göre MÖ 1360 yılında Anadolu ve Yunanistan çok şiddetli bir depremle sarsılır. Bu arada birçok kent yerle bir olur. Söylentilere göre Atlantis kıtası da bu depremde yok olmuş, sulara gömülmüştür. İşte bu felaketten sonra Eski Yunanistan ve Makedonya'nın Trakya kavimleri topraklarını terk ederek yeni yurtlar ararlar. Bunlardan bir bölümü Karadeniz'in kuzeyine yönelir. Aralarına İran adlı bir kavminde bulunduğu bu grup Kırım üzerinden Kafkasya'yı aşar ve bugün İran olarak anılan topraklara yerleşirler. Diğer bir bölümü ise deniz yoluyla Mısır'a yerleşir. Ancak Firavun III. Ramses kendi deyişiyle ülkesini arslanlar gibi korur ve onları Mısır'a sokmaz. Bu dönemde Anadolu'da hüküm süren Hitit Krallığı ise ülkeyi saran veba hastalığı ve isyan eden yerli kavimlerle uğraşmaktan zayıf düşmüştür. Trakya'dan göç eden diğer bir grup MÖ 1200 yıllarında boğazları geçerek Anadolu'ya
girer ve Anadolu'da Hitit hakimiyetine son verir. Frig'ler başkenti Gordion olan bir krallık kurarak, kısa zamanda büyür ve Orta Anadolu'nun tümünü kaplarlar. Frigya en parlak dönemini Kral Midas'la yaşamıştır. Midas şüphesiz çağının en ünlü krallarından biridir ve Asur kralı Sargon'un çivi yazılı yıllıklarında Muşkilerin Mita'sı olarak adı geçer. Kral Midas'in ölümünden sonra Gordion kenti MÖ 6. yy sonlarına kadar bolluk ve refah içinde yaşamıştır. Midas'ın kral seçilişi ve yaşamına hüzün veren eşek kulakları ne kadar efsanevi ise ölümüde o denli efsanelere konu olmuştur. Midas kendini görkemli ve zapdedilmesi imkânsız bir başkente sahip sanır. Ancak bugün daha surları ve kale kapısı ile görenleri şaşırtan Midas'ın Gordion'u M.Ö 695 yılında Kafkaslar'dan gelen ve adeta çekirge sürüsü gibi Anadolu'yu yiyip bitiren Kimmer Baskınına dayanamayarak yerle bir olmuştur. Midas bu baskından sağ kurtulur ama o günden sonra sıkıntılı bir hayat sürmüştür. Gordion'lu Midas artık kendi kaderini kendi tayin etmiş ve harap olan Gordion yıkıntıları üzerinde dolaşırken mitolojiye göre boğa kanı içerek intihar etmiştir. Fakat uzmanlar tarafından Kral Midas'ın kafatası 3 boyutlu tomogrofisi çekilerek incelenmiştir. Bu incelemeler sonucunda kafatasının iç yapılarında büyük ölçüde değişiklikler tespit edilmiştir. Kafatasının göz çukurunun sağ köşesinden yukarı doğru giden bir kırık hattı görülmüştür.Alınan küçük bir parça patoloji uzmanları tarafından dikkatle incelenerek kemik dokusunda büyük bir değişiklik olmamakla beraber mikroskobik seviyede yer yer kahverengi lekeler olduğu saptandı. Kullanılan özel boya ile bu yer yer görülen kahverengi lekelerin demir içeren ve kan elemanlarının kalıntısından ortaya çıkan pigment olduğu patologlar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Midas'ın ölüm sebebinin mitolojide söylendiği gibi boğa kanı içerek intihar etmesinden değil, başının sağ tarafına aldığı ağır bir darbe ile öldürüldüğü ispatlanmıştır. Yapılan çalışmalar sırasında ilgililerce var olduğu söylenen Midas'a ait vücut iskeletinin kaybolduğu iddia edilir. 1992 yılından başlayarak üzerinde çeşitli araştırmalar yapılan kafatası ise bugün layık olduğu yer olan Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir. Kral Midas ile ilgili farklı efsaneler vardır. Bunlardan en ünlüleri "Eşek Kulaklı Kral Midas" ve "Dokunduğu Her şeyi Altına Çeviren Midas" tır. Şarap tanrısı Dionisos'un (Bacchus) yoldaşı Satiros, Frigya'yı gezerken Midas'ın gül bahçesinde uyuyakalmış. Satiros'u bulup, on gün on gece sarayında ağırlayan Midas'ın konukseverliğinden etkilenen Dionisos, kralın bir dileğini gerçekleştireceğini söylemiş. Kral Midas da her dokunduğunun altına dönüşmesini ve böylece daha zengin olmayı istemiş. Ancak yemek için dokunduğu yiyecekler, içecekler ve ünlü gül bahçesi bile altına dönüşünce, kral Dionisos'dan bu uğursuz gücü geri almasını istemiş. Midas'ın durumuna acıyan tanrı Dionisos krala Paktalos Irmağı'nda yıkanmasını söylemiş. Bu ırmakta yıkanan Midas, her tuttuğunun altına dönüşmesinden kurtulmuş. Ve o günden bugüne bu ırmakta bulunan altın parçacıkları bu efsaneye bağlanmıştır. Müziğin, sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı Apollon ve Kır Tanrısı Pan arasında yapılacak bir çalgı çalma yarışmasında Midas yargıçlardan biri olarak seçilmişti. Kır tanrısı, kavalıyla hoş sesler çıkarıyordu; ama Apollon'un gümüşten lir'i her çalgıdan üstünmüş. Apollon; çalmaya başladığında Musalar bile durup onu dinlermiş. Yargıçlardan ikincisi dağ tanrısı Tmolos, yengi çelengini Apollon'a vermiş. Ama Midas oyunu yarışma sonunda Pan'a yönelik kullanınca Tanrı Apollon çok kızmış ve "güzel müziği ayırt edemeyen kulak insan kulağı olamaz , sana eşek kulağı yakışır" diyerek Midas'ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürmüş. Midas bir süre, tanrının armağanlarını koca bir külah içinde saklamış. Saklamış ama onun saçlarını kesen berber sonunda kulaklarını görerek kralın sırrını öğrenmiş. Ancak sır bu insan ağzına sığar mı? Berber sancılar geçirip, dayanılmaz ıstıraplar yaşadıktan sonra sırrını bir kuyuya söylemeye karar vermiş. Kuyuya eğilmiş ve Midas'ın kulakları eşek kulakları diye bağırmış. Sırrı kuyudaki su sazlara, sazlarsa rüzgarda salına salına bütün etrafa yayılmış. Böylece bütün ülke Midas'ın sırrını kısa zamanda öğrenmiş. Daha sonra halk Midas hakkında gölge oyunları oynamaya başlamış. Midas artık bıkkınlıkla kulaklarını kestirmeye karar vermiş ve kulaklarını kestirmiş. Kulakları kesilen Midas'ın sonradan kulakları sarmaşık kadar tekrar uzamış. Herkes onunla "eşek kulaklı Midas" diye dalga geçmeye başlamış. Kral Midas Tanrıya yalvarmaya başlamış, "Tanrım benim bu kulaklarımı düzelt ama bütün servetimi elimden al" demiş. Tanrı onu bağışlamış ve Midas kulaklarını geri almış. Ama kimse görmeden canını da alıp, mezara gömmüş. Grup Avrasya 2002 yılında prodüktörlüğünü Erhan Güleryüzün yaptığı bir grup projesidir. Tunç Özsöyler, Yiğit Vural, Ömer Çay dan oluşan grup Antalya ve Böyle mi olacaktık adındaki şarkılarına birer klip çekmişler ve 2004 te ortak kararla projeyi sonlandırmışlardır. Grup elemanları şu an farklı işler ve projelerle uğraşmaktadır. Köpekbalığı Hikayesi Köpekbalığı Hikayesi (İngilizce: "Shark Tale'), 2004 Amerikan yapımı animasyon. 10 Mart 2004'te gösterime girdi. Oscar, isimli temizlik şirketinde çalışan bir balığın ve Lenny adında vejetaryen bir köpekbalığının etrafında gelişen hikâye, Oscar'ın söylediği yalan ve Lenny'nin ona uymasıyla devam eder. Animasyonun en ilgi çekici yanlarından biri, karakterler ve onları seslendiren oyuncular arasında bağ kurulmuş olmasıdır. Karakter çizimlerindeki ayrıntılar ve yüz yapıları sonucu seslendirmeyi duymadan önce karakter oyuncu eşlemesini yapmak mümkündür. İhsan Servet Künçer Hüseyin İhsan Künçer (d. 1900, İstanbul - ö. 21 Ekim 1963, Ankara), Türk klarnet virtüözü, orkestra şefi. Türkiye’de cumhuriyet dönemi müzik kurumlarının oluşturulmasında emeği geçen asker kökenli bir müzik adamıdır. Türk müzik tarihinde önemli yeri olan Osman Zeki Üngör-Veli Kanık-İhsan Künçer takımının en gencidir. Cumhuriyet dönemi müzik kurumlarının oluşturulmasında, Polis Mızıkası’nın kurulmasında emeği geçmiştir. Bestesini Osman Zeki Üngör’ün yaptığı İstiklal Marşı’nın bando düzenlemesini yapmıştır. 1900 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. 1907 yılında Mızıka-yı Hümayun'a alındı. Veli Kanıkile klarnet, Saffet Bey ile müzik teorisi ve piyano çalıştıktan sonra "323-3" sicil numarası ile göreve başladı. Hegei'den piyano, Edgar Manas'tan armoni ve M. Radeglia 'dan piyano ve kontrpuan dersleri alan İhsan Servet, yeteneği ile ön plana çıktı. I. Dünya Savaşı yıllarında kurumun hem filarmoni, hem de armoni muzikalarında öğretmeni Veli Kanık ile birlikte solo klarnet partilerini seslendirmeye başladı. Cumhuriyetin ilk yıllarında Mızıka-i Humayun’un Ankara’ya taşınıp Riyeset-i Cumhur Musiki Heyeti bünyesine katıldığı yıllarda Ankara’ya giden İhsan Servet Bey, yeni kurulan Musiki Muallim Mektebi’nde piyano dersler verdi. Uzun yıllar bu kurumdaki öğretmenlik görevini sürdürdü. Filarmoni orkestrası ile armoni muzikasının ayrıldığı 1933 yılında askerlikten vazgeçmeuerek hocası Veli Kanık ile birlikte Riyaset-i Cumhur Armoni Muzikası'nı tercih etti. Veli Kanık'ın büyük çabası ve Genelkurmay Başkanlığı'nın özel izniyle gittiği Fransa'da, "Garde Républicaine Armoni Mızıkası"nda özel izinli olarak klarnet çaldı. Fransa’da bulunduğu dönemde bir yandan Pierre Dupont'tan Orkestrasyon ve Transkripsiyon dersleri alırken diğer yandan da ""Schola Cantorum Yüksek Müzik Okulu"nu dereceyle bitirdi. Yurda döndükten sonra hocası Veli Kanık onun Albay rütbesini almasını sağladı ve 1943'te albay olan Künçer'e "Cumhurbaşkanlığı Armoni Muzikası" şefliği görevini devretti. Kanık'ın emekli olduğu 1945'ten 1960'a kadar Armoni Muzikası şefliği görevini İhsan Künçer yürüttü. 1949 yılında Askeri Muzika Meslek Lisesi'nin kurulmasında büyük emek sarf etti. Repertuar ve orkestra düzeni üzerine çalışmalarıyla Armoni Muzikası'nı, senfonik bir tınıya kavuşturdu. 1945-1960 arasında Ankara Radyosu’nda Polis Mızıkası'nın verdiği haftalık klasik müziği konserlerini idare etti. Emekliliğinden sonra kısa bir süre Polis Armoni Muzikası'nı çalıştırdı. İhsan Künçer, 21 Ekim 1963 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Senfoni orkestrasından armoni orkestrası için yaptığı düzenlemelerinden en önemlileri:Ulvi Cemal Erkin'in "Köçekçe" adlı eseri ve Osman Zeki Üngör'ün bestelediği İstiklal Marşı'dır. Künçer'in tek bestesi ise "28.Tümen Marşı" adını taşır ve bu eser arşivlerde bulunamamakta olup kayıptır. Burukan aşireti Burukan, Doğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük aşiretlerinden biridir. Aşiretin en büyük sözlü kişisi Çerkez Ağa idi. Çerkez Ağa bütün Burukileri Kafkasyadan getirip Van'a, Muş`a ve Bitlis'e yerleştirmiştir. Şimdilerde ise Van ve çevresinde yerleşiklerdir. Kökenleri Diyarbakır'a kadar uzar. Yıllarca TBMM'nin en yaşlı üyesi unvanını elinde bulunduran Kinyas Kartal, halen CHP milletvekili olan Mehmet Kartal, eski DEP vekillerden Remzi Kartal, Nadir Kartal ve eski Devlet Bakanı Mehmet Alp bu aşirettendir. Adana şehir merkezi ve civar ilçeleri ve Gaziantep'te bulunan Vanlıların büyük kısmı bu aşirete mensuptur. Ereğli, Konya Ereğli, Konya ilinin güneydoğusunda yer alan, Aksaray, Niğde, Karaman ve Mersin'e sınırı olan ve Konya'ya 147 km uzaklıkta bulunan ilçe. İlçe adını, Bizans İmparatoru Herakliyüs'tan alır, bu ad ise Yunan mitolojisinde yarı tanrılaşmış bir kahraman olan Herakles'ten gelmektedir. “Herakliyüs” kelimesi zaman içinde Türkçenin ses yapısına uygun olarak sırasıyla; "Herakle", "İrakle", "Eregle", "Eregli", "Eregliyye" ve son olarak "Ereğli" şeklini almıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ise I. Alaeddin Keykubad'ın Ereğli'den bir sefer dönüşü geçerken "Peygamber Pınar'ı" denilen (şu anda Akhüyük köyünde bulunan) çamurun, yaralı askerlerinin yaralarına şifa olduğundan dolayı buraya "Erkili" (Ereğli) dediği için adını buradan aldığı yazılır. Tarih boyunca Hitit, Asur, Kimmer, Frig, Lidya, Pers, İskender İ
mparatorluğu, Roma İmparatorluğu ve Bizans idaresinde kalan Ereğli, 9 asırda Bizans ile Abbasiler arasındaki mücadeleye sahne oldu. Anadolu Selçukluları zamanında Türklerin idaresine giren ve 1211 ve 1216 yılları arasında Kilikya Ermeni Krallığı işgalinde kalan Ereğli, Anadolu Beylikleri zamanında Nure Sufi Bey'in kurduğu Karamanoğlu Beyliğinin 1250 ve 1256 yılları arasındaki ilk başkenti olmuştur. İlçe, Fatih Sultan Mehmet devrinde Osmanlı topraklarına katıldı. 1553'de Kanuni Sultan Süleyman İran seferi dönüşünde çadır kurup konaklamış ve oğlu Şehzade Mustafa'yı Ereğli'de boğdurtmuştur. Bağdat Demiryolu'nun ilçeden geçmesi ile Ereğli'nin önemi daha da arttı. Osmanlı Devleti'nin son döneminde Konya vilayetine bağlı bir kaza merkezi olan Ereğli, cumhuriyet döneminde de il olma durumunu devam ettirdi. Deniz seviyesinden 1054 m yüksekte bulunan Ereğli'nin nüfusu 148.161'dir (95.734'ü merkezde). 2260 km² yüzölçümüne sahip ilçenin 6 belde belediyesi, 44 köyü ve 36 mahallesi bulunmaktadır. İlçe halkının yarıdan fazlası geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamaktadır. İlçenin en önemli akarsuyu İvriz Çayı üzerinde kurulu olan İvriz Barajı, Ereğli'de hem tarım alanlarını sulamakta hem de içme suyu ihtiyacını karşılamaktadır. İlçede baklagiller, sanayi bitkileri, meyve, sebze ve yem bitkileri yetiştirilmektedir. Ereğli’de yetiştirilen kirazların bir bölümü ihraç edilmektedir. Ereğli, Güney Kore'nin Kwangjin kenti ile kardeş şehir anlaşması imzalamıştır. Türkiye'deki göçer toplulukların yoğun olarak yerleştikleri bir bölgedir. Tarihi süreçte göz önüne alındığında Toros eteklerinde yaylayan ve kışlayan göçer grupları bu bölgeyi zamanla mesken tutmuşlardır. Beğdili, Afşar, Varsak Türkmen boylarının yoğunluğu vardır. Ayrıca Türkmen nüfusunun yanında; Horzum, Işıklı, Honamlı ve Tekeli yörük boylarının da yerleşik oldukları açıktır. Ruhların Kaçışı Ruhların Kaçışı [(Özgün adı: Sen to Chihiro no Kamikakushi) (Japonca: 千と千尋の神隠し)], Hayao Miyazaki tarafından yazılıp yönetilen 2003 yılında 'Uzun Metrajlı En İyi Animasyon Filmi' Oscar'ını kazanan Studio Ghibli yapımı Japon animasyon filmidir. Birçok ödül kazanan film aynı zamanda Oscar kazanan ilk animedir. 23 Ağustos 2016'da BBC tarafından yayımlanan "21. Yüzyılın En İyi Filmleri" listesinde 4. sırayı almıştır. Chihiro, kasabasından taşınmış on yaşında küçük bir kızdır. Yeni taşındığı kasabada ise karşılarına ilginç bir yapı çıkar. Her ne kadar bu yapının içine girmek istemese de anne ve babasının peşinden girer. İşte bu ilginç yolculuk böyle başlar. Önceleri terk edilmiş görünen bu yapı geceleri büyük bir canlılık kazanır. Bu yapı ruhların bir tür dinlenme ve temizlenme yeridir. Chihiro sihirli yiyeceklerden yiyen ve domuza dönüşen anne babasını kurtarabilmek için genç Haku'nun yardımı ile oradan kurtulmaya çalışır. Chihiro bu kasabadan kurtulmak ve ailesini domuz olmaktan kurtarmak ister. Bu sırada Haku'yu daha önceden tanıdığını anlar. Büyük Nizam Partisi Büyük Kuruluş Partisi (), Azerbaycan'daki merkez sol siyasi partilerden biridir. 2003 yılında kurulan parti 2005 yılında devlet tarafından tanındı. Kurucusu ve başkanı Dr. Fazıl Mustafa'dır. Prenses Mononoke Orijinal adı Mononoke Hime(もののけ姫, Mononoke Hime)olan Prenses Mononoke Hayao Miyazaki yapımı bir Japon animasyon (anime) filmidir. Japonya'da 12 Temmuz 1997'de gösterime girmiştir. Film, ormanı koruyan doğaüstü yaratıklarla, doğanın kaynaklarını hızla ve acımasızca tüketen insanlar arasındaki mücadeleyi anlatır. 'Mononoke' bir isim değildir, Japonca'da ruhlar veya canavarlar için kullanılan genel bir ifadedir. Aşitaka, köyüne saldıran şeytanlaşmış domuz tanrıyı öldürürken şeytanın koluna bıraktığı izi ölene kadar taşıyacaktır. Aşitaka bu lanetin geldiği yeri öğrenmek için köyünden uzaklaşır. Gittiği yerlerde Demir Şehri adında demir madenini işleyip ölümcül silahlar yapan ve bu silahları ormanın hayvanlarıyla savaşmakta kullanan Leydi Eboşi ile karşılaşır. Aşitaka bu savaşa son vermek için daha önce karşılaştığı kurt kızı San ile birlikte kendini bu savaşın içinde bulur. Aşitaka hem barışı getirmek hem de kurt kızı San'ın güvenini kazanmak için mücadele edecektir. Meksika açmazı Meksika açmazı (İngilizce: Mexican standoff) olaya karışan hiçbir tarafın kazançlı çıkamayacağı içinden çıkılmaz durum, çıkmaz, açmaz olarak İngilizce'de kullanılan argo bir deyimdir. Popüler kültürde ise Meksika çıkmazı genel olarak iki ya da daha fazla kişinin birbirlerine doğru silah çekmesiyle oluşan yüksek gerilimli durum için kullanılır. Gerilimi arttırıcı nokta karşı tarafın kendisine ateş edeceğinden korktuğu için hiç kimsenin silahı bırakmamasıdır. Bu durum olaya karışanları ya diplomasiye, ya teslim olmaya ya da ilk olarak vurmayı denemeye iter. Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki nükleer karşı karşıya gelmelerde özellikle de 1962 yılındaki Küba Füze Krizi'nde bu deyim sıklıkla kullanılmıştır. Bu deyim 19. yüzyılın sonlarına doğru büyük olasılıkla Amerikan güneybatısında kullanılmaya başlanmıştır. Yine de güvenilir bir kaynak bu terimin Avustralya kökenli olduğunu söyler. Bir olasılık bunun 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Meksika'daki zor ve paradoksal toplumsal ve ekonomik durum ile ilgisi olmasıdır. Bu deyim çoğu kişi tarafından aşağılayıcı olarak bulunsa da aşağılayıcı olmayan anlamda kullanılmasının geniş kabul görmesi çoğu İngilizce konuşan kişi için saldırgan amlamda kullanılmadığını göstermektedir. Spaghetti Westernlerde ve ikinci seviye filmlerde sık sık kullanılması nedeniyle "Meksika açmazı" artık bir sinema klişesi haline gelmiştir. Yüksek gerilimli dramatik bir unsur yarattığından ötürü popüler kültürde yer etmiştir. Ataköy, Çaykara Ataköy, Trabzon ili Çaykara ilçesine bağlı mahalledir. Çaykara'ya 9 kilometre uzaklıktadir, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın doğduğu yerdir. Ataköy Çaykara'nın güneyinde yer alır. Kuzey ve Kuzey Batısında Şahinkaya, Güneyinde Çamlıbel, Doğusunda Çambaşı ve Aşağı Kumlu köyleriyle çevrilidir. Genel olarak düz sayılabilecek bir arazi üzerinde kurulmuştur. Beldenin nüfusu 2000 yılı nüfus sayımına göre 3128'dir. Önceki yıllarda toprağa, özellikle yaylalarının elverişliliği nedeniyle havancılığa dayanan geçim, son yıllarda bütün yöremizde olduğu gibi değişiklik göstermektedir. Tarım ve hayvancılık artık geçimin temel unsuru değil, ek bir gelir potansiyeli durumundadır. Geçim daha çok eğitime dayalı devlet ve özel sektörde çalışma, gurbet ve emekliliğe dayanmaktadır. Ataköy Çaykara'da merkez belediyeden sonra ilk önce belediye olan yerleşim yeridir. 10 Ekim 1957 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla belediye statüsüne kavuşmuştur. Belediyenin halen görevli olan dokuz personelinden yedisi memur, ikisi işçi statüsündedir. Ataköy'de bugüne kadar 17 belediye başkanı görev yapmıştır. Bir yerleşim yeri olarak 1500'lü yıllardan sonra kurulduğu bilinmektedir. Eskiden bataklık olan Ataköy'ün düzlük kısmı heyelan nedeniyle oluşmuştur. Bu nedenle beldenin yukarı kısmında heyelan korkusu yüzünden oluşturulan ve yüzyıllardır ağaç kesilmeyen "Beddualı Orman" adıyla bir orman oluşturulmuştur. Köyü ilk kuranlardan olan Lemoğlu Ali, bugünkü çarşıya da ismini vermiştir. (Lemali) Ataköy'de kamu kuruluşları olarak belediye, Sağlık Ocağı, Ruh ve Sinir Hastalıkları Bölge Hastanesi, Sağlık Meslek Lisesi, İlköğretim Okulu, Laleli, Merkez, Yeşiltepe, Vartanlı ve Tuna mahalleleri camileri ve Cevdet Sunay müze evi bulunmaktadır. Ataköy'ün Cumhuriyet Tarihinden Önceki İsmi Şinek'dir. Eyüp Holografi Holografi, lazer ışınlarına dayanılarak gerçekleştirilen üç boyutlu görüntü işlemine verilen addır. Uzayda bir cismin varlığına ait bilgi bize genellikle ses veya ışık dalgaları halinde ulaşır. Holografi, cisimlerden gelen dal­galardaki bilgileri belirli bir şekilde depo edip, bu bilgide hiçbir kayıp olmadan tekrar ortaya çıkartmayı sağlayan bir tekniktir. Tekniğe "Holografi" adını bu konuda ilk çalışmaları yapan Dennis Gabor vermiştir. Yunancada "holos" bütün anlamına gel­mektedir. Hologram bir cisimden gelen dalgaya ait toplam bilgiyi yani hem genlik hem faz değerlerini kaydeder. İstendiğinde bu kayıt ortamından orijinal dalga yeniden elde edilir. Gabor 1948 de yayınlanan ilk makalesinde holografik kayıt esas­larını ortaya koymuştur. Normal fiziksel dedektörler ve kayıt ortam­ları sadece dalga şiddeti U2 ye hassas olduklarından tp fazı kaydedi­lemez. Cisimden gelen ışık dalgası kendisi ile frekans ve faz bakı­mından uyumlu (coherent) bir referans dalga ile girişim yaptığında meydana getirilebilen dalganın şiddeti sadece bu dalgaların teker teker şiddetlerine bağlı olmayıp aralarındaki faz farkına da tabidir. Bu ise holografinin esasını teşkil etmektedir. Optik mercekler birkaç asır önce keşfedilmiş ve optik görüntüle­rin mercekler yardımı ile nasıl meydana getirilebileceği 1900 senele­rinden önce tamamen çözümlenmişti. Bundan sonra fotoğraf tekniği büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Fotoğraf ve holografi teknikleri arasında prensip bakımından çok büyük bir fark bulunmaktadır. Fo­toğraf tekniğinde, görüntü iki boyutlu bir dağılım olarak kaydedilir. Her sahnede ışığın yansıtıldığı çok sayıda nokta mevcuttur. Bu nok­talardan çıkan çeşitli dalgaların meydana getirdiği tek kompleks dalgaya "cisim dalgası" denir. Bu kompleks dalga, fotoğraf tekni­ğinde optik bir mercek yardımı ile dönüştürülerek radyasyon yapan cismin görüntüsü elde edilir. Hologram tekniğinde ise cismin optik olarak meydana getirilmiş görüntüsü değil, cisim dalgasının kendisi kaydedilir. Bu kayıt uygun şekilde yeniden aydınlatıldığı zaman ori­jinal cisim dalgasını tekrar meydana getirmek mümkündür. 1947 yılında Danis Gobar bir cisimden yayılan ışık ile ikinci bir koharent ışının girişim etkilerinin bir fotoğraf filmi üzerine kaydedilebileceğini ortaya atmıştır. Böyle bir film kırınım şebekesinin çok özel bir türüdür. Işık şebekeden geçtiğinde kırınıma uğrar ve cismin tamamen 3 boyutlu görüntüsünü oluşturur. Yani girişim etki
leri kullanılarak bir cismin görüntüsünün kaydedilip görüntünün yeniden oluşturulması yöntemine holografi denir ve içerisinde girişim deseninin bulunduğu filme de hologram denir. Holografi normal fotoğraf tekniğinden bazı farklılıklarla ayrılır. Her ışık dalgasının üç özelliği vardır: Dalga yüksekliğiyle tanımlanan şiddeti, dalgaboyu uzunluğuyla tanımlanan rengi ve doğrultusu. Gümüşlü levha üzerine çekilen ve siyah beyaz fotoğraflarda, ışıktaki şiddet değişiklikleri kaydedilirken, renkli fotoğraflarda dalgaboyu değişiklikleri de kaydedilebilmektedir. Hologramdaysa, ışığın şiddetiyle birlikte, ışık dalgalarının doğrultusu da kaydedilerek bir cismi üç boyutlu görmemiz sağlanır. Bu, tek renk hologramlar için geçerli olsa da renkli hologramlar için ışığın her üç özelliği de kaydedilmektedir. Üç boyutlu bir görüntü elde edebilmek için, cisimden(kaynaktan) yayılan ışığın fotoğrafını çekmek gerekmektedir. Işığın hareket eden ve bu sırada çeşitli tepe ve çukur noktaları oluşturan dalgaları bir an için dondurulup fotoğraflanabilirse ışığı yansıtan cismin üç boyutlu özelliklerini taşıyan dalga örneği yeniden oluşturulabilir. Bu noktadan hareket edilerek, cisimden yansıyan lazer dalgalarından üç boyutlu bir görüntü elde edebilmek için, kaynaktan yayılan ışığın fotoğrafını çekmek gerekir. Işığın hareket eden ve bu sırada çeşitli tepe ve çukur noktaları oluşturan dalgaları bir an için dondurulup fotoğraflanabilirse, ışığı yansıtan cismin 3 boyutlu özelliklerini taşıyan dalga örneği yeniden oluşturulabilmektedir. Bu noktadan hareket edilerek, cisimden yansıyan lazer dalgalarının genlikleri ve fazları kaydedilip hologram elde edilebilir. Ancak hologram elde edebilmek için sürekli dalga lazeri, atmalı lazer ya da yakut atmalı lazer gibi bir lazer kaynağına, özel holografik filme ve cisimin hareketsiz kalmasını sağlayacak düzeneğe gereksinim var. Böyle bir düzenek ve lazer kaynağı sağlayabilmekse pek kolay bir iş değil. Bu düzenek sağlanmadan da evde hologram elde etmek pek olası değil gibi. Kırınım genlikleri ve fazları kaydedilip hologram elde edilebilmektedir. Hologramı oluştururulacak cismi tek renk ışıkla aydınlatılır ve cismden saçıklacak ışık ve kaynaktan gelen ışık bir fotoğrafik levhaya gönderilir. Işık kaynağı olarak lazer kullanılmalıdır. Saçılan ve kaynaktan gelen ışıkların girişimi film üzerinde karmaşık bir desenin oluşmasına ve kaydedilmesine yol açar. Şekilde görüntü oluşturmak için sadece işlenmiş film üzerine gönderilir. Levhada iki görüntü meydana gelmektedir ve film tarafında, kaynağa daha yakın sanal bir görüntü ve ters tarafa gerçek görüntü meydana gelmektedir. Gerçekte bir hologram oluşturmak için iki problemin üstesinden gelinmelidir. İlk olarak kullandığımız ışık cismin boyutlarından ve filme uzaklığından daha uzun mesafelerde faz uyumlu olmalıdır. Bu yüzden sıradan ışık kaynakları bu şartı sağlamamaktadır. Bu nedenle hologram yapmak için lazer ışığı kullanılmalıdır. İkincisi olarak ise mekanik kararlılık çok iyi olmalıdır. Kaynak cisim veya kayıt sırasında en küçük bir hareketi dalga boyunun çeyreği kadar olsa bile, girişim desenini bulandırıp net görüntü oluşumunu engelleyecektir.Bu engeller aşılmaz değildir ve bugün hala holografi bilimsel araştırma, eğlence ve birçok teknolojik alanda kullanılmaktadır. Hologram kullanım alanları üç boyutlu görüntülerin etkileyici güzelliğinin çok ötesine ulaşmıştır. Holografi ile oldukça kapsamlı bilgi depolama sistemleri oluşturma olanağı bulunmaktadır. Yazılı bir sayfanın her noktasında yansıyan ışık hologramdaki her noktaya ulaştığından birkaç dalga boyundan daha büyük bir film karesinin her bölgesi daha az ayrıntılarıyla da olsa bütün bir sayfayı yeniden oluşturabilir. Ayrıca,birbirini izleyen sayfaların art arda hologramları kalın fotoğraf film tabakası içerisinde yapılabilir. Her sayfanın pozlandırılma işlemi biraz farklı bir açıyla yönlendirilmiş bir kılavuz ışınına yapıldığında, elde edilen hologramı belli bir açıdaki ışık ile aydınlatarak uygun bir noktadan sadece istenen sayfa görülebilmektedir. Bir sanat müzesindeki bütün tablolar bu şekilde sırayla ve gerçekten çok küçük bir alan içine yüksek bir doğrulukla kaydedile bilmektedir. Diğer bir kullanımı ise aynı cismin aynı film üzerine ardışık iki zamanda iki ayrı hologramının yapılabilmesidir.Eğer cisim hologramların çekildiği anların arasındaki zamanda biraz hareket ettirilirse,(sabun köpüğünün iki yüzeyinden yansıyan ışığın yaptığı gibi) iki görüntü birbirleriyle girişim yapar.Hologramın yapımında oluşuturulan girişim ve karıştırılmaması gereken bu girişim deseni, başka bir şekilde görülmesi mümkün olmayan hareketin ayrıntılarını ortaya çıkarır.Benzer şekilde havadaki yoğunluk değişimleri de aynı hologramın üzerine havanın iki ardışık görüntüsünün oluşturduğu girişim kaydedildiğinde,gözle görülebilir hale gelebilmektedir.Bu yöntem sayesinde bir mumun ısıttığı hava veya bir uçağın ürettiği şok dalgaları üzerinde çalışmalar yapılabilmektedir. Yeniden Yönlendirme Bildirimi şekilde bir kemanın görüntüsünün elde edilmesinde girişim ve kırınım rol oynamaktadır ve bu çizgiler titreşen tellerin hareketini gösterirler ve iki ayrı holografik görüntünün girişimi ile oluşmaktadır. Servo motor Servo, herhangi bir mekanizmanın işleyişini hatayı algılayarak yan bir geri besleme düzeneğinin yardımıyla denetleyen ve hatayı gideren otomatik aygıttır. Robot teknolojisinde en çok kullanılan motor çeşididir. Bu sistemler mekanik olabileceği gibi elektronik, hidrolik-pnömatik veya başka alanlarda da kullanılabilmektedir. Servo motorlar; çıkış, mekaniksel konum, hız veya ivme gibi parametrelerin kontrol edildiği, özetle hareket kontrolü yapılan bir düzenektir.ve servo motor lar batlerli motordurlar Servo motor içerisinde herhangi bir motor AC, DC veya step motor bulunmaktadır. Ayrıca sürücü ve kontrol devresini de içerisinde barındırmaktadır. DC servo motorlar, genel olarak bir DC motoru olup, motora gerekli DC aşağıdaki metotlardan elde edilir. 1- Bir elektrik yükselteçten. 2- AC akımın doyumlu reaktörden geçirilmesinden. 3- AC akımın tristörden geçirilmesinden. 4- Amplidin, retotrol, regüleks gibi dönel yükselteçlerden. DC servo motorlar çok küçük güçten çok büyük güce kadar imal edilirler (0,05 HP'den 1000 HP'ye kadar). Bu motorlar klasik DC motorlar gibi imal edilirler. Bu motorlar küçük yapılıdır ve endüvileri (yükseklik . uzunluk / Çap oranıyla) kutup atalet momentini minimum yapacak şekilde tasarlanırlar. Küçük çaplı ve genellikle içerisinde kompanzasyon sargısı olan, kuvvetli manyetik alanı boyu uzun doğru akım motorlarına da servo motor denir. DC servo motor çalışma prensibi açısından aslında, Statoru Daimi Mıknatıs bir DC motordur. Manyetik alan ile içinden akım geçirilen iletkenler arasındaki etkileşim nedeniyle bir döndürme momenti meydana gelir. Bu döndürme momenti manyetik alan vektörü ile sargı akım vektörü arasındaki açı 90° olduğunda maksimum değerini alır. Bir DC servo motorda fırçaların konumu, her iki dönüş yönü için de döndürme momenti açısının 90° olmasını sağlayacak şekilde belirlenmiştir. Kolektör segmentlerinin fazla olması neticesinde momentin sıfır bir noktada rotorun hareketsiz kalması engellenmiş olur. Sanayide kullanılan çeşitli doğru akım motorları vardır. Servo sistemlerde kullanılan doğru akım motorlarına ise DC servo motorlar adı verilir. DC servo motorlarda rotor eylemsizlik momenti çok küçüktür. Bu sebepten piyasada çıkış momentinin eylemsizlik momentine oranı çok büyük olan motorlar bulunur. Bazı DC servo motorların çok küçük zaman sabitleri vardır. Düşük güçlü DC servo motorlar piyasada genellikle bilgisayar kontrollü cihazlarda (disket sürücüler, teyp sürücüleri, yazıcılar, kelime işlemciler, tarayıcılar vs.) kullanılırlar. Orta ve büyük güçlü servo motorlar ise sanayide genellikle robot sistemleri ile sayısal denetimli hassas diş açma tezgâhlarında kullanılır. DC motorlarda alan sargıları rotor sargılarına seri veya paralel bağlanır. Endüvi sargılarından bağımsız olarak uyartılan alan sargılarının akısı endüvi sargılarından geçen akımın fonksiyonu değildir. Bazı DC motorlarda manyetik akı sabittir. Uyarma sargıları endüviden bağımsız olan veya sabit mıknatısla uyartılan motorlarda hız kontrolü endüvi gerilimi ile yapılabilir. Bu tip kontrol yöntemine endüvi kontrol yöntemi denir. Uyarma sargılarının yarattığı akı ile yapılan denetlemede ise endüvi akımı sabit tutulur. Statorda bulunan uyartım sargılarının yarattığı akının kontrolü ile hız ayarlanır. Bu tip motorlara alan kontrollü motorlar denir. Fakat rotor sargılarından geçen akımın sabit tutulabilmesi ciddi bir problemdir. Zira rotor akımı yükün ve kaynağın birer fonksiyonudur. Endüvi kontrollü motorlara göre alan kontrollü motorların alan sabitleri daha büyüktür. Büyük aralıklarda değişen hız ayarlarında rotor geriliminin değiştirilmesi; buna karşılık küçük aralıklarda hassas hız ayarı gereken yerlerde ise alan sargılarının yaratmış olduğu manyetik akı hız kontrolü yöntemi tercih edilir. DC servo motorlar genellikle “elektronik hareketli denetleyiciler” adı verilen servo sürücüler ile kontrol edilirler. Servo sürücüler servo motorun hareketini kontrol eder. Kontrol edilen büyüklükler çoğu zaman noktadan noktaya konum kontrolü, hız kontrolü ve ivme programlamasıdır. PWM tekniği adı verilen darbe genişlik modülasyonu genellikle robot kontrol sistemlerinde, sayısal kontrol sistemlerinde ve diğer konum denetleyicilerinde kullanılır. DC Servomotor ve AC Servomotorun karşılaştırılması Fırçasız servo motorlar DC servo motorların bakım gereksinimlerini ortadan kaldırmak amacıyla geliştirilmiştir. Modern servo sistemlerde kullanılan fırçasız servo motorların en önemli üstünlüğü fırça ve komütatör elemanlarının bulunmamasıdır. Bu nedenle fırçaların bakımı diye bir olaydan bahsedilemez ve fırçalardan kaynaklanan birçok problem önlenmiş olur. Kolektörlü DC servo motorlarda oluşan problemler bazen çok açık bir şekilde belli olmaz. Bazen fırçalarda olan kirlenme bile problem oluşturabilir. Fırçaların performansı ve ömrü
atmosferik şartlarla bile değiştiğinden, değişik ortam koşullarında değişik yapılı fırçalar kullanılabilmektedir. Fırçasız servo motorlarda verim, eş ölçüdeki bir DC servo motora oranla daha yüksektir ve fırçaların sürtünme etkisi olmadığından, sürtünme kuvveti verime katkıda bulunur. Kolektör ve fırça aksamının yokluğu motor boyunu düşürür. Bu sadece motor hacmini düşürmekle kalmaz rotor destek rulmanları arasındaki mesafe ve rotor boyunun kısalması dolayısıyla rotorun yanal rijitliği de arttırılmış olmaktadır. Bu özellik hız/eylemsizlik oranına gereksinim duyulan uygulamalarda önemlidir. Fırçasız konfigürasyonda sarımların sabit stator içine sarılması sebebiyle ısı yalıtımı için daha fazla en kesit alanı sağlanabilmekte ve sargılarda oluşabilecek ısı artışı algılama elemanları vasıtasıyla kolayca algılanabilmektedir. Modern servo sistemlerde pozisyon sinyalinin belirlenmesi amacıyla bir kodlayıcı (encoder) veya resolver kullanılır. Kodlayıcı ve motorun tek bir ana iskelet üzerinde toplanması ile sistem daha kompakt bir yapıda olmaktadır. Bu motor yapısında manyetik akıyı üretmek için gerekli olan mıknatıs rotora monte edildiğinden, döner-alan tipli motor yapısındadır. Senkron motor tipli fırçasız servo motorların yapılarının doğru akım servo motorlarından farklı olması nedeniyle bu tipteki servomotorlar fırçasız DC servo motor olarak adlandırılır. DC servo motorlardaki kolektörün aksine fırçasız DC servo motorlar akımı yarı iletken güç elektroniği elemanları ile doğrulturlar. Diğer yönden rotor manyetik alanının kodlayıcı vasıtası ile algılanıp, algılanan bu pozisyona uygun düşecek şekilde stator sarımlarına üç fazlı alternatif akım verilmesi dolayısıyla kalıcı mıknatıslı senkron motor tipindeki fıçasız servo motorlar aynı zamanda AC servo motorlar olarak da adlandırılır. Fırçasız servo motorlarda rotor manyetik alanı ile statora verilen akımlar dikey şekilde kontrol edildiği takdirde DC servo motorlarla aynı olan hız-moment karakteristikleri elde edilir. Servo motorlar kullanımları gereği çok sık şekilde ivmelenme ve yavaşlama işlemlerine maruz kaldıklarından, maksimum moment değeri anma momentlerinin katbekat fazlası olmalıdır. DC servo motorlarda anma momentlerinin aşılması durumunda komütatör aksamında kıvılcımlaşma olayı meydana gelir. Aynı şekilde hız arttıkça moment değeri de çok hızlı bir şekilde düşer. Zümrüt (anlam ayrımı) Zümrüt, bir maden türüdür. Ayrıca şu anlamlara da gelebilir: Dagerreyotipi Dagerreyotipi ("Fransızca: Daguerréotype"), gümüş nitratla ışığa duyarlı hale getirilen bakır levhaların, camera obscura içinde 10 ila 20 dakika pozlanarak, cıva buharına tabi tutulup geliştirilmesiyle fotoğrafik görüntü elde etme yöntemidir. Sülfür ile gümüş plaka üzerine işlenmesi esasına dayanır. Kalitesi, yüzeyinin pürüzsüzlüğü ile doğru orantılıdır. Zorluğu ve fiyatı, fotoğrafın kapladığı alan arttıkça logaritmik olarak artar. Bu tekniğin çekici yanı, teorik olarak sonsuz çözünürlük sağlamasıdır. Örnek olarak, mikroskopla fotoğraftaki ufak bir şeyi inceleyip, katilin belirlenebilmesi ancak dagerreyotipi uygulanmış bir gümüş plakada gerçekleştirilebilir. Pozlama süresi çok uzun olduğundan dolayı, hareketli cisim ya da hareket anında fotoğraf çekmek için uygun bir yöntem değildir. Stüdyoda bu teknikle fotoğraf çekilirken, arkadan sırtın ve kolun sabit durmasının kolaylaşması için bağlı oldukları birer aparat mevcuttur. İşte bu yüzden, mevcut tüm fotoğraflardaki insanlar dimdik bir şekilde pozlanmış olarak görülmektedirler. Oldukça pahalı bir yöntem olması nedeni ile, ticari olarak dünyada sadece 10 kişi tarafından uygulanmaktadır ve bunun sebebi masrafların herkes tarafından kolaylıkla karşılanamayacak olmasıdır. Özellikle Amerika'da, lüks tüketimin en elit ürünlerinden birisidir. Elit ürün sayılmasının nedenleri olarak; yüzyıllarca saklanabilmesi, maksimum çözünürlüğe sahip olması, gümüşün çekiciliği, renk dokusu ve pahalı olması gibi sebepler düşünülebilir. Tarihte çekilen ilk insanlı fotoğraf 1838 yılında Louis Daguerre'in Dagerreyotipi tekniği ile çektiği fotoğraf olduğu düşünülmektedir. Fotoğraf, ayakkabısını parlattığı için uzun süre pozlanan ve fotoğrafta görüntülenen bir insanı ve Paris'in bir sokağını içermektedir. Türkiye'de engellilerle ilgili vakıflar listesi Niccolò Machiavelli Niccolò di Bernardo dei Machiavelli (3 Mayıs 1469 – 21 Haziran 1527), tarih ve politika biliminin kurucusu sayılan Floransalı düşünür, devlet adamı, askerî stratejist, şair ve oyun yazarı. İtalyan Rönesans hareketinin en önemli figürlerindendir. En ünlü eseri Prens'te, politik yazın tarihinde ilk kez iktidarın alınışı ve korunması gibi bir sorunu dinsel ya da ahlaki kaygıları dikkate almaksızın kendinde bir amaç olarak inceledi. Tüm yaşamı boyunca İtalya'nın birliği ideali için mücadele verdi. Fikirleri politik yazında olduğu gibi yaygın düşünüşte de giderek büsbütün olumsuz ve ilkesiz bir politik hırsın anlatımı olarak görüldü, "Makyavelizm" terimi bir düşünce sisteminden çok "amaç için her yolu mübah gören" politikacının tutumunu anlatan suçlayıcı bir sıfat haline geldi. Yine de Diderot, Rousseau, Fichte ve Hegel gibi büyük düşünürler Machiavelli düşüncesinin olumlu yönünü açığa çıkarmaya çalıştılar. Hegel'e göre ""Machiavelli'nin gayesi, yani İtalya'nın bir devlet mertebesine çıkarılması, bu yazarın eserinde tiranlığın haklı gösterilmesinden ve muhteris bir despot için imal edilmiş altın yıldızlı bir aynadan başka bir şey görmeyen bütün görme özürlülerce anlaşılamadan kalmıştır."" Hegel O'nun yöntemini şöyle özetler: ""Kangren olmuş uzuvlar lavanta suyuyla iyileştirilemez."" İtalyan komünist filozof Antonio Gramsci ise O'nu ""erken gelmiş Jakoben"" olarak tanımlar. Floransa Cumhuriyeti'nin Floransa kentinde, ailesinin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi zaman içinde soyluluktan burjuvalığa düşmüştü. Babası Bernardo orta hâlli bir avukattı. Öğrenim hayatı hakkında pek bilgi bulunmayan Machiavelli'nin Latinceyi, ayrıca klasik Latin ve Yunan edebiyatını öğrendiği bilinmektedir. Floransa toprakları 1494'te Fransa Kralı VIII. Charles tarafından işgal edildiğinde, şehri yöneten Medici ailesi de kentten sürüldü. Bunun ardından Savonarola adlı bir rahip yönetimi ele aldı ve 4 yıl boyunca teokrasi temelli bir yönetim tesis etti. Fakat 4 yıl sonra burjuvalar, Savonarola'yı devirerek yeniden demokratik bir rejim kurdu. Bu yeni yönetime “Onlar Kurulu” adı verilen bir kurul liderlik etmeye başladı. Machiavelli, işte bu kurulun sekreterliğine atandı. Sekreterliğe atandığında 29 yaşında olan Machiavelli, hem iç hem dış siyaseti tanıma fırsatı bulduğu bu görevini 14 yıl boyunca sürdürdü. 1512'de yapılan Ravenna Savaşı'nda İspanyollar, Floransa'yı işgal ederek Medici hanedanını yeniden yönetime getirdi. Dolayısıyla Machiavelli'nin sekreterliği de sona erdi. Machiavelli, görevine son verilmesinin üstüne ağır bir para cezasına çarptırıldı ve 1 yıl boyunca Floransa'yı terk etmesi yasaklandı. 1513'te, Medici ailesine düzenlenen bir komploya adı karışan Machiavelli, 3 ay hapis cezası aldı ve işkence gördü. Ardından serbest bırakıldı ancak işsiz kaldı. Bunun üzerine Floransa'ya birkaç kilometre uzaklıkta bulunan Santa Andrea kasabasında bir çiftliğe yerleşti. Machiavelli, çiftlik hayatında tanışıp dost olduğu Francesco Vettori'ye 10 Aralık 1513'te yazdığı bir mektupta "De Principatus" (Türkçe: Prenslikler Üzerine) adlı bir eser yazdığından söz eder. 6 yılda tamamladığı bu eseri sonradan Prens adıyla yayınlayacaktır. 1518'de farklı bir alana el atarak "La Mandragola" adlı bir satirik komediyi kaleme alır. Bu oyunlar 2 yıl içinde sahnelenir. Bu yıllarda Floransa'nın yönetimine Kardinal Giulio de Medici geçer. Machiavelli, kardinalle ve Medici ailesiyle ilişkilerini güçlendirir ve onların himayesine girer. Bu sayede 1521'de Savaş Sanatı adlı kitabını yayımlama imkânı bulur. Giulio de Medici, Machiavelli'yi sadece himayesine almakla kalmaz, ona anayasa taslağı hazırlama ve Floransa tarihini yazma görevi verir. Kardinal Giulio de Medici, 1524'te Papa seçilir ve VII. Clemens ismini alır. Yeni Papa'nın tutarsız dış politikası sebebiyle Kutsal-Roma İmparatoru Şarlken, 1527 Mayıs'ında Floransa'ya savaş açar ve şehri işgal eder. Böylelikle Floransa'daki Medici iktidarı bir kez daha sona erer. Medicilerin yıkılmasının ardından burjuvalar yeni bir demokratik rejim kurar. Yeni yöneticiler, Medicilere yakın olan kimseye güvenmez ve hepsini devlet kurumlarından uzaklaştırır. Böylece diğer insanlarla beraber Machiavelli de işsiz kalır. Kendisine güvenilmediği için hayalkırıklığına uğrayan Machiavelli, hızla hastalanır ve 22 Haziran 1527'de hayata gözlerini yumar. Ertesi gün, Santa Croce Bazilikası'na defnedilmiştir. Machiavelli, siyasal düşünüşün laikleştirilmesi ve bilimselleştirilmesi gerektiğini savunurdu. Ancak, her ne kadar kiliseye karşı olan Machiavelli, laikliği savunmuş biri olsa da hükümdarın gerektiği zaman dini de alet olarak kullanması gerektiğini belirtmiştir. Machiavelli, İtalyan birliğini kurmaya aday yöneticinin (dindar olsun ya da olmasın) son derece dindar görünmesini isterdi. Kendini dünya olaylarını "kader" ile açıklayan dini görüşten tümüyle soyutlamıştır. Machiavelli, insan doğasını kötü ve bencil olarak tanımlardı. Ayrıca, başarıya ulaşmak için her yola, her araca başvurulması gerektiğini savunurdu. Bir devlet adamının, siyasi tutumlarında bu gerçeği kabul ederek davranması gerektiğini ve hatta devlet adamı bu realiteyle birlikte, kendi de pragmatist davranmalı ve bencil olmak zorunda olduğuna inanırdı. Machiavelli'ye göre bencillerden oluşan bir toplumda bencil olmayan bir lider davasını başarıyla yürütemez. Gene Machiavelli'ye göre, insanlar en çok mala mülke yani maddi şeylere önem verir. Machiavelli, İtalyan birliğinin kurulmasında önemli derecede çaba göstermiştir. Ona göre; İtalyan birliğinin sağlanmasının önündeki en büyük engellerden biri Papalık Devleti idi. Cicero ve Seneca'nın çizdiği adil, cömert ve yüce gönüllü hükümdar idealini eleştirdi. Machiavelli, bu nitelikle
rin devlet işlerini yürütmede uygun olmayacağına inanıyordu. Machiavelli, insanın özünde kötülük bulunduğunu düşünür. Bu kötülük yine bizzat insanın kendinden kaynaklanır. Özellikle insanlarda görülen ‘elde etme’ arzusu, bu kötülüğün en çok yansıdığı davranıştır. Ona göre insan, her şeye sahip olmak ister ve bu arzusunun sınırı yoktur. Ancak insanın hem ömrü, hem de maddî imkânları sınırlıdır. Dolayısıyla bir insanın her şeyi elde etmesi asla mümkün değildir. O hâlde bireyin, elde edemeyeceği şeylerin peşinden koşması da yanlış bir eylemdir. Machiavelli, iktidar gücünü miktarı asla değişmeyen bir pastaya benzetir. Buna göre herhangi bir kişi, sahip olduğu iktidar gücünü ne kadar arttırırsa, muhaliflerin ve diğer kişilerin gücü de aynı ölçüde azalacaktır. Yani iktidar miktarı asla değişmeyecek; ancak bu miktarın payı her zaman değişecektir. Machiavelli, bu düşüncesini "virtù" kavramını kullanarak Discorsi adlı eserinde şöyle açıklar: İktidar mücadelesi veren tüm siyasal aktörler, Machiavelli'ye göre kuşku içinde hareket eder. Her insanın özünde kötülük bulunduğu için, siyasetçiler hiç kimseye güvenmemelidir. Böylece tüm siyasetçiler hem etraflarına güvenmezler, hem de etraflarındaki kişiler için güvenilmez bireylere dönüşürler. Ancak yetenekli siyasetçiler, bu kuşku ve güvenilmezlik hâlini saklamaya çalışır. Ancak eninde sonunda güvenilmezliğini ortaya çıkartır. Kayıp Balık Nemo Kayıp Balık Nemo (İngilizce özgün adı: "Finding Nemo"), ABD yapımı bir 3D animasyon filmidir. ABD'de 30 Mayıs 2003'te gösterime giren "Kayıp Balık Nemo", ilk üç günde 70 milyon dolar hasılat yaparak, o zamana dek bir canlandırma filmi için en iyi açılış rekorunu kırmıştı. Kasım 2003'te ABD ve Kanada'da piyasaya verilen DVD'si de 28 milyon kopya satarak bir başka rekor getirdi. Ünlü animasyon stüdyosu Pixar'ın 5. filmi olan "Kayıp Balık Nemo", 2004'te En İyi Canlandırma (animasyon) Filmi Oscar'ını da kazanmıştır. Bir palyaço balığı olan Marlin, belki de karısının zamansız ölümü nedeniyle küçük oğlu Nemo için fazla kaygılanmaktadır. Ancak Nemo'nun da kendi başına hareket etmesi gerektiği zamanlar gelir çatar. Deniz altı dünyasının okuluna gidip, eğitim görmek zorundadır. Nemo bu okula giderken Marlin'in korktuğu başına gelir ve oğlu arkadaşları ile oynadıkları tehlikeli bir oyun sırasında gözünün önünde kaybolur. Film Marlin'in oğlunu bulmak için harcadığı çabaları ve Nemo'nun da geri dönmek için verdiği büyük mücadeleyi anlatıyor. Filmde, çok güçlü bilgisayarların yardımıyla gerçek ve sayısal görüntüler kaynaştırılarak, insanlar gibi davranan ve konuşan tüm deniz altı canlıları inandırıcı bir şekilde canlandırılmış. "Kayıp Balık Nemo", Pixar'ın "Oyuncak Hikayesi" (Toy Story, 1995 ve 1999) ve Sevimli Canavarlar'dan (Monsters, Inc., 2001) sonra canlandırma sineması tarihinde başarılı bir adım sayılan üçüncü filmleri oldu. TÜMOSAN TÜMOSAN, (tam adı:TÜrk MOtor SANayi ve Ticaret Anonim Şirketi), 1975 yılından beri faaliyet gösteren ve 2004 yılında özelleştirilip Albayrak Holding'e satılan traktör ve motor üretimi yapan, Türkiye'nin ilk yerli traktör fabrikasıdır. TÜMOSAN'ın yıllık traktör üretme kapasitesi 45 bin, motor üretim kapasitesi ise 75 bin olup, traktör pazar payı yüzde 15, dizel motorda pazar payı ise yüzde 23'tür. İtalyan Fiat Endüstri lisansı ile üretime başlayan ve lisans anlaşması 1988 yılına kadar devam ettikten sonra tamamen yerli teknoloji kullanılarak üretime devam edilmiştir. Dizel motor ve traktör üretim tesisleri Konya'da bulunmaktadır. Ayrıca şirket Türkiye'nin ilk yerli üretim tankı Altay'ın 2014 yılında yapılan motor sağlayıcı ihalesini kazanıp, Altay tankının motorlarını imal etme hakkını kazanmıştır. Enrico Macias Enrico Macias (d. Gaston Ghrenassia, 11 Aralık 1938), Cezayir'in Konstantin (şehir) kentinde doğdu. Cezayirli Yahudi kökenli Fransız şarkıcıdır. Babası Arap-Endülüs müziği türü olan Maluf kemancısı olan Macias, 15 yaşındayken daha sonra kayınbabası olacak olan Cheikh Raymond Leyris'in orkestrasında çalmaya başladı. İş yaşamına öğretmen olarak başladı, ancak bu arada gitar çalışmalarını da sürdürdü. 1961 yılında, Cezayir Bağımsızlık Savaşı kızışırken, Yahudi ve Avrupa kökenliler genellikle Fransa'nın yanını tuttular, bu nedenle de bağımsızlık yanlılarının tepkisini çektiler. 22 Haziran 1961'de kayınbabası Cheikh Raymond Leyris bağımsızlığa karşı olduğu ve Fransa'nın yanını tuttuğu için öldürüldü. Bunun üzerine şarkıcı 29 Temmuz 1961'de, karısı Suzy ile Cezayir'den ayrılıp Fransa'ya gitti. O zamandan beri Cezayir'e dönmesine izin verilmemiştir. Fransa'ya geldikten kısa bir süre sonra Paris'e yerleşen Macias, iş yaşamını müzik alanında sürdürmeye karar verdi. Önceleri Arap Maluf parçalarını Fransızcaya çevirip söylemeyi denedi. Daha sonra yeni Fransızca parçalar yaparak kafelerde ve kabarelerde seslendirmeye başladı. Genel olarak Fransa'da Arap-Endülüs müziğinin, Arap-Musevi müziğininb bir yorumcusu olarak tanındı. Bu dönemde adını Gaston Ghrenassia'dan 'Enrico Macias'a çevirdi. 1962 Yılında Cezayir'den Fransa'ya gelirken gemide bestelediği "Adieu mon pays" ("Hoşçakal ülkem") adlı parçayı yayınladı. Parçayı TV'de seslendirmesi parçanın bir günde Fransa'da tanınmasını sağladı. Bunun sonucu olarak ilk Fransa turunu 1963'te Paola ve Billy Bridge'in alt şarkıcısı olarak yaptı. 1964 Yılında da Türkiye, İsrail ile Yunanistan'da ilk yurtdışı dinletilerini verdi. Bunu Güney Avrupa ülkelerindeki, Sovyetler Birliği, Japonya ve daha sonra ABD ile Kanada'daki dinletileri izledi. Şarkıları daha çok Fransızca konuşulan ülkelerde ve eski Fransız sömürgelerinde tutuldu. Türkiye'de de bir dönem çok tanınan şarkıcının birçok şarkısı Türk şarkıcılarca Türkçe seslendirildi. İsrail'e olan sevgisi, desteği ile bilinen Enrico Macias, 14 Şubat 2007'de Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağcı Nicolas Sarkozy'yi desteklediğini açıklamıştır. Genel olarak sol görüşlü olarak bilinen şarkıcı, bu desteğinin nedeni olarak sosyalist aday Ségolène Royal'in İsrail ile Hizbullah'ı eşit düzeyde görmesi olarak açıklamıştır. Polyvision Polyvision, üçlü ekranın bulucuları Abel Gance ile Andre Debrie'nin geliştirdikleri yan yana sıralanmış on kadar sahne üzerinde başka başka ya da birbirinin tümleyicisi olan görüntülerin aynı zamanda ya da ayrı ayrı yer almasına dayanan geniş ekranlı ve çok görüntülü işlem. Kiros Silindiri Kiros Silindiri, Ahameniş İmparatorluğu zamanından kalma bir tarihi eserdir. Üzerinde Babil çivi yazısı ile yazılmış bir bildiri bulunan, kilden yapılmış fıçı şeklindeki yapıttır. Bildiri Babil'i fethetmesi üzerine, imparator Büyük Kiros tarafından yayınlanmıştır. Büyük Kiros kazandığı savaşların kayıtları ile bağışlayıcı kanunlarının yanı sıra, kendi kraliyet soyuyla ilgili belgeleri de silindirin üstüne kazıtmıştır. Kiros Silindiri 1879'da, Asur bilgini Hormuzd Rassam tarafından Babil'deki Marduk Tapınağı'nda bulunmuştur. Silindir günümüzde Londra'daki Britanya Müzesi'nde sergilenmektedir . Büyük Kiros'un bildirisi, temel olarak Babilli kölelerin serbest ve özgür olması gerektiğinden bahsettiği için, bazen "ilk insan hakları bildirgesi" olarak da kabul edilmektedir . Kölelik, Pers toplumunun ayrılmaz parçası olarak kalmaya devam eden bir kurum olmasına rağmen , eski Mezopotamya geleneklerini derinden etkilemiştir. Öyle ki, hükümdarlar tahta geçiş törenlerinde, reform bildirgeleri yayımlamıştır . Birleşmiş Milletler'in New York'taki karargâhında, Kiros Silindiri'nin birebir kopyası bulunmaktadır. Magnascope Özel bir gösteri merceğinin, değişik büyültme gücüyle, filmin kalabalık geniş sahnelerini ekrana geniş olarak yansıtmasına dayanan ve 1926'larda kullanılan bir geniş ekran sistemi. Glukoneogenez Glukoneogenez, kelime anlamı olarak glukozun yeniden yapımı anlamına gelir ki zaten bu reaksiyon glukozun yıkım reaksiyonu olan glikolizden sonra hücrenin glukoz ihtiyacına göre gerçekleşir. Glikolizin tersi gibi gözükse de, değildir. Yolaktaki farklı hormon ve enzimler bu farkı oluşturur. Glikolizdeki reaksiyonlardan üç tanesi irreversible yani geri dönüşümsüzdür. Bu üç reaksiyon ise şunlardır: Glukoneogenezde bu reaksiyonları tersine döndürmek için farklı enzimler vardır. Şimdi onları görelim: Glukoneogenez hormonların kontrolleri altındadır. Bu hormonların en önemlileri ise Glukagon , İnsülin ve Epinefrindir. Glukagon ve epinefrin kan glukozunu arttırabilmek amacıyla glukoneogenezi aktive ederken insülin ise tam tersine etki göstererek glikolizi arttırırken glukeneogenezi azaltır. The chemical logic behind gluconeogenesis Fehd bin Abdülaziz el-Suud Fehd bin Abdülaziz el-Suud (, d. 1921, Riyad - ö. 1 Ağustos 2005, Riyad), Suudi Arabistan kralı ve başbakanı; Suudi Hanedanının eski lideri. Suudi kurucusu İbni Suud'un otuz yedi çocuğundan biri ve krallığı yöneten dördüncü oğlu. Arabistan Dışişleri Bakanı olarak Birleşmiş Milletlerde ülkesini temsil etti. Birçok dış temasta bulunduktan sonra ülkesinde İçişleri Bakanlığı ve Başbakan yardımcılığı görevlerinde bulundu. 25 Mart 1975'te Kral Halid'in tahta geçmesi sonucu Arabistan veliaht-prensi oldu. Fahd, yarı kardeşi Kral Halid'in ölmesinden sonra 13 Haziran 1982'de tahta çıktı. Kral olduğu sırada Orta Doğu; İran Devrimi, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a müdahalesi, İran-Irak Savaşı, Lübnan iç savaşı ve Körfez savaşının etkileriyle çalkalanmaktaydı. Kral Fehd, ılımlı bir dış politika izleyerek tarafsız kalmaya çalıştı, Lübnanda arabuluculuk rolü üstlendi, İran ve Irak arasındaki çatışmalarda kendisini dışarıda tutmayı başardı. Sovyetlerin Afganistandan çıkartılması için Amerika ve Pakistanla birlik olarak, savaşta maddi açıdan büyük yardımlarda bulundu. Körfez savaşında ABD taraftarı bir politika izlemesi ve Amerikan ordusuna üs kurma izni vermesi nedeniyle, Usame bin Ladin gibi birçok Radikal kesimce düşman ilan edildi. 1995 yılında, ilerleyen hastalığı nedeniyle felç geçirdi ve ülke yönetimini kardeşi Abdullah'a bırakarak sarayına çekildi. Uzun yıllar politikadan uzak kalan Fehd, 2003 yılında televizyonlara
çıkarak terör saldırılarını kınadığını bildirdi. İlerleyen hastalığı nedeniyle hastaneye kaldırıldı. 2005 yılının 1 Ağustos'unda Riyad'da hayata gözlerini yumdu. Türkiye'de, Suudi Arabistan'daki eski bir Osmanlı kalesini yıktırmasıyla gündeme gelen Kral Fahd, Türkiye'de "Çirkin Kral" lakabıyla da tanınmıştır. Devlet felsefesi Devlet felsefesi, bir yurt üzerindeki yurttaşların en üst yönetim aygıtı olan devlet, egemenliğini yurttaşlardan alır, yurttaşlara dağıtır. Bir bayrağı, resmi bir dili vardır. Geniş kurumlardan ve uzmanlardan meydana gelen personeli, iç ve dış güvenliği sağlamak için kuvvetleri, üretim ilişkilerini denetlemek ve yönetmek için maliyesi bulunur. Tarım ve din toplumlarında modern anlamda devlet yoktu. Egemenlik kralın, hükümdarın, dini liderindi. Avrupa ve Amerika devrimleriyle mutlakıyetten meşrutiyete ve cumhuriyete yönelen devlet gücünü toplumsal sözleşmeye dayandırdı. Hukukiliği kabul ederek, bağımsız yargının denetimine izin verdi, meclis iradesini halkın iradesiyle bütünleştirdi. Kutsaldan bireye, vesayetçilikten özerkliğe, merkeziyetçilikten ademimerkeziyetçiliğe, devletçilikten piyasacılığa, ırkçılıktan çoğulculuğa, gizlilikten şeffaflığa doğru gelişti. Faşizmde herşeydi, Anarşizmde hiçbir şey, Sosyalizmde geçici şey, Demokraside bir şey. Demokratik devlet keyfi yasa yapamadı, bozamadı. Muhalefet, iktidar karşısında onun tek güç olmasını önledi. Basın ve sivil toplum egemenliğin kaynağının her zaman halka dayanması için çalıştı. Doğu toplumlarında Batı'dan farklı gelişme evreleri olsa da 21. yüzyılda bütün devletler en güçlü devlete göre şekillenebilmektedir. Devletin temel unsuru olan askerilik, her zaman güçlü ordu bulundurma ilkesini en başa almaktadır. Diego Velázquez Diego Rodríguez de Silva y Velázquez (d. 6 Haziran 1599 – ö. 6 Ağustos 1660), İspanyol ressam. Kral IV. Felipe'nin sarayında baş ressam olarak çalışmıştır. Barok döneminin kendine özgü ressamlarındandır ve portreleriyle ünlenmiştir. İspanyol Kralı'na olan yakınlığı nedeniyle birçok soylunun ve saray yaşamının resimlerini yapmıştır. Resimlerinde ışık ve gölgeyi ustalıkla kullanmıştır. Kendi döneminde hakim olan sadece güzel olanı resmetmek geleneğini kırdığından ve doğal olan her şeyi resmeden ressamların ilklerinden biri olduğundan "gerçeğin gerçek ressamı" olarak anılmaktadır. 6 Haziran 1599'ta Portekizli bir Yahudi olan avukat baba (Juan Rodríguez de Silva) ile asil bir aileden gelen annenin (Jerónima Velázquez) ilk erkek evladı olara dünyaya geldi. O dönemde İspanya'da ailenin ilk erkek evladının annenin kızlık soyadını alması gelenek olduğundan, Velazquez adını aldı. Velazquez dil öğrendi, felsefe okudu, resim dersleri aldı. İlk resim öğretmeni ünlü ressam Francisco de Herrera idi. Uzun kıllı fırçalarla resim yapmasını büyük olasılıkla ondan öğrendi. Velazquez, sert mizaclı yaşlı bir ressam olan Francisco de Herrera ile bir sene kadar çalıştıktan sonra, 12 yaşında iken, daha kötü bir ressam fakat daha iyi bir öğretmen olan Francisco Pacheco'nun çırağı oldu. Beş sene onunla çalıştı. Oranlamayı, perspektifi ondan öğrendi, ayrıca, öğretmeni Sevilla'daki kalburüstü insanlara yakın olduğundan, Velazques dönemin edebiyat ve sanat akımlarındaki değişimleri yakından takip etmeye başladı ve ileride Saray'a girmesinden öğretmeninin yardımı oldu. Ressam olarak kısa zamanda ün sağladı. Daha on yedi yaşında bile olmayan Velazquez, şehir ressamları locasına kabul edildi. ""Saka"" o günlerde, Serville'de yaptığı resimlerdendir. 1618'te öğretmeninin kızı Juana Pacheco ile evlendi. İki kızları oldu. büyük kızları Francisca de Silva Velázquez y Pacheco (1619-1658), ilerde ünlü ressam Juan Bautista Martínez del Mazo ile evlendi; küçük kızları ise henüz bebekken öldü. Tahta IV. Philip geçtiğinde, yönetimi Kont-Dük Olivares'a bırakıp kendisi resim sanatına yoğun ilgi gösterdi. Bu dönemde Velázquez Saray’a Kral ile tanışmaya çağrıldı ama gerekli ilgiyi göremeyip Sevilla’ya geri döndü. Aylar sonra Saray’ dan resmi bir davet alarak Kral’ ın bir portresini çizdi, bu eser IV. Philip tarafından büyük bir heyecan ile karşılandı ve Velázquez saray ressamlığına atandı. 1623'te Velazquez, ailesiyle birlikte Madrid'e gelip yerleşti. Kral Philip IV'in dostluğunu kazanan Velazquez, hayatının sonuna kadar da ondan yardım gördü. Valenquez yaşadığı süre boyunca, sarayın tek büyük ressamı oldu. 1627'te Kralice, İspanya'nın en iyi ressamını seçmek üzere yarışma düzenledi. Yarışmanın konusu, Müslümanlar' ın İspanya'dan çıkartılışını betimlemek idi. Velazquez kazandı. 1628'de Flaman ressam Peter Paul Rubens Madrid'e gelince, Kral Philip bu büyük sanatçıya İspanya'daki sanat eserlerini gezdirmek görevini Velazquez'e verdi. Yedi ay boyunca bu diplomatik görevi üstlenen Velazquez, ressam Rubens'i çok takdir etse de, kendi resimleri onun etkisi altında kalmadı. Ertesi yıl Kral, İtalyan eserlerini ve sanatçılarını görmeyi çok isteyen Velazquez'i İtalya'ya gönderdi. Bir buçuk sene süren bu seyahat sırasında Kral, ressamın aylıklarını kesmediği gibi, yol parasını da üstüne eklemişti. Sanatçı orada Michelangelo, Raphael gibi İtalyan ressamlarının eserlerini kopya ederek bir zaman çalıştı, o arada kendi için birkaç resim yaptı. Cenova, Milano, Venedik, Bologna ve Roma'yi gören ressam, "Yusuf’un Kanlı Giysisinin Yakup’a Verilmesi" ve "Vulcanus’un Dövülmesi" adlı eserlerini büyük bir olasılıkla Roma’da yaptı. 1631'de Madrid'e dönen Velazquez, Kral Philip'in sarayında ressamlığa devam etti. Kralın, kral ailesinin, saraydakilerin potrelerini yapıyordu. Konusunu tarihten alan "Breda'nın teslim oluşu" ile bir din resmi olan "Haça Gerilme" de o günlerde yaptığı ünlü tablolardandır. İspanya'da bir sanat akademisi kurulmasına karar verilince, Velazquez eser satın almak üzere ikinci kez İtalya'ya gönderildi. Papa artık ünü iyice yayılmış olan sanatçıyı çok iyi karşılayarak bir portresini yaptırdı. Bu portre, ressamının yeni bir sanat arayışına yöneldiğini gösteren ilk eser oluşuyla da önemlidir. 1651'de İspanya'ya dönen Velazquez yeniden saray resimlerine başladı. Bunlar arasında en ünlüsü küçük prenses Margarita Maria'nın "Las Meninas" adlı tablosudur. 1659'da Philip, Velazquez'e şövalye unvanı verdi. Bu unvan onu Engizisyon baskısından kurtararak rahat rahat çalışmasını sağladı. 1660'da İspanyol prensesi Maria Theresa ile Fransa Kralı Louis XIV'ün düğün hazırlıklarını idare etti. Düğünü sanat yönünden zenginleştirdi. 26 Haziranda Madrid'e döndü, 31 Temmuza kadar hastalandı. Bu hastalıktan kurtulamayarak 6 Ağustos 1660'da, 61 yaşında iken ölen sanatçı büyük bir törenle San Juan Kilisesi'nin bahçesine gömüldü. O gömülürken Kral "artık ben mahvoldum" diyerek ağladı. Hayatı boyunca ressamı sessiz bir gölge gibi takip eden karısı, ölümünden çok kısa süre sonra, ressamın ölüdüğü odada öldü ve sonra kocasının yanına gömüldü.Sevilla'da ressamın anısına dikilen anıtın altında " gerçeğin ressamına" yazmaktadır. Sanat yaşamının Sevilla'da geçen ilk döneminde "bodegon" türü eserler yaptı.. Bu tür, genelde mutfakta bulunan eşyaların, yiyecek ve içeceklerin insan figürleri ile birlikte resmedildiği, insan figürlerinin gündelik yaşamın içindeki mütevazi insanların içinden seçildiği bir resim türüdür. "Tavada Yumurta Pişiren Kadınlar" bu türde eserlerinin ilk örneklerindendir. Valazquez, yaklaşık on yıl kadar bu tür resimler yaptıktan sonra, Madrid'de saray ressamı olduğu dönemde portreler yaptı. Ama portreyi hiçbir zaman insan resmi çizmekten ibaret olarak görmedi. Resmini yaptığı Kral’ı ya da Kraliçe’nin yanına mutlaka bir ağaç ya da köpek gibi bir nesne ekledi, çok alışkın olduğu “bodegón”lardan gelen alışkanlıklarını bu portrelere yansıttı. En ünlü eseri "Nedimeler (1656/57)" adını taşır. Dünya resim tarihinde üç boyutun ilk defa tuale taşındığı eserdir. Ressam tabloda bütünü ile yer almıştır, Kral ve Kraliçe ise odanın arka bölümündeki aynada belli belirsiz görünmektedir. Ressamın sağında beş yaşındaki Prenses Margarita merakla anne ve babasını izlemektedir, nedimeler ise onunla ilgilenmektedir. Resimdeki figürler duruşlarının tam harekete dönüşeceği anda gösterilmişlerdir. Bir rivayete göre Velázquez’in ölümü üzerine Kral bu tablo ile onun odasına girmiş ve başucunda, resimde ressamın göğsünde görülen kırmızı haçı çizmiştir. Bu haç Santiago şövalyelerinin sembolüdür. Bu resim, sonraki dönemlerde Velazquez'in "ilk kübistlerden" olduğunun iddia edilmesine yol açmıştır. Bunun sebebi, tablonun ortasında ve arkada duran bir aynadır. Bu ayna aracılığıyla Velazquez, mekansal uzamı deforme etmiştir. Michel Foucault, bu resim hakkında 13 sayfalık bir analiz yazısı yazmıştır. Pablo Picasso bu resimden çok etkilenen modern dönem ressamlarındandır. 1657 tarihli adlı eseri, "Nedimeler" kadar tanınmasa da ressamın sanatının doruğu olarak kabul edilir. Resimde, Madrid’deki Santa Isabel halı fabrikasından bir sahne vardır: Ön planda iş başındaki dokumacı kadınlar, geri plandaysa üç kadının hayranlıkla seyrettiği ve Arakne temasının işlendiği bir halı görünür. Tabloya uzaktan bakıldığında derinlik kazanırken yakından bakıldığında her şey birbirine karışır. Soylularla çalışanları bir arada gösteren bir resimdir. Zenginlik, ihtişam, zerafet çeşitli nesnelerle, soylu kadınların sağlıklı duruşları ve neşeli halleriyle ve ışıkla vurgulanmıştır. Dokumacıların etrafında az ışık ve koyu renk görülürken mutluluğun rengi olan pembe soylulardan birinin giysisinde göze çarpar. Bir diğer ünlü eseri "Aynadaki Venüs (1644/48)" adlı yağlıboya tablosudur. Zamanı için öncü sayılabilecek ilk çıplak kadın tablosudur. Londra'da sergilenmektedir. Bu tablonun yapıldığı tarihe kadar hiçbir İspanyol ressam Venüs’ü - Aphrodite - konu olarak seçmemişti. Geleneksel Aphrodite tasvirlerinin tersine figürü sırttan gösteren bu Barok tarzdaki kompozisyon İtalyan ressamlarının Velazquez üzerindeki etkisini de gösterir. "Breda’nın Teslim Edilişi ya da Mızraklar (1634/35)" adlı tablosunda, Hollanda'daki Breda kentinin İspanyollar tarafından alınışını resmeder. İspanya’nın kazandığı zaferden çok komuta
n Spinola’nın insani tavrını öne çıkarmıştır. Resimde, şehrin anahtarını teslim eden komutanın gözlerini içine bakarak bu zor durumu biraz olsun hafifletişi anlatılmıştır. Kazanılan zafer sonrası fethedilen şehir şaşırtıcı bir şekilde tabloda görünmemektedir. Bu resimdeki detayları ancak bir fotoğraf makinası ile yakalamak mümkündür. "Papa X. Innocenzo’nun portresi" gerçekçi ve içten anlatımı ile dikkat çekmektedir. 1650 tarihli ünlü bu tabloyu, İngiliz ressam Reynolds “Roma’nın en güzel tablosu” olarak görüyordu. Velazquez bu resimde bir yanda tek bir kişinin geniş halk kitleleri üzerindeki gücünü simgelerken diğer yanda kaba ve ters bir kişiliği olan Papa’nın bu özelliğini de göstermiştir. Siyam kedisi Siyam kedisi, Güneydoğu Asya'da günümüzde Tayland olarak bilinen Siyam'da kutsal tapınaklarda beslenen ve buradan tüm dünyaya yayılan kedi ırkı. Tayland dilindeki adı "Wichien Maat"'tır. Siyam kedileri kulakları, patileri, arka ayakları ve kuyrukları renkli noktaları olan açık renkli bir kürke sahiptir. Yavru siyamlar doğuşta krem veya beyaz renkte olurlar ve ilk aylarda vücutlarının çeşitli bölgelerinde görünür hale gelen noktalar gelişir. Dört haftalık olunca bu noktaların renkleri daha belirgin hale gelirler. Yaşı ilerledikçe siyam kedilerin renkleri koyulaşır ancak sıcak iklimlerde yaşayan yetişkin siyam kedileri soğuk iklimlerde yaşayanlardan daha açık bir kürke sahiptirler. Siyam kedileri badem şekilli, parlak mavi renkli gözlere ve kısa tüylere sahiptir. Geleneksel siyam kedisi akıllı, insan odaklı ve dost canlısıdır. Arkadaşları olan insanlarla sevecen ve samimi bir şekilde ve farklı tonları olan miyavlamaları ve hırıltılarıyla konuşurlar. Sakin tabiatları sayesinde bir evdeki ya da apartman dairesindeki hayata uyum sağlamakta hiç zorluk çekmezler, küçük çocuklara karşı hoşgörülüdürler. Sıkıldıkları zaman sadece ortalıktan yok olurlar. Çoğu, insanla oynarlarken tırnaklarını kapatır, bu yüzden onların patileri tarafından tırmalanmak az rastlanılan bir olaydır. Siyam kedileri çok zekidirler, fakat bu kolay eğitilebilecekleri anlamına da gelmez. Diğer kedi ırklarında olduğu gibi her siyam kedisinin farklı bir karakteri olabilir. Bazıları eğer erken yaşta eğitilirlerse sorun çıkarmadan tasma takmayı öğrenirler. Malaspina Buzulu Malaspina Buzulu, Alaska'nın Pasifik sahillerinde yer alan bir buzul. Yeryüzünün en büyük kıyı buzullarından biridir. İsmini italyan denizcisi Alessandro Malaspina'dan alır. Saint Elias Dağları'nin eteklerinde, çok sayıdaki buzulun birleşmesinden oluşur. En büyük kolu, 80 km uzunluğundaki Seward Buzulu'dur. Malaspina Buzulu 4.000 kilometrekare bir alanı kaplar ve Alaska Körfezi 'ne dökülür. Buzulun bir özelliği vadi buzulunun üzerindeki doğal buz baraj gölleridir. Ağ anahtarı Dağıtıcı (İngilizce: switch), bilgisayarların ve diğer ağ öğelerinin birbirlerine bağlanmasına olanak veren ağ donanımlarından biridir. OSI yedi katman modelinin 2. katmanında ve yeni dağıtıcılar IP routing yapabildiği için 3. katmanda da çalışır. Dağıtıcının her bir kapısı diğerlerinden bağımsız veri alış-verişinde bulunabilir. Bir veri paketi (veri çerçevesi) kapılardan birine ulaştığında dağıtıcı gönderenin MAC adresini ve gönderilen kapıyı adres tablosuna kaydeder. MAC adres tablosundaki mevcut kayıtlar incelenerek hedef MAC adresinin bağlı olduğu kapıyı tespit etmeye çalışır. Eğer herhangi bir kayıt bulunamazsa, veri paketi gelen kapı hariç bütün kapılara gönderilir. Eğer MAC adresi biliniyorsa, bu durumda veri paketi sadece hedef kapıya gönderilir. Eğer gönderenin ve alıcının MAC adresleri aynıysa paket silinir. Çalışma şekli itibarıyla ağ köprüsü ve ağ göbeğine (İngilizce: hub) benzerliğinden dolayı saydam köprü, çok kapılı köprü ya da akıllı hub olarak da adlandırıldığı olur. Saydamlığı dağıtıcının kullanıcı için fark edilemez olmasından, yani gelen paketlerin dağıtıcıdan geçtiğinin anlaşılamamasından kaynaklanmaktadır. Bu da dağıtıcıların yönetimini zorlaştıran durumlardan biridir. Bu zorluğu özellikle ağ yöneticileri için ortadan kaldırmak için belli bir kapıdan geçen veri trafiğini dışardaki bir hedefe yansıtan kapı ikizleme (İngilizce: port mirroring) yöntemi geliştirilmiştir. SMON iletişim kuralları RFC 2613 ile tanımlanmış ve standardlaşmıştır. Dağıtıcı yıldız topolojisine sahip yerel ağlar oluşturmanın yanında, paket anahtarlamalı farklı ağları birbirine bağlamakta da kullanılabilirler. Ylıldız topolojisine sahip çok sayıda ağın birbirine bağlandığı topolojiye ağaç topolojisi denir. İki dağıtıcı arasındaki bağlantıyı sağlamak için genelde üstbağ kapısı (İngilizce: uplink port) kullanılır. Switchlerin konfigürasyonu için CLI(command line interface) arayüzü veya http arayüzü kullanılabilir. CLI arayüzü http arayüzüne göre daha profesyonelce ve daha fazla opsiyonu içinde barındırır. Kullanım alanlarına bakıldığında ise, switchler VLAN(virtual Local Area Network) uygulamaları yapılabilir, ayrıca SPB(shortest path bridging), STP(Spanning tree protocol)protokolünü de içinde barındırır. Bir dağıtıcının kullanabileceği dört çeşit iletme yöntemi vardır: Saint Elias Dağları Saint Elias Dağları, İsmini "Aziz Elias" 'dan alan Kuzey Amerika 'nın kıyı şeridindeki dağ zincirinin en yüksek ve büyük alanı buzullarla kaplı olan bölgesi. Alaska ve Yukon,(Kanada) arasındaki sınır bölgesinde bulunur. Ippolito Rosellini Ippolito Rosellini (1800 – 1843) Pisa doğumlu İtalyan mısırbilimcidir. Mezzofanti'nin yanında Bolonya'da eğitim görmüştür ve 1824 yılında Pisa Üniversitesi'nde doğu dilleri profesörü olmuştur. Mısır seferine eşlik ettiği (1828) Jean-François Champollion ile beraber olan çalışmaları ile bilinir. Champollion'un ölümünden sonra Mısır seferinin sonuçlarının yayımı Rosellini'nin üzerine düşmüştür ("Monumenti deli Egitto e delia Nubia", Florence, 1832-40, 10 vols. fol.). Numan Pura Numan Pura, (d. 1907 Üsküp - ö. 1989 İstanbul) Türk ressam. 1907 yılında Üsküp'te doğan Numan Pura sanat çalışmalarına kendi çabasıyla başladı. İlk kişisel sergisini 1928 yılında Balıkesir'de açtı. Hayatı boyunca yurtiçi ve yurtdışında toplam 26 kişisel sergi açtı ve çok sayıda karma sergiye katıldı. Devlet Resim ve Heykel Müzesi tarafından düzenlenen sergilerine ise 35 yıl ara vermeden katıldı, ödüller aldı. Sulu Boya Topluluğu'nun kurucularından olan sanatçı, Devlet sergilerinde de jüri üyeliğinde bulundu. Ressamlar Derneği ve Güzel Sanatlar Birliği’ne katıldı. Ankara ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Mezunları dernekleri tarafından kendisine iki kez Onur Belgesi verildi. Maliye Bakanlığı’ndan çalıştı. Bu kurumdan şube müdürüyken emekli oldu. Kendisi gibi ressam olan Nermin Pura ile evlendi. 1989 yılında İstanbul'da yaşamını yitiren sanatçının eserleri İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin yanı sıra diğer müzelerde ve çeşitli resmi ve özel resim koleksiyonlarında yer almaktadır. İzlenimci bir görüşe sahip olan sanatçı, kendisinin yarattığı özel bir teknikle eserlerini geliştirmiştir. Sulu boya da geliştirdiği bu özel teknik günümüzde "Pura Tekniği" olarak adlandırılmaktadır. Peyzaj türünde eserler veren sanatçının resimleri genellikle doğa izlenimlerini konu alır. Nermin Pura Nermin Pura (d.1923, İstanbul), Türk ressam. 1923 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Küçük yaşlarda resim yapmaya başladı. Kendisi gibi ressam olan eşi Numan Pura ile evlendi. Eşiyle birlikte sanat çalışmalarına devam etti. Yurt içinde 23 kez kişisel sergi açan sanatçı, 12 kere Devlet Resim ve Heykel Sergilerine katılmıştır. Halen birçok resmi ve özel kolleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Türkiye Emlak Kredi Bankası Genel Müdürlük Raportörlüğü'nden emekli olduktan resim çalışmalarına ağırlık verdi. Ressamlığının yanı sıra şair ve yazar olarak da tanınır. Ankara Kadın Ressamlar Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Nermin Pura, ayrıca Güzel Sanatlar Birliği Resim Derneği, Ressamlar Derneği ve Sanat Sevenler Derneği üyesidir. Sanatçının kompozisyonları duygusal kimliğinin bir uzantısı olarak addedilmektedir. İzlenimci bir bakış açısına sahip olan Pura, eserlerinde sıcak ve canlı renkleri tercih etmektedir. Giuseppe Caspar Mezzofanti Giuseppe Caspar Mezzofanti (17 Eylül 1774 – 15 Mart 1849) İtalyan Katolik kardinali, ünlü dilbilimci ve hiperpoliglottur. Bolonya'da doğmuştur ve eğitim görmüştür, ilahiyat eğitimini papaz olarak kutsanma yaşına ulaşmadan tamamlamıştır ve 1797 yılında kutsanmıştır. Aynı yıl, Bolonya Üniversitesi'nde Arapça profesörü olmuştur. O tarihlerde Bolonya tarafından yönetilen Cisalpine Cumhuriyeti tarafından istenen sadık ve doğru kalacağına dair törensel yemini yapmadığı için profesörlük görevini kaybetmiştir. 1803'de Bolonya enstitüsüne yardımcı kütüphaneci olarak atanmıştır ve kısa süre sonra Doğu dilleri ve Yunanca profesörü olarak görevine geri dönmüştür. Makam genel valilik tarafından 1808'de bastırılmıştır fakat 1814'de Papa VII. Pius'un restoresi zamanında eski haline getirilmiştir. Mezzofanti görevde Roma'ya 1831 yılında gitmek için Bolonya'yı terk edene kadar kalmıştır. Roma'ya gitmesinin sebebi Katolik Kilisesi'nin yönetim organı için misyonerlik faaliyetlerinin, İman Yayma Cemaati ("Congregatio de Propaganda Fide"), bir üyesi olmasıdır. 1833'de Angelo Mai'nin ardından Vatikan Kütüphanesi'nde Koruyucu-Şef olarak görev almıştır ve 1838'de "St. Onofrio al Gianicolo" piskoposluğu unvanı altında kardinal ve İman Yayma Cemaati'nde çalışma yöneticisi olmuştur. Mezzofanti hiperpoliglot olması ile bilinir, otuzsekiz dil ve elli lehçeyi akıcı bir şekilde konuştuğu düşünülmektedir ayrıca diğer birçok dilde az seviyelerde bilgisi vardır. Battal Pehlivan Battal Pehlivan, (23 Nisan 1947 - 5 Mart 1994) Anadolu Aleviği ve Halkbilimi araştırmacısı olan Pehlivan, 23 Nisan 1947 yılında Adana ili Ceyhan ilçesi Kızıldere (Kürtbayramlı) Köyü'nde dünyaya geldi. Ankara Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla ilişkiler Yükek Okulu'nda mezun oldu. Uzun yıllar çeşitli gazetelerde gazetecilik yaptı. Halk kültürü ve Anadolu Aleviliği konusunda yaptığı araştırmaları gazetele
rde yazı dizisi olarak yayımlandı. 1986'dan sonra Alevi örgütlülüğü alanında çalışmalar yaptı. 1990'lı yıllarda Hamburg Alevi Kültür Derneği'nin öncülüğünde Rıza Zelyut ve bazı aydınlarla "Alevi Bildirgesi"ni hazırladılar. 2 Temmuz 1993 yılında Sivas Madımak Katliamı'ndan kurtulan 35 kişiden biri idi. Ancak yüreği o acıya dayanmadı ve 5 Mart 1994 yılında Hakk'a yürüdü. Yayınlanan 11 kitabı bulunmaktadır. Giresunspor Giresunspor, Giresun ilinde ilk olarak 1925, daha sonra 1967 yılında tekrar kurulmuş olan bir spor kulübüdür. Kulübün lakabı Çotanaklar'dır. Çotanak, fındığın ağaç dalındaki haline denmektedir. Çotanak figürü kulübün armasında da mevcuttur. Giresunspor Kulübü 1925 yılında Bilalspor'a rakip olarak, sarı-lacivert renkler altında öğretmen Fevzi ve Faruk Beyler tarafından kurulmuştur. Kulüp amatör olarak futbol, atletizm ve su sporlarında faaliyet göstermiştir. Ayrıca piyesler de veren kulüp, gece eğlenceleri de düzenlemiş, sahne çalışmalarına da Şair Can Akengin yardımda bulunmuştur. Giresunspor, 1925-1940 yılları arasında Hilalspor ve Yeşiltepe takımlarıyla mahalli liglerde sayısız müsabaka oynamıştır. 29 Haziran 1938 tarihnde çıkan 3530 sayılı Beden Terbiyesi Yasası'nın yürürlüğe girmesiyle birlikte 28 Mart 1941 yılında Giresunspor'un 1967 yılındaki kuruluşunda yer alan Giresunspor, Hilalspor, Yeşiltepe ve Sahilspor kulüpleri, sürdürdükleri bu faaliyetlerine son vermek zorunda kalmışlar ve kapatılmışlardır. Kapatılma kararlarından sonra 3 Mayıs 1941'de Hilalspor ve Sahilspor kulüpleri yeşil-beyaz forma altında Aksugençlik Spor Kulübü'nü kurdular. Buna karşılık Giresunspor ve Yeşiltepe kulüpleri de bir araya gelerek çivit-kırmızı renklere sahip forma altında Akıngençlik Spor Kulübü'nü kurdular. 5 Haziran 1947 yılında Güneşspor adıyla bir başka yeni kulüp daha kuruldu. Aksugençlikspor, 1952 yılında ismini Beşiktaş, renklerini de siyah-beyaz yaparak faaliyetlerine devam ederken, Güneşspor ise önce 1963 yılında eski Yeşiltepe'yi yaşatmak ve tazelemek amacıyla adını Yeşiltepe yaptı, sonra da 17 Mart 1967 tarihinde aldığı kararla adını Giresunspor olarak yeniden değiştirdi. 18 Nisan 1967 tarihinde Akıngençlikspor ve 21 Nisan 1967 tarihinde de Beşiktaş kulüpleri kendilerini fesih kararı alarak Giresunspor'a katılma kararı aldılar. Böylece en eskisi 1925 yılında kurulmuş olan kulüpler, tek bir çatı altında toplanarak faaliyetlerini sürdürmüş oldular. Profesyonel liglerdeki mücadelesine 1967-68 futbol sezonuyla birlikte ilk başkanı olan Hasan Gürel başkalığında Türkiye 2. Ligi’nden başlayan Giresunspor ilk resmi maçını ise 20 Ağustos 1967 tarihinde İstanbul kulüplerinden Beylerbeyispor ile Giresun Atatürk Stadı’nda oynamış ve rakibiyle 0-0 berabere kalmıştır. Giresun takımı bu karşılaşmaya Mehmet-Hüseyin-Saadettin-İsmet-Erol-Fevki-Servet-K. Şükrü-Ünal-B. Şükrü-Muhlis onbiriyle çıkmıştır. Giresunspor, Giresun'daki ikinci maçında ise 17 Eylül 1967 tarihinde Konyaspor'la karşılaşmış ve rakibine 2-1 mağlup olmuştur. Bu karşılaşmaya ise Nevzat-Mehmet-Şükrü-Fevki-Cudi-Erol-Osman-Şener-Ahmet-Muhlis-Şaban-Servet onbiriyle çıkılmıştır. Profesyonel liglerdeki mücadelesine başladıktan 4 sezon sonra 1970-71 sezonunda Türkiye Birinci Futbol Ligi’ne yükselerek Doğu Karadeniz’in 1. ligde mücadele eden ilk kulübü olma unvanını alan takım, o dönemki adıyla Türkiye 1. Ligi'nde 6 sezon üst üste mücadele etmiştir. Özellikle 1975-76 sezonunda parlak bir performans gösteren ekibimiz iyi geçen bir sezonun ardından 1976-77 sezonunda 1. Lig'e veda etmiş 1977-78 yılında 3. Lige düşmüştür. 1978-79 yılında 2. Lige çıkan Giresunspor, 1985-86 sezonunda tekrar 3. Lige düşmüştür. 1987-88 sezonunda ise Giresun takımı şampiyon olarak tekrar 2. Lige yükselmiştir. 1999-2000 sezonunda tekrar 3. Lige düşen Giresunspor, 2004-2005 sezonunda şampiyon olarak Denizli'de oynanan play-off maçları sonucunda 2. Lig B Kategorisi'ne yükselmiştir. 2006-2007 sezonunda yükselme grubunu lider tamamlayarak Bursa'da play-off oynama hakkı kazanmıştır. Bursa'da yoğun taraftar desteği altında oynanan maçta önce Kahramanmaraşspor'u 3-1 ile daha sonra Marmaris Bld.'sini uzatma dakikalarında attığı golle maçı uzatmaya taşıyan Giresunspor Marmaris Bld. takımını penaltı atışları sonucu 5-3 yenerek finale adını yazdırmıştır. Finalde Adana Demirspor'a karşı yoğun tribün desteği altında oynanan maçta Giresunspor Adana Demirspor'u 5-1 yenerek şampiyon oldu ve 1.Lig'e çıkmaya hak kazandı.2011-2012 sezonunda Bank Asya 1.Ligi 16.bitirerek 2. Lig'e düştü. 2013-2014 sezonunda ilk yarısını lider Hatayspor'un 14 puan gerisinde kapattığı Spor Toto 2. Lig Beyaz Grubu şampiyon bitirerek PTT 1. Lig'e yükselmiştir. Türk futboluna yetiştirdiği önemli futbolculardan biri Mazlum Fırtına'dır. 1968-69 sezonunda Giresunspor'dan Galatasaray'a transfer olan oyuncu, hem ofansif hem de defansif özelliklere sahip olan tam bir frikik ustasıydı. Yine 1975-1976 sezonunda Millî Futbolcu Cüneyt Tanman ve Müjdat Karanfilci Giresunspor formasıyla futbol oynamış önemli futbolculardandır. Türk futbolunda adından söz ettirmiş ve Romanya millî takım kalesi korumuş olan İlie Datcu Giresunspor formasıyla oynamış önemli futbolculardandır. Giresun şehirlerarası devlet sahil karayolu üzerinde bulunan, Giresun'dan yolu geçen herkesin rahatça ulaşabileceği bir mevkide inşa edilmiş olan Giresun Atatürk Stadyumu; Türkiye'de inşa edildiği dönemin en önemli stadyumlarından bir tanesi olmasına rağmen geçen uzun yıllar boyunca yapılamayan modernizasyon çalışmaları sonucunda günümüz koşullarının gerisinde kalmıştır. 30.339 m². arsa üzerine inşa edilmiş olan stadyum 1941 yılında hizmete girerek önce toprak saha olarak hizmet vermiş, ilk çimlendirilmesi ise 1981 yılında yapılmıştır. Denize dik şekilde konumlandırılmış olan stadyumun deniz tarafındaki kale arkası bölümünde tribün bulunmamaktadır. Stadyumun çim saha ölçüleri ise 68 X 105 metredir. Taraftar grubu olan "Çotanaklar"'ın Türkiye'de ve diğer ülkelerde dernekleri bulunmaktadır. Giresunspor, komşu takım Orduspor ile geçmişten gelen ezeli bir rekabet içindedir. Son dönemlerde yönetim bazında bu rekabetin üstü örtülmeye çalışılsa da Türkiye'nin en önemli rekabetlerinden biridir. Ayrıca bir diğer Karadeniz takımı Çaykur Rizespor ile de aralarında büyük bir rekabet vardır. Giresunspor ve Çaykur Rizespor arasındaki maçlarda seyirci yasağı vardır. Giresunspor'un bu takımlarla oynadığı maçlar Karadeniz Derbisi olarak isimlendirilir. 1971-1977 1967-1971, 1977-1978, 1979-1986, 1988-1991, 1993-1995, 1997-2000, 2007-2012, 2014- 2005-2007, 2012-2014 1978-1979, 1986-1988, 1991-1993, 1995-1997, 2000-2005 "Not: 2. Lig 2000-2001 sezonuna kadar 3. Lig adıyla oynanıyordu. 2001-2002 sezonundan itibaren oynanan şimdiki 3. Lig 4. kademeyi temsil" eder. Şampiyonluk (1) : 1970-1971 Şampiyonluk (1) : 2013-2014 Play Off Şampiyonluk (1) : 2006-2007 Şampiyonluk (3) : 1987-1988, 1992-1993, 1996-1997 Play Off Şampiyonluk (1) : 2004-2005 İkincilik (1) : 1978-1979 Çeyrek Final (1) : 1976-1977 *Kademe-Klasman grubu olan sezonlar birleştirilerek yzaılmıştır. *Play Off maç sonuçlarıda dahildir sezona "*İlhan Dervişoğlu'nun İstatistikleri Tff arşivinden alınmıştır." Jim Crow Jim Crow, bir İngiliz komedyen olan Thomas Rice'ın 1828’de yarattığı bir karakterdir. Rice'ın canlandırdığı karakter, geri zekâlı, ilkel, her türlü aşağılanmaya maruz kalan bir siyahi tiplemesidir. Rice karakteri canlandırırken yüzünü kömürle siyaha boyuyordu. Mısır: Gerçek Indiana Joneslar Mısır: Gerçek Indiana Joneslar gerçek adı Egypt olan BBC televizyon drama serisinin adıdır. Serilerde çeşitli arkeolojik buluşların nasıl bulunduğu, ara sıra olan geri dönüş sahneleriyle aktörlerin antik Mısırlıların o anki hallerini de canlandırdığı bir seridir. Serinin orijinali BBC2 kanalında Pazar akşamları 21.00'da, Türkiye'de ise Temmuz 2006 tarihinde Pazartesi günleri 21.00 ve tekrarı Pazar günleri 21.05'de NTV'de gösterilmiştir. İlk iki bölüm Howard Carter'ın çalışmlarını ve 20. yüzyılın başlarında Mısır'da yaptığı arkeolojik görevini anlatmıştır. Sonraki iki bölümü, Matthew Kelly tarafından canlandırılan ilginç kaşif Büyük Belzoni'ye odaklanmıştır. Son iki bölüm, Elliot Cowan tarafından canlandırılan Jean-François Champollion tarafından Rosetta Taşı'nın bulunuşunu ve deşifre edilmesinin dramatize etmiştir. Günay Sağun Günay Sağun, (d. 6 Şubat 1930 İstanbul - ö. 17 Kasım 1993 İstanbul) Türk ressam. Günay Sağun, 6 Şubat 1930 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İlkokulu İstanbul'da bitiren sanatçı ortaöğrenimini Ankara’da tamamlamıştır. İlk ve ortaöğrenimi sırasında ressam Eşref Üren’den ders aldı ve resim yapmaya başladı. Eşref Üren'in teşvikiyle İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimine başladı. Yüksek öğrenimi sırasında Eşref Üren, Leopold Levi, Seyfi Toray ve Cemal Tollu atölyelerinde çalıştı. Yine öğrenciliği sırasında karma sergilere ve Devlet Resim Heykel sergilerine katılan Sağun, 1953'te okulu bitirdi. Mezuniyetten sonra resim öğretmenliği ve resmi bir kuruluşta ressam olarak çalışmaya başlayan Sağun 1975'ten itibaren sergi açmaya başladı ve daha sonraki yaşamını yalnızca resim yaparak geçirdi. Toplam 28 kişisel sergi açan sanatçı gerek yurtiçi gerekse yurtdışında çok sayıda karma sergiye dahil oldu. Çeşitli dernek kuruluşlardan ödüller, başarı plaketleri ve onur belgeleri aldı. DYO 1981 Resim Yarışması’nda İkincilik Ödülü’nü kazandı. Günay Sağun 17 Kasım 1993’te İstanbul'da hayata gözlerini yumdu. Sağun, sulu boya va yağlı boya eserler vermiştir. Değişen çevre değerlerini gözlemci ve bilinçli bir şekilde tarayıp resmeden sanatçının eserleri konusunda "geçmişi yakalayarak tuvallerinde canlardırdığı" yorumları yapılmaktadır. İlk resimlerinde İstanbul’da doğup büyüdüğü sokakları ve evleri konu edinen Sağun sonraları Bursa, Ankara, Safranbolu, İznik, Mudanya, Kula, İzmir, Datça gibi yurdun çeşitli yörelerini tasvir eden eserler verdi. Hem yağlıboya hem de suluboya resimlerinde İstanbul önemini hiçbir zaman yitirmedi. Pneumonoultramicroscopicsilicovolca
noconiosis İngilizce olan Pneumonoultramicroscopicsilicovolcanoconiosis "çoğunlukla yanardağlarda bulunan çok ince silis tozunun solunmasıyla oluşan hastalık" anlamına gelen ve aslında Everett M. Smith tarafından yalnızca en uzun İngilizce sözcük olması için yaratılan ve çoğulu da (pneumonoultramicroscopicsilicovolcanoconioses) aynı derecede uzun olan bir sözcük. Yaratıldıktan sonra bazı değişik kaynaklarda ilk tanımına yaklaşık anlamlarda kullanılmıştır. İngilizce bir sözlükte yer almış en uzun kelimedir. Sözcükbilimciler tarafından "P45" diye anılan bu kelime ilk olarak 1936 basımı "Oxford English Dictionary" 'de yeraldı. Daha sonraları da "Webster's Third New International Dictionary", "Random House Dictionary of the English Language, Unabridged", ve "Merriam-Webster's Collegiate Dictionary" ile Merriam Webster Medical Dictionary'de de yeralmıştır. En uzun sözcük olmasına karşı yapılan eleştiriler bu sözcüğün teknik (yani tıbbî) bir terim olduğunu, dolayısıyla da "genel kullanımdaki en uzun kelime" olamayacağını savunmaktadır. Bundan daha da önemlisi bu kelimenin aslında bir kandırmaca olarak ortaya çıkarılmasıdır: "" dergisindeki, değişik makalelerde (Mayıs 1985, s. 95-96; Kasım 1986, s. 205-206; Mayıs 1987, s. 82; Kasım 1989, s. 205 ) araştırmacılar bu sözcüğün "National Puzzlers' League"in başkanı olan Everett M. Smith tarafından 1935'teki bir toplantı sırasında uydurulduğunu bulmuştur. Sözcük bu toplantı hakkındaki bir gazete yazısının başlığında kullanılmıştır ve buradan da bir bulmaca kitapları yazarı tarafından alınmıştır. "National Puzzlers' League" üyeleri bu sözcüğün başlıca sözlüklere girmesi için kampanya yapmış ve "Oxford English Dictionary" ile "Webster's Third" 'e girmesini sağlamışlardır. 1935 öncesi tıp literatürlerinde yapılan araştırmalar sonuçsuz kalmış ama o tarihten beri de oldukça az olsa dahi tıp alanında da kullanıldığı olmuştur. Bu durumu tanımlayan isim, daha kısa olan "pneumoconiosis"dir. Maniche Nuno Ricardo de Oliveira Ribeiro "Maniche" (d. 11 Kasım 1977, Lizbon) Portekiz'li millî futbolcudur. Futbol kariyerine Portekiz ekibi Benfica 'da başlamıştır. Daha sonra Alverca forması giymiş ve tekrar Benfica'ya geri dönmüştür. Teknik direktör Mourinho'nun isteği sonucu Porto 'ya transfer olup, 2003 yılında UEFA Kupası ve bir sonraki yıl ise; Şampiyonlar Ligi kupası kazanıp, kariyerinin en başarılı günlerini geçirmiştir. 16 milyon € karşılığında Rus takımı Dinamo Moskova'ya transfer olmuş, oradan sırasıyla Chelsea 'de kiralık olarak forma giydikten sonra Atlético Madrid'e transfer olmuştur. 2008 yılında Inter 'e kiralık olarak formaları giyen futbolcu, bir sonraki yıl Köln takımına katılmıştır. 16 Haziran 2010 tarihinde ülkesine dönüp Sporting Lizbon takımında forma giymiştir. Halid bin Abdülaziz el-Suud Halid bin Abdülaziz (Arapça: خالد بن عبد العزيز) (d. 1913 – ö. 13 Haziran 1982), Suudi Arabistan Kralı. Kral Faysal'ın, 25 Mart 1975'te yeğeni tarafından öldürülmesinin ardından tahta geçti. Ülkesini Birleşmiş Milletlerde temsil etti, ülke savunmasına önem verdi, Amerika Birleşik Devletleri ve Başkan Jimmy Carter ile yakın temaslarda bulundu. GCC'nin kurulması için çalışmalar yürüttü ve diğer körfez ülkeleriyle diplomatik ilişkiler kurdu. 13 Haziran 1982 tarihinde hayatını kaybetti. Komünizm karşıtı ve NATO taraftarı bir politika izlemiş, Suudi Arabistan ile diğer Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmuştur. KV17 KV17 Mezarı, Mısır'ın Krallar Vadisi'nde bulunur ve "Belzoni'nin mezarı", "Apis'in Mezarı" ve "Nechois'in oğlu Psammis'in Mezarı" olarak da bilinir. Ondokuzuncu hanedandan firavun I. Seti'nin mezarıdır. Vadideki en güzel süslenmiş mezarlardan birisidir, fakat hasar nedeniyle hemen hemen halka kapanmış durumdadır. İlk olarak Giovanni Battista Belzoni tarafından 16 Ekim 1817 tarihinde keşfedilmiştir. 100 metrelik uzunluğuyla vadideki en uzun mezardır. Tüm on bir odasında ve yan odalarında çok iyi korunmuş kabartmalar bulunmaktadır. Arka odalarından bir tanesi, mumyanın yeme ve içme organlarının düzgün olarak çalıştığını anlatan "Ağzın Açılışı Ayini" ile süslenmiştir. Bu işlevlere ahirette ihtiyacı olacağını düşünmüşlerdir ve çok önemli ayinlerdendir. Lahit şu anda Londra'da Sir John Soane Müzesi'ndedir. Çok uzun ve henüz tamamen keşfedilmemiş bir tünel, mezar odasında lahitin durduğu yerden dağ tarafına çıkmaktadır. Enfal Suresi Enfal Suresi (Arapça: سورة الأنفال ) Kur'an'ın sekizinci suresidir. Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir Savaşı'ndan sonra indirildiğine inanılan sure 75 ayetten oluşur. Sure, adını ilk ayetteki el-Enfal kelimesinden almıştır. Enfal savaş ganimeti demektir. Surede Bedir Savaşında elde edilen ganimetlerin kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmektedir. II. Kiros Büyük Kiros (Antik Persçe: Kuruş, "Kûrôş"; ayrıca II. Kiros, Büyük Keyhüsrev ve Büyük Kuroş olarak da bilinir; MÖ 576 ya da 590 — MÖ Temmuz 529), birinci Pers imparatorluğu olan Ahameniş İmparatorluğu'nun kurucusudur. Büyük Kiros, güneybatı Asya'nın çoğunu ele geçirmişti. İlk insan hakları bildirgesi olarak kabul edilen Kiros Silindiri'ni yazdırmıştır. Anşan'daki Perslerin hükümdarı iken Medya'yı fethetmiştir. MÖ 559'da Medya İmparatorluğu'nun bir bölgesi olan Anşan'ın yöneticisi olmuştu. MÖ 550 yıllarında Kral Astiages'i bozguna uğratıp Med Krallığı'nı Pers İmparatorluğu'nun merkezi yaptı. MÖ 545 yılında Lidya Kralı Kroesus'u yenilgiye uğratarak Batı Anadolu'yu ve buradaki Yunan şehir devletlerini de ele geçirdi. MÖ 539'da Babil kentini fethedip Filistin'i de içine alarak Orta Doğu'nun çoğunu hükümdarlığı altına aldı. Orta Asya’da Massagetler ile savaşta öldüğune dair bilgi aktarılmaktadır. Pers kralı Büyük Kiros ise hiç durmadan Saka topraklarına akın düzenlemiştir. Persler, Saka topraklarına girdiği vakit yakılmış tarlalardan başka bir şey bulamıyorlardı. Çünkü Sakalar, geri çekiliyor ve savaş için uygun bir mevzî ve an bekliyorlar, bu olmadığı takdirde de savaşa girişmiyorlardı. Sakaları kovalamaktan bıkan Büyük Kiros, İran'a geri dönmek zorunda kalıyordu. Bir süre sonra kendisine tâbî olması ve kendisiyle evlenmeyi kabul ettiği takdirde Tomris Hatun ile uğraşmayacağını vadetti. Tomris Hatun, bunun bir oyun olduğunu biliyordu ve teklifi reddetti. Buna kızan Büyük Kiros, büyük bir ordu toplayarak tekrar Saka topraklarına girer. (Bu orduda savaş için eğitilmiş yüzlerce köpek de vardır.) Tomris Hatun, artık kaçmanın yarar sağlamayacağını anlayıp uygun bir alan seçerek Büyük Kiros'un ordusunu beklemeye başlar. İki ordu, aralarında birkaç kilometre kalacak bir biçimde mevzilenir. Güneş battığı için savaşa tutuşmazlar. Ancak gece Büyük Kiros bir hile düşünür, iki ordunun arasında bir çadır kurdurup içine güzel kızlar, yiyecekler ve şarap koydurur. Çadıra ansızın saldırı düzenleyen Tomris Hatun'un oğlu ve beraberindeki kuvvetler, içerideki birkaç Pers'i öldürüp eğlenceye dalmışlardır. Ancak birkaç saat sonra bir baskın düzenleyen Pers kuvvetleri, çadırı basıp Tomris Hatun'un oğlu da olmak üzere içerideki Sakaları öldürürler. Tomris, çok sevdiği oğlunun ölümüne üzülür. Yemin ederek "Kana susamış Kurus... Sen oğlumu mertlikle değil, o içtikçe zıvanadan çıktığı şarapla öldürdün. Ama Güneş'e yemin ederim ki seni kanla doyuracağım" der. Ertesi gün yapılan savaşı Sakalar kazanır. Ok atmakta usta olan ve savaş arabalarını büyük ustalıkla kullanan Sakalar, savaş köpeklerine rağmen Persleri bozguna uğratır. Ölenler arasında Pers kralı Büyük Kiros da vardır. Tomris Hatun sözünde durur ve Büyük Kiros'un kesik başını kan dolu bir tulumun içine atar ve "Hayatında kan içmeye doymamıştın, şimdi seni kanla doyuruyorum!" der. Büyük Kiros'un Kur'an-ı Kerîm'de geçen Zülkarneyn olabileceğini öne sürenler vardır. Yunus Suresi Yunus Suresi 109 ayettir. 40, 94, 95 ve 96. ayetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde indirildiğine inanılmaktadır. Sure, adını ayrıntıları Saffat Suresi 139-148. ayetlerinde ve bazı hadislerde anlatılan Yunus kıssasından almıştır. Sure Allah'ın yer ve göğü 6 günde yarattığı ve sonra da Arş'ın üzerine oturduğundan bahsederek başlar. Surede ayrıca Allah’ın rahmetinin gazabına üstün olduğu vurgulanmaktadır. Surede, Yunus, Nuh ve Musa peygamberler ile bunların kavimlerinin kıssalarına yer verilmektedir. Kıssaya göre Ninova halkına peygamber olarak gönderilen Yunus, Tanrı'nın izni olmadan Ninova'dan ayrılıp Akdeniz kenarına kadar giderek bir gemiye binmiş, ancak gemi denizin ortasına geldiğinde bir fırtına çıkmış, gemidekiler orada uğursuz birinin olduğunu, O'nu denize atarak fırtınadan kurtulacaklarını düşünmüşler. Çekilen kur'a Yunus peygambere çıkmış ve Onu denize atmışlar. Hadislerde onu yutan balığın Yunus'la birlikte önce Nil nehri, sonra Fars denizi, sonra da Betaik denizine gittiği, sonra da Dicle'ye götürüp sahile fırlattığı, burada üzerine bitirilen yaktin ağacının dibinde gölgelenip dinlendiği, bu mucizeyi gören Ninova halkının imana gelişi anlatılır. Faysal bin Abdülaziz el-Suud Faysal bin Abdülaziz el-Suud (d. 14 Nisan 1906, Riyad — ö. 25 Mart 1975, Riyad) (Arapça: فيصل بن عبدالعزيز آل سعود ) Suudi Arabistan Kralı. 1964 - 1975 yılları arasında krallık yapmıştır. 1903 ya da 1906 yılında, Riyad'da doğdu. Abdülaziz El Suud (İbni Suud)'un üçüncü oğluydu. Faysal'ın annesi Tarfa binti Abdullah ibni Abd el-Latif el-Şeyk, İbni Suud ile, 1902 yılında Riyad kentinde evlendi. Oğullarını kendi dini liderleri Muhammed bin Abdülvahhab'ın görüşleri doğrultusunda eğittiler. İbni Suud ve oğulları Arabistan'da kontrolü ele geçirdikten sonra, 1925'te Suudi ordusunun Komutanı olarak Hicaz'da zafer kazandı. Sonra da Hicaz Hükümetinde görev aldı. Birleşmiş Milletler'de ülkesini temsil ederek dış ilişkilerde bulundu. Kardeşi Kral Suud bin Abdül Aziz tahtan indirilince, onun yerine geçerek; 4 Mart 1964 yılında Suudi Arabistan Kralı oldu. Tahta geçtikten sonra ülkede bir dizi reform hareketine girişti. Televizyon ve kız okullarının kurulmasını sağladı. Panislamizm düşüncesini yaymak amacıyla Mısır, Suriy
e ve Irak ülkeleriyle diplomatik ilişkiler kurdu. Bir yandan da değişik İslam ülkelerine yakınlaşarak, ülkesinin İslam dünyasının liderliğini üstlenmesi için çalıştı. Bu sıralarda yaptığı Türkiye ziyareti de bunun bir göstergesidir. 1973 Enerji Krizi sırasında ön plana çıktı. Yaklaşık bu sıralarda da Time dergisine kapak oldu ve aynı dergi tarafından yılın adamı seçildi. Yaptığı Panarabist ve Panislamist politikalar kısa sürede başarısızlığa uğradı. 25 Mart 1975'te yeğeni Faysal bin Musad tarafından sarayında öldürüldü. Ölümüyle beraber politikaları da başarısızlığa uğramış oldu. Ölümünden sonra yerine yarı-kardeşi Halid bin Abdül Aziz geçti. Ölümünden sonra ailesi hayır işleri amacıyla “Kral Faysal Vakfı”nı kurdu. Kral Faysal, ABD’li rock grubu Grateful Dead’ın hayranıydı. Grup 1975 yılında bir albüm çalışması içindeyken Kral Faysal’ın ölümünü öğrendi. Grubun söz yazarı Robert Hunter saygısını iletmek için “Blues For Allah” adlı bir parça besteledi ve albümün adı da aynı parça oldu. Hud Suresi Hud Suresi (Arapça: سورة هود) Kur'an'ın 11. suresidir. 123 ayettir. 12., 17. ve 114. ayetleri Medine'de diğerleri Mekke'de indirildiğine inanılmakta, surenin 50. ile 60. ayetleri Ad kavmi ‘ne gönderildiği söylenen bir peygamber olan Hud'dan bahsettiği için bu adı almıştır. Hud Suresi, içerik olarak Yunus Suresi'nin devamı niteliğindedir. Surede Nuh tufanı geniş bir yer tutar. Ayrıca surede Hud, Salih, İbrahim, Lut, Şuayb Musa, peygamberlerin hikâyeleri, itikada ait esaslar, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza konuları ele alınmakta ve bunlar bazı peygamberlerin kıssalarıyla desteklenmektedir. Peygamber Muhammed, bu sure hakkında: “Beni Hud suresi ihtiyarlattı„ demiştir. Yusuf Suresi Yusuf Suresi (Arapça: سورة يوسف), Kur'an'ın 12. suresidir. 111 ayettir. 1., 2. ve 3. ayetlerin Medine'de kalanlarının ise Mekke'de indirildiğine inanılmaktadır. Adını surenin hemen hemen tamamında kendisinden bahsedilen Yusuf peygamberden almıştır. Yusuf suresinin son 7 ayetin Allah'ın varlık ve birliğinden ifade edilmiştir. Ra'd Suresi Ra'd Suresi (Arapça: سورة الرعد) Kur'an'ın 13. suresi olup 43 ayettir. Adını, 13. ayette geçen ve 'gök gürültüsü' anlamına gelen “Ra’d” kelimesinden almıştır. İlgili ayet şöyle der; "13- ""Gök gürültüsü"" O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü pek çetin olandır." Surenin ikinci ayeti Göğün yükseltilmesinden bahsetmektedir. Başka ayetlerde de bahsedildiği gibi Kur'ana göre yer ve gök önceleri bitişik iken sonraları ayrılmış ve gök yükseltilmiştir. bu ifadelerin sümer mitolojisi ile paralellik göstermesi bazı araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Dikkat çeken diğer bir ifade "Sonra da Arş'a oturdu" ifadesidir. Antropomorfik çağrışım yapan bu anlatımlar İslam ilahiyatçılarına göre mecazdır. Tevrat' anlatımlarında sözü edilen Aden bahçesi ile örtüşen ve diğer bazı kavramlar gibi tevrat kaynaklı olduğu düşünülen bir kavram 23. ayette sözü edilen Adn cennetidir. Ancak Tevrat'a göre Ademin yaratıldığı Aden bahçesi Dünya üzerinde bir bahçedir ve içerisinden Nil, Fırat gibi ırmaklar akar. Surede başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilmek ve hesap ile Arap paganların İslam hakkında ortaya attıkları şüpheler konu edilmektedir. İbrahim Suresi İbrahim Suresi, (Arapça: سورة إبراهيم), Kur'an'ın 14. suresidir. 52 ayettir. 28. ve 29 ayetleri Medine'de diğerleri Mekke'de indirildiğine inanılmaktadır. 35. ile 41. ayetlerde 'İbrahim'in duasını' ihtiva ettiği için sureye bu ad verilmiştir. Surede başlıca, imanın temel konuları olan Allah'a iman, peygamberlere iman, öldükten sonra dirilme ve hesap ele alınmaktadır. Hicr Suresi Hicr Suresi (Arapça: سورة الحجر) Kur'an'ın 15. suresidir. 99 ayettir. Bu ayetlerin 87'sinin Medine'de, diğerlerinin ise Mekke'de indirildiğine inanılmaktadır. Adını 80. ayette geçen 'Hicr' kelimesinden almıştır. Hicr, Medine’nin kuzeyinde zamanında Semud kavmi'nin yaşadığına inanılan yerin adıdır. Surede başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konuları peygamberlerin verdikleri mücadeleler örnek verilerek anlatılır. Bu surede ayrıca Kur’an’ın korunacağı ifadesi yer alır. Kehf Suresi Kehf Suresi (Arapça: سورة الكهف) Kur'an'ın 110 ayetten oluşan 18. suresidir. Medinede indiğine inanılan 28. ayetin dışındaki kısımların Mekke'de indirildiğine inanılmaktadır. Adını 'mağara' anlamına gelen 'kehf' kelimesinden alır. Surede, inançları sebebiyle öldürülmekten kurtulmak için bir mağaraya sığınan ve Ashab-ı Kehf (mağara arkadaşları) olarak isimlendirilen Romalı gençlerin yaşamı; Musa'nın yaşadığı olaylar; Zülkarneyn ve Yecüc ve Mecüc konuları anlatılır. Kur'anda Allah'ın sınırsız gücüne örnekler olarak anlatılmışlardır. Bir hadise göre Muhammed, Deccal'a denk gelen, ona karşı Kehf Suresini okusun dediğine inanılır. HMS Bazı monarşik ülkelerin donanmalarında gemilerin önüne konulan ve Majestelerinin Gemisi ("His/Her Majesty's Ship ") anlamında ön ad. Majestelerinin hizmetindeki denizaltılar, HM Submarine "(bazen kısaltılmış olarak HMSm veya HMS/M olarak söylenir)". Benzer şekilde, donanma içinde görevli olan Britannia Kraliyet Yatı HMY "Britannia" şeklinde bilinir. Diğer yandan , Kraliyet donanmasındaki bütün gemiler HM Ships olarak bilinirken, eskiden üç-direkli ile gemi donanımına sahip ve daha küçük tekeneler arasında bir ayrım yapılacağı zaman HM Frigate "(Fırkateyn)" "X (Gemi ismi)" veya HM Sloop "(Yelkenli)" "Y (Gemi ismi)" seklinde isimlendiriliyordu. Bir zaman için, birinci dünya savaşında, His Majesty's Monitor olarak HMM kısaltması, Kraliyet donanmasının kullandığı Monitorlar için "(Sığ kıyıların bombalanmasında kullanılan gemi)" kullanıldı. HMHV Amirallik Dairesi tarafından His Majesty's Hired Vessel (Majestelerinin Kiralık Gemisi) olarak kullanıldı. HMS ön adı ayrıca Kraliyet Donanmasının kıyı/destek tesislerinde görevlendirilmiş Kaya Fırkateynler içinde kullanıldı. Portsmouth Limanında eğitim okul gemisi olarak bulunan HMS "Excellent" ve İskoçya'nın Highland bölgesindeki Caithness'de bulunan ve Denizaltı'larda nükleer güç sistemleri test ve araştırmaları için kullanılan Dounreay Kalesi veya diğer ismiyle HMS "Vulcan" bu "Kaya Fırkateynlerin" en güzel örnekleridir. Kraliyet Donanması'nda olmayan İngiliz hükümeti gemileri "RFA" (Royal Fleet Auxiliary - Kraliyet Yedek Filosu) ön ekini taşır. Birçok eski birleşik krallık ülkesi HMS nin değişik varyasyonlarını kullanmaktadır. Ta-Ha Suresi Ta-Ha Suresi (), Kur'an'ın 20. suresidir, 135 ayettir. Adını 1. ayette yer alan mukattaa harflerinden almıştır. Ta-Ha suresi 'Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik' sözleriyle başlar. Surenin geri kalanında ise Musa, Harun ve Yahudilerin Mısır'dan çıkış öyküsü ile Ahiret hayatı için yapılan nasihat ve korkutmalara yer verilir. Hac Suresi Hac Suresi (Arapça: سورة الحج) Kur'an'ın 22. suresidir. Ayetlerinin çoğu Mekke ’de, bir kısmı ise Medine döneminde indirildiğine inanılmakta olan sure 78 ayetten oluşur. Hac ibadetinden bahsettiği için bu adı almıştır. Surede ayrıca kıyamet gününün dehşetinden, kıyamet günü yaşanacak sahnelerden, cihattan ve İbrahim, Lut gibi peygamberlerden, Kurbandan ve Ad, Semud gibi toplumlardan söz edilmektedir. Mü'minun Suresi Mü'minun Suresi (Arapça: سورة المؤمنون) Kur'an'ın 23. suresidir. Surede İnananlar ve onların sıfatları, davranışları konu edildiği için, adını 1. ayette geçen “el-Mü’minun” kelimesinden almıştır. “el-Müminun”, mü’minler (inananlar) demektir. 118 ayettir. Surede eski peygamberlerin hikâyeleri de anlatılır. Bunlardan birincisi Nuh'un gemi yapımı ve tufandır. Paganlara son uyarı niteliğindeki bu surede, mü’minlerin zafere ulaşacakları, kötülerin cezaya çarptırılacağı konu edilmektedir. Nur Suresi Nur Suresi (Arapça: سورة النّور ) Kur'an'ın 24. suresidir. Medine döneminde indirildiğine inanılmakta olan 64 ayetten oluşur. Adını, 35. ayette geçen “nur” kelimesinden almıştır. Surede başlıca; şeriat kuralları, cezalar, bireysel ve toplumsal hayatla ilgili çeşitli hükümler ve aile hayatına ait kurallar yer alır. Surenin 31. ayeti üzerinde en çok tartışma yapılan ayetlerden birisidir. Ayet değişik inanç guruplarının, benimsedikleri giyim tarzını Kur'anla desteklemek için tercüme ve tefsirlerinde birçok anlamsal kaydırma işlemine maruz bırakılmıştır. Örneğin tercümelerde ayetin anlamını ağırlaştıran diğer değişiklikler yanında ayette geçen örtü kelimesi başörtüsü olarak, örtünülecek yeri işaret eden cep kelimesi (Türkçede de kullanılan cep) ise yaka olarak tercüme edilmiştir. Böylece kadınlar için başörtüsü takmak inançlı olmanın ayrılmaz bir parçası şekline dönüşmüştür.(bkn. tesettür) Surenin 58. ayeti ise kişilerin mahrem vakitlerini ifade etmektedir, ancak ayetin tercümelerinde çoğu mütercimler tarafından başvurulan anlam kaydırması ile ayetin anlamı namaz vakitleri konusunda geleneksel sünni anlayışı destekler şekilde; akşam ve yatsının ayrı namazlar olarak anlaşılmasını destekler şekilde verilmektedir. Furkan Suresi Furkan Suresi (Arapça: سورة الفرقان) Kur'an'ın 25. suresi. 77 ayetten oluşan sure Mekke döneminde indirildiğine inanılmaktadır. 68-70. ayetlerin Medine döneminde indirildiğine inanılmaktadır. Sure adını, ilk ayette geçen “el-Furkan” kelimesinden almaktadır. Furkan, “hak ile batılı birbirinden ayıran” demek olup Kur’an’ın isimlerinden biridir. Surede temel konular olarak Muhammed peygamberin tüm insanlığa gönderildiği, onun, tebliğ sırasında karşılaştığı zorluklar ve şirkin kökünün kazınacağı, geçmiş ümmetlerin hayatlarından bazı örnekler de verilerek ele alınmaktadır. Kasas Suresi Kasas Suresi (Arapça: سورة القصص), Kur'an'ın 28. suresidir. Adını, 25. ayette geçen “el-Kasas” kelimesinden almıştır. Kasas, kıssalar veya anlatılar anlamındadır. Kur’an’da çok sayıda anlatı yer alır. Sûrede başlıca Musa’nın çocukluğu, peygamberliği, Yahudileri Mısır’dan çıkarma
sı ve Firavun ordusunun boğulması hikayeleri anlatılır. Surede anlatılan diğer bir hikaye ise halk edebiyatında zenginlik ve gösteriş ile özdeşleştirilen Kârûn anlatısıdır. Sure Karun'u Musa'nı kavminden bir zengin olarak anlatır. "76- Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. 81- Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik." Kur'an'da anlatılan kıssanın tarihsel karşılığı Lidya kralı Krezüs (Karun) olmalıdır. Antik çağın bilinen en zengin kralı olan Krezüs mitolojiye göre her tuttuğunun altın olması için ilâhlara yalvarır; bu dileği kabul edilince mutluluğa erişeceğini sanır. Ancak çok zengin olduğu halde mutluluğu bir türlü bulamayan kral acı içinde kıvranarak ölür. Anadolu'daki en eski Yahudi yerleşimlerinin Lidya topraklarında bulunması sebebiyle hikâyenin Yahudiler vasıtasıyla zaman, mekan gibi niteliklerinin değişerek Ortadoğu halkları arasında yayılması olasıdır. Karun hazineleri Uşak arkeoloji müzesinde sergilenmektedir. Hikâyenin diğer bir çıkış noktası ise, Eski Ahit'e (Sayılar'ın 16. bölümü) göre Musa ile tartışan, ancak zenginliği ile ilgili bilgi bulunmayan Korah anlatısıdır. Ankebût Suresi Ankebut Suresi (Arapça: سورة العنكبوت ) Kur'an'ın 29. suresidir. Sure Mekke döneminde indirildiğine inanılan 69 ayetten oluşur. Adını 41. âyetteki “el-Ankebut” kelimesinden almıştır. Ayete göre evlerin en dayanıksızı örümcek evidir. (Ayet 41) Surede başlıca, Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme gibi temel inanç konuları ile, Nuh, İbrahim, Lut ve Şu’ayb gibi peygamberlerin kıssaları konu edilmektedir. Surede yine Ad ve Semud gibi kavimlerle Kârûn ve Haman gibi mitolojik kişilerin hikâyeleri dikkat çekilmektedir. Rum Suresi "Başlığın diğer anlamları için, bakınız Rum (anlam ayrımı)" 615 yılında Mekke döneminde indirildiğine inanılmakta olan 60 ayetten oluşur. Sure adını, ikinci ayette geçen ve Doğu Roma İmparatorluğunu işaret eden “er-Rum” kelimesinden almıştır. Asıl olarak 602 yılında gerçekleşen bir tahtı ele geçirme hadisesi dolayısıyla Sasani Kisra'sı (İmparatoru) II. Hüsrev, Bizans İmparatoru Phocas'a dostu olan İmparator Mauricius'u öldürüp tahtını gasp ettiği için savaş açar. Art arda gelen zaferlerle Phocas'ın 610 yılındaki ölümüne rağmen II. Hüsrev, başa geçen Herakleios ile de savaşı devam ettirir (bu, aynı zamanda Muhammed'in peygamberliğini ilan ettiği yıldır). 610'da Antakya, 613'te Şam, 614 yılında da Kudüs düşer ve 90.000 Hristiyan öldürülür. 615 yılında gelen saldırılarda Bizanslılar ağır bir yenilgiyle Ürdün, Suriye ve Filistin'i Sasaniler'e terk eder. İlk 3 ayette bahsi geçen "Rumlar'ın yenilgisi" bu olaydır. Aynı yılda Mekkeli Müslümanlar da paganların baskı ve ekonomik ambargosu altında olduklarından savaşı Sasaniler'in kazanmış olması Müslümanları psikolojik olarak daha çok sıkıntıya sokmuş, ilk 3 ayette gelen "Birkaç sene sonra hem Rumlar galip gelecek hem de Müslümanlar Allah'ın lütfuyla sevinecek" haberi paganlar tarafından alayla karşılanmıştır. Aynı yılda Mekkeli paganların baskısından bunalan Mekkeli Müslümanların bir kısmı Bizans İmparatorluğu müttefiki Hristiyan Habeş Krallığı'na hicret etmişlerdir. Bundan sonra da savaş durmaz, Rumlar her geçen gün toprak kaybeder. 617 yılında Sasaniler Konstantinopolis'in karşısındaki Kalkedon'a (bugünkü Kadıköy) kadar ulaşır, bunun üzerine Herakleios "bütün şartları kabul etmek üzere bir barış yapmaya hazır olduğunu bildiren bir elçi göndermiş" olmasına rağmen II. Hüsrev aşağılama dolu bir cevapla bu teklifi reddeder ve hatta Bizans dağılma sürecine girer. Bizans İmparatoru Herakleios 623'te kiliseden aldığı faizli borçla Karadeniz üzerinden Trabzon'a çıkarak karşı saldırıya geçer. 624'te Azerbaycan'a girerek Zerdüşt'ün doğum yeri olan Cloromia’yı yerle bir edip Sasaniler'in 614 Kudüs'te yaptıklarına misilleme olarak İran’ın en önemli ateş tapınağını yıkar. Bu haber Müslümanlar arasında sevinçle karşılanır ve Ebu Bekir, Übeyy bin Halef ile girdiği bahsin sonucu olan 100 deveyi Übeyy'in varislerinden alır. Aynı yılda Müslümanlar Bedir Muharebesi'ni kazanır ve ayetin verdiği 2. müjde gerçekleşmiş olur. Durum, bazı yorumcular tarafından Kur'an'ın gelecekten haber verme ile ilgili bir mucizesi ve gerçekten Allah'ın kitabı olduğuna bir delil olarak değerlendirilmiştir. Lokman Suresi Lokman Suresi (Arapça: سورة لقمان) Kur'an'ın 31. suresi. Mekke döneminde indirildiğine inanılan 34 ayetten oluşur. Sure, adını 12. ve 13. Ayetlerde anılan Lokman Hekim’den almıştır. Surede başlıca, Lokman'a verilen gizemli bilgi (hikmet), Lokman’ın oğluna öğütleri, tevhid, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve haşr konularına yer verilerek kıyamet günü için hazırlıklı olunması öğütlenmektedir. Secde Suresi Secde Suresi (Arapça: سورة السجدة) Kur'an'ın 32. suresidir. Sure adını, mü’minlerin Allah’a secde etmelerinden bahseden 15. ayetten almıştır. Surede Allah, Arş, evren'in boyutları ve insan'ın yaratılışı ile ilgili anlatımlar bulunur; Allah'ın evreni 6 günde yaratması, sonra da Arş üzerinde oturması, yeryüzündeki işlerin (melekler tarafından) insanlara göre bin yıl sürecek bir yolculuk ile bir günde Ona yükseltilmesi ve arzedilmesi, ve ilk insan'ın çamurdan, insan neslinin ise cinsel ilişki ile başlayan yaratılış aşamaları konu edilmektedir. Bu ifade kelamcılar açısından tartışmalara yol açmış, ve Arş üzerine oturmayı ifade eden antropomorfik ifadeler tevil edilmiştir. Ayetlerden zahiri anlamlarından yola çıkan bazı yorumcular bu ayetlerin evrim kuramıını kesinlikle reddettiği sonucuna ulaşmışlardır. Sebe' Suresi Sebe' Suresi (Arapça: سورة سبأ) Kur'an'ın 34. Suresi, Mekke döneminde indirildiğine inanılan 54 ayetten ibarettir. Sure adını, 15. ayette geçen “Sebe’ ” kelimesinden almıştır. Sebe’ (Seba), Yemen’de bulunan bir bölgenin ve eski bir kabilenin adıdır. Bu kabilenin adı Saba Krallığı, toplumu da Saba halkı isimleriyle de anılır. Bu yöre dönemin en verimli bahçelerine ve MÖ 800 yıllarında yapılan Marib Barajı isimli kerpiçten yapılmış büyük bir baraja sahiptir. Kerpiçten yapılma Marib Barajı'nın yıkılması ile MÖ 500 yıllarında taş yapı kullanılarak yeni bir baraj inşa edilmiştir. Muhtemelen kerpiç barajın yıkılması efsanevi Arîm Seli ve Sebe halkının helakı gibi Kur’an’da da konu edilen hikâyelerin doğmasına yol açmıştır. Daha sonra dağılma sürecine giren kabilenin büyük bir bölümü Suriye ya da Mekke'ye göç etmiştir. Surede başlıca paganların ahireti inkâr etmeleri, Davut ve Süleyman Peygamberlerin kıssaları ve paganların Muhammed'in peygamberliği hakkındaki şüpheleri konu edilmektedir. Celsus Kütüphanesi Celsus Kütüphanesi, İzmir, Selçuk'a bağlı Efes'te bulunan bir kütüphane kalıntısı.İlk Çağ Uygarlıklarından olan İyonya döneminde inşa edilen kütüphane iki katlıdır. Zamanında 14.000 kadar kitaba evsahipliği yaptığı düşünülmektedir. Yapının kalıntıları üzerinde yapılan çalışmalar, ön cephenin iki katlı görünümüne karşın, yapının üç katlı olduğunu göstermektedir. El yazmaları rulolar halinde, galerilerden oluşan üst katlarda saklanmıştır. 3. yüzyılda bölgeyi etkileyen depremler sırasında okuma salonu yanmış, ancak daha sonra tamir edilmiştir. Ön yüzünün yine Orta Çağ'da yaşanan bir deprem sonucu yıkıldığı sanılmaktadır. Depremde ön cephesi haricinde diğer kısımları yıkıldığından uzunca bir süre sonradan yapılan bir çeşmenin görkemli arka duvarı olarak kullanılmıştır. İsa Bey Camii İsa Bey Camii , İzmir'in Selçuk ilçesinde, Artemis Tapınağı'yla Saint Jean Kilisesi arasındadır. 1375 yılında Aydınoğlu İsa Bey tarafından yaptırılmıştır. Mimar Şamlı Ali'nin eseridir. İsa Bey Camii, Türk mimarlık tarihinin Anadolu Beylikleri dönemine ait en eski ve gösterişli eserlerindendir. 19. yüzyılda kervansaray olarak da kullanılmıştır. Simetrik olmayan bir plana inşa edilen caminin yamaçta konumlandırılan iki giriş kapısı batı ve doğu tarafındadır. Batı kapısı yazılar ve geometrik şekillerle süslüdür. Batı yönündenki duvarlar mermerle kaplı, diğer cepheler ise kesme taştandır. Cephesi, pencere kenarları ve her iki kubbesinin de kasnağı Selçuklu çinileriyle süslüdür. Caminin doğu ve batı kapısının üstünde yükselen iki minareden birisi tamamen, diğerinin ise şerefeden yukarısı 16. yüzyılın ortalarında meydana gelen depremlerde yıkılmıştır. Aynı depremlerde caminin çatıları da yıkılmıştır. 1975 yılında dönemin Selçuk Müftüsü Abdullah Arılık tarafından yaptırılan iyileştirme çalışmaları ile çatısı ve duvarları onarılmış ve tekrar ibadete açılmıştır. Kung Fu Panda Kung Fu Panda, Mark Osborne ve John Stevenson'ın yönettiği 2008 yapımı bir 3D animasyon filmidir. Panda Po, kung fu hayranıdır. Ancak ailesine ait makarna restoranında çalışır ve bu spora pek yatkın sayılmaz. Hiç beklemediği bir anda eski bir kehanetin gereğini yerine getirmek için görevlendirilince Po’nun hayalleri gerçeğe dönüşür. O artık efsanevi Korkusuz Beşli’nin yanında kung fu dünyasına katılmıştır. Kung fu ustası Shifu’nun, Kaplan, Turna, Mantis, Engerek Yılanı ve Maymun ile yan yana dövüşme fırsatını bulmuştur. Ancak Tai Lung’un cezaevinden kaçarak önlerine çıkması üzerine Barış Vadisi halkını yaklaşan tehlikeye karşı savunmak Po’ya kalacaktır. Gök Medrese (Sivas) Asıl adı Sahibiye Medresesi. İsmi bazen bitişik olarak "Gökmedrese" şeklinde de yazılabilir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin önemli eserlerinden biri olan Gökmedrese Sivas İli sınarları içerisindedir. Batı yönünde giriş kapısının yer aldığı ana büyük kapı üzerindeki kitabesinden anlaşıldığına göre 1271 yılında Sahip Ata Fahrettin Ali (Arapça: صَهِپ اتَ فَكهر ال ضِن الِ "Sâhip Ata Fakhr al-Din Ali") tarafından Mimar Kaluytan'a ("Kaluyan el-Konevi") yaptırılmıştır. Taç kapısının yan sütunca başlıkları üzerinde karşılıklı olarak yazılı imzaya göre Gök medresenin mimarı Konyalı Kaluyan'dır. Taç kapının üzerindeki kitabede şöyle yazılmıştır: عمر في ايام دولة السلطان الاعظم شاهنشاه المعظم غياث الدنيا و الدين كيخسرو بن ق
ليج آرسلان خلد الله دولته ""Ulu sultan, yüce şahlar şahı, dünya ve dinin yardımcısı Kılıç Arslan oğlu Keyhüsrev’in devleti zamanında yapılmıştır. Allah devletini daim eylesin."" Çifte minareli taç kapısı, ve kapının üzerindeki süslemeler, yapının en görkemli bölümüdür. Süslemelerde 12 tür hayvan başı, yıldız, ve hayat ağacı motifleri kullanılmıştır. Duvarları yontma kalker taşından yapılan medresenin minareleri 25 metre uzunluğundadır. Gök Medrese açık avlulu dört eyvan şemasının uygulandığı iki katlı olduğu iddia edilen bir medresedir. Plastik sanatın şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme nedeniyle ışık gölge sistemi genel görünümünü etkilemektedir. Ayrıca sırlı tuğla ve mavi çini işçilikli tuğla örgülü minarelerde taç kapıya daha da önem kazandırmaktadır. Cephenin solunda üç dilimli kemeri, iki satırlık kitabesi ve üç yönü dolaşan geometrik bordürüyle çeşmesi cepheyi daha hareketlendirmiştir. Bu hareketliliği sağ ve sol tarafta benzemeli pencereler ve bekitme kuleler tamamlamaktadır. Medrese taç kapının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan başları doldurmaktadır. Minare kaidelerinden aşağı doğru inen mermer yüzeyde büyük boyutlarda geometrik, yazı ve bitkisel motifler simetrik durumda ve plastik görünümünde yapılmıştır. Medreseye girişte sağda mescidi bulunmaktadır. Ahşap minberi sonradan yapılmıştır. Mihrabın büyük bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir. Çini ile kaplı olup üzerinde Ayet-el Kürsi yazılıdır. Üçgenler ile kubbeye geçişin sağlandığı mescidin kubbesi ve etekleri de çini tezyinatlıdır. Girişin solundaki kare planlı kubbeli oda ise Dar-ül Hadis bölümüdür. İç duvarları sıvanmıştır. Üzeri açık dikdörtgen planlı iç avlunun ortasında bir havuzu olması gerekir. Bugün yapının içinde bu havuzun mermer taşları hala durmaktadır. Anadolu’da bilinen en büyük Selçuklu havuzudur. 22 köşeli poligonil bir plana sahiptir. Avlunun kuzey ve güneyinde altı sütun üzerine inşa edilmiş bir revak kısmı bulunmaktadır. Bu revakların gerisinde küçük kapılardan hücrelere girilir. Doğu yönündeki ana eyvanı yıkılmış yerine mevcut taş ve kitabelerle bir duvar örülmüştür. Kuzey ve güneydeki yan eyvanların içi çini tezyinatla süslüdür. 1934-1967 yılları arasında müze olarak kullanılmıştır. Hamidiye, Aksaray Hamidiye, Aksaray ili Merkez ilçesine bağlı beldedir. Aksaray iline 12 km uzaklıkta, Adana yolu üzerinde bulunmakta ve Aksaray Organize Sanayiine 2 km mesafededir. 1999 yılında kasaba olan köy, iki dönem belediye olduktan sonra; 2009 yılında Aksaray merkeze iki mahalle olarak bağlanmıştır. Bu mahalleler Kırımlı ve Bahçesaray'dır. Şumen Osman Nedim Tuna Osman Nedim Tuna (1923-17 Temmuz 2001), Türk dilbilimci. Kabataş Erkek Lisesi 1941 fen bölümü mezunudur. Prof. Dr. Osman Nedim Tuna, ileri sürdüğü delillere dayanarak Türkçenin en az 8.500 yaşında olduğunu hesaplamıştır. Görüşlerine dair bazı eleştiriler gelmiştir. Ancak, Osman Nedim Tuna vardığı görüşleri desteklemek ve tesadüfi olmadığını ispatlamak için Sümerce ile Türkçenin karşılaştırmasında matematiksel yöntemler kullanmıştır. sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ve türkolog Reha Oğuz Türkkan ile ayrı ayrı yaptıkları çalışmalarda benzer sonuçlara ulaşmışlardır. Sümer ve Türk Dillerinin Tarihî İlgisi ve Türk Dilinin Yaşı Meselesi adlı Türkçe (Çağatay Türkçesi) ile Sümerce arasındaki benzerlikleri açıkladığı eseri yaklaşık 20 yıllık çalışmalarının tamamını kapsamaktadır. 1962’de doktora için gittiği Amerika’da, bu konudaki çalışmalarını yoğunlaştırmış ve 1982’de çalışmalarını topladığı "Sümer ve Türk Dillerinin Tarihî İlgisi ve Türk Dilinin Yaşı Meselesi" adlı eserini altı başlık altında toplanmıştır: 1. Giriş; 2. Sümerce Türkçe Ses Denklikleri ‘Kurallar’; 3. Malzemenin Tartışılması, Metod ve Yorum; 4. Sonuç; 5. Son Söz; 6. Bibliyografya ve Kısaltmalar. "Türk Dünyası El Kitabı"'nda Ural-Altay dilleri hakkında bir yazısı vardır. Türk dilinin Altay dillerinden geldiğini ispata giriştiği bu yazısında bunun örneklerle açıklamasını yaparak Türk diliyle ilgili birçok bilgiyi bizlerle paylaşır. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi altında "Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi" bölümünü kurmuş ve Bölüm Başkanlığı, Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcılığı, Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği, İnönü Üniversitesi Senatosu’nda Fakülte Temsilciliği, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yönetim ve Kurul Üyeliği gibi görevlerde bulunmuştur. İnönü Üniversitesi'ndeki konferans salonlarından birine adı verilmiştir. Türk Dil Kurumu tarafından düzenlenen "3. Uluslararası Türk Dili Kurultayı"’nda "Sümer ve Türk Dillerinin Tarihî İlgisi İle Türk Dili’nin Yaşı Meselesi" adlı kitabı için kendisine "Türk Dili’ne Üstün Hizmet Ödülü ve Onurluk" verilmiştir. Dört Oda Dört Oda (Orijinal isim, İngilizce: "Four Rooms"), dört ayrı yönetmenin bir araya gelerek oluşturduğu, 1995 yapımı fars-komedi türünde bir filmdir. Ted (Tim Roth) küçük ve lüks bir otelde servis elemanı olarak işe girer. İşinde henüz ilk gecesi olan yılbaşı başı arifesinde, Ted'in oteldeki birbirinden ilginç müşterilerden henüz haberi yoktur. Hizmet vereceği odaların birinde, cadılardan oluşmuş bir grup, cadı tanrıçasının üzerindeki büyüyü kaldırmak için ayin yaparken, diğerinde bir mafya babası Ted'den çocuklarına bakıcılık yapmasını istemekte, üçüncü odada bir karı kocanın rehine fantezisi ile karşılaşmakta, dördüncü ve son odada ise kendisini ilginç bir iddianın ortasında bulmaktadır. Connie Corleone Constanzia 'Connie' Corleone-Rizzi Mario Puzo'nun Baba kitabındaki hayali karakterlerden biri.Vito Corleone'nin tek kızı. Filmde Connie'yi Francis Ford Coppola'nın kardeşi Talia Shire canlandırmıştır. Adalet Şükürov Adalet Şükürov (Azerbaycan: "Ədalət Şükürov", d. 22 Nisan 1966; Sumgayıt) Azerbaycanlı şarkıcı. Adalet Şükürov, 22 Nisan 1966'da Sumgayıt'da doğdu. İlk ve ortaokulu Sumgayıt'da bitirdikden sonra askere yollandı. Rusya'nın Arhangelsk Oblast'ına bağlı olan “Novaya Zemlya” takımadalarında 3 yıl sualtı teknede askerliğini yaptı. Geri döndükten sonra Sankt-Peterburg Kültür Üniversitesi'ne girdi. Üniversiteyi bitirdikten sonra Sankt-Peterburg'un 5 ci TV kanalında yayınlanan "Adamovo yabloko" programında yönetmen olarak çalıştı. Daha sonra Luga şehrinin Baş Rejisörü olarak çalıştı ve kültür törenleri düzenledi. Sankt-Peterburg'un "Salsa Viva" salsa okulunu bitirdi. Tasarımcılık yapan Adalet Şükürov boş zamanlarında ressamlık da yapıyor. Türkçe, İngilizce, İspanyolca ve Rusça biliyor. Evli. 2 çocuğu var. 1992 yılından şarkı sözleri yazmaya ve bestelemeye başladı. Arada sırada yaptığı şarkılarını söyleyen Adalet Şükürov ilk yıllarında özellikle Azerbaycan'da çok sevildi. 2000-ci yılda Rusya’dan Azerbaycan'a geldi ve müzik dünyasına atılmaya karar verdi. Aynı zamanda Dağıstan'da çok sevildi. O zamandan beri her yıl aralarında Dağıstan Cumhuriyeti'nin Anayasa Günü, "Derbent'in 2000 yılı" gibi bulunan önemli kutlama törenlerine katılıyor. 2015 yılında Dağıstan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ramazan Abdulatipov tarafından özel düzenlenen kutlama töreniyle Adalet Şükürov'a Dağıstan Halk Sanatçısı unvanı verildi. 2002'de "Azizim" isimli ilk albümünü ile müzik dünyasına merhaba dedi. Albümünden olan "Bir yaz ahşamı" ve "Men tek kalanda" gibi şarkılar çok sevildi. "Avara" ve "Men tek kalanda" şarkılarına klip çekilmiştir. 2002'de "22 aprel" isimli ilk single çalışmasını yaptı. Söz, müziği ve aranjesi kendisine ait olan parçaya albüm yaptı. Albümün adını "22 Aprel - Enstrümantal" koydu. Fikri: Valeri Razumovski'ye ait. Albümde Kemanda: Aydın Hüseynov, Gitarda: Aleks Rovz, Saksofonda: Roman Borada ile çalıştı. 2002 yılında "Deme Deme" isimli üçüncü albümünü müzik piyasasına sundu ve albümden olan "Dünya senindir, güzel" isimli parçaya bir klip çekti. Albümdeki parçaların aranjörlüğü Adalet Şükürov'a ve Eldar Memmedov'a ait. Mastering: Cavid Şirinov. Dördüncü albümü olan "Kapı" 2003'de piyasaya çıktı. Aranjör kadrosunda Adalet Şükürov, Eldar Memmedov, Yaşar Bakış bulunmaktadır. Mastering: Cavid Şirinov ve Vaso. Albümün ilk klibi "Pencere (Serenada)" adlı parçasına çekilmiştir. Albümün ikinci klibi ise "Bağlı kapı" isimli şarkıya çekilmiştir. Pencere (Serenada) isimli şarkı o yıllarda en çok dinlenen hit şarkı oldu. Beşinci albüm çalışması "Goca çinar" 2004'te çıktı. Albümde "Göz yaşları" parçasının remixi bulunmaktadır. Bu albümünün de aranjörlüğü Adalet Şükürov'a, Eldar Memmedov'a ve Azer beye ait. Albümden Manana Japaridze ile birlikte söyledikleri şarkı "Göz yaşları remix", "Goca çinar", "Telesdim" gibi hitler çıktı. Albümün ilk klibi "Goca çinar" adlı parçasına çekilmiştir. Albümün ikinci video klibi ise "Göz yaşları" isimli remix şarkıya çekilmiştir. Altıncı albümü "İtirdim" albümü oldu. 2005 yılında satışa sunuldu. Aranjör kadrosunda Vasif Arifoğlu, Anar Veliyev, Cavid Şirinov ve Eldar Memmedov bulunmaktadır. Albümün ilk klibi "Gala" grubu ile beraber seslendirdiği "Sevgi geçti" şarkısına çekildi. Albümden "İtirdim" ve Aygün Beyler ile birlikte okudukları şarkı "Neler geçdi" gibi hitler çıktı. Yedinci albümü "Kiminsen?" 2007'de yayınlandı. Bu albümünde: İntizar Memmedzade (Gitarda), Oleg Naumov ve Cavid Şirinov (Mastering) ve Ceyhun İsmailov (Kemanda) ile çalıştı. Albümün ilk video klibi "Kiminsen?" adlı parçasına çekilmiştir; klip Adalet Şükürov'un konser görüntülerinden oluşmaktadır. Albümün ikinci klibi ise Berlin'de "Bağışla" isimli şarkıya çekilmiştir. Albümde Söz: Ülviye Alovlu, Müzik: Eldar Mansurov'a ait olan Röya'yla beraber seslendirdiği "Ahtarma sevgilim" şarkısı, Söz & Muzik: Mazhar Alanson'a ait olan "Sarı Laleler" şarkısı yer aldı. Aynı yılın Mayıs ayında da içinde ilk aşkından, sevdiyi kız tarafından aldatıldığından, Anne ve Babasından ve oğlundan bahsettiği monologların bulunacağı "Men Adaletem" albümünü de çıkardı. Adalet Şükürov sekizinci albümü olan "Yada Sal Meni Sevgilim" 2008'de satışa sunuldu. Albümden aynı adlı şarkı "Yada Sal Meni Sevgilim", "Qaranquş", "Dedin gedek", "Dostlar" gibi hitler çıktı. Albümün ilk klibi 2008 yılında "Yada Sal Meni, Sevgilim" adlı
şarkıya çekilmiştir. İkinci klibini ise Küba'da "Dedin gedek" şarkısına çekti. Albümün son klibi 2009 yılında "Can Can" adlı şarkıya çekildi. 9. albüm "Bade" 2010'da piyasaya sürüldü. Albümden aynı adlı şarkı "Bade", "Qadan allam", "Telesdim", "Bokal vinom moy polon (Rusça)", "Ay nedi, nedi" gibi hitler çıktı. Adalet Şükürov 2012 tarihinde 14 şarkılık "Duşa bolna" albümünü yayınladı. Albümün adı Rusça. Albümün ilk klibi çıkış şarkısı olan "Duşa bolna" adlı şarkıya çekildi. İkinci klibini "Gala" grubu ile beraber seslendirdiği "Cavanlığım" şarkısına çekti. Albümün son klibi ise 2012 yılında Sri Lanka'da "Seni heç kim sevmeyecek menim tek" adlı şarkıya çekildi. Albümde Söz & Bestesi Barış Manço'ya ait olan "Can Bedenden Çıkmayınca" (albümdeki adı “Unutma ki Dünya Fani”) ve Söz: Nigar Refibeyli'ye, bestesi: Emin Sabitoğlu'ya ait "Ayrılık" şarkıları yer almakta. Albümden "Çetirini götür", "Can Bedenden Çıkmayınca" (albümdeki adı “Unutma ki Dünya Fani”), "Cavanlığım", "Seni heç kim sevmeyecek menim tek", "Duşa bolna", "Senden gözeli yohdur" gibi hitler çıktı. "Senden gözeli yohdur" şarkısı 2012'de en çok dinlenen hit şarkı oldu. Lezginka Çeçenlerce Lovzarg, Kabardeylerce Islamey, Osetlerce Zilga, Azerilerce Qaytağı, İnguşlarca Halhar ve Kafkasya dışında Şeyh Şamil ya da Lezginka olarak anılır. Bütün Kafkasya'da yaygın bir şekilde oynanan; değişik kabilelerce Zilga, Maggalan, Çeçen, İsteme, Şamiley adıyla anılan Lezginka, büyük bir beceri ve ustalık isteyen bir danstır. Lezginka oyununun Azeri, Türkmen, Çeçen, Lezgi, Çerkes, Oset, Karaçay, Balkar, Yahudi, İnguş, Kabardey, Abhaz, Gürcü başta olmak üzere pek çok yerel versiyonu vardır. Ayrıca tek bir halk içinde de bölgelere göre değişebilir. Örneğin Dağıstan bölgesinde de kendi içerisinde Avar, Dargva, Kumik olarak veya Gürcistan'da Kartuli, Megrel, Kazbeguri, Mtiuluri olarak çeşitlenmektedir. Andre Agassi Andre Kirk Agassi (d. 29 Nisan 1970, Las Vegas), İngiliz asıllı bir anne ve İran Ermenisi-Süryani asıllı babadan dünyaya gelen Amerikalı tenis oyuncusu. Tenis tarihinde erken yaşta büyük başarılara ulaşan Wonderkid (harika çocuk) diye tabir edilen isimler arasında yer almaktadır. Erkeklerde dört grand slam turnuvasını da kazanan tenisçilerden biridir. Ekim 2001'den beri Alman tenis efsanesi Steffi Graf'la evlidir. 1986'da adım attığı profesyonel turda ilk turnuvasını bir yıl sonra Itaparica'da kazanan Agassi, 1988'i altı şampiyonluk ve Fransa Açık ile ABD Açık'ta yarı final oynayarak tamamladı. 1990'da iki grand slamde final oynadı, ancak Fransa Açık'ı Andres Gomez'e, Amerika Açık'ı sonradan ezeli rakibi olacak Pete Sampras'a kaybetti. 1992'de ilk büyük zaferini Goran Ivanisevic'i beş setlik finalde devirerek Wimbledon'da yaşadı. 1995'te yükseldiği 11 ATP finalinin 7'sini kazanarak dünya sıralamasının bir numarasına yükseldi. Ertesi yıl 1996 Atlanta Olimpiyatları'nda altın madalya kazandı. 1997'de sakatlıklardan dolayı dünya sıralamasında 141 numaraya kadar düşerken, özel hayatında da çalkantılı bir dönem geçiriyordu. Aktris sevgilisi Brooke Shields'tan ayrılan Agassi, 1999'da tenis tarihinin en önemli geri dönüşlerinden birini gerçekleştirerek iki grand slam turnuvasından birden şampiyon oldu. 2005 yılına kadar Dünya klasmanında ilk 10'dan inmeyen Andre Agassi, bu sezon ilerleyen yaşından dolayı sezonun büyük bölümünde yer almadı. Amerika Açık 2006 sonrasında kariyerine nokta koyacağını açıklamıştır. Agassi, profesyonel kariyerinde çıktığı 90 finalin 60'ını kazanmıştır. Kariyerinde 8 grand slam zaferi bulunan yıldız tenisçinin, Jazz Elle ve Jaden Gill adında iki çocuğu bulunmaktadır. Günümüzde, 2009 sonuna doğru Times tarafından tefrika edilen 'Open' adlı biyografisinde tenis başarıları ve hayatıyla ilgili kesitleri anlatmış, aslında tenis sporunu hiç sevmediğini, babasının zoruyla başladığını ve hayranlarını hüsrana uğratarak bir sporcu olmasına rağmen dünyanın en ağır uyuşturucusunu kullandığını itiraf etmiştir. Blockbuster Blockbuster, dünyanın en büyük VHS kaset, DVD ve oyun kiralama şirketlerinden biridir. Merkezi Teksas, Dallas'taki Renaissance Tower'dadır. David Cook tarafından 1985 yılında kurulmuştur. Blockbuster'ın iflasından sonra Dish Network, Blockbuster'ı satın aldı. Şu an yalnızca Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan 12 mağazası kalmıştır. Yasin Suresi Yasin Suresi (Arapça: سورة يس) Kur'an'ın 36. suresidir. Mekke döneminde indirilmiştir. 83 ayetten oluşur ve adını ilk ayeti olan “Ya-Sin” harflerinden alır. Surede başlıca insanın sorumlulukları, vahiy, Muhammedi yalanlayan Kureyş, Antakya halkına giden elçiler, Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren deliller, şeytan, öldükten sonra dirilme, kıyamet, hesap ve ceza konu edilmektedir. Halk kültüründe ölülerin arkasından Yasin okunur. İslam peygamberi Muhammed bu sure kuranın kalbi dediği için müslümanlar arasında önemli bir yeri vardır. 1-Yasin Suresi 2-Yasin Suresi Türkçe Yasin Suresi Sesli(Farklı Kıraatlar İle) Saffat Suresi Saffat Suresi, Mekke döneminde indirildiğine inanılan 182 Ayetten oluşur. Sure, adını ilk ayette geçen “es-Saffat” kelimesinden almıştır. Saffat, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir. Surede başlıca, gökten haber çalan şeytanların kovulmasından, meleklerden, cinlerden, kıyamet ve ahiretten söz edilir. Nuh, İbrahim, İsmail, İshak, Musa, Harun, İlyas, Lut ve Yunus gibi peygamber kıssalarına yer verilir. Ba'l tapınması da bu surede tartışılan konulardandır. Sad Suresi Sad Suresi (Arapça: سورة ص ), Kur'an-ı Kerim'in 38. suresi. Mekke döneminde indirildiğine inanılmaktadır. 88 ayettir. Sure, adını birinci ayetteki “Sad” harfinden almıştır. Surede başlıca, Allah’ın birliği, paganların inkarları ve sapıklıkları sebebiyle azabı hak etmiş oldukları, Davud, Süleyman, Eyyüb, İbrahim, İshak, İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl Peygamberlerin kıssaları, Davut Peygamber’in hakemliği ve Muhammed'in temel görevi konu edilmektedir. Sad suresi 10. ve 32 ayetlerinin mealleri, aslında Arapçasında hiçbir karışıklığa meydan vermeyecek net ve basit ifadeler yer aldığı halde, meal konusuna keyfi yaklaşımlara örnek olarak verilebilecek türden, birbirleriyle tamamen zıt anlamlara gelen meallerin görülebildiği örneklerdendir. Bu meallerde 10 ayette istifhâm-ı inkârî görmezden gelinmekte, 32 ayette ise Süleyman peygambere yakıştırılamayan bir ifade yer almaktadır. İbrahim Peçevî İbrahim Peçevî veya Peçuylu İbrahim Efendi (d. 1574, Pécs – ö. 1650, Budin), Macaristan doğumlu Osmanlı tarihçisidir. Macarlar tarafından (vakanüvis) adıyla tanınır. Annesi Boşnak ailesi Sokollu'ya (Sokolović) mensup olan ve soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Peçevî 14 yaşında babasını kaybedince, akrabası olan Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmet Paşa'ya bağlanmış ve onun korumasında eserler vermiştir. Pek çok kez Osmanlı-Avusturya savaşlarına katılan Peçevî, Anadolu ve Rumeli'de defderdarlık görevlerinde de bulunmuştur. 1641 yılında devlet görevinden çekilerek tarihini yazmaya başlamıştır. Bu tarih eserinden özellikle 1520-1640 dönemini incelemiştir. Peçevî bu eserinde kullandığı kaynakları gayet açık belirtmiştir ve eserini yazarken daha önce yazılmış pek çok tarih kitabını incelemiştir. Böylece Osmanlı tarihçilerinin arasında ilk defa olarak Avrupalı tarihçilerin eserlerine, özellikle Macarca yazılmış tarih eserlerine kaynak vermiştir. Yazdığı iki ciltlik "Târih-i Peçevî" 17. yüzyıl ve öncesi Osmanlı tarihinin en önemli kaynaklarından biridir. Yapısalcı Marksizm Yapısalcı Marksizm, Marksizmin yapısalcılık felsefesi ışığında yeniden yorumlanması. Kuruluşu ve kuramsal şeklini almasında Louis Althusser öncü isimdir. Nicos Poulantzas ve Ernst Bloch Yapısalcı Marksizmin diğer önemli isimleridir. Althusser, kendi deyişiyle "Marks'ı yeniden okuma"ya girişir. Yapısalcı Marksizm asıl olarak bu yeniden okumanın ürünüdür. Althusser, yapısalcılık konusunda Fransa'daki genel felsefi eğilimden etkilenmiş bir düşünürdür ve Marksizmi bu eğilimle değerlendirilmeye yönelmiştir. Ortodoks Marksizmin temel argümanlarını reddeder Yapısalcı Marksizm. Althusser'in Marks okuması, bilginin niteliğinden ideolojinin tanımına, altyapı-üstyapı kategorilerinin niteliklerinden öznenin kökenlerine kadar temel Marksist kategorilerin anlaşılmasında farklılaşmakta kalmaz, Marksist öğretinin bütünsel olarak anlaşılmasında diğer Marksizmlerden ayrılır. Poulontzas, yapısalcı sınıf analizlerini ve Bloch antropoloji eksenli Yapısalcı Marksizm anlayışlarını geliştirir. Başka bir "Marksist Bütünsellik" anlayışı Georg Lukács'da görülür. Bu anlayış, Yapısalcı Marksizmin tamamen karşıt konumunda sayılır. Althusser'in başlıca hedefi, Ortodoks Marksizm ve özellikle de buna temellik eden Hegelcilik anlayışıdır. Aynı şekilde Hümanizm de Yapısalcı Marksizm anlayışına uygun değildir ve yadsınır. Althusser, Marksizmi, "kuramsal bir anti-hümanizm" olarak tanımlamaktadır. Tarihin ve bilginin "öznesiz ve ereksiz bir süreç" olarak açıklanması, Yapısalcı Marksizmin temel kuramsal ilkesidir. Bunlarla bağlantılı olarak Yapısalcı Marksizmin, "özne" kavramını ve bilinen "özne" teorilerini reddetmektedir denilebilir. Hem bilgi sürecinde hem de tarihsel süreçte "özne" kavramı dışta bırakılır ve bu noktadaki tüm tartışmalar idealizme ait görülür. Yapısalcılığa uygun olarak, Yapısalcı Marksizm, süreçleri ve olguları, onları var eden mevcut "yapı"dan hareketle açıklamaya yönelir. Bilginin, tarihin, toplumun, kültürün açıklamasında yapısalcı dilbilimin kuramsal programını kendine özgü olarak izler. Aşağı Normandiya Aşağı Normandiya (Fransızca: Basse-Normandie []), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın kuzeybatısında, Manş Denizi kıyısındadır. Merkez şehri Caen'dir. Bölge ekonomisi yoğun olarak tarıma dayalıdır. Hayvan yetiştiriciliği, mandıralar, tekstil ve meyve üreticiliği başlıca sanyi dallarıdır. Caen yakınlarında demir madeni bulunmaktadır. Turizmde önemli bir geçim kaynağıdır. İngiltere'deki Cherbourg limanı ile Caen Ouistreham arasında doğrudan feribot bağlantısı bulunmaktadır. Calvados kıyıla
rı 1944 Haziran ayında Normandiya çıkarması'nın yapıldığı sahillerdir. Bölge adını 9. yüzyılda burayı işgal eden Normanlardan almaktadır. Tarihî Normandiya Aşağı Normandiya ve Yukarı Normandiya diye iki bölgeye ayrılmıştır. Yukarı Normandiya Yukarı Normandiya (Fransızca: Haute-Normandie []), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın kuzeybatısında, Manş Denizi kıyısındadır. Merkez şehri Rouen'dir. Bölgeyi iki il (Eure ve Seine-Maritime) paylaşmaktadır. Bölge adını 9. yüzyılda burayı işgal eden Normanlardan almaktadır. Tarihî Normandiya 1956 yılında Aşağı Normandiya ve Yukarı Normandiya diye iki bölgeye ayrılmıştır ve tekrar 2016 ocak ayında yeniden birleşmiştir. 1431 yılında Jeanne d'Arc İngilizler tarafından Rouen şehrinde yakılmıştır. Müze yoğunluğu açısından Fransa'nın birinci bölgesidir. Köroğlu (anlam ayrımı) Köroğlu aşağıdaki anlamlara gelebilir Hotel Ruanda Hotel Ruanda (Orijinal ismiyle: "Hotel Rwanda"), Ruanda Soykırımı'nı konu alan, dram türü bir filmdir. 2004 tarihli filmin yönetmeni Terry George'dur. Kanadalı, İngiliz, İtalyan ve Güney Afrikalı firmaların ortak yapımı olan filmin başrol oyuncusu Don Cheadle'dir. Filmin yönetmeni olan Terry George, A. Kitman Ho ile birlikte filmin yapımcılarındandır. Ruanda'nın başkenti Kigali'deki bazı çekimler dışında filmin büyük bölümü Güney Afrika'da çekilmiştir. Film Ruanda'da 1994 yılında Hutu ve Tutsi etnik grupları arasında çıkan ve büyük sayıda (yaklaşık 800.000) Tutsinin yaşamını kaybetmesiyle sona eren şiddet olayları ve katliamı konu alır ve filmin senaryosu Ruanda Katliamı'ndaki gerçek olaylara dayanmaktadır. Ana karakter Kigali'deki Hôtel des Mille Collines'in müdürü olan Hutu kökenli Paul Rusesabagina'dır. Bir Hutu olan Paul Rusesabagina, Hôtel des Mille Collines'in müdürüdür ve Tutsi bir kadınla evlidir. Katliam başladığında öncelikle kendi ailesini kurtarmaya çalışsa da durumun farkına varınca kendi ailesinin yanı sıra kurtarabildiği tüm Tutsi ve Hutu mültecileri kurtarmaya çalışır. Komşularıyla birlikte ailesini otele götürmesinden sonra birçok Tutsi ve Hutu mülteciyi de otele alır. Otel neredeyse bir mülteci kampına dönerken, daha önceleri kurduğu ilişkilerini kullanarak oteldeki insanları korumaya çalışır ve sonuç olarak 1268 mültecinin hayatını kurtarır. Film oteldeki mülteciler ile birlikte Rusesabagina'nın ailesinin Tutsi isyancılarının hakim olduğu taraftaki bir mülteci kampına kaçması ve buradan Tanzanya'ya doğru hareket etmeleri ile son bulur. Filmdeki bu çerçeve hikâyenin yanı sıra, Ruanda Katliamı'na dair birçok bilgi sunulmaktadır. Ayrıca olaya uluslararası tepkinin çok düşük düzeyde kalması, BM ve Batılı güçlerin katliam karşısındaki tavırları büyük oranda eleştirilir. Üstelik filmde de geçen oteldeki insanlar kendilerini kurtarmak için geldikleri sandığı Fransız ve diğer Avrupa devletlerinden askerlerin sadece Avrupa ülkeleri vatandaşlarını alıp götürmesidir. Mayıs 2011 itibarıyla Internet Movie Database (IMDb – İnternet Film Veritabanı) isimli ünlü sinema sitesinin en iyi 250 film listesinde 8.2/10 puan alarak 120. sırada yer alan birçok olumlu tepki ve eleştiri almıştır. Başlangıçta R olarak etiketlendirilen film daha sonra PG-13 şeklinde yeniden etiketlenmiştir. En iyi aktör, En iyi yardımcı aktris ve En iyi özgün senaryo dallarında Akademi Ödülü'ne (Oscar'a) aday gösterilmiştir. American Film Institute (Amerikan Film Enstitüsü) filmi tüm zamanların en ilham veren 100 filmi içeresinde 90. sıraya koymuştur. Ayrıca film eleştirmenlerinden Richard Roeper filmi tüm zamanların en ilham verici filmlerinden biri olduğu belirtmiş ve filmi 2004 yılının en iyi filmi olarak adlandırmıştır. Köroğlu Köroğlu, Bolu'da yaşamış bir Türk halk ozanıdır. Bolu'nun Dörtdivan ilçesindendir. Bu isimle yazılmış Köroğlu Destanı da vardır. Köroğlu (16. yüzyıl) Halk şairlerimiz içerisinde kavganın, özgürlüğün sembolüdür. Doğum, ölüm tarihleri bilinmeyen, bir eski efsane kahramanı olan Köroğlu'nun adını alan bir şairimizdir. Bu şairin, III. Murat zamanında (1574-1595) Osmanlı ordusuyla İran savaşlarına katıldığı (1578-1584) bilinmektedir. Bolu Beyi'nden babasının intikamını almak üzere dağlara çıkan, yiğitlik ve iyilikseverliği destanlaşan isyancı Köroğlu ile şair Köroğlu halk zihninde kaynaşmış durumdadır. Aslında çok daha eski bir efsanedir. Köroğlu halk şairlerimiz içerisinde kavganın ve özgürlüğün sembolüdür. Şiirlerinde coşkun bir seslenişle yiğitlik, dostluk, aşk, doğa sevgisi çok sâde bir dille anlatılır. Bu şiirler, hikâyeci âşıkların nesirle anlatılan hikâyeleri arasına serpiştirilmiştir. 24'ü bulan bu hikâyeler, Türklük dünyasına yayılan bir Köroğlu destanının doğuşunu hazırlamıştır.Bazı öykücüler kitaplara yazdıklarını filme de aktarmışlardır. Köroğlu aslında eski bir asker ve sonradan dağa çıkan bir Celali eşkiyasıdır. Bu adı (belki de bir mahlas olarak) eski Türk destanlarındaki bir kahramandan almıştır. Asıl adı Ruşen’dir. Köroğlu; yiğit, adaletli, inançla dolu ideal bir insan profilidir. Azerbaycanda çok yaygın olan "Koroğlu Efsanesi" ("Kor", Azeri dilinde kör demektir,) ile büyük oranda benzeşir. Köroğlu destanı Anadolu Türklüğünün yüreğinde yaşayan tutkularla, isteklerin, değerlerle inançların sembolüdür. Bu destana göre Köroğlu'nun asıl adı Ruşen Ali'dir. Babası Yusuf, Bolu Beyi'nin seyisidir. At meraklısı olan Bolu Beyi, seyisi Yusuf'u cins bir at almaya gönderir; fakat Yusuf'un getirdiği tayı beğenmez, adamın gözlerine mil çektirir. Yusuf tayı ve oğlunu alıp memleketten çıkar. Ruşen Ali, babasının tarif ettiği tarzda, tayı karanlık bir ahırda besler. Tay, belli bir zaman sonra kanatlanır, eşsiz bir küheylan olur. Yusuf ile Ruşen Ali, Aras ırmağına gider, orada Bingöl'den inecek olan üç sihirli köpüğü beklerler. Yusuf, köpükleri içince, tekrar görmeye başlayacak, gençleşecek ve Bolu Beyi'nden intikamını alacaktır. Fakat, Ruşen Ali köpükleri kendisi içer, babasına köpüksüz su verir. Yusuf buna bir yandan üzülür, bir yandan da, oğlu intikamını alacak bir yiğit olacağı için sevinir. Bu sihirli üç köpükten biri Köroğlu'na ebedi hayat, biri yiğitlik, biri de şairlik sağlar. Yusuf, oğluna intikamını almasını tavsiye ettikten sonra ölür. Ruşen Ali Kır-At'ı ile birlikte dağa çıkar. Köroğlu diye ün alır, bir derebeyi gibi yaşamaya başlar, her savaşta üstün gelir; bezirganlardan, beylerden, paşalardan aldıklarını yoksullara dağıtır. Delikli demir (tüfek) icat olunup da eski yiğitlik gelenekleri bozulunca, arkadaşlarına dağılmalarını tavsiye eder, "sır olur", Kırklar'a karışır. Bu destan Yaşar Kemal'in "Üç Anadolu Efsanesi" yapıtında günümüz edebiyatına aktarılmıştır. Aşağıdaki tanınmış dizeleri yazmıştır: Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır At kişnemesinden, kalkan sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir Düşman geldi tabur tabur dizildi Alnımıza kara yazı yazıldı Tüfek icat oldu mertlik bozuldu Eğri kılıç kında paslanmalıdır. Köroğlu düşer mi eski şanından Ayırır çoğunu er meydanından Kırat köpüğünden düşman kanından Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır Bir efsaneye göre Köroğlu'nu tek Yenebilen kişi Kiziroğlu Mustafa Bey'dir. Bunun üzerine aşağıdaki türküyü yazar. Bir atı var Ala Paça Peh peh peh Mecal vermez Kırat kaça Hey hey hey Az kaldı ortamdan biçe Ağam kim, Paşam kim, Nigar kim, Hanım kim, Kiziroğlu Mustafa Bey Bir beyin oğlu Zor beyin oğlu "Köroğlu" isimli film, Atif Yılmaz'ın yönettiği Cüneyt Arkın ve Fatma Girik'in başrollüğünü yaptığı "Köroğlu", 1968 yapımı bir tarih ve macera tarzı Türk filmidir. Senaryosunu Ayşe Şasa'nın yazdığı bir kara komedi tarzındadır. Görüntülerini Gani Turanlı'nın çektiği filmin müzikleri Yücel Paşmakçı'ya aittir. Yapım şirketi Uğur Film, yapımcı Memduh Ün'dür. Hutular Hutular, Burundi ve Ruanda'da yaşayan Bantulardan bir halk. Ruanda nüfusunun %84'ü ve Burundi nüfusunun %85'i Hutu kökenlidir. Bununla birlikte, Hutuları tam olarak bir etnik grup görmek pek doğru değildir, zira Hutu ayrımı etnisiteden çok sosyal sınıf ayrımından köken bulmaktadır ve Hutular ile bölgedeki diğer etnik gruplar, özellikle de Tutsiler arasında herhangi bir belirli dilsel, fizikî veya kültürel farklılık yoktur. Tarihi açıdan bu gruplar boy ortalaması ve fiziksel görünüş açısından farklılıklar barındırmış, fakat bugün bu farklılıklar belirsizleşmiştir. Bazı araştırmacılar bu grupların oluşumunda Belçikalı kolonicilerin rolünün de önemli olduğunu belirtmektedir. Hutular Afrika'nın Büyük Göller Bölgesi'ne 2. yüzyıl dolaylarında gelmiş ve Twaların yerini alarak 15. yüzyıla kadar bir dizi küçük krallık ile bölgede hâkim konumda kalmışlardır. Bu dönemde (15. yüzyıl dolayları) ise Tutsilerin Etiyopya tarafından bölgeye geldikleri ve Hutuları yendikleri düşünülmektedir; fakat bu fikirler tartışmalıdır. 1950'lerdeki kolonyal dönemin sonuna kadar Tutsi monarşisi egemenliğini sürdürmüştür; kolonyal dönemde Belçikalı yöneticiler etnik ayrışmayı kendi otoritelerini korumak için kullanmıştır. Kolonyal dönemin sonunda, Tutsi monarşisi kısa sürede yıkılmış ve bölge 1962'de Ruanda ve Burundi olarak ikiye ayrılmıştır. Bununla birlikte Tutsiler Burundi'de dominant taraf olarak kalmışken, Ruanda'da 1994 yılına kadar Hutular daha yetkin taraf olmuşlardır. Bugün sayılarının yaklaşık olarak 5-5,9 milyon dolaylarında olduğu düşünülmektedir. Paul Rusesabagina Paul Rusesabagina (d. 15 Haziran 1954 - ) Ruanda Katliamı sırasında birçok insanın hayatını kurtarması sebebiyle uluslararası ün ve takdir kazanmış Ruandalı. Katliam sırasında Ruanda’nın başkenti Kigali’deki Hôtel des Mille Collines’in müdür yardımcısı olan Rusesabagina, daha önce de yine Kigali’de bulunan Hôtel des Diplomates’in müdürlüğünü yapmıştı. Katliam sırasında, Rusesabagina daha önceden kurduğu ilişkilerini ve etkisini kullanarak 1260’dan fazla Tutsi ve ılımlı Hutu’nun hayatını kurtarmıştır. Hayatının bu bölümü ve Ruanda Katliamı’nı konu alan "Hotel Rwanda" isimli 2004 yapımı film ile dünya çapında daha da tanınan Rusesabagina’nın etnik kökeni Hutu’dur. Rusesabagina bugün karısı, çocukları ve evlat edind
iği yeğenleriyle birlikte Belçika’da yaşamaktadır. Rusesabagina Ruanda’nın orta bölgesinde bulunan Murama-Gitarama’da çiftçi bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. İlk karısı Esther’den üç çocuğu olmuştur. 1981 yılında boşandıktan sonra Nairobi, Kenya’daki Utalii College’de Otel Yönetiminden mezun olmuştur. Öğrenimi İsviçre’ye bir geziyi de içermekteydi ve İsviçre’den döndüğünde Hôtel des Mille Collines tarafından genel müdür yardımcısı olarak işe alınır. Ekim 1984’den Kasım 1992’ye kadar bu işi yaptıktan sonra firmanın Kigali’deki oteli Hôtel des Diplomates’e genel müdür olarak tayin edilerek, terfi etmiştir. Şu anda hâlâ evli olduğu karısı Tatiana ile 1987’de karşılaşmıştır. Tatiana Katolik bir Tutsi’dir ve bir hemşire olarak çalıştığı yerde bu sebeple ayrımcılığa maruz kalmaktadır, gerek onun bu güç durumunu rahatlatmak gerekse de ona daha yakından tanıyabilmek arzusuyla Paul onun daha yakına tayin edilmesini sağlamıştır. Evlendikten sonra olan kız çocuklar birkaç günlükken ölmüştür, daha sonra Tresor isimli bir oğulları olmuştur. 6 Nisan 1994’de Ruanda Katliamı başladı ve binlerce Tutsi Hutu Interahamwe milisleri tarafından öldürülmeye başlandı. Rusesabagina gerek bir Hutu olduğundan gerekse daha önceden kurmuş olduğu etkili ilişkileri sebebiyle güvende olsa da karısı bir Tutsi olduğundan ve çocukları da 'melez' kabul edildiğinden ailesiyle birlikte katliamdan kaçması mümkün gözükmüyordu. Ailesini çalıştığı otele güvende olmaları için yerleştirdikten sonra, diğer yöneticiler ayrılırken Sabena’ya telefon ederek yetki istemiş ve isteği kabul edilmiştir. Bu noktadan sonra yetkisini ve sahip olduğu etkiyi otele sığınan mültecileri ve ailesini korumak için kullanmıştır. Birçok zorlu günün ardından oteldeki mültecilerle birlikte Rusesabagina ve ailesi Tanzanya’ya kaçabilmeyi başarmışlardır. 2 yıl Ruanda’da ikâmet ettikten sonra aldığı ölüm tehditleri sebebiyle Belçika’ya iltica talebinde bulunmuş, olumlu yanıt üzerine 1996 yılında Brüksel’e taşınmıştır. Paul Rusesabagina 9 Kasım 2005 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush tarafından "U.S. Presidential Medal of Freedom" (A.B.D. Başkanlığı Özgürlük Madalyası) ile ödüllendirilmiştir. Ayrıca Tom Zoellner tarafından kaleme alınmış "An Ordinary Man" (“Sıradan Bir Adam”, ISBN 0-670-03752-4) isimli bir otobiyografisi 2006 yılında yayımlanmıştır. Alihan Samedov Alihan Samedov (Azerice: Əlixan Səmədov, 27 Nisan 1964, Sumgayıt), Azerbaycan asıllı Türk balaban virtüözü. Alihan Samedov, 27 Nisan 1964 yılında Sumgayıt'ta müzisyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Samed Vurgun Müzik Okulu'nda obua, Neriman Nerimanov Kültür Evi'nde de garmon eğitimi aldı (1979 -1982). Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi'nde okuyup (1986-1990) eğitimini tamamladı. Nefesli çalgıları (balaban, klarnet, gaboy, tütek, zurna, saksafon) ve halk çalgılarını (nağara, goşa nağara, tef, garmon) büyük bir ustalıkla çalabiliyor. 1993 yılında müzik sanatını daha da geliştirmek amacıyla Türkiye'ye göçen Samedov, balabanı ile kısa sürede büyük dinleyici kitlesi kazandı. "Balaban Metodu" kitabının yazarı Alihan Samedov çeşitli ödüllere layık görüldü. Rusça'yı iyi bilen Samedov ayrıca satranç ustasıdır ve Erenköy İlköğretim Okulu'nda satranç öğretmenliği yapmıştır. Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde müzik direktörlüğü, Eyüboğlu Eğitim Kurumu'nda halk dansları müzik direktörlüğü, İstanbul Kafkas Dance Company'de müzik direktörlüğü ve Samanyolu TV Azerbaycan musuki sorumluluğu görevlerini üstlenmiştir. Bozkır, Ortaköy Bozkır, Ortaköy, Aksaray ilçesine bağlı bir kasabadır. Fazla ağaçlık olmayan bitki örtüsü, bozkır olan düzlük bir arazi üzerinde kurulmuştur. 1999'da kasaba olmuştur. Kasaba halkının geçim kaynağı genelde tarım ve hayvancılıktır. AzTV AzTV Azerbaycan'ın ilk televizyon ve radyo kanalıdır. Radyo yayınlarına 1926, televizyon yayınlarına ise 1955'te başladı. 2007 yılında EBU üyesi olup Eurovision'a katılmak istemişse de Avrupa Yayın Birliği'nin Ocak 2007'de aldığı bir karara göre üyelik başvurusu "devletten yeteri kadar bağımsız olmadığı" gerekçesiyle reddedildi.Şu anda Uefa Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligi yayınları da yapmaktadır. Türksat uydusundaki yayını kesilmiştir. Yayın Azerspace-1 uydusundan devam etmektedir. Alan Sokal Alan David Sokal (doğum yılı 1955), New York Üniversitesi matematik bölümünde profesör. Doktorasını 1981 yılında Princeton Üniversitesi'nden aldı. Politik olarak sol görüşlü olan Sokal, Nikaragua'daki solcu Sandinist yönetimi sırasında Nikaragua Ulusal Üniversitesi'nde matematik öğretmenliği yaptı. Fizik alanındaki araştırmaları istatistiksel mekanik, kuantum alanı teorisi, matematiksel fizik ve sayısal fizik alanlarında yoğunlaşmaktadır. Özellikle 1996'daki Sokal Vakası olarak adlandırılan olayla yaygın olarak tanınan bir isim haline geldi. Postmodern Kültürel Araştırmalar alanının prestijli bir yayını olan Social Text dergisine ""Transgressing the Boundaries: Towards a Transformative Hermeneutics of Quantum Gravity"" "("Aşılan Sınırlar: Kuantum Kütleçekiminin Dönüşümsel Bir Betimlemesine Doğru"") başlıklı postmodern jargonu ve düşünceleri bolca kullanan ve önde gelen postmodern düşünürlere bolca gönderme yapan ama aslında tamamen anlamsız ve bilimsel bakımdan uydurma temeller üzerine kurulu bir makale yolladı. Dergi makalenin sahteliğinden hiç şüphelenmeksizin olduğu gibi yayınladı. Makaleyle ilgili çeşitli postmodern yayınlarda övgüler yer aldı. Sokal kısa bir süre sonra Lingua Franca dergisinde makalenin içeriğini ortaya koydu ve böylece "Bilim Savaşları" olarak da adlandırılan bir tartışmayı başlattı. Tartışma Paul R. Gross ve Norman Levitt'in Anglo-Amerikan sosyal bilimler alanındaki akademik yayınlarda giderek daha fazla yer almaya başladığını iddia ettikleri hurafeci görüşleri ele aldıkları kitapları Yüksek Batılinançla boyutlanarak arttı. 1998 yılında Sokal, Belçikalı teorik fizikçi ve ilerici yazar Jean Bricmont'la birlikte "Son Moda Saçmalar: Postmodern Entelektüellerin Bilimi Kötüye Kullanmaları" başlıklı bir kitapta, "Sokal Vakası" olayını planlarken neyi amaçladığını Jacques Lacan, Julia Kristeva, Jacque Derrida, Jean Baudrillard, Gilles Deleuze, Luce İrigaray, Bruno Latour gibi önde gelen postmodern yazarların düşüncelerinin etkileyiciliğini arttırmak için doğa bilimlerin alanından yaptıklarını yüzeysel ve anlamsız alıntıların niteliğini ortaya koyan notlarını bir araya getirerek yayınladılar. Tanecikli yapı Tanecikli yapı, bütün maddelerin kendilerinin özelliklerini tasıyan oldukça küçük birimlerden (taneciklerden) meydana gelmesidir. Örnek olarak, su için molekül, helyum gazı için atom, ışık için foton verilebilir. Baba (albüm) Film ile aynı ismi taşıyan albüm, Columbia Records tarafından 1972 yılında çıkarıldı. Müziklerin besteleri Nino Rota'ya ait. Baba Bölüm II (albüm) Film ile aynı ismi taşıyan albüm 1974 yılında Music Corporation of America tarafından çıkarıldı. Lağım çukuru Lağım çukuru ya da foseptik, lağım şebekesinin bulunmadığı yerlerde sağlık koşullarına uygun olarak yer altında inşa edilmiş özel pis su depolarına verilen isimdir. Bu depolar dolduğu zaman vidanjör denilen pompalarla lağım (atık) çekilir ve uygun bir yere taşınıp dökülür. Foseptik çukurlar genelde nüfusu az olan kırsaldaki mezra ve köylerde görülür. Ayrıca yazlık bölgelerde denizin kirlenmemesi amacıyla foseptik sistemi kullanılmaktadır. Kasaba, ilçe ve şehirlerde foseptik çukurların yerini kanalizasyon şebekesi alır. Kanalizasyon şebekesi, foseptik çukurlara oranla çok daha sağlıklıdır. Antropozofi Avusturyalı filozof Rudolf Steiner (1861-1925) tarafından kurulan ve "ezoterik bilim" olarak da anılan antropozofi, fizik ötesi fenomenleri, doğa bilimlerinin fizikî dünyayı araştırdığı ve tanımladığı kesinlik ve açıklıkta araştırmayı ve tanımlamayı hedefleyen bir fikir akımıdır. Terimin kökleri Yunanca "anthrōpos" (insan) ve "sophia" (hikmet) sözcükleridir. Steiner, yaklaşımını "bilimsel yöntemler kullanılarak yapılan ezoterik gözlemler" olarak tanımladı. Antropozofların düşüncesine göre, içinde bu eğitim-hazırlanma sürecinin gerçekleştirleceği mekânı mimarlık yaratacağı için, ak büyünün bir aracı olmalıdır. Söz konusu düşünsel temellendirme, 1910'lar ve 1920'lerde bir antropozofik mimarlığın doğuşuna sebep oldu. Antropozofik mimarlığın en belirgin örneği, Basel yakınlarındaki Dornach'ta bulunan "Goettheanum" adlı yapıdır. İddialarının farklılığına karşın, ekspresyonist mimarlığa bir benzer. Dubar Dubar ("Mugil cephalus"), Mugilidae familyasından bütün tropik ve ılıman denizlerde yaygın olan bir kefal türü. Ortalama 30-50, en çok 75 cm boyda olabilir. Kafası yassı, vücudu dolgundur ve iki adet üçgen şekilli sırt yüzgeçleri vardır. Sırtı koyu gri ile yeşilimsi bir renk arası değişir. Karın kısmı gümüş beyazıdır. Bütün kefaller gibi ürkek ve çevik bir balıktır. Açık denizle sahiller arasında gidip gelir. Bazen beslenmek için sürüler halinde acı sulara, lagünlere, hatta kilometrelerce nehirlerin içine girerler. Deniz dibi bitkileri ve yumuşakçalarla beslenir. Yaz aylarında üreyip 150 bin - 1 milyon yumurta verir. Beyaz etinin lezzeti ve mumlanarak pazarlanan "havyar" yumurtasıyla ekonomik değeri çok yüksektir. Kari'a Suresi Kari'a Suresi (Arapça: سورة القارعة ) Kur'an-ı Kerim'in 101. suresi. Mekke'de, Kureyş Suresi'nden sonra indirildiğine inanılan Kur'an Suresi 11 ayettir. Sure, ismini ilk ayetinde geçen ve kıyamet günü anlamında kullanılmış olan "el-Kari'a" kelimesinden alır. Surede kıyamet günü ve ahiret hayatı konularından bahsedilmiştir. Malta palamudu Malta palamudu ("Naucrates ductor"), Carangidae familyasına ait, sıcak ve ılıman denizlerin açıklarında yaşayan bir balık türü. Bazen gemilerin altında, genelde köpek balıklarına ve vatozlara eşlik ederek yüzen, çevik hareketli bir balıktır. Takip ettiği büyük balıkların cildinde bulunan parazitlerden ve onların yemek yerken etrafa sıçrattıkları parçalardan beslenir, ama bunun yanında yosunlar, deniz kurtları ve kabuklular ile de
beslenir. Küçük malta palamutları hatta köpekbalıklarının ağızlarına girip onların dişlerinin arasına sıkışmış kalıntılarını yerler. Ortalama 40 cm. boyda olur. Sonbaharla kış ayları arasında üreme yapar. Etinin gıda değeri yoktur. Eski yunan denizcileri, gemilerine malta palamutları eşlik etmeye başladıkları zaman karaya yaklaştıklarına ve bu balıkların onlara limana varmaları için kılavuzluk ettiklerine inanırlarmış, ve bu yüzden onlara "pilot balıkları" derlermiş. Limousin (bölge) Limousin [] (Oksitanca: "Lemosin"), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın ortasında bulunur. Merkez şehri Limoges'dur. Fransa'nın Avrupa'daki bölgeleri içinde en az nüfusa sahip olan bölgedir. Bölgede bulunan Creuse ili Fransa'nın en yaşlı nüfusuna sahiptir. Corrèze ili de Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın ilidir. Politik açıdan bakıldığında bu bölge solun kalesi olarak görülmektedir. Fransa'nın başlıca beş sendika birliğinden biri olan CGT "(Confédération Générale du Travail - Emek Genel Konfederasyonu)" 1895 yılında Limoges şehrinde kurulmuştur. Brilliant Dadaşova Brilliant Dadaşova (d. 15 Eylül 1965, Bakü), Azeri pop müzik sanatçısıdır. Brilliant Süleyman kızı Dadaşova beş çocuklu bir ailede doğdu. Garmon sanatçısı olan annesini trafik kazasında kaybetmiştir. Kendisinin yanı sıra ablaları da müzikle profesyonelce ilgilenmektedirler. Brilliant Dadaşova evli ve bir çocuk annesidir. Dadaşova ilk olarak 1985'de, Moskova'da Uluslararası Gençlik Festivali'nde sahneye çıktı. İki yıl sonra, Sovyetler Birliği cumhuriyetlerini kapsayan Pop Müzik Yarışmasını kazandı. 1990'da, Azerbaycan Ulusal Kültür ve Sanat Enstitüsü'nden mezun olup ülkenin en başarılı kadın sanatçıları arasında yerini aldı. Uluslararası üne sahip sayılı Azeri sanatçılardan olup, ABD, Almanya, Avusturya, İngiltere, İsveç, Kanada, Rusya ve Türkiye'de konser vermiştir. 1995'de "Züleyha" adlı parçası Rusya'da en çok dinlenen 10 parça arasına girmeyi başardı.. 1999'da, Bakü belediye meclisine seçildi. 2001'den 2006'ya Azerbaycan Space TV kanalında, "Gözəllik dünyanı xilas edəcək" (Dünyayı güzellik kurtaracak) adlı kendi söyleşi yayını sundu. Eylül 2006 dan beri Brilliant Dadaşova "Akademiya" adlı, yetenekli gençleri sahne hayatına hazırlamayı hedefleyen, yayın ile yakından ilgilenmekte. Lorraine Lorraine [] ("Loren", Almanca: "Lothringen"), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın kuzeydoğusundadır. Başlıca şehirlerinden Metz idarî merkez, Nancy tarihî merkezdir. Fransa'nın bölgeleri içinde üç ülkeye birden sınırı olan tek bölgedir: Belçika, Lüksemburg ve Almanya. Aynı zamanda Lancashire-İngiltere'den Toscane-İtalya'ya kadar uzanan ve Ren Nehri'ni izleyen ""Mavi Muz""un ortasında yer alır. I. Dünya Savaşı'nın en uzun ve en zorlu çarpışmalarından birisi 1916'da Verdun yöresinde gerçekleşmiştir : Verdun Savaşı. O zamanlar tamamen yokedilen birçok köy hiçbir zaman tekrar yerleşime açılmadı. Bu bölgeye "kırmızı bölge" denmektedir. I. Dünya Savaşı'ndan sonra bölgeye savunma amaçlı olarak Majino hattı (Fransızca:"Ligne Magino") yapılmış olsa da 1940 yılında ilhak edilen bölge ancak 1944 yılında General Patton tarafından kurtarılmıştır. Lorraine haçı II. Dünya Savaşı sırasında Londra'da General de Gaulle tarafından kurulan direniş hareketi Özgür Fransa'nın sembolü olmuştur. Bölgeden birçok tanınmış kişi çıkmıştır, bunların arasında şair Paul Verlaine'i, Jeanne d'Arc'ı, şarkıcı Patricia Kaas'ı, politikacılar Jules Ferry ile Raymond Poincaré'yi ve futbolcu Michel Platini'yi sayabiliriz. Şerif Mardin Şerif Mardin (d. 1927, İstanbul - ö. 6 Eylül 2017, İstanbul), Türk sosyolog ve siyaset bilimcisi. 1927 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi’nde başladığı orta öğrenimini Amerika Birleşik Devletleri'nde tamamladı. Kökleri İslam Peygamberi Muhammed'in torunu Hüseyin'e kadar gittiği iddia edilen Mardinizade ailesine mensuptur ve baba tarafından Betül Mardin ve Arif Mardin'in kuzenidir. Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü mezuniyetinin ardından lisansüstü eğitimini Johns Hopkins Üniversitesi'nde yaptı. Doktorasını Stanford Üniversitesi'nde Hoover Institute'de “The young Ottoman movement: a study in the evolution of Turkish political thought in the nineteenth century” başlıklı tezle savundu. Aynı tezin genişletilmiş halini 1962 yılında Princeton Üniversitesi Press'ten "The Genesis of The Young Ottoman Thought" adıyla bastırdı. Bu konu üzerindeki çalışmalarını 1964 yılında çıkan diğer eseri "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri: 1895-1908" (Türkiye İş Bankası Yayınları) ile taçlandırdı. Bu iki çalışma sonraki çalışma alanını tayin etti ve Türk Modernleşmesi problematiğini genişletecek ayrıntılı makale çalışmaları ile devam etti. 1954-1966 yılları arasında dönemin önemli dergisi olan Forum'da yazarlık yaptı. Ankara Üniversitesi'nde 13 yıl hocalık yaptıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi'nin kurucu Dekanlığını ve Sosyoloji Bölümü Başkanlığı yaptı (1973). Daha sonra yaklaşık 13 sene Washington'daki American University'de İslam Araştırmaları Merkezi Başkanlığını yürüttü. Sonra Türkiye'ye Sabancı Üniversitesi'ne Tanzimat Dönemi Türk Düşüncesi hakkındaki çalışmalarını geliştirecek bir programın başına döndü. 2011 yılında Emeritus statüsü verilmiştir. Sonrasında İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümüne katılmıştır. Vefatına kadar burada derslerine devam etmiştir. İnsan, tarih, sosyoloji, popüler kültür konularında her Pazar yayınlanan "Gerçek Orada Bir Yerde" adlı sohbet programında, Oğuz Haksever’in yönetiminde Gündüz Vassaf ve Murat Belge ile birlikte yer aldı. 1993 yılında ODTÜ Prof. Dr. Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı Yılın Bilim Adamı Ödülünü (Prof. Dr. Tekin Dereli ile birlikte)aldı. 1967–1970 yıllarında Türkiye Sosyal Bilimler Derneği (TSBD) kurucu başkanlığı yaptı..Yine 1994 yılında Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) kurucu üyesi olarak geçici bir dönem siyasete girdi. Stanford Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi ve İstanbul Şehir Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmıştır. Şerif Mardin, 2007 yılında Vatan Gazetesi'nden Ruşen Çakır'la yaptığı bir röportajda 'mahalle baskısı' kavramını ortaya attı. Bu kavramla, muhafazakarlaşan bir toplum içerisinde, bu muhafazkarlaşmanın baskın hale gelmesi durumunda "dini" bir hayat tarzını benimsemeyenlerin kendilerini dışlanmış hissedeceklerini ve baskın hale gelen muhafazakarların değerlerinin ağirlık kazanabileceğini anlatmaya çalıştı. Şerif Mardin, 6 Eylül 2017 tarihinde İstanbul'da 90 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi Yeniköy Camii'nde kılınan namazın ardından Kilyos Mezarlığında defnedildi. V for Vendetta (film) V for Vendetta, 2005 yılı ABD - Almanya ortak yapımı olup 2006'da gösterime giren film. Wachowski kardeşlerin sinemaya uyarlayıp yapımcılığını üstlendiği filmi, daha önce Matrix üçlemesinde yardımcı yönetmenlik yapan James McTeigue yönetti. V for Vendetta, Alan Moore'un yazıp David Lloyd'un çizdiği DC in yayınladığı aynı isimli çizgi romandan beyaz perdeye uyarlandı. Filmin başrollerini Hugo Weaving (V) ve Natalie Portman (Evey Hammond) paylaşır. Hikâye; geleceğin İngiltere'sinde (2020) geçmektedir. Diktatör bir rejime bireysel bir başkaldırının nasıl toplumsal hale geldiğini gösterir. Ağustos 2006 itibarıyla "V for Vendetta" ABD'de 70,511,035 $ gişe yapmış; uluslararası olarak 60,900,000 $ hasılat ile toplam kazancı 131,411,035 $'a ulaşmıştır. Film ABD'de gösterime girdiği gün 8,742,504 $, ilk hafta 25,642,340 $ gelir elde etmiştir. Geleceğin İngiltere'sinde geçen filmde terör olaylarında büyük kayıplar verdikten sonra kurtuluşu baskıcı bir yönetimde bulan İngiliz halkının uyanış öyküsü anlatılmaktadır. Film, V'nin (Hugo Weaving) Evey'i (Natalie Portman) kurtarması ile açılır. Vi; Hatırla, 5 kasım gecesini hatırlaBarutu, ihaneti ve komployuHiçbir neden bilmiyorum ki gerektirsinBarut komplosunun unutulmasınıV "Remember, remember, the fifth of november!" ("Hatırla, 5 Kasımı hatırla!") sloganı ve gerçekleştirdiği eylemler yönetimi ve halkı hareketlendirir. (5 Kasım 1605; Guy Fawkes'un İngiliz Parlamento Sarayını havaya uçurma girişiminin tarihidir.) Sadece kapalı devre TV yayını yapılan İngiltere'de yayıncı kuruluşu basar ve bir sonraki sene 5 Kasım'da her şeyin değişeceğini ve onun gibi düşünen herkesin sonraki sene 5 Kasım'da Parlamento Binası'nın önünde toplanmasını ister. Filmde bir yandan bir sene içinde halkın uyanışına, yönetimin gerildikçe baskıyı arttırmasına, özgürlük için gerekli temellerin atılmasına, dedektif Finch'in (Stephen Rea) V'nin ve despot rejimin sırlarını araştırmasına, diktatörlüğün doğuşu ve gelişmesine tanık olurken; diğer yandan Evey'in V'yi ve kendini tanıması, yönetimin kişisel yaşama saldırısı, özgürlüklerin korkulara kurban edilmesi anlatılmaktadır. Filmin sonunda halk değişime hazırdır, diktatörü devirmek ve parlamentonun havaya uçmasını izlemek için suratlarındaki Fawkes maskelerine rağmen (ki o maskeleri tüm İngiliz halkına V yollamıştır), 4 Kasım geceyarısı parlamentoya doğru önlerindeki askerlerden oluşmuş barikatı aşarak yürürler.Aynı anda V intikamını diktatörden, Adam Sutler'den (John Hurt) alır; ölümcül yaralarla Evey'e döner birbirlerine aşklarını ilan ederler. V, Evey'in kollarında ölür. Dedektif Finch, patlayıcı dolu metro vagonuna konmuş V'nin cenazesine ve vagonları harekete geçirmek üzere olan Evey'e ulaşır.Silahını doğrultur ama Evey'in sözlerinden etkilenir ve silahını indirir. Film parlamento binasının havaya uçurulması ile sona erer.Filmde Londradaki iki anıt bina havaya uçurulur; filmin başında Londra Ağır Ceza Mahkemesi ve sonunda Westminister Sarayı, Çaykovski'nin 1812 Uvertürü eşliğinde yerle bir olur. Film boyunca V maskesini sadece bir kez, ağlamak için çıkarır, bu sahnede de yüzü değil maske görünmüştür. Bu sahnede sürekli gülümseyen maske altında acı çeken ve ağlayan devrimci ve aşık karakter yattığı ironisi çok güzel vurgulanmıştır. Filmde V'nin yüzü hiç görülmez. ""Bu maskenin altındaki et ve kemiklerden oluşan yüz, benim benliğime ait
değil.""Bu maskenin altında etten fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var ve fikirler kurşun geçirmez!"V" Filmin 11 Kasım 2005'te gösterime girmesi planlanmış; ancak galası 17 Mart 2006'da yapılabilmiştir. 4 Mart 2005'te filmin yapımının başlangıcının duyurulduğu basın toplantısında yapımcı Joel Silver, (orijinal çizgi romanın yazarı) Alan Moore'un "Larry (Washowski)'nin söyleyecekleri heyecanla beklediğini ve Larry'nin senaryoyu Alan Moore'a yolladığını" açıkladı. Önceki demeçlerinde de filmle ilgilenmediğini söyleyen Moore bunu yalanladı ve isminin afişlerden, film içeriğinden çıkarılmasını istedi. Fimdeki parlamento binası yıkımı çekimleri için Whitehall (Trafalgar ile Parlamento Meydanları arasında uzanan bulvar) dört gece boyunca özel izinle kapatıldı. Rol ismi - Oyuncu - Seslendirme V for Vendetta film müziği albümü 21 Mart 2006'da Astralwerks Records tarafından yayımlanmıştır. Albümde filmde yer alan üç solist yer alır: "Cry Me a River" şarkısıyla Julie London, The Velvet Underground şarkısı olan "I Found a Reason" cover'ı ile Cat Power ve "Bird Girl" ile Antony and the Johnsons. Filmde V'nin söylediği üzere bu şarkılar V'nin Wurlitzer müzik kutusunda "Sakıncalı Malzemeler Bakanlığı" () tarafından kara listeye alınan 872 şarkı içerisindedir. Çaykovski'nin 1812 Üvertür'ü ile açılan film müziği albümü "Knives and Bullets (and Cannons too)" ile sona erer. Üvertür'ün sonu film içerisinde, başındaki ve sonundaki önemli anlarda çalar. Filmin kapanış jeneriğinde çalan üç parça albümde yer almaz. İlk parça The Rolling Stones'dan "Street Fighting Man"'dir. Ethan Stoller'ın "BKAB" ikinci parçadır. Filmin devrimci havasıyla uyumlu olarak siyahi milliyetçi lider Malcolm X'in "On Black Power"'ından bölümler ve feminist yazar Gloria Steinem'ın "Address to the Women of America" eserinden de bölümler şarkıya eklenmiştir. Son şarkı ise Spiritualized'dan "Out of Sight" olur. Film birçok eleştirmenlce tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösterilmiştir. Ama çizgiromanın hayranlarının birçoğu filmde değiştirilen ve çıkarılan kısımların, verilmek istenen mesajı bozduğunu öne sürerler. (Çizgiromanda faşizme karşı anarşizm çatışması vurgulanırken, filmde faşizme karşı alternatif öne sürülmemiştir.) Film gösterime girdiği ilk hafta itibarı ile Güney Kore, Tayvan, İsveç, Singapur ve Filipinler'de bir numaraya yükselirken, konunun geçtiği yer ve çekildiği mekân olan İngiltere'de bir numaraya ulaşamamıştır. V for Vendetta, (homofobi dahil) eşcinsellik, , totaliterlik, İslamofobi ve terörizm konularını ele almaktadır. Tartışmalı hikâyesi ve temaları, kimi eleştirilerinin hedefi olurken, kimilerinin ise övgülerini toplamıştır. Örneğin, New York Metrosu Anarşistler İttifakı, 17 Nisan 2006 tarihinde DC Comics ve Time Warner'a karşı şiddet ve özel efektler lehine hikâyenin orijinal mesajını sulandırmakla suçlayan bir protesto gösterisi düzenledi. Anarşist bir bilim adamı ve Yale Üniversitesi'nde profesörlük yapmış olan gibi filmi olumsuz karşılamayanlar da oldu: Graeber, "Ben anarşi mesajının Hollywood'a rağmen verilebildiğini düşünüyorum." demiştir. Bununla birlikte, Graeber şunu da ekler: "Anarşi, topluluklar yaratmak ve demokratik kararlar almaktır; Hollywood'un yorumunda eksik olan buydu." Film eleştirmeni Richard Roeper, televizyon şovu Ebert ve Roeper'teki sağcı Hıristiyan eleştirilerini reddeder ve V'in "terörist" etiketinin aslında Hitler gibi bir diktatör tarafından filmde kullanıldığını söyler. LGBT yorumcular, filmin eşcinselleri olumlu biçimde onaylaması nedeniyle, filmi genel olarak övdüler. AfterEllen.com sitesinden Sarah Warn, V for Vendatta'yı gelmiş geçmiş en gay yanlısı film olarak nitelendirdi. Valerie karakterinin merkezi rolünü, iyi yazılmış olduğu için değil, bir Hollywood filminde hiç beklenmedik olduğu için övdü. Filmin resmi fragmanını yönetmen Nikolai Kurbatov yapmıştır. Berkeley DB Berkeley DB, yüksek performanslı, gömülü bir veritabanı kütüphanesidir. 1990'lı yılların başlarında 4.4BSD geliştiriliyorken Unix'teki ndbm aracının yerini almak üzere geliştirilmiştir ve 1992'de Berkeley DB 1.85 sürümü olarak 4.4BSD dağıtımına dahil edilmiştir. C, C++, Java, Perl, Python, Tcl, Smalltalk ve diğer programlama diliyle kullanılabilmektedir. Veritabanı, sıralı anahtarları/verileri tutar ve bir anahtar için birden fazla veriyi destekler. Berkeley DB, aynı anda çalışan binlerce iş parçacığının (thread) 256 terabayt büyüklüğünde bir veritabanına erişebilmesini mümkün kılar. UNIX türevleri, Windows ve gerçek zamanlı işletim sistemlerini de kapsayan pek çok işletim sisteminde çalışabilir. 2006 itibarıyla Yahoo!, Google, Microsoft ve Cisco gibi şirketler Berkeley DB'yi ürünlerinde kullanıyordu. Berkeley DB 2006'da Oracle tarafından satın alınmıştır. Midi-Pyrénées Midi-Pyrénées [] (Oksitanca: "Miègjorn-Pirenèus"; Gaskonca: "Mieidia-Pirenèus"), Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın güneybatısında bulunan bu bölge Fransa'nın Avrupa'daki bölgeleri arasında en geniş olanıdır. Yüzölçümü Hollanda ya da Danimarka'dan büyüktür. Merkez şehri Toulouse'dur. Bu bölge dünyada üç önemli yerel ürünü ile tanınır: Airbus uçakları, Rokfor peyniri ve Katoliklerin hac merkezlerinden biri olan ve sakatlara şifa verdiğine inanılan Lourdes. Çok geniş olan bu bölgenin tarihî ya da coğrafî bir birliği yoktur. Adı tamamen coğrafî anlamda verilmiştir. Paris'in güneyinde olduğu için ""Midi"" ve güneyindeki Pirene Dağları nedeniyle de ""Pyrénées"". Katharlar, 11. yüzyılda bu bölgede ortaya çıkmıştır. Gece Yolcuları Gece Yolcuları, 1993 senesinde Edis İlhan (vokal - perküsyon), Uğur Arslantürkoğlu (gitar - geri vokal) tarafından kurulan bir pop-rock grubudur. 1995 yılında profesyonel müziğe başlayan, ilk üretimlerini ve konserlerini yapan grup, 10. Geleneksel İstanbul FM Altın Ödüllerinde En İyi Grup ödülünü almıştır. 1999 yılında, Bülent E. Albayrak (davul), Yasin Arslantürkoğlu (basgitar) ve Murat Arslantürkoğlu (gitar)'ın katılımıyla albüm sürecine girdi. Yaptıkları müziği "melodik pop–rock" olarak nitelendiren Gece Yolcuları,birçok festivale katılalarak kendi seyirci kitlesini oluşturdu. 2004 senesinde kendileri ile aynı ismi taşıyan ilk albümleri "Gece Yolcuları" EMI/Türkiye etiketi ile yayınladı. Albümdeki “Unut Beni” adlı parçaya çekilen video kliple müzikseverlerden oldukça beğeni toplayan beşli, albümden ayrıca “Yaban Gülü” ve “Ölüm de Var” adlı parçalara da birer video klip çekti. 2005 senesinde TMC ile anlaşan Gece Yolcuları, Cem Özkan prodüktörlüğünde “Gece Yolcuları 2” adlı 2. albümünü 2006 yılında sevenlerine ulaştırdı. Albümden ilk video klibi “Nerdesin” adlı parçaya çeken grup, ikinci klibi 1975 tarihli Semiha Yankı parçası “Seninle Bir Dakika”ya çekildi. Albümden üçüncü klip “Hüzün” parçasına çekilirken, grup bu kliplerle televizyon ekranlarında bolca yer aldı. 1993 yılından bu yana birlikte başarılı albüm çalışmalarına, konserlere imza atan Gece Yolcuları, albümleri dışında dizi müzikleri, yönetmen Ömer Faruk Sorak'ın "Sınav" filmi için "Babeyli" adında özgün bir soundtrack, Fenerbahçe Spor Kulübü 100. yılı ve Trabzonspor 40. yılı için yine özgün bir marş bestelemiş; Türkiye'de düzenlenen 2007 Karadeniz Oyunları açılış seremonisi müziği ve "Sağlıklı bir gelecek, sevginizle gelecek" adı altında düzenlenen uyuşturucu karşıtı ulusal kampanya için ,kampanya müziği vs.işlerle de müziğin olabildiği her yerde üretim yapmaya gayret göstermişlerdir. Gece Yolcuları "Kalbin Kadar Yakın" adını taşıyan üçüncü albümlerini 2008'in Şubat ayında dinleyenlerine ulaştırdı. Daha önceki albümlerinde güçlü baladlara imza atan Gece Yolcuları, “Kalbin Kadar Yakın” adını taşıyan yeni albümlerinde, dinamik yönleri ile de karşımıza çıktı. Bu albümlerinde, daha önceki albümlerinden de tanıdığımız aranjör Cem Özkan ile birlikte çalıştılar. On iki yeni şarkı ve bir cover parçanın yer aldığı albümde Gece Yolcuları soundlarındaki farklılık ve şarkı sözleriyle dikkati çektiler. Bu albümlerinden ilk videolarını bir Aysel Gürel ve Onno Tunç çalışması olan "Değer mi" parçasına yaptıkları yeniden düzenlemeye çektiler.Bu cover parçanın düzenlemesi ve klibi oldukça beğenildi.Parçada Gece Yolcularına özgün Rap sözleri ve performansı ile "Ramiz" eşlik etti.Daha sonra grup "İhtimal" adlı parçalarını kliplendirdi. Gece Yolcuları üyeleri, 1 Ocak 2009 tarihi itibarıyla müzikal kariyerlerini ayrı ayrı sürdürme kararı aldılar. Bülent Aybayrak, Yasin Arslantürkoğlu ve Murat Arslantürkoğlu'nun kariyerlerine ayrı ayrı devam edecekleri; Edis İlhan ve Uğur Arslantürkoğlu'nun ise müzik hayatlarına Gece Yolcuları çatısı altında devam edecekleri açıklandı. Gece Yolcuları, yeni üyeleri ile ilk videoları "Yıldızlardayım" yayınladı ve durmaksızın performanslarına devam etti. 2009 Mayıs'taki Türkiye turnesinden görüntülerin bulunduğu "Dur Gitme" videolarını ise Ağustos 2009'da yayınladılar. 2010'un ilk çeyreğinde ilk maxisingle çalışmaları "GC2010" TMC etiketi ile yayınlandı ve albümdeki 2 şarkıya da (Bir Bilsen ve Dönülmüyor) klip çekildi. 20 Temmuz 2012 tarihinde grup, dördüncü stüdyo albümünün kayıtlarına başladığını resmî Facebook sayfasından duyurdu. 14 Şubat 2013'te adının "Neden?" olacağı açıklanan ve Buse Terim tarafından imaj çalışmaları yürütülen grubun dördüncü stüdyo albümünün 26 Şubat 2013'te yayınlanacağı duyuruldu. İlk Kan İlk Kan (özgün adı: "First Blood"), Rambo serisinin ilk filmi olan 1982 ABD yapımı aksiyon filmidir. David Morrell'in First Blood kitabından Michael Kozoll, William Sackheim ve Sylvester Stallone tarafından senaryolaştırılmıştır. Yönetmen Ted Kotcheff, yapımcılar Mario Kassar-Andrew G.Vajna. Orijinal müzik Jerry Goldsmith. 97 dakika süren filmin dağıtımı Orion Pictures Corp. tarafından yapılmıştır. Vietnam gazisi John Rambo (Sylvester Stallone) bir dağ kasabasına gelirken kasaba şerifinin taciziyle karşılaşır. Tek istediği temizlenmek ve karnını doyurmaktır. Şerif ona terörist muamelesi yapar, yakalar, hapse atar. Hapiste polislerin işkencesi sırasında Rambo'nun gözünde Vietnam'da gördü
ğü işkenceler canlanır ve karakolu darmadağın edip bir motosiklete el koyarak dağa kaçar. Polisler bu yeşilbereli askeri küçümser. Kaçarken helikopterden üzerine ateş açılır. Rambo helikoptere taş atar ve silahlı polis düşerek ölür. Bütün polis ve özel kuvvetler Rambo'nun peşine düşer. Ancak dağlık ormanda Rambo onları tek tek avlar fakat kimseyi öldürmez. Eski bir madene sığınır. Şerif Will Teasle (Brian Dennehy), Rambo'nun komutanı Albay Samuel Trautman (Richard Crenna)'dan yardım ister. Albay onlara ne ile karşı karşıya olduklarını söyler ve uyarır, ama Şerif onu dinlemez. Rambo kasabaya döner ve duman eder. Sonuçta albayın iknasıyla teslim olur. Film çeşitli açılardan okunabilir. Militarizme, güvenlik paranoyasına, devlet terörüne, savaşın askerlerde bıraktığı izlere, insan haklarına dair değerlendirmeler yapılabilir. Ancak her şeyden önce İlk Kan aksiyon sinemasının klasik bir eseridir. Rock müzik Rock müzik, 1950'lerde ABD'de "rock and roll" olarak doğan, 1960'larda ve sonrasında farklı tarzlara ayrılarak özellikle İngiltere ve ABD'de gelişen bir müzik türüdür. Kökleri 1940'ların ve 1950'lerin rock and roll'una dayanır. Rock and roll ise blues, rhythm and blues ve country müzikten yoğun biçimde esinlenmiştir. Rock müzik; electric blues ve folk, caz, klasik müzik gibi diğer müzik kaynaklarından da esinlenir. Müzikal açıdan rock, elektro gitar merkezlidir ve genellikle elektro basgitar ve davulun da dahil olduğu rock grupları tarafından icra edilir. Tipik rock şarkıları dört dörtlük ölçüde olsa da tür, giderek çeşitlenen bir hale gelmiştir. Pop müzikte olduğu gibi şarkı sözleri sıklıkla romantik bir aşkı konu alır, ancak sosyal ve politik konuların vurgulandığı çeşitli temalara da sıkça rastlanır. Rock müzisyenlerinin çoğunluğunu beyaz erkeklerin oluşturması, rock müzikte değinilen konuların şekillenmesinde temel faktörlerden biri olarak görülmektedir. Rock, pop müziğe kıyasla müzisyenliğe, canlı performanslara ve özgünlüğe daha fazla önem verir. “Altın çağ” veya “klasik rock dönemi” denilen 1960’ların sonlarında farklı rock alt türleri ortaya çıkmaya başladı. Bunlar arasında blues rock, folk rock, country rock, raga rock ve jazz-rock gibi melez türler de sayılabilir. Bu alt türlerin çoğu, 1960’larda karşı kültür hareketinden etkilenen psikedelik rock’ın gelişimine katkıda bulundu. Bu hareketten doğan diğer alt türler arasında sanatsal öğeleri daha yoğun kullanan progresif rock; şovmenliği ve görselliği öne çıkaran glam rock; kendi içinde büyük bir çeşitliliğe sahip olan ve yüksek ses, güç ve hıza vurgu yapan heavy metal sayılabilir. 1970’lerin ikinci yarısında doğan punk rock; bu türlerin abartılı, özgünlükten uzak ve ana akıma dönüşen yanlarına bir tepki olarak doğdu. Punk rock, çoğunlukla sosyal ve politik eleştiriler içeren şarkı sözlerine sahip, daha ham ve enerjik, abartıdan arındırılmış bir formdur. Punk, 1980’lerde ortaya çıkan new wave ve post-punk gibi diğer alt türlerin ve alternatif rock hareketinin gelişimine öncülük etti. 1990’lardan itibaren alternatif rock; rock müzik alanında öne çıkmaya; grunge, Britpop ve indie rock formlarıyla ana akım olmaya başladı. Ardından pop punk, rap rock ve rap metal gibi yeni füzyon alt türler ortaya çıktı. 2000’li yılların başlarında ise bazı gruplar, garage rock/post-punk ve synthpop gibi türlerle “geri dönüş” yaparak rock’ın köklerine dönme denemelerinde bulundu. Rock müzik, çeşitli kültürel ve sosyal hareketleri de içine aldı ve onlar için bir ifade biçimi haline geldi. 1960’larda İngiltere’de mod ve rocker alt kültürleri, ABD’de San Francisco’dan yayılan hippie alt kültürü örnek gösterilebilir. Benzer şekilde, 1970’lerde punk kültüründen doğan fakat ondan görsel olarak ayrılan goth ve emo alt kültürleri ortaya çıktı. Folk müzik geleneğinden gelen protest şarkı geleneğini benimseyen rock müzik; politik aktivizmin yanı sıra ırkçılık, seks ve uyuşturucu kullanımıyla ilgili sosyal mesajlarla da ilişkilendirilir. Ayrıca tüketim çılgınlığına ve uyguculuğa bir başkaldırı olarak görülür. Geleneksel olarak rock sound’unun merkezinde yükseltilmiş elektro gitar vardır. 1950’lerde rock and roll’un popüler hale gelmesiyle modern şeklini alan rock sound’u, electric blues gitaristlerinin sound’larından da etkilenmiştir. Rock müzikte elektro gitar sesi genellikle bir elektro basgitarla ve davul ve zillerden oluşan bir bateri kitiyle desteklenir. Elektro basgitar kullanımının öncüsü, aynı dönemin caz müzisyenleridir. Bu üç çalgıya ek olarak piyano veya org gibi klavyeler ve synthesizer’lar da sıklıkla kullanılır. Temel rock çalgı düzeni, temel blues grubu düzeninden (dikkat çekici ön gitar, ikinci bir telli çalgı, bas ve davul) esinlenilmiştir. Rock müzik yapan müzisyenlerden oluşan gruplara “rock grubu” denir. Rock grupları genellikle üç (özellikle rock, metal ve punk rock’ta) ila beş üyeden oluşur. Üyeler vokal, ön (lead) gitar, ritim gitar, davul ve bazen klavye veya diğer çalgılar gibi bir veya daha fazla görev üstelenebilir. Popüler müziğin daha önceki türlerini aksine, rock şarkı sözleri oldukça geniş bir konu yelpazesine sahiptir. Aşkın yanı sıra seks, düzene başkaldırı, sosyal sorunlar ve yaşam biçimleri ele alınır. Bu temalar; Tin Pan Alley pop geleneği, folk müzik ve rhythm and blues gibi çeşitli kaynaklardan miras alınmıştır. Rock müzikte beyaz, erkek ve çoğunlukla orta sınıf müzisyenlerin ağırlığı dikkat çeker. Bu durum, müzik tarzına ve şarkı sözlerine de yansır. 1960 sonlarında “rock and roll” yerine “rock” terimi kullanılmaya başlandığından beri rock, pop müzikle kıyaslanmıştır. Rock’ın pop müzikle ortak birçok karakteristik özelliği olmasına rağmen müzisyenliğe ve canlı performanslara verdiği önem, ele aldığı ciddi konular ve özgünlük ideolojisiyle poptan farklılaşır. Rock müzisyenleri genellikle türün geçmişi ve gelişimi hakkında bilgi sahibidir. Sosyomüzikolog Simon Frith şöyle der: “Rock, poptan ve rock and roll’dan öte bir şeydi. Rock müzisyenleri beceri ve tekniğe verdikleri önemi, romantik bir sanatsal ifade kavramıyla özgün ve içten bir şekilde birleştiriyordu.” Rock müzik akımının başlamasında Rock and Roll (veya Rock'n Roll) ve rockabilly gibi müzik türleri önemli rol oynamışlardır. Rock müzik Blues adlı müzik türünden doğrudan olarak etkilenmiştir. Onun için Blues felsefesini incelemeden rock müzik felsefesi incelenemez. Blues'u icad eden siyahlar, beyazlardan gördüğü zulüm karşısında sitemlerini üstü kapalı bir şekilde belirtmişlerdir. Bunu gittikçe geliştiren blues sanatçıları bu sitemin üzerindeki örtüyü yavaş yavaş kaldırmaya, müziklerini de aynı şekilde daha açık hale getirmeye başlamışlardır. Sözlerin ve müziğin sitemi yansıtması artık gittikçe isyan boyutuna girmeye başladı. İşte böyle bir dönemde rock adını duyurmaya başladı. Caz'dan etkilenen Blues artık Rock'ı doğurmuştu. Müzikte elektro gitarın kullanılmasının en büyük sebebi ise distortion adı verilen ses efektinin kulakları tırmalayıcı tınısının isyanı ve acıyı en iyi şekilde yansıttığının düşünülmesidir. 1950'lerin Rock sanatçıları, Sam Phillips, Jackie Brenston ("Rocket 88" adlı albümüyle), Bill Haley, Elvis Presley, Chuck Berry, Bo Diddley, Fats Domino, Little Richard, Jerry Lee Lewis, Gene Vincent ve diğerleridir. İngiliz rock'ının 1960'larda gelişmesiyle "rock müzik" tanımı yaygınlaşmıştır. "İngiliz Fethi" olarak adlandırılan bir akımla, bu müzik tarzı tekrar Amerika'da yayıldı ve hatırı sayılır bir etkiyle uluslararası bir fenomen haline geldi. Rock günümüzde birçok türü altında barındırarak oldukça yaygın olarak dinlenen bir müzik türü haline gelmiştir. 1970 dönemine kadar ortaya çıkan Rock müzik sanatçılarından bazıları şunlardır:Aerosmith, The Rolling Stones, The Animals, Pink Floyd, The Yardbirds, Black Sabbath , The Who, The Pretty Things, Queen, Deep Purple, Led Zeppelin, Bob Dylan, The Doors, The Byrds, Steve Harly ,The Beatles ve diğerleridir. 1980 dönemi, Rock müziğin önemli bir dönemidir. Sözler ve müzik gitgide sertleşmeye başlar. Hard rock'tan sonra, müzik ve sözler tamamen sertleşmeye başlar ve ortaya heavy metal çıkar. 1980 sonrası rock müzik sanatçıları, Sex Pistols, Metallica, Nirvana, The Clash, The Damned, Black Flag, Bad Brains, Twisted Sister, Mötley Crüe Muse, Green Day, The Killers, Guns N' Roses, Slayer, Manowar, King Diamond ve diğerleridir. Rock müzik, birçok dala ayrılır. Ancak rock müzik, asıl olarak 3 ana türe ayrılır. Bu Rock türü, normal rocktır ve Rock türleri arasında en hafif olanıdır. Bu tür de kendi arasında dallara ayrılır: Rock müzikte, müzik ve sözler gittikçe sertleşmeye başlar. Bu durum hard rock'ı ortaya çıkarır. Müzik artık sadece siyahların acılarını ve sitemleri anlatan ulusal bir yapıdan, bütün dünyayı ilgilendiren sorunlara ve siyasete karılan evrensel bir yapıya yol almaya başlar. Hard Rock, kökenleri 1960 başları Garaj Rock'ı ve Jazz'a dayanan bir rock and roll tarzıdır. Elektro gitar, basgitar ve davulların sert şekilde kullanılması tipik özelliğidir. Hard rock terimi, overdrive kullanımı yoğun, daha melodik gitarlara sahip, jazz ve blues'tan sert heavy metal'den yumuşak bir tarzı betimler. Deep Purple ve Led Zeppelin bu tarzın başını çeken gruplardandır. Rock müziğin muhalif yanını gittikçe kaybettiğini düşünenlerin başlattığı müzik türüdür. Heavy metal; karanlık, sert ve geneli ölümü ya da kötü şeyleri anlatan tarzdır. Heavy metalciler siyahı benimsemişlerdir. Siyah onlar için vazgeçilmezdir. Kısaca siyah heavy metal'in rengidir diyebiliriz. Heavy metal kendi arasında yüzlerce türe ayrılır. Bazıları şunlardır: Türkiye'de Rock müzik anlayışı, ilk olarak Anadolu halk müziği ile rock müziğin birleşimi olan müzik türü Anadolu Rock olarak ortaya çıkmıştır. Erkin Koray, Barış Manço, Cem Karaca, Fikret Kızılok, Edip Akbayram ve Moğollar buna örnektir. İlhan İrem ise Senfonik Rock'ın Türkiye'deki ilk temsilcilerinden olmuştur. 90'lı yılların başında Türk rock müziğini yeniden canlandıran ve Türkiye'de rock müziğin temelini oluşturan; Pentagram, Haluk Levent, Kurban , Dr. Skull ve Bulutsuzluk Özlemi gibi grupla
r albümler çıkarmışlardır. 90'lı yılların sonunda ise Özlem Tekin, Şebnem Ferah, Teoman, gibi solo sanatçıların yanı sıra Mor ve Ötesi, Kargo, Vega, Ayna gibi gruplar albüm yapmışlardır. 2000'li yıllarda ise solo çalışmalar yapan Barış Akarsu, Hayko Cepkin ve Emre Aydın ve bar performansları yapan gruplardan Pinhani, Redd, Duman, Malt da rock müzik piyasasında yer almışlardır. maNga ile nu metal, Kurban Athena Deli ile punk rock, grup yorum ile folk rock , Yavuz Çetin ile blues rock tanınmaya başlanmıştır. 2010'lu yıllarda Murat İlkan gibi solo sanatçıların yanı sıra Almora, Knight Errant, Listana ve Dream Ocean, senfonik rock ifadesi ile müzik piyasasında yer almışlardır. Punk rock grupları genelde daha ufak çapta hayran kitlesine ulaşmıştır. Bunun sebebi punk kültürünün Türkiye'de çok fazla yayılmamış olmasıdır. Ancak punk rock yapan grup sayısı oldukça fazladır. Örnek olarak Athena, Deli, Rashit, Kurban, less ve Not Made In China söylenebilir. Scrat Blue Sky Stüdyoları tarafından tasarlanmış olan Scrat, bir firavun faresi temel alınarak çizilmiş, Buz Devri ve devam filmi olan filmlerinin arka planındaki karakterlerden biridir. Karakter beğenilince Buz Devri animasyonundaki rolü uzatılmış ve ikinci filmde de ona yer verilmiştir. Her iki filmde de, kendi sahnelerinin başrolünü bir meşe palamudu ile paylaşır ve başına gelen türlü talihsizlikleriyle güldürür. Blue Sky Stüdyoları Scrat'in meşe palamudu kovalaması hakkında bir kısa film daha yaratmıştır, bu filmin adı da "Gone Nutty"dir. Rock and roll Rock and roll (Rock'n'roll olarak da anılır) 1950'lerin Amerika'sında ortaya çıkmış,gospel,jazz,boogie woogie ve rhythm and blues'dan etkilenmiş bir müzik türüdür. Bu tarihten sonra hızla ilk önce tüm ülkeye, ardından da tüm dünyaya yayılmıştır. Bu müzik türü, daha sonra sadece rock olarak adlandırılacak müzik türlerine bölünmüştür. Rock and roll ve daha sonra aldığı haller, 1950'lerden 1990'ların ortasına kadar en çok dinlenen müzik türlerindendir. Genellikle elektro gitar, basgitar ve bateri eşliğinde çalınan müziğe bazen piyano ve org da eşlik eder. Gitar tarafından değiştirilmeden önce, saksafon bu türde en çok kullanılan müzik aletiydi. Johan Vilhelm Snellman Johan Vilhelm Snellman (12 Mayıs 1806 – 4 Temmuz 1881), Fin filozof, yazar, diplomat. Snellman İsveç'in Stokholm kentinde dünyaya geldi. Babası Kristian Henrik Snellman bir gemi kaptanı annesi ev hanımıydı. 1808–09 yıllarinda Rusya'nın Finlandiya'yı işgali ve yarı bağımsız Finlandiya dükalığının kurulmasıyla, ailesi 1813 yılında Finlandiya'nın Kokkola kentine taşındı. Annesi Maria Magdalena Snellman bu hadiseden bir sene sonra hayata gözlerini yumdu. Hegel üstüne akademik çalışmalarının sonucu 1835'te Helsinki Üniversitesi'ne ders vermek üzere davet edildi. Üniversitede yaptığı çalışmalar sonucu Lönnrot ve Runeberg ile birlikte kuşağının ünlü Fennomanları arasında yerini aldı. Snellman'nın dersleri üniversitede kısa sürede popüler oldu fakat 1838'de üniversitelerin devlet kontrolüne alınmasıyla devlet otoritesine karşıt görüşler sindirilmek istendi ve Snellman'nın dersleri geçici olarak kaldırıldı. Snellman bu hadise sonucu kendi kararıyla Finlandiya'dan ayrıldı ve 1839–1842 yılları arası İsveç ve Almanya'da yaşadı. Helsinki'ye döndüğünde popülaritesi daha da artmıştı fakat politik nedenlerle Üniversiteye geri dönmesi mümkün olmadı. Bunun yerine Kuipo'da bir okulda müdür olarak görev aldı. Bu esnada bazı politik yazılar yayınladı. İsveççe çıkardığı "Saima" gazetesinde, eğitimin İsveççeden Finceye çevrilmesini ve Fin kültürünün her alanda desteklenmesini savundu. Saima gazetesi 1846 yılında hükümetçe kapatıldı. 1848–1849 yılları arası Helsinki Üniversitesi'ne profesörlük için yaptığı başvuru reddedildi. İsveç'e taşınmayı düşündüyse de 1855'te Kuopio'dan ayrılarak Helsinki'ye kesin dönüş yaptı. Snellman, Çar Nicholas 1855'te ölünceye değin zor ekonomik şartlar altında ailesini idare etmeye çalıştı. Ancak Çar öldükten sonra tekrar kendi yazılarını yayınlama imkânı buldu. En sonunda 1856'te, Helsinki Üniversitesi'ne profesör olarak atandı. 1863'te ise Finlandiya Parlamentosu'nda senatör olarak görev aldı. Maliye Bakanlığı'na kadar yükseldi ve 1865'te Finlandiya'nın kendi para birimi olan Markka'yı hizmete sundu. 1868'de çok fazla politik karmaşa çıkardığı gerekçesiyle istifaya zorlandı. Her şeye rağmen 1866'da onurlandırılarak Parlamento'nun Onur Konsülü'ne dahil edildi. Snellman hayatının geri kalanını da politikayla uğraşarak geçirdi. Bugun bile milliyetçi hareketlerde onun izi ve fikirleri kuvvetli olarak hissedilmektedir. Hayatını konu alan, Grigory Petrov'un kaleme aldığı, Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitap hem Türkiye'de hem de Bulgaristan'da büyük beğeni toplamış, Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle tüm askeri okullarda okutulması zorunlu tutulmuştur. Finlandiya'da her yıl 12 Mayıs Snellman Günü adıyla kutlanmaktadır. Snellman en ses getiren eserini 1842'de yayımladı, adı "Läran om staten" (Devletin işleyişi) idi. Özgün Özgün Uğurlu, ya da bilinen adıyla Özgün (d. 19 Ekim 1979, Eskişehir) Türk pop müzisyenidir. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Viyola Bölümü'nden mezun oldu. Sözleşmeli müzisyen olarak Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda çalıştı. Özgün'ün "Elveda" adlı ilk albümü Kasım 2005'te yayınlandı. İlk klibini "Elveda" şarkısına çekti ve bu albümden sırasıyla Şeytan, Yanarım, Kandırman Lazım, Günahkar ve Aşk Çiçeği isimli şarkılarına klip çekti. Özgün'ün "Nöbetçi Aşık" adlı ikinci albümü, 20 Haziran 2007 tarihinde yayınlandı.Özgün'ün ikinci albümünün çıkış parçası olan "Kıvırır", 23 Haziran 2007'de yayınlandı.İkinci klibi ise "Acıyı çeken anlar", 27 Ağustos 2007 tarihinde yayınlandı.Üçüncü klibi ise "Yalnızlık", 21 Kasım 2007 tarihinde yayınlandı.Özgün'ün ikinci albümünün son klibi ise "Kıpır Kıpır", 21 Nisan 2008 tarihinde yayınlandı.Özgün vatani görevini(askerlik) 331.Kısa Dönem olarak Aralık 2009'da başlayıp Mayıs 2010'da tamamlamıştır. Askerlik dönüşü Yeni isimli single çalışmasını Avrupa Müzik etiketiyle yayınlayan Özgün, klip çektiği İstiklal adlı şarkısıyla 2010 yazının en çok dinlenilen şarkıları arasında yer aldı (Nielsen verilerine göre). 2010 sonbaharında ise Toz adlı şarkısına klip çekti. 2011 yazı için hazırladığı dijital single çalışmasında ise klip çektiği Sadece Arkadaşız şarkısı ile radyolar ve müzik Tv'lerinde en çok çalınan şarkılar sıralamasında 2. sıraya kadar (Nielsen verilerine göre) yükseldi. 2012 yılı Temmuz ayında Nida Karaçar ile evlenmiştir. Ölüm Bataklığı (film) Ölüm Bataklığı (Orijinal ismi "Southern Comfort") 1981 yılında yönetmen Walter Hill tarafından çekilmiş ABD yapımı bir savaş filmidir. Senaryosunu Michael Kane-Walter Hill'in yazdığı film 99 dakika sürmektedir. Ulusal Muhafız Birliği'nden bir grup haftasonu eğitimi için Lousiana'da Cajun bölgesine gönderilir. Yerel halkın kanolarını çalıp nehri geçerken içlerinden biri eğitim mermisiyle şakadan Cajunlar'a ateş açar. Cajunlar gerçek mermiyle karşılık verince birlik komutanı vurulup ölür. Eğitim alanı diye geldikleri yer bir anda savaş alanına döner. Ormanda yönlerini bulamayan askerler çıkışı bulamaz, birbirlerine düşer ve Cajunlar tek tek hepsini öldürmeye başlar. Sağ kalan iki asker Cajunlar'ın köyüne ulaşır. NF-Board NF-Board ("Nouvelle Fédération-Board" - Yeni Federasyon Kurulu) özel durumları sebebiyle FIFA'ya üye olamayan Birleşmiş Milletler tarafından tanınmamış ülkeler veya özerk bölgeler gibi toplulukların uluslararası futbol maçları yapabilmeleri için 12 Aralık 2003 günü kurulan bir organizasyondur. Kısaltma olarak Yeni futbol'un kısaltması olarak NF'nin (Nouvelle Fédération) alındığı resmi olarak açıklansa da aslında genel olarak kabul edilen bu ifadenin Non-FIFA'nın (FIFA Dışı) kısaltması olduğudur. NF-Board'un öncelikli amacı üyeleri arasında turnuvalar düzenlemektir. Bu sebeple VIVA Dünya Kupası'nın ilki 2006 Kasım ayında düzenlendi. " 3 Ekim 2007 itibarı ile" " 22 Eylül 2013 itibarı ile ;" Denali Denali, eski adıyla McKinley Dağı ( "Bolšaja Gora" «Büyük Dağ»), Alaska'da Denali Borough ilçesinde 6.195 m yüksekliğinde Kuzey Amerika'nın en yüksek dağı. Denali Dağı, Alaska Sıradağları'nın (İngilizce "Alaska Range") en yüksek zirvesini oluşturur ve Denali Ulusal Parkı ve Koruma Bölgesi'nın içinde yer alır. Dağa ilk olarak tırmanmayı başaran 7 Haziran 1913'te Amerikalı-İngiliz araştırmacı Hudson Stuck ve kendisine eşlik eden 3 kişidir. Alaska Atabasklarından Ahtnaların coğrafyasında bulunan dağın Ahtnaca adı "Dghelaayce’e" olarak bilinir. Diğer adı olan McKinley ise, 25. ABD başkanı William McKinley'in adından alır. Dağın yamaçlarındaki Yukon, Tanana ve Kuskokwim nehirlerinin havzalarında yaşayan ilk halk Koyukonlardır. Epistemolojik kopuş Epistemolojik kopuş, Louis Althusser'in "Marks'ı yeniden okumaya" girişirken öne sürdüğü ve Marks'ın kuramsal eserinin yeni bir değerlendirmesini içeren Yapısalcı Marksizm anlayışını şekillendirirken kullandığı temel kavramlardan ya da önermelerden birisidir. Althusser, "epistemolojik kopuş" kavramını hocası Gaston Bachelard'tan "ödünç" aldığını belirtir.Bachelard bu kavramı bilim tarihinde kullanmış bulunmaktadır, dolayısıyla kendisi "tarihsel epistemoloji"nin yaratıcısı olarak bilinir.Althusser bu kavramı ödünç alarak tamamen başka bir alana taşır; yani Marks'ın "teorik-pratiğinin" değerlendirilmesi alanına. Buna göre, Marks, Tarih bilimini kurmak gibi, Althusser'in "eşi benzeri görülmemiş teorik ve siyasi bir olay" olarak değerlendirdiği, bir olayı gerçekleştirmiştir. "İdeolojik alan"dan "bilim alanına" geçişi ifade ettigi için bu olay "teorik" bir olaydır.Öte yandan, tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu göstermesi bakımından da, bu olay "siyasi" bir olaydır.Epistemolojik kopuş kavramı tam bu noktada, belirli bir anda Marks'ın kendisinden öncekilerle temelden uyuşmaz ve ayrı bir konuma geçişini belirtmek ve belirlemek için önerilmektedir. Marks, kendi içinde belirli bir anda bir sıçrama ya da kopuş gerçek
leştirerek bilim-öncesinden ayrılmış ve yepyeni bir "Kıta" açmıştır.Althusser bunu "Tarih kıtasının açılış" olarak tarif eder.Bunun anlamı, Marksist teorinin bir Bilim teorisi gibi çalışıp işlemekte olduğudur. Daha sonra Althusser, Özeleştiri Ögeleri'nde, bu epistemolojik kopuş anlayışında kullandığı bilim-ideoloji ikilemini kısmen sorunsallaştırır ve bunu reddeder.Aşırı Teorisizm olarak değerlendirir özellikle Kapital'i Okumak'taki önermelerini. İşçi sınıfı hareketini "epistemolojik kopuş"a indirmekle suçlar kendisini. Böylece "epistemolojik kopuş" önermesinin iki yönü de Althusser tarafından sorunlu kılınmış olunmaktadır. Ancak yine de Althusser, Marksist teorinin bilimselliginde ve bunun burjuva ideolojisinden temelde karşıtlığında ısrar eder. Epestemolojik kopuş, en temelde bu karşıtlığı ifade etmektedir. Keremcem Kerem Cem Dürük, ya da sahne adıyla Keremcem (d. 28 Aralık 1977; Milas, Muğla) Türk şarkıcı ve oyuncu. Gerçekte 28 Aralık 1977, resmi kayda göre ise 5 Ocak 1978 tarihinde Milas’ta doğdu. İlköğrenimini Milas Sakarya İlkokulu’nda gördü. Aslen Muğlalıdır. İzmir Özel Fatih Koleji’ndeki ortaöğreniminden sonra Muğla Turgutreis Lisesi’nden 1995 senesinde mezun oldu. Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2003’te mezun oldu. Gitar çalmaya lise yıllarında başladı, sözü ve müziği kendisine ait ilk bestesi olan ve ilk albümünde de yer alan “Elimde Değil” şarkısını 1996’da Ankara'da yaptı. Daha sonra üniversite yıllarında tanıştığı arkadaşı Yunus Adak’la beste çalışmalarına devam etti. 2001’de Yonca Evcimik’in teşvikiyle İstanbul’a geldi. Yine onun vasıtasıyla 2004’te Aykut Gürel’le çalışmaya başladı. 2004’te ilk albümü Eylül, İrem Records etiketiyle piyasaya çıktı. “Nerelere Gideyim”, “Pardesü”, “Ağlayalım Beraber” ve “Aşk Oyunu” gibi sevilen şarkılarını içeren bu albüm ona “Popsav” ve “Altın Kelebek”ten “En İyi Çıkış Yapan Erkek Sanatçı” ödüllerini getirdi. Aynı sene TRT’de yayınlanan TV filmi “Kerem İle Aslı”nın “Kerem”i oldu. 2005 senesinde onu daha büyük kitlelere tanıtan Aşk Oyunu dizisinde Sarp adlı karakteri canlandırdı. Aynı sene Seden Gürel’le düet albümleri Maia'yı çıkarttılar. Sezen Aksu ve Özdemir Erdoğan’ın sevilen şarkısı “Küçük Bir Aşk Masalı"nı yeniden yorumladılar. 2006’da Haldun Dormen yönetimindeki “Broadway’den İstanbul’a” isimli müzikal projede “Notre Damme de Paris”, “Grease”, “Hisseli Harikalar” ve “Lüküs Hayat” müzikalleri’nden şarkılar söyledi. Aynı sene 2. solo albümü “Aşk Bitti”yi çıkardı. “Aşk Bitti”, “Aman Aman”, “Kalenin Fethi” bu albümde en sevilen şarkılar oldu. Müzikalde seslendirdiği “Birlikte” isimli şarkısı da bu albümde yer aldı. “Aşk Bitti” albümü ile “Kral Müzik Ödülleri”nde “En İyi Erkek Sanatçı” seçildi. Bir Walt Disney yapımı olan High School Musical 2 filminin soundtrack albümünde iki şarkı seslendirdi ve bu albümden “İçimdeki Müzik Sensin” video klibi Almanya, ABD ve birçok ülkede gösterildi. Çirkin Ördek Yavrusu isimli animasyon filminde bir ördeği seslendirmesi, bu alandaki ilk deneyimiydi. 2007’de “İki Yabancı” adlı TV dizisinin “Dr. Cem”i oldu. 2008’de Romanya’dan “İmba” grubuyla “Ateşler İçinde" isminde bir single albüm çıkardı. Aynı sene “Elif” isimli TV dizisinin “Ahmet”i oldu. “High School Musical 3” sinema filminde ve yakında çıkacak olan soundtrack albümde de yeralacak olan “Senle Olmak İsterim” isimli şarkıyı seslendirdi. 2009 3. solo albüm “Dokun”u yine İrem Records etiketiyle Aykut Gürel prodüktörlüğünde çıkardı. Daha albüm çıkmadan “Kita”yla birlikte seslendirdikleri ve müzik kanallarında uzun süre 1 numarada kalan “Hayallerin Peşinde” isimli video klip, 3D animasyon bir karakterle gerçek görüntünün beraber kullanılması açısından Türkiye’de bir ilk oldu. Albümün 2. klibi “Sana Ferrari Gerekti” isimli şarkıya çekildi.“En İyi Orkestralı Video (Sana Ferrari Gerekti)" gösterilerek 2009'ün en iyi videoları arasında gösterildi. İstanbul, Anadolu, Almanya, Kıbrıs ve Azerbaycan’da 170’in üzerinde konser verdi. 2009 senesinin Ağustos ayı ortalarında askere gitti. Vatani görevini 323. Kısa Dönem olarak 2010 yılının Ocak ayında tamamladı. Keremcem, gitmeden önce son albümü “Dokun”da yer alan dört ayrı şarkıya klip çekti. “İmtihan” adını taşıyan ve uzun süre listelerdeki yerini koruyan ilk klibin ardından “Son Bir Kez / Ağustos Böcekleri” ile bir kez daha ekranlarda sevenleriyle buluştu. “Yutkunamıyorum” ve “Neden Geldin” isimli şarkılara çekilen diğer iki klip ise yayınlanmaya hazır bir şekilde sıralarını bekliyor. “Yutkunamıyorum” Keremcem askerden döndükten sonra ekranlarla buluştu. Sanatçı, müzik kariyerini 2011 yılında çıkardığı Hayata albümü ile sürdürmektedir. Keremcem, 2014 yılında Oyuncu Seda Güven ile Paris'te evlendi. 2015 yılında Seda Güven'le yollarını ayırdı. Sacheen Littlefeather Sacheen Littlefeather ("Küçüktüy"), asıl adı ile "Maria Cruz" (d. 30 Ocak 1947 Salinas, Kaliforniya), Apaçi kanı taşıyan Meksika kökenli oyuncu. 27 Mart 1973'te Marlon Brando'nun isteğiyle Oscar töreninde Apaçi kıyafetleriyle sahneye çıkarak kızılderili konusuna ve özellikle de Yaralı Diz Katliamı'na dikkatleri çekmek üzere kısa bir konuşma yapmıştır. Baba filmiyle en iyi oyuncu Oscar'ını kazanan Brando törene gelmemiş, ödülü neden reddettiğini belirten, kızılderililerin karşılaştığı kötü muameleler ve genel olarak ırkçılık hakkında hazırladığı metni okuması için oyuncu arkadaşı Littlefeather'den törene gitmesini istemiştir. Sahneye, Liv Ullman ve Roger Moore'un yanına gelen Littlefeather'ın konuşmasını gösterinin sorumlusu Howard Koch engellemeye çalışmış, buna rağmen genç kızılderili söylemeyi başardığı bir iki sözle istenen ilgiyi çekmeyi başarıp, Oscar tarihine geçmiştir. Littlefeather'ın tamamını okuyamadığı metin gazetelere dağıtılmış ve yayımlanmıştır. Suud bin Abdülaziz el-Suud Suud bin Abdülaziz (, d. 12 Ocak 1902, Riyad - ö. 23 Şubat 1969, Atina), Suudi Arabistan Kralı, 9 Kasım 1953'ten 2 Kasım 1964'e kadar tahta kalmıştır. Prens Saud İbni Suud'un büyük oğluydu; annesiyse Vadhba bin Muhammad el-Hazzam idi. Uzun yıllar boyunca kardeşi Faysal bin Abdül Aziz ile babasının ülkesini dolaştı ve çeşitli mücadelelerde bulundu. 11 Mayıs 1933 tarihinde babasının Kral oluşundan faydalanarak ülkenin veliaht-prensi oldu. 1953 yılında babasının ölümünün ardından ikinci Suudi Arabistan Kralı oldu. Tahta geçtikten sonra ilk iş olarak Kral Suud Üniversitesinin kurulmasını sağladı. Bu üniversite günümüzde de Riyad Üniversitesi olarak varlığını sürdürmektedir. Tahta geçmesiyle birlikte, aile içi çatışmalarda baş göstermeye başladı. Kral'ın babasının ondan başka 45 oğlu ve 50 tane de kızı vardı. Suud, iç karışıklıkları önlemek için güçlü bir hükümet kurarak bir baskı politikası izledi. Ama bu sefer de kendi çocukları arasındaki rekabetin ortasında kaldı. Kral Suud'un tahta kaldığı süre zarfında Mısır ile kendi ülkesi arasında derin bir nefret bağı oluşmuştu. Irak ve Ürdün gibi Haşimi krallıkları ise ona sürekli karşı oldular. Arap Dünyasının liderliğini elde etmek isteyen kendi ülkesi ile Mısırlılar arasındaki rekabet, Cemal Abdül Nasır'ın Panarabist politikaları nedeniyle kontrolden çıktı. Tüm bu olaylar neticesinde, Kral Suud 4 Mart 1964 tarihinde kendi ailesinin hazırladığı bir darbeyle tahtan indirildi. Yerine üvey kardeşi Faysal bin Abdül Aziz tahta geçirildi. Suud yurt dışına sürgüne yollanarak İsviçre'nin Cenevre kentine yerleşti. Yaşamının sonuna kadar sürgünde kalan Suud, 23 Şubat 1969'da Yunanistan'ın Atina kentinde hayatını kaybetti. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı (film) Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı (Özgün adı: "Harry Potter and the Order of the Phoenix"), Harry Potter serisinin aynı adlı beşinci kitabından uyarlanan, 2007 yapımı, fantastik macera filmi. Yönetmenliğini David Yates'in, senaristliğini Michael Goldenberg'in üstlendiği filmin oyuncu kadrosu Daniel Radcliffe, Rupert Grint, Emma Watson, Bonnie Wright, Matthew Lewis, Helena Bonham Carter, Robbie Coltrane, Warwick Davis, Ralph Fiennes, Michael Gambon, Brendan Gleeson, Richard Griffiths, Jason Isaacs, Gary Oldman, Alan Rickman, Fiona Shaw, Maggie Smith, Imelda Staunton, David Thewlis, Julie Walters ve Emma Thompson'dan oluşmaktadır. İlk dört filmin senaristi olan Steve Kloves bu filmin senaryosunu yazmamıştır. Filmin yapımcı şirketi Warner Bros.’dur ve Birleşik Krallık'ta 11 Mayıs 2007'de gösterime girmiştir. Filmin çekimi, montajı, düzenlenmesi gibi işlemler Ağustos 2006'da başlamış ve aynı yılın Ekim ayının başlarında tamamlanmıştır. J.K. Rowling şahsi internet sitesinde 19 Ekim 2006 tarihinde yaptığı bir açıklamada filmin kendisine gönderilen 20 dakikalık bir özetini izlediğini ve bunu çok etkileyici bulduğunu ayrıca bu filmin serinin en iyisi olduğunu söylemiştir. Diğer eleştirmenlerin aksine Rowling kitabının adaptasyonlarını beğendiğini belirtmektedir. Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'nda beşinci yılını bekleyen Harry Potter, Dursley ailesiyle geçirdiği yaz tatili boyunca ne sınıf arkadaşlarından ne de en yakın dostları Ron Weasley ve Hermione Granger'dan tek bir mektup almıştır. Bu yüzden Harry için yaz uzun ve yalnız geçmiştir. Yaz tatili için teyzesi ve eniştesi ile birlikte kalırken ruh emicilerin saldırısına uğrar. Harry kendisini ve kuzeni Dudley'i koruyabilmek için bir Patronus büyüsü yapar. Bu olaydan hemen sonra Harry, teyzesinin komşusu Arabella Figg'in bir kofti olduğunu ve Dumbledore tarafından onu korumak için görevlendirildiğini öğrenir. Genç Yaşta Büyücülüğün Makul Kısıtlanması Kararnamesi'nden dolayı Sihir Bakanlığı, Harry'yi bir duruşmaya çağırır ve belki de Harry Hogwarts'dan atılacaktır. Bir gece Dumbledore emriyle aralarında Alastor ‘Deli-Göz’ Moody, Kingsley Shacklebolt ve Nymphadora Tonks’un da bulunduğu bir grup Seherbaz (Kara büyücü avcıları) Harry’nin kapısına gelip, Dumbledore’un, Sihir Bakanlığı’nda resmi bir temyiz duruşması ayarladığını söyleyerek, genç büyücüyü apar topar, vaftiz babası Sirius'un Grimmauld Meydanı 12 numaradaki evine götürürler. Bu ev aynı zamanda Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nın gizl
i karargâhıdır. Sirius toplantılar için ailesinin evini Zümrüdüanka Yoldaşlığı’na açmıştır. Harry, Moody'nin gösterdiği eski fotoğrafla annesiyle babasının da Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın ilk üyelerinden olduğunu ve şu anki örgüt üyeleri arasında Molly ve Arthur Weasley’nin, Remus Lupin’in, Severus Snape’in ve şaşkınlık ve memnuniyetle karşıladığı vaftiz babası Sirius Black’in de bulunduğunu öğrenir. Harry’nin duruşmadaki tek umudu, genç büyücünün temelli gitmesini istemek için kendince sebepleri olan Sihir Bakanı Cornelius Fudge’ın yönettiği kurmaca mahkemede kendini savunmaktır. Harry, büyük ölçüde Hogwarts’ın emektar müdürü Albus Dumbledore’un müdahalesiyle ve tanık Arabella Figg sayesinde suçsuz bulunarak Fudge’ı çok üzer, ama ilk kez okuluna dönerken kaygılı ve huzursuzdur. Hogwarts’a dönüşünde, Harry hem şüpheli bakışlar, hem Gelecek Postası'nın Harry’nin soyadını Potter’dan “Plotter”a (entrikacı) çevirerek attığı başlık ve hem de Lord Voldemort’un dönüşüyle ilgili yalan söylediği suçlamasıyla karşılaşır. Kendini yalnız ve dışlanmış hisseden Harry, Ron ve Hermione’nin yardım ve destek önerilerine bile ayak diretir çünkü yaşadıklarını kimsenin anlayamayacağını düşünmektedir, hatta en yakın arkadaşlarının bile... Hogwarts’ta yeni okul yılının başında öğretmen kadrosuna yeni bir isim eklenmiştir. Dumbledore'un tüm karşı çıkışlarına rağmen sihir bakanı Cornelius Fudge, Dolores Jane Umbridge'ı okula Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi öğretmeni olarak atar. Dolores Umbridge aynı zamanda bakanlığın casusudur. Hogwarts öğrencileri Dolores Umbridge’in gözlerini diktiği tek hedef değildirler. Öğretmenler de onun utanç verici saldırılarından paylarını alırlar. Kehanet öğretmeni Sybill Trelawney, Büyü öğretmeni Flitwick ve Hagrid Umbridge’in standartlarının altında kalır. Daha sonra Umbridge'e okul kurallarını keyfine bağlı olarak değiştirme yetkisi verilir. Profesör Umbridge, Hogwarts’ta gitgide artan gücünü kullanırken, yeni ve her biri bir öncekinden daha katı kararnameler gelmektedir. Hemen hemen her gün, yeni bildiriler Hogwarts’ın taş duvarlarına asılarak, Umbridge’in düzene aykırı bulduğu ne varsa yasaklamaktadır. Harry, Ron ve Hermione'nin teşviğiyle bazı öğrencilere Karanlık Sanatlar’a karşı kendilerini korumaları için gerekli büyüleri öğretmeye başlar. Bu öğrenciler Ginny'nin fikriyle kendilerine "Dumbledore'un Ordusu " adını takar. Toplantılarını ev cini Dobby'nin önerdiği İhtiyaç Odasında yapmaya başlarlar. Toplantılara Harry'nin hoşlandığı Cho Chang'de katılır. Noel tatilinde önceki toplatılarından sonra çıkışta Harry'nin hayatındaki ilk öpüşme gerçekleşir. Hagrid'in derslerinden birinde iskelet kanatlı Testral’leri işlerler. At özellikleri taşısalar da kesinlikle at olmayan bu yaratıklar at ile ejderhanın ilginç bir karışımını andırmaktalar ve sadece ölüme birinci derecede tanıklık etmiş kişiler tarafından görülebilirler. Cedric’in ölümüne tanık olan Harry, kendilerini Hogwarts’a taşıyan faytonları çekenlerin Testral’ler olduğunu ilk kez görür. Küçük bir çocukken, annesinin ölümüne tanık olmuş olan Luna Lovegood da onları görebilmekte ve bu zarif yaratıkları dostları kabul etmektedir. Harry ve Luna dışında herkes için görünmez olsalar da, Testral’ler, Dumbledore’un Ordusu’nun genç büyücülerini cesaretlerini, ve cephanelerine yeni kattıkları her büyüyü sınayacak olan ilk savaşlarını yapacakları yere götürmekte yeri doldurulamaz bir görev üstlenmiştirler. Hagrid okuldan atılmasının yaklaştığını hissederek Harry ve Hermione'ye okula geç gelmesinin sebebi olan üvey kardeşi Grawp'ı gösterir ve kendi gittiğinde kardeşine onların bakmasını söyler. Hagrid Grawp'ı yasak ormanda saklamaktadır. Harry bir gece korkunç bir kabustan uyanır. Duruşma için Bakanlığa gittiğinde gördüğünü hatırladığı bir kapının ardından Sirius’a saldırıldığını görmüştür. Aslında kabusun onu Bakanlığa çekmek için kullanılan bir tuzak olma ihtimalinin farkındadır ama bu riski göze alacaktır. Sirius artık onun tek ailesidir. Bunun üzerine Harry ve Dumbeldore'nin Ordusu elemanlarından Hermione Granger, Ron Weasley, Ginny Weasley, Neville Longbottom, ve Luna Lovegood, Sirius'u kurtarmaya giderler. Sihir Bakanlığı’ndaki Gizem Departmanı’na vardıklarında, altı genç büyücü Kehanet Salonu’na yönelirler. Burası görünüşe göre her biri birer cam küreye konmuş ve sonra da sıra sıra uzanan raflarda dosyalanmış sayısız kehanetle dolu, uçsuz bucaksız bir odadır. Harry, birdenbire Kehanet Salonu’nu daha önce gördüğünü hatırlar, ama numaralandırılmış raflar arasında gezdikleri sırada esas büyük keşfi yapan kişi Neville olur: Cam kürelerden birinin üzerinde Harry Potter yazdığını görür. Kehanetin, kendisi ile Lord Voldemort arasındaki bağlantının anahtarı olduğunu bilmeyen Harry küreyi eline alır. Öğrenciler, Voldemort'un ölüm yiyenleri tarafından Esrar Dairesi'nde kurulan tuzağa düşerler. Zümrüdüanka yoldaşlığı elemanlarının takviyesi zamanında yetişmesine rağmen, Sirius, kuzeni Bellatrix Lestrange tarafından Adavra Kedavra laneti ile öldürülür. Voldemort ortaya çıkar ve Harry'e ölümcül lanetler göndermeyi dener. Fakat Dumbledore da zamanında ortaya çıkar ve Harry'yi korur. Voldemort, Bellatrix Lestrange ile birlikte ortadan kaybolur fakat sihir bakanlığı artık Voldemort'un döndüğüne inanmıştır. Harry ve Dumbledore temize çıkmıştır. Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın çekimleri 6 Şubat 2006'da başladı ve Aralık 2006'da sona erdi. Filmin yönetmenliğini David Yates yaptı. Filmin yapımcıları ilk aşamada Harry Potter ve Ateş Kadehi'nin de yönetmeni olan Mike Newell'i düşünmüştü. Fakat Newell bu teklifi "Love in the time of Cholera" filmiyle ilgilendiğinden reddetmek zorunda kaldı. David Yates'in film hakkındaki düşünceleri şöyledir: Senaryo, önceki dört filmin senaristi olan Steve Kloves tarafından yazılmadı. Nedeni kendisinin o sıralar başka projeler ile ilgileniyor olması olarak açıklandı. Bu yüzden filmin kitaptan sinemaya uyarlamasını Michael Goldberg yaptı. Kloves’un sonraki Harry Potter filmi olan Harry Potter ve Melez Prens adlı filmde geri döneceği açıklanmıştır. Önceki filmlerin çekildiği setleri tasarlayan Stuart Craig bu filmde de aynı görevi aldı. Filmde yaptığı en önemli tasarım, önceki filmlerde yer almayan Sihir Bakanlığı binasıdır. Binanın 70 metre uzunluğunda olduğu söylenmektedir. Bu da ona tüm Potter filmleri arasında en büyük set olma özelliğini kazandırmaktadır. İlk üç filmin müziklerini besteleyen John Williams ve dördüncü filmin müziklerini yapan Patrick Doyle'dan sonra bu filmin müzikleri Nicholas Hooper tarafından bestelenmiştir. Hooper bilinen ezgilere bağlı kalıp farklı çeşitlemelerini yaparak filme katkıda bulunmuştur. Örneğin John Williams tarafından bestelenen “Hedwig’s Theme” her filmde olduğu gibi bu filmde de yer almaktadır. Filmde yer alan müzik eserleri 2005 yılının Aralık ve 2006 yılının Ocak aylarında Londra Oda Orkestrası tarafından çalındı ve Abbey Müzik Stüdyolarında (Londra) kaydedildi. Bu filmde diğer filmlere kıyasla daha ürkütücü ve korku dolu sahneler olduğundan müziklerde korkutucu temalara ağırlık verildi. Özellikle Dolores Umbridge'in ve Lord Voldemort’un olduğu sahnelerde müzikler konuyu etkili bir biçimde vurgulamaktadır. Seslerde derinliği sağlamak ve müzikleri etkileyici kılmak için geleneksel Japon"Taiko" savaş davulları kullanılmıştır. Film müziklerinin bulunduğu albüm, filmin gösterime girmesinden 3 gün önce, 10 Mayıs 2007'de çıkacaktır. Filmde oyucular son savaş sahnesine hazırlanırken asa sallama dersleri almışlardır. Dans koreografi Paul Harris, farklı büyüler için farklı hareketler geliştirmiştir. Temel hareket yelpazesini belirlemenin yanı sıra oyuncularla çalışarak onların bireysel savaş tarzlarını da oluşturmuştur. Hermione Granger'i canlandıran Emma Watson bir röportajında savaş sahneleri için demiştir. Filmin editörü Mark Day’dir. Sinematografi ile Slawomir Idziak ilgilenmiştir. Kostüm tasarımcısı Jany Temime, görsel efekt sorumluları John Richarson, Tim Burke ve Nick Dudman’dır. Filmdeki yeni karakterlerden biri olan Hagrid’in kardeşi dev Grawp, "Image Metrics" şirketi tarafından geliştirilmiş olan bir teknikle filmde yer almıştır. Daha önce David Yates ile birkaç kez çalışmış olan koreograf Paul Harris, filmde asa kullanarak yapılan büyülerin olduğu sahnelerde, karakterlerin yaptığı hareketleri düzenlemesi ve bazı yenilikler yapması amacıyla kadroya dahil edilmiştir. Filmin bilgisayar oyunu "Order of the Phoenix", Electronic Arts şirketi tarafından yapılmıştır. Üretici firma, oyunun piyasaya çıkış tarihinin filmin gösterime girmesinden bir hafta önce olduğunu açıklamıştır. The Scotsman, filmin bütçesinin 75 milyon İngiliz Sterlini (yaklaşık 200 milyon TL) olduğu açıklamıştır. İlk dört filmin set tasarımlarını yapan Stuart Craig bu filmde de setleri tasarlamıştır. Sihir Bakanlığı'nın 70 metre yükseklikteki giriş salonu seti, şimdiye kadarki Harry Potter serilerindeki en geniş ve en pahalı settir.Burayı kaplamak için her biri tek tek yerleştirilen 30.000 fayans kullanıldı. Öte yandan beyaz perdede, hol, görsel efektler sayesinde, olduğundan daha büyük görünecek. Yapım tasarımcısı Stuart Craig, Bakanlığın büyük holünün dekorunu, “Fudge’ın Sovyet tarzı propaganda posteri” olarak tanımlamaktadır. Harry’nin bakanlıkta çalışan Arthur Weasley ile, Londra’nın merkezindeki bakanlığa girdiği misafir kapısı çok geçerli nedenlerden ötürü sıradan bir telefon kulübesi şeklindedir. Bunu yapım tasırımcısı Craig “Sihir Bakanlığı’nı Muggle’ların bakanlıklarının altına yerleştirmenin eğlenceli olacağını düşündük; bu yüzden, telefon kulübesini Savunma Bakanlığı’nın çok yakınındaki bir kaldırıma kurduk. Dolayısıyla, Muggle’lar bilmese de, İngiliz Savunma Bakanlığı’nın altında Sihir Bakanlığı uzanıyor” diye anlatmıştır. Harry Potter'ın Sihir Bakanlığı'ndaki duruşma sahnesi, Ateş Kadehi'ndeki Igor Karkaroff'un duruşma sahnesine sadık kalınarak biraz daha geliştirilmiştir. Grimmauld Meydanı 12 numaralı evdeki üç duvarı kaplayan Black Ailesi'nin soy ağacı için yapımcılar Rowling'den ayrıntıları istediler. Row
ling, yapımcılara her bir aile üyesinin adını ve doğum tarihini içeren Black Ailesi soy ağacını faksladı. Ayrıca seriye yeni eklenen karakter Dolores Umbridge'in ofisi için Stuart Craig ve ekibi ofisi pembenin tonlarında dekore etmiş ve danteller, kadife ve küçük süs eşyaları kullanmışlardır. Mobilyalarda Fransız tarzını tercih etmişlerdir. Ofisteki en belirgin özellik, ofisin duvarlarındaki üzerinde yavru kedi resmi bulunan 200 tabaktır. Bu kedi yavrularının bazıları ise sesli ve hareketlidir. Harry ve arkadaşları Sihir Bakanlığı’ndaki Esrar Dairesi’ne vardıklarında, D.O. (Dumbledore'un Ordusu)'dan arkadaşaları ile aylardır rüyasında görmüş olduğu Kehanet Salonu yönelirler. Burası kitapta anlatılanlara göre her biri birer cam küreye konmuş ve sonra da sıra sıra uzanan raflarda dosyalanmış sayısız kehanetle dolu, uçsuz bucaksız bir odadır. Stuart Craig orijinal planlarının “gerçekten 15.000 cam küre yaptırıp bunları cam raflara yerleştirmek” olduğunu belirtmiştir. Fakat daha sonra rafların kırılması durumunda çekim için rafların yenisini hazırlatmak ve küreleri yerleştirmek haftalar süreceğini fark etmişlerdi. Bu yüzden dolayı tüm sahneler yeşil perde önünde çekilmiştir. Oyuncuların nereye koşacağını göstermek için yere fosforlu yeşil renkte bant yapıştırılmıştır. Böylece Kehanet Salonu, bir Harry Potter filminde tamamen bilgisayarda yaratılmış ilk set olmuştur. Filmde görsel efekt süpervizörlüğünü Tim Burke, özel efektler süpervizörlüğünü John Richardson ve yaratık efektleri süpervizörlüğünü Nick Dudman yaptı. Filmde 1400'ün üzerinde görsel efekt kullanılmıştır. At adamların bulunduğu sahneler çekilirken oyuncular at adamlar yerine sopalara tutturulmuş toplar, karaton maketler ve mavi renkli özel kıyafetler giymiş insanların karşısında rol yapmışlardır. Çünkü filmdeki yaratıklar tamamen bilgisayarda oluşturulmuştur ve dublörlerin yerine yerleştirilmiştir. Filmin efekt çalışmalarını yapan firmalardan biri olan Double Negative şirketi 250 kişilik kadrosuyla Yasak Orman, Hogwarts, İhtiyaç Odası, Kehanet Salonu, Tül Odası ve filmdeki Patronus büyüsü sahnelerinin çekiminde çalıştılar. Bu çekimler 19 hafta sürmüştür. Tamamı bilgisayar efekti olan Kehanet Odası’nda bulunan küre şeklindeki kehanetler farklı boylarda yapıldı. Oyuncuların yeşil ekran önünde yapılan çekimleri özel bir el kamerasıyla kaydedilmiştir. Hagrid'in dev üvey biraderi olan Grawp, bu filmde yeni bir karakter olarak belirdi. Karakteri sıfırdan tasarlamak yerine, aktör Tony Maudsley'in hareket ve yüzle ilgili ifadeleri, Grawp'ın hareketlerini yapmak için kullanıldı. Büyük Salon, Privet Drive, Grimmauld Meydanı 12 Numara'daki sahneler gibi pek çok iç sahne "Leavesden Stüdyoları" ve "Watford"'da çekildi. Harry ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı üyeleri Thames Nehri üzerinde Grimmauld Meydanı 12 Numara'daki Zümrüdüanka Yoldaşlığı karargâhına doğru uçarken arka planda London Eye, Canary Wharf, Big Ben, "Buckingham Sarayı" ve HMS Belfast görülür. Platform 9¾ diğer filmlerde olduğu gibi King's Cross İstasyonu'nda çekildi. İskoçya'da çeşitli mekanlar, dış çekimler için kullanıldı. Film için önemli olan sahnelerde, kitapta geçen "tepesi karlı dağlar ve dar vadiler" için İskoçya'nın Fort William kasabası kullanıldı. Hogwarts Ekspresi'nin geçtiği vadiler için de diğer filmlerdeki gibi "Glenfinnan kasabası" kullanıldı. İskoçya'daki bazı açık hava çekimleri için Glen Coe, Clachaig Gully ve Glen Etive kasabaları kullanıldı. "The Scotsman"'da yayınlanan makaleye göre İskoçya'da yapılan çekimler için 2006 yılında yapımcılar 50,000 İngiliz sterlini harcama yapmışlardır. Filmin süresi yetmediği için bazı sahneler kesildi. Bunlardan ikisi; Surrey kasabasında, Virginia Gölü yanında çekilen Sihir Bakanlığı görevlilerinin Hagrid'in kulübesinin yanında Profesör McGonagall'a Sersemletme Büyüsü ile saldırma sahnesi ile Burnham Beeches'de çekilen Hagrid'in Sihirli Yaratıkların Bakımı dersinde Thestral'leri anlatma sahnesidir. Britanya baskısı 766 sayfa Türkiye baskısı 1114 sayfa olan kitap serinin en uzun kitabıdır. William Melling'in canlandırdığı Nigel karakteri kitapta var olmadığı halde filmde küçük bir rolü var. Aynı şekilde Ryan Nelson'ın canlandırdığı "Slightly Creepy Boy" karakteri de filmde var. Bunun yanında kitapta var olduğu halde Harry’nin Rita Skeeter ile röportajı, Hızır Otobüsünün Harry ve diğer Weasley çocuklarını Hogwarts'a götürmesi, Dobby’nin olduğu sahneler , Quidditch sahneleri ve Slytherin öğrencilerinin söylediği "Kralımızsın Weasley" şarkısı filmde yer almıyor. Filmde Cho Chang gammaz biri olarak yansıtılmıştır; oysaki kitapta arkadaşıdır. Hermione, Ron ve Draco’nun öğrenci başkanı seçilmeleri filmde bahsedilmemiştir. Kitapta olup filmde olmayanlar; Sirius'un kardeşi Regulus Black, Sirius'un verdiği ayna , Sirius Black’in annesinin portresi filmde ayrıntılı olarak geçmese de ev cini Kreacher'ın bir örtü altında onunla konuşmasıyla filmde yer almıştır. Filmin ilk fragmanı 17 Kasım 2006'da yayınlanmıştır. Uluslararası fragmanı 22 Temmuz 2007'de yayınlanmıştır. Electronic Arts şirketinin çıkarmış olduğu film ile aynı isimli oyun filmin çıkışından 2 hafta önce yani 25 Haziran, 2007 piyasaya sürülmüştür. Filmin soundtrack'ı 10 Haziran 2007'de piyasaya çıkmıştır. Warner Bros. filmin 2 Disklik Özel baskısının, Geniş Ekran versiyonun,Tam Ekran versiyonunun, Blu-ray Disk ve HD DVD versiyonlarının ve 5 filmlik kısıtlı miktarda piyasaya çıkacak olan 5 filmlik özel hediye setinin 11 Aralık 2007 tarihinde piyasaya sürüleceğini açıkladı. Filmin DVD'sinin Brezilya'da 14 Kasım 2007, Almanya'da 16 Kasım 2007, Fransa'da Ocak 2008 tarihlerinde piyasaya çıkacağı belirtilmiştir. Ayrıca DVD'nin içinde filmden kesilen sahnelerin de olacağı 1 saatlik özel bir diski barındıracağı belirtilmiştir. Özel diskin içeriği şöyledir: Özel bölümdeki silinmiş bazı sahneler şunlardır: “Neville’in Harry’e sesini yükseltmesi“ ,“Aktüel kamera çevresi” . Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık'ta ise 12 Kasım'da piyasaya çıkması beklenmekterdir. IMAX’e ait 2 boyutu 3 boyuta dönüştürme teknolojisi kullanılarak, filmin final bölümünün yaklaşık 20 dakikalık kısmı 3 boyutlu IMAX formatında sunuldu. Film Kutup Ekspresi filminin ardından, IMAX DMR teknolojisi kullanılarak 3 boyutlu hale dönüştürülen ikinci Hollywood filmi olmuştur. Filmi Amerika çapında 4.285 yerde 9.000 salonda gösterime girdi. Bu hiçbir Warner Bros. filminde olmadığı kadar geniş çaplı bir gösterim olmuştur. Ayrıca, film için Warner Bros. 22.000 adet master kopya basarak dünyanın dört bir yanına gönderdi. Bu şu ana kadarki en yüksek kopya sayısıdır. Film dünya çapında 1350 dijital salonda gösterilerek Warner Bros.’un en yüksek dijital sinema rekorunu da ele geçirmiştir. Filmin ilk gala ve prömiyerleri 3 ülkede yapılmıştır. Bunlar ilki 28 Haziran 2007'de Japonya'nın başkenti Tokyo'da yapılmıştır. Galaya Harry Potter'ı canlandıran Daniel Radcliffe katılımıştır. Bundan 5 gün sonra 3 Temmuz günü film anavatanında seyircisiyle buluştu. Gala Londra'da Odeon Leicester Square 'de yapıldı. Galada kitabın yazarı J. K. Rowling'de görülmüştür.. Daha sonra filmin Amerika galası 8 Temmuz 2007'de Los Angeles'da Grauman's Chinese Theatre yapıldı. Galaya katılan filmin üç genç yıldızı Daniel Radcliffe, Rupert Grint ve Emma Watson binlerce seveniyle buluşmuştur. Türkiye'deki galası 7 Ağustos 2007'de Levent'teki Kanyon Alışveriş Merkezi'nde yapılmıştır. Galaya Cho Chang'i canlandıran Katie Leung ile Fred ve George Weasley'i canlandıran James ve Oliver Phelps'de katılmıştır. Galaya özel bir otomobille gelen oyuncular alışveriş merkezinin önüne yerleştirilen kırmızı halının üzerinden geçerek, oyuncuları görmeye gelen hayranlarına imza dağıtmıştır. Film Türkiye'de 10 Ağustos 2007 tarihinde 165 kopyayla 303 sinema salonunda vizyona girmiştir. Bunlardan 235'i dublajlı 66'sı altyazılıdır. Film serinin en uzun kitabı (1114 sayfa) olmasına rağmen serinin en kısa filmi (138 dakika) olmuştur. Filmin resmi internet sitesinde de yüksek ses içerdiği ve korkutucu sahneler barındırdığı açıklanmıştır. Film için Amerika Birleşik Devletleri'nde 13 yaş altı için velinin yönlendirmesi gerekir anlamına gelen PG-13 kodu, Birleşik Krallık'ta ise, 12 yaşından küçükler filmi ancak yanlarında bir büyükleri olduğu zaman izleyebilirler anlamına gelen 12A kodu kullanılmaktadır. J. K. Rowling’in roman dizisine dayanan tüm filmlerinde genç büyücü Harry Potter'ı canlandıran Radcliffe, bu filmde de Harry Potter'ı canlandırmıştır. En iyi arkadaşları Ron ve Herminone karakterlerini Rupert Grint ve Emma Watson canlandırmıştır. Britanya'nın önde gelen film dergisi Empire Grint’i ve Harry Potter’daki rol arkadaşları Daniel Radcliffe ve Emma Watson’ı tüm serideki performanslarından ötürü prestijli "Olağanüstü Katkı Ödülü"’ne layık görmüştür. 1 Nisan 2006'da İngiliz oyuncu Helen McCrory'nin Bellatrix Lestrange rolü için seçildiği duyurulmuştu. Ancak McCrory hamileliği nedeniyle bu rolden çekilmek zorunda kaldı. Onun çekilmesinden sonra 25 Mayıs'ta Helena Bonham Carter'in Bellatrix rolünü canlandıracağı açıklandı. Luna Lovegood rolü için yapılan seçmelerde, 15.000 kişi arasından Evanna Lynch bu role seçildi. Genç Remus Lupin rolü için Stuart Hastings'in seçildiği söylentileri çıksa da 25 Mayısta James Utechin'in Genç Lupin'i canlandıracağı açıklandı. Remus Lupin'in gençliğini oynamak için seçmelere katılan James Walters ise bu filmde Sirius Black'in genç halini canlandırmak için seçildi. Black Ailesi'nin ev cini Kreacher rolünü yapımcılar filme almak istemedi. Fakat Rowling'in son filmde bu rolün önemli bir yer tutacağını belirtmesi üzerine bu rol filme eklendi. Filmde bu karakteri Timothy Bateson seslendirdi. Filmin Türkçe sürümünde Harry Potter'ı Oğuzhan Akalın, Ron Weasley'i Keremcan Köse, Hermione Granger'i Hazal Erdal ve Sirius Black'i Murat Şen seslendirdiler. Harry'nin yaz boyunca en yakın arkadaşlarından kendini kopmuş hissetmiştir çünkü bilmediği bir nedenle Ron ve Herminone koca bir yaz boyunca ona hiç mektup yazmamışlardır; bu hem incitici, hem de, ö
zellikle de bir önceki yılda yaşadığı çalkantılı ve trajik olaylarını düşünülecek olursa, ilginçtir. Duruşmada ve okulda Dumbledore'un ondan uzak durması da Harry'yi şaşırtmıştır. Dumbledore karakterini canlandıran Michael Gambon bu konuda şunları söylemiştir: Karakteri canlandıran Daniel Radcliffe filmin sonu için: demiştir. Film hakkındaki incelemeler genel olarak olumludur. Britanya'nın "The Telegraph" gazetesi film için "En karanlık ve en iyi film" olarak yorumda bulunmuştur. "New York Daily News" gazetesi filme 4 üzerinden 4 yıldız vererek filmi serinin en iyi filmi ve "Potter bağımlıları yönetmen Yates'in, özen ve saygıyla J. K. Rowling'in geniş evrenini yansıttığına sevinecek" diyerek gazetesine yansıtmıştır. "The Sunday Mirror" filme 5 üzerinden 4 yıldız vererek, filmi "karanlık, lezzetli, zevkli ve mutlaka görülmesi" gereken bir film olarak göstermiştir. Sinema haberleri yayınlayan Empire dergisinin Ağustos baskısında film "serinin en heyacanlı, gerilimli ve aksiyon yüklü filmi" olarak tanıtılmıştır. Müzik kanalı MTV'nin sitesinde yayınlanan bir makalede aralarında Örümcek Adam 3, Fantastik Dörtlü gibi iddialı yapımlarında bulunduğu listede, Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı daha vizyona girmeden izlenmesi gereken bir numaralı film olarak seçilmiştir. Londra'da yayınlanan Times gazetesi üç ana aktörün kendi karakterlerinin duygularını tam olarak ifade edemediğinden hayal kırıklığı yarattığını ve bu durumunda filmin en zayıf noktası olduğunu ifade etmiştir. Rolling Stone dergisi üç başlıca aktörün başarısını övmüştür ve özellikle Radcliffe için " Filmin en sevindiren kısımlarından biri Daniel Radcliffe'in Harry rolü ile seyirci karşısında büyümesidir. Sürekli rahatsız eden kabuslar karakteri derinleştirmiştir. Yumuşaklıktan korkunçluğa bütün esaslara dokunmak Daniel için sansasyonel bir performanstır." demiştir. Ayrıca Rolling Stone incelemesinde filmi önceki dört filmden daha iyi olduğunu belirtmiştir. Milliyet gazetesinin sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan film için "Yates'in öyküyü kalabalık olan Harry Potter camiasında ayrıntılara takılmadan olabildiğince yüksek tempolu biçimde anlattığını" söylemektedir. Yeni Şafak gazetesi filmi "serinin en soğuk filmi" olarak gösterip "seriye bir bütün olarak ve daha serinkanlı bakabilenleri çok da kesmeyecek bir bölüm" olarak yorumlamıştır. Sinema ve televizyon filmleri, film yıldızları ve dizileri hakkında bilgiler barındıran veritabanı olan IMDb'de film 44,657 oyla 10 üzerinden 7,7 almıştır. Film gösterime girdiği andan itibaren 2 haftada dünya çapında 558 milyon $ gişe hasılatı elde etti. Yoldaşlık 11 Temmuz çarşamba günü gösterime girdiği 29 ülkede 29,2 milyon dolarlık açılış hasılatıyla uluslararası gişe rekorlarını eline geçirmiştir. Film Hollanda ve Belçika’da sektörün en büyük; Fransa, İtalya ve Brezilya’da ise ikinci en büyük açılış hasılatını elde etti. Ayrıca Warner Bros. Pictures’ın en yüksek geceyarısı hasılatı, en yüksek günlük hasılatı ve bugüne kadarki en yüksek “Harry Potter” açılış hasılatı rekorlarını ele geçirdi. Filmi Türkiye'de gösterime girdiği ilk gün 80.000 kişi izlemiştir ve serinin Türkiye'deki en yüksek ilk gün açılışını gerçekleştirmiştir. Türkiye'deki beşinci haftasında 620.520 seyirci sayına ulaşmıştır. "Yoldaşlık" Birleşik Devletler'de 280,8 milyon dolar(£ 140,1 milyon) ve Birleşik Krallık'ta 92,7 milyon dolar (£46,2 milyon) hasılat elde etmiştir. Bu hasılat Birleşik Devletler'de en yüksek üçüncü "Potter" filmi Birleşik Krallık'ta ise en yüksek hasılat yapan "Potter" filmi olmuştur. Diğer ülkelerde 502,3 milyon dolar (£253,5 milyon) hasılat yapmıştır. Bunlarla birlikte dünyaçapında toplamda $874,8 milyon dolar (£436,6)'dan fazla hasılat elde etmiştir. Ayrıca film vizyona girdiği 54. gününde tüm dünyada 928 milyon Amerikan Doları hasılat elde etmiştir. Bu da filmi şu ana kadarki 2007 yılında tüm dünyada en çok izlenen 2. filmi ve tüm zamanların en çok izlenen filmler listesinde de 10. sıraya taşımıştır. Ayrıca tüm zamanların en çok hasılat yapan filmleri listesinde 6. sıraya yerleşmiştir. Film Saturn Ödüllerine 9 dalda aday gösterilmiştir. Bunlar En İyi Yönetmen, En İyi Fantastik Film,En İyi Kostüm, En İyi Makyaj, En İyi Müzik, En İyi Genç Oyuncu (Daniel Radcliffe), En İyi Görsel Efektler, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Imelda Staunton) ve En İyi Senaryo dallarıdır. Film ayrıca 2008 BAFTA Ödülleri'ne En İyi Özel Efekt ve Best Production Design kategorilerinde ödüle aday gösterilmiştir. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı (özgün adıyla "Harry Potter and the Order of the Phoenix"), J. K. Rowling'in yazdığı Harry Potter serisinin beşinci kitabıdır. İlk basımı 2003'te yapılmıştır. Türkçeye Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu tarafından çevrilmiştir. Zümrüdüanka Yoldaşlığı serinin en uzun kitabıdır. 2007 yılında film ve Electronic Arts tarafından geliştirilen video oyunu uyarlamaları yapılmıştır. Roman, Harry Potter ve onun kuzeni Dudley'ye ruh emicilerin saldırmasıyla başlar. Harry, ruh emicilere karşı bir muggle önünde büyü yaptığından dolayı suçlanır ve Sihir Bakanlığı'na mahkemeye çağrılır; fakat Harry mahkemede tüm suçlardan Dumbledore sayesinde aklanır. Dumbledore, Voldemort'un geri dönmesinden dolayı Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nı tekrar toplar. Zümrüdüanka Yoldaşlığı, Voldemort'a karşı kurulmuş gizli bir örgüttür. Harry ve Dumbledore'un Voldemort'un geri döndüğünü söylemelerine karşın Sihir Bakanlığı ve büyücü dünyası buna inanmamakta veya inanmak istememektedir. Hogwarts'ı kontrol altında tutmak için, Sihir Bakanlığı okula Dolores Umbridge adında bir bakanlık üyesi atar. Dolores Umbridge, Hogwarts'ı yarı diktatörce yönetmeye çalışır. Öğrencilerin karanlık sanatlara karşı büyü öğrenmelerine karşı çıkarak Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersindeki büyü kısmını müfredattan çıkarır. Harry buna itiraz etse de işe yaramaz hatta bu yüzden ceza alır. Bunun üzerine Harry, Hermione ve Ron'un ısrarıyla Dumbledore'un Ordusu adıyla gizli bir grup kurar. Grubun amacı öğrencilerin Karanlık Sanatlara karşı büyü alıştırması yaparak kendilerini savunabilmelerini sağlamaktır. Harry, Voldemort'la arasında telepatik bir bağ olduğunu anlar ve Voldemort'un birçok faaliyetini görebilir; daha sonra Voldemort da bunu anlayacaktır. Romanın sonraki kısmında Harry ve arkadaşları Ölüm Yiyenlerle karşı karşıya gelirler. Bunlara yardıma gelen Zümrüdüanka Yoldaşlığı üyelerinin de katılımıyla büyük bir düello başlar ve bu düelloda Sirius Black, Lucius Malfoy'u etkisiz hale getirirken, kuzeni Bellatrix Lestrange tarafından arkasından vurularak öldürülür. Daha sonra Dumbledore'un da gelişiyle birçok Ölüm Yiyen yakalanır fakat bundan da önemlisi Voldemort'un geri döndüğü tüm sihir dünyası tarafından anlaşılır. Dumbledore, Harry'e yıllar önce hakkında yapılan kehaneti anlatır. Kehanete göre Voldemort ile Harry'den birinin yaşaması için diğerinin ölmesi gereklidir. Türkiye'deki amatör futbol ligleri listesi Türkiye Amatör Futbol Ligleri Türkiye'de amatör liglerde mücadele eden futbol takımlarının profesyonel liglere yükselen takımları belirlemek için düzenlenen turnuvalardır. Türkiye'nin her ilinde düzenlenmektedir. Bazı illerde Süper Amatör, 1. Amatör ve 2. Amatör gibi 3 seviye lig varken bazı illerde 1. Amatör ve 2. Amatör, bazı illerde ise sadece 1. Amatör vardır. 3 büyük şehirde bulunan en üst seviye amatör ligleri: Gemi önadları Gemi önadı genellikle kısaltma şeklinde, bir takım kelimelerin askeri ya da sivil gemilerin isminin önünde kullanılmasıdır. Sivil tekneler için önad itme gücü tipini belirtebilir: Tıpkı buharlı gemilerin "SS" (Steamship) şeklinde isimlendirilmesi gibi, veya araştırma gemisi için "RV" (kullanılması gibi. Sivil önadlar genellikle tutarsızdır ve sık sık her yerde kullanılmazlar. Bazen harflerin taksim işareti ile ayrıldığı görülebilir. "M/S" gibi. Donanma önadları, "His/Her Majesty's Ship" H.M.S veya HMS gibi kısaltmalar halindedirler. Eskiden "U.S.F" (United States Frigate - Birleşik Devletler Fırkateyni) gibi sadece tekne tipine göre kullanılırdı. günümüzde genel kullanım, her donanmanın ülkesine göre tek bir standard isim şeklindedir, ve diğer önadlar yardımcı ve yedek hizmet tekneleri için kullanılmaktadır. Önadların kullanımı evrensel değildir; diğerlerinden farklı olarak Üçüncü Reich'ın Kriegsmarine veya kullanmamıştır. Bazı İngilizce yazarlar "DKM" (Deutsche Kriegsmarine için) ve "HIJMS ("His Imperial Japanese Majesty's Ship" (Japonca: 大日本帝国海軍 "dai-nippon teikoku kaigun" çevirisene göre) için) önadlarını, "USS" veya "HMS" ile uyum sağlamaları için kullanmışlardır. Diğer yazarlar, donanmayı kullanmış veya önadı ihmal etmiştir. 20. yüzyıldan itibaren, birçok donanma gemilerini güverte numarası— güverte yanında yazılan tanımlama numarası ile tanımlamıştır. Her donanma kendi sitemine sahip olup, Birleşik Devletler Donanması Güverte Sınıflandırma Sembolü kullanırken, İngiliz Kraliyet Donanması ve diğer Avrupa ülkeleri ile Commonwealth üyeleri Flama Numarası sistemini kullanmaktadır. Aşağıdaki tablo kullanıldığı bilinen hem güncel hem de tarihi ön adları göstermektedir. Nazilli Belediyespor Nazilli Belediyespor Aydın'ın Nazilli ilçesinin belediye destekli futbol takımıdır. Nazillispor kulübü 1967 yılında kuruldu. 1968-1969 sezonunda 2. Türkiye Ligine yükseldi. Daha sonra yeniden 3. Lige düştü. 1974-1975 yılında 3. Ligden düşerek sonrasında kapandı. 1984 yılında 3. Türkiye Liginin yeniden kurulmasıyla Nazilli'nin de 3. Türkiye Liginde temsil edilmesi için çeşitli çabalar sonucunda; Yeni Nazillispor kulübü kuruldu. Kuruluş aşamasında takımın renkleri sarı lacivertti ancak eski Nazillispor'luların isteği doğrultusunda takımın renkleri siyah beyaz oldu. Futbolda 1984-1992 yılları arasında 3. Türkiye Liginde mücadele eden Yeni Nazillispor 1991-1992 sezonunda şampiyon olarak 2. Türkiye Ligine (Şimdiki 1. Lig) çıktı. Aynı sezon küme düşerek, 1992-1993 sezonu sonunda 3. Türkiye Ligine geri döndü. Yeni Nazillispor Kulübü 1998-1999 yılında 3. Türkiye Liginde şampiyo
n olarak tekrar 2. Türkiye Ligine (Şu anki 1. Lig) yükseldi. 2001-2002 Sezonunda 2. Lig kurulmasının üzerine bu lige düşerek burada oynamaya başladı. 2006-2007 sezonuna kadar 2. Ligde mücadele eden siyah inciler 2006-2007 sezonunda 3. Lige düştü. 5 senelik 3. Lig mücadelesinin ardından 2011-2012 sezonunda şampiyon olarak Spor Toto 2. Lig'e yükseldi. Şampiyonluk kupasını ligin son maçında TFF Başkanı Yıldırım Demirören in elinden aldı. Halen Spor Toto 2. Lig'de mücadele etmektedir. Nazilli Belediyespor Kulübü futbolun yanı sıra hentbol, voleybol, masa tenisi, basketbol, satranç, güreş, plaj voleybolu ve tenis gibi spor dallarında faaliyetini sürdürmektedir. 1969-1971, 1992-1993, 1999-2001 2001-2007, 2012-2018 1967-1969, 1971-1973, 1984-1992, 1993-1999, 2007-2012, 2018- 1973-1984 Şampiyon: (4) 1968-1969, 1991-1992, 1998-1999, 2011-2012 Çeyrek Final: (1) 1999-2000 Partizan (silahlı kuvvetler) Partizan, yabancı bir güç veya bir ordu işgali ya da idaresi altında bulunan bir bölgenin kontrolüne direnmek için teşekkül etmiş düzensiz askeri kuvvetlerin üyesi. Bu terime İspanya İç Savaşı'nda monarşiye karşı cumhuriyetçilerin direnişi, II.Dünya Savaşı'nda İtalya'da Benito Mussolini'yi devirmeye çalışan Komünistlerin mücadelesi ve yine II. Dünya Savaşı'nda özellikle Doğu Avrupa'da Alman ve İtalyan işgalindeki ülkelerdeki direniş hareketleri örnek olarak gösterilebilir. 12. yüzyıl başlarında Avrupa’da savaşçı birlik ve onların ana askeri birimden ayrılmış akıncı kolları sıklıkla düşmanın kaynaklarını ele geçirmek veya yok etmek amacıyla baskınlar yapardı. Partizan terimi 17nci yüzyılda savaşçı birliğin önderini tanımlamak için kullanılırdı. Partizan savaşının teknikleri Johann von Ewald’ın 1789 yılında yazdığı "Partizan Savaşı Üzerine İnceleme" (Almanca:"Abhandlung über den kleinen Krieg") kitabında tanıtılmıştır. Partizan savaşının amacı savaş bölgesindeki yerel ahaliden kurulu düzensiz birliklerle veya bazı durumlarda resmi orduya bağlı olmayan düzenli kuvvetlerle düşmanı zayıflatmaktı. Bu silahlı güçler, düşman hattı gerisinde iletişimi kesecek, ileri harekâta temel olan devriyeleri veya köyleri ele geçirecek, konvoylara pusu kuracak, zorla savaş vergisi ve katkı toplayacak, lojistik stokları yağma ederek düşman kuvvetlerin ana operasyonlarını engelleyerek onları güç ayırmaya mecbur etmekti. Amerikan İç Savaşı’nın “partizan korucuları” (İngilizce: partisan rangers) partizan savaşı kavramını oluşturdu. Bu çatışmada John S. Mosby gibi konfederasyonun partisan önderleri von Ewald’ın ana hatlarını tarif ettiği şekilde ordularına görev gördürdü. Daha sonra ünlü savaş sanatı uzmanları Antoine-Henri Jomini ve Carl von Clausewitz tarafından da partizan savaşı yöntemleri tarif edildi. 19ncu yüzyıl ortalarındaki partizanlar esasen baskıncı süvarilerden veya organize olmayan ya da yarı organize gerilla kuvvetlerinden bir hayli farklıydı. Rus partizanlar Napolyon'un yenilmesinde çok önemli rol oynamıştı. Onların şiddetli direnişleri ve ısrarlı baskınları 1812 senesinde Fransız imparatorunun Rusya'dan kaçmak zorunda kalmasına sebep olmuştu. Partizan terimi çağdaş tanımında, II. Dünya Savaşı'nda örnekleri görülen saldıran ve işgal eden kuvvete karşı gelen baskın gayri nizami kuvvet anlamını aldı. Naziler işgal amaçlarına en az Kızıl Ordu kadar engel olan partizan direnişine karşı acımasızca davrandılar ve özellikle Polonya, Romanya ve Ukrayna'da Sovyetlerin vatan haini ilan ettiği işbirlikçilerin ihbarlarına ve yardımlarına gerek duydular. Hainlerin işbirliğiyle yakalanan binlerce partizanı idam ettiler. Ama gene de özellikle Beyaz Rusya'da faal olan Sovyet partizanları Alman askerlerini taciz etmeye ve onların bölgelerindeki operasyonlarını aksatmaya muktedir oldular. Hatta buralarda partizanlar için ekin yetiştiren ve canlı hayvan besleyen kolhozlar bile vardı. Neticede partizan direnişi Alman işgalindeki toprakların kurtarılmasında ve Sovyet hakimiyetinin tekrar kurulmasında çok etkili oldu. Komünist Yugoslav partizanlar da Yugoslav Halkın Kurtuluşu Savaşı'nda memleketlerini kurtaran önder kuvvet idi. Her ne kadar işgalci güç tarafından çoğu zaman "terörist" olarak adlandırılabilse de partizanlar savaş hukuku açısından yine de uluslarını yabancı saldırgandan kurtarmak için savaşan, ulusal ordunun üniformalı üyeleri olarak kabul edilir. Bu nedenle savaş hukukunda meşruiyete sahiptir. DPS Velocity DPS Velocity, Dijital Kurgu yapabilme imkânı veren bir yazılımdır... Yazılımı DPS (Digital Processing Systems) isimli şirket geliştirmiştir... Dünyada ilk kez PC tabanlı video komponentleri üretmeye başlayan bir Kanada firmasıdır. Video İşlemci Kartın adı başta Perception'dı... Reality, VelocityQ, VelocityHD ve VelocityX gibi farklı video kartlar ve yapılarıyla ayrılsa da, genel olarak DPS Velocity olarak anılır... VelocityHD'den önceki nesil kartlar artık üretilmemektedir. VelocityX, yazılımın ilk kez video kartsız çalışmasını sağlayacaktır... İlk olarak DPS'i Leitch; daha sonra Leitch'i Harris isimli firma satın almıştır... Bu firma çatısı altında, DPS adı korunarak üretim sürmektedir... DPS Velocity'nin, yüksek görüntü kalitesi, pratik kullanımı ve tescilli sanal dosyalama yapısı ayırt edici özelliklerindendir... Türkiye'de satış ve teknik desteğini, ilk yıllardan bu yana Computorium isimli firma yürütmektedir. (Bölgesel Satıcılar Listesi) Foto Hasan Behçet Foto Hasan Behçet, 1917'de Konya'da açılan ve hâlen bu adla faaliyetini sürdüren fotoğrafhanedir. Müslümanların dini gerekçelerle bu işle uğraşmadığı yıllarda, Ermeni fotoğraf ustası Garabet Kirkor Solakian'dan mesleği öğrenen Hasan Behçet, Solakian'ın ölümüyle fotoğrafhaneyi 1917 yılında devraldı. Bu şekilde Türkiye'nin ilk Türk stüdyo fotoğrafçısı oldu. Üç kuşaktır faaliyetini sürdüren fotoğrafhanenin son sahibi Hasan Behçet'in yeğeninin oğlu Yılmaz Oğul'dur. Fotoğrafhane, körüklü tabir edilen ve Türkiye'de üç tane bulunan eski büyük fotoğraf makinesi, tarihi fotoğraflar ve cam negatiflerle küçük bir müze görünümündedir. Mehmet Çam konuyla ilgili 2001 yılında "Foto Hasan Behçet" adlı bir belgesel film yapmıştır. Kings of Convenience Kings of Convenience, Bergen, Norveçli indie folk-pop ikilisi. Erlend Øye ve Eirik Glambek Bøe’den oluşan grup, sakin vokalleri, zarif gitar ve piyano melodileriyle tanınır. Grup elemanlarının ikisi de vokal, gitar ve besteleri üstlenmektedir. İkili, aynı zamanda "Yeni Akustik Hareket"in, Belle and Sebastian, Coldplay gibi öncülerinden biridir. Erlend Øye 21 Kasım 1975, Eirik Bøe ise 20 Ekim 1975 doğumludur. Birbirlerini 11 yaşından beri tanıyan ikili, 16 yaşına geldiklerinde “Skog” (“forest”) adında bir grupta, diğer iki arkadaşlarıyla birlikte çalmaya başladılar ve ayrılıp Kings of Convenience’yi kurmadan önce sadece “Tids Tale” adında bir EP çıkardılar. 1999 yazı boyunca çeşitli Avrupa festivallerinde boy gösterdikten sonra ikili Amerikan şirketi Kindercore ile anlaştı. 2001’de Londra’da bir süre yaşadıktan sonra, ilk albümleri “Quiet is the New Loud”u yayınladılar. Albüm oldukça başarılı bulundu ve incelikli melodileri ve sözleri ile, “Belle and Sebastian”, “Simon and Garfunkel” gibi müzisyenleri örnek alan amatör gruplar için de yeni bir esin kaynağı oldu. “Versus”, “Quiet is the New Loud” albümünün remixlerinden oluşan ikinci albüm, aradan çok süre geçmeden yayınlandı ve bu albümün ardından, gruptan bir süre yeni bir eser gelmedi. Øye, sonraki birkaç yılını Berlin’de, solo çalışmalarla geçirdi ve “DJ Kicks” serisi altında çeşitli eserler yayınladı. 2004’e gelindiğinde, grup üçüncü albümü “Riot on an Empty Street”i yayınladı. “I’d Rather Dance Wtih You” adlı ikinci single’ın videosu, MTV Avrupa listelerinde 2004’ün en iyi videosu seçildi. Albümde, şarkıcı Lestlie Feist’in de katkıları oldu. İkilinin dördüncü stüdyo albümü "Declaration of Dependence" 20 Ekim 2009 tarihinde yayınlanmıştır. Kelebek (film) Kelebek (Papillon),1973 yapımı bir ABD filmi.Henri Charriere'in yazdığı ve gerçek hayat hikâyesini anlattığı kitaptan sinemaya uyarlanmıştır. Filmin adında da eserin orijinal Fransızca ismine sadık kalınmıştır. (Fr.,Papillon=Kelebek) Suçsuz olduğu halde mahkûm edilen Papillon ve mahkûm gemisinde tanıştığı arkadaşı banker Dega, Fransız Guyanası'na gönderilmişlerdir. Burası kaçması imkânsız bir hapishanedir. Mahkûmlara çok kötü şartlarda çalıştırılmakta ve yaşamaya çalışmaktadırlar.Papillon ilk günden itibaren kaçmayı kafasına koyar. Arkadaşı Dega'ya vuran gardiyanı döverek kaçar. Kaçmadan önce konuştuğu bir mahkûmdan aldığı bilgi ile gittiği tüccar onu insan avcılarına satar ve böylece hapishaneye geri götürülür. Hücre hapsinde 2 yıl tek başına dayanır. Bu sırada kendisine yemek gönderen Dega'yı ele vermez. İki yılın sonunda arkadaşları ile yeni bir plan yapar,Clousette ve Maturette adlı iki arkadaşıyla kaçarlar. Kaçışlarında Cüzzamlılar Adası'ndakilerden yardım görürler. Venezuela'ya kadar ulaşırlar. Burada 2 arkadaşı yakalanır.Kelebek ise kaçarken Guajiro Kızılderilileri'nin yaşadığı köye gelir.Ve uzun süre burada yaşar.Buradan da ayrılmaya karar verir fakat sığındığı bir manastırda başrahibenin ihbarıyla yakalanır.Fransız Guyanası'na iade edilir.5 yıl hücre cezası daha alır.Çıkınca arkadaşı Dega'nın da bulunduğu Şeytan Adası'na gönderilir.Fakat Dega akıl sağlığını yitirmiş gibidir.Papillon ise çeşitli denemelerden sonra hindistan cevizlerini bir torbaya doldurup yaptığı torba-sal ile adadan kaçacaktır.Filmin sonunda salla uzaklaşırken bağırır: -Sizi pislikler!Ben hala buradayım... Kelebek, özgürlüğe adanmış bir başyapıttır. Gerçek bir hayat hikâyesinden alınmıştır. Arkadaşlığın, bağlılığın, vefakarlığın bu kadar iyi oynandığı, müziğin filmle bu kadar iyi bütünleştiği sayılı filmlerdendir. Filmdeki hapishaneler daha sonra kapatılmıştır. Papillon 25 yaşında mahkûm olmuş, 38'inde kaçmış, 67'sine kadar özgürce yaşamıştır. Şefaatli Şefaatli Yozgat ilinin güneyinde yer alan, Kırşehir ile Nevşehir'e sınırı olan ve il merkezine 41 km uzaklıkta bulunan ilçe. Osmanlı döneminde ufak bir köy ola
n Şefaatli, cumhuriyet döneminde Ankara Kayseri demiryolu hattının hizmete açılmasından sonra gelişmeye başladı. 1954 yılında Yozgat'ın ilçesi oldu. Deniz seviyesinden 907 m yüksekliktedir. 1.870 km² yüzölçümüne sahip ilçeye bağlı 3 belde belediyesi ve 41 köy bulunmaktadır. Karasal iklimin görüldüğü ilçenin büyük bir kısmı bozkır'dır. Akarsu kenarları ise genelde ağaçlıktır. İlçe halkının büyük bir kısmı geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlar. Yetiştirilen ürünlerin başlıcaları arpa, buğday, nohut, mercimek, şeker pancarı, fasulye, soğan, fiğ, korunga, yonca,üzüm, elma ve ayvadır. Büyük ve küçükbaş hayvancılığın yapıldığı ilçede beslenen hayvanların başlıcaları sığır, koyun, ve Ankara keçisidir. Şefaatli İlçesi'nin Kordinatları şöyledir: Yörenin yıllık yağış ortalamasının 334 mm. olması yani çok az yağışlı olması nedeniyle İlçenin ekilip dikilebilir alanlarının %99’unu Tarla bitkilerinden susuzluğa dayanıklı Hububat bitkisi teşkil eder. 2010 Yılına Ait Adrese Dayalı Nüfus Sayımında Toplam Nüfus 18.051 Merkez Nüfusu 10.267 Köy Nüfusu 7.784'tür.Erkek Nüfusu 8.832 Kadın Nüfusu 9.219'dur. Yenifakılı Yenifakılı Yozgat ilinin güneyinde yer alan, Nevşehir'e sınırı bulunan ilçe. Deniz seviyesinden 1036 m yükseklikte bulunan Yenifakılı'nın nüfusu 2010 nüfus sayımına (TÜİK verileri) göre köy ve kasabalarıyla birlikte 6.360'tır. 378 km² yüzölçümüne sahip ilçenin Bektaşlı isminde bir belde belediyesi 6 köyü vardır. Karasal iklimin görüldüğü ilçenin büyük bir kısmı bozkır'dır. İlçe halkının büyük bir kısmı geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlar. Yetiştirilen ürünlerin başlıcaları arpa, buğday, nohut, mercimek, şeker pancarı, patates, fasulyedir. Büyük ve küçükbaş hayvancılığın yapıldığı ilçede beslenen hayvanların başlıcaları sığır, koyun, kıl keçisi ve tiftik keçisidir. İlçede sanayi tesisi olarak un fabrikaları bulunnmaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra o tarihlerde Kırşehir'in bir ilçesi olanAvanos'a bağlanan Yenifakılı, 1929 yılında Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesine bağlandı. 1990 yılında da Boğazlıyan’dan ayrılarak ilçe haline getirildi. Yenifakılı, il topraklarının güneyinde yer almaktadır. Doğuda; Boğazlıyan, güney ve batıda Kırşehir, Kozaklı, kuzeyde; Şefaatli ve Boğazlıyan ile çevrilidir. Ayrıca 3,400 kişide Kayseri şehrine göç etmiştir. 2008 tüik'in adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre ilçenin merkez nüfusu 3206 belde ve köylerin nüfusu ise 3765 olmak üzere toplam 6971'dir. Yenifakılı'nın 1 kasabası, 6 köyü ve 1'de mezrası bulunmaktadır. İlçe merkezine en uzak köy 22 kilometre ile Çöplüçiftliği, 3 kilometre ile de en yakın Eskiören köyüdür. Yenifakılı 415 kilometre²'lik geniş bir vadiden oluşmaktadır. Güneydoğudan gelen Fehimli deresi ve Kuzeybatıdan gelen Kozan çayının birleştikleri noktada bu çayın vadi tabanında bulunur. Rakımı 1036 metredir. Yenifakılı'nın il merkezine uzaklığı Boğazlıyan-Sarıkaya-Sorgun üzeri 132 kilometre, Boğazlıyan Atatürk yolu üzeri 116 kilometre, Kozaklı-Şefaatli yolu üzeri 105 kilometre ve Yamaçlı Kasabası Atatürk yolu üzeri 85 kilometre uzaklıkta olup il merkezinin Güneydoğusunda bulunmaktadır. Nevşehir ve Kayseri ile sınır teşkil etmektedir. Doğusunda; Boğazlıyan, güney ve batısında Kırşehir ili, Kozaklı ilçesi, kuzeyinde; Şefaatli ve Boğazlıyan ilçeleri ile çevrilidir. Yenifakılı'da 1500'e yakın konut olduğu tahmin edilmektedir. İlçe merkez ve Bektaşlı kasabasındaki konutların %60'ı betonarme %40'ı ise ahşaptır. Yenifakılı merkez kasaba ve köylerinde son yıllarda betonarme sıhhi evler yapılmaktadır. Köylerdeki betonarme yapıların oranı gittikçe artmaktadır. Yenifakılı'da büyük ölçüde konut açığı bulunmaktadır. Merkezde resmi kurumlara ait Belediye başkanlığı, İlçe özel idare müdürlüğü, İlçe Jandarma komutanlığı, Tarım kredi kooperatifi müdürlüğü PTT müdürlüğü, TMO müdürlüğü, T.C. Ziraat bankası şube müdürlüğü, Ziraat bölge şefliği ve TCDD istasyon şefliği lojmanları bulunmaktadır. Yenifakılı merkez kasaba ve köylerinde aşireti şeyh ve ağa mevcut değildir. Yenifakılı'da birinci sınıf işçilik azdır. Amele işçiliği, tarım işçiliği, fabrika işçiliği, hayvancılık ve genellikle çiftçilikle uğraşılmaktadır. Büyük çapta şekerpancarı üreticiliği yapılmaktadır. Sanayi dallarında geniş çapta olmasa da küçük çaplı tamiratçılar mevcuttur. (torna-tesviye, demirci, sobacı, taşçı, duvarcı, elektrikçi ve marangoz işciliği gibi) Geçim kaynaklarının bir kısmı da yurt dışında çalışan işçilerce karşılanmaktadır. Yenifakılı'da sağlık grup başkanlığı, sağlık hizmetlerini merkezde Yenifakılı sağlık ocağı, Bektaşlı sağlık ocağı, Çöplü Çiftliği Köyü sağlık ocağı tabibliği ve köylerde Fehimli; Üçobalar ve Yiğitler köyü sağlık evleri ve 2 ambulansla halka hizmet vermektedir. 1999 yılı Eylül sonu itibarıyla yeşilkart'lı vatandaş sayısı 1398'dir. Merkez kasaba ve köylerimizdeki bütün ilk ve ortadereceli okullarda 2004-2005 öğretim yılında sağlık ocakları ekiplerince sağlık tarama çaşılmalarına devam edilmektedir. Aşılama çalışmaları il sağlık müdürlüğünün hazırlamış olduğu çalışma programı dahilinde düzenli bir şekilde yapılmış olup; Yenifakılı'da aşısız çocuk kalmamıştır. Sağlık ocağında kan, idrar, gebelik ve dışkı tahlili düzenli bir şekilde yapılmaktadır. Sağlık grup başkanlığınca aile planlaması çalışmaları yapılmakta olup, gerekli eğitim faaliyetleri devam etmektedir. Yenifakılı sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı 2 personelle Hükümet konağının üst katında hizmet vermektedir. 1999 yılı Eylül ayı itibarıyla ayni ve nakdi yardım olmak üzere toplam 1130 kişiye 22.875.263.000 TL'lik yardımda bulunmuştur. Yenifakılı sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı başkanlığınca damızlık süt inekçiliği kapsamında 1 yıl ödemesiz 3 yıl ödemeli toplam 4 yıl vadeli ana para ve %10 faizle 25 aileye birer adet olmak üzere 11.06.1999 tarihinde 25 inek dağıtımı gerçekleştirmiştir. Süt inekçiliği ile ilgili bu proje Fon Sekreterliğinden gönderilen 12 milyar ile karşılanmıştır. Yenifakılı Müftülüğü 1 müftü, 1 Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni, 1 Şoför, 1 hizmetli, 3 müezzin kayyım ve 14 imam hatip kadrosuyla merkez Çarşı Cami yanında bulunan mülkiyeti belediyeye ait olan müstakil bir binada din hizmetleri çalışmalarını sürdürmektedir. Yenifakılı'da Merkez Kur'an Kursu, Bektaşlı Kasabası Kur'an Kursu ve Fehimli Köyü Kur'an Kursu olmak üzere eğitim-öğretime açık 3 adet kur'an kursu bulunmaktadır. Yenifakılı merkezinde 5, Bektaşlı kasabasında 3 diğer köy ve mezralarda da 7 olmak üzere toplam 15 camii mevcuttur. Halen inşaat halinde camiiler bulunmamaktadır. Yerköy Yerköy, Yozgat ilinin güneybatısında yer alan Kırşehir, Kırıkkale ve Çorum’a sınırı olan, il merkezine 39 km uzaklıktaki ilçedir. Deniz seviyesinden 774 m yükseklikte bulunan Yerköy'ün nüfusu 38.925'dir. 1.245 km² yüzölçümüne sahip ilçenin 1 Salmanlı Bucağı ve Saray ve Sekili olmak üzere 2 belde belediyesi ve 58 köyü vardır. Karasal iklimin görüldüğü ilçenin büyük bir kısmı bozkır'dır. Akarsu kenarları ise genelde ağaçlıktır. Osmanlı döneminde ufak bir köy olan Yerköy, cumhuriyet döneminde Ankara Kayseri demiryolu hattının hizmete açılmasından sonra gelişmeye başladı. 1935'te bucak olan yerköy 1945 yılında Yozgat'ın ilçesi oldu. İlçe halkının büyük bir kısmı geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlar. Buğday, arpa, nohut, ayçiçeği, şeker pancarı, patates, soğan, elma, kavun ve karpuz yetiştirilen ürünlerin başında gelmektedir. Küçük ve büyükbaş hayvancılığı hem mera hayvancılığı hem de besi hayvancılığı şeklinde yapılmaktadır. Ayrıca ilçede çeşitli sanayi tesisleri de bulunmaktadır. İl topraklarının batısında yer alan ilçenin, doğusunda; Yozgat, ilçe güneydoğusunda; şefaatli, güneybatısında; Kırşehir-Çiçekdağı, batısında; Kırıkkale, kuzeyinde ise Çorum-Sungurlu yer almaktadır. İlçedeki geniş düzlükler ve aşınmış tepeler, yer şekillerinin genel hatlarını oluşturmaktadır. Arazinin büyük bir kısmını, Delice Irmağının taşıdığı alüvyonlarla üzerini örttüğü Yerköy Ovası kaplamakta olup, doğu ve güneyden Çiçekdağı ve Orta Dağı ile, diğer kenarlarda da aşınmış tepeler kuşatılmıştır. En önemli akarsuyu Karanlıkdere vadisinden sonra ilçe sınırlarına giren Delice Irmağıdır. Suları yazın azalıp, baharda kabaran Delice Irmak, ilçedeki küçük dere ve çayları da toplayarak, Sekili sınırlarında Ankara-Yozgat karayolunu keserek, ilçe ve il topraklarını terk eder. Karasal iklimin egemen olduğu ilçede yazlar; sıcak ve kurak, kışlar; soğuk ve sert geçmekte, yıllık yağış tutarının büyük bir bölümü ilk ve sonbaharda düşmektedir. Deniz seviyesinden yüksekliği az olduğu için yaz sıcaklığı merkez ilçe ve çevresine göre daha yüksektir. Bozkırların yaygın olduğu ilçede orman örtüsü yok denecek kadar azdır. (% 4.81)Orman örtüsü olarak ilçenin kuzeybatısında yer alan Salmanlı nahiyesi köylerini kapsayan ,Aygar dağı üzerinde Prestep meşe ormanlarından oluşan baltalık ormanlar vardır. Tepeler çıplaktır ve Delice Irmak boylarında Karanlıkdere vadisinde olduğu gibi, söğüt, kavak ve meyve ağaçları bulunmaktadır. Ayrıca bağlı olduğu il olan Yozgata 37 km uzaklıktadır . Yerköy doğudan başlayıp batıya doğru uzanan 60 kilometre mesafeye sahip Delice Irmağı ve bu ırmağa çeşitli yerlerden karışan dere yatakları ile bir ova kentidir. Delice Irmağı ve bu ırmağa karışan dere yatakları kenarlarında yaklaşık olarak sulanabilir 85.000 dekar tarım arazisi mevcuttur. Bu sulu tarım arazisinde daha çok hububat, şeker pancarı, kuru soğan, ay çiçeği, kuru fasulye ve çeşitli sebzeler ekilmektedir. Kısacası Yerköy'ün ekonomik yaşantısı tabii yapısına uygun bir gelişme göstermiştir Mera ve besi hayvancılığının geliştiği Yerköyde sanayii kuruşları da yer almaktadır. Yerköy-Saray'da Yibitaş Çimento, Yem, Kraft Torba Fabrikaları ile Gen-Taş Tuğla Fabrikaları, un fabrikaları ve Yibitaş Entegre Tesisleri başlıca büyük ölçekli sanayii işletmeleridir. Ayrıca 2007 yılında Çanakkale Seramik Fabrikası açılarak ilçe ekonomisine büyük katkıda bulunmuştur. Son zamanlarda gelişen sanayileşme faaliyetleri Yerköy'ün ekonomisine büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Organize Sanayiide çalışan yaklaşık 200
0 kişi ve bu sanayide üretilen malların çoğu Yerköy Pazarını yakından etkilemiştir. Ayrıca, ilçenin Harkaşan Mevkiinde kurulan ve alt yapısı tamamlanan "Yozgat Organize Sanayi Bölgesi" de il ve ilçe ekonomisine büyük bir canlılık kazandırmaktadır. Yerköy'de genel olarak entansif dediğimiz tarımda mekanizasyona ağırlık veren bir çiftçilik yapılmaktadır. Yerköy'ün arazi varlığı toplam nüfusa oranlandığında kişi başına ortalama 20 dekar kültür arazisi düşmektedir. Özellikle ilçe merkezi ile Delice Köyü'nde yaygın olan sebzecilik ilçe ekonomisinde hatırı sayılır bir yere sahiptir. Başta biber, domates, taze fasulye, salatalık, ıspanak, lahana, marul, turp, patates, pırasa, yeşil soğan olmak üzere yaklaşık 312 hektarlık bir alanda sebze üretimi yapılmaktadır. Yerköy'de meyvecilik ve bağcılık arzu edilen bir seviyede değildir. Bunda en önemli faktör ilkbaharda gece donlarının olumsuz etkisi ile pazarlamanın yeterince yapılamamasıdır. Bağcılıkta yapılan demostrasyonlarda yüksek bağcılık teşvik edilmiş ve Yerköy'e uyum sağlayan üzüm çeşitleri getirilmiştir. İş ve çalışma hayatı açısından bakıldğında ilçe nüfusunun %70'inin tarımla uğraştığı görülür. Diğer bir ifadeyle halkın temel geçim kaynağı tarımdır. Geriye kalan nüfus ise ticaret ve küçük el sanatları içerisinde 1'i çimento, 2'si yem, 1'i kraft torba, 2'si tuğla, 1'i konfeksiyon, 4'ü un, 1'i biriket ve 1'i ise ayçiçeği yağ fabrikası olmak üzere toplam 13 fabrika bulunmaktadır. Bu fabrikalarda çalışan işçilerin büyük bir kısmı daimi ise de geçici olarak çalışan işçi sayısı da hayli kabarıktır. Tüm yurdumuzda olduğu gibi işsizlik Yerköy'ün de temel problemlerinden biri olmaya devam etmektedir Tarım alet ve makinası olarak Yerköy'de 9 adet selektör, 1780 adet traktör, 1314 traktör pulluğu, 4 adet hayvan pulluğu, 1136 adet kültivatör, 803 adet ot tırmığı, 300 adet biçer döver, 712 gübre dağıtıcısı, 360 adet holder, 1369 adet tarım arabası, 896 adet mibzer, 1136 adet kültivatör, 9 adet yem kırma makinası ve 8 adet pancar sökme makinası var olduğu tespit edilmiştir. İlçe merkezindeki konutların takriben %10'ı yapı tekniğine ve sağlık koşullarına uygun olmayıp kerpiç ve briketten yapılmıştır. Genellikle 5 katlı olarak inşa edilmiştir. Fakat bazı mahallelerde ise yapı tekniğine çok önem verilmiştir 8 9 katlı binalar vardır, son derece mimari estetiğe sahip binalar mevcuttur. (100.Yıl mahallesi, Yeni Mahalle, 60 Evler mahallesi, Ayanoğlu Mahallesi, Hüyük Mahallesi, Selçuk Mahallesi, Gençoğlu Mahallesi, Ali Vehbi Pandır Mahallesi) Halkın büyük bir kısmının dar gelirli olması ve köyden kente göçün her geçen gün daha da artması, kooperatifleşme sürecine hız kazandırmıştır. Halen Yerköy'de faaliyette bulunan 40 civarında konut yapı kooperatifi olduğu tespit edilmiştir. Ailede güç ve otorite babaya aittir. Diğer bir ifadeyle ata erkil aile tipi daha uygundur. Yerköy'ün boş vakitlerin değerlendirileceği ve hoş zaman geçirileceği sosyal tesis olarak spor sahaları mevcuttur . Kahvehaneler ve internet cafeler dışında sosyal yaşam belli bir saatten sonra hareketliliğini kaybetmektedir. Televizyon adeta evde ve kahvehanelerde Yerköy halkının vazgeçilmez bilgi edinme ve eğlenme vasıtasıdır. Yerköyde 1 adet sinema mevcut ise de gösterimde değildir. Bugüne kadar yılın özel günlerinde Yerköyde panayır veya fuar kurulmuştur. Yerköy'de 15 gün arayla Yerköy'ün Sesi adlı ve bir de Yerköy gazetesiadlı mahalli 2 gazete çıkarılmaktadır. Diğer taraftan Yerköy'deki okulların ve halkın kitap ve kırtasiye ihtiyacını karşılayan 11'in üzerinde işyeri (Kitapçı-Kırtasiyeci) mevcuttur. 1990 yılında hizmete açılan Halk Kütüphanesi 6266 adet kitabıyla Yerköy'ün kültürel kalkınmasına katkıda bulunmaktadır. Yerköy'de bütün televizyon kanalları normal bir şekilde izlenmektedir. Ayrıca şu anda yayın yapan 2 adet mahalli radyo bulunmaktadır. Yerköy'deki düğünler de muhteşem olur. Yöre halkında halay çekmek genetiksel bir özelliktir. McDonald's McDonald's (), günde 69 milyon müşteriye hizmet veren, dünyanın en büyük fast-food restoran şirketi. McDonald's, genel olarak hamburger, çizburger, patates kızartması ve soğuk içecekler satmaktadır. İlk McDonald's restoranı, 1940 yılında Richard ve Maurice McDonald tarafından ABD'nin Kaliforniya eyaletinin San Bernardino şehrinde açıldı. McDonald's bugün, 119'dan fazla ülkede 34.000'den fazla restoranla hizmet veriyor. Bunların 13.000'den fazlası Amerika dışında bulunuyor. Restoranların yaklaşık %80'i işletmeciler, diğerleri ise McDonald's şirketinin kendisi tarafından çalıştırılıyor. Her gün dünyada ortalama 69 milyon insan McDonald's restoranlarını ziyaret ediyor. Dünyadaki McDonald's restoranlarında çalışanların sayısı ise 1,8 milyonu geçiyor. ABD'de nüfusun %98'i yılda en az bir kere McDonald's'a gidiyor. Dünya genelinde McDonald's faaliyetleri, şirketin ABD'de Chicago yakınlarında Oak Brook'taki merkezinden yönetiliyor. McDonald's'ın yine Oak Brook'ta bulunan uluslararası eğitim merkezi Hamburger Üniversitesi'nde de her yıl, dünyanın her köşesinden binlerce McDonald's işletmeci ve çalışanı, 'hamburger işi'nin inceliklerini öğreniyor. McDonald's'ın standartları, 1954 yılında, müşteri mutluluğuna ulaşan tek yolun, ödün verilmeyen kalite, başarılı servis ve tüm ayrıntıları kapsayan bir temizlikten geçtiğini gören Ray Kroc tarafından oluşturuldu. Ve o günden bugüne, McDonald's sistemini geliştirmeye yönelik her adım, bu standartlar etrafında şekillendirildi, bu standartlara bağlı kalınarak atıldı. Big Mac Endeksi, The Economist Dergisi tarafından takas teorisini herkes için daha anlaşılabilir kılmak amacıyla ortaya çıkarılmıştır. Bu endeksin, dünyanın hızlı servis sembolü üzerine kurulan ilk finansal gösterge olduğu söylenebilir. 1986 yılında, farklı ülkelerin para birimlerinin birbirlerine olan oranlarını gözlemlemek amacıyla oluşturulan Big Mac Endeksi, uluslararası ekonominin en eski temellerinden birine dayanıyor: Satın Alma Gücü Paritesi. Bu teoride 1 doların her ülkede aynı satın alma gücüne sahip olduğu varsayılıyor. Teorinin savunucuları, uzun dönemde her ülkede para birimlerinin alışveriş sepetlerine aynı miktarda mal dolduracak şekilde dengelenmesini bekliyorlar. Big Mac Endeksi, dolar karşısında diğer para birimlerinin değerlerini hesaplamanın kolay bir yolu olduğunu kanıtlaması nedeniyle, kısa zamanda ekonomistler tarafından sıkça başvurulan bir endeks haline geldi. Teoride söz konusu 'alışveriş sepetimiz'de, McDonald's tarafından 100'den fazla ülkede üretilen dünyaca ünlü Big Mac bulunuyor. Big Mac Satın Alma Gücü Paritesi'ne göre, dünyanın diğer ülkelerinde satın aldığınız hamburger Amerika'da aldığınız ile aynı fiyatta olmalıdır. Hamburgerlerin satış fiyatlarını karşılaştırdığımızda ise bir ülkenin para biriminin gerçek değerinin üstünde veya altında olması gerektiğini anlayabiliyoruz. Big Mac Satın Alma Paritesi, hamburgerlerin tüm ülkelerde aynı olduğunu varsaydığımız satış değeri. Örneğin, Endonezya'daki Big Mac'in yerel satış fiyatını Amerika'daki fiyata böldüğümüz takdirde bir dolar karşılığı bulduğumuz sayı 3,9 rupi. Endeks, yıllar önce ortaya çıktığında doların satın alma gücündeki değişkenliği göstermeyi hedefliyordu. 1993'ten itibaren ise dolar karşısındaki diğer para birimlerinin de satın alma gücününde bir göstergesi olarak değiştirildi. Big Mac Endeksi'nde bu hesaplama yapılırken fiyatların ülkelere özgü ticari yönetmelikler, satış vergileri ve gümrük bedelleri gibi birçok değişkenden etkilendiğini göz önünde bulunduruluyor ve bu teorinin yaklaşık bir değer ortaya çıkardığı kabul ediliyor. Ancak parite, tüm sofistike teorilerin yanı sıra akılda bulunması gereken bir diğer yaklaşımdır. McDonald's sistemindeki en önemli unsurlardan biri eğitimdir. McDonald's çalışanları ve işletmecileri, sistemi en mükemmel şekilde öğrenmek üzere yoğun bir eğitim programından geçerler. Her McDonald's işletmecisi, restoranı faaliyete geçmeden önce 8-12 aylık bir eğitim alır. Bu eğitimin son aşaması ise Chicago'daki Hamburger Üniversitesi'dir. Hamburger Üniversitesi, McDonald's'ın tüm dünyadaki işletmeci ve üst düzey çalışanlarının, McDonald's ürünleri konusunda uzmanlık eğitimi aldıkları bir eğitim merkezidir. Her yıl ortalama 3000 kişinin "İleri Derecede Operasyon" kursuna katıldığı Hamburger Üniversitesi, 1961 yılında Elk Grove-Illinois'ta kurulmuştur. İlk yıllarında tek bir laboratuvarda 10 kişiye eğitim verebilen Hamburger Üniversitesi, yıldan yıla geliştirilmiştir. 1968 yılında daha modern bir binaya taşınan merkez için, ilerleyen yıllarda yeni ve büyük bir kampüs inşa edilmiştir. Hamburger Üniversitesi, 1983 yılından bu yana, Oak Brook-Illinois'ta kurulan bu kampüste eğitim vermektedir. İçinde amfitiyatro şeklinde tasarlanmış sekiz sınıf, sekiz seminer salonu, bir kütüphane, dört tam teçhizatlı laboratuvar, iki yapay gölün yer aldığı, ağaçlar içinde, 12.000 metrekarelik bir alanda kurulu bu kampüste, McDonald's işletmeciliği tüm yönleriyle ele alınır. Üniversitede interaktif test yönteminden simültane çeviriye kadar, modern eğitim teknolojisinin tüm olanaklarından yararlanılır. Hamburger Üniversitesi'nde eğitim veren 20 profesör, restoran yönetiminin değişik kademelerinde hizmet vermiş kişilerdir. Üniversitede ayrıca, genel merkez kadrosundan da eğitmen olarak yararlanılır. Abdülaziz el-Suud Abdülaziz el-Suud veya bilinen adıyla İbni Suud (; 26 Kasım 1876, Riyad - 9 Kasım 1953, Taif), Suudi Arabistan Krallığı'nın kurucusu ve ilk kralı. Abdurrahman bin Faysal bin Türki El Suud ile Sare bint Ahmed el-Kebir Sudayri'nin oğlu olarak Riyad'ın yüksek taraflarındaki Necid bölgesinde doğan İbni Suud 1953'te Taif kentinde hayatını kaybetti. 1890 yılında, 14 yaşındayken ailesiyle birlikte kalmakta olduğu Riyad kentinden, Reşidi Ailesi tarafından, ailesiyle beraber Kuveyt'e sürgün edildi. Gençliğini Kuveyt'te geçirdi. Yıllar sonra Osmanlı Hükümetinden bölgede toprak satın alarak yurduna geri döndü. Kardeşi Muhammed ve öteki kuzenleriyle birleşerek Reşidilere saldırdı ve Riyad kentinin yönetimini ele geçirdi (1902). İki yıl sonra
Reşidiler yeniden harekete geçerek Neced üzerinde hakimiyet kurdular. Ayrıca Suud Ailesinin bölgedeki gücünden endişe duyan Osmanlı birliklerinin de desteğini sağlamışlardı. İbni Suud, bir savunma savaşı vererek orduyu oyaladı. Bu sırada yeterince adam toplamış olan Suudi Ailesi de ordusunu harekete geçirdi. Suudilerin zafer kazanmalarına karşın, bölge uzun bir süre iki aile arasındaki çatışmalara sahne oldu. Sonunda İbni Suud, Neced'de kontrolü sağlayarak (1912) bölgede organize bir güç durumuna geldi. Bir Vahhabi dini militan grubu olan İkhvan'ın kurulmasını sağladı. Suudi Hanedanı Vahhabilik adlı dini görüşün savunucusuydular. I. Dünya Savaşı sırasında İngiliz Hükümetiyle anlaşan İbni Suud, Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali ile birlik olarak Osmanlı ordusuna savaş ilan etti. Bunun karşılında Suud Ailesinin toprakları İngiliz Hükümetinin güvencesi altına alındı. İngilizlerin desteğini kazanan İbni Suud, Osmanlının ve İbni Reşid'in güçlerine karşı bir toplu saldırı başlattı. Bu sırada harekete geçen İbni Reşid, bölgedeki gücünü arttırarak egemenlik alanını İbni Suud aleyhine genişletti. Buna rağmen, 1920'de Reşidi kuvvetlerini yenen İbni Suud, İbni Reşid'i 1922 yılında tamamen yenilgiye uğrattı. 1924 yılında, tüm Reşidi topraklarının hakimiyetini ele geçirdi. 1925'te Suudi orduları kutsal şehir Mekke'yi ele geçirerek, Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali ve 700 yıllık Haşimi iktidarını yenilgiye uğrattılar. 10 Ocak 1926'da kente gelen İbni Suud, Hicaz Kralı olarak taç giydi. 1927'de rakibi Hüseyin'in taraftarlarını yenilgiye uğrattı. İngiliz Hükümeti bu yüzden Suud Ailesinin egemenliğini kabul etti. 20 Mayıs'taki Cidde görüşmelerinde Necid Sultanı ve Necid Kralı ilan edildi. 1927-1932 yılları arasında Arabistan yarımadasının kontrolünü ele geçirmek için birçok harekat düzenledi. Mart 1929'da emrindeki İhvan birlikleri Irak'ın bir kısmını işgal ettiler. 1932 yılında Arabistan yarımadasının neredeyse tamamını idaresi altına aldıktan sonra, Necid ve Hicaz ülkelerini birleştirerek günümüzdeki Suudi Arabistan Krallığı'nı kurdu. Aynı yıl, kendisini ilk Suudi Arabistan Kralı ilan etti. Tahta oturan İbni Suud, ülkede karışıklık çıkarmak isteyen gruplar ve azınlıklarla mücadeleye başladı. 1938'de ülkesinde petrol bulunması sonucunda büyük bir servetin sahibi haline geldi. Amerikan petrol şirketleriyle yakın ilişkilere girerek onları ülkesine davet etti. Ayrıca, ülkesindeki kutsal kentler Mekke ve Medine'nin korunması ve bakımını üstlenerek İslam dünyasında büyük bir üne ve güce kavuştu. Onun çocuklarının tamamı, "bin (erkek) ya da bint (kız) Abdül Aziz El Saud" soyadını aldılar. İbni Suud, 1953 yılında, Taif kentinde hayatını kaybetti. Onun ölümünden sonra en büyük oğlu Suud, ikinci Suudi Arabistan Kralı olarak tahta çıktı. Kral Abdülaziz ilk kez 15 yaşında evlendi. İlk eşi kısa bir süre sonra öldü. 18 Yaşında 2. kez evlendi ve ilk oğlu Türki doğdu. Kral Abdülaziz'in 45 Oğlu oldu. 36 oğlu yaşadı ve bu çocuklarından torunları oldu. Ayrıca birçok kızları olan Kral Abdülaziz'in 22 eşi oldu. Harry Potter ve Felsefe Taşı (film) Harry Potter ve Felsefe Taşı (Özgün adı: "Harry Potter and Sorcerer's Stone"), J.K. Rowling'in aynı isimli kitabından sinemaya uyarlanmış 2001 yapımı fantastik film. Harry Potter serisinin ilk filmidir. Eniştesi, teyzesi ve kuzeni Harry’e çok kötü davranmaktadırlar ve Harry merdiven boşluğunun altındaki bir odada yaşamaktadır. Çok mutsuz bir çocukluk geçiren Harry’nin 11 inci doğum günü yaklaşmaktadır. Bir gün Harry’e bir mektup gelir fakat eniştesi mektubu okumasına izin vermez. Fakat mektupların arkası kesilmez hatta giderek artan sayıda mektuplar gelmeye devam eder. Bir gün evin her yerinden mektup yağmaya başlar. Eniştesi evdekileri de alarak evden ayrılırlar ve çok uzak bir yere giderler. Denizin ortasındaki bir adada, küçük bir kulübede yaşamaya başlarlar. Bir akşam kulübeye Hagrid adında dev gibi bir adam gelir. Hagrid, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nun bekçisidir. Hagrid, Harry'nin mektupları okuyamadığını öğrenir ve her şeyi anlatır. Anne ve babası trafik kazasında ölmemişlerdir. Onlar büyücüdürler ve kötü büyücü Voldemort tarafından öldürülmüşlerdir. Harry de bir büyücü adayıdır. Harry, bugüne kadar tüm gerçekleri kendisinden saklayan teyzesi ve eniştesine çok kızar. Hogwarts Büyücülük Okuluna gitmeye karar verir. Okul öncesi alışverişi için Hagrid ile birlikte Diagon Yolu’na giderler. Buradan bir asa, uçan süpürge, büyücülük kitapları, haberci bir baykuş -Hedwig- gibi okulda ihtiyaç olan şeyleri alırlar. Okulun başlayacağı 1 Eylül günü Londra Paddington Tren İstasyonu’na gider. Okula gidecek Hogwarts Ekspresi’nin bulunduğu 9 3/4 peronundan trene biner. Harry trende Ron ve Hermione adında iki arkadaş edinir. Hogwarts’da okula yeni başlayan çocukların kalacakları binalar ve sınıflar seçim ile belirlenmektedir. Öğrenciler büyük bir şapkayı giyerler ve şapka onlara hangi sınıfta olacaklarını söyler. Okulda dört bina ve sınıf vardır. Gryffindor, Hufflepuff, Ravenclaw ve Slytherin. Slytherin’den genellikle kötü büyücüler çıkmaktadır. Harry’nin okul süresince hep rakibi olacak Malfoy Slytherin’ne seçilir. Harry, Ron ve Hermione ise aynı sınıfa, Gryffindor’a seçilirler. Artık dersler başlamıştır. Harry ve arkadaşları değişik alanlarda büyücülük dersleri almaya başlarlar. Çok farklı maceralar onları beklemektedir artık. Bir gün Harry ve arkadaşları okulda girilmesi yasak olan üçündü koridora giderler. Burada üç başlı bir canavarın koruduğu “Felsefe Taşı” bulunmaktadır. Felsefe Taşı sahibine ölümsüzlük ve üstün güçler vermektedir. Harry’nin anne ve babasını öldüren kötü büyücü Voldemort da Felsefe Taşının peşindedir. Harry taşı bulur ve Voldemort ile ilk mücadelesini yaşar. Harry Voldemort’u etkisiz hale getirir... Harry Potter ve Felsefe Taşı Harry Potter ve Felsefe Taşı (Özgün adı: "Harry Potter and the Philosopher's Stone"), J. K. Rowling tarafından yazılmış ve genç büyücü Harry Potter'ın takdim edildiği Harry Potter serisindeki ilk roman. Özgün kitabı ilk defa 30 Haziran 1997'de Londra Bloomsbury Yayınları tarafından basılmıştır ve aynı isimle çekilen filmi uzun konulu film havasında yapılmıştır. Roman Nestlé Smarties Hikâye Ödülü ve saygın Britanya Kitap ödülü dahil olmak üzere birçok ödüle layık görülmüştür. Harry Potter ve Felsefe Taşı 2001 boyunca 5 milyon kopya satmıştır. Türkiye'de ise ilk defa Kasım 1999 tarihinde Dost Kitabevi Yayınları'ndan Mustafa Bayındır'ın çevirisiyle, daha sonra ise 1 Nisan 2001 tarihinde Yapı Kredi Yayınları tarafından Ülkü Tamer'in çevirisiyle basılmıştır. Küçük yaşta ailesini kaybeden Harry Potter, anne ve babasının da mezun olduğu Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu müdürü Albus Dumbledore tarafından kapılarına bırakıldığı günden beri teyzesi, eniştesi ve kuzeni Dudley ile birlikte büyünün gerçek olduğundan dahi habersiz bir şekilde yaşamaktadır. Eniştesi, teyzesi ve kuzeni Harry’e çok kötü davranmaktadırlar ve Harry merdiven boşluğunun altındaki bir odada yaşamaktadır. Çok mutsuz bir çocukluk geçiren Harry’nin 11. doğum günü yaklaşmaktadır. Bir gün Harry'ye Hogwarts'dan bir kabul mektubu gelir fakat büyücüleri birer ucube ve utanç kaynağı olarak gören eniştesi Harry'nin mektubu okumasına izin vermez. Fakat mektupların arkası kesilmez hatta giderek artan sayıda mektuplar gelmeye devam eder. Bir gün evin her yerinden mektup yağmaya başlar. Eniştesi evdekileri de alarak evden ayrılırlar ve çok uzak bir yere giderler. Denizin ortasındaki bir adada, küçük bir kulübede yaşamaya başlarlar. Bir akşam kulübeye Hagrid adında bir yarı dev gelir. Hagrid, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nun anahtar sorumlusu ve bekçisidir. Hagrid, Harry’nin mektupları okuyamadığını öğrenir ve Harry'e her şeyi anlatır. Anne ve babası trafik kazasında ölmemişlerdir. Onlar büyücüdürler ve karanlık büyücü Voldemort tarafından öldürülmüşlerdir. Harry de bir büyücü adayıdır. Harry, bugüne kadar tüm gerçekleri kendisinden saklayan teyzesi ve eniştesine çok kızar. Hogwarts Büyücülük Okuluna gitmeye karar verir. Okul öncesi alışverişi için Hagrid ile birlikte Diagon Yolu’na giderler. Buradan bir asa, uçan süpürge, büyücülük kitapları, haberci bir baykuş (karbeyazı rengindeki baykuşu Hedwig) gibi okulda ihtiyacı olacak şeyleri alırlar. Okulun başladığı 1 Eylül günü Londra King's Cross Tren İstasyonu’na gider. Okula gidecek Hogwarts Ekspresi’nin bulunduğu 9 3/4 peronundan trene biner. Harry trende Ron ve Hermione adında iki arkadaş edinir. Hogwarts’ta okula yeni başlayan çocukların kalacakları binalar ve sınıflar büyülü ve eski püskü bir şapka olan seçmen şapkanın seçimiyle belirlenir. Okulda dört bina ve sınıf vardır. Gryffindor, Hufflepuff, Ravenclaw ve Slytherin. Slytherin’den genellikle kötü büyücüler çıkmaktadır. Harry’nin okul süresince hep rakibi olacak Malfoy Slytherin’ne seçilir. Harry, Ron ve Hermione ise aynı binaya, Gryffindor’a seçilirler. Artık dersler başlamıştır. Harry ve arkadaşları değişik alanlarda büyücülük dersleri almaya başlarlar. Çok farklı maceralar onları beklemektedir artık. Harry Gryffindor'a seçildiği için daha ilk yılından "Malfoy" ailesinin düşmanı olmuştur. Bir gün Harry ve arkadaşları okulda girilmesi yasak olan üçüncü koridora giderler. Burada üç başlı bir canavarın koruduğu “Felsefe Taşı” bulunmaktadır. Felsefe Taşı sahibine ölümsüzlük ve üstün güçler vermektedir. Harry’nin anne ve babasını öldüren kötü büyücü Voldemort da Felsefe Taşının peşindedir. Harry taşı bulur ve Voldemort ile ilk mücadelesini yaşar. Harry Voldemort’u etkisiz hale getirir. Bu arada okulun sınıfları arasında çeşitli yarışmalar düzenlenmektedir. Gryffindor binası Harry’nin üstün başarıları ile Quidditch'te birinci olur. Artık okul bitmiş ve yaz tatili gelmiştir. Öğrenciler Hogwart Ekspresi ile yaz tatili için evlerine giderler. Harry bu durumdan pek hoşnut değildir, çünkü tatilini geçirebileceği bir ailesi yoktur ve şimdiden okulunu özlemiştir. Harry Potter ve Felsefe Taşı (Özgün adı: "Harry Potter and the Philosopher's Stone"), J. K. Rowling tarafından yazılmış v
e genç büyücü Harry Potter'ın takdim edildiği Harry Potter serisindeki ilk resimli özel baskılı roman. Türkiye'de ise ilk defa Kasım 2015 tarihinde Yapı Kredi Yayınları'ndan Ülkü Tamer'in çevirisiyle basılmıştır. The Coca-Cola Company The Coca-Cola Company (TCCC), dünyanın en büyük içecek şirketlerinden biridir. Şirket bir Amerikan şirketi olmakla birlikte, dünyanın pek çok yerinde fabrikaları vardır. 2008 yılından yönetim ve icra kurulu başkanı Türk asıllı ABD vatandaşı Muhtar Kent'tir. Coca Cola ilk olarak eczanelerde ilaç olarak kullanılmıştır. John S. Pemberton tarafından icat edilmiş ve ilk kez tanıtılmış, ancak bu icat Asa Griggs Candler tarafından marka ve şirket haline getirilmiştir. Daha sonra içeriğindeki bazı maddeler değiştirilerek içecek olarak popülerleşmiştir. İçeriğinde yedi gizli madde bulunmaktadır. Dünyada bu maddeleri sadece iki kişi bilmekte ve bu maddeler bir kâğıtta yazılı olarak bir bankanın kasasında muhafaza edilmektedir. Ortalama olarak dünyada saniyede sekiz bin kutu Coca Cola tüketildiği saptanmıştır. Coca-Cola'nın dünyaya açılması 1920 yılından sonra oldu. Robert Woodruff'un 1923 yılında şirketin başına geçmesi ile tüm dünyada tanıtıldı. Bir pazarlama dehası olan Woodruff, 60 yıl Coca-Colayı yönetti ve dünyanın en büyük şirketlerinden birine dönüştürdü. Şirket ilk kez Coca-Cola dışında ürün yaratmak planladı,1950'lerde Fanta, sonrasında 1961'de Sprite ve 1966'da Fresca piyasaya sunuldu. Onun zamanında şirket hem şişe, ayrıca plastik kutularda ürün satılmaya başlatıldı,bu da daha fazla üretim ve tüketime neden oldu. 1986 yılında 100 yılını kutlayan Coca-Cola 165 ülkede üretilir ve tüketiliyordu. Coca Cola şirketinin satın almaları uluslararası pazarda dev şirket haline gelmesine neden oldu. Coca-Cola 1960 yılında meyve suyu üreticisi Minute Maid şirketini almakla kalmadı. 1993 yılında Hint kola markası Thums Upı, 1995 yılında bira ve soda üreticisi Barq'sı satın aldı. 1982 yılında Columbia Pictures'ı satın aldı ve 1989 yılında Sony'ye 3 milyar dolar karşılığında satıldı. 2001 yılında meyve suları ve smoothie üreten Odwalla markasını $181 milyona bünyesine katdı. 2007 yılında Fuse Tea buzlu çayın üretiminde kullanılan "Fuze Beverage" markasını 250 milyon $'a kurucuları Lance Collins ve Castanea Partners'tan satın aldı..2009 yılında Çinin Huiyuan Juice Groupu almak için 2,4 milyar teklifde bulundu,ancak Çin devleti buna engel oldu. 1920 yılından bu yana Coca-Cola halka açık bir şirket olmaktadır. Şirket Amerikanın ve dünyanın en büyük şirketlerinden biri olup New York hisse senetleri borsasında KO kodunu kullanmaktadır. Ayrıca şirketin Dow Jones ve S&P 500 borsalarında hisseleri var. Ayrıca büyük yatırım fonlarının şirketin hisselerinde payları vardır. Bunlar Berkshire Hathaway — 8,61 %, Suntrust Banks — 3,68 %, Capital World Investors — 3,29 %, Barclays Global Investors — 3,19 % ve State Street Corporation — 3,02 %.-dir.Son 12 yılda (2000-2012), Coca-Cola dünyanın en pahalı markası adını kazanmıştır. 2009 yılında şirket % 3 oranında marka değerini artırmış ve 68,7 milyar $ değer almıştır. 1892 yılında şu anki ismini alıp anonim şirkete çevrilmiş ve Coca-Cola adıyla piyasaya çıkardığı içecek, kola, 1895 yılına gelindiğinde Amerika'nın tüm eyaletlerinde satılmaya başlamıştır. Dünyanın taşınabilir su kaynaklarının %25'i The Coca-Cola Company'e aittir. Şirketin ana ürünleri alkolsüz içeceklerdir. 2005 Faaliyet Raporu'na göre Şirket 200'den fazla ülkede konsantre, şuruplar ve içecek satıyor. Konsantre ve şuruplar içecek üreten firmalara ham madde gibi satılıyor.Global olarak dünyada Coca-Colaya ait 900-den fazla şişeleme ve üretim tesisleri bulunuyor ve 250 şişeleyici iş ortağına sahiptir..Coca Cola dünyada en gelişmiş franchising ve satış ağına sahiptir.Şirket şu an dünyada 500’den fazla markaya ve 3.600’den fazla ürüne sahiptir. Dünyada her gün yaklaşık 2 milyar Coca-Cola içecekleri tüketiliyor. "Coca-Cola" ya da "Kola" ticari marka adını taşıyan içecekler şirketin toplam galon satışlarının yaklaşık % 78 olarak gerçekleşiyor.Coca-Colanın satış ve gelirlerinin % 43ü Amerika Birleşik Devletleri,% 37-i fazla nüfuza sahip olan Meksika, Hindistan, Brezilya, Japonya ve Çin Halk Cumhuriyeti,geri kalan % 20 dünyanın geri kalan kısmına düşüyor. Şirketin dünya çapında Arca Continental, Brasserie de la Couronne, Cameron Coca-Cola, Coca-Cola Amatil, Coca-Cola Bottling Co. Consolidated, Coca-Cola Bottling Company of Cape Cod, Coca-Cola Bottling Company of Northern New England, Coca-Cola Bottling Company United, Coca-Cola Bottling Plant (Bloomington, Indiana), Coca-Cola Bottling Shqipëria, Coca-Cola Beverages Africa, Coca-Cola European Partners, Coca-Cola Enterprises, Coca-Cola FEMSA, Coca-Cola FEMSA Filipinler, Coca-Cola Hellenic, Coca-Cola İçecek A.Ş., Coca-Cola Korea, Dixie Coca-Cola Bottling Company Plant, Escola v. Coca-Cola Bottling Co., FEMSA, John Pearson Soda Works, Kirin Company, Panamco, San Miguel Corporation, SPC Ardmona, Swire gibi şişeleme şirketi bulunmakdadır. 2007 yılında «Coca-Cola» adı altında satılan meşrubatların satışı toplam gelirin yaklaşık yüzde 53-ü oluşturuyordu.Coca Cola Company-nin esas rakibi PepsiCo dünya çapında her zaman onunla rekabet oluşturmuş, fakat Coca-Cola her zaman birinciliyi korumuştur. Dünyada en fazla satılan ve tükedilen Coca-Cola, Diet Coke, Fanta, Schweppes ve Sprite ürünleri The Coca-Cola Company-e aittir. Şirketin ürünlerinin ana hammaddesi gıda ve kimyasal tatlandırıcılardır. ABD'de kullanılan gıda tatlandırıcılar- fruktoz ve mısır şurubu, başka devletlerde ise sakkarozdur. Temel renk vericiler tatlandırıcılar - aspartam, sakarindir. Coca-Cola Company dünyada en büyük sponsorluk yapan şirketdir.2011 yılında reklam masrafları 3,3 milyar dolar olmuştur..Coca Cola Olimpiyat Oyunlarının 1928 yılında ilk sponsoru olmuş,2013 yılına kadar "Coca-Cola" fazla 190-dan fazla ülkenin Olimpiyat Komiteleri ile işbirliği yaptı.Ayrıca Coca-Cola dünyanın 100-den fazla ülkesinin futbol ve başka oyun liglerinin,uluslararası futbol,basketbol,tennis ve başka turnuvalarda da sponsorluk yapıyor..1974 yılından bu yana Coca-Cola Company FIFAnın resmi ortağı ve 1978 yılından bu yana Dünya Kupası resmi sponsoru olmakdadır. 1952 yılında Oslo Kış Olimpiyatları'nda , şirket Norveç Olimpiyat lehine fon için bir helikopter sağlamıştır; Daha sonra bir helikopter Norveç'in başkenti trafiği düzenledi. 1960 yılında Roma Olimpiyat Oyunları'nda, şirket sporcular ve seyirciler için müzikal hit şarkısı «Arrivederci Roma» plakını hediye yaptı. Tokyo'da Olimpiyatları'nda 1964 yılında "Coca-Cola" Japonca ve İngilizce şehir haritaları, sokak levhaları, Tokyo ve Japonya konumlar hakkında broşürler yayınladı. 1968 yılında "Coca-Cola" dünyanın en prestijli yarışmalarda izleyicilere ruh ve heyecan veren Mexico City Olimpiyatları televizyon reklam maliyetini kendisi yaptı. 1979 yılında "Coca-Cola" "ABD Onur Salonu"un oluşturulmasında ABD Ulusal Olimpiyat Komitesine mali yardım sağladı.1987 yılında, "Coca-Cola" $ 1 milyon karşılığında Uluslararası Olimpiyat Komitesi ile bir anlaşma imzaladı, Lozan Olimpiyat Müzesinin ilk sponsoru oldu. 1988 yılında Calgary Kış Olimpiyatında açılış ve bağlanışta «Can’t You Feel It? şarkısını "Coca-Cola Dünya korosu" 23 ülkeden 43 korodan oluşuyordu.1992 yıl Olimpiyat Oyunlarında spor haberleri ve bilgileri veren "Coca-Cola" radyosu çalışıyordu. Sydney Olimpiyat Oyunları'nda radyo kanalı 13 ülkeden 58 radyo istasyonuna yayın yaptı. 1996 yılında Atlanta Olimpiyatları'nda, "Coca-Cola" yaklaşık 3 milyon adet fuar temalı simgelerin satıldığı büyük bir pazar organize etdi.2004 ve 2008 olimpiyatlarında da büyük katkıda bulundu.1992 yılından bu yana Coca-Cola Company Olimpiyat meşalesi koşusunun sponsorlarından biri oldu.1996 yılındsa bayrak koşusunun özel temsilciliyini yapıyor. Atlanta (1996), Nagano (1998), Salt Lake City (2002), Atina (2004), Turin (2006) ve Pekin (2008) ve Londrada (2012) bu görevi yaptı. Coca-Cola markası, 1964 yılında Has ailesinin girişimiyle Türkiye'ye gelmiş ve ilk yatırımlarını İstanbul ve Marmara bölgesinde gerçekleştirmiştir. Bu tarihte, İstanbul Meşrubat Sanayi Anonim Şirketi'ni 3.5 milyon liralık sermaye ile kurmuştur. Coca-Cola'nın Türkiye'deki ilk fabrikası 16 Eylül 1964 yılında çalışmaya başladı.Coca-Cola dahilde anlaşmalara başladı ve 1968 yılında İzmir'li şişeleyici Özgörkey Ailesi'yle anlaştı ve İMBAT kuruldu.1969 yılında Adana'da üretime başlanılan Coca Cola 1970'li yılında Antalya, Bursa, Ankara ve Karadeniz bölgesinde satılmaya başlandı.Türkiyede büyük şirket olan Coca Cola buradan başka ülkelere ihraat yapmağa başladı.1982 yılında Coca Colanın Antalyada fabrikası işe başladı.1984'de Coca-Cola Ankara,Karadeniz ve Doğu bölgelerinde satış yapmak için Anadolu Endüstri Holding ile anlaştı.1986 yılında Coca Cola İMBAT-la birge İzmir-Kemalpaşa şişeleme fabrikasını açtı.1991 Temmuz ayında Coca Colanın Türkiyedeki tarafdaşı Özgörkey Grubu Romanyada Köstenceye yatırım yaparak fabrika açtı. Kısa bir süre sonra da Trabzon Araklıdaki fabrika inşaatına başladı. Şirket 1984 yılında Fanta,1994 yılında Sprite ve Cappy markaları piyasaya sunuldu.Türkiye Coca-Cola Şirketi için önemli ekonomi merkeze dönüştü.1996 yılında Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetleri Bölgelerini “Güney Avrasya Bölümü” adı altında yeniden yapılandırdı ve merkezi İstanbul oldu. 1996'ya gelindiğinde Anadolu Endüstri Holding Coca-Cola İçecek'in ortağı oldu.Hızla büyüyen ve yatırımlarını artıran şirket 1996 yılında Mersin ve Bursa fabrikaları,1997'de 35 milyon dolarlık yatırımla, Çorlu'da 1 dolum tesisi hizmete verdi.2002 yılında Coca-Cola Satış ve Dağıtım A.Ş.'nin de tüm hisselerini alan Coca-Cola İçecek Üretim A.Ş.'nin yeni adı Coca-Cola İçecek A.Ş. oldu. 2009 yılında şirketin Elâzığ ve Köyceğizde fabrikaları işe başladı. 1 Ocak 2012 yılında Kazakistan, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistannı kapsayan Kafkasya ve Orta Asya bölgeleri Coca-Cola Türkiye iş birimine katıldı.Türkiye Coca Cola için en öneml
i ve stratejik ülkelerden biridir, Coca Colanın beş coğrafi grubundan biri olan Avrasya ve Afrika Grubu'nun merkezi Türkiye'de bulunuyor, Balkanlar, Rusya, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu, Hindistan yarımadası ve Afrika kıtasında bulunan 90 ülkedeki faaliyetlerin genel merkezi İstanbuldadır.Coca Cola Türkiyede üretim,ihracat,ciro ve tüketimine göre en büyük şirketlerden biridir. 1973 Şili Darbesi 1973 Şili Darbesi, 11 Eylül 1973 tarihinde sosyalist başkan Salvador Allende'nin devrilip General Pinochet'in iktidara geldiği askeri darbedir. Bu darbeyle dünyanın seçimle başa gelmiş ilk sosyalist hükümeti devrilmiş ve yerine 17 yıl sürecek bir diktatörlük kurulmuştur. Salvador Allende, 1970 başkanlık seçimlerinde oyların %36,3'ünü alarak Şili 'nin başkanı oldu. Başkan olduktan sonra geniş çaplı reformlara girişti. Bu reformlardan en önemlileri endüstrinin (özellikle bakır endüstrilerinin) devletleştirilmesi ve toprakların yeniden dağıtılmasıdır. Allende'nin ekonomik reformları, ilk yılında çok başarılı oldu ve Şili ekonomisi %8,6 büyüdü. Ancak bu başarı ertesi sene devam etmedi ve 1972'deki %140'lık enflasyon yıkıcı sonuçlar doğurdu. Yiyecek sıkıntısı baş gösterdi ve karaborsacılık yaygınlaştı. 1971 ve 1972 yılları boyunca bakır fiyatlarının düşmesi, ihracatının neredeyse tamamı bakır olan Şili ekonomisine ağır bir darbe daha vurdu. 1971'de Küba devlet başkanı Fidel Castro, Şili'yi ziyaret etti. 4 hafta süren bu ziyaret, başta ABD olmak üzere birçok kapitalist çevrelerde Şili'nin Küba gibi olacağı korkusunu güçlendirdi. Kötüleyen ekonomik göstergelere rağmen 1973 seçimlerinden Allende güçlenerek çıktı ve oyunu % 43'e çıkardı. Fakat rakipleri muhafazakarlar, milliyetçiler ve Hristiyan demokratlar birleşerek "Demokratik Koalisyon"'u kurdular. 1973'te Allende ile muhalefet arasındaki çekişme, Şili'de birçok siyasi krize yol açtı. 22 Ağustos 1973'te Hristiyan demokratlar ile muhafazakarların kontrolündeki Şili Meclisi, "Şili Demokrasi'sinin kırılmakta olduğunun bildirgesi" adlı kararı kabul etti. Meclisin aldığı kararda Allende'nin anayasayı delmekte olduğu iddia ediliyor ve Allende bir diktatörlük kurmaya çalışmakla suçlanıyordu. Sorunu çözmek ve demokrasiyi yeniden işler kılmak için ordunun yönetime el koyması isteniyordu. Allende, iki gün sonra verdiği cevapta bu kararı alanların "ülkenin dışarıdaki itibarını bozmak ve iç karışıklıklar çıkarmak" amacında olduğunu söyledi. 11 Eylül 1973'te General Pinochet önderliğindeki silahlı kuvvetler yönetime el koydu. Önce Şili hava kuvvetleri başkanlık sarayı La Moneda'yı bombaladı, daha sonra ise kara birlikleri saraya girdi. Darbe sırasında başkan Allende intihar etti. Darbenin ardından Şili kara kuvvetleri komutanı ve darbecilerin başı Augusto Pinochet devlet başkanı ilan edildi. Böylece Şili'de Pinochet'in 1990 yılında iktidardan ayrılmasına kadar sürecek olan diktatörlük dönemi başladı. Washington'daki Amerikan yönetimi, Salvador Allende yönetiminin iktidara gelmesinden hiçbir zaman memnun olmamıştı. Allende'nin Amerikan şirketlerinin elinde olan bakır endüstrisini devletleştirmesi bu memnunsuzluğu daha da arttırdı. ABD başkanı Nixon'un ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger'in 5 Kasım 1970 tarihinde raporunda Allende'nin iktidara gelmesi "bu yarımkürede karşılaştığımız en büyük sorunlardan biri" olarak tanımlanıyordu. Bu sebeple Amerika, Allende'yi devirmek için çalışmalar yapmıştır. 1970ler boyunca CIA, Allende'nin rakiplerini mali yardım yapmak suretiyle desteklemiş ve Allende'nin seçilmesini engellemek istemiştir. Bunu başaramayınca da askeri darbe ile Allende'nin yönetiminden kurtulmaya çalışmıştır. 16 Ekim 1970 tarihli CIA raporunda Şili'de darbe yapılması için çalışmalara başlanması emrediliyordu. Amerika Birleşik Devletleri, 1964-1970 yılları arasında Şili'ye yaklaşık 1 milyar $'lık ekonomik yardım yapmıştı. 1970'de Allende'nin başa gelmesiyle bu yardımlar kesilmiştir. 72-73 yıllarında bakır fiyatlarının düşmesiyle bu yardımların kesilmesi birleşince Şili ekonomisinde büyük sorunlar başgöstermişti. 9 Ekim 1973'de Nixon ile danışmanı Kissinger arasında telefon görüşmesinde Nixon, darbenin başarıya ulaşmış olmasındaki mutluluğu dile getiriyor ve "darbenin başarılı olması için gerekli koşulları yarattıklarını" söylüyordu. House of Spirits : 1993 Fanzin Fanzin, İngilizce "FANatic" ve "magaZINE" kelimelerinin kısaltılmasıyla oluşturulan finansal kaynaklardan ve hiyerarşik yapılardan uzak alternatif bir basılı materyeldir. Farklı yöntemlerle çoğaltılan örnekleri olmakla beraber genellikle fotokopi aracılığı ile çoğaltılarak, satış amacı güdülmeden dağıtılan yayınlardır. Dergiden (Süreli yayınlardan) ayrı olarak, süresi belirsiz olarak çıkar ve daha amatörce hazırlanır. Türkçede "Fanzin" olarak kullanılan "fanzine", genelde belirli bir konu üzerine işlenen yapıtlardan (yazı, resim, fotoğraf, karikatür, vb.) oluştuğu gibi, değişik ve çeşitli konuların yapıtlarının da bir araya gelmesiyle oluşabilir. Her türlü materyal kullanılarak oluşturulabilen fanzinler tek sayfalık olabileceği gibi birbirine zımbalanmış, iğnelenmiş çok sayıda sayfadan da oluşabilir. Geleneksel olarak el yazısı, daktilo, kolaj, çizim gibi farklı elementlerden oluşur. İçerik bakımından edebiyat, müzik, karikatür ve hatta güncel konulara farklı yorumlar da getiren fanzinlerdir. Müzik fanzinleri ana temasını müzik kültürünün oluşturduğu fanzinlerdir. Genellikle punk, rock ya da elektronik müzik ile ilgili olan fanzinlerdir. Kimi zaman siyasi konularla da ilgili olabilmektedirler. Şiir, öykü ve hikâye gibi eserleri barındıran fanzin türleridir. (bkz. Aykırı) Çizgiroman hakkında haber ve bilgilendirici yazılara yer veren fanzin türleridir. Sadece amatör çizgiroman fanzinleri de mevcuttur. (bkz. Çapa Çizgiroman Grubu) Politik içerikli fanzinlerdir. Her türlü siyasi duruş ve görüş ile ilgili olabilen bu tür fanzinler, sosyalist, anarşist ve çevreci gruplar tarafından sıkça kullanılmaktadır. Taraftar tribünlerini konu alan fanzinlerdir. Herhangi bir belirgin içeriği olmayan, içerisinde her türlü yazı, fotoğraf, kolaj kullanılan fanzinlerdir. Spordan, karikatüre birçok konu hakkında çıkartılan tematik fanzinler. Fanzinlerin geçtiğimiz yıllara kıyasla sayıları gitgide azalmaktadır. Bunun en önemli sebebi ise teknolojinin gelişmesi ve internet gibi bir platformun gelişmesi ve yaygınlaşmasıdır. Blog, e-zine gibi elektronik yayınlar gitgide popülerleşmektedir. Normandiya Normandiya (Fransızca: "Normandie"), Kuzey Fransa'da coğrafi bir bölge. Yukarı Normandiya (Haute-Normandie) Seine-Maritime ve Eure, Aşağı Normandiya (Basse-Normandie) Orne, Calvados ve Manche departmanından oluşur. Normandiya Dükalığı eskiden aşağı Seine departmanı, Pays de Caux ve batıda Cotentin yarımadasına kadar olan bölgeyi içine alan kuzey Fransa'da bağımsız bir dükalıktı. Bölge kuzey sahilinde Manş Denizi, batıda granit, doğuda kireçtaşı tepeleriyle çevrili bir bölgedir. Bölgenin merkezinde uzun sahili bulunmaktadır. Yüksek çalılar arasında küçük tarlalar Normandiya Çıkarmasındaki işgalci güçlere önemli sorunlar çıkarmıştır. Normandiya Orta Çağ'ların başında İngiltere'yi başarılı bir şekilde işgal eden son halk olan Normanların ana vatanıydı. Normanlar yerli Gal halkı ile Rollo liderliğindeki işgalci Vikinglerin karışımından oluşmaktaydı. Rollo Paris'i işgal etmiş ve kendisine Normandiya bölgesi verilmişti (St.-Claire-sur-Epte Antlaşması, 911) Rollo'nun soyundan gelen Normandiya Dükü William 1066'da İngiltere'yi işgal etmiş ve İngiltere Kralı I. William olmuştu. Normandiya 1087'ye kadar ve 1106-1144 ile 1154-1204 yılları arasında İngiltere ile bağını korumuştu. 1346-1360 ve 1415-1450 yılları arasındaki Yüz Yıl Savaşı sırasında İngiliz güçleri Normandiya'yı işgal etmişlerdi. Bölgede Yüzyıl Savaşlarından Fransız Din Savaşlarına kadar geçen sürede barış hakim olmuş ancak Fransız Din Savaşları sırasında bölgenin Protestan Reformasyon'a katılmasıyla pek çok Norman kentinde savaşlar hüküm sürmüştü. Fransız Devrimi sırasında ise bölge Paris'teki merkezi Jakoben güçlere karşı Federal Cumhuriyeti desteklemiştir. II. Dünya Savaşı'nda, Müttefikler Avrupa'ya asker çıkarmak için bu bölgeyi seçmiştir. Tarihte, Normandiya Çıkarması olarak geçen çıkarma esnasında Alman birlikleri ile Müttefik birlikleri arasında çok şiddetli çatışmalar yaşanmıştır. Savaşın kaderini belirleyen çatışmalardan biridir. Normandiya bölgesinde 3.2 milyon kişi yaşamaktadır. Kilometrekare başına 107 kişinin yaşadığı ve Fransa'nın ulusal ortalamasının altında olan bölgenin kuzeyinde rakam 145 kişiye yükselmektedir. Yukarı Normandiya'nın başkenti Rouen'in nüfusu 385 bin kişidir. Bölgenin diğer kentleri: Alençon; Arromanches; Avranches; Bayeux; Caen (nüfus 370,851); Cherbourg (nüfus 117,855); Coutances; Dieppe; Doudeville; Évreux; Falaise; Honfleur; Houlgate; Le Havre (nüfus 296,773); Lisieux; Mortain; Rouen (nüfus 518,316); Saint-Lô; Saint-Sauveur-le-Vicomte; Sainte-Mère-Église ve Villers-Bocage. Bölgede konuşulan dil Normancadır. Normanca Hint-Avrupa dil grubunda Latin kökenli Roman dillerinden biridir ancak resmi bir statüsü yoktur. Normanca ülkeye gelen nordik halklardan biri olan Vikingler'in Nors dilinden önemli ölçüde kelime almıştır. Normanca Vikinglerin dilinin etkisi altında yerli halkın konuştuğu Roma-Gal dilinden oluşmuştur. Nors dili asıllı Normanca sözcüklerden örnekler: Planescape: Torment Planescape: Torment Microsoft Windows için, Black Isle Studios tarafından tasarlanmış bir Rol Yapma Oyunudur. 12 Aralık 1999'da satışa çıkarılan oyun, Advanced Dungeons & Dragons kurallarıyla oynanan Planescape evreninde geçer. Torment, çoğu rol yapma oyununun aksine dövüşü değil, diyalogları ve mükemmel hikâye örgüsünü öne çıkarır. Oyun Sigil'de, vücudunun her bölgesinde yüzeysel yaralar bulunan baş kahraman "Nameless One"'ın Mortuary diye bilinen yerde geçmişi ve kendisiyle ilgili hiçbir bilgisi olmadan uyanmasıyla başlar. Oyuncu Nameless One'ın etrafındaki gizem bulutunu çözmeye çalışır. Oyun yaklaşık 400,000 kopya satmış
tır. Oyun Gamespy'ın "Hall of Fame"'ine Ağustos 2004'te girmeyi başarmış, ve ardından Gamespot'ın "Greatest Games of All Time" listesine Ekim 2005'te girmiştir. Fardier Fardier kendi kendine hareket eden ilk otomobildir . Fransız mühendis ve topçu yüzbaşı Nicolas Joseph Cugnot ( 1725-1804 ) tarafından 1765 yılında yapılmıştır. Fransız ordusu için 1765 yılında başladığı çalışmalarını 1769 yılında tamamlayarak buhar türbinini geliştirmiş ve 3 tekerlekli bir arabanın önüne kazanı ile birlikte bir buhar makinesi monte ederek ilk motorlu taşıt olarak kabul edilen ateşli askeri traktörü Fardier’i üretmiştir.Bu makine iki silindirden oluşmakta idi . Makinanın krankından alınan dönme hareketi bir bisiklet zinciri ile öndeki tekerleği harekete geçiriyordu. Direksiyon tertibatıda aynı tekerleği kumanda ediyordu.Saatte 4–5 km hızla 15 dakika hareket edebiliyordu. İlk buharlı yol aracı Fardier at arabaları ve kağnıların arasında kendini gösterirken denemeler sırasında duvara çarparak, motorlu araçlar tarihindeki ilk trafik kazasına da yapmıştır. Cugnot’un yaptığı otomobil halen Paris sanayi müzesinde saklanmaktadır. Mazlum Beyhan Mazlum Beyhan, Türk çevirmen. Rus ve edebiyatından pek çok eseri Türkçeye kazandırmıştır. Mısır'ın ilk hanedan dönemi Mısır'ın İlk Hanedan Dönemi (genellikle MÖ 3200 - MÖ 3000 arasına tarihlendirilir) Hanedan Öncesi Dönem'in hemen sonundaki dönemi anlatır. III. Naqada olarak bilinen arkeolojik evreye denktir. Bazen Hanedan 0 veya Geç Hanedan Öncesi Dönem olarak da adlandırılır. İlk Hanedan Dönemi Antik Mısır'ın politik birleşme işlemini geçirdiği zamanlar olarak karakterize edilir. Ayrıca, Mısır dili bu dönemde ilk defa hiyerogliflerle kaydedilir. Ek olarak İlk Hanedan Dönemi'nde güney İsrail'de Mısır yerleşim yerleri olduğuna dair güçlü arkeolojik kanıtlar vardır. Bu yerleşim yerlerinin koloni veya ticaret antreposu olduğu düşünülmektedir. Eyalet düzeni bu devirde belki daha önceden başlamıştır. Çeşitli şehir-devletleri Nil boyunca meydana çıkmıştır. Yüzyıllarca süren fetihler Yukarı Mısır'da bulunan devlet sayısını üç ana devlete düşürmüştür: Thinis, Naqada ve Nekhen. Aşağı Mısır'ın siyasi düzeni hakkında fazla bilgi yoktur fakat Naqada'nın Set inancını paylaştıkları düşünülmektedir, Thinis ve Nekhen ise Horus inancını benimsemişlerdi. Thinis ve Nekhen arasında kalması nedeniyle ilk olarak Naqada düşmüştür. Daha sonra Thinis Aşağı Mısır'ı fethetmiştir. Nekhen'in Thinis ile olan ilişkileri belirsizdir fakat bu iki devlet barışçıl olarak Thinite kraliyet ailesi altında Mısır'ın tümünü yönetmek için birleşmiş olabilir. Thinite kralları Abidos'ta Umm el-Qa'ab mezarlığına gömülmüşlerdir. Birçok mısırbilimci Narmer'i bu dönemin son kralı olarak sayar (ancak bazıları onu Birinci hanedan dönemine ekler), bazıları ise Akrep Kral'ı son kral olarak saymaktadır. Mısır'ın erken hanedan dönemi Mısır'ın Erken Hanedan Dönemi veya Arkaik Mısır birinci ve ikinci hanedanlar döneminde MÖ 2920'de Mısır'ın İlk Hanedan Dönemi ardından, MÖ 2575 yani Eski Krallık döneminin başlangıcına kadar olan dönemdir. Bazı mısırbilimciler Üçüncü Hanedanı da bu döneme eklemektedirler. Antik Mısırlılar kökenlerini Punt Toprakları olarak kaydetmişlerdir, şu anki Eritre veya Sudan olduğu düşünülmektedir. Kendilerini "İki Toprağın İnsanları" olarak saymaktadırlar, bu topraklar Yukarı ve Aşağı Mısır'dır Manetho'ya göre, ilk kral Menes'tir. Ancak, Birinci Hanedan'ın en erken kayıtlı kralı Hor-Aha'dır ve iki toprağı birleştirdiğini iddia eden ilk kral Narmer'dir (İlk Hanedan Dönemi'nin son kralı). Antik Mısırlıların gözlerinin kenarlarına sürdükleri göz sürmesini oluştururken, minerallari karıştırmak için kullandıkları bir adak paleti sayesinde Narmer'in ismini biliyoruz. Hanedan öncesi zamanlarda köylüler için yapılan cenaze uygulamaları bu dönemde de aynıdır, fakat zenginler daha fazla şey istemektedir. Böylece Mısırlılar mastabaların yapımına başlarlar. piramitlerin dünya dışı uygarlıklar tarafuından yapılmış olabileceğini gösteren bazı işaretler vardır. Dünyanın o sıra bakır çağında olmasına karşın inşaatın olağanüstü yüksek teknolojisi, piramitlerin konumunun dünya karalarının hassas bir şekilde orta noktasında bulunması ve başka bir takım olağanüstülükler bu iddiaları güçlendirmektedir. Yukarı ve Aşağı Mısır'ın birleşmesinden önce yaklaşık MÖ 3100'lerde, topraklarda özerk köyler bulunmaktaydı. İlk hanedan ile beraber, yöneticiler ulusal bir yönetim kurmuşlardır ve kraliyet valileri atamışlardır. Merkezi yönetimin binaları genellikle tahtadan veya kumtaşından yapılmış açık-hava tapınakları şeklindeydi. Sarı gözlü kefal Sarı gözlü kefal ("Aldrichetta forsteri"), kefalgiller (Mugilidae) familyasından "Aldrichetta" cinsini oluşturan tek kefal türü. Yeni Zelanda, Chatham Adaları'nın etrafında ve güney Avustralya'da denizin 50 metre derinliklerinde görülür. Uzunluğu 20–40 cm arasındadır. Sarı gözlü kefal, dubara benzer, ama sivri uçlu bir ağza sahip ve boyu ondan daha küçüktür. Dubardan daha büyük bir ağzı vardır, dişler daha büyük ve daha çoktur. Yazın büyük sayılarda toplanarak koy ve haliçlere girerler ama genellikle taze suya girmezler. Sırtı, zeytin yeşili ve gümüşidir, genellikle sarımsı bir karın göze çarpar. İsmini parlak sarı gözlerinden alır. Ağaköy Ağaköy, Çanakkale ilinin Biga ilçesine bağlı bir köydür. Ağaköy, Çanakkale ili Biga ilçesine bağlı, Bursa-Çanakkale yolu üzerinde; Biga'ya 9 km, Çanakkale'ye 80 km ve en yakın denize 20 km uzaklıkta bulunan bir muhacir köyüdür. Ağaköy bir göçmen köyüdür. XVII. yy. başında Karesi (Balıkesir) yöresi Balya Kazâsı Arabacı, Değirmenci, Mancılık ve Deller Yörükleri padişah iskan fermanıyla Bulgaristan Razgrad Umurfakıh Köyü’ne (Umurköy) uç olarak yerleştirilmiştir. Demografik köken Kayı boyu Karakeçeli oymağına dayanmaktadır. 1293 (1877-1878) Plevne savaşı ardından Balkanlardan bu yöreye yoğun bir geri dönüş yaşanmıştır. Rus ve Bulgar soykırımından kaçan yüzbinlerce Müslüman göç yolunda yaşlı ve çocuk cesedi bırakarak şimdiki yerlerine ulaşabilmiştir. İşte Hamidiye de bunlardan biridir ve köyün yerleşim tarihi 1295’tir (1879). Sultan II. Abdulhamid’ten gelen köyün adı 1943 yılında zorla Ağaköy olarak değiştirilmiştir. Ağaköylüler, Rumî 1293’te göç edildiği için benzerleri gibi doksanüç muhaciri olarak anılır. Umurfakıh’tan ilk olarak altmış hane konmuş, izleyen göç dal-gasıyla köyün nüfusu artmıştır. Hamidiye’ye ilk yerleşenlerin Eskicuma’ya bağlı Umurköy’den iki aile olduğu ardından Ayazlar, Gagova ve Gerenli’den gelenlerin de bulunduğu bildirilmiştir. Ayaz-lar’dan göçenlerin bir bölümü Bozöyük-Çokçapınar Köyü ve Bergama-Aziziye’ye konmuştur. Umurfakıh muhacirlerinin yarısı ise Balıkesir-Tatlıpınar Köyü’ne (Deliyusuflar) yerleşmiştir. Son sayıma göre Ağaköy’ün nüfusu 1800’dür. Yazar: Osman KİBAR BİLGİ: Koca İsmail (İsmail Gezen), Ağaköy-1982 Köy halkı 1880 yıllarında Bulgaristan'ın Razgrad/Şumnu Umur,araplar köylerinden göç ederek (güneş gıda fabrikasının bulunduğu) koru mevkinde bulunan hamidiye mezrasının adını alarak şu anki bulunduğu yere yerleşmişlerdir. Ağaköy göçmen köyü olduğundan tarım arazisi fazla değildir. Bundan dolayı; ziraat ve hayvancılığın yanında, çeşitli zanaatkar ve esnafların varlığı ile sanayiciliğin gelişmesi köyün ekonomik düzenini ayakta tutmaktadır. Köyde tarım ziraat aletleri imalatı, süt sağım makinaları imalatı,elektrik ve su hortumu imalatı, otobüs karasörü, beton çerçeve imalathaneleri, marangozlar, mobilya fabrikası, gıda fabrikası, ayakkabı imalat atölyeleri, dokuma tezgâhları (hasır, zembil örgüsü), değirmenler, internet kafeleri, öğrenci yurtları, pansiyonlar vardır. Ayrıca düğün salonu inşaatı bitirilmiş olup şu an kullanılmaktadır. Türkiye'de lisesi olmadığı halde fakültesi olan ilk ve tek köydür. ÇANAKKALE ON SEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ BİGA İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ Ağaköy, ilk kuruldugundan itibaren Hamidiye olarak gecmektedir ama Biga ilçesinde bulunan Hamdibey mahallesiyle karısan postalar yüzünden köyün ismi Ağaköy olarak değişmiştir Muhacir (macır) kültürüne sahiptir. Macırca denilen Türkçeye başka kelimelerde katarak hafif değiştiren bir ağız kullanılır. Diğer yandan kültürleri Türk kültürüyle aynıdır. Çanakkale iline 81 km, Biga ilçesine 9 km uzaklıktadır. En yakın denize de 20 km uzaklıktadır. Köyün iklimi, Marmara iklimi etki alanı içerisindedir. köyün ekonomisi geçim kaynakları; tarım(domates,biber,slajlık mısır),hayvancılık ve sanayi ye dayalıdır. Köyde ilköğretim okulu vardır ancak köyde lise yoktur. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi yoktur ancak PTT acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi vardır. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup Biga-Ağaköy arası bölünmüş yoldur. köyde elektrik ve sabit telefon vardır.Köyde 2 tane internet kafe vardır. http://www.agakoy.com http://agakoy.googlepages.com Giuliano Amato Giuliano Amato (d. 13 Mayıs 1938) İtalyan politikacı. İki kez, 1992-1993 ve 2000-2001 tarihlerinde İtalya Başbakanı olmuştur. 1987-1988 yıllarında Goria Hükümeti'nde Başbakan yardımcılığı, 1987-1989 yıllarında hazine bakanlığı, 1998-1999 yıllarında kurumsal reformlar bakanlığı, 1999-2000 yıllarında bütçe, hazine ve ekonomik program bakanlığı ve 2006-2008 yılları arasında da 2. Prodi Hükümeti'nde içişleri bakanlığı yapmıştır. 12 Eylül 2013 tarihinde cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmış olup, 18 Eylül'den itibaren görevini yürütmektedir. Efeler (anlam ayrımı) Tulumtaş Beştepe Beştepe şu anlamlara gelebilir: Kırıklar Baba Bölüm III (albüm) Film ile aynı ismi taşıyan albüm 1990 yılında Colombia Records tarafından çıkarıldı. Filmde çalınan ama albümde olmayan parçalar: Baba II Baba II (İngilizce: "The Godfather Part II"), ilk filmin yapımından iki sene sonra çekilen film. Mario Puzo ve Francis Ford Coppola'nın ortak yazdığı senaryoyla kurgulanmıştır. 6 Oscar Ödülü kazanmıştır. Baba II ayrıca, 1993 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olara
k önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir. Michael Corleone, mafya dünyasında inanılmaz bir güce ulaşırken, bir yandan da ailesini korumaya çalışmaktadır. Fakat yavaş yavaş gelişen olaylar onu hiç yapmak istemediği işlere ve suçlara yönlendirir. Tek özelliği zekası iken bir anda bir suç imparatorluğunu yönetecek acımasızlığa ve kendine güvene kavuşur. Fakat bunlar Micheal'a sadece güç değil, beraberinde yalnızlık ve mutsuzluk getirecektir. Arada geriye dönüşlerle Vito Corleone'nin Sicilya'dan kaçıp, Amerika'ya gelerek suç dünyasına karışmasını izleyeceğimiz filmde Robert De Niro filmde yalnızca 45 dakika Vito Corleone'yi canlandırmasıyla Oscar alması da filmin ne kadar başarılı olduğunu gözler önüne seriyor.Ayrıca bu film,bizi geçmişe de götürüyor. Genç Vito Corleone'nin nasıl mafya babası olduğunu,çocukken neler yaşadığını ve gençlik maceralarını anlatıyor. Baba III Baba III (İngilizce: "The Godfather Part III"), Baba üçlemesinin son filmidir. 1990 yılında gösterime girmiştir. "Düşmanını hiçbir zaman küçümseme yoksa onları muhasebe edemezsin." "Dostlarını kendine yakın tut; düşmanlarını daha yakın..." Baba Michael Corleone artık 60 yaşını geçmiştir ve babalığı devredecek bir varis aramaktadır. Bu sırada yıllardır başarmak istediği şey, aileyi bir suç örgütü konumundan çıkartıp yasal iş yapan bir aile haline getirme projesini yeniden ele almaktadır. Bunun için dindar kılığına bürünüp Vatikan'ın sahibi olduğu bir şirkete ortak olmak istemektedir. Bunun için Kardinal Labirtoni'ye 600 milyon dolar rüşvet vermiştir. Onlar da bu parayı alıp üstüne yatmışlardır ve bu durum Corleone ailesini tam anlamıyla tekrar savaşa sürükler. Bundan sonra düşmanları Michael'i ortadan kaldırmayı bile düşünürler. Michael artık günahlarından arınmak ve bir daha günah işlememek üzere günah çıkarmak ister. Bu işlere onun yerine birisinin bakmasının zamanı gelmiştir. Michael'in yeğeni olan Vincenzo "Vincent" Mancini , Michael'ın kızı Mary'i sevmektedir. Michael bu ilişkiyi istememektedir. Michael, Vincent Mancini'yi kendi konumuna getirir ancak kızının peşini bırakması şartıyla. Artık Don Vincenzo Corleone'dir. Vincent, Sonny'nin oğludur ve o da babası gibi çabuk öfkelenen bir yapıya sahiptir.Vincent aile düşmanlarını, Michael'in oğlu Anthony'nin opera gecesi sırasında ortadan kaldırttırır. Gecenin sonunda, Michael Corleone ve kızı Mary kiralık katil tarafından vurulur. Mary ölür. Kurşun babasının omzuna isabet eder. Filmin sonunda Michael, Sicilya'daki evinin bahçesinde, oturduğu sandalyeden düşer ve hayata gözlerini yumar. Picardie Picardie [], Fransa'nın 26 bölgesinden biridir. Fransa'nın kuzeyinde yer alır ve Manş Denizi'nde küçük bir kıyısı vardır. Merkez şehri Amiens'dir. 1916 yılında I. Dünya Savaşı'nın 1 milyondan fazla kayıpla en geniş çarpışmalarından olan Somme Çarpışması burada gerçekleşmiştir. İlk defa savaş alanında tank, İngilizler tarafından bu çarpışma sırasında kullanılmıştır. Rucker Park Rucker Park, New York City'de bulunan sokak basketbolu sahasıdır. Şu an hala kariyerlerine devam eden efsanevi basketbolculardan bazıları buradan yetişmiştir. 1946 yılında New York şehri parklar bölümü müdürü Holcombe Rucker tarafından kuruldu ve yıllar geçtikçe büyüyen bir basketbol mabedi oldu. Rucker 1950 yılında, çocukları suçtan uzak tutmak ve onlara bir kolej kariyeri sağlayabilmek adına basketbol turnuvası başlattı. Rucker Turnuvası'ndaki oyuncular smaç, çapraz top sürme ve meydan okuma gibi NBA'e uzak kalan dallarda yarışıyorlardı. Bu durum seyircileri daha da heyecanlandırmaktaydı. Borusan Holding Borusan Holding, Türkiye ve dünya çapında çelik, distribütörlük, enerji ve lojistik alanlarında faaliyet gösteren İstanbul merkezli şirketler topluluğudur. Asım Kocabıyık tarafından 1944'te kurulan topluluk 10'dan fazla şirketle, 12 farklı ülkede yaklaşık 7,500 kişiye istihdam sağlamaktadır. Borusan'ın halka açık olan şirketlerinden Borusan Mannesmann "(BRSAN)" ve Borusan Yatırım "(BRYAT)" hisseleri Borsa İstanbul'da işlem görmektedir. Borusan Holding'i kuran Asım Kocabıyık, iş hayatına 1944 yılında henüz öğrenci iken girişimci babasının kurduğu "İstikbal Ticaret" şirketinde çalışarak başladı. Sanayiye yatırımlarını 1958 yılında "Borusan Boru Sanayi AŞ"’yi kurarak hayata geçirdi. 1960'ta Borusan Holding’in ilk girişimlerinden biri olan çelik sanayisindeki ilk yatırımı "Kerim Çelik" faaliyetlerine başladı. 1968 yılında Borusan Boru'nun Sefaköy’deki 4 bin metrekarelik fabrikası, Halkalı'daki 58 bin metrekarelik yeni modern tesislerine taşındı. Bir sonraki yıl Borusan Boru, 100.000 $ düzeyindeki ilk ihracatını Suriye’ye gerçekleştirdi. 1972 yılında tüm Borusan şirketleri tek bir çatı altında toplanarak Borusan Holding'in temeli atılmış oldu. 1970'de supap aksesuarları üretmek amacıyla Borusan tarafından kurulan "Supsan" 1974'te Amerikan "Eaton S.r.L." lisansı ile üretime başladı. 1977'de "Borusan Yatırım" kurulurken, 1980’li yıllara kadar sanayi alanında yoğunlaşan Borusan, 1984 yılında "Borusan Otomotiv" ile BMW'nin Türkiye distribütörlüğünü üstlenmeye başladı. Günümüzde halen bu görevini sürdüren Borusan Otomotiv, BMW haricinde MINI, Land Rover ve Jaguar Cars gibi markaların da Türkiye distribütörlüklerini elinde bulundurmaktadır. 1990'lı yıllarından başından itibaren kültür-sanat ve vakıf alanında da faaliyetlere başladı. 1992'de Asım Kocabıyık ve ailesi tarafından "Asım Kocabıyık Kültür ve Eğitim Vakfı", bir sonraki yıl "Borusan Oda Orkestrası" kuruldu. Bu orkestra 1999 yılında Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'na dönüştürüldü. 1996'da "Borusan Yatırım" hisseleri halka arz edilerek İMKB'de işlem görmeye başladı. 1998'de "Mannesmannröhren-Werke AG" ile yapılan ortaklıkla "Borusan Mannesmann Boru Yatırım A.Ş." kuruldu. Bu şirket 2001'de İtalya merkezli "Structo Vobarno Boru Fabrikası"’nı 10 milyon $ karşılığında satın aldı. 2007 yılında "Maya Enerji"’nin yüzde 70 hissesini alarak enerji sektörüne giren Borusan, 2009'da Almanya'nın üçüncü en büyük enerji şirketi EnBW ile Türkiye’de enerji sektöründe stratejik ortaklık yapma kararı aldı. 2012'de Borusan Mannesmann’ın, Gemlik'te kurduğu ve yıllık 250 bin ton kapasiteli boru üretim tesisi faaliyetlerine başladı. Aynı yıl Borusan, Houston'da 150 milyon $ yatırımla, yıllık 300 bin ton kapasiteli bir çelik boru üretim tesisi kurma kararı aldı ve tesisin açılışını 2014'ün sonunda gerçekleştirdi. 2014 yılında Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası dünyanın önde gelen klasik müzik festivallerinden BBC Proms'a Türkiye'den davet edilen ilk ve tek orkestra oldu. 29 Temmuz 2014'te Londra'daki Royal Albert Hall'da gerçekleşen konsere yaklaşık 6.000 bin seyirci katıldı. Borusan Holding'in binası, İstanbul'da Rumelihisarı'nda bulunmaktadır. Bina, "Perili Köşk" olarak da bilinmektedir. 19. yüzyılın başında inşa edilen binanın kulesi, Boğaz'a nazır bir konumda bulunmaktadır. Dokuz katlı binada, aynı zamanda halka açık bir sanat galerisi ve çeşitli koleksiyonları sergilemek için hafta sonları kapılarını açan ofis-müze konseptindeki Borusan Contemporary de bulunmaktadır. Asım Kocabıyık, Borusan Holding'i 1972 yılında kurdu. 57 yıl boyunca şirket yönetiminde bulunduktan sonra, 2001 yılında yönetim kurulu başkanlığı görevini oğlu Ahmet Kocabıyık'a devrederek, Borusan Holding'in onursal başkanı sıfatını aldı. Holding'in yönetim kurulu başkanlığını halen Ahmet Kocabıyık yaparken, CEO'luk görevini Agah Uğur sürdürmektedir. Borusan Holding, günümüzde dört farklı sektörde 10'dan fazla şirket ile faaliyet göstermektedir. Yöneltilebilir iletişim kuralı Yöneltilebilir iletişim kuralı (İngilizce: "routable protocol, routed protocol") içerisinde hem ağ adres bilgisini, hem de aygıt adresini (bkz.: MAC adresi) barındıran iletişim kuralına verilen addır. Bu sayede bir ağdan diğerine yöneltilebilir. Bazı yöneltilebilir iletişim kuralları (grup): NETBios ise ağ adres bilgisi içermediğinden yöneltilemeyen iletişim kuralına (İngilizce: "non-routable protocol") örnek teşkil eder. Yöneltilemeyen iletişim kuralı kullanan ağlar bir yöneltici ile değil bir ağ anahtarı ya da ağ köprüsüyle birbirlerine bağlanabilirler. Yöneltilebilir iletişim kuralı ve yöneltme iletişim kuralı (İngilizce: "routing protocol") birbirleriyle karıştırılmaması gereken farklı kavramlardır. İyon İyon ya da yerdeş (Fransızca kökenli "ion"), bir veya daha çok elektron kazanmış ya da yitirmiş bir atomdan (veya bir atom grubundan) oluşmuş elektrik yüklü parçacıktır. Atomlar kararsız yapılarından kurtulmak ve kararlı hale gelebilmek için elektron alırlar ya da kaybederler. Bunun için de başka bir atomla ya da kökle bağ kurarlar. Pozitif (+) elektrik yüklü iyonlara katyon, negatif (–) elektrik yüklü iyonlara anyon denir. Anyon ve katyon iyonların bağ yapma şekilleri farklı olabilir. Anyonlar elektron ortaklaşmasıyla ve elektron alış-verişiyle bağ kurarken katyon olan iyonlar yalnızca elektron alış-verişiyle bağ kurar. Bir hidrojen atomu kararlı hale geçmek istediğinde (1 elektron alarak) anyon haline gelir. Fakat Lityum atomu ise kararlı hale geçerken (1 elektron vererek) katyon haline gelir. Örnek olarak; Organik kimya Organik kimya, karbon temelli bileşiklerin yapılarını, özelliklerini, tepkimelerini ve sentez yollarını inceleyen kimya dalıdır. Karbon (C) ve Hidrojen (H) içeren bileşiklerdir. Diğer elementlerde (Oksijen(O), Azot (N), ...) bileşik yapısında bulunuyorsa Fonksiyonel Gruplar olarak adlandırılır. Organik kimya her zaman yaşamla birlikte anılmıştır. Bu tarihi bir yanlış algılama olup gerçeği yansıtmaz. Yaşam yalnızca organik kimyaya bağlı olmayıp inorganik kimyayla da önemli derecede bir bağa sahiptir. Örneğin, birçok enzimin yapısında demir ve bakır gibi metaller bulunur. Deniz kabuğu, diş ve kemiklerin yapısında hem organik hem de inorganik maddeler bulunur. İnorganik kimya, elementsel karbonun dışında, yalnızca karbon-karbon bağları içermeyen basit karbon bileşikleriyle ilgilenir (oksitler, asitler, tuzlar, k
arbitler). Ancak bu durum, metan ve türevleri gibi tek karbonlu organik bileşiklerin varolmadığı anlamına gelmez. Biyokimya ise protein gibi büyük biyokimyasalların yapısını inceler. Kendilerine özgü özellikleri nedeniyle çok karbonlu bileşikler organik bileşiklerin en geniş grubunu oluşturur. Birçok ürünün en önemli bileşenleridirler (boyalar, plastikler, gıda, patlayıcılar, ilaçlar, petrokimyasallar vb.) ve doğal olarak tüm yaşam süreçlerini (birkaç istisnanın dışında) yine organik bileşikler oluşturur. Organik moleküllerin farklı şekiller ve kimyasal tepkisellikleri, görevlerin şaşırtan bir değişikliğini sağlar, onlar gibi canlı sistemlerin biyokimyasal tepkilerinde enzim katalizörlerinden yararlanılır. Bu organik kimyasalların kendiliğinden yayılan doğası, yaşamın, etrafta ne bütün olduğudur. Karbonun özel yapısından ötürü, diğer yıldız sistemlerinde yaşamın, periyodik tabloda karbonun hemen altında bulunan, silisyum yerine koymanın olanağına ilişkin söylentilere karşın karbon temelli olacak olduğu muhtemeldir. Organik kimyada yönler, chiral sentezi, yeşil kimya, mikrodalga kimyası, fullerenes ve mioskopisini kapsar. 19. yüzyıl başlarında kimyagerler, organizmalarda üretilen bileşiklerin yapay olarak üretilemeyecek kadar karmaşık yapılarda olduklarını ve bu bileşikleri meydana getirmek için bir "yaşam gücü"ne gereksinim duyulduğunu düşünüyorlardı. Bu bileşikleri "organik" olarak isimlendirdiler ve çalışmalarını geleceği daha parlak görünen inorganik materyallere yöneltmeyi tercih ettiler. Organik kimya çalışmaları, kimyagerlerin bu organik maddeleri aynen inorganik maddeler gibi "yaşam gücü"ne gerek duymadan laboratuvar ortamında üretilebileceklerini farketmeleriyle hız kazandı. 1816'da Michel Chevreul, değişik yağ ve alkalilerden üretilen sabunlar üzerine bir çalışma başlattı. Değişik asitleri ayırdı ve alkali ile kombinasyon sonucunda sabun elde etti. Tüm bu ayrılmış bileşikler ile bir yağın kimyasal yapısında, "yaşam gücü"ne gerek duymadan değişiklik yapılabileceğini gösterdi. 1828 'de Friedrich Wöhler, inorganik Amonyum siyanat(NHOCN)tan Üreyi sentezledi ve bu yönteme Wöhler sentezi denildi. Her ne kadar Wöhler "yaşam gücü teorisi" ni çürüttüğünü iddia etmekte dikkatli davrandıysa da çoğu kişi bu olaya bir dönüm noktası olarak baktı. Bir diğer büyük adım, 1856'da William Henry Perkin tarafından atıldı. Kinin sentezlemeye çalışırken, kaza eseri organik bir boya (anilin moru) sentezledi. Kazandığı parayı organik kimyaya ilgi çekmek için harcadı. Bir başka önemli olay DDT maddesinin Othmer Zeidler tarafından 1874'te laboratuvar ortamında eldesiydi. Maddenin böcek öldürücü özellikleri daha sonra yapılan deneylerde keşfedildi. Teorinin yayılmasında en önemli rolü Friedrich August Kekule ve Archibald Scott Couper tarafından birbirlerinden bağımsız olarak 1858'te ortaya atılan kimyasal yapı ve bağlar hakkındaki teori üstlendi. İkisi de 4 değerlik alan karbon atomlarının birbirine bağlanarak bir karbon iskeleti oluşturacağını ve yapılabilecek uygun deneylerde bu yapının isteğe bağlı olarak ayarlanabileceğini iddia ediyorlardı. Organik kimya tarihi, petrolün keşfi ve ayrımsal damıtma yöntemi ile bileşenlerine ayrıştırılması ile devam eder. Farklı bileşiklerin çeşitli kimyasal işlemlerle birbirlerine dönüştürülmesi petrol kimyasının indüstriye sıçramasını ve değişik yöntemlerle yapay lastik, içeriği değiştirilmiş petrol katkı maddeleri, plastik gibi ürünlerin başarıyla oluşturulmasını sağladı. Alman Bayer firmasının asetilsalisilik asit(aspirin)i sentezi ile ilaç sanayi doğmuş oldu. Karmaşık doğal bileşiklerin sentezi önce üre, sonra glikoz, terpineol ile devam etti. 1907'de Gustaf Komppa tarafından sentezlenen Kafur ile satışa sunuldu. Farmasotik faydalar bunu takip etti. Örneğin kolesterol bazlı bileşikler kompleks insan hormonları ve benzerlerinin üretiminde yol açtı. 20. Yüzyılın başından beri sentezlenen bileşiklerin karmaşıklığı lysergic asit ve Vitamin B12 gibi örneklerle arttı. Bugünkü hedef ise steryogenik merkezlerin asimetrik sentez yoluyla doğru eldesidir. Biyokimya, canlıların, yapılarının, içlerinde gerçekleşen olayların kimyası, 20. yüzyıl ile kimyaya yeni bir sayfa açarak ilk adımlarını attı. Sınıflandırmanın bileşenlerin tam tanımı yapılmadan gerçekleştirilmesi mümkün değildir. İnorganik kimya ile mukayesede, bir Kimyasal bileşik, bileşikte Kimyasal öğe öğeleri şu anının kimyasal simgelerini molekülde bu öğelerin sayısıyla beraber birer birer sayarak basitçe hangi tanımlamada başarılabilirdi, organik kimyada bir molekülün içinde atomların göreli düzenlemesi, dolu bir tanımlama için eklenmek zorunda. Molekülü tanımlamanın bir yolu, onunkini çekerek Yapısal formül. Moleküler karmaşıklıktan dolayı, kimyasal notasyonun basitleştirilen sistemleri, geliştirildi. En son uyarlama, belirsizliği tanıştırmadan basitliği başaran Bağ çizgi formül çizgi-açı formülüdür. Bu sistem, endpointsinde ve her çizginin kesişmeleri, bir karbonu temsil eder, ve hidrojenler, notated ya olabilir ya da farz edilen, ima ile sunabilir. Kimyasal notasyonun bazı dezavantajları, onların kolayca, sözcükler ile tanımlanmadığıdır, ve onlar, kolayca basılabilir değildir. Bu problemler, tanımlayan moleküler yapı kullanması ile hitap edildi Organik adlandırma. Zorluktan dolayı organik bileşiklerin çok büyük sayı ve değişikliğinden ortaya çıkarken, kimyagerler organik bileşiklerini adlandırması için uluslararası olarak kabul edilen bir sisteminin kurulmasının yüksek öncelikli olduğunu fark etti. Geneva adlandırması, bu konuda birkaç uluslararası toplantının sonucu olarak 1892'de doğmuştu. Hem de fark edilendi ki organik bileşiklerin ailesinin, büyüdüğü gibi, sistem, genişletilmek zorunda olacaktı, ve değiştirilmek. Bu vazife en sonunda, saf ve uygulamalı kimyada uluslararası birlik tarafından alındı (IUPAC). Biyokimyanın dalında gerçeği tanımak o, organik yapıların karmaşıklığı, artırır, IUPAC organizasyonu, Biyokimya ve moleküler biyolojinin uluslararası birliğile kuvvetlere katıldı, IUBMB, adlandırmada müşterek tavsiyelerin bir listesini üretmek. Üzerinde daha fazla, sayı olarak, ve karmaşıklık, büyüdü, yeni tavsiyeler, basitleştirme için IUPAC'in içinde yapıldı. İlk olarak böyle tavsiye, periyodik bir benzen yapısının, adlandırıldığı zaman bir Cyclophane 1951'de sunmuş oldu. Daha geç tavsiyeler, diğer karmaşık periyodik yapıların basitleştirmesine metodu uzattı, kapsamak örneğin heterocyclics de, ve "(Organik kimya) phanes, phanestir" böyle yapıları adlandırdı. Sıradan iletişim için, sıkıcı bir tanımlamayı esirgemek, resmi IUPAC adlandırma tavsiyeleri her zaman, pratikte bir bileşiğe özlü bir tanımı vermek için zorunlu olduğu zaman hariç izlenmez, veya IUPAC isminin, daha basit olduğu zaman (Yani "Etil alkol"a karşı "Ethanol"). Başka türlü "Ortak" veya Önemsiz isim, kullanılabilir, çoğunlukla bileşiğin kaynağından türedi. Ağ köprüsü Ağ köprüsü (İngilizce: "bridge"), bilgisayar biliminde iki bilgisayar ağını birine bağlayan ağ öğelerinden birine verilen addır. Bu işlem OSI yedi katman modelinin ikincisi olan veri bağ katmanında gerçekleşir. Bu özelliği sebebiyle çalışma prensibi 3. katmanı kullanan yönelticiden ve 1. katmanı kullanan yineleyiciden farklıdır. Ağ köprüsü gelen verilerin (veri çerçevelerinin) hangi hedefe gönderildiğine bakarak iletme yapar. Gönderen ve alıcı, gelen veri çerçevesinin başlık kısmındaki MAC adreslerine bakarak belirlenir. Ağ köprüsü en çok ethernet veya token ring tabanlı ağları birbirine bağlamak için kullanılır. Her iki teknolojiyi destekleyen bir ağ köprüsü ile ethernet tabanlı bir ağ token ring tabanlı bir ağa bağlanabilir. Ağ köprüsü kendi başına bir donanım olabileceği gibi bir bilgisayar da uygun yazılım ya da işletim sistemi desteği ile köprü görevini üstlenebilir. Ağ köprüleri ağ iletişim kurallarından bağımsız ama ortama (Ör: Ethernet) bağımlı çalışırlar. Yönelticide durum tam tersidir. Mesela bir köprü ile birbirine bağlanmış iki ethernet tabanlı ağda TCP/IP veya IPX iletişim kurallarını (dilerseniz her ikisini de) kullanmak mümkündür, yani ağ köprüsünün özelliklerine bağlı değildir. Ayrıca NETBios gibi yöneltilemeyen iletişim kuralı kullanan ağlar bir yöneltici ile değil bir ağ anahtarı ya da ağ köprüsüyle birbirlerine bağlanabilirler. Alaattin Baydar Alaattin Baydar (1901, İstanbul-13 Temmuz 1990, İstanbul), Türk futbolcudur. Fenerbahçe'de futbola başladı. Millî takımda sağ orta saha olarak oynadı. Fenerbahçe'nin kurucularından Nasuhi Baydar'ın kardeşi olan Alaattin Baydar, Millî formayı 16 kez giydi. Polonya'ya 1 gol attı. "Alâ" lakabı ile tanındı. Fenerbahçe'nin sembol futbolcularından biri oldu. 18 yıl Fenerbahçe formasını giymiş 324 maçta 362 gol atmıştır. Baydar ayrıca Harrington Kupası maçına çıkan isimlerden biriydi. Fethi Bey Antoine Ignace Melling Antoine Ignace Melling veya Anton Ignaz Melling (1763 - 1831), Fransız seyyah, mimar ve ressam. İstanbul'daki çeşitli yapıların inşa ve restorasyonunu üstlenmiş ve ayrıca İstanbul'un çeşitli semtlerinden manzaralar içeren gravürler yapmıştır. Antoine Ignace Melling 1763 yılında, Baden'in başkenti Karlsruhe'de doğdu. Heykeltıraş olan babasının ölümünün ardından, ressam amcasıyla birlikte Strazburg'ta yaşamaya başladı. Klagenfurt'ta mimarlık ve ressamlık eğitimi gördü. 19 yaşında Osmanlı İmparatorluğu'nun Rusya elçisi tarafından İstanbul'a getirildi. Burada, Osmanlı Padişahı III. Selim'in kız kardeşi Hatice Sultan'ın Ortaköy'deki sarayını restore etti. Yeni tasarımıyla birlikte bu saray, şehirdeki ilk Neoklasik tarzdaki yapısı oldu. Yıllarca imparatorluk bünyesinde çalıştı. Aralık 1799'da Alélaïde adında kızı oldu. Kızının annesi Cenevizli levanten Françoise-Louise Colombo ile daha sonraları evlendi. Paris'e dönmesinden 1 sene sonra 1803 yılında gravürlerini "Pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore" adı altında yayınlamağa başladı. 1819 yılına kadar yayınlarına devam etti. 1831 yılında öldü. Yeni Türkü Yeni Türkü, 1977 yılında Derya Köroğlu, Zerrin Yaşar ve Selim Atakan'ın An
kara'da kurduğu müzik topluluğudur. Topluluğun isim babalığını şair ve yazar Yaşar Miraç yapmıştır. Yeni Türkü, sadece Yaşar Miraç'ın 1979'da Nisan-Mayıs-Haziran aylarında çıkan edebiyat dergisi değil, ayrıca halk türkülerinin yeniden yorumlanmasına dayanan Güney Amerika orijinli bir müzik akımıdır. Bu akımın dünyadaki temsilciliğini Şilili topluluk Inti Illimani yapmıştır. 1979'da ilk albümü Buğdayın Türküsü'nü çıkaran grup 10 stüdyo albümü, 2 film müziği albümü, 2 de konser albümü yayınladı. Yıllar içinde Eftal Küçük, Tuncer Tercan, Cengiz Onural,Fuat Oburoğlu, Murat Buket gibi önemli müzisyenleri barındıran grubun kuruluşundan bu yana her zaman kadroda bulunan tek elemanı Derya Köroğlu'dur. Topluluk, 1977 tarafından Derya Köroğlu ve Selim Atakan tarafından kuruldu. Atakan, müziğe Ankara Fen Lisesi orkestrası ile başlayıp 1968'da Milliyet Liselerarası Müzik Yarışması'nı kazandıktan sonra Esin Afşar ve Selda Bağcan ile çalıştı. Köroğlu da aynı lise orkestrasında bir dönem bateri çaldıktan sonra ODTÜ'de eğitim hayatına devam etti. Bağlarını koparmayan ikili, bir yandan şiir uyarlamaları yaparlarken bir yandan da başta İnti İllimani olmak üzere sol görüşlü Güney Amerika müziğinden besleniyorlardı. Bu dönem Ankara Dil Tarih'te okuyan Yaşar Miraç, Atakan ve Köroğlu ile arkadaşlık kurdu ve ikili Miraç'ın bazı şiirlerini bestelemeye başladı. Miraç da o dönem çıkardığı gazetenin adı olan "Yeni Türkü"nün gruba yakışacağını söyleyerek, onlara bu ismi hediye etti. Selim Atakan'ın eşi Zerrin Atakan da vokalist olarak gruba katılınca Yeni Türkü'nün ilk kadrosu şekillendi. Bu kadro 1979 yılında ilk albümleri "Buğdayın Türküsü"'nü LP formatında çıkardı. Albümün hemen ardından topluluğa Murat Buket, Tuğrul Bayrak, Eftal Küçük ve Tuncer Tercan katıldı. 8-9 Ocak 1980'de grup kariyerinin ilk konserlerini Ankara'da verdi. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası Nazım Hikmet gibi isimlerin şiirlerinden düzenlenen Buğdayın Türküsü albümü yasaklandı. Bu nedenle Yeni Türkü'nün kariyeri kısa bir sekteye uğradı. 1981 yılı Yeni Türkü tarihinin önemli yıllarından biri oldu. İngiltere'den burs kazanan Zerrin Atakan bu ülkeye taşındı ve sonraki albümlerde zaman zaman şarkı söylese de grubun tam zamanlı üyeliğinden ayrılmış oldu. Eşi ile birlikte İngiltere'ye taşınan Selim Atakan ise grup ile ilişkisini devam ettirse de grup çalışmaları ancak Atakan'ın Türkiye'ye geldiği zamanlar devam edebiliyordu. Yeni Türkü ise bir süre vokalsiz devam edip film müzikleri yapmaya başladı. Atıf Yılmaz'ın 1981 tarihli Deli Kan filmine yaptıkları müzik 1982'da Sinema Yazarları Derneği tarafından en iyi film müziği olarak ödüllendirildi. 1983 tarihli Şerif Gören filmi Derman'a yaptıkları müzik ise aynı yıl Altın Portakal En İyi Müzik Ödülü'nü kazandı. Bu müzikler, o dönem grubun yaptığı diğer enstrümantal çalışmalarla birlikte 1983'ün ikinci yarısında "Film Müzikleri" adıyla piyasaya sürüldü. Atakan'ın gelip gittiği bu dönemde de Derya Köroğlu besteci kimliği ile öne çıkmaya başladı. Sonrasında topluluğun asıl çıkışını sağlayan ikinci albümleri olan "Akdeniz Akdeniz" 1983 yılında piyasaya çıktı ve grup Türkiye çapında tanındı. Bu albümde uzun yıllar sürecek Murathan Mungan - Yeni Türkü ortaklığı başladı. Şair ve yazar Murathan Mungan, yazmakta olduğu "Şarkıcı Kız Kezban’ın Önlenebilir Tırmanışı" müzikali için Selim Atakan ile çalışma kararı verdi ve ikili kısa sürede birçok şarkı yazdı. Bu müzikal hiçbir zaman sahneye konulamasa da "İstersen Hiç Başlamasın" ve "Çember", Akdeniz Akdeniz albümünde yayınlandı. Bu albümün bir diğer önemli özelliği de ilk albümde az da olsa vokal yapan Derya Köroğlu'nun albümdeki çoğu şarkının vokalini yapmasıydı. "Gurbete Kaçacağım"ı şarkısını Zerrin Atakan, "Öldükten Sonra" şarkısını ise Tuncer Tercan yorumladı. Albüm yayınlandıktan kısa süre sonra, Atakan ve Köroğlu ile Yeni Türkü öncesi müzik yapmış, aslen mimar olan Fuat Oburoğlu üflemeli çalgılarla gruba katıldı. 1984 yılında Fikret Kızılok ve Bülent Ortaçgil'in yarattığı Çekirdek Sanatevi'nde konser veren grubun bu performansı "Çekirdek Sanat Evi Resitali" adıyla yayınlandı. Bu konser albümün Yeni Türkü'nün ikinci kadrosunun son ürünü oldu. Bu yılın sonunda Yeni Türkü, Ankara'dan İstanbul'a taşınmaya karar verdi. Bu esnada da toplulukta bağlama çalan opera sanatçısı Tuncer Tercan ve buzuki, kemençe ve gitar çalan Eftal Küçük, Yeni Türkü'den ayrıldı. Ayrılanlardan Eftal Küçük, aynı yıl Tolga Çandar, Erkan Oban ve Bahadır Suda'yla birlikte özgün müzik topluluğu Çağdaş Türkü'yü kurdu ve bu toplulukla 1986'da "Bekle Beni" ve 1987'de "Delikanlıya" adlı albümleri yaptı. 1987 sonunda topluluğun dağılmasıyla asıl mesleği olan elektrik-elektronik mühendisliğine döndü ve 1987'de EMT mühendislik firmasını kurdu. 1985 yazında ise makine mühendisi Cengiz Onural klasik kemençesi ile gruba dahil oldu. Yeni kadrosu ile 1986 yılının başında konserler vermeye başlayan grubun Ekim ayında üçüncü albümü "Günebakan" çıktı. Aynı kadroyla arka arkadaya 1987'de "Dünyanın Kapıları", 1988'da ise "Yeşilmişik" yayınlandı. Bu albümler büyük başarı kazandı ve Yeni Türkü yurtdışı ve yurtdışında konserler verdi. Yurtdışındaki konserlere zaman zaman Zerrin Atakan da eşlik etti. 1989 yılında ise grup içindeki anlaşmazlıklar su yüzüne çıkmaya başladı. Selim Atakan, 1989'da Zerrin Atakan ile boşandı. Fuat Oburoğlu ise Selim Atakan'la yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle geçici olarak Yeni Türkü'den ayrıldı. Yerine klarnet çalan Tayfun Duygulu dahil oldu. Ayrıca grup, tarihinde ilk kez resmi olarak bir davulcu almaya karar verdi ve Halis Bütünley'i kadrosuna dahil etti. Bu kadro ile 1989'un ikinci yarısında konserler veren grup "Yılın en sevilen topluluğu" dalında Altın Kelebek kazandı. Yeni kadroya kaydedilen albüm "Vira Vira" 1990 yılının Haziran ayında piyasaya sürüldü ve yine büyük ilgi gördü. Grup 11-15 Temmuz 1990 tarihleri arasında verdiği konserlerle Rumelihisarı Konserleri'nin o seneki açılışını yaptı. Topluluk bu konserlerde önceki albümlerdeki sevilen şarkılarına ek olarak ilk albümleri Buğdayın Türküsü'nden de 4 parçaya (Buğdayın Türküsü, Bekçi Kâzım Türküsü, Özgürlük (ilk versiyonundaki sondan önceki iki mısrası çıkarılarak) ve Mapushane Kapısı) yer verdi. Bu performanslar 1991 yılında "Rumeli Konseri" adıyla yayınlandı. 1991 yılının ortalarında ise grupta önemli değişiklikler oldu. Öncelikle grubun kurucularından Selim Atakan gruptan ayrılacağını açıkladı. Grubun konser sayısının ve popüleritesinin artmasından rahatsız olduğunu açıklayan Atakan, daha akademik ve klasik bir müziğe yönelme kararı almıştı. Atakan'ın ardından uzun süreli bas gitarist Tuğrul Bayrak ve en son katılan Tayfun Duygulu ve Halis Bütünley de gruptan ayrıldı. Yeni Türkü ise eski elemanı Fuat Oburoğlu'nu tekrar gruba alarak dört kişilik bir hale dönüştü ve müzik yapmaya devam ettiler. 1992 yılının sonlarına doğru dört kişilik Yeni Türkü'nün yeni albümü "Aşk Yeniden" yayınlandı. Atakan'ın ayrılmasından sonra bestelerin bestelerin çoğunda Derya Köroğlu imzası vardı. Albümün en ilgi gören şarkılarından biri olan "Yedikule"nin vokallerini ise Fuat Oburoğlu yaptı. 1993 Temmuz'un bir kez daha Rumelihisarı'nda birden fazla konser verme şansı buldular. Konserlerle geçen 1993 yılının sonlarında yeniden stüdyoya giren grup 1994 yazından "Külhani Şarkılar"'ı yayınlandı. Önceki albümlerinde zaman zaman orijinali Yunanca olan şarkıları yorumlayan grup, bu albümde ise tamamen Yunan bestecilerin eselerini ve anonim Türk-Yunan türkülerini yorumladı. Albümün hiçbir bestesinde Yeni Türkü elemanlarının imzası bulunmazken, sözleri ise Refik Durbaş ve Cengiz Onural yazdı. Bu dönemde Yeni Türkü, bir yandan da dizi müzikleri yapmaya geri döndü. 1993 yılında ATV'de yayınlanmaya başlayan Süper Baba dizisinin müziklerini yapmaya başladılar. Dizinin jeneriğinde çalınan ve Oya Küçümen'in vokal yaptığı "Bana Bir Masal Anlat Baba" grubun en beğenilen bestelerinden biri oldu. Bu kayıtlar 1995 yılında "Süper Baba - Film Müzikleri" adıyla albümleştirildi. Çoğunlukla enstrümantal olan bu albümde vokalleri ise Küçümen ile birlikte Şevval Sam ve Sumru Ağıryürüyen yaptı. Bu dönemde grup Kaygısızlar dizisinin de müziklerini yaptı. 1996'da eski çalışmalarına geri dönen grup, Ağustos ayında en popüler şarkılarından "Telli Telli"nin dört farklı remix'inin bulunduğu bir single yayınladı. Yaz sonunda ise bir seçki olan "Her Dem Yeni" yayınlandı. Bu albümden "Yağmurun Elleri" ve "Fırtına"ya klip çekildi. 1997 yılının ilk yarısında da konserler vermeye devam eden dörtlü Haziran ayında yollarını ayırmaya karar verdi. Cengiz Onural, son yıllarda biriken şarkıların albüme çevrilmemesi ve Köroğlu ile yaşadığı fikir ayrılıkları nedeniyle gruptan ayrılacağını açıkladı. Onural daha sonra film müzikleri yapan İncesaz ve Aria topluluklarının kurucusu oldu. İncesaz'la 1999-2009 arasında yedi albüm çıkardı. Murat Buket, İncesaz'ın ilk üç albümünde bulunduktan sonra topluluktan ayrıldı. Fuat Oburoğlu, 2001'de Erden Çelik'le Durup Dururken topluluğunu kurdu. Bu topluluğa 2003'te Yeni Türkü'nün eski bas gitaristi Tuğrul Bayrak da katıldı ve sözkonusu topuluk 2007'de "Yeryüzüne Merdiven" adlı albümünü yayımladı. Cengiz Onural, Fuat Oburoğlu ve Murat Buket, 2014 yılında Birol Yayla ve Sertaç Işık'la birlikte Pende Manges grubunu oluşturdular. Grup, rebetiko tarzında konserler vermektedir. Temmuz 1997'da Derya Köroğlu, Yeni Türkü'nün yeni elemanlarla yoluna devam edeceğini açıkladı. Klasik kemençeye Furkan Bilgi, uda Fatih Ahıskalı, üflemelilere Yahya Dai, perküsyona ise Murat Özbey dahil oldu. Öte yandan halihazırda grup ile konserlerde çalışan sanatçılar grup elemanlığına yükseltildiler. Böylece grubun yeni kadrosunda 1990'dan beridir grubun konserlerinde de çalışmış klavyeci Erkin Hadımoğlu, 1994'ten beri konserlerde bas gitar çalan Raci Pişmişoğlu, 1995'ten beri gruba konserlerde davul çalan Erdinç Şenol da yer aldı. Grup, yeni kadrosuyla kısa sürede konserler vermeye başladı. Yine dolu geçen biraz yaz dönemi ardından Derya Köroğlu, uzun süredir üstünde çalıştığı solo albümü "Musikarium"'u
1998 yılının başında yayınladı. 1998 yazında ise Yeni Türkü tekrar konserlerine başladı. Dai ve Özbey'in ayrılmasıyla biraz küçüklen grup 1999 yazında yeni albüm kayıtlarına başladı ve Eylül ayında "Yeni" isimli albümlerini çıkardı. Albümdeki "Nakka" şarkısına Fırtına Deresi'nde, yeniden yorumladıkları "Göç Yolları" şarkılarına ise Hasankeyf'te klip çekecek, çevreci bir mesaj verdiler. "Wahayra" şarkısında ise Çerkesce sözlere yer verip, farklı bir kültüre dikkat çektiler. Ancak 17 Ağustos depremi sonrası bu albümü dinleyiciye ulaştırmada zorluk çektiler. 2001 yılında verdikleri Rumelihisarı konserleri için gruba Serdar Barçın dahil edildi ve 2001-2006 yılları arasında aynı kadro ile devam edildi. Yeni Türkü'nün sahne performansının doruğa ulaştığı bu dönemde topluluk Türkiye'de yılda ellinin üzerinde konser verirken, ABD'nin otuz iki eyaletinde 100den fazla konser vermişti. Bu dönemde grup eski kayıtlarını "Koleksiyon" adıyla yayınlamaya başladı. 2003'te "Koleksiyon", 2004'te "Koleksiyon 2", 2006'da "Koleksiyon 3" piyasaya sürüldü. Ancak yeni şarkıların üretilmemesi ve yeni bir albüm çalışmasının olmaması sebebiyle 2006 yılında Raci Pişmişoğlu ve Erdinç Şenol gruptan ayrıldı. 2009 yılında Buğdayın Türküsü'nün 30. yılı şerefine bir konser veren Yeni Türkü'ye eski elemanlarının hemen hepsi eşlik etti. Can Dündar, bu albümün hazırlanma hikâyesini belgesel haline getirdi ve bu belgesele adını verdi. Belgesel ilk olarak 2012'de Altın Koza Film Festivali'nde gösterildi. 2013 yılında Buğdayın Türküsü, CD olarak tekrar basılırken bu belgeselin DVD'si de CD baskası ile beraber dinleyenlere sunuldu. 2011'de grup yeni albüm çalışmaları için stüdyoya girdi. Bu dönemde Fatih Ahıskalı solo çalışmalarına odaklanmak için gruptan ayrılsa da albüme katkıda bulundu. Köroğlu, Hadımoğlu, Bilgi ve Barçın dörtlüsünün tamamladığı albüm 2012 yılında özel bir kapak tasarımı ile "Şimdi ve Sonra" adıyla yayınlandı. 10 şarkıdan oluşan yeni albümün çoğunluğu Derya Köroğlu bestesi olmakla birlikte Erkin Hadımoğlu, Manos Loizos, Stelios Fotiadis ve Ümmüşen Gürsoy besteleri de yer aldı. Sözlerde ise Turgay Fişekçi, Funda Çetin, Meral Özbek, Can Yücel ve Yılmaz Erdoğan'ın yanı sıra Derya Köroğlu ve eski grup elemanı Cengiz Onural'ın da sözleri yer aldı. Gruba konserlerde udda Timur Sarıca, davulda Bahadır Tanrıvermiş, bas gitarda da Sezer Alemdar eşlik etmiştir. Usûl el-Hikem fî Nizâm el-'Âlem Usûl el-Hikem fî Nizâm el-'Âlem, Osmanlı alimi Hasan Kâfî el-Akhisârî'nin ünlü siyaset konulu eseri. Bir tür siyasetnâme veya ıslahatnâme olarak tanımlanabilecek "Usûl el-Hikem", 1596 yılında yazarın dünya düzeninde (âlemin nizâmında) bozulma olarak yorumladığı, çağına dair sorunlar hakkında yazılmış bir eserdir. Yazar birçok farklı eserden alıntı yapmıştır, fakat bu eserin bir tür derleme olarak görülmesi gerektiği anlamına gelmez, zira eserde yazarın birçok özgün fikri de bulunmaktadır. Nitekim bu fikrî yapı ve yaklaşım taraftar toplamış, eserden sonra aynı konuya benzer metotlarla yaklaşan kısacası eserdeki geleneği sürdüren iki eser daha kaleme alınmıştır. Bunlardan ilkini Hasan Beyzâde kaleme almıştır ve ismi Usûl el-Hikem fî Nizâm el'Âlem'dir. Bu eser Hasan Kâfî’nin eserine, gerek biçim, gerek yaklaşım, gerekse içerik açısında büyük benzerlik göstermektedir. İkinci eser ise İbrahim Müteferrika'nın "Usûl el-Hikem fî Nizâm el-Ümem" isimli eseridir. Bu eser de Hasan Kâfî’nin konulara yaklaşım biçiminden kopmamış olsa da, içerik açısından farklılıklar ve yenilikler barındırır. Hasan Kâfî el-Akhisârî'nin Usûl el-Hikem'inde yazar çağın sorunlarının sebeplerini bulmaya çalışır daha sonra da bu sorunlara çeşitli çözümler üretmeye çalışır. Kitapta yazar insanları 4 sınıfa ayırır: askerler, alimler, çiftçiler, sanatçılar ve tüccarlar. Tüm bu sınıfların başında ise padişah veya sultan yani yönetici bulunur. Base64 Base64 ikili verilerin (İngilizce: "binary data") sadece ASCII karakterlerini kullanan ortamlarda iletilmesine ve saklanmasına olanak tanıyan bir kodlama şemasıdır. Kodlama sırasında 3 baytlık veriler 6 bitlik dörtlü gruplara dağıtılırlar. Her bir 6 bitlik grup 0 ile 63 arasında bir sayı oluşturur (2=64). Aşağıdaki eşleşmeye göre her sayı bir ASCII yazdırma karakterine dönüştürülür: Bir base64 kodlamasının uzunluğu daimi olarak 4' ün katları şeklindedir, uzunluğu 4' ün katı olmayan hiçbir metin geçerli bir base64 metin değildir. base64 kodlaması bitmiş bir verinin uzunluğu 4'ün katı değilse, gerektiği kadar '=' karakteri çıktının sonuna eklenir, örneğin uzunluğu 10 olan bir çıktının sonuna '==' eklenmelidir. Daha ayrıntılı bilgi için: RFC 1421 ve RFC 2045. Base64 kodlaması en sık MIME ("Multipurpose Internet Mail Extensions") standardı uygulamalarında yani elektronik postaya ikili dosya (İngilizce: "binary file") eklenmesi işleminde kullanılır. Kodlanmış dosya orijinal haline göre ortalama 33% oranında büyür. Base64: VmlraXBlZGk= Örnekteki her bir karakter bir bayt büyüklüğündedir. Mezar Mezar (Arapça: , Azerice: məzar, Latince: gravis), ölen birinin ya da bir hayvanın gömülü olduğu yer (kabir, sin, makber, gömüt) anlamına gelir. Bazı toplumlarda ölüler yakılırken İslam, Hristiyanlık ve Musevilik gibi tek tanrılı dinlerde ölülerin mezar içinde diğer hayata geçmek için beklediğine inanılır. Tarihte büyük devlet yöneticileri için anıt mezarlar yapılmıştır. Mısır'daki piramitler ve Tac Mahal bunlardan bazılarıdır. Mezarların topluca bulunduğu alana mezarlık denir. İslamiyette ölüler genellikle kefenle toprağın altına gömülürken,isteğe bağlı olarak tabutla da gömülebilmektedir, Museviler kefene sardıkları ölüyü tabuta koyarak toprağa gömerler. Yalnız her iki inanç grubunda da bu tabutların ahşap ve tahta ürünlerinden yapılmasına, metal kısım içermemesine ve dolayısıyla bedenin doğal çürüme sürecini yavaşlatarak toprakla buluşmasını engellememesine özen gösterilir. Eğer bir Müslüman cenazesi toprağa tabutla beraber indirilecekse tabutun kapağı hafif aralık bırakılır ve tabutun içerisine de bir miktar toprak serpiştirilir. Hristiyan inancında da toprağa gömülme esas defin şekli olsa da cesedin krematoryumda yakılmasına günümüzde Ortodoks Kilisesi haricinde birçok mezhepte izin verilmektedir. Yine çoğu Hristiyan mezarları, toprağa gömülü olarak yer altında bulunsa da tabutun yer yüzeyinden yüksekte bulunduğu mozole tarzında mezar odaları da kullanılmaktadır ve bu mozoleler genellikle tüm aile bireylerini alacak şekilde inşa edilmektedir. İslam ve Musevilik inançlarında defin edilecek ölünün tahnit edilmesine cesedin toprakla buluşup ayrışmasını engelleyeceği için karşı çıkılır, fakat Hristiyanlık dinine mensup ölüler, tahnit edilebilir ve definden önce ölüye kozmetik uygulanabilir. Mezarların genellikle baş tarafında isim-doğum tarihi-ölüm tarihinin yazılı olduğu bir tahta parçası ya da bir taş bulunur. Bazı kültürlerde isim-doğum tarihi gibi yazılar haricinde, ölünün hayattayken çok sevdiği şeylerin çizimleri de bulunabilir. Ölü, mezara çoğunlukla yatay olarak konulur, ancak bazı kültürler ölülerini toprağa dik gömerler. Yine bazı kültürlerde bir mezarın içinde sadece bir adet ölü bulunabiliyorken evli çiftler, ranzaya benzeyen mezar tasarımları sayesinde aynı mezarda yatabilir. Madagaskar adasında Famadihani festivalinde ölüler bir törenle her beş senede bir mezarlarından çıkarılır, kemikler yıkanır, sonra ailece bir araya gelinen bu törende oturulup köyde son zamanlarda olan bitenler onların da haberi olsun diye orada anlatılır. Carmine Giovinazzo Carmine Dominick Giovinazzo, 24 Ağustos 1974 doğumlu İtalyan asıllı ABD'li aktör. Aynı zamanda bir gitarist ve beyzboll oyuncusu. Staten Island'da doğup büyüyen aktör, -Nancy ve Dominik isimli- polis memuru anne ve babanın oğlu olarak doğmuştur. Beyzbol ve "roller hockey" gibi değişik sporlar dallarında oynayan Giovinazzo, profesyonel beyzbol oyuncusu olmak isterken ciddi bir sakatlık geçirmesi üzerine, ailesinin de desteğiyle, aktörlük üzerine kariyer yapmaya karar vermiştir. Şu ana kadar tüm dünya çapında ilgi ile izlenen üç "CSI: Crime Scene Investigetion"'da da oynayan oyuncu, "" dizisinde canlandırdığı Danny Messer karakteriyle, anavatanı Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada birçok hayran kitlesi ve adına kurulmuş birçok fan art kazandı. Trafalgar Meydanı Trafalgar Meydanı, Londra'nın merkezinde, National Art Gallery'nin ana giriş kapısının baktığı önemli meydan. Adını, Amiral Horatio Nelson komutasındaki İngiliz donanmasının Fransız ve İspanyol donanmalarını yendiği Trafalgar Savaşı'ndan alır. İlk adı IV. William meydanıydı. Bugünkü adı George Ledwell Taylor tarafından önerildi. 1820'de IV. George tarafından alanın düzenlenmesi için dönemin peyzaj mimarlarından John Nash görevlendirildi. Charing Cross bölgesinin yeniden yapılandırılması planı doğrultusunda, Nash Trafalgar meydanı'ndaki pek çok binayı yıktırdı. Meydanın bugünkü son haline ulaşması ise 1845 yılında ingiliz mimar Charles Barry'nin yaptığı çalışmaların sonucu oldu. Anna Belknap Anna Belknap (22 Mayıs 1972), Amerikalı oyuncu. Law & Order ve Without A Trace gibi dizilere konuk oyuncu olmuş, ilk çıkışını ise Medical Investigation adlı dizideki Eva Rossi karakteriyle yapmıştır. Kısa bir dönem rol aldığı The Handler adlı televizyon dizisindeki rol arkadaşı ve oyuncusu Hill Harper'ın, harika oyunculuğu hakkındaki tavsiyeleriyle dizisinin ikinci sezonunda kadroya girmeyi başaran Anna Belknap, dizide Lindsay Monroe adlı bir dedektifi canlandırıyor. Oyuncu kendisi gibi oyuncu olan Eric Siegel ile evli. Berzah (İslam) Berzâh (Arapça: برزخ), Arapça kökenli bir söz olup, coğrafyada bir yarımadayı karaya bağlayan, iki yanı su, dar kara parçası, kıstak, anlamına gelmektedir. İslam eskatolojisinde ise öldükten sonra ölenlerin ruhlarının gittiği ve kıyamete kadar kaldıkları düşünülen âlem veya mekândır. Kâbir âlemi olarak da bilinir. Kur'an'da üç yerde geçen "berzah" kelimesi engel, iki şey arasındaki perde anlamlarında kullanılmıştır. İslam'da "berzah hayatı" kişinin ruhunun bedeninden ölüm meleği
Azrail tarafından ayrılmasıyla başlar. Bunun ardından Münker ve Nekir melekleri kişiyi (ruhunu) sorguya çeker. Daha sonra ruh kıyamete kadar bu "berzah" aleminde kalır. İnanışa göre bu devre iyi müminler için kolay, inanmayanlar yani örneğin müşrikler ve münafıklar içinse çok zor geçer. Kur'an'da kabir azâbına işâret eden ayetler mevcuttur. Bunlardan biri, Fir'avun ve askerlerinin gece ve gündüz azâba düçar olduğunu haber veren ayettir: Başka bir hadisin metni ise şöyledir: Bu konudaki başka bir hadisse şöyledir: Melina Kanakaredes Melina Eleni Kanakaredes (d. 23 Nisan 1967; Akron, Ohio), Yunan asıllı Amerikalı sinema ve dizi oyuncu. OZ dizisinde Kareem Said'in ayrıldığı nişanlısı rolünü oynamıştır ve The Practice'de konuk oyuncu olmuştur. 1999 yılında Providence adlı diziyle TV guide-en iyi drama kadın oyuncu ödülüne layık görülmüştür. 1992 yılında Peter Constantinides ile evlenen oyuncunun, Zoe ve Karina Eleni adlı iki kızı bulunuyor. Mısır'ın birinci hanedanı Mısır tarihi'ndeki Birinci Hanedan bünyesinde bulunan bilinen kralları içerir. Antik Mısır'ın Birinci ve İkinci Hanedanları genellikle Mısır'ın Erken Hanedan Dönemi altında gruplanırlar. O tarihlerde başkent Thinis'tir. Mısır'ın İlk Hanedan Dönemi hakkında bilgiler birkaç anıttan ve üzerinde kraliyet isimlerinin olduğu nesnelerden gelmektedir. En önemli nesnelerden bir tanesi Narmer Paleti'dir. İlk iki hanedan hakkında Palermo taşı üzerinde korunmuş kısa liste haricinde ayrıntılı bilgi günümüze ulaşmamıştır. Hiyeroglif'ler bu döneme kadar gelişmişti, ve şekilleri küçük değişikliklerle üç bin yıldan fazla süre kullanılmıştır. Memphis yakınındaki Helouan mezarlıklarına ek olarak Abydos, Nakada ve Sakkara'da bulunan büyük firavun veya kral mezarları, duvarların ve zemin yapımında küçük oranda taş kullanılmasının dışında büyük oranda tahtadan ve çamur tuğladan yapılmış yapılar ortaya çıkartmıştır. Taş kaliteli ziynet, kap ve bazen heykellerin üretiminde kullanılmıştır. Carmela Corleone Carmela Corleone (1897–1959), Mario Puzo'nun "The Godfather"eserinde Don Vito Corleone'nin eşi olan kurgusal karakter. Francis Ford Coppola'nın romandan uyarlaması Baba serisi'nde Carmela karakterinin 48-62 yaş aralığı İtalyan asıllı Amerikan Morgana King tarafından canlandırılmıştır. Morgana King şarkıcılığı ile daha iyi bilinir ve kendisine ses yeteneğini sergilemesi için küçük bir şans verildi. Filmin düğün resepsiyonu sahnesinde "Luna Mezz'O Mare" adlı şarkıyı seslendirdi. Dragon (yelkenli) Dragon, 3 kişilik, yaklaşık 2 ton ağırlığında, yıllarca olimpik kalmış bir sınıftır fakat şu anda olimpiyatlarda yer almamaktadır. Denizci kişiliği, sürat ve zerafetin bütünleştiği dengeli yapısı ile Dragon sınıfı tekneler pek çok denizcinin hayallerini süslemektedir. Johan Anker adında bir Norveçli tarafından 1929 yılında tasarımı tamamlanan Dragon’un orijinal tasarımı Norveç (fyord) iç sularında rahatlıkla seyahat edilebilecek iki ranzalı bir kabini içermektedir. Sahipleri tarafından çok çabuk benimsenen tekne, on yıl içinde avrupa genelinde bir üne kavuşmuştur. 1937 yılında sınıf için ilk kez "Gold Cup" adı altında Clyde Yelken Kulübü tarafından yarışma düzenlenmiştir. Gold Cup'ın Dragon sınıfı için en önemli şampiyonluk olması ve yat yarışları dünyasında prestijli bir trophy olması çok uzun sürmedi. İlk tekneler tasarımcısının tersanesinde (Anker ve Jansen Tersanesi) alım gücü düşük genç yelkenciler için ucuz bir haftasonu gezinti teknesi olarak üretilmiştir. Tasarım IRYU (şimdiki adı ile ISAF’a) bildirilirken Anker veya bir başkası tarafından Anker ismi Norveç dilindeki karşılığı olan Draggen sözcüğüne çevrilmiş, Draggenin okunuşunun İngilizce'de dragona benzemesi nedeniyle zaman içinde sınıfın ismi İngilizce ve diğer dillerde Dragon olarak sabitlenmiştir. Efsaneler, kulaktan kulağa nesilden nesile aktarılırken büyür ve gelişir. Ejderha anlamına gelen bu isim gerçek bir efsaneye olan tekne çok yakışıyor, hikâyesi her ne olursa olsun gene de güzel bir isim. Dragon’un olimpik bir sınıf olması 1948 yılına rastlar. Bu statüsünü 1972 Münih Olimpiyatları'na kadar korumuştur. Oyunlardan çıkartıldıktan sonra gerçek popülerliğini sürdüren tek sınıf olmuştur. Bunda en büyük pay, tasarımın kontrollu bir gelişim içinde olması gösterilmektedir. 1973 yılında Borge Borresen tarafından bir G.R.P şartnamesi oluşturulmuş ve 1970 yılnda yapılan metal seren direği bu şartname içinde yer almıştır. Seren direğinde yapılan bu modifikasyon, bu sınıfta yapılanlar içinde bir kilometre taşı olarak kabul edilmektedir. Tamamı ile ahşap olarak üretilmiş (çoğunluğu eski) tekneler ile GRP üretimleri arasında eşit şartlar sağlanmış ve GRP üretimlerinin inanılmaz katı ve dengeli olması, bu sınıftaki rekabeti en üst seviyeye taşımıştır. Dragon’a karakteristiğini veren uzun omurgası ve zarif çizgisi değişmemiş, ancak günümüz üretimlerinde konstruksiyonda son teknoloji kullanılarak dayanıklı ve bakımı kolay bir gövde elde edilmiştir. GRP son dönemde yaygın olarak kullanılmakta, ancak hem yeni hem de eski ahşap konstruksiyona sahip tekneler düzenli olarak büyük yarışmalarda yelkencilerin becerileri oranında birbirlerini geride bırakabilmektedir. Teknenin herhangi bir yerinde farklı malzeme kullanımının hoş karşılanmaması ve onstruksiyonun tüm alanlarında getirilmiş katı kurallar sayesinde bir parça hız artışı için design değerlerinden fedakarlık edilmesi engellenmiştir. Dragon’un cazibesinin uzun süre dayanmasının temeli armasından yatmaktadır. Çok iyi dengelenmiş yelken planına sahip olması, teknenin kullanımını kolaylaştırmakta ve bu da otritelerce yarış tekneleri içinde kontrolü en kolay ve esnek armalardan biri olarak öne çıkarılmasına kadar giden yolu açmıştır. Serenler ve yelkenler yarış sırasında sınırsız ve kolayca ayarlanabilmekte ve maharetli mürettebata her şart altında optimum düzeni yakalama imkânını vermektedir. Diğer sınıflardakinin aksine optimum vücut ağırlığına olan ihtiyaç Dragon’da bertaraf edilmiştir. Dragon yarışlarının kaba kuvvet ile kazanılması mümkün değildir. Dragon’un tasarım felsefesi onu aşırı yakın seyrin olağan olduğu, yarışlarda hız avantajından çok mürettebatın şartlara ve kurs boyunca uyguladığı taktiklerde gösterdiği ustalığına bağlı olarak öne çıklıdığı bir sınıf olmasını sağlamıştır. Yıldız Geçidi (anlam ayrımı) Yıldız Geçidi, bilim kurgu türünde medya serisi. Gary Sinise Gary Alan Sinise (d. 17 Mart 1955) Emmy ödüllü ABD'li oyuncu ve yönetmen. 1994 yılında Forrest Gump adlı filmdeki rolüyle Oscar'a aday olan Sinise'ın, Truman adlı TV dizisindeki rolüyle kazandığı bir Altın Küre'si bulunmaktadır. Yeşil Yol, Forrest Gump ve Apollo 13 gibi filmlerde oynayan oyuncu, Moira Harris ile evli ve bu evliliğinden üç çocuğu bulunuyor. 2004 yılından itibaren adlı dizide dedektif Mac Taylor'ı canlandıran Sinise aynı zamanda bas gitaristtir. Yöneltme iletişim kuralı Yöneltme iletişim kuralı, yönelticilerin birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlayan özel iletişim kuralına verilen addır. Bazı sık kullanılan yöneltme iletişim kuralları şunlardır: Veri paketlerinin ağlar arasında iletimi sırasında en uygun yolun seçilmesi için gerekli bilgiler bu iletişim kuralları sayesinde edinilir. Uygunluk bant genişliği, hat üzerindeki veri trafiğinin yoğunluğu, aktarım hızı, yol üzerindeki yöneltici sayısı (hops) gibi çeşitli faktörlerle belirlenebilir. Bu tür uygun yol belirleme tekniklerine yöneltme algoritması denir. Süleyman Fethi Bey Süleyman Fethi Bey (Üsküdarlı Fethi Bey veya Şehit Fethi Bey şeklinde de anılır; Şehit Fethi Bey lakabının Tayyareci Fethi Bey için de kullanıldığı unutulmamalıdır) (d. 1877, İstanbul - ö. 15 Mayıs 1919, İzmir), Türk asker. 15 Mayıs 1919 günü İzmir'in Yunan ordusunca işgalinin başlamasıyla, Hasan Tahsin'in "ilk kurşun"unun sertleştirdiği bir ortamda, Sarıkışla'da esir alınan Osmanlı askerleri arasında yer almış, Kordon'da ahalinin (özellikle Rum ahalinin) içinde Yunanların tüm zorlamalarına rağmen "Zito Venizelos" diye bağırmayı reddetmesi üzerine 22 süngü darbesi ile öldürülmüş bir Osmanlı subayıdır. Bu olayı Aziz Nesin "Borçlu Olduklarımız" adlı çocuklara yönelik kitabında öyküleştirmiştir. İstanbul'da, Sirkeci'den Gülhane Parkı kapısına doğru gidilirken yolun sağa kıvrıldığı dönemeçte yer alan ve 1950'lerde yolun genişletilmesi için yıktırılan Salkımsöğüt Kadiri tekkesinin 19. yüzyıl sonlarındaki şeyhi olan İzzî Efendi'nin oğlu olarak, Üsküdar'daki evlerinde 1877 yılında doğmuştur. Askeri okula girmiş, başarılı bir öğrencilikten sonra 1896 yılında, sınıfının onuncusu olarak Harp Okulu'nu bitirmiştir. 1899'da kurmay subay oldu. Askerlik göreviyle Hicaz'da bulundu ve isyancılarla çatışmalara katıldı. Üstün başarılar gösterdi ve yaralandı. 1912'de Harbiye Nezareti'nde müşavir yardımcılığına atandı. 1914'te albaylığa yükseltildi. I. Dünya Savaşı'nda da üstün başarılar ve fedakârlıklarından ötürü nişanlar, madalyalar kazandı. Ancak aldığı yaralar yüzünden hastalandı. 1916 yılında tedavi için Almanya'ya Wiesbaden kaplıcalarına gönderildi. Süleyman Fethi Bey tedavisinden sonra Türkiye'ye döndüğünde Mütareke dönemi başlamıştı. Dördüncü Kolordu'nun İzmir Askerlik Şubesi başkanlığına atandı. 15 Mayıs 1919 günü Yunan ordusunun İzmir'i işgal etmeye başladığı sırada, eşi Edibe Hanım'ın telkinlerine aldırmayarak Karantina semtindeki evinden çıkıp işine gitti. Sarıkışla'daki bürosunda iki Yunan subayı ve yanlarındaki erler tarafından tutuklandı. Zorla odasından çıkarılarak ve Yunan askerleri arasından yürütülerek Kordon'daki Pasaport mevkiine getirdiler. Pasaport'taki rıhtım boyunda esir diye getirilmiş başka Türk subayları da tek sıra olarak yan yana dizilmişlerdi ve başlarında Evzon denilen özel kılıkta giyimli Yunan erler de bulunmaktaydı. Yunan savaş gemileri limandaydı. Ayrıca işgalden sevinç duyan yerli Rumlar alanı doldurmuş, bayram havası yaşıyorlar, yapıların damlarına, çatılarına çıkmış, balkonları, terasları doldurmuş halde sevinç çığlıkları atıyorlardı. Bir Yunan subayı, yanında bir Efzun eriyle, tek sıra d
izilmiş olan Türk subaylarından biri önünde duruyor, onlara kollarını yana kaldırtıp indirterek "Zito Venizelos!" yani "Yaşasın Venizelos!" diye bağırmalarını söylüyordu. Kollarını yana kaldırtıp indirtmek özellikle aşağılamak, küçük düşürmek içindi. Bu arada yapıların damlarındaki, çatılarındaki, evlerin balkonlarındaki Rumlar, alanı dolduranlar, alay ederek kahkahalar savuruyorlardı. Fethi Bey, Yunan subayının dediğini yapmadı. Subay buyruğunu birkaç kez yineledi, ancak Fethi Bey onu duymamış gibi davrandı. Subayın Fethi Bey'in omuzlarındaki albaylık apoletlerini sökmek istemesi üzerine, elini şiddetle iterek, "Onları sen takmadın ki sen sökesin!" diye bağırdı. Bunun üzerine, Yunan subayının Efzun erine verdiği bir komutla, önce bir, sonra ikinci ve üçüncü bir kez, nihayet toplam yirmi iki kez süngülendi ve sonrasında yere yıkıldı. Eşi Edibe Hanım ve yakınları, İzmir'i işgal eden Yunan birliği komutanından, Süleyman Fethi Bey'i kendilerine vermelerini istediler. Ama Yunan komutanı, yaralı albayı vermedi. Fethi Bey'in yakın dostu Ali Şefik Bey, İzmir'deki Fransız Başkonsolosluğuma başvurdu. Fransız Başkonsolosu'nun yardım ve aracılığıyla Fethi Bey Yunanlar'ın elinden alınabildi ve İtalyan hastanesine yatırıldı. Aynı gece "Makamımı görüyorum!" diye inleyerek öldürüldü. Süleyman Fethi Bey'in na'şı, dostu Ali Şefik Bey'in Küçük Fettan Sokağı'ndaki evine getirilmiş, ertesi günkü cenaze töreni İzmir'in Türk halkı için bir gövde gösterisi olmuştur. İzmir'deki Mevlevi tekkesinin mezarlığına gömülmüş, süngü yaralarıyla delik deşik olmuş albay üniforması da sonradan askeri müzeye verilmiştir. Kalyon Kalyon, İngilizler tarafından 16. yüzyıl'da geliştirilen rüzgarla giden, üç direkli, yelkenli, büyük savaş gemisidir. Osmanlı'da ilk kez II. Bayezid döneminde yapılmış olan kalyona "Göke" deniliyordu -Bizans Yunanca'sında "Galea"- ve 2.000 mevcudu vardı. 16. yüzyıldan itibaren dünya denizlerinde kullanılmıştı. Kalyon, Osmanlı'da bu gemilerin devamı olarak buharlı gemiler çağına kadar kullanılmıştır. Kalyonun mutlaka 3 direği ve mükemmel bir yelken donanımı olurdu. Güvertesi kat kat olup sırasıyla açık güverte, palavra, orta kat, top ambarı, tavlon ve kontra tavlon güverte adlarıyla anılır. En altta sintine bulunur ve bir kalyon en az 60-100 topa sahip olurdu. Kalyonlar bu katlara göre isim alırlardı (Üç ambarlı 120 toplu gibi). Ateş kudretleri bir bordadan yapabildikleri atışla ölçülen kalyonlarda, topların namluları atış esnasında lumbarlardan dışarı uzanır ve lumbarlar su girmemesi için kapaklı olurdu. Malt Maltlama tahıl tohumlarının çimlendirilip sonra bitki oluşamadan kurutulması işlemidir. Malt terimi bu işlemin çeşitli ürünleri için kullanılır: Maltlanmış tohumlar bira, viski ve malt sirkesi yapmak için kullanılır. Tohumların maltlanması, tohumdaki nişastayı şekere dönüştürecek enzimleri geliştirir. Arpa, yüksek enzim içeriği nedeniyle en yaygın malttır. Başka tahıl tohumları da maltlanabilir ama elde edilen maltta kendi nişastasını tamamen ve verimli bir şekilde dönüştürecek kadar enzim bulunmayabilir. Maltlama denen tesis veya fabrikalarda, alkollsüz içki üretimi için arpanın malta dönüştürülme işlemi gerçekleşir. Geleneksel olarak bu mekanlar genelde tek katlı olur ve zemin binanın bir ucundan öbürüne doğru eğimli olur. Arpa filizlenmek için bu zemine yayılır. Tipik maltlama işlemi şöyledir: Koyu biraların yapımında kullanılacak maltlar farklı özellikler elde etmek amacıyla farklı şartlarda fırınlanabilir. Maltlanmış arpa veya buğday, yüksek gluten oranından dolayı, çölyak hastalığı olanlar tarafından tüketilmemelidir, bu durum alerjik reaksiyon yaratacaktır. İçinde gluten bulunmayan karabuğday (arap darısı) ve süpürgedarısı ("sorghum") maltlanarak gluten alamayan kişiler için emniyetli bira üretiminde kullanılabilir. Bu madde İngilizce Wikipedia'nın Malt maddesinin 11.08.2006 tarihindeki sürümünün çevirisidir Amilopektin Amilopektin, (CAS No. 9037-22-3) bitkilerde bulunan, çok dallı bir glikoz polimeridir. Nişastanın iki bileşiğinden biridir, öbürü amilozdur. Suda çözünmez. Glikoz birimler lineer şekilde α(1→4) bağları ile birbirlerine bağlıdırlar. Her 24-30 glikoz biriminde bir, α(1→6) bağıyla bir dal başlar. İç zincirler 20-24 glikoz altbirimden oluşur. Amilopektinde toplam 2.000 ila 200.000 arası glikoz birim bulunur. Hayvanlardaki karşılığı olan glikojende de benzer bir yapı vardır ancak dallar her 8 ilâ 12 glikozda bir olur. Nişastadaki amilopektin oranı bitkiden bitkiye fark eder ama %80 dolayındadır. Amiloz Amiloz (CAS No. 9005-82-7) başlıca α(1→4) bağlarıyla bağlanmış lineer bir glikoz polimeridir. Düz zincir şeklindeki moleküldür. Birkaç bin glikoz monomerden oluşabilir. Bitkilerde bulunan nişastanın iki bileşeninden biridir, öbürü amilopektindir. α(1→4) bağları sarmal (heliks) bir yapının oluşmasına neden olurlar. Amilozun yapısal formülü yanda verilmiştir, tekrarlanan glikoz birimlerinin sayısı (n), binler mertebesindedir. Amilo, amilopektine kıyasla daha zor sindirilebilir. Ancak nişastanın daha az yer tutmasını sağladığı için bir avantaj temin eder. İyot, amiloz sarmalının içine sıkıca yerleşebilir ve bunun sonucu oluşan kompleks ışık soğurur. Bu yüzden nişastayı test etmek için kullanılan yaygın bir test, onu biraz sarı iyot çözeltisi ile karıştırmaktır. Amilozun varlığında siyah-mavi bir renk oluşur. Rengin koyuluğu amilozun konsantrasyonu ile bağlantılıdır. Sirk (film, 1928) Sirk, yönetmenliğini ve başrolünü Charlie Chaplin' in üstlendiği, 1928, ABD yapımı sessiz bir komedi filmidir. Al Ernest Garcia, Merna Kennedy, Harry Crocker, George Davis ve Henry Bergman da rol aldığı filmde Chaplin, polis tarafından kovalanırken yolu bir sirke düşen ve oranın yıldızı haline gelen bir serseri (Şarlo) rolündedir. Chaplin ve Joseph Plunkett tarafından yazılan film, 1928'deki $3.8 milyon dolarlık hasılatı ile gişede en çok para kazanan sessiz filmler sıralamasıda 7. sıradadır. Filmin çekimleri boyunca meydana gelen sayısız aksaklık (film stüdyosunda yangın, filmde kullanılan arabaların çalınması, Chaplin'in sansasyonel boşanma davası vs.) nedeniyle Chaplin'in en çok güçlük çektiği filmlerden biri olmuştur. Chaplin'in, karısı Lita Grey' den boşandığı döneme rastladığından bir hayli olaylı ve zor geçen boşanma sürecinde filmin çekimlerine bir yıl kadar ara verilmiştir. Film Chaplin tarafından 1970' te yeniden elden geçirilmiş ve müzikleri yeniden düzenlenmiştir. Mezgit Mezgit ("Merlangius euxmus"), Gadidae familyasına ait bir balık türü. Bakalyaro ile birlikte Merlangius cinsine aitdir. Karadeniz ve Marmara Denizi'nde çok yaygındır, ama diğer denizlerimizde az rastlanır. Ortalama 20–40 cm boyunda olur. Aslında denizin 30-40 metre derinliğinde yaşar ama hamsi ve sardalya gibi küçük sürü balıklarını avlamak için yüzeylerede çıkar. Genelde şubat ile mayıs ayı arasında üreme zamanıdır, ama bu bölgesel olarak değişebilir. Eti çok lezzetlidir ve bütün sene boyunca bolca avlanılır. Ekonomik değeri yüksektir. Joseph Dietzgen Dietzgen, Joseph, Marksist filozof ve işçi önderi (1828-1888).yazar 1828 yılında Almanya'da doğdu. Tamamen kendi kendini yetiştirmiş bir işçi olan Dietzgen babası gibi bir deri işçisiydi. Marx ve Engels'ten çok kısa bir süre sonra ve onlardan bağımsız olarak "diyalektik materyalizm" felsefesini ortaya attı. Daha sonra Marks ve Engels'in eserlerini keşfettiğinde onların en önde gelen savunucuları arasına katıldı. Dietzgen'in Marksizm'in felsefesine en önemli katkıları bilgi kuramı alanında olmuştur. Bilinci, -dışsal olarak ve bilinçten bağımsız olarak varolan ve hareket eden gerçeklik olarak gördüğü ve "universum" olarak adlandırdığı- maddi dünyanın ideal bir ürünü olarak açıkladı. Bilme ona göre duyumlardan kaynaklanan ve göreli doğrudan mutlak doğruya doğru gelişen formlardan oluşur. Bu bilme doğruluğu kişinin deneyimiyle ölçülen, dış dünyanın bir resmidir. Dietzgen Almanya, Rusya ve ABD'de yaşadı ve çalıştı. İlk eserlerinde Feuerbach'ın büyük etkisi görülür. Militan bir materyalistti. 1888 yılında ABD-Chicago'da öldü ve orada toprağa verildi. Gelincik (balık) Gelincik ("Gaidropsarus mediterraneus"), Gadidae familyasına ait bir balık türü. Mezgit ve Bakalyaro ile yakın akrabadır. Ortalama 20–40 cm uzunluğunda olan ve çok kaygan bir derisi olan gelincik balığı, sıcak ve ılıman suların taşlık diplerinde sahile yakın yaşar. Çevik, yırtıcı ve saldırgandır. Üreme zamanı sonbahardadır. Lezzetli etinden dolayı ekonomik değeri olan bir balıktır. Gördek Gördek ("Rutilus rubilio"), sazangiller (Cyprinidae) familyasına ait olan bir tatlı su balığı türü. Kızılgöz cinsine aittir, ve kızılgöz balığına çok benzer. Marmara, Trakya ve Kuzey Ege bölgelerinde fazla hareket etmeyen akarsuların bol bitkili bölgelerinde yaygındır. Kış aylarında daha derin sulara göç eder. Böcekler, kurtlar, kabuklular ve sinek-böcek larvaları ile beslenir. Gördek balığı ortalama 15–20 cm, en büyükleri 25 cm boyunda olur. Üreme zamanı, Nisan-Mayıs aylarında yumurtalarını su bitkilerinin üzerine bırakır. Tatsız ve kılçıklı eti nedeniyle gıda değeri yok sayılır ama yırtıcı balık avı ya da üretimi için yem olarak uygundur. Tirsi Tirsi ("Alosa fallax nilotica"), Clupeidae familyasına ait bir deniz balığı türü. Sardalyalar ile yakın akraba olan tirsi balığı 30–33 cm boyuna varabilir. Tirsi bir Karadeniz balığıdır ama İstanbul boğazı'nda Marmara denizi'nde ve Akdeniz'de de bulunabilmektedir. Sürü halinde kıyılara yakın yaşar. Üreme zamanı olan ilkbaharda yumurtlamak için nehirlere de girer. Tüketicilerin sevdiği, taze, tuzlama ya da tütsülü olarak yedikleri, ekonomik değeri olan bir balıktır. Eskiden yalnızca Atlas Okyanusu'nun batısında görülen Amerikan tirsisi ("Alosa sapidissima"), ticari değerinden ötürü Büyük Okyanus'a da götürüldü. Günümüzde ABD'de ve çevresinde de yoğun olarak avlanmaktadır. Zurna balığı Zurna balığı ("Scomberesox saurus") ("İng. Atlantic lizardfish"), Scomberesocidae familyasına ait bir deniz balığı türü. Atlas Okyanusu'nda ve Avustra
lya'yı çevreleyen denizlerde yaygındır. Açık denizlerde yaşayan zurna balığı, Süveyş kanalının açılmasından sonra Akdeniz 'de de görüldü. Boyu ortalama 35 cm, en büyükleri 50 cm olur. Ortalama yaşam süresi 18-20 yıldır. Sırt ve anal yüzgeçleri vücudunun çok arka kısmında kalır. Su içinde mükemmel bir hareket yeteneğine sahiptir. Sürüler halinde su yüzeyine yakın bölgelerde beslenen zurna balığı avını yakalamak için suyun dışına sıçrayabilir. Aynı hareketi kendisine saldıran balıklardan korunmak amacıyla da yapabilir. Etobur olduğu için Plankton ve balık yavruları (Çaça, Sardalye, Kıraça ve Gümüş balığı) ile beslenir. Kendisi de Orkinos ve Kılıç balığı gibi büyük balıklarca avlanır. Genellikle Akya ve Sinarit gibi büyük balıkları avlarken yem amacıyla kullanılır. Ancak yine de eti yenebilir. Zurna balığının avı özellikle yapılmaz. Ancak Ege ve Akdeniz'de zargana avlanırken oltaya atlayabilir. Pierre-Joseph Proudhon Pierre-Joseph Proudhon (15 Ocak 1809, Besançon - 19 Ocak 1865, Passy) Fransız ekonomist ve düşünür. Kendini ""anarşist"" olarak adlandıran ilk kişidir ve ilk anarşist düşünür olarak nitelenir. Fransa'nın bir köyünde doğan ve çocukluğu çobanlıkla geçen Proudhon, daha sonra kendini öğrenime adamıştır. 1840'ta yayınlanan ve ilk büyük işi olarak kabul edilen çalışması "Mülkiyet Nedir?" 'dir. 1846 yılında yayımlanan "Sefaletin Felsefesi" adlı eseri, öncesinde bu denli bir Tanrı eleştirisi beklenmemesi nedeniyle kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır. Proudhon'un ekonomik düşüncelerini daha sonra Karl Marx sert bir şekilde eleştirmiş ve bu tartışma ve eleştiriler Marx'ın ekonomik sisteminin temellerini oluşturmuştur. 1848 Devrimleri'nden sonra kendini "Federalist" olarak tanımlamıştır. En çok tanınan sözü ""Mülkiyet Hırsızlıktır""'dır. Anarşizmin en etkili yazarı olarak kabul edilir. Sobek Sobek Antik Mısır uygarlığının timsah şeklindeki tanrısı. Tüm suların tanrısı olarak kabul edilen Sobek'in kutsal hayvanı timsahtır. Şehri Crocodilopolis (El-Fayum)'dur. Eşinin Tawaret ve oğlunun Anubis,kardeşlerinin de Seth,Osiris,İsis ve Nephthys olduğu söylenir. Öbür adları Sebek, Sobk, Suchos, Sebek-Ra, Soknopais ve Sobki'dir. Thoth'un baş düşmanıdır. Thomas Kyte Thomas Kyte, Oracle Corporation isimli işletmenin başkan yardımcısıdır. Ayrıca, Oracle İlişkisel Veritabanı Yönetim Sistemi kullanıcılarının sorularını yanıtladığı "Ask Tom" isimli popüler internet sitesinin arkasında yer alan isimdir. Oracle camiası içinde en güvenilir isimlerden biri olup, bir veritabanı mimarıdır. Ayrıca, Oracle İlişkisel Veritabanı Yönetim Sistemi üzerine yazılmış kitapları mevcuttur: 1987'den beri Oracle İlişkisel Veritabanı Yönetim Sistemi (5.1.5c sürümünden bu yana) ile çalışmaktadır ve 1993'den beri Oracle Corporation'da görev almaktadır. Şu anda Leesburg, Virjinya'da ailesiyle birlikte yaşıyor. Toplumsal gruplar Toplumsal grup, üyeleri arasında etkileşim olan, ortak amaç ve çıkarlara sahip, belirlenen değer ve normları paylaşan insanların birlikteliğini ifade etmektedir. Toplumsal grup, hem sosyal psikolojinin hem de sosyolojinin çalışma konularından biridir. Bununla birlikte, psikologların ve sosyologların toplumsal grubu ele alış biçimleri farklılık göstermektedir Toplumsal gruplar üzerinde yapılan çalışmalar, 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren gelişmeye başlamıştır. Georg Simmel’in, 1900'lü yılların başında yaptığı grupların genel özelliklerini ve grup oluşumlarını analiz ettiği çalışma, küçük gruplar hakkındaki en erken çalışma olarak kabul edilir. Grupların özellikleri üzerine yaptığı bu çalışmada Simnel, aynı zamanda gruplardaki itaat, otorite ve saygınlık konularına da değinmiştir. Birincil gruplar, yakın, yüz yüze, kalıcı, samimi ilişkilerin olduğu, sevgi bağları ile yürütülen küçük sosyal gruplardır. Grup üyeleri arasında güven verici ilişkiler kurulur. Bu gruplar birincil ilişkileri sürdürürler ve bu nedenle toplum için önemlidirler. Üyeler "bizlik" duygusuna sahiptir. Belirli faaliyetleri paylaşan, bireylerin içinde yetiştiği, bakıldığı, kültür aktarımı yapılan gruplardır. Bu grupların en önemlileri aile, oyun grubu, arkadaşlık ve akrabalık gibi gruplardır. Chicago okulu temsilcilerinden Charles Cooley tarafından sosyoloji literatürüne kazandırılmış bir kavramdır. İkincil gruplar, birincil grupların tersine, ilişkileri yasa ve kurallarla, resmi sözleşmelerle düzenlenmiş resmi ve kurumsal olan büyük gruplardır.Bu gruplardaki üyeler arasında karşılıklı yükümlülükler ve haklar, yazılı yasalarla, yönetmeliklerle ve kurallarla belirlenmiştir. Bazıları yıllarca sürebilir ancak bazıları kısa bir süreden sonra dağılabilir. Birincil grupların oluşumu ikincil grupların içinde olur. İç ve dış grup kavramları Amerikalı sosyolog William Graham Sumner tarafından ortaya atılmıştır. Sumner'a göre iç grup, insanların kendilerini ait hissettikleri, bağlı oldukları gruplardır. Dış grup ise insanların kendi grubuyla rekabet halinde oldukları gruplar olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar etnosentrizm ile yakından ilişkilidir. Summer'ın ortaya attığı bu kavramlara göre, İç gruplarda bireyler üzerinde, "biz" duygusu hâkim olurken. Etnosentrik bakış açısı temelinde, kendilerine rakip veya karşıt olarak gördükleri dış grupları ise "onlar" olarak ifade etmektedirler. Referans grupları, bireyin kendi durumunu ve davranışlarını değerlendirmek için karşılaştırma yaptıkları grubu ifade etmektedir. Bu gruplar, bireylerin üyesi olmadıkları ancak kendisi içerik olarak bağlantılı gördüğü ve kendi kimliğinin bir parçası için onlardan hedef ve değerler kabul edebileceği gruplardır. Bu kavram ilk kez Herbert Hyman tarafından Archives of Psychology (Psikolojinin Arşivi, 1942) adlı kitabında ortaya atılmıştır. Azınlık grubu kavramı, 1930’lu yıllardan itibaren ırksal, etnik, biyolojik ya da diğer özellikler temelinde, baskıya uğramış veya damgalanmış toplumsal grupları ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Sosyolojik olarak, azınlık grubunun üyeleri, bir grup dayanışmasına sahip olmakla birlikte, nüfusun çoğunluğuna göre dezavantajlıdırlar. Giddens'e göre ayrımcılık ve önyargı ile sürekli karşılaşmaları bu grup üyeleri arasındaki bağlılığı ve çıkar duygularını güçlendirmektedir. Alman sosyolog Ferdinand Tönnies, 19. yüzyılda kaleme aldığı Gemeinschaft und Gessellschaft adlı kitabında, endüstrileşme sürecinin toplumsal ilişkiler üzerindeki etkilerini incelemiş ve farklılaşan bu toplumsal ilişkileri tanımlamak amacıyla da Gemeinschaft (topluluk/cemaat) ve Gessellschaft (toplum) kavramlarını geliştirmiştir. Genel grup tanımı şöyledir: "birbirine yakın duran ve toplu bir birliktelik gösteren nesneler topluluğu; küme(insanlarla ilgili), demet (nesnelerle ilgili" Ünlü İngiliz yazar Walter Bagehot (1826 - 1877) yapılan sözlük alıntısı grupları anlamanın gerekliliği hakkında önemli ve geleneksel bir açılım sunmaktadır: "İnsan sadece dayanışmacı gruplar içinde gelişim gösterebilir." Muzaffer Şerif aşağıdaki öğelerle daha teknik bir tanım oluşturmuştur. Şu koşullarda birbirine saygı göstererek etkileşime giren belli sayıda bireyin oluşturduğu toplumsal birim: Bu tanım uzun ve karışıktır ancak aynı zamanda tamdır. Bir araştırmacıya üç önemli soruyu yanıtlamak için ihtiyaç duyduğu araçları sağlamada başarılıdır: Grup konusunu kullanan, katılan veya inceleyenlerin ilgisi büyük organizasyonlara sahip veya bu organizasyonlarda alınan kararlarla ilgili yetkin grup işlevlerine odaklanmıştır. Daha az ilgi ise yukarda Şerif tarafından tanımlanmış olan beş gerekli öğenin biri veya daha fazlasını açıkça ortaya koymayan sık rastlanan ve evrensel sosyal davranışlara gösterilmiştir. Belki, kurulu düzene karşı geniş katılımlı tepkiler olarak değerlendirilen, 1950'lerde devam eden, 1920'lerde ve 1930'lardaki şehir sokak çetelerinin geniş tanımları, bu sosyal birimleri anlamadaki ilk çabalar oldu. Çete üyelerinin temel hedefi çete bölgesini korumak ve çete içinde egemen yapıyı tanımlamak ve muhafaza etmekti. çete davranışının suç hedeflerini vurgulayan günlük haber başlıklarına yansıyan, popüler medya ve güvenlik güçlerinin çetelere dönük canlı ilgisi devam etmektedir. Ne var ki bu çalışmalar ve devam eden ilgi çete davranışını etkileyecek veya çete bağlantılı şiddeti azaltacak içeriği geliştirememiştir. Hayvan sosyal davranışları üzerindeki ilgili araştırmalar, bölge ve egemenlik hakkında olanlar gibi, 1950'lerden beri yapılmaktadır. Ancak bunlar, politika üretenler, toplumbilimciler ve antropologlar tarafından görmezden gelinmektedir. Dahası, organizassyon, mülkiyet, güvenlik uygulamaları, sahiplik, din, savaş,değerler, çelişkileri aşma, otorite, haklar ve aileler hakkındaki engin bilgi birikimi hayvanlardaki benzer sosyal davranışlara hiçbir atıfta bulunmadan büyümüş ve gelişmiştir. Bu bağlantısızlık insanın sosyal davranışının insanın dil ve akıl kullanımı yetkinliği nedeniyle hayvanların sosyal davranışından kökten farklı olmasından dolayı ayrı tutulması gerektiğine dönük inancın sonucu olabilir.Ve tabii ki,bu doğru iken,benzer şekilde diğer hayvanların sosyal (grup) davranışlarının incelenmesi insanın sosyal davranışlarının evrimsel kökleri hakkında ışık tutabileceği gerçeği de eşit derecede doğrudur. İnsandaki bölgeci ve egemen davranışlar o kadar evrenseldir ve sık görülür ki bunlar sıradan bir şekilde kabul edilir (bazen "evsahipliğinde" olduğu gibi takdir edilse veya şiddet uygulanmasında insanı üzse de).Ancak insanlar arasındaki bu sosyal davranış ve etkileşimler grupların incelenmesinde özel bir rol oynarlar: bunların grupların oluşumunda gerekli ön durumlardır. Bilinç ve bilinç dışı hafızada bölgeci ve egemenlik deneyimlerinin psikolojik öğrenimi kişisel kimlik oluşumu, bedeninin ve kendinin farkına varma sırasında oluşturulmaktadır.Yetkin bir işlevsel birey kimliği, bir birey bir iş bölümünde (rol) ve bundan dolayı kaynaşmış bir grupta yer almadan gereklidir.Bölgeci ve egemen davranışları anlamaya çalışmak bizim grupların gelişim, işlev ve üretkenliğini anlamamıza yardımcı olacaktır. Hikmet Kıvılcımlı Hikmet Ali Kıvılcımlı
(d. 1902, Priştine - ö. 11 Ekim 1971, Belgrad), Türk Marksist-Leninist siyasetçi ve kuramcı, yazar, yayıncı ve çevirmen. Babası Priştine'de Posta Telgraf Müdürü Hüseyin Bey, annesi Münire Hanım'dır. 17 yaşında gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı'na katıldı, Yörük Ali Efe çetesinde Kuvayı Milliye gönüllüsü oldu, Köyceğiz Kuvayı Milliye Askerî Kumandanlığı görevinde bulundu. Liseyi Vefa Lisesi'nde okuduktan sonra sınavla İstanbul Tıp Fakültesi'ne girdi. Öğrencilik süresince direniş faaliyetlerini sürdürdü, "Kurtuluş", "Aydınlık" gibi TKP yayınları yoluyla giderek komünist fikirlerle tanıştı ve 1920'lerin başında Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oldu. 1925'de TKP'nin Beşiktaş Akaretler'de gerçekleştirdiği 2. kongrede TKP Merkez Komitesi'ne seçildi. Merkez Komite içerisinde gençlik sorumlusu olarak görev aldı. Aynı yıl "Aydınlık" gazetesinde ilk yazıları yayımlanmaya başladı. 1925'ten hayatının sonuna kadar kadar sürekli kovuşturmalara, işkencelere maruz kaldı ve toplam 22,5 yıl hapis yattı. 1925 yılında Kürt ayaklanmaları ile çıkan Takrir-i Sükûn Kanunu'ndan sonra İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı ve 10 yıl kürek cezası aldı. 1 yıl hapis yattıktan sonra çıkan afla serbest kaldı. 1927 yılında Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir'in partiden ayrılması ve Parti arşivini polise teslim etmesi ile diğer parti üyeleriyle birlikte tutuklandı. 3 ay tutuklu kaldı. 1929 yılında İsmail Bilen'in (Laz İsmail) İzmir Davası'ndaki provokasyonu nedeniyle 4,5 yıl yeni bir mahkûmiyet aldı. 1938 yılında Nâzım Hikmet'le birlikte yargılandığı Donanma Davası'nda 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı, 12 yıl yattıktan sonra tahliye oldu. 1954 yılında legal Vatan Partisi'ni kurdu. 1965 yılında Tarihsel Maddecilik Yayınları'nı kurdu ve yönetti, Marx, Engels ve Lenin'in eserlerinden birçok çeviriler yaptı ve yayımladı, "Das Kapital"in bir bölümünü çevirdi. 1967'de İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği'ni (İPSD) kurdu. İktisattan antropolojiye, Marksist düşüncenin tarihsel ve kuramsal gelişiminin açıklanmasına ve Türkiye'de bir işçi sınıfı devriminin strateji ve taktik sorunlarına kadar çeşitli konularda çok sayıda telif eseri ve "Aydınlık", "Türk Solu", (kendisinin kurduğu) "Sosyalist", "Ant" gibi dergilerde makaleleri yayımlandı. En önemli eserleri olan "Tarih Tezi" kitabını 1965, "Yol: TKP'nin Eleştirel Tarihi" kitabını da 1932 yılında yayımladı. 1971 yılında ağır hasta olduğundan yoldaşları tarafından tedavi için yurt dışına çıkarıldı. 11 Ekim 1971'de Belgrad'da öldü. İçerik yönetimi Bilgisayar bilimleri açısından içerik yönetimi (İngilizce "content life cycle") ile ilgili eylem, işlem ve araçların tümüdür. Bu bağlamda içerik sayısal ortama geçirilmiş ya da geçirilmesi mümkün, yapısal olan (ör.: Düz metin, veritabanı girdileri) veya yapısal olmayan (örnek: Metin işleme belgeleri, resim, film, ses kaydı, faks vb.) ortamlarda varolan bilgilerdir. Gündelik kullanımda ise içerik kelimesi bilgi, belge, veri, enformasyon kelimeleri ile benzer anlamları ifade eder. İçerik yönetimini modelleyen bilgisayar yazılımlarına İçerik Yönetim Sistemi (İYS) adı verilir. Vikipedinin de kullandığı Wiki bir İçerik Yönetim Sistemidir. Sayısal ortamda şu aşamalardan oluşur: İçerik yönetimi amacına göre farklılık gösterebilir. İçerik yönetiminde birlikte çalışan farklı gruplar değişik rol ve sorumluluklar üstlenirler: Norah Jones Norah Jones, ("Geethali Norah Jones Shankar") (d. 30 Mart 1979) Hint asıllı Amerikalı piyanist, Grammy Ödüllü söz yazarı ve şarkıcı. 2002'de Türk yapımcı Arif Mardin'in keşifiyle çıkardığı Come Away With Me isimli albümüyle tüm dünyada 20 milyonun üzerinde satış grafiği elde etti ve bu albümden 7 Grammy kazandı. Ünlü Hint sitar sanatçısı Ravi Shankar'ın gayrimeşru kızı olarak New York'ta dünyaya gelen Jones, 5 yaşındayken kilise korolarında şarkı söylemeye başladı. Ardından piyano derslerine başlayan Jones,gençlik dönemi boyunca Billie Holiday ve Bill Evans dinledi. 15 yaşına geldiğinde annesi ile birlikte Dallas'ın merkezine taşındı. Burada Booker Washington yüksek okuluna yazıldı. Ve 16. yaşgününde ilk kez mikrofonun başına geçip, Billie Holiday'in "I'll be seeing you" adlı parçasını seslendirdi. Okumaya devam ederken 1996 yılında düzenlenen "Down Beat Student Music Awards" adlı yarışmada "En iyi caz vokalisti", "En iyi özgün kompozisyon" ödüllerini elde etti. Aynı yarışmada ertesi sene ise bir kez daha "En iyi caz vokalisti" unvanını kazandı. Daha sonra Laszlo adlı bir grupla şarkı söylemeye başladı. Okulun ardından Teksas Üniversitesi'ne kaydoldu. İki senelik Jazz piyano eğitiminin ardından, eğitimini yarıda kesip ilk önce Greenwich kasabasına ardından Manhattan'a yerleşti. 1999 yılının Aralık ayından itibaren İlhan Erşahin'in Wax Poetic grubu ile birlikte şarkı söylemeye başladı. Daha sonra Jesse Haris, Lee Alexander ve Dan Rieser gibi müzisyenlerle kendi grubunu kurdu. Ekim 2000'den itibaren "Blue Note Records" şirketiyle çalışmalara başlayan Jones ve grubu, 2001'de "Blue Note" ailesine katıldı. İlk başarısını "Come Away With Me" albümle sağlayan Norah Jones, Ray Charles, Dolly Parton gibi usta isimlerle çalıştı. New Orleans Jazz Festivali'nde sahne aldı. Ardından gelen ikinci albümü "Feels Like Home" ve Ray Charles'la yaptığı düetiyle, 2005 yılında Grammy'lerine 3 tane daha ekledi. Norah Jones, şimdilerde, küçüklüğünde dinlediği Billie Holiday, Ella Fitzgerald gibi isimlerle birlikte dünyanın en iyi caz kadın vokalistlerinden biri olarak anılıyor. Ayrıca 2008 yılında My Blueberry Nights adlı filmin başrolü ile karşımıza çıkmıştır. Mısır'ın ikinci hanedanı Mısır tarihi'ndeki İkinci Hanedana ait bilinen yöneticiler. Antik Mısır'ın Birinci ve İkinci Hanedanları genellikle Mısır'ın Erken Hanedan Dönemi altında gruplanırlar. O tarihlerde başkent Thinis'tir. İkinci Hanedan'ın yöneticilerinin dönemleri tartışmalıdır. İlk beşi için, kaynaklar yaklaşık olarak hemfikirdir: Ancak sonraki iki veya üç yöneticinin kimlikleri açık değildir: Horus-adı veya "Nebty" ("iki(dişi)")-adı "ve" doğum isimlerini biliyoruz; tamamen farklı bireyler olabilirler veya efsanevi isimler olabilirler. Sol tarafta birçok mısırbilimcinin yöneticiler sağda ise Manetho'nun "Aegyptica" eserinden gelen isimler bulunmaktadır: Son yönetici ile tekrar bir ortak karara varılıyor: Her ne kadar Manetho başkenti birinci hanedanda olduğu gibi Thinis olarak belirtsede, en azından ilk üç kralın Sakkara'da gömüldüğü bilinmektedir ve bu nedenle güç merkezinin Memphis'e taşındığı düşünülmektedir. Bunun ötesinde, bu dönem hakkında çok az şey söylenebilir; Palermo taşı'nın yıllık kayıtlarının ancak Raneb'in hükmünün son yıllarını ve Nynetjer'in hükmünün bir kısmını anlatan bölümleri günümüze ulaşmıştır. Muhtemelen Khasekhemwy'in hükmünde önemli bir olay olmuştur, birçok mısırbilimci ismini ("İki Güç Taçlandırıldı") şeklinde okumuştur ve bunun Yukarı ve Aşağı Mısır'ın birleşmesini belirttiğini düşünmektedirler. Thinis, Mısır Thinis şehrinin Yukarı Mısır'da bulunan bir Antik Mısır başkenti olduğu düşünülmektedir. Manetho'nun kronolojik listesinde, Thinis Birinci ve İkinci Hanedan krallarının evi olarak anılmaktadır, ancak buna dair bir kanıt bulunamamıştır. Thinis antik şehrinin yeri bilinmemektedir, fakat modern Girga() kasabasının yakınlarında veya altında olma ihtimali vardır. Gazanfer Senedj Senedj Mısır'ın ikinci hanedanı zamanında 20 yıl hüküm süren firavundur. Wneg Wneg Mısır'ın ikinci hanedanı zamanında 8 yıl hüküm süren firavundur. Weneg - Wneg - Uneg - Wadjnes - Horus Za Horus Sa - Wnegsekhemwy http://xoomer.alice.it/francescoraf/hesyra/wneg.htm Nynetjer Nynetjer Mısır'ın ikinci hanedanının üçüncü kralıdır. Palermo taşında kendisinden bahsedilir ve Sakkara'da bir yer altı galerisinde bulunan çamur mühürler sayesinde bilinir. Galerinin mezarı olduğu düşünülmektedir. Raneb Raneb Mısır'ın ikinci hanedanı zamanında 39 yıl hüküm süren firavundur. IBM 5150 IBM 5150 , IBM'in 12 Ağustos 1981 tarihinde New York'da bir basın toplantısı ile tanıttığı ilk kişisel bilgisayardır. Piyasaya çıktığı zaman beş yılda 250 bin satış rakamı beklenirken yılda 1 milyon satışa ulaşmıştır. 4.77 mhz intel 8088 mikroişlemciyle çalışıyordu, 16 kilobyte belleği, 160k floppy disk sürücüsü ve ek ücretle satın alınan renkli monitörü vardı.2 Nisan 1987 tarihine kadar üretilmiştir. GM Daewoo GM Daewoo (GM Daewoo Auto & Technology Co: GMDAT) (), Güney Kore'li üretici Daewoo'nun iflasından sonra firma el değiştirerek, bilhassa Avrupa pazarına yönelik düşük yakıt tüketimli otomobil, SUV-crossover ve MPV araçlarının üretimi maksadıyla yeniden yapılandırılarak GM bünyesine geçmiştir. Esas itibarıyla GM, Daewoo Motor'a yaptığı finansal yatırımının akabinde teknoloji ve altyapıyı büyük ölçüde değiştirerek " GM Daewoo" markalı araçların piyasaya çıkışına son vermiştir. Üretimin yapıldığı Güney Kore ve Daewoo marka değerinin önemsendiği bazı uzakdoğu ülkeleri haricinde GM " Daewoo" markasını kullanmamaktadır. Nitekim "GM Daewoo" General Motor otomobil markası olarak tanımlanmaktan ziyade GM Güney Kore yatırımının tanımlanmasında kullanılmakta, üretilen araçlar GM araçları ürün gamında yerini bulmaktadır. GM (General Motor) tarafından GMDAT üretimi otomobil, SUV ve MPV modellerinin Türkiye'nin de içinde bulunduğu Avrupa pazarında Chevrolet markası adı altında yine bir GM iştiraki olan "Adam Opel AG" Türkiye'nin satış ve servis altyapısı ile pazarlanmaktadır. Ülkelerin kişi başına saatlik GSYİH’ya (SAGP) göre sıralanışı Aşağıdaki tablo, The Conference Board'un bir çalışmasına dayandırılarak oluşturulmuştur. GSYİH, SAGP'ne göre hesaplanmış ve 2009 Amerikan dolarına normalize edilmiştir. Penn World Table'ın yayınlanmamış 2005 EKS PPP tahminlerinden hesaplanmış ve GSYİH deflatöründeki değişikliklere göre güncellenmiştir. Çalışma süresi saat olarak maaşlı ve serbest olarak yıl içinde gerçekte çalışılan süreye göre hesaplanmıştır. Değerler, Amerikan doları / saat cinsindendir. Yüzük Kardeşliği (anlam ayrımı) , J. R. R. To
lkien'in yazdığı Yüzüklerin Efendisi isimli fantastik romanın ilk cildi. Yüzük Kardeşliği ayrıca şu anlamlara gelmektedir: İki Kule (anlam ayrımı) , J. R. R. Tolkien'in yazdığı Yüzüklerin Efendisi isimli fantastik üçlemenin ikinci cildi. İki Kule ayrıca şu anlamlara gelmektedir: AFI AFI aşağıdaki anlamlara gelebilir: Aurora Aurora aşağıdaki anlamlara gelebilir: Araba Lastiği Kibutz Kibutz (İbranice: קיבוץ; "topluluk" veya "birlikte") İsrail'de ortaklaşa kullanılan yerleşim bölgelerine verilen isimdir. İsrail devletinin kuruluşunda önemli etkileri olmuştur. Sosyalizm ve siyonizmi pratik bir şekilde bir araya getiren "kibbutizm" İsrail'e mahsus bir deney olup tarihte gelmiş geçmiş en büyük ortaklaşa toplum hareketlerinden biridir. Kibutz, 19. yüzyılın Saint Simon, Proudhon, Robert Owen ve Martin Buber gibi filozofların etkisi altında gelişmiştir. Kibutizm, Yahudiliğin tarihî bunalımını, baskı ve zulüme karşı bağımsızlık elde etmesi ve Filistin'de hayatını idame ettirmesi gibi iktisadî zaruretleri aksettirir. İlk kibbutz 1909 yılında kurulmuştur. Bugün 1.000 nüfuslu 250 kadar kibbutz vardır. Bu da İsrail nüfusunun %3'ünü teşkil eder. Kibutizm nüfusu, 100 - 2000 arası değişik iskân alanlarına sahiptir. Buna karşılık Kibutizmin çoğu 300'den 700'e kadar değişir. Başlangıçta Kibutizm sadece tarım tabanlıydı. Bugün ise çoğunlukla fabrikalar ve sınâî üretim, tarım kadar önemli. Filistin, esasında kibbutizmin tesisiyle düşmanca bir çevre meydana getirmekle beraber yeni sosyal yapıların ortaya çıkması için bir takım yeni imkânlar tanımıştır. Çünkü yerleşenler kurulu normlaşmış bir sosyal düzenle karşılaşmışlardır. Bu değerler, üretim araçlarının özel mülkiyetlerine karşı eşitlik ve doğrudan demokrasiyi vurguluyor, bir bütün olarak İsrail toplumuna hizmet arzusunu taşıyordu. Kibutzun esası, tüm üyelerin genelde birleşmesiyle oluşur. Kibutz sâkinleri, haftada bir kere toplanıp kibbutz hayatının esas konularında karar verirler. Sekreteri, diğer resmî görevlileri ve fabrika yöneticilerini seçerler. Ayrıca ekonomik komiteyi, malî, kültürel, iskân, sağlık konularına çeşitli komite üyelerinin oylarıyla genel meclis karar verir. Komiteler, işlerinde büro memurlarını desteklemek görevine sahiptirler. Aynı şekilde kibbutzun alt yapısı da şekillendirilir. Fabrikada bütün insanlar umumî idarecilikten tutun da başka liderlik görevlerini tamamlamak için işçiler tarafından seçilirler. Fabrikanın bütün işçileri işçi meclisini teşkil ederler. Bu meclis yoluyla veya fabrika kararlarıyla seçilen komitelere katılırlar. Ayrıca bir yönetim kadrosu vardır. Bu kadro, fabrikanın en üst yöneticileriyle işçi temsilcileriyle bir bütün olarak seçilen kibbutz temsilcilerinden oluşur. Üretimde kibbutizm "herkes kabiliyetine göre yardım etmelidir" ilkesine göre hareket eder. Tüketimde ise bu ilke herkesin ihtiyacına göre olmaktadır. Temel ihtiyaçlar merkezîleşmiş yapılar yoluyla hazırlanan hizmetler tarzında yerine getirilir. Üyeler ev, elbise, yiyecek, ihtiyarlık ve hastalık anında gereken bakımı eşitlik esasına göre paylaşırlar. Ayrıca üyelerin özel ihtiyaçlarına yönelik imkânları da vardır. Bu ihtiyaçlar için ayrılan miktar, kibbutzun refah seviyesine ve kişisel bütçelere bağlı kibbutzdan kibutza değişmektedir. Ailenin ekonomik sorumlulukları yoktur. Çocuklarla ilgili ebeveyn farklı sorumluluklar yüklenmezler. Kibutz, ilke olarak çocukların yetiştirilmesini ve eğitilmesini ortaklaşa yapar. Kibutz çocuklarının çoğu, eğitilmiş bakıcıların nezaretinde çocuk yuvalarında yaşarlar. Yaşları ilerledikçe gelişen gruplar içerisinde büyür ve demokratik ilkelere göre kendilerini teşkilatlandırırlar. İlkokul eğitimi her kibbutzda sağlanır. Orta dereceli okullar için birkaç kibbutzun bir araya gelerek oluşturduğu okullar vardır. Çocuklar 18 yaşına kadar 12 yıllık kesintisiz eğitime tâbî tutulurlar. K. Bartölke göre Kibutizmin tespit edilen bâzı özellikleri şunlardır; Kuruluşunun üzerinden 70 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra, değişen bir toplumda kalite ve nicelik de değişimini sürdürmektedir. Bu yüzden aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi bâzı temel ilkeleri de zamanla terk değişmiştir: codice_1 Birlik ve partilerarası hoşgörü, kibbutz hayatında halihazır siyasî ortamın sürdürülmesinde etkin olmuştur. Kısacası kibbutz, küçük ayrımlar bir yana bütün değerlerin toplu mülkiyet altında bulunduğu, çalışmanın toplu olarak örgütlendiği ve çocuklardan başlayarak hayatın büyük bir kısmının toplu olarak düzenendiği ziraî bir köydür. Kibutizm, İsrail toplumunda gelecek için iyiye yönelik geniş çapta bir devamlılık ve esneklik gösterebilir. Ancak, İsrail toplumu veya halkı için bir model olarak hizmet edip etmediği tartışmalıdır. Bergmann'a göre; "Eğer model kavramı tekrar ve aynen taklidi ifade ediyorsa, cevap 'hayır'dır. Fakat model yararlanılan, tutarlı dersleri gösteriyorsa cevap 'evet'tir." Bilindiği üzere, İsrail toplumunun gelişim süreci ve şartları oldukça özeldir. Kibutz üyeleri yüksek ölçüde siyasî ve sosyâl motivasyona sahiptir. Kibutzun İsrail Toplumu kurumlarına hâkim olacağı beklenemez. Bir toplum, tümüyle radikal ve ihtilalci değişime dayalı kooperatif örgütler yoluyla maddîleştirilemez. Kibutz gibi Dünya'nın başka bir yerinde benzer kitlevî bir yerleşme bilinmemektedir. Kibutz tecrübeleri kararlı mıdır? Süreli ve taklit edilebilir mi? Eğer taklit edilemezse bu kısmî başarısızlığın gerçek sebepleri nelerdir? Kibutz, kapitalist makro yapısı ve sosyalist mikro yapısı olan bir kuruluştur. Kibutz, ne kapitalizme yenilmiştir, ne de onu kapitalist çevresi değiştirmiştir. Fakat dostları ve düşmanları onun esasında yeni bir toplumun embriyosu olduğunu söylemektedirler. Uranüs Harekâtı Uranüs Harekâtı II. Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi'nde Rumen 3. Ordusu, 4. Ordusu, Alman 6. Ordu ile 4. Panzer Ordusu'ndan bazı birliklerin Stalingrad ve batısında kuşatılmasıyla sonuçlanan bir Sovyet stratejik taarruzunun kapalı adıdır. Harekât, Stalingrad Muharebesi'nin son evrelerinde, Stalingrad ve civarındaki Mihver kuvvetleri imha etmeyi amaçlamıştır. Harekâta ilişkin planlar 1942 yılının Eylül ayı ortaları gibi erken bir tarihte oluşturulmaya başlanmıştı. Esas olarak Kafkasya'daki Mihver kuvvetlerini ve Stalingrad'a taarruz durumundaki B Ordular Grubu'nu kuşatmayı ve imha etmeyi, eşzamanlı olarak planlıyordu. Kızıl Ordu, Alman kuvvetlerinin Stalingrad içindeki yırtıcı çatışmalara çekmiş, zaman kazanmak için toprak vermiş, inatçı bir savunma sürdürerek bu kuvvetlerin gücünü zayıflatmış ve moral olarak yıpratmıştır. Öte yandan Mihver kanatlarının savunması, zayıf donanımlı ve fazlasıyla yayılmış Macar, Romen ve İtalyan birlikleri tarafından tutulmaktaydı. Kızıl Ordu taarruzu da Rumen kuvvetlerin cephesi üzerinden yapılmıştır. Ayrıca bu birliklerin, Kızıl Ordu taarruzlarını göğüslemeyi sağlayacak ağır silahları yoktu ya da yetersizdi. Kafkasya petrol sahalarının ve Stalingrad'ın alınmasının amaçlayan Mihver 1942 yaz taarruzuyla (Mavi Durum) oluşturulan cephenin uzunluğu göz önüne alındığında, Mihver kuvvetler, işgal ettikleri geri bölgelerin güvenliğini sağlamakta zorlamıştır. Ortaya çıkan bu sorun, Batı Avrupa'dan getirilecek birkaç mekanize tümenin bu kesimde görevlendirilmesi yoluyla çözümlenebilirdi. Ayrıca bölgede aylardır savaşmakta olan birlikler, özellikle de Stalingrad'dakiler ciddi biçimde tükenmişti. Rumen kuvvetleri cephesi için ihtiyat olarak sadece 48. Panzer Kolordusu ayrılmıştı. Bu kolordu da tek bir panzer tümeninden ve 29. Mekanize Tümen'den oluşan bir kolordudur. Buna karşın Kızıl Ordu, Stalingrad civarındaki harekâtı başlatmak üzere bir milyondan fazla askeri toplamıştır. Sovyet birliklerinin bölgeye getirilmesi mutlaka gizlenmeliydi. Bu ise, çok ince bir planlamayı ve yine de birçok güçlüğü beraberinde getirmekteydi. Öte yandan kıtaların bölgelerinde ulaşmalarında lojistik sorunlar yüzünden gecikmeler oldu. Uranüs Harekâtı'nın 8 Kasım'dan 17 Kasım'a ertelendi. Daha sonra ikinci bir ertelemeye daha gidilerek harekât tarihi 19 Kasım olarak belirlendi. Kuzeydeki kuvvetler 19 Kasım sabahı Moskova saatiyle 07:20'de taarruza başladılar. Güney kanattaki kuvvetler ise bir gün sonra 20 Kasım'da taarruza geçtiler. Romen 3. ve 4. Ordu birlikleri ilk taarruzları püskürtmeyi başardılarsa da 20 Kasım gün sonunda dağınık bir şekilde geri çekilme başlamıştır. Bu arada Kızıl Ordu birlikleri, direnmeye çalışan birkaç Alman tümeninin çevresinden dolaşıp ileri hareketlerine devam ettiler. Alman çevik ihtiyat kuvvetleri Sovyet mekanize öncülerini durduracak güce sahip değillerdi. Stalingrad'daki 6. Ordu ise zırhlı kuvvetlerini yeterince hızlı bölgeye sevk edemedi. Zaten Sovyet taarruzu buna olanak vermeyecek şekilde Stalingrad'a uzak iki bölgede planlanmıştı. Sovyet birlikleri 22 Kasım'da Kalaç'ta temas kurarak Don Nehri'nin doğusunda kalan 290 bin kişilik Mihver kuvvetini kuşattılar. Hitler, bir yarma (huruç) hareketi yerine Mihver kuvvetlerin Stalingrad'da savunmada kalmasına ve bu birliklerin hava yoluyla ikmal edilmesine karar verdi. Bu gelişmelerin ardından her iki tarafın Üst Komutanlıkları, bir sonraki harekât şekillerini planlamaya giriştiler. Hitler'in Stalingrad'daki birlikleri dışarıdan yapılacak bir yarma hareketiyle kuşatma altındaki birlikleri kurtarma planı gereği, General Erich von Manstein komutasında, Don Ordular Grubu adı altında yeni bir ordular grubu oluşturuldu. von Manstein kuvvetlerinin Kış Fırtınası Harekâtı kapalı adı verilen ve 11 Aralık 1942 tarihinde başlattıkları taarruz, başlarda ilerleme sağlamasına karşın Sovyet direnci ve Küçük Satürn Harekâtı'yla geliştirilen karşı taarruzlarla başarısız oldu. Stalingrad bölgesine yönelen Kızıl Ordu taarruzları karşısında Mihver direnci çözüldü ve bu kuvvetler 2 Şubat 1943 tarihinde teslim oldu. Wehrmacht'ın Güney Ordular Grubu, 1942 Mayıs ayı ortalarında Mavi Durum kapalı adıyla yaz genel taarruzunu başlatmıştır. Kızıl Ordu savunmasını yarıp ilerleyen Alman kuvvetleri 13 Temmuz'da Rostov'u kuşatıp ele geçirdiler. Hitler Rostov'un alınması ardından yaz taa
rruzunu iki ayrı hedefe böldü. Kuvvetlerin bir kısmı Stalingrad'a yönelirken diğer kısmı ise Sovyetler Birliği'nin ana petrol sahası Kafkasya'yı ele geçirecekti. Stalingrad'ı alma görevi Alman 6. Ordusu'na verilmişti. 6. Ordu derhal Volga'ya yöneldi ve Luftwaffe'nin hava kolordusu Luftflotte 4'ün desteğinde ilerlemeye başladı. İki panzer kolordusu 7 Ağustos'ta Sovyet kuvvetlerini kanatlardan hareketle kuşattı ve 50 bin tutsak, yaklaşık bin tank ele geçirdi. 22 Ağustos'ta Alman kuvvetleri Don Nehri'nin geçmeye başladılar. Stalingrad Muharebesi, 6. Ordu'nun keşif kollarının kentin dış mahallelerine girmesiyle bir sonraki gün başladı. Kasım ayı itibarıyla Kızıl Ordu savunmasını Volga kıyılarına süren 6. Ordu, kentin büyük bir bölümünü ele geçirmişti. Bu aşamada, Stalingrad civarındaki Mihver kuvvetlerini hedef alacak yakın bir Sovyet taarruzuyla ilgili belirtiler görülmekteydi. Bunlar, 6. Ordu kanatlarına karşı artan Sovyet taarruzları ve ele geçen tutsakların sorgusundan elde edilen bilgilerdi. Ancak Alman komutanlığı daha çok Stalingrad'ı almakla ilgiliydi. Bu arada Alman Genel Kurmay Başkanı General Franz Halder, 6. Ordu'nun ve 4. Panzer Ordusu'nun fazlasıyla uzamış olan kanatlarında gelişen tehlike konusuna dikkat çekme çabaları neticesinde 23 Eylül'de görevden alınmıştır. Eylül ayı ortalarında Sovyet Yüksek Komutanlığı (Stavka), güneyde Stalingrad ve Kafkasya'da savaş halindeki ve merkez kesimdeki Mihver kuvvetlerini kuşatıp imha etmeyi amaçlayan bir dizi plan üzerinde çalışmaya başlamıştı. Bu hazırlıkların sonucunda Stalingrad'ı Mihver kuvvetlerden temizleme girişimlerinin komutası General Aleksandır Vasilevski'ye verildi. Stavka Stalingrad ve Kafkasya için iki geniş çaplı harekât geliştirdi, Uranüs Harekâtı ve Satürn Harekâtı. Bu arada Alman Merkez Ordular Grubu cephesine karşı da, güney kesime takviye kuvvet kaydırılmasını önlemek ve olabildiğince ağır hasar vermek için Mars Harekâtı planlandı. Uranüs Harekâtı, Stalingrad yakınlarındaki Alman ve müttefik kuvvetlerinin kuşatmak için çok büyük çapta Sovyet mekanize ve piyade kuvvetinin kullanılmasını gerektirmekteydi. Taarruz cepheleri, Stalingrad'dan Alman 6. Ordusu tarafından hızla takviye edilemeyecek kadar uzakta belirlenmişti. Ayrıca taarruzların bu kesimlerde planlanmasının bir başka avantajı, Mihver kuvvetlerce oldukça ince tutulmaktaydı. Taarruz, biri içte diğeri dışta iki katman halinde kuşatmayı öngörmektedir. Dış kuşatma kuşağı Alman geri hatlarına daha derinlemesine girerken iç kuşatma kuşağı, kuşatılan Mihver kuvvetlerini asıl imha kuvvetini oluşturacaktır. Kızıl Ordu hazırlıklarını sürdürürken Alman Yüksek Komutanlığı, Merkez Ordular Grubu cephesine kuvvet yığmakta olan Kızıl Ordu'nun aynı anda güneyde de bir taarruza girişemeyeceği düşüncesindeydi. Böylece esasen hazırlanmakta olan Sovyet taarruzu olasılığı üzerinde yeterince durulmadı. Mavi Durum Alman ve müttefik kuvvetlerini 480 km.den uzun bir cephe hattına yaymıştı. Derinlik ise birkaç yüz kilometre idi. Stalingrad'ı ele geçirme kararı ise cephe hattını daha da uzattı. Örneğin 6. Ordu Temmuz ayı başlarında 160 km.lik bir cephe hattındayken taarruzla cephe hattı 400 km.ye ulaştı. Güney Ordular Grubu'ndan ayrılan B Ordular Grubu (Kafkasya üzerine operasyon yapacak olan diğer parça A Ordular Grubu olarak teşkil edilmişti) kâğıt üzerinde güçlü görünüyordu. Ordular Grubu emrinde Alman 2. Ordu, 6. Ordu, 4. Panzer Ordusu, Romen 3. Ordusu ve Romen 4. Ordusu, İtalyan 8. Ordusu ile 2. Macar Ordusu bulunmaktaydı. B Ordular Grubu'na 48. Panzer Kolordusu bağlandı. Kolordu tek bir panzer tümeni ve ihtiyat olarak bir piyade tümeninden oluşmaktadır. Harekâtta kanatlar Alman olmayan, müttefik ordularınca tutuldu, Alman birlikler hem Stalingrad'da hem de Kafkasya'da asıl taarruz kuvveti olarak kullanıldı. Adolf Hitler, müttefik kuvvetlerin kanatları tutabileceği görüşündeydi. Gerçekte bu birlikler zayıf ve yetersiz donanımlı birliklerdi, örneğin toplar atlarla çekilmekteydi. Öte yandan subaylar tarafından verilen askeri eğitimin yetersiz olması nedeniyle moral olarak düşük birliklerdir. Zırhlı birlikler açısından bakıldığında 1. Romen Zırhlı Tümeni bünyesinde yaklaşık 100 adet Çek yapısı Panzer 38(t) bulunmaktadır. Bu tankların ana silahı olan 37 mm.lik topları, Sovyet T-34 tankları karşısında etkili olmuyordu. Yine 37 mm.lik tanksavar silahları da eski modeldi ve mühimmat yeterli değildi. Israrlı talepler üzerine Almanya'dan tümen başına altı tane olmak üzere 75 mm.lik tanksavarlar gönderilmiştir. Kanatlardaki savunmanın bir diğer zaafı da bu birliklerin çok uzun cephe hatlarını tutmakta olmalarıydı. Örneğin Romen 3. Ordusu 140 km.lik bir cephe hattını, Romen 4. Ordusu ise 270 km.lik bir cephe hattını tutuyordu. İtalyan ve Macar orduları, iki Romen ordusu arasında yerleşti. Alman komutanlar bu birliklerin muharebe kapasitesini düşük buluyorlardı. İtalyan askerler müttefikleri tarafından değersiz bulunuyor, sıklıkla korkaklıkla itham ediliyordu. Gerçekte muharebelerdeki başarısızlıkları silah ve teçhizatlarındaki yetersizlik yüzündendi. İtalyan silahları son derece kalitesizdi. Sınırlı sayıda tanksavar silahları vardı. El bombaları nadiren patlıyordu. Yüksek kalitedeki makineli tüfekler bu birliklere çok az sayıda verilmişti. Havan ve sahra topları düşük çaplı ve zayıftı. Tüfek ve makineli tüfeklerin aşırı soğuk havada düzgün çalışabilmesi için uzun süre ısıtılması gerekiyordu. Bu durumda da muharebe sırasında sıklıkla tutukluk yapıyorlardı. Alman birlikleri genel olarak, Kızıl Ordu'yla aylar süren çatışmalarda yıprandılarsa da daha iyi durumdaydılar. Stavka, yeni ordular kurarken Alman komutanlığı mevcut mekanize birliklerini korumaya çalışıyordu. Ayrıca Mayıs ve Kasım ayları arasında Mihver kuvvetleri taarruzu durumundayken Wehrmacht'ın ihtiyatında bulunan en seçkin iki tümeni Leibstandarte ve Großdeutschland Tümeni, Fransa'daki Anglo-Sakson çıkarması (Dieppe Çıkarması) karşısında Batı Avrupa'ya gönderilmişti. Öte yandan Alman 6. Ordusu Stalingrad içindeki çatışmalarda büyük ölçüde zayiat vermişti. Aynı şekilde 22. Panzer Tümeni'nin, ağır silahlar yönünden durumu Romen 1. Zırhlı Tümeni'nden daha iyi durumda değildi. Alman birlikleri de savunma cephesinde çok uzun bir cephe hattına yayılmış durumdadır. Örneğin 11. Kolordu, 100 km.ye varan bir cephe hattını savunmakla sorumluydu. Alman taarruzunun Ağustos ayı sonlarında Volga kıyılarına ulaşan bir koridor açması, Stalingrad'ı savunan 62. Ordu ile kuzeydeki Sovyet birliklerinin temasını kesmişti ve aynı zamanda Stalingrad'ı kuşatmıştı. Ardından, Eylül ayı başlarında gerçekleşen Sovyet karşı taarruzları bu koridoru kesmeyi başaramadı. Eylül ayı ortalarıda hızlanan Mihver saldırıları da 62. Ordu'nun durumunu iyiden iyiye kötüye götürdü. Stalingrad'daki Mihver güçlerin kuşatılarak imha edilmesine ilişkin planlama, bu günlerde, 14 Eylül'de gündeme gelmiştir. Kızıl Ordu'nun genel taarruz için bölgeye 1,1 milyon asker, 804 tank, 13.400 top ve havan ile bin kadar uçak getirdiği kabul edilmektedir. Romen 3. Ordusu karşısında yer alan Sovyet kuvvetleri 5. Tank Ordusu, 21. Ordu ve 65. Ordu'dan oluşan bir kuvvettir. Mihver güney kanadı ise Sovyet Stalingrad Cephesi'nin 51. Ordusu, 57. Ordusu'na ilaveten 4. Mekanize Kolordu ve 13. Mekanize Kolordu'dur. Bu kuvvetler Romen 4. Ordusu cephesine taarruz edecek ve 5. Tank Ordusu ile Kalaç yakınlarında temas kuracaktır. Sonuçta toplam olarak 11 ordu ve çeşitli bağımsız tank tugayları ve kolorduları bölgeye toplanmıştır. Taarruz hazırlıkları planlandığı gibi yürütülemedi, bazı birliklerin bölgelerine intikalinde gecikmeler oldu. Bunun üzerine Stavka 8 Kasım'da çıkardığı bir emirle harekât tarihini ertelemiştir. Bu arada "Cephe" birlikleri, bir karşı taarruzu göğüslemek için birkaç tatbikata katılmışlardır. Bu tatbikatlar ayrıca bir yarma hareketi ardından mekanize kuvvetlerle birlikte girişilecek düşman gerisine sızma çalışmalarını da içermektedir. Bu manevralar yanıltma-gizleme önlemleriyle maskelenmiştir. Bu önlemler, telsiz iletişiminin asgari düzeyde tutulması, bunun yerine kuryeler kullanılması, gizleme, gizlilik operasyonları, Moskova bölgesindeki askeri hareketliliğin arttırılması gibi yanıltıcı operasyonlar gibi önlemlerdir. Yanıltıcı operasyonlara örnek olarak, dikkati yanlış yöne çekmek için inşa edilen tahkimatlar, asıl köprüleri dikkatten kaçıran Don üzerinde kurulan sahte köprüler verilebilir. Öte yandan Kızıl Ordu asıl taarruzunun Doğu Cephesi'nin merkez kesiminde olacağı izlenimini güçlendirmek için Merkez Ordular Grubu cephesindeki saldırılar sıklaştırıldı ve bölgede göstermelik ama içi boş birlikler oluşturuldu. Cepheye ayrılan 38 istihkam taburu, Volga üzerinden asker, mühimmat ve tankları taşıma işini üstlendi. Bir yandan da küçük çaplı keşiflerle yaklaşan taarruzun cephe hattı boyunca yapılacak yarma noktaları belirlendi. Volga üzerinden üç hafta içinde yaklaşık 111 bin asker, 420 tank ve 556 parça top Volga'dan karşıya geçirilmiştir. General Vasilevski 17 Kasım gibi taarruz başlangıç tarihine çok yakın bir sırada Moskova'ya çağrılmıştır. Çağırılma nedeni, 4. Mekanize Kolordu Komutanı General Vasili Volski'nin doğrudan Stalin'e yazmış olduğu bir mektubudur. Mektupta taarruzu hazırlıklarının yetersiz olduğu belirtilmektedir. General Volski, harekât için tahsis edilen kuvvetlerin durumu nedeniyle taarruzun başarısız olmaya mahkûm olduğuna inanıyor ve harekâtın ertelenmesini ve yeniden düzenlenmesini ısrarla öneriyordu. Birçok birliğe kışlık giysi dağıtılmamış olduğunu, pek çok Sovyet askerinin "komutanların sorumsuz tutumları nedeniyle" donarak öldüğünü belirtiyordu. Her ne kadar Sovyet istihbaratı Mihver kuvvetlerin cephede mevzileniş düzeni hakkında olabildiğince bilgi toplamaya çalıştıysa da Alman 6. Ordusu'nun durumu hakkında yeterli bilgi elde edilememişti. Sovyet komutanlar harekâtın ertelenmemesi konusunda General Vasilevski'yi desteklediler. Stalin General Volski'yle doğrudan telefonla görüştü ve emir aldığında görevini tam olarak yapacağı sözünü aldı. Stalingrad’a yönelik Alman taarruzu 22
Ağustos 1942 günü Don Nehri gerisindeki Sovyet savunmasını yarmış, 14. Panzer Kolordusu 23 Ağustos'ta Stalingrad kuzeyinde Volga Nehri kıyılarına ulaşmıştı. Sovyet hatlarında açılan bu koridorla Stalingrad'ı savunan 62. Ordu, bağlı olduğu Stalingrad Cephesi'nin diğer kuvvetlerinden tecrit edilmiş oldu. Bu durum Stalingrad savunması için ağır bir tehdit oluşturuyordu. Stavka ve özellikle Stalin, Stalingrad'ın düşebileceği konusunda çok ciddi endişelere kapılmıştır. Bu konuda alınacak önlemler dizisine bir başlangıç olarak Stalin, o tarihlerde Sovyet Batı Cephesi Komutanı olan General Jukov'u 26 Ağustos tarihinde Baş Komutan Yardımcılığı'na atadı ve bir sonraki gün Stalingrad'a gönderdi. General Jukov'un esas görevi, Volga'ya ulaşan Alman koridorunu ortadan kaldırmak için yapılacak taarruzun eşgüdümü olacaktı. Taarruza 6 Eylül tarihinde başlandı Ancak 11 Eylül'e kadar sürdürülen bu taarruzlardan bir sonuç elde edilemedi. Bunun üzerine Moskova'da Stalin, Jukov ve Vasilevski'nin katıldığı bir toplantıda tüm Stalingrad'ı kurtarma amacıyla yeni bir plan üzerinde çalışma kararı alındı. Stalingrad’ta direnmeye devam edilecek ve Alman 6. Ordusu buraya bağlanacaktır. Ancak Uranüs Harekâtı, düşmana, hâlen çatışmaların sürmekte olduğu cepheden direkt bir taarruz yerine, kanat açıklarından taarruza başlayarak geniş bir çevirme yapılması şeklinde bir stratejiye dayanmaktadır. Ayrıca Stalingrad'daki Mihver kuvvetlere indirilecek bu darbenin, "güneydeki stratejik durumu" kesin olarak Kızıl Ordu lehine çevirecek çapta olmalıydı. Bu bağlamda Uranüs Harekâtı, bir dolaylı tutum stratejisidir. Plana göre, Stalingrad’da direnmeye devam edilirken kabaca hesaplamalara göre 45 günlük süre içinde Stalingrad’ın kuzey ve güneyinde yeni ordular oluşturulacak, "Cephe"’ler yeniden düzenlenecektır. Bu "cephe"leri oluşturacak kuvvetler, güçlü topçu, tank, mekanize unsurlarla desteklenecek, ayrıca hava hakimiyeti kurabilecek güçte hava orduları oluşturulacaktır. Her iki çeneyi oluşturan birlikler de iki koldan harekatı sürdürecekler, iç içe iki çember oluşturacaklardır. Gerçek anlamda çevirme harekatını gerçekleştiren iç tarafta kalan kol olacaktır, dış taraftaki kol, dışarıdan girişilecek bir yarma hareketini önlemek için pozisyon alacaktır. Operasyonun ilk evresinde 6. Ordu'ya yönelik direk bir taarruz planlanmamıştır. Kuzey ve güney çeneler kapandıktan, dış çember sağlamlaştırıldıktan sonra Stalingrad’daki Alman birlikleri üzerine gidilecektir. Uranüs Harekâtı için de üç Cephe oluşturulmuştur. Bunlar, yeni tertiplenen ordulardan oluşan Güneybatı Cephesi ile hali hazırda var olan fakat yeniden yapılandırılan Stalingrad ve Don Cepheleridir. Asıl taarruz, çevirme hareketinin kuzey çenesi tarafından, Korgeneral Vatutin komutasındaki Güneybatı Cephesi tarafından yapılacaktır. Güneybatı Cephesi, 25. Ordu, 5. Tank Ordusu ve 1. Muhafız Ordusu’ndan oluşmaktadır. Güneybatı Cephesinin bu çevirme hareketinde 1. Muhafız Ordusu, dış çemberi oluşturacak biçimde ilerleyecektir ve harekatın sağ kanadını örtecektir. Operasyon tamamlandığında yani Stalingrad Cephesi’yle Kalaç'da temas sağlandığında, 5. Tank Ordusu da 1. Muhafız Ordusu’nun oluşturduğu dış çembere yayılacaktır. Harekat bölgesi Don Nehri ile batıdaki kolu olan Çir Nehri arasındaki bölge olacak, kuvvetler tüm bu bölgeye yayılacaktır. Tüm harekat boyunca Güneybatı Cephesi, iki hava ordusu tarafından desteklenecektir. Çevirme hareketinin kuzey çenesini oluşturacak olan kuvvetler, Don Nehrinin batı kıyıları boyunca mevzilenmiş 3. Rumen Ordusu mevzilerine taarruz edeceklerdir. STAVKA, bu ordunun, zayıf techizatlandırılmış olduğunu, yeterli tank ve top mevcudunun bulunmadığını, eğitim düzeylerinin de düşük olduğunu bilmektedir. Ayrıca, Doğu Cephesinin genelinde, Alman müttefikleri İtalyan, Rumen askerlerin, ciddi bir direnç göstermeyeceklerini hesaplamaktadır. Stalingrad Cephesi ise harekatın güney çenesini oluşturacaktır. 51. Ordu, 57. Ordu ve 64. Ordu'dan oluşmaktadır. Kuzey batı yönünde taarruz ederek, bir yandan 4. Panzer Ordusu ile 6. Ordu’nun arasına bir kama gibi girecek, iki ordu grubunun temasını kesecek, esas olarak da çevirme harekatının güney çenesini oluşturacaktır. -4. Panzer Ordusu, kentin güneyinde, hem 6. Ordu’nun hem de Kafkasya’daki Alman birliklerinin kanat güvenliğini sağlayan önemli bir konumdadır- Hızla ilerleyerek Güneybatı Cephesi’yle Kalaç-na-Donu'da temas kuracaktır. 51. Ordu, dış çemberi oluşturacaktır. Stalingrad Cephesi, 8. Hava Ordusu tarafından desteklenecektir. Don Cephesi, 65. Ordu, 24. Ordu ve 66. Ordu'dan oluşmaktadır, 6. Hava Ordusu tarafından desteklenecektir. Don Cephesi, harekatın esas unsurlarından değildir, yardımcı operasyonları icra görevini üstlenmiştir. Esas görevi, kuşatılması amaçlanan Alman kuvvetlerinin kuzey cepheleri boyunca taarruz ederek onları toparlamak, sabitlemekdir. Böylece, aynı zamanda Güneybatı Cephesinin sol kanadını örtmüş olacaktır. Yıldırım savaşı tekniklerinin, en etkin biçimde uygulandığı operasyonlardan biridir Uranüs Harekâtı. Süresi uzun tutulmayan fakat elden geldiğince yoğun olmasına çalışılan hazırlık ateşi, hava unsurlarının hedef tahsis ve atış kontrol yönünden topçu bataryalarıyla koordinasyonu ve bu yöndeki operasyonları, kara unsurlarının ileri hareketiyle uyumlaştırılan baraj ateşi, kara birliklerinin ileri hareketleri sırasında her direnç noktasına hava unsurlarınca müdahale edilebilmesi için gereken düzenlemeler, inceden inceye planlanmıştır. Gerekli malzemenin ve personelin taşınması için 27 bin kamyon kullanılmıştır. Demiryolları günde ortalama 1.300 vagon yük taşımışlardır. Tüm operasyon hazırlıkları tam bir gizlilik içinde sürdürülmüştür. Birliklerin taarruz hatlarına yanaştırılmaları, sadece geceleri yapılan ilerleyişlerdir ve birlikler farklı köylere yerleştirilmişlerdir. Operasyon hakkında ordu komutanlarının bile son ana kadar bilgisi olmamıştır. Hiçbir yazılı emir düzenlenmemiş, tüm emirler kurmay subayları aracılığıyla sözlü olarak ya da özel telefon hatlarından iletilmiştir. Başlangıçta harekâtta Jukov, Stalingrad’ın kuzeyindeki Güneybatı ve Don Cephelerinin, Vasilevski ise Stalingrad ve güneyinde konuşlanmış olan Stalingrad Cephesinin organizasyonu ile görevlendirilmişlerdi. Operasyon hazırlıklarının son aşamalarında ise bu karar değiştirilmiştir. Jukov, Moskova – Viyazma hattında düzenlenmesi planlanan operasyonlardan sorumlu olmuş, Uranüs Harekâtı’nın tüm sorumluluğunu ise Vasilevski üstlenmiştir. Bir kez 17 Kasım'a ertelenen harekât, bir kez daha bu kez 19 Kasım'a ertelendi. Bu erteleme kararı, General Jukov'un, harekâta tahsis edilen hava unsurlarının henüz hazır olmadığı gerekçesine dayanmaktadır. Sovyet taarruzunun sonunda 19 Kasım'da başlatılmasına karar verildi. Teğmen Gerhard Stöck, 19 Kasım sabahı erken saatlerde bir istihbarat raporu almıştır. İstihbarat raporu o sabah saat 05:00'den sonra bir saldırı beklenmesi gerektiğini bildirmektedir. Ancak rapor belirtilen saatten sonra eline ulaştığı için General Paulus'un Kurmay Başkanı General Arthur Schmidt'i bu yanlış alarmla uyandırmak istemedi. Böylece bu istihbarat raporuyla Romen orduları uyarılmamış oldu. Sovyet komutanları, yoğun sis dolayısıyla görüş mesafesinin kötü olması, bu durumun hazırlık bombardımanın etkisini zayıflatacağı nedeniyle taarruzun ertelenmesini önermiş olsa da "Cephe" komutanlıkları başlama kararı aldılar. Yerel saatle 07:20'de (Moskova saati ile 05:20) Sovyet topçu komutanları "siren" şifreli emri aldılar. Emir, Alman kuzey kanadını koruyan mevzilerin boydan boya 80 dk.lık topçu ateşi altına alınması emridir. Yaklaşık 3.500 top, Alman 6. Ordusu sol gerisine, Romen 3. Ordusu cephesine ateş açtı. Yoğun sis, Sovyet topçusu için bir handikap olmakla birlikte haftalardır doğru hedeflerin saptanmasında yapılan hazırlık çalışmaları sayesinde Romen mevzileri üzerine ateşi oturtmalarını sağlanmıştı. Hazırlık topçu ateşinin etkisi yıkıcı oldu. İletişim hatları koptu, mühimmat depoları infilak etti ve ileri posta mevzileri yerle bir edildi. Bombardımandan sağ kalan pek çok Romen askeri geri hatlara çekilmeye başladı. Romen topçu mevzilerini, ikinci kademe birliklerini ve tahkimatını hedef alan Sovyet ağır topçusu, kaçan Romen askerlerini de ateş altına aldı. Romen 3. Ordusu'na karşı taarruz 21. Ordu, 65. Ordu ve 5. Tank Ordusu tarafından saat 08:50'da başlatıldı. İlk iki taarruz dalgası Romen savunması tarafından püskürtüldü. Sovyet ağır topçusunun bombardımanın etkisi aslında arazide ortaya çıkan çukurlar, Sovyet zırhlılarının ilerlemesinde ciddi olarak zorluklar yaratmıştır. Ancak ağır tanksavar silahlarının olmaması Romen savunmasının çökmesine yol açtı. Sovyet 4. Tank Kolordusu ve 3. Muhafız Süvari Kolordusu öğlen itibarıyla iki bölgede yarma gerçekleştirmişti. Kısa süre sonra 5. Tank Ordusu Romen 2. Kolordusu cephesinde bir gedik oluşturdu ve 8. Süvari Kolordusu peşinde olmak üzere ilerledi. Sovyet zırhlıları yoğun sis içinde pusula yardımıyla, Alman ve Romen topçu mevzilerini ezip ilerlediler. Üç Romen piyade tümeni kargaşa içinde geri çekilirken 3. Romen Ordusu, doğudan ve batıdan kanatlarından çevrildi. Sovyet taarruzu haber alındıktan sonra 6. Ordu Karargâhı, baştan beri Stalingrad'da çarpışan 16. Panzer Tümeni ve 24. Panzer Tümeni'ni Romen savunmasını desteklemek için sevk etmedi. Bunun yerine 48. Panzer Kolordusu görevlendirildi. Kötü donanımlı Kolordu'nun Sovyet zırhlılarına karşı mücadele edebileceği çalışır durumda 100 gelişkin tankı vardır. Bu durumuyla karşılaşacağı kuvvetlere göre zayıf kalacak bir güçtür. Dahası yakıt sıkıntısı ve tank eksikliği, komutanları tank personelini piyade alayları içinde düzenlemekte zorladı. Kolordu'nun tümenlerinden biri olan 22. Panzer Tümeni, çatışmaların sonunda büyük ölçüde imha olmuştur. 22. Panzer Tümeni, otuzdan az tankla çatışmaya katılmıştı ve geriye bir tank bölüğü kaldı. Kolordu'nun diğer tümeni olan Romen 1. Zırhlı Tümeni, diğer Alman Kolordusu komutanlarıyla teması kaybetmesi ardından Sovyet 26. Tank Kolordusu ile muharebeye girdi ve 20 Kasım'da yenilgiye uğradı
. Sovyet tankları güney yönünde ilerlerken, kötüleşen kar fırtınası nedeniyle silahların görüşünün neredeyse kapanması sonucu birçok tank personeli ciddi zorluklar yaşamaya başladı. Bu koşullarda birçok tank çekiş gücünün kaybetti. Bazı tank personeli, tank içerisinde savrulmak sonucu kolunu kırdı. Öte yandan yoğun tipide Alman Kolordusu da sevk ve idareyi yitirmiştir. Romen 3. Ordusu 19 Kasım gün sonunda dağılmaya başlamıştı. Sovyet 21. Ordusu ve 5. Tank Ordusu 27 bin Romen tutsak alarak -neredeyse üç tümen- güney yönünde ileri hareketlerine devam ettiler. Sovyet süvari birlikleri, yarmayla elde edilen başarıyı genişletmekte, Romen ordusu ile 8. İtalyan Ordusu arasındaki teması ve iletişimi kesmekte ve Sovyet birliklerinin kanatlarına toplu bir karşı taarruzu önlemekte kullanıldı. Kızıl Hava Kuvvetleri ricat eden Romen askerlerine taarruzu ederken Luftwaffe'den kayda değer bir karşılama görmedi. Aslen Alman 376. Piyade Tümeni kanadında mevzi almış olan Romen 1. Süvari Tümeni'nin geri çekilmesi üzerine Sovyet 65. Ordusu, Alman mevzilerinin etrafından dolaşarak ileri harekete devam etmiştir. Alman birliklerinin 19 Kasım'da geç tepki vermesiyle 6. Ordu'nun güney kanadına diğer Sovyet genel taarruzu geliştirildi. Stavka 20 Kasım sabahı erken saatlerde telefonla Stalingrad Cephesi Komutanı General Andrey Yeryomenko'yu aramış, kendi genel taarruzunu planlandığı gibi saat 08:00'de başlatıp başlatmayacağını sormuştur. General, sis kalktığında taarruza başlayacağı karşılığı vermiştir. 51. Ordu zamanında hazırlık topçu ateşi açmasına karşın "Cephe" Karargâhı tümenle bağlantı kuramadığından diğer kuvvetlerin saat 10:00'da taarruza başlamaları emri aldılar. Romen 6. Kolordusu ile muharebeye giren 51. Ordu çok sayıda tutsak almıştır. 57. Ordu da taarruza saat 10:00'da katıldı. Taarruzun planlanan şekilde gelişmesi üzerine Stalingrad Cephesi kendi zırhlı kolordularını da savaşa sürdü. Alman 297. Piyade Tümeni de, Kızıl Ordu'ya karşı direnmede başarısız olan Romen destekçilerini izledi. Ancak, sevk ve idarede ortaya çıkan zaaflar ve kargaşalık sonucu Sovyet 4. Mekanize Kolordusu ile 13. Mekanize Kolordusu, taarruzun ilk evresinde sağlanan yarmadaki başarıyı genişletme konusunda sendelemeye başlamıştır. Alman komutanlığı bu durumdan hızla yararlanarak bölgedeki tek ihtiyat birliği olan 29. Mekanize Tümeni harekete geçirmiştir. Tümenin, Sovyet zırhlı kolordularına karşı başlarda başarılı bir harekât yürütmesine karşın Romen birliklerinin dağılmış olması Tümen'in güneydeki savunma hatlarını desteklemek için yeniden hareket etmesini gerektirmiştir. Alman 29. Mekanize Tümeni'nin karşı taarruzu Kızıl Ordu'nun 50 tankının imha edilmesiyle sonuçlandı. Bu durum, Sovyet Komutanlığı'nın sol kanatla ilgili endişe duyar olmasına yol açmıştır. Ancak Alman mekanize tümeninin bu yeniden durum değiştirmesi, gün sonunda Kızıl Ordu birlikleriyle Don arasında sadece Romen 6. Süvari Alayı'nın kalmış olmasına neden olmuştur. Stalingrad Cephesi kuvvetleri 20 Kasım'da güneyden taarruzlarını başlattıklarında Sovyet 65. Ordusu da 6. Ordu'nun kuzey kanat ucunda mevzilenmiş olan Alman 11. Kolordu'su cephesine yüklenmeye deva etmiştir. Kızıl Ordu'nun 4. Tank Kolordusu Alman 11. Kolordu'su geri hatlarına ilerlerken 3. Muhafız Süvari Kolordusu da bu Alman birliklerinin geri hattına taarruz etti. Bunun üzerine Kolordu kanat kırdı. İki tümen, 376. Piyade Tümeni ile Avusturya 44. Piyade Tümeni, Kızıl Ordu saldırısına karşı Kolordu'yu korumak için yeniden mevzi aldılar. Ancak akaryakıt sıkıntısı bu manevrada ciddi güçlükler yarattı. 14. Panzer Tümeni'nin kullanılabilir durumdaki panzerleri, Sovyet 3. Muhafız Süvari Kolordusu'nun kanatta saldıran bir alayını imha ettiler. Fakat Tümen'in tanksavar toplusu mevzilerine girildi ve ağır zayiata uğradılar. Gün sonunda Sovyet 1. Tank Kolordusu geri çekilen 48. Panzer Kolordusu'nu izlerken 26. Tank Kolordusu, Stalingrad'ın yaklaşık 130 km. kuzeybatısındaki Perelazovski'ye girdi. Kızıl Ordu'nun taarruzu 21 Kasım'da devam etti. Stalingrad Cephesi kuvvetleri 50 kilometrenin üzerinde bir girme yapmışlardı. Kuzeyde dağınık Romen birlikleri kuşatılarak imha ediliyordu. Bu arada Kızıl Ordu birlikleri 6. Ordu'nun ve 4. Panzer Ordusu'nun kanatlarına taarruz etmeye başladılar. Ani bir karşı taarruza girişen 22. Panzer Tümeni, küçük bir tank bölüğü haline dönüşecek ölçüde kayıplara uğradı ve güneybatı yönünde çekilmek zorunda kaldı. Romen 1. Zırhlı Tümeni'nin büyük kısmını imha eden Sovyet 26. Tank Kolordusu güneydoğu yönündeki ilerlemesini sürdürmüştür. Romen 5. Kolordusu kalıntılarının yeniden toparlanıp, 48. Panzer Kolordusu'nca da destekleneceği beklentisiyle bir savunma kurabilecek olmalarına karşın ileri hareketine devam etmiştir. Aynı gün 6. Ordu komutanı General Paulus, Sovyet kuvvetlerinin karargahına 40 kilometreden az bir mesafede olduğunu bildiren bir rapor aldı. Daha kötüsü, elinde Sovyet ilerlemesine karşı koyacak birlik bulunmamaktadır. Güneyde kısa bir duraklamadan sonra 4. Mekanize Kolordu kuzey yönündeki ilerlemesine devam etti. Birkaç kasaba ve köydeki Alman savunmasını attı ve Stalingrad üzerine yürüdü. Stalingrad içindeki ve civarındaki Mihver kuvvetlerin durumunun tehlikeli bir hal alması üzerine Hitler, "çepeçevre savunma mevzisi" oluşturulması ve dışarıdan girişilecek bir kurtarma operasyonuna kadar Don - Volga arasında "Stalingrad Müstahkem Mevki" olarak savunma yapılmasını emretmiştir. Sovyet kuşatması Alman 6. Ordu'sunu, diğer Mihver kuvvetlerinin ve 4. Panzer Ordusu'nun bir kısım kuvvetlerini içine almıştır. Sadece Alman 16. Mekanize Tümeni bir çıkış elde etmek için mücadeleye girişmiştir. Kızıl Ordu tank kolordularının yarmadan elde edilen başarıyı genişletme yönündeki çabaları, Sovyet tankları ve piyadesi arasındaki eşgüdüm eksikliği nedeniyle aksamış, bu durum 4. Romen Ordusu'nun büyük bölümünün imha olmaktan kurtulmasına olanak sağlamıştır. Sovyet kuvvetleri 22 Kasım'da Don Nehrini geçerek ileri hareketlerini Kalaç yönünde sürdürdüler. Çoğunluğu destek ve ikmal birliklerinden oluşan Kalaç savunmasındaki Alman kuvvetleri 21 Kasım'a kadar Kızıl Ordu genel taarruzunun farkında değillerdi. Bu tarihte bile yaklaşan Sovyet kuvvetlerinin gücü hakkında net bir bilgileri yoktu. Kalaç köprüsünü alma görevi 26. Tank Kolordusu'na verilmişti. Ele geçen iki Alman tankı ve bir keşif aracı ile köprüye yaklaşıldı ve köprüyü savunmakla görevli garnizona ateş açıldı. Hemen geriden gelen 4. Tank Kolordusu kuvvetleri sabah saatlerinde Kalaç'a dalıp savunmayı geri atarak kasabayı ele geçirdiler ve güneyden ilerleyen 4. Mekanize Kolordu ile birleştiler. Stalingrad'daki Alman kuvvetlerinin kuşatılması böylece 22 Kasım'da tamamlanmış oldu. Aynı gün Sovyet birlikleri, Romen 5. Kolordusu'nun kuşatılan birlikleriyle muharebeye devam etmekteydiler. Alman kuvvetleri 23 Kasım'da kuşatmayı yarmak için sonuçsuz yerel karşı taarruzlar düzenlerken kent dışında çatışmalar devam etmiştir. Bu arada bazı Mihver birlikler kuşatmadan kurtulmak için batı yönünde hareket ettiler. Bunların bir kısmı kuşatma kıskaçlarının dışına çıkmayı başarmıştır. Bir kısım Mihver birlikler de Sovyet tanklarının önünden doğuya doğru çekilmekteydiler. Uranüs Harekâtı 200 - 250 bin Mihver kuvvetini, kuzeyden güneye 40 km., doğudan batıya 50 km.lik bir alan içinde kuşatmıştır. Kuşatılan birlikler 6. Ordu'dan ve 4. Panzer Ordusu'ndan dört piyade kolordusu ile bir panzer kolordusudur. Alman birliklerinin yanı sıra iki Romen tümeninden sağ kalanlar ile bir Hırvat piyade alayı ve diğer özel birlikler kuşatılmıştı. Bu kuvvetlerle birlikte 100 tank, 2 bin top ve havan ile 10 bin kamyon Kızıl Ordu eline geçmiştir. Stalingrad'a geri çekilme bölgeleri, miğferler, silahlar ve diğer malzemeyle doluydu. Tahrip olan ağır silahlar yol boyunca terk edilmişti. Don Nehri üzerindeki köprülerde yoğun bir yığılma oldu. Kendilerini Stalingrad'dan tecrit edecek olan Sovyet zırhlı ve piyadesinden kaçınmaya çalışan sağ kalabilmiş Mihver askerleri doğuya doğru çekilirken bu köprüler önünde yığıldı. Mihver kuvvetlerden birçok yaralı yollarda çiğnendi, yine birçok yaralı, Don Nehrini buz üzerinden yürüyerek geçmeye çalışırken kırılan buzlarla sulara gömülerek boğuldu. Aç askerler erzak için Rus köylerine doluştu. İkmal katarları birçok yerde yağmalandı. Birliklerinden ayrı düşmüş son askerler de Don Nehrini 24 Kasım'da geçtiler. Daha sonra köprüler, Stalingrad'daki 6. Ordu ve 4. Panzer Ordusu'nun çıkışını engellemek için Sovyet kuvvetlerince havaya uçuruldu. Akaryakıt, mühimmat ve erzakın kısıtlı olduğu 6. Ordu savunma hatları oluşturmaya başladı. İlerleyen Rus kışı da ayrıca güçlükler getirmektedir. Dağılan Romen kuvvetlerinin neden olduğu hatlardaki boşluklar da doldurulmaya çalışıldı. Bir yarma hareketi için ihtiyaç duyulmayan her şeyi imha eden ya da yakan bazı Alman birlikleri 23 Kasım'da Stalingrad'ın kuzeyine çekilmeye başladı. Ancak savunma mevzilerinden çıkan Sovyet 62. Ordusu, Alman 94. Piyade Tümeni'nin büyük kısmını imha etmeyi başardı. Bu tümenden sağ kalanlar 16. ve 24. Panzer Tümenleri'ne katılmıştır. Alman komutanların, bir huruç hareketiyle kuşatmanın yarılıp Don gerisindeki mevzilere çekilinmesi gerektiği görüşünde olmalarına karşın Hitler böyle bir hareketi yasakladı. Hitler, 23 ve 24 Kasım'da, bulunulan mevzilerin tutulacağı ve 6. Ordu'nun hava yoluyla ikmal edileceği emrini vermiştir. Stalingrad'da kuşatılan Mihver kuvvetlerinin gün başına ortalama en az 750 ton ikmal malzemesine ihtiyaçları vardır. Hiçbir durumda gerçekleştiremeyeceği bu görev Luftwaffe'yi tüketmiştir. Ayrıca güçlenen Kızıl Hava Kuvvetleri, kuşatma bölgesi yaklaşımlarında uçuş için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Aralık ayında 500 uçak, 6. Ordu'nun ikmali görevi için seferber edilmişti. Yine de bu filo gerekli ikmal malzemesinin taşınması için yeterli olmaktan uzaktır. Aralık ayının ilk yarısında gerekli günlük ikmal malzemesinin anca yüzde yirmisi 6. Ordu'ya ulaştırılabilmiştir. Bu arada Kızıl Ordu, kuşatılmış Mihver kuvvetlerini imha etmek amacıyla kuşatma kuvvetlerini güçlendirmiştir
. Sovyet orduları, doğudan ve güneyden, Mihver kuvvetleri daha küçük bölümler halinde bölmek için taarruzlar geliştirdiler. Bu yöndeki emirler 24 Kasım'da verilmişti ve bu iş için geniş çaplı bir yeniden gruplanmaya ya da takviye alınmasına gerek görülmemiştir. Dış kuşatma kuşağı yaklaşık 320 kilometreyi bulmaktadır. Bu mesafenin gerçekte sadece dörtte üçü Sovyet birliklerince tutulmaktadır. İç ve dış kuşatma kuşakları arasındaki mesafe ise ortalama 16 kilometredir. Stavka, İtalyan 8. Ordusu'nu imha ederek Kafkasya'daki Alman ordularını tecrit etmeyi amaçlayan Satürn Harekâtı'nın planlamasına başlamıştır. Söz konusu harekâtın 10 Aralık gibi bir tarihte başlatılması planlanıyordu. Bölgedeki Mihver kuvvetleri teşkilat yapısı, mareşal Erich von Manstein komutası altında oluşturulan Don Ordular Grubu, 6. Ordu, 4. Panzer Ordusu, 3. ve 4. Romen orduları olarak bölündü. Her ne kadar genel durum Mihver kuvvetleri için parlak bir görünüm vermiyorsa da, Uranüs Harekâtı sonrasında görece sakin bir dönem geçirildi, her iki taraf da kendi harekât planlarının hazırlığı içindeydi. [Kategori:1942'de çatışmalar]] Zapruder filmi Zapruder filmi, Abraham Zapruder tarafından 22 Kasım 1963'te Teksas'ın Dallas şehrinde çekilen ve ABD başkanı John F. Kennedy'nin suikastini görüntüleyen sessiz, 8 mm renkli film. Suikast ânını tamamıyla kayıt edebilen en güvenilir filmdir. Murdoch Çar Nikolas Çar, Rus imparatorlarına ve Bulgar krallarına verilen unvan. Thomas Nagel Thomas Nagel (d. 4 Haziran 1937), ABD'li felsefeci. New York Üniversitesi'nde felsefe ve hukuk profesörüdür. Siyaset, ahlak, hukuk, zihin felsefeleriyle ilgilenmektedir. Felsefe ve Kamusal Meseleler dergisi kurucularındandır. Felsefeye doğrudan felsefi kavramlar üzerinde düşünmekle başlamanın en iyi yol olduğunu savundu. Nagel'in 1974 yılında yayımladığı "What is it like to be a bat?" başlıklı makalesi zihin felsefesi açısından son yüzyılın en önemli yazılarından biridir. Alpha Centauri (anlam ayrımı) Alpha Centauri şu anlamlara gelebilir: Kadın İsterse Kadın İsterse, Hülya Avşar ve Cihan Ünal'ın başrollerini paylaştıkları dram-komedi türündeki Türk dizisi. Uzun bir süre Star TV'de yayınlanmaya devam eden yapım, sonrasında Show TV'ye geçmiştir. 2006 yılında biten dizinin tekrar bölümleri Star TV ve Flash TV'de yayınlanmıştır. 2004 yapımı dizinin yapımcılığını üstlenen Birol Güven; aynı zamanda senaryo ekibinde de yer almıştır. İskoçlar İskoçlar (Kelt İskoççası: "Gáidheal" ya da "Albannaich", Cermen İskoççası: "Scots Fowk" İngilizce: "Scots") (Latin dili'ndeki "Scoti" den gelme, 5. yüzyılda bir Gael Kabilenin ismi), İskoçya'da (Büyük Britanya'nın kuzeyinde) yaşayan halkın adıdır. Scotia (İskoçya) terimi Romalılar tarafından birinci yüzyılda varolan bir kabile için kullanılıyordu. Ayrıca Romalılar "Scotia" terimini İrlanda'da yaşayan Gael halkı için de kullanmışlardır. Bede, İrlanda'dan Pikt Ülkesi'ne yerleşen halkları "Scottorum" terimi ile anmıştır: ""Scottorum nationem in Pictorum parte recipit"." Burdan çıkarabildiğimiz anlam Gaeller olarak da tanınan halkların, Dál Riata Krallığı'na yani İskoçya'nın batı kıyılarına gelmeleridir. Bede İskoçlar için "natio" (Ulus) kelimesini kullanması bilinen birşeydir, Piktlerle beraber diğer halkları da "gens" (Irk) kelimesi ile anmıştır. "Anglo-Sakson Kronolojisi" adlı kronoloji belgesinde "Scot" kelimesi "Gaeller Ülkesi"ni işaret etmek için kullanılmıştır. "Scottorum" kelimesi ise 1005 yılında İrlanda Kralı tarafından yeniden kullanılmıştır: "İmperator Scottorum" Brian Bóruma'ya, Armaghın Kitabında, noteri, Mael Suthain, tarafından verilmiş unvan. Bu unvanı daha sonra İskoç Kralları kopyalamıştır. "Basileus Scottorum" Kral Edgar'ın (1074-1107) büyük mühründe görülmektedir. 1. Alexander ve onun, 6. James dahil olamak üzere, haleflerinin çoğu "Rex Scottorum" unvanını kendi büyük mühürlerinde kullanmışlardır. Modern dönemde "Scot" ve "Scottish" kelimeleri ağırlıklı olarak İskoçya sakinleri için geçerlidir Olası Antik İrlandalı çağrışımları büyük ölçüde unutulmuştur. Kuzeydoğu İrlanda'da "Ulster Scots" olarak bilinen dil, 17. ve 18 yüzyılda İskoçya'dan İrlanda'ya göç edenlerin sonucudur. Günümüz İskoçya'nın yerli halkı, Piktler, Gaeller ve Bretonlar olmak üzere üç tane Kelt boyundan gelmektedir. 700'den 1000'lere kadar İskoçya'da çoğunlukla Gael dili yaygındır ve bu dönemde onların İngilizce ve Fransızca konuşan komşuları bölgeye "Scotland" yani "Gaellerin diyarı" adını vermişlerdir. Bunun yanında bölgede Cermenik dillerden İngilizce ve Nors dili de konuşulmaktaydı. 1200 yılından 1500 yılına kadar İskoçya'nın Galloway ve Highland arasında kalan aşağı kesimlerinde İngilizce gittikçe hakim olmuş ve 1500'den itibaren de İskoçya dillere göre iki grup halka bölünmüştür: Gaelik dili konuşanlar "Highlanders" İskoç dilini konuşanlar "Lowlanders". Günümüzde göçmenler başka dilleri de getirmişler ancak modern İskoçya'da İngilizce akıcı bir dille konuşulduğundan "Highlander" ve "Lowlander" gibi ifadeler anlamını yitirmeye başlamıştır. Arvanitler Arvanitler (Yunanca: Αρβανίτες) Tosk Arnavutçası'nın bir ağzını konuşan ve Yunanistan'da yaşayan etnik bir topluluktur. (Türkçedeki "Arnavut" sözcüğü "Arvanit" adından geldiği sanılmaktadır. İngilizce'de ise, Arnavutlar için Albanian terimi kullanılır). Bazı yorumcular ,Arvanitlerin kökenini bugünkü Yunanistan'ın en eski yerli halklarından olan Pelasglara dayandırmaktadır. Bazıları onların Arnavutlaşmış Yunanlar olduğunu ileri sürerken, bazıları ise onların Arnavutlarla aynı soydan geldiğini öne sürmektedir. 1821 Yunan Ayaklanmasını başlatan ayaklanmacıların büyük bölümü Arvanit kökenlidir. Bunlardan bazıları. Yunanistan sınırları içinde bir Arnavut azınlığı bulunduğunu 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması dahilinde kabul etmiştir. Bununla birlikte, 1940'lardan itibaren bu gerçek inkar edilmeye başlanmış ve buradaki etnik Arnavut azınlık baskıcı bir asimilasyon kampanyasıyla karşı karşıya kalmıştır. Ortodoks Arnavutlar ya da Arvanitler yirminci yüzyılın başlarında Atina çevresinde yoğun olarak yaşamaktaydılar. Hatta başkent Atina bir zamanlar bir Arvanit kasabası olarak bilinmektedir. 1960'lar boyunca Arvanitler ülkenin Mora (Peleponez) yarımadasının daha kuzey kesimlerinden güneye doğru yoğun bir biçimde göç etmişlerdir. Bugün de bu azınlık yoğun olarak Atina'nın Akropol'ünün hemen yanı başındaki Plaka semtinde yaşamaktadırlar. Bazı kaynaklara göre bu azınlığın sayısı 1.600.000 kadardır. Yunan hükümetleri bu azınlığın Ortodoksluğunu Yunanlılıklarına delalet olarak göstermektedir ve bu yüzden Arvanitlerin etnik, kültürel hakları hiçbir şekilde tanınmamaktadır. Yunanca söyleniş biçimiyle Arvanitika Arnavutça ile dilsel benzerlikler göstermektedir. Fakat Yunan hükümetleri bu dili yasal olarak tanımamışlar ve öğretim kurumlarında yer vermemişlerdir. Arnavutluk ve Makedonya sınırına yakın yaşayan Arvanitler kendilerini Arnavut olarak tanımlamaktadırlar. Bu yüzden Arnavutluk ve bu azınlık arasındaki bağları koparmak konusunda Atina oldukça isteklidir. Yunan Ortodoks kilisesi ise bu azınlığın Helenleştirilmesinde en önemli rolü oynamaktadır. Çamlık (Çamerya) Arnavutları ile birlikte hızla büyüyen yaklaşık üç milyonluk bir nüfusun Yunanistan'ı iç güvenliği açısından kaygılandırması doğal görünmektedir. Bugün Yunan yönetiminin Ortodoks Arnavutların Sevr anlaşması çerçevesinde kendi özerk kilisesini kurma izni vermesi konusu Arnavutluk ve Yunanistan arasında önemli bir sorundur. Yunanistan buna pek aldırıyor görünmekte ve Arnavut Ortodokslar öteki tüm Ortodoks gruplarda olduğu gibi Yunan Kilisesinin sıkı denetimi altında tutulmaktadırlar. Batı Trakya Batı Trakya ya da Yunanistan Trakyası (Yunanca: Θράκη "Traki"), tarihi Trakya bölgesinin Yunanistan'da yer alan bölümüdür. Yunanistan'ın en kuzeyi olduğundan Kuzey Yunanistan olarak da adlandırılmaktadır. Yunanistan'da Türkçenin konuşulduğu en yoğun bölgedir. Yaklaşık 100.000'in üzerinde Müslüman Türk yaşamaktadır. Bölge, 3 alt yönetim birimine ayrılmıştır (Doğu Makedonya ve Trakya): Başlıca kentler şunlardır: Massimo D'Alema Massimo D'Alema (d. 20 Nisan 1949) İtalyan politikacı ve 1998 - 2000 yılları arasında İtalya Başbakanı. Romano Prodi'nin Başbakanlıktan ayrılmasından sonra, onun yerine geçti. 2006 - 2008 yılları arasında İtalya Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. Šaban Bajramović Šaban Bajramović, (d. 16 Nisan 1936 Niş-Yugoslavya, ö. 8 Haziran 2008 Niş-Sırbistan). Balkanların Roman müziğinin kralı olarak anılır. Hayatı hakkında yazılı kayıtlar ve bilinenler çok kısıtlıdır. Kısa bir süre ilkokulda eğitim görmüş, 19 yaşında askere alınmış fakat bir kız yüzünden askerden kaçmıştır. Yakalandığında Goli otok hapishanesine konulmuş ve önce 3 yıl, ardından 5,5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Mahkûmiyet yıllarında kara panter lakabıyla kalecilik yapmıştır. Hapishanede müzik kariyerinde ona temel hazırlayacak olan müzik çalışmalarına başlamış ayrıca pek çok sayıda kitap okumuştur. Kendi deyimiyle Goli otok onun hayat üniversitesi olmuştur. Hapishaneden çıktığında profesyonel müzik kariyerine başladı. Kariyerinin başından bugüne 20'den fazla plak ve 50'den fazla single çıkarmıştır. Bunun yanında 650 bestesi olduğu bilinmektedir. Kurduğu Black Mamba grubu ile dünyanın yarısını dolaşmış, yaptığı Roman müziği sayesinde Nehru ve Indira Gandi tarafından ülkelerine davet edilmiş, Yugoslavya devlet başkanı Tito tarafındanda pek çok kez şereflendirlmiştir. Šaban Bajramović ayrıca G. Paskaljevic ve Emir Kusturica'nın filmlerinde de rol almıştır. Son zamanlarında en ses getiren çalışmalarını Goran Bregovic ve Mostar Sevdah Reunion ile gerçekleştirmiştir. Wernher von Braun Wernher Magnus Maximilian von Braun ("okunuşu → Verner Magnus Maksimilyan fon Braun") (d. 23 Mart 1912, Wyrzysk, şimdiki Polonya – ö. 16 Haziran 1977, Alexandria, Virginia, ABD), Almanya ve ABD'de roket teknolojinin gelişmesini sağlayan önemli bir bilim insanı. 1932'den itibaren Silahlı Kuvvetler Silahlar Dairesi'nde me
mur (Kummersdorf Deneme Merkezi) olarak çalıştı. Ayrıca sıvı füzelerin geliştirlmesinde çalıştı. 1934'te Dr. mühendis, 1937'de Peenemünde deneme tesislerinde füze geliştirme teknik yöneticisi olarak çalıştı. Nazi Partisi'ne girdi. Von Braun, II. Dünya Savaşı'nda Alman roket sanayiinin başındaydı. 1940'ta SS-Sturmbannführer rütbesi aldı. 1943'ten itibaren A4 füzelerinin ("İntikam Silahı 2") üretim yerlerinin Dora-Mittelbau toplama kampına aktarılmasında görev yaptı. Savaş bittikten sonra Bavyera'ya kaçtı. Sovyet Ordusu 1945 baharında Peenemünde'ye yaklaşık 160 km (99 mil) uzaklıkta idi ve nasıl ve kime teslim olmaya karar verme aşamasında, Sovyetlerin savaş esirlerine nasıl zulüm ettiğini bilen ve korkan von Braun ve ekibi Amerikalılara teslim olmaya karar verdi. SS tarafından kendi belgelerinin yok edilmesi korkusuyla, Harz dağında terk edilmiş bir maden kuyusu içinde gizli planları olan belgerini sakladı. 1945'in Mart ayında, resmi bir gezi sırasında von Braun'un şoförü direksiyon başında uyuması yüzünden geçirdikleri trafik kazasında sonra sol kolunda ve omuzunda kırıklar meydana geldi. Nisan ayında, Müttefik kuvvetler Almanya'nın derinliklerine ilerledikçe Binbaşı Kammler isimli bir subay, bilim ekibinin düşmanın eline geçmemesi için SS tarafından korunan, Bavyera Alpleri'nde, Oberammergau'daki kasabaya trenle taşınmasını emretti. Ancak, von Braun, ABD bombardıman uçaklarına kolay hedef olacaklarını söyleyerek, bilim adamı grubununun yakın köylerin içine dağılmasını emretmesi için SS Binbaşısı Kummer'i ikna etmeyi başardı. 2 Mayıs 1945 tarihinde, ABD 44. Piyade Tümenine ait bir Amerikan birliğine yaklaşan von Braun'un kardeşi ve arkadaşı roket mühendisi Magnus von Braun, bisiklet üzerindeki bir askere yaklaştı ve kırık İngilizcesi ile seslenerek: "Benim adım Magnus von Braun. Kardeşim V-2'yi icat etti. Biz teslim olmak istiyoruz..." dedi. Teslimden sonra von Braun basına bir konuşma yaptı. Bilim adamı grubu daha sonra Nordhausen'a aktarıldı ve ertesi gün güneybatı Witzenhausen'de, Amerikan Bölgesinde küçük bir kasabadan tahliye edildi. Von Braun Kransberg Kalesi'nde sorgulama merkezinde, Üçüncü Reich ekonomisinin elit, bilim ve teknoloji ABD ve İngiliz istihbarat yetkilileri tarafından sorguya alındı. Wernher von Braun, Amerikalıların gizli Paperclip Harekâtı ile yüksek rütbeli çalışma arkadaşları ile birlikte kaçırılarak Amerika Birleşik Devletleri'ne götürüldü. 20 Haziran 1945'de ABD Dışişleri Bakanı Amerika'ya von Braun ve onun uzman ekibinin transferini onayladı ancak bu 1 Ekim 1945 yılına kadar kamuoyuna açıklanmadı. İlk yedi teknisyen 20 Eylül 1945 tarihinde Delaware'de, New Castle Army Air Field'a, Wilmington'ın hemen güneyinde, Amerika Birleşik Devletleri'ne geldiler. Daha sonra Wernher von Braun Boston'a uçtu. Tüm SS geçmişi silindi ve 1955 yılında Amerikan vatandaşlığına geçirildi. ABD'de silah geliştirme çalışmalarına katıldı. 1960'ta, Teksas'da, Huntsville'deki George C. Marshall Space Flight Center'in müdürü oldu. ABD kıtalararası balistik füze programında ve Uzay Yarışı başladıktan sonra Amerikan uzay programında çalıştı. Ay'a insan gönderilmesini sağlayan Apollo projesinin roketi Saturn V, kendisi tarafından tasarlandı. 1970'te NASA planlama Bölümü Başkanı oldu. Wernhe von Braun, NASA'dan ayrıldıktan sonra, 1 Temmuz 1972 tarihinde havacılık şirketi, Maryland, Germantown'daki Fairchild Sanayi Mühendislik ve Geliştirme'nin Başkan Yardımcısı oldu. 1973 yılında, geçirdiği rutin sağlık kontrolünde, sonraki yıllarda cerrahi ile kontrol edilemeyen böbrek kanseri saptandı. Von Braun, insanlı uzay uçuşu ve roketler ile ilgi yeni nesil yetiştirmek için, kolej ve üniversitelerde konuşmalara davet edildi ve mümkün olduğu ölçüde kendi çalışmalarını sürdürdü. Von Braun, kurulmasına yardımcı olarak, Ulusal Uzay Enstitüsü, günümüzde Ulusal Uzay Derneği öncüsü olarak 1975 yılında bu kurumun ilk başkanı oldu. 1976 yılında, Lutz Kayser, OTRAG CEO'sunun bilimsel danışmanı oldu ve Daimler-Benz'in yönetim kurulu üyeliğine getirildi. Ancak, kötüleşen sağlığı nedeniyle 31 Aralık 1976 tarihinde Fairchild'den emekliliğe zorlandı. Wernher von Braun, 16 Haziran 1977 tarihinde, 65 yaşındayken, Virginia'da Pankreas kanserinden öldü. Alexandria'da, Virginia Ivy Hill Mezarlığı'na gömüldü. Fortune (dergi) Fortune ABD'nın en eski iş dergilerinden biridir. 1930 yılında Henry Luce tarafından kurulmuştur. Time dergisi kuruluş sırasındaki ortağı, Time Warner ise bugünkü sahibidir. Düzenli aralıklarla yayınladığı, şirketlerin gelir büyüklüklerine göre sıralamalarını veren listelerle tüm dünyada tanınmıştır. Wall Street’in 1929’daki büyük çöküşünden 4 ay sonra kurulmuştur. Başlangıçtaki 30,000 abone sayısı, 1937 yılında 460.000'e ulaşmıştır. Uzun yıllar aylık olarak yayınlanan dergi 2005 yılının Eylül ayından itibaren 15 günde bir yayınlanmaya başlamıştır. Forbes ve Business Week temel rakipleridir. Özellikle 2000 yılından sonra büyük bir ivme kazanan iş dergileri sektöründe , Fortune dergisi dağıtım adetlerinin 833,000’den 857,000’e yükseldiğini ileri sürmektedir . "Fortune" dergisinin temaları, araştırma ve sıralı listelerin yayınlanması şeklindedir. Örneğin, insan kaynakları alanında yayınladıkları Çalışılacak En İyi Şirketler Listesi endüstri için bir karşılaştırma standardı olmuştur. En iyi bilinen listeleri brüt gelirlerinin büyüklüğüne göre sıralı şirketler listeleridir. Bunlardan Fortune 500 ve Fortune 1000 Amerikan şirketlerinin sıralamalarını verirken Fortune Global 500 tüm dünyadaki gelirlerine göre en büyük şirketleri kapsar. Ekim ayında Vatan Dergi Grubu tarafından FORTUNE TÜRKİYE yayına başlayacaktır. Konstantin Tsiolkovski Konstantin Eduardoviç Tsiolkovski, (Константин Эдуардович Циолковский) (5 Eylül 1857 – 19 Eylül 1935), Rus bilgin ve kâşif. Roket biliminin kurucusu kabul edilmektedir. Hayatının büyük bölümünü Rusya'daki Kaluga kentinin eteklerinde, tahta bir kulübede geçirdi. Tsiolkovski bir matematik öğretmeniydi. Bolşevik devriminden sonra, 1921'de, Sovyetler, Tsiolkovski'nin başarıları nedeniyle kendisine maaş bağladılar. Böylece 64 yaşında emekli olan Tsiolkovski, zamanının tümümü araştırmalarına ve eserlerine verdi. En önemli eseri "Kozmik Uzayın Tepkili Motorlarla Keşfi"'nde, sıvı yakıtla çalışan yeterince güçlü bir roketin Dünya'nın yerçekiminden kurtularak diğer gezegenlere ulaşabileceğini teorik olarak açıklamıştır. Bu yöntem, daha sonra ilk olarak Tsiolkovski'nin ülkesinde (o zamanki adıyla SSCB'de) başarıyla kullanılmış, uzaya ve diğer gezegenlere roketler gönderilmiştir. Tsiolkovski, ayrıca Dünya'nın çekiminden kurtulmak için gereken hızı doğru olarak hesaplamış, roket yakıtı olarak daha sonra gerçekten de kullanılacak olan sıvı oksijen ve sıvı hidrojeni önermiş, roketlerin birden fazla kademeden oluşmasının daha etkin olacağını ortaya koymuştur. Tsiolkovski, roketlerin boşlukta hareketini açıklayan Tsiolkovski denklemini de bulmuştur. Wright kardeşlerle hemen hemen aynı zamanda havadan ağır uçan cisimler üzerine çalışmalar yapmıştır. Ancak tüm bu çalışmalar teorik düzeyde kalmış, uygulamaya geçirilmemiştir. Tsiolkovski, hayatı boyunca uzayla ilgili 500 kadar esere imza atmıştır. Bunların bir kısmı teorik çalışmalar, bir kısmı ise bilim kurgu denemeleriydi. Bu eserlerde; uzay istasyonu, uzay boşluğuna çıkış için basınç odaları, uzayda besin sağlayabilecek kapalı ekosistemler gibi daha sonra gerçekleşecek fikirlere rastlanmaktadır. Tsiolkovski'nin fikirleri uzun süre kendi ülkesinde kalmıştır. Onyıllar sonra Avrupa'da ortaya çıkan roket bilimciler, bu fikirleri kullandılar. Uzay Yarışı'nın başlamasıyla birlikte, Amerikalılar, Sovyetler'in başarılarının nedenini anlamak için Tsiolkovski'nin eserlerini incelediler. Tsiolkovski'nin uzun süre yaşadığı kent Kaluga'da adına bir uzay müzesi kurulmuştur. Ay'ın arka yüzündeki bir kratere ve bir göktaşına Tsiolkovski'nin adı verilmiştir. İdealizm İdealizm, felsefede, en geniş anlamıyla, tinsel güçlerin evrendeki tüm süreçleri ya da olup bitenleri belirlediğini savunan tüm felsefe öğretilerini içerecek biçimde kullanılan terim. Var olan her şeyi "düşünce"ye bağlayıp ondan türeten; düşünce dışında nesnel bir gerçekliğin var olmadığını, başka bir deyişle düşünceden bağımsız bir varlığın ya da maddî gerçekliğin bulunmadığını dile getiren felsefe akımını niteler. İdealizm, varlığın düşünceden bağımsız olarak var olduğunu kabul eden "gerçekçilik", "maddecilik" ve "doğalcılık" felsefe anlayışlarının tam karşı kutbunda yer almaktadır. Felsefede İdealizm, dünyanın temellendirilmesinde en önemli görevin, bilince ya da maddi olmayan zihne yönelik bir gerçeklik kuramı geliştirmek olduğu düşüncesi üstüne kurulmuştur. İdealizm anlayışının temelleri önce Platon'un "İdealar Kuramı" ile atılmış olmakla birlikte, daha sonra çeşitli filozoflarca sunulan izahlarla güçlendirilmiştir. Metafizikte idealizm, bütün fiziksel nesnelerin bütünüyle zihne bağımlı olduğu, onların bilincinde olan bir zihin olmaksızın metafizik anlamda hiçbir varlığın olmadığı anlayışına karşılık gelmektedir. Bir başka deyişle, metafizik idealizme göre gerçeklik her durumda zihne bağımlı olduğu için gerçekliğin gerçek bilgisi ancak tinsel bir bilinç kaynağına başvurularak elde edilebilirdir. Buna karşı, idealizm ile taban tabana zıt bir konuma yerleştirilip temellendirilen Maddecilik, zihnin ya da bilincin bütünler halinde fiziksel öğeler ile süreçlere indirgenebileceğini savunmaktadır. İdealistler; doğadaki şeyleri ya da nesneleri, her şeyin özünü oluşturan tek bir gücün ya da enerjinin geçici görünümleri olarak görür; varlığın tüm görünüşlerinde tek bir anlamın yattığını düşünür; varoluşu tek bir birlik olarak algılar; aklın sağladıklarının dışında gerçekliğe ulaşmanın olanaksız olduğunu öne sürer; gerçekliği "idea" olarak belirleyip maddeyi bunun bir yansıması sayar. Felsefi anlamda idealizm dünyanın yalnızca düşüncelerin, zihnin, ruhun ya da daha doğrusu, fiziksel dünya varolmadan önce varolan İdeanın bir yansıması olduğu görüşünden hareket eder. Duyularımızla b
ildiğimiz maddi şeyler, kusursuz İdeanın kusurlu kopyalarıdır. Antik dönemde bu felsefenin en tutarlı savunucusu Platon'du. Ancak idealizmin başlangıcı MÖ 6.yüzyıl a, ilkçağ Yunan felsefesinde Ksenophanes'e değin uzanır. Ksenophanes , çok olanı Bir'e indirgemiş ve bu Bir'i "tüm düşünme" olarak belirlemiştir. Ksenophanes'in öğretisi günümüzde metafıziğin kurucusu olarak gösterilen öğrencisi Parmenides 'in kurduğu Elea Okulu eliyle daha bir gelişim göstermiştir: "Varlık, değişmez ve birdir; özne ve nesne bir ve aynıdır." Platon'a göre "gerçek varlık idea, 'düşünce varlığı'dır." Platon "düşünülür dünya" (idealar dünyası) ile "duyulur dünya" (görüngüler dünyası) ayrımına gitmiş; duyulur dünyayı gölgelerden ibaret bir görünüşler dünyası olarak betimlerken, düşünülür dünyayı değişmez gerçeklikler diye gördüğü idealardan oluşan gerçek dünya olarak ilan etmiştir. Aynı fikir Kant'dan önce İrlandalı rahip ve filozof George Berkeley ve klasik İngiliz ampiristlerinin sonuncusu David Hume tarafından ileri sürülmüştür. Temelde şöyle özetlenebilir: "Dünyayı duyumlarım aracılığıyla yorumlarım. Bu nedenle, varolduğunu bildiğim tek şey duyu izlenimlerimdir. Örneğin bu elmanın varolduğunu söyleyebilir miyim? Hayır. Tüm söyleyebileceğim, onu gördüğüm, hissettiğim, kokladığım, tattığımdır. Bu bakımdan, gerçekte bir maddi dünyanın var olduğunu hiçbir surette söyleyemem." Öznel idealizmin mantığına göre, eğer gözlerimi kaparsam dünya varolmaktan çıkar. Her ne kadar Berkeley idealist düşünceye önemli katkılarda bulunduysa da, idealist düşünce asıl gelişimini Kant'la birlikte göstermiştir. Kendi felsefesini "madde tanımazcılık" diye adlandıran Berkeley 'e göre ise; iki tür gerçek varlık -tinler (zihinler) ve idealar- söz konusudur; fiziksel nesneler ise duyusal ideaların toplamıdır. Dolayısıyla, Berkeley'e göre, bir elmayı algıladığımızı söylediğimizde doğrudan farkına vardığımız duyusal görünüşlerin bir toplamıdır. Bundan dolayı sınırlı bir zihin tarafından algılanmayan şeyler yokturlar; şeyler zihnimize sınırlı zihin tarafından algıladıklarında ulaşırlar: "Var olmak algılanmış olmaktır.(esse est percipi)" Berkeley şeyleri, onlara atfettiğimiz niteliklere ilişkin duyu deneyimimizden soyutlayarak kavrayamayacağı düşüncesinden hareket ederek, fiziksel nesnelerin varoluşunun algılanmak olduğunu, fiziksel nesnelerin yalnızca idealar olarak var olduklarını ileri sürer. Berkeley 'in fiziksel şeylerin, onları algılayan kimse olmadığında da var gözükmeleri sorusuna yanıtı, onların Tanrı'nın hafızasında var olduklarıdır. Düşüncemizde şeylerin varlığını yaratan yegane güç Tanrı'dır. Yararlanılan Kaynak: Felsefe Sözlüğü- Bilim ve Sanat Yayınları Aleksandr Borodin Aleksandr Porfiryeviç Borodin (Rusça: Александр Порфирьевич Бородин), (12 Kasım 1833 - 27 Şubat 1887), Rus besteci ve kimyacı. Rus Beşleri olarak anılan besteci grubunun üyesidir. 1833’de Sankt-Peterburg’da Luka Semyonovich Gedeanishvili adında bir Gürcü prensin gayrimeşru oğlu olarak doğdu. Babası onu kendi yerine, serflerinden Porfiry Borodin’in evladı olarak kaydettirdi. Piyano derslerini de kapsayan iyi bir eğitim aldı. Erken yaşta hem bilim hem de müzikte kabiliyet gösterdi. Daha sonraları her iki alanda yoğun bir yaşam sürdü ve 54 yaşında katılığı bir balo sırasında ani bir kalp krizi sonucu öldü. 24 yaşında kimya doktorasını tamamladıktan sonra Almanya’da Heidelberg’de Emil Erlenmeyer’in Laboratuvarında üç sene benzen türevleri üzerine çalıştı. Bu dönemde bir süre de Pisa’da organik halojen bileşikleri üzerine çalışma yapan Borodin 1862’de yayınlanan bir deneyde benzilklorid’de , flor’un klor’la nükleofil yer değişmesini ilk olarak ele alan kişiydi. 1939’da Hunsdiecker tarafından yayınlanan ve Batı ülkelerinde Hunsdiecker reaksiyonu olarak bilinen benzer bir reaksiyon Sovyetler Birliği tarafından "Borodin reaksiyonu" olarak adlandırıldı. Rusya’ya döndükten sonra küçük aldehidlerin self-kondansasyonu üzerine çalışmaları 1864 ve 1869’da yayınlandı ve bu alanda August Kekule rekabet etti. Aldol reaksiyonunun keşfi Charles-Adolf Wurtz ile birlikle Borodin’e atfedilir. 1872’de Rus Kimya Cemiyetine aldehid reaksiyonlarında alkole benzer özellikleri olan bir yan ürünün ortaya çıktığını bildirdi ve aynı yıl yayınlanan Wurtz’un makalesindeki bileşiklerle olan benzerliğine işaret etti. 1872’de yayınlalan son bilimsel makalesinde amid reaksiyonları ve hayvan idrarından üre elde edilmesi yöntemleri konu edildi. Almanya’da bulunduğu sırada daha sonra eşi olacak Yekaterina Sergeyevna Protopopova ile tanıştı ve yetenekli bir piyanist olan eşi onun müzik beğenisinin Mendelsson’dan Schumann, Chopin ve Liszt’e yönelmesinde etkili oldu. 1862’de Sankt-Peterburg’a dönerek Tıp-Cerrahi Akademisinde hocalık yapmaya başladı. 1887’deki ölümüne kadar bestecilik ve kimyacı olarak yoğun vaktini alan uğraşıları - ki bunlar araştırma, hocalık, öğrencilerine tez danışmanlığı yapma, akademi dışında ders verme ve bilimsel yayınları tercüme etmeyi de kapsamaktaydı - arasında adeta cambazlık yaptı. Bir keresinde “kışın , sadece derslere gidemeyecek kadar bitkin olduğumda beste yapabiliyorum” diye yazmıştı. “Böylece dostlarım alışılmış şekilde sağlıklı olmamı değil hasta olmamı temenni ediyorlardı.” Bu ikili mesleki yaşamı Borodin’in evinde sevimli bir karmaşaya yol açıyordu. Besteci Rimsky-Korsakov hatıralarında bu durumu şöyle nakletti: ”Onu ziyaret ettiğimde sıklıkla yan dairedeki laboratuvarında çalışmakta olur işini bitirip benimle birlikte evine geçip müzik işlerine, sohbetlerine dalardı. Aniden fırlar, bir şeylerin kaynayıp yanmadığını kontrol amacıyla, laboratuvara koşardı. Bu sırada koridorlar inanılmaz bir sesle söylediği yedili sekizli melodi sekanslarıyla dolardı.” Bunların yanı sıra, Arkadaşlarına, öğrencilerine ve özellikle akrabalarına karşı iyi huylu cömertliği evinin 1960’larda moda olan şekilde ücretsiz han gibi dolmasına yol açıyordu. Tarihçi Richard Anthony Leonard’a göre: “...İnsanlar günün veya gecenin her saatinde evin içinde ordan oraya oğul veren arılar gibi dolanıyordu. Tüm yataklar dolduğunda koltuklar, koridorlar veya sandalyelerde kestiriyorlardı ; pek seyrek olmayarak Borodin’in yatağında yatanlara da rastlanıyordu. Ev genellikle bir karışıklık ve düzensizlik yuvasıydı. Buraya taşındıktan beş yıl sonra bile karı koca Borodin’ler kitap ve müzik materyali kümeleri, tamamen yerleştirilmemiş eşya paketleri arasında yollarını arıyorlardı... Borodin, en son ne zaman yemek yediğini hiçbir zaman hatırlamış gibi görünmediği için öğünler -akşam saat 11’de başlayan öğle yemekleri- gibi , aklın almayacağı biçimde düzensizdi. Geçici misafirler, akrabalar ve kısmen yabancıların yanı sıra bir kedi kolonisi de -bir kedi özgürlüğü salonu olarak algıladıkları Borodin konağında- sofradaki yerini alırdı. Tüm bu nedenlerle Borodin müzikte çağdaşları kadar verimli olamadı. 1862’de tanıştığı Mily Balakirev’den bestecilik dersleri aldı ve bestelediği ilk senfoni 1869’da onun yönetiminde icra edildi. Aynı yıl başladığı ikinci senfoni 1877’de Eduard Napravnik yönetiminde icra edildi ve dikkate değer bir beğeni sağlamadı. Ancak Rimsky-Korsakov’un yaptığı küçük orkestrasyon değişiklikleri sonrası 1879’da yine onun yönetiminde başarı kazandı. 1869’da ilk başladığı eser olan 2. Senfoni’nin yanı sıra bazılarınca en başarılı yapıtı olarak kabul edilen, aynı zamanda en iyi Rus tarihsel operaları arasında sayılan Prens İgor’a başladı. Bugün konserlerde ayrı bir parça olarak da çalınan ve Borodin’in en tanınan eseri olan ‘Polovets Dansları’ bu opera içinde yer alır. Maalesef Prens İgor Borodin tarafından yarım kalmış ve ölümünden sonra Rimsky-Korsakov ile Alexander Glazunov tarafından tamamlanmıştır. Çok tanınan diğer eserlerleri arasında Orta Asya Steplerinde adlı senfonik şiiri ile iki tane yaylı çalgılar dörtlüsü de vardır. Bu dörtlülerin ikincisindeki “nocturne” adlı bölüm bestecinin güçlü lirisizmini gösterir. 1882’de başladığı üçüncü senfoni ölümünden sonra Glazunov tarafından tamamlanmıştır. Eserleri lirik gücü ve zengin armonileriyle tanınır. Batılı bazı bestecilerin etkilerinin yanı sıra bestelerinde Rusya’ya has tadlar de inkar edilmeyecek biçimde hissedilir. Tutkulu ve alışılmadık armoniler içeren müziği Claude Debussy ile Maurice Ravel üzerinde güçlü tesir bırakmış Ravel 1913’te "À la manière de Borodine" isimli bir beste yapmıştır. Karvan İK Karvan İdman Klubu Yevlah kentinde kurulmuş bir Azeri futbol kulübüdür. Kulüp 2004 yılında kurulmasından sonra doğrudan doğruya Azerbaycan Premier Ligi'de oynamaya başladı. Katıldıkları ilk sezonda ligi üçüncü sırada, ardından 2005-06 sezonunda de ligi ikinci sırada tamamladılar. Buna ilaveten, 2005-06 sezonunda Azerbaycan Kupası'nda final oynadılar. Karvan 2005 yılında Intertoto Kupası ile Avrupa kupalarıyla tanışrken, bu mevsim (2006/07) UEFA Kupası'da mücadele etmiştir. 2011-12 sezonunu 2. tamamlamasına rağmen, maddi sorunlarla boğuşan kulüp ertesi sezona katılamamış, 18 Eylül 2014 tarihinde tekrar kapandığını açıklamıştır. Mermer Mermer, metomorfizma olayı sonucunda kalker ve dolomitik kalkerlerin yeniden kristalleşmesiyle meydana gelmiş bileşimdir. Bileşimlerinin %90-98'i CaCO'ten (Kalsiyum karbonat) oluşmaktadır. Düşük oranda MgCO (Magnezyum karbonat) içermektedir. CaCO kristallerinden oluşan mermerlerde esas mineral “Kalsit” tir. Aynı zamanda az miktarda silis, silika, feldspat, demiroksit, mika, fluorin ve organik maddeler bulunabilir. Renkleri genellikle beyaz ve grimsidir. Fakat yabancı maddeler nedeniyle sarı, pembe, kırmızı, mavimtırak, esmerimsi ve siyah gibi renklerde de olabilirler. Mikroskop altında incelendiğinde, birbirine iyice kenetlenmiş "Kalsit Kristalleri"nden oluştuğu görülür. Endüstriyel anlamda “mermer”; kesilip parlatılabilen her cins taş mermer olarak kabul edilmektedir. Taşın cinsi ve içeriği ne olursa olsun büyük ebatta blok elde edilebilme, kesilme ve cilalanma gibi özellikler göstermesi, o taşın mermer olarak kabul edilmesine kafi gelmektedir. Bunlardan granit, diyabaz, lösitli siyenit, fanolit ve serpanti
nler gibi magmadan türeyen kayaçlar da bu suretle mermer tanımının içine girmektedir. 5 Haziran 2004 tarihli ve 25483 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Maden Kanununda Mermer;‘ II. Grup madenler; Dekoratif taşlar, Traverten, Kalker, Dolomit, Kalsit, Granit, Siyenit, Andezit, Bazalt ve benzeri taşlar’ içerisinde yer almaktadır. Milattan önceki devirlerde inşa edilmiş birçok eserde mermere rastlanmaktadır. Bu eserlerde kullanılan mermerlerin türleri çok çeşitli olmakla birlikte ebatlarının çok büyük olduğu dikkat çekmektedir. Tarihi , antik tapınaklarda, heykellerde, saraylarda, Mısır firavun mezarlarında, piramitlerde , surlarda, kalelerde, stadyum ve açık hava tiyatrolarında mermere sıklıkla rastlanmaktadır. Türkiye'deki mermer yatakları ve ocaklarının pek çoğu milattan önce Romalılar, Bizanslılar ve Yunanlar tarafından işletilmiştir. Türkiye'deki mermer yataklarının büyük bir kısmı özellikle tarihi şöhreti olan Afyon-İsçehisar - Bacakale, Denizli - Honaz, Çal, Kaklık, Kocabaş, Gürlek, Sarayköy, İzmir- Efes, Kütahya - Altuntaş - Çalça, Bileceik - Gülümbe - Lümbe, Bursa - İznik, İzmit - Gebze, Ankara - Koçhisar, Yozgat - Akdağı, Niğde - Gümüşler başta olmak üzere tüm bölgelere yayılmış durumdadır. Anadolu'da hakimiyet sürmüş medeniyetler bu mermerin bir kısmını memleket dahilinde yapı ve eserlerde kullanmışken büyük bir kısmını da Avrupa'ya göndermişlerdir. Mermerle hiçbir alakası olmadığı halde günümüzde içeriklerinde (ca) bulunmayan çeşitli renkteki granitler, diyabazlar ile az miktarda (ca) ve (mg) ihtiva eden travertenler, serpatinler, (mg) içeriği yüksek dolomitik kalkerler ve içinde fosil bulunan sedimanter kalkerler mermer sınıfından sayılmaktadır. Mermerler, oluşum esnasındaki şartlara bağlı olarak farklı mineralojik, kimyasal ve yapısal özelliklere sahip olmaktadır. Bu sebeple farklı şekillerde sınıflandırılırlar. Gerçekte mermer olmadıkları halde, mermerin endüstriyel tanımı içerisinde değerlendirilen, güzel görünümlü, cila kabul eden ve yeterince büyüklükte blok elde edilebilen magmatik kökenli kayaçlardır. Bileşimlerinde kuvars, hornblend ve diğer silikatlar bulunur. Bu yüzden blok üretimleri, kesilip parlatılabilmeleri oldukça zordur. Fakat diğer mermer cinslerine göre daha dayanıklıdırlar. Granit, diyabaz, lösitli siyenit ve serpantinler Türkiye'de en çok tanınan magma kökenli mermer örnekleridir. CaCO'lü magma getiriminin (sıcak kaynak suları) atmosferle temas ettikleri yeryüzüne çıkış yerlerinde çıkış anındaki basınca, suyun sıcaklığına ve içerdikleri madensel tuzların yoğunluğuna bağlı olarak amorf veya çok küçük kristalcikler halinde CaCO'lü çökelek meydana getririrler. Magma suyunun sıcaklığı çok fazla ve kalsiyum bikarbonat oranı çok yüksek olursa; çökelme hızla meydana gelecektir. Bu şekilde meydana gelen oluşuma traverten çökelmesi denir. Bu taşların hafif veya fazla miktarda bitki sap ve yaprakları ayrıca deniz ve kara canlılarının fosillerini içerenlerine "Kalker Tüfü" denir. Kalker Tüflerine en güzel örnek; dünyada eşsiz olduğu bilinen ve sadece Türkiye'de özellikle ve büyük bir kısmı Denizli ve çevresinde çıkartılan üreticisine göre chocolate veya cappuccino adıyla anılan türdür. Travertenler inşaat bakımından önemli kayaçları teşkil ederler. bunlar büyük bloklar halinde uygulandığı gibi, kesmek suretiyle kaplama malzemesi olarak da kullanılırlar. Yeşil ve yeşilin tonlarında görünüme sahip sert doğal taşlar grubunu oluşturan, derin magma kökenli yarı derinlik kayaçlarıdır. Kimyasal bileşimdeki silis oranı %45-52 arasında değişmektedir. Mineral bileşimleri proksen ve plajioklaslardan oluşmaktadır. Hiçbir zaman kuvars ve K-feldspatları içermezler. Siyenitler; kabaca “kuvarssız granit” olarak bilinirler. Renkli elemanlarına göre isim alırlar. Biototli siyenit, horblendli siyenit, ojitli siyenit ve lösitli siyenit gibi. Granitlerden kuvarsın azalması ile ayrılan bu taşlar nadiren porfirik dokulu, iri veya ince tanelidirler ve yumuşak değillerdir. Olivin ve olivinli peridotit, gabro ve diyabaz gibi magma kayalarının, suyun tesiri ile hidratlaşmasıyla meydana gelirler. Bazen de dolomitin sıcak SiO'li sudan etkilenmesinden meydana gelirler. SiO içerikleri %45’ den azdır. Renkleri; yeşil, sarımsı, kırmızı, kahve ve siyahımsıdır. Değişik renkler nedeniyle genelde lekeli ve alacalı görünüştedirler. Oldukça yoğun ve serttirler. Magma getirimi CaCO'lü suyun sıcaklığı oldukça düşük, içeriği bakımından daha fazla madeni tuzlar içermekte ve su miktarı da az ise; çökelme işlemi daha yavaş bir şekilde gerçekleşecektir. Bu şartlarda meydana gelen taş; kristalize, yoğun ve oldukça saydamdır. Bu taşlara onik mermer veya "Su Mermeri" denilmektedir. Genellikle beyaz, kırmızı, sarı ve yeşil renkte olup yarı saydamdırlar. Işık 1-3,5 cm derinliğine geçebilir. Gerçek Oniks; bileşimi silis olan bir Kalsedun taşıdır. Ziynet eşyası olarak kullanılır. Oniks mermeri ise; bünyesi Gerçek Oniks’e az çok benzer olmakla beraber, bileşim olarak CaCO'ten oluşmaktadır. Kristal taneleri Aragonit'tir. Dünyanın en zengin doğal taş oluşumlarının bulunduğu Alp kuşağında yer alan Türkiye, çok çeşitli ve büyük miktarda mermer rezervine sahiptir. Türkiye, bu kaynaklara ilaveten gelişmekte olan sanayisi ve üretimde kullandığı teknoloji ile dünyanın en önemli doğal taş üreticileri arasında yer almaktadır. Bu önemli rezervler Anadolu ve Trakya boyunca geniş bir bölgeye yayılmıştır. Afyon, Denizli, Bilecik, Balıkesir, Muğla, Amasya, Elazığ ve Diyarbakır rezervlerin yoğunlaştığı illerdir. Türkiye'de 80’nin üzerinde değişik yapıda, 120’nin üzerinde değişik renk ve desende mermer rezervi belirlenmiştir. Sektörde 500’den fazla ocak, 900’ün üzerinde fabrika ve 5000 civarında atölye faaliyet göstermektedir. Afyon mermerleri Genel olarak Afyonkarahisar’ ın İscehisar ilçesi çevresinde bulunmaktadırlar. 2005 yılı itibarıyla büyüklü küçüklü 355 mermer işletmesinin faaliyet gösterdiği Afyonkarahisar'da zengin ve kaliteli mermer yataklarının işletilmesi ve işlenmesi, sektörün hızla gelişmesini sağlamıştır. Türkiye'de blok mermerin üçte biri Afyonkarahisar İscehisar'da çıkarılmaktadır. Bu sektörde 2420 işçi, 136 ustabaşı, 20 mühendis, 23 teknisyen ve 752 idari personel olmak üzere toplam 3351 kişi istihdam edilmiştir. Toplam mermer rezervi 400 milyon m³ olarak tahmin edilen Afyonkarahisar'da yıllık üretim kapasitesi 6,9 milyon m³ civarında olmakla birlikte, mermer çıkarılması ve işlenmesi sürecinde %30'lara varan kayıplar oluşmaktadır. Yörede Afyonkarahisar Kaymak, Havai, Afyonkarahisar Şeker, Kaplan Postu, Afyonkarahisar Gül, Afyonkarahisar Gri, Hareli, Beyaz Bal Sarısı, Patlıcan Moru, Çıtırlı ve Kirli türü mermerler çıkarılmaktadır. Paleozoik yaşlı Afyon mermerleri; granoblastik tekstür gösteren, orta taneli kalsit kristallerinden oluşmuştur. Yeşil şist fasiyesi minerallerinden oluşan, Afyon metamorfitleri içinde mercek olarak bulunan mermerler, neojen volkanitleri tarafından örtülmektedirler. Afyon mermerleri görüntüleri nedeniyle oldukça fazla sayıda isimle anılırlar (Afyon kaymak, şeker, menekşe, kaplanpostu, buludi, hareli, grili beyaz ve dumanlı beyaz gibi.). Ancak bunların çoğu diğer özellikleri yönüyle hemen hemen birbirinin aynıdır. Bu nedenle Afyonkarahisar mermerlerini beş ana isim altında ifade etmek daha anlamlı olacaktır. Bazen açık bazen de koyu bantlar gösteren, açık veya kül grisi renkte, tamamen sakaroid yapılı kalsit kristallerinden oluşmaktadır. Bulunduğu alanda yatay yönde Afyon şekere, düşey yönde ise Afyon şeker ve kaymağa yavaş yavaş geçişler gösterir. İnce altın sarısı damarlar gösteren beyaz renkli, orta büyüklükte kalsit kristallerinden oluşmuş masif yapıda bir mermerdir. Damarlar bazen koyulaşır ve mermere bal rengini verir. Bu tip mermere “Afyon Golden” denilmektedir. Genel olarak yatay yönde Afyon griye, düşey yönde ise Afyon kaymağa geçiş gösterir. Koyu gri ve siyah damarlar gösteren, bazen mavimsi, genellikle koyu ve açık kül grisi renkli, sakaroid yapılı, orta büyüklükte kalsit kristallerinden oluşmuş bir mermerdir. Damarlar boğumlar halinde konsantre olabildikleri gibi, breşimsi yapılar da gösterebilirler. Kaplanpostu ismi bu nedenle verilmiştir. Yatay ve düşey yönde Afyon griye hissedilmez şekilde, yer yer de Afyon şekere ani geçişler gösterir. Kar beyaz renkte, sakaroid yapıda, ince ve orta taneli kalsit kristallerinden oluşmuş bir mermerdir. Bütün Afyon yöresinin en güzel ve en saf mermeri olup, anıt ve heykel yapımında kullanılabilir. Bulunduğu alanda yatay ve düşey yönde Afyon şekere geçiş gösterir. Zaman zaman ince altın sarısı damarlar şeklinde yönlenmeler görülür. Kimyasal analiz sonuçlarına göre; Afyon mermerleri içerisinde yabancı madde olarak dikkate değer en fazla hematit (FeO) ve kuvars (SiO) bulunmaktadır. Bunlarla birlikte mermer içerisinde bulunan ve mermere renk kazandıran klorit, serizit, manyetit vb. minerallere rastlanmaktadır. Yukarıda isimleri geçen Afyon mermerlerine ait kimyasal analiz sonuçları aşağıdaki tabloda görülmektedir... Tablo: Afyonkarahisar Mermerleri Kimyasal Analizi Międzyrzec Podlaski Międzyrzec Podlaski, Polonya'nın Lublin Voyvodalığı'na bağlı Biała Podlaska bölgesinin 17,162 (2006) nufuslu şehridir. Krzna nehri boyunca uzanan şehir Belarus sınırına yakın bir bölgededir. Międzyrzec, 20.3 kilometrekare alana sahiptir. Türkiye'de mermer sektörü Türkiye'de mermer sektörü. MTA raporlarına göre Türkiye 5 milyar m³ mermer rezervi (görünür + muhtemel + mümkün) ile dünya mermer potansiyelinin %40’ına sahiptir. Toplam rezervi 13.9 milyar ton (yaklaşık 5,1 milyar m³) olan Türkiye’nin, 1,6 milyar ton civarındaki görünür rezervi, bugünkü temposuyla, dünya tüketimini 80 yıl karşılayabilecek düzeydedir. Türkiye'de 80'in üzerinde değişik yapıda, 120'nin üzerinde değişik renk ve desende mermer rezervi belirlenmiştir. Uluslararası piyasalarda en tanınmış mermer çeşitleri, Süpren, Elazığ Vişne, Akşehir Siyah, Manyas Beyaz, Bilecik Bej, Kaplan Postu, Denizli Traverten, Ege Bordo, Milas Leylak, Karacasu Yeşili (Firuze)Kütahya Chocola
te Traverten, Gemlik Diyabaz ve Afyon Şeker'dir. Sektörde yaklaşık 800 ocak, 1500 fabrika ve 7000 civarında atölye faaliyet göstermektedir. Ocakların %90'ı Ege ve Marmara Bölgesinde yoğunlaşmıştır. Mevcut ocakların %27'si Balıkesir, %24'ü Afyonkarahisar, %12'si Bilecik, %8'i Denizli, %6'sı Muğla ve % 4'ü de Eskişehir İllerinde yer almaktadır. Bu bölgelerdeki üretim tüm üretimin %65'ini oluşturmaktadır. Afyonkarahisar Bölgesinde yaklaşık 45’i büyük çaplı entegre tesis olmak üzere toplam 355 civarında mermer işleme tesisi vardır. Afyonkarahisar Organize Sanayi Bölgesi içinde ise 40 adet mermer işleme tesisi bulunmaktadır. Afyonkarahisar’ın yıllık mermer üretiminin 6.611.000 m² civarında olduğu hesap edilmektedir. 2003 yılı mermer ve doğal taş ihracatı ise 73.086.000 $'dır. Mermer kaynakları ve işleme kapasitesi ile Türkiye'nin en önemli merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Zira, Türkiye'den yapılan mermer ihracatının %14'ü Afyonkarahisar firmaları tarafından gerçekleştirilmektedir. Türkiye, maden varlığı açısından doğal taşlar alt grubu içerisinde önemli ölçüde mermer rezervine sahiptir. Pek çok çeşit, renk, desen ve kalitede mermer çıkarılan Türkiye'de, rezervin büyük bölümü Afyonkarahisar, Balıkesir, Muğla, Eskişehir, Denizli, Elâzığ, Tokat, Çanakkale, Konya, Bilecik ve Kırşehir’de bulunmakta, yoğunlukla bu illerde faaliyet gösteren çoğunluğu küçük ve orta ölçekli pek çok işletmede, doğal taş/mermer işleme alanında faaliyet göstermektedir. Günümüzde yapıtaşından çok kaplama, döşeme ve dekorasyonda kullanılan doğal taşların özelliğine göre kullanım alanı da değişmekte, örneğin granit dış yapıların kaplanmasında ve döşemelerde, mermer ise daha çok inşaat sektöründe iç mekanlarda ve güzel sanatlar, dekorasyon, mezar ve mezar taşı gibi alanlarda kullanılmaktadır. Ayrıca mermer, karayolu, beton, asfalt ve son kat dolgu malzemesi ve kimya sanayinde yem ve gübre katkısı olarak da kullanılmaktadır. 2003 yılında dünya doğal taş blok üretimi yaklaşık 75 milyon ton olup, 6 milyon tonluk üretim ile Türkiye’nin payı yaklaşık %8’dir. 2004 yılında ise bu rakam 7,2 milyon ton (tahmini) olarak gerçekleşmiştir. Dünya doğal taş üretiminde Asya’da Çin’in etkisi, Avrupa’da Türkiye’nin etkisi göze çarpmaktadır. Dünya doğal taş üretimi kıtalara göre değerlendirildiğinde Asya %44’le birinci sırada, Avrupa %42 ile ikinci sırada yer almaktadır. Asya’da başta Çin olmak üzere, Hindistan, İran önemli üretim potansiyeli olan ülkelerdir. Avrupa’da ise İtalya, İspanya, Türkiye ve Portekiz doğal taş üretimi ve ticaretinde söz sahibidir. Türkiye’nin 1994 yılında yaklaşık 60 milyon dolar olan ham ve işlenmiş doğal taş ihracatı, özellikle 2002, 2003 ve 2004 yıllarında oldukça büyük bir ivme kazanarak, 2002 yılında 304.331.033 dolar, 2003 yılında 431.100.538 dolar, 2004 yılında da 626 milyon dolar (tahmini) olarak gerçekleşmiştir. 1989-2003 yılları arasında Türkiye’nin doğal taş ihracatında ilk üç sırayı mermer-renkli taşlar, traverten ve granit almıştır. 2000 yılından sonra hızlı bir yükselişe geçen traverten ihracatı 2002 yılında mermer-renkli taşları yakalayarak 2003 yılında birinci sıraya yükselmiştir. 2003 yılında, doğal taşlar grubu içerisinde, 179.765.150 dolarlık traverten, 172.498.953 dolarlık mermer, 13.342.139 dolarlık granit, 8.136.675 dolarlık oniks, 423.769 dolarlık kayağan taş ihracatı yapılmıştır. Bu sınıflama dışında kalan diğer taşlarda ise 56.933.852 dolarlık ihracat gerçekleşmiştir. Mermer atıklarının değerlendirilmesi Türkiye'de nüfusunun devamlı artışına paralel olarak artan tüketim anlayışı, sınırlı olan hammadde kaynaklarının hızla azalmaya başlaması sonucu mevcut kaynakların daha ekonomik biçimde kullanılabilirliği önem kazanmıştır. Mermer günümüzde özellikle mermer tozu olarak çeşitli sanayi dallarında katkı veya dolgu maddesi olarak ya da ana hammadde olarak kullanılmaktadır. Ancak mermer tozu çoğu zaman ocaklardan patlatma yöntemiyle özel olarak elde edilen moloz büyüklüğündeki mermer parçalarının kırılıp öğütülmesiyle elde edilmektedir.Bu da mermer tozunu kullanan işletmelerde maliyetin artmasına neden olmaktadır.Oysa mermer tozunun özel olarak hazırlanıp kullanıldığı hemen hemen tüm alanlarda mermer artıklarını değerlendirilme olanağı vardır. Mermer tozu en küçük boyutlu mermer atıklarıdır. Büyük çoğunluğu 300 mikronun altında olan mermer tanecikleridir.1mlük (yaklaşık 3 ton ağırlığında) bir bloğun işlenmesi sırasında açığa çıkan toz miktarı; bloktan elde edilecek plaka kalınlığına bağlı olarak, blok ağırlığının yaklaşık % 85-150 ‘ı kadardır.(Önenç,2001) Yalnızca Afyon’da değil, mermer çıkarılan ve mermer işleme tesisi olan her yede mermer artığı çamur yığınlarıyla doğa tahrip edilmekte ve rast gele yerlere kontrolsüz bir biçimde dökülmektedir. Mermer atıkları parça boyutu olarak işleme tesisinden iki farklı ürün olarak çıkabilmektedir.Birinci ürün , iri boyutlu parça mermer atıkları, ikinci ürün ise koloidal yapıda büyük miktarı 150 mikronun altında olan maksimum parça boyutu 2 mm ye ulaşabilen kesim toz atığı olmaktadır.Bunların değerlendirme alanları farklılık göstermektedir.İri boyutlu parça atıklar , inşaat sektöründe yapı elemanı olarak kullanılabilirken, toz atıklar ise doğrudan farklı endüstri dallarında kullanılabilme imkânı bulmaktadır. Her iki tür atığın değerlendirilebildiği alanlar: Parça mermer atıklar; Toz mermer atıklar; Claudio Gentile Claudio Gentile (d. 27 Eylül 1953; Trablus, Libya) İtalyan eski futbolcu, futbol antrenörü. Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı defans oyuncularından biri kâbul edilen Gentile, 1982 FIFA Dünya Kupası'nı kazanan İtalya millî futbol takımıda forma giydi. Bu dönemde Serie A takımı Juventus'ta da başarılı ile forma giydi. Libya asıllı futbolcu özellikle sert futbolu ile tanındı. Alen Bokšić Alen Bokšić (d. 21 Ocak 1970), Hırvat eski millî futbolcudur. Aktif futbol kariyeri boyunca 40 kez Hırvatistan millî futbol takımı forması giymiş ve 10 gol atmıştır. Gelincik (memeli) Gelincik, Mustelidae familyasından "Mustela" cinsinden bazı küçük yapılı etçil türlerinin ortak adı. Türkiye'nin hemen hemen her bölgesinde görülebilen gelinciklerin, sırtları kızıl kahverengi, karın bölgeleri ise beyaza yakın açık renkli tüylere sahiptirler. Operet Operet, olayları gülünç ve toplumsal, siyasal yergi öğeleri içererek anlatan müzikal sahne oyunudur. Olay ve kişilerin özelliklerinin sınırı çok belirgin olmadığından opera komikle ayrımını çizmek zordur. Operet, 19. yüzyılın ortasında, gittikçe ciddi konulara eğilmeye başlayan ve temsil zamanları gittikçe uzayan opera comique janrındaki eserlere bir reaksiyon olarak ortaya çıktı. Sıfatları "comique" olmakla beraber bu janr ismi yaniltici olmaya başlamıştı; örneğin Bizet'nin popüler Carmen adlı eseri "opera comique" olarak nitelendirilmekte ise de içeriği bir trajediyi sahnelemekteydi. Operet daha kısa ve daha hafif konuları içeren müziksel eser olarak Fransız seyircisi için Jacques Offenbach tarafından kurulduğu kabul edilmektedir (örneğin 1863 de temsil edilen "Güzel Helen (La Belle Helene)" eseri). Offenbach operetleri Fransa'da İkinci İmparatorluk boyunca Paris'te çok tutulan bir eğlenceydi. "Emmanuel Chabrier" (örneğin "Fisch-Ton-Kan"), "Edmond Audran" (örneğin "La Mascotte"), Hervé (örneğin "Chilpéric"), "Charles Lecocq" (örneğin "Giroflé-Girofla"), "Robert Planquette", "André Messager" (örneğin "Monsieur Beaucaire"), "Louis Varne" ve diğerleri bu operet geleneğini sürdüren diğer Fransiz bestecilerdir. Viyana'da 1870'lerde daha duygusal ve sıcak melodik karakterlerde, yeni bir Almanca diliyle söylenen bir operet tipi ortaya çıktı. Bu janrın en tanınmış bestecisi Johann Strauss (oğul) idi. İlk operet eseri 1871de "Indigo und die vierzig Räuber" olup en ünlü ve dünya sahnelerinde en çok oynanmış operet eseri olan üçüncü opereti Yarasa "(Die Fledermaus)"dir. Hayatı boyunca yazdığı valsler, polkalar, marşlar yanında 16 tane de operet yazmış olup Avusturya milli bestecisi olarak kabul edilmektedir. Bu operetlerin sahnelendiği Viyana'daki Theater an der Wien çok büyük seyirci çekmiştir ve bu seyirciler çok melodik hafif parçaları ankor ile tekrar dinlemeleri tiyatro tarihine geçmiştir. Strauss'un zamanında yaşayan Franz von Suppé'in operetlerinin Offenbach eserlerinden modellendiği söylenebilir. Bu Viyana tipi operet geleneği Franz Lehár, Oscar Straus, Carl Zeller, Karl Millöcker, Leo Fall, Richard Heuberger, Edmund Eysler, Ralph Benatzky, Robert Stolz, Emmerich Kálmán, Nico Dostal, Fred Raymond, Ludwig Schmidseder, Igo Hofstetter ve Sigmund Romberg ta 20. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Ama giderek yergisel özelliğini yitiren operet, yumuşak müziğiyle müzikal komediye dönüşmüştür. İngiltere'de Fransız ve Alman operet isminden ayrılmak için "comic opera" adı verilen operetler 19. yüzyıl sonlarında liberetto'yu yazan W.S.Gilbert ve müziği besteleyen Arthur Sullivan tarafından çok popüler hale getirilmiştir. Gilbert-ve-Sullivan ikilisi Kraliçe Viktoriya çağında Ingiltere'de, ABD'de ve diğer İngilizce konuşulan ülkelerde hala çok tutulan 14 tane "comic opera" hazırlamışlardır. Bu operetleri sahnelemek için empresaryo "Richard D'Oyly Carte" özel olarak Londra'da Savoy Tiyatrosunu inşa ettirmiştir. Bu nedenle Gilbert-ve-Sullivan operetlerine "Savoy Operası" ismi de kullanılmaktadır. Bunlar arasında "H.M.S. Pinafore", "Penzance Korsanları (The Pirates of Penzance)", "Mikado" v.b uzun yıllar aynı "D'Oyly Carte Kumpanyası" tarafından hiç değişmeden tekrarlanmış ve devamlı seyirci çekmiştir. Aynı zamanda İngiltere'de Gilbert-ve-Sullivan operetleri amatör yerel grupların en çok temsil ettikleri muziksel eğlencelerden olmuşlardır. "Comic opera" veya Savoy oparası tipi İngilizce operetler ABD'de de bestelenip sahnelenmiştir (örneğin Victor Herbert). İngilizce operet geleneği 20. yüzyılda da devam etmiştir (örneğin Edward German, Lionel Monckton, Harold Fraser-Simson). Fakat gerek İngiltere'de gerek ABD "operet" ile "müzikal" arasındaki farklar ortadan kalkmış ve özellikle ABD seyircisi