text
stringlengths
1
34.5k
label
int64
0
1
__index_level_0__
int64
0
19.5k
Seks Kasedi Yalnızca 1.5 Dakika Süren Milletvekili Adayı Çifte Utanç Yaşıyor 12 Haziran seçimleri öncesi bazı önemli siyasi isimlere ait seks görüntüleri gündeme ardı ardına düşerken, Yozgat'tan 1. sıra milletvekili adayı olan İsmail Yusuf Güçlübek(46), 2 gün önce bir internet sitesinde yayınlanan videosunun sadece 1.5 dakika sürmesi yüzünden çifte utanç yaşıyor. Videoda yabancı uyruklu bir kadınla bir otel odasında birlikte olduğu görünen evli ve 3 çocuk babası Güçlübek, sessizliğini bu sabah düzenlediği basın toplantısıyla bozdu.
0
0
Televizyon Programlarına Ödül Vermek İçin Üniversite Kuran İş Adamına Kendi Üniversitesi Tarafından Fahri Doktora Ünvanı Verildi Özel Ferit Üniversitesi, ülke ekonomisine ve eğitime yaptığı katkılardan dolayı Ferit Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Sözkezmez'e "fahri doktora" ünvanı verdi. Ferit Üniversitesi (FÜ) Senatosu’nun oy birliğiyle aldığı kararla fahri doktoraya layık görülen Sözkesmez, üniversitenin Ferit Plaza 7. kattaki merkez kampüsünde düzenlenen sade bir törenle doktora belgesini alarak cübbesini giydi. 2008 yılında Ferit Eğitim Vakfı tarafından, iş dünyasına nitelikli ve ucuz işgücü sağlamak ve televizyon programlarına ödül vermek vizyonuyla kurulan Özel Ferit Üniversitesi, ilk fahri doktora ünvanı için vakfın ve vakfın bağlı bulunduğu holdingin sahibi, ünlü iş adamı Ferit Sözkezmez'i seçti. Ülke ekonomisine ve eğitime yaptığı katkılardan dolayı bu ünvana layık görülen Sözkezmez'in, tören sırasında oldukça heyecanlı olduğu gözlerden kaçmadı. Sözkezmez, sık sık alkışlarla ve "Ferit Baba sen bizi her şeyimizsin!" sloganlarıyla kesilen konuşmasında, üniversitenin adını duyurmak için gerçekleştirilen faaliyetleri de şöyle özetledi: "O işi de akademik tesislerle, yok efendim makaleler yayınlamakla falan hallederiz bir şekilde diyorduk ama, kısa sürede gördük ki aslında o kadar kasmaya da gerek yokmuş. Her dönem en az iki popüler televizyon programına ödül dağıtıp, ayda bir de talk show'lara falan otobüs kaldırınca mis gibi reklamı yapılıyormuş okulun. Önümüzdeki yıl hangi programlara ödül verilecek, hangi ünlülere ne ünvanlar dağıtılacak hepsi belli, bunları da hep akademik takvimiz içerisine aldık..." Ferit Sözkezmez'in öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından uzun süre ayakta alkışlanan konuşmasının ardından tören, kampusteki en son Serdar Ortaç konserinin barkovizyondan tekrar izlenmesiyle sona erdi.
0
1
Mayıs Ortasına Gelinmesine Rağmen Havaların Hala Isınmamış Olmasını Protesto Eden Vatandaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Önüne Siyah Çelenk Bıraktılar Mayıs ayının ortasına gelinmesine rağmen havaların bir türlü düzelmemesi nedeniyle bir süredir ülkede yükselen gerilim, meteorolojiden gelen "Hava sıcaklığı mevsim normalleri altında seyretmeye devam edecek, yağışlar aralıklarla etkisini sürdürecek" şeklindeki açıklamanın ardından çatışmalara dönüştü. Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere bir çok ilde yoğun katılımlı protesto gösterileri düzenlenirken, çıkan olaylarda 20'den fazla gösterici de gözaltına alındı . Devlet Meteoroloji İşleri ve Diyanet İşleri Başkanlığını hedef alan gösterilerin en hareketlisine yine İstanbul ev sahipliği yaptı. Okmeydanı'nda sabahın ilk saatlerinden itibaren toplanmaya başlayan protestocular, sloganlar atarak Şişli yönüne doğru yürüyüşe geçtiler. Emniyet birimlerinin yoğun güvenlik önlemleri aldığı yürüyüş esnasında Çağlayan yönünden gelen ve havaların gayet iyi gittiğini savunan karşıt görüşlü bir grupla protestocular arasında yaşanan sözlü gerilim kısa sürede çatışmaya dönüşürken, iki grup taşlar ve sopalarla birbirlerine girdiler. Çevik Kuvvetin müdahalesiyle olayların büyümesi engellenirken, göstericiler ara sokaklara dağılarak gözden kayboldular. Ankara'daki gösterilerde ise katılımcıların adresi Anıtkabir ve Diyanet İşleri Başkanlığı oldu. Tandoğan meydanında biraraya gelen göstericiler, marşlar ve sloganlarla önce Anıttepe yönüne doğru yürüdüler. Burada grup arasından seçilen temsilcilerin Anıtkabir'de mozoleye çelenk bırakması ve saygı duruşunun ardından göstericiler Diyanet İşleri Başkanlığı'na siyah çelenk bırakmak üzere yola çıktılar. Protestolar esnasında birbirinden renkli görüntüler yaşanırken, namaz vakti Yeniyer Camii'ne girerek "Niye hala ısınmadı lan bu hava? Nerde bunu sorumlusu?" sözleriyle taşkınlık yapan küçük bir grup ise linç edilme tehlikesi atlattı. Ege'nin incisi İzmir'de de Konak Meydanı yine gösterilerin merkezi oldu. Burada öğlen saatlerinde bir araya gelen protestocular, Akdeniz ikliminden ve dağların kıyıya dik uzanmasından bahseden sloganlar eşliğinde Kordon'dan Alsancak Meydanı'na doğru yürüyüşe geçtiler. Yaptıkları basın açıklamasında "Hükümetin, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla İzmirliler üzerinde baskı yaratmaya çalıştığını" iddia eden grup, bir süre "Türkiye laiktir laik kalacak" şeklinde sloganlar attıktan sonra olaysız şekilde dağıldı. Kötü giden havaları protesto etmek için bu üç büyük şehirde ve diğer illerde sokağa dökülen binlerce vatandaş, bir hafta içerisinde sıcaklıkların mevsim normallerine dönmesi için Diyanet İşleri ile Devlet Meteoroloji Kurumuna ültimatom verirken, Türkiye genelinde gerçekleşen bu gösterilerin basın dünyasındaki yansımaları ise birbirinden farklıydı. Protesto eylemlerine en büyük desteği veren Cumhuriyet gazetesi, dünkü baskısında siyah başlık ile çıktı ve 2002'den 2011'e yıllık hava durumu grafiklerini, 1923 - 1938 arası grafikleriyle karşılaştıran bir manşeti okurlarına sundu. Gazetelerin öne çıkan diğer manşetleri ise şu şekildeydi: "Mayıs'ta kavrulan vatandaşlar AKP ile nefes aldı" "Hükümet bu sese kulak vermeli" "Genelkurmay hesap versin!" "Amerika'dan Türk ekonomisine övgü" "Ata'm güneş açmıyor" "İşte rahmete küfredenler"
0
2
Latin Amerika Ülkeleri Adına Açıklama Yapan Ekvador Devlet Başkanı Rafael Corrado: "Okyanus Ötesi Diyerek Bizi mi Kastediyorsunuz?" Son zamanlarda sık sık Türkiye gündemine gelen "Bu bir okyanus ötesi operasyondur", "Görüntüler okyanus ötesinden sızdırıldı" gibi iddialar, sonunda Latin Amerika ülkelerinin sabrını taşırdı. Konuyu ele almak üzere Ekvador'un ev sahipliği yaptığı bir zirvede biraraya gelen Latin liderler arasında zaman zaman sert tartışmalar yaşanırken, toplantıdan çıkan ortak karar "Tükiye'nin kimseyi daha fazla zan altında bırakmadan, kimi kastettiğini bir an önce açıkca söylemesi gerektiği" yönünde oldu.   Dün Ekvador'un çağrısıyla acil olarak bir araya gelen, aralarında Arjantin ve Brezilya'nın da bulunduğu 15 Latin Amerika ülkesinin katıldığı toplantıda açılış konuşmasını yapan Ekvador Devlet Başkanı Rafael Corrada, sözlerine önünde konuşma yaptığı dünya haritasını göstererek başladı. "Türkiye burada, burada Atlas okyanusu, işte burası da Amerika kıtası. Gördüğünüz üzere bütün Amerika kıtası zan altında kalıyor" diyen Corrada, Türkler'i acilen bir açıklama yapıp, tam olarak nereyi kastettiklerini açıklamaya davet etti. Rafael Corrado'dan sonra söz alan Brezilya'nın Devlet başkanı Dilma Roussef, ilk zamanlar "okyanus ötesi" deyimine pek takılmadıklarını ancak sonra bir değil, iki değil Türkiye'deki her tartışmanın aynı kapıya çıkması üzerine sabırlarının taştığını belirterek şöyle devam etti:   "İstihbarat örgütleri raporları getirip koyuyor önümüze, hep bir "okyanus ötesi" lafı almış başını gidiyor. 'Benim haberim olmadan siz mi bir şey yaptınız Türkiye'ye? Açık konuşun çocuklar' diyorum. 'Başkanım bizim ne işimiz olur Türkiye'yle' diyorlar. Onlar da haklı ama işte bilemiyorsun ki. Bir defa öncelikle okyanus hangisi, bunu bir netleştirmek lazım. Hayır, emin olamıyoruz bir türlü, bize mi deniyor, ne oluyor, ne bitiyor? Derdin ne ise açık açık söyle kardeşim. Brezilya'yı neden şüphe altında bırakıyorsun?" Brezilya Devlet Başkanı'nın ardından sonra söz alan Şili Devlet Başkanı Manuel Rodena'nın Haiti'yi itham eder şekildeki sözleri ise toplantı salonunda gergin dakikaların yaşanmasına neden oldu. Rodena'nın, Haiti Devlet Başkanı'nı işaret ederek, "İşte burdayken yüzüne de söylüyorum. Ben sizden şüpheleniyorum açıkcası, okyanus ötesi bence Haiti" demesi üzerine sert tartışmalar yaşanırken, karşılıklı suçlamalara Arjantin, Bolivya ve Peru gibi ülkelerin de katılması toplantıya bir süre ara verilmesine sebep oldu.   Aranın ardından, toplantıda ilk kez söz alan Jamaika Devlet Başkanı Jeevan Robinson'ın "Arkadaşlar, bir saattir ne konuşuluyor inanın bir şey anlayabilmiş değilim ama heralde bizle alakası yoktur" şeklindeki sözleri diğer katılımcılar tarafından tatmin edici bulunurken, zaten toplantıya da yanlışlıkla davet edildiği ortaya çıktı. Toplantının sonunda, ev sahibi ülke Ekvador'un Devlet Başkanı Rafael Corrado kapanış konuşmasını yapmak için tekrar mikrofon başına geçti. İlk olarak, altında 15 Latin ülkesinin imzasının olduğu bir kınama mektubunu yanında bir dünya haritasıyla birlikte Türkiye'ye yollayacaklarını dile getiren Corrado, "Sırf Latin ülkesiyiz, nasıl olsa bunlardan zarar gelmez diye mi düşünülüyor bilmiyorum ama ne olacağı hiç belli olmaz. Bizi de öyle hafife almasınlar" diyerek oturuma son verdi.
0
3
Alzheimer Hastası Olduğu Geç Farkedilen Tevfik Serdil (82), Verdiği Nasihatlerle Bir Aileyi Yıkımın Eşiğine Getirdi Kırşehir'in Boztepe ilçesinde yaşayan emekli Albay Tevfik Serdil, alzheimer hastası olduğunun geç farkedilmesi yüzünden bütün yakın çevresinin başını belaya soktu. Otoriter kimliği ile tanınan 82 yaşındaki Serdil'in yavaş yavaş şuurunu yitirdiğini anlayamayan ve onun sözünden çıkmayan aile fertlerinin adları mafya tetikçiliği, adam yaralama ve gasp gibi birçok adli olaya karışırken, bardağı taşıran son damla ise Tevfik Dede’nin ısrarlarıyla evli ve üç çocuk sahibi bir kadını istemeye giden ailenin yediği dayak oldu. Serdil Ailesi, verdiği nasihatlerle bütün ailenin başını belaya sokan aile büyükleri Tevfik Serdil’in alzheimer hastası olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye çalışıyor. Son olarak evin küçük torunu için evli bir kadını istemeye giden aileden Tevfik Serdil dahil dokuz kişinin Kırşehir Devlet Hastenesi’nde tedavileri sürerken, emekli albayın büyük oğlu Mahir Serdil yaşadıklarıyla ilgili hastane önünde çarpıcı açıklamalarda bulundu. Babasının son zamanlarda oldukça acayip davranışlarda bulunmaya başladığını ancak bir türlü cesaret edip de kendisine bir şey diyemedikleri için her dediğini yaptıklarını belirten Mahir Serdil, açıklamalarını şu sözlerle sürdürdü: "Babam benim sert mizaçlı bir adamdır. Şimdi iyice çocuğa dönse de, zamanında öyleydi yani. Küçüklüğümüzden beri ben ve diğer iki kardeşim, o daha kapıdan girer girmez mum gibi olurduk. Bugüne kadar her dediğini doğru bellediğimiz adam, son zamanlarda yok 'Ben Kıbrıs'a gidiyorum, hakkınızı helal edin', yok 'Bu Menderes'i çok yaşatmazlar' dedi diye işkillendik ama yine de ağzımızı açıp tek bir laf edemedik. Artık zamanında nasıl korkutmuşsa beni, üç kuruşluk emekli ikramiyemle ev alacağım yerde babamın demesiyle kalkıp Boztepe'nin ilk ve tek özel dedektiflik bürosunu açtım. Hemen akabinde de üç aya kalmadan topu attım ama keşke kaybettiğim sadece para olsaydı..." Yaklaşık üç buçuk ay faaliyet gösteren dedektiflik bürosuna bu süre boyunca yalnızca bir müşteri geldiğini, onun takip ettirdiği adamın da çek senet mafyası çıktığını belirten Serdil, “Neyse ki üç tane ameliyatın sonunda şimdi yavaş yavaş yürümeye başladım. Bir de tabii Allah’tan o bıçak 5 santim kadar sola kaymamış, yoksa midemin yarısını değil tamamını kaybedebilirdim.” sözleriyle hala bir şekilde yaşıyor olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Tevfik Serdil’in bir diğer kurbanının ise oğlu Tolga Serdil olduğunu belirten acılı baba, talihsiz gencin başından geçenleri şu sözlerle açıkladı: “Yani hala aklım almıyor ama nasıl olduysa ODTÜ Endüstri Mühendisliği mezunu çocuğu Kırşehir merkezdeki bir otoparkta işe girmeye ikna etmiş. ‘Mühendislikte para yok, bu otopark işi çok büyüyecek, sen kimin oğlusun bakayım... Neyse, kaçırma bu fırsatı’ falan diyerek bir şekilde çocuğun kanına girmiş. Genç adam tabii o da, aklı beş karış havada olunca hemen kanmış dedesine. İşin tuhafı, bir süre sonra bu fikir bize de çok mantıklı gelmeye başladı. Tabii o zamanlar, bu otopark işinin göstermelik olduğunu, Tolga’nın da mafya tetikçisi olduğunu bilmiyoruz. Öğrendiğimizde de zaten iş işten geçmişti. Neyse ki o acı günler şimdi geride kaldı. Tolga da bir aksilik olmazsa, içeride başka bir olaya falan karışmazsa bir 3-5 yıla aramızda olur diye tahmin ediyoruz.” Tüm bu yaşadıklarının ardından bardağı taşıran son damlanın ise babasının ısrarlarıyla diğer oğlu Mithat için evli ve 3 çocuk annesi bir kadını istemeye gitmeleri nedeniyle yedikleri dayak olduğunu ifade eden Serdil, “Babamızdır, atamızdır diye bugüne kadar sustuk ama resmen beyni süngere dönmüş adamın. Artık bu işin tadı kaçtı. Yani burada doktorlardan da sağlıklı bilgi alamıyoruz. Ölecek mi, yaşayacak mı, yaşarsa daha tahmini kaç yıl yaşar, bunları hala bilemiyoruz. Hayır, şu olanlardan sonra ölmeyecekse de söyleyin biz de ona göre başka bir yolunu bulalım” sözleriyle açıklamalarını sonlandırdı.
0
4
İnternette Yaptığı Araştırmalara Göre Lösemi Olduğunu Öğrenen Üniversiteli Genç, Kansere Karşı Azimle Mücadele Ediyor Bir süredir baş dönmesi, halsizlik ve sırt ağrısı şikayetleri bulunan 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Sevilay Caner, Google'ın kendisine koyduğu "kanser" teşhisiyle yıkıldı. Haftalardır yaşadığı sağlık sorunlarının kaynağını öğrenmek için internette yaptığı kapsamlı araştırmalar neticesinde acı gerçekle yüzleşen talihsiz genç vakit kaybetmeden tedavilere başlarken, yakınları ise yanından bir an olsun ayrılmıyorlar. İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü son sınıfta okuyan Sevilay Caner, mezuniyetine kısa bir süre kala yakalandığı lösemi hastalığını kabullenmeye çalışıyor. Ailesinin ve arkadaşlarının desteğiyle ayakta duran genç kız, basit bir hastalık şüphesiyle girdiği internette kanser olduğunu öğrenmeden önce yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: "Uzun süredir birtakım sağlık problemlerim olduğunu hissediyordum. Zamansız baş dönmeleri ve sonu gelmez sırt ağrıları yaşam kalitemi etkilemeye başlamıştı. Aklı başında her vatandaş gibi, ben de internete başvurdum. Google’dan arattıktan sonra, rastgele sağlık sitelerine girerek şikayetlerimi yazdım; sağolsun onlar da bana on-on beş kadar hastalık olasılığı sundu. Sitelere göre vücudumda olabilecek sorunlardan bana mantıklı gelen birkaç tanesi hamilelik, atlet ayağı, anemi ya da kara vebaydı. Hamile ya da anemi olmadığımdan emindim, atlet ayağı ise gelir geçer dedim; ama kara veba teşhisi hem beni hem de ailemi tam manasıyla yıktı diyebilirim." İlk sonuçlara göre kara veba olduğunu düşünen ve bu illetle mücadeleye hazırlanan Caner, "Tam kara vebayla yaşamanın nasıl bir şey olduğuna dair araştırma yapmaya ve her ne pahasına olursa olsun sevenlerimin yardımları ve içgörüm ile bu savaşı kazanmaya yemin etmek üzereydim ki; Wikipedia’dan tarihte bilinen son kara veba salgınının 1351'de olduğunu öğrenerek rahat bir nefes aldım. O günü asla unutmuyorum. Adeta yeniden doğmuştum" sözleriyle, hayatın kendisine nasıl ikinci bir şans verdiğini ifade etti. Kara veba olmadığını anlayan fakat hastalığını internetten araştırma konusundaki yersiz ısrarına devam eden Sevilay Caner, bu kez de kendisine konulan “kan kanseri" teşhisiyle ikinci kez yıkıldı. Sitelerin önüne "tansiyon" ve "kanser" teşhislerini getirdiğini anlatan genç kız, "Şimdi, ya biri olacaktım ya öteki. E benim yaşım başım ne ki tansiyon hastası olayım? Ailede de yok dendi. Bu da geriye tek bir ihtimale işaret ediyordu, ben kanserdim" diyerek, bu kez başka bir acı gerçek ile yüzleşmeye çalıştığını belirtti. Konu ile ilgili görüşleri alınan talihsiz gencin babası Nuri Caner ise üzüntüsünden dolayı kısa bir konuşma yaparken, en iyi hekimlere ya da en iyi sitelere bile danışılsa yanlış teşhisin bir tıp gerçeği olduğunu belirtti ve sözlerine şu şekilde devam etti: "Yavrumuzun veba olmadığını öğrenince her ne kadar biraz rahat ettiysek de, şikayetleri de öte yandan artarak devam ediyordu. Doğru teşhis bir türlü konulamamıştı. Biz kendisine 'Tamam kızım, uğraşma artık. Bir şeyin yoktur, geçer iki güne ağrıların' dedikçe, her gün yeni bir hastalık teşhisiyle geliyordu karşımıza. Nezle mi, veba mı, o mu, bu mu derken sonunda teşhis kesinleşti. Biricik Sevilay'ım bu lanet hastalığın pençesine düşmüş ne yazık ki..." Her şeye karşın hayata dört elle sarılan ve yaşama sevincine sahip olan genç kız ise, internette tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi sonuçlar alınacağını okuduğunu dile getirerek, fazla vakit kaybetmeden ilaç tedavisine başlayacağını kaydetti. Henüz teşhis konulduğunun akşamında "Want to last longer? Embarrased to your woman?" şeklinde bir mail aldığını söyleyen Sevilay Caner, "Bu mailde hastalığımın utanılacak bir şey olmadığı, gerekli tedavi ile bu talihsiz hastalığı kesinlikle yenebileceğim yazıyordu. Umut ve dirayetle doldum. Geciktirmeden mail'de bahsi geçen hesap numarasına gerekli havaleyi yaparak ilaç siparişlerimi de verdim. Kimse korkmasın, günü gününe aksatmadan alacağım ilaçlarla kanser illetini yenip, eski günlerime geri döneceğim" diyerek, umudunu asla yitirmediğini gözler önüne serdi.
0
5
"İnternetime dokunma" Yürüyüşüne Katıldığını Sanan 20 Bin Kişi, Böyle Bir Yürüyüşün Aslında Hiç Gerçekleşmediği Gerçeğiyle Yüzleşmeye Çalışıyor İstanbul, Taksim'de 15 Mayıs Pazar günü saat 14.00 ile 15.30 arasında "İnternetime Dokunma" yürüyüşüne katıldıklarını sanan yaklaşık 20 bin kişi, basının önemli bir bölümünde konuyla ilgili herhangi bir bilgi bulunmaması üzerine, böyle bir yürüyüşün hiçbir zaman gerçekleşmemiş olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. Olayın ardından binlerce kişi hastanelerin psikiyatri servislerine akın ederken, bir toplu zehirlenme vakasından şüphelenen İl Sağlık Müdürlüğü'nün, şehir şebekesinin kullanma suyundan analiz için numuneler aldığı belirtildi. Sabah saatlerinde düzenlenen bir basın toplantısında kamuoyunu konu hakkında bilgilendiren İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilimdalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efe Gürhan Söylemez, tıpta ender görülen bir "Paylaşılmış Psikotik Bozukluk" vakasıyla karşı karşıya olduklarını belirtirken, basına yaptığı açıklamada, "Dünden beri sırf bizim servisimize 600'dan fazla bu şikayetle ilgili başvuru aldık. Hepsi de birbirine benzer hikayeler anlatıyorlar. Yok işte yürüyüşe katılmışlar da, binlerce kişi varmış da, ellerinde pankartlar taşıyorlarmış da, falan da filan. Bir yığın deli saçması" ifadelerine yer verdi. Konu ile ilgili kısa bir açıklama yayınlayan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Genel Koordinatörü Beşir Tüzelman ise, bu tarz vakaların genelde toksik maddelerin tetiklemesiyle ortaya çıktığını ifade ederken, "Hasta sayısının fazlalığına bakarsak şu an en akla yakın ihtimal şehir şebekesine yabancı bir maddenin karışmış olması. O konuyu İSKİ ile koordineli bir şekilde araştırıyoruz. Vatandaşlarımıza tavsiyemiz, olay açığa çıkana kadar şehir suyunu bulaşık yıkamak için dahi kullanmamaları yönünde" sözleriyle İstanbulluları uyardı.
0
6
Türkiye'nin Yıllardır Cevap Aradığı Soru, Erol Evgin'e Yine Sorulamadı Yılların eskitemediği sanatçı Erol Evgin, yeni albümü "Gözbebeğim Sen Çok Yaşa"nın tanıtım çalışmaları kapsamında dün CNN Türk kanalında yayınlanan "Saba Tümer'le Bu Gece" programının konuğuydu. Milyonlarca izleyiciyi ekranlara kilitleyen program oldukça samimi bir havada geçerken, usta sanatçıya yediden yetmişe herkesin cevabını beklediği sorunun yine sorulamaması, yurt genelinde yoğun hayalkırıklığı yarattı. Saba Tümer'le Bu Gece programı, CNN Türk kanalının günlük yayın akışı ve bağlı olduğu medya kuruluşları vasıtasıyla haftalardır sürdürdüğü promosyonlar ve defalarca ekrana getirilen, "O soru bu kez soruluyor", "Bu sefer kaçarı yok kesin soruyoruz", "Saba Tümer çatır çatır söyletecek" ve "Sormayan Flash TV olsun" içerikli tanıtım VTR'lerinin ardından halkın büyük bir beklenti içerisine girmiş olması sebebiyle, dün 81 ilde şehir meydanlarında kurulan dev ekranlardan canlı olarak yayınlandı. Açılışta gerçekleştirilen havadan sudan kısa bir sohbetin ardından, yeni albümünden, "Yeni Yıla Sensiz Giriyorum" ve "Her şey Serbest Bu Gece" gibi iddialı şarkıların yanısıra, artık kitlelere malolmuş bazı nostaljik şarkılarını da seslendiren Evgin'in geçen yıllara rağmen inatla korumayı başardığı kaliteli çizgisi ve beyefendi kişiliğinin damga vurduğu programda, Saba Tümer'in esas konuya girmekte sıkıntı yaşadığı ise gözlerden kaçmadı. Sık sık reklam aralarıyla bölünen yayın süresince deneyimli sunucunun konuyu sağından solundan dolandırıp mevzuya getirme çabalarının, Erol Evgin'in aniden anlatmaya başladığı alakasız fıkralar ve yaptığı latifeler neticesinde ardı ardına sonuçsuz kalması, dakikalar ilerledikçe umutların tükenmesine sebep olurken, tüm yurtta meydanları dolduran milyonlarca vatandaşta ise hayalkırıklığı ve öfke vardı. Saba Tümer'in son çare olarak, bir dönemin meşhur hakemlerinden ve aynı zamanda bir Erol Evgin hayranı olduğunu saklamayan Türk dostu Pierluigi Collina ile sürpriz bir telefon bağlantısı yapılacağını açıklamasıyla stüdyoda sinirler bir anda gerildi. Telefon bağlantısının sağlanamaması üzerine Saba Tümer'in ortaya attığı birkaç sinirli kahkaha ve Erol Evgin'in anlattığı uzun ve konudan tamamen bağımsız birkaç anekdotun ardından programda hava yumuşarken, yıllardır bekledikleri sorunun bu defa da sorulamayacağını anlayan vatandaşlar ise hüsran içerisinde evlerine doğru dağıldılar.
0
7
Bağımsız Şirketlerin Anketlerine Göre, Vatandaş Seçim Sürecine Siyaset Karıştırılmamasından Memnun ZOLTAN Araştırma şirketi tarafından geçtiğimiz hafta yapılan bir ankete göre, 12 Haziran'da gerçekleştirilecek olan genel seçimler öncesi vatandaşların seçim sürecine siyaset karıştırılmamasından duydukları memnuniyet sürüyor. Aynı araştırmada, 17 siyasi parti ve 249 bağımsız adayın yarışacağı seçim öncesinde, partilerin ve bağımsız adayların söylemlerini ağırlıklı olarak tünel, otoyol, seks ve porno konuları üzerine kurmuş olmalarının, seçmenin güvenini tazelediği ve toplumun demokrasiye olan inancını pekiştirdiğine de dikkat çekildi. 52 ilde toplam 72,813 kişinin katılımıyla düzenlenen ankete göre vatandaşlar, seçim sürecinde en büyük ilgiyi %41 ile kaset skandallarına gösterirlerken, bunu %27 ile liderlerin komik demeçleri ve dil sürçmeleri, %21 ile de ülkenin otoyol ve tünel şebekesi izliyor. Anket sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmak üzere bu sabah Ankara Convention Center'da bir basın toplantısı düzenleyen ZOLTAN Araştırma Şirketi sözcüsü Ali Semih Soyerli, bu sonuçların "Yıllardır ülkeyi siyaset ve ideoloji gibi modası geçmiş unsurlar üzerinden yönetmeye çalışan mevcut partilere, seçmen tarafından verilen bir mesaj" olarak okunması gerektiğini ifade etti. Son dönemde internetin yaygınlaşması ve toplumların bilinçlenmesiyle birlikte artık ülkelerin siyasetle yönetildiği, yöneticilerin alenen politikayla içli dışlı olduğu karanlık yılların geride kaldığını belirten Soyerli, şöyle devam etti: "Siyasi partilerimizin de bu döneme hızlı bir şekilde uyum sağladıklarını görüyoruz zaten. Bu demokrasimiz adına gerçekten büyük bir kazançtır. Bundan sonrası için seçimlere politika bulaştırmadan veya mümkün mertebe siyaseti minimumda tutarak, nereye ne inşaatının yapılacağı, kimin hangi sözcükleri en komik şekilde telaffuz ettiği ve kimin kimi nerede nasıl becerdiği gibi konuların masaya yatırıldığı yeni bir döneme girileceğini söylemek, sanıyorum hayalperestlik olmaz." Halkın bu konudaki görüşleri geniş bir yelpazede farklılık göstermekle birlikte, araştırmanın sonuçları sokaktaki adamın da gelişmelerden genel anlamda memnuniyet duyduğunu gösteriyor: "Bundan önceki seçimlerde 'cari açık', 'anayasal düzenleme', 'bişeyler hukuku' gibi doğrudan bizi ilgilendirmeyen bi takım uzun, karışık laflar ediyolardı. Bu sefer konuşulanların çoğunu anlayabildiğim için kararım daha net olacak. Bazı kasetlerde sesler tam çıkmamış. O da olsa daha iyiydi..." "Eşimle eskiden beridir parti amblemlerine bakıp en şık durana oy veriyoruz zaten. Bizlik bir durum yok..." "Seçim sürecini genelde feysbukta arkadaşların yaptığı paylaşımlardan takip ediyorum. En son kimin paylaşımını gördüysem gönlüm o partiye kayıyor. Oyumun rengi benim için de büyük sürpriz olacak..." "Bu işlerin içine artık ideolojik ve siyasi bazı şeyler karıştırmamaları gayet güzel. Halkımız artık bu oyunları yutmuyor. Bilen bilir, 18 Eylül öncesinde çok acılar çekildi... Bu yaşıma kadar hiç oy kullanmadım yine kullanmıycam..." "40 yapar! asfdaadfhdhgflkadfjhdfghşklsdhl...." "Seçim çalışmalarının politik bi takım söylemlerden arındırılması iyi tabii. Yalnız, futbola biraz daha ağırlık verilebilirdi diye düşünüyorum. Hakan Şükür şahsen bana güven veren bir isim ama ileride çok yalnız kalıyor. Yanına bitirici bir forvet daha alınması lazım..." "Bilmiyorum yaa, ben hala tam karar veremedim... 'Artık politika yapılmıyo' şeyine de hiç katılmıyorum, hepsi de gayet politik oynuyor. Gönlümden Taçmin geçiyo ama o olmazsa Tefik derim. Önümüzdeki haftalar çok büyük olaylara gebe. Ama oyumu kesinlikle kullanıcam tabii ki..." "Torunlar benim rey verme ehliyetini iptal ettirecekti, o işi hala yapmadılarsa Adalet Partisi'ne vermeyi düşünüyorum. Bakmayın gene içlerinde en iyisi Erbakan Hoca..."
0
8
Bankalardan Kredi Kartı Borçlularına Müjde! Bankacılık Düzenleme Kurulu (BDK), bir süredir üzerinde çalışılan, kredi kartı borçlarının ödenmesiyle ilgili yeni düzenlemenin ana hatlarını, bu sabah düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Yeni düzenlemeye göre, kredi kartı mağdurları, doğacak ilk çocuklarını kurulun uygun gördüğü bir bankaya bağışlamak suretiyle borçlarının tamamını ya da bir kısmını sildirme olanağına kavuşacaklar. BDK Genel Koordinatörü Hüsnü Söker tarafından bu sabah kamuoyuna duyurulan yeni uygulamaya göre, yüksek miktarda kredi kartı borcu olup bu borcu sittin senede ödeyemeyeceklerini belirten banka müşterileri, imzalayacakları bir sözleşme sayesinde doğacak ilk çocuklarını borçlu oldukları bankaya (eğer birden fazla bankaya borçları varsa BDK tarafından seçilecek olana) bağışlayarak bu borçlarından kurtulabilecekler. Banka, kendisine bağışlanan çocuğun temel eğitim ve bakımını yerine getirdikten sonra 14 yaşından itibaren bünyesinde uygun gördüğü bir pozisyonda sadece sodexo fişleri ve senede 2 takım elbise karşılığında çalıştırma hakkına sahip olacak. Çocuğun çalıştırılma süresi ebeveynlerinin bankaya olan borçlarına bağlı olarak 5 yıldan başlayıp 45 yıla kadar uzayabilecek. Önümüzdeki eylül ayından itibaren yürürlüğe girmesi planlanan uygulamanın özellikle hali hazırda en az bir tane çocuğu olan ve bu sayede yeni doğacak olan evlatlarından kopmakta çok büyük bir zorluk yaşamayacak ailelerden büyük ilgi görmesi bekleniyor.
0
9
Memur Adaylarına Genel Yetenek Sınavı Süprizi Ekonomik krizin de etkisiyle devlet kadrolarına olan talebin artması üzerine KPSS sınavında bazı değişikliklere gitmeyi planlayan YÖK, çoktan seçmeli sınavın ardından memur adaylarını "solitaire", "mayın tarlası" gibi oyunları kapsayan bir de genel yetenek sınavından geçirmeye hazırlanıyor. Her geçen yıl çoğalan aday sayısından ötürü seçim yapmanın gittikçe zorlaştığını belirten YÖK yetkilileri "Çoktan seçmeli sınav artık elemeler için yetersiz hale geldiğinden genel yetenek sınavı yapmak kaçınılmaz bir hal aldı bizler için. İnanın ki 0.1 puanla elenen memur adaylarını görünce mesleğimizden soğur hale geldik. Bu yüzden arkadaşlarla düşündük taşındık, memur adaylarını bir de "Solitaire", "Mayın Tarlası" gibi oyunları içeren bir genel yetenek sınavından geçirmeye karar verdik." diyerek yeni uygulama fikrinin nasıl doğduğu hakkında ipuçları verdiler. Sınavın tam olarak nasıl olacağına henüz karar veremediklerini bildiren yetkililer "Solitaire zaten memurlar için yeterince eleyici olacaktır kanısındayız. On kere oynasanız bir kere ancak açılıyor fal... Mayın tarlasını ise adaylar bilgisayara karşı oynayacaklar. Bunların dışında adayların çay ısmarlatma ve iddaa kuponu doldurma becerisini ölçmek ya da bayan adaylara atkı ördürmek de şu an için tartıştığımız konular arasında" şeklinde açıklamalarda bulundular. 2010 KPSS'deki tek sürprizin bu olmadığını da vurgulayan yetkililer, "Özellikle 'Ankara memur şehri yaa' klişesine son vermek için önümüzdeki iki-üç sınav döneminde Ankara'ya memur kontenjanı açmamak da yine planlarımız dahilinde" diyerek, memur adaylarının kafasını hepten karıştırdılar.
0
10
Ataması Yanlışlıkla Dizi Lisesine Yapılan Öğretmen İstifa Etti 2010-2011 Eğitim Öğretim yılında İstanbul'a tayinini isteyen Matematik Öğretmeni Orhan Çataklı(26)'nın ataması özel bir kanalda yayınlanan dizideki liseye yapıldı. Başlangıçta okulda olan olaylara "E gençler tabi kanları kaynıyor, biraz kulaklarını çekeriz olur biter" şeklinde yaklaşan Çataklı, öğrencilere sadece 5 ay dayanabildi. Talihsiz öğretmen, geçtiğimiz salı günü İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne istifasını sunarak çok sevdiği mesleğinden ayrıldı. İstifasının ardından basına yaptığı açıklamada, henüz okulun ilk günü "Oğlum serseri misiniz siz? Ne bu gömleğin hali? Kravatın nerde senin?" diyerek azarladığı iki öğrenci tarafından darp edildiğini belirten Çataklı, "Ben onları küçük sanmıştım, meğer 25 yaşında adamlarmış. Karnıma yumruğu yiyince nefesim kesildi. Daha sonra şikayet için müdüre gittiğimde, müdürün bıçaklanmış olduğunu ve diğer öğretmenlerin de ona destek olmak için hastaneye gittiğini öğrendim. İki gün koca okulda tek başımaydım. Korkumdan öğretmenler odasından çıkamadım." dedi. Sesinin tonundan oldukça üzgün olduğu anlaşılan talihsiz öğretmen, eskiden görev aldığı okullarda da ufak tefek olaylar olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Orada en fazla kız meselesi yüzünden kavga çıkarken, bu okulda görev sürem boyunca 3 silahlı soygun, 1 adam yaralama, 7 intihar teşebbüsüne şahit oldum. 2 kız öğrencimiz de doğum yaptı. İşin acı tarafı bu olaylar yaşanırken kimse okulda olmuyordu. Sürekli ya kafedeler, bilardo salonundalar ya da karakoldalar. Çoğu zaman yoklamayı akşam TV başında alıyordum. Haftada 18 saat dersim vardı, inanır mısınız bir saat bile ders işleyemedim." Her şeye rağmen okulda kalmak için çok çaba sarfettiğinin ısrarla üzerinde duran Çataklı, sırf reytingler yükselsin diye 13. bölümde arabasının yakılmasının bardağı taşıran son damla olduğunu, o noktadan sonra can güvenliği açısından çok sevdiği mesleğine veda etmek zorunda kaldığını belirtti. Yaşanan bu gelişmeler üzerine kameralar karşısına geçen İstanbul İl Eğitim Müdürü Nihat Doğan ve dizi yapımcısı Fikret Atik, "Dizi Lisesi" uygulamasını savunarak, bu projenin okuldaki şiddet olaylarını azaltmaya yönelik bir çalışma olduğunu belirttiler. "Orhan Hoca" az daha dayanabilse, öğrencilerin Ölü Ozanlar Derneği'ndeki gibi yola geleceklerini iddia eden Fikret Atik, "Saygıdeğer Hocamız biraz tezcanlı çıktı. Halbuki şu şubat tatilini bi atlatsa bütün çocuklar kendisine saygı duymaya başlayıp, 'aman hocam biz çocukmuşuz da siz bizim gözümüzü açtınız' diyerek kendisinden af dileyeceklerdi. Hatta sayın Doğan ile birlikte kendisini erken emekli edip, çocukların bunu engellemek için uğraşması gibi planlarımız da vardı ancak kısmet değilmiş ne yazık ki" sözleriyle, istifa kararı karşısında duyduğu üzüntüyü dile getirdi.
0
11
Arabeskin Prensinden Şaşırtıcı Olgunluk: "Kimse Kimseye Aşık Olmak Zorunda Değil!" 2007 yılında çıkardığı "Allah'ından Bulasın" albümüyle milyonların gönlünde taht kuran, ümitsiz aşıkların sesi ve arabesk müziğin yeni prensi gibi sıfatlarla anılan Ferit Sahici, yaptığı son açıklamalarla hayranlarını şaşırttı. Yeni albümü "Bir bildiğin varmış sevgilim"in tanıtımı için katıldığı bir televizyon programında "Vaktiyle sırf bizi yeterince sevmedi diye elin kızına demediğimizi bırakmamışız. Olmuyorsa olmuyordur yani, zorlamanın da manası yok" şeklinde sözler sarfeden Sahici, kısa sürede geçirdiği büyük değişimi gözler önüne serdi. Dün akşam Flash TV'de yayınlanan Latif Doğan'la Küstüm Şov'a konuk olan Ferit Sahici, programa yeni albümünden "Sana da çok ayıp oldu gerçekten" adlı şarkısıyla başladı. Söz ve müziği kendisine ait olan şarkının ardından platonik aşklar ve terk eden vefasız sevgililerle ilgili yöneltilen bir soruyu yanıtlayan genç şarkıcı, kendi geçmişiyle ilgili olarak samimi özeleştirilerde bulundu. Müzik hayatı boyunca bugüne değin özellikle imkansız aşklarla ilgili pek çok çalışmaya imza attığını ve şarkılarında terk edip giden sevgilinin ardından da bir hayli atıp tuttuğunu üzülerek ifade eden Sahici "Tabii o şarkıların hepsi bir yaşanmışlığın eseri. O zamanlar toyluk da var. Artık nasıl sinire bağladıysam ne şerefsizlikleri kalmış, ne namussuzlukları. Maalesef resmen büyük terbiyesizlik yapmışım. Şimdi hiçbirisinin yüzüne bakamıyorum..." diyerek adeta günah çıkardı. Latif Doğan'ın "peki o vefasızın hiç mi günahı yok?" şeklindeki sitemkar sözleri üzerine sinirlerine hakim olamayan ünlü şarkıcı, şöyle devam etti: "Ya kardeşim, ben de aşık oldum. Çok sevdim. Eminim dinleyicilerim de öyledirler ancak insan biraz da kendisine bakacak. 'Ben kimim, napıyorum?' diyecek. En azından ben kendim için konuşayım, kitleyi de biliyorum gerçi az çok; tip desen eh işte. Para durumu desen, yarın nolacağımız belli değil. Doğru dürüst bir tahsilimiz, açıp iki kitap okumuşluğumuz yok ki bilgimizle kültürümüzle etkileyelim. E kız daha bizi ne yapsın? Niye zavallıyı vefasızlıkla suçlayıp duruyoruz ki? Şimdi düşününce yani iyi bile dayanmış hatta..." Sahici'nin sözlerine stüdyodaki izleyicilerin tepki göstermesi üzerine, gerilen atmosferi yumuşatmak için sohbete yine bir şarkıyla ara verildi. Bu kez yeni albümünden "Biz de kendimize adam diyoruz" adlı şarkıyı söylemek için mikrofon başına geçen sevilen sanatçı, artan tepkiler üzerine sunucu Latif Doğan'ın araya girmesiyle şarkısını yarıda kesmek zorunda kaldı. Programa verilen kısa reklam arasının ardındansa Sahici, açıklamalarına hız kesmeden devam etti: "Az önce bitirmeme izin vermediğiniz şarkının sözlerinde de belirttiğim gibi; 'Gidiyorsa elbet bir sebebi vardır/Muhtemelen adam gibi birini bulmuştur/Nazli yarin kafası çalışıyormuş/Helal olsun iyi kurtardı kendini'. Yani tabii insan üzülüyor, kahroluyor falan ama birazcık da şapkamızı önümüze koyup düşünelim arkadaşlar. Ne bekliyorduk yani? Gidenin arkasından da öyle sanki pek matah bir şeymişiz de, değerimiz bilinmemiş gibi ağlamayalım artık. Mal ortada, eşekliğin lüzumu yok..." Sahici açıklamalarına devam ederken, sinirleri iyice bozulan bir grup izleyici "yüreğimiz yeter ulan!" şeklinde bağırarak genç şarkıcının üzerine yürümek istedi. Sunucu Latif Doğan ve güvenlik birimlerinin araya girmesiyle öfkeli kalabalığın elinden zorlukla alınan Ferit Sahici, stüdyonun arka kapısından kaçarak canını zor kurtarırken, yan stüdyodan apar topar getirilen romen havası ekibinin oynak ritimleriyle gergin hava yerini alışıldık göbek atma görüntülerine bıraktı. Öte yandan bugün öğle saatlerinde bir basın açıklaması yapan Ferit Sahici'nin plak şirketi, şarkıcının hayranlarından özür dileyerek, sözleşmesinin süresiz feshedildiğini açıkladı.
0
12
Televizyonda Yeteri Kadar Anayasa Tartışması İzleyen Vatandaşa Hukuk Diploması Verildi Uzunca bir süredir televizyonda izlediği anayasa değişikliği konulu tartışma programları, Burdur’da iddaa bayii işleterek yaşamını sürdüren Ersin Özbükey (32) isimli vatandaşın hayatını değiştirdi. İstanbul Üniversitesi’nden hukuk diploması almaya hak kazanan çiçeği burnunda hukukçuya diploması, üniversitede düzenlenen sade bir törenle takdim edildi. “Tipik orta saha mücadelesi şeklinde geçen maçtan bir an sıkılıp kanalları gezmeye başladığımda, yeni anayasa paketi konulu bir tartışma programına gözüm takıldı. Emekli savcısıydı, anayasa profesörüydü derken, o kelli felli adamların ortaokul münazarası heyecanını görünce ekran başında kilitlendim kaldım. Sonrasında ise, günler, haftalar boyunca tartışma programı izlemeden duramaz oldum. Sabahlara kadar izlemediğim anayasa tartışması, dinlemediğim hukuki yorum kalmadı, uyku bana haram oldu. İlk başlarda konuşulan konulardan hiçbir şey anlamıyordum. Ancak kısa bir süre sonra sevinçle fark ettim ki, artık derdimi anlatacak kadar hukuk biliyorum. Bundan sonrası ise çorap söküğü gibi geldi. Yaklaşık üç aylık sürenin sonunda fezleke gibi, yüce divan gibi, bütün karmaşık hukuki kavramlar benden sorulur oldu.” Bu dönem boyunca tartışma programlarındaki tüm SMS oylamalarına katıldığını, gönderdiği e-maillerle konuşulanlara yön verdiğini belirten Özbükey'in, hukuki konulardaki uzmanlığını fark eden ise ünlü televizyoncu Yiğit Bulut olmuş. “Yiğit Bey, sağolsun, programına gelen yorumların büyük kısmının bana ait olduğunu anlamasıyla birlikte, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden yetkililerle temasa geçmiş. Hocalarımız da beni çağırınca kalkıp geldim. 2 ay gibi bir süre zarfında tüm sınavları vererek diplomamı aldım.” diyen Özbükey, kendisine inanan ve destekleyen herkese tek tek teşekkür ederken salonda duygu dolu anlar yaşandı.
0
13
Orta Doğu Ülkeleri Türkiye Liderliğinde "Altın Günü" Yapmaya Hazırlanıyor Bulunduğu coğrafyada bölge liderliğine oynayan Türkiye'nin gelişmekte olan Ortadoğu ülkelerine yaptığı "Altın Günü" teklifinin büyük ilgi gördüğü bildirildi. Buna göre her ay bir ülkeye düzenlenecek ziyaretlerle hem dostluk yolunda hem de ekonomik anlamda büyük mesafeler katedilmesi hedefleniyor. Bölgedeki lider konumunu gün geçtikçe pekiştiren Türkiye'nin "Komşularla Sıfır Sorun" politikasının bir parçası olarak ortaya çıkan Bölgesel Altın Günü fikri, Suriye, Irak, Katar, Lübnan gibi ülkelerin de katılımıyla Ortadoğu için adeta bir dostluk projesine dönüştü. Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilileri "Bu hareket inanıyoruz ki diplomasi tarihinde bir çığır açacak. Her ay bir ülkeye ziyarette bulunarak hem kuru pastalarımızı, kısırlarımızı yiyeceğiz hem de götürdüğümüz 1000 külçe altın ile o ülkenin ekonomisine önemli bir katkıda bulunacağız." diyerek projeye olan inançlarını gösterdiler. Bölgenin önemli ülkelerinden İsrail ise projeye şimdilik temkinli yaklaşıyor. Bölgesel Altın Günü projesinin iyi niyetli bir girişimden çok Türkiye için bir gövde gösterisi niteliği taşıdığını iddia eden İsrail yetkilileri, "Her ay 1000 külçe altın fikri başta bize de hoş gelmişti. Böylece ülke olarak kenara her yıl 12.000 külçe altın koyabilirdik ancak altın günlerinde yapılacak dedikoduların ve çekiştirmelerin zaten istikrarsız bir bölge olan Ortadoğu'da durumu daha da kötüye götüreceğinden endişeleniyoruz. İyice yüzyüze bakamaz hale gelmemek için şimdilik projede yer almayacağız." diyerek, bir süredir gergin seyreden İsrail-Türkiye ilişkilerinde yeni bir tartışmanın fitilini ateşlediler. İsrail kanadından gelen olumsuz yanıt Türk Dışişleri'nde moralleri biraz bozsa da bölgedeki mevcut gerilimi daha fazla tırmandırmamak için bu ülkeye şimdilik bir yanıt verilmeyeceği bildirildi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, altın gününe katılacak ülkelere seslenilerek "Önümüzdeki ayın 15'inde bizde toplanıyoruz beyler, şimdiden ona göre ayarlayın kendinizi. Bir de lütfen güne çocuklarınızı getirmeyin. Bir gün şöyle çayımızı içip sakin kafayla temaslarda bulunalım. Oradan oraya koşuşturan çocuk görmeye tahammül edemiyoruz" denildi.
0
14
Yurtdışından Elektronik Eşya Siparişi Verdikleri Tanıdıklarını Karşılamaya Giden Vatandaşlar, Atatürk Havalimanı'nda İzdihama Sebep Oldular Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Geliş Terminali yine bildik görüntülere sahne oluyor. Bu yıl da dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan akrabaları ve arkadaşlarına sipariş ettikleri cep telefonu, laptop, fotoğraf makinesi ve oyun konsollarını karşılamak isteyen binlerce kişi terminal binası önünde uzun kuyruklar oluştururken, izdiham nedeniyle çok sayıda vatandaş da ezilme tehlikesi yaşadı. Güvenlik görevlilerinin giriş-çıkışları güçlükle sağladığı terminalde, sayısı 2 katına çıkarılan gümrük görevlileri de bagaj kontrollerini ancak uzak mesafeden göz ucuyla gerçekleştirebiliyor. 8 yıldır ABD'de yaşayan Nejla Pakdemir (34), getirdiği elektronik aletleri sahiplerine güçlükle de olsa ulaştırabilen şanslı vatandaşlarımızdan. Çıkan arbede sırasında ayak bileği incinen Pakdemir, Atatürk havalimanının revirinde basına yaptığı kısa açıklamada "Ne olduğunu anlamadan kendimi 20 kişilik bir grubun arasında buldum. Her yönden üzerime doğru geliyorlardı. Bir an paniğe kapıldım. Yanımda bulunan ne kadar elektronik alet varsa yere bırakıp koşmaya başladım. Kendi şahsi cep telefonum bile gitti. O ara düşüp ayağımı burktum ama buna da şükür." şeklinde konuştu. Türkiye'ye geleceğini sadece yakın çevresine haber etmesine rağmen Facebook'uydu, mail'ıydı filan derken öğrenmeyen kalmadığını belirten Pakdemir, "herkesin istediğini alsak gümrüğe takılıyoruz, birinin siparişini unutsak eşi dostu küstürüyoruz" derken, sırf bu yüzden çok özlediği memleketine gelirken ayaklarının geri geri gittiğini de sözlerine ekledi. 24 yıldır Almanya'da yaşadığını kaydeden gurbetçi Osman Kuloğlu (52) ise "Babam rahatsızlanınca biz de son anda atlayıp geldik, kimseye haber veremedik" gibi bahanelerle ancak son birkaç senedir sipariş yükünden kurtulmanın yolunu bulduklarını itiraf etti. Atatürk Havalimanı'nda Amerika'dan gelecek olan i-phone'u için bekleyen Erhan Durmuş (28), yakın bir arkadaşının kuzeni Amerika'da okumaya başladığından beri artık Türkiye'de elektronik alet alışverişi yapmadığını dile getirdi. İhtiyacı olmasa bile sırf bu fırsatı kaçırmamak için çeşitli siparişler verdiğini ifade eden Durmuş, "Valla büyük kolaylık, nereden baksanız buradakinin yarı fiyatı her şey. Başlarda epey bir utanıp sıkılıyordum ancak bir yerden sonra o da kalmadı. Arkadaşımın kuzeninin gelmesine 3 ay kala hal hatır sormaya, 'Abi en güzelini sen yaptın, Türkiye'de yaşanmaz valla' falan demeye başlıyorum" dedi ve ekledi: "O da sağolsun biraz telefon, biraz mesaj trafiğinden sonra yarım ağızla da olsa gelmeden önce bir şey isteyip istemediğimi soruyor. Bizim insanımız bir başka gerçekten..." Atatürk Havalimanı Güvenlik Birimi Şefi Ersin Özbükey ise vatandaşları getirdikleri elektronik aletleri dolandırıcıların eline kaptırmamaları konusunda uyardı. "Çok fazla vatandaşımız 'Hoşgeldin canım abicim, getirebildin mi bizim laptopu?' diye soran dolandırıcılara, laptopları çıkarıp direkt vererek mağdur duruma düşüyorlar" diyen Özbükey, gelen yolcuların gerekirse havaalanında kimlik kontrolü yaptıktan sonra imza karşılığında siparişleri teslim etmelerini tavsiye etti. Önümüzdeki üç ay boyunca yurtdışından gelecek olan vatandaşların toplam 20.000 adet elektronik eşyayı bavullarına sığdıracağı tahmin edilirken, Türkiye İthalatçılar Birliği'nin de konu hakkında en kısa zamanda yazılı bir açıklama yapması bekleniyor.
0
15
%100 Müşteri Memnuniyetini Hedefleyen Sellin's Restoran, Müşterilerine Diledikleri Takdirde Garsonları Dövebilme İmkanı Sunuyor İstanbul-Nişantaşı'nda geçtiğimiz ay faaliyete başlayan Sellin's Restoran, müşteri memnuniyeti konusunda yarattığı cesur ve yaratıcı çözümlerle rakiplerinin bir adım önüne geçiyor. Müdavimlerine, yüzde yüz haklı olmanın verdiği eşsiz rahatlığı sonuna kadar yaşatmayı vaat eden restoranda müşteriler, Akdeniz mutfağından lezzetli örneklerin yanında, kendi seçtikleri ve tamamiyle bu iş için özel olarak eğitilmiş garsonları diledikleri şekilde aşağılayabilme, hatta hırslarını alamadıkları noktada evire çevire dövebilme imkanı da buluyorlar. Restoranın sahibi Selin Pekinalp, 54 yaşında, eski bir İnsan Kaynakları müdürü. Otuz senesini çeşitli şirketlerde insan kaynakları alanında çalışarak çürüttükten sonra geçtiğimiz yıl emekli olmuş. "Evde oturmak hiç bana göre olmadı. Daha emekliliğimin ilk haftasında kendime yapacak bir iş aramaya başlamıştım" diyen Pekinalp, kendisi de bizzat gerçek bir garson aşağılama sevdalısı olarak yıllardır en büyük hayalinin böyle bir mekan açmak olduğunu da söylemeden geçemiyor. Bugünlerde emeklilik hayalini gerçekleştirmenin haklı gururunu yaşayan Pekinalp'ın aklına bu fikir, ilk olarak 15 sene önce gittiği bir restoranda, müşteriye durduk yere karşılık veren o cüretsiz garsonu gördüğünde gelmiş. Hikayenin gerisini de şu sözlerle anlatıyor: "Yemeğimi yerken, yan masadaki bey bir anda haklı olarak bağırmaya başladı. Yemek ile birlikte servis edilen yoğurdu ayrı bir kapta istemiş, o da öyle yapmamış mı ne? Şimdi tam olarak çıkaramadım, ama telafisi mümkün olmayan bir hataydı işte. Buna rağmen o garson, küstah bir dille 'Bana bu şekilde bağıramazsınız beyefendi' dedi, Bunun üzerine adam da haklı olarak garsonun üzerine yürüdü. Zavallıyı zor aldılar garsonun elinden. Adamcağız o gün tabiri caiz ise parasıyla rezil olmuştu..." Pekinalp, kendi yarattığı konseptte ise böyle bir şeyin mümkün olamayacağının ısrarla altını çiziyor. Sellin's restoranda garsonları azarlamak vb hizmetler belli bir ücret karşılığında gerçekleştirilerek söz konusu hizmetin bedeli hesaba yansıtılıyor. Böylece müşteriler herhangi ters bir reaksiyon alma tehlikesi yaşamadan, iç huzuruyla ve bütçeleri yettiği kadarıyla garsonları azarlama imkanı buluyorlar. "Restoranda lezzetli bir yemek yemek kadar, orada çalışanları bir vesileyle azarlamak da günümüzde pek çok insan için önemli bir ihtiyaç. Kaliteli bir mekan, müşterilerinin midesine olduğu kadar egosuna da hitap edebilmeli" diyen Pekinalp, sırf bu amaçla özel olarak tecrübesiz ve işi bilmeyen garsonlar çalıştırmayı tercih ediyor. İşletme Sahibi, bir şekilde hatasız bir servise maruz kalınması halinde ise, müşterinin parasının iade edileceğini söyleyerek şöyle devam ediyor: "Garsonlarımız zaten biraz mal olduklarından müşteri başına ortalama iki hata yapıyorlar. Bu hatalar tamamiyle doğal olarak geliştiği için müşteri de gayet memnun kalıyor. Ana hedef kitlemiz ise beyaz yakalı, üniversite eğitimi almış, bir nedenden her şeyin en iyisine layık olduğuna gönülden inanan civar ofis çalışanları. Bunlar bütün gün o patrona rapor, bu müdüre açıklama, o müşteriye zorla güleryüz falan derken zaten davul gibi geliyorlar buraya. O yüzden mevzu da çok rahat ilerliyor. Bunun dışında genel olarak hayatında bir şeylerden memnun olmayıp da bunun acısını hizmet sektöründen çıkarmak isteyen her sosyal sınıftan müdavimlerimiz de var elbette..." Sellin's restoranda ek hizmet bedeli olarak hesaba yansıtılan garson azarlama tarifeleri ise, aşağıda görüleceği gibi her bütçeye uygun seçenekler içeriyor: Garson Azarlama : 5,00 TL Çoklu Azarlama : 10,00 TL Kız Yanında Garson Azarlama : 20,00 TL Bahşiş Vermemek ile Tehdit : 5,00 TL İşten Kovdurmak ile Tehdit : 10,00 TL Sosyal Sınıf, Fiziksel Durum vb. Şeyler ile Aşağılama : 15,00 TL Garson Tartaklama : 40,00 TL Garson Dövmek : 60,00 TL Garson Tarafından Dövülmek : 70,00 TL (Özel rahatlama paketi) Combo Adrenalin Pakedi : 110,00 (müşteri, dilediği üç aksiyonu seçebiliyor) Garsonu muhatap alınmayarak şefin ya da müdürün masaya çağırtılması halinde ise normal tarifeye 20,00 TL daha ekleniyor. Ancak bu hizmetin, sadece restoranın özel müşterilerine verdiği SicKart ile sunulduğunu hatırlatmakta fayda var.
0
16
Üniversite Sınavına Girecek Öğrenciler İçin Altın Değerinde Tavsiyeler Pazar günü yapılacak ve yaklaşık 2 milyon adayın gireceği YGS'yle ilgili olarak sorularımızı cevaplayan Psikolojik Danışma ve Rehberlik Gönüllüleri Derneği Başkanı Psikolog Ersin Özbükey, gençlerin kaderlerini belirleyecek ve en ufak bir hatada hayatlarının mahvolmasına neden olabilecek bu sınav öncesi mutlaka sakin olmaları gerektiğini belirterek, sınav stresiyle baş etme yöntemleri konusunda önemli tavsiyelerde bulundu. Çok dikkatli olmak gerekiyor değil mi? E.Ö. : Güzel sanatlar, spor akademisi gibi alternatifler var evet ama yani gerçekçi olalım lütfen, bu branşlarda öyle olağanüstü bir yeteneğiniz olsa şimdiye çoktan ortaya çıkardı. Tarihti, coğrafyaydı, kimyaydı, fizikti böyle sıkıcı derslerle uğraşmak zorunda kalmazdınız. Ha çok istiyorsanız yine hobi olarak yaparsınız bunları ama önce adam gibi bir okulu bitirin. E.Ö. : Tahmin ediyorum sınav sonrası bir çok gencimizin psikolojisi bozulacak, kendisine ve çevresine zarar vermek isteyecektir. Bu durumda ailelere önemli görevler düşüyor. Bir süre gençleri odalarına kilitlemek çözüm olabilir. En azından ebeveynlerin kendi güvenlikleri için yani. Yemeklerinin içine katılacak bir miktar Xanax ya da Diazem de iş görür. 2-3 ay mantar gibi dolanır çocuk ama sonra toparlar. Bütün adaylara başarılar diliyorum.
0
17
İnternette Yayınlanan Komik Videoları Yeterince İlgi Çekmeyen Şarapçıdan, Mahalle Halkı da Desteğini Çekti Kendine has üslubu ile Sinop Boyabat'a bağlı Sancakköy mahallesinin neşe kaynağı olan alkolik Muharrem Ayben(54), internette yayınlanan videolarıyla çevresinde hayal kırıklığı yarattı. "Şarapçı Muharrem Abi" olarak da bilinen Ayben'in komik hallerini çekerek Youtube ve Facebook gibi sitelere yükleyen mahalle halkı, videoların bir türlü yeterli ilgiyi çekmemesi üzerine tecrübeli şarapçıyla yollarını ayırmaya hazırlanırken, mahalleyi internette temsil edecek yeni bir alkolik ya da akli dengesi bozuk aday arayışlarına da hız verildi. Sancakköy Mahallesi'nin tanıdık siması alkolik Muharrem Ayben(54), internete yüklenen videolarında istenen izlenme oranlarını yakalayamayarak mahalle halkını hayal kırıklığına uğrattı. Bölgede cep telefonu bayiiliği yapan ve bugüne dek Muharrem Abi'ye en çok destek veren isimlerden biri olan Nihat Kurucu(32), son olarak metnini bizzat kendisinin yazdığı videonun da sadece 82 kez izlenmesi üzerine artık Muharrem Abi ile yollarını ayırmak zorunda kaldıklarını ifade etti. Ortaya çıkan tabloda, kendilerinin de hatalarının olabileceğini söyleyen Kurucu, videoların tanıtımı ve paylaşımı konusunda mahallelinin üzerine düşen görevi yapmadığını üzülerek itiraf etti. Usta şarapçının yıllardır yemeğini, suyunu ve şarabını eksik etmediklerini belirten Nihat Kurucu, "Muharrem Abimizi çok severiz, bizce komik adamdır da ancak ne yazık ki halkımız onun mizahını anlamak istemedi. Belki de biraz dili farklı geldi insanlara; fazla içirmememiz gerekiyordu heralde..." diyerek, Muharrem Abi'nin içince hepten peltekleştiğini kaydetti. Bizzat kendisinin cep telefonuyla yaptığı sayısız çekimlerde, doğal oyunculuk adına çok güzel kareler yakaladıklarını ancak Recep İvedik'e gülen insanların Muharrem Abi'yi haliyle garip karşıladıklarını sözlerine ekleyen Kurucu, açıklamalarına şöyle devam etti: "Maalesef ortalama Türk internet kullanıcısına hitap eden işler yapmak için doğru bir isim değildi Muharrem Abi. Kendisinin daha durgun, izleyiciye biraz zor geçen bir mizahı vardır. Zaten baktık belli bir süre sonra '4-C sınıfı kopuyor' gibi videoların bile gerisinde kalınca, Muharrem Abi'nin repliklerini de biz yazmaya başladık. Ancak takdir edersiniz ki, sadece diyaloglarla insanları güldürmek kolay değil, hareket istiyorlar. Biz de halk bunu istiyor, halk şunu istiyor diye diye sonunda olmadık işlere girdik. Ha sonunda yine Sancakköy adını duyurduk ama videolarımızın islami kanallara "yine alkol yine rezillik" şeklinde düşmesi pek de hoş olmadı..." Gelinen noktada ne bilge şarapçı, ne de komik şarapçı olarak faydalanılamayan Muharrem Abi ile yola daha fazla devam etmelerinin mümkün olmadığının altını çizen Nihat Kurucu, emektar şarapçılarını "içkinin zararları" konulu çalışmalarda kullanmak isteyen herkese kapılarının açık olduğunu dile getirdi. Bundan sonrası için daha genç, ekran yüzüne sahip, yeni nesille daha iyi iletişim kurabilecek bir ismi Sancakköy'e kazandırmak istediklerini belirten Kurucu, "Şu an sadece şarapçı değil, aynı zamanda deli bulmak için de yoğun bir çaba sarfediyoruz. Aramalarımız Amatem'de ve Rehabilitasyon Merkezlerinde devam ediyor" dedi ve ekledi: "İnşallah yeni videolarımızla Sancakköy'ü Youtube ve Facebook'ta hakettiği yere taşıyacağız..."
0
18
Türkiye'nin "Aynı Olimpos Gibi Ama O Kadar Kalabalık Olmayan" 63. İşletmesi de, En Azından Bu Yazı Batmadan Tamamlayabilmeyi Umuyor Antalya'nın saklı kalmış güzelliklerinden Piyadra yöresinde faaliyete geçen son turizm işletmesi ile birlikte Türkiye'nin "aynı Olimpos gibi ama o kadar kalabalık olmayan" 63. yazlık mekanı da tatilcilerin hizmetine girmiş oldu. Doğaya, doğal beslenmeye, börtü böceğe ve kötü işletmeciliğe tutkun herkesi Piyadra'ya beklediğini belirten işletmeci Umut Deniz Çağrı (32), "Valla 'Olimpos çok kalabalık, artık bitti' diyenlerin gazına gelerek bu civarda açtığım dördüncü mekan." derken, en önemli beklentisinin en azından bu yazı batmadan tamamlayabilmek olduğunu da açık yüreklilikle dile getirdi. Yıllardır Olimpos'a alternatif bir tatil yerleşkesi yaratmak için elinden geleni yapan Umut Deniz Çağrı, önceki başarısız girişimlerine rağmen yılmayarak, bu sene bir kez daha Olimpos gibi ama o kadar kalabalık ve piyasa olmayan bir tatil mekanını hizmete açtı. Daha evvel Datça, Fethiye ve Kumluca'nın en ıssız koylarında buna benzer mekanlar işleten Çağrı, Kemer merkezden yaklaşık yarım saatlik bir araba yolculuğu, daha sonra 25 dakikalık bir tekne seyahati, 1 saatlik yürüyüş ve son olarak da 40-45 dakika süren bir kaya tırmanışının ardından doğasever tatilcilerin kolaylıkla Piyadra'ya ulaşabileceklerini ifade etti. Kendisinin de eski bir Olimpos müdavimi olduğunu kaydeden genç işletmeci, 97'den beri gittiği Olimpos'ta sürekli olarak kalabalıktan şikayet edilmesi ve bu bölgede tatil yapan herkesin gelecek sene keşfedilmemiş bir yere gitmek istemesi üzerine böyle bir arayışa girdiğini dile getirdi. Bu uğurda Datça civarında başlayan macerasında Yunan karasularına girdiği için iki ülke arasında ufak çaplı bir kriz yarattığını bile kaydeden Çağrı, alternatif tatil mekanı yaratmak için gösterdiği çabaları şu sözlerle özetledi: "Aslında o Yunan adasının gönlümdeki yeri hala apayrıdır. Tekneyle birazcık Datça'dan açılınca, yaklaşık 2 saat falan, el değmemiş, muazzam bir doğa ile karşılaşıyordunuz. Çadır alanlarını falan da ayarlamıştık ama sonra işte Yunan askeri botları falan... Bir takım tatsızlıklar yaşandı..." "Bu ilk denememden sonra elbette yılmadım çünkü Olimpos'taki arkadaşlarım hala 'Burası berbat, ipini koparan gelmiş. Sakin bir yer olsa da gitsek' şeklinde şikayetlerde bulunuyorlardı. Ben de sonraki yaz Fethiye, Saklıkent civarında başlayan arayışlarım sonunda sahilden biraz içeride ama çok güzel ve el değmemiş bir doğa parçası buldum. Mutfaktır, bardır, bungalovdur falan derken bütün kış uğraşıp arkadaşlarla birlikte çok güzel bir tesis hazırladık. Maalesef orası da nerdeyse bütün yaz bomboş kaldı. Denizli'nin Acıpayam İlçesi'ne bağlı HacıKurtlar Köyü yakınlarında olduğumuzu ise ancak Temmuz'un ortasına doğru mekana gelen Köy Hizmetleri yetkililerinden öğrenebildim. Bu olay da benim için önemli bir ders olmuştur..." Kumluca, Marisan'da ördek ve tavuklarla başbaşa geçen bir yazın ardından son bir umut tüm birikmişleri ile Piyadra'nın eşsiz doğasına yatırım yaptığını belirten Çağrı, her sene Olimpos'a bir ton laf eden o kadar insanın artık bu sözlerinin arkasında durmalarını bekliyor. Piyadra'da doğal yoğurttan, ortada dolaşan köylüsüne, ısıran kara sineklerden, sıcak birasına kadar her şeyin mevcut olduğunu vurgulayan genç işletmeci, son olarak özellikle bu yaz tatile çıkacak üniversiteli gençlere de şu mesajı verdi: "Bunca yıldır yok orası bozdu, yok burası işi ticarete döktü diyen arkadaşlara sözüm. Buyrun gelin, hep beraber Piyadra'nın ilk zamanlarını görelim. Buranın bozması için nereden baksanız en az bir iki-üç senemiz var. Hele şu yazı atlatalım bir, ondan sonra sağda solda 'Piyadra bozdu ya', 'Ben gittiğimde kimse yoktu' diyerek gönül rahatlığıyla dolaşabilirsiniz..."
0
19
Türk Dil Kurumu'ndan Şok Açıklama: "Türkçe Acaip Esnek Bi Dil Yaa :)" Türk Dil Kurumu tarafından bu sabah yapılan açıklama gündeme bomba gibi düştü. Kamuoyunda şaşkınlık ve panikle karşılanan açıklamada, "Kurumumuz bünyesinde 4 yıldan uzun bir süredir yürütülen yoğun araştırmalar sonucu Türkçe'mizin çok esnek bir dil olduğu sonucuna varılmıştır" denilerek vatandaşların özellikle konuşurken lafın nereye gittiğine çok dikkat etmeleri gerektiği vurgulandı. Açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Türk Dil Kurumu Başkanı Nihat Doğan, "yaa mesela geçen gün oldu öyle bir şey, kurumdan bir dil bilimci arkardaş işe mesai saatinden yarım saat falan erken gelince ben buna takılmak maksadıyla "naber lan erkenci?" dedim ama yemin ediyorum içimde hiç bir art niyet yok, ben bunu dedim millet bir yarıldı görmelisiniz, koca kurum inliyor kahkahadan ama çocuk da acaip bozuldu ha, neyse ben başta anlamadım sonradan millet gülünce jeton düştü de artık olan oldu erkenci kaldı çocuğun adı, şimdi erkenci aşşa erkenci yukarı geziyor koca dil bilimci, ehehe keranacı yaa :)" dedi.
0
20
ABD Dışişleri Bakanlığı: "Hangi parti bizim projemiz, kime kaç para verdik biz de tam bilemiyoruz..." Seçime az bir süre kala The Economist dergisindeki AKP'yi hedef alan makalenin ardından Başbakan Erdoğan'ın CHP'yi Amerikan projesi olmakla itham etmesi siyaset gündemine damgasını vurdu. Başbakanın suçlamalarına CHP kanadı, "Aynı dergi daha önce sizi desteklerken iyiydi ama" sözleriyle karşılık verirken, ABD Dışişleri Bakanlığı da bu sabah yaptığı açıklamayla tartışmaya dahil oldu. Açıklamada "Açıkçası epey bir süredir hangi parti bizim projemiz, kim bizim adamımız biz de tam bilemiyoruz" denirken, Türkiye siyasetini dizayn etme konusunda bir yerlerde ipin ucunun kaçtığı da açıklıkla ifade edildi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner, bu sabah Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısıyla, bir süredir Türkiye gündemini meşgul eden "Esas kim Amerikan projesi?" sorusuna açıklık getirmeye çalıştı. Konuşmasına, küresel bir süper güç olarak ABD'nin etki alanı içinde yer alan ülkelerdeki siyasi gelişmelere becerebildiğince yön vermeye çalışmasının doğal olduğunu belirterek başlayan Toner, "Ancak bu konuda maalesef düşünüldüğü kadar titiz bir çalışmamız yok" diyerek samimi itiraflarda bulundu. "Bakın taa 2. Dünya Savaşı döneminde bir şeyler planlamışız, arşivlerde var hepsi. İşte şöyle parti kurduralım orda, böyle kukla lideri başa geçirelim... Ondan sonra onu bastırmak için ötekini, ötekini bastırmak için berikini derken sonunda hepsi birbirine girdi. Şimdi her ay hayvan gibi para çıkıyor bütçeden ama bunun kaç doları kime gidiyor hiç haberimiz yok. Darmadağın oldu bütün hesap. Biz de zaten bi ara toplanıp konuşmak istiyorduk. O yüzden iyi oldu şimdi bu konunun açıldığı..." Kısıtlı bir kadroyla mucizeler yaratmaya çalışan bu ekibin doğal olarak bazı konularda eksik kaldığını dile getiren Toner, geçtiğimiz sene yaşanan talihsiz bir olayı da şu sözlerle anlattı: "Biz ortada dönen paranın hesabını, kimi desteklediğimiz, kime komplo kurmaya çalıştığımız filan gibi mevzuları tamamen karıştırınca, bazı tatsız durumlar da yaşadık açıkçası. Oraya ödenek, buraya örtülü yardım derken sizinkiler sağolsun, arada Türkiye'nin Aralık ayında Rusya'ya ödeyeceği doğalgaz faturasını da bize geçirmişler. Bakın onun da makbuzu burada. Az para da değil yani. Geçen sene Aralık epey soğuk geçti çünkü sizin. O para ne olacak? Belli değil..." Alacak-verecek meselesi halledilebilirse Türkiye Masası'nın tamamen lağvedilmesinin de gündeme geleceğini belirten Toner, açıklamalarına şu sözlerle son verdi: "Zaten artık bakıyoruz kim çıkışa geçmiş, kim düşüşte, ona göre yükselene destek veriyoruz. Otomatikman onun yükselişini de bizden biliyorlar böylece. Hayır, biz yapmadık desek de inanan olmaz bu saatten sonra. En azından kafamız rahat olur. Onun dışında inanın hiçbir şeyle uğraşacak halimiz yok şu an..."
0
21
Yüksek Beklentilerle Senelik İzne Çıkan Ofis Çalışanı, Çok Büyük İhtimalle Yine Kimseyle Yatamadan Geri Dönecek Bir mühendislik firmasının tasarım bölümünde çalışan makine mühendisi Faruk Herdem (29), bütün bir yıl boyunca hayalini kurduğu yıllık iznine sayılı günler kala tatlı bir heyecan yaşıyor. Her sene olduğu gibi bu sene de tatile büyük beklentilerle çıkacak olan Herdem, Marmaris'te geçireceği süre boyunca tüm çabalarına karşın yine büyük ihtimalle karşı cinsten kimse ile yakınlaşamayacak ve 1 hafta sonra büyük bir nefretle döneceği işindeki tek tesellisi ofisteki en bronz insan olması olacak. Daha önce samimi arkadaşlarıyla beraber gitmeyi düşündüğü Marmaris'e kimsenin yıllık izinleri aynı tarihe düşmeyince yalnız başına yolculuk edecek olan Faruk Herdem, müdüründen aldığı özel izin sayesinde çarşamba günü öğleden sonraki uçağına yetişebilecek. Yakın çevresinin "2 sene önce bi arkadaş gitmiş, kum gibi turist kaynıyormuş" gazına gelerek gittiği Marmaris Sunrise Club'a yerleşir yerleşmez bunu insanlara duyurması gerektiğini düşünecek olan genç mühendis, Instagram'ında ve toplamda 26 kişinin takip ettiği Twitter'ında "@Marmaris" şeklinde bir ileti paylaşacak. Söz konusu ileti iş yerindeki en yakın arkadaşı Mustafa Torunlu'dan başka kimsenin pek dikkatini çekmeyecek. Otelinin yeterince dolu olmaması ve kalanların da çoğunlukla yerli turist olması ile tatilinin ilk hayalkırıklığını yaşayacak olan Faruk Herdem, hiç vakit kaybetmeden daha ilk günden bronzlaşma çalışmalarına başlayacak. Bu amaçla bütün gün havuz kenarında malak gibi yatacak olan Herdem, ilk gecesini korkunç ağrılar yüzünden uyuyamadan geçirdikten sonra ertesi güne kan çanağına dönmüş gözler ve pancar gibi bir suratla başlayacak. Herdem, mesleğinin getirdiği analitik düşünme becerisi ve yüksek gözlem yeteneği sayesinde tatilinin daha 2. gününde koca otelde sadece 3 tane güzel hatun olduğunu ve onların da eşleriyle birlikte balayı için burada bulunduklarını üzülerek farkedecek. Her şeye karşın moralini bozmak istemeyecek olan genç mühendis, dışarıda yemek parası vermemek için otelinde tıka basa karnını doyurduktan sonra bir umutla kendini Marmaris gece hayatına atacak. Çok sayıda barın kapısından geri çevrilmesinin ardından Marmaris sınırları içindeki en leş mekan olan Buzzlinck'e girmeyi başaran Faruk Herdem, bunun coşkusunu daha fazla tek başına yaşayamayacak ve hemen Facebook profilinde "Buzzlinck'te tatil keyfi" şeklinde bir ileti paylaşacak. Mustafa Torunlu ve iki kişi daha bunu beğenecek. Elindeki votka limonla bütün gece kös kös ayakta durup dansa benzer anlamasız salınımlar yapacak olan Faruk Herdem, kendi aralarında eğlenen İngiliz turist grubunu bütün gece boyunca kesecek ve yeterince içtikten sonra gruptaki kızlardan bir tanesinin de kendisine baktığından kesinlikle emin olacak. Gruba yaklaşacak cesareti bulmak için bütün gece boyunca kendisini içkiye verecek olan Herdem, sabah büyük bir baş ağrısı ile uyanarak dün gece utanılacak bir şey yapıp yapmadığından emin olmaya çalışacak. Henüz tatilinin üçüncü gününde tatilinin bitmesine kaç gün kaldığını sayarak ve dönüşte kendisini bekleyen birikmiş işleri düşünerek strese girecek olan ofis çalışanı, o sinirle istifasını verip güneyde bir yerlerde pansiyon açmayı ciddi ciddi aklından geçirecek. Elbette, Herdem'in hayatının geri kalanında böyle bir gelişme kesinlikle yaşanmayacak. Tatilinin kalan 3 günlük bölümü havuz kenarında yanmaktan ve girebildiği tek bar olan Buzzlinck'e gitmekten ibaret olacak olan Faruk Herdem, yalnız başına geçirdiği gecelerin birisinde kendisi gibi tek başına tatile çıkmış bir başka beyaz yakalı çalışan Melih Aytekin (30) ile arkadaş olup sürekli onunla birlikte vakit geçirecek. Böylelikle karşı cinsten biriyle bir şeyler yaşama şansını da iyice sıfıra düşürecek olan Herdem, "Abi bu turistleri hep ameleler götürüyor. Şu hayatta şezlongçu olmak varmış" şeklindeki bir dizi görüş üzerinde hemfikir olduğu Melih Aytekin'le kısa sürede 40 yıllık dost kıvamına gelecek. Tatilin bitmesinin hemen ardından, birbirlerini Facebook'ta da ekleyecek olan ikilinin, bir daha fiziksel olarak görüşmesi gibi bir durum söz konusu bile olmayacak. Evine döner dönmez Facebook'ta "Marmaris" adıyla bir albüm açacak olan Faruk Herdem, bu albüme yüklediği gün batımı, otel odasının genel görünümü, yenen balıktan tabakta arda kalanlar, karizmatik olduğuna inanılan güneş gözlüklü birkaç fotoğraf ve eli yüzü düzgün bir iki turist kızla rica minnet yan yana gelinerek çekilmiş pozlar ile ne kadar şahane bir tatil geçirdiğine insanları inandırmaya çalışacak. Tatil sonrası tüm bronzluğu ve mutsuzluğu ile gideceği ofisinde arkadaşı Mustafa Torunlu'ya, birlikte resim çektirdiği turist kızlarla olan 30-35 saniyelik muhabbetini "Birini az daha götürüyordum ama..." diyerek bir saatte anlatacak olan Herdem, son olarak paylaşacağı "Kürkçü dükkanına dönüş :('' şeklindeki iletisi ile umudunu önümüzdeki seneye taşıyacak.
0
22
PKK'lı Kadınlar Kır Düğününe Soğuk Bakıyor PKK'nın Dağ Kadrosunda Bulunan Kadınlar Arasında Yapılan Ankette, Kadın Eylemcilerin %92'sinin Kır Düğünü İstemediği Ortaya Çıktı. PKK mensubu kadınların genel eğilimlerini ortaya çıkarmak için yapılan anket, şehirde yaşıyan hemcinslerinin aksine PKK'lı kadın eylemcilerin çoğunlukla kır düğününe karşı olduklarını gösteriyor. 1000 kadın eylemci arasında yapılan ankette "Sizce İdeal Bir Düğün Nasıl Olmalıdır?" sorusuna verilen cevaplarda 612 kişi "Şehirde adam gibi bir salonda ya da otelde kalabalık gösterişli bir düğün" istediklerini belirtirken, 317 kadın eylemci ise sadece yakın çevrenin katıldığı küçük ve şık bir kokteyli tercih edeceğini söyledi. Yalnızca 71 kadın eylemcinin "şirin bir kır düğünü" istediği anketin sonuçları örgütün yönetim kadrosunda ve çeşitli kadın dergilerinde şaşkınlıkla karşılandı. Yine aynı anketin sonuçlarına göre kadın eylemcilerin neredeyse tamamı, ne o olursa olsun düğünde havaya ateş edilmesini de istemiyor. Kod adının açıklanmasını istemeyen bir kadın eylemci anketle ilgili olarak yaptığı açıklamada "Zaten 2 senedir dağdayım, kır bayır görmekten afedersiniz midem bulandı, kimse kusura bakmasın hiç değilse en mutlu günümde bir medeniyet yüzü görmek benim de hakkım. O salon tutulacak Berdan!" dedi.
0
23
İki Kişiden Birinin AKP'ye Oy Verdiği Seçimin Ardından İki Kişiden İkisi de Diğerini AKP'ye Oy Vermekle Suçluyor 12 Haziran Pazar günü gerçekleştirilen genel seçimlerden, oyların %49.91'ini alan AKP yine zaferle ayrılan taraf oldu. Oyların 25.91'ini alan CHP'nin ve %12.99'unu alarak barajı geçen MHP'nin de zaferle ayrıldığı seçimin bir diğer galibi de %.6.66'lık oy oranıyla 36 milletvekili çıkaran Emek, Özgürlük ve Demokrasi Platformu oldu. Seçime neden girdikleri bile tam belli olmayan diğer partilerin de büyük ihtimalle sevinmek için iyi bir neden buldukları tahmin edilirken, en çok merak edilen soru ise halen cevaplanmış değil: O iki kişiden biri kim? 50 milyon seçmenden 43 milyonunun oy vermek için sandık başına gittiği 2011 genel seçimlerinin ardından özellikle sosyal medya üzerindeki tartışmalarda öne çıkan konu AKP'ye oy veren iki kişiden birinin kim olduğu yönünde. Karşılıklı suçlamaların zaman zaman hakarete vardığı tartışmalar yüzünden şu ana kadar yurt genelinde 400'ü aşkın çiftin ayrılık noktasına geldiği tahmin edilirken, Facebook'tan silinen yakın dostların sayısı da bu sabah itibariyle 3000'i geçmiş durumda. Seçimde öne çıkan diğer bazı gelişmeler ise şu şekilde: Toplam 4 milyon 200 bin gencin ilk kez oy kullandığı seçimde, Kırşehir'in Boztepe beldesinde oy kullanan 14 yaşındaki Fırat Kalor, cumhuriyet tarihinin en genç seçmeni olarak tarihe geçti. Bartın'da oy vermek üzere evden ayrılan 16 yaşındaki Meral Pekten'den de ise halen haber alınamıyor. Balıkesir'in Edremit ilçesinde oy verme esnasında kaşenin kontrolünü kaybeden Hafize Sağlam (89), biri kadın üç sandık görevlisini biçtikten sonra duvara çarparak durabildi. Sağlam, kazayı hafif sıyrıklarla atlatırken, Bartın Devlet Hastanesi'ne kaldırılan diğer yaralıların durumu ciddiyetini koruyor. Aydın'ın Germencik ilçesi Bozköy'e bağlı 6546 numaralı sandıkta oy kullanacak olan Ahmet Yeğer (77), "oyum bölünmesin" kaygısıyla gittiği sandıkta fenalaştı. Çevredekilerin yaptığı ilk müdahalenin ardından ambulansla Nazilli Devlet Hastanesi'ne sevk edilen Yeğer, tüm çabalara rağmen kurtarılamadı. Kullandığı oyun fotoğrafını çekip Facebook'ta yayınlayan 123.030 kişi hakkında Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Seçim öncesinde yapılan tüm uyarı ve alınan önlemlere rağmen, yurt genelinde 4778 vatandaşımız oy pusulası katlarken inme gelmesi teşhisiyle hastanelerin acil servislerine kaldırıldılar. Konya'nın Meram ilçesinde ısrarla oyunu Necmettin Erbakan'a vermek isteyen 76 yaşındaki Hamdi Ergün isimli vatandaş, sandık görevlilerine zor anlar yaşattı. Acı haberi aldıktan sonra baygınlık geçiren vatandaş, kendine gelmesinin ardından kaldığı huzurevine geri yollandı. Ankara Keçiören'de bir kahvehanede çıkan "seçimlerin piyasalara nasıl yansıyacağı" ile ilgili tartışmada silahlar konuştu... Ünlülerin sandığı olarak bilinen Etiler 100. Yıl İlköğretim Okulu'ndaki 2284 nolu sandık, tatsız bir tesadüfe sahne oldu. Saat 11 sularında yeni sevgilisi Armatör Fırat Günuş ile birlikte oy kullanmak için sandık başına gelen ünlü şarkıcı Sibel Enes, eski nişanlısı, oyuncu Oğuz Kiran'la karşı karşıya gelince sınıfta soğuk rüzgarlar esti. Genç çift oylarını dahi kullanmadan apar topar sınıfı terkederken, gazetecilerin "Ufukta evlilik var mı?" şeklindeki sorularını ise yanıtsız bıraktılar. Meclise toplam 85 adet vekil yollayan İstanbul, bu sene de seçimlerin en başarılı ili olurken, sadece tek milletvekili yerleştirebilen Bayburt bir kez daha sonunculuktan kurtulamadı. Yozgat'ın Suveren ilçesinde 96587 no'lu sandıktan çıkan 1 adet TKP oyu, ilçede sinirlerin gerilmesine yol açtı. Uzun bir aradan sonra illerinin ismini televizyonda duyabilmenin sevincini yaşayan Burdur, Bilecik, Adıyaman ve Iğdır'da ise halk geceyi sokaklarda geçirdi. Eskişehir'de CHP'nin oylarını böldüğü gerekçesiyle bağımsız aday Ahmet Yılmaz'ın dükkanına saldıran 200 kişilik kalabalık, 3 saat süren çatışmanın ardından geri çekilmek zorunda kaldı.
0
24
Yeni AB Uyum Yasası Yolda: Büyüğe Saygı Tamamen Bitiyor Bir süredir durma noktasına gelen AB müzakarelerine tekrar ivme kazandırmak isteyen hükümet, yeni bir uyum yasasını daha hayata geçirmek için kolları sıvadı. Hazırlanan yeni yasa tasarısı ile büyüğe saygının kademeli olarak azaltılıp, yıl sonunda tamamen yürürlükten kaldırılması planlanıyor. Tasarı, çocukların babalarının yanında sigara içebilmeleri, 18 yaşına geldiklerinde evden ayrılabilmeleri, sevgilileri ile eve girip çıkabilmeleri ve evde ayakkabı ile dolaşabilmeleri gibi konuları kapsıyor. "Yeni yasa tasarısı ile 'annecim ben Pelinlerde kalıyorum bu akşam, ders çalışacağız' gibi bahaneler de bitecek. Artık evlatlarımız ne yapacaklarsa evde yapacaklar" diyerek açıklamalarını tamamlayan Bulduran, karşılaşabilecekleri sürprizlere karşı ebeveyenleri şimdiden uyarmayı da ihmal etmedi. .
0
25
Ferhat Göçer ve Kulaklığı Yollarını Ayırıyor Yıllardır birlikte aynı sahneyi paylaşan ve müzik dünyasında ayrılmaz bir ikili olarak görülen Ferhat Göçer ve kulaklığı arasında bugünlerde soğuk rüzgarlar esiyor. Bir süredir araları bozuk olan ikilinin yollarını ayırmak üzere olduğu yolundaki söylentiler kulaktan kulağa yayılırken, konuyla ilgili ilk açıklama bu sabah Ferhat Göçer cephesinden geldi. Bugüne kadar kulaklığıyla arasında herhangi bir sorun olmadığını söyleyen ve ayrılık söylentilerini ısrarla yalanlayan ünlü sanatçı, son olarak dün gece Manisa'da verdiği konser sonrası ilk kez iddiaları doğrulayarak, yıllardır gerek televizyon programlarında, gerekse konser ve klip görüntülerinde kendisiyle aynı kareyi paylaşan kulaklığından, önümüzdeki günlerde cerrahi bir operasyonla ayrılacağını açıkladı. Konser sonrası düzenlenen basın toplantısında, ayrılık kararını kendisinin aldığını belirten başarılı sanatçı, "Giderek ağırlaşan bu yükü artık taşımak istemediğime karar verdim, sanıyorum herkes için de en doğrusu bu oldu" diyerek samimi açıklamalarda bulundu. Göçer'in, oldukça duygusal bir havada gerçekleşen basın toplantısından bazı satır başları şu şekilde: "İlk başlarda, biraz da şöhretimi ona borçlu olduğum için, kulaklığımla aramızda duygusal bir bağ vardı. İnsanlar beni kulaklığımla tanımış, öyle sevmişlerdi. Nereye gitsem yanımda olması, nasıl desem, bana belli bir güven sağlıyordu. Ancak şöhret basamaklarını birer birer tırmanmaya başladıkça, ilişkimiz de bozulma sinyalleri vermeye başladı..." Toplantının sonunda, önümüzdeki günlerde gerçekleşecek operasyon sonrası konserlerine hemen devam edebileceğinin müjdesini veren ünlü sanatçı, kulaklıkla beraber ayrılmaz bir parçası olan dar ceketiyle ilgili soruları ise yanıtsız bıraktı.
0
26
Sobaseverler'den Alevli Medya Protestosu Sobaseverler derneği tarafından organize edilen "Sobamı geri verin" başlıklı yürüyüşte 100'lerce sobasever medyayı ve kombi şirketlerini protesto etti. İstanbul valiliğinden alınan izinle Galatasaray Lisesinden başlayan yürüyüşte grubun başını çeken ve kendilerine "Soba Romantikleri" diyen bir grup tarafından soba boruları, çeki çeki odunlar ve kömür çuvalları zorlukla da olsa taksim meydanına kadar taşınabildi. Dernek başkanı Ersin Borucuoğlu bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Borucuoğlu, açıklamasında "Medyada çıkan soba zehirlenmeleri haberlerini şaşkınlıkla okuyoruz. Bir nesil sobayla büyüdü. O zaman hiç böyle haberler yoktu. Şimdi medyayla kombi şirketleri elele vermişler, türk halkını ve mutlu sobalı ev tablosunu yerle bir etmeye çalışıyorlar" sözlerine yer verdi.
0
27
En Büyük Hayali "Bir gün mutlaka Sezen'le çalışmak" Olan Binlerce Genç Şarkıcının İmdadına "Sezen'le İnteraktif Çalışın Seti" Yetişti Sezen Aksu'yu kastederek yıllardır mikrofonlara "Sezen'le çalışmak en büyük hayalim", "Sezen Aksu bizim kraliçemiz, bundan sonraki hedefim onunla biraraya gelmek", "Sevgili Sezen başlı başına bir ekol, buradan kendisini kocaman öpüyorum", "Bir sonraki albümümde umarım sevgili Sezen beni kırmaz ve beraber çalışırız" şeklinde demeçler veren binlerce şarkıcı, genç girişimci Oğuz Şenyuva'ya ilham kaynağı oldu. Piyasadaki bu yoğun "Sevgili Sezen'le çalışma" talebini iyi analiz eden Şenyuva, kendi geliştirdiği "Sezen'le İnteraktif Çalışın" setini bu sabah düzenlediği bir kokteylle basına tanıttı. Türkiye'de Sezen'le çalışma yönünde büyük bir talep olmasına karşın sadece bir tane "Sezen" olduğunu belirten Oğuz Şenyuva, "Hem sevgili Sezen'in çalışma yükünü hafifletmek, hem de genç şarkıcı arkadaşlara yardımcı olmak için bu çalışmayı başlattık. Umarım Türk Müzik Dünyasına yararlı olur" şeklinde konuştu. Sezen Aksu'yla evinizin konforunda çalışma imkanı sunan "Sezen'le İnteraktif Çalışın" seti tam 11 adet interaktif CD'nin yanı sıra, son 30 yılın çıkmış bütün Sezen Aksu şarkıları ve çözümlü soru bankasından oluşuyor. Şimdilik telefondan kredi kartıyla veya hesaba havale yöntemiyle satılan ve ücretsiz kargo hizmetiyle kapınıza kadar getirilen ürün, çok yakında adresinden online olarak da alınabilecek. Sezen Aksu'nun da bu interaktif eğitim ürünlerinden çok memnun kaldığını belirten Şenyuva, yakında piyasaya sürecekleri "15 Dakikada Serdar Ortaç'la Beste Yapalım" setinin de müjdesini verdi.
0
28
Yaklaşan Almancı Akını Öncesi Türkiye Bu Kez Gerçeği Açıkça Söylemeye Kararlı : “Sizde bizi sinir eden bişeyler var” Yazın gelmesi ve okulların tatile girmesiyle birlikte Avrupa’dan gelecek olan gurbetçileri karşılamaya hazırlanan Türkiye, bu kez gerçeği tüm çıplaklığıyla dile getirmek için tek ses tek yürek oldu. Vatandaşlardan gelen yoğun talebi değerlendiren Kültür ve Turizm Bakanlığı, senelik izinlerini Türkiye’de geçirecek olan gurbetçi vatandaşlarımıza yönelik hazırlanan bir bildiriyi bu sabah düzenlenen bir basın toplantısıyla duyurdu. Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarı Ferit Kurtel tarafından basına duyurulan bildiride özellikle Almancı vatandaşlarımız muhatap alınırken, Türkiye’nin yıllardır ayıp olmasın diye açıkça dile getiremediği, içine attığı birçok mesele de samimiyetle dile getirildi. “Değerli gurbetçi kardeşlerimiz, özellikle Almancılar, Yıllardır yurt dışında, gurbet elde çalışarak ülkemize hatırı sayılır miktarda döviz kazandırdınız, kazandırıyorsunuz. Öncelikle bunun için bir kez daha teşekkür ederiz. Çok makbule geçti. Ayrıca şimdi artık pek bir anlamı kalmamış da olsa, senelerce sizin getirdiğiniz çikolatalar, walkman’ler, VHS videolar sayesinde birçok vatandaşımız da Avrupa’nın nimetleriyle ilk kez tanışma şansını yakaladı. Onun için de eksik olmayın gerçekten. Bütün bunları söylüyoruz ki nankörlük ettiğimiz düşünülmesin. Bize kazandırdıklarınızın farkındayız, hakkınızı teslim etmiyor değiliz. Lakin şu var değerli Almancılar: Çok açık konuşmak gerekirse yani, nasıl desek tam da bilemiyoruz ama biz Türkiye’de yaşayan vatandaşlar olarak size epey bir süredir biraz gıcık oluyoruz. Açıkçası sizi pek sevmiyoruz, seviyor görünenler de yarı hor görme, yarı kıskançlık hissi içerisinde. Size tam anlatamıyoruz o hissi şu an... Bi görmemişlik mi desek, bi şey var sizde tam adını da koyamıyoruz. Neyse, durum bu yani. Şimdi yanlış anlamazsanız senelerdir içimize dert olan birkaç husus var onları dile getireceğiz: Bir kere burada biz dururken, sizin istediğiniz gibi elinizi kolunuzu sallayarak seyahat edebiliyor olmanıza çok büyük gıcık oluyoruz. Göz var izan var, elimiz yüzümüz sizden düzgün. İki çift laf etmekse, muhabbetin kralı bizde. Hayır yani, sırf sizin yüzünüzden vize alıp Avrupa'ya gidebilsek bile bize de bir acayip bakıyorlar. Artık orada biz yokken napıyorsanız, Almancı olmadığımızı anlatmak için kırk takla atıyoruz. Bir de o saçın sakalın, o kıyafetin hali ne öyle değerli Almancılar? Almanya’da kimse ikaz etmiyor mu sizi ‘Abi böyle olmaz, komik görünüyor’ demiyor mu? Sonra 'Vay efendim Türküz diye Müslümanız diye Alman bizi hor görüyor!’ Hadi Neonazisini falan geçtik ama yani normal Alman da haklı bir yerde arkadaşlar. Durmadan beyaz body’le, fener alayı gibi fosforlu spor ayakkabıyla dolanan adamı hor görmesin ne yapsın? Ki yani Almanlar büyük ihtimalle dünyanın en çirkin giyinen milleti, düşünün artık. Lütfen şu görünüşünüze bir çekidüzen verin yahu. Bak kaç nesil oldu, artık bunu da biz söylemeyelim size... Aslında mesele cahil olmanız falan olsa neyse. Zaten bizim burada da o açıdan durum çok parlak değil. Yalnız sizde, artık nispeten daha iyi para kazandığınız için midir, Avrupa görmüş olmaktan mıdır nedir bir de lüzumsuz kibir gibi bir şey var o cehaletin üstüne. Esas ona çok gıcık oluyoruz galiba. Hele o kendi aranızda Almanca konuşurkenki ‘Batı Avrupa Medeniyeti benim omuzlarımda yükseliyor’ havanız yok mu, o iyice deli ediyor bakın. Bir de iki lafın arasına lüzumsuzca sokuşturduğunuz Almanca sözcükler var tabi. O ‘ah zoo’ ne gözünüzü seveyim? Kaç sene oldu, kaç sene dalga geçtik, hala anlamadınız. Aksanınıza falan bir şey demiyoruz bakın. Hatta onda bir sevimlilik olduğu bile söylenebilir ama yani o aksanla şarkı söylemeye kalkmak? Ne olduğu da belli değil, arabesk rap map karışık bir şeyler. Bakın yıllar önce Cartel’i çıkardınız bağrınızdan. Biz de çok sevdik, bayıla bayıla dinledik söyledik, eyvallah çok teşekkür ederiz. Ama ondan sonra gelenlerin hali ne değerli Almancılar? Sizden görüp burada da MC Hüseyinler, Yaralı Staylalar falan türedi, yok yere Youtube’da aleme rezil olduk. Lütfen o işi de bırakın artık. Dikkat ettiyseniz İsmail YK konusunu hiç açmıyoruz bile. Çok ağır konuşacağız çünkü bir başlarsak. Son olarak birkaç husus daha var onları da belirtelim hazır laf açılmışken: Birincisi o arabaların çoğunun kiralık olduğunu biliyoruz. Böyle şeylere hiç gerek yok inanın. İkincisi, anladık orada bira 1 euro bile değil. Napalım burada pahalı işte. Şimdilik aklımıza gelenler bu kadar. Umarız bizi yanlış anlamadınız, yani gelmeyin demiyoruz tabii yine gelin, ama bunları bilerek, biraz dikkat ederek olursa yani. Teşekkür ederiz. Sonsuza kadar sizin, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı“ (P.S.: Bi de, yaz sonu dönüşte Rafet El Roman'ı da yanınızda götürebilirseniz gerçekten çok makbule geçer. Biraz da sizde dursun.)
0
29
Arkadaşlarının Gazıyla Stand-Up'çı Olmaya Karar Veren Üniversiteli Gencin İlk Gösterisinde Hüzün, Gözyaşı ve Utanç Vardı İstanbul Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü öğrencisi Samet Örgen (22), yanlış arkadaş seçiminin bedelini bozulan psikolojisi ile ödedi. Her nedense çevresinde esprili ve neşeli bir insan olarak bilinen ve sürekli olarak "Abi sen stand-up yapsan millet yıkılır, manyak para kazanırsın" şeklindeki sözlerle yanlış yönlendirilen Örgen, arkadaşlarının desteğiyle çıktığı sahnede ağır bir hezimet yaşarken, psikiyatri uzmanları bu tip vakalara karşı gençleri biraz daha kendilerini bilmeye davet ettiler. Geçtiğimiz salı akşamı Beyoğlu City's Comedy Club'da ilk kez sahne alma şansı bulan Samet Örgen, kendisine ve ağırlıklı olarak arkadaşlarından oluşan yaklaşık 30 kişilik bir seyirci topluluğuna hayatlarının en uzun gecelerinden birini yaşattı. 15-20 saniye kadar süren bir sessizliğin ardından izleyiciye ancak "Eheh, güzel yanıt evet" diyebilen Örgen, Türklerin uzaya çıkması halinde olabilecekler üzerine başarısı daha önce defalarca kanıtlanmış öykülerden birini anlatarak şovuna devam etmeye çalıştıysa da, bu konuda yapılabilecek bütün esprilerin 5 yıl kadar önce tüketilmiş olması nedeniyle beklediği verimi alamadı. "Samet zaten ilk 5-10 dakikanın ardından titremeye başlamıştı. Onu o halde gördükçe bırakın gülmeyi, neredeyse ağlayacaktık. O kadar çaresizdi ki bir ara Karadeniz şivesiyle fıkra anlatacak kadar düştü. Zaten hemen sonra da sahneden pat diye bir ses geldi. Koştuk eline yüzüne kolonya falan sürdük, konuşturmaya çalıştık ama nafile. O günden beri henüz tek bir kelime etmiş değil. Hepimize boş gözlerle bakıyor..." Yaşanan bu gelişmelerin ardından talihsiz genç Cerrahpaşa Psikiyatri Kliniği'nde müşahade altına alınırken, Samet'in tekrar insanlarla sağlıklı iletişim kurabilir hale gelmesi için uzun ve zorlu bir tedavi sürecine ihtiyacı olduğu öğrenildi. Konuyla ilgili basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Başkanı Prof. Dr. Elif Saydın, özellikle son 10 yılda bu tip vakalara sıkça rastladıklarını belirterek, stand-up'çı olmak için sahneye çıkıp hüsrana uğrayan yüzlerce gencin geçtiği aşamaları şöyle özetledi: 1. Hesaplama: Espriye ortamda kaç kişinin güldüğünü suratlara hızla bakarak tespit. 2. Pekiştirme: Her espriye gülen arkadaşa veya arkadaşlara yönelme. 3. Gerçeklik algısının yitimi: Arkadaşlardan gelen "Abi sen kesin stand-up yapmalısın yaa” telkinleriyle gerçeklik algısının ortadan kalkması. 4. İmaj: Siyah tişört ve pantolon için pazar araştırması. 5. Gösteri: Ağırlıklı olarak arkadaşların oluşturduğu bir seyirci grubuna yönelik başarısız bir şov. 6. Hüsran: Bizden alınan randevu. “Esprili kişilik zekâ belirtisidir”, “Senin kesin sahneye çıkman gerek. Bence yaparsın” benzeri, kişiyi yanlış yönde ve gereksizce motive eden cümlelerden kaçınmak gerektiğini belirten Saydın, en tehlikeli eşiğin “Aynı Cem Yılmaz” fikrinin empoze edilmesi olduğunun altını çizdi. Bilhassa Türkleri Holywood veya çizgi roman karakterleriyle kıyaslayarak yapılan mizahın hüsranı tetiklemeye müsait bir anlayışı temsil ettiğini ifade eden Saydın, son olarak şu önemli mesajı verdi: “Arkadaş ortamında ‘esprili’ olarak tanınan gençler lütfen büyük hayallere kapılmasınlar. Yaptığımız yüz yüze görüşmelerden ortaya çıkan sonuç açık ve net: Baş belası bir depresyon.”
0
30
İnternet Milyoneri Türk Gencinin İmrendiren Başarı Hikayesi Büyük ekonomik krizin yaralarını sarmaya çalışan Türk ekonomisinin krizden güçlenerek çıkan isimlerinden Ersin Özbükey, spam mailler ile başladığı iş hayatındaki serüvenini TÜSİAD aylık değerlendirme toplantısında anlatarak genç girişimcilerin ilham kaynağı oldu. TÜSİAD Aylık Değerlendirme Toplantısı'nda söz alan Ersin Özbükey, her bireyinin servet ve refah içerisinde yaşadığı bir toplumun hayal olmadığını belirtti. Henüz 23 yaşında bir öğrenci olarak nasıl 500 milyon doları aşan bir servete sahip olduğunu soran basın mensuplarını yanıtlayan Ersin Özbükey, işin sırrının fırsatları görüp doğru şekilde değerlendirmek olduğunun altını çizdi. Sözlerine "Bundan 2 yıl önce ben de her üniversiteli gibi vaktimi internette geçiriyor, msn'de ve bilumum forum sitelerinde vakit öldürüyordum. Bir gün bir sitede 'Tıklayın ve 1000$ kazanın' şeklinde bir yazı gözüme çarptı. Tıkladım ve hayatım değişti." şeklinde devam eden Özbükey, doğru zamanda doğru yerde olmanın önemini de gözler önüne serdi. "Kimlik bilgilerimi ve banka hesap numaramı girdikten birkaç saat sonra 1000 dolar hesabıma yatmıştı bile. İnanılmaz bir duyguydu bu, ilk paramı kazanmıştım. Artık site site geziyor; kâh soru bilerek, kâh adama barfiks çektirerek paraya para demiyordum..." diyerek başarı hikayesini anlatmaya devam eden Özbükey "Bir zaman sonra posta kutumda Microsoft'un servetini dağıttığı haberini okudum. Maili listemdeki 10000 kişiyle paylaştığımda, para su gibi akmaya başladı. Hala da o maillerden dolayı hesabıma para yatar." açıklaması ile de Microsoft ile yaptığı iş ortaklığından duyduğu memnuniyeti gizleyemedi. Asıl voliyi ise Nijerya'dan vurduğunu belirten genç milyoner "Nijerya'nın devrik prensi Akela Tubutu, sahibi olduğu serveti dışarı çıkarabilmek için ortak arıyordu. Şansa bakın ki dünyadaki o kadar insan arasından beni bulup mail atmış. Hesap bilgilerim ve 20000 dolar karşılığında 100 milyon dolar teklif etti, ben de tabii ki kabul ettim. Bundan bir ay sonra, 100 milyon dolar hesabımdaydı." diyerek "dünyada keşfedilmemiş pazar kalmadı" önyargısını nasıl kırdığını ispat etti. Halen internet girişimciliğine devam eden Türkiye'nin en genç milyoneri, artık gelen fırsat maillerine yetişemediği için 50 kişilik bir kadro çalıştırmaya başladığını ifade etti. Hayır işlerinden de geri kalmayan Özbükey, lösemili çocuklar, kanser hastaları ve depremzedeler için her gün binlerce kişiye mail forward etmeyi ihmal etmiyor.
0
31
Özlem Yurtseven'in Facebook'tan Gerçek Zamanlı Olarak Takip Edilen Aşk Hayatında Sezon Finali Heyecanı Özel bir okulda İngilizce öğretmeni olarak çalışan Özlem Yurtseven'in (28), Facebook'taki paylaşımları sayesinde arkadaş listesindeki 317 kişi tarafından gerçek zamanlı olarak takip edilen aşk hayatı, televizyon dizilerini aratmayan bir sezon finaline doğru gidiyor. Önceki ilişkisi 14 ay önce sona eren Yurtseven'in (28), söz konusu dönemde yaşadığı yalnızlık, umut, hüzün, aşk, özlem ve hayal kırıklığı gibi duyguları ifade eden paylaşımları takipçilerinden yoğun ilgi görürken, son olarak paylaştığı "Giden gitmiştir, gittiği gün bitmiştir - Can Yücel" iletisine yapılan 64 yorumla birlikte heyecan doruğa ulaşmış durumda. Özlem'in sıkı takipçilerinden, Adıyaman Şükrü Güven İlkokulu'ndan sınıf arkadaşı Efruz Kocaalp, aynı zamanda bu heyecanlı dönemin en yakın tanıklarından. Özlem'i en son 2 sene önce ortak bir arkadaşının düğününde gören Kocaalp, "O düğün öncesinde de 15 sene boyunca hiç görüşmemiştik. Oradaki muhabbetimiz ertesinde çekinerek de olsa Facebook'ta arkadaş olarak ekledim kendisini. 2 kere mesajlaştığımız ve bir kere paylaştığım bir videoyu beğenen Özlem'le başka da bir münasebetimiz olmamıştı. Açıkçası yıllar sonra Facebook'ta bulduğum ve ilk hevesle bir mesajlaştıktan sonra, ortak hiçbir noktamız olmadığını farkederek uzaklaştığım diğer Facebook arkadaşlarımdan bir farkı yoktu benim için. Ta ki o aşk hikayesi başlayana kadar..." sözleriyle kendisini gerçek bir Özlem fanatiği yapan süreci özetledi. Özlem'in yazdığı iletiler, anlamlı şarkı sözleri ilk başta Kocaalp'in hoşuna gittiyse de sonrasında olay hızla baygınlık verici bir noktaya gelmiş. "Açıkçası pek sağlıklı bir ruh halinde değildi o ara Özlem. Hatta bir çeşit manik depresyon yaşıyordu" diyen Kocaalp, şöyle devam ediyor: "Yarım saat arayla önce 'Bir dostu olmalı insanın' adlı Can Yücel şiirini paylaşarak yalnızlıktan bunaldığını belli ediyor, sonra coşup 'İlişkisi yok ama mutlu :)' diye bir gruba üye oluyordu. Bir melankolik Sezen Aksu şarkısı, bir atarlı giderli Demet Akalın şarkısı paylaşıyordu. Özlem'i engellemeyi hatta silmeyi düşündüğüm o günlerin birinde yaptığı kalp işareti ve sonundaki gülümseme bir anda olayı bambaşka bir boyuta taşıdı. Evet, galiba sonunda birini bulmuştu..." Kalp ve gülümsemeden sonra, genelde yalnızlık temalı karamsar iletiler paylaşan Özlem'in profiline bir bahar havası hakim olurken, yakın arkadaşlarıyla ne hakkında olduğu anlaşılmayan gizemli yazışma ve gülüşmeler de Efruz Kocaalp'in merakının iyice artmasına neden olmuş. Bir ay kadar sonra Özlem ilişki durumunu değiştirerek "Hüseyin Kolatlı ile birlikte" yapınca esas oğlanımız da nihayet belli etmiş kendini. Kocaalp, gizem perdesinin aralanmasının ardından yaşananları ise şöyle anlatıyor: "Allahtan profil fotoları kilitli değildi. Girdim uzun uzun inceledim. Allah için yani yakışıklı bir çocuktu ama her an Özlem'i aldatabilirmiş gibi bir tipi de vardı. Bu şüphemi kendime saklayarak gelişmeleri gün be gün takip etmeye devam ettim. Özlem daha sonra Hüseyin'in en yakın arkadaşı Mevlüt'ü arkadaş olarak ekledi. Belli ki arkadaşlarıyla tanıştırıyorlardı birbirlerini. Mevlüt'ün yaptığı yorumlar onun gayet efendi biri olduğunu gösteriyordu. Ama ne yalan söyleyeyim, daha ilk günden o çocukla Özlem arasında bir şeyler olacağı benim içime doğmuştu. Ben böyle şeyleri hissederim..." Özlem'in "ooooofffff" ve "!!!!!!!!!!" iletilerinde Mevlüt'ün hiçbir art niyet olmadan, sadece yakın bir arkadaş olarak ortamı sakinleştirmek adına yapması gereken yorumları yaptığını belirten Kocaalp, "erkeklerin hepsi aynı!!!" iletisinin ardından yaşananları ise şöyle anlatıyor: "Hüseyin'in vereceği cevabı ve olayın ne olduğunu merak ederken Mevlüt'ün 'bütün erkekleri bir tutma, Hüseyin'in yaptığına ben de kızdım' demesi olayları iyice çetrefilli hale getirmişti. Hüseyin ne yapmıştı ve Mevlüt'ün amacı neydi? Zaten fazla vakit geçmeden Özlem de ilişki durumunu 'İlişkim Yok" yapıverdi. Hemen girip Hüseyin'in de arkadaş listesine baktım: Evet Mevlüt artık o yoktu o listede. Peki ya şimdi ne olacaktı?" Özlem'in "İlişki yok" durumunu beğenenler ve yorum yapanlar sayesinde tek takipçinin kendisi olmadığını görerek mutlu olduğunu söyleyen Kocaalp, kendisiyle birlikte Özlem'in ilişki durumunu takip eden aşağı yukarı 300 kişi civarında sadık bir izleyici kitlesi olduğunu söylüyor. Şu an Hüseyinciler ve Mevlütçüler olarak bölünen takipçiler arasında zaman zaman sert tartışmalar yaşanırken, bütün gözler bu akşam yazacağı ileti için Özlem'in profiline çevrilmiş durumda. Kendisinin de bir Mevlüt taraftarı olduğunu gururla ifade eden Kocaalp, "Özlem'in bu akşam yazacakları gerçekten bir sezon finali niteliğinde. Hüseyin'le barışacaklar mı, yoksa yakın arkadaş Mevlüt Özlem'e açılacak mı, ya da Özlem hepimizi şaşırtacak mı merakla bekliyoruz" diyerek anlatıyor yaşadığı heyecanı Okulların tatile girmesi ile pazar günü memleketine gideceği öğrenilen Özlem Yurtseven'in tatil boyunca Facebook hesabını kapatacağı söylentileri, bu akşamki iletinin önemi daha da artarken, tatil dönüşü olabilecekler üzerine sıkı takipçilerinin yaşadığı gergin bekleyiş devam ediyor.
0
32
Yazlıkta Sular Durulmuyor: Engin'le Simge'nin Çıkmaya Başlaması Tüm Dengeleri Alt Üst Etti... Tekirdağ ilinin şirin tatil beldesi Kumbağ, ardı ardına yaşanan sıcak gelişmelerin ardından yine gergin günler geçiriyor. Haziran ayının ortasından itibaren yazlık, mokamp ve devremülklerine yerleşen gençler kendi aralarında büyük bir süratle dostluk, aşk, küslük ilişkileri kurarlarken, bölgedeki hassas dengeler bu sabah Engin ve Simge cephesinden gelen yeni bir haberle bir kez daha alt üst oldu. Bölge henüz geçen haftanın "Simge biraz sinsi mi?" ve "Cüneyt herkese hesap takıyor" krizlerinin yaralarını sarmaya çalışırken, düzgün fizikleri ve güler yüzleriyle zirveye oynayan Engin'le Simge'nin çıkmaya başlamasıyla belde halkı, bu sabah adeta yeni bir Kumbağ'a uyandı. Bu sene üniversite sınavlarına ikinci kez girmeye hazırlanan ve modifiye arabasıyla bölgede önemli bir role sahip olan Engin ve sarı saçları, akademik başarısı ve son moda kıyafetleriyle kızlar arasında lider konumundaki Simge arasındaki yakınlaşma, bölgedeki ilişkilerin tekrar gerilmesine neden olurken, ani gelişme Derya, Beril ve Simge'den oluşan lider kız grubu arasında adeta deprem etkisi yarattı. Bilindiği gibi Engin, 2 yaz önce Simge'nin şu an kankası konumunda bulunan Derya ile oldukça fırtınalı bir ilişki yaşamıştı. Sıcak gelişmeyi bu sabaha karşı haber alan ve kendi aralarında 3 saat kadar süren bir telefon görüşmesiyle durum değerlendirmesinde bulunan Derya ve Beril, daha sonra sahilde bir araya gelerek krizden çıkış için çözüm yolu arayışına girdiler. Bir buçuk kilo japon çekirdeği eşliğinde gerçekleştirilen zirvede gerilimi basına yansıtmamaya çalışan ikili, yaptıkları kısa bir açıklamayla şimdilik sadece gelişmeleri izlemekle yetineceklerini ifade ettiler. Dört katlı villada yaşaması ve 28 adet taşlı kota sahip olması sebebiyle oturduğu sitenin ikinci dişi lideri konumunda bulunan Beril, "Bi defa yani her şeyden önce Engin sahici bir çocuk. Ben kesinlikle bu olayda onun bir art niyeti olduğunu düşünmmüyorum. Karşılıklı bir hoşlanma olabilir ama Simge'nin yani ne olursa olsun biraz daha dikkatli olması gerekiyordu. Bu kız (Derya) kaç ay ağladı o çocuğun arkasından bunu en iyi Simge biliyor" sözleriyle yaşadığı hayalkırıklığını dile getirdi Beril'in ardından söz alan Derya, öncelikle o ara köpeğini yeni kaybetmiş olması nedeniyle hassas bir dönemden geçtiğini vurgulayarak "Yoksa yani ne ağlıycam onun arkasından. Bana attığı mesajları saklasaydım keşke de kim kimin arkasından ağlamış görseydiniz. Neyse yani Allah yolunu açık etsin..." sözleriyle duruma açıklık getirdi. Engin'in Simge'yle çıkması konusunda bir yorumda bulunmak istemediğini belirten Beril, "Bu onların özelidir, beni alakadar etmez. Neticede burada kim kimin ne olduğunu biliyor. Benim garibime giden olay Engin'in daha önce Ferhat'a 'Bu sene çalışmaya kilitleniyorum ya İTÜ ya ODTÜ kesin, duygusal işlere vaktim yok' açıklamasını yapmış olması. Hayır yani o zaman demezler mi adama bu nedir diye. Neyse canım bana ne zaten" diyerek ekledi "Beril senle de konuşucaz sonra..." Bir süre önce saçlarını aynı Simge gibi kestirdiği için eleştiri oklarının hedefi haline gelen Elif ise, durumu evinin balkonundan değerlendirdi. "Biz Simge'nin Yalçın'dan hoşlandığını düşünüyorduk çünkü Simge bir kere Yalçın'a kahve falı bakmıştı ve uzun sarışın bir kız görmüştü. Yalçın da geçen yaz bi kere Simge'nin çıktığı var mı diye benim ağzımı aramıştı. Fakat gece olanlarla düşünüldüğünde şu an bambaşka bir tabloya bakıyoruz. Artık hiçbir şey aynı olmayacak, acaba Cumartesi günü olan piknik planı yattı mı şimdi?" diyerek yazın ilk çeyreğinde öngörülen planlara dair şüphelerini belirtti. Gelişmeler hakkındaki açıklamasını saat 8'deki halı saha maçının öncesinde yapacağını belirten Engin, sahaya yarım saat geç ve hafif sarhoş gelerek yaşanan krizin boyutlarını gözler önüne serdi. Park ettiği arabasına yaslanarak gelişmelerden samimiyetle bahseden genç adam, "Yani Simge çok tatlı bir kız. Nasıl desem, diğerlerinden çok farklı. Mesela futbol seviyormuş ben bunu hiç bilmiyordum ve direk etkilendim. Orada bir etkileşme oldu, biz buna isim koymuş ya da koymamış olabiliriz bir şey demek istemiyorum" şeklinde kısa bir açıklamayla yetindi. Uzmanlar, Engin'in muğlak ifadelerinin, piyasaların etkilenmemesi için alınan bir önlem olduğunu, kesin açıklamanın büyük ihtimalle Cuma günü mesai bitiminden sonra geleceğini belirttiler. Engin kanadından tatmin edici bir açıklama gelmemesi üzerine gözlerin çevrildiği Engin'in en yakın arkadaşı Alper ise "Biz Yalçın cephesinden gelecek sert bir tepkiden... çekiniyoruz demeyeyim biz bir şeyden çekinmeyiz de, yani tadımız kaçmasın sonuç olarak üç ay buradayız." diyerek taraflara itidal çağrısında bulundu. Konu hakkında Elif'in de açıklama yaptığını öğrenmesi üzerine adeta gözleri aydınlanan Alper, "Az önce evinden bisikletle geçtim ama göremedim, ailesiyle yemeğe gitti diye düşünmüştüm. Demek bu hafta da burada. O çok farklı bir kız ama Beril onu çok etkiliyor..." diyerek bölgenin önümüzdeki dönem yeni sıcak gelişmelere sahne olacağının sinyallerini verdi.
0
33
Emekli AVM Güvenlik Görevlisi, "Dedektör ve Üniforma - Nasıl Sindirildik?" Adlı Kitabıyla, Gizli Kalmış Pek Çok Olayın Perde Arkasını Araladı Geçtiğimiz yıl bir alışveriş merkezinden emekli olan güvenlik görevlisi Seyit Ardıl (62), 25 yılını verdiği mesleğinin iç yüzünü ve Türkiye'nin bölgesel gerçeklerini kaleme aldığı "Dedektör ve Üniforma - Nasıl sindirildik?" adlı kitabını bu sabah düzenlediği bir basın toplantısıyla tanıttı. Kitapta, idealist bir güvenlik görevlisi olarak maruz kaldığı baskıları, AVM'deki bir takım derin yapılanmaları ve bunların yakın dönem Türkiye'sinde yaşanan bazı önemli olaylarla olan ilişkisini oldukça çarpıcı bir biçimde dile getiren Ardıl, "Can güvenliğim pahasına da olsa bildiğim her şeyi yazdım. İnşallah, bu kitap bazı gerçeklerin açığa çıkmasına yardımcı olur" diyerek savcıları göreve davet etti. İstanbul Mecidiyeköy'deki bir alışveriş merkezinde, aralıksız 25 yıl boyunca güvenlik görevlisi olarak çalışan Ardıl, basın toplantısına mesleğe adım attığı ilk gün yaşadıklarını aktararak başladı. Büyük bir sadakatle bağlı olduğu görevinin henüz ilk gününde, AVM'nin kendisi ve arkadaşlarını sadece birer güvenlik görevlisi olarak işe almadığını farkeden Seyit Ardıl, o gün yaşananları şu sözlerle özetledi: "Göreve başladığım ilk yıllarda benim kısım şefim olan, çok sevdiğimiz bir abimiz vardı. Kendisi şu anda da büyük bir AVM'nin kat temizlik işleri şefliği görevini yönetiyor. İlk girdiğimiz gün, arkadaşlarımızla bizi bir odaya alıp, 'Çocuklar; bugüne kadar öğrendiğiniz her şeyi unutun' demişti. 'AVM, Türkiye'nin küçük bir modelidir. Burada her şeyi yeniden öğreneceksiniz...' O gün belki tam olarak hakkıyla anlamamıştık ne demek istediğini ama şimdi artık her şey daha net. Herkes görebiliyor bu kirli savaşı, bundan kimlerin nemalandığını..." Zamanla işlerin tam da öyle beklediği gibi yürümediğini ifade eden emekli güvenlik görevlisi, teşkilattaki bazı çürük elmaları üzülerek fark ettiğini ve ne yazık ki kendisinin de bu süreçte sindirildiğini belirtti. Emekli olmasının ardından yaşadıklarını tüm çıplaklığı ile yazmak için hemen çalışmalara başladığını belirten Ardıl'ın kitabı "Dedektör ve Üniforma - Nasıl Sindirildik?"´teki bazı önemli ayrıntılar şu şekilde: "O cinayetin işlendiği gün, biz yine kat güvenlikten arkadaşlarla görevdeydik. Kapalı otopark girişindeki bariyeri kaldırıp indirmek, arabaların altından yalandan ayna geçirmek gibi vazifeler yapıyorduk. Pat diye bir ses geldi Halaskargazi yönünden. İnsanlar koşuşturmaya başladı..." "Bir süre sonra o taraftan bizim AVM'ye doğru gelen 2 kişi gördük. Biri sarı yağmurluklu, orta yaşlı bir erkek, diğeri ise daha ufak, 12-13 yaşlarında bir kız çocuğuydu. Bu ikili bizim güvenlik kameralarımızı takip edenlere tanıdık gelecektir. Kendileri daha önce de sık sık, özellikle haftasonları gelirlerdi. 'Bunlar bir keşif gezisi olabilir' diye yönetime görüş bildirdik. Maalesef o da takip edilmeyen, hasıraltı edilen pek çok ipucundan biri oldu..." "AVM bünyesinde sonuna kadar güvendiğim birkaç vazife arkadaşıma bu olayı anlattım. Onlar da takip etmek gerektiği, çok haklı olabileceğim yönünde görüş bildirdiler. Maalesef, sonradan yürütülen soruşturmada güvenlik ve temizlik müdürünün odasında, 'Ne bilelim müdürüm, manyak manyak konuşup duruyo bu hep, başımızdan gitsin diye öyle dedik' şeklinde ifadeleri oldu. Gözleri korkutulmuştu..." Türkiye'nin Arap ülkeleri ve israil'le olan inişli çıkışlı ilişkileri hakkında gizli kalmış gerçeklere de ayrı bir bölümde değinilen kitapta, özellikle Mavi Marmara olayı ve bunun AVM'deki yansımaları üzerine şaşırtıcı bilgiler var. "O gemi olayından sonra, çok büyük değişimler yaşandı. Dışişleri ile İsrail arasında bir mekik diplomasi ve iplerin kopma noktasına geldiği dönemde, bazı kilit isimler çok büyük rol oynadı. Misal, Kıvanç Tatlıtuğ'lu filan dizilerin de gazıyla, o da o gemi işiyle birleşince bizim AVM silme arap doldu. Har vurup, harman savurdular. O dönem mağazalara giren para nereye aktarıldı? Kimlerin cebi doldu? Bunlar hep sorulması gereken sorulardı ancak maalesef bugüne kadar kimse cesaret edemedi..." ifadeleri yer alıyor. Çeçenistan olayları ve Rusya ile yaşanan doğalgaz krizine tam iki bölüm ayrılan kitapta bu konularda da çarpıcı iddialara yer verilmekte. Dönemin gizli kalmış tanıklarından Ardıl, "Çeçen olaylarının Moskova'ya kadar taşındığı bir dönemde, Rusya ile doğalgaz krizi yaşanması bir tesadüf değil tam aksine büyük bir planın parçasıydı" derken, bazı batılı ülkelerin bu konudaki yaklaşımının doğru değerlendirilmediğini ifade ediyor. Kitapta, olayların gerçekleştiği dönemde veya öncesinde, AVM'nin kapısından giren ilaç için bir tane dahi Çeçen'in olmadığı iddia edilirken, "Gerçi olayların öncesinde AVM'ye Çeçen giriyor muydu onu da tam bilemiyoruz çünkü girenlerin tabiyetleri özellikle gizli tutuldu. Ön kapıda pasaport sormaya kalktığım birkaç sefer yukardan uyarı alınca, sistemin içerisindeki bozulmanın nasıl da örümcek ağı gibi yayıldığını anladım. Daha sonra ben ve birkaç idealist arkadaş, o tip soruşturmaları kendi insiyatifimizle, gizlice yürütme yoluna gittik. Bunları tamamen, 'Bu gelenler kimdir, nedir, yemek katında düzenlenen buluşmalar kimin adına, kim tarafından ve kimle yürütülüyor' sorularına cevap aramak için yaptık. Nitekim sonunda detaylı bir dosya hazırladık ancak müdüriyete sunduğumuzda maalesef bunlar da hasıraltı edildi. 'Allaan manyakları! Sağda solda müşteriye böyle dosya tuttuğunuzu söylemeyin bu sefer sizi biz bile kurtaramayız' gibi bir yaklaşımla karşılaştık..." şeklindeki ifadeler ise oldukça dikkat çekici. Konuşmasında, yazdığı bu kitap yüzünden hayatının tehlikede olduğunu da dile getiren Seyit Ardıl "Arı kovanına çomak soktuğumun farkındayım ancak hiç değilse artık vicdanım rahat" diyerek çocuklarına tertemiz bir miras bırakmanın kendisi için her şeyden daha önemli olduğunu da sözlerine ekledi. Son olarak savcıları da göreve çağıran Ardıl, "Bu kitapta yazılanlar bir ihbar olarak kabul edilmeli ve gerekli işlemler en kısa zamanda yapılmalıdır" diyerek kameralar önünde suç duyurusunda bulundu.
0
34
Modern Tıbba ''Psikolojik kaynaklıdır, stresten uzak durun geçer'' Yöntemini Kazandıran Prof. Schumann'a, Psikiyatri Camiasından Büyük Onur Bu yıl Viyana'da düzenlenen 9. Uluslararası Psikiyatri Kongresinin onur konuğu, ünlü Alman Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Heinrich Schumann idi. 1982 yılında bulduğu "Bi şeyiniz yoktur, psikolojiktir" metodu ile aynı yıl Nobel ödülüne layık görülen Schumann, başta psikiyatri olmak üzere modern tıbbın hemen her alanına önemli bir katkıda bulunmuştu. Geçtiğimiz gün Viyana'da başlayan 9. Uluslararası Psikiyatri kongresinin açılış töreninde "yaşam boyu başarı" ödülüne layık görülen Prof. Schumann, ödülünü Dünya Psikiyatri Birliği Başkanı William Harrisburg'un elinden aldı. 1982'de dünya literatürüne kattığı "Psikolojiktir, stresten uzak durun" tedavi metodu ile modern tıpta bir devrim yaratan, dünyadaki tüm sağlık çalışanlarını teşhis, tedavi, hasta takibi gibi can sıkıcı sorunlardan kurtaran Schumann'la ilgili olarak "O sadece biz psikiyatristlerin değil, bütün bir tıp camiasının kahramınıdır" diyen Harrisburg'un konuşması sırasında salonda duygu oldu anlar yaşandı. Sözlerine öncelikle, her hastalığa uygulanabilen ve hastanelerdeki yatan hasta oranını %67 azaltan "Bişeyiniz yok, tamamen psikolojik" adlı tedavi metodu için Schumann'a teşekkür ederek başlayan Harrisburg, "Bu ödülü dünyanın tüm psikolog ve psikiyatristleri adına kendisine takdim etmek benim için büyük bir onur. Bugün elimiz ekmek tutuyorsa, 'Cumaya çek ödemesi var, ya nasip' demeden yarınlara umutla bakabiliyorsak, bunu şu anda karşınızda gördüğünüz bu büyük insan sayesinde başarabiliyoruz." diyerek şöyle devam etti: "Heinrich Schumann'ın çalışmalarından önceki karanlık günlerde, gerçek akıl hastalarıyla uğraşmak zorunda kalan, çekinilen, horgörülen, 'deli doktoru' gibi çirkin sıfatlarla anılan bir zümreyken, şu anda toplumsal saygınlığa kavuşmuş, gittiği yerde lafı sözü dinlenen insanlar haline geldik. Dün bize deli doktoru diyenler, bugün sevgilisinden ayrıldığında, işte patrondan zılgıt yediğinde, evladına laf söz geçiremediğinde elde sağlık karnesiyle kapımızda bitiyorlarsa, 45 dakikalık seans için bir uçak bileti parasını gözlerini kırpmadan verebiliyorlarsa ve bizler iki 'Hmm hmmm', bir Xanax'la yedi sülalemizi ihya edebiliyorsak, bu biraz da Sayın Schumann'ın sayesindedir." Eskiden bir ortamda mesleğini soranlara "Doktor" deyip sonra lafı gürültüye getirmek zorunda kalan psikiyatrist camiasının, bugün mesleki titrini bırak utanmayı, bir onur nişanı olarak taşıdığını ifade eden Harrisburg'un, "Sayın Schumann'ın çalışmaları ile 'psikiyatr' etiketi, bugün toplumsal statü olarak nihayet 'astronot' veya 'devlet eski bakanı' gibi sıfatların yanında hakettiği yere kavuştu. Bu sayede sırf benim 30 senede kırdığım cevizleri sıralasanız buradan Kopenhag'a yol olur, artık hesabını siz yapın." sözleri salonda dakikalarca alkışlanırken, bazı katılımcıların göz yaşlarına hakim olamadıkları görüldü. İlerleyen yaşı nedeniyle sahnede güçlükle ayakta duran Prof. Schumann da, törende yaptığı kısa bir konuşma ile farklı bir branşta uzmanlığı olmasına rağmen kendisini bu önemli ödüle layık gören Psikiyatri camiasına teşekkür etti. 1982'nin sıcak bir yaz öğleden sonrası, klinikte hasta bakmaktan bunalmışken tesadüfen bulduğu "bi şeyiniz yoktur, psikolojiktir" metodunun bu derece başarılı olmasını beklemediğini açık yüreklilikle ifade eden Schumann, konuklara şu sözlerle veda etti: "O zamanlar daha Frankfurt Devlet Hastanes'inde intern'düm ben. Uzmanlık sınavına çalışmak için biraz kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı ama kapıda yığılan hastalar yüzünden kitabın yüzünü açamıyordum. Gelen bir hastayı başımdan savmak için öylesine "psikolojiktir, fazla her şeyi kafaya takmayın geçer" deyiverdim. İşe yaradığını görmek beni de çok şaşırtmıştı. O gün 2 saat içinde 90 kadar hastayı bu şekilde yollayarak kendi işime gücüme baktım. Nitekim KBB'yi de o sayede kazandım zaten. Çalışmalarım sayesinde psikiyatri camiasının ihya olması ise beklemediğim bir sonuç oldu. Neyse yine de Allah bereket versin tabii, güle güle harcayın..."
0
35
Kişisel Gelişim Kitaplarıyla Başarıya Ulaşabilen İlk Ofis Çalışanı, Başarısının Sırrını Paylaştı: "Kişisel gelişim kitabı yazın" İlk kitabı "Ofisteki Dahi-Kendini Keşfet" ile büyük ilgi gören Kişisel Gelişim Uzmanı Candaş Ataman, kitabının 20. baskısı şerefine düzenlenen imza gününde okurlarıyla buluştu. Geçen seneye kadar kendisinin de kişisel gelişim, etkili iletişim, insanları tanıma ve etkileme bilmemnesi gibi kitaplara para döken sıradan bir ofis çalışanı olduğunu belirten 34 yaşındaki genç yazar, "Yaklaşık 10 yıl süren bu içsel yolculuğumun ve kendimi tanıma sürecimin sonunda ne içimdeki çocuğa ulaşmayı ne de gizli enerjimi ortaya çıkıp kariyerimde yükselebilmeyi başarabildim. Sinirden kitapları yakmaya kalktığım bir akşam eşim bana 'Yapma Candaş, onlara dünya kadar para saydın, yazık günahtır' diyerek beni durdurmaya kalkınca kafamda bir ışık yandı..." sözleriyle kendisini zirveye taşıyan ilk kitabının ortaya çıkış öyküsünü anlattı. Her şeyin bundan 10 sene önce başladığını söyleyen başarılı insan Candaş Ataman, "5 adımda liderliğe giden yol" adlı seminerle çıktığı yolculuğun tüm ayrıntılarını okurlarıyla paylaştı. O seminerin ardından, taş çatlasın en fazla 6-7 adımda zirveye çıkacağına ikna olduğunu belirten Ataman "Belki o 6-7 adım konusunda yanıldım, içsel yolculuğum tahmin ettiğimden fazla sürmüş de olabilir. Hatta bu süreçte bazen umutsuzluğa düştüğüm zamanlar bile oldu ancak her şeye rağmen pozitif düşünerek, evrenin benim için iyi bir planı olduğuna inancımı sürdürerek ve tabii biraz da şans ile işte şimdi olduğum noktaya kadar geldim. Daha ilk kitabımda çok güzel bir satış rakamına ulaştım ve çok şükür iyi de para kazandım. Şimdilik anca bugüne kadar yaptığım masrafı çıkarmış olsam da, bundan sonraki kitabımla kar etmeye de başlıycam inşallah" diyerek düşünce gücü ile başardıklarını ortaya koydu. "Pembe kömür", "Lehman Brothers’tan piyasada ayakta kalmanın yolları", "Kaç beden dili biliyorsunuz?", "Düşünce gücüyle düşünme" gibi birçok yayına servet ödemekten çekinmediğini ve başarıya giden yolda kimsenin masraftan kaçmaması gerektiğinin altını çizen Ataman, 32 lira değerindeki imzalı kitabını almaya gelen hayranlarına hikayesini anlatmaya şu şekilde devam etti: "Ben de bir zamanlar, sabah 8 akşam 6 bir ofiste çalışan sıradan bir beyaz yakalıydım. Basit bir satın alma elemanı iken tanıştığım kişisel gelişim mucizesiyle önce kendime hedef koydum, sonra da o hedefe doğru emin adımlarla yürüdüm. Amacım belliydi, en kısa süre içinde satın alma müdürü olacaktım. Artık fazla düşünmekten ya da aşırı konsantrasyondan mı nedir bir türlü varamadım o hedefe. Zaten daha bu işlerle uğraşıp da bir şey olanı görmemiştim ömrü hayatımda. Ama işte tam da her şeye lanet edip, evdeki kitapları yakmak üzereyken kitaplıktaki en ucuz gelişim kitabının 20 lira olduğunu farketmemle kafamda birden ışık yandı. Hemen kaba bir hesap yaptım, şu kitabın aynısını ben yazsam, şu kadar olsa, şu kadar satsa diye falan derken, hiç vakit kaybetmeden bilgisayarımın başına geçtim. Hayat öyle bilinmezlerle doludur ki bazen her şeyden vazgeçerken o sana gülümseyerek sürprizini sunar: Evet, ben artık bir yazar olmalıydım." Yaşadığı ani aydınlanmanın ardından bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde biraz kendi tecrübelerini aktararak, çoğunlukla da okuduğu kitaplardaki önemli detayları copy-paste ederek ilk eserini tamamladığını anlatan Ataman, Ofisteki Dahi'nin bizzat kendisi olduğunu da söylemekten çekinmedi. Tüm bunların, uzun yıllardır gösterdiği emeklerin karşılığı olduğunu da kaydeden genç yazar, "Her sabah kalkar kalkmaz aynaya bakıp gülümseyerek, hiç tanımadığın insanlara günaydın diyerek, konuşurken karşımdakinin omzuna dokunarak, ofiste iş yapmak yerine %100 düşünmeye çalışarak geçen zorlu günler neyse ki bir şeye yaradı" sözleriyle emeklerinin heba olmamasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Okurlarından birinin "Candaş Bey, ben de bir gün aniden ofisteki dahi, yani bir Candaş Ataman olabilcek miyim?" şeklindeki sorusunu ise gülümseyerek karşılayan Ataman "Eğer bu işe yıllarınızı verirseniz illa ki bir şey olursunuz hanfendi. Hiç olmadı siz de bir kitap çıkarırsınız belki bir gün, kimbilir..." şeklindeki cevabıyla, başarısının sırrını da paylaşmış oldu. Okurlarının sorularının ardından Candaş Bey'in kendi başından geçmiş gibi anlattığı ilginç anektodlarla devam eden imza günü, yazarın okurlarına "Ofisteki Dahi- Hedef Odaklılık ve Bir şeyler Daha" adlı kitabının müjdesini vermesiyle sona erdi.
0
36
Saçma Sapan Hareketleri Nedeniyle Ailesi Tarafından 'Hiperaktif' Olarak Tanımlanan Çocuğun, Bildiğimiz Gerizekalı Olduğu Ortaya Çıktı Ankara'da yaşayan Hakan-Bilge Terziel çifti, aşırı hareketli olması nedeniyle psikiyatri kliniğine götürdükleri evlatları Anıl Can Terziel'e (6) konulan "akli dengesi yerinde değil" teşhisinin şokunu yaşıyor. Yerinde duramayan, sağa sola saldıran ve durmadan saçma sapan konuşan her çocuk gibi Anıl Can'ın da yüksek zekası nedeniyle hiperaktif olduğunu düşünerek kliniğin kapısından giren genç çift, çocuklarının gerçekten, bildiğimiz gerizekalı olduğu gerçeğini kabullenmeye çalışırken, yaşadıkları dram benzer durumdaki diğer ebeveynleri de endişelendiriyor. Aydınlıkevler Özel Hastanesine ait Psikiyatri Kliniğinden aldıkları sonucun ardından büyük bir şok yaşayan genç çift, hastane çıkışında güçlükle zaptedebildikleri Anıl Can'a rağmen çarpıcı açıklamalarda bulundular. Anıl Can'ın etrafta gördükleri çocuklardan çok da farklı olmadığını iddia eden anne Bilge Terziel (33) "Tamam biraz hareketlidir, saldırgandır Anıl'ımız... oğlum dur bir saniye... Ancak biz bunu hiperaktif olmasına falan yormuştuk. Hatta bu... yapma evladım... biraz da hoşumuza gidiyordu, zeki falan oluyor diye hiperaktifler" şeklinde başladığı konuşmasına, minik Anıl'ın ayakkabılarına kusması nedeniyle ara vermek zorunda kaldı. Eşinin ardından söz alan talihsiz baba Hakan Terziel de "Hiperaktif bu çocuk diye seviniyorduk sevinmesine de... evladım çekme annenin saçını... Bizim oğlanın durumu o değilmiş maalesef. Bildiğimiz gerizekalıymış" diyerek, minik yavrularının bazı garip davranışlarının nedenini ancak şimdi anlayabildiklerini ifade etti. Gün boyunca hiç durmadan soru soran, yarım cümlelerle konuşan, konuşamadığı zaman da uydurma şarkılar söylemeye çalışan Anıl Can'ı bugüne dek sempatik bulduklarını açık yüreklilikle söyleyen Baba Terziel, konuşmasına şu şekilde devam etti: "Ne bileyim, demek ki babası olduğum için bana öyle şirin geliyormuş... Bilge, koş yakala şu oğlanı!.. Bir de, niye yalan söyleyeyim, erkek çocuğu diye deli dolu olması, sürekli birilerine sataşması da beni eğlendiriyordu. Hatta öyle bir dolu saçma sapan videosunu da facebook'a kendi ellerimle yükledim... Kısmet işte, insan bilemiyor neyin ne olaca... Çocuğum ısırmasana abilerin bacağını!" Kliniğin başhekimi Dr. Emirhan Yücedağlı, aşağı yukarı her ay kendilerine bunun gibi hiperaktif şüphesiyle getirilen 100-150 kadar çocuk olduğunu ifade ederken, "Bir defa hiperaktivite istatiksel olarak bu kadar yüksek görülen bir rahatsızlık değil. Hatta 16 yıldır bilfiil çocuk psikiyatrlığı yapan biri olarak ilk kez gerçekten ruh hastası bir çocukla karşılaştığımı da söylemeliyim. Normalde bize gelen çocukların önemli bir kısmı bildiğin şımarık ama bunu ebeveynlere anlatmak mümkün olmuyor. 2-3 seans paralarını alıp rapora da 'Hiperaktif' yazınca sevinip gidiyorlar. Niyeyse onu çok matah bir şey sanıyorlar, biz de sesimizi çıkarmıyoruz" diyerek olayın bu noktaya gelmesinde tıp camiası olarak kendilerinin de suçu olduğunu itiraf etti. Dr Yücedağlı, talihsiz çiftin yaşadığı dramın bütün ebevynlere ibret olması gerektiğini belirttiği esnada hastabakıcıların elinden kurtulmayı başararak, kliniğin kapısına doğru koşmaya başlayan minik Anıl Can da uyuşturucu tabancayla vurularak etkisiz hale getirildi.
0
37
Anadolu Kültürüne Nesillerdir Damgasını Vuran Allı Turnanın En Nihayetinde Flamingo Olduğunun Ortaya Çıkmasının Ardından, Türkü Dünyasında Sular Durulmuyor TBMM'de yemin krizi, futbolda şike iddiaları, sokaklarda artan şiddet derken son günlerde oldukça zorlu dönemeçlerden geçen Türkiye, bu sabah yeni bir krize uyandı. Yaban TV'de dün gece geç saatlerde yayınlanan bir belgesel programında, nesillerdir adına türküler yakılan, uğruna destanlar yazılan, Anadolu insanının dilinde, sözünde yer eden allı turnanın, hepi topu flamingo olduğunun açıklanmasının ardından, gözler bu sabah Yavuz Bingöl ve Neşet Ertaş'ın "acil" kodlu çağrısı ile olağanüstü olarak toplanan türkü camiasından gelecek habere çevrilmiş durumda. Belgeselin yayınlanmasının ardından tepkili vatandaşlar tarafından kanalın telefonları kilitlenirken, Yavuz Bingöl, Neşet Ertaş, Arif Sağ, Edip Akbayram gibi isimlerin öncülük ettiği bir grup halk müziği sanatçısı tarafından türkü camiasına olağanüstü olarak toplanma çağrısı yapıldı. Saatler süren ve haber yayına hazırlandığı sırada devam eden toplantının arasında bir basın açıklaması yapan Yavuz Bingöl'ün, oldukça yorgun ve sarsılmış göründüğü dikkatlerden kaçmadı. Ünlü sanatçı açıklamasına, kendisini üzgün, hayalkırıklığına uğramış ve kandırılmış hisseden tüm vatandaşlarımızdan türkü camiası adına özür dileyerek başladı. "Allı turnadan bugüne kadar en çok ekmek yiyen isimlerden biri olarak, en nihayetinde Miami Vice dizisine jenerik olmaktan başka doğru düzgün bir vasfı olmayan bir hayvana bu kadar bel bağladığımız için tüm gönül dostlarından özür diliyorum." diyen Yavuz Bingöl, yaşanan acının büyük olmasının da doğal olduğunu belirtti. "Uzak memleketten aşk getiren, hasretin yolunu gözleyen, yad elden haber taşıyan bir efsane olarak gördüğün şey, bildiğin pespembe flamingo çıkınca doğaldır ki insanda bi hayal kırıklığı oluyor. Açıkçası ne görmeyi umduğumuzu bilmiyorum ama bu değildi yani. Aslında hayvanın da günahı yok, biz yüzyıllardır o kadar şişirmişiz ki, zaten böyle kuyruğundan ışıklar saçan, yoktan varolan bir şeyden aşağısı da kesmeyecekti herhalde. İzlemez olaydım o belgeseli..." şeklinde konuşan Bingöl, konuşmasında halka sitem etmekten de kendini alamadı. Allı turnayı kültüre bu şekilde aktaranın kendileri olmadığının altını çizen ünlü türkücü, "Tabii allı turna dediğimiz hayvan da türkülere gökten gelmedi. Yani gökten geldi tabii de, kuş sonuçta bu çünkü, biz bunu halk müziğine kendi kafamıza göre sokmadık. Halk arasında masallara, türkülere yüzyıllardır girmiş bir hayvan bu, o açıdan tüm günahı bize yüklemek de insafsızlık olur. Velhasıl, zamanında neye benzer, nedir ne değildir tam bilmediğimiz hayvandan aşırı bir beklentiye kapılmış olmanın cefasını, bugün hep beraber çekiyoruz." ifadelerini kullandı. Olayın açığa çıkmasının ardından kısa sürede organize olduklarını belirten Bingöl, "İlk şoku atlatmamızın ardından, 'Acaba diğer hayvanlarda da bu tip bir sıkıntı var mıdır' sorusu gündeme geldi. Arkadaşlarımız o konuda çalışmalara başladılar, türkülerde sıkça geçen hayvanları tek tek inceliyorlar. İlk etapta ceylan, alageyik ve keklik üzerindeki tetkiklerin sonuçları elimize ulaştı ve bu hayvanlar gerçekten o bildiğimiz hayvanlar." sözleriyle kamuoyunu rahatlatacak mesajlar verdi. Haberin duyulması üzerine vatandaşların yoğun tepkisiyle karşılaşan Yaban TV yönetimi ise, "Türkülerde masallarda herhangi bir hayvana fazladan anlamlar yüklendiyse, olduk olmadık misyon biçildiyse bunun sorumlusu neden kanalımız oluyor, anlamak mümkün değil. Bizde neyse o: Bu hayvan flamingo mu, flamingo. Bitti. Geri yanı bizi alakadar etmez." açıklamasını yapmakla yetinirken, allı turnaya alternatif hayvan arayışında olan halk müziği camiasının ise, çalışmalarını yalıçapkınından ispinoza uzanan geniş bir yelpazede sürdürdüğü gelen haberler arasında. Yaban TV kanalında yayınlanan "Kuş kuş Anadolu" adlı belgesel programın Flamingo'nun konu alındığı bölümünde kullanılan "Flamingo, Anadolu'da Allı Turna olarak adlandırılan, Phoenicopteridae familyasından Phoenicopterus cinsini oluşturan 6 kuş türünün ortak adıdır." ifadeleri nedeniyle kanala tepki telefonları yağmaya başladı. Ünlü türkücü Neşet Ertaş ve Yavuz Bingöl arasında başlayan telefon diplomasisinin ardından, türkü camiasına "acil" kodlu toplantı çağrısı yapıldı. Bir grup öfkeli vatandaş, tepki gösterip gerekirse taşlamak üzere Yaban TV'nin yayın yaptığı binayı aramaya başladılar. Olağanüstü toplantı, 200'ün üzerinde irili ufaklı türkücünün katılımıyla İMÇ Çarşısı Kongre Salonu'nda başladı. Yaban TV binasını bulan öfkeli vatandaşlar, bina önünde sloganlar atarak toplanmaya başladılar. Neşet Ertaş'ın İMÇ'deki olağanüstü toplantıyı sinirli bir şekilde terk ettiği görüldü. Ertaş, "Arkadaşlarımız görüşmelere devam ediyor. Başka hayvan arıyoruz, bakıyoruz. Eli yüzü düzgün ne varsa hepsine bakıcaz... Süreç devam ediyor." açıklamasını yapmakla yetindi. Tepkili vatandaşlar Yaban TV binasını taşlamaya başladı. Kanal binasından karşı ateş açılması üzerine vatandaşlar yaralılarını bırakarak geri çekildiler. Türkü camiası, karışıklıkları dindirmek amacıyla kısa bir basın açıklaması düzenledi. Türkücüler kabahati üstlenirken, halka itidal çağrısı yaptılar. Kısa açıklamanın ardından olağanüstü toplantıya devam edildi.
0
38
Şike Soruşturmasıyla Birlikte Türkiye, Yeniden Doya Doya Futbol Tartışabilmenin Coşkusunu Yaşıyor Emniyet tarafından yürütülen şike soruşturmasında başta Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere 49 yönetici, teknik adam ve futbolcunun gözaltına alınmasıyla birlikte Türkiye yeniden doya doya futbol konuşabilmenin haklı sevincini yaşıyor. Liglerin sonra ermesinin ardından transfer döneminin de durgun geçmesiyle sıkıntılı günler yaşayan kamuoyu, şike operasyonuyla birlikte rahat bir nefes alırken, bu sabah İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde toplanan bir grup taraftar, Organize Suçlar Bürosu lehine tezahuratlarda bulunarak polislere baklava ikram ettiler. Liglerin sona ermesinin ardından transfer sezonu başlayana kadar birkaç hafta da genel seçimlerle filan oyalanan kamuoyu, transferde bir türlü beklenen çarpıcı gelişmelerin yaşanmaması nedeniyle bir süredir sıkıntılı günler geçiriyordu. Yapılabilecek bütün transfer spekülasyonlarının geçtiğimiz hafta ortasında tüketilip, bütün ünlü futbolcuların büyük kulüplerimizle her türlü kombinasyonda eşleştirilmesinin ardından sıkıntıya giren spor basını mecburen rotayı Bayanlar Basketbol Şampiyonası, Wimbledon Finali gibi eften püften, önemsiz konulara çevirmek zorunda kalmışken gelen Şike Soruşturması haberi, kamuoyuna olduğu kadar basın camiasına da rahat bir nefes aldırdı. Aralarında 3 büyük kulübün taraftar temsilcileri, spor gazetelerinin çalışanları, şoförler odası ve berberler odası temsilcilerinin de bulunduğu yaklaşık 60 kişilik grup önce Emniyet Müdürlüğü önünde toplanarak, baskını gerçekleştiren ekibin başındaki isim olan Organize Suçlar Bürosu Amiri Başkomiser Sedat Gülcimen lehinde tezahuratlar yaptılar. Grubun ricasını kırmayarak Emniyet Müdürlüğü önünde yumruk şov yapan ve üçlü çektiren Gülcimen, daha sonra kendisine ikram edilen baklava ve çiçekleri ekibi adına kabul ederek kısa bir teşekkür konuşması yaptı. Konuşmasında öncelikle İstanbul Emniyeti olarak her zaman vatandaşın hizmetinde bulunduklarını ifade eden Gülcimen, söz konusu şike soruşturmasının da yaklaşık 8 aydır yürütülmesine rağmen halkın futbol konuşma ihtiyacı göz önünde bulundurularak baskının özellikle geciktirildiğinin altını çizdi. Gülcimen, şike baskının kamuoyunda gördüğü ilgiden dolayı duyduğu memnuniyeti ifade ederek şöyle devam etti: "Arkadaşlarımız dünden beri TV programlarını ve facebook, twitter gibi sosyal medya organlarını takip ediyorlar. Aziz Yıldırım aşağı, Bülent Uygun yukarı, başka bir şey konuşulmuyor. Sonuçlar gayet tatmin edici. Ha keza sokakta yaptığımız istihbarat çalışmaları da vatandaşlarımızın 24 saattir doya doya futbol tartıştığını gösteriyor. Titiz ve özenli çalışmamızın böylesine olumlu sonuç verdiğini görmek gurur verici."
0
39
Malavi'de Tamamen Nizami Harp Kurallarına Uygun Şekilde Gerçekleştirilen İç Savaş, UNESCO'nun "Dünya Kültür Mirasları" Listesine Alındı Güneydoğu Afrika'nın şirin ülkesi Malavi'de 2 yıdır devam eden ve tamamen nizami harp kuralarına uygun bir şekilde gerçekleştirilen iç savaş, sonunda Birleşmiş Milletler'in de dikkatini çekti. Bugüne kadar sadece 2 sivilin kazara ölmesi, kimyasal-biyolojik herhangi bir silahın kullanılmaması ve çatışan tarafların tamamının 18 yaşından büyük olmasıyla çevre ülkeler için de son derece başarılı bir model olan Malavi iç savaşı, Birleşmiş Milletler Bilim, Eğitim ve Kütür Teşkilatı (UNESCO) tarafından "Korunması Gereken Dünya Kültür Mirasları" listesine alındı. Konuyla igili olarak Başkent Lilongwe'deki Birleşmiş Milletler temciliğinde bu sabah bir basın toplantısı düzenleyen BM gözlemcisi Peter Strauss Kahn, Malavi'deki iç savaşı neredeyse ilk dakikalarından itibaren çok yakından takip ettiklerini belirterek, "Gerçekten isyancısıyla olsun, hükümet güçleriyle olsun bu kadar efendi, bu kadar düzgün savaşan bir millet daha görmedik" ifadelerine yer verdi. Malavi iç savaşının, günümüzde sayısı giderek azalan düzgün, nizami harplerden biri olduğunu vurgulayan Kahn, "Rakamlar ortada. 2 yılda toplam 27.918 kişi ölmüş. Bunların neredeyse tamamı ya asker ya da isyancı güçlerindeki eli silah tutan 18 yaşın üstündeki erkeklerden oluşuyor. Zaten 18 yaşın altına silah satışı kesinlike yasak. Yakalarlarsa direkt idam ediyorlar. Yalnızca geçtiğimiz Nisan ayında 2 tane çocuk askeri bir aracın altında kalarak hayatlarını kaybettiler. Ki o olayda da askerlerin suçu yok. Gerizekalı çocuklar maç yaparken topun peşinden yola fırlamışlar. Buna rağmen kazaya karışan askeri aracın komutanı emekliliğini isteyerek görevinden ayrıldı." sözleriyle Malavililerin savaş süresince gösterdiği hassasiyete dikkat çekti. Haber, Malavi hükümeti ve isyancı güçler tarafından da memnuniyetle karşılanırken, Devlet Başkanı Albay Myaana Grujea yaptığı kısa bir açıklamayla iç savaşta yer alan herkese centilmence mücadelelerinden ötürü teşekkür etti. Malavi'nin son 2 yılda iç savaşta yaptığı atılımla çevre ülkeler için de örnek alınması gereken, başarılı bir model ülke haline geldiğini geldiğini ifade eden Grueja, şöyle devam etti: "Görev başına geldiğimiz günden itibaren ilk amacımız, elinde nerden bulduğu belli olmayan bir kalaşnikofla yalın ayak başı kabak savaşa giden Afrikalı imajını silmek oldu. Gerek savaş nizamında yaptığımız batılı reformlarla olsun, gerek aldığımız sert önlemlerle olsun önceki hükümetler döneminde yaşanan soykırım, toplu tecavüz, çocuk askerler gibi ülkemizin imajını olumsuz yönde etkileyen çirkin görüntülere son verdik. Elbette isyancı güçlerin işbirliği olmasa bu sonucu elde edemezdik. Onlara da buradan tekrar çok teşekkür ediyorum. Bu başarı bütün Malavililerindir..." Bundan sonrası için artık kendilerini daha zorlu bir sürecin beklediğini belirten Grueja, "Sadece yetişkin erkeklerin birbirlerini öldürdüğü güzel bir iç savaşımız var. Bunun kıymetini bilmemiz gerekiyor. Şimdi artık önemli olan bu kültür mirasına sahip çıkıp onu yaşatmaktır" diyerek, iç savaşı daha uzun yıllar aynı hassasiyet ve efendilikle yürütmek konusunda bütün Malavilileri göreve davet etti.
0
40
Başbakan Erdoğan'ın "İslami Terör Olmaz" Açıklamasına El Kaide'den Sitem Dolu Yanıt: "Elimizden Geleni Yapıyoruz!" Başbakan Erdoğan'ın A.B.D temasları sırasında sarf ettiği "İslami terör olmaz." sözlerinin başta El Kaide olmak üzere bir çok islami terör örgütü tarafından üzüntüyle karşılandığı bildirildi. Konuyla ilgili olarak El Kaide basın merkezinden bu sabah yapılan açıklamada, zor şartlar altında, türlü imkansızlıklara rağmen özveriyle çalışan örgüt mensuplarının ellerinden geleni yaptıkları belirtilerek, bu tarz cesaret kırıcı açıklamaların cihad düşüncesine sekte vurmaktan başka bir işe yaramayacağının altı çizildi. A.B.D temasları çerçevesinde Washington’da, George Mason Üniversitesi bünyesinde kurulan İslam Araştırmaları Merkezi’nin açılışına katılan Başbakan Erdoğan'ın, açılış konuşmasında sarf ettiği "İslami terör olmaz" sözlerine El Kaide'den yanıt gecikmedi. Örgütün yeri henüz saptanamayan basın merkezinden bu sabah yapılan açıklamada, Başbakan Erdoğan'ın sözlerinin örgüt bünyesinde şaşkınlık ve üzüntüyle karşılandığı belirtilirken, "biz yapamayız, biz beceremeyiz" zihniyeti yüzünden İslam dünyasının yüzyıllardır yaşadığı sıkıntılara dikkat çekildi. Konuşmasının sonuna doğru oldukça duygusallaşan ve yer yer sesinin titrediği gözlenen El Kaide sözcüsü, "Biz istemez miydik her şeyimiz dört dörtlük olsun? Biz istemez miydik her yapılan saldırıyı üstlenelim? Ama işte imkanlarımız bu ka...Helikopter sesi miydi lan o?!" diyerek, açıklamalarını ani bir şekilde noktaladı.
0
41
Ünlü İsimlerin Başarısız Çocukları İçin Rehabilitasyon Merkezi Kuruluyor Sosyal Hizmetler İstanbul İl Müdürlüğünce bu sabah yapılan açıklamada, ailelerindeki ünlü isimlerin altında ezilen çocuklara yönelik rehabilitasyon merkezi açılması için çalışmaların sürdürüldüğü bildirildi. Ünlü isimlerin başarısız çocuklarına yönelik bir proje için uzun zamandır çalıştıklarını belirten Sosyal Hizmetler İstanbul İl Müdürlüğü yetkilileri, toplum sağlığı açısından bu projenin çok önemli olduğunu ve rehabilitasyon merkezinin en kısa süre içerisinde tamamlanması için hummalı bir çalışmanın yürütüldüğünü bildirdiler. Öncelikle Reşat Çalışlar, Murat Evgin, Aylin Livaneli, Kerem Alışık, Seren Serengil gibi isimlere ev sahipliği yapacak olan Rehabilitasyon Merkezinin, Acıbadem'de inşa edileceği ve 5 katlı olacağı belirtildi. Merkezde kalacaklara temel olarak "Ailenizde ünlü birileri var diye illa siz de ünlü olmak zorunda değilsiniz. Yani tabi ki elinizden geleni yapın ama baktınız olmuyor fazla da zorlamayın kendinizi" düşüncesinin aşılanacağını vurgulayan yetkililer, rehabilitasyon sürecini başarıyla tamamlayan hastaların sosyal hayata tamamı ile adapte olabileceklerini müjdelediler.
0
42
Nijer Devlet Başkanı Ülkeyi Kat Karşılığı Müteahhite Verdi İç savaş, açlık, susuzluk, salgın hastalık derken gün geçtikçe kan kaybeden şirin Afrika ülkesi Nijer, yapılan yeni toprak reformuyla yönetimde köklü değişikliklere hazırlanıyor. Bu sabah imzalanan anlaşmayla ülkenin tamamını kat karşılığı olarak Bediroğlu İnşaat'a devreden Nijer yönetimi, satış ve kira gelirleriyle önemli bir ekonomik kaynak yaratmayı hedeflerken, daha kepçe vurulmadan dairelerin yarısının topraktan satılması da memnuniyetle karşılandı. "Bundan sonra Nijer için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ülke olarak hapsolduğumuz bambudan yapılma evlerden havuzlu, alttan ısıtmalı, güvenlikli sitelere geçip rahat bir nefes alacağız. Kim bilir belki de içlerimizden bazıları apartman sıkıcılığına ve tek düzeliğine dayanamayıp panik atak olacak. Belki şehrin gürültüsünden uzaklaşmak isteyen insanlarımız ve daha önemlisi gürültü çıkaran bir şehrimiz olacak. Biliyorsunuz sonuçta inşaat lokomotif sektör. Burada inşaat başlamasıyla birlikte çimento fabrikası işleyecek, demirci bayram edecek, kumuydu, seramiğiydi, gider borusuydu, işçisiydi derken topyekün bir kalkınma söz konusu olacak..." Müteahhit firmayla ufak tefek pürüzler dışında önemli konularda anlaşarak el sıkıştıklarını ifade eden Hasabu, "Ülkenin adını daha prezantabl bir şeyler yapma konusunda karşı taraftan gelen birtakım talepler var, onları değerlendiriyoruz. Nijer Konakları, Nijer Altınşehir, Nijer MyWorld gibi alternatifler üzerinde konuşuyoruz" derken, ulaşım ve altyapı sorunlarıyla ilgili bir soru karşısında ise moralinin bozulduğu gözlerden kaçmadı. "Evet şimdilik ulaşım biraz sorunlu, açıkçası henüz projede belli bir yolu yok sitenin ama zaten ülke olarak bir süre bir yere ulaşmayı da düşünmüyoruz. Biz burada sadece bir site değil bir yaşam alanı inşa ediyoruz. İçinde çocuk parkından, terzisine her şey olacak. Dolayısıyla kimsenin bir yere gitmesi gerekmiyor. Biz geliriyle, gideriyle bu projeyi çok iyi etüt ettik. Mesela savunma giderlerimizi ülke sınırına koyacağımız bir güvenlik kulübesi ve iki güvenlik görevlisi ile yarı yarıya indireceğiz. Biraz da bunlar konuşulsun..." Cep telefonunu çıkarıp hesap makinesi bölümünde çeşitli hesaplamalar yapan devlet başkanı, dünyada büyükelçilik bulundurabilecek güce sahip nerden bakılsa minumum 130- 140 ülke bulunduğunu, sırf bunların birer daire almasıyla bile ülke ekonomisinin ihya olacağını sözlerine ekledi.
0
43
Mor ve Ötesi'nden Şaşırtan Karar Daha önce komün halinde yaşadıklarını açıklayarak dikkatleri üzerine çeken Mor ve Ötesi, aldıkları yeni kararla birlikte, bundan sonra çekecekleri kliplerde içlerinden sadece birinin görüneceğini açıkladı. Grubun vokalisti ve aynı zamanda çoğu kişiye göre beyni olan Harun Tekin'in ilk olarak yakın çevresiyle paylaştığı bu kararın nedeninin, her klipte grubu toplu şekilde göstermek adına çok saçma işlere imza attıklarını farketmeleri olduğu öğrenildi. Alınan bu kararla birlikte, artık Mor ve Ötesi kliplerinde hep aynı grup üyesinin mi yoksa her klipte dönüşümlü olarak farklı bir grup üyesinin mi görüneceğinin henüz netlik kazanmadığı ve grup hayranlarının bu konuda net bir açıklama beklediği gelen haberler arasında. Ayrıca çeşitli internet platformlarında, alınan bu kararı bir çok Mor ve Ötesi hayranının protesto ettiği de bildirildi.
0
44
Borçsuz Doğan Bebek Ailelere Umut Veriyor Çocuk Vakfı`nın Dünya Çocuk Günü dolayısıyla yayınlamış olduğu rapora göre Türkiye'de doğan her bebek ülkenin dış borçları nedeniyle ortalama 1650 dolar borçla dünyaya gelirken, İlhan ve Ayşen Özbükey çiftinin Sultanbeyli Devlet Hastanesi'nde dünyaya gelen bebeklerinin 2200 Dolar alacaklı olduğunun ortaya çıkması ailede büyük sevinç yarattı. Genç çiftin dün sabaha karşı dünyaya gelen bebeklerinin alacaklı olarak doğması başta Özbükey Çifti olmak üzere herkesi şaşkınlık ve sevince boğarken, Ersin adı verilen talihli bebek, doktorlar ve tüm hastane çalışanları tarafından da adeta sevgi çemberi ile kuşatıldı. Alacağın tahsiliyle ilgili olarak şu an doğum yapan diğer ailelerle anlaşmaya çalıştıklarını ifade eden Özbükey, "Eğer bir an önce ödeyemezlerse çocuklara takılan altınlar için ihtiyati tedbir kararı aldırırız.” sözleriyle bu 2200 Dolar'ın peşini kolay kolay bırakmayacağının sinyallerini verdi. 3 kilo 750 gram olarak dünyaya gelen Ersin bebek ayrıca Hazine Müsteşarlığı'nın da dikkatini çekmeyi başarmış durumda. Olayı haber alır almaz hastaneyi ziyaret eden Hazine müsteşarılığı yetkilileri genç çifti tebrik ederek, başarılarının devamını dilediler. Ersin bebeklerin çoğalmasıyla Türkiye'nin dış borcunun kısa sürede kapanacağını belirten yetkililer, başarısından dolayı minik Ersin'i de üzerinde nazar boncuğu olan bir adet çeyrek altın ile ödüllendirdiler.
0
45
2010 Avrupa Kültür Başkenti Coşkusu Yerini Soru İşaretlerine Bıraktı: "Şimdi Ne Olacak?" İstanbul'un yedi tepesinde gerçekleştirilen yedi konser ve göz kamaştıran gösterilerle start alan "İstanbul 2010 - Avrupa Kültür Başkenti" kutlamaları yoğun geçen bir haftanın ardından yerini anlamsız bir boşluğa bıraktı. Kültür Başkenti olmanın ne işe yaradığı hakkındaki sorular kafaları kurcalamaya devam ediyor. Kültür Bakanlığı haftalık olağan basın toplantısında, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla ilgili merak edilen bazı sorulara yanıt arandı. Toplantının başlangıcında, "Avrupa Kültür Başkenti" unvanını İstanbul'a kazandırmak için son iki senedir bakanlık bünyesinde bakanından malzemecisine çok yoğun ve özverili bir çalışmanın gerçekleştirildiğinin altını çizen Kültür Bakanlığı Müsteşarı Ersin Özbükey, bu organizasyonun ülkemize kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür etti. Oldukça samimi bir havada gerçekleşen toplantıda, Avrupa Kültür Başkenti ünvanıyla ilgili kendi kafalarında da hala bazı soru işaretleri olduğunu itiraf eden Müsteşar Özbükey'in konuşmasından bazı satır başlarını aktarıyoruz: "Bakanlıktan bir arkadaşımız böyle böyle Kültür Başkenti diye bir şey var diye anlatınca hepimiz bir heves işe giriştik. Neticesinde de bu önemli faaliyeti İstanbul'umuza kazandırmış olmaktan mutlu ve gururluyuz, yalnız hala olayın tam olarak ne olduğunu anlamadık." "Ne oluyor yani? Ne olacak, hep konser mi? Kütüphane açmak filan gerekecek mi? Ne tür müzik çalınacak? Her yerde her gün bir şey mi düzenlenecek? Bir de yani 3-5 gün de değil bu iş, bütün sene sürüyor, nasıl olacak? Bunlar hep soru işareti bizim için." Belki bir fikir verirler diye, geçmiş senelerde kültür başkenti olmuş, Linz (Avusturya), Cork (İrlanda) gibi şehirlerin idari makamlarına da danışıldığını belirten Özbükey, "Malesef onlardan da net bir yanıt alamadık. Hepsi başta bi sevinmişler ama bir iki hafta konser, sergi falan yaptıktan sonra sıkılıp bırakmışlar işin ucunu" diyerek ekledi: "bakalım artık biz de gittiği yere kadar götürmeye çalışıcaz. Yapıcaz bi şeyler." Ersin Özbükey, muhabirimizin şimdi ne olacağı sorusunu ise, "Ben de hemen internetten ona bakacağım; bugün ne yapılacağı, bundan sonraki günlerde neler olması gerektiği... Hep birlikte, birlik beraberlik içerisinde göreceğiz" şeklinde yanıtladı.
0
46
Usta Yönetmen Michael Heden, 2. Dünya Savaşı ile İlgili Çektiği 22. Filminde Bu Kez "Devrecilik" Sorununu İşliyor Hollywood sinemasının özellikle 2. Dünya Savaşı'nı işlediği filmleri ile tanınan başarılı ismi yönetmen Michael Heden, yeni filmi "Being A Man" ile geçtiğimiz hafta izleyici karşısına çıktı. Usta yönetmen, yine 2. Dünya Savaşı yıllarında geçen filminde, orduya yeni katılmış Amerikalı bir gencin devrecilik yüzünden çektiği sıkıntıları gözler önüne sererken, aynı zamanda "Devrecilik mi, yoksa sıracılık mı?" sorusuna da bir cevap arıyor. Bugüne kadar imzasını attığı 21 filmle savaşın çeşitli cephelerinde yaşanan kahramanlık öykülerini, toplama kamplarında yaşanan dramı, hizmet bölüğü gerçeğini, Amerikalı bir asker ve Fransız direnişçi arasındaki aşk hikayesi gibi konuları işleyen ve savaşı bir çocuğun gözünden, bir yaşlının gözünden, bir engellinin gözünden, bir köpeğin gözünden ve olan biteni sadece gazetelerden takip eden Şilili bir postacının gözünden bizlere anlatan Heden, bu kez de devrecilik konusuna el atarak 2. Dünya Savaşı hakkında bir film daha çekmeyi başardı. Henüz 18 yaşında savaş gerçeği ile tanışan ve kışlaya adımını atar atmaz devrecilik yüzünden çok zor günler geçiren Scott Williams'ın, devreciliğe karşı gösterdiği müthiş direnişi destansı bir dille anlatan "Being A Man", gösterime girdiği ilk haftada Amerika'nın en çok ses getiren yapımı olurken, sırf 2. Dünya Savaşı ile ilgili daha önce işlenmemiş bir konu bulması nedeniyle de eleştirmenlerden tam not aldı. Filmde "Torun" olarak anılan Scott Williams, üst devrelerine gösterdiği dirençle ordudaki tüm işlerin en alt devrelere yıkılması yerine, herkesin sırayla yapması için büyük bir mücadele örneği gösteriyor. Ünlü yönetmen filmini "Ben sadece devrecilik gerçeğini tüm çıplaklığı ile tarafsız bir şekilde kameraya çektim. Fakat, 'Devrecilik mi yoksa sıracılık mı?' sorusunun cevabını izleyenler kendileri verecekler" sözleriyle anlatırken, filmin yapım aşaması ile ilgili olarak şu sözleri kaydetti: "Devrecilik, uzun zamandır kafamı kurcalayan bir konuydu zaten. Bir de artık 2. Dünya Savaşı ile ilgili olarak çekebileceğim pek bir şey kalmadığından, en sonunda bu konuya eğilmeye karar verdim. Öykü 1945 yılında geçmesine rağmen maalesef devrecilik Amerikan ordusu içinde hala bir tabu konumunda. Filmde de özellikle teskereci askerleri çok rahatsız edecek sahneler var. Bu yüzden daha çekim aşamasındayken bile çeşitli kesimlerden tepkiler aldık, hatta bir kısım üst devrelerden tehdit mesajları da geldi. Ancak geri adım atmadık ve filmimizi bitirdik. Artık bazı şeylerin yüksek sesle söylenmesinin zamanı gelmişti..." Being A Man'in kendisi için her anlamda bir meydan okuma olduğunu belirten Heden, "Artık 2. Dünya Savaşı'yla ilgili bir film daha çekemeyeceğim söylentileri uzun zamandır kulağıma geliyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu başarabileceğimden ben de pek emin değildim ama yeterince zorlayınca oldu işte. Artık kendime güveniyorum, ömrüm vefa ederse bir 20 film daha çekerim gibi geliyor" sözleriyle takipçilerini de rahatlatan mesajlar verdi. ABD Box Office listelerinde şu ana dek 44,026,211 dolarlık bir rakama ulaşan Being A Man, tartışmaları da beraberinde getirdi. Michael Heden'in askerlik yaptığı yıllarda devreci olduğu ve filmde de gizli devrecilik propagandası yapıldığı iddiaları Hollywood gündeminin en tepesine otururken, Michael Heden'in bu iddiaları en kısa zamanda belgelerle yalanlayacağı gelen haberler arasında.
0
47
Eczacıbaşı ve AVEA'dan Anlamlı Kampanya Türkiye'nin önde gelen firmalarından Eczacıbaşı ve AVEA'nın işbirliğiyle başlatılan kampanyada, "Domuz gribi ilaç şirketlerinin bir pazarlama oyunudur" yazıp 5645'e kısa mesaj olarak gönderen herkes 100 kontör ve binlerce ipod shuffle'dan birine sahip olma şansını kazanıyor. Her iki firmanın önde gelen yetkililerinin katıldığı görkemli bir basın toplantısıyla duyurulan kampanya, özellikle ilaç sektöründe çalışanlar tarafından sevinçle karşılandı. Toplantı sırasında basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Eczacıbaşı Holding Basın ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ersin Özbükey, kampanyanın kesinlikle halkı domuz gribine karşı bilinçlendirmek gibi bir amaç taşımadığının altını çizdi. Özbükey yaptığı açıklamada, "halkımız zaten yeterince bilinçlenmiş, olayı çözmüş, biz daha bunlara ne söylesek boş" diyerek yanında getirdiği ipod'larda birini duvara fırlattı. Kampanyayla ilgili görüşlerini sorduğumuz vatandaşlarsa genel olarak olumlu bulduklarını belirtirlerken, "şimdi bu 100 kontür kaç para ediyor?" diyerek yine de ilaç firmalarına karşı temkini elden bırakmadıklarının işaretini verdiler.
0
48
Rakı Adabını En İyi Bilen Adam Olarak Tanınan 90 Yaşındaki Aydın Boysan: "Artık lütfen benim peşimi bırakın!" Rakı içme adabının üstadı, sofraların duayeni olarak tanınan mimar, yazar ve gazeteci Aydın Boysan en sonunda fena patladı. Yıllardır sosyeteden, ünlülere ve gazetecilere kadar herkesin kendisiyle rakı üzerine sohbet etmek, rakı içme adabıyla ilgili röportaj yapmak ya da en basitinden rakı içmek istemesi yüzünden siroz olmaktan korktuğunu belirten Boysan, "Evet rakının nasıl içileceğini, yanındaki mezeleri, sofra adabını, sohbetini falan biliyor olabilirim ama en nihayetinde 90 yaşında bir adamım ben. Artık rakı falan içmek istemiyorum" diyerek isyanını dile getirdi. Rakı içmeyi çok sevdiğini ancak her kapısını çalanın "Şöyle güzel bir sofra kuralım da karşılıklı iki duble atalım" demesi yüzünden sağlığından da olmaktan korktuğunu ifade eden Aydın Boysan, "Sırf rakı içme adabını biliyor, muhabbeti tatlı diye bir insanın bu kadar da üzerine gelinmez ki. 90 yaşında bir adamın önüne dakka başı dubleyi, mezeyi dayamak mantıklı bi şey mi yani? Bu da can yani ya..." sözleriyle muhabirlere dert yandı. Doktorların haftada en fazla bir duble içmesine müsaade ettiklerini dile getiren Boysan, bundan sonra kendisi ile sofraya oturmak için ısrar edenler hakkında da daha farklı yaptırımlarının olacağını beyan etti. Şu yaşından sonra artık herhangi bir tatsızlık yaşanmaması için avukatına tam yetki verdiğini kaydeden deneyimli gazetecinin yakın arkadaşı ve avukatı Cengiz Kağan Şahin ise üstadın eşine, dostuna ve sevenlerine önemli uyarılarda bulundu. 40 yıla yakındır dostu olan Aydın Bey'in iyice yaşlandığını belirten Cengiz Kağan Şahin, "Son dönemde maalesef kendisinde birkaç dubleyi devirdiğinde rakı içme adabı hakkında tabiri caizse biraz atıp tutmak gibi bir huy peydahlandı" dedi ve ekledi: "Bundan birkaç ay evvel, üç duble attıktan sonra 'Waffle olmazsa olmazıdır rakı sofrasının', 'Bu işin üstadları redbulla karıştırırdı rakıyı ama o gelenek de kalmadı artık', 'Jonglörsüz rakı sofrasının bi yanı hep eksiktir" gibi laflar etmeye başladı. Allah aşkına, kimin ne hakkı var bu adamı bu hale getirmeye?" Aydın Boysan'a karşılıklı rakı içme talebiyle gelen kişileri bundan böyle savcılığa şikayet etme kararı aldıklarını da sözlerine ekleyen Şahin, "Müvekkilim 90'ına gelmiş, yaşını başını almış bir insan. Eskilerin deyimiyle 'gözünün feri toprağının kirinde', amiyane tabirle bir ayağı çukurda. Bu memlekette başka bi tane adam yok mu rakı adabını bilen? Hasbelkader denk gelen koluna yapışıp kendisini zorla sofraya oturtuyor. Aydın Bey'i bugün selam vermekten dahi korkar hale getiren bu insanların, onun canına kast etmelerine daha fazla izin vermeyeceğiz." diyerek, konu hakkındaki hassasiyetlerini ortaya koydu. Son olarak rakı adabını çok merak edenlere bu konuda yazılmış yüzlerce kitap olduğunu hatırlatan Avukat Cengiz Kağan Şahin, "Yalan olmasın ama biz sayfalar boyu rakı adabı anlatan 300 küsür kitap tespit ettik... ki onların 283 tanesini müvekkilim bizzat yazmış zaten, o da ayrı mesele... Hala daha ısrar edenlere o kitapları hediye etmeye de hazırız, ama artık lütfen rahat bırakın Aydın Bey'i." sözleriyle tüm kamuoyuna seslendi.
0
49
Yorum ve Paylaşımlarıyla Kitleleri Peşinden Sürükleyen Facebook Kullanıcısının Tatil Boyunca Yerini Dolduracak Yeni İsim Arayışları Sürüyor Yemin Krizi, Şike Skandalı, Terör Saldırıları derken art arda oldukça gergin günler yaşayan Türkiye, Facebook kullanıcısı Serden Güçlübey'in bir süre kafa izni kullanacağı haberiyle bir kez daha sarsıldı. Gündeme dair yorum ve paylaşımlarıyla başta arkadaş listesindeki 216 kişi olmak üzere kitleleri derinden etkileyen ve hemen her konudaki görüşleri büyük bir merak ve ilgiyle takip edilen Güçlübey'in yaklaşık 10 gün kadar internetten uzak kalacağı haberi vatandaşlar tarafından korku ve endişe ile karşılanırken, bu süre içinde yerini dolduracak alternatif isim arayışları da şimdiden başlamış durumda. Dün akşam saatlerinde Facebook duvarına yazdığı bir iletiyle sevenlerine seslenen Güçlübey, seçim sürecinden itibaren devam eden yoğun çalışma temposu nedeniyle çok yıprandığını belirterek, şu ifadelere yer verdi: Haber başta Serden Güçlübey'in arkadaş listesi olmak üzere sosyal medyada soğuk duş etkisi yaratırken, ilk şoku atlatan birçok kullanıcı bu sabahtan itibaren kendileri için gündemi yorumlayacak yeni bir isim arayışına başladılar bile. Güçlübey'in yokluğunda doğan otorite boşluğunu doldurmaya en yakın görünen adaylar ise şöyle sıralanıyor: 41 yaşındaki Çokay, Türk İnternetinin en kıdemli yorumcularından. Dahi anlamındaki de ve da'ları % 70 başarı oranıyla ayrı olarak yazabilmesinin yanında, aynı zamanda yorumculuğa perjoratif spekülasyon metodunu getiren isim olarak da öne çıkıyor. Özellikle spor haberlerine yaptığı yorumlarla kitleleri birleştirici bir kimlik edinen Çokay'ın adaylığına şike soruşturması nedeniyle sıcak bakılırken, terör konusundaki yorumlarında bugüne kadar "bu vatan hepimizin, neyi paylaşamıyoruz!?!!"dan öteye gidememiş olması da hanesine pozitif puan olarak yazılıyor. "Facebook'un sakin gücü" olarak bilinen Çalışar, profilinde siyah kurdele kullanma konusunda tam bir duayen. Kurdelenin tam olarak ne zaman profil resmi olarak kullanılacağı ve ne kadar bir süre sonra tekrar normal profil resmine dönüleceği konusunda otorite sayılan Berrin Çalışar, özellikle "yorumsuz" başlığıyla yaptığı paylaşımlarıyla tanınıyor. Mehmet Erbakır'ın "11 Küskünler" hareketiyle milliyet.com.tr'yi terk etmesinin ardından sitenin yorum kısmının öne çıkan isimlerinden olan Kaymaksız, 2008'den 2010'a kadar milliyet.com.tr yorum işleri liderliğini büyük bir başarıyla yürüttü. Kendisinin döneminde günlük yorum oranı tarihte ilk defa 188.2'nin üzerine çıkarken, birbirini tekrar etmeyen, anlamlı yorumların sayısı da rekor bir artışla günlük 4.2 ortalamasına ulaştı. Türkiye onun adını ilk olarak 2007 senesindeki genel seçimlerde duydu. Seçim dönemindeki paylaşımları ve yorumlarıyla desteklediği partinin oylarını %0,0002 oranında yukarı çekerek büyük bir sükse yaptı. O dönemden beri Facebook, Twitter ve Friendfeed'de düzenli olarak güncel konuları işleyen başarılı internet kullanıcısını öne çıkaran bir diğer husus ise tartışmalarda yazılan her bir cümleye en az 3'er paragraf cevap verebilecek kadar boş vaktinin ve sabrının olması.
0
50
Haluk Levent'in Gözaltına Alınması ile Sinirlerin Gerildiği Metris Cezaevi'nde, Mahkumların Tedirgin Bekleyişi Sürüyor Müzikal çalışmalarının dışında adı sık sık ticari davaları ile de gündeme gelen ünlü şarkıcı Haluk Levent'in dün akşam sularında bir kez daha gözaltına alınması, Metris Cezaevi'ndeki mahkumlarda gergin bir bekleyişe sebebiyet verdi. 1997 senesinde Metris'te bulunduğu 9 aylık kısa süre içerisinde gerek yaptığı beste çalışmaları, gerekse de verdiği gitar resitalleri ile mahkumların hafızasında önemli bir yer edinen Haluk Levent'in yeniden cezaevine girme ihtimalinin doğması üzerine, daha şimdiden birçok hükümlü çözüm yolları aramaya başlamış durumda. Anadolu rock müziğinin önemli isimlerinden Haluk Levent'in Metristeki tutukluluk günlerinin üzerinden çok uzun zaman geçmesine rağmen, o karanlık dönemde kader ortaklığı yaptığı hükümlü arkadaşları, kendisini ve şarkılarını henüz unutabilmiş değiller. Aradan geçen 13 senelik süre zarfında bir çok mahkumun halen "Akdeniz Akşamları"'nı dinlemeye cesaret edemedikleri belirtilirken, bazı mahkumların da bu süreçte çıkan her "Haluk Levent Gözaltında" haberinin ardından aşırı strese bağlı davranış bozukluğu semptomları gösterdiği belirtildi. Son gözaltı olayının ardından sinirlerin bir kez daha gerildiği Metris'te, mahkumlar ve görevlilerin tedirgin bekleyişi sürüyor. Konuyla ilgili olarak basına açıklamalarda bulunan Cezaevi Müdürü Ersin Özbükey, şunları söyledi: "Bizim için yeni değil tabii. Rutin 'Haluk Levent gözaltına alındı' haberlerinden biri ve yine görmeye alıştığımız manzaralar. Açıkçası ben o zamanlar görevde olmadığım için neler yaşandığını tam olarak bilemiyorum ancak, eğer söylenenler doğruysa Haluk Bey 1997 yılında cezaevimizde bulunduğu süre içerisinde 100 adet beste yapmış ve zamanının çoğunu koğuşta şarkı söyleyerek geçirmiş. Oldukça sancılı geçen o süreçte, cezaevimizden firar teşebbüslerinde patlama yaşandığı gibi bir çok mahkumun da kendilerine zarar verecek şeyler yaptığı kayıtlarda yazıyor. Maalesef Metris bugün hala o karanlık dönemin izlerini silebilmiş değil, travma sürüyor..." Yıllar içerisinde bu tip haberler ile sürekli diken üzerinde durmaktan yorulan mahkumların E tipi (koğuş tipi) cezaevi sisteminden vazgeçilip, F tipi'ne geçiş için kendilerine baskı yaptıklarını ifade eden Özbükey, Haluk Levent'in maddi konularda problem yaşamaması için bir fon oluşturulduğunu da sözlerine ekledi. Mahkumlar tarafından bu fona düzenli olarak para bağışlandığını ve acil bir durumda bu fonun Haluk Bey'e aktarılmaya hazır olduğunu söyleyen Özbükey, "borçlarını ödemek için ya da ne bileyim iyi bir avukat falan tutmak için lazım olursa lütfen hiç çekinmesin. Metris sakinleri kendisinin içeri girmemesi için ellerinden geleni yapmaya hazır" diyerek ünlü sanatçıya seslendi. Metris Cezaevi'nde bu gergin bekleyiş sürerken, 13 yıl önceki acıları bir kez daha yaşamak istemeyen mahkum yakınları da cezaevi dışında hazırlıklara başlamış durumdalar. "N'olur, n'olmaz" diyerek daha şimdiden "Haluk Levent'e Özgürlük!" kampanyası için çalışmalara başlayan mahkum yakınlarının, gerekirse konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar taşıyacakları da gelen haberler arasında.
0
51
Google Wave Kayıplarına Bir Yenisi Eklendi Dünyanın bir numaralı Arama Motoru Şirketi Google'ın en son çıkardığı hizmet olan Google Wave'in ne olduğu ve ne işe yaradığı soruları bir süredir internet kullanıcılarının kafasını en çok kurcalayan sorular haline geldi. Bu sorulara bir cevap bulabilmek için birbirlerinden habersiz olarak çalışmalar yürüten genç insanların gizemli bir şekilde ortadan kaybolmaya başlamaları Google Wave üzerindeki soru işaretlerini daha da artırdı. Son olarak İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Ersin Özbükey'den yaklaşık 10 gün önce internet üzerinden yayınladığı "Google Wave'i çözdüm. Çok yakında herkese açıklayacağım. Lütfen gönderdiğim davetiyeleri kullanmayın ve google wave'den uzak durun!" mesajından beri haber alınamıyor. Benzer bir kayıp vakası bir süre önce İsveç'te de yaşanmıştı. Ersin'le aynı kaderi paylaşan Oslo Akademisi Mühendislik öğrencisi Ulrich Damallsvenskan isimli genç de yaklaşık 2 hafta önce Twitter üzerinden "Google Wave löstes, Svenska kvinnor är mycket vackra pilgrimer!" ("Aklı olan Google Wave'den uzak dursun!") mesajını yayınladıktan hemen sonra kayıplara karıştı. Herkesin birbirine davetiye gönderebildiği sitenin hangi işlevlere sahip olduğu İnternet dünyasında ateşli tartışmalara yol açaraken, konuyla ilgili mikrofonların yöneltildiği Türkiye İnternet ve Bilişim Derneği Başkanı Ülke Zeren yaptığı açıklamada "Eee...yani Google Wave gerçekten çok güzel bir servis... bir sürü arkadaşıma ben şahsen davetiye gönderdim...Çok gelişmiş bir teknolojiye sahip... İnternetten bakıyoruz hep... Güzel programlar var...Evet..." diyerek olaya kendince netlik kazandırmaya çalıştı. Google Türkiye ofisi Reklam ve Halkla ilişkiler sorumlusu Oytun Tümevaran ise konuyla ilgili olarak "Dünya Google Wave pazarında Türkiye olarak 3. sıradayız. Bu ülkemiz adına büyük bir başarı" açıklamasını yaptı. İşlerinin yoğunluğu nedeniyle röportajı kısa kesmek isteyen Tümevaran "Peki bu Google Wave ne işe yarıyor?" sorularını yanıtsız bıraktı. Tümevaran'ın sorular karşısında bir hayli tedirgin olduğu da gözlerden kaçmadı. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de geniş çaplı olarak kullanılmaya başlanan Google Wave uygulamasına girebilmek için bir adet davetiyeye ihtiyacınız var. Davetiye alabilen internet kullanıcıları sisteme kolaylıkla giriş yapabiliyor, bir süre google wave'in ne işe yaradığını çözmeye çalıştıktan sonra aynı kolaylıkla sistemden çıkabiliyor.
0
52
Yazım Hatalarını Görüntülemeye Çalışan Amatör Fotoğrafçıya Linç Girişimi İstanbul'un sakin semtlerinden Çengelköy'de yaşanan olayda, dün sabah kişisel internet sitesi için çeşitli dükkanların vitrinlerindeki yazım hatalarını görüntülemek isteyen Onur Uzun (26) isimli amatör fotoğrafçının, semt esnafı tarafından önce tartaklandığı, ardından da şiddete maruz bırakıldığı bildirildi. Şans eseri olay yerinden geçmekte olan trafik polisleri tarafından öfkeli kalabalığın elinden zorlukla kurtarılan amatör fotoğrafçı hastaneye kaldırılırken, polisten yapılan ilk açıklamada Onur Uzun'un komik video ve resimlerin paylaşıldığı bir internet sitesine sahip olduğu, uzun zamandır Çengelköy'deki dükkanların vitrinlerinden sitesi için malzeme toplamaya çalıştığı, durumu farkeden semt esnafının da krizin sürdüğü şu günlerde, dükkanlarına normal müşteriden çok yazım hatası bulmaya gelen fotoğrafçıların akın etmesine sinirlendikleri için bu üzücü olayın patlak verdiği belirtildi. Olayla ilgili olarak ifadesine başvurulan semtin en eski esnaflarından Mehmet Benek ise (58); "Her gün fotoğraf makinesini kapıp semtimize gelen bu zibidilerden ikrah ettik. Kardeşim biz zaten eğitim seviyesi belli olan insanlarız, olabilir insan halidir bazı kelimeleri yanlış da yazmışızıdır ama bunun nesi bu kadar komik anlamadık. Hadi diyelim komik. Ulan bir komik iki komik 20 yıldır aynı terane, hala mı komik bu yazım hataları yahu?" şeklinde açıklama yaparken, kafasına 8 dikiş atılan Onur Uzun "abi adam 'tiriyci' yazmış ya koptum :)" demekle yetindi.
0
53
Olimpos'ta Hizmete Giren "Fikret's Tree Houses", En Kötü Hizmeti En Pahalıya Satma İddiasıyla Rakip İşletmelerin Korkulu Rüyası Oldu Doğa tatili sevenlerin ve özellikle de üniversiteli gençlerin gözde mekanı olan Olimpos'ta geçtiğimiz ay faaliyete geçen Fikret's Tree Houses, en kötü hizmeti en pahalıya satma iddiasıyla kısa sürede rakip işletmelerin arasından sıyrıldı. Konaklama yerlerinden, verilen yemeklere kadar gösterdiği özensizlikle müşterilerine salaş tatil keyfini sonuna kadar yaşatan Fikret's Tree Houses, gecelik kişi başı 100 TL'lik fiyatıyla da adeta 4 yıldızlı otellere kafa tutuyor. Sınırlı işletmecilik bilgisi ve daha önce hiç turizm sektöründe çalışmamış olması nedeniyle diğer pansiyonlardan zaten bir adım önde olduklarını ifade eden Songün, "Gerçi yine de faaliyete geçmeden önce içimde bazı kuşkular vardı. Öteki işletmelerin ne halde oldukları hepimizin malumu ancak biz çok şükür daha 1 ay oldu olmadı, kliması çalışmayan pis bungalovlarımız, kesinlikle temizlemediğimiz mutfak malzemelerimiz ve yemek diye verdiğimiz o şeylerle bu konudaki kararlılığımızı gösterdik" diyerek duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Songün, tüm çabalarına rağmen kendi kendilerine iyi vakit geçirmeye çalışan, salaş tatil ruhuna aykırı olarak "gölgelik bir yer bulup akşama kadar uyumak"tan farklı arayışlar içine giren müşteriler olduğundan da yakınırken, açıklamalarına şu sözlerle son verdi: "Niyeyse bazı tatilciler bir yerlere gidince illa bir atraksiyona girmek istiyorlar. Yok istediğim vakitte denize gireyim, yok sabaha kadar müzik dinleyip dans edeyim falan... Bu konuda bizim tavrımız buradaki işletmelerin %90'ı ile paralel: Gece denize girmek, müzik dinleyip dans etmek falan olacak işler değil. Zaten gerektiği yerde hemen soluğu jandarmada alıyoruz, onların da sayfiye yerinde yapacak pek bir işi olmadığından bütün gün bir aşağı, bir yukarı dolanıyorlar sayemizde. Hem böylece, adrenalin tatili severler de hizmet ettiğimizi düşünüyoruz. Sürekli ortada dolaşan bir jandarma arabası, müzik çalmaya çalışan her mekanın önünde bir hareketlilik. Adrenalinse, bu da adrenalin. Hoşuna giden, buyursun gelsin."
0
54
8 Yıldır Gönüllü Olarak Hapis Yatan Melih Toygar'dan Gençlere Tavsiye: ''Vakitlice yatın çıkın, sonradan rahat edersiniz...'' Bundan yaklaşık 8 sene önce İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile yaptıkları yazışmalar sonucu henüz hiçbir suç işlememiş olmalarına karşın özel izinle cezaevine giren 6 arkadaştan üçünün tahliyesine sayılı günler kaldı. İlerde yaşanması muhtemel herhangi mahkumiyet durumunda, alacakları cezaya saydırmak amacıyla 8 senedir hapis yatan gençlerden Melih Toygar, "Tam 8 sene oldu, mapusluk yatıyoruz. Bu sürede bazı arkadaşlarımız kendini fazla kaptırdı, tatsız olaylar yaşandı ama ben ve diğer 2 arkadaşım, yakında hapisliği aradan çıkarmış bir şekilde gerçek manada özgür olacağız" sözleriyle, yaşadıkları heyecanı gözler önüne serdi. Yakınları dışında sadece Adalet Bakanlığından temsilcilerin ve medyanın kabul edildiği görüş gününde, Melih Toygar, yakınlarının tepkisine rağmen içeri girmelerindeki asıl amacın gençken hapisliklerini yapıp kurtulmak olduğunu söyledi.   Dünyanın bin türlü hali olduğu ve neyin ne olacağını kestiremedikleri için 6 arkadaş birlikte Türkiye'nin en iyi hapishanelerinden birinde çile doldurduklarını belirten Toygar, pişmanlık duyup duymadığı yönündeki bir soruyu "Şu hayatta insanın ister istemez işleyebileceği bir sürü suç var. Siyasi var, adi var, karşılıksız çeki, yüz kızartıcısı var.... Var da var yani. Her gün kafada 'Ha şimdi aldılar, ha şimdi alacaklar' gerilimiyle yaşamak bi noktadan sonra hakkaten imkansız hale geldi. Bu kararı vererek hem o gerginliği üzerimizden attık, hem de şimdi yatıp ileride rahat edeceğiz işte." diyerek yanıtladı. Günlerce süren yazışmalar ve onlarca bürokratik engelin ardından Kandıra F Tipi Cezaevinde başarıyla mahkumluk yaptıklarını kaydeden Toygar, "Bu işe 6 kişi girdik aslında ama 2 arkadaşımız kendini biraz fazla kaptırıp cezaevinde iç hesaplaşmalara kurban gittiler. Bir diğeri ise halen ağır yaralı, geçen hafta şişlendi bir mevzudan dolayı. Ona da buradan geçmiş olsun diyorum" sözleriyle arkadaşına acil şifalar diledi. Bu işi planlama sürecinde, daha önce yatıp çıkan abilerine de danıştıklarını ifade eden deneyimli mahkum, "Daha önceden bu suç muç işleriyle alakam olmadığından onlara ulaşmak kolay olmadı, konuşmaya ikna etmek ise daha bile zordu. Ne sorsam, 'Burası memleketse, içerisi bir kainat delikanlı', 'İçeriyi görmeden dışarıyı biliyorum diyen, çölde kaybolmuş bir ihtiyar gibidir yeğenim', 'Sen hiç gülün üstüne konmuş, bal yapamayan bir bal arısı nasıl hisseder düşündün mü?' gibi tuhaf tuhaf şeyler söylüyorlardı. O dönem deli saçması gibi geliyordu bunlar ama 8 senenin sonunda şimdi daha iyi anlıyorum. Gerçi birazı hala deli muhabbeti gibi geliyor ama anladığım kadarıyla o abilerimizin kafa biraz gidikti" dedi ve mapusluk hayatını şu sözlerle anlatmaya devam etti: "İçeri girdikten sonra anladım ne kadar doğru söylediklerini. Cezaevinden önce hayata dair hiçbir şey bilmiyormuşuz gerçekten. Dışarıdakiler anlamaz bunu, gün geldi dava arkadaşlarımızı kaybettik, gün geldi hasretlik çektik; ancak her şeye rağmen çok fazla şey öğrendik. Bunlar çok da konuşulmaz ama şimdi 'Şu kapının önündeki arabayı al yürü' desen, 14 saniyede kelebekten girme sürem var, öyle söyliyim. Sırf şu diş fırçasıyla bile 8 değişik alet yapabiliyorum en basitinden. Olaya biraz da bu açıdan bakmak lazım." İçeride verimli bir hazırlık süreci geçirdiğini de sözlerine ekleyen Melih Toygar, bundan sonra artık önünü görmek istediğini dile getirdi. "Tahliye günü yaklaştıkça bir heyecan da basmaya başladı tabii" derken gözleri parlayan genç mahkum, sözlerini "Elbette seviniyorum ancak buruk bir sevinç tabii ki. Sonuçta buradaki ortama, arkadaşlığa çok alıştık bi şekilde. Mapusluk günlerimi arayacağımı da hissediyorum yani..." şeklinde bitirdi. Konuyla ilgili kısa bir açıklama yapan Adalet Bakanlığı Sözcüsü Mustafa Emin Bayraktar ise, Türkiye'nin cezayı peşin yatma yöntemini ilk deneyen ülke olarak bu yolda Avrupa'ya da örnek teşkil ettiğini belirtirken, Melih Toygar gibi öğrencilerin tüm gençlere bir rol modeli olması gerektiğini ifade etti. Görüş süresi boyunca Melih Toygar'la arasındaki sıcak diyalog gözlerden kaçmayan Bayraktar, konuşmasına şu sözlerle devam etti: "Sevgili Melih başarılı bir üniversitenin iyi bir bölümünde öğrenci olmasına karşın kaydını dondurup, cezasını yatıp çıkma talebiyle bize geldiğinde, 'Bu herif bi iş çeviriyor olabilir, örgüt bağlantısı olabilir' diye zaten biz onu orada bi ıslatıp gözaltına aldık. Neticede soruşturma sonrası bişey çıkmadı ama işte, dünyada daha önce denenmemiş bişey, insan ister istemez bi kıllanıyor..." "Neyse işte, çocuğun bi numarası olmadığı ortaya çıktıktan sonra, 'Ne anlatıyo bu' diye bi dinleyelim dedik. Kendisi sağolsun bize enine boyuna izah edince olayın mantığı bizim de aklımıza yattı. Sonuçta bazı istatistik gerçekler var. Biz büyük ihtimalle 'Bazı odakların maşası, ülkemizin içerisinden geçtiği kritik dönem, mönem' diye diye bu arkadaşımızı eninde sonunda bi şekilde misafir edicez, delikanlı da bu süreci aradan çıkarmak istemiş. Keşke tüm talebelerimiz böyle bilinçli olsa da, bizler de ülkemizin cezaevi kapasitesine göre, daha planlı programlı bir yerleştirme yapma imkanı bulsak." Sözlerine, Toygar'ın hareketinin yediden yetmişe tüm vatandaşlara örnek olması temennileriyle son veren Bayraktar'ın, basın mensuplarına dönüp "Özellikle sevgili medya mensubu arkadaşlar, siz iyice bi düşünün bunu isterseniz. Büyük kolaylık yani..." şeklinde takılması ise ziyaretçi kabul salonunda gülüşmelere neden oldu.
0
55
"Harun Yahya Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü" Alkışlarla Protesto Edildi Bir süre önce Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü tarafından adı değiştirilen bölümün yeni ismi öğrencisinden akademisyenine her kesimden tepki çekmeye devam ediyor. Yayınlanmış 300'e yakın eseri olan "Harun Yahya"nın adının Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'ne verilmesi yaklaşık 2000 kişilik kalabalık bir grup tarafından Saraçhaneden Veznecilere kadar yürünerek protesto edildi. Yürüyüş sırasında yer yer sloganlar atan grup alkışlarla da dekanlığı protesto etti. Yürüyüşün ardından yapılan basın açıklamasında protestocu grup adına konuşan Yrd. Doç. Dr. Ersin Özmataracı "Ayıp diye bir şey var lan!" demekle yetindi. Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nün girişinde bulunan ve insan anatomisini detaylı olarak gösteren maket-heykel'in altındaki "Böylesine mükemmel bir canlı kendi kendine var olmuş olabilir mi?" yazısını da ellerindeki sprey boylalarla kapatmaya çalışan gösterici grup polisin sert mudahalesiyle karşılaştı. Olayların ardından rektörlük tarafından yapılan açıklamada; "Adam 300 kitap yazmış kardeşim. Hiç bir şeye saygınız yoksa bari buna saygı gösterin. Dünya para verip yaptıramayacağınız müzeyi adamlar gelip bedavaya okulun bahçesine kurdular. Bir allahın kulu da gidip bakmıyor. Burada bir müze var ama bu ne anlatmak istiyor? Akıl sahipleri için (bunda) bir ibret var mıdır yok mudur kimsenin umrunda değil! Malasef bazı öğrencilerimiz ilime gereken saygıyı göstermekten uzak" denilerek, göstericiler ağır bir dille kınandı.
0
56
Komutanların İstifasının Ardından Gözünü Yüksek Askeri Şura Toplantısına Çeviren İMKB, Konuyu Tam Olarak Anlayabilirse Krizden Etkilenmeyi Planlıyor TSK'nın komuta kademesinde yaşanan şok istifaların ardından hafta başında toplanan Yüksek Askeri Şura'dan çıkacak sonuç, başta İMKB olmak üzere piyasalar tarafından da merakla bekleniyor. Konuyla ilgili olarak bu sabah İMKB'den yapılan açıklamada, "Anladığımız kadarıyla Jandarma Komutanı, Genelkurmay Başkanı olursa, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na eski 1. Ordu komutanı gelecekmiş ama onun da hükümetle arası iyi değilmiş. Onun yerine gelebilecek komutanın da kıdemi diğerinden düşük olduğundan, 3 korgeneralden birisi bişeyler olacak galiba..." ifadelerine yer verilirken, meselenin ne olduğu tam anlaşılır anlaşılmaz piyasaların gerekli tepkiyi vereceği belirtildi. Krizin etkisinde toplanan Yüksek Askeri Şura'nın ilk gününde herhangi bir somut gelişme yaşanmazken, piyasaların ortadaki karışık durumla ilgili olarak vereceği tepki hakkında ilk açıklama İMKB basın sözcüsü Hulki Ağaner'den geldi. İMKB'nin Emirgan'daki binasında bir basın toplantısı düzenleyen Ağaner açıklamalarına, mevcut tablonun kriz olarak değerlendirilmesinin çok büyük ihtimalle yanlış olmayacağını ifade ederek başladı. "Var bir kriz var, o belli. Neticede koskoca komutanlar filan istifa etmiş..." diyerek kurum olarak konuya hakim olmaya çalıştıklarını kaydeden Ağaner, basın toplantısını şu sözlerle sürdürdü: "Şimdi Jandarma Komutanı Necdet Özel Paşa dışındaki tüm üst kademe istifa etmiş. Oraya kadar tamam. Genelkurmay Başkanı o olursa, onun yerine 1. Ordu komutanının atanması gerek galiba ama onun da hükümetle arası iyi değilmiş. Bu piyasalar için iyi bir şey mi, kötü bir şey mi onu tam bilemiyoruz. Bir de 3 korgeneral terfisi olacak. Birine ‘Andıç’ davası açılmış, neyse artık o. Öbür ikisi zaten tutuklu. Onların yerine Deniz Kuvvetlerinden 2 kişiyi kaydırsalar. 3. Orduya da, ordan 1 kişi gelse. Gerçi öyle de şeye adam kalmıyor... Neyse, koca ordu komutansız kalacak değil heralde..." Nolur nolmaz diye haftaya sembolik de olsa küçük bir düşüşle girdiklerini sözlerine ekleyen Hulki Ağaner, "Bundan sonrasında belki sıcak para kaçacak, belki yastık altındakiler piyasaya çıkacak? Ne olacağı hiç belli değil... Bi de şimdi Ramazan ayına girdik biliyorsunuz. Bunların hepsini hesaba katıyoruz, vatandaşlarımız içlerini ferah tutsunlar." şeklinde konuştu. Olası bir krizin Ramazan'a denk gelmesinin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu belirlemek için ayrı bir komisyon kurduklarının da müjdesini veren Ağaner, "Arkadaşlarımız çalışıyorlar üzerinde. Çünkü biliyosunuz ramazanda pek bişey olmaz... Trafik filan olur. Ama işler, piyasa zaten şeydir... Belki o yüzden çok şey olmaz... Neyse bilmiyoruz işte, bi hali yoluna bakıcaz yani..." sözleriyle yatırımcıları rahatlattı.
0
57
Kafasını Biraz Boşaltmak İçin Magazin Programlarını İzlemeye Başlayan Talihsiz Genç Kadın, Artık Gülben Ergen'in Çocuklarının Adını Ezbere Sayabiliyor Geçtiğimiz yaz biraz kafasını boşaltmak ve eğlenmek için arkadaşları ile birlikte magazin programlarına göz atmaya başlayan 26 yaşındaki Zeynep Aslı Çelik, ne olduğunu bile anlamadan Gülben Ergen'in çocuklarının isimlerini ve Alişan'ın nerede, kaç ay askerlik yaptığını ezbere bilen bir magazin bağımlısına dönüştü. Mutlu bir ailede büyüyen, iyi eğitim almış ve mesleğinde başarılı bir birey olarak nasıl bu hale geldiğine anlam veremeyen talihsiz genç kadın, hastalığıyla yüzleşerek tedavi yolunda önemli bir adım atarken, uzmanlar Türkiye'de benzer durumda birçok gizli bağımlı olduğunu iddia ediyorlar. Özel bir bankada uzman yardımcısı olarak çalışan, Marmara Üniversitesi İstatistik Bölümü mezunu Zeynep Aslı Çelik'in dramı yürekleri sızlatıyor. Bir anlık heves ve merak ile girdiği magazin dünyasından kurtulmak için şu an büyük bir savaş veren talihsiz genç kadın, bu yola nasıl saptığını "Yaklaşık bir sene önceydi; öyle evde canımızın çok sıkıldığı bir gün sırf dalga geçmek için kendimi arkadaşlarımla 'Magazin Dünyası' adlı programı izlerken buldum" sözleriyle özetlerken, yaşadıklarının herkese ibret olması gerektiğinin de altını çizdi. Önceleri sadece biraz olsun kafasını boşaltmak ve arkadaşlarıyla birbirlerine anlatıp gülmek için magazin programlarını izlediğini belirten Çelik, zaman ilerledikçe tek başınayken de samimi bir merakla magazini takip etme ihtiyacı duyduğunu kaydetti. Günler geçtikçe yaşadığı yoksunluk hissinin daha da belirgin hale geldiğini ve sadece televizyondaki programların kendisini kesmediğini dile getiren Zeynep Aslı Çelik, hayatının yavaş yavaş nasıl değiştiğini anlatırken gözyaşlarına hakim olamadı: "Ben de birçok bağımlı gibi Nihat Doğan'la başladım magazine. Ancak başta sadece onu izleyip, dalga geçmek için göz gezdirdiğim programlar bir süre sonra bana yetmez oldu. İnternet, gazeteler derken sürekli dozu artırdım. Bazı arkadaşlarım, kendimi çok kaybettiğim anlarda magazin programlarındaki dış ses gibi konuştuğumu bile iddia ediyorlar fakat ben öyle bir şey hatırlamıyorum inanın. Demet Akalın-Önder Bekensir ilişkisinin bütün tarihçesini, iniş çıkışlarını, dalganma hareketlerini biliyordum. Bir akşam istatistik eğitimim sayesinde üşenmeyip önümüzdeki 5 yıl boyunca tekrar birleşip, ayrılacakları zamanları gösteren bir çizelge hazırlarken buldum kendimi... 'Annen baban seni bunun için mi okuttular Aslı' diyip ağlamaya başladım... Artık onların da yüzlerine bakamıyorum..." Kalan birkaç aklı başında arkadaşının ve ailesinin kendisine sırtlarını dönmesinin ardından, "Ben ne yapıyorum kendime böyle? Ne işim olur benim Seda Sayan-Tuna Kiremitçi yakınlaşmasıyla, Ebru Gündeş'in hamileliğiyle, Bülent Ersoy'un bu seneki talihli nişanlısıyla" diyerek psikiyatri kliniğine başvuran Zeynep Aslı Çelik, şu an Sapanca yakınlarındaki bir rehabilitasyon merkezinde bilgisayar, televizyon ve cep telefonundan uzak tutularak tedavi görüyor. Konuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz AMATEM yetkilisi, Doç. Dr. Nükhet Saregil ise, bu tip vakaların toplum içinde sanıldığından çok daha yaygın olduğunu, ancak hastaların sadece % 5'inin sorunu kabullenerek tedavi olmaya yanaştığını belirtti. Batıdaki tablonun çok daha vahim olduğunu ve özellikle Amerika'nın bu illetle mücadele etmek için her yıl milyarlarca dolar harcadığını ifade eden Nükhet Saregil, "Bazen birey günlük hayatın yoğun stresnden ve karmaşasından kaçmak için, bazen de sadece yanlış arkadaş seçiminden dolayı bu yola girebiliyor. Bu noktada aileler çok dikkatli olmalı ve özellikle genç yaştaki hastalarımızın üzerine çok gitmemeliler. Ne olacağı belli olmaz, genç insan bunlar; kendilerine magazinsel şeyler yapmak isteyebilirler" dedi.
0
58
Oruç Tutmayan Kadına Yapılan Saldırının İzlerini Silmek İsteyen Erzurum Belediyesi, Oruç Tutmayan Bir Erkek Döverek İmajını Düzeltecek Artık gelenekselleşen “Ramazan’da Oruç Tutmayan Vatandaşa Dayak Atma” haberlerine, bu sene sokakta sigara içen bir kadının dövülmesiyle adını yazdıran Erzurum'da moraller bozuk. Çevre illerde, Erzurumlular'ın güçlerinin bir kadına yettiği yönünde yapılan yorumlar yöre halkında huzursuzluk yaratırken, ilin zarar gören imajını düzeltmek isteyen Erzurum Belediyesi, en kısa zamanda oruç tutmayan yetişkin bir erkeğin dövülmesi için kolları sıvadı. Konu hakkında Erzurum Belediye Binası önünde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Belediye Encümeni Oktay Şifahi, Erzurum halkının yaşadığı utancı silmek adına çalışmalara başladıklarını belirterek, "dayak yemeye müsait onlarca erkek arasından Ramazan dayağını layıkıyla hak eden adayı tespit etmek için titiz bir çalışma yürütüyoruz" sözleriyle Erzurumlular'ı rahatlatan mesajlar verdi. Bin bir türlü küpelinin, uzun saçlının, dövmelinin arasından en sopalık vatandaşın tespiti için gece gündüz çalışıldığını ve hiçbir masraftan kaçınılmadığını kaydeden Şifahi, "Bir bayana yapılan bu saldırı bize hiç yakışmadı ancak birkaç kendini bilmezin yaptıkları şehrimize maledilmemeli. Erzurum insanı yiğittir, merttir, dadaştır...Çok yakında tüm Türkiye, gerektiğinde yetişkin bir erkeği de nasıl hırpaladığımıza şahit olacak." dedi. İncelemelerinde sona yaklaştıklarını dile getiren Belediye encümeni, dayak yemeye en yakın olan şanslı ismi de kamuoyuna duyurdu. Atılacak dayak için Can Nizamoğlu (21) adlı genç ile temasta olduklarının müjdesini veren Oktay Şifahi, Erzurumlular'ın yüreğini soğutacak açıklamalarını şu sözlerle sürdürdü: "Güzel Erzurum'un adına yaraşır dayağı atmak için çıktığımız bu yolda onlarca garip tipin, sokakta sigara-su içen adamın arasından en öne çıkan arkadaşımız Can oldu. Kendisini sadece Ramazan özelinde değerlendirmemek lazım, icabında yılın 12 ayında dayak yiyecek bir tipi var sağolsun. Talihlinin tam olarak hangi mekanda dövüleceği konusu açıklığa kavuşur kavuşmaz, şehrimizin mağduriyeti giderilecektir. Şimdilik öne çıkan yerler İskender Paşa Mahallesi ve Sarıgazi İnternet Kafe ancak Sarıgazi Müftüsünün de araya girmesiyle internet kafe olasılığı bir adım öne çıkıyor. Dayak büyük ihtimalle, Can Nizamoğlu'nun kafede sigara içtiği bir anda gerçekleşecek..." Belediye Encümeni Oktay Şifahi'nin sözlerinin ardından kendisine ulaşılan Can Nizamoğlu ise Razaman dayağı için seçilmekten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, onlarca aday arasından kendisini tercih eden Belediye'ye teşekkür etti. "Benim için süpriz olmadı; zaten şu tiple pek bir rakibim de yoktu" diyerek kendisine duyduğu güveni ortaya koyan Nizamoğlu, Erzurum gibi bir yerde ortalama Müslüman, Sünni, Türk imajına uzak hal ve tavırlarıyla uzun süredir halkı provoke ederek dayağı çoktan hakettiğini açık yüreklilikle dile getirdi. "Kaç yıldır ha dayak yedim, ha yiycem derken epey bir strese girmiştim. Rengim, benzim atmıştı. Dayaktan daha kötü bir şey varsa o da dayağı beklemek." diyen talihli genç, mubarek Ramazan Ayı'nın herkes için hayırlara vesile olmasını dileyerek sözlerine son verdi.
0
59
Adrenalin Tutkunlarının Yeni Adresi Adana Adliyesi Gazetelerin üçüncü sayfalarına sık sık kavga haberleri ile giren Adana Adliyesi, bu özelliği sayesinde adrenalin tutkunlarının da yeni gözdesi oldu. Önceki gün Adana Adliye Sarayı önünde çıkan kavgada gözaltına alınanların davalı taraflarla alakalarının olmadığının saptanması üzerine yapılan soruşturmada, söz konusu şahısların Çukurova Üniversitesi Adrenalin Kulübü üyeleri oldukları ortaya çıktı. Olayın ortaya çıkmasının ardından kulüp adına yapılan basın açıklamasında, üyelerin ilk olarak "Fight Club" adlı filmden aldıkları ilhamla kendi aralarında dövüşmeye çalıştıkları, fakat bu şekilde yapılan kavgaların hep büyümesi ve kulübü kapanma noktasına götürmesi üzerine böyle bir yönteme başvurdukları bildirildi. Son üç aydır adliye önündeki kavgalara katıldıklarını belirten kulüp üyeleri, sırf bu yüzden bütün davaları takip ettiklerini, özellikle de hısım akrabası az olan tarafa destek vermeye çalıştıklarını açıkladılar. Yaptıklarının kötü bir yanı olmadığını iddia eden kulüp üyeleri, gerçek adrenalin tutkunlarına Adana Adliyesi önünde kendilerine katılmaları için çağrıda bulunmayı ihmal etmediler.
0
60
README.md exists but content is empty.
Downloads last month
11