text
stringlengths 296
93k
| summary
stringlengths 48
2.09k
|
---|---|
Zeynep KURTBAY İNTERNETHABER Türk medyasında devrim yarattı, adını medya tarihine altın harflerle yazdırdı. Kimileri onun yarattığı ekolü hep eleştirdi. Ama şu bir gerçek ki bugün gazetelerin birinci sayfalarında hala onun yarattığı ekolün izleri var. Rahmi Turan’dan söz ediyorum. 53 yıllık meslek hayatında tam 7 gazete çıkardı. Günaydın’ı; Sabah’ı kuran adam, bir duayen… Tan, Bugün, Meydan, Gözcü hep onun eseri. Bugün Hürriyet binasının teknik servislerinin olduğu 3. katındaki odasında tek başına; gazetenin en arka sayfasındaki köşesine yazılarını yazıyor. Bugünkü medyaya; yayın yönetmenlerine, gazetelere bakışını sorduğumda ‘Ben hariçten gazel okumam’ diyecek kadar alçakgönüllü, vakur… Buyrun söyleşiye. 53 yıl önce nasıl başladınız gazeteciliğe? O dönem Türk medyasının ve ülkenin fotoğrafını çeker misiniz? Bugün o fotoğraflar nasıl değişti? 57 yılının başlarıydı, okula gidiyordum. Bir yandan da para almadan spor gazetesinde çalışıyordum. Kar kış demeden amatör küme maçlarına gidiyordum. Karşılık beklemeden. İŞTE BABIALİ'NİN SPOR YAZARLARI: Ne Şansal Büyüka ne Erman Toroğlu... 1966'da Babıali'nin şampiyon spor yazarları ekibi huzurlarınızda. Soldan sağa Doğan Koloğlu, Talay Erker, Nazif Oturgan, İslam Çupi ve ekibin şefi Rahmi Turan. O yıllarda Akşam Gazetesi'nin Spor Sorumlu Müdürü.. O zamanlar aklınızda mıydı gazetecilik? Evet yazı yazmaya çok meraklıydım ben. Gazeteciliği çok istiyordum. Hasbelkader sporda başladım. Orada yer buldum. 10 yıl kadar spor muhabirliğinden spor müdürlüğüne kadar çeşitli görevlerde bulundum. DP iktidardaydı, Adnan Menderes. İsmet İnönü de muhalefet lideriydi. İnönü tarihi bir kişi. Sporla uğraştığım halde siyasi olayları hep takip ederdim. O dönemde de şimdiki gibi karışıktı. DP 1950’de iktidara çok büyük farkla iktidara gelmişti. 57’de yine kazandı ama oyları azalarak. İsmet Paşa da çok iyi muhalefet yapıyordu. Adnan Menderes ‘Ben odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm’ diyerek ‘tek adam’ vurgusu yapıyordu. Yani bugünküyle benzerlik vardı. Şimdi de Tayyip Bey aynısını yapıyor, listeleri tespit ediyor; YÖK Başkanını tayin ediyor, Cumhurbaşkanını bile o seçtirdi diyebiliriz. Yıl 1968... 29 yaşında genç bir yayın yönetmeni. Rahmi Turan Sabah'ı çıkardığı 1985 yılı hariç 1988 yılına kadar aralıksız yönetti Günaydın Gazetesi'ni. Neredeyse 20 yıl... CİNAYET GAZETESİNDE ‘JOHNSON ÇEKİLİYOR’ MANŞETİ Günaydın’da o koltuğa nasıl oturdunuz peki? Haldun Simavi nasıl keşfetti sizi? Hürriyet’te spor servisinde çalışıyordum. Haldun Bey çok dikkatli bir insandı. Yıl 1967. Haldun Simavi Hürriyetin patronu o zaman. Necati Zincirkıran beni çağırdı… ‘’Sen o spor sayfasını bırak’’ dedi. Son gazetesi vardı, o zaman Hürriyet’in yan yayını. ‘’Seni oraya tayin ettim’’ dedi. Tabii benim için çok sıkıcı bir durum oldu. Benim bilmediğim bir alan. Son 4 sayfa çıkardı. Renkli olarak ofset tekniğiyle çıkan ilk gazete. Bir de Yeni Gazete çıkıyor. O da ofset tekniğiyle çıkan ama siyah beyaz gazete. Onun da başında Nezih Demirkent var. Öğleden sonraları cinayet haberleriyle çıkıyordu. Akşamüstü gazetesi. Daha düne kadar ben cinayet haberi okumamışım. Siyasi haberlerle ilgileniyordum ama. O gazetenin de manşeti hep cinayet haberiydi. Polis muhabiri Ahmet Vardar’dı. Sosyete muhabiri de Ertuğrul Akbay. Sabah gittim ama hiçbir şey bilmiyorum. İlk günden moralim bozuldu. Hiç haber yok. Cinayet de işlenmemiş hiç o gün. Spor olsa bulup buluşturup yapacağım. Nezih Demirkent uğradı ‘’hayırlı olsun’’ diye. ‘’Valla Nezih Abi ben ilk günden çuvalladım herhalde’’ dedim. ‘’Ya sen radyoyu dinlemedin mi’’ dedi, bana. ‘’Her sabah radyo geceden özet verir mutlaka dinle. Bugün de çok önemli bir haber var’’ dedi. Johnson o zaman Amerika’nın başkanıydı. Millet çok kızardı ona. Aday olmayacağını açıklamış. Türkiye’ye Kıbrıs konusunda çok sert bir nota vermişti. Ben ‘’Johnson çekiliyor’’ diye başlık attım. Seçime 6 ay filan var. Sonra kanserden öldü zaten. Baktım adaylığını koymayacak filan çok uzun laf, düşündüm. Kocaman da bir resmini koydum. Aldım koltuğumun altına Hürriyet’in toplantısına girdim. Gazeteyi önüne koydum, oturdum. Adnan Semih diye bir dışhaber müdürü vardı, çok iyi bir gazeteciydi. Günaydın yan yayını Yuvam Gazetesi'nin ilk baskısını incelerken.. ‘BAK SİZ HALA ESKİ KAFASINIZ, İŞTE YENİ KAFA’ Ondan önce siz verdiniz haberi yani? Başlığı görünce irkildi. Haldun Bey’in de dikkatinden kaçmadı. ‘’Ne oldu Semih’’ dedi. ‘'Efendim başlık yanlış; çekilmiyor, adaylığın ı koymayacağını açıkladı’’ dedi. ‘’Oğlummm’’ dedi Haldun Simavi, ‘’Bak siz hala eski kafasınız, yeni kafa atmış başlığı, yeni kafa yeni görüş’’ dedi. Buna benzer birkaç başlık oldu. Haldun Bey bir gün Hürriyet’ten ayrıldı, Erol Simavi’ye Hürriyet’i bıraktı, web ofseti aldı. Son da web ofsete bağlı olduğu için ben Haldun Simavi’nin tarafında kaldım. ‘’Gel seninle bir gazete çıkaralım’’ dedi. Denemek için Son’a almış meğer beni. SABAH’IN BAŞLIĞINI BEN YAPTIM O HURUFATI VEREN BENİM Ne kadar sürdü ömrü Son gazetesinin? Yıllarca. Tirajı 400 bine filan çıktı Son’un. Haberleri hep çok çarpıcı çok vurucu veriyorduk. Bir de Türkan Şoray dizisi yapmıştık. O da çok sattırdı. Türk halkı ilk kez renkli resimlerle gördü Şoray’ı. Ben bıraktıktan sonra iyi yönetilmedi ama. Zaten bütün mesele yönetim. Günaydın’ın başlığından A’dan Z’ye kadar hazırlığını ben yaptım. Letraset’ten yaptım. Sabah’ın bugünkü başlığını da yapan benim. O hurufatı veren benim. Günaydın’da ne kadar tiraja çıktınız? 200 bin başladık. 800-900 bin sürekli sattık. Pazar günleri 1 milyonu geçiyorduk. Saklambaç? Saklambaç fotoroman gazetesiydi, ayrıydı; çok yüksek tirajlıydı. Sonra biz onu ilave yaptık. O zaman televizyon yoktu tabii. Çok ilgi görüyordu. Sonra televizyonlar başlayınca ilave yaptık. Rahmi Turan 1967 yılında evlendiği eşi Emel Turan ile... Fotoğraf 1990'da çekilmiş. KALP NAKLİ YAPILAN ADAM ÖLDÜ AMA OLSUN İlk manşetiniz neydi Günaydın’da? 26 Kasım 1968’di. Siyami Ersek Hastanesi’nin de kurucusu olan Siyami Ersek o zaman Türkiye’deki ilk kalp naklini gerçekleştirmişti. Sabahın 3’üne kadar izlemiştik ve büyük bir haberle çıkmıştık. Birkaç gün sonra o kalp nakli yapılan adam öldü fakat. CEZAEVİ YOLUNDA BİR GENEL YAYIN YÖNETMENİ DİĞER SAYFADA.. [PAGE] Tiraj sihirbazı diyorlar size. Sihirbazlıkla ilgisi yok. Zamanın okurlarını sezebilmek aslında. Temel felsefe şuydu. Ağır olmamalı gazete. Aradan 42 yıl geçti, bugün bile pek okumayı seven bir millet değiliz. Ağır bir gazeteyle okunma oranı da aynı oranda düşüyor. Biz kolay okunsun dedik vereceğimiz mesajları da verelim dedik. CEZAEVİ YOLUNDA BİR YAYIN YÖNETMENİ: Yıl 1969... Rahmi Turan henüz 1 yaşındaki kızı Pınar'ın yanağına veda öpücüğü konduruyor. Lakin asker cezaevi yolunda onu bekliyor. Turan bir basın davası nedeniyle tutuklandı. 25 gün hapis yattıktan sonra dava sonunda suçsuz bulunarak tahliye edildi. Dava sürecinde Adliye koridorlarında en büyük destekçisi eşi (aşağıda)... Az yazı kısa spot resimaltı? Rahmi Turan ekolü bugün gazetelerde uygulanıyor mu? Bugün birçok gazete başlık, ikinci başlık ve spotlar halinde yazılır. Ve iç sayfaya döner. Günaydın’da 1968 yılında ben başlattım. Şimdi bütün gazeteler öyle yapıyor. Eskiden yazı girer devam dönerdi iç sayfaya. Biz onu şu düşünceyle değiştirdik. Herkes her haberi okumaz, özetini burada okur; kimi de yeterli bulmaz devamını okur. Herkes o kadara meraklı ve sabırlı değil. Yetmeyenler içinse bol miktarda bilgi var içeride diyorduk. Resimaltları da eskiden tek satırdı. Biz başlık da puntodan 16-18 puntodan verdik. Ona da başlıbaşına bir haber niteliği kazandırdık. Orayı okuyan da haberin bir unsuru hakkında fikir sahibi olabiliyordu. Bugün genel yayın yönetmenliği yapsanız aynı formülleri mi uygularsanız? O gün size Haldun Simavi ‘’Yeni kafa’’ demiş. Yoksa yine bir yenilik mi uygulardınız? Tabii haklı bir soru bu. Şimdi spor bile bilim haline geldi. Çağ değişiyor. İnsanların bilgisi, görgüsü, zevki değişiyor. Bunlara cevap vermek için farklı bir şey bulmanız lazım. Mesela Gözcü’de farklı olarak, yeni olarak ne yapmıştınız? Çok farklı bir şey yapmadık. Orada yaptığımız şey muhalefet yapmaktı. Bir gazetenin başka bir gazetenin bünyesinde yeşermesi mümkün değil. Yapılan her şey büyük gazetenin gölgesinde kalır. Bugün bir gazete çıksa ne olur, ne yapılır? Bunu oturup düşünmek lazım. Mesela gazeteleri okurken incelerken ‘’Ben olsam şunu yapardım, hala bu kafa mı’’ dediğiniz oluyor mu? Ben öyle okumuyorum açıkçası gazeteleri. Böyle hazır bir formül yok. O zaman düşünmek lazım. Değişen şartlara göre cevabı bulunur. Peki Türk medyası bugün ne kadar muhalif sizce? Hiç muhalif değil. Birkaç gazeteyi ayrı tutuyorum orada. Cumhuriyet, Sözcü ve Yeniçağ var. Muhalefet mutlaka olmalı. Herkes aynı gözlükle bakacaksa otoriter bir rejim olur. BİZİM O TARAKLARDA BEZİMİZ YOK Patrondan hükümet ilişkileri açısından baskı gördüğünüz oldu mu hiç? Patrondan hiç baskı görmedim. Neden çünkü patronlar sadece sonuca bakıyor. Karlı mı değil mi? Peki iş takibi yaptığınız oldu mu? Onlar bizim dışımızda bir olay. Bizim o tarakta bezimiz yok. Onu yapanlar var tabii. Ama tamamen bir mizaç meselesi. Benim çalıştığım patronlardan hiç bana böyle bir teklif gelmedi. Gelse de yapamazdım. Bu çünkü ticari bir olay. Gazetecilik etiğine uymuyor. Gözcü gerçekten zarar etti de mi kapandı? Buradan ayrılan arkadaşlar bir harf değişikliği ile çıkarıyor şimdi ve kar ediyor nasıl oluyor bu iş. Patronu akıllı bir genç ve bir matbaa kurdu. Ama büyük çark içinde olmuyor bu iş. Yıl 1987. Cumhur-başkanı Evren ile Cezayir'de. Zafer Mutlu; Oktay Ekşi de Evren'e eşlik eden basın grubunda.. Yayın yönetmenliği için size teklif gelse düşünür müsünüz? Zor bir iş ama düşünürüm. Yazarlığa tercih edersiniz yani. Benim yazarlıkta çok da fazla bir iddiam yok. Yazıyorum işte. Ama benim asıl güçlü olduğum konu gazete çıkartmak. Gazete çıkartmak güzel bir şey tabii. Çıkardığınız gazetelerden en çok hangisi sizi tatmin etti? Tabii ki Günaydın… 1 milyon tirajı geçti uzun yıllar. Ve ben 19 sene yönettim. Demek ki Özkök’ten sonra en uzun görevde kalan ikinci yayın yönetmenisiniz öyle mi? Arada Sabah’a gidip gelişimden sonrasını da sayarsak 20 yıl oldu. Sabah’tan sonra 2 yıl yine Günaydın’da çalıştım. Günaydın'ı bırakıp Sabah’a gitmeniz nasıl oldu? Nedeni neydi? Ben Günaydın’ı kendi çocuğum gibi doğurup büyüttüm. Bu arada 1983’te Tan Gazetesi’ni de çıkarttım. Tan poşete girmiş miydi sahi? Gazetesi poşete giren tek yayın yönetmeni diyebilir miyiz size? Tan poşete girmedi dergiler girdi. Hatta biz zam yaptık. Bayağı pahalı bir gazete oldu. Yine de 900 bine düştü tirajı. Tan hakkında hatırlananlar olumsuz şu anda. O zaman Günaydın da Tan da benim elimdeydi. Günaydın farklı olsaydı Tan o kadar yükseltemezdi. Ben o haberi oraya aktarıyordum. Günaydının muhabirlerini kullanabiliyordum. Günaydın besliyordu onu. Tan iyi bir duruma geldi. 1.5 yıol ben yönettim. O 1.5 yılı incelerseniz yüz kızartıcı bir şey göremezsiniz. EROTİK RESİM VARDI AMA MEME GÖREMEZDİNİZ ASLA... [PAGE] Dekolte resimler yok muydu yani? Dekolte resimler, erotik resimler vardı. Ama o resimlerde kadınlar mayolu, bikiniliydi, meme göremezdiniz asla. Hepsi estetik ölçüler içindeydi. Öyle çirkin itici resimler kullanılmadı hiç. Ben 84 sonunda ayrıldım Günaydın ve Tan’dan. Ondan sonra Haldun Bey yanlış adamlara verdi Tan’ı. Onlar çirkinleştirdiler. Ve sonra battı. İyi idare edilse 1 milyon satan gazete batar mı? İşin kolayına gittiler kahvede bile anlatılmayacak amiyane espriler filan. Bugün ne yazık ki Tan öyle hatırlanıyor. Ama o 1.5 yıla bakın çok nezihdir. Gırgır’ın gazete versiyonuydu Tan. Çok ince espriler vardı. Tabii cinsellik ağır basıyordu. Ama bugün de cinsel espriler hep daha çok tutuluyor. 21 Nisan 1985.. Türk medyasında bir gazete daha doğuyor. Rahmi Turan hazırladığı Sabah Gazetesi'nin ilk baskısını Akgün Tekin, Aydın Öztürk ve teknik elemanlarla birlikte heyecanla beklerken.. BUYRUN SİZ ÇIKARIN DEDİ İSTİFAYI BASTI Peki dönelim Günaydın’dan ayrılma nedeninize… Bir yemekteydik, uzun bir masa. Kemal Kınacı müessese müdürü. Patron en başta. Suratı da asık. ‘Çok adam çalıştırıyorsun’ dedi bana. Benim de aklıma Günaydın geldi. Fazla adam çalıştırıyorduk hakikaten. Ama patronun bilgisi dahilindeydi. Emekliliği gelmiş arkadaşlar vardı, Simavi’nin emektarlara kıyağı vardı. Onları hep tutardı, gönlü zengindi. Yok dedi ondan bahsetmiyorum. Efendim dedim 25 kişi çalışıyor dedim. Eliyle de göstererek ’25 kişi çakıştırılır mı orada, 5 kişi çıkarır o gazeteyi’ dedi. Tepem attı. ‘O zaman bu 5 kişiyle buyurun siz çıkarın gazeteyi, Süperman olsa çıkaramaz’ dedim. O zaman Kınacı’nın önünde beyaz bir kağıt vardı. Hemen aldım, istifsamı yazdım, Haldun Simavi’nin önüne koydum. O gazeteyi 100 kişi bile çıkaramazdı. Her sayfayı inci gibi işleniyordu. Sonra batırdılar gazeteyi. Bu patron hatasıdır. Çok ağırıma gitti. Sonra? O dönemde işte Dinç Bey haber almış. Ben hiç konuşmadan anlaştık hemen. Dinç Bey ‘’Yeni Asır’ı İstanbul’da çıkaralım’’ dedi. ‘’Bildiğim bir gazete olsun’’ dedim. Yeni bir gazete üzerine anlaştık. Sabah öyle çıktı. Günaydın’dan epey bir arkadaş geldi. 1.5 yıl sonra ayrıldığımda 650 bin tirajı vardı Sabah’ın. Çok iyi durumda bıraktım. HALDUN BEY HATASINI AĞIR ÖDEMİŞTİ DÖNDÜM Peki Sabah’tan neden ayrıldınız? Çünkü Simavi çağırdı. Günaydın batıyordu. Tan gitmişti. Günaydın’ın tirajı da 90 bine düşmüştü. Cumhuriyet 12 binle daha çok satıyordu. Çaresiz kalmıştı. Sevdiğim için Haldun Bey’i döndüm. Hata yapmıştı ama hatasını da çok ağır ödemişti. 300 bine yükseldi. 1 yıl sonra 3. gazete haline geldi. Hürriyet, Sabah, Günaydın. Ve o dönemde Asil Nadir’e sattı. Ben satacağını bilseydim, dönmezdim tabiri caizse kazık yedik yani. Asil Nadir çalışılacak bir insan değildi. Haldun Bey’in sözü sözdü. Ağzından çıkan sözü yerine getirirdi. Yeniden ayrıldım. Tekrar Sabah’a gittim. Bugün’ü çıkardık. Dinç Bey nasıl bir patrondu? İyi patrondu. İkisinde de Allahı var gayet iyi anlaştık. İkisinde de ben ayrıldım. Ondan herhangi bir şikayetim olmadı. Patron olarak da insan olarak da iyidir. Ben duygusal nedenlerle ayrıldım. Sonra Sabah’ı elinden çıkarmasına çok üzüldüm. Kaza kurbanı oldu diyelim. Şimdi neyse ki borçlarını ödedi sanırım. DEMEK Kİ AYDIN BEY BİR NUMARALI PATRONUM 89’un ikinci yarısı Hürriyet’e geldim. Ertuğrul Özkök Bey’den önceki yönetmen bendim. Haldun Bey güvenilir bir insandı. Ama Erol Simavi onun tam tersiydi. Anlaşamadık. Ben o zaman Doğan grubuna geçtim. Meydan gazetesini çıkardık orada. Aydın Bey’le 90’da çalışmaya başladık. Neredeyse 20 yıl oldu. Aydın Bey Haldun Simavi’den sonra çalıştığım ikinci patron oldu. Demek ki Aydın Bey benim için bir numaralı patron. Bu kadar zaman çalışıyorsanız, fikir birliği olması lazım. Ertuğrul Özkök’ün gidişi sizce bir tasfiye mi? İşin detayını hiç bilmiyorum. Öyle bir ihtiyaç olmuş olabilir. Bir bayrak değişimi. 20 yıl az bir zaman değil. Kolay bir iş değil. Stresli bir iş. Sanıyorum Ertuğrul Bey memnun olmuştur. Türkiye’de en üst düzeyde görev yapmak psikolojik olarak da yıpratıcı. Aile hayatını da etkiler. Şimdi rahatladığını zannediyorum. [PAGE] Habercilik refleksi nasıl değişti dünden bugüne? Eski dönemdeki gibi habercilik kalmadı. Şimdi gizli haber kalmadı. Her yerde haber uçuşuyor. Bizim atlatma haber dediğimiz haber kalmadı gibi bir şey. Varsa da birilerine servis edilen haberler var. Yıl 1980... Kızı Pınar ve oğlu Murat ile.. Siz haberi yapana da değer veriyordunuz. Haberi yapanlar haberin önüne mi geçti acaba? Örneğin sitcom gazeteciliğine ne diyorsunuz? Bir ilgiyi uyandırmak önemli. Bazıları yapamıyor bu işi. Siz kimleri parlatmıştınız? Bekir Coşkun benim çok sevdiğim arkadaşımdır. Günaydın’da ona köşe yazdırmaya ben başlattım. Başarılı olacağını Ankara’dan gönderdiği notlardan anlamıştım. Haftada birden her güne çıkarttık. Bizim Ankara temsilcimizdi. Emin Çölaşan’ın günlük yazılar yazmasını da başlatan bendim. Hürriyet’te haftada bir pazarları röportaj yapıyordu. Çok sert sıkıştıran sorular sorduğu için sonunda kaçmaya başladı insanlar ondan. İş adamları siyasetçiler onun röportajlarına çıkmamaya başladı. 2. dereceden insanlarla röportaj yapmaya başladı. O zamanda cazibesini yitirdi. O sayfayı kaldırmaya karar verdim. Ama günlük yazılarının çok ilgi çekeceğini düşünerek köşe yazısı yazdırdım. Erol Simavi patrondu ve her şeye karışan bir patrondu. ‘’Başımızı derde sokma, boşver yazdırma’’ dedi. ‘’Efendim niye dert açsın doğru yazdıktan sonra’’ dedim, ki eminim yazdığı her şey doğrudur. ‘’İyi haftada iki gün yazsın’’ dedi. 1 gün de ben verdim. 3 gün yazmaya başladı. Erol Simavi İsviçre’de oturuyordu. Bütün yazdığı yazılar ona gidiyordu. Bize son anda talimat geliyordu, gazeteden çıkarıyorduk. Ben de morali bozulmasın diye ‘’Patron kaprisidir, moralini bozmadan yazmaya devam et’’ diyordum. Yıl 2005. Gazeteciler Cemiyeti'nde... Yaşar Kemal, Rahmi Turan, Orhan Erinç, Nail Güreli, Akgün Tekin ve Ara Güler... Sizce bugün en iyi gazete hangisi? Yayın yönetmenlerine, patronlara vereceğiniz taktikler var mı? Gayet tabii Hürriyet diyeceğim. Ben kimseye tavsiyede bulunacak yetkide hissetmiyorum kendimi. Herkesin görüşü farklı. Bu farklılık benim söylediklerimin doğru olduğu anlamına gelmez. Sonuca bakmak lazım. Futbol maçı gibi. ‘’İyi oynadı kötü oynadı’’ denir ama golü atan kazanır. Tirajı aldıysanız golü attı demektir. Fikrim sorulursa söylerim tabii. Ama hariçten gazel okumak istemem. Peki size danışanlar oluyor mu? Yok. Herkes her şeyi bildiği için soran olmuyor. Herhangi bir yayının sorumlusu sorarsa söylerim tabii. Ama Rahmi Turan ekolünü uyguluyorlar diyebilir miyiz? Tabii bugün gazetelerde uygulanıyor tabii. Ben sormayı, danışmayı severim. Nezih Demirkent; Necati Zincirkıran’a her zaman fikir sormuşumdur. Promosyon Günaydın’da da var mıydı? Tabii het türlü şeyi denerdik. Ev araba… Ama sürekli vermiyorduk. Biz promosyonla yükseldik. Ama ara veriyorduk. Kalıcı tiraj var mı onu görüyorduk. Örneğin ansiklopedi verenler 1 milyon satıyoruz dediler. Ama ansiklopedi bitti, tirajlar gümledi. Siz peki patronlara çok para kazandırdım der misiniz? Eski dönemlerde olabilir tabii. Özellikle Tan döneminde. Maliyeti 5 kuruştu, biz satıyorduk 25 kuruşa. Siz çok kazandınız mı peki? Normal üst düzey bir gazeteci ne kazanıyorsa kazandım sayılır. Allaha bin şükür. Kimseye muhtaç olmayacak kadar var, o da bana yetiyor. ‘Zengin misiniz’ derseniz değilim ama Türkiye ölçeğine göre fena değilim. Kara Murat romanlarından gazetecilikten daha fazla kazandım. O romanlar olmasaydı belki bu kadar rahat olmayacaktım. Gazetede de günlük yayınlanıyordu değil mi Kara Murat? 18 ayrı serüvendi. 18 cilt oldu. 9’u film oldu, Cüneyt Arkın oynadı. En son Meydan’da ve Gözcü’de Ergin Asyalı çizdi. Resimsiz olarak yayınlanan kitaplar da var. Kara Murat’ın dışında 10 kadar kitap daha var. | Arabadaki bu adam bir genel yayın yönetmeni. Kucağındaki kızıyla vedalaşıyor. Lakin asker bekliyor; cezaevine götürecek... |
İngiltere'nin Sky Sport Televizyonu, Tottenham'lı Dos Santos'un sezon sonuna kadar kiralık olarak Galatasaray'a verildiğini duyurdu. 20 yaşında olmasına karşın Meksika Milli Takımı'nın formasını 22 maçta giyen Giovanni Dos Santos geçtiğimiz sezonu Ipswich Town'da kiralık olarak geçirmişti. Dos Santos bu sezon ise Tottenham formasıyla sadece 3 maçta forma giyebilmişti. Transfer haberi henüz Sarı Kırmızılı camia tarafından doğrulanmadı. Kulübün resmi internet sitesi de henüz bir bilgi vermedi. DOS SANTOS KİMDİR? TAM ADI: Giovani dos Santos Ramirez DOĞUM TARİHİ: 11 Mayıs 1989 DOĞUM YERİ: Monterrey, Meksika MEVKİİ: Hücuma yönelik orta saha KULÜPLERİ: Monterrey, Barcelona, Tottenham, Ipswich Town (kiralık), Tottenham Santos cehennemde oynayacak Tottenham'ın Meksikalı genç yeteneği Giovani dos Santos'un Cim Bom'a transferi Meksika basınında 'Santos cehennemde oynayacak' başlığı ile manşetlere çıktı. El Diario de Yucatan, okuycuları için Santos'un müstakbel takımı G.Saray'ın tanıtımını yaparken, Sarı-Kırmızılı taraftarların dünyaca ünlü ateşli coşkusuna dikkat çekti. PasionSports ise 'Gio Galatasaray'da' başlığıyla bu transferi okuyucularına duyurdu. PasionSports haberinde 'Giovani dos Santos'un G.Saray'a kiralanması neredeyse kesin' ifadesini kullanıp, 'Meksikalı futbolcu, Tottenham'dan Türk takımına transfer oluyor. Gio, G.Saray'da 6 ay oynayacak ama satın alma opsiyonu da Türkler'de olacak. Dos Santos'u 2007'de Barcelona'da ilk oynatan Rijkaard, G.Saray'ın hücum hattını güçlendirmek için ilk tercihini Meksikalı oyuncudan yana kullandı' diye yazdı. | Galatasaray sonunda bombayı patlattı ve beklenen transfer haberi geldi. İşte transferle ilgili detaylar! |
Taraf Gazetesi'nin yayınladığı 'Balyoz Darbe Planı' ve ardından gelen Genelkurmay'ın 'Yetersiz' açıklaması yazarları harekete geçirdi. Kimi yazarlar darbe planının balondan ibaret olduğunu düşünedursun, bugüne dek TSK hakkında hep ılıman yazılar yazan Hasan Cemal ise tabiri caizse balyozu eline aldı ve İlker Başbuğ'u adeta yerden yere vurdu. Cemal Milliyet Gazetesi'ndeki yazısının başına 'Tarzan Zorda' satırlarını iliştirdi, yapılan yanlışları bir bir sıraladı. İşte yazıdan o bölümler: (...) TARZAN ZORDA Televizyonu açtım ve karşımda Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'u buldum. Hem sözlerine kulak kesildim, hem de yüz ifadesini, mimiklerini dikkatle izledikten sonra şu notu düştüm: Tarzan zorda! Bu bir alay değil, gerçeğin günlük deyişle ifadesidir. Çünkü Orgeneral Başbuğ, Komutan, kendi temsil ettiği kurumun içinde yaşananları açıklamakta zorlanıyor. (...) GÜLDÜRMEYİN İNSANI Askeri tatbikatmış... Harp oyunlarıymış... Askerin ‘koruma ve kollama görevi’nin bir gereğiymiş... ‘Dış tehdit‘e karşı hazırlıkmış... Ama asla ‘darbe planı değilmiş... Bu kadar basit, bu kadar kolay mı? Her şey bundan ibaret, öyle mi?.. Güldürmeyin insanı, zekâsıyla da oynamayın. Bir darbe planı daha başka nasıl olabilir ki? Üstüne elbette “Bu bir darbe planıdır!” diye yazılmaz. (....) BU BAL GİBİ DARBE PLANI Boşuna zahmet etmeyin, “Bu bir darbe planı değildir!” diye. İnandırıcı olamıyorsunuz. Ya da Özden Örnek Paşa ne kadar inandırıcı olabildiyse, siz de o kadar inandırıcı olabiliyorsunuz. Balyoz, bal gibi bir darbe planıdır. Ak Parti’yi hedef alan ve demokrasiyi, millet iradesini, hukukun üstünlüğünü zerre kadar takmayan bir darbe planı... Ve darbe planlarının, tertiplerinin hesabını soramayan bir Türkiye’de, askerini hukukun içine çekemeyen bir Türkiye’de ne demokrasi olur, ne hukuk devleti, ne de siyasal istikrar... Sorun ‘asker sorunu’dur! Hasan Cemal'in yazısının tamamını okumak için tıklayın | Milliyet yazarı Hasan Cemal ise tabiri caizse balyozu eline aldı ve İlker Başbuğ'u adeta yerden yere vurdu. |
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, Türkiye ve İsrail arasında dönem dönem zorluklar yaşandığını, ancak önemli olanın iki ülkenin de barış ve istikrarı isteyen tarafta bulunması olduğunu söyledi. İsrail'in, Türkiye'de yayımlanan "Kurtlar Vadisi" adlı dizide İsrail karşıtı mesajlar verildiği gerekçesiyle Türkiye Büyükelçisine rahatsızlığını iletme tarzı ile iki ülke arasında gerginliğe neden olan Bakan Yardımcısı Ayalon, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanlığı görevine dün seçilen AK Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. Görüşmeden sonra Türk gazetecilerin sorularını yanıtlayan İsrailli Bakan Yardımcısı, Türkiye ile ikili ilişkilere yönelik sıcak mesajlar verdi. Ayalon, ilişkilerin geliştirilmesinin iki tarafın da yararına olduğunu ifade etti. Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin iyi olduğunu, ancak dönem dönem zorluklar yaşandığını söyleyen Ayalon, ''Ama, gerçekte hatırlamamız gereken iki ülkenin de aynı tarafta olduğu, iki ülkenin barış, istikrar ve refahı isteyen tarafta olduğudur'' dedi. Ayalon, iki ülkenin de ilişkilerin karşılıklı geliştirilmesi için çalışması gerektiğini belirtti ve bunun karşılıklı olarak iki tarafa da yarar sağlayacağı görüşünü dile getirdi. Bir soru üzerine Ayalon, "Türk ve İsrail ilişkilerinde tarafların birbirine karşılıklı saygı ve dostlukla davranması ve gerginliği artırıcı konuşmalardan kaçınılması gerektiğini" belirterek, bunun iki tarafın da yararına olacağını ifade etti. Çavuşoğlu'nun AKPM Başkanlığına seçilmesinin önemli bir gelişme olduğunu kaydeden Ayalon, ilk defa Müslüman bir ülkenin parlamenterinin AKPM Başkanı seçilmesinin tarihi bir gelişme olduğunu ve bu seçimin bölgenin barış ve istikrarına da katkı sağlayacağını söyledi. Türkiye'nin Orta Doğu'da olası bir arabuluculuk görevini üstlenmesiyle ilgili soru üzerine Ayalon, Türkiye'nin bölge ile ilgilenmesinin doğal olduğunu, ancak burada sorunun arabuluculuk değil, Filistin ve Suriye'nin önkoşulsuz doğrudan görüşmelere yanaşmaması olduğunu ileri sürdü. Sürekli İsrail'in taviz verdiğini iddia eden Ayalon, karşı tarafınsa taviz vermekten sürekli kaçındığını ileri sürdü. Ayalon, Filistin ve Suriye'yi uzlaşmaz davranmakla suçladı. Gazze'ye dün Belçikalı Bakanın girişinin engellenmesiyle ilgili soru üzerine Ayalon, Hamas'ı barış ve istikrarı tehdit etmekle ve terörist faaliyetlerde bulunmakla suçladı ve Hamas'ın tecrit edilmesi gerektiğini söyledi. Ayalon, Hamas'ı bölgeye giden yardımları çalmakla ve suistimal etmekle suçlayarak bölgede gerginliği artırdığını ileri sürdü. | Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine neden olan isim Danny Ayalon Türk basınına ilk kez konuştu... |
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un dünkü toplantıda 'TSK'nın sabrının sınırı'nın olmasını söylemesine Taraf yazarı Ahmet Altan'dan yanıt geldi: 'TSK'nın sabrının sınırı' olduğunu söyleyen Orgeneral Başbuğ'a şunu da söylemek istiyorum. Ne olacak sabrınız tükenirse? Vurduracak mısınız, tutuklatacak mısınız, gazeteyi mi kapattıracaksınız? Bu ne biçim konuşma? Türkiye'nin "hukuk sistemini" sizin sabrınızın ölçüsü mü belirliyor? Vazgeçin bu tehditlerden. Ben yaşlı bir adamım, ölüm bana kapı komşusu artık. İşte Ahmet Altan'ın bugünkü Taraf'ta çıkan tam metni: - Kürtler ve generaller Biz önce generallerden başlayalım. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ "Balyoz planıyla" ilgili konuştu ama doğrusu ben ne dediğini gene pek anlamadım. Bu planı araştırıyorlarmış. Ben öyle "muğlâk", ortadan konuşmaları sevmem, öyle de konuşmam, netlikten, açıklıktan yanayım. Birinci Ordu'da hazırlanan "darbenin" cami yakmak gibi korkunç planlarının "harekât emirleri" var, bu emirleri hazırlayan subayların isimleri var, bu harekâtta görevlendirilen personelin isimleri var ve bu emrin yazıldığı "bilgisayarın" kimliğine ait bilgiler var. Biz bu harekât emrini ve içindeki isimleri açıkladık. Böyle başka planlar da bulunuyor, onlarda da "görevlendirilmiş" personelin isimleri yazılı, onların da çıktığı bilgisayarlar belli. Genelkurmay'ın elinde bu harekât planları yoksa verelim. Varsa kendileri baksınlar. O harekât planlarında isimleri yazılı olan subaylar sağ, bir kısmı hâlâ görevde, çağırıp onları, sorsunlar. Ya diyecekler ki "bu planlar maalesef hazırlanmış, sorumluten™ yargıya havale ediyoruz". Ya da diyecekler ki, "o planları o subaylar hazırlamamış ama Birinci Ordu'daki bütün bilgisayarlara girilmiş, ayrı ayrı bilgisayarlarda ayrı ayrı emirler yazılmış ama ne Birinci Ordu ne de Genelkurmay, harekât bölümlerinin, komutanlarının, subaylarının resmî bilgisayarlarının başkaları tarafından ele geçirildiğini fark edebilmiş." İki ihtimal var, ya Birinci Ordu darbe planı hazırladı ya da Birinci Ordu "düşmanlar" tarafından gizlice zaptedildi ama kimse fark edemedi. Hangisi? La"fı uzatacak, ezecek, büzecek bir şey yok. Durum net, belge net, soru net. Ama cevap net değil. Sarıkamış'ta binlerce askerin Enver Paşa'nın zekâsız çılgınlığı sonucu öldüğünü yıllarca bu halktan saklayan "gazetecilerin" bugünkü uzantıları olan küçük çakallarını bizlere, ailelerimize saldırtmak, bizi bu soruları sormaktan vazgeçirmez. Küfürlerle, gürültülerle, aşağılık oyunlarla olayı saptırmalarına izin vermeyiz. Onun için kurtuluşu buralarda aramayın. Net ve açık konuşun. Bu arada, "TSK'nın sabrının sınırı" olduğunu söyleyen Orgeneral Başbuğ'a şunu da sormak istiyorum. Ne olacak sabrınız tükenirse? Vurduracak mısınız, tutuklatacak mısınız, gazeteyi mi kapattıracaksınız? Bu ne biçim konuşma? Türkiye'nin "hukuk sistemini" sizin sabrınızın ölçüleri mi belirtiyor? Vazgeçin bu tehditlerden. Ren yaşlı bir adamım, ölüm bana kapı komşusu artık, bir gün önce bir gün sonra hesabı yapacak halim yok, bu tehditlere aldırmam, sizin "aferininizi" almak için paçamda dolaşan solucanlarınızın yapışkan ıslaklığından iğrensem de, çok kızarsam elimin kirlenmesine aldırmaz onları da avucumun içinde ovalayıp parçalarım. Bunları boşverin de siz işinizi yapın, darbe planları hazırlayanları ortaya çıkartıp yargıya sevk edin. Ordunun içindeki bu "darbeciler" yüzünden biz asıl konuşmamız gereken konuları konuşamayız. Neşe Düzel, Adil Gür'le muhteşem bir konuşma yaptı, Gür sadece siyasetteki son durumu değil, yaptığı araştırmalar sonucu belirlediği Kürt halkının eğilimlerini, isteklerini de açıkladı. Gür'ün araştırmasına göre DTP'lilerin yüzde seksene yakınının istemesine rağmen partili olmayan Kürtlerin büyük çoğunluğu "özerklik" istemiyor, Kürtlerin özerkliğini en çok destekleyenler "beyaz" Türkler. Gür'ün araştırmasını temel aldığımızda, en azından ilk adım için "demokratikleşmenin", Kürtlerin eşit vatandaşlar olmasının sağlanmasının "Kürt sorununu" büyük ölçüde çözebileceğini görüyoruz. Dağdaki PKK'lılar için getirilecek bir af da ortamı çok rahatlatacak. "Ayrılmayı, bölünmeyi" bir yana bırakın "özerkliğe" bile isteksizce yaklaşan Kürtlerle Türklerin nasıl bir sorunu var o zaman? "Demokratikleşmeye" karşı çıkan Türkler, hep "ülkeyi bölecekler" mazeretinin arkasına sığınıp her türlü gelişmeyi engellemeye uğraşıyorlardı. Hükümet de onların bu "temelsiz" çıkışlarından korkup geriliyordu. Bunun yanlış bir korku olduğu anlaşılıyor. Türkiye, yeni ve çağdaş bir düzen kurabilir kendisine, Türklerle Kürtlerin eşit olduğu, Avrupa standartlarını oluşturmuş, askeri kışlasına gönderrroVhaikın iradesini parlamentoya.yansıtmış, dindarların inanç özgürlüğüne, dinsizlerin yaşama biçimine saygılı, fikir özgürlüğünü kısıtlamayan, barış içinde bir ülke kurabiliriz. "Yanlış korkularla" gelişmeleri engellemeye kalkanlara aldırmadan yürüyecek bir hükümet bu sorunları çözer. Çözmeli de. Bıktık usandık bu sıkıntılı, baskılı, kasvetli hayattan. Diğer yazarların Orgeneral İlker Başbuğ'a tepkisini okumak için ikinci sayfaya geçiniz [PAGE] Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak) Bu gemi parmak sallamakla yürümez artık Taraf Gazetesi'nde yayınlanan metinleri okudukça, çeşitli internet sitelerinde yayınlanan ses kayıtlarını dinledikçe her hangi bir şüphe kalmıyor. Darbe planlaması ve tatbikatı yapan bir ordu, 1. Ordu Komutanlığı var karşımızda. Okumayanlar için iki küçük örnek verelim: 1 Ordu Komutanı Çetin Doğan plan seminerinde şöyle diyor ilk gün: "Milli birliğin ve beraberliğin oluşmasında evvela inandırıcı, milli birliği sağlayıcı bir hükümetin varlığı gerekir (…) ulusal birliğimizi evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım, milli mutabakat hükümeti kurulması sureti ile…' Kapanışta ise şunları söylüyor: "Arkadaşlar bu plan seminerini, (…) dikkatlerimizi nerelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir… Söylediğimiz her söz, atacağımız her adım evvela laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması için olmalıdır." Bu iki konuşma arasında, laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması eyleminin tatbikatını yapıyor 1. Ordu. Yani EMASYA Planları üzerinden tutuklamalar, tasfiyeler, provokasyon eylemleri, 200.000 kişinin göz altına alınmasıyla "darbe tatbikatı" yapılıyor. Böylesi hiç görülmedi. Böyle bir vesika hiç ortaya çıkmadı. Taraf Gazetesi'ne bu açıdan çok şey borçludur bu ülke… Ne Emekli general Çetin Doğan ne Genelkurmay karargâhı böyle plan seminerinin varlığını yalanlayabiliyor. Karargâh Taraf Gazetesi'nin belgelerini çürütecek en küçük adımı dahi atamıyor ve çaresizliğini ya da bahanesini şöyle ifade ediyor: O dokümanlar imha edilmiş… İtiraz ettikleri, ses yükselttikleri tek konu, "camilerin bombalanması ve ordunun kendi uçağını düşüreceği iddiaları…" Bu gelişmeler karşısında yaşananları sulandırmaya kimse cesaret edemiyor. Bu da kendi başına önemli bir gelişmedir. Kritik noktanın altını hemen çizelim: 2003 darbe tatbikatı ve planları, bu tarihi öncesine ve sonrasına bağlıyor. Çetin Doğan'ın başkanı olduğu "Batı Çalışma Grubu binlerce memuru fişlemişti. Bu fişler ve Doğan zihniyeti 28 Şubat'ı 2003'e bağlamaktadır." Diğer taraftan "EMASYA yapılarına aktarıldığı anlaşılan bu fişler ve iç güvenlik doktrini, halkı hedef alan müdahale planları bugün 2010 kışında, sivilleşme istikametinde en önemli adımların atıldığı anda bile hala varlığını sürdürmektedir." Bu durumda demokrasi ve demokratikleşmenin hedefi bellidir: EMASYA Protokolü başta olmak üzere, yasalar yanında yönetmelik ve protokoller üzerinden askerin sivil otoriteye tabi olmasını engelleyen ya da askeri otoriteye özerklik veren tüm düzenlemelerin elden geçirilmesi… Dün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u dinledik… "Ordu zorda"… Özetle bu çıkıyordu Başbuğ'un konuşmasından… Başbuğ'un "TSK'nin bir sabrı vardır, rahatsızız, vicdansızlar, Allah Allah diye eğitim veren bir ordu Allah'ın evini bombalar mı" gibi sözlerinin yanında, "bu tür girişimleri tüm orduya mal etmemek" gerekir gibi imalarını, "demokrasilerde hükümet seçimle gelir seçimle gider" gibi vurgularını, "bu konuşma planlı değildi konuşsanız sorun oluyor, konuşmazsanız da olmuyor" gibi arada kalmış ruh halini gösterir ifadelerini dikkate almak gerekir. Şunu görüyoruz: Çetin Doğan, "evet yaptık ne var, bizim görevimiz bu ve olan kurallara uygun" tarzıyla, bir meydan okuyucu tavrıyla eski karargâh mantığına işaret ediyor. Başbuğ ise daha yasalcı bir tavır içinde geri çekiliyor, geri çekilirken ordusunu korumaya ve geçmişi örtbas etmeye gayret ediyor. Bu açıdan "Darbe lafından hicap duyarım", "demokrasilerde hükümet seçimle gelir seçimle gider" sözlerini Genelkurmay Başkanı'nın Taraf Gazetesi'nin yayınları üzerine olsa da, sarfetmesi, sarfetmek zorunda kalması önemlidir. Ama yeterli değildir… Yeterli olan o Genelkurmay Başkanı'nın savunmaya çekilmek yerine, hızla kendi içinde temizlik yapmaya başlaması ve bunu açık olarak ilan etmesidir… İnandırıcılığın yolu budur. Son söz... Başbuğ Paşa bilsin ki, bu gemi "zamanlamaya bakın, kim sızdırıyor acaba" demekle, gazeteciye, gazeteye, demokratlara kaş çatmakla, parmak sallamakla yürümez artık... Asker sorununda sona doğru hızla ilerliyoruz… [PAGE] Hakan Albayrak (Yeni Şafak) Başbuğ'un karmakarışık konuşması Genelkurmay Başkan İlker Başbuğ, "Balyoz Darbe Planı" iddiaları hakkında bir konuşma yaptı. Karmakarışık bir konuşma. Bir yandan, 'Tüm iddiaları ciddiye almak durumundayız. Gerçeği bütün açıklığıyla ortaya çıkarıp, zamanı geldiğinde bunu kamuoyuyla paylaşmak durumundayız. Kara Kuvvetleri'nde devam eden incelemenin bu hafta içinde sonuçlanmasını bekliyoruz' diyen Başbuğ, öbür yandan, "Allah Allah diye taarruz eden bir ordu Allah'ın evi olan camiye nasıl bomba koyar? Vicdansızlara sesleniyorum: TSK'nın da bir sabrı var… İddiaları lanetliyorum" diye gürledi. Dikkat buyurun: "Tüm iddiaları ciddiye almak durumundayız"la başlayan söz, "İddiaları lanetliyorum"la bitiyıor. Enteresan, değil mi? "Balyoz Darbe Planı" iddialarıyla ilgili inceleme henüz sonuçlanmadan iddiaları peşinen lanetleyen Başbuğ, bize Kara Kuvvetleri'ndeki incelemenin sıhhati (daha doğrusu sıhhatsizliği) hakkında esaslı bir fikir vermiş oldu, kendisine teşekkür ederiz. *** Başbuğ'un konuşmasının en güzel bölümü: "1960'lardan beri, elbette Türkiye'de bazı olaylar yaşandı. Ama TSK olarak bugün bu olayların geride kaldığını değerlendiriyoruz. Bu süreçte yaşanan olaylardan, herkesin kendi payına düşen bölümden gerekli dersleri çıkardığını düşünüyoruz. Bugün artık 2010 yılındayız; TSK olarak toplumumuzun huzura, barışa ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Toplumumuzun yürekten inanması gereken şu olmalı: Demokrasilerde en önemli olan husus iktidarların seçimlerle, demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir. Bu düşünceye herkesin de yürekten inanması gerektiğini değerlendiriyoruz." Millete güvenceden ziyade cuntalara veyahut cunta heveslilerine nasihat olarak okuduğum bu güzel sözler, ne yazık ki, "TSK'nın da bir sabrı var" cümlesinin gölgesi altında kaldı. TSK'nın sabrının taşması, askeri darbeden başka ne anlama gelir? Darbe geleneğinin sona erdiğini / ermesi gerektiğini savunan bir genelkurmay başkanı, nasıl böyle 'darbeci' bir refleks gösterebiliyor? Dediğim gibi; karmakarışık bir konuşma oldu. | Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 'sabrımızı taşırmayın' sözlerine Ahmet Altan bugünkü köşesinden yanıt verdi... |
Sarı-lacivertli ekip, bonservisi CSKA Moskova'da bulunan ve G.Saray'da kiralık oynayan 21 yaşındaki futbolcuyu ezeli rakibinin elinden kapmak için adeta pusuya yattı. Fenerbahçeli yöneticiler, satış opsiyonu G.Saray'da olmasına rağmen bu oyuncunun transferinin zor olmayacağına inanıyor. Caner'in bonservisini almak için CSKA Moskova'ya 3.5 milyon euro ödemesi gereken G.Saray'ın, bu yönde hiçbir girişimde bulunmaması Fenerbahçe'yi umutlandırıyor. Ayrıca yıldız futbolcunun sezon başında bir televizyon programında açıkça "Ben Fenerbahçeliyim" demesi de Fenerbahçe yöneticilerine göre, bu transferin gerçekleşme ihtimalini artırıyor. Sarı-lacivertlilerin şimdiden CSKA ile gizlice temas kurduğu belirtiliyor. | Fenerbahçe transfer çalışmalarını sürdürürmen bir yandan da Galatasaraylı futbolcu Caner için planlar hazırlıyor. |
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyesi 23kişi Ankara'da eylem yapan TEKEL işçilerine destek vermek için Taksim'deki Burger King'in kapısına barikat kurup birinci kat terasından pankart sarkıttı. SDP'liler saat 10.30 sıralarında İstiklal Caddesi girişindeki Burger King'in içine girdi. SDP'li göstericiler birinci kattaki teras kata çıkıp masa ve sandalyeleri kapının önüne koyarak barikat kurdu. Göstericiler, üzerinde "TEKEL direnişi kazacak. Onların anlayacağı dilden konuşmak lazım. Genel grev, genel direniş" yazılı pankartı terastan dışarı sarkıttı. TEKEL işçilerine destek veren sloganlar da atan göstericilerden biri elindeki basın açıklamasını okudu. Polis ekipleri çevik kuvvetten yardım istedi. Çıkacak bir arbedede terastan düşenlerin olabileceği ihtimali üzerine polis, itfaiye ekiplerine haber verdi, ambulans çağırdı. Çevik kuvvet polisleri, barikatı yıkarak teras çıktı. Göstericiler polise direnç göstermedi. Çevik kuvvet araçlarına bindirilen göstericiler emniyete gönderildi. | Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyesi bir grup, Tekel işçilerine destek vermek için Taksim'deki Burger King'i işgal etti. |
Merkez Bankası, 2010 yılı enflasyon tahminini 1.5 puan yükselterek, yılsonu itibariyle yüzde 6.9’a çıkardı. Petrol fiyatlarına ilişkin tahminlerini de 2010 için 75 dolardan 80 dolara; 2011 ve sonrası için de 80 dolardan 85 dolara yükseltti. Başkan Yılmaz, IMF ile görüşmelerin devam ettiğini, kendilerinin de teknik görüşmelerin içinde yer aldığını ancak anlaşmaya imza atıp atmamanın siyasi bir karar olduğunu söyledi. Merkez Bankası Başkanı Durmuş yılmaz, 2010 yılı enflasyon raporunun ilkini düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı. Başkan Yılmaz, yurt içi arz ve talep dengesinin enflasyona düşüş yönlü katkısının sınırlı olmakla birlikte 2012 yılına kadar devam edeceği tahmininde bulundu. Ancak Başkan Yılmaz, kısa vadeli enflasyon tahminlerini bazı gelişmeler nedeniyle yükseltmek zorunda kaldıklarını söyledi. Yılın son günlerinde akaryakıt ürünleri, alkollü içecekler ve tütün ürünlerine getirilen vergi düzenlemelerinin 2010 yılı enflasyonuna yüzde 1.5 oranında katkı yapacağını vurguladı. Vergi artışını daha önceki tahminlerinde 0.5 puanlık katkı öngördüklerini anımsatan Yılmaz, bu nedenle 1 puan yükselttiklerini anlattı. Vergi ayarlamalarındaki etkinin 2010 yılı itirabiyle etkili olacağını 2011 sonrasında ise ortadan kalkacağını vurguladı. Petrol fiyatı 80 dolar olacak! Enflasyon tahminlerindeki yükselişin bir başka nedeni olarak da petrol fiyatlarındaki artışı gösterdi. Yılmaz, petrol fiyatları için 2010 yılı tahminlerinin ise 75 dolar yerine 80 dolar olarak değiştirdiklerini açıkladı. 2011 ve sonrası için tahminlerini ise 80 dolardan 85 dolara yükseltti. Bunun enflasyona katkısının ise 2010 yılı için 0.2 puan olduğunun altını çizdi. Son olarak da işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yükselişin enflasyon tahminlerini yukarı yönlü değiştirmede etkili olduğunu ifade eden Yılmaz, bunun 2010 yılı enflasyona etkisinin de 0.3 puan olacağı tahmininde bulundu. 1.5 puanlık yükseliş! Böylece Merkez Bankası 2010 yıl sonu için öngördüğü enflasyon tahminini 1.5 puan yükseltti. Yüzde 70 olasılıkla orta noktası 6.9 olmak üzere enflasyonun 5.5 ila 8.3 aralığında gerçekleşeceği tahmininde bulundu. 2011 yılı tahminini orta noktası 5.2 olmak üzere yüzde 3.4 ile yüzde 7 aralığına; 2012 sonunda ise yüzde 4.9’a düşeceği öngörüsünü açıkladı. IMF anlaşması siyasi karar! Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Başkan Yılmaz, IMF anlaşmasına ilişkin ‘oldu olacak’ spekülasyonlarını doğru bulmadığını belirtti. Ancak IMF çalışmalarının spekülasyon olduğunu düşünmediğini vurgulayan Yılmaz, “Anlaşmanın imzalanıp imzalanmayacağını ben de bilmiyorum. Bu bir siyasi karardır. Ancak teknik taraf olarak Merkez Bankası olarak olayın içindeyiz. Gelişmelerin dışında değiliz. Belli bir noktaya da gelindi. Bilmediğimiz husus siyasilerin imzayı atıp atmayacağı” dedi. Yılmaz, IMF ile görüşmelerin devam ettiğini ancak anlaşmanın formatı konusunda bilgi veremeyeceğini söyledi. T.C Merkez Bankası olarak bugüne kadar olduğu gibi Davos’a gideceğini belirten Yılmaz, ancak ülkede koordinasyon olmasının önemli olduğunu vurguladı. Türkiye ‘iyiler’ arasında olacak! Önümüzdeki dönemde dünya genelinde kamu maliyesiyle ilgili ülkeler arasında ayrışmalar olacağı öngörüsünde bulunan Yılmaz, Türkiye’nin bu ayrışmada bu kez ‘iyiler’ arasında yer alacağını söyledi. Faiz artırmadan önce… Önümüzdeki dönemde enflasyonda yukarı yönlü bir tehlikenin ortaya çıkması durumunda Merkez Bankası’nın faiz artırımından önce devreye alacağı çok fazla enstrüman olduğunu vurguladı. Vatandaş gereğini yapar! Başkan Yılmaz, bir soru üzerine hükümetin aldığı vergisel kararların enflasyonu etkilediğini belirtti. Ancak Yılmaz, vergisel düzenlemelerin, vergi almanın hükümetlerin anayasal hakkı olduğun vurguladı. Merkez Bankası olarak böyle bir konuda hükümete sadece danışmanlık yapabileceklerini belirten Yılmaz, “Vatandaş ise demokratik ortamda gerekeni yapacaktır” Diye konuştu. Notumuz hala düşük! Durmuş Yılmaz, kredi derecelendirme kuruluşlarının not yükseltmeleri konusuna da değinirken, hala Türkiye’nin hak ettiği seviyede bulunmadığını belirtti. “Rating konusunda biz hala alacaklı durumdayız” dedi. | Merkez Bankası 2010 için enflasyon tahminini açıkladı. Tahminlerini yükseltmek zorunda kaldıklarını söyledi. |
Gazetelerin 18-24 Ocak haftasındaki satış rakamları belli oldu. Orgeneral Çetin Doğan başkanlığındaki cuntanın tüyler ürperten Balyoz darbe planını ortaya çıkaran ve bir haftadır bunu haber yapan Taraf gazetesi, tirajını arttırarak geçen haftanın en fazla tiraj alan gazetesi oldu. Balyoz Taraf'a toplam 17 bin 518'lik bir tiraj aldırttı. En fazla tiraj kaybeden gazete Sabah oldu. İŞTE GAZETE TİRAJLARI... 18.01.2010 - 24.01.2010 tarihleri arasında gazete satış raporu. GAZETE NET SATIŞLARI GAZETE KODU SATIŞ ÖNCEKİ FARK 1 ZAMAN 806.005 808.394 -2.389 2 POSTA 501.397 509.651 -8.254 3 HÜRRİYET 447.173 445.002 2.171 4 SABAH 344.298 357.783 -13.485 5 MİLLİYET 237.761 230.981 6.780 6 HABERTÜRK 212.040 216.632 -4.592 7 P.FOTOMAÇ 189.282 180.830 8.452 8 FANATİK 179.047 171.907 7.140 9 VATAN 173.356 181.286 -7.930 10 SÖZCÜ 149.055 150.647 -1.592 11 AKŞAM 146.879 142.408 4.471 12 TÜRKİYE 142.794 145.871 -3.077 13 TAKVİM 121.214 120.431 783 14 GÜNEŞ 108.797 108.585 212 15 STAR 105.088 104.167 921 16 YENİ ŞAFAK 100.878 100.861 17 17 TARAF 63.155 45.637 17.518 18 A.VAKİT 55.567 55.320 247 19 CUMHURİYET 52.723 51.460 1.263 20 MİLLİ GAZETE 52.131 52.103 28 21 YENİ ÇAĞ 51.857 51.867 -10 22 A.ŞOK 51.567 50.682 885 23 BUGUN 50.134 50.190 -56 24 RADİKAL 38.403 38.983 -580 25 FOTOGOL 35.154 31.898 3.256 26 YENİ ASIR 32.874 34.198 -1.324 27 FOTOSPOR 27.221 24.924 2.297 28 YENİ ASYA 14.521 11.309 3.212 29 HO.TERCÜMAN 12.823 12.694 129 30 REFERANS 11.154 11.056 98 31 G.EVRENSEL 8.559 6.238 2.321 32 ORTADOĞU 7.394 7.334 60 33 YENİ MESAJ 5.587 5.597 -10 34 BİRGÜN 5.474 5.277 197 35 T. ZAMAN 5.309 5.273 36 36 T.DAILY NEWS 5.177 5.184 -7 37 DÜNYA 2.191 2.331 -140 38 HÜRSES 2.164 2.161 3 TOPLAM 4.556.203 4.537.152 19.051 | Gazetelerin 18-24 Ocak haftasındaki tirajları belli oldu. Balyoz darbe planını ortaya çıkaran Taraf adeta tiraj patlaması yaşadı. |
Bitlis'in Tatvan İlçesi'ndeki Kadın ve Çocuk Hastanesi'nde 2 günlük erkek bebeğin, kimliği belirsiz bir kadın tarafından kaçırıldığı iddia edildi. Polis geniş çaplı araştırma başlatırken, idari soruşturma kapsamında da yenidoğan servisi hemşireleri A.İ. ile Z.S. açığa alındı. Önceki gün doğum sancıları tutan Hülya Ulus, eşi tarafından Tatvan Kadın ve Çocuk Hastanesi'ne getirildi. Hülya Ulus burada bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Ancak bebek, kusma yüzünden yeni doğan servisinde yatırılarak kontrol altında tutulmaya başlandı. Dün saat 15.00 sıralarında çocuğun emzirme saati geldiğinde annesinden önce kimliği belirsiz bir kadın servise girerek hemşireden bebeği emzirmek için izin istedi. Bir süre sonra bu kez anne Hülya Ulus bebeği emzirmek için servise gelince hemşireden duyduğu sözler karşısında şoke oldu. Bebeğin bir başka kadın tarafından alınıp kaçırıldığını anlayan anne Ulus, hastane yetkililerine ve eşine haber verdi. Bunun üzerine polis olayla ilgili geniş çaplı bir araştırma başlattı. İdari soruşturma kapsamında da yenidoğan servisinde görevli A.İ. ile Z.S. adlı hemşireler açığa alındı. Kaymakam Orhan Şefik Güldibi ve Emniyet Müdürü İlker Yelden de hastaneye gelerek olay hakkında bilgi aldı. | Hastanede doğum yapan anne bebeğini emzirmek için bebek odasına gittiğinde şok oldu. Çünkü bebeği yerinde yoktu. |
Pendik İlçe Emniyet Müdürlüğü Pasaport Büro Amirliği'ne kardeşi Adnan Ağca ve bazı yakınlarıyla gelen Mehmet Ali Ağca, emniyet müdürlüğünde yaklaşık yarım saat kaldı. Üzerinde mavi kazak ve mavi ceket ile gözünde güneş gözlüğü bulunan Ağca, emniyet çıkışında basın mensuplarının sorularını, "Sağolun! teşekkür ederim." diyerek yanıtladı. Ağca, "Hangi ülkeye gideceksiniz?" sorusunu cevapsız bıraktı. Kardeşi Adnan Ağca ise, "Her Türk vatandaşının alma hakkı olan pasaport için başvuru yaptı. Herkese uygulanan prosedür uygulandı. Yardımcı oldular, imza attı, parmak izi alındı. En kısa zamanda pasaportunu alacak." diye konuştu. "Gitmeyi düşündüğü herhangi bir ülke var mı?" sorusuna, "Bilmiyorum." cevabını veren Adnan Ağca, film tekliflerinin hatırlatılması üzerine, "Haberim yok, kendisi bilir." diye konuştu. Aracın içerisinden el sallayan Ağca, emniyet müdürlüğünden ayrıldı. Öte yandan, Mehmet Ali Ağca'nın 1'i bayan 3 avukatını noter kanalıyla azlettiği bildirildi. Ağca'nın bu konuda, "Benim avukatlık bir işim kalmadı." dediği öğrenildi. | Cezaevinden yeni çıkan Mehmet Ali Ağca, yurtdışına çıkabilmek için pasaport müracaatında bulundu. |
Nergis DEMİRKAYA İNTERNETHABER ANKARA- Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat yasasını yenilerken interneti de unutmadı. Hatalı Kur’an avına çıkan Diyanet basılı yayınların yanı sıra internet sitelerini de kontrol altında tutacak. Hatalı olduğu tespit edilen yayınlar toplatılırken internet siteleri de erişime kapatılacak. Diyanet İşleri Başkanlığı 30 yıllık teşkilat yasasını yenilerken hatalı Kur’an-ı Kerim’e de savaş açtı. Tasarıya konulan bir madde ile hatalı basılan Kur’an’ı Kerim’lerin toplanmasına imkan tanınıyor. Buna göre sulh hukuk mahkemeleri ile hatalı Kur’an-ı Kerimlerin toplanması sağlanacak. İlk kez yapılacak düzenlemeye göre, hatalı ve noksan olarak basıldığı veya yayımlandığı Kurul tarafından tespit edilen musfah ve cüzler ile sesli ve görüntülü Kur-an’ı Kerim yayınları, Başkanlığın müracaatı ile yayının yapıldığı yer sulh ceza mahkemesi kararı ile toplatılıp imha edilecek. İNTERNET SİTELERİNE ERİŞİM YASAĞI Diyanet hayatımızda büyük yer edinen interneti de unutmadı. Söz konusu hatalı yayınların internet sitelerinden yapılması durumunda da sitelerin erişime kapatılması söz konusu olacak. Tasarıya göre hatalı yayının internet ortamında yapılması durumunda Başkanlığın müracaatı üzerine sulh hukuk mahkemesi ile bu yayınla ilgili olarak erişimin engellenmesi kararı alınabilecek. Alınan kararın bir örneği de gereği yapılmak üzere Telekomünikasyon Kurulu Başkanlığına gönderilecek. İTİRAZ VAR AMA… Verilen toplatma ve erişime kapatma kararlarına itiraz hakları olacak. Ancak toplatma ve imha kararına veya erişimin engellenmesi kararına itiraz edilmiş olması, karara teşkil eden yayınların toplatılmasına ve erişimin engellenmesine engel teşkil etmeyecek. Toplatma ve imha kararına konu teşkil eden yayınlar, bu karara süresi içinde itiraz edilmediği veya yapılan itiraz reddedildiği taktirde imha edilecek. | Diyanet hatalı basıldığını belirlediği kitaplar ve hatalı yayın yapan internet sitelerinin peşine düşmeye hazırlanıyor. |
Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kaplan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mesane kanserinin oluşumunda etkili olan ''4-aminobifenil'' maddesinin sigarada yüksek dozda bulunduğunu söyledi. Hastalığın kendisini kanlı idrarla gösterdiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Kaplan, şunları söyledi: ''Mesane kanserinin bilinen en önemli risk faktörü sigaradır. Mesane için oldukça etkili bir kanserojen olan 4-aminobifenil adlı madde sigarada yüksek miktarda bulunmaktadır. Bu madde akciğerlerden kan dolaşımına geçmekte, böbreklerden süzülerek idrar yoluyla mesanede birikmekte ve mesane kanserine sebep olmaktadır. Mesane kanserinin en önemli özelliği oldukça sık tekrarlaması ve tedavi edilmediği takdirde daha ileri evre hastalığa geçmesidir. En sık görülen yakınma kanlı idrar yapma olup böyle şikayeti olan bir kişinin özellikle 40 yaş üstü ve sigara içiyorsa mutlaka mesane kanseri açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.'' GÖRÜLME SIKLIĞI ERKEKLERDE DAHA FAZLA Kaplan, yapılan araştırmalarda mesane kanserinin erkeklerde kadınlara oranla daha sık görüldüğünün tespit edildiğini bildirerek, şöyle devam etti: ''Mesane kanseri görülme sıklığı erkeklerde kadınlardan 3 kat daha fazladır. Bu kanser erkeklerin yüzde 50'sinde, kadınlarında yüzde 35'inde sigaradan kaynaklanmaktadır. Hastalığın görülme sıklığının cinsiyetler arasında farklılık göstermesi kadınlarda sigara içiminin daha az olmasına bağlanmaktadır. Şüphesiz kadınlar da sigaranın kanser yapıcı etkisine erkekler kadar duyarlıdırlar. Ancak ülkemizde de son yıllarda kadınlarda sigara içme oranının artması kadınlarda mesane kanseri görülme sıklığını eski yıllara göre artmasına sebep olmuştur.'' PASİF İÇİCİLERDE RİSK ALTINDA Sigara kullanmasa da sigara içilen bölgelerde bulunan kişilerinde mesane kanseri riskiyle karşı karşıya olduğunu belirten Kaplan, şunları kaydetti: ''Sigara dumanına maruz kalma veya pasif sigara içiciliği dediğimiz durum da mesane kanseri riskini arttırmaktadır. Hatta tıp camiasında çok saygın yere sahip bir dergide yayımlanan araştırmada hayatında hiç sigara içmeyen ama mesane kanseri tanısı konan kadın hastaların, çocukluk döneminde ailelerinde birden fazla sigara içicisinin olduğu saptanmıştır. Bu araştırmaya göre sigara içmeyen kadınlardaki mesane kanserinin yüzde 70'inin sigara dumanına maruz kalmaktan kaynaklandığı bildirilmektedir. Kanser ile uğraşan hekimlerin en önemli görevleri kanser oluşmasını önleyici tedbirler konusunda toplumu aydınlatmak, erken tanı ve tedavi yöntemleri geliştirmektir. Sigaranın sadece içen kişiler açısından bir risk faktörü olmadığı, aynı ortamda bulunan ailenin diğer bireyleri ve özellikle çocukları açısından da ileride mesane kanseri oluşması açısından önemli risk faktörü olduğu bilinmelidir.'' SİGARAYI BIRAKMAK KANSER GELİŞİMİNİ ÖNLÜYOR Kaplan, sigara tiryakilerinin bu alışkanlıklarından vazgeçtiklerinde, mesane kanseri gelişiminin azaldığının kanıtlandığını bildirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Sigarayı bırakmak ileride mesane kanseri gelişme riskini de azaltmaktadır. Mesane kanseri gelişme riski sigarayı bıraktıktan sonraki 4 yıl içinde yüzde 40 azalmaktadır. Yıllar içinde bu azalma devam etmekle beraber maalesef hiç sigara içmeyenler düzeyine gelmemektedir. Sigarayı bıraktıktan sonra mesane kanserlerinde sıkça gördüğümüz tekrarlama oranları da sigarayı bırakmayanlara göre 2 kat daha azalmaktadır.'' | Görülme sıklığı erkeklerde daha fazla. En önemli risk faktörü sigara . İşte o kanser türü... |
Van’da bir evde hırsızlık yaptıktan sonra polis tarafından yakalanan 9 aylık hamile kadın emniyete götürülürken sancılandı. Kadın, polisler tarafından hastaneye kaldırıldı. Pazar günü bir ihbarın ardından olay yerine giden polis, görgü tanıklarının ifadeleri doğrultusunda, evde hırsızlığı biri hamile, 2 kadının hırsızlık yaptığını belirledi. Araştırma başlatan ekipler, eşkale uyan 9 aylık hamile 36 yaşındaki D.E. ile 17 yaşındaki B.G.’yi mahalle çıkışında yakaladı. Polis tarafından gözaltına alınan 2 kadının üst aramalarında, evden çaldıkları kol saati, 2 altın yüzük ve çeşitli eşyalar ile hırsızlık sırasında kullanılan 2 bıçak, 1 tornavida ve kapı açmada kullanılan demir tel ele geçirildi. Hamile D.E., ekipler tarafından emniyete götürülürken araçta doğum sancıları tuttu. Bunun üzerine polis tarafından Van Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ne götürülen ve önceden 6 ayrı hırsızlık olayından sabıkası olduğu belirtilen D.E. gözaltına alındı. B.G. ise çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. | 9 aylık hamile kadın bir eve girip hırsızlık yaptı. Ancak polis tarafından yakalandı. Tam o anda da sancısı tuttu. |
Habertürk'ten Erhan Telli'nin haberine göre; Geçen hafta Florya’da yapılan antrenmanda fazla zorlamadan dolayı adalesini yırtan ve 2 ay yeşil sahalardan uzak kalacağı açıklanan Kewell, yabancı kontenjanını boşaltmak için gönderileceğinin gazetelerde yazıldığını duyunca, tepkisini sert bir şekilde dile getirdi. Florya’daki görüşmede idarecilere “Bunlar ne demek oluyor?” diye soran Kewell şok bir cevap aldı: “Eğer sezon sonunda ayrılmayı düşünüyorsan şimdi de yollarımızı ayırabiliriz...” İşte bu duydukları Avustralyalı futbolcunun tepesini attırdı. “Daha iki hafta önce sözleşme uzatabilmek için menajerimi çağırıyordunuz. Şimdi ne oldu? Sakatlanınca karşılığı bumu oluyor?” diye sordu. Sakatlığının uzun süreceğinin hatırlatılması ve yeni bir transfer yapmak zorunda kalacaklarının bildirilmesi üzerine daha da sinirlenen yıldız oyuncu, “Benimsezon sonuna kadar sözleşmemvar ve buradayım. Eğer ille de göndermek istiyorsanız, sözleşmemdeki tazminat şartları belli” diyerek restini çekti ve pazarlık şansı bırakmadı. İşte o diyalog KEWELL: Gazetelerde bu yazılanlar ne demek oluyor? YÖNETİM: Eğer sezon sonu gideceksen, şimdi git... KEWELL: Düne kadar beni istiyordunuz ama... YÖNETİM: İki ay yoksun. Senin yerine transfer yapmamız gerek. KEWELL: Sakatlanınca şimdi böyle mi oldu? YÖNETİM: Ama sakatlığın uzun sürecek... KEWELL: O zaman verin tazminatımı gideyim! | Galatasaray'da alınacak yeni yabancı oyuncu Florya'yı karıştırdı... Kewell, haberler yüzünden çılgına döndü. |
Lübnan Ulaştırma Bakanı Gazi Aridi, Etiyopya Havayollarına ait yolcu uçağının içindeki 90 kişiyle Lübnan açıklarında denize düşmesinden önce pilotun Beyrut kontrol kulesinin önerdiği yönde uçmadığını belirtti. Aridi, Associated Press ajansına verdiği demeçte, "kulenin pilottan uçağın rotasını düzeltmesini istediğini, ancak pilotun kuleden gelen bu uyarıya ilginç bir karşılık verdiğini, çok hızlı ve tuhaf bir dönüş yaptığını" söyledi. Bakan Aridi, bunun neden böyle olduğu veya pilotun kontrolü dışında olup olmadığının bilinmediğini kaydetti. Kazadan 24 saatten fazla bir süre sonra henüz kurtulan yolcu bulunamazken, Etiyopya Havayolları sözcüsü kurtulan olma ihtimalinin çok az olduğunu ifade etti. Uçağın kara kutusu bulunmaya çalışılıyor. Türk yolcu kesinleşti Dün yapılan ilk açıklamalarda, uçakta Türk yolcu bulunmadığı yönünde bilgiler verilirken, Etiyopya Havayolları’nın resmi internet sitesinde, yolcular arasında Türk pasaportlu bir kişinin de bulunduğu duyuruldu. Başta BBC ve Etiyopya basını olmak üzere çeşitli kaynaklar da, Etiyopya Havayolları’nın sitesine dayanarak, yolcular arasında Türk pasaportlu bir kişinin de bulunduğu haberini duyurdu. | Lübnan açıklarında denize düşmesinden önce pilotun Beyrut kontrol kulesinin önerdiği yönde uçmadığını belirtildi. |
Posta Gazetesi Yazarı Mehmet Ali Birand, bugünkü köşe yazısında, gündemdeki Balyoz Darbe Planı'na yönelik bir yazı kaleme aldı. İŞTE BİRAND'IN YAZISI: - Bana emretme komutanım Ortalık karmakarışık. Neyin ne olduğu anlaşılamıyor. Medyada belirli iddialar uçuşuyor, belgeler yayınlanıyor. Askerimiz, bunların hemen her yıl yapılan Savaş Oyunu olduğunu ve tamamen hayali senaryolar çerçevesinde yapılmış planlardan başka bir şey olmadığını söylüyor. Diğer bir kesim ise, bunların Savaş Oyunu çerçevesinde hazırlanmış bir darbe hazırlığı olduğunu ileri sürüyor. Senaryo ile bu planları hazırlayanların diğer konuşmaları da, bu belgelere eklendiğinde ortaya bambaşka bir manzaranın çıktığını belirtiyorlar. Asker ve Askerin bu toplumdaki rolünü destekleyen çevreler şaşkınlık içindeler.Neden böylesine gürültü çıkarıldığını anlayamıyorlar ve kendilerine karşı bir AKP komplosundan kuşkulanıyorlar. Asker “Kardeşim bizler, anayasadan ve yasalarımızdan kaynaklanan bir görevi yerine getiriyoruz. Ülkeyi iç ve dış tehditlere karşı korumak, İrtica ve Bölünmeyi engellemek sorumluluğu bize verildi. Şimdi neden tepki gösteriyorsunuz ? Hatamız nedir?” diyor. Bundan dolayı da, tepkilere şaşırıyor. Sivil ise “Yasalar size, beğenmediğiniz iktidarları devirme veya iktidarları dışarıdan denetleme yetkisi vermiyor. Masum savaş oyunuyla darbe hazırlığı arasında çok ince bir çizgi vardır. Eski sabıkalarınıza bakınca, biz de size güvenmiyoruz.” diyor. İşte anahtar tartışma bu… Sivil, askerin sürekli bir denetimci ve Devletin sahibi olarak görmek istemiyor… Asker ise sivilin bu ülkeyi kötü yönettiğine inanıyor… Sivil, seçimle geldiği iktidarda istediği gibi hareket etme serbestisi olmasını, demokrasinin bunu gerektirdiğine inanıyor… Asker, örneğin AKP'nin bu ülkeyi laik sistemden uzaklaştırıp, bir din devleti kurmaya çalışmakla suçluyor .Demokrasiye dayanıp, rejimin değiştirilemeyeceğini vurguluyor. ARTIK ASKERİN GÖREVLERİ KONUSUNDA YOL AYRIMINA GELDİK. Ak Parti'nin iktidara geldiği günden bu yana, sivil-asker çekişmesi giderek arttı. Asker AKP'yi sevmedi, kuşkulandı ve engellemek istedi…AKP de askeri kışlaya sokmaya çalıştı. Açık şekilde, “Bana Emretme Komutanım ” dedi. Aslında bu tartışmalar çok uzun yıllardan beri sürüyor. Ancak daha önceki iktidarların hiçbiri, Askere balans ayarı yapmak istemedi veya yapacak ortamı bulamadı. Asker'i gerçek Devletin temsilcisi gibi kabul etti ve bir adım geriden yürüdü. Ak Parti ise farklı davranıyor. Koşullar da ona yardım ediyor. - Uluslararası ortam, eskinin aksine, genelde askerin otorite yansıtmasını artık istemiyor. - Ak Parti hem büyük bir çoğunlukla hükümet ediyor, hem de başka zamanlarda görülmeyecek oranda kendi medyasının desteğini arkasına alabiliyor. Peki bundan sonra ne olacak ? Hep böyle mi devam edeceğiz ? Hayır, bu kargaşa artık durmalı. Eğer bu şekilde devam edersek, hem TSK 'yı yıpratmış, hem de toplumu çok yormuş olacağız. İnsanlar artık bıktı. Ayrıca, içerde mücadele verirken, dışarıda gücümüzden kaybediyoruz. ASKER KİME VE NASIL EMREDECEK? Yanıtını bulmamız gereken son derece önemli bir soru var. “ Askerimizin görev ve sorumluluk alanları nelerdir? Asker seçilmiş iktidarların denetleyicisi olmayı sürdürecek mi, yoksa iktidarın emrinde mi olacak?” Askerin görevleri artık net şekilde yeniden saptanmalı ve “Anayasal rejimi iç tehditlere karşı koruyup kollamak” nın ne anlama geldiğine açıklık getirilmelidir. Bir karar verelim: “Asker, AKP gibi veya aynı çizgideki partileri denetleyecek ve gerektiğinde de cezalandıracak mı? Yoksa bu rol tümüyle seçmene mi bırakılacaktır? “ Kafalarımızı netleştirmenin zamanı gelmiştir. Bunu gerçekleştirebilmenin yolu da, 12 Eylül Askeri Anayasasını tümünden değiştirmek gerekir. Yarım yamalak rötuşlarla bir yere varılacağını sanmıyorum. Tabii her şey Anayasa değiştirmekle de bitmez. Sivilimiz, doğru dürüst bir demokrat olmalı ve sorumluluğunu yüklenmeli. Askerimiz de, yetkisi olsun veya olmasın, siyasete karışmaktan, sivile emretmekten vazgeçmeyi içine sindirmelidir. | Tecrübeli gazeteci Mehmet Ali Birand'dan askere net tavır: Sivile emretmekten vazgeçmeyi içinize sindirin... |
Genel Başkan eski Yardımcısı ve PM üyesi Erdoğan Dinçel, eski Genel Sekreter ve PM üyesi Hulki Yakupoğlu, eski Genel Sekreter ve PM üyesi Ahmet Abakay, eski Genel Başkan Yardımcısı ve PM üyesi Teoman Alptürk, Genel Sekreter Yardımcısı Eşber Atila, eski Genel Sekreter Yardımcısı ve PM üyesi Pelin Taşdemir, PM üyeleri Ömer Tosun ve Mehmet Yıldırmak ile MDK üyesi Can Haydar Demirel SHP'den istifa etti. İstifa edenler, yaptıkları ortak açıklamada bugüne kadar değişik kademelerinde gururla görev yaptıkları SHP'nin, Genel Başkan Hüseyin Ergün'ün söylem ve uygulamalarıyla ideolojik doğrultusundan saptırıldığını, programında yazdığının tersine, emek eksenli bir parti olmak yerine iktidar odaklarının dümen suyuna sokulduğunu belirttiler. Açıklamada, SHP'nin, kurulduğu günden itibaren, siyasal tercihlerini, yaşamlarını emeğiyle kazananlardan, çalışanlardan ve üreten toplumsal katmanlardan yana koyan; yüzü uygarlığa, aydınlığa ve geleceğe dönük; solun birliğini ve toplumsal barışı sağlamayı, temel hedeflerinden biri olarak gören, bu yönde çaba harcayan ve bedel ödeyen bir parti olduğu kaydedilerek şöyle denildi: "Yazık ki bu hedef, son Kurultayımızdan bu yana siyasette kişisel ikbal arayanların aracı haline gelmiştir. 'Yandaş' medya kanallarında, 'taraf' yayın organlarında sola, solun değerlerine hakaretler içeren demeçler vererek solda birliği sağlamaya çalıştığını söyleyenlerin gerçek amacı artık gizlenemez bir hal almıştır. Geçmişi acımasızca eleştirerek, verilen onurlu mücadeleyi ve emekleri inkâr edenlerin, partiyi sonucu belli olmayan bir sürece sürüklemelerini ve kapatmaya götürmelerini kaygı ve üzüntüyle izlemekteyiz. Bu olumsuzlukları gidermek üzere bugüne kadar yaptığımız uyarılar dikkate alınmamış, bütün bunların üstüne parti içi demokrasi kanalları giderek kapatılmıştır. Artık parti üyesi olarak kalmamız, yaşanan olumsuzluklara ve bu kaygı verici sürece omuz vermek anlamına geleceğinden SHP'den üzülerek istifa ettiğimizi duyururuz." | 8 Parti Meclisi (PM) üyesi ile 1 Merkez Disiplin Kurulu (MDK) üyesi SHP'den topluca istifa etti. |
Adana'daki çalışmaların ardından ortaya çıkartılan El Kaide Türkiye yapılanmasının, devletin açtığı cami ve Kuran kurslarını yok saydığı, buralardaki imamın arkasında namaza durmayı yasakladığı öğrenildi. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, örgütün Türkiye yapılanmasına yönelik son 10 gündür tüm ülkede yürütülen operasyonlar, Adana'da Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün yürüttüğü çalışmayla başladı. Örgütün yapılanması ve Afganistan kampları için ''adam ve para'' toplaması ile ilgili bilgiler, Adana'daki çalışmayla gün yüzüne çıktı. Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlüklerinin ortak çalışması sonucu örgütün Türkiye sorumlusu olduğu belirlenen Ebubekir Aslan'ın Huzurevleri Mahallesi'nde market işlettiği, örgütün haberleşme merkezi olarak da burayı kullandığı öğrenildi. Yılbaşında Aslan'ın Ankara'ya gittiği ve her an bir eylem gerçekleştirebilecekleri bilgisini alan ekipler, Ankara Emniyet Müdürlüğü ile organize halde operasyon için düğmeye bastı. Ankara'da yapılan operasyonla Aslan ve 3 adamı yakalandı. Ardından Adana'da Özel Harekat Şube Müdürlüğüne bağlı ekiplerin tamamının katılımıyla sabaha karşı gerçekleştirilen operasyonda, 20 kişi gözaltına alındı. Örgütün çalışma yöntemleriyle ilgili yapılan incelemede, Afganistan ve Pakistan'da eğitim gören Aslan'ın, Türkiye yapılanmasıyla ilgili tüm çalışmaları organize ettiği tespit edildi. Örgüt üyelerinin öncelikle Afganistan'da siyasi ve askeri eğitimden geçirildiği, ardından ülke içi faaliyetlerde kullanıldığı belirlendi. ''SABAHA KADAR SÜREN HEMŞEHRİ TOPLANTILARI'' Zanlıların toplantı yeri olarak kendi evlerini kullandıkları, haftalık düzenlenen toplantıların her sefer farklı bir evde gerçekleştirildiği bildirildi. Eve gelip gidenlerin fazla olması üzerine komşuların sorduğu sorulara da ''Aynı köyden hemşehrilerimiz. Her hafta toplanır, dertleşiriz'' diye cevap verdikleri öğrenildi. Erkeklerin akşam saatlerinden sabaha karşı 03.00-04.00'e kadar oturup konuştukları, kadınların ise farklı evlerde gündüz saatlerinde toplandıkları tespit edildi. Zanlıların çoğunun mahalledeki kişiler tarafından da sevilmediği, komşularla iyi diyalogları olmadığı bildirildi. Çocuklarını okula göndermeyi kabul etmeyen bu kişilerin, çocuklarının veya eşlerinin kendi çevrelerinin dışındakilerle de görüşmelerini yasakladıkları belirtildi. CAMİ VE KURAN KURSU YASAK Örgüt üyelerinin cami ya da kuran kurslarına gitmedikleri, eş ve çocuklarını da buralara göndermedikleri ifade edildi. Örgüt yayınlarıyla da vurgulanan bu konunun, devlete karşı alınan bir cephe olarak gösterilmeye çalışıldığı tespit edildi. Zanlıların, devletin açtığı cami ve kuran kurslarının gerçeği yansıtmadığını iddia ederek yok saydıkları, imamın arkasında namaza durmayı ise yasakladıkları bildirildi. Devletin atadığı imamları ''gerçek İslam dinine karşı direnenler olarak'' gösteren zanlıların, bu kişilere karşı da ''kin beslediği'' belirlendi. Örgüte mensup bulmak için, daha önceki operasyonlarda gözaltına alınan ve halen İstanbul'da cezaevinde bulunan Ebu Hanzala'nın, yazdığı kitaplarla cihat çağrısı yaptığı öğrenildi. Matbaasının adı, yayın evi, basım tarihi ve diğer bilgilerinin bulunmadığı Ebu Hanzala'nın kitaplarında, Kur'an-ı Kerim'den alınan ayetlerden yararlanıldığı iddia edildi. Buna karşın Kur'an'daki ayetlerin çarpıtılarak, gerçekleri yansıtmayacak bir şekilde verildiği öğrenildi. SANAL SOHBET ORTAMLARINI KULLANDILAR Türkiye yapılanması sorumlusu Aslan'ın, talimatları, Afganistan'daki Serdar E'den aldığı tespit edildi. Teknolojik gelişmeleri din dışı olarak gören zanlıların buna karşın örgüt yapılanması için sanal sohbet ortamlarını kullandıkları öğrenildi. Twitter ve Facebook'un da aralarında bulunduğu sanal ortamlardan kendi gruplarını oluşturan zanlıların, bu sayede çalışmalarla ilgili bilgi akışını sağladıkları bildirildi. Zanlıların, örgütle ilgili mesajları sıradan sohbet veya günlük yaşamla ilgili yazışma şeklinde yayınlayarak, polise yakalanmamaya çalıştıkları kaydedildi. BANKA VE PARA NAKİL ARACINI SOYACAKLARDI El Kaide'nin, Türkiye yapılanmasında, finansal krizlerin yaşanması, örgüt üyelerini kiradan kurtarıp, ev ve iş sahibi yapma çalışmaları sonucunda birikimlerin giderek azalması nedeniyle para arayışına girdiği belirtildi. Zanlıların, bu amaçla banka ve para nakil araçlarını soymak için hazırlık yaptığı öğrenildi. Aslan ve diğer zanlıların, soygun ve diğer eylemlerde kullanılmak üzere silah temini için Ankara'ya gittiği bildirildi. Ankara'da yapılan operasyonda ele geçirilen şemada da örgütün yapılanma biçimi gözler önüne seriliyor. Aslan'ın örgütün liderliğini üstlendiği, mali ve idari işlere bakan yardımcıları bulunduğu, onların da altında silahlı gücü oluşturan şuranın yer aldığı belirlendi. Ayrıca, şemada, El Kaide kamplarına eleman bulma ve gönderme konusunda sorumlu olduğu belirlenen Ali Mert de Aslan'ın yardımcısı olarak görünüyor. Adana'da gerçekleştirilen operasyonlarda gözaltına alınan zanlılardan 9'unun Emniyet Müdürlüğündeki, 3'ünün ise savcılıktaki sorgulamalarında susma hakkını kullandıkları öğrenildi. Gözaltına alınan 21 zanlıdan 16'sı tutuklanmış, ertesi gün ülke genelinde gerçekleştirilen operasyonlarla 100'ü aşkın gözaltı gerçekleşmişti. | Adana'daki çalışmaların ardından ortaya çıkartılan El Kaide'nin şifreleri tek tek çözülmeye yüz tuttu... |
Camilerin bombalanmasını öngören Balyoz darbe planında imzası bulunan eski Orgeneral Çetin Doğan'ın, Genelkurmay tarafından 2002'de hazırlanan Mehmetçik kitabındaki hadis ve dinî hikâyelere itiraz ettiği öğrenildi. Kitapçıktaki dinî motifleri 'irtica' olarak niteleyen emekli generalin Kara Kuvvetleri'ne gönderdiği sert yazı üzerine çalışma geri çekildi. Komuta kademesinde gerginliğe yol açan kitapçık, Doğan'ın istemediği bölümler çıkarıldıktan sonra yeniden basıldı. Mehmetçiği askerliğe ısındırmak ve yurt sevgisi aşılamak için Kara Kuvvetleri'nde hazırlanan 'Bir Askerin Öyküsü' isimli kitapçık, ast komutanlıklara görüşlerini bildirmeleri için gönderildi. Taslak çalışmaya, camilerin bombalanmasını öngören Balyoz darbe planının mimarı olarak gündeme gelen eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, 'irticai içerik' gerekçesiyle sert tepki gösterdi. 2. Ordu ve EDOK, kitapçıkla ilgili olumlu görüş bildirdi. Çetin Doğan, 'Bir saatlik nöbet, yıllarca yapılan ibadete bedeldir' hadisinden, 'dinî ve manevî değerlerinize sahip çıkın' mesajından rahatsız oldu. Paşa'nın 'irtica' diye tanımladığı bir başka nokta ise, Çanakkale savaşında cephede namaza duran bir Mehmetçiğin anlatıldığı bölüm oldu. İTİRAZ SONRASI O BÖLÜMLER UÇURULMUŞ Edinilen bilgilere göre, Çetin Doğan'ın, Kara Kuvvetleri'ne gönderdiği sert cevaptan sonra üst düzey komutanlar arasında soğuk rüzgârlar esti. İrtica tanımı üzerinde komuta kademesinde fikir birliğine varılamayınca da çalışma geri çekildi. Aynı kitap, daha sonra Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından yayımlandı. Şu anda Genelkurmay'ın resmî internet sitesinde de yer alan çalışmada, Zaman'ın ulaştığı orijinal halinden farklılıklar bulunuyor. Çünkü o dönem Çetin Doğan ve ekibinin itiraz ettiği bölümler kitaptan tamamen ayıklanmış. 2002'de, Kara Kuvvetleri Karargahı tarafından hazırlanan Bir Askerin Öyküsü isimli çalışma görüşlerini bildirmeleri isteğiyle ast komutanlıklara gönderildi. 2. Ordu ve Eğitim Doktrin Komutanlığı, taslağı olumlu bulurken, başında Çetin Doğan'ın yer aldığı 1. Ordu, Kara Kuvvetleri Karargahı'nda hazırlanan kitabın irticai olduğunu öne sürdü. Yaşanan tartışmaların ardından rafa kaldırılan çalışma daha sonra üzerinde değişiklik yapılarak basıldı. Şu anda Genelkurmay'ın internet sitesinde 'Sevgi ile Yoğrulan Bir Askerin Öyküsü' ismiyle yayımlanan çalışmanın orijinalinde yer alan hadisler irticai içerik gerekçesiyle ayıklanmış. KİTABIN ORİJİNALİNDE ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİN ŞEHADET ANILARI ANLATILIYOR Kitapta birliğine teslim olmak üzere yola çıkan bir askerin, otobüsteki bazı yolcularla yaptığı sohbetler yer alıyor. Vatan sevgisi ve askerlik üzerine çeşitli mesajlar veriliyor. Orijinal metinde Türk askerinin kahramanlığı ve ahlakından bahsedilirken şöyle bir bölüm yer alıyor: İngiltere Başbakanı Winston Churchill de aynı parlamentoda bir itirafta bulunmuştu: "Çok üzgünüm. Mağlubiyeti damarlarımda hissetmekteyim. Her şeyi planlamış, Çanakkale bizimdir demiştim. Yanılmışım. Bağrımda İngiliz gururu olmasa Türkleri alınlarından öpmek, ayakta alkışlamak isterim." Ben aklımdan bunları geçirirken, Nermin Hanım da tatlı sesini titrete titrete anlatmaya devam ediyordu: "Nur'ül Bahir gemisinde nöbet tutan "Vanlı İsmail''in gecenin karanlığını yırtarak gelen torpidoyu görüp onu kendi vücudu ile karşılayıp parçalandığına" bugün kaç kişi inanır? Ama inanmalıyız, bunlar hakikat. Cephede namaza duran Ömer'in, şakaklarından süzülen kanı hissettiğinde, aklına ilk gelenin, "Acaba abdestim bozulmuş mudur?" düşüncesi olduğu da bir hakikat. GENELKURMAY, DOĞAN'IN GÖRÜŞÜNE UYGUN ŞEKİLDE NAMAZ KISMINI KİTAPTAN ÇIKARMIŞ Kitabın basılı halinde ise namaz kısmı çıkarılmış. Genelkurmay'ın sitesindeki kitapta söz konusu bölüm şöyle: İngiltere Başbakanı Winston Churchill de aynı parlamentoda buna benzer bir itirafta bulunmuştu: "Çok üzgünüm. Mağlubiyeti damarlarımda hissetmekteyim. Her şeyi planlamış, Çanakkale bizimdir demiştim! Yanılmışım! Bağrımda İngiliz gururu olmasa Türkleri alınlarından öpmek, ayakta alkışlamak isterim." Ben aklımdan bunları geçirirken, Nermin Hanım da tatlı sesini titrete titrete anlatmaya devam ediyordu: –"Boğazdaki gemide nöbet tutan Mehmetçiğin, gecenin karanlığını yırtarak gelen torpidoyu gördüğünde, onu kendi vücudu ile karşılayıp parçalandığına..." bugün kaç kişi inanır; ama bu hakikat. 'BİR SAATLİK NÖBET YILLARCA YAPILAN İBADETE BEDELDİR' HADİSİ DE ÇIKARILMIŞ... DİĞER SAYFADA... [PAGE] 'DİN' ÇIKMIŞ, 'MANEVİ DEĞERİNE SAHİP ÇIK' GİRMİŞ Mustafa Kemal'in Çanakkale'deki Türk askerine duyduğu hayranlığı dile getiren satırlarındaki her bir kelime de hakikat. Orijinal çalışmanın bir başka yerinde, Mehmetçiğe şu öğüt veriliyor: Ailene bağlılığı unutma. Sır tutmayı bil. Kimseyi kırma. Sana güvenenleri utandırma. Her işinde düzenli, daima nazik, güler yüzlü ve hoşgörülü ol. Zamanını boş yere harcama. Dini ve manevi değerlerine sahip çık. Çocuklarını, kız ya da erkek olsun, okut. İhtiyacı olanlara gücün yettiğince yardım et. Cumhuriyet'e, Atatürk ilke ve inkılâplarına, vatanın bölünmez bütünlüğüne ve bayrağa hayatın boyunca sadık ol. Kitabın son halinde ise din ibaresi çıkarılıp, söz konusu bölüm 'maddi ve manevi değerlerine sahip çık' şeklinde değiştirilmiş. Bir başka yerde ise kitabın kahramanı Mustafa, otobüste tanıştığı Metin abisine nöbet tutan bir askeri göstererek yönelttiği sorunun ardından şöyle bir diyalog geçiyor: -Metin Ağabey, hiç yorulmuyorlar mı bunlar? Öyle dimdik duruyorlar. Aklıma, "Bir saatlik nöbet, yıllarca yapılan ibadete bedeldir!" hadisi geldi. Ben de askerlere doğru baktım. -Daha bunda ne var Mustafa. Nöbet tutmak askerliğin sıradan bir faaliyetidir. Sen şimdi acemiliğini yapacaksın. Kim bilir nerede geçecek usta birliğin. Burhan dağlardaydı aylar boyunca. Botunu ayağından çıkarmadığı günler çok olmuş. Anlatsana oğlum, niye beni konuşturuyorsun? Kitabın basılı halinde ise hadisli bölüm çıkartılmış: –Metin ağabey, hiç yorulmuyorlar mı bunlar? Öyle dimdik duruyorlar. –Daha bunda ne var Mustafa. Bu sıradan bir faaliyettir. Sen şimdi acemiliğini yapacaksın. Kim bilir nerede geçecek usta birliğin. Burhan dağlardaydı aylar boyunca. Botunu ayağından çıkarmadığı günler çok olmuş. Anlatsana oğlum, niye beni konuşturuyorsun? (Kaynak: Zaman) | Genelkurmay'ın hazırlattığı Mehmetçik kitabına Çetin Doğan itiraz ettiği ve yeniden yazıldığı ortaya çıktı. |
Çetin Doğan başkanlığındaki cuntanın hazırladığı Balyoz Harekat Planı'nda ismi darbeden sonra kurulacak hükümetin Başbakanı olarak geçen TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun, Eldiven kod adlı darbe planında da yer aldığı ortaya çıktı. Sarıkız ve Ayışığı darbe planları suya düşen dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'un, görevinin son günlerinde hazırladığı Eldiven adlı planda siyasi oluşumların şekillendirilmesi var. Eldiven'de Hisarcıklıoğlu'nun ismi açık açık yazılmış... Eldiven darbesi 5 bölüm ve 11 sayfadan oluşuyor. Birinci bölüm "dahili mutabakatın sağlanması" ikinci bölüm "CMB Mutabakatının sağlanması", üçüncü bölüm "yıpratma" dördüncü bölüm "hazırlık ve geçiş", beşinci bölüm ise "TSK Türk halkı Projesi "olarak adlandırılıyor. Yıpratma bölümünde Siyasi Oluşumların Şekillendirilmesi başlığı altında Hisarcıklıoğlu'nun ismi Cem Boyner ve Sinan Aygün'le birlikte 'Liberaller' olarak geçiyor. Ergenekon soruşturması kapsamında Eruygur'da ele geçirilen belgeler arasında bulunan Eldiven'de AKP yıpratılarak iktidardan düşürülecek ve devlette yeniden şekillendirme yapılacaktı. HİSARCIKLIOĞLU'NUN ADI NEDEN DARBELERDE GEÇİYOR? Taraf yazarı Süleyman Yaşar dünkü yazısında TOBB'un 'ayrıcalıklı' konumunu kullanarak hükümetlerle mücadeleye giriştiğini söyleyerek, Hisarcıklıoğlu'nun adının neden darbe planlarında geçtiğini yazdı. İşte Süleyman Yaşar'ın dünkü yazısı... Türkiye'nin en büyük KİT'i hangisi Tereddüt etmeden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) cevabını verebiliriz. Çünkü TOBB, yap-işlet-devret modeline göre gümrük kapılarını modernize edip işletiyor. TOBB'un işlettiği gümrük kapıları, Kapıkule, İpsala, Gürbulak ve yapımı süren Habur'dan, Cilvegözü'ne, Nusaybin'den Sarp'a kadar uzanıyor. "Ne var bunda, TOBB, devlete yük olmadan gümrük kapılarını yeniliyor sonra da işletiyor" diyebilirsiniz. Öyle değil işte. Gümrük kapılarındaki lokantalar, benzin istasyonları, gümrüksüz alışveriş mağazalarının işletme ve diğer gelirleri oldukça büyük meblağlara ulaşıyor. Böylece TOBB, bireysel girişimcinin karşısında kamu gücünü arkasına almış, başkanının resmî plakalı araçla dolaştığı bir KİT'e dönüşüyor. Tabii, üye aidatları ve günlük evrak işlemlerinden alınan paralarla ortaya çıkan bu ekonomik büyüklük, beraberinde siyasal bir güce dönüşüyor. Dolayısıyla, TOBB Başkanlığı, herkesin oturmak istediği bir koltuk haline dönüşüyor. Bu koltuğa oturanlar, bir süre sonra alternatif başbakan adayı oluyorlar. Ellerindeki ekonomik imkânları, devletin dokunulmaz kuruluşlarıyla işbirliğine dönüştürüyorlar. Seçilmiş hükümetlerle siyasi bir parti gibi mücadeleye girişiyorlar. Son dönemde siz hiç TOBB'dan ekonomi hakkında olumlu bir değerlendirme duydunuz mu? Pek duyulmadı. TOBB sürekli ekonominin kötü olduğunu vurguladı. Hatta, üyelerine bankaların kredi vermesini kolaylaştıracak "kredi garanti fonunun" devreye girmesini bile neredeyse bir yıl geciktirdi. Herhalde kriz derinleşsin istedi. Ayrıca, TOBB, TEPAV adında bir vakıf kurmuş, bu vakıf aracılığıyla ekonomik bilgi üretiyor. Bu vakfın açıkladığı görüşlerin tümü ekonominin batacağı yönünde üretiliyor. Örneğin, Türkiye'de 2009'da krize rağmen toplam araç lastiği satışları önceki yıla göre yüzde 2 oranında arttı. Böyle bir olumlu bilgiyi duyurmaktan ve yorumlamaktan kaçınıyor. Türkiye'nin kredi notu artışlarına değinmiyor. Ulusal gelirdeki gerilemenin ne kadarının miktar etkisiyle, ne kadarının emtia ve enerji fiyatlarının gerilemesinden kaynaklandığını ölçmeye çalışmıyor. En son, bu TEPAV adlı kuruluş, 11 Ocak 2010'da "2009 yılı bütçe açığı tahminlerin üzerine çıkacak 62,8 milyar lirayı aşacak" dedi. Ama 15 Ocak 2010'da Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bütçe açığının tahminlerin altında kalarak 52,2 milyar lira olduğunu açıkladı. Böylece bütçe açığının ulusal gelire oranı yüzde 6,6 beklenirken yüzde 5,5 oldu. TEPAV'ın ileri sürdüğünün tam aksine, dünya ekonomisinde yaşanan durgunluğa rağmen vergi gelirlerinin arttığı, harcamaların azaldığı ortaya çıktı. Hatta bütçe açığı nedeniyle yüksek çıkacağı iddia edilen faiz giderlerinin bir önceki yıla göre gerilediğine şahit olduk. Maliye Bakanı'nın açıklamasının ardından TEPAV'dan hiç ses çıkmadı. Peki, böyle mesnetsiz tahminlerde bulunmaktan amaç ne? Amaç belli. Ekonomik beklentileri olumsuza çevirmek, böylece hükümeti zora sokmak olmalı herhalde. Neden anlattık bütün bunları? TOBB Başkanı'nın ismi Balyoz Darbe Planı'nda kurulacak hükümetin başbakanı olarak geçiyor. TOBB Başkanı buna itiraz etti. Kesinlikle darbelere karşı olduğunu belirtti. Haklı olabilir. Kendisi bilmeden ve istemeden onu başbakan yapmak isteyebilirler. Ama TOBB Başkanı'ndan da bugüne kadar demokratik açılım, insan hakları ve ekonomide olumlu beklenti yaratmak konusunda pek bir söz duyulmadı. Anlayacağınız, TOBB, bir sivil toplum kuruluşu mudur yoksa KİT midir? Gerçek yerini belirlemeli. Niye "resmî plaka" kullandıklarını açıklamalı. Aksi takdirde, seçilmiş hükümetlere karşı oyunlar içinde bir kuruluş olarak isimleri hep geçecek gibi görünüyor. | Balyoz cuntasının Başbakan yapmayı planladığı TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu'nun adı Eldiven darbe planında da çıktı... |
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, parti grubunda milletvekillerine hitap etti. Bahçeli'nin konuşmasından satır başlıkları şöyle: Değerli milletvekili arkadaşlarım, basınımızın muhterem temsilcileri hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi yaz başından bu yana açılım adını verdiği yıkım projesiyle dönülmez bir yola girmiş, söylemleri ve icraatlarıyla kendisini bağlayan sürece mahkum olmuştur. Cilalı kavramlar, şehit ve ana istismarıyla kamuoyunun kuşkularını gidermeye çalışmıştır. Adına devlet projesi diyerek sorumluluğu kendi dışındaki mekanizmalara dağıtan AKP zihniyeti yandaş medya kanallarını kullanmasına rağmen aziz milletimizi ikna etmeyi başaramamıştır. Terörist kafilelerin Habur'dan girişi toplumun oyunmasına yol açmış, AKP'nin gerçek yüzünü bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarmıştır. Yalan, istismar, taviz ve teslimiyet üzerine kurgulanan yıkım senaryosu durdurulmuştur. Milletimiz demokratikleşme tuzaklarının gerçeklerini görerek AKP zihniyetini sorgulamaya başlamıştır. Başbakanın milletimizi ayrışmaya, kavgaya, çatışmaya ikna edememenin sancılarını yaşadığı anlaşılmaktadır. BAŞBAKAN BROŞÜRE SIĞINDI! Başbakan Erdoğan, PKK açılımının nasıl birlik ve beraberliği sağlayacağından, kimliklere bölünerek beraberce hazırladığımız mutlu gelecekten bahsetmeye başlamıştır. Bunlar AKP'li sağduyulu vatandaşlarımızı ikna etmeye yeterli olmadığı Başbakan'ın psikolojisinden bellidir. AKP'nin açılımı anlama anlatma sorunlarını açıklamak için yıkım projesinde yandaşlar bulma noktasında son bir hamle daha yaparak bir broşüre sığınmak durumunda kalmıştır. VARSIN BİZİM OYUMUZ DÜŞSÜN! Kendinden menkul bir mantıkla yıkımın güzelliklerinden, ayrışmanın faziletlerinden bozulacak kardeşliğin inceliklerinden bahsetmektedir. Bu yayınlara inanacak AKP'lik olup olmadığı, parti teşkikatlarının ikna edilip edilemeyeceği öncelikle kendi sorunlarıdır. Bizi ilgilendiren en önemli nokta partimize yapılan suçlamalardır Kendinden menkul bir mantıkla yıkımın güzelliklerinden, ayrışmanın faziletlerinden bozulacak kardeşliğin inceliklerinden bahsetmektedir. Bu yayınlara inanacak AKP'lik olup olmadığı, parti teşkikatlarının ikna edilip edilemeyeceği öncelikle kendi sorunlarıdır. Bizi ilgilendiren en önemli nokta partimize yapılan suçlamalardır. Madem ki böyle bir iftiranın peşindesiniz, buradan söylemek isterim ki, son terörist kadar teslim al, terörü kökünden kazı, bu belayı def et. Varsın bizim oylarımız düşsün, yeter ki sen bunları gerçekleştir. Hodri meydan... SATILMIŞ ZİHNİYETİN GÖSTERGESİ Bu yayında parti mensuplarımıza yönelik olarak kendi ifadesiyle şehit cenaze merasimlerinin formatının çok daha dışında bir tutum ve fitne yeralmıştır. Bize göre son dini vecibelerini yerine getirmek, bu milletin mensubuyum diyen herkesin en doğal hakkı, vatan borcu ve aziz şehidine son görevidir. Şehitlerimizden cenaze merasimini esirgemek ancak düşman işgali altındaki satılmış zihniyetin göstergesidir. Ne üzücüdür ki AKP'nin dökümanında yer almıştır. Partimiz şehitlerimizin aziz hatıralarını kucaklamaktan başka hiçbir girişimde bulunmamıştır. Bugüne kadar terörist cenazelerini eleştirmeyen AKP zihniyetinin şehit cenazelerinden ürkmeye başlaması başlı başına bir hiyanet işaretidir. Yüce Divan'da yargılanırken kalıcı bir ihanet belgesi böylece ortaya çıkmıştır. Bildiğiniz gibi geride kalan aylarda ve haftalarda medya üzerinden gündeme getirilen demokratik işleyişe müdahale iddiaları, siyaset dışı çözüm arayışları ve bütün bu girişimler hakkındaki bilgi kirliliği kamuoyunu meşgul eden ana gündemi oluşturmaktadır. DIŞARIDAN MÜDAHALE OLAMAZ! Türkiye'de siyaset dışı zorlama arayışlarına dönük haberler toplumdaki endişe ve kuşkuların artmasına yol açmıştır. Doğru ile yanlışın, gerçek ile yalanın, haber ile uydurmanın birbirine karıştığı bu kargaşada partimiz yaşanan olaylara temkinli ve itidalle yaklaşmıştır. Bu konuda adalete intikal etmiş süreçlere müdahale etmeden gelişmelere karşı demokrasi anlayışı ve duruşunu tekrarlamayı yeterli görmüştür. Demokrasimize huzur ve güvenliğimize tehdit olan bütün yasa dışı oluşumların ortaya çıkarılması, anti demokratik arayışların önünü kesmenin elbetteki çözümü siyaset içinde görenlerin borcudur. Milletimizin kesin tercihi demokrasidir. Demokrasiden dışarıdan müdahale niyetlerine sonuna kadar karşı olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz. Milletimiz ne kadar sorunu olursa olsun demokrasiye layıktır, demokratik sistemi benimsemiştir. Demokrasi bir hayat biçimi haline gelmiştir. MHP devlet iradesinde milletin en iyi şekilde temsil edildiği demokrasiyi, hukukun üstünlüğününü, insan hak ve özgürlükleriyle vicdan ve teşebbüs özgürlüğünü benimsemektedir. MHP DEMOKRASİYE BAĞLIDIR [PAGE] Ne Türk milletinin demokrasiden başka arayışı ve seçeneği vardır ne de partimizin demokratik rejimle bir sorunu ve sıkıntısı bulunmaktadır. MHP parlamenter demokrasilerde egemenliğin yegane sahibi millet olduğuna, demokrasinin milli iradeye dayandığına milli iradenin tecelli ettiğin TBMM olduğuna inanmaktadır. MHP demokratik rejimine ve parlamentonun anayasal yetkililere dışarıdan her türlü müdahaleyi gayrimeşru bulmakta ve bunu şiddetle reddetmektedir. Demokrasiye bağlılık ve demokratik rejimi korumak konusundaki tavrımız tartışılmayacak kadar açıktır. Türk Milleti tarihih son 200 yıllık seyri bazı mihrakların zaman zaman gerçekleştirdikleri talihsiz olaylarla doludur. Ülke yönetimini elinde tutanları noksanları ve hatta kasıtları olmadığını söylemek nasıl mümkün değilse aynı şey millet iradesine karşı arayışlar için mümkün değildir. MECLİS'TEN BAŞKA KURUM YOK Ne zaman hükümetler sosyo-ekonomik darboğaza sürüklenirse demokrasi dışı arayışlar hız kazanmış zemin bulan çığırtkanlar sayesinde ilkel bir alışkanlık olarak bugüne kadar gelinmiştir. Milletin iradesinin temsil yeri olan TBMM milletin vermediği bir hükmetme ve yönetmeye sahip olduğunu vehmederek millet iradesiyle hareket etmeye sahip bir ikinci kurum yoktur. Ülkemizin demokrasi tecrübeleri tehlikenin yalnız siyaset dışından değil yanlış siyaset ve demokrasi anlayışının da demokratik kültürümüze zarar verdiği açıktır. Sadece dış kanalları kapatmak yeterli değildir. Herkesin hükümeti olduğunu farketmiş demokratik zihniyet dönüşümü de şarttır. Kendi dışındaki siyasal tercihleri yok sayan, aşağılıyan, bu anlayışın demokratik anlayışımıza darbe vuracağını anlamak ve bilmek gerekmektedir. Eğer yönetim iradesini kaybetmiş, toplumla bağları zayıflamış, seçildiği günle aradan geçen zaman içinde milletten aldığı desteği zayıflamış hükümetin inadı sürerse vahim bir boyuta gelinmiştir. Bizim için erken seçim şarttır. Demokratik rejimin ve işleyişin eninde sonunda mutlaka sorunları çözeceğine inanmak lazımdır. ZARARLARI BÜYÜK OLACAK Aralarında ordu, emniyet, medya, adalet, istihbarat, siyaset, ticaret ve üniversite mensuplarının yer aldığı çok yönlü soruşturmanın yapıldığı yargı safahatlarının başlatılmış olduğu hepimizin malumudur. Adalete intikal etmiş bu konulara karşı adalete güvenmek, açılan davaların mağduriyete neden olmaması için hızla sonuçlanması sağlamak, müdahaleci yorumlarda bulunmamak, Siyasete dışarıdan müdahaleler ve zorlama arayışlarının demokrasiye zarar verdiği vereceği açıktır. Ancak buna ilave olarak madalyonun öteki yüzü haline gelmiş cumhuriyetimize zarar vereceği de açıktır. Maksatlı sızdırılan haberlere mesafeli olmak. Bu itibarla her söylentiye, iddiaya, belgelere ihtiyatla bakmak, konuların hukuk çerçevesinde çözülmesini beklemek en makul yol ve yöntem olmalıdır. Ortaya atılan iddialardan ve bunlar etrafında yapılan tartışmalarda acele yorum yapmaktan ısrarla kaçınmamızın nedeni de bu ilkelerimizde aranmalıdır. TSK'YA YÜKSEK MORAL VERİLMELİDİR Bir gerçeğin ortaya çıkmasını isterken kurumların yıpratılmasından suçluluğu kesinleşmemiş şahısların haysiyetiyle uzak durulması gerekmektedir. Demokrasiye, millet iradesine yönelik girişimlerin yoğunlaştığı son yıllarda suçlamaların odağı olan kurumların başında TSK ve mensupları gelmektedir. Bu kurum hakkındaki suçlama ve ithamlara yönelik yorum yapmanın zorluğu yürüttüğü yüksek moral gerektiren görevi nedeniyle ortadadır. Bu itibarla bir yandan terörle mücadele sayısız kahramanlıklar göstermiş, şehit ve gaziler vermiş bu kurumun ihtiyacı olan yüksek morale ve toplumsal desteğe rağmen karalama gayretleri gerçekleşmektedir. Genelkurmay başkanlarının öteden beri Türk ordusuna yönelik psikolojik harekat olduğu yönünde yüksek sesle değerlendermelerini görmek gerekmektedir. Bugüne kadar medya üzerinden piyasaya sürülen iddialar hakkında hukuk süreci başlatılmıştır. Üzerinde tartışılan ıslak imzalı bir belgenin akıbeti hala netleşmemiştir. Başbakan Yardımcısına suikast gibi bir iddia hala aydınlanmamıştır. TSK'da görev yapan personeli zan altında bırakacak sistematik kampanyanın yeni dalgalar halinde sürdüğü ve devamının da geleceği anlaşılmaktadır. İÇ DENETİME İHTİYAÇ VARDIR Bizim bu konuda siyasal bir polemik başlatma amacımız yoktur. Bu konuda en küçük bir ihtimalin bile üzerinde sonuna kadar gidilmesi gerektiğine inanıyor ve bu girişimleri destekliyoruz. Her bir kurumun yeri ve önemi bizim için ayrıdır. 2000 bin yıllık tarihe sahip Türk ordusunun polemik konusu yapılarak iç ve dışarıda malzeme yapılmalıdır. TSK'ya ve komuta kademelerine kendisini aklama ve demokrasiye bağlılık konusundaki kuşkuları kaldıracak iç denetim ihtiyaç daha da artmıştır. AÇIKLAMALAR TATMİN ETMEDİ Biz TSK'nın açıklamalarına güvenmek durumdayız. Ancak son olarak kamuoyuna yansıyan Genelkurmay Başkanı'nın açıklamasını tatminkar bulmak mümkün değildir. TSK'ya yönelik bir karalama kampanyası olması açıktır. Ancak bu karalamaya karşı suçların ortaya çıkarılması kaçınılmaz bir zorunluluk hale gelmiştir. Adına ne denilirse denilsin, ister plan, ister tatbikat...Bunları hoşgörmemiz mümkün değildir. Dileriz ki bu zırvalar gerçek değildir. TSK bu ağır ithamdan ve vebalden derhal kurtulmalıdır. Bütün bu gelişmeler karşısında Başbakan Erdoğan ve zihniyeti demokrasiyle kumar oynamak milli iradeyi istismar etmek gibi tehlikeli bir tercihte bulunmuştur. Nasıl Menderes'e aynı oyunu oynadılarsa nasıl Özal'ı suçladılarsa diyerek yeniden mağdur rolünü oynamak, şahsıını ve partisini tek demokratik yapısı olarak ilan etmiştir. MHP ucu kime dokunursa dokunsun gerçeğin bütün yönleriyle ortaya çıkarılmasında üzerine düşen her türlü desteği vermeye hazır ve kararlıdır. Siyaset geleneğini dayatmalara teslim etmemiz mümkün değildir. Türkiye bu arayışlardan mutlaka kurtulmalıdır. Kurtuluş yollarının ancak siyasetin içinde olduğu kabullenmelidir. Bu gerçeğe yanaşmayanlar varsa onların hakkında verilecek kararlara boyun eğmek zorunda kalacaklardır. Demokrasi dışında bir iradenin kabul edilmesi mümkün değildir. CUMHURBAŞKANINA AÇIK ÇAĞRI Bu açıdan Cumhurbaşkanına önerimiz şudur. Bu sorunun adı devlet krizidir. Özellikle TSK'ya yönelik ithamlar ve gerçeklerin ortaya çıkarılmasında hükümetin laftan başka bir şey yapamayacağı anlaşılmıştır. Bu yüzden devlet organların zarar göreceği bir yönetim anlayışı görülmeye başlamıştır. TSK'nın üzerlerinde uygulandığı öngörüldüğü psikolojik harekat karşısında hükümetin tedbir almakta aciz kaldığı anlaşılmıştır. Demokrasiye müdahale arayışları devlette bütün sancıya yola açacaktır. Ordu, emniyet, istihbarat, adalet ve bürokrasi üzerinde tahribi yüksetir. Cumhurbaşkanlığı makamına devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmeyi ve MGK'yı toplantıya çağırma yetkisini vermektedir. MHP Sayın Cumhurbaşkanı'nın MGK'yı acilen toplanmasını önermektedir. Toplantı veya devam edecek toplantılar sonunda oluşacak tavsiye kararları hükümete bildirilmeli, kamuoyuyla tartışılmalı, TBMM zemininde takip edilmelidir. Devlete uyum adı altında öğle yemekleriyle gerçekleşeceği toplantılar vahim noktaya gelmiştir. Kriz halinin tespiti ve çözümü halinde devleti yönetenlerin idrak edilmesi lazımdır. MHP TEK BAŞINA İKTİDAR OLACAK Bu zamana kadar içinden çıkılmadık hiçbir kriz olmamıştır. Bu krizin de mutlaka aşılacağını biliyoruz. Ancak krizi bertaraf etmek açındaın hükümetin çaresiz ve başarısız olduğunu görüyoruz. Kırılan ekonomik yapının tamiriyle ilgili ne yapacağını bilmeyen teslimiyetçi siyasetçi duruşu kriz karşısında da sergileyen AKP'nin hali ortadadır. Erdoğan'dan beklentimiz bize laf yetiştirmek yerine ekonomiye acil müdahale etmesidir. Elbette muhalefet partileri iktidrarın icraatlarını titizlikle izleyecek ve görüşlerini açıklayacaktır. Bizim de yaptığımız budur ve bunu yapmaktan vazgeçmeyeceğiz. MHP iktidara taliptir, partimizin tek başına iktidar hedefine mutlaka ulaşacaktır. | MHP Lideri Devlet Bahçeli, Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un açıklamasını tatminkar bulmadığını söyledi. |
Washington'daki bir üniversitede düzenlenen seminerde, bir haritada Türkiye topraklarının bir kısmının "Tarihi Ermenistan" başlığıyla Ermenistan toprağı olarak gösterilmesi tepki yarattı. Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokoller, Washington'daki George Washington Üniversitesi Hukuk Okulunda, "Türkiye-Ermenistan Protokolleri: Gerçeklikler ve Mitler" başlıklı seminerde tartışıldı. Konuşmacıların arkasındaki haritada Türkiye topraklarının bir bölümünün "Tarihi Ermenistan" başlığıyla Ermenistan toprakları olarak gösterildiği görüldü. Bunun üzerine Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği'nden bir yetkili duruma tepki göstererek, haritanın seminerin konusunun yasal boyutuyla çeliştiğini söyledi. Ayrıca, seminere Türk tarafının bakış açısını yansıtacak herhangi bir kişinin davet edilmediğine dikkat çeken büyükelçilik yetkilisi, bunun tarafsızlığa gölge düşürdüğünü kaydetti. Yetkili, seminerde 1915 yılı olaylarına ilişkin tamamen Ermeni tarafının iddialarının kabul edilerek konuşulduğunu ifade ederek, Türkiye'nin konuyla ilgili görüşlerini açıkladı, ortak tarih komisyonu kurulması ve arşivlerin açılması yönündeki adımların Ermenistan tarafından karşılık görmediğini kaydetti. İŞTE O SKANDAL HARİTA ÖĞRETİM ÜYESİ: HARİTAYI GOOGLE'DAN ALDIM Bunun üzerine seminerdeki konuşmacılardan George Washington Üniversitesi Hukuk Okulu Öğretim Üyesi Sean Murphy, haritaya ilişkin sorumluluğu üzerine alarak, haritayı arama motoru Google'dan aldığını söyledi. Haritada "tarihi Ermenistan"ın geniş bir bölgeyi kapsadığını ifade eden Murphy, haritanın, Türkiye'nin sınır konusundaki endişelerini göstermek amacıyla konulduğunu savundu. Murphy, "Keşke bu haritaya yer vermeseydik. Benim amacım sadece ülkelerin bir haritasını koyup, bölgeyle alakalı insanların bu konudaki algılarına dikkati çekmekti. Bir karışıklığa yol açtığı için özür dilerim" dedi. Murphy, Türk tarafının seminerde yer almamasıyla ilgili olarak da isteyen herkesin bu tür seminerlere katılmasına açık olduklarını kaydetti. Haritada ayrıca, Gürcistan, Azerbaycan, İran ve Irak'ın bazı bölümleri de "tarihi Ermenistan" sınırları içinde gösteriliyor. Seminerde de Paris Pantheon-Assas Üniversitesi'nden Prof. Catherine Kessedjian, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin "utanç mı umut mu olacağını tarihin göstereceğini" ileri sürerek, iki ülkenin sorunlarının çözümünde bir tahkim komisyonu kurulabileceği teklifini ortaya attı | Türkiye haritası ekrandan izleyicinin önüne açıldı. Ancak bir tuhaflık vardı. Türk toprakları Ermenistan sınırının içindeydi.. |
Mardin'in Nusaybin ilçesinde kaçırılan kız çocuğu polis tarafından bulunarak ailesine teslim edildi. Dün akşam saatlerinde 9 yaşındaki E.K. adlı kız çocuğunun Nusaybin 27 Mayıs Caddesi'ndeki babasına ait dükkanın önünden kaçırılması üzerine ailesi ve çevredeki esnaf durumu Nusaybin Emniyet Müdürlüğü'ne bildirdi. MOBESE görüntülerini inceleyen polis, ilçenin giriş ve çıkışlarını kontrol altına alırken, aile de arama çalışmalarına katıldı. Kaçırılan çocuk bir saat sonra Bölge Trafik İstasyonu yakınlarında, çocuğu kaçıranların kullandığı araç da ilçe çıkışında terk edilmiş olarak bulundu. Araçta iki pasaport elde eden polis, zanlıları yakalamak için geniş çaplı çalışma başlattı. | Bu kez hem çocuk, hem de ailesi şanslıydı. Çocuk kaçırıldıktan bir saat sonra ailesine teslim edildi. Polis iyi çalışmıştı. |
Galatasaray Kaptanı Arda Turan'ın hayranları ise ünlü futbolcunun Sinem Kobal'la evlenmesini istemiyor. Galatasaraylı futbolcu Arda Turan, oyuncu Sinem Kobal ile 3 aydır aşk yaşıyor. Sevgililerin evlenecekleri söyleniyor. Ama Arda Turan'ın hayranları, Sinem Kobal'a karşı. işteardafunclub'da yazılanlardan örnekler... * "Allah, Arda'ya Fenerbahçe formasını nasip etmediği gibi Sinem'le evlenmeyi de nasip etmesin". * "Arda ile Sinem evleniyormuş. Düşüncesi bile korkunç". * "Bu evliliği Allah yazdıysa bozsun" Öte yandan oyuncu Sinem Kobal, dün akşam yine Ali Sami Yen Stadı'nın tribünlerinde yerini alarak sevgilisi Arda Turan'ı destekledi.. | Galatasaray Kaptanı Arda Turan Sinem Kobal'la tutkulu bir aşk yaşıyor. Hatta evliliğe gidiyor ama karşı çıkanlar çok! |
ADNAN BERK OKAN Deniz Baykal, CHP’li seçmenlerin bile pek fazla sevmedikleri bir lider… Neden?.. Hakkında bir yolsuzluk iddiası mı var?.. Hayır; çünkü o tür işlerden hep uzak durmuştur… Peki neden sevmezler Deniz Baykal’ı?.. Bir türlü “iktidar” olmayı vaat edemediği için… Vaat etse de o umudu veremediği için… Peki, Deniz Bey nerede hata yapıyor?.. Kişisel fikrimi söyleyeyim: *** Deniz Bey aslında son derecede inançlı bir Müslüman’dır ama din ve inanç kültürü aleyhine yaptığı konuşmalar, inançlı milyonlarca Türk Müslüman’ını incitir… Her Cuma, namazını kılar ve bunu sadece o camiinin cemaati bilir… Ne bir gazeteci ordusu takip eder Deniz Bey’i… Ne de öyle bir takibe kendisi imkân verir… *** Ama… Bu temiz yürekli, insani hasletleri yüksek olan Deniz Bey, politik lider olarak mütedeyyin kitleleri “aptal” yerine koyuyor… Gündemde 7 yıl öncesine ait darbe planları tartışılırken Deniz Bey tutuyor, “Hadi!.. Ne duruyorsun, Genelkurmay başkanını görevden alsana” diyor Başbakan’a… Sanki darbe hazırlığı içindeyken suçüstü yakalanan, mevcut Genelkurmay Başkanı imiş gibi… Ama öbür yanda; kanunu, anayasa mahkemesine götürüp, iptal ettiriyor… Oysa iptal ettirdiği o kanun, üç-beş maceraperest yüzünden 650 yıllık TSK kurumunu temize çıkaracak, atılacak çamurların üstüne yapışmasını önleyecek kanundur… Haliyle halkın kafası karışıyor... CHP; TSK’nın temiz kalmasından yana mıdır?.. Yoksa üç-beş maceraperestin pisliğini emmesinden yana mı?.. [email protected] | TSK mensuplarının da sivil yargıda yargılanmaları imkânını getiren ve böylece siyasal iktidarların ellerini güçlendiren |
Gerçeker, önümüze gelecek bu mevzular hakkında İhsas-ı Rey olmasın diye konuşmuyoruz" dedi. Star yazarı Şamil Tayyar, bugünkü yazısında ilginç notlara yer verdi: - Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Balyoz Darbe Planı ile gündeme gelen fişleme ve şantaj dosyalarına tepki gösterirken, "Hiçbir güç bizi siyasi çekişmelerin içine çekemez" dedi. Kim hukuk dışına çıkarsa üzerine gidilmesi gerektiğini söyleyen Hasan Gerçeker Üçüncü Ergenekon İddianamesi'nin ek klasörlerinde yer alan 51 numaralı DVD'deki hakim ve savcılara yönelik şantaj dosyaları ile Balyoz Darbe Planı'ndaki fişlemelere ilişkin star'ın sorularını cevaplandırdı. Neden sessiz kaldınız? "Siyasi çekişmelere meydan vermek istemedik. Bu dosyalar nihayetinde Yargıtay'a gelecek. Konuşmamız, ihsas-ı rey tartışmasına yol açabilirdi." ATEŞ 'YANLIŞ' BACAYI SARDI "Telefon dinlemeleriyle başlayan tartışmalarda 'ateş bacayı sardı' sözünu neden söylediniz?" "Ateş bacayı sardı lafını yargının genel sorunlarını anlatırken bir TV kanalında söyledim. Özlük haklarımız, personel gibi, hakim ve savcı açığımız gibi sorunlarımız var. Onları anlattım. Hükümetle de bu konuları konuştuk. Nitekim onlar da bu sorunu kabul ettiler. Adalet Bakanı 'biz bu yangını söndüreceğiz' dedi. Siyasi manada söylenmiş bir söz değildir. Maalesef söylediklerimiz yanlış anlaşılıyor." BALYOZ FİŞLEMESİ YANLIŞ Balyoz Darbe Planı'ndaki fişleme bilgileri içinse Gerçeker, "Okudum, fakat oradaki fişleme bilgilerinin çoğu yanlış, eksik, gerçekleri yansıtmıyor. Ancak, Kim yaparsa yapsın hukuksuzdur, suçtur ve demokrasiye aykırıdır. Hukuk dışı fişlemeyi kim yaptıysa tasvip edilemez. Bu konuda başlatılan bir inceleme var, sonucunu beklemek gerekir" diye konuştu. İHSAS-I REY OLMASIN İSTEDİK Gerçeker, "Hükümete karşı gösterilen tepkinin darbe planları karşısında ortaya konmadığı eleştirileri için de şu karşılığı verdi: "Bizi eleştirebilirler. Yeter ki gururumuzla, onurumuzla oynamasınlar. 40 yıllık yargıcım. Hiçbir davaya taraf olmadım. İhsas-ı rey olmasın, yanlış anlaşılmasın, siyasi çekişmelerin içine düşürülmeyelim diye dikkatli davrandım. Elbette, kim hukuk dışına çıkarsa, yanlış ne varsa onun üzerine gidilir. Sessiz kalmamız yanlış anlaşılmamak içindir." 'ÖNCE ANAYASA DEĞİŞTİRİLMELİ' Gerçeker, 'askere sivil yargı' düzenlemesi için Anayasa'nın 145. maddesinde değişikliğin şart olduğunu belirterek, "Bu madde değiştirilirse hiçbir problem olmaz. Mevzuatta uyum sorunu kalmaz" diye konuştu. 'Demokrasi ekmek ve su gibidir' "Demokrasiye ve özgürlüklere düşkün biriyim. Yaşam tarzım budur. İnsan benim için çok önemli, ekmek su gibi. Ama temkinli olmak zorundayız, o davalar bize gelecek ihsas-ı rey gibi algılanmasın. Herkesin de buna dikkat etmesi gerek. Arkadaşlarımız da sağolsunlar özen gösteriyorlar. Çünkü, çekişmenin içine girersek toplum zarar görür, hukuk yara alır. Telefon dinmeleriyle ilgili büyük tepkiler oldu. Arkadaşlara dedik ki, hukuk bu sorunu kendi içinde çözer. Şikayetimizi yaptık, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açtı. Kim suçluysa ortaya çıkarılır. Hukuk kendi içinde işleyecek. Hiçbir güç Yargıtay'ı siyasi çekişmenin içine çekemez. Önyargılarımızı bırakalım. Kimse bizi kategorize etmesin." 51 no'lu DVD'yi inceledik Gerçeker, 51 no'lu DVD'deki şantaj dosyaları için ise, "O bilgiler savcılar tarafından bize gönderildi. Orada ismi geçen her arkadaşa, kendisiyle ilgili bölümü aktardım, içlerinden sadece sanırım birisi şikayetçi olacağını söyledi, ne yaptı bilmiyorum. Sanıyorum arkadaşlarım dava açılırsa daha fazla alenileşeceğini düşündüler. Çok nazik bir konudur" dedi. | Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Ergenekon ve Balyoz 'daki iddiaların hukuk dışı olduğunu belirtti. |
Amerikalı bilim adamları, cinsel ilişkiden tam 5 gün sonra bile alınsa istenmeyen gebeliği önleyen doğum kontrol hapı üretti. HRA Pharma adlı firma tarafından EllaOne adıyla üretilen doğum kontrol hapı tam bin 241 kadın üzerinde denendi. Cinsel ilişkiye giren kadınların yüzde 97,9'u bu hapı kullandığı için hamile kalmadı. Amerika'da piyasaya sürülen doğum kontrol hapının Avrupa'da satışa sunulacağı ilk ülke ise Almanya olacak. | Doğum kontrol haplarının her gün alınması gerekir ve hep unutulur. İşte bilimadamları bu sorunu kökten ortadan kaldırdı. |
'Moğolistan'ın hızla azalan nüfusuna çözüm için 20 bin Türk erkeği istediği' şeklindeki haberler, Türkiye'de üniversite öğrenimi gören Moğol gençlerin tepkisine sebep oldu. Haberlerin kendilerinde büyük hayal kırıklığına yol açtığını belirten öğrenciler, protesto amacıyla bir imza kampanyası düzenledi. Türkiye'de yaklaşık 2 bin Moğol öğrenci bulunuyor. Moğol Öğrencileri Birliği Genel Temsilcisi Natsag Lkhagvajav, "Türkiye gibi dost bir ülkenin medyasında, gerçeği yansıtmayan bu tarz haberler görmek bizler için çok üzücü. Moğolistan'daki kadınları küçük düşürücü tarzda hazırlanmış bu tür haberler, gerçekten gurur kırıcı nitelikte. Türkiye'de yaşayan Moğol bayanları olarak, bu haberler yüzünden bazı bilinçsiz insanlar tarafından da rahatsız edilmeye başlandık. Bu gerçek olmayan haberleri yayımlayan medya kurumlarını özür dilemeye davet ediyoruz." dedi. Lkhagvajav, "Moğolistan'da bir erkeğe altı kadın düştüğü" haberinin de doğru olmadığını vurgulayarak, "Gerçeği öğrenmek isteyenler, Birleşmiş Milletler istatistiklerine baksın. Moğolistan'da 100 kadına 99,4 erkek düşmektedir. Aradaki fark 6 kat değil, binde 6'dır." şeklinde konuştu. Söz konusu haberlerin kaynağının da belli olmadığını ifade eden Lkhagvajav, şunları söyledi: "Moğol hükümetinin ilgili birimleri veya Türkiye'deki Moğol büyükelçiliği, medyaya böyle veriler sağlamış değil. Dolayısıyla bu haberlerin kaynağı belirsiz. Böyle bir olayın, tarihi bağları son derece kuvvetli olan iki | Moğolistan'ın 20 bin Türk erkeği istediği yönündeki haberlere Moğol öğrencilerden sert tepki... |
İtalyan La Stampa gazetesinde yer alan habere göre, ABD'deki Çevre Koruma Kuruluşu uzmanları, otomobil ve kamyon egzozlarından havaya yayılan zararlı toz ve partikülleri solumalarını sağladıkları 18-35 yaşları arasındaki sağlıklı 35 gönüllünün kalbini gözlem altında tuttular. Bu partiküllerin sağlıklı bireyler üzerindeki etkilerini araştıran ekibin başındaki James Samet, testin sonunda bu kişilerin kalp ritmlerinde bozukluklar ortaya çıktığını belirtti. Samet, "bu araştırmanın, havadaki zararlı partikülleri solumanın özellikle hassas insanlar açısından önemli sorunlar yaratabilecek protrombotik etkilerin yanı sıra kalp ritminde değişikliklere de neden olduğuna ilişkin önemli kanıtlar ortaya koyduğunu" söyledi. Hava kirliliğinin kalp üzerindeki etkilerine ilişkin başka araştırmaların da yapıldığı belirtildi. | Çileden çıkaran trafik, sadece sinirleri bozmakla kalmıyor, aynı zamanda kalbe de önemli zarar veriyor. |
Nergis DEMİRKAYA İNTERNETHABER ANKARA- 2010 ‘Açılım’ yılı olacak. Kürt, Alevi Açılımı derken sırada bir de sayıları 2 milyona ulaşan Romanların sorunlarını çözmek için başlatılan Roman Açılımı var. Romanlar sokrunlarının çözümü için hükümetten onlarca talepte bulunuyor. Türkiye’de büyük çoğunluğu yerleşik olmak üzere 500 bir Roman yaşadığı tahmin ediliyor. Romanlara göre ise bu sayı 2 milyonu buluyor. Göçebe romanların sayısı ise 20 bini buluyor. İddialara göre de göçebe olan Romanlar yerleşik olanlara nazaran daha zengin. Romanların sorunlarını tespit etmek için geçtiğimiz Aralık ayında İstanbul’da bir Çalıştay yapıldı. Devlet Bakanı Faruk Çelik’in başkanlık yaptığı Çalıştay’a 36 ilden 120 Roman Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi katıldı. Çalıştay’da sunulan öneriler bir kitap haline getirildi. Romanların sorunlarının çözümü için önerilerin yer aldığı kitapçık Bakan Çelik tarafından muhalefet partileri CHP ve MHP’ye sunuldu. Kitapçıkta toplumsal önyargılar, eğitim, işsizlik, barınma ve konut sorunu, nüfus cüzdanı, ayrımcı düzenlemeler gibi sorunlar yaşayan Romanlar'ın bu sorunların çözümü için önerileri bulunuyor.İşte Romanların talepleri: KONUT BARINMA İÇİN -TOKİ tarafından bütçelerine uygun küçük bahçeli evler -Özdeş oldukları mahallelerin kültürel yapısının korunması -Yaşadıkları muhitlerin alt yapısının iyileştirilmesi EĞİTİM TALEPLERİ -Yaşadıkları bölgelere daha çok okul-kreş gibi eğitim merkezlerinin açılması -Mobil eğitim merkezlerinin açılması -Okula kayıtla olmayanlar için özel girişim başlatılması -Okuma yazma bilmeyenlerin eğitime teşvik edilmesi -Üniversiteyi kazananlara burs verilmesi İŞ VE İSTİHDAM TALEPLERİ -Nüfus cüzdanı olmayanlara nüfus cüzdanı verilmesi -Küçük yaşta evliliklerin önlenmesi Kültürlerine uygun mesleki eğitim kursları açılması -Geleneksel uğraş alanlarının desteklenmesi -İstihdamı teşvik edici projeler hazırlanması -Müzisyenlerin sosyal güvenceyi kavuşması -Çalışma yaşamından dışlanmalarına son verilmesi YOKSULLARA MADDİ DESTEK -Yoksul ailelere yardım yapılması -Mahallelerde aşevi ve sağlık hizmeti sunulması -Gezici ya da yerleşik herkesin sağlık taramasından geçirilmesi -Engellilere acil sağlık hizmeti verilmesi YASAL DÜZENLEMELER -Yabancıların Türkiye’de ikamet ve seyahatleri hakkında kanunun 21. maddesinin ayrımcı ifadeler içerdiği iddiasıyla kaldırılması -Kamu personeli hassasiyet eğitiminden geçirilmeli -Toplumsal bütünlüğü ve kardeşliği arttırıcı moral değer temelli adımlar atılması (Sayın Başbakanın “Roman” ifadesini kullanması ve Roman Çalıştayı) -Cuma hutbelerinde Romanların konu edilmesi -Ders kitaplarında Romanlarla ilgili bilgi verilmesi -Toplumun Roman algısı konusunda araştırma yapılması -Tahkir ve tezyif içerikli ifadelerin kitaplardan çıkarılması -Medyanın Romanlar hakkında pejoratif yayınlarının engellenmesi -Üniversitelerde Roman Enstitüleri kurulması -Romanlarla ilgili tanıtıcı yayınlar hazırlanması -Sosyal kültürel ve politik örgütlenmelerinin teşvik edilmesi -Derneklerin güçlenmesi için düzenli destek sağlanması -Romanların Dikkate Alınması için On Yıl İnisiyatifine Türkiye’nin de katılması | Sayıları 2 milyonu bulan Romanlar sorunlarının çözümü için konuttan, eğitime onlarca talepte bulunuyor |
Adı ister “Demokratik Açılım” olsun, ister “Kürt Açılımı” ister “Güneydoğu Barışı”… Ne olursa olsun, o açılımın şart olduğu ve asla bir bölünme tehlikesi yaratmayacağının kanıtı işte şu kamuoyu araştırma sonucu… Bakın: “Kürtler'in yüzde 79'u, DTP'lilerin yüzde 64'ü kendi meclisi, polisi olan otonom bölge istemiyor...” Buna rağmen o bölgedeki vahşi savaşın sürmesini ve insanların öldürülerek çözüm bulunacağını ileri sürenler; bilmeyerek (belki bilerek) silah ve uyuşturucu baronlarının ekmeğine yağ sürdüklerini görmüyorlar mı?.. Açılıma karşı çıkan muhalefet partili bilhassa iki milletvekilin eski birer büyükelçi ve silah sanayi temsilcisi olduğunu bilmiyorlar mı?.. Bu da mı onlara bir şey anlatmıyor?.. | A&G'nin yeni anketi Kürtler'le ilgili birbirinden ilginç sonuçları ortaya koydu. İşte o anketten sonuçlar... |
Cem Yılmaz, Cübbeli Ahmet Hoca’nın vaazlarıyla kendi stand up gösterilerinin karşılaştırılmasına oldukça tepkili... Ünlü şovmen “Cem Yılmaz benden alıntı yapıyor” diyen Cübbeli Ahmet Hoca’yla kendi görüntülerini sık sık yan yana kullanan “Bizden Kaçmaz” programı için avukatlarını devreye soktu. Cübbeli Ahmet Hoca’yı komik biri gibi göstermenin doğru olmadığını ve kendi adının da onunla anılmasını istemediğini dile getiren Yılmaz, “Bu tarz kişilerle karşılaştırılmam hiç hoşuma gitmiyor. Bu yüzden her hafta benim stand up görüntülerimle kasetler hazırlayan bir magazin programıyla ilgili avukatlarım harekete geçti ve o tarz yayınlara yasak geldi. Artık benimle ilgili böyle kasetler hazırlayamayacaklar. Şovmenlerle karşılaştırılmam yetmedi, bir de bunlarla mı uğraşacağım?” diye konuştu. | Yılmaz "Cübbeli Ahmet Hoca"ya gülüyor musunuz" sorusuna , Hiç gülmüyorum diye yanıt verdi. |
Lucas Neill ve Jo Alves transferlerini bitirip, iki oyuncuyu da İstanbul’a gönderen Galatasaray Başkan Yardımcısı Haldun Üstünel’in İngiltere’deki çalışmaları sürüyor. Teknik direktör Rijkaard’ın isteği doğrultusunda bir golcüyü daha takıma kazandırmak isteyen Üstünel, Tottenham forması giyen Giovani Dos Santos’un işini bitirmek üzere. Ancak Manchester City’de gözden çıkarılan Robinho’nun Sarı-Kırmızılı kulübe önerilmesi, rotayı bir anda Brezilyalı süper yıldıza çevirdi. Fanatik Gazetesi'nin haberine göre Santos’a kiralanması gündeme gelen Robinho’nun 4 aylık ücretinde, tıpkı Jo transferinde olduğu gibi City’nin kolaylık sağlaması durumunda temasların olumlu sonuçlanmasına kesin gözüyle bakılıyor. ORTALIK YANIYOR İnternet siteleri ve forumlar Robinho bombasıyla çalkalanırken, İngiltere’den birkaç gün içerisinde müjdeli haberin gelmesi bekleniyor. Bu arada Ali Turan konusunda da çözümsüzlük devam ediyor. Galatasaray ile Kayserispor arasındaki pazarlıkların sürdüğü bildirildi. | Robinho'nun kiralık olarak Sarı-Kırmızılı formayı giyme ihtimali bile Galatasaray taraftarını ayağa kaldırdı. |
Televizyon ekranlarında gösterilen bir reklam filminde intihara teşebbüs eden ''plazma televizyon'' nedeniyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) izleyiciden yoğun şikayet geldi. Ocak ayı içerisinde reklamlarla ilgili şikayetlerin yüzde 25'inin bu filmle ilgili olması nedeniyle harekete geçen RTÜK uzmanları, söz konusu reklamın ''çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyebileceği'' sonucuna vardı. AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, televizyon kanallarında yayımlanan reklam filmi, izleyicilerin yoğun şikayetlerine yol açtı. Üst Kurula 1-24 Ocak tarihleri arasında reklamlarla ilgili ulaşan şikayetlerin yüzde 25'inin söz konusu reklam filmiyle ilgili olduğu belirlendi. İzleyiciler şikayetlerinde, intihar şekillerinin gösterildiği reklamın günün her saatinde yayınlanmasının ''çocuklar için sakıncalı olduğunu ve kötü örnek teşkil ettiğini'' savundu. Evde henüz yeni montajı yapılmış olan bir plazma televizyonun, ''yayınları HD görüntü formatında göstermediği'', ''saatleri çakışan dizileri kaydetmediği'' ve bu nedenle ''bir hiç olduğunu'' belirterek çatıya çıktığı reklam filminde, bu televizyon kendini aşağı atmaya çalışıyor. Diğer plazma televizyonlar da aynı nedenle kendilerini asma, denize atma ya da tren raylarına yatma gibi yollarla intihar teşebbüsünde bulunuyor ''KOMİK BİR DAVRANIŞ DEĞİL'' Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna gelen şikayetlerin yoğunluğu üzerine reklamı değerlendirmeye alan RTÜK uzmanları, bütün ulusal kanallarda yayınlanan reklamın, ''çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyebileceği'' görüşüne vardı. Uzmanlar tarafından hazırlanan raporlarda, fiziksel ve duygusal açıdan henüz gelişimlerini tamamlamamış olan çocuk ve gençlerin, televizyonlarda yayınlanan görüntülerden, erişkinlere göre daha çok etkilenebilecekleri vurgulandı. Raporlarda, özellikle canlı görüntülerle ve müziklerle bütünleştirilerek etkili bir şekilde izleyiciye sunulan reklamların çocukları daha çok etkilediği ve bu yüzden daha hassasiyetle değerlendirilmesi gerektiği belirtildi. Uzman raporlarında, ayrıca şikayetlere konu olan reklamda önemli bir sorun olan intihar olayının ''bir espri anlayışıyla basitleştirildiği, komik bir davranışmış gibi gösterildiği, hatta doğal bir eyleme dönüştürüldüğü, sorunlardan kaçma, korkuları yenme, problemlerden kurtulma yöntemi'' olarak gösterildiği görüşü aktarıldı. ÜST KURUL TOPLANTISINDA ELE ALINACAK RTÜK'ün uzman raporlarında, intihar olayları ile medyada yayınlanan intihar haberleri arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bilimsel araştırmalardan da örnekler verildi. Raporlarda çocukların gerçekle kurgu ayrımını yetişkinler gibi kolay yapamadıklarını da ifade edilerek, yayıncıların söz konusu reklamı korumalı saatlerde değil, çocukların da televizyon izledikleri saatlerde yayınlayarak, çocukların korunması konusunda özensiz davrandığı, yayıncı sorumluluğunu göz ardı ettikleri yönünde görüşlere de yer verildi. RTÜK'ün bu haftaki olağan toplantısında bu raporların değerlendirilebileceği, raporlar yerinde görüldüğü takdirde pek çok televizyon kanalına müeyyide uygulanabileceği bildirildi. | Reklam filminde intihara teşebbüs eden ''plazma televizyon'' nedeniyle RTÜK'e izleyiciden yoğun şikayet geldi. |
Yaptığı programlarda kadınları hakları konusunda sürekli uyaran ve sigortasız çalışmayı kabul etmeyin, hakkınızı koruyun diyen Esra Ceyhan sigortasız işçi çalıştırmakla suçlanıyor... Ceyhan'a yönelik suçlamaları Aykut Işıklar köşesinde dile getirdi. Işıklar şöyle yazdı: "TRT gibi her konuda çok titiz çalışmak zorunda olan bir devlet kurumu üstelik de TRT 1 gibi en çok izlenen kanalından sesleniyordu Esra Ceyhan... "Kızlar sakın sigortasız çalışmayın. Sizi sigorta yapmadan çalıştıran işverenleri bana şikayet edin" diye bağırıyordu. Hatta inandırıcı olması için, çok ünlü SGK uzmanını program kadrosuna almıştı. Haftada bir gün sadece sosyal güvence konusu işleniyordu. SİGORTASIZ İŞÇİ ÇALIŞTIRMAK VE MAAŞ ÖDEMEMEK Ama önceki gün çok ciddi bir suçlama ile mahkemeye verildi Esra Ceyhan... Kardeşi Necati ile birlikte çok ciddi bir suçlama ile karşı karşıya... Daha önce bu iddiaların son dakikalarda hakim karşısına gelmesini önlemiş ama bu kez iş çok ciddi... Taa Kanal D'den beri yanında çalışan ekibini sigortasız çalıştırmaktan ve maaşlarını vermemekten ötürü şirketi Cey Yapım suçlanıyor. Avukat Engin Yeşilyurt, İstanbul Nöbetçi İş Mahkemesi Hakimliği'ne gönderilmek üzere Ankara Nöbetçi İş Mahkemesi Hakimliği'ne dava dilekçelerini verdi. Bütün dilekçelerin fotokopisini okudum ve arşivime koydum. İnanılır gibi değil... ÇALIŞANLAR BAŞKA İŞ BULAMAYIZ DİYE KORKMUŞ Mahkemeye verilen dilekçelerde her şey en küçük detayına dek yazılmış. Ne kadar hazin ki, çalışanlar ne zaman mahkemeye başvursalar avukatları davadan kaçmış. Veya vazgeçmiş. Hep birileri araya girmiş. Haklarını arayan çalışanlar bu yüzden çok tedirgin hatta Esra Ceyhan'dan korkuyor. Açıkça itiraf ediyorlar. "Esra Hanım'ın çevresi o kadar geniş ki, hakkımızı ararsak, bir daha hiçbir TV'de iş bulamayız diye korktuk" diyorlar. SİGORTASIZ ÇALIŞTIĞIMI HASTANEYE KALDIRILINCA ÖĞRENDİM Ama biri "Ben tek başına çocuk büyüten bir anneyim. Esra Hanım'a kuruşumu bile bırakmayacağım" diyor. Bir başkası da "Sigortasız çalıştığını mide kanaması geçirip hastaneye kaldırıldığım zaman öğrendim. O zaman mahkemeye vermek için yemin ettim" diyor. Dava açanların hepsi Esra Ceyhan'ın Kanal D ve TRT'deki programlarında sağ kolu olan TV'ciler... Piyasanın çok iyi tanıdığı gençler. Örneğin Esin Yum ile Gül Taşlı'yı herkes tanır. Yapım asistanı, haber müdürü, konuk koordinatörü gibi görevleri var. Ekrandaki yıldızların eli, kolu olan kızlar. CEYHAN TRT'DEN AYDA 400 LİRA ALIYOR Ağustos ayından beri alamadıkları maaşlarını faizleri ile birlikte, tüm sigorta primlerinin de ödenmesini istiyorlar. Esra Ceyhan Kanal D'den ne kadar para alıyordu bilmiyorum. Ancak TRT'den ayda 400 bin lira aldığı açıklanmıştı. | Kadınlara yönelik program yapan, onlara hep haklarını korumayı öğreten Esra Ceyhan çok büyük bir ayıpla suçlanıyor! |
Türk-İş, ocak ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 812 TL, yoksulluk sınırını 2 bin 644 TL olarak hesapladı. Açıklamada, çalışanların ücret ve maaş gelirlerine yılbaşında yapılan zammın, birçok temel mal ve hizmetlerdeki fiyat artışı nedeniyle, özellikle dar ve sabit gelirli milyonlarca vatandaş açısından anlamını yitirdiği savunuldu. 2010 yılının ilk altı aylık döneminde brüt asgari ücretin yüzde 5,2 oranındaki artışla net 576,57 lira olarak belirlendiği hatırlatılan açıklamada, aylık net asgari ücretin 30 lira, düşük maaş almakta olan işçi ve esnaf emeklilerinin aylığının da 60 lira arttığı belirtildi. Ocak ayı itibarıyla dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık harcama tutarının 811,83 TL olarak hesaplandığı kaydedilen açıklamada, sadece gıda harcaması için altı ay öncesine göre 74 lira daha fazla harcama yapılması gerektiği ifade edildi. 2010 yılının ilk ayında ''insan onuruna yaraşır bir yaşama düzeyi'' için yapılması gereken harcama tutarının (yoksulluk sınırı) 2 bin 644,38 liraya yükseldiği, temel mal ve hizmetlerdeki fiyat artışları nedeniyle çalışanların altı ay öncesine göre 240 lira daha fazla harcama yapmak durumunda olduğu kaydedildi. Açıklamada, ''Ücret-maaş artışları yapılan zamlarla geri alınmaktadır. Bir anlamda 'kaşık ile verilip kepçe ile alınan' bir ücret politikası ile çalışanların satın alma gücü daha da düşürülmekte ve yaşama koşulları ağırlaştırılmaktadır'' denildi. Havaların soğumasıyla birlikte özellikle ocak ayının son haftasında meyve ve sebze fiyatlarındaki artışın mutfak harcamasına ek yük getirdiğine dikkat çekilen açıklamada, süt, yoğurt ve peynir grubundaki bütün ürünlerin fiyatlarında da ocak ayında artış görüldüğü belirtildi. Açıklamaya göre, Ankara'da yaşayan dört kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 2,16 oranında artarken, gıda enflasyonunda 12 ay itibarıyla artış oranı yüzde 10,37 olarak gerçekleşti. | Türk-İş konfederasyon tarafından yapılan açlık, yoksulluk sınırı araştırması sonuçlarına yer verildi. |
Bursa'nın ilçelerinde gece sıcaklığı eksi 16,2 dereceye kadar düşerken, Balıkesir genelinde en düşük sıcaklık eksi 11,5 derece olarak ölçüldü. AA muhabirinin Balıkesir Meteoroloji Bölge Müdürlüğünden aldığı bilgiye göre, Cuma gününden bu yana ülke genelinde devam eden dondurucu soğuklar, Bursa, Çanakkale ve Balıkesir bölgesinde de etkili oldu. Bursa kent merkezinde gece en düşük sıcaklık eksi 6,5 derece olarak ölçülürken, Balıkesir'de eksi 7,5 ve Çanakkale'de ise eksi 6,3 dereceye kadar düştü. Bu illerin ilçelerinde gece sıcaklığı çok daha düşük oldu. Bursa'nın yüksek kesimlerde kalan Keles ilçesinde sıcaklık eksi 16,2 dereceye kadar düşerken, Yenişehir'de eksi 15,3 derece olarak gerçekleşti. Balıkesir'in Dursunbey ilçesinde gece en düşük sıcaklık eksi 11,5 olurken, Bigadiç'te eksi 9,8 ve Manyas'ta ise eksi 10,3 dereceye kadar indi. Çanakkale'de ise en düşük sıcaklık kent merkezinde oldu. Bağlı ilçelerindeki sıcaklıklar eksi 6,3 derecenin üzerinde gerçekleşti. Yetkililer, bugün gece ve sabaha karşı sıcaklıkların bir miktar daha düşebileceğini belirterek, Bursa, Çanakkale ve Bursa'da gece sıcaklığının eksi 9 olarak ölçülebileceğini bildirdi. Bugün gündüz sıcaklığının 0 ve 1 derece arasında olmasının beklendiği kaydedildi. | Marmara bölgesi son yılların en soğuk gecesini yaşadı. Kar sonrası çıkan ayaz her yeri dondurdu. |
Taraf Gazetesi'ne göre 1. Ordu'da yapılan seminerde sıkıyönetim harekatının başlama saati 03.00 olarak belirlenmiş... Taraf Gazetesi bugün Balyoz Harekat Planı'nda Marmara Bölgesi için nasıl bir sıkıyönetim uygulaması öngörüldüğüne ilişkin slaytların bir derlemesini yayımladı. Taraf'a göre sıkıyönetim için şafak sökmeden düğmeye basılıyor. Harekatın başlama saati ise. sabah karşı 03.00... BÜTÜN SUNUMDA İÇ TEHDİT VAR 5-7 Mart 2003'teki seminerde Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın AKP'ye yönelik husumeti, Tarafı'ın yayımladığı kayıtlarda yer alıyor. Planlanan güvenlik harekatının iç tehdide yönelik olduğu da seminerdeki Powerpoint sununlarında açıkça görülüyor. BÖLGE BÖLGE HAREKAT PLANLARI Balyoz darbecilerinin Marmara için nasıl bir sıkıyönetim modeli düşündüğü, İstanbul'daki riskli bölgeler ve asker sayıları sunumlarda tek tek yer alıyor. Askerin 'dış tehdide' yönelik dediği planın asıl maksadı slaytlarla aydınlanıyor. SLAYTLAR DARBEYİ ANLATIYOR Taraf'ın haberine göre dönemin Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan, o seminerde AKPye duyduğu husimeti gizlemedi; bazı katılımcılar da 12 Eylül 1980 benzeri bir müdahale gerektiğinden söt etti. Sözkonusu seminerde, planlanan harekatın iç tehdide yönelik olduğuğu konusunda kuşku bırakmayan Powerpoint sunullar da yapıltdı. HANİ DIŞ TEHDİDE YÖNELİKTİ? Taraf, bugünkü bu sunumlardaki slaytların derlemesin iyayımlıyor. Balyoz darbecilerinin Marmara Bölgesi için nasıl bir sıkıyönetim uygulaması öngördüklerine ilişkin ayrıntılı bilgiler içeren bir slaytları izleyince Genelkurmay yetkililerinin "dış tehdide yönelikti" dedikleri ve içeriğinden tam olarak haberdar olmadıklarını itiraf ettikleri plan seminerinin kapsamı da günışığına çıkıyor. | Taraf Gazetesi'ne göre 1. Ordu'da yapılan seminerde sıkıyönetim harekatının başlama saati 03.00 olarak belirlenmiş... |
Televizyon ekranlarında gösterilen bir reklam filminde intihara teşebbüs eden "plazma televizyon" nedeniyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) izleyiciden yoğun şikayet geldi. Ocak ayı içerisinde reklamlarla ilgili şikayetlerin yüzde 25'inin bu filmle ilgili olması nedeniyle harekete geçen RTÜK uzmanları, söz konusu reklamın "çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyebileceği" sonucuna vardı. Televizyon kanallarında yayımlanan reklam filmi, izleyicilerin yoğun şikayetlerine yol açtı. Üst Kurula 1-24 Ocak tarihleri arasında reklamlarla ilgili ulaşan şikayetlerin yüzde 25'inin söz konusu reklam filmiyle ilgili olduğu belirlendi. İzleyiciler şikayetlerinde, intihar şekillerinin gösterildiği reklamın günün her saatinde yayınlanmasının "çocuklar için sakıncalı olduğunu ve kötü örnek teşkil ettiğini" savundu. Evde henüz yeni montajı yapılmış olan bir plazma televizyonun,"yayınları HD görüntü formatında göstermediği", "saatleri çakışan dizileri kaydetmediği" ve bu nedenle "bir hiç olduğunu" belirterek çatıya çıktığı reklam filminde, bu televizyon kendini aşağı atmaya çalışıyor. Diğer plazma televizyonlar da aynı nedenle kendilerini asma, denize atma ya da tren raylarına yatma gibi yollarla intihar teşebbüsünde bulunuyor. -"KOMİK BİR DAVRANIŞ DEĞİL"- Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna gelen şikayetlerin yoğunluğu üzerine reklamı değerlendirmeye alan RTÜK uzmanları, bütün ulusal kanallarda yayınlanan reklamın, "çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyebileceği" görüşüne vardı. Uzmanlar tarafından hazırlanan raporlarda, fiziksel ve duygusal açıdan henüz gelişimlerini tamamlamamış olan çocuk ve gençlerin, televizyonlarda yayınlanan görüntülerden, erişkinlere göre daha çok etkilenebilecekleri vurgulandı. Raporlarda, özellikle canlı görüntülerle ve müziklerle bütünleştirilerek etkili bir şekilde izleyiciye sunulan reklamların çocukları daha çok etkilediği ve bu yüzden daha hassasiyetle değerlendirilmesi gerektiği belirtildi. Uzman raporlarında, ayrıca şikayetlere konu olan reklamda önemli bir sorun olan intihar olayının "bir espri anlayışıyla basitleştirildiği, komik bir davranışmış gibi gösterildiği, hatta doğal bir eyleme dönüştürüldüğü, sorunlardan kaçma, korkuları yenme, problemlerden kurtulma yöntemi" olarak gösterildiği görüşü aktarıldı. -ÜST KURUL TOPLANTISINDA ELE ALINACAK- RTÜK'ün uzman raporlarında, intihar olayları ile medyada yayınlanan intihar haberleri arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bilimsel araştırmalardan da örnekler verildi. Raporlarda çocukların gerçekle kurgu ayrımını yetişkinler gibi kolay yapamadıklarını da ifade edilerek, yayıncıların söz konusu reklamı korumalı saatlerde değil, çocukların da televizyon izledikleri saatlerde yayınlayarak, çocukların korunması konusunda özensiz davrandığı, yayıncı sorumluluğunu göz ardı ettikleri yönünde görüşlere de yer verildi. RTÜK'ün bu haftaki olağan toplantısında bu raporların değerlendirilebileceği, raporlar yerinde görüldüğü takdirde pek çok televizyon kanalına müeyyide uygulanabileceği bildirildi. | Ocak ayında en çok şikayet edilen bu reklam oldu. RTÜK de reklamın ahlaki gelişimi zedelediğine karar verdi. |
Peru'da yaşanan olayda, ameliyata alınan 86 yaşındaki adamın enfeksiyonlu ayağı yerine sağlıklı ayağını kesen doktorlar, hatalarını farkettikten sonra, enfeksiyonlu ayağı da kestiler. Hastanın kızı Carmen Villanueva: "Çarşafı kaldırıp, sol ayağını kestiklerini gördüğümde şoka uğradım" açıklamasını yaptı. Callao şehrindeki hastanede, doktorların babası Jorge Villanueva'nın sağ ayağındaki irinli yaraya 4 Ocak'tan beri müdahale ettiklerini ancak Cumartesi günü enfeksiyonun iyice artmasının ardından yaşlı adamı ameliyata almaya karar verdiklerini anlattı. Ameliyatın ardından hatalarını farkeden doktorlar, ertesi gün ikinci ameliyatı yaparak, Villaneuva'yı sakat bıraktılar. Sağlık Bakanı hata yapıldığını kabul ederken, Carmen Villanueva'da dava açmayı düşündüklerini söyledi. | 86 yaşındaki adamı ameliyat eden doktorlar, yanlışlıkla sağlıklı ayağı kesince... |
Facebook'ta kurulan gruplar binlerce kişiyi tek çatı altında toplamayı başarırken, Facebook'ta hemen her konuda açılan bir gruba rastlayabilmek mümkün. Ancak kullanıcıların canını sıkan nokta grup adında sonradan değişiklik yapılabilmesı ve kullanıcıların hiç istemediği bir gruba farkında olmadan dahil olması. Örneğin "Dünyada barış istiyoruz" şeklinde açılan bir grup adına üye olan kullanıcılar, daha sonra gruplarına bakma gereği duymadığından grubu kuran kişi ya da kişiler grup üzerinde diledikleri değişikliği yapabiliyor ve buna isim değişikliği de dahil. Daha sonra "Dünyada barış istiyoruz" grubuna giren kullanıcıyı bir arkadaşı uyarıyor: "Senin PKK'yı destekleyen bir grupta ne işin var?". Kullanıcı ise şaşkın bir şekilde gruplarını kontrol ediyor ve hakikaten de böyle bir isme sahip gruba dahil olduğunu görüyor. Söz konusu kullanıcı böyle bir gruba girmediğine emin ve bu gruba nasıl dahil olduğunu çözmeye çalışıyor. Bu durumda akla ilk gelen şey ise hacker'ların söz konusu kullanıcının hesabını ele geçirmesi ve bu gruba hacker'ın üye olması. Ancak son günlerde artan bu olayların kaynağı maalesef bir hacker değil. Aksine, kullanıcılar bu gruplara bilinçli bir şekilde giriyor ve grup adı değişikliğine kurban gidiyor. Önceleri binleri çekecek şekilde grup adıyla ortaya çıkan bazı kişiler, ardından grup adını değiştirerek üyesi olan binlerce kişiyi de bu yeni isim altında toplamış oluyor. Kullanıcılar genel olarak üye oldukları gruplara tekrar göz atmadığından bu grupta kalmayı sürdürüyor. YAHUDİ TARAFTARI BİR GRUP BİRDEN HİTLER'İ SEVMEYE BAŞLARSA... Bunun bir örneği aylar önce yaşanmış ve FoxNews haber portalında ilgili haber yayınlanmıştı. Habere göre Facebook'ta "I heart Jews" yani "Yahudileri seviyorum" şeklinde açılan bir grup, daha sonra bu şekilde 100.000 üye çekmeyi başarmıştı. Ancak aradan bir süre geçtikten sonra grup adını "I heart Jews" yerine "Hitler: Great Modern Man of History" (Hitler: Tarihin en modern insanı") olarak değiştiren grup yöneticileri, olayın ortaya çıkmasıyla birlikte ufak çaplı bir krize neden olmuştu. Bu nedenle üye olduğunuz grupları gözden geçirmenizde fayda var; zira normalde hiçbir şekilde dahil olmak istemediğiniz bir gruba farkında olmadan girmiş olabilirsiniz. GRUP İSMİ BİR YILDIR FACEBOOK DENETİMİNDEN UZAK Facebook'ta kurulan bir grup adının değiştirilmesi daha önce izne bağlıydı. Grup adını değiştirmek isteyen grup yöneticileri, bunun için Facebook'a e-posta göndermek durumundaydı. Ancak 2009 yılının Şubat ayında Facebook'un aldığı bir kararla artık kullanıcılar kendi başlarına da grup isimlerini değiştirebilme yetkisine sahip oldu. Facebook, bu yetkiyi grup yöneticilerine bırakarak sadece imla hataları gibi küçük sorunlar nedeniyle grup adını değiştirmek için Facebook'a başvuran kullanıcıların önüne geçmeye çalıştı. (Hurriyet.com.tr) | Facebook, şimdi de gruplardaki isim değişikliği nedeniyle kullanıcıları sıkıntıya sokuyor. |
Amerika, Colorado'da yaşayan 14 yaşındaki John Caudle, kendisine verilen ev işlerini yapmamak için annesini ve üvey babasını öldürdüğünü itiraf etti. Caoudle'ın annesi Joanne Rinebarger ve üvey babası Tracy Rinebarger, geçtiğimiz Ekim ayında evlerinde ölü bulunmuştu. Caudle, ertesi gün 200 kilometre uzakta, ailesinin arabasında bulunmuş ve tutuklanmıştı. Yargıç Martin Gonzales, Caudle'ın davasına basının katılmasını engellemişti. Son yayınlanan rapora göre Caudle çöpü dışarı çıkarmak istemediği için annesini öldürdüğünü ve babasının eve gelmesini bekleyip, onu da vurarak öldürdüğünü itiraf etti. Caudle, yetişkin olarak yargılanacak, ancak ölüm cezası ile yargılanmayacağı tahmin ediliyor. | 14 yaşındaki çocuk, kendisine verilen ev işlerini yapmamak için annesi ve üvey babasını öldürdü! |
El Kaide operasyonunda gözaltına alınan örgüt üyelerinden bazılarının Ergenekon'un firari sanığı Turhan Çömez'le bağlantılı hareket ettiği ortaya çıktı. Örgüt üyelerinin kimlikleri şaşırttı. Örgüt 2012 için kaos planına hazırlanıyordu... Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekat Daire Başkanlığı koordinesinde çökertilen ve aralarında öğretmen, imam, eşcinsel ve kadın satıcısının bulunduğu El Kaide üyesi 57 şüpheliden bazılarının Ergenekon'un firari sanığı Turhan Çömez'le bağlantılı olduğu öğrenildi. ÜST DÜZEY YETKİLİ Ele geçirilen örgüt üyelerinin sorgulamaları sonunda örgütün Türkiye yapılanmasının üst düzey sorumlusunun Avrupa'da olduğu belirlendi. Yakalanmamak için Türkiye'ye gelmeyen üst düzey yöneticinin, örgütün koordinasyonunu yurtdışından sağladığı öğrenildi. El Kaide üyesi olduğu ileri sürülen 57 şüpheliden bazılarının Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesinde adı geçen firari sanık eski milletvekili Turhan Çömez'le irtibatlı olduğu tespit edildi. Ergenekon'un 6. dalga operasyonunda aranırken yurtdışında olduğu anlaşılan Çömez en son Londra'da görüntülenmişti. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde sorgulanan zanlılar arasında şaşırtıcı kimlikler de ortaya çıktı. Ormanda askeri kamp İstanbul Valisi Muammer Güler, çökertilen yapılanmanın cihat bölgelerine gönderilecek örgüt mensuplarını eğitmek amacıyla ormanlık alanlarda spor ve kamp faaliyetleri icra ettikleri ve bu faaliyetlerle birlikte askeri eğitim yaptıklarının belirlendiğini söyledi. 2012 KAOS PLANI Eşzamanlı operasyonlarla çökertilen El Kaide hücrelerinin 2012 yılında ses getirecek eylemler planladığı ortaya çıktı. Gay, tacizci, cinsel istismarcı üyeler ise şaşkınlığa yol açtı. El Kaide terör örgütüne yönelik 20 ilde eş zamanlı düzenlenen operasyonlarda 120 şüpheli gözaltına alındı. Ankara polisinin ele geçirdiği Mehmet Doğan liderliğindeki El Kaide hücresinin tüyler ürperten kaos planı deşifre edildi. Doğan liderliğindeki El Kaide üyelerinin Bin Ladin’i “Mehdi” olarak kabul ettiği, 2012’de yaşanmasını beklediği büyük olaylara hazırlık yaptığı iddia ediliyor. Bu planın El Kaide terör örgütünün 2000’de gerçekleştirmeyi planladığı “Mileniyum Kumpasını” çağrıştırdığını belirten uzmanlar, El Kaide’nin 2012’ye yönelik hazırlık yaptığını değerlendiriyor. KIYAMET SENARYOSU El Kaide saldırı planında, Ortadoğu’daki kutsal mekanlar, turistik tesisler, oteller, Los Angeles Havaalanı ve ABD savaş gemilerini hedef almayı planlamış, ancak eylemcilerin yakalanması sonucunda plan başarısızlıkla sonuçlanmış. Doğan’ın örgüt üyelerine 2012’ye yönelik hazırlık yapmaları talimatı verdiği, Müslüman ülkelerdeki rejimleri yıkarak yeni bir İslam Devleti kuracağına inandığını belirtiliyor. Ele geçirilen bir ses kaydında; Türkiye’nin yakında yıkılacağı, “hükümetin ve dini liderleri” suçlayan Doğan’ın “Git silah yap, vur onları” dediği anlaşılıyor. TACİZCİ, EŞCİNSEL, KADIN SATICISI… Türkiye’deki El Kaide’nin lideri olduğu iddia edilen Mehmet Doğan’ın damadı S.A’nın örgütteki kadınları taciz ettiği öne sürüldü. Ankara’da gözaltına alınan H.T.Y’nin ise eşcinsel olduğu ve kamuya ait bir hastanede laborant olarak çalıştığı öğrenildi. İstanbul’da gözaltına alınan S.A. isimli eşcinselin ise işsiz olduğu öğrenildi. Çelişkilerle dolu örgütün içerisinde bulunan 5 kadın satıcısının ise kadınlara karşı zaafım var dedikleri öğrenildi. Eşcinsellerin ve kadın satıcılarının dikkat çekmemeleri için örgütte kullanıldığı belirtildi. BALYOZ CUNTASI EL KAİDE'NİN EYLEMLERİNE UMUT BAĞLAMIŞ Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı Balyoz darbe planında Çetin Doğan başkanlığındaki cuntanın El Kaide ve PKK'yla ittifakını gözler önüne serdi. Balyoz Harekatı'nın "icra" safhasında yapılması öngörülenler arasındaki ilk eylem tarifi aynen şöyle: "Bölücü Terör Örgütü ve El Kaide'inn büyük şehirlerde özellikle İstanbul'da eş zamanlı büyük eylemleri ve anılan eylemler sonrasında icra edilecek, Sivil Toplum Kuruluşu ve üniversiteler ile koordine ederek yönlendireceğimiz çok geniş katılımlı toplumsal gösteriler ve eylemler neticesinde oluşan kaos ve karmaşa nedeniyle öncelikle olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilan edilecek." Bu irkiltici ifade, ordu içinde PKK ve El Kaide'nin eylemlerine sadece "araç" değil "garanti" gözüyle bakan, bu eylemleri kışkırtma ya da örgütleme gücüne sahip olduğunu düşündüren bir grubun varlığına işaret ediyor. El Kaide'nin, Balyoz Planı'nın masaya yatırılmasından dokuz ay sonra İstanbul'da tam da plandaki ifadesiyle "eş zamanlı büyük eylemler" gerçekleştirmiş olması, HSBC, İngiliz Konsolosluğu ve sinagog saldırılarının hafızalarımızdaki dehşetini daha da arttırıyor. | El Kaide üyelerinden bazılarının Ergenekon'un firari sanığı Turhan Çömez'le bağlantılı hareket ettiği ortaya çıktı. |
Balçiçek Pamir’le Söz Sende’nin bugünkü konuğu ÇYDD Genel Başkanı Prof. Aysel Çelikel başörtülü öğrencilere burs verilmemesiyle ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı. Balçiçek Pamir’in “ÇYDD’nin başörtülü öğrencilerle bir problemi mi var? Başörtülülere burs verilmediği söyleniyor…” sorusunu Prof. Çelikel şöyle yanıtladı: TÜRBANLIYA KATİYEN BURS VERMEM DİYEN VAR “Eskiden ben yönetimde değildim. Tam olarak nasıl yapıldığını bilmiyorum ama ilk ve orta öğretimde türban zaten takılmaması gereken bir şey, belki de dışarıda örtüyorlar. Ben başkanken bu tür birisi gelip benden burs istese, şartları da uygunsa, nedir o şartlar, ekonomik sıkıntı içinde olması, ailesinin birden fazla çocuğu olması, babası annesi aynı şekilde ekonomik sıkıntıda olması, böyle biri benden gelip dernekten burs isterse buna hayır demek hem gayri insani hem de gayri hukuki bir şeydir. Onun için böyle bir şeyin yapılabileceğini hiç düşünmüyorum. Ama bir de şöyle bir şey var. Bursu veren kişi, bizde hem kurumlar hem de kişiler bağışçı olabiliyorlar, bazen bu kişiler şart koşuyor, türbanlıya katiyen vermem diyor. O zaman da tabii ben veremem.” Balçiçek Pamir: “Böyle diyenler de var yani…” Aysel Çelikel: O zaman ben eşleştiriyorum herkesin burs aldığı öğrenciyi, isteyenlerle tabii. Tanıştırıyorum öğrenciyle. Balçiçek Pamir: Ne fark eder ben de bunu anlamıyorum, ona veremem buna veremem. Bir kız çocuğu okuyacak işte. Aysel Çelikel: Evet böyle bir şey olmaz. Mühim olan eğitim görmesi. Ve üstelik bir kız çocuğunun eğitim görmesi tüm ailenin eğitim görmesi demek. MAKAM ERDOĞAN TEZİÇ'İ DEĞİŞTİRDİ Prof. Çelikel programda ayrıca YÖK üyeliği döneminde YÖK’ü değiştirmek için çok uğraştıklarını ancak başaramadıklarını anlatırken eski YÖK başkanlarından Prof. Kemal Gürüz ve Prof. Erdoğan Teziç’i de eleştirdi. Çelikel konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Siyasi partiler muhalefetteyken YÖK’ün değiştirilmesini konuşuyorlar sonra iktidara gelince böyle bir sorun unutuluyor. YÖK başkanları da aynı şekilde. Mesela Kemal Gürüz çok beğeniyordu YÖK’ü o değiştirmeyi zaten düşünmüyordu. Fakat Erdoğan Teziç eleştirebilen birisiydi, hukuk fakültesinden de çok yakından tanıdığım biriydi, demokrat biriydi ama makamlar insanları değiştiriyor. İnsanlar bir makama gelince farklı kimlik kazanıyorlar. O da değiştirmedi. Bilmiyorum o makamdan mı sandalyeden mi oluyor. Ama ben hep diyorum ki insanlar makamlara onur vermeli, insanlar sandalyeden güç almamalı. Eğer o makama onur veriyorsanız o zaman yaptığınız işin değeri çok fazla. | Balçiçek Pamir'in programına katılan ÇYDD Genel Başkanı Prof. Aysel Çelikel'den çarpıcı açıklamalar geldi!.. |
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Ali Bayramoğlu, bugünkü , Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un konuşmasına değindi. Bayramoğlu yazısında !Başbuğ Paşa, bu gemi, kaş çatmakla, parmak sallamakla yürümez artık…' diyor. İşte Bayramoğlu'nun yazısı: Başbuğ Paşa, bu gemi, kaş çatmakla, parmak sallamakla yürümez artık… Taraf Gazetesi'nde yayınlanan metinleri okudukça, çeşitli internet sitelerinde yayınlanan ses kayıtlarını dinledikçe her hangi bir şüphe kalmıyor. Darbe planlaması ve tatbikatı yapan bir ordu, 1. Ordu Komutanlığı var karşımızda. Okumayanlar için iki küçük örnek verelim: 1 Ordu Komutanı Çetin Doğan plan seminerinde şöyle diyor ilk gün: "Milli birliğin ve beraberliğin oluşmasında evvela inandırıcı, milli birliği sağlayıcı bir hükümetin varlığı gerekir (…) ulusal birliğimizi evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım, milli mutabakat hükümeti kurulması sureti ile…' Kapanışta ise şunları söylüyor: "Arkadaşlar bu plan seminerini, (…) dikkatlerimizi nerelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir… Söylediğimiz her söz, atacağımız her adım evvela laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması için olmalıdır." Bu iki konuşma arasında, laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması eyleminin tatbikatını yapıyor 1. Ordu. Yani EMASYA Planları üzerinden tutuklamalar, tasfiyeler, provokasyon eylemleri, 200.000 kişinin göz altına alınmasıyla "darbe tatbikatı" yapılıyor. Böylesi hiç görülmedi. Böyle bir vesika hiç ortaya çıkmadı. Taraf Gazetesi'ne bu açıdan çok şey borçludur bu ülke… Ne Emekli general Çetin Doğan ne Genelkurmay karargâhı böyle plan seminerinin varlığını yalanlayabiliyor. Karargâh Taraf Gazetesi'nin belgelerini çürütecek en küçük adımı dahi atamıyor ve çaresizliğini ya da bahanesini şöyle ifade ediyor: O dokümanlar imha edilmiş… İtiraz ettikleri, ses yükselttikleri tek konu, "camilerin bombalanması ve ordunun kendi uçağını düşüreceği iddiaları…" Bu gelişmeler karşısında yaşananları sulandırmaya kimse cesaret edemiyor. Bu da kendi başına önemli bir gelişmedir. Kritik noktanın altını hemen çizelim: 2003 darbe tatbikatı ve planları, bu tarihi öncesine ve sonrasına bağlıyor. Çetin Doğan'ın başkanı olduğu "Batı Çalışma Grubu binlerce memuru fişlemişti. Bu fişler ve Doğan zihniyeti 28 Şubat'ı 2003'e bağlamaktadır." Diğer taraftan "EMASYA yapılarına aktarıldığı anlaşılan bu fişler ve iç güvenlik doktrini, halkı hedef alan müdahale planları bugün 2010 kışında, sivilleşme istikametinde en önemli adımların atıldığı anda bile hala varlığını sürdürmektedir." Bu durumda demokrasi ve demokratikleşmenin hedefi bellidir: EMASYA Protokolü başta olmak üzere, yasalar yanında yönetmelik ve protokoller üzerinden askerin sivil otoriteye tabi olmasını engelleyen ya da askeri otoriteye özerklik veren tüm düzenlemelerin elden geçirilmesi… Dün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u dinledik… "Ordu zorda"… Özetle bu çıkıyordu Başbuğ'un konuşmasından… Başbuğ'un "TSK'nin bir sabrı vardır, rahatsızız, vicdansızlar, Allah Allah diye eğitim veren bir ordu Allah'ın evini bombalar mı" gibi sözlerinin yanında, "bu tür girişimleri tüm orduya mal etmemek" gerekir gibi imalarını, "demokrasilerde hükümet seçimle gelir seçimle gider" gibi vurgularını, "bu konuşma planlı değildi konuşsanız sorun oluyor, konuşmazsanız da olmuyor" gibi arada kalmış ruh halini gösterir ifadelerini dikkate almak gerekir. Şunu görüyoruz: Çetin Doğan, "evet yaptık ne var, bizim görevimiz bu ve olan kurallara uygun" tarzıyla, bir meydan okuyucu tavrıyla eski karargâh mantığına işaret ediyor. Başbuğ ise daha yasalcı bir tavır içinde geri çekiliyor, geri çekilirken ordusunu korumaya ve geçmişi örtbas etmeye gayret ediyor. Bu açıdan "Darbe lafından hicap duyarım", "demokrasilerde hükümet seçimle gelir seçimle gider" sözlerini Genelkurmay Başkanı'nın Taraf Gazetesi'nin yayınları üzerine olsa da, sarfetmesi, sarfetmek zorunda kalması önemlidir. Ama yeterli değildir… Yeterli olan o Genelkurmay Başkanı'nın savunmaya çekilmek yerine, hızla kendi içinde temizlik yapmaya başlaması ve bunu açık olarak ilan etmesidir… İnandırıcılığın yolu budur. Son söz... Başbuğ Paşa bilsin ki, bu gemi "zamanlamaya bakın, kim sızdırıyor acaba" demekle, gazeteciye, gazeteye, demokratlara kaş çatmakla, parmak sallamakla yürümez artık... Asker sorununda sona doğru hızla ilerliyoruz… | Yenişafak yazarı Ali Bayramoğlu'ndan Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un konuşmasını böyle eleştirdi... |
Bangladeş'te tecavüze uğrayan ve hamile kalan 16 yaşındaki kız 101 kırbaç cezasına çarptırıldı. Zavallı kızın babasına da para cezası verilirken, aile cezayı ödememeleri aksi halde damgalanıp köylerinden sürülecekleri konusunda uyarıldı. İnsan hakları eylemcilerine göre, saldırıdan sonra hemen başka biriyle evlendirilen kız, hamile olmasının anlaşılmasından haftalar sonra boşandı. Geçtiğimiz yıl Brahmanbaria bölgesinde bulunan bir köyde 20 yaşındaki bir erkeğin tecavüzüne uğrayan genç kız, korktuğu için şikayette bulunamadı. Testlerin yapılması sonrasında genç kızın hamile olduğu ve tecacüze uğradığı ortaya çıktı. Bunun üzerine köyün ileri gelenleri bir fetva yayınlayarak aile cezayı kabul edene dek kızın tecrit edilmesine karar verdi. Tecavüzcü ise affedildiği kaydedildi. Daily Star gazetesine konuşan kız, tecavüzcünün hayatını mahvettiğini ve adalet istediğini söyledi. | Genç kız tecavüze uğrayıp hamile kaldı. Ama sanki suç onunmuş gibi kırbaçla cezalandırıldı. Sadece o değil ailesine bile ceza verildi. |
Doğan, bu planları dönemin Genelkurmay Başkanı olan emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ün bilmemesinin de imkansız olduğunu dile getirdi. Doğan, bir internet sitesine yaptığı açıklamada, tartışılan semineri izleyen 29 general için “Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’ndan temsilciler bulunduğu” vurgusunu yaptı. 5 - 7 Mart 2003’te Selimiye Kışlası’nda yapılan seminerde “Meclis’e ve hükümete ültimatom” bölümü de içeren banda kaydedilmiş konuşmanın “kendisine ait olduğunu, ancak irticalen dile getirdiği görüşlerin bazı bölümlerinin silindiğini ve yazılmasından kaçınıldığını” söyleyen Doğan, toplantıda “kendisinin direktifiyle hazırlanan ileri tarihli en tehlikeli ve riskli senaryonun” irdelendiğini kaydetti. Seminere 29 general ile 133 subayın katıldığı bilgisinin doğru olduğunu belirten Çetin Doğan, “Belirtilen miktar içinde Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan katılan personel de dahildir. Zira bu sayıda general 1. Ordu’nun organik kuruluşunda bulunmamaktadır” dedi. Doğan, Milliyet gazetesine “İzzet-ü ikballe görevden ayrıldım. Torun kovalıyorum” diyen Özkök’e de gönderme yaparak “Sonuçlar Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na doğal olarak gönderildi. Zamanın Genelkurmay Başkanı’nın bilmemesi olanaksız” dedi. Plan değişikliğinin üst komutanlarca onaylandığını, toplantıdaki konuşmaların “planların yeterliliği üzerinde odaklandığını, mevcut iktidara darbe ya da gayrimeşru müdahalenin söz konusu olmadığını” anlatan Doğan, “laik cumhuriyet ilkelerine karşı son zamanlardaki davranışlar” konulu belge için “Üst komutanlara gönderdiğim resmi yazı” ifadesini kullandı. Doğan “Meclis ve hükümete ültimatom verilmesi” fikrini de içeren konuşmaların kendisine ait olduğunu, ancak bazı bölümlerinin yayımlanmasından kaçınıldığını ifade etti. Doğan bu iddiasına örnek olarak, “Hani bugün de gidip onu şu anda yapın diye gideceğim yok, yanlış anlamayın” sözlerinin yayımlanmamasını gösterdi. İŞTE ÇETİN DOĞAN'IN KABUL ETTİĞİ SES KAYDI [PAGE] Kanaltürk'te Sami Dadalıoğlu'nun sunduğu Ters Cephe'de Taraf Gazetesi'nin ortaya çıkardığı Balyoz Darbe Planının ses kayıtları yayınlandı. Programa Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, Ümit Zileli, Ümit Özdağ, Fikri Akyüz katıldı. Taraf gazetesinin yayımladığı "Balyoz Güvenlik Harekât Planı"nda imzası bulunduğu belirtilen dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın darbe planını anlatırken alınan ses kaydı ortaya çıktı. İşte çok konuşulan o kayıtlar: | Doğan, Taraf gazetesindeki ses kayıtlarının kendisine ait olduğunu, ancak bazı cümlelerin özellikle kullanılmadığını belirtti. |
Fenerbahçe-Galatasaray müsabakalarında ise alışveriş neredeyse tamamen duruyor. Anadolu'da ise Trabzon, Bursa, Eskişehir ve Sivas maçları sırasında kredi kartı harcamaları dibe vuruyor. BKM, 2009 raporunu yayınladı. Buna göre kredi kartlarıyla geçen yıl 1 milyar 841 milyon 755 bin 124 adet işlem yapılırken, toplam harcama ise 204,7 milyar lirayı buldu. 2008'e göre ciroda yüzde 10 artış yaşandı. BKM tarafından 2009'da sürdürülen, alışverişlerde banka kartı kullanımına ilişkin bilinçlendirme kampanyasının sonuç verdiğine dikkat çekilen rapora göre, banka kartının alışverişlerdeki kullanımında bir önceki yıla göre yüzde 39'luk artış oldu. 2009 yılında özel günlerde yapılan kredi kartı harcamalarında 665 milyon lira ile yılbaşı harcamaları ilk sırada yer alırken, 14 Şubat Sevgililer Günü'nde 642 milyon lira, Babalar Günü'nde 596 milyon lira, Anneler Günü'nde 590 milyon liralık harcama gerçekleştirildi. Kredi kartlarıyla Ramazan Bayramı'nda 1 milyar 137 milyon lira, Kurban Bayramı'nda ise 1 milyar lira harcandı. Geçen yıl özel günlerde kredi kartlarıyla yapılan alışveriş tercihlerine bakıldığında özel günün kapsamına göre belli sektörlerin cirolarında artış gözlendi. Sevgililer ve Anneler Günü'nde kuyumcular, Babalar Günü'nde elektronik eşya ve cep telefonu mağazaları, yılbaşında ise marketlerde iyi satışlar gerçekleşti. Cumartesi günlerinde yapılan alışverişler hafta içi ile karşılaştırıldığında, kredi kartı ile yapılan harcamalar yüzde 40 arttı. Alışverişlerde özellikle 15.00-17.00 saatleri arasının tercih edildiği gözleniyor. Hafta sonunda alışveriş merkezlerinde, restoranlarda, eğlence mekanlarında veya mağazalarda bulunulan saatlerde yapılan kredi kartı harcamaları, günün kalanında yapılan toplam harcamanın üzerine çıktı. Rapora göre, 2009 yılı Aralık ayı sonu itibarıyla Türkiye'deki kredi kartı sayısı 44 milyon 392 bin 614, banka kartı sayısı 64 milyon 661 bin 947, POS sayısı 1 milyon 738 bin 728 ve ATM sayısı 23 bin 800 adede ulaştı. BANKA MÜŞTERİSİ İNTERNETİ SEVDİ Türkiye Bankalar Birliği'nin raporuna göre ise Türkiye'de internet bankacılığı kullanımında da büyük artış var. İnterneti kullanan aktif müşteri sayısı, Ekim-Aralık 2009 döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre 780 bin adet arttı. Birliğin, üyesi bankalardan internet bankacılığı hizmeti veren 26'sından 25'inin bilgilerinden oluşan internet bankacılığı istatistikleri raporuna göre, internet bankacılığı yapmak üzere sistemde kayıtlı olan ve en az bir kez login olmuş (giriş yapmış) toplam bireysel müşteri sayısı Aralık 2009 itibarıyla 11 milyon 960 bin olarak belirlendi. Son bir yıl içerisinde giriş yapmış toplam bireysel müşteri sayısı ise 7 milyon 12 bin oldu. Ekim-Aralık 2009 döneminde 5,3 milyon 343 bin bireysel müşteri tarafından en az bir kez internet bankacılığı işlemi yapıldı. Bu miktar, toplam kayıtlı bireysel müşteri sayısının yüzde 45'ini oluşturdu. Söz konusu dönemde aktif bireysel müşteri sayısında bir önceki yılın aynı dönemine göre 729 bin, bir önceki 3 aylık döneme göre ise 190 bin adet artış oldu. Sistemde kayıtlı olan ve en az bir kez login olmuş kurumsal müşteri sayısı Aralık 2009 itibarıyla 1 milyon 402 bin olarak belirlendi. Son bir yıl içerisinde giriş yapmış kurumsal müşteri sayısı ise 685 bin oldu. Ekim-aralık döneminde internet bankacılığı ile gerçekleştirilen 11 milyon 287 bin adet yatırım işleminin hacmi de 67 milyar 441 milyon lira oldu. EKONOMİ SERVİSİ Kredİ kartı kullanım cİroları (mİlyon TL) 2002 : 25.613 2003 : 40.334 2004 : 65.688 2005 : 86.494 2006 : 109.159 2007 : 142.787 2008 : 186.549 2009 : 204.742 Not: Bankalararası Kart Merkezi verileri. Ciroya turistlerin kullanımı da dahil edilmiştir. | Dört büyük futbol takımının derbi maçlarında ekonomi de adeta duruyor |
İngiliz Tıp Dergisi (BMJ)'nde yayınlanan çalışmada, sigara içenlerin akciğer kanserine yakalanma riskinin içmeyenlere göre yüzde 20 fazla olduğu zaten biliniyordu. Ancak, İngiltere'deki Birmingham Üniversitesi'nde görevli araştırmacılar, akciğer kanseri teşhisi koyulduktan sonra hastanın sigarayı bırakmasının faydalı olup olmadığına baktılar. Konuyla ilgili 10 araştırmanın sonuçlarını inceleyen araştırmacılar, kanser teşhisinden sonra, sigarayı bırakan hastaların yaşam şansının yüzde 63-70, sigaraya devam edenlerin ise yüzde 29-33 olduğunu açıkladılar. Araştırmacılar, akciğer kanserine yakalanılsa bile, hiçbir zaman sigarayı bırakmak için çok geç olmadığına dikkat çektiler. Tüm dünyada en yaygın görülen kanserlerden biri akciğer kanseri, İngiltere'de her yıl 39 bin akciğer kanseri teşhis ediliyor. Akciğer kanserini ise göğüs kanseri takip ediyor. | Akciğer kanseri teşhisi konulan hastaların sigarayı bırakırsa, yaşama ihtimalleri iki kat artabiliyor. |
Özel hayatında yaşadığı depresyon nedeniyle iş hayatında da başarısız günler geçiren Mischa Barton, evinin kirasını ödeyemediğini için mahkemeye verildi. Son dönemde yaptığı dizinin tutmaması ve sinemadan da çok fazla teklif almaması nedeniyle maddi yönden sıkıntılı günler geçiren ünlü aktrisin ev sahibine 21 bin dolar borcu olduğu ortaya çıktı. Maddi yönden ailesinden de beklediği desteği göremeyen genç aktrisin, arkadaşlarından borç istediği söyleniyor. | Özel hayatında yaşadığı depresyon nedeniyle Mischa Barton,iş hayatında da başarısız günler geçiriyor. |
Afrika Kupası'nda son şampiyon Mısır, çeyrek finalde Kamerun'u uzatmada 3-1 yendi. Eski Beşiktaşlı Ahmed Hassan biri kendi kalesine olmak üzere 3 gol atarak maça damgasını vurdu. Kupada son 2 yılın şampiyonu olan ve aynı zamanda bu kupayı en çok müzesine götüren takım olan Mısır, rakibini normal süresi 1-1 biten maçta 3-1 yendi. 26. dakikada Kamerun'un kullandığı kornerde Emana'nın vuruşu direkt kaleye yönelirken, kale çizgisi üzerinde topa kafayla müdahale etmeye çalışan Ahmed Hassan'ın dokunuşu topun filelerle buluşmasını engelleyemedi. Gole oldukça üzülen Ahmed Hassan, 11 dakika sonar uzak mesafeden kaydettiği şık golle eşitliği sağladı. Maçın ilk yarısı ve 90 dakikası bu sonuçla tamamlandı. Uzatmanın 2. dakikasında yeni Ankaragüçlü futbolcu Geremi'nin hatalı geri pasını değerlendiren Nagui, Mısır'ı 2-1 öne geçirdi. Gecenin adamı Ahmed Hassan'ın 95'te kullandığı serbest vuruşta Kamerun kalecisi Kameni'nin yumrukladığı top, önce direğe daha sonra kale alanı üzerine çarpmasına karşın hakem gol kararı verdi. Kamerunluların uzun süren itirazı sonucu değiştirmeyince 3-1'lik skorla sahadan galip ayrılan taraf Mısır oldu. Mısır yarı finalde yine Fildişi'ni uzatmada 3-2 yenen Cezayir ile karşılaşacak. NİJERYA PENALTILARLA Son çeyrek final maçında ise Nijerya, Zambiya'yı penaltılarla geçebildi. Normal süresi ve uzatması golsüz biten maçta Nijerya 107. dakikada Onyekachi'nin atılmsıyla 10 kişi kalırken, penaltılarda rakibine 5-4'lük üstünlük kuran 'Afrika Kartalları' yarı finalde Gana'nın rakibi oldu. | Afrika Uluslar Kupası'nda çeyrek final maçlarından üçüncüsü Mısır ile Kamerun arasında oynandı. |
Hükümet, kamu kurumlarını daha etkin denetlenmesi için düğmeye bastı. Sayıştay Yasası'nı baştan sona değiştirmeye hazırlanan hükümet, askerin harcamalarına sıkı denetim getirecek. AB'ye uyum kapsamında yaklaşık 5 yıl önce askerin hesaplarını Sayıştay denetimine açan düzenlemeyi çıkartan hükümet, bir de yasa teklifi verdi. 2005 yılında verilen teklif, bir türlü hayata geçirilemedi, seçimde kadük oldu. AK Parti, Sayıştay Yasasını baştan sona değiştiren yasa teklifini tekrar Meclis gündemine getirecek. Bunun için Başbakan Yardımcıları Cemil Çiçek, Ali Babacan, Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin yer aldığı bir komisyon kuruldu. Komisyon çalışmalarına başladı. Komisyonun şubat ayı içinde eski teklifi revize ederek Meclis Başkanlığına sunması ve hızla yasalaşması bekleniyor. Hükümet, geçen dönem yaptığı bir düzenleme ile kurumlar için performans denetimi uygulamasını hayata geçirdi. Ancak, performans denetimlerini yapacak Sayıştay'ın yasasında bir değişiklikle yapılmamıştı. Düzenleme ile Sayıştay Yasası buna göre revize edilmiş olacak. Öte yandan Sayıştay şu anda TSK ve diğer tüm kurumların hesaplarını kağıt üzerinden yani cetvelleri, evratları inceleyerek yapıyor. Yasa çıktığında Sayıştay fiili denetim yapacak. VAATLERE DE KONTROL Değişikle Sayıştay, faaliyet ve malların fiili ve fiziki durumunu, işlem ve olayın her aşamasında görevlendirdiği mensupları aracılığıyla görmeye veya dilediği yere getirtmeye ve sözlü bilgi almak üzere her derece ve sınıftan kamu görevlileri ile ilgilileri çağırmaya, denetimi ile ilgili idare ve diğer tüzel kişilerden temsilci istemeye yetkili olacak. Sayıştay, askeri birlikler ve diğer kamu kuruluşlarına denetim için de eleman gönderebilecek. Komisyon performans denetimi kapsamına 'hedef kriter denetimi' yapılmasını da ekledi. TSK'nın da bir yıllık planlamalara uyup, uymadığı, vaatlerini yerine getirip getirmediği incelenecek. | Sayıştay Yasası'nda yapılacak değişiklikle, TSK'nın harcamaları evrak üzerinden değil fiili olarak denetlenecek. |
“Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu ilan edilen partinin anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur” diyen Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’na tepki büyüyor... Star Gazetesinden Erdinç Akkoyunlu akademisyen ve siyasetçilerin görüşlerini aldı. ANAYASA’DAN MADDE GÖSTERSİN Prof. Doğu Ergil: Hukuksal değil ideolojik. Balyoz belgelerinde ne meclis ne halk iradesine kimsenin aldırdığı yok. Böyle bir anlayış var ve bunun savunucuları var. Anayasa Hukukçusu Prof. Ergun Özbudun: Hiçbir hukuki temeli yok. Bir parti hakkında Anayasa Mahkemesi’nin nitelendirmede bulunması, ne TBMM’nin kurcu iktidarını ne de yasama iktidarını kaldırır. Anayasa Hukukçusu Prof. Servet Armağan: Hukuki dayanağı yoktur. AK Parti’nin Anayasa Mahkemesi’nin nitelemesi doğrultusunda yasa yapamayacağına ilişkin Kanadoğlu Anayasa’da madde göstersin. BOZDAĞ: İDEOLOJİK SAÇMALAMA TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya: Milletvekillerinin Anayasa’yı değiştirme tekliflerindeki iradelerini hiçbir yargı organı askıya alamaz. Hukuk birikimini toplum mühendisliğinin buyruğuna sunma anlayışının demokrasiye katacağı ne olabilir. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ: TBMM, Anayasayı değiştirmeye her zaman muktedir. Kanadoğlu’nun ideolojik saçmalaması, bu gerçeği değiştirmez. | 367'nin mucidi Sabih Kanadoğlu'nun yeni Anayasa ile ilgili yorumuna siyasetçiler ve akademisyenlerin tepkisi sert oldu. |
Türkiye’nin en büyük uyuşturucu operasyonunda tutuklanan Emin Arslan’la ilgili iddianame çarpıcı detaylarla dolu. 106 sayfalık iddianamede Arslan’ın, örgüt lideri Habib Kanat’ı 721 kez aradığı ve “Kardeş” diye hitap ettiği belirlendi... İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen ve Türkiye’nin en büyük uyuşturucu operasyonu olarak bilinen soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamenin detayları ortaya çıktı. İddianamede örgüt lideri Habip Kanat’ın, Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, Emniyet Müdürleri Murat Nemrutlu ve Mustafa Aral tarafından korunup kollandığı ve uyuşturucu hap piyasasında tekel haline getirildiği değerlendiriliyor. İşte Hüseyin Baybaşin ve Hanefi Avcı’nın da tanık olarak yer aldığı İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk tarafından hazırlanan 106 sayfalık iddianameden öne çıkan başlıklar: ARSLAN'IN TELEFON TRAFİĞİ İddianamede Habib Kanat’ın telefon dökümlerinin değerlendirmesinin yapıldığı bölümde, Emin Arslan’ın makam telefonu ve oğlunun cep telefonu da olmak üzere birçok farklı numaradan Habib Kanat’ı 2001 -2009 yılları arasında toplam 721 kez aradığı tespit edildi. EROİN TACİRİNİN EMİN AMCASI Şüphelilerden Yakup Budak’ın Emin Arslan’dan “Emin amcam” diye bahsettiği ifade edilen iddianamede, Emin Arslan’ın Hüseyin Rıza Işık’la görüştüğü de belirtiliyor. Habib Kanat’ın örgüt yöneticileri Hüseyin Rıza Işık ve Şevket Hidayet ile telefonla görüşmediği, görüşmelerini şüpheli Yakup Budak ve oğlu aracılığıyla yaptığı, zincirleme bir seyir takip edildiği, tarafların kesinlikle zincirlerin halkalarını atlayarak temasa geçmedikleri anlatıldı. MUHBİR OLARAK KAYDI YOK Emin Arslan’ın ifadesinde polis muhbiri olduğunu söylediği Habib Kanat’ın Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı ile yapılan yazışmada muhbir kaydının bulunmadığı, bilgisinden faydalanılmadığı, muhbir olarak kayıt altına alınmadan bazı şahıslar hakkında bilgi verdiği belirtildi. EN KALİFİYE ÜRETİCİYLE ÇALIŞIYOR Habib Kanat’ın Şevket Hidayet ile birlikte Türkiye’nin en büyük uyuşturucu hap ticareti organizasyonunun liderliğini yaptığına dikkat çekilen iddianamede, Kanat’ın 20 yıldır bu piyasada faaliyet yürüttüğü belirtildi. Amfetaminin Türkiye’deki en kalifiye üreticilerinden biri olarak kabul edilen “Doktor, Hoca” lakaplı Hüseyin Rıza Işık’la birlikte uyuşturucu ürettiği anlatıldı. KOD ADI: PATRON, AĞA Emniyet Müdürü Murat Nemutlu’nun Habib Kanat’la bir görüşmesinde Emin Arslan’dan “patron, ağa” gibi kodlar kullandığı da iddianamede yer aldı. İddianamede Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan ve emniyet müdürleri Murat Nemutlu ve Mustafa Aral’ın örgüt lideri Habib Kanat’ı görev yaptıkları birimin nüfuzundan da istifade ederek kolladıkları, bu şahıs hakkında bir takibat ve soruşturma yapılmasını engelledikleri, şahıs hakkında yapılan ihbarları, iddiaları ve düzenlenen raporları değerlendirmeye almadıkları belirtildi. EMNİYETLE 'TEKEL' OLDU İddianamede, narkotik birimlerinde muhbir-eleman olarak kullanılan şahısların ekseriyetinin uyuşturucu kullanan veya satan şahıslar olduğunun herkesin malumu olduğu, ancak şüpheli emniyet görevlilerinin Kanat’ın bu yönünü hiç araştırıp sorgulamadıklarının altı çizildi. İddianamede Kanat’ın adeta emniyet tarafından uyuşturucu hap piyasasında tek belirleyici tekel konumuna gelmesinin sağlandığı kaydedildi. ARSLAN'A 215 BİN LİRA Kanat’a emniyetteki tüm kadro değişikliklerinin bildirildiğinin anlatıldığı iddianamede, Emin Arslan’ın oğlu Serbülent Arslan aracılığıyla Habib Kanat’tan toplam 215 bin TL maddi menfaat temin ettiği öne sürüldü. 'TEDBİRLİ OL' UYARISI Yapılan telefon görüşmelerinde Emin Arslan, Hüseyin Rıza Işık ve Habib Kanat’ın 21 Ocak 2008 tarihinde Bahçeşehir’de kahvaltı yaptıklarına yer verildi. Habib Kanat ile Murat Nemutlu ve Habib Kanat ile Emin Arslan arasında geçen telefon görüşmelerinde Nisan ayından itibaren Murat Nemutlu, Emin Arslan ve Mustafa Aral’a Habib Kanat’a yönelik emniyetin bir çalışması olduğuna dair duyumların geldiği, gerek Emin Arslan’ın telefon görüşmelerinde gerekse Murat Nemutlu’nun İstanbul’da yaptıkları buluşmada bu konuları Kanat’a anlattıkları ve kendisinden tedbirli olmasını istediklerine yer verildi. 'KARDEŞ' DİYE HİTAP EDİYOR Emin Arslan’ın Habib Kanat’a samimi bir şekilde ’kardeş’ diye hitap ettiği, telefon görüşmelerinde Arslan’ın, Kanat’a şüphelendiği ve huylandığı herhangi bir durum olursa kendisine haber vermesini istediği şeklinde konuştukları yer aldı. Yine telefon görüşmelerinde Emin Arslan’ın Habib Kanat ile ilgili olarak kendisine ulaşan bazı iddia ve suçlamalara ilişkin Kanat’ı bilgilendirdiği ve kendisine yapacakları ile ilgili tavsiyelerde bulunduğu herhangi bir sorun ile karşılaştığı taktirde daha önce kendisini yönlendirdiği emniyet görevlilerine haber vermesini istediğine iddianamede yer verildi. LİDERLE ETİLER'DE YEMEK Yapılan fiziki takiplerde Habib Kanat, emniyet müdürleri Murat Nemutlu ve Mustafa Aral’ın Etiler’de bir restoranda yemek yedikleri, yine başka bir fiziki takipte Habib Kanat’ın 6 Temmuz 2009 tarihinde oğlu ve şoförü ile birlikte Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ön kapısından giriş yaptıkları, kısa bir süre sonra Kanat’ın oğlu ve şoförünün emniyetten ayrıldığı ancak Habib Kanat’ın 4.5 saat sonra emniyet müdürleri Mustafa Aral ve Murat Nemutlu ile birlikte Emniyet Genel Müdürlüğünün ön kapısından çıkarak bir ticari taksi ile ayrıldıkları ve Eskişehir yolunda bulunan bir restoranda Kanat’ın oğlu ile bir araya gelip yemek yedikleri, Kanat’ın oğlu Mustafa Aral’a yüzüğe benzer bir mücevher verdiğine yer verildi. ARSLAN'A 11 YIL HAPİS İSTENİYOR İddianamede, Habib Kanat’ın “uyuşturucu madde ticareti yapmak, örgüt yöneticisi olmak, kara para aklamak” suçlarından 31 yıl, Emniyet Müdür Yardımcısı Emin Arslan, Emniyet Müdürleri Mustafa Aral ile Murat Nemutlu için “uyuşturucu suçunun işlenmesini kolaylaştırmak ve örgüte yardım etmek” iddiasıyla 11 yıl, Yüksek Kimya Mühendisi Hüseyin Rıza Işık’ın “uyuşturucu ticareti yapmak, örgüt yöneticiliği ve kara para aklamak” suçlarından 38.5 yıla kadar hapis cezası istendi. ‘MALVARLIĞINI SUÇTAN EDİNDİ' TÜM malvarlığına el konulan Habip Kanat ile ilgili BDDK raporunda şunlar yer aldı.Kanat ailesinin hesaplarında 2000-2009 arasında hesaplardaki nakit tutarın toplamı 150.158.479 TL olduğu saptandı. Raporda, “Kanat ailesi fertlerinin hesaplarına yüklü tutarda kira bedelinin gelmesinin ailenin çok sayıda gayrımenküle sahip olduğu anlaşılmıştır” denildi. Savcı iddianamede konuyla ilgili şu çarpıcı değerlendirmeyi yaptı: “Tüm gelirlerin suç geliri olma vasfı vardır.” OPERASYON İHBARLA BAŞLADI İstanbul polisinin, bir ihbar üzerine 14 Eylül’de gerçekleştirdiği bir operasyonda 30 ton uyuşturucu ele geçirildi. Polis, Kanat’ın Pendik ve Tuzla’da 3 imalathanesi ve bir deposunun olduğunu belirledi. Bu 4 adrese baskın yapan polis, uyuşturucu hammaddesi olan 3 ton amfetamin ile 30 ton kimyasal maddeyi ele geçirdi. Operasyonun ardından çetenin baronu Kanat ve Emin Arslan’ın da aralarında bulunduğu 23 kişi gözaltına alındı, 14 kişi tutuklandı. EMNİYET'LE SIKI İLİŞKİLER SAVCI iddianamenin değerlendirme bölümünde şu ifadelere yer verdi: “Kanat, Şevket Hidayet’le birlikte Türkiye’nin en büyük uyuşturucu hap organizasyonunun lideri. 20 yıla yakın bir süre bu piyasada faaliyet yürütmesi Kilisli olması hasebiyle kolay edindiği dostluklar, sayısız suç ihbarında bulunulmasına rağmen bir türlü yakalanamaması, emniyet birimleri içerisindeki ilişkileri sayesinde olmuştur. Bununla birlikte piyasada faaliyet yürüten şahıslara yönelik yapığı ihbarlarla bu şahıslara operasyon yapılmasını sağlayarak rakiplerini sindirdiği anlaşılmıştır.” UYUŞTURUCU TACİRİYLE KAHVALTI Uyuşturucu çetesi üyeleri ve Arslan’ın biraraya geldiği fotoğraflarla da tespit edildi. 23 Aralık 2008’de Kanat’la Murat Nemutlu arasında geçen görüşme, Kanat’ın Hüseyin Rıza ile Arslan’ı buluşturduğu “Pazar günü mecbur olduk, o öbür vatandaşı da götürdüm yanına, sabah gittik, bir kahvaltı ettik” şeklindeki telefon görüşmesinden de anlaşıldığı iddianamede yer aldı. | Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan uyuşturucu tacirine kardeş diye hitap ediyor. |
Pilotluğunu ünlü film yıldızı John Travolta'nın yaptığı bir uçak, depremzedeler için yardım malzemesi ile doktorlar ve Scientology rahiplerinden oluşan bir ekiple Haiti'ye indi. ABD'nin Florida eyaletinden dün havalanan, depremzedelere 4 ton, savaşlarda Amerikan askerlerinin kullandığı cinsten, hemen yenmeye hazır gıda ve tıbbi malzeme taşıyan Boeing 707 tipi uçakta, uçağı kullanan 55 yaşındaki Trovolta'ya eşi, sinema sanatçısı Kelly Preston da eşlik etti. Scientology Kilisesinden yapılan açıklamada ünlü çiftin getirdiği malzemeler ve yolcuları Haiti'ye bıraktıktan tekrar evlerine dönmeyi plalandığı belirtildi. | John Travolta'nın kullandığı uçun yardım malzemesi ile Scientology rahiplerinden oluşan bir ekiple Haiti'ye indi. |
'Ömre Bedel' dizisinde oynayan Murat Han'ın, yönetmen Nihat Durak'a yumruk attığı haberlerinin ardından ünlü oyuncu, önceki gün konuya açıklık getirmişti. Murat Han, "Fazla detaya girmeyeceğim. Mizaçlarımız uyuşmadı. Sette genel bir gerginlik yaşandı. Söz düellosu oldu ama fiziksel bir temas olmadı" yorumunda bulunmuştu. Bu olayın üzerinden çok geçmeden Berrak Tüzünataç'ın 'Bu Kalp Seni Unutur Mu?' setinde, geç kalması yüzünden gerginlik yaşattığı iddia edildi. Kar yağışı nedeniyle kendisine çekimlerin erken başlayacağı söylenen Tüzünataç, iddialara göre saat 13.00'te sette oldu. Ancak setin hazır olmadığını görünce "Ben iki saat sonra gelirim" diyerek oradan ayrıldı. İki saat sonra geldiğinde setin yine hazır olmadığını öğrenince de masaları devirerek, bağırmaya başladı. İnal şaşırttı! Yine aynı dizinin setinde Bülent İnal'ın da set ekibine kötü sözler sarf ettiği haberleri çıkınca, izleyiciler deçeşitli internet sitelerinde yorumlar yaptı. İnal için "Parayı görünce şımardı" yorumu yapıldı. Kimisi ünlüleri haklı buldu, kimisi eleştirdi. (Kaynak: Sabah) | Murat Han, Berrak Tüzünataç ve Bülent İnal'ın sette yaşadıkları gerginliklere seyirciler tepki gösterdi |
TTNet şubat ayında başlatacağı yeni servisi WebTV ile TV yayınlarının bilgisayardan izlenmesini sağlayacak. Şirketin internet üzerinden vereceği yayınlar bir kutu ile TV’den de takip edilebilecek Milliyet gazetesinden Şükrü Andaç'ın haberine göre; Maç yayın ihalesini Digiturk’e kaptıran Türk Telekom yayıncılık işinin peşini bırakmıyor. Türk Telekom (TT), internet kolu TTNet’in uzun süreden bu yana yoğun mesai harcadığı WebTV adlı projeyi şubat başında tanıtma hazırlığında. Şirket böylece TV alanında Digiturk benzeri bir platformu kurmuş olacak. 2009’un Mart ayından bu yana içerik tarafında görüşmeler yürütülüyor. Türkiye’deki ve yabancı televizyon kanallarıyla, film stüdyolarıyla anlaşmalar imzalandı. Platformda şu anda başta TRT, Kanal D, Show TV, NTV, National Geographic Channel, TV5 Monde olmak üzere 78 kanal yer alıyor. Kanal sayısının kademeli olarak artırılması planlanıyor. Platformda ayrıca sinema, belgesel, spor, müzik, dizi paketleri olacak. Projenin iki ayağı var Türk Telekom’un yayıncılık platformunun iki ayağı var. Birincisi internet üzerinden TV yayınlarının ve filmlerin izlenmesini sağlayacak olan WebTV projesi. Web TV ile bilgisayarların TV olarak kullanılması amaçlanıyor. İkincisi ise Digiturk’ün yayın kutusu benzeri bir kutunun TV’ye bağlanarak, platformdaki yayınların televizyondan izlenmesi sağlayan IPTV (internet televizyonu) hizmeti. Burada da yayınlar internet üzerinden alınacak. Bu kutular Vestel tarafından üretiliyor. 50 bin adetlik ilk paketin 10 bin adetlik bölümü teslim edildi. Abone yoğunluğuna göre buradaki üretim artırılacak. Tek faturada 3 hizmet IPTV sisteminde kullanılacak olan kutu aynı zamanda internet hattı ve telefon hattına da bağlanacak. Bu sayede tek kutudan 3 servis (internet, televizyon, telefon) alınabilecek. Faturalama konusunda ise Ulaştırma Bakanlığı, Maliye ile birlikte bir çalışma yürütüyor. Buradaki çalışmaların tamamlanmasıyla Türk Telekom’un sunduğu bu üç hizmetin tek faturada toplanması gündemde. Web TV nedir? Televizyon yayınlarının bilgisayardan izlenmesinin önünü açıyor. Bunun için internet tarafında ADSL bağlantısı kullanılıyor. TT’nin sisteminde yayınları izlemek için Microsoft’un ücretsiz programı Silverlight’ı bilgisayarlara yüklemek gerekecek. IPTV nedir? İnternet televizyonu olarak adlandırılıyor. Bu sayede TV, bilgisayar, DVD/VCD, telefon tek platformda birleşiyor. IPTV sayesinde televizyon seyretmek izleyicinin kontrolüne geçiyor. Çizgi dünyada büyük işbirliği Türk Telekom grubunun oyun şirketi Sobee, dün global ölçekte bir anlaşmaya imza attı. Çizgi film ve animasyon stüdyosu Marvell ve Paimotion ile anlaşan Sobee, popüler oyunların Türkçe versiyonlarını abonelerine sunacak. Böylece TTNet’in oyun sitesinin içeriğine Hulk, Iron Man, X-Man gibi ünlü karakterlerin sahibi Marvell’in flash oyunları eklenecek. Platformda 700’e yakın popüler film de olacak - WebTV servisinden şu anda 5.5 milyonu aşkın TTNet abonesi yararlanabilecek. - Standart paket ücretinin 1 TL, Plus paketin ise 2-99-3.99 TL aralığında olması planlanıyor. ADSL paketlerine göre bu fiyatlar tarifelerin içine promosyon olarak gömülebilir. - Standart olarak hazırlanan pakette televizyon yayınları canlı olarak izlenebilecek. - WebTV Plus adlı pakette ise dizilerin sonradan izlenmesi mümkün olacak. - Platformda filmler de var. 3.99 TL’lik fiyata 1950’lerden, günümüze 700’e yakın filmin istenildiği an izlenmesi sağlanacak. Yayın kalitesi iyi mi? - WebTV ve IPTV işinde, o anki internet bağlantı hızınıza göre görüntü kalitesi dinamik olarak değişebiliyor. Bu yüzden kesintisiz izleme için altyapının güçlü olması gerekiyor. - Türk Telekom’un 8 Mbit’lik internet bağlantısı üzerinden vermeyi planladığı bu servisin yapılan testlerde kaliteli sonuç verdiği belirtiliyor. - Kalitede düşüş olmaması için WebTV ve IPTV’nin kullanıcıya farklı bir hat üzerinden verilmesi gündemde. - Bu uygulamanın servisin yarattığı trafiğin kotadan düşülmemesini de sağlayacağı belirtiliyor. - 8 Mbit üzerinden standart yayınların kaliteli izlenmesi mümkün olacak. -TTNet’in VDSL hizmetiyle de 16 Mbit ve 32 Mbit üzerinden HD kalitesinde yayın alınabilecek. Türk Telekom, Kindle ile iSlate’i Türkiye’ye getirmek istiyor Türk Telekom grubu internetteki bu yeniliğin yanı sıra global çapta öne çıkan iki popüler ürünün de Türkiye’de pazara sunulması için çalışma yürütüyor. Bunlardan ilki Amazon.com’un e-kitap okuyucusu Kindle. Amazon.com’a satış rekorları kırdıran Kindle şu anda Türkiye pazarında satılmıyor. Şirketin ikinci hedefi ise Apple’ın bu hafta tanıtması beklenen tablet bilgisayar modeli iSlate. Bu konuda Apple tarafıyla görüşmeler başladı. Türk telekom’un cep şirketi Avea’nın iPhone’un Türkiye’deki satış haklarını Turkcell, Vodafone ikilisine kaptırdığını not düşmekte fayda var. | İnternet, telefon televizyona, bilgisayara da televizyon geliyor. Türk Telekom yayıncılıkta büyük atağa kalkıyor. |
Abdi İpekçi cinayeti ve karanlıkta kalanlar. Asker ve emniyeti arasındaki karşılıklı suçlamar yine Canlı Gaste’de ele alındı. Dönemin iki önemli ismi, Askeri Savcı Ahmet Koç ile dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu cinayet ve sonrasını anlattı. İpekçi cinayetinin üstünden 31 yıl geçti ve hala karanlıkta kalanlar aydınlatılmaya çalışılıyor. Geçen hafta olayla ilgili son kez konuştuğunu söyleyen Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ ve ilk kez konuşan savcı Ahmet Koç Canlı Gaste’deydi. Koç’un dikkat çeken açıklamaları; emniyetin ihmali üzerinde durmuştu, konunun devamının yine Canlı Gaste’de ele alınmasına neden oldu. Koç, 'kim kaçırdı?' sorusuna, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu da Koç’un suçlamalarına yanıt verdi. Yarının gastesi yine gündem yaratacak manşet ve haberlerle hazırlandı. AĞCA'YI KİM KAÇIRDI? İlk olarak söz alan ve 'kim kaçırdı?'ya "Uğur Mumcu’nun da dediği gibi..." yanıtını veren Koç’un açıklamalarından satırbaşları şöyle: Daha önce belirttiğim eksikliklere ek olarak iki husus daha var. Zanlılar emniyette gözaltındayken birbirleriyle konuşarak ortak ifade birlikteliği sağlamışlar... ikincisi ise soruşturmanın gizliliği ilkesinin ihlali... Adli Tıp’tan kaçırılma olayına gelirsek... Ağca için randevu alındı. Başkan ile bizzat ben görüştüm. Ağca ile birlikte gasptan yargılanan bir başka suçlu da Adli Tıp’a götürüldü. (Atilla Serpil) O şahıs, rehin alma eylemini gerçekleştirdi.... Daha sonra cezaevinde sorguladım ve silahların gardıyan tarafından temin edildiğini söyledi.... mahkumiyet kararları çıktı... AĞCA ÜLKÜCÜLERİN KALDIĞI CEZAEVİNE 8 Kasım 1979’da sevk edildiği Adli Tıp’tan sağlam raporu geldi ve Kartal Cezaevi’ne gönderildi. 'Orası zayıf bir cezaevi ve niye orası, nasıl kaçtı'ya gelirsek... O dönemde ülkücüler orada, solcular Davutpaşa’da kalıyordu... kendisinin ülkücü olduğunu ve orada kalmak istediğini söyledi. İlk sorgusunda da 'cezaevinden kaçacağım, 1981’de af çıkacak' gibi ifadeleri var. Kaçma olayını başka savcı yürüttü ancak ben olayla ilgili olduğum için yakından ilgilendim... TSK İÇİNDEKİ ÖRGÜT Bu olayı TSK ile ilişkilendirmek doğru değil... En doğrusunu Uğur Mumcu yazdı; kendisiyle de görüşmüştüm. Mumcu, ‘TSK içinde yuvalanmış silahlı bir sağ örgüt’dedi ve ben de bu görüşe katılıyorum... Ağca kaçtıktan sonra Milliyet gazetesini iki kez aradı... mektup yolladı ve orada Papa’nın Türkiye ziyaretini yapmamasını aksi halde vuracağını, kaçma nedeninin bu olduğunu söyledi. Papa geldi ancak gerekli tedbirler alındığı için... ÖRGÜT NEDEN BULUNAMADI? Araştırmalarım sonucu yaptığım tespitlerle; iddianame ve mütalaamda da belirttim ama... Arkasındakileri tespit edemeyince bireysel dava açmak zorunda kaldım. İPEKÇİ VE DİNK İpekçi cinayeti ile Dink cinayeti arasında benzerlikler var.... Bundan sonra bu tür olayların yaşanmaması için; gizliliğin korunması, adli polis teşkilatının oluşturulması, siyasetin yargı üzerindeki kaldırılması... "ALINDIĞI GÜN SORGULANDI" Savcı Ahmet Koç’un ihmalle suçladığı, dönemin İstanbul emniyetinin bir numaralı ismi Hayri Kozakçıoğlu, Canlı Gaste’ye konuk oldu ve iddialara yanıt verdi: "Ağca alındığı gün sorgulandı, aramalar o gün yapıldı.... Her saat senaryo yazan biriydi... 25 Haziran’da yakaladık ve ilk haber Milliyet’te 12 Temmuz’da çıktı. Gizlilik önemliydi... Bu olayla ilgili ilginç şeyler de yaşandı. Danimarka’dan birini kaçırdık, ödül için ihbarlar yapıldı... "YARDIM EDENLER ÜLKÜCÜ DEĞİL" Ağca ve ona yardım edenler samimi olarak ülkücü değildi. Sağ görüşü benimsemiyorlardı; bunu kullanıyorlardı... İtalyan-Türk-Bulgar ve Rus mafyasının parmağı vardı... Kapıkule’de Ağca’ya görevlilerin para toplaması... Nasıl bulamadınız deniyor, nasıl bulunacaktı ki yardım edenler... Ağca ile birlikte Adli Tıp’a götürülen kişi gasp suçlusu. Ne işi var oarada. Ağca'nın dosyası nasıl unutuluyor... Eğer dışarıya çıksalardı polis çemberini geçemezlerdi ve ölebilirlerdi. Belki de bu isteniyordu; ortadan kaldırmak... SAVCIDAN ŞAŞIRTAN CEVAP Adli Tıp’ta ele geçirilen silahların başka olaylara karıştığı tespit edildi. Silahlar üzerinden soruşturma yapmak istedik, savcı hayır dedi... Hapisten çıktıktan sonra bile himaye edilmeye ve desteklenmeye devam ediliyor... İhtilal için İpekçi cinayetine gerek yoktu... İpekçi illegal yapılanmalar ve silah kaçakçılığına da karşıydı. Mafya... Olayı çözmek için büyük gayret sarf ettik... 3-5 yıl ceza alsaydı tamam derdim ama idam cezası aldı o da bizim ne kadar başarılı bir iş yaptığımızı gösteriyor. Cezaevi firarından sonra zaten görevden ayrıldık... (Can Dündar: Koç’un da görevden alınması ilginç...) Ben savcıdan, Papa suikasti ile ilgili İtalyan polisinin yapamadığını bizim gariban İstanbul polisi yaptı demesini beklerdim..." | Dönemin en önemli isimleri Ağca'nın kaçırılış sürecini tüm detaylarıyla anlattı. Öyle bir iddia var ki bu ilk kez dillendirildi. |
El Kaide operasyonunda gözaltına alınan örgüt üyelerinden bazılarının Ergenekon'un firari sanığı Turhan Çömez'le bağlantılı hareket ettiği ortaya çıktı Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekat Daire Başkanlığı koordinesinde çökertilen ve aralarında öğretmen, imam, eşcinsel ve kadın satıcısının bulunduğu El Kaide üyesi 57 şüpheliden bazılarının Ergenekon'un firari sanığı Turhan Çömez'le bağlantılı olduğu öğrenildi. ÜST DÜZEY YETKİLİ Ele geçirilen örgüt üyelerinin sorgulamaları sonunda örgütün Türkiye yapılanmasının üst düzey sorumlusunun Avrupa'da olduğu belirlendi. Yakalanmamak için Türkiye'ye gelmeyen üst düzey yöneticinin, örgütün koordinasyonunu yurtdışından sağladığı öğrenildi. El Kaide üyesi olduğu ileri sürülen 57 şüpheliden bazılarının Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesinde adı geçen firari sanık eski milletvekili Turhan Çömez'le irtibatlı olduğu tespit edildi. Ergenekon'un 6. dalga operasyonunda aranırken yurtdışında olduğu anlaşılan Çömez en son Londra'da görüntülenmişti. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde sorgulanan zanlılar arasında şaşırtıcı kimlikler de ortaya çıktı. Ormanda askeri kamp İstanbul Valisi Muammer Güler, çökertilen yapılanmanın cihat bölgelerine gönderilecek örgüt men-suplarını eğitmek amacıyla ormanlık alanlarda spor ve kamp faaliyetleri icra ettikleri ve bu faaliyetlerle birlikte askeri eğitim yaptıklarının belirlendiğini söyledi | El Kaide operasyonunda gözaltına alınan örgüt üyelerinden bazılarının Ergenekon'un firari sanığı Turhan Çömez'le bağlantılı hareket ettiği ortaya çıktı. |
Delgado’nun takıma dönmesinin ardından, takımdan ayrılacak yabancı için bir türlü karar veremeyen Beşiktaş Yönetimi, Teknik Direktör Mustafa Denizli’nin kararını bekliyor. Futbol şubesindeki her durumu Denizli’nin inisiyatifine bırakan siyah-beyazlılar, hocanın açıklamasına göre gidecek ismi vakit kaybetmeden takımdan uzaklaştıracak. Mustafa hocanın, bugün yapılacak Konya Şekerspor maçında, tartışılan iki isim olan Tabata ve Tello’yu ilk 11’de sahaya sürmesi bekleniyor. Delgado’nun antrenmanlardaki performansını ve sağlık heyetinin bu oyuncu hakkındaki önerisini de dikkate alacak olan siyah-beyazlıların teknik patronu, buna göre gidecek yabancıyı belirleyecek. Delgado risk olur mu? Arjantinli oyuncunun yaklaşık bir ay sonra sahalara geri dönecek olması nedeniyle kafası karışık olan Mustafa Denizli’nin karar vermekte zorlandığı bildirildi. Yönetimde yer alan bazı isimlerin ise Denizli’nin Delgado’yu takımda istemesi halinde büyük bir riske gireceğini dile getirdiler. Ziraat Türkiye Kupası’ndaki umutlarını tamamen yitiren Beşiktaş gruptaki son maçının hazırlıklarını dün sabah yaptıkları idmanla tamamladı. Yoğun kar yağışı altında geçen çalışmaya tedavileri devam eden Hakan, Uğur ve Ferarri ile soğuk algınlığı geçiren Yusuf’un katılmadığı açıklandı. | Mustafa Denizli, bugünkü maçın ardından kalacak-gidecek yabancı konusunda kararını verecek... |
GAZETECİLER.COM- Gündemin sürükleyici aktörlerinden bir haline gelen Taraf gazetesi Tecrübe konuşuyor'u ağırladı! Cengiz Çandar ve Hasan Cemal'in hazırlayıp sunduğu program bu kez CNN Türk stüdyolarında değil Taraf Gazetesi'nin merkezinden canlı yayın yaptı. Taraf'ın son bombası olan Balyoz haberine imza atan üç isim Çandar ve Cemal'in sorularını yanıtladı. Yasemin Çongar, Mehmet Baransu ve Yıldıray Oğur, Balyoz'u anlatılar, Taraf için söylenenleri yanıtladılar. TARAF'TAN YENİ BELGELER GELİYOR! Yasemin Çongar: Bizim elimize ulaşan belgelerden biri Balyoz Hareket Planı belgesi. İçeriğini biliyorsunuz hepsini yazdık. Çok gizli ibareli bir belge. Bunun digital kaydına ulaştık biz. Ama bunun Süha Tanyeri adlı bir subay'ın bilgisayar'ın çıktığını da tespit ettik. Bu bilgiyi de yetkililere verdik zaten. Ses kayıtları, ek bilgileri, Powe point sunumları var. Cengiz Çandar: Çetin Voğan bugünkü açıklmasında jenerik senarya dedi o nedir? Mehmet Baransu: Yarın bir belge yayınlıyoruz. Resmi ve ıslak imzalı bir belge. Bu sene (Yani yayınladığı yıl olan 2003'yılında) her hangi bir 'Harp oyunu' yapılmayacağını söylüyor. Kesin talimat ve resmi belge. Çetin Doğan Harp oyunu diyor ama burada o yıl harp oyunu yapmayacaksın diyor. BALYOZ PLANI MEHMET BARANSU'YA NASIL ULAŞTI? Cengiz Çandar: Bu belgelere yine sen ulaştın değil mi Mehmet? Mehmet Barasu: Evet. Cengiz Çandar: Bu belgeler neden hep sana geliyor, nereden buluyorsun Allah aşkına? (Gülüşmeler) Mehmet Barasu: Bu belgeler aslında bana geldi. Üç tane çuval içinde geldi Cengiz Çandar: Buraya mı geldi? Mehmet Barasu: Orasını söylemesem daha iyi olur. İlerde belki söylerim. Bir şekile bir yere geldi. ORDU BÜYÜK ELÇİLERİ BİLE FİŞLEMİŞ Yasemin Çongar: Bu arada beş bin sayfa olmasının esas nedeni şu; Çoğu sayfada isim listeleri var. Fişlenmiş insanların listesi. Devletin her kurumundan binlerce insan fişlenmiş ve listelenmiş. Bu insanlar hakkında notlar alınmış. Cengiz Çandar: Nasıl yani örnek verebilir misin? Yasemin Çongar: Tabi ki. Mesela Dış İşleri Bakanlığı'ndan sayısız insan fişlenmiş, çoğu da büyük elçi düzeyinde. Cengiz Çandar: İsim isim listelenmiş mi? Yasemin Çongar: Tabi ki. TARAF İLKER BAŞBUĞ'UN AÇIKLAMASINA NE DEDİ? Cengiz Çandar: Genelkurmay Başkanı bugün bunu vicdansızlık olarak tanımladı bunları. Siz vicdansızlık halinde misiniz? Bu haberi neye dayanarak yapıyorsunuz? Yıldıray Oğur: Planda dış tehtid karşısında bir oyun var ancak Fatih Cami neden bombalanıyor? Bir F 16'nın düşürülmesi, belediye başkanlarından kimler görevden alınacak, dernekler... Bunların hepsi konuşuluyor, kayıtları var... (Yasemin Çongar Balyoz Darbesi Planı'ndaki F 16'nın nasıl düşürüleceğini anlatan ilgili bölümü okuyor.) Cengiz Çandar: Yani 'Genelkurmay'ın açıklamsının gideceği bir adres var' diyorusunuz? Yasemin Çongar: Bunlar ortada. Genelkurmay bunun üstüne gitsin. Altında imzası olan İbrahim Fırtına'ya gitsin sorsun. Ama üstüne gitsin. O BELGELERE EK YAPILMIŞ OLABİLİR Mİ? İŞTE AYRINTILAR... [PAGE] TARAF'IN BELGELERİNE EK YAPILMIŞ OLABİLİR Mİ? Cengiz Çandar: Peki bazı gerçek belgelerin üstüne ek yapılmış olabir mi deniyor. ne diyorsunuz? Mehmet Barasu: Ses kaydında konuşuluyor bunlar ve görüntülü sunum yapılıyor. Bana bavulla gelen kişide CD'leri gösterdi. 'Al tara' dedi. Arşivden alınan birebir orjinal CD'ler. hiç bir ek yapılmamış. Bu teknik olarak ispatlanabilen bir şey. Süha Tanyer'in el yazılarının taranmış hali bile var zaten. Cengiz Çandar: Dün de sürmanşetten bir çağrı yaptınız Genelkurmay'a. (Çağrı metni okuyor). Yani gönderin belgeleri derse göndereceksiniz doğru mu? Mehmet Barasu: Tabi Tabii... Yasemin Çongar: Belki bu subayların bilgisayarlarına birileri girip bunları bunları üretiyor. O zaman da Genelkurmay'ın bu işin arkasındakileri bulması gerekmez mi? BARANSU'NUN KAYNAĞI TUTUKLANDI MI? Cengiz Çandar: Genelkurmay Başkanı bu belge ve bilgi sızmalarına karşı tedbir aldıklarını bazı subayların tutuklandığını onlarcasının soruşturulduğunu söyledi. Senin ilişkin de tutuklandı mı? Mehmet Barasu: Hayır. Tutuklu olsa bunları getiremezdi herhalde, daha yeni geldi bunlar sonuçta. Yıldıray Oğur: Bu belgelerin hepsi yalan da olsa, ses kayıtlarında konuşulanlar var. Bu kayıtların çıktığı bilgisayarın sahibi olan Süha Süha Tanyeri'nin yaptığı açılış konuşması falan. Orada bu işlerin hepsi bitmiş, sıkıyönetim ilan edilmiş, artık kimlerin tutuklanacağı kimin yerine kimin atanacağı, hangi belediye başkanlarını görevden alıncağı konuşuluyor. Yarın yazacağız mesela. İstanbul'da bazı semtleri düşman bölgesi gibi değerlendiren konuşmalar var. Fatih, Eyüp gibi semtler için söylenenleri yazacağız. Yasemin Çongar: Bu planlamanın seminerinde kuralların dışına çıkılmış mıdır? Bunlara bir cevap verilmesi gerekiyor öncelikle. Bunun tartışılması gerek. ÇENGİZ ÇANDAR'DAN TARAF'A SIKI BİR ÖVGÜ Bu arada dikkatimizden kaçmayan bir anektodu da geçelim. Hasan Cemal her zamanki cool halini korudu program boyunca. Ama Cengiz çandar biraz heyecanlıydı. Taraf'ı Balyoz haberine imza atan üç ismini her reklam dönüşünde onore etmeyi ihmal etmedi. 'Taraf'ın gündeme bomba gibi düşen 'Balyoz' adlı büyük habere imza atan gazeteci arkadaşlarımızla konuşmaya devam ediyoruz. 'FAYDALANILACAK GAZETECİLER' LİSTESİNİ YAYINLAMAK DOĞRU MUYDU? Cengiz Çandar: Bir de gazeteciler listesi ve kurulacak hükümet kabinesi belgesi var. Şimdi arada da aradılar ısrarla. Özellikle gazeteciler listesi için şu söyleniyor; çok saçma bir liste, o zamanlar şu şu isimler ya köşe yazmıyordu, ya da henüz ünlü ve etkili değildi. Ama şunu da ekleyelim. bu sorunun muhatabi neden Taraf'tır? Bunu yazan kimse ona sorulmalıdır. Taraf sadece kayıtları çözüp yayınladı. Yasemin Çongar: O listede hiç tanımadığım, adını duymadığım isimler de var. Ama bu belgeyi biz yazmadık. Bu listeye bir ekleme yapıldığı konusunda ise şu var. Bizim ulaşabildiğimiz teknik takip sonucu kayıdın son düzenleme tarihi 2003. Biz taraf yazı işlerinde bunun muhasebesini uzun uzun yaptık. Bu planda gazeteciler ile ilgili bu listeleme yapılmış. Yıldıray Oğur: Öyle çok 'bizimle işbirliği yapacaklar' demiyor aslında belgede. Yasemin Çongar: Bu belgede faydalınlacak gazeteciler diye bir liste yapılıyor. O gazeteciyle ilgili bir bilgi, iddia, tanım yok. Onlarla ilgili bir plan var sadece. Burada esas mağdurlar tutukalanacak gazeteciler listesinde adı olan değil midir? Cengiz Çandar: Tabi öyle aslında. Yasemin Çongar: Bir takım üniformalılar senden faydalanmayı ummuşlar sadece ama onları tutuklamayı düşünmüşler. Nokta'nın yayınladığı bir askeri belgede de TSK karşıtları ve yandaşları diye bir liste vardı. Benim adım orada TSK yandaşı gazeteciler listesinde yer almıştı. Ben o zaman Nokta'yı tebrik etmiştim. Yıldıray Oğur: Biz haberi '137 hazeteciden faydalanmayı umdular' başlığı ile verdik. (Oğur, haberin Taraf'ta yayınlanan kısa metnini okuyor) Biz kimse için bir şey yazmadık zaten haberde. Hasan Cemal: Bir de şu var. Adı o listelerde yer alanlarında çıkıp darbeye karşı tavırlarını net bir şekilde yazmları, söylemeleri gerekir. Rıfat Hisarcıklıoğlu dışında o kadar net bir tavır koyan da olmadı. Hepsi Taraf'a yüklendi. KOMUTAN TEPELEYİN DİYE EMRETMİŞ [PAGE] KAFES BELGELERİNE İMZA ATANLAR BALYOZ'UN DA MİMARLARIYMIŞ! Hasan Cemal: Biriniz özetler mi? Bu kafes vardı bir de. Bunlar aslında bir zincir değil mi? Yasemin Çongar: Yayınladığımız belgere bakardanız göreceksiniz zaten. Kafes Eylem Planı belgerinde imzası olan isimleri Balyoz Darbe planlarında da görüyoruz. Aynı kişilerin planlamaları. Yıldıray Oğur: Çetin Doğan'ın ses kayıtları var. 'Yeşil bayrakları açmışlar. Dağılın falan yok. Tepelemek var'' diyor. Cengiz Çandar: Emin misin Çetin Doğan olduğuna. Montaj olmasın. Yıldıray Oğur: O'nu o kadar dinledik ki TV'de. İyi tanıyoruz artık. Yasemin Çongar: Çetin Doğan bizi nezaktden uzak konuşmalarında 'hastalıkl bir zihniyet'den söz etti. Ben İlker Başbuğ'un haline üzüldüm. Samimiyetle inanmak istedim. Geçekten ne kadar zor durumda olduğunu gördüm. Ama İsviçre'den söz etmiyoruz ki 'Hadi canım sen de' diyelim. Gencecik çocukların, Başbakan'ı asmış bir zihniyetden söz ediyoruz. Katliamlar yapmış gazetecileri öldürmüş bir zihniyetten ve bunun devletle ilişkilerindeki şüphelerden söz ediyoruz. Oyun oynamıyoruz burada. Cengiz Çandar: Şu anda yarınki Taraf'ın da ilk sayfasını da ele geçirmiş durumdayız. (Çandar, elindeki ilk sayfa baskısını gösteriyor) Daha ne kadar devam edeceksiniz? Beş bin sayfa sonuçta. Yıldıray Oğur: Aslında biz çoktan sıkıldık. Ama bilinmesi gereken bazı şeyler var. Özellikle 12 Eylül'den kalan sarı sayfalarla yüzleşecek Türkiye. | Ankara'ya bomba gibi düşen "Balyoz" haberiyle ilgili belgeler Taraf'a nasıl geldi? İşte o ilginç haberin şifreleri; |
Facebook'ta kurulan gruplar binlerce kişiyi tek çatı altında toplamayı başarırken, Facebook'ta hemen her konuda açılan bir gruba rastlayabilmek mümkün. Ancak kullanıcıların canını sıkan nokta grup adında sonradan değişiklik yapılabilmesı ve kullanıcıların hiç istemediği bir gruba farkında olmadan dahil olması. Örneğin "Dünyada barış istiyoruz" şeklinde açılan bir grup adına üye olan kullanıcılar, daha sonra gruplarına bakma gereği duymadığından grubu kuran kişi ya da kişiler grup üzerinde diledikleri değişikliği yapabiliyor ve buna isim değişikliği de dahil. Daha sonra "Dünyada barış istiyoruz" grubuna giren kullanıcıyı bir arkadaşı uyarıyor: "Senin PKK'yı destekleyen bir grupta ne işin var?". Kullanıcı ise şaşkın bir şekilde gruplarını kontrol ediyor ve hakikaten de böyle bir isme sahip gruba dahil olduğunu görüyor. Söz konusu kullanıcı böyle bir gruba girmediğine emin ve bu gruba nasıl dahil olduğunu çözmeye çalışıyor. Bu durumda akla ilk gelen şey ise hacker'ların söz konusu kullanıcının hesabını ele geçirmesi ve bu gruba hacker'ın üye olması. Ancak son günlerde artan bu olayların kaynağı maalesef bir hacker değil. Aksine, kullanıcılar bu gruplara bilinçli bir şekilde giriyor ve grup adı değişikliğine kurban gidiyor. Önceleri binleri çekecek şekilde grup adıyla ortaya çıkan bazı kişiler, ardından grup adını değiştirerek üyesi olan binlerce kişiyi de bu yeni isim altında toplamış oluyor. Kullanıcılar genel olarak üye oldukları gruplara tekrar göz atmadığından bu grupta kalmayı sürdürüyor. YAHUDİ TARAFTARI BİR GRUP BİRDEN HİTLERİ SEVMEYE BAŞLARSA... Bunun bir örneği aylar önce yaşanmış ve FoxNews haber portalında ilgili haber yayınlanmıştı. Habere göre Facebook'ta "I heart Jews" yani "Yahudileri seviyorum" şeklinde açılan bir grup, daha sonra bu şekilde 100.000 üye çekmeyi başarmıştı. Ancak aradan bir süre geçtikten sonra grup adını "I heart Jews" yerine "Hitler: Great Modern Man of History" (Hitler: Tarihin en modern insanı") olarak değiştiren grup yöneticileri, olayın ortaya çıkmasıyla birlikte ufak çaplı bir krize neden olmuştu. Bu nedenle üye olduğunuz grupları gözden geçirmenizde fayda var; zira normalde hiçbir şekilde dahil olmak istemediğiniz bir gruba farkında olmadan girmiş olabilirsiniz. GRUP İSMİ BİR YILDIR FACEBOOK DENETİMİNDEN UZAK Facebook'ta kurulan bir grup adının değiştirilmesi daha önce izne bağlıydı. Grup adını değiştirmek isteyen grup yöneticileri, bunun için Facebook'a e-posta göndermek durumundaydı. Ancak 2009 yılının Şubat ayında Facebook'un aldığı bir kararla artık kullanıcılar kendi başlarına da grup isimlerini değiştirebilme yetkisine sahip oldu. Facebook, bu yetkiyi grup yöneticilerine bırakarak sadece imla hataları gibi küçük sorunlar nedeniyle grup adını değiştirmek için Facebook'a başvuran kullanıcıların önüne geçmeye çalıştı. (Hürriyet) | Facebook kullanıcıları yeni bir tehlikeyle karşı karşıya! Facebook, şimdi de gruplardaki isim değişikliği nedeniyle kullanıcıları sıkıntıya sokuyor. |
Irak'ta devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in kuzeni "Kimyasal Ali" lakaplı Hasan El Mecid'in idam edildiği bildirildi. Irak hükümet sözcüsü Ali El Debbağ, Halepçe'deki kimyasal gaz saldırısında yer alarak insanlığa karşı suç işlemekten idama mahkum edilen El Mecid'in cezasının infaz edildiğini söyledi. "Kimyasal Ali", 2007'de Enfal davasından, 2008'de de Körfez Savaşı sonrasında Şii ayaklanmasını bastırmadaki rolünden dolayı insanlığa karşı suç işlemekten idam cezası almıştı. 1988'deki Halepçe katliamında 5 bin kadar Kürt ölmüştü. El Mecid, ABD askerlerinin Irak'ı işgalinden 5 ay sonra Ağustos 2003'te yakalanmıştı. | Devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in kuzeni "Kimyasal Ali" lakaplı Hasan El Mecid'in idam edildiği bildirildi. |
İngiliz Tıp Dergisi (BMJ)'nde yayınlanan çalışmada, sigara içenlerin akciğer kanserine yakalanma riskinin içmeyenlere göre yüzde 20 fazla olduğu zaten biliniyordu. Ancak, İngiltere'deki Birmingham Üniversitesi'nde görevli araştırmacılar, akciğer kanseri teşhisi koyulduktan sonra hastanın sigarayı bırakmasının faydalı olup olmadığına baktılar. Konuyla ilgili 10 araştırmanın sonuçlarını inceleyen araştırmacılar, kanser teşhisinden sonra, sigarayı bırakan hastaların yaşam şansının yüzde 63-70, sigaraya devam edenlerin ise yüzde 29-33 olduğunu açıkladılar. Araştırmacılar, akciğer kanserine yakalanılsa bile, hiçbir zaman sigarayı bırakmak için çok geç olmadığına dikkat çektiler. Tüm dünyada en yaygın görülen kanserlerden biri akciğer kanseri, İngiltere'de her yıl 39 bin akciğer kanseri teşhis ediliyor. Akciğer kanserini ise göğüs kanseri takip ediyor. | Akciğer kanseri teşhisi konulan hastaların sigarayı bırakırsa, yaşama ihtimalleri iki kat artabiliyor. |
Maç yayın ihalesini Digiturk’e kaptıran Türk Telekom yayıncılık işinin peşini bırakmıyor. Türk Telekom (TT), internet kolu TTNet’in uzun süreden bu yana yoğun mesai harcadığı WebTV adlı projeyi şubat başında tanıtma hazırlığında. Şirket böylece TV alanında Digiturk benzeri bir platformu kurmuş olacak. 2009’un Mart ayından bu yana içerik tarafında görüşmeler yürütülüyor. Türkiye’deki ve yabancı televizyon kanallarıyla, film stüdyolarıyla anlaşmalar imzalandı. Platformda şu anda başta TRT, Kanal D, Show TV, NTV, National Geographic Channel, TV5 Monde olmak üzere 78 kanal yer alıyor. Kanal sayısının kademeli olarak artırılması planlanıyor. Platformda ayrıca sinema, belgesel, spor, müzik, dizi paketleri olacak. Projenin iki ayağı var Türk Telekom’un yayıncılık platformunun iki ayağı var. Birincisi internet üzerinden TV yayınlarının ve filmlerin izlenmesini sağlayacak olan WebTV projesi. Web TV ile bilgisayarların TV olarak kullanılması amaçlanıyor. İkincisi ise Digiturk’ün yayın kutusu benzeri bir kutunun TV’ye bağlanarak, platformdaki yayınların televizyondan izlenmesi sağlayan IPTV (internet televizyonu) hizmeti. Burada da yayınlar internet üzerinden alınacak. Bu kutular Vestel tarafından üretiliyor. 50 bin adetlik ilk paketin 10 bin adetlik bölümü teslim edildi. Abone yoğunluğuna göre buradaki üretim artırılacak. Tek faturada 3 hizmet IPTV sisteminde kullanılacak olan kutu aynı zamanda internet hattı ve telefon hattına da bağlanacak. Bu sayede tek kutudan 3 servis (internet, televizyon, telefon) alınabilecek. Faturalama konusunda ise Ulaştırma Bakanlığı, Maliye ile birlikte bir çalışma yürütüyor. Buradaki çalışmaların tamamlanmasıyla Türk Telekom’un sunduğu bu üç hizmetin tek faturada toplanması gündemde. Web TV nedir? Televizyon yayınlarının bilgisayardan izlenmesinin önünü açıyor. Bunun için internet tarafında ADSL bağlantısı kullanılıyor. TT’nin sisteminde yayınları izlemek için Microsoft’un ücretsiz programı Silverlight’ı bilgisayarlara yüklemek gerekecek. IPTV nedir? İnternet televizyonu olarak adlandırılıyor. Bu sayede TV, bilgisayar, DVD/VCD, telefon tek platformda birleşiyor. IPTV sayesinde televizyon seyretmek izleyicinin kontrolüne geçiyor. Çizgi dünyada büyük işbirliği Türk Telekom grubunun oyun şirketi Sobee, dün global ölçekte bir anlaşmaya imza attı. Çizgi film ve animasyon stüdyosu Marvell ve Paimotion ile anlaşan Sobee, popüler oyunların Türkçe versiyonlarını abonelerine sunacak. Böylece TTNet’in oyun sitesinin içeriğine Hulk, Iron Man, X-Man gibi ünlü karakterlerin sahibi Marvell’in flash oyunları eklenecek. Platformda 700’e yakın popüler film de olacak - WebTV servisinden şu anda 5.5 milyonu aşkın TTNet abonesi yararlanabilecek. - Standart paket ücretinin 1 TL, Plus paketin ise 2-99-3.99 TL aralığında olması planlanıyor. ADSL paketlerine göre bu fiyatlar tarifelerin içine promosyon olarak gömülebilir. - Standart olarak hazırlanan pakette televizyon yayınları canlı olarak izlenebilecek. - WebTV Plus adlı pakette ise dizilerin sonradan izlenmesi mümkün olacak. - Platformda filmler de var. 3.99 TL’lik fiyata 1950’lerden, günümüze 700’e yakın filmin istenildiği an izlenmesi sağlanacak. Yayın kalitesi iyi mi? - WebTV ve IPTV işinde, o anki internet bağlantı hızınıza göre görüntü kalitesi dinamik olarak değişebiliyor. Bu yüzden kesintisiz izleme için altyapının güçlü olması gerekiyor. - Türk Telekom’un 8 Mbit’lik internet bağlantısı üzerinden vermeyi planladığı bu servisin yapılan testlerde kaliteli sonuç verdiği belirtiliyor. - Kalitede düşüş olmaması için WebTV ve IPTV’nin kullanıcıya farklı bir hat üzerinden verilmesi gündemde. - Bu uygulamanın servisin yarattığı trafiğin kotadan düşülmemesini de sağlayacağı belirtiliyor. - 8 Mbit üzerinden standart yayınların kaliteli izlenmesi mümkün olacak. -TTNet’in VDSL hizmetiyle de 16 Mbit ve 32 Mbit üzerinden HD kalitesinde yayın alınabilecek. Türk Telekom, Kindle ile iSlate’i Türkiye’ye getirmek istiyor Türk Telekom grubu internetteki bu yeniliğin yanı sıra global çapta öne çıkan iki popüler ürünün de Türkiye’de pazara sunulması için çalışma yürütüyor. Bunlardan ilki Amazon.com’un e-kitap okuyucusu Kindle. Amazon.com’a satış rekorları kırdıran Kindle şu anda Türkiye pazarında satılmıyor. Şirketin ikinci hedefi ise Apple’ın bu hafta tanıtması beklenen tablet bilgisayar modeli iSlate. Bu konuda Apple tarafıyla görüşmeler başladı. Türk telekom’un cep şirketi Avea’nın iPhone’un Türkiye’deki satış haklarını Turkcell, Vodafone ikilisine kaptırdığını not düşmekte fayda var. | TTNet şubat ayında başlatacağı yeni servisi WebTV ile TV yayınlarının bilgisayardan izlenmesini sağlayacak. |
Yılmaz ‘Cübbeli Ahmet Hoca’ya gülüyor musunuz’ sorusuna , “Hiç gülmüyorum” diye yanıt verdi. Cem Yılmaz, Cübbeli Ahmet Hoca’nın vaazlarıyla kendi stand up gösterilerinin karşılaştırılmasına oldukça tepkili... Ünlü şovmen “Cem Yılmaz benden alıntı yapıyor” diyen Cübbeli Ahmet Hoca’yla kendi görüntülerini sık sık yan yana kullanan “Bizden Kaçmaz” programı için avukatlarını devreye soktu. Cübbeli Ahmet Hoca’yı komik biri gibi göstermenin doğru olmadığını ve kendi adının da onunla anılmasını istemediğini dile getiren Yılmaz, “Bu tarz kişilerle karşılaştırılmam hiç hoşuma gitmiyor. Bu yüzden her hafta benim stand up görüntülerimle kasetler hazırlayan bir magazin programıyla ilgili avukatlarım harekete geçti ve o tarz yayınlara yasak geldi. Artık benimle ilgili böyle kasetler hazırlayamayacaklar. Şovmenlerle karşılaştırılmam yetmedi, bir de bunlarla mı uğraşacağım?” diye konuştu. HAKKINI ARARSAN ALKOLİK DE DERLER DİĞER SAYFADA... [PAGE] Kapalıçarşı dizindesi ölümü ile bir anda dizinin fanatiklerini yasa boğan Cemal yani Nejat İşler Milliyet'ten İlknur Taş'ın sorularını yanıtladı. İşte röportajın Kapalıçarşı fanatiklerini yakından ilgilediren bölümü: Ünlü olmaktan sıkılıyor musunuz? Sizlerle, yaptığımız işler sayesinde karşılaşıyoruz. Bence böylesi makbul. Benim sokakta yürümemin bir haber değeri yok. Popüler olmayı sevmiyorum. Gittiğim yere gazetecileri arayıp, gelin beni arayın demiyorum. Çağıranlar varmış duyuyorum. Çağıranlara gidin, istediğiniz kadar haber yapın. Çağırmayanları ellemeyin. Sonrası tacize giriyor. Herkes aynı değil. “Bu işi artık yapmayacağım” deyip gidebilir misiniz? Amacım bırakıp gitmek. İstanbul’dan mı? İstanbul’la ilgi bir sorunum yok. Piyasayla ilgili sorunum var. Piyasadan çıkmak istiyorum. Kafamda birkaç şey var onları hayata geçireceğim. Bir iki açığım var, onları kapatacağım sonra çekileceğim. Ne açığı bu? O da bana kalsın. ‘Kapalı Çarşı’ dizisinden sete alkollü geldiğiniz ve disiplinsiz hareket ettiğiniz için çıkarıldığınız yazıldı. Dizi başlarken patrona, “Çok çalışmayı sevmeyen biriyim. Beni çok çalıştırmazsan devam ederim, ama sıkılırım” dedim. “Sana ihtiyacım var” dedi. Beş ay içinde sadece 10 gün tatil yapınca, bende her şey bitti. Alkolik olduğunuz da söyleniyor! Adım çıkmış dokuza, inmez sekize! Hakkını ararsan seninle ilgili alkolik de derler, başka şeyler de. SEVİŞME SAHNESİNE ESTETİK SANSÜRÜ DİĞER SAYFADA... [PAGE] ‘Ejder Kapanı’ filminin senaryosundaki sevişme sahnelerinden biri Uğur Yücel’in ‘estetik kaygıları’ nedeniyle çekilmedi Uğur Yücel, Kenan İmirzalıoğlu, Berrak Tüzünataç, Nejat İşler ve Ceyda Düvenci’den oluşan sağlam kadrosuyla sinemaseverlerin merakla beklediği polisiye film “Ejder Kapanı”, dün gösterime girdi. Uğur Yücel’in hem yönetmen, hem de Komiser Çerkez Abbas rolüyle başrolünü oynadığı filmde senaryodaki bazı sahnelerin çekilmediği ortaya çıktı. “Ejder Kapanı”nda Yücel’in pavyon şarkıcısı sevgilisi Cavidan’ı oynayan Ceyda Düvenci ile sevişme sahneleri vardı. Ancak bu sahneler Yücel’in isteğiyle çekilmedi. Çünkü Yücel, senaryosunu Kubilay Tat’ın yazdığı filmdeki sevişme sahnelerinin, fazla kilolarından dolayı estetik olmayacağını düşünerek oynamayı istemedi. Yücel, pavyon şarkıcısı rolü için 6 kilo alan Düvenci ile sevişme sahnelerini sadece yüz planda bırakmayı tercih etti. Filmde Yücel, şefkatle sarıldığı Düvenci’yi yatakta peş peşe öpücük yağmuruna tutuyor. Bu sırada sadece ikilinin yüzü görünüyor. Düvenci sevişme sahnelerinde oynamak için işadamı eşi Engin Akgün’den izin aldığını açıkladı. Sibel Can pişman oldu Ancak Yücel, sevişme sahnelerini çekmeyince Düvenci de boşa izin almış oldu. Öte yandan filmdeki Cavidan rolü ilk olarak Sibel Can’a teklif edilmişti. Ancak geçen yaz eşiyle boşanma aşamasında olan Can, abartılı sevişme sahnelerinde oynamak istemedi ve teklifi geri çevirdi. Can, daha sonra sevişme sahnelerinin çekilmediğini öğrenince de “Uğur Yücel’le çalışmak çok büyük hayalimdi. Ondan gelen teklifi kabul etmediğim için pişman oldum ama o dönem boşanma davamı yeni açmıştım ve zor bir dönem geçiriyordum ama mutlaka öyle büyük bir ustayla oynamak isterim” diye konuştu. | Cem Yılmaz, son dönemde ekranlarda sıkça görünen Cübbeli Ahmet Hoca nedeniyle isyan etti. Sebep ise... |
Dört aydır Fransa’da sığınma hakkı bekleyen Cem Uzan dostları Celal ve Şebnem Çapa’yla yemek yerken görüntülendi. Üç gün önce Buddha Bar Grubu işletmelerinden Bound’da soğuğa aldırış etmeden dışarda oturan Uzan, neşeli görünüyordu. Cem Uzan, 23 Eylül’de Atatürk Havalimanı'ndan, özel bir uçakla Paris'e uçtu. 12 Ekim'de Fransa’ya sığınma talebinde bulundu. Siyasi iltica başvurusu işleme kondu. Prosedür gereği üç aylık geçici oturma izni aldı. Türkiye’de banka parasını zimmete geçirmek ve gerçeğe aykırı banka bilançosu hazırlamaktan yargılanan Uzan, kaçmasaydı hapse girebilirdi. İşadamı, daha önce de Paris’te spor yaparken görüntülenmişti. (Milliyet) | Dört aydır Fransa"da sığınma hakkı bekleyen Cem Uzan'ı dostları Celal ve Şebnem Çapa'yla yemek yerken görüntülendi. |
Fenerbahçe yönetiminin, Roberto Carlos’la yollarını ayırdıktan sonra transfer konusunda titiz bir çalışma sürdürürken, rotasını sürpriz biçimde Inter’in golcüsü Amantino Mancini‘ye çevirdiği bildirildi. Yönetimin, sezon sonuna kadar pahalı transferden kaçındığı, 4-5 aylık süre için kadroya uygun, gerekirse yedekte oturacak oyuncu aradığı belirtildi. Bu nedenle sarı-lacivertli kulübün, Inter’in iki sezon önce 13 milyon euro bonservis bedeli karşılığında Roma’dan transfer ettiği Mancini’yi sezon sonuna kadar kiralamak istediği öğrenildi. Eto’o, Diego Milito ve Balotelli gibi yıldızları kadrosunda barındıran Inter’de, Pandev’in transferinin ardından iyice gözden düşen Mancini için ısrarlı olan Fenerbahçe’nin, İtalyan kulübüyle görüşmelere başladığı kaydedildi. Sarı-lacivertli yönetimin, Roma forması giyerken İtalyan liginin en önemli golcüleri arasında yer alan ve Brezilya Milli Takımı’na yükselen 29 yaşındaki futbolcunun transferini birkaç gün içinde bitirerek bombayı patlatacakları ifade edildi. Bu arada sarı-lacivertliler, Dentinho ve Ricardo Queresma için transfer çalışması yapıldığı iddialarını yalanladı. Kulübün resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, “Dentinho için geleceğe dönük bir çalışmamız bulunmamaktadır. Queresma da şu anda gündemimizde yer almamaktadır” ifadeleri kullanıldı. MANCINI KİMDİR? Yaşı: 29 (01.08.1980), Kulübü: Inter, Ülkesi: Brezilya, Boy: 1.83 Sezon Kulübü Maç Gol 2009/10 Inter 7 - 2008/09 Inter 27 1 2007/08 Roma 40 10 2006/07 Roma 37 10 2005/06 Roma 34 15 2004/05 Roma 6 - * Brezilya formasını 15 kez giyerken, 4 gol attı. | Fenerbahçe transferde bir bomba patlatacak ama kim? Şimdi de rota İnter'e döndü... Bakın kulübün gözü hangi futbolcuda? |
Kabus geri mi dönüyor? İşten çıkarmalar yine hortladı!.. Bir günde 18 bin kişi işten kovuldu!.. ABD’li perakende devi Wal-Mart sahip olduğu Sam’s Club mağazalarından 11 bin 500 kişiyi, kârı yüzde 92 düşen Ericsson 6 bin 500 kişiyi çıkarıyor. “Küresel ekonomik krizden çıkış başladı mı, başlamadı mı” tartışmaları yapılırken, dev şirketler yeniden işçi çıkarmaya başladı. 400 milyar doları aşan cirosuyla dünyanın en büyük perakende zinciri olan ABD’li Wal-Mart, çatısı altında faaliyet gösteren Sam’s Club mağazalarından 11 bin 500 kişiyi işten çıkaracağını duyurdu. Wal-Mart Başkanı ve CEO’su Brian Cornell, işten çıkarmaların çoğunluğunun, ürün tanıtımı ve pazarlama biriminde çalışanlardan oluşacağını söyledi. Sam’s Club’ın 600 mağazada 110 bin çalışanı bulunuyor. Şirketin son çeyrek geliri yüzde 1 düşerek 11.55 milyar dolara gerilemişti. Dün ikinci işten çıkarma haberi İsveç’ten geldi. 2009’un dördüncü çeyreğinde kârı yüzde 92 oranında gerileyen telekom devi Ericsson, 6 bin 500 kişinin işine son vereceğini açıkladı. Ericsson yılın son çeyreğinde 30.7 milyon euro kâr elde ederken, bu rakam 2008’in aynı döneminde 381.3 milyon euroydu. New York’ta işsizlik 26 yılın zirvesinde ABD’de, işsizlik sorunu büyüyor. Aralık ayı itibarıyla 43 eyalette işsizlik oranları artarken, geçen ay 600 bin, genelde de 6 milyon ABD’linin iş bulma umudunu kaybettiği belirtiliyor. Çalışma Bakanlığı’nın raporuna göre, New Jersey’de işsizlik oranı son 33 yılın en yüksek oranı olan yüzde 10.1’e, New York’ta da 26 yılın en yüksek değeri olan yüzde 9’a ulaştı. ABD’de işsizlik oranının yüzde 10 olduğu açıklanmıştı. Analistler, kriz öncesindeki yüzde 5’in altındaki seviyelere, 6 yıl geri dönülemeyeceği öngörüsünde bulundu. Gates: Toparlanma yıllar sürer Microsoft’un kurucusu Bill Gates, ABD ekonomisinin toparlanmasının yıllar alabileceğini söyledi. Dünyanın en zengin adamı Gates, federal bütçeyi dengeleyebilmek için vergilerin artırılmak zorunda kalınabileceğini ifade etti. | Kabus geri mi dönüyor? İşten çıkarmalar yine hortladı!.. Bir günde 18 bin kişi işten kovuldu!.. |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin bakanları bu yıl 40’ıncısı gerçekleştirilecek Davos-Klosters toplantılarına gitmedi, ancak Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos toplantılarının 40’ıncı yılı onuruna hazırladığı albümde ‘one minute’ tartışmasına yer verildi. ‘Dünya Ekonomik Forumu- Tarihin Biçimlenmesinde Bir Ortak: İlk Kırk Yıl 1971-2010’ başlıklı 280 sayfalık yayında, Davos toplantıları yıl yıl özetlendi. ‘2009 Küresel Kriz Yılı’ başlıklı bölümde, “Davos’un şöhreti, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gazze ile ilgili bir panelde, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile ateşli bir tartışmadan sonra oturumun sonunu beklemeden sahneyi terk etmesinin de teyid ettiği gibi, en tartışmalı konuların bile bazen büyük bir hırsla tartışıldığı bir yer olmasından geliyor. Haber bültenlerinde geniş bir şekilde işlenen olay, dünya çapında bir tartışmayı ateşledi” denildi. | Davos toplantılarının 40"ıncı yılı onuruna hazırlanan albümde "one minute" tartışmasına yer verildi. |
İngiltere’de yaşayan Frances Simpson, daha 3 yaşında babası tarafından terk edildi. Annesinin yanında büyüyen Frances, evlendi ve üç çocuk sahibi oldu. 51 yaşındaki kadının yakın bir arkadaşı, sosyal paylaşım platformu Facebook’ta babası Tony Macnauton’ın izini bulduğunu söyledi. Meraklanan Frances, sitede yaptığı araştırmada babasının diğer evliliğinden olan kızını buldu. Dede olduğuna sevindi - Daha önce hiç tanımadığı kardeşi Kim’e “Biraz garip gelecek ama ben senin üvey kardeşinim” diyen kadın “Babam şu anda yanımda konuşmak ister misin?” cevabını alınca 48 yıllık özlem sona erdi. Birkaç hafta telefonla konuşan baba-kız önceki gün bir araya geldi. Simpson’ın annesinden boşanınca, kızıyla iletişimini kesen 72 yaşındaki Tony, “Yeniden kavuştuğumuz için çok mutluyum” dedi. TORUNLARINI YENİ GÖRDÜ Terkettiği kızının çocuklarıyla ilk kez tanışan Tony Macnauton, “Dede olduğumu öğrenmek çok sevindirici” diye konuştu. | İşte Facebook mucizesi diye buna denir! 3 yaşında babası tarafından terk edilen kadın, 48 yıl sonra babasını buldu. |
Uluslararası bilet satışlarında 'Titanik'i geçen 'Avatar'ın önümüzdeki günlerde 'Titanik'i batırarak dünya genelinde şimdiye kadar en çok kazanan film olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Box Office'in tahminlerine göre, sinemalarda 6 hafta aralıksız birinci olan film geçen haftayı da 36 milyon dolar hasılatla kapattı. ABD'de toplamda 552,8 milyon dolar hasılata ulaşan film, dünya genelinde 1,843 milyar dolar hasılat yapan Titanik'in ardından 1,841 milyar dolar gelir elde etti. Uluslararası bilet satışlarında 1,29 milyar dolarla 'Titanik'in rekoru olan 1,24 milyar doları geçen 'Avatar', 'batmaz denilen dev gemiye' ilk darbeyi vurmuş oldu. 'Avatar'ın, birkaç gün içinde, aralarında yalnızca 2 milyon dolar fark kalan 'Titanik'i 'batırarak' şimdiye kadar en çok kazanan film unvanını alması bekleniyor. Altın Küre'de 'En İyi Film' ve 'En İyi Yönetmen' ödüllerini alan 'Avatar'ın, 2 Şubat'ta açıklanacak Oscar adaylarında 'En İyi Film' dalında gösterilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Her iki filmin yönetmeni de olan James Cameron kendi rekorunu kırmanın peşinde... Dağa taşa AVATAR ÇİN'İN Hunan eyaletinde bir dağa 'Avatar' adı verildi. Filmin ulaştığı şöhreti nakde çevirmek isteyen eyalet yönetimi, 'Güneyin Gökyüzü Sütunu' adlı dağın adının 'Avatar Hallelujah Dağı' olarak değiştirildiğini duyurdu. Eyaletin resmi internet sitesinde şöye denildi: 'Avatar' filminde uçan Hallelujah Dağları'nın ilham kaynağı 'Güneyin Gökyüzü Sütunları'. Pandora uzak, ancak Cangciacie yakın. Avatar'daki Hallelujah Dağları'nı görmeye ve gerçek Pandora'yı keşfetmeye hoş geldiniz. 'Aktör'lerden ödül çıkmadı BEYAZPERDE Aktörleri Derneği Ödülleri, ABD'nin Los Angeles kentinde düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Jeff Bridges, 'Crazy Heart' filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu' ödülüne layık görüldü. 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülü ise 'The Blind Side' filmiyle Sandra Bullock'a gitti. Quentin Tarantino'nun 'Inglourious Basterds' 'En İyi Film' seçilirken, Altın Küre'de iki ödül alan 'Avatar' Los Angeles'tan eli boş döndü. | Dünyanın en çok kazanan filmi Titanik'in tahtı sallantıda. Avatar, '2 milyon dolar 1 sent' daha gişe yaparsa 'Titanik' batacak. |
Merkezi Malezya'da bulunan ve Çin genelinde de faaliyet gösteren M.J. Sağlık Yönetimi Merkezi adlı kuruluşun raporunda, bacak bacak üstüne atmanın kan akışını engellediği, buna bağlı olarak kan pıhtılaşması, bel burkulması ve incinmesi, omurga disklerinin kayması ve skolyoz (omurgada anormal eğrilik) gibi ciddi rahatsızlıklara neden olduğu bildirildi. 18 bin 61 kişiye uygulanan anket sonucunda yayımlanan raporda, modern toplumun standart alışkanlıklarının insan sağlığına etkileri araştırıldı. Yaşlıların uyandıktan sonra tansiyon aniden düştüğü ve muvazene kaybına neden olduğu için yataktan hemen kalkmamaları önerilen raporda, yaşlıların uyandıktan sonra en az üç dakika daha uzanarak beklemeleri ve yavaş bir şekilde yataktan doğrulmaları istendi. Araştırma sırasında tuvalette çok fazla kalmanın zararı da incelenirken, tuvalette kitap okumanın hemoroid ve kabızlığa davet niteliğinde olduğu ve bağırsaklarda tembelleşmeye sebep olduğu belirlendi. Çay ve kahvenin aşırı sıcak tüketimi, bilgisayar ekranına üç saatten fazla bakma, ofislerde devamlı oturarak çalışma ve az su tüketimi gibi modern toplumun alışkanlıklarının da değerlendirildiği rapor, bu "sağlıksız alışkanlıkların" ölüm nedenlerinde yüzde 50'lik bir orana sahip olduğunu belirtiyor. | Bir kadının bacak bacak üstüne atması zarif ve şık bir görüntü verebilir, ancak bunun ciddi sağlık sorunlarına neden olduğunu biliyor muydunuz? |
Diyanet İşleri Başkanlığının yapısını yeniden düzenleyen taslağa göre, başkanlığın statüsü müsteşarlık düzeyine çıkarılıyor, başkanın sınırsız olan görev süresi, 5 yıl ile sınırlanıyor. Devlet Bakanı Faruk Çelik'in, CHP ve MHP gruplarına sunduğu, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağına göre, Diyanet İşleri Başkanının sınırsız olan görev süresi, 5 yıl ile sınırlanıyor. Bir kişi, en fazla 2 kez başkan olarak atanabiliyor, başkanın emeklilik yaşı 65'den 67'ye çıkarılıyor. Başkan yardımcısı kadrosu, başkanvekilliğine dönüştürülüyor ve başkanvekili sayısı 2 olarak belirleniyor. Taslakta, Din İşleri Yüksek Kurulunun oluşumu, mevcut haliyle korunuyor. -''SADECE DİNİ KONULARDA...''- ''Başkanlığın en yüksek karar ve danışma organı'' olarak tanımlanan Din İşleri Yüksek Kurulu, başkanlığın sadece dini konularda en yüksek karar ve danışma organına dönüştürülüyor. Üyelerinin görev süresi 7 yıldan 5 yıla indiriliyor ve süresi dolanlar yeniden atanabiliyor. Taslakta, ''İslam dinine mensup farklı dini yorum çevreleri, dini sosyal teşekküller ve geleneksel dini-kültürel oluşumlarla'' ilgili düzenlemeler de yer alıyor. Din İşleri Yüksek Kurulu, bu alanlara ilişkin inceleme, değerlendirme yapabilecek, ilmi toplantılar düzenleyebilecek. Bu alanlara ilişkin Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bir birim kurulacak. Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulunun üye sayısı 9'dan 8'e indiriliyor ve görev süreleri 5 yıl ile sınırlanıyor. Taslak, hatalı ve eksik basılan Kuranı Kerimlerin mahkeme kararıyla toplatılmasına da imkan sağlıyor. Diyanet İşleri Başkanlığının teşkilat yapısı ve statüsü müsteşarlık düzeyine çıkarılıyor, ana hizmet birimleri, daire başkanlığı yerine genel müdürlük şeklinde teşkilatlanıyor. -MÜŞTEREK KARARNAME- Dini yüksek öğrenim gören personelin uzmanlaşması amacıyla hizmet içi eğitim vermek üzere Dini Yüksek İhtisas Merkezi açılıyor. Taslak, başkanlığa, görev alanına giren konularda radyo ve televizyon yayını yapabilme imkanı getiriyor. RTÜK Kanununda da değişiklik yapılarak, başkanlığa, ulusal bazda frekans ve kanalların ücretsiz tahsis edilmesi sağlanıyor. ''Başkanlık müşaviri kadrosu'' adı altında, 15 kadro ihdas ediliyor. Taslak, daire başkanlarının, 4 yıllık dini yüksek öğrenim görme şartını kaldırıyor. Strateji Geliştirme Başkanı, Destek Hizmetleri Daire Başkanı ve daire başkanları, hizmetin gerektirdiği 4 yıllık yüksek öğrenim görecek. Diğer yöneticiler için aranan 4 yıllık dini yüksek okul şartı korunuyor. Seçimlere katılan, ancak aday gösterilemeyen veya seçimi kaybeden personel, eski görevine dönemeyecek, kazanılmış haklarına uygun bir kadroya atanacak. -UZMAN VAİZ VE BAŞVAİZLİK GELİYOR- İl müftüleri ve 4 yıllık dini yüksek öğrenim gören daire başkanları, başkanlık vaizliğine atanacak. Başkanlıkta, kariyer meslek niteliğinde Diyanet İşleri Uzmanı ve Uzman Yardımcısı istihdam edilebilecek. Aday Tespit Kuruluna, il müftülerinin tamamı, ihtisas merkezleri müdürleri katılabilecek, başimam ve başvaizler de kurulda temsilci bulundurabilecek. Başkan Vekilleri ve Teftiş Kurulu Başkanı, bakan onayı yerine, müşterek kararnameyle atanacak. Taslak, vaizleri, ''uzman vaiz'' ve ''başvaiz'' şeklinde kariyer basamaklarına ayırıyor. Bu sistem, Kuran kursu öğreticileri, imam-hatipler ve müezzinler için de getiriliyor. Kuran kursu öğreticilerinin, öğretmenler gibi öğretim yılına hazırlık ödeneği alması sağlanıyor. Başkanlık teşkilatının her kademesinde din hizmetlerini yürüten personel, görevleri nedeniyle işledikleri suçlarda Türk Ceza Kanunu uygulaması açısından kamu görevlisi sayılacak, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanacak. | Diyanet İşleri Başkanlığının yapısını yeniden düzenleyen taslağa göre, başkanlığın statüsü müsteşarlık düzeyine çıkarılıyor. |
Diyarbakır’da 4 saniye arayla 5’inci kattan atlayarak intihar eden ikiz kardeşler Hediye ve Kadriye’nin, töre cinayetine kurban gittiği iddia ediliyor Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde dayısının oğluyla zorla evlendirilmek istenen Hediye D’nin 5. kattan atlayarak intihar etmesinin ardından ikiz kardeşi de peşinden atlamıştı. Genç kızların ölümünün ardından gözaltına alınan aile, dün serbest bırakılırken, Hediye ve Kadriye’nin töre nedeniyle öldürülmüş olabileceği de iddialar arasında. Hediye’nin başka bir gençle evlenmek üzereyken tehditle nişanın bozulduğu ve istemediği halde dayısının oğlu ile evlendirilmeye çalışıldığı öne sürülüyor. İddialara göre İstanbul’da oturan Diyarbakırlı Bülent S, Hediye D’yi ailesinden istedi ve söz kesildi. Ancak bir süre sonra Hediye’nin dayıları, damat adayının ailesine bu işten vazgeçmeleri için haber gönderdi. Olay gecesi tehditler sonrası damat adayının evlenmekten vazgeçtiği belirtildi. Öte yandan, binanın altında bulunan iş yerine ait güvenlik kameraları intiharı saniye saniye görüntüledi. | Diyarbakır"da 4 saniye arayla 5"inci kattan atlayarak intihar eden ikiz kardeşlerin töre cinayetine kurban gittiği iddia ediliyor. |
Avrupa Konseyi tarihinde ilk kez bir Türk parlamenter, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanlığına seçildi. 2003’ten bu yana AKPM üyesi olan ve 2007’den bu yana da AKPM’de Türk heyetine başkanlık eden Adalet ve Kalkınma Partisi Antalya milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, iki yıllığına AKPM’nin yeni başkanı ilan edildi. Geçen yıl Ekim’de aday gösterilen Çavuşoğlu’na karşı başka adaylık başvurusu yapılmadığından, seçim gelenek gereği sembolik olarak alkışla yapıldı. AKPM genel kurulunu Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de izledi. Seçimin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Mevlüt Çavuşoğlu’nu kutladı. FARKLILIKLARA SAYGI GÖSTERİLMELİ Başkan seçildikten sonra genel kurulda konuşan Çavuşoğlu, ‘’farklılıklara saygı gösteren, ayırımcılığı reddeden, korku ve nefret üzerine inşa edilmemiş bir Avrupa’nın yaratılmasının’’ önemine değindi. Çavuşoğlu, göçlerin de tehdit değil fırsat olarak görülmesi gerektiğini belirterek, ‘’Dinler ve kültürlerarası diyaloğu güçlendirmemiz gerekir’’ dedi. Konuşmasında ırkçılıkla mücadeleye özellikle dikkati çeken Çavuşoğlu, ’Irkçılık, İslam ve Musevi karşıtlığı ve her türlü hoşgörüsüzlük ile ayırımcılıkla mücadele etmemiz gerekir’’ dedi. Çavuşoğlu, konuşmasının bu bölümünde, Mevlana’dan alıntı yaparak, insan sevgisinin önemini vurguladı. Başkanlığa seçilmesine katkı sağlayanlara teşekkür de eden Çavuşoğlu, ‘’Küçüklüğümde de aktif bir siyasetçi olmak isterdim, ama ben Alanya’da gençliğimde babamın çiftliğinde çalışırken, bir gün 47 üyesi olan 800 milyon kişiyi temsil eden bir AKPM başkanı olacağımı hiç hayal etmezdim’’ diye konuştu. AVRUPA DİYALOG MESAJI VERDİ Ak Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun AKPM Başkanlığı’na getirilmesi, bu makama getirilen ilk Türk olması yanında, başkanlık koltuğunun tarihi boyunca Batı Avrupalı üyelerin tekelinde olması açısından da büyük önem taşıyor. • AA, DW Anayasa reformlar önünde engel AKPM Başkanı sıfatıyla ilk basın toplantısını düzenleyen Çavuşoğlu, Türkiye’deki reformların önündeki en büyük engelin Anayasa olduğunu söyleyerek, Anayasa’nın değiştirilmesinin, reformlara hız kazandıracağını ifade etti. Türkiye ile AB arasındaki ilişkilere değinen Çavuşoğlu, AB’nin Türkiye’yi daha fazla teşvik etmesi gerektiğini, Türkiye’nin önüne engel çıkartmaması gerektiğini söyledi. Türkiye’de hükümetin reform çalışmalarını kararlılıkla sürdürdüğünü kaydeden Çavuşoğlu, demokrasi standardının yükseltilmesi için bu çalışmaların devam edeceğini belirtti. Çavuşoğlu, AKPM başkanlığı görevine seçilmesinde de Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi alanında yaptığı ilerlemenin etkili olduğunu ifade etti. Türkiye’nin iç sıkıntılar ve askeri darbeler yüzünden bu tür bir göreve talip olamadığını hatırlatan Çavuşoğlu, reformlarla bu imkanının ortaya çıktığını kaydetti. | Avrupa Konseyi tarihinde ilk kez bir Türk parlamenter, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi AKPM Başkanlığına seçildi. |
Başkent Bağdat’ta bomba yüklü araçlarla 4 otele intihar saldırısı düzenlendi. Eş zamanlı saldırılarda ilk belirlemelere göre 36 kişi ölürken, 42 kişi de yaralandı. Bağdat’ın merkezinde Ebu Navas Caddesinde düzenlenen saldırıda, yan yana olan Filistin ve Sheraton otelleri ile yakındaki Babil ve El Hamra otellerinin hedef alındığı belirtildi. Filistin, Sheraton ve El Hamra otellerinde genellikle basın mensupları kalıyor. Iraklı yetkililer, ölü sayısının artabileceğini belirtti. BARZANİ ABD’YE GİDİYOR Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin başkanı Mesud Barzani, bu hafta içinde Washington’da çeşitli temaslarda bulunacak. Barzani, ABD Başkanı Barack Obama ve Başkan Yardımcısı Joe Biden ile Beyaz Saray’da görüşecek. Barzani’nin ABD yönetimi yetkilileriyle yapacağı görüşmelerde, Irak’ta krize yol açan seçim süreci ile Kürt bölgesindeki petrol anlaşmalarının ele alınması bekleniyor. | Başkent Bağdat"ta bomba yüklü araçlarla 4 otele intihar saldırısı düzenlendi. Eş zamanlı saldırılarda ilk belirlemelere göre 36 kişi öldü. |
Rize'de Merkez mahallesi sahilindeki rıhtımda, saat 22.00 sıralarında arkadaşlarıyla yürüyen Senem Kasap (21), aniden gelen büyük bir dalgaya kapılarak denize düştü. Kasap'ın gözden kaybolması üzerine arkadaşları, itfaiye ve polise haber verdi. Olay yerine AKUT ekiplerinin de gelmesiyle kenardan yapılan aramalarda genç kızın izine rastlanmadı. Bölgede etkili olan kar yağışı ve fırtınanın yanı sıra gece olması nedeniyle olay yerine çağrılan dalgıçlar da arama yapamadı. Rize Üniversitesi Fındıklı Meslek Yüksekokulu Büro Yönetimi öğrencisi olan Senem Kasap'ın, sınavları için kısa bir süre önce Samsun'dan ilçeye geldiği öğrenildi. | Rize'nin Fındıklı ilçesinde rıhtımda yürürken dalganın denize sürüklediği üniversite öğrencisi genç kız kayboldu. |
Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) 2009 yılı raporuna göre, kredi kartlarıyla bir yıl boyunca 1 milyar 841 milyon 755 bin 124 adet işlemle 204.7 milyar liralık harcama yapıldı. Toplam işlem tutarı da 2008 yılına göre ciroda yüzde 10 artış gerçekleşirken, banka kartının alışverişlerdeki kullanımı bir önceki yıla göre yüzde 39 oranında artış kaydetti. Yılbaşı ilk sırada 2009 yılında özel günlerde yapılan kredi kartı harcamalarında 665 milyon lira ile yılbaşı harcamaları ilk sırada yer aldı. Bunu 642 milyon lira harcama ile sevgililer günü, 596 milyon lira ile babalar günü ve 590 milyon liralık harcama ile anneler günü takip etti. Geçen yıl kredi kartlarıyla, Ramazan Bayramı’nda 1 milyar 137 milyon lira harcama yapılırken, Kurban Bayramı’nda ise bu tutar 1 milyar lira olarak gerçekleşti. Özel günün kapsamına göre bazı sektörlerin cirolarında artış yaşandı. Sevgililer Günü ve Anneler Günü’nde kuyumcular, Babalar Günü’nde elektronik eşya veya cep telefonu mağazaları, yılbaşında ise marketlerde yüksek satışlar gerçekleşti. Cumartesi yüzde 40 arttı Hafta içi haftasonu harcamaların karşılaştırıldığı raporda cumartesi günlerinde yapılan harcamanın yüzde 40 arttığı dikkat çekti. Alışverişlerde özellikle 15.00-17.00 arasındaki saatler tercih edildi. Hafta sonunda alışveriş merkezlerinde, eğlence mekanlarında veya mağazalarda bu saatlerde yapılan kredi kartı harcamaları, günün kalanında yapılan toplam harcamanın üzerine çıktı. Kredi kartı sayısı 44 milyonu aştı BKM raporuna göre geçen yıl aralık ayı sonu itibariyle Türkiye’de kredi kartı sayısı 44 milyon 392 bin 614’e ulaştı. Banka kartı sayısı 64 milyon 661 bin 947, POS sayısı 1 milyon 738 bin 728, ATM sayısı da 23 bin 800 adet oldu. Derbide alışveriş durdu GEÇEN yıl derbi karşılaşmalarının olduğu saatlerde kredi kartı ile yapılan harcamalar neredeyse durdu. BKM 2009 yılı raporuna göre maç esnasında cirodaki düşüş ortalama yüzde 45’i buldu. Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde alışveriş neredeyse tamamen durdu. Maçın bitiminde ise, kredi kartı harcamaları aynı hızla artış gösterdi. Anadolu’da ise, Trabzon, Bursa, Eskişehir ve Sivas maçları esnasında hayat durdu. | Türkiye"de geçen yıl kredi kartıyla yapılan harcamanın tutarı 205 milyar lirayı buldu. |
Doğdukları günden itibaren "zam" acı gerceği ile yaşayan Türk insanın içinde bulunduğu durumu ünlü hiciv ustası Levent Kırca öyle güzel hicvetti ki. Bir "devlet" büyüğü olarak kamera karşısına ekibiyle çıkan Levent Kırca gazetecilerin karşısında memur ve işçilere yapılacak zammı açıkladı. Ancak açıklarken bakın neler yaşandı.!! İşte artık bir internet fenomeni de olan o skeç.!! | Türk insanın içinde bulunduğu durumu ünlü hiciv ustası Levent Kırca öyle güzel anlatmış ki... İzlemeden geçmeyin deriz... |
Sağlık Bakanlığı’nın Öteki Tiyatro’ya, Oğuz Atay’ın, “Korkuyu Beklerken” adlı oyununda, başrol oyuncusunun “sahnede sigara içtiği” gerekçesiyle uyarı cezası vermesi tiyatrocuların tepkisine neden oldu. Tiyatrocular, başta Devlet tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin olmak üzere uygulamayı saçma ve abartılı buldular. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, sigaranın zararlarının tiyatro oyunlarında da anlatıldığını belirterek, “Kulis, fuaye gibi yerlerde sigara içirmiyoruz. İkisini birbirinden iyi ayırmak gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’na bu konuda hassas olmaları için yazı göndereceğiz” dedi. Sahnede sigaraya ceza kesilmesine tiyatro sanatçıları tepki gösterdi ve uygulamanın çok saçma olduğunu dile getirdi. Seyirci gibi geldiler Sağlık Bakanlığı’nın denetçileri Tuğrul Demir ve A. İhsan Mermer, iki sezondur sahnelenen “Korkuyu Beklerken” oyununun 15 Ocak’taki gösterimini, seyirci gibi bilet alarak izlediler. İki denetçi, oyundan sonra sahnede sigara içildiği gerekçesiyle başrol oyuncusu Fatih Al hakkında tutanak tutmak istedi. Tiyatronun kurucusu ve oyunun yönetmeni Murat Karahüseyinoğlu’nun itirazıyla ceza tiyatroya kesildi. Denetim elemanları, bir daha sahnede sigara içilmesi durumunda ağır ceza verileceği uyarısında da bulundular. Ceza kesildikten iki gün sonra da Çankaya Belediyesi zabıta ekipleri kontrole geldi. Dengesini kaybedince Picasso’nun tablosunu yırttı NEW York Modern Sanatlar Müzesini (MOMA) ziyaret eden bir kişi, İspanyol ressam Pablo Picasso’nun (1881-1973) “Actor” tablosunun üzerine düşerek, eserin yırtılmasına neden oldu. İtalyan La Stampa gazetesinde çıkan habere göre, dengesini kaybeden ziyaretçi, ressamın 1905 yılında çizdiği tablonun üzerine düşünce, eserin sağ köşesinde yaklaşık 15 santimetre uzunluğunda bir yırtık oluştu. Yetkililer, cuma günü meydana gelen olayda, bir cambazın tasvir edildiği eserin “odak noktası”nın zarar görmediğini söyledi. Müzede Picasso’ya ait yaklaşık 250 eser sergileniyor. ? A.A Hırsız, fahişe ve katil de olmasın Çok saçma ve abartılı buldum. Sigara içmeyen bir insanım, ama bu kadar da olmaz. Bizler tiyatroda hayatta olmayan birçok şeyi sahneleyebiliyoruz. Oyuncu hırsız da oluyor, fahişe de. O zaman hiçbir şey gösterilmesin, oynanmasın. Dünyaca ünlü birçok yazarın oyununda katiller var. O zaman bu oyunları da katil var diye oynamayacak mıyız? Sahneleri böyle kısıtlamak çok abartılı. Tiyatronun damını açıp oynasınlar Tiyatroya önerim, oyunu tiyatronun damını açıp oynasınlar. Rahat rahat sigara içip, sonra kapatabilirler. Doğru olduğuna inanmak istemiyorum. Oyun olduğunu anlamıyorlar mı? Tam bir sigara düşmanıyım, hayatımda hiç sigara içmedim, ama bu rol gereği yapılan birşey. Oyunda katil de olursun, içki de içersin. O zaman içki ruhsatı mı isteyecekler? Buna Aziz Nesin bile cevap bulamazdı. Bu durumda Hamlet artık oynanamaz. Çünkü içinde 9 cinayet var. O zaman Cinayet Masası ekipleri gelip, oyunu basabilir. Daha neler göreceğiz kim bilir? Araya yastık koysunlar Çok komik. Bizim Behzat’la oynadığımız ‘Tuhaf İkili’ oyunumuzda da sigara içiliyor. Ali Poyrazoğlu’nun morfini anlatan bir oyunu vardı mesala. Sanatta, kültürde yasak olmaz ki. Senaryo neyi gerektiriyorsa o oynanır. Çok komik bir ülkede yaşıyoruz. O zaman araya yastık koyup, sigara içsinler bari. Olur mu böyle saçmalık yahu? Sanatçıyı kimse durduramaz, sahnede istediğini yapar. Sahnede yine sigara içilecek 29 Ocak’ta aynı oyunu yine sahneleyeceğiz. Sigara sahnesini de kesinlikle çıkarmayacağız. Bu bir oyun ve oyuncu da rol gereği içiyor. Bunun arkasında bir art niyet aramak istemiyoruz, ama yapılan çok saçma. Oyunumuza Sağlık Bakanımızı da davet ediyoruz. Oyunda bunalımda olan adam içki de içiyor. Bizden içki ruhsatı da mı isteyecekler? Çok utanç verici bir durum. Yasa ilk çıktığında en çok sevinenlerden biri de ben olmuştum. Oyuncuları sigara içmemeleri konusunda da hep uyarırım. Ama şimdi biz mağdur olduk. | Oğuz Atay'ın Korkuyu Beklerken adlı oyununda, başrol oyuncusuna sahnede sigara içtiği gerekçesiyle ceza kesilmesine tiyatrocular tepki gösterdi. |
Rusya’nın St. Petersburg kentinde bir güzellik salonuna giren Rahman adlı Çeçen karaborsacı, çantasındaki sahte botoks şişelerini çok ucuz fiyata satmaya çalışırken çok önemli bir güvenlik tehdidini de ortaya çıkarmış oldu. Çünkü Rahman’ın çantasındaki botoks şişelerinin içinde dünyanın en öldürücü zehirlerinden biri bulunuyordu: Yani Botulinyum toksini. Her botoks şişesinde çok az miktarda bulunan bu toksin, “Clostridium botulinum” adlı bir tür bakteri tarafından salgılanıyor. Bu salgı botoks’a kırışıklıkları giderme özelliği kazandıran kimyasal maddeleri meydana getiriyor. UCUZ BOTOKS Yetkilileri alarma geçiren ise toksinin saf halinin “olağanüstü öldürücü” özelliği. Bir kum tanesinden daha küçük olan toksinin saf halinin zerresi bile 75 kiloluk yetişkin bir insanı öldürebiliyor. Rahman’ın bu ilaçları Çeçenistan’da bir fabrikadan aldığını düşünen yetkililer ülkede böyle bir tesisin izine rastlanmadı. Çeçen karaborsacının küçük şişelerini dolduran kaynağın izi şimdi Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Asya’da sürülüyor. Başta Lübnanlı Hizbullah olmak üzere terör örgütleri sahte ilaçların ticaretini yapıyor. El Kaide’nin “botulinyum toksini” aradığı biliniyor. Çakma Botoks’un da global karaborsası oluşunca terörist örgütler bir taşla iki kuş vurmayı hesaplıyor. Hem ucuz botoks satmak, hem de öldürücü silaha çevirmek. Güzellik iksirinden ölümcül zehre Amerikalı biyosavunma uzmanı Kenneth Coleman bir araştırma ekibiyle terör örgütlerinin botoksu biyoterör saldırı silahına çevirme kapasitelerini test ediyor. Test sonucunda sadece 2 bin dolarlık ekipmanla bir gramlık saf toksinin binlerce insanı öldürebilecek bir silaha çevrilebileceği ortaya çıktı. Botoks nasıl etki eder Botoks, sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin salınımını engelleyip, sinirler ile sinirlerin ulaştığı organlar arasındaki iletişimi durdurarak etkisini gösterir. Sinir iletiminin durması, sinirin ulaştığı organın işlevlerinin azalmasını ya da tamamen kaybolmasını sağlar. Bu da organların iflas edip ölüme yol açar. | Kadınların yaşlılığa karşı yeni silahı olan botoksun yasadışı üretim ve ticaretinin artması yeni bir tehlikeyi gündeme getirdi. |
Müzik çalışmaları nedeniyle evine stüdyo kuran ve burada ekibiyle birlikte hazırlık yapan şarkıcı Deniz Seki, İstanbul'u teslim alan karın keyfini çıkardı. Cezaevinden çıktıktan sonra pek görünmeyen Seki, önceki gün arkadaşlarıyla birlikte Kuruçeşme'deki evinden çıkarak önce kartopu oynadı sonra da "kardan kadın" yaptı. Ünlü sanatçı başına şapka taktığı kardan kadının altını da bir şalla kapattı. | Evine stüdyo kuran ve burada ekibiyle birlikte hazırlık yapan şarkıcı Deniz Seki, İstanbul'u teslim alan karın keyfini çıkardı. |
Galatasaray Başkanı Adnan Polat yeni transferleri Jo hakkında dün GS TV'de "Transferini kimse mümkün görmüyordu. Başka kulüplerden Manchester City'ye daha büyük teklifler geldi. Bize söz vermişti. 'Sözümden dönmem' diyerek çok daha mütevazı bir teklif yapmış olmamıza karşın Galatasaray'a geldi. Avrupa'da oynayamayacak olması büyük şansızlık" açıklamasını yaptı. Galatasaray'ın Jo'ya 4 ay için 560 bin Pound (Yaklaşık 650 bin euro) ödeyeceği öğrenildi. Jo'nun aklını çelmeye çalışan kulübün eski takımı CSKA Moskova olduğu, sambacıyı bonservisiyle almak istediği ve sadece imza parası olarak 2 milyon Euro önerdiği iddia edildi. KEWELL SIKINTISI Polat'ın açıklamaları arasındaki "Kewell'ın sakatlanması çok üzücü. Daha önce de bir sakatlığı vardı. Kasık bölgesinden ameliyat olmuştu. Avustralya'da bir operasyon geçirmesi, bu durumda Nisan'a kadar oynamaması söz konusu. O zaman sezonun son 4-5 maçı oynayabilir. Dolayısıyla orada da büyük bir sıkıntı yaşıyoruz. Avrupa maçlarında santrfor olarak sadece Shabani Nonda kalıyor. Bu hafta içinde bunu çözmeliyiz çünkü transfer bir hafta sonra bitiyor"ifadeleri ise Dos Santos'un bittiğinin ve Kewell'ın gönderileceğinin sinyali gibiydi. | Meğer Jo sözünün eri biriymiş... Jo, daha cazip teklifler almasına rağmen 'G.Saray'a söz verdim. Sözümden dönmem' demiş. |
Geçtiğimiz yıl Türk Sineması için zor geçti. Kültür Bakanlığı, geçtiğimiz eylül ayından itibaren 70 Türk filminin vizyona gireceğini açıkladı; açıklanan 70 filmden sadece 42 tanesi vizyona girdi. Vizyondaki Türk filmlerinden de sadece üç tanesi bir milyon izleyici tarafından izlendi. Festivallerden ödülle dönen filmler, sadece birkaç bin kişi tarafından izlenerek hayal kırıklığı yarattı. Bol yıldızlı filmler de izleyicinin ilgisini çekmeyi başaramadı. En iyi gişe başarısı 'Nefes'in Bu kara tabloya rağmen geçtiğimiz yıl vizyona girip, en iyi gişe hasılatını yapan film 'Nefes' oldu... Ekim ayında vizyona giren filmi tam 2 milyon 421 bin 145 kişi izledi. 'Nefes'i gişe başarısında, Cem Yılmaz'ın 'Yahşi Batı' isimli filmi takip etti. Henüz 1 Ocak'ta vizyona giren film, kısa süre içinde 2 milyon 3 bin 637 kişi tarafından izlendi. Yılmaz Erdoğan'ın, 'Neşeli Hayat'ı 1 milyon 122 bin 134 kişiye ulaşarak, Türk Sineması'nın geçtiğimiz yıl bir milyonu gören filmleri arasına girdi. 'Gladio'ya ilgi azdı' Kurtlar Vadisi Serisi'nin devamı niteliğinde çekilen 'Gladio', serinin en az izlenen filmi oldu. Sadece 870 bin 967 kişi tarafından izlenen 'Gadio' da gişede hayal kırıklığı yaratan filmlerden oldu. Nurgül Yeşilçay, Gülse Birsel, Memet Ali Alabora gibi birçok ünlü oyuncunun rol aldığı 'Yedi Kocalı Hürmüz' de vizyonda diğer bir hayal kırıklığı oldu... Film 356 bin 456 kişi tarafından izlendi. Yapımcısını üzen yapımlar Mustafa Üstündağ ve Levent Üzümcü'nün başrollerinde yer aldığı ve 2.5 milyon dolara mal olan 'Abimm' filmi sadece 132 bin 115 bin kişi tarafından izlenerek, yapımcısına en çok kan ağlatan filmler arasına girdi. Yönetmen Zeki Demirkubuz'un 2 milyon dolarlık bütçesiyle dikkat çeken 'Kıskanmak' isimli filmi de 26 bin 959 kişi tarafından izlendi. Filmin izleyici çekmesini, ne ünlü yönetmen ne de filmin güzel başrol oyuncusu Berrak Tüzünataç sağlayamadı. Mahsun Kırmızıgül'ün senaryosunu yazdığı; Beren Saat, Erkan Petekkaya ve Murat Ünalmış gibi ünlü oyuncuların rol aldığı 'Gecenin Kanatları' isimli film de sadece 338 bin 34 izledi. Film; bu rakamla, yapımcısını zarara uğratmasa da kara da geçirmeyi başaramadı. Festival filmleri kan ağladı Kültür Bakanlığı desteğiyle çekilen ve şanslarını ulusal ve uluslararası film festivallerinde arayan Türk filmleri ise gişede adeta kan ağladı. Nilüfer Açıkalın'ın başrolünde yer aldığı 'Mazi Yarası' sadece bin 744 kişi tarafından izlenirken, 'İncir Çekirdeği' 7 bin 241, 'Acı' ise 6 bin 508 gişe yaptı. Vizyon sırasıyla Türk filmleri ve gişeleri: Hayatın Tuzu: 2 bin 89 (4 Eylül 2009) Sizi Seviyorum: 102 bin 391 (18 Eylül 2009) Sonsuz : 105 bin 66 (18 Eylül 2009) Kanımdaki Barut: 27 bin 993 (18 Eylül 2009) Sarı Saten: 5 bin 737 (25 Eylül 2009) 11'e 10 Kala: 13 bin 106 (25 Eylül 2009) Çıngıraklı Top: 5 bin 485 (18 Eylül 2009) Karanlıktakiler: 3 bin 709 (2 Ekim 2009) Kampüste Çıplak Ayaklar: 18 bin 332 (2 Ekim 2009) Acı: 6 bin 508 (2 Ekim 2009) Uzak İhtimal: 27 bin 764 (9 Ekim 2009) Mazi Yarası: bin 774 (9 Ekim 2009) Nefes: 2 milyon 421 bin 145 (16 Ekim 2009) Kanalizasyon: 267 bin 616 (23 Ekim 2009) İki Dil Bir Bavul: 85 bin 978 (23 Ekim 2009) Melekler ve Kumarbazlar: 22 bin 966 (23 Ekim 2009) Kolpaçino: 457 bin 269 (29 Ekim 2009) Konak: 37 bin 370 (30 Ekim 2009) Aşk Geliyorum Demez: 232 bin 905 (6 Kasım 2009) Mezuniyet: 7 bin 433 (6 Kasım 2009) İncir Çekirdeği: 7 bin 241 (6 Kasım 2009) Kıskanmak: 26 bin 959 (6 Kasım 2009) Bornova Bornova: 13 bin 13 (13 Kasım 2009) Kurtlar Vadisi Gladio: 870 bin 967 (20 Kasım 2009) Yedi Kocalı Hürmüz: 356 bin 456 (20 Kasım 2009) Neşeli Hayat: 1 milyon 122 bin 134 (27 Kasım 2009) Türkler Çıldırmış Olmalı: 308 bin 696 (27 Kasım 2009) Adını Sen Koy: 188 bin 785 (4 Aralık 2009) Abimm: 132 bin 115 (4 Aralık 2009) Gecenin Kanatları: 338 bin 34 (11 Aralık 2009) No Ofsayt: 14 bin 550 (11 Aralık 2009) Vavien: 129 bin 944 (18 Aralık 2009) Acı Aşk: 131 bin 671 (18 Aralık 2009) Süpürr: 14 bin 252 (18 Aralık 2009) Başka Dilde Aşk: 97 bin 330 (18 Aralık 2009) Dabbe 2: 248 bin 20 (25 Aralık 2009) Orada: 2 bin 168 (25 Aralık 2009) Gelecekten Bir Gün: 37 bin 263 / Kaptan Feza: 2 bin 13 (15 Ocak 2010) | Geçtiğimiz yıl Türk Sineması için zor geçti. Vizyona giren 42 filmin sadece üç tanesi bir milyon izleyici tarafından izlendi. |
KANAL D'de yayınlanan Hanımın Çiftliği dizisinin çekildiği Hakkı Ağa Çiftliği’nin sahiplerinden 44 yaşındaki Bahri Umar, dizi sayesinde cebinden tek kuruş harcamadan görkemli bir çiftlik evine kavuştu. Kavun-karpuz, buğday ve mısır tarımı yapan Bahri Umar, kendini ‘en şanslı çiftçi’ olarak görürken, dizi biter bitmez yaklaşık 1 milyon liraya mal olan 7 odalı, 580 metrekarelik çiftlik evine taşınacağını söyledi. Bahri Umar, yapımcı Gold Film’in yöneticileri ve Yönetmen Faruk Teber’in Adana’da onlarca çiftliği gezdiğini, merhum kayınpederi İsmail Hakkı Ünver’in mirası olan Hakkı Ağa Çiftliği’nde karar kıldıklarını belirtti. Umar, “Başımıza talih kuşu konmuş gibi oldu. Böylesine güzel bir çiftlik evine sahip olacağımızı aklımın ucundan geçirmezdim. Çiftlikte 120 metrekarelik evi yıkıp, arsasına 35 günde 40- 45 kişi gece gündüz çalışarak bu çiftlik evini yaptılar. Büyük emek ve masraf edildi. Biz de dizi ekibine en güzel şekilde ev sahipliği yapmaya çalışıyoruz. Sabah erkenden çiftlik işlerini halledip, dizi ekibine çiftliği bırakıyoruz” dedi. 50 yıl öncesinin atmosferini yaratmak için çoğu antika mobilyalarla döşenen çiftlik evinin dizi sona erdiğinde boşaltılacağını, eşi Derya Umar’la birlikte çelik konstrüksiyondan yapılan binayı zevklerine göre döşeyeceklerini anlatan Bahri Umar, çiftlik evinin yanına uygun bir havuz yaptırıp oğlu Hakkı Boran Umar’ın isteğini de yerine getireceğini kaydetti. HASAN ŞAŞ ÇİFTLİĞE TALİP OLMADI Bahri Umar, Adanalı futbolcu Hasan Şaş’ın dizinin çekildiği çiftliği satın aldığı yönünde çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığını, onunla hiç görüşmediğini söyledi. Umar, “Galatasaraylıyım, hemşerimiz Hasan Şaş’ı da çok severim. Ama çiftliğimizle kendisinin bir ilgisi olmadı. Çiftliğimizi de kimseye satmayı düşünmüyoruz” diye konuştu. Dizi oyuncularını ve çekim ekibinin kendi evlerindeymiş gibi hissetmeleri için titizlik gösteren ve her türlü kolaylığı göstermeye çalışan Bahri Umar, dizide küçük bir rolde oynama konusunda Yönetmen Faruk Teber’den teklif aldığını, ancak, kabul etmediğini söyledi. | O Türkiye'nin en şanslı çiftçisi. Çünkü Hanımın Çiftliği dizisi sayesinde 1 milyon liralık eve hiç para vermeden sahip oldu. |
Galatasaray'da Jo Alves'in transferinin yankıları sürüyor. Brezilyalı yıldızın beklenmedik transferi yine sihirbaz yönetici Haldun Üstünel'in marifeti. İki yıl önce Manchester City'nin 24 milyon euro ödeyerek transfer ettiği yıldızın Galatasaray'a 6 ay için nasıl bir maliyet faturası çıkardığı tartışma konusu oldu. Ancak ortada bilinmeyen bir gerçek var ki, sihirbaz ünvanını alan Haldun Üstünel'in bu kez gerçekten sibirbazlara taş çıkartacak bir ustalıkla Jo'yu sarı kırmızılı renklere kazandırdığı ortaya çıktı. Üstünel uzun süren görüşmeler sonra İngiliz kulübüne Jo'nun 6 ay için istediği ücretin büyük bir bölümünü üstlenmesini sağladı. Böylece G.Saray'dan yarım sezon için 1 milyon 200 bin euro alacak olan Jo, bu ücretin 800 bin eurosunu İngiliz kulübünden alacak. Böylece Haldun Üstünel para sıkıntısı çeken kulübe önemli bir transferi sanılan çok azına G.Saray'a kazandırmış oldu. | Jo'nun maliyeti tartışma konusu yarattı ancak Üstünel'in bu transferi büyük bir ustalıkla gerçekleştirdiği ortaya çıktı. |
İngiliz Times gazetesi, sarı - kırmızılı takımın, Meksikalı forvet oyuncusunu transfer etmek için çalışmalarının sonuna geldiğini ve anlaşmaya varılmak üzere olduğunu yazdı. ''Galatarasaray, Tottenham Hotspur'den kiralık olarak Giovanni dos Santos'la bir anlaşmanın eşiğine geldi'' denilen haberde, 20 yaşındaki futbolcunun 2008 yılında Barcelona'dan Totttenham'a transfer olduğu ve geçen sezonun ikinci yarısında Ipswich Town'a kiralandığı anımsatıldı. Ara transfer döneminde Galatasaray, İngiltere Premier Lig'den Lucas Neill ve Joao Alves'i renklerine bağlamıştı. | Galatasaray'ın, İngiltere Premier Lig takımlarından Tottenham Hotspur'de forma giyen Giovanni Dos Santos'u renklerine bağlamak üzere olduğu bildirildi. |
Rapora göre, Haiti'deki depreme, ABD donanmasının İran'a karşı kullanılmak üzere geliştirdiği bir nükleer silah testi neden oldu. Raporu gündeme getiren Venezuela'nın Vive TV internet sitesi, ABD donanmasının 'deprem silahı' olarak nitelenen bir silahı İran'a karşı kullanılmak üzere Karayipler'de test ettiğini, ancak bir şeylerin 'korkunç şekilde yanlış gittiğini" ve "bir felakete yol açtığını" kaydetti. Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez de geçtiğimiz günlerde benzer bir iddiayı gündeme getirmiş ama kimse dikkate almamıştı. Rusya Kuzey Filosu komutanlığı raporu resmi kaynaklar tarafından teyit edilmemesine rağmen, ABD ve Rusya medyası, iddialara geniş yer veriyor. Russia Today, Moskova'nın da benzer silahlara sahip olduğunu ve bu silahları kullanıldığını savundu ve 2002 yılında, bir Gürcü parti liderinin, Moskova'yı Gürcistan'daki depremi tetiklemekle suçladığı hatırlatıldı. Vive TV, ABD'nin Pasifik Okyanusu'nda yaptığı benzer bir silah testinin, Kaliforniya'da bu ay başında meydana gelen 6,5 büyüklüğünde bir başka depremin nedeni olduğunu da öne sürdü. Venezuella haber sitesi, raporun, ABD ordusunun test sonuçları ve neden olabileceği hasar konusunda "herşeyi bildiğini" kaydettiğini de ifade etti. Hatta, ABD askerinin adadaki kurtarma çabaları için yapılabilecekler üzerine hazırlık yaptığı da iddia edildi. Testlerin, ABD'nin 'High Frequency Active Auroral Research Program (HAARP), adı verilen, ve birçok doğal afetle ilişkisi olduğu öne sürülen silah araştırmaları programı kapsamında yapıldığı belirtiliyor. "TESLA ve HAARP" İddialar 1970'de ABD'nin 'Tesla Elektromanyetik Cihazı' kullanmaya başladığını açıklamasından bu yana farklı doğal afetler için gündeme gelmişti. Rusya, Afganistan'da Mart 2002'deki 7.2lik yıkıcı depremi tetiklemek için bu cihazı kullandığı gerekçesiyle ABD ordusunu suçlamıştı. 1990'ların ortalarında Rusya Devlet Duması HAARP hakkında 90 milletvekili tarafından imzalanan bir basın açıklaması yayınladı. Açıklamada, ABD'nin "yüksek frekanslı radyo dalgaları ile dünya coğrafyasını etkileyebilecek yeni bir silah meydana getirme peşinde" olduğu ifade edildi. 1997 yılında, ABD Savunma Bakanı William Cohen de bu faaliyetler hakkındaki endişelerini dile getirdi, "elektromanyetik dalgaların kullanımı yoluyla iklimlerin değişebileceği, depremlerin ve yanardağ patlamalarının tetiklenebileceği" uyarısında bulundu. ABD hükümeti ise, HAARP'ın sadece bir 'iletişim ve gözetleme teknolojisi' geliştirme programı olduğunda ısrar ediyır. 17 Ağustos 1999'daki Gölcük depreminden sonra da gündeme gelen "Tesla Makinesi", ABD tarafından ünlü mucit Nikolas Tesla'nın 1900'lerde yaptığı bir makineden yola çıkılarak geliştirildi. Tesla'nın, "elektro manyetik dalgalarla" yeraltındaki enerjiyi boşalttığı iddia ediliyor. (Dünyabülteni) | Hugo Chavez'in dile getirdiği iddia, Rusya Kuzey filoları tarafından hazırlanan bir raporla desteklendi. |
Aydın Doğan ile 7 üst düzey yöneticisinin, "muhasebe hilesi ile vergi kaçırma" suçundan yargılandıkları davanın 3. duruşması yarın yapılacak. İki duruşmaya da gelmeyen Doğan bu kez de gelmezse tutuklanabilir. Aydın Doğan ile 7 üst düzey yöneticisinin “Doğan Yayın Holding'in 01.04.2003-31.03.2004 döneminde sahte fatura düzenlemek, muhasebe hilesi yapmak sureti ile oluşturduğu iştirak hissesi satış zararlarını kurum kazancından indirmek, istisna kazançlara ilişkin giderleri kurum kazancından indirmek ve ortağına iştirak ve bağlı ortaklıkları ile grup şirketlerine örtülü kazanç dağıtmak” ile suçlandıkları dava Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Aydın Doğan ile Ertuğrul Özkök'ün de aralarında bulunduğu diğer sanıklar, atılı suçlamaları kapsayan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/a-1 maddesi ile TCK'nın 53. maddelerinden yargılanıyorlar. SON DURUŞMADA BASINA SANSÜR VARDI Davanın görüldüğü Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde garip olaylar olmuştu. Dava hakimi Rahime Akan, duruşmada dosyada gizlilik kararı olmadığı halde, basına keyfî sansür uyguladı ve gazetecileri duruşmaya almadı. Duruşma kapalı kapılar ardında yapılırken, Aydın Doğan'ın adı duruşma listesinde de gizlendi. Doğan Grubu'nun avukatlarından Erem Turgut Yücel ise, mübaşir gibi duruşma salonunun kapısında adeta gözetleme yaptı. Duruşma bitiminde hazine avukatı, “Zabıt daha sonra verilecek” diyerek, dışarda 1.5 saat bekledi. Öte yandan Hakim Rahime Akan'ın, duruşma sonrasında dosyayı kaleme göndermemesi ve kendisi akşama kadar duruşması olduğu halde, “bakmak isteyen, bana gelecek” diyerek alıkoyması manidar bulundu. Doğan Grubu'nun ablukası altında olduğu izlenimi veren mahkeme başkanının, duruşma tutanağını ve dava dosyasını mahkeme kalemi dahil herkesten gizlemesi sebebiyle duruşmada neler olup bittiğini kimsenin görme şansı olmadı. Duruşma tutanağını bile alamayan Hazine avukatı da, basın mensuplarının tüm ısrarlarına rağmen duruşmada olup bitenler hakkında bilgi vermeyince, dava adeta sanıklar, Hazine avukatı ve hakim el birliğiyle kamuoyunun gündeminden kaçırılmaya çalışıldı. Davanın sanıklarından Aydın Doğan, M. Ali Yalçındağ, Vuslat D. Sabancı, Soner Gedik, Hayrettin Çağa ve İmre Bermanbek ise 2. duruşmaya katılmadı. Gazetecilerin duruşmaya neden alınmadığını öğrenmek için aradığımız hakim Rahime Akan, telefonlarımıza çıkmazken, Adalet Bakanlığı duruşmada yaşananlarla ilgili soruşturma başlattı. Soruşturma halen sürüyor. | Aydın Doğan, 7 üst düzey yöneticisiyle yargılandığı davanın 3. duruşmasına da gelmezse bu kez tutuklanabilir. |
Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'a yakışıksız davranışıyla diplomatik kriz çıkaran İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, Belçika'yla da kriz yaşanmasına neden oldu. Haftasonunda İsrail'i ziyaret eden Belçika Kalkınma Bakanı Charles Michel, Gazze'ye geçişine izin verilmeyince Ayalon'la görüşerek "Ülkem orada projeler finanse ederken benim Gazze'ye girmeme izin verilmemesinin mantığı yok" dedi. Bir açıklama yayımlayan Ayalon ise "Bu tür seyahatlerin sadece Hamas'ı güçlendireceği ve ona meşruiyet kazandıracağı" görüşünü savundu. İsrail'in bu davranışını bugün Brüksel'de AB Konseyi'nin gündemine getiren Michel, basın toplantısı düzenleyerek, İsrail'i "gülünç gerekçelerle" Gazze ziyaretini engellemekle suçladı. Belçika hükümetinin kendisini Gazze halkıyla biraraya gelmek ve bağlantılar kurmakla görevlendirdiğini anlatan Michel, "Belçika ve Avrupa Birliği'nin ideallerini güçlendirmek için oraya gidecektim" dedi. Michel, İsrailli yetkililerin kendisine, Mart 2009'dan bu yana Gazze'ye geçişe izin vermedikleri bilgisini aktardıklarını söyledi. BM yardım kuruluşları aracılığıyla Gazze'de okul inşa etme ve bazı altyapı projelerini yürütme taahhüdünde bulunan Belçika, İsrail'in engellemesi nedeniyle çalışmalara başlayamıyor. | İsrail'in büyük Türkiye ayıbının altındaki imzanın sahibi Ayalon bir kez daha kriz çıkardı. |
Hürriyet gazetesi bugün Başbakan Erdoğan'ın Bozüyük ve Sakarya konuşmasını ana sayfadan görmüş.... Buraya kadar hiçbir sorun yok. Hürriyet gecenin erken saatlerinde bitirdiği "Taşra Baskısı"nda aynı haberi aynı sayfada aynı köşede aynı yazıyla görmüş başlık olarak "SİVİL DİKTATORYA BİZİMLE SON BULDU" başlığını atmıştı... Oysa sabahın erken saatlerinde şehirlere dağıtılan baskıda aynı haber, aynı sayfada, aynı köşede, aynı yazının başlığı "KİMBİLİR DAHA NELER ORTAYA ÇIKACAK" başlığı ile verilmişti... Ayrıca fotoğraflarda da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın adeta Adolf Hitler gibi poz verdiği bir fotoğraf sanki özellikle kullanılmıştı... Haber taşrada başka manşetle, şehirde başka manşetle girince, konu "diktatorya" olunca, Başbakan da fotoğrafta Hitler'e benzetilince aklımıza Hürriyet'e affınıza sığınarak şu soruyu sormak geliyor "NE OLDU? YEMEDİ Mİ?" | Hürriyet adeta iki arada bir derede kaldı!.. Taşra baskısında attığı başlığı şehirde neden atamadı? |
Iğdır'da BDP'nin basın açıklaması sonrası olaylar çıktı. Öfkeli kalabalık basın açıklamasının ardından polise ve işyerlerine saldırdı. Bu arada öfkeli kalabalığı uyaran BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'da taş saldırısından nasibini aldı. Edinilen bilgiye göre, Iğdır Belediye Başkanı Mehmet Nuri Güneş ve bazı BDP'lilerin tutuklanmasının ardından aralarında BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın da bulunduğu bir grup, basın açıklaması yapmak için BDP İl Başkanlığının bulunduğu Karaca Sokak'ta bir araya geldi. AÇIKLAMANIN HEMEN ARDINDAN SALDIRI BDP'li Abdulkadir Özsular tarafından yapılan basın açıklamasının ardından bazı göstericiler, polise ve bazı iş yerlerine taşlı saldırıda bulundu. Emniyet güçleri biber gazı ve tazyikli su ile gruba müdahale etti. DAĞILIN DİYE UYARDI TAŞ YAĞDI BDP Iğdır Milletvekili Buldan, daha sonra Doğubayazıt Caddesi'ne gelerek, burada emniyet mensupları ile bir süre görüştü. Ardından Buldan grubu, dağılması için uyardı. Ancak göstericiler, Buldan'a da taş attı. Buldan, bölgede bulunan bir iş yerine sığındı. Bu arada, yaşanan olaylarda yaralanan 1 polis memuru ile biber gazından etkilenen 2 vatandaş, Iğdır Devlet Hastanesine kaldırıldı. Polis ekipleri, basın açıklamasının ardından güvenlik güçlerine ve iş yerlerine taşla saldıran gruptan 53 kişiyi gözaltına aldı. Yetkililer, söz konusu kişilerin İl Emniyet Müdürlüğündeki sorgularının sürdüğünü bildirdi. | BDP'li göstericilere müdahale etmek istedi, polise gelen taşlardan o da nasibini aldı. Vekil Buldan Iğdır'da canını zor kurtardı. |
Roma Katolik Kilisesi'nin lideri Papa 16. Benedict, Katoliklik dışındaki Hristiyan kiliselerinin temsilcilerine de "Hristiyanlığı tüm dünyaya yaymak için beraberce çalışma" çağrısında bulundu. Papa 16. Benedict, Roma'da Sur Dışı Aziz Pavlus (San Paolo Fuori Le Mura) Bazilikası'nda Ortodoks ve Protestan kiliselerinin temsilcilerinin de katıldıkları ayinde yaptığı konuşmada, "Dinsel umursamazlığın ve Hristiyan inancına düşmanlığın giderek arttığı bir dünyada, yeni ve yoğun bir Hristiyanlaştırma faaliyetine ihtiyaç var" dedi. HRİSTİYANLAŞTIRMA FAALİYETLERİNİ HIZLANDIRIN Alman Papa, Hristiyan kiliselerinin, "sadece İncil'i hiç tanımamış olan halklar arasında değil, Hristiyanlığın yayılmış olduğu ve tarihin bir parçasına dönüştüğü halklar arasında da Hristiyanlaştırma faaliyetlerini yoğunlaştırmak" durumunda olduklarını savundu. Papa 16. Benedict, Hristiyanlar arası birlik için Dua Haftası dolayısıyla düzenlenen ayindeki vaazında, Hristiyanlığı yaymanın kiliseler arasında bir ortak payda olabileceğini ifade ederek, şöyle konuştu: "Hristiyanların aynı Mesih'e inanıp, kendi aralarında ihtilafta oldukları bir ortamda, inanmayanlara İncil'in muştusunu benimsetmek nasıl mümkün olabilir? Bizleri birbirimizden ayıran meselelerin mevcudiyeti maalesef sürse de, sorunlarımızı dua ve diyalogla aşmayı umut ediyoruz. Her şeye rağmen Mesih'in mesajının ana içeriğini hep birlikte duyurmamız pekala mümkündür". MİSYONERLERE ÇAĞRI Papa 16. Benedict, çeşitli kilise temsilcilerinin, 1910'daki Edinburg Misyonerlik Konferansı'nda Hristiyanların İncil'i yaymak için beraberce davranarak kendi aralarındaki anlaşmazlıkları da aşabileceğine değinilmiş olduğunu anımsatarak, "Edinburg'ta 1910'da Protestanlık ve Anglikanizmin muhtelif akımlarına mensup bini aşkın misyoner bir araya gelmiş, Ortodoks bir konuk da onlara iştirak etmiş ve de neticede Hristiyanlar arası birlik için dünyayı İsa Mesih'in İncili'yle muştulamak gerektiği belirtilmişti" dedi. Roma Katolik Kilisesi'nin lideri 16. Benedict, "dünyadaki sekülerleşme, rölativizm ve hedonizme karşı mücadelede açısından da Hristiyanların ortak çalışmaları gerektiğini" kaydetti. | Papa 16. Benedict, dünya misyonerlerinin bir araya geldi konferansta konuştu. Papa, misyonerlerden özel ricada bulundu. |
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, araç sahiplerini, 1 Ocak'tan itibaren egzoz gazı ölçümü yaptırmayan araçların araç muayenesinin yapılmayacağı konusunda uyardı. Egzoz gazı emisyon ölçümü yaptırmayan motorlu taşıt sahibine 660 TL, yönetmelikte belirlenen standartlara aykırı emisyona sebep olan motorlu taşıt sahibine ise bin 321 TL idari para cezası uygulanacak. Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, Türkiye'de hava kirliliğinin genel olarak ısınma, sanayi ve motorlu taşıtlardan kaynaklandığına dikkat çekildi. Motorlu taşıt kaynaklı egzozların oluşturduğu kirliliğin, özellikle trafiğin yoğun olarak yaşandığı büyük kent merkezlerinde önemli bir problem oluşturduğu vurgulandı. Açıklamada, "Hava kirliliğine katkısına bakıldığında; karbonmonoksit emisyonlarının ortalama yüzde 80'inden, Azotoksit emisyonlarının yüzde 40-70'inden, Hidrokarbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 50'sinden, şehir bazında kurşun emisyonlarının yüzde 100'ünde motorlu taşıtlar sorumludur. Bunların yanında büyük şehirlerimizde çarpık kentleşme, şehirlerin topografik yapısı, atmosferik şartlar ve rüzgar, bina ve nüfus yoğunluğu gibi etkenler de özellikle kış sezonunda kirliliğin artmasına katkıda bulunmaktadır." denildi. Egzoz gazlarının neden olduğu hava kirliliğinden ve etkilerinden, canlıları ve çevreyi korumak, egzoz gazı kirleticilerinin azaltılmasını sağlamak ve ölçümler yaparak kontrol etmek üzere Egzoz Gazı Emisyonu Kontrolüne Dair Yönetmeliği ve buna bağlı olarak genelge yayımlandığı hatırlatıldı. Bu çerçevede, egzoz gazı emisyon ölçümlerinin, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yetkilendirilen TS 12047 standardını sağlayan yetkili servisler ve Ulaştırma Bakanlığı'nın yetki verdiği gerçek veya tüzel kişilerin çalıştırdığı TS EN ISO/IEC 17020: 2004 standardını sağlayan araç muayene istasyonları tarafından yapıldığı ifade edildi. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "1 Ocak 2010 tarihi itibariyle, Türkiye genelinde her ilde en az bir tane olmak üzere TS 12047 standardını sağlayan yaklaşık 1120 adet, TS EN ISO/IEC 17020: 2004 standardını sağlayan 174 adet olmak üzere yaklaşık 1300 adet Egzoz Gazı Emisyon Ölçümü yapan yetkili istasyon bulunmaktadır. Yetkili istasyonların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü'nün "Araç Muayenesi Sonucu Belirlenen Eksikliklere İlişkin Kusur Grupları Yönergesi" gereğince egzoz gazı ölçümü tüm araçlar için 01.01.2010 tarihinden itibaren ağır kusur olarak kabul edilmiştir. 01.01.2010 tarihinden itibaren egzoz gazı ölçümü yaptırmayan araçların Araç Muayenesi yapılmayacaktır. Egzoz gazı emisyon ölçümü yaptırmayan motorlu taşıt sahibine 660 TL yönetmelikte belirlenen standartlara aykırı emisyona sebep olan motorlu taşıt sahibine ise 1.321 TL idari para cezası herhangi bir süre verilmeksizin uygulanacaktır." | Aracınız varsa bu habere dikkat! Ufak bir unutkanlığınız sizi 1.321 TL para cezası ile karşı karşıya bırakabilir... |
Uğur Mumcu anısına düzenlenen "Edebiyat, Tarih ve Polikita" konulu bir söyleşi için Muğla'ya gelen CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, tartışma meydana getirecek değerlendirmeler yaptı. Söyleşi öncesi CHP İl Başkanlığı'nı ziyaret eden Anadol, burada yaptığı konuşmada, adı "Kafes" darbe planına karışan Koramiral Kadir Sağdıç'ı övdü, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'i bölücü ve ajan olmakla suçladı. Koramiral Kadir Sağdıç'a övgüler yağdıran Kemal Anadol, "Şimdi mesela İzmir'de Güney Deniz Saha Komutanı var. Kadir Sağdıç. Koramiral. Foça'da garnizon komutanıyken ahbaplığım vardı. Adam Amerika'da ekonomi doktorası filan yapmış entelektüel bir adam. Otursun sosyal demokrasiyle ilgili dört saat konuşur. Böyle bir değerli adam. Bütün bahriye camiası geleceğin Deniz Kuvvetleri Komutanı diye bakıyor. Çünkü bir Güney Dehiz Saha Komutanlığı var, bir Kuzey Deniz Saha Komutanlığı var. Ondan sonra donanma komutanı oldunmu kuvvet komutanısın. Şimdi onu o Kafes'in içine karıştırmışlar. Zekeriya Öz, 'Gel, ifade ver.' diyor. Neden? Önünü kesecekler. Deniz kuvvetleri komutanı olmasın. Nerede böyle seçme amiral, general var, hepsini abuk sabuk senaryolarla karalamak istiyorlar. Karalayarak terfi etmelerini önleyecekler." şeklinde konuştu. "BELİRLİ BİR MERKEZ ÜRETİYOR" "Balyoz" darbe planına da değinen CHP Grup Başkan Vekili, bu planın, Anayasa Mahkemesi'nin, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması hakkındaki kanun hakkındaki kararını açıklamasından bir gün önce ortaya çıktığına dikkat çekti. Anadol, "Bir gün evvel Balyoz planı açıklanıyor. Belirli bir merkezden üretiliyor bu iş." dedi. Dünya ve Türkiye'deki konjonktürün darbe yapmaya müsait olmadığını belirten Anadol, şunları kaydetti: "Boyuna askere çatarak prim elde edecekler, mağduru oynayacaklar. İkinci aşama ise 'Dün, bugün ve yarın militarizme karşıyız'. Militarizme karşı olmak başka, askere karşı olmak başka. Bunlar askere karşı. Hangi ülkenin askeri yok yav." Hükümetin Anayasa değişikliği için gerekirse referanduma gideceğini açıklamasına da tepki gösteren Kemal Anadol, "Referandum sıkıntı. Yaparlarsa, 'Ben yokum' mu diyeceksin. Bütün gücünle cephe oluşturacaksın." diye konuştu. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in TEKEL işçileriyle ilgili açıklamasının hatırlatılması üzeren Adadol, "O herif hem bölücüdür hem şeriatçıdır. Hem de entelijiyans servisindendir. İngiliz vatandaşı yav." ifadelerini kullandı. | CHP'li Anadol, darbede adı geçen koramirale övgüler yağdırırken Bakan Şimşek'e çok ağır suçlama getirdi. |
Bir fast foot zincirinin Dünya Genel Başkan Yardımcısı Fahhan Ö.'nün (53), sevgilisi Elena S.'un (29) başında bulunduğu çete için fuhuş yapacak kadınların seçildiği özel jürinin başkanlığını yaptığı ileri sürüldü. Asayiş Şube Müdürlüğü, Ahlak ve Kumar Büro Amirliği, geçen hafta internet üzerinden kurdukları siteden kadın ve uyuşturucu satan çeteyi çökerten operasyonu yaptı. Savcılıktan alınan izinle 4 gün boyunca çete üyelerinden 17’si çıkarıldıkları mahkemede tutuklandı. Erkeklerle fuhuş yaptıkları tespit edilen yabancı uyruklu 12 kadın da vizeleri olmadığı gerekçesiyle sınırdışı edildi. 5 YIL ÖNCE TANIŞTILAR Polis yaptığı soruşturmada fuhuş ve uyuşturucu pazarlamak için İstanbul’daki 5 yıldızlı otelleri kullanan şebeke üyelerinin saatliği 200 ile 500 Euro arasında değişen fiyatlarla kadın pazarladığı ortaya çıktı. Şebeke içinde oluşturulan “Seçici Kurul” tarafından meziyetlerine göre seçilerek yıldız verilen kadınların internet sitesi üzerinde fotoğrafları yayınlanarak pazarlandıkları tespit edildi. 200 BİN LİRA KEFALET Polisin 3,5 ay süren teknik ve fizikine çetenin ele başı İona Elena S.’nin sevgilisi Fahhan Ö. de takıldı. Polis Fathan Ö.'yü çete içindeki para alışverişine aracı olmak, şebekeye kadın sağlamak ve fuhuş örgütüne üye olmakla suçladı. Polisi göre Fahhan Ö., gittiği davet ve toplantılarda çete için çalışabilecek kritelerlerine uygun gördüğü kadınlarla görüştü. Çok para kazanmak istediklerini söyleyen kadınları, sevgilisi İona Elena S.’yi aramalarını önerdi. Daha önce bir çerez şirketinde üst düzey yöneticilik yapan Fahhan Ö., 5 yıl önce İona Elena S. tanıştı. İlişkisi yüzünden ailesi ile çocuğunu da ihmal etti. Fuhuş çetesinin para transferinde rol oynadı. Tutuklandıktan sonra 200 bin lira kefaletle serbest kalan Fahhan Ö. kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmedi. İona Elena S.’ye ilişkisi olduğunu kabul eden ancak onun yaptıklarından haberi olmadığını söyleyen Fahhan Ö., “Başıma ne geldiyse ona olan duygularımdan dolayı oldu” dedi. İTALYAYA KAÇTI İona Elena S.’nin Organize Şube Müdürlüğü'nün yürüttüğü bir fuhuş operasyonu sırasında hedefin kendisi olduğunu sanarak İtalya’ya kaçtı. Bir daha Türkiye’ye gelmeyen İona Elena S.’nin İstanbul’da üzerine kayıtlı 4 dairesi bulunduğu ortaya çıktı. Çete üyesi yabancı uyruklu hayat kadınlarının gittiği İstanbul’daki 5 yıldızlı otelleri incelemeye alan polis, kayıtların düzgün tutulup tutulmadığını araştırıyor. Kadınların otellerde oldukları tarih ve saatler ile kayıtların karşılaştırılacağı belirtildi. Kayıtları düzgün tutmayan 5 yıldızlı otellere işlem yapılacak. | İstanbul'da çökertilen fuhuş çetesi öyle bir servet yapmış ki sormayın. İşte özel jürili fuhuş çetesinin maharetleri; |
Yunanistan Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a cevabi mektubunun bugün Ankara'ya ulaştırıldığı bildirildi. Atina haber ajansı ANA, Papandreu'nun, Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi tarafından ulaştırılan mektubunda, “iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi konusundaki ortak arzularından cesaret aldığını” belirterek, “Türklerle Yunanların işbirliği yaparak, bölgede bir istikrar gücü oluşturabileceğini” kaydettiğini duyurdu. ANA'nın haberine göre, mektubunda, “iki ülkenin, özellikle uluslararası beklentilere karşı, aralarındaki çözümlenmemiş olan siyasi konulara çözüm getirmeleri gerektiğini” belirten Papandreu, “Umarım, Türkiye ile Yunanistan dünyadaki diğer ülkelere örnek olur” dedi. Ege konusuna da değinen Papandreu, “Yunanistan'ın bu konudaki önceliğinin bölgede karşılıklı güven çerçevesinde, güvenli bir ortam oluşturulması” olduğunu kaydetti. “Ege'de, uluslararası hukuka, uluslararası ve ikili anlaşmalar ile toprak bütünlüğüne saygının, iyi komşuluk ilişkilerinin sürekliliğinin temelini oluşturacağını” ifade eden Papandreu, “Casus Belli gibi hareketler, adaların üzerinden uçuşlar ve geçerli Deniz Hukuku'na göre henüz belirlenmemiş kıta sahanlığındaki araştırma faaliyetleri, ikili ilişkilerimize yardımcı olmamaktadır” dedi. Papandreu, “İki ülke arasında sürdürülen istikşafi görüşmelerin yeni bir dinamik kazandırılarak ilerletilmesi gerektiğini, ancak bunun da süresiz olamayacağını” kaydetti. YUNANİSTAN'IN KIBRIS İSTEĞİ Kıbrıs konusunda ise Papandeu, “Ada'da kalıcı bir çözümün anahtarının, iki toplumu, dışarıdan baskı ve müdahale yapmadan kendilerinin karar vermesi konusunda serbest bırakmak olduğunu” belirtti. Türkiye'nin AB perspektifine değinerek, Yunanistan'ın bu konudaki desteğini dile getiren Papandreu, “Türkiye'nin AB üyeliğinin bölgedeki barışa ve istikrara katkısı olacağına inandığını” vurguladı. Papandreu, “Bu çerçevede, Türkiye'nin, İstanbul'daki Rum azınlığa ve Fener Rum Patrikhanesi'ne karşı yerine getirmesi gereken yükümlülükleri bulunduğunu” savundu. Batı Trakya'daki Türk azınlıkla ilgili olarak da Papandreu, “her türlü etnik köken, kültür ve dinden olan tüm Yunan vatandaşlarının haklarına saygı gösterilmesinin Yunan devletinin sorumluluğunda olduğunu” ifade etti. Mektubunda, iki ülke arasında kaçak göçmenler ve ikili ilişkilerle ilgili diğer konulara da değinen Papandreu, “Bu konularla ilgili Başbakan Erdoğan'ın yüksek düzeyde bir işbirliği konseyi oluşturulması önerisini önemli bulduğunu” bildirdi. Bu çerçevede, başbakanlar düzeyinde resmi bir ziyaret düzenlenmesi önerisinde bulunan Papandreu, Başbakan Erdoğan'ı, yaza kadar iki ülke dışişleri bakanları tarafından belirlenecek bir tarihte Yunanistan'ı ziyarete davet etti. | Papandreu'nun cevap mektubu Erdoğan'a ulaştı. Mektupta, Kıbrıs ve azınlıklar konusunda çarpıcı tespitler var. |
TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı ve AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, bugün yaptığı konuşmanın gayet güzel olduğunu söyledi. Sağlam, AK Parti Genel Merkezi'ne gelişinde, basın mensuplarının, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un bugün yaptığı açıklamalarla ilgili sorularını cevapladı. "ADAM GAYET GÜZEL KONUŞTU" Tansu Çiller’ in siyaset hayatını bitiren zihniyet R. Tayyip Erdoğan’ın yanında yer kapmayı da becerdi… Mehmet Sağlam da bunlardan biri… Genelkurmay Başkanı ’nın “evrensel demokrasi ilkelerini” kendi doğrusuymuş gibi söylemesini alkışlar ama darbe planı yapan generallerle ilgili soruşturma başlatacağına, belgeleri sızdıranları bulmaya çalıştıklarını açıklamasını duymazdan gelir… Adnan Berk Okan Sağlam, Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un açıklamalarının gayet güzel olduğunu belirterek, "Adam gayet güzel bir şekilde dedi ki Türkiye'de demokrasi var. Demokrasilerde de iktidarlar seçimle gelir, seçimle gider dedi. Bence en güzel şeyi söyledi." dedi. Başbuğ'un, konuşmasında iddiaları lanetlediğini ve 'TSK'nın bir sabrı var' dediğinin hatırlatılması üzerine Sağlam, şunları söyledi: "Hayır, o ayrı konu. Tabi orada olmadıysa, onunla ilgili fikrini söylemek hakkına sahip. Ama son söylediği söz, Türkiye bir demokrasidir ve iktidarlar seçimle gelir, seçimle gider, meselesi fevkalade takdir edilecek bir konu. Türkiye bir demokrasidir. İktidarlar seçimle gelir seçimle gider. meselesi takdir edilecek bir konu. " | Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un sözleri AK Partili Sağlam'ı mutlu etti. İşte Mehmet Sağlam'ın Başbuğ değerlendirmesi; |
Subsets and Splits